B b Bu sözlükte kullanılan Laz alhabesinin 2’nci harfi. Dudaksıl kapantılı sesli konson (*) fonemini gösterir. [(*) Konson, halk dilinde yanlışlıkla “sessiz” denir. Bazılarına göre “ünsüz”. Bu terim, Lazca fonolojisinde tek başına hece oluşturamayan fonemi ifade eder.] Uluslararası Fonetik Alfabesi’nde [b] şeklinde yazılır.


baabeyi (AH) z. Beraber. [< Far.] Birlikte. Bir arada. A baabeyi gent’ona dop’at. (AH-Lome) Birlikte gent’ona oynayalım. bile; aroğverda; asva; arte


baba[1] i. [çoğ. babape] Baba. Peder. Baba-şk’imi na-momincğonu peyniri na-dobdvi yeri k’oşk’aksu. (AŞ-Ortaalan) Babamın bana gönderdiği peynir koyduğum yerin arasında çürüdü. Babak, urz*enişi k’ant’arepe na-var-gestun steri txombuz oxok’orams. (FN-Ç’anapet) Babam üzümün filizlerini, aşağıya kaymayacak şekilde, kızıl ağaca bağlıyor. Baba-skani emti eşit’u. (FN-Ç’anapet, Sumla) Baban yokuş yukarı çıkıyordu. Altunepe-çkimi babaşi k’asaz gemiz*in. (AH-Lome) Altınlarım babamın kasasında duruyor. Baba noğaşe gyulut’aşi bazi baba-skani k’ala ok’agen. (AH-Lome) Babam çarşıya inerken bazen babanla karşılaşıyorBerez baba-muşik umğoruşi na-xen orz*oz kogyamk’u3u. (AH-Borğola) Çocuk, babası ona bağırdığında oturduğun iskemle üzerine çömeldi. Berek baba-muşiz arguni nuç’işinams. (HP-P’eronit) Çocuk babasına baltayı yetiştiriyor. Babak man hiç var-memisimins. (ÇX-Çxalazeni, TM) Babam beni hiç dinlemiyor. [Not : “Baba” anlamına gelen terimler, genelde bebek dilinden kaynaklandığından dolayı, çok sayıda dilde birbirine oldukça benzer biçime sahiptir. Örneğin Türkçe “baba”, Farsça “bâbâ”, Gürcüce “mama”, Fransızca “papa”, Rumca-Yunanca “baba” vs vs. Bu durum, bu kelimelerin ve bu dillerin aynı kökenli olup olmadığını asla göstermez.] → eba


baba[2] (FN ~ AH) i. İskemle, masa vs’nin ayağı. Orz*oşi baba. (FN ~ AH) İskemlenin ayağı. → p’aç’a; polo[1]; k’uçxeII


babutaşi-xaci (AH) i. İri bir fasulye cinsi. Han3’o babutaşi-xaci çkar var-içanu. (AH-Lome) Bu yıl iri fasulyelerden hiç olmadı.


baca (AH) i. Baca. Dumanı ocaktan çekip havaya vermeye yarayan maden ya da kâgir yol. Bacaz n3’ola gak’oren. (AH-Lome) Bacayı kurum sarıyor. Bacaz isi gak’oren. (AH-Lome) Bacayı is sarıyor. Bacak ixis dumani ter3ine meçams. Bacaşi tepes tenekeşi ar şap’k’a konuk’idi do ixi mot-amoşkumet’az. (AH-Lome) Baca rüzgârda dumanı ters yöne veriyor. Bacanın tepesine tenekeden bir şapka koy da rüzgârı içeri doğru vermesin. Bacak dumani k’ayi var-3’in3’omt’u. Aspiratori mebuk’idi do ha3’i heşşo 3’in3’oms ki ! (AH-Lome) Baca dumanı iyi çekmiyordu. Aspiratör taktım ve şimdi öyle güzel çekiyor ki ! Sobas lastiği ç’vaşi m3’ola bacas kogaç’aben. (AH-Borğola) Sobada lastik yakınca isi bacanın içine yapışır. → omk’omale; ≠ [eski evlerde ateş yakılan ve dumanın çıktığı yer] m3’ora[1]


baceni (ÇM ~ AŞ) i. 1. Ot biçilen arazilerde otları geçici olarak depolamak için ahşaptan yapılan kulübe. 2. Hayvanların geçici barınmaları için yapılmış üstü çatı ile örtülmüş barınak. → pa3xa[1]; bageni


badana i. Badana. [< İta.] Babak badana ikomt’aşi sotiksani var-nusumerz. (AH-Lome) Babam badana yaparken hiçbir yere bulaştırmıyor. Osmanik oxoriz badana usumers. (AH-Borğola) Osman eve badana vuruyor. Osmanik oxoriz badanaMot-dibet’azya do ç’ut’a ç’ut’a nusumers. (AH-Borğola) Osman eve badanaDökülmesindiye azar azar sürüyor. Hemuk badana ikomt’aşi badana mus-ti nasven. (AH-Borğola) O badana ediyorken badana kendisine de sürünüyor. Hekşen go3’oxti ! Badana busumer. Komegabasen. (AH-Borğola) Oradan çekil ! Badana sürüyorum. Üzerine sıçrar (= dökülür).


badara (PZ) i. Çekirge. Alik zenis badara coç’opams. (PZ-Cigetore) Ali düzlükte çekirge yakalıyor. → mk’oli


badgalams (AH) Eø har.f. I.1. Sağa sola çarparak hareket ediyor. 2. Şiddetli sarsılıyor. Cemili elektriğiz nik’iduşi iri badgalu. (AH-Borğola) Cemil elektriğe çarpılınca çok şiddetli sarsıldı. II. Debeleniyor. Çırpınıyor. M3udişi mot-badgalamt’az. (AH-Lome) Boşuna debelenmesin. → ibadgalen; ++ goibadgalams (FN)


badi s. ve i. İhtiyar (adam). Yaşlı (erkek). I. s. a. [isim tamlayan] Yaşlı (erkek insan veya hayvan). İhtiyar (adam). Ali berepe omordinay. Ozit’apasen. Badi iyasi berepe şeni muti var-nazmonasen. (ÇM-Ğvant) Ali çocukları büyütüyor. Eğitim aldıracak. Yaşlanınca hiçbir şeylerinden tasa etmeyecek. Badi k’oçiHim buç’ç’i ebzdaredeyi nokan3aray. (AŞ-Ok’ordule) Yaşlı adamO kütüğü kaldıracağımdiye ıkınıyor. Badi k’oçik na-ç’opu nçxomişi gverdi kogamaçu. Gverdi-ti oç’k’omu şeni oxoşe mendiğu. (AH-Lome) İhtiyar adam tuttuğun balıkların yarısını sattı. Yarısını da yemek için eve götürdü. Badi n3xenik var-ixorons. (AH, atasözü, K.A.) Yaşlı at oynamaz. Badi n3xeniz var-axoronen. (AH, atasözü, K.A.) Yaşlı at oynayamaz. Ok’o badi k’oçi ren. Ama abdesi-muşi akaçen. (AK-Döngelli) O kadar yaşlı adamdır. Ama abdestini tutabiliyor. Ali dido genci ren. Ama badi k’oçepe steyi gulun. (AK-Döngelli) Ali çok gençtir. Ama yaşlı adamlar gibi geziyor.

b. [yüklem] 1. Yaşlı (erkek insan veya hayvan). Badi deviyi. K’at’a mutxa var-elomak’oren. (PZ, Cigetore dahil) İhtiyarladım. Her şey aklımda tutamıyorum. Badi doviyi. K’at’a mutxa var-elemak’oren. (PZ-Cigetore ~ AŞ’in batı bölgesi) İhtiyarladım. Her şey aklımda tutamıyorum. Xasani-şk’uni nak’u ordo badi iyen. (PZ-Cigetore) Hasan’ımız ne kadar erken yaşlanıyor (= ihtiyarlıyor). Badi diyu do xolo-ti oxori 3’opxuy. (ÇM-Ğvant) İhtiyar oldu ama yine de ev yapıyor. Alişi p’ap’u badi na-on var-3aduy, sirafite nuk’u-muşi ibğamt’u. (ÇM-Ğvant) Ali’nin dedesi yaşlılığına bakmadan ustura ile sakallarını keserdi. Badi dobiyisi toli ok’omaxven. Cozluği-suzi lemşi toç’i va-gomanden. (AŞ-Ok’ordule) Yaşlanınca gözlerim bozuluyor. Gözlüksüz iğneye iplik geçiremiyorum. Cuma-şk’imi, suret’i-sk’ani komaziru. Si p’ot’e badi var-iyare. (AŞ-Ok’ordule) Kardeşim, resmini gördüm. Sen hiçbir zaman ihtiyar olmayacaksın. İya lai skani stei badi ren. Cameşi emtumani ar nobetis xililaps. (AK-Döngelli) Onun senin gibi ihtiyar olduğunu sanmıyorum. Caminin bayırından yukarı hızlıca çıkar. 2. Yaşlı (bitki). Txombu badi iyasi tudendo ğorma ayen. (ÇM-Ğvant) Kızılağaç yaşlanınca altı tarafı kovuk olur.

II. i. Yaşlı erkek insan. İhtiyar adam. Ar kçini badi mulun. (ÇM-Ğvant) Ak saçlı (ve ak sakallı) bir ihtiyar geliyor. # Obadera oropa / Mu dogaç’in ? Be, badi ! / Guri badi var iyen / Oropa on muradi. (ÇM-Ğvant, atma türkü) Yaşlılıkta sevdalığa / Ne gereğin var ? İhtiyar ! / Yürek ihtiyarlamiyor / Aşkta mutluluk var. Badi toma dvagunzanu. U3’vi do goibğay. (AŞ-Ok’ordule) İhtiyarın saçı uzadı. Söyle de etrafını kessin. Badi, livadi nak’u on, msk’va cazaden. (AŞ-Ok’ordule) İhtiyar, bahçe ne kadar, iyi bedel tahmin ediyor. Badi iyasi aşk’va miti va-cegi3’onams. (AŞ-Ok’ordule) Yaşlı adam olunca artık kimse seni dikkate almıyor. Amet’ik dida do badepez p’anda nuşvelamz edo heya-şeni dido sebabi ç’k’indumz (= sebabi ayen). (FN-Ç’anapet) Ahmet yaşlı kadın ve erkeklere her zaman yardımcı oluyor ve ondan dolayı çok sevap kazanıyor. Badiz var-agzalen do Musak elayonams. (FN-Sumla) Yaşlı dede yürüyemiyor da (yukarı doğru) Musa ona eşlik ediyor. Badiz mangonen do m3ika m3ika elit’rağodams. (FN-Sumla) İhtiyar bazen canı isteyince (coşunca) hafif hafif türkü söylüyor. Kçinik elit’rağodayiz badis-ti mungonams. (FN-Sumla) Kocakarı türkü söyleyince ihtiyarı da coşturuyor : türkü söyleme isteği uyandırıyor. Badik pucepe çkunde k’ele muçumers. (AH-Lome) İhtiyar adam inekleri bize doğru getiriyor. Gzas golobulut’atşi badik mz*iranoren. Nek’naşi ğormaşen gza ixosars. (AH-Lome) Yoldan geçerken yaşlı adam bizi görecek. Kapı aralığından yolu gözetliyor. Badiz ç’uvali va-yazdu. Memet’ik doloxe amutorams. (AH-Lome) Yaşlı adam çuvalı kaldıramadı. Mehmet (o adam için onun çuvalını) içeriye sürüklüyor. Badi oxoris gulut’uşi melu do şuri xogamustu. (AK-Döngelli) Yaşlı adam evde yürüyorken (= gezerken) düştü ve canı aniden çıktı.


badoba (PZ-Apso)(ÇM) i. Erkeğin yaşlılığı. Erkeğin ihtiyarlığı. # Badoba na-it’uran / Var-uşk’uran berepe / Kuşk’urt’eyk’o berepe / Tişa na-mvalanenpe. (ÇM, K’umli Dayı’dan derlemeler - Horonda atma türküler, S.Y.) İhtiyarlık denen şeyi / Bilmiyorlar gençler / Keşke bilseler çocuklar / Başlarına gelecekleri. → obaderaşi z., obadera z., obardelaşe i.; obadula, obadala, obadalik’i


badya i. [çoğ. badyape] Badya. Sahan. Tabak. Okorinu şeni badya ceduy. (ÇM-Ğvant) Soğutmak için badyaya koyuyor. Bakiri badyape k’alayi cevoçamapan. (ÇM-Ğvant) Bakır sahanları kalaylatıyorum. Badya goilosk’inen-i ? (ÇM-Ğvant) Tabak yalanır mı ? Meyaperi badya ceduy. (ÇM-Ğvant) Yoğurdu tasa koyuyor. Ali muxedun. Ar badya celançxveri imxoy. (ÇM-Ğvant) Ali [büyük tasın] başına çöküyor. Bir büyük tas ekmek doğranmış yoğurdu yiyor.


baem (AH) bağ. Bari. A mutu kamabiç’k’oma do baem k’uk’k’uz gebocgina. (AH-Lome) Bir şeyler atıştırayım da bari guguk kuşunu yeneyim. → p’a[2]; tina[3]


bagaci (AŞ) i. Bagaj. [< Fra.] Yolcu yükü. Bagaci araba vrossi eyok’ori. Gza mo-colamt’ay. (AŞ-Ortaalan) Bagajı arabaya (= arabanın üstüne) iyi bağla. Yolda düşmesin.


bageni (FN ~ ÇX) i. 1. Ahşaptan yapılmış ot muhafaza kulübesi. Babak merzeşi bageni dolobğasen do heko ar oxori gedgasen. (FN-Ç’anapet) Babam mezradaki kulübeyi yıkıp oraya bir ev kuracak. “Şu tipepe gamaxomazya do nanak bagenişi gomte gupinams. (AH-Lome) “Islak otlar iyice kurusundiye annem kulübenin etrafına [otları] serip yayıyor. Bageni-tkvanişi xart’omape dot’roxu-doren. Mç’ima ordo goşolams. (AH-Lome) Sizin kulübenin çatı kaplamaları kırılmış. Yağmuru çabuk geçiriyor. Bageni va-3’k’uşi dok3u do muşebura kodolibğu. (AH-Lome) Kulübeyi sökmeyince çürüyüp kendi kendine yıkıldı. Mç’ima mç’maşi bageniz meşulun. (AH-Lome) Yağmur yağınca kulübeye giriyor. Nanak melen bagenişe pucepez nçala golumers. (AH-Lome) Annem karşı kulübeye inekler için mısır samanı götürüyor. Alik lumcişa umoşvacinu içalişams. Lumciz oxoşe moxtimuşe menceli var-aven. Bageniz go3’it’k’omers do dincirs. (AH-Lome) Ali akşama kadar dinlenmeden çalışıyor. Akşam eve gelmeye gücü kalmıyor. Bitap düşüp kulübede yatıyor. Bageniz doloxe va-amilen. Goşak3aperi reik’ape ustak mskalate galendon moşa3’k’ims. (AH-Lome) Kulübenin içine girilmiyor. Çürük çatı ızgaralarını usta merdivenle dışarıdan söküyor. Muradik na-vu bageniz “İxi mot-amulut’az ya do k’ai dotragu. (AH-Borğola) Murat, yaptığı dağ evine Rüzgâr girmesin diye iyice kapattı. Pucik ont’ulez tipiten korba k’ai doz*ğa şkule mulun do bagenişi nek’naz konodgitun. (AH-Borğola) İnek tarlada otla karnını güzel doyurduktan sonra gelir de ahırın kapısında dikilir. Nusak inora şeni tipi bageniz nz*gipums. (AH-Borğola) Gelin, kış için otu muhafaza kulübesine tıka basa dolduruyor. Bageniz mt’k’a mulovobğapt. (ÇX-Makret) Kulübeye ot dolduruyoruz. 2. Ağıl. Berek puci bagenişe oyonu şeni tok’iten 3’in3’oms. (AH-Borğola) Çocuk ineği ağıla götürmek için iple çekiyor. → pa3xa[1]; baceni


baği i. Bağ. K’omşi xorz*a ar k’alati urz*eni şk’u momiğes. Baği na-var-miğut’es uşk’ut’u şeni şk’uni şeni-ti k’orobu. (PZ-Cigetore) Komşu kadın bir sepet üzüm bize getirdi. Bağımız olmadığını bildiğinden dolayı bizim içinde topladı.


bağu (AŞ ~ ÇX) i. Ambar. Eskiden tahtadan yapılan yiyecek deposu. Lazut’i bağu kamiği. (AŞ-Ok’ordule) Mısırı ambara götür. Ntxiri bağu cemizun. (AŞ-Ortaalan) Fındık bana ait ambarda duruyor. Obogeneşi bağu u3’k’omiluten dolibğen. (FN-Ç’anapet) Obogenedeki ambar bakımsızlıktan yıkılıyor. Nanaz bağuz na-udgirt’u mkveriz şivri konoxedu. (FN-Ç’anapet) Annemin yiyecek deposunda duran una kelebekleşen böcek kondu. Mtutiz xor3işi şura mat’u do bağu xvantumz. (FN-Ç’anapet) Ayıya et kokusu geldi de ambarı sarsıyor. Memet’ik bağuz ntxiri molobğams. (AH-Borğola) Mehmet ambarın içine (içeri doğru) fındık döküyor. Bağus na-ren uşkuri t’aroni na-t’ubun şeni ipti buğun. Ok’ule k3un. (AH-Borğola) Ambardaki elmalar hava ısındığı için ilk küflenir, sonra da çürür. M3xulepe bağus pşinaxupt. (ÇX-Makret) Armutları ambarda saklıyoruz. Bağuen nacaki hayebzdi. (ÇX-Makret) Ambardan baltayı aldım ≠ mbağu


bağulya (FN-Ç’anapet) i. [çoğ. bağulyape] Serçe. → m3ana, n3ana, 3ana


bajgi (ÇM) i. Ağaç gövdesinin kollara ayrılış yeri. Çatal. Mca, mboli mturi mtusi bajgişa ok’oç’ordun. (ÇM-Ğvant) Çok kar yağınca ağaç çataldan ortadan yarılıyor. → ç’at’ala


bakirci i. Bakırcı. Bakirci Osmanik mcveşi ç’uk’epe vayyozite plat’ums do arabaz gyosvarams. (AH-Lome) Bakırcı Osman eski kazanları balyozla ezerek arabaya yüklüyor.


bakiri/ bakiyi i. Bakır. Bakiri badyape (veya sağanepe) k’alayi cevoçamapan. (ÇM-Ğvant) Bakır sahanları kalaylatıyorum. Bakiri sağanepe k’alayi voxenapam. (AŞ-Ok’ordule) Bakır sahanları kalaylatıyorum. Bakirişi sağanepez k’alayi geboçapam. (FN-Ç’anapet, Sumla) Bakır tabaklara (sahanlara) kalay yaptırıyorum. Bakır sahanları kalaylatıyorum. Bakiri saxanepes k’alayi boxenapam. (AH-Borğola) Bakır sahanları kalaylatıyorum. Bakirişi saxanepe bok’alaylapam. (AH-Lome) Bakır sahanları kalaylatıyorum. → bak’iri, bak’k’iri


baklava/ bak’lava i. Baklava. Ma ar-jur degi baklava komomçik’o. (PZ-Cigetore) Bana bir iki dilim baklava verseydin. Ayşe baklava doç’uy. İndasi loya gvobay. (ÇM-Ğvant) Ayşe baklavayı pişiriyor. Soğuyunca şerbet döküyor. Baklava zade loya iyu. (AŞ-Ok’ordule) Baklava çok şekerli oldu. Ayşe baklavaşi şerbet’i zade msk’va goyaben. (AŞ-Ok’ordule) Ayşe baklavanın şerbetini çok iyi dökebiliyor. Gyai şkule nanak na-u baklavaşi xut daga op’ç’k’omi. (FN-Ç’anapet) Yemeğin üstüne annemin yaptığı baklavadan beş dilim yedim. Ali nadgen do ar t’epsi baklava a piçvaz imxoz. (FN-Ç’anapet) Ali ölçüsüzce bir tepsi baklavayı bir anda yiyor. Nanak bak’lavaz şerbet’i gobams. (FN-Ç’anapet) Annem baklavaya şerbet döküyor. Gyari şkule pederik bak’lavaşi ar daga ela3’k’umz do imxoz. (FN-Ç’anapet) Babam yemekten sonra bir dilim baklavayı (bütünden) alıp yiyor. Ğiz*i ntxirişi dido k’ayi nostonyayi baklava iven. (FN-Sumla) Olgunlaşmamış süt fındığı ile çok güzel baklava olur. Ar t’epsiz nak’o dagi bak’lava gamulun ? (AH-Lome) Bir tepsiden kaç dilim baklava çıkar ? Nanak baklavaşa şerbeti xoguşobu. (AK-Döngelli) Annem baklavaya şerbet döktü (= ilâve etti).


bak’i (HP ~ ÇX)(AK) i. Ahır. Üstüne ot vs konan inek ahırı. Fundak bak’is tipi geşobğams. (HP-P’eronit) Funda ahırın üstüne ot döküyor. Xasanik çala bak’is amatiyoms. (HP-P’eronit) Hasan mısır samanını ahıra sürükleyerek taşıyor. Puci bak’iya muk amulun. (ÇX-Makret) İnek ahıra kendisi giriyor. Alik puci bakis amvoçkumars. (ÇX-Makret) Ali ineği ahıra sokuyor. Bak’iyen lazma gamiği. (ÇX-Makret) Ahırdan inek dışkısı çıkardım. Oxorcak bak’is xop’e mişadumers. (AK-Döngelli) Kadın ahıra kürek koyuyor. Bere bak’işen muç’o o3xont’un. (AK-Döngelli) Çocuk ahırdan nasıl atlıyor. Alik bak’işi jin na-kexteen kotume z*iruşi xaşariten geçaps do gyoputxinaps. (AK-Döngelli) Ali, ahırın üzerine çıkmış olan tavuğu görünce fasulye çubuğu ile vurarak uçurtuyor (= aşağıya inmesini sağlıyor). Puci-çkimi boyine imt’en do emu-şeni bak’is dolomokaçun. (AK-Döngelli) İneğim devamlı kaçıyor da o yüzden ahırda tutuyorum. Baba-çkimik bak’işi guşaxveri duvarepe betoniten pa3’ups. (AK-Döngelli) Babam ahırın delik duvarlarını beton ile sıvıyor. FatmakPuci doyinu-i ?” ya do mani mani bak’işa nulun do minda3’k’en. (AK-Döngelli) Fatmaİnek doğurdu mu ?” diye çabuk çabuk ahıra gidiyor da bakıyor. Farik bak’i gyoktaps. Ama ağne k’idasinon. (AK-Döngelli) Fahri ahırı yıkıyor. Ama yeni yapacak. BabakBak’i var-giktasya do duvaris nca nobaz*gaps. (AK-Döngelli) BabamAhır yıkılmasındiye duvara ağaç dayayarak sıkıştırıyor. Bak’is genik p’et’elaps. (AK-Döngelli) Ahırda inek yavrusu (= buzak ya da dana) böğürüyor. Farişi bak’i do cuma-muşişi bak’i ok’oçaneri ren. (AK-Döngelli) Fahri’nin ahırı ile kardeşinin ahırı bitişiktir (= birbirine eklidir). → mandre; axiri


bak’iri (PZ-Cigetore), bak’k’iri (AŞ-Ortaalan) i. Bakır. Bak’irişi sağanis k’alayi devusum. (PZ-Cigetore) Bakır sahanları kalaylatıyorum. Bak’k’iri kap’p’epe k’alayi ceboçapam. (AŞ-Ortaalan) Bakır sahanları kalaylatıyorum. → bakiri


bak’k’ali i. Bakkal. [< Arp.] Bak’k’alepek ncumuşi geç’areri na-unonan steri munz*inaman. (AH-Borğola) Bakkallar tuzun fiyatını istedikleri gibi arttırıyorlar. Cengizişi bak’k’alis k’ayi nez*i ren. (HP-P’eronit) Cengiz’in bakkalında iyi ceviz var. → turçani


bak’laçi/ bak’laç’i (AH) i. Bakraç. Bak’laçiz a mutu komotvi. Mjaz ntxombuş parvi gelulams. (AH-Lome) Bakracın üzerine bir şey ört. Süte kızılağaç yaprağı düşüyor. Mja bak’laç’ite mjoraz nuz*in. Serini ar soti keladgi. (AH-Lome) Süt bakracın içinde güneşe karşı duruyor. Serin bir yere kaldır. → ç’uk’aliII-2; parxaç’i; paklaci


bak’lava → baklava


balarz*aği (AH) i. Siğilotu. Sinirotu. Kançıbanıotu. [Yaprakları açık yeşil, gül yaprağı genişliğinde, iki yaprak-üç yaprak şeklinde yere yapışık biten, yaprakları damarlı bitki. Kan çıbanına şifa olduğu söylenir. Yaprağı koparılıp kan çıbanının tam iltihaplı yerine yapıştırılınca emeceğine inanılır. K.A.] K’an-çibaniz balarz*aği moitvi do ordo gaşvelasen. (AH-Lome) Kan çıbanının üzerine sinirotu ört. Çabuk iyileşecek.


balkoni (AK) i. Balkon. [< Fra.] Ayşe balkonis tude i3’axen. (AK-Döngelli) Ayşe balkonun altında oturuyor. Oxorcak bere-muşi balkonişi tude i3’oxunaps. (AK-Döngelli) Kadın çocuğunu balkonun altına oturtuyor. Balkonis mç’ima geçaps do gverdi nişolen. (AK-Döngelli) Balkona yağmur vuruyor da yarısı ıslanıyor. Oxorişi balkonis mjura nodgin do var-gilamaxunen. (AK-Döngelli) Evin balkonuna güneş vuruyor (= evin balkonunda güneş duruyor) da oturamıyorum. → balk’oni; xayat’i/ xeyat’i, xayatiI, xaatiI


balk’oni (PZ)(AŞ)(AH) i. Balkon. [< Fra.] Xasanik oxori-muşis balk’oni no3’opxams. (PZ-Cigetore) Hasan evine balkon inşa ediyor. Ayşe na-3’ilu ntxiri balk’oni gupinay. (AŞ-Ok’ordule) Ayşe topladığı fındığı balkona yayıp seriyor. Doğani urzeni balk’onişa eyoşk’u. (AŞ-Ok’ordule) Doğan üzümü balkona çıkarıyor. Bozomota masaşi orti balk’oni k’ale cepatxuy. Va-naxvaşa kezdums. (AŞ-Ok’ordule) Kız masa örtüsünü balkon tarafından silkeliyor. Yıkamadan kaldırıyor. Ali balk’onişe çak’i cot’oçay. (AŞ-Ok’ordule) Ali balkondan çakı atıyor. Amet’t’i bere balk’oni cok’k’açu. (AŞ-Ortaalan) Ahmet çocuğu balkonda mahsur bıraktı. Balk’onişşe 3’ari mo-dvobam. Tudeni k’oçepe goyaben. (AŞ-Ortaalan) Balkondan su dökme. Aşağıdaki adamların üstüne dökülüyor. Xasanik binexi jin-k’at’işi balk’onişe yoşkumers. (AH-Lome) Hasan asmayı üst kat balkonuna çıkarıyor. Babak oxoris jimok’aşe k’ele-ti balk’oni nok’odams. (AH-Lome) Babam evin arka tarafına da balkon ekliyor. K’uk’uma balk’onişen nulu do dilat’u. (AH-Borğola) Güğümü balkondan düştü de yassıldı. Nana-muşis balk’onişen na-nulu 3’inek’i bere-muşik balk’onişe yut’k’oçams. (AH-Borğola) Annesinin balkondan düşürdüğü çorabı (= kelimesi kelimesine : “balkondan düştüğü annesinin çorabını”) çocuğu balkona [geri] yukarı atıyor. Nacik ntxiri balk’oniz gelobğams do oxominams. (AH-Borğola) Naci fındığı balkona döküyor da kurutuyor. → xayat’i/ xeyat’i, xayati, xaati; balkoni


baloni i. Balon. [< Fra.] Berek baloni ombarams. (FN-Ç’anapet) Çocuk balonu şişiriyor. Berek baloni obarams. (AH-Lome) Çocuk balon şişiriyor. Mamedişi baloni Memet’iz k’ai abaren. (AH-Borğola) Muhammed’in balonunu Mehmet iyi şişirebiliyor. Baloniz na-dolobubari sigaraşi k’oma, balonişi nuk’u oxobuşkvaşi galendo purinams. (AH-Borğola) Balonun içine üflediğim sigara dumanı, balonun ağzını bırakınca dışarı püskürür.


balucaği (FN), balurcaği/ baluccaği (AH-Lome) i. Domates (bitkisi ve meyvesi). Balucaği k’atineyi xaci guberi ordoşen mç’oxun. (FN-Ç’anapet) Domates katılmış fasulye yemeği erken ekşiyor. Dido t’u3a ivu do balucağiş fidepe beut’i melez. (FN-Sumla) Çok sıcak oldu ve domates fideleri soldu. Çku ar baluccaği ok’obi3’k’it do p’ç’komit. (AH-Lome) Biz bir domatesi bölüşüp yedik. Balurcağepe mjoras k’ayi imç’itanen. (AH-Lome) Domatesler güneşte iyi kızarıyor. Penceres na-golosvari balurcağepe mjoras gamç’itanen. (AH-Lome) Pencereye dizdiğin domateslerin güneşte kızarıyor. A-jur kilo balurcaği keç’opi. P’ep’eri mot-eç’opum. Getasulez opşa ren. (AH-Lome) Bir-iki kilo domates al. Biber alma. Bahçede dolu var. → domatesi


banga[1] (AŞ) i. [çoğ. bangape] Banka. [< İta.] Para banga cemizun. Ç’umani movizda, mekçare. (AŞ-Ok’ordule) Param bankada konulu duruyor. → panga, banka


banga[2] (AH) s. ve i. Aptal. Salak. Ham bere mtelli banga ren. Mişe dozdu haşşo ? (AH-Lome) Bu çocuk hepten salak. Kime çekmiş böyle Banga k’oçi k’oçepek mteli banga 3’opxuman. (AH-Borğola) Aptal insanı insanlar hepten aptal yaparlar. Ham k’oçi mteli banga ren. Eiz na-eiç’open var-oxa3’onen. (AH-Borğola) Bu adam tamamen aptal. Alaya alındığını anlayamıyor. Memet’i dido banga ren. K’ai inç’valen. (AH-Borğola) Mehmet çok aptal biridir. İyi sağılır (= kandırılır). [aptal] k’oft’e; sefili; budala; gangara; gangu; [salak] salaxana[1]


banka (AH-Borğola) i. [çoğ. bankape] Banka. [< İta.] Xasanik bankaz geç’areri didumers. (AH-Borğola) Hasan bankaya kendisi için para yatırıyor. Onuris bankas dido para uz*in. (AH-Borğola) Onur’un bankada çok parası var (= duruyor). → banga[1], panga


banik’ams (FN ~ AH) EA har.f. Toprağı [aps.] el veya ayakla tepip sıkıştırıyor. → t’ambums/ t’ambuy; + gobanik’ams

yet. abanik’en : Toprağı el veya ayakla tepip sıkıştırabiliyor. Oxoriz let’a dobobğit. Ntaoşi tude k’ayi var-mabanik’es. M3ika dolok’lant’a kodoskidu. (AH-Lome) Eve toprak serdik. Dolabın altını iyice sıkıştıramadık. Biraz çukurca kaldı.


banyo i. Banyo. [< İta.] Ali banyo molaxen. Xura imboy. (AŞ-Ok’ordule) Ali banyonun içinde oturup vucudunu yıkıyor.


barana i. Barınak. Ali k’ayiği-muşi ozdapay. Barana-muşişa moiyonasen. (AŞ-Ok’ordule) Ali kayığını çektiriyor. Barınağına getirecek.


barbalay (ÇM)(AŞ-Ortaalan), barbalams (FN ~ AH), barbalaps (AK) Eø har.f. I. (ÇM) Kendi kendine söz söyleyerek sızlanıyor. Söyleniyor. Ali p’anda barbalay. Guri xilli uğun. (ÇM-Ğvant) Ali her zaman söylenir. Amma iyi niyetlidir. → p’arp’alay; şvanuyII

II. (AŞ-Ortaalan) Gerekli gereksiz konuşuyor. Dido mo barbalam. Dulya si na-gişk’un st’eri var-on. (AŞ-Ortaalan) Çok konuşma. İş bildiğin gibi değil. [gereksiz yere çok konuşuyor] t’k’iyalams, t’k’iyalums

III. (FN-Ç’anapet) Anlamsız konuşuyor. Anlamsız bir şeyler söyleniyor. Mu ağodu, var-miçkin. Cumadik andğa dido barbalams. (FN-Ç’anapet) Ona ne olduğunu bilmiyorum. Amcam bugün anlamsız bir şeyler söyleniyor.

IV. (AH) Uyurken istem dışı konuşuyor. Sayıklıyor. Hemuk k’at’a seriz barbalams. (AH-Borğola) O her gece sayıklar.

V. (AK-Döngelli) Eø har.f. Saçmalıyor. Oxorcak ğarğalaps. Ama boyne barbalaps. (AK-Döngelli) Kadın konuşuyor. Ama devamlı saçmalıyor. → nçxalumsIII; patxumsIII; kançums; goşubğams; vrat’k’ums; amut’alaps


bardaği i. Bardak. Doloxeni k’apaği var-moşk’u3’aşşa mca bardaği var-dologaben. (AŞ-Ortaalan) İçerdeki kapağı sökmeden sütü bardağa dökemezsin. Morderi bardağite 3’ari oşu dido xazi mayen. (AŞ-Ortaalan) Büyükçe bardakla su içmek çok hoşuma gidiyor. Ntaroz na-ren bardağepe molat’axu. (AH-Borğola) Dolaptaki bardakları kırdı. Da-çkimik bardaği 3’k’arite k’urç’olums do çxims. (AH-Borğola) Kız kardeşim bardağı su ile iyice yıkıyor. Tekinik gyari şkule na-çxu bardağepe ntaroz moladgims. (AH-Borğola) Tekin yemekten sonra yıkadığı bardakları mutfak [kap] dolabına yerleştiriyor. → meşlep’e, meşrepe


bardi[1] (AŞ-Ok’ordule) i. Düzenli üst üste sıralanmış 2-4 metreye kadar yükseklikte kurutulmuş eğreltiotu. Bere meç’opi. Bardi ek’un3’ay. Ç’vasen. (AŞ-Ok’ordule) Çocuğu yakala. Eğrelti yığıntısını ateşe verip yakacak.


bardi[2] (FN ~ AH) i. 1. (Saman, çayır vs ile yapılan) yığın. Nçalaşi bardi iç’vert’uşa m3’k’a it’k’oçert’u. (FN-Ç’anapet) Mısır sapı yumağı yanarken kıvılcım saçılıyordu. Berek nçalaş bardiz nun3’inams. (FN-Sumla) Çocuk saman yığınını tutuşturuyor. Na-p’ç’k’orum nçala ha3’i k’unk’uli bikom. A sum-otxo ndğaşa k’ayi doxomun do bardi dobikomt. (AH-Lome) Kestiğim mısır samanlarını şimdilik k’unk’uli (= küçük yığımlar) halinde yerleştiriyorum. Birkaç güne kadar iyice kurur ve bardi (= büyük yığın) yaparız. 2. Yığınak. Nanak limxanaşi bardiz xoçka gudumers. (FN-Ç’anapet) Annem eğreltiotu yığınağının etrafına sırık koyuyor. Limxana bardişi ogine na-maz*iru 3’i3’ila biga bgorişa ntxiri-peso k’ala let’az dolilu. (FN-Ç’anapet) Eğreltiotu yığınağı önünde gördüğüm yılan, sopa arayana kadar fındık kökünün orda toprağa girdi.


bardixana (AH) i. Kerhane. [< Far.] Genelev. Beroba-çkimis ar oxorca şenibardixanaşen gamaxtimeriya do zop’ont’es. (AH-Lome) Çocukluğumda bir kadın hakkındagenelevden çıkmadiye söylüyorlardı.


bareri/ baeri/ bareli/ baeli → ibaren


bargums (AH) EA har.f. Eşyaları [aps.] toparlıyor. Evini [aps.] yerleştiriyor. Animse-çkimik oxori ağani eç’opu. Oxori-muşi bargums. (AH-Lome) Yeğenim evi yeni aldı. Evini yerleştiriyor. → mç’k’eşums; + nubargams


bars/ bas (PZ-Cigetore), bay (ÇM)(AŞ-Ortaalan), bars (FN ~ ÇX)(AK) Aø har.f. [kökü √-bar- ; sade perf. baru] Rüzgâr [aps.] esiyor. Andğa ixi opşa bas. Xombula parvepe putxums. (PZ-Cigetore) Bugün rüzgâr çok esiyor. Kuru yapraklar uçuyor. İxi barasi Emines tomalepe apaşen. (PZ-Cigetore) Rüzgâr estiği zaman Emne’nin saçları karışıyor. Ham ndğalepes ixi opşa bars. Zuğa-ti empun. (PZ-Cigetore) Bugünlerde rüzgâr çok esiyor. Deniz de kabardı. Andğa ixi bay. Zuğa 3’ari kvalopona noçxay. (ÇM-Ğvant) Bugün rüzgâr esiyor. Deniz suyu çakıllığa vuruyor. Ali otva ixi-parpa kocodginu. İxi barasi ç’irç’ilay. (ÇM-Ğvant) Ali çatıya fırıldak taktı. Rüzgâr esince gıcırdıyor. Hamseri ixi baru do sotinui ntxiri let’as obğun. (FN-Sumla) Bu gece rüzgâr esti ve ne kadar fındık varsa yere serilmiş durumdadır. İxi bara şkule lazut’iş dudi gyut’roxun. (FN-Sumla) Rüzgâr esince mısırların doruğu kırılır. Heşşo ixi bars ki tozi dumaniz ant’alu. Ortaluği zifozik kodikaçu. (AH-Lome) Öyle bir rüzgâr esti ki toz dumana karıştı. Ortalığı toz bulutu kapladı. İxik mançxomez na-unon steri var-bars. (AH, atasözü, K.A.) Rüzgâr balıkçının isteğine göre esmez (= İşler senin istediğin gibi yol almaz). K’irimişen na-bars ixik Arkabis zuğa dido ordams. (AH-Borğola) Kırım’dan esen rüzgâr Arhavi’de denizi çok büyütüyor. İxi var-baraşi gale gompineri tipepeşi doloxe ordo var-goşaskurun. (AH-Borğola) Rüzgâr esmeyince dışarıda serili otların içerisi erken kurumuyor. Ğoma lumci ixi zifozi steri baru. (AH-Borğola) Dün akşam rüzgar fırtına gibi esti. Andğa dido ixi bau. (ÇX-Makret) Bugün çok rüzgâr esti. Bavra baraşi gon3’k’eri pencereşen oxoris mç’ima amobğaps. (AK-Döngelli) Rüzgâr esince açık olan pencereden evin içine yağmur serpiliyor. Bavra dido p’at’i bars. (AK-Döngelli) Rüzgâr çok fena esiyor. Bavra baruna ncaşen uşkiri melaps. (AK-Döngelli) Rüzgâr eserse ağaçtan elma düşer. → ibarams; ibay; + ubay; + ubarams/ ubaray/ ubars


basabura (ÇX-Mskibati) i. Patates. → k’art’ofi, k’art’op’i; let’a-ore; let’a-makvali; patatesi; dixa-makvali; k’artofi


bask’et’i/ basket’i i. Basketbol. [< İng.] Ali do Amet’t’i bask’et’t’i ibiru. Ali Amet’t’i ocginu. (AŞ-Ortaalan) Ali ile Ahmet basket oynadı. Ali Ahmet’i yendi.


bastoni i. Baston. [< İta.] Tiz p’ap’axi moitmers. Bastoni dikaçams do p’ap’uli-muşiz nagnapen. (AH-Borğola) Başına bere örtüyor. Eline baston alıp da dedesine benzemeye çalışıyor.


başbakani i. Başbakan. Turkiyeşi başbakani Suriyeşa igzalu. (AK-Döngelli) Türkiye başbakanı Suriye’ye gitti.


başk’a (PZ ~ AŞ), başka (FN ~ ÇX) s. Başka. Lobca t’ağani ek’ibğen. Başk’a soti var-iyen. (AŞ-Ok’ordule) Fasulye tavaya eklenir. Başka bir yere olmaz. Emines gzas komoli-muşi eluk’atun. Başka miti va-ren. (AH-Lome) Emine yolda kocasıyla birliktedir. Başka kimse yok. # Ağustozi mulun atmacaş ora / Va-mp’orom-i, kale bozo gyozgyora / Va-mp’oromna dotkvi başka gobgora / Muç’o p’a do so bida e verane. (AH-Musazade, Y.T.) Ağustos geliyor atmaca zamanı / Beni sevmiyor musun, kız, göz göre göre / Beni sevmiyorsan söyle, başka birini arayım / Nasıl yapayım, nereye gideyim, ey gidi. → teni


batakluği i. Bataklık. Ogine hantepe bit’t’umi batakluği ort’t’u. Brinz*i dvorgamt’ey. Handğa iri k’ale opşey. Artuği brinz*işi tarla va-dosk’udu. (AŞ-Ortaalan) Eskiden buraları hep bataklık idi. Pirinç ekiyorlardı. Bugün her tarafı doldurdular. Artık pirinç tarlası kalmadı. → zoni; ç’orç’i, ç’orç’ona; çoli; çoşlop’i


batmani (AK) i. Su taşımak için eskiden kullanılan topraktan yapılan kap. Su testisi. Xut batmani 3’k’ari p’t’iri do xolo var-domibağu. (AK-Döngelli) Beş testi su taşıdım da yine de bana yetmedi. → çupi, çupina; test’i; kyupi, kupi; xica; katana; dergi


bat’t’aniye/ bat’aniye i. Battaniye. İni ort’aşa yorğani evitum. Himu jindo bat’t’aniye eyevitum. (ÇM-Ğvant) Soğuk olduğu zaman yorgan örtüyorum. Onun üstüne de battaniye örtüyorum. Ini orapez nanak jur bat’t’aniye eitumers. (FN-Ç’anapet) Soğuk zamanlarda annem üstüne iki battaniye örtüyor. Nusak balk’oniz bat’aniye patxums. (AH-Borğola) Gelin balkondan battaniye silkiyor. İnişen na-moxtes berepe, bat’aniye gotumers do ot’ubinams. (AH-Borğola) Soğuktan gelen çocukları, [onlara] battaniye sarıp da ısıtıyor. İni mavaşi bat’t’aniye gobitumer. (AH-Borğola) Üşüyünce battaniye sarınıyorum. Xasanik na-cans cuma-muşis na-mostun bat’t’aniye yotumers. (AH-Borğola) Hasan uyuyan kardeşinin üstünden açılan (= düşen) battaniyesini (onun üzerine) örtüyor.


bauli (AŞ-Ortaalan) i. Bavul. [< İta.] Aşe bauli k’oruy. (AŞ-Ortaalan) Ayşe bavulu bağlıyor. Bauli kevvi cenk’ori. (AŞ-Ortaalan) Bavulu sıkı bağla. Bauli vrossi cok’k’ori. Moy-colamt’ay. (AŞ-Ortaalan) Bavulu üstüne iyi bağla. Düşmesin. Bauli na-cebdvi şapka dilat’t’u. (AŞ-Ortaalan) Bavula koyduğum şapka ezildi. Bauli nak’k’u-ti porça int’ren kocedvi. (AŞ-Ortaalan) Bavula ne kadar gömlek sığarsa koy. → bavuli


bavra (AK) i. Rüzgâr. Bavra baraşi gon3’k’eri pencereşen oxoris mç’ima amobğaps. (AK-Döngelli) Rüzgâr esince açık olan pencereden evin içine yağmur serpiliyor. Bavra dido p’at’i bars. (AK-Döngelli) Rüzgâr çok fena esiyor. Bavra baruna ncaşen uşkiri melaps. (AK-Döngelli) Rüzgâr eserse ağaçtan elma düşer. Andğa bavra bars do ntxiri k’ai guşaxomun. (AK-Döngelli) Bugün rüzgâr esiyor da fındığın araları iyice kurur. Andğa bavra na-ren şeni mzoğa irden. (AK-Döngelli) Bugün rüzgâr var. Onun için deniz büyüyor. → ixi


bavuli (AŞ-Ok’ordule) i. Bavul. [< İta.] Bavuli na-cemizun şeyepe mtuyi xvat’uy. (AŞ-Ok’ordule) Bavulda duran eşyalarımı fare kemiriyor. → bauli


baxça (ÇX) i. Bahçe. [< Far.] Pucik baxçaz cups. (ÇX-Makret) İnek bahçede otluyor. → livadi; ont’ule


baxums/ baxups (AH ~ ÇX)(AK) EA har.f. Dövüyor. Dayak atıyor. K’oçiz çkar gagna var-uğun. Gzas na-golaxtasen berepe baxums. (AH-Lome) Adamda hiç duyarlılık (= anlayış) yok. Yoldan geçen çocukları dövüyor. Alişi p’aramitişe Osmani dido işumen. Z*iraşi Ar k’ayi dobaxaya do maçiçkinen. (AH-Lome) Ali’nin konuşmalarına Osman çok kızıyor. Gördüğü anBir güzel döveyimdiye tahrik oluyor. Cuma-çkimik ç’ut’a bere na-baxumanpez oğune go3’udgitu do heya muşletinu. (AH-Borğola) Kardeşim küçük çocuğu dövenlerin önünde dikildi de onu kurtardı. Bee k’ata seis baxups. (ÇX-Makret) Çocuğu her akşam dövüyor. Nandidik mota-muşi baxup’t’uşi p’ap’uli-muşi ot’k’obinaps. (AK-Döngelli) Babaannesi torununu döverken dedesi onu saklıyor. Pamuği p’aloten baxup do vobarap. (AK-Döngelli) Pamuğu kalın sopa ile dövüyorum da kabartıyorum. Berek da-muşi baxups do omgarinaps. (AK-Döngelli) Çocuk kız kardeşini dövüyor da ağlatıyor. → mbaxums/ mbaxuy; mbarums/ mbaruy


bay → bars


bayami (AH-Lome) i. Bayram. Go3’oz bayamişen ar ndğa oğine k’uçxe memot’roxu-dort’un. (AH-Lome) Geçen yıl bayramdan bir gün önce ayağım kırılmıştı. Bayamişi iptineri ndğaz skande meptaten. (AH-Lome) Bayramın birinci günü sana geleceğiz. → dandra; xvamule-ndğa; bayrami


bayat’i (AŞ), bayati (AK) s. Bayat. Zade bayat’i cari maşk’omu. Cicili maç’u. (AŞ-Ok’ordule) Çok bayat ekmek istemeyerek yedim. Dişetim acıdı. Kuvali bayati na-ren şeni punçxa dibğen. (AK-Döngelli) Ekmek bayat olduğu için kırıntıları dökülüyor.


bayrami (ÇM)(FN)(AH-Borğola)(AK) i. Bayram. Arafa-ndğa oxori gokosa-goncular. Ç’umani-muşi bayram-on. (ÇM-Ğvant) Arife günü evi silip, temizleyeceksin. Ertesi günü bayramdır. Nanak k’at’a bayramiz berepez k’alemi gurtams. (FN-Ç’anapet) Annem her bayramda çocuklara kalem dağıtıyor. Osmanik k’at’a bayramiz mak’vandes sadaka niçams. (AH-Borğola) Osman her bayramda dilenciye sadaka (kendisi için) veriyor. Berepek k’at’a bayramiz didilepeşen geç’areri meşvenaman. (AH-Borğola) Çocuklar her bayramda büyüklerden para umuyorlar. K’urbaniş bayramiz k’urbani şeni puci nok’vatez. (AH-Borğola) Kurban bayramında kurban için inek kestiler. Bayrami na-mulun şeni oxorişi 3’oxleni gza gu3’akosups. (AK-Döngelli) Bayram geleceği için evin önündeki yolu süpürüyor. → dandra; xvamule-ndğa


bayramluği s. Bayramlık. Bayramda kullanılan. Berepez bayramluği dolokunupe duç’u. (FN-Ç’enneti) Çocuklara bayramlık elbiseler dikti.


bazi s.-z. ve i. Bazı. Bazen. Ara sıra. I. s. Bazı. Bazi biç’i berepe nana-nişişa dozdaman. (PZ-Cigetore) Bazı erkek çocuklar anasına çekerler. Bazi biç’i berepe nana-nişişa dozduman. (ÇM-Ğvant) Bazı erkek çocuklar anasına çekerler. Bazi biç’ç’i berepe nanape-nişişe dozduman. (AŞ-Ortaalan) Bazı erkek çocuklar analarına çekerler. Ar k’arvanik bazi 3’anaz jur yavri meçams. (AH-Lome) Bir kovan bazı senede iki yavru verir. Mtviri dido mtvaşi bazi ncalepe mot’roxun. (AH-Borğola) Kar çok yağınca bazı ağaçlar (dipten) kırılıyor. → p’anda[2]; kimi

II. z. Bazen. Ara sıra. Biç’i bere a bazi nana-muşişe dozdams. (PZ-Apso) Erkek çocuk bazen anasına çeker. # K’omşiluğişa bulut’ayiz bazi / Gzalepez memager. Mot-ikom nazi. (FN-Xazara, K’.M.) Komşuluğa giderken bazı / Yollarda bana raslıyorsun. Nazlanma. # Yoyi nana xolo komoxtu yazi / Noderepe ivasen bazi bazi / Kimik yazma kimik moytvasen k’azi / Pukurasen duzluği dadi-çkimi. (FN ~ AH, Anonim) Of anne of yine geldi yaz mevsimi / İmeceler olacak ara sıra / Kimi yazma ile kimi k’azi ile başını örtür / Çiçek verecek düzlük, teyzem. Kalamani p’ç’imt’aşi bazi lemşi var-goşulun do bizi elebiyonam. (AH-Lome) Çarık dikerken bazen iğne geçmiyor. Bunun için sivri bir şey kullanıyorum. Baba noğaşe gyulut’aşi bazi baba-skani k’ala ok’agen. (AH-Lome) Babam çarşıya inerken bazen babanla karşılaşıyorLazi oxorcalepek bgarapez bazi-ti k’ore3xapape ikoman. (AH-Lome) Laz kadınları yas tutarken bazen de ağıt yakarlar. P’ap’ulik uciz k’ayi var-ognams. Ala bazi bazi jindole e3’i3’k’en. (AH-Lome) Dedemin kulakları pek iyi duymaz. Ama arada yukarı doğru bakıyor.

III. i. Bazısı. Bazıları. Baziz k’işiz mtviri ak’vandana-ti var-mekçams. (AH, atasöz) Bazılarından kış aylarında kar istesen de sana vermezler (= Bazı insanlar nemrutluğundan kendisine yaramayan bir şeyin başkasına yaramasını istemez). → kimi


be (ÇM ~ AŞ) ü. → kale; ≠ ç’e. I. (ÇM ~ AŞ) [Bayanı hitap etmek için kullanılan ünlem] Ey ! Yahu ! Be ! # Cesluği doloxendo / Meşk’irçay uça porça / Si molaxar. Be, bozo / Tolepe giğun uça. (ÇM-Ğvant) Göğüslüğün içine / Giyiyor siyah gömlek / Beni delirteceksin. Ey, kız / Siyah gözlerin var. Porça kok’imbini, be bozomota. 3i3i gazin. (AŞ-Ok’ordule) Gömleğini ilikle, e kız. Memen görünüyor.

II. (ÇM) [Kendisinden büyük erkeği saygıyla hitap etmek için kullanılan ünlem] Ey ! Yahu ! # Obadera oropa / Mu dogaç’in ? Be, badi ! / Guri badi var iyen / Oropa on muradi. (ÇM-Ğvant, atma türkü) Yaşlılıkta sevdalığa / Ne gereğin var ? İhtiyar ! / Yürek ihtiyarlamiyor / Aşkta mutluluk var.


bece (ÇM) i. Evli olduğu bilinen kadını naziklikle çağırırken kullanılan hitap. “Yenge !”


becğams/ becğay (PZ ~ FN)(AH-Borğola) Eø har.f. I. (PZ) Kızgınlık anında bağırıyor. Şiddetli bağırıyor. Berek om3’elişe becğams. (PZ-Apso) Çocuk beşikten bağırıyor. Ayşeşi puci xvala na-ot’u şeni opşa becğamt’u. Ar k’ata kelumç’eşu. Diraxat’u. Hus var-becğams. (PZ-Cigetore) Ayşe’nin ineği yalnız olduğu için çok bağırıyordu. (Ayşe) bir (hayvan) arkadaş (ineğin) yanına getirdi. (İnek) rahatladı. Daha da bağırmıyor. → şvanuyIII

+ ubecğams ED har.f. Birine kızıp bağırıyor. Nana-şk’imik mibecğams. (PZ-Apso) Annem bana kızıp bağırıyor.

II. (ÇM ~ AŞ) Gereksiz ve düzensiz seslerle bağırıyor. Guri mvalasi k’oçi st’eri var-ilak’iday do becğay. (ÇM-Ğvant) Kızınca adam gibi konuşmuyor. Bağırıyor. Musa hik’u na becğay ! Mu ağodu ? (AŞ-Ok’ordule) Musa ne kadar bağırıyor ! Ne oldu ? Mo-becğam. (AŞ-Ortaalan) Gereksiz bağırma.

III. (FN) Bağırarak kızıyor. Xasanik Ali şeni becğams. (FN-Ç’anapet) Hasan Ali’ye (Ali için) kızdı. Baba-muşik becğuyiz berez guyiz gyat’u. Ogine çabrepe uxup’inu. Hemindora şkule obgarinuz kogyoç’k’u. (FN-Ç’anapet) Babası bağırınca çocuğun ağrına gitti. Önce dudaklarını büzdü. Sonra ağlamaya başladı. Xasanik ğoma becğamt’uşa na-tkupe Aliz-ti kelaçu. (FN-Ç’anapet) Hasan’ın dünkü kızgınlığında söyledikleri Ali’ye de dokandı. Nuk’uz var-atku do k’ap’ula k’ele becğams. (FN-Sumla) Yüzüne karşı söyleyemedi. Arkasından kızarak bağırıyor.

+ ubecğams ED har.f. Birine bağırarak kızıyor. Mota-çkimiz bubecğayiz çabrepe uxup’un. İbgars. (FN-Sumla) Torunuma bağırsam dudakları büzülür, kalbi kırılır, ağlar. Ma berez bubecğam. Nana-muşik eindums. (FN-Sumla) Ben çocuğa kızıyorum. Annesi üzerine alıyor. Oxoriz ma mibecğanşi p’ap’uli golomadven. P’ap’ulişi yaniz mitiz çkimde nena var-atkven. (AH-Lome) Evde bana kızdıklarında dedem beni korur. Hiç kimse dedemin yanında bana laf söyleyemez.

IV. (AH-Borğola) Sayıklıyor. Anlamsız konuşuyor. Berek, izabunuşi daçxuri yuxtu. Hem oraz becğu. (AH-Borğola) Çocuk hastalanınca ateşi yükseldi. O zaman sayıkladı (= anlamsız konuştu).


beçi (PZ) z. Belki. Galiba. Xasani ! Sifet’i cegakçandu. Çere gamt’u. Beçi mutişa gaşk’urinu. (PZ-Cigetore) Hasan ! Yüzün soldu. Rengin kaçtı. Belki bir şeyden korktun. → mondo[1]-I; beki, bekita; galiba; belki


bedi[1] (ÇM) i. 1. Büyükanne. Nine. Bedi-şk’imi limci leba dovijinasi ç’umanişi ordoşa cemok’u3xinay. (ÇM-Ğvant) Babaannem ben gece geç yatınca sabah erkenden beni uyandırıyor. Bedi-şk’imi k’at’a limci mimeselaman. (ÇM-Ğvant) Babaannemiz her akşam bize hikâye anlatıyor. Bedi prosk’ate xazireri cari xazi ayert’u. (ÇM-Ğvant) Büyükanne pırasa ile hazırlanmış yemek severdi. Bedi-şk’imi dido vrosi cari ikumt’u. Ar soti duguni iyuk’on-i alayi3o himu cari oxaziru guri ayert’ey. (ÇM-Ğvant) Büyükannem çok güzel yemek yapardı. Bir yerde düğün olunca herkes ona yemek yaptırmak isterdi (= onun yemek hazırlamasını isterdi). Bedi-şk’imi eşk’akunaşe var-eşk’evikunaşa gale var-gamomoşk’umt’u. (ÇM-Ğvant) Ninem iç giysisi (= atlet, fanila vs) giymeden beni dışarı bırakmıyordu. Bedi-şk’imi ini orape meşk’akunaşe meşk’emokunamt’u. (ÇM-Ğvant) Ninem soğuk zamanlarda içi giysisi (= kazak, yelek vs) bana giydiriyordu. Ali bedi-muşi dişk’alepe amuğay. (ÇM-Ğvant) Ali nenesinin odunlarını içeriye taşıyor. Ayşe bedi-muşi mutonpe goluğay. (ÇM-Ğvant) Ayşe ninesine bir şeyler götürüyor. 2. İhtiyar kadın. Nine. Ayşena-Bedi k’at’a ç’umanişi ordoşa moiselen, berepe k’erk’eli uxenay, berepeşi guri ikumt’u. (*)(ÇM-Ğvant) Ayşena Nine her sabah erken kalkar, çocuklara simit yapar, çocukların gönlünü yapardı. [(*) “... kalkar, ... yapar, ... yapardı” ifadesinin karşılığı olarak verilen “...... moiselen, ...... uxenay, ....... guri ikumt’u” ifadesi, yazılı Türkçe ifadenin kopyasıdır. Doğal konuşma Lazcasında Ayşena-Bedi k’at’a ç’umanişi ordoşa moiselert’u. Berepe k’erk’eli uxenamt’u. Berepeşi guri ikumt’u.” şeklinde söylenir.] Haminepe Eme-Bedişa vrosi urzeni na-a3’ilen miti var-on. Eme-Bedi urzeni-ara usuli usuli k’uk’ari mok’uğay. Var-odardalinaşa moizday. He-şeni em vrosi him a3’ilen. (ÇM-Ğvant) Eme Nene buralarda en iyi üzüm toplayandır (= buralarda ondan daha iyi üzüm toplayabilen kimse yok). Üzüm dalına yavaş yavaş kancayı takıyor. Titretmeden çekiyor. Onun için en iyi toplayabiliyor. → didi; morderi-nana, didi-nana, nandidi


bedi[2] (AH) i. Baht. Kader. Şana bedi-skaniz ! (AH-Lome) (1) Helâl olsun. (2) Yazıklar olsun. Kvaz gebdgana gyoxedun. Uça ren bedi-çkimi. (AH, atasözü, K.A.) Taşa bassam izi kalır. Karadır benim bahtım (= Ne yapsam bahtım karadır). → t’işi


beki (AH) z. Belki. Aşek drap’ani gundinu-doren. “Beki tipis ant’aluya do jimok’as na-ok’obğun tipi bigate gokankums. (AH-Lome) Ayşe orağını kaybetmiş (= kelimesi kelimesine : “Ayşe’nin orağı kaybolmuş”). “Belki otlara karışmıştırdiye evin arkasında yığılı duran otları sopayla karıştırıyor. Na-memixires altunepe soti var-iz*iru. Ar gem3’k’omiluşe mendaptitk’o beki mutu divasen. (AH-Lome) Çalınan altınlarımız bir yerde bulunamadı. Bir de fal baktırmaya gitseydik belki bir şey olur→ beçi, bekita; mondo[1]-I; galiba; belki


bekita (FN ~ AH) z. I. Belki. Galiba. Karmat’ek lazut’i gemku bekita. NanakLazut mot- geskidut’azya do xaroz na-guragadams sersi mulun. (AH-Lome) Değirmen mısırı öğüttü galiba. AnneminMısır kalmasındiye xaronun etrafına vurduğu sesler geliyor. → beçi, beki; mondo[1]-I; galiba; belki

II. Her halde. Cordani dido oraşen doni çkar var-maz*iren. Bekita kyoyişen-ti k’uçxe moizdu. (FN-Ç’anapet) Cordani epeyi zamandan beri göremiyorum. Her halde köyden de ayağını çekti (= köye de artık uğramaz oldu). Ğalacicaz ğaç’k’a memoxen bekita. Dido nostoneyi mançamins. (AH-Lome) Koltuk altımda kene var her halde. Çok tatlı kaşınıyor. → mondo[1]-II; heralde/ herhalde/ heralda, xeralda


belediye i. Belediye. [< Arp.] Ar tuta şuk’ule belediye-seçimepe on. Hi-şeni vulur-movulur do leba nena memaçen. (AŞ-Ok’ordule) Bir ay sonra belediye seçimleri var. Ondan dolayı gidip geliyorum ve geç cevap verebiliyorum. Ayşek belediye-guşamaluşi ambarepe şeni İnternetişen ti-muşi içkinapaps. (AK-Döngelli) Ayşe belediye seçimleri hakkında haberdar olmak için İnternetten kendisini bilgilendiriyor. Ç’umani belediyeyi 3’oxe Doğanis mopxvadi. (ÇX-Çxalazeni, TM) Sabahleyin belediyenin önünde Doğan’a rastladım.


belez*z*uği (AH) i. Bilezik. Esmak belez*z*uği dolik’idams. (AH-Lome) Esma kendine bilezik takıyor. Xasanik Esmaz belez*z*uği dolok’idams. (AH-Lome) Hasan Esma’ya bilezik takıyor. Ağani noğamisaz xez vit’o-xut belez*z*uği dolobun. (AH-Lome) Yeni gelinin elinde on beş bilezik var. Nurik oxorcaz xez na-dolobun belez*z*uği dolo3’k’ams. Ulun do k’umayiz meçams. (AH-Lome) Nuri karısının elinde takılı bileziği çıkarıyor. Gidip de kumara veriyor. → bilezuği


belge i. Belge. MailizBelge 10” coxoni dosya ek’uz*in. (AH-Lome) “Belge 10adlı dosya mailin arkasında eklidir. Belge 82 coxoni dosya ek’uz*in. Dosyaz doloxe 99R do 100R belgepeşi coğap’i meşaz*in. (AH-Lome) Belge 82 isimli dosya eklidir. Dosyanın içinde 99R ve 100R belgelerinin cevabı var.


belki (AK) z. Belki. NanakBelki musafirepe mulunya do x’vali mişaşinaxups. (AK-Döngelli) AnnemBelki misafirler gelirdiye gizli bir yere peynir saklıyor. → beçi, beki; mondo[1]-I; bekita; galiba


belli s. Belli. Oxoris vort’atşi Xasani muç’o gamastun belli va-ren. (AK-Döngelli) Biz evdeyken Hasan nasıl da gizlice çıkıp kaşıyor belli değil. Vit ndğa mu ren ki ! Solen gamastun belli var-ix’ven. (AK-Döngelli) On gün nedir ki ! Nereden geçer (= biter) belli olmaz. Memetis guri muxtaşi solen ilastun belli var-ix’ven. (AK-Döngelli) Mehmet kızınca nereden sıvışıp da kayboluyor belli olmuyor.


belluği (ÇM) i. Etek. Ayşe igzart’aşa belluği apatxen. (ÇM-Ğvant) Ayşe yürürken eteği sallanıyor. → ort’apuII; eteği; got’k’imale; gu3’at’k’imale


belups (AK) EA har.f. Çapalıyor. Belliyor. Toprağı [aps.] kazıyor. Nandidik ont’ule belups. (AK-Döngelli) Ninem bahçeyi belliyor. → bergums/ berguy/ bergups; çizonuy; molums/ molups; gomolaps; gumers[2]; ntxorums/ ntxoruy/ ntxorups


bena (ÇM) i. I. Babaanne ya da anneanne. Bena-şk’imi tolepe vrosi var-azirt’u. Mt’orinderi vali cemit’ağanamt’ey. (ÇM-Ğvant) Babaannem’in gözleri iyi görmezdi. Küflü peynirleri tavalardı. → didi; morderi-nana; bedi; didi-nana, nandidi

II. Yaşlı kadın. Nine. Bena : “var-ort’aten ! Heko mçvela-t’k’vani var-on çi ! Mu-t ort’asen dolvobğamt ! (ÇM-Ğvant) Yaşlı bir kadın (kendilerine ait araziye çöp atanı görünce) : “Yokolasıcalar ! Orası çöplüğünüz değil ki ! Ne var ne yok atıyorsunuz.” şira-dida, dida-şira, dida; dadi; kçini, xçini


bencelums (FN) EA har.f. Körleştiriyor. Xasanik na-mepçare arguni k’at’a fara bencelumz do moiğams. (FN-Ç’anapet) Hasan verdiğim baltayı her defasında körleştirip getiriyor. → cemp’irums, cump’irams; ceşaluy, cuşalay; moşaluy; cump’ilay; (“ncaxums” altında) uncaxams; mubğams/ mubğaps


bengi (AH-Lome) i. Ben. Çoğu doğuştan, tende bulunan ufak, koyu renk leke veya kabartı. Ğvapez jur k’ele-ti bengi miğun. (AH-Lome) Yanaklarımın iki yanında da ben var. → simadi; beni


beni (AH-Borğola) i. Ben. Çoğu doğuştan, tende bulunan ufak, koyu renk leke veya kabartı. Mesoğoniz ar didi beni gemoxen. (AH-Borğola) Kalçamda büyük bir ben (yüzeye işlemiş olarak) var. → simadi; bengi


benzini i. Benzin. [< Fra.] Şuşe va-mutvasi benzini gamiçodinen. (ÇM-Ğvant) Şişeyi kapatmazsan benzin boşalıyor.


berberi i. Berber. [< İta.] Baba berberişe var-ulun. Ntoma-muşi muk iç’k’orams. (AH-Lome) Babam berbere gitmez. Saçlarını kendi keser.


berci (PZ ~ AŞ) i. Çapa. Velik Alişi bercepe amadums. (PZ-Cigetore) Veli Ali’nin çapalarını içeriye koyuyor. Origite ntxorar do bercite 3’ijonar. (ÇM-Ğvant) Kazma ile kazıp çapa ile çapalayacaksın. → çapa; ≠ bergi


bere/ bee i. Çocuk. 1. Küçük yaştaki insan. Bet’i k’oçi bere st’eri isinapay. (AŞ-Ok’ordule) Büyük adam sanki çocuk gibi konuşuyor. Berek nana-muşiz abgars. (FN ~ AH) Çocuk annesini hedef alıp ağlıyor. Berez baba-muşik umğoruşi na-xen orz*oz kogyamk’u3u. (AH-Borğola) Çocuk, babası ona bağırdığında oturduğun iskemle üzerine çömeldi. Bere istert’uşi gyantxu do ağne dolokunu dot’alaxu. (HP-P’eronit) Çocuk oynarken yere düşüp yeni elbiseyi çamur ile kirletti. Berepe k’ala vip’aramitamt’i. Mendap’3’k’edişi Axmetik ma amigdemt’u. (HP-P’eronit) Çocukla konuşuyordum. Baktığımda Ahmet beni alaya alıyordu. Beez coğoyişen aşkuyinen. (ÇX-Makret) Çocuk köpekten korkuyor. Berek a3’i xoxups. Ama jur tuta şkule goxtasinon. (AK-Döngelli) Çocuk şimdi emekliyor. Ama iki ay sonra yürüyecek. Vit’o-xut ndğeri bere sum tuteri bereşa nungaps. (AK-Döngelli) On beş günlük bebek üç aylık bebeğe benziyor. 2. Evlât. Bere-muşis Şina kocodves. (PZ-Apso) Çocuğuna Şina adı verdiler. Berepe seri nek’na va-gon3’umu şeni çinadveri miyonun. (ÇM-Ğvant) Benim çocuklar gece kapıyı açmamaları için tembihliler. Bere-muşi askerişa mektubi na-va-muncğonay şeni e3’vabğen. (ÇM-Ğvant) Askerlik yapan çocuğu mektup göndermediği için dertleniyor. Ali mi-ti nagasen bere-muşi oçinapay. (ÇM-Ğvant) Ali kim ile karşılaşırsa oğlunu tanıştırıyor. “Berez ini mot’aet’az deyi nana-muşik yorğani gyotvams. (FN-Ç’anapet) Çocuğa soğuk olmaması için annesi yorgan ile örtüyor. Bere-skanik xolo z*igara şums. - Aya ! O3’k’edi ! (FN-Sumla) Senin çocuğun yine sigara içiyor. - Bak sen ! Bere oxorişi bereketi ren. (AH, atasözü) Çocuk evin bereketidir. Berek ç’k’omaşi nana-ti iz*ğen. (AH, atasözü, K.A.) Çocuklar yedikçe anneler de doyar. Nanak bere-muşi şeni mjas kuvali duluk’vançxups. (ÇX-Çxalazeni, TM) Anne çocuğa sütün içine ekmek parçaları doğruyor. Berek mu amut’alaps ! (ÇX-Makret) Çocuk ne saçmalıyor ! 3. Etrafındakilerden daha az yaşlı olan kimse. Delikanlı. Bere t’obaşa doiley do ok’aç’xe eşk’uxvey. (ÇM-Ğvant) Delikanlıyı gizliden vurdular, amma sonradan (başkaları) ortaya çıkardılar. # Eça, var-mzgudaşa na-xombun / Lazonaşi berepe / Diyey xark’i k’oçepe / Gonduneri berepe. (AŞ, X.T.) Yazık daha filizlenip yeşermeden kuruyup solan / Lazona’nın çocuklarına. / Oldular yabancı adamlar / kaybedilmiş çocuklar. (→ p’alik’ariI) 4. Yaşı büyük olmasına rağmen büyüklere yakışmayacak biçimde düşüncesizce davranan kimse. Bir işlere aklı ermeyen kimse. Si bere gi3’umenan. (AH-Lome) SanaDaha çocukderler (= “bu işlere aklın ermezderler).


bere-bara (PZ), bere-bura (AŞ), bere-buru (FN-Ç’anapet), bere-bara (FN-Sumla), bere-bari/ bere-bayi (AH) i. Çoluk çocuk. Xasanik ozabunluği-muşi çkar var-içvaz do ozabunluği bere-buruz-ti uğodinamz (= meuşkumerz). (FN-Ç’anapet) Hasan hastalığını hiç kollamıyor ve hastalığı çoluğa çocuğa bulaştırıyor. Mamut’iz oxorcak bere-buru nut’k’oçu do golilu, igzalu. (FN-Ç’anapet) Mahmud’a karısı çoluğu çocuğu bırakıp geçip gitti. Nandidik bere-bayi bonums. (AH-Lome) Büyükanne çoluk çocuğu yıkıyor. Ntxirişi oraz bere-bayite memleketişe bidaten. (AH-Lome) Fındık zamanı çoluk çocuk memlekete gideceğiz. Bere-bari mu xaliz ren var-o3’k’ers do xark’i k’ala iç’işinen. (AH-Lome) Çoluk çocuk ne halde olduğuna bakmadan elâlemle yarışıyor.  

[dey. bere-bariz ant’alen (AH) : Evlenip çocuk sahibi oluyor.] Bere-bayiz obant’alit. Çkva ora mek’emilez. (AH-Lome) Çoluğa çocuğa karıştık (= Evlenip çocuk sahibi olduk). Artık vaktimiz geçti.


berebuli (AK-Döngelli) z. Çocukça. Berebuli mu-şeni ğarğalap ? (AK-Döngelli) Çocukça niçin konuşuyorsun ? → beronaII; bere steri; bereburi, berebura


bereburi (PZ), bereburi/ berebura (ÇM), berebura (AŞ-Ortaalan), bereburi (AH-Lome) z. Çocukça. Oncğore var-gayen do bereburi ixap’ar. (PZ-Cigetore) Utanmıyorsun da çocukça konuşuyorsun. Bereburi (= berebura) dulyape mo-ikum. (ÇM-Ğvant) Çocukça işler yapma. İrroti berebura moy-issinapam. (AŞ-Ortaalan) Her zaman çocukça konuşma. Bereburi okançupe mundes met’k’oçare ? (AH-Lome) Çocukça saçmalıkları ne zaman bırakacaksın ? → beronaII; bere steri; berebuli


bereketi i. Bereket. [< Arp.] Bere oxorişi bereketi ren. (AH, atasözü) Çocuk evin bereketidir. Beroni oxoyiz bereketi iven. (AH, atasözü, K.A.) Çocuklu evde bereket olur.


berena (PZ ~ AŞ) i. Küçük çocuk. Ufacık çocuk. Bebek. Xasanis vit-do-xut ndğeri berena uyonun. (PZ-Cigetore) Hasan’ın on beş günlük bebeği var. Xasanişi çxoro tuteyi berenak ipoxnams. (PZ-Cigetore) Hasan’ın dokuz aylık bebeği emekliyor. Aşi ndğaşi berena. (AŞ-Ok’ordule) Altı günlük bebek. → lulu-bere; ağne bere; çiçku-bere


berenoba (PZ-Cigetore) i. Çocukluk. Ma Çamili berenobaşa viçinam. (PZ-Cigetore) Ben Kâmili çocukluktan beri tanıyorum. → beronaI; beroba; berobura


bergi (FN ~ ÇX)(AK) i. Kazma. Xasanik çapa do bergepe naylaş tude amadumels. (FN-Sumla) Hasan çapa ve kazmaları serenderin altına içeriye koyuyor. Xeşen mutu var-muxtams do bergite k’ai let’a antxoren. (FN-Sumla) Elinden bir iş gelmez. Ancak kazma ile iyi toprak kazabiliyor. Ont’ule xaçkumt’atşi k’ork’ot’i mot-dut’alamt. Bergişi dudi yontxit do goşibğasen. (AH-Lome) Tarlayı kazırken sert toprak kütlelerini bırakmayın. Kazmayı tepesinden üzerine vurun da dağılacak. Melen ona 3’alendo k’ele m3ika kvaloni ren. Xaçkumt’atşi bergiz ugurit. (AH-Lome) Karşı tarlanın aşağı yanı biraz taşlıdır. Kazırken çapayı kollayın. Bergi mç’k’adu dişkaşi bergite dixven. (AH, atasözü, K.A.) Kazma ustası (= kazma yapımcısı) ağaçtan yapılmış kazma ile gömülür (= terzi söküğünü dikmez; zanaatkârların yaptıklarından kendilerine bir şey kalmaz). Çkvaşi bergiten ona var-ixaçken. (AH, atasözü, K.A.) Başkasının kazması ile ona kazılamaz (= Başkasının eline güvenip bir işe başlanmaz). Kvaloni let’az bergi var-geiçen. (AH-Borğola) Taşlı toprağa kazma vurulmaz (= kazınmaz). Getasules na-dorgasen mergya şeni let’a bergite gokankums. (AH-Borğola) Sebzeliğe dikeceği maydanoz için toprağı kazmayla havalandırıyor. Pucik xodoz*gveren. Osmanik bergiten yexak’arups do xop’eten istomers. (AK-Döngeli) İnek sıçmış. Osman kazma ile kazıyor da kürekle atıyor. → loriç’i (PZ), origi (ÇM); ≠ berci


bergums/ berguy/ bergups (PZ ~ FN)(AH-Borğola HP ÇX)(AK) EA har.f. Çapalıyor. Toprağı [aps.] kazıyor. Ayşek p’rin3’iluği-muşi bergums. (PZ-Cigetore) Ayşe pirinç tarlasını çapalıyor. Ali let’a berguy. Çizonuy. Upinay. (ÇM-Ğvant) Ali toprağı kazıyor. İnceltiyor. Havalandıryor. Oxorza serişa livadi berguy. (AŞ-Ok’ordule) Kadın geceye kadar bahçeyi çapalıyor. Nanank handğa getasule bergumz. (FN-Ç’anapet) Annem bugün tohumluğu çapalıyor. Alik ont’ule bergite bergums. (AH-Borğola) Ali tarlayı çapayla çapalıyor. Nandidik ont’ule bergups. (AK-Döngelli) Ninem bahçeyi belliyor. → çizonuy; molums/ molups; belups; gomolaps; gumers; ntxorums/ ntxoruy/ ntxorups

f.-i. obergu : Çapalama.Toprağı kazıma. Ayşe andğa livadi obergu keyonç’inu. (ÇM-Ğvant) Ayşe bahçe çapalamayı bugün bitirdi.


beri (AK) s.-e. [abl. + beri] ...-den beri. Sobas mç’k’onişi dişka dolo(v)obğaşi boruşen beri imç’itanen. (AK-Döngelli) Sobaya meşe odunu doldurduğumda borudan beri kızarıyor. → doni[1]


beroba (FN ~ ÇX)(AK) i. Çocukluk. 1. Çocuk olma durumu. Berobaz p’raskaşi gyayi çkar va-mint’ez. (AH-Lome) Çocukluğumuzda pırasa yemeğini hiç istemezdik (sevmezdik). Beroba-çkimi puciş omcvinuten golaxtu. (AH-Lome) Benim çocukluğum inek otlatmakla geçti. Berobaz mtviri mtvat’uşi mskalaz gepxedut’it do mskalate k’izaği steri bijuyinamt’it. (AH-Lome) Çocukluğumuzda kar yağınca ağaç merdivene binip merdivenle kızak gibi kayardık. Çkar mitiz beroba-muşi var-goç’k’ondun. (AH-Borğola) Hiç kimse çocukluğunu unutmaz. Rik’i beroba-çkimiz dido bistert’it. (AH-Borğola) Çelikçomak oyununu çocukluğumuzda çok oynuyorduk. Guberi kotumeşi t’ut’uli berobaşen doni k’ai mi3’ons. (AH-Borğla) Haşlanmış tavuğun budu çocukluğumdan beri hoşuma gider. Uci-palaska na-bort’i şeni berobas dido memoçkint’es. (AH-Borğola) Kepçekulak olduğum için çocukluğumda çok takılırlardı. Beroba-çkimis mili-oyini vistert’it. (AK-Döngelli) Çocukluğumda çelikçomak oyunu oynardık. 2. Çocukça davranış. Na-megomskun steri dulya okaçi. Beroba mot-ikom ! (FN-Ç’anapet) Sana yakışır şekilde iş gör. Çocukluk yapma ! → berenoba; berona; berobura; s.-z. bereburi


berobura (FN-Ç’anapet) i. Çocukluk. Çocukça davranış. Berobura mot-ikom. Na-megomskun steri dulya okaçi. (FN-Ç’anapet) Çocukluk yapma. Sana yakışır şekilde hareket et. → berenoba, berona, beroba2


berona (ÇM ~ AŞ-Ok’ordule) i. ve s. I. (ÇM ~ AŞ-Ok’ordule) i. Çocukluk. Çocuk olma durumu. Ngolaşa vidasi berona-orape dido gomaşinen. (ÇM-Ğvant) Yaylaya gidince çocukluğum çok aklıma geliyor. Şk’imi berona-ora oşk’omale var-izirert’u. (AŞ-Ok’ordule) Benim çocukluk zamanında yiyecek bulunmuyordu. → berenoba, beroba; berobura

II. (ÇM) s. Çocukça. Berona dulya mo-ikum. (ÇM-Ğvant) Çocukça iş yapma (= çocukluk yapma). → bereburi, berebura; bere steri; berebuli


beroni s. Çocuğu olan. Çocuklu. Beroni oxoyiz bereketi iven. (AH, atasözü, K.A.) Çocuklu evde bereket olur.


beşe-beşi (AH) i. [inşaatçılık terimi olarak] 5 x 5. Dört yanı beşer santim olan kereste. Mç’ima mulun. Gale na-elobğun beşe-beşepe doloxe kamabiğat. (AH-Lome) Yağmur geliyor. Dışarıda yığılı beşe onları içeri taşıyalım. Memet’ik ntxomuşi beşe-beşepete bageni vasen. (AH-Borğola) Mehmet kızıl ağaç beşe-beşleriyle ahır yapacak. → xutişa-xuti; xut-xuti


beşe-oni (AH) i. [inşaatçılık terimi olarak] 5 x 10 cm. Beşe on. Beşon. İki yanı beşer santim ve kalan iki yanı onar santim olan kereste. Ugamaxominu kereste inşaat’iz var-ixmaren. K’alop’i ç’k’adumt’aşi beşe-onepe eliç’up’ranen. (AH-Lome) İyice kurumamış kereste inşaatta kullanılmaz. Kalıp çakarken beşe onlar yamuluyor. xutişa-viti; xut-viti


beşibirluği (AK) i. Beşibirlik. Fadimes na-dolobun beşibirluği noğame-muşi dolo3’k’ips. (AK-Döngelli) Fadime’de asılı olan beşibirliği nişanlısı (ya da : kocası) söküyor. → beşluği


beşluği (AH) i. Beşibirlik. Beşluği-skani Aşeşi aliz dolobun. (AH-Lome) Senin beşibirliğin Ayşe’nin boynunda asılı. → beşibirluği


beti (AK) s. Çirkin. İya k’ulanis ok’o beti nunk’u uğun ki var-ma3’k’omilen. (AK-Döngelli) O kızın o kadar çirkin suratı var ki bakamıyorum. → bet’i[1]


betoni i. Beton. [< Fra.] Tahsini yeni na-ikums oxori ğoma na-dvobey betoni 3’ari e3’ubay. (AŞ-Ok’ordule) Tahsin yeni yaptığı evde dün döktükleri betonun altına su döküyor. Xasani betoni-xarci tavani eyot’a3ay. (AŞ-Ok’ordule) Hasan beton harcı tavana doğru atıp yapıştırıyor. 3’ari va-gvobaşşa betoni var-isert’t’en. (AŞ-Ortaalan) Üzerine su dökmeden beton sertleşmez. Ustak betoni murç’ite tudelen e3’at’axums. (AH-Lome) Usta betonu murç ile aşağıdan kırıyor. Ağani betoni oşuvoni ren. Mjora na-geçams k’ele ç’k’odun. (AH-Lome) Yeni beton sulanmalıdır. Güneşin vurduğu taraf çatlıyor. Sevimik na-k’ak’alu ntxiri betoniz gyupinams. (AH-Lome) Sevim ayıkladığı fındığı betona seriyor. Osmanik muşi gzaz betoni gyobams. (AH-Borğola) Osman kendi yoluna beton döküyor. Betoniz na-yaç’abu let’a xop’eten epxak’ari. (AH-Borğola) Betona yapışan toprağı kürekle kazıyıp temizledim. Betonis 3’k’ai gyobams. (HP-P’eronit) Betona su döküyor. Baba-çkimik bak’işi guşaxveri duvarepe betoniten pa3’ups. (AK-Döngelli) Babam ahırın delik duvarlarını beton ile sıvıyor.


bet’i[1] (PZ-Cigetore) s. Korkunç çirkin. → beti


bet’i[2] (ÇM ~ AŞ) s. 1. Hacmi veya miktari büyük. Geniş. Bet’i mç’ima şuk’ule ruba şk’ala xijilopona diyu. (ÇM-Ğvant) Büyük yağmurdan sonra dere kenarında çakıllık oluştu. Bet’i mturi arape cet’axuy. (ÇM-Ğvant) Büyük kar dalları kırıyor. Bet’i k’oçi bere st’eri isinapay. (AŞ-Ok’ordule) Büyük adam sanki çocuk gibi konuşuyor. Konseri-şk’uni zade msk’va iyu. Na-moxt’eype bit’umi va-domaxunes. 3’anaşe daha bet’i yeri p’aten. (AŞ-Ok’ordule) Konserimiz çok güzel oldu. Gelenlerin tümüne oturacak yeri veremedik. Seneye daha geniş yerde yapacağız. Baba-şk’imi bet’i març’a dou. (AŞ-Ok’ordule) Babam büyük bir odun yığını yaptı. Kvalepe bet’i txombu guzun. (AŞ-Ok’ordule) Taşlar büyük kızılağacın etrafında duruyor. 2. Kıdemi büyük. Ceçaneri meçaneri kuğunna ceçanerişa bet’i k’oç on. (ÇM-Ğvant) Omzunda rütbesi olanın madalyası varsa [madalyasız] rütbeliden daha kıdemli adamdır. didi


beut’i/ meut’i (FN-Sumla) s. 1. [insan veya hayvan] Koma halinde olan. Xasani beut’i steri cans. (FN-Sumla) Hasan koma halinde imiş gibi uyuyor. Ncaşen melu do beut’i kogointxu. (FN-Sumla) Ağaçtan düştü ve komaya girdi (= koma halinde uzandı). Uli-beut’i cans. (= Uli-meut’i cans.) (FN-Sumla) Ölüm döşeğinde yatıyor. Can çekişiyor. 2. [bitki] Ölmek üzere olan. Solmuş. Dido t’u3a ivu do balucağiş fidepe beut’i melez. (FN-Sumla) Çok sıcak oldu ve domates fideleri soldu.


Bexa (PZ ~ AŞ) i. Bayan adı “Hatice”nin Lazca söylenişi. [Hitap ederken sıkça kullanılır.]


beyari (FN) i. İlkbahar. [< Tür. + Far.] 3’i3’ilape beyariz xut’ulaşen gamipinenan. (FN-Ç’anapet) Yılanlar ilkbaharda deliklerinden çıkarlar. Pucepe beyaris imçinocenan. (FN-Ç’anapet) İnekler ilk baharda yükleniyorlar (çiftleşiyorlar). Beyari moxtayiz golapeşa eşaftaten. (FN-Ç’anapet) İlkbahar geldiğinde yaylaya çıkacağız. Han3’o beyariz Vi3’eşa oxtimu guriz miğun. (FN-Çanapet) Bu yıl baharda Fındıklı’ya gitmeyi arzu ediyorum. Nanak beyari moxtayiz pucepe livadiz nupinamz. (FN-Ç’anapet) Annem bahar gelince inekleri bahçeye salıyor. → cençxu-ora/ cençxva-ora; purkula; pukrinora


bezi i. Bez. Paçavra. Xasanik borus bezi gurt’ams. (PZ-Cigetore) Hasan boruya bez sarıyor. Çayişi bezi na-ok’oç’ordu yeri elun3xvay. (AŞ-Ok’ordule) Çay bezini kopan yerden iliştrip eklesin. Fadimek bereşi bezepeOrdo xomasya do sobas guk’idams. (AH-Lome) Fadime çocuk bezleriniErken kurusundiye sobanın etrafına asıyor. Beres ç’anç’axi dasu-doren. Şu beziten konukosi. (AH-Borğola) Çocuğa çamur sürülmüş. Islak bezle üzerini sil. Jin ç’anç’axi memasu-doren. Şu beziten komemikosi. (AH-Borğola) Üstüme çamur sürülmüş. Islak bezle üzerimi sil. Yusufik gyari şkule saxanepe bezite gekosums. (AH-Borğola) Yusuf yemekten sonra sahanları(n içini) bezle siliyor. Berez porças ç’anç’axi nusun. Şu bezite konukosi ! (AH-Borğola) Çocuğun gömleğine çamur sürünmüş. Islak bezle siliver ! → mbela; paç’avra, p’aç’avra; k’onk’i


bgara (PZ ~ AH) i. Ölü evinde yapılan ağlama. Matem. Yas. Ölünün ardından yapılan ağıt ve yas dönemi. Ham oxori bgara kon. (ÇM-Ğvant) Bu evde yas var. Meleni çoyişa bgaraşa bulur. (AŞ-Ok’ordule) Otedeki köye ağlama yerine gidiyorum. Ğomamci Fevzişi p’ap’uli doğuru edo handğa bgara uğunan. (FN-Ç’anapet) Dün akşam Fevzi’nin dedesi öldü ve bugün yas tutuyorlar. Oxorcalepe bgaraşa it’anşa şarba dolik’oraman. (FN-Ç’anapet) Kadınlar ağlamaya giderken eşarp takıyorlar. Melondon ar bgaraşi sersi mulun. Ala mi ğuru, var-miçkinan. (AH-Lome) Karşıdan ağıt sesleri geliyor. Ama kimin öldüğünü bilmiyoruz. Lazi oxorcalepek bgarapez bazi-ti k’ore3xapape ikoman. (AH-Lome) Laz kadınları yas tutarken bazen de ağıt yakarlar. Bgaraz na-nik’ori xase mişi t’u ? (AH-Lome) Yas tutulurken başına bağladığın tülbent kimindi ? Ğuraz bgara nomskun. (AH, atasözü, K.A.) Ölüme ağlamak yakışır (= Ölünün ardından yas tutmak uygun olur). Handğa nana-çkimi Yak’ovitis bgaraşe idu. (AH-Borğola) Bugün annem Kavak köyündeki ağlamaya gitti. [ağıt yakma] svarapa; k’ore3xapa; mgara

[dey. bgara meçams (AH) : Yas ilan ediyor. Yas tutuyor. Ölüm haberi veriyor.]

[dey. bgaras xers (PZ) ~ bgaraz xen (AH) : (1) Ölü evinde yasa oturuyor. (2) Dert yanıyor.] Sultanis k’oçi duğuru. Bgaras xers. (PZ-Cigetore) Sultan’ın kocası ölmüş. Ağlamakla oturuyor. Ge3’ebi3’k’edaşi var-mebungam fuk’araz / Oxoyişe bidaşi oxorca xen bgaraz. (AH, atasözü, K.A.) Üstüme bakınca hiç benzemem fukaraya / Eve gidince karım oturur ağlamaya (= giyimi ile varlıklı görünenlerin bazıları yokluk içinde olabilir).


bgarini/ bgayini (AH) i. Ağlama. Bgarini bgariniten tolepeşen cicğa dabğen. (AH-Lome) Ağlaya ağlaya gözlerinden kan geliyor.


bğams[1]/ bğay[1] (PZ ~ AH) Eø/EA har.f. I. Eø har.f. [sırf emp.] Kesici aleti [erg.] keskindir. Alişi burç’uli va-bğay. (ÇM-Ğvant) Ali’nin kuplisi keskin değil. → 3xot’uyIV

II. EA har.f. Kırkıyor. Ali şuronepe bğay. (ÇM-Ğvant) Ali keçileri kırkıyor. → ğvanç’ups


bğams[2]/ bğay[2] (PZ ~ AH) EA har.f. Bitki, saç vs’yi [aps.] kesip atıyor. Tıraş ediyor. Sk’imi sirafi cemp’ireri on. Pimbili va-bğams. (PZ-Cigetore) Benim usturam körelmiş. Sakalı tıraş edemiyorum (= usturam sakalı tıraş etmiyor). → bğims/ bğips; + ibğams/ ibğay

ibğinen : Tıraş ediliyor. Mboli popoja na-ikuy sap’onite nuk’u vrosi ibğinen. (ÇM-Ğvant) Bol köpük yapan sabun ile sakal tıraşı kolay oluyor.

+ ubğams/ ubğay EDA har.f. Başkasının (saçını, sakalını vs) tıraş ediyor. Ali bere-muşi ti ubğay. (ÇM-Ğvant) Ali çocuğunun başı(ndaki saçı)nı kesiyor.

+ obğapams/ obğapay EDA ett.f. Birine [dat.] bitki, saç vs’yi [aps.] kestirip attırıyor. Birine [dat.] bir şeyi [aps.] tıraş ettiriyor. Toma dobobğapi. (AŞ-Ortaalan) Saçımı kestirip attırdım.


bğapa (ÇM) i. [çoğ. bğapape] Mısır çiçeği. Ali lazut’işi bğapape cut’axay. (ÇM-Ğvant) Ali mısırın tepe çiçeklerini kırıyor. → obğe[1]; sik’ali


bğims/ bğips (HP ~ ÇX) EA har.f. Tıraş ediyor. → bğams/ bğay; ibğaps (AK); + ibğims/ ibğips

+ ubğims/ ubğips (HP-P’eronit), ubğaps (ÇX) EDA har.f. Başkasının [dat.] saçını, sakalını vs [aps.] tıraş ediyor. Erolik Turgut’is ti ubğims. (HP-P’eronit) Erol Turgut’un saçını tıraş ediyor. Cuma-çkimik papuli-muşiz pimpili ubğaps. (ÇX-Makret) Kardeşim dedemi tıraş ediyor.


bibi (FN ~ AH) i. Bebeklerin erkeklik organı. Pipi. → bibili; k’ut’u; [yetişkinlerin erkeklik organı] ole; k’amişi


bibili (PZ)(AŞ-Ok’ordule)(FN-Sumla) i. Çocukların erkeklik organı. Pipi. Bere bibili cexuy. Gulun. (AŞ-Ok’ordule) Çocuk pipisi görünür durumda geziyor. → k’ut’u; bibi; [yetişkinlerin erkeklik organı] ole; k’amişi


bibiya (ÇX-Mskibati, Makret) i. Anne veya babanın kız kardeşi. Teyze ve hala. Bibiya-çkimiz dido p’x’orop. (ÇX-Makret) Halamı çok seviyorum. Bibiya-çkimiz dido xili abiret’u. (ÇX-Makret) Halam çok güzel türkü söylerdi. → bula, buda, dadi


biç’i i. ve s. Erkek. → kimoli [2]-I. I. i. 1. Erkek. Aşez bozo avu. Meoneri-muşi biç’i ren. (FN-Sumla) Ayşe’nin kızı oldu. Devamında olan mutlaka erkektir. 2. Genç erkek insan. Delikanlı. Biç’i ga3’iren-i ? Ç’urbi-mşk’vela steri. (PZ-Cigetore) Delikanlıyı görüyor musun ? Kestane fidanı gibi. Handğa biç’epe-çkuniz ğurniş getoruş meci uğunan. (FN-Sumla) Bugün bizim gençlerin değirmen oluğu imeceleri var. Biç’iz 3’ana ç’ut’a uğun. Nosik va-nuk’vatams. Mskvanobaşe moğerdun do aoropen. (AH-Lome) (Erkek) çocuğun yaşı küçük(tür). Aklı kesmiyor. Güzelliğe kanıp aşık oluyor. Biç’epek didoten na-içilanoren bozope ç’andapez goşoonaman. (AH-Borğola) Genç erkekler çoğunlukla evlenecekleri kızları düğünlerde seçerler. Bozo biç’epeşen pçumer. (HP-P’eronit) Kızımı erkeklerden koruyorum. 3. Erkek evlât. Oğul. Biç’i-şk’imik araba-şk’imi oxmaru şeni opşa ik’alap’arams. (PZ-Cigetore) Oğlum arabamı kullanmak için çok yalvarıyor. Ham bozomota biç’i-şk’imi mevu3’iram. (ÇM-Ğvant) Bu kızı benim oğlana uygun görüyorumBiç’i-çkimik araba-çkimi oxmarinu şeni dido ixve3’en. Çkva ma çkar izini var-mepçam. (FN-Ç’anapet) Oğlum arabamı kullanmak için çok yalvarıyor. Ama asla izin vermiyorum. Xasanişi universit’ez na-ren didi biç’ikA mutxa p’aredeyi akşama kva şirums. (FN-Ç’anapet) Hasan’ın üniversitede olan büyük oğluBir şey yapacağımdiye gün boyu taş aşındırıyor. Fadimez askerluğiz na-uğuru biç’i-muşi gaşinayiz tolepe daçilambren. (FN-Ç’anapet) Fadime askerde ölen oğlunu hatırlayınca gözleri yaşarır. Didi cuma-çkimişi masumani biç’i ma dido memingams. (AH-Lome) Âbimin üçüncü oğlu bana çok benziyor. Xasanis ham fara t’k’obişi biç’i avu. (AH-Borğola) Hasan’ın bu sefer ikiz çocuğu oldu. Abdulak biç’i-muşi oçilaps. (AK-Döngelli) Abdullah oğlunu evlendiriyor.

II. s. 1. [insanlarda] Erkek. Biç’i bere a bazi nana-muşişe dozdams. (PZ-Apso) Erkek çocuk bazen anasına çeker. Bazi biç’i berepe nana-nişişa dozdaman. (PZ-Cigetore) Bazı erkek çocuklar anasına çekerler. Bazi biç’ç’i berepe nanape-nişişe dozduman. (AŞ-Ortaalan) Bazı erkek çocuklar analarına çekerler. Biç’i cuma va-mix’oun. (ÇX-Makret) Erkek kardeşim yok.2. [memeli hayvanlarda] Erkek. Biç’i-mtuti do bozo-mtuti. (PZ-Cigetore) Erkek ayı ile dişi ayı. Zura laç’i biç’i-laç’epe var-oşk’idaman. (ÇM-Ğvant) Erkek köpekler dişi köpekleri ısırmazlar.


bidoni i. Bidon. [< Fra.] Ali bidoni tişa dolvopşay. Hişote moğams. (AŞ-Ok’ordule) Ali bidonu başına kadar dolduruyor. Öyle getiriyor. Alişi bidoni dolipşen. Menç’işay do 3’ari cenk’olay. (AŞ-Ok’ordule) Ali’nin bidonu doluyor. Yetişsin de suyu kapatsın. T’urşi-bidoni hik’u inç’ark’en-i ? Mu-tu on dizlap’u. (AŞ-Ok’ordule) Turşu bidonu o kadar sıkıştırılır mı ? Ne varsa ezildi. Taneri t’urşi-bidoni moyo3’uy. Xe doliğay. Gamiğay. (AŞ-Ok’ordule) Taner turşu bidonunun üstünü açıyor. Elini sokuyor. Çıkarıyor. Mja opşa bidoni, çayiz goşobit’işa, xeşen memilu do t’k’va3u. Mja mtelli çayiz goşobun. (AH-Lome) Süt dolu bidon, çaydan (ben) geçerken, elimden düşüp patladı. Süt hepten çaylığa aktı (= akıp dökülmüş halde duruyor). Bidoni let’ate oipşu-doren. Babak usuletila galendon bigate govrat’k’ums. (AH-Lome) Bidonun içi toprakla dolmuş. Babam usulca dışarıdan sopayla vuruyor.


biga/ bik’a (PZ), biga (ÇM ~ ÇX)(AK) i. [çoğ. bigape/ bik’ape] Değnek. Sopa. Baston. Erdoğanik bigate 3’i3’ila oxosk’inams. (PZ-Cigetore) Erdoğan sopa ile yılanı gebertiyor. Bigate ma opşa cemçes. (PZ-Cigetore) Sopa ile beni çok dövdüler. Ali biga ndrik’uy. (ÇM-Ğvant) Ali değneği eğri büğrü yapıyor. A na-nindrik’en biga komomçi. (ÇM-Ğvant) Eğlebilen bir değnek ver. Bigate laç’i goviçum. (ÇM-Ğvant) Değnek ile köpekten korunuyorum. 3’i3’ila gunz*e bigate oxrosk’inay. (ÇM-Ğvant) Yılanı uzun sopa ile öldürüyor. Gaşk’urinenna biga ç’apxeri ç’apxeri idi. (AŞ-Ortaalan) Korkuyorsan değneği çarpa çarpa git. Xasaniz coğorik nak’ap’amt’uşa coğoriz biga p’iciz gunt’u. (FN-Ç’anapet) Köpek Hasan’a saldırırken köpeğin ağzına bastonu daldırdı. Berek obirale bigape-muşi duvariz nonçak’ams. (FN-Ç’anapet) Çocuk oyuncak çubukları duvara sokuşturuyor. Hasanik bigate nuxtu do berez geçu. (FN-Sumla) Hasan sopa ile girişip çocuğu dövdü (= Olacak iş mi ?). Ntxiri ar-jur ndğaz mjoraz kodupini. Ezdimt’aşi bigate k’ayi doçakşi. Ok’açxe bu3xite çonçi k’ayi moyakosi do hemindo şkule k’ak’alepe ok’okosi do jin ar mutu koyotvi. (AH-Lome) Fındığı bir iki gün güneşe ser. Kaldırırken çubukla güzelce döv. Sonra tırmıkla kuru kabukları üzerinden iyice süpür ve ondan sonra taneleri bir araya toplayıp üzerine bir şey örtüver. Coğori olalu şeni ren; biga ovalu şeni ren. (AH, arasözü, K.A.) Köpek havlamak için var; sopa sallamak için var (= İnsanlar arasında gereksiz ve boş konuşanlar olur; ama bu konuşmaların can sıkmaması için de gerekli tedbir alınmalıdır). Jur biga arte var-geiçen. (AH, atasözü, K.A.) İki değnek birden vurulmaz. Nçamini na-uğun pucik bigaz nasven. (AH-Borğola) Kaşıntısı olan inek sopaya sürtünüyor. Ç’ut’a bort’itşi ntxirişi bigate mgzap’umt’ez. (AH-Borğola) Küçüklüğümüzde fındık değneği ile bizi döverlerdi. Xasani dudi meç’veyi bigaten gulun. (HP-P’eronit) Hasan ucu yanmış sopa ile geziyor. Bigate mo-gulu(r). (ÇX-Makret) Sopayla dolaşma Xes biga okaçun do eşo gulun. (AK-Döngelli) Elinde sopa var (= sopa tutulu haldedir) ve öyle geziyor. Biga dikaçeps do eşo gulun. (AK-Döngelli) Sopayı tutuyor da öyle geziyor. Berek biga dikaçu. İ3’onk’anaps do isters. (AK-Döngelli) Çocuk sopayı tuttu. Alt taraftan yukarı doğru sallayarak oynuyor.


bigoni → xe-bigoni


bik’a → biga


bilanço i. Bilanço. [< İta.] Mart’iş tuta var-içodaşa bilanço oçodinoni boret. (AH-Lome) Mart ayı bitmeden bilançoyu bitirmemiz gerek.


bilardo i. Bilardo. [< İta.] Ğoma na-vit bilardo-maçis mi geicginu ? (AH-Lome) Dün yaptığınız bilardo maçında kim yenildi ?


bile[1] (PZ) z. Birlikte. Man do Xasani noğaşa bile vidit. (PZ-Cigetore) Benimle Hasan çarşıya birlikte gittik. → aroğverda; asva; arte; baabeyi


bile[2] z. Bile. Doğani dido k’ai şofori ren do araba toli odveri bile mux’onups. (AK-Döngelli) Doğan çok iyi şöfördür ve arabayı gözü kapalı olsa bile getirir. Memetik ar k’izi gyari bile uşleps. (AK-Döngelli) Mehmet bir kaşık yemeği bile esirgiyor. Ramazanik ek’o didi kvayepe raxat’i raxat’i yezdips ki man ar teği bile var-yemazden. (ÇX-Çxalazeni, TM) Ramazan o kadar büyük taşlar rahat rahat kaldırıyor da ben bir tanesini bile kaldıramam.


bileyizi (AŞ) i. Burgu. Matkap. Delgi. Xasani bileyizite duvari gamanç’oruy. (AŞ-Ok’ordule) Hasan matkapla duvarı deliyor. → burgi, mat’k’ap’i


bilevi (FN-Sumla) i. Bileğitaşı. → çost’e, çost’ra; kyosta, kyoste; ≠ k’rosta, kroste


bilezuği i. Bilezik. Naci Esma bilezuği cuduy. (AŞ-Ok’ordule) Naci Esma’ya bilezik takıyor. Bilezuği-sk’ani çarşaffi elanzik’i do komeşk’advi. (AŞ-Ortaalan) Bileziğini çarşafı kaldırıp içine koy. Çili-muşiz xez na-dolobun bilezuği gamaçamu şeni dolo3’k’ams. (AH-Borğola) Eşinin eline takılı olan bileziği satmak için çıkarıyor. → belez*z*uği


bilgisayari i. Bilgisayar. Kompütür. Bilgisayari ok’k’omaxu. A ce3’opxik’k’o do dobixmara. (AŞ-Ortaalan) Bilgisayarım bozuldu. Bi tamir etsen de kullanayım. Bilgisayari-şk’imi dolopxvi. (AŞ-Ortaalan) Bilgisayarımı (= iç sistemini) bozdum. Bilgisayari msk’va koce3’opxu-dort’t’u. Handğa dvapaşşu. Manniya apaşşen. (AŞ-Ortaalan) Bilgisayarı güzel düzenlemişti. Bugün karıştı. Sürekli karışıyor. Biç’i-çkimik ovro 3’aneri rt’uşi bilgisayari ixmaru. (AH-Borğola) Oğlum sekiz yaşında iken bilgisayarı kullandı. Bilgisayarişi oğune oçalişu şeni dido dopxedaşi gobisap’arer. (AH-Borğola) Bilgisayarın önünde çalışmak için çok oturduğumda bitkin kalıyorum. Çkimi bilgisayarik İnternet’is ordo var-nik’oren. (AH-Borğola) Benim bilgisayarım İnternet’e erken bağlanmıyor. [Arhavi’li Osman Şafak Büyüklü, bilgisayari yerine nosi-k’oro3xale terimini önermektedir.]


bilon3a (PZ)(FN-Sumla ~ AH) i. Eğreltiotunun hayvanlar tarafından yenen türü. Şk’uni pucepek bilon3a var-imxoran. (PZ-Cigetore) Bizim inekler eğreltiotunu yemiyorlar. Pucepez bilon3a mot-çamt. İçxanen. (FN-Sumla) İneklere bilon3a yedirmeyin. İshal olacak. Puci-çkuni nuk’u-xanumi ren. Bilon3az nuk’u var-non3’ams. (AH-Lome) Bizim inek hanım ağızlıdır. Eğreltiotuna ağzını sürmez. Na-boskedinam t’ik’aniz bilon3a dido k’ai u3’ons. (AH-Borğola) Bilon3a otu, beslediğim keçi yavrusunun çok hoşuna gidiyor. → limbo3a, limbro3a; ereti; ≠ [hayvanlar tarafından yenmeyen tür eğreltiotu] limxona, limxana


bimbi (AK) i. İbrik. Su ve sulu şeyler koymaya yarar kulplu ve emzikli kap. [Eskiden topraktan yapılıyordu. Sonradan bakır ibrik, plastik ibriklere de aynı kelime kullanılıyor.] Bimbişi xe xonut’ruxu do k’ai var-gik’nimen. (AK-Döngelli) İbriğin sapi kırıldı da iyi tutulmuyor. → 3’u3’upa


bina i. [çoğ. binape] Bina. [< Arp.] Bina dodgims. (AH-Lome) Bina kuruyor.


binci/ brinci/ princi (AK) i. Pirinç. Xasanik onçamures b(r)inci donçxvaru. (AK-Döngelli) Hasan dibekte pirinç dövdü. B(r)inci yep’ç’opi. Ama dido kva unt’alun. (AK-Döngelli) Pirinç aldım. Ama içine çok taş karışmış. Sevimik brinci çxips do 3’k’ari gu3’un3’irups. (AK-Döngelli) Sevim pirinci yıkıyor da suyunu süzüyor. Zemskuşi t’ut’uli mç’ipe ren. Ama binciş pilavi k’ala k’ai iç’k’omen. (AK-Döngelli) Karatavuğun budu incedir. Ama pirinç pilavı ile iyi yenir. Cumadik bincişi xarmani kankups. (AK-Döngelli) Amcam pirinç harmanını ayrıştırarak havalandırıyor. Ç’uburişi kerki gou3’k’ip do bincişi xeşi p’k’irup. (AK-Döngelli) Kestane ağacının kabuğunu soyuyorum (= söküyorum) da pirinç demetini bağlıyorum. → p’rinç’i, p’rin3’i, brinz*i/ brinzi, princi


bincoba/ brincoba (AK) i. Pirinç zamanı. Pirincin ürün zamanı. Bincoba moxtaşi dido domaç’k’inden. (AK-Döngelli) Pirinç zamanı gelince çok yoruluyorum.


binexi i. Üzüm asması. Cemalik mcas binexi medums. (PZ-Cigetore) Cemal ağaca asmayı yaslıyor. Oşk’uri-mcas binexi konoxombu. (PZ-Cigetore) Elma ağacında asma kurudu. Jur mcaşi oşk’endas ar binexi k’o3’obun. (PZ-Cigetore) İki ağacın ortasında bir asma asılı duruyor. Txombuşi mcas urz*enişi binexi gok’oreri on. (PZ-Cigetore) Kızılağaca üzümün asması sarılıdır. Uşkurişi ncaz na-goz*irt’u urz*enişi binexi hamseneyi ixite golu. (FN-Ç’anapet) Elma ağacındaki üzüm sarmaşığı bu geceki rüzgârla soyuldu (= aşağıya indi). Xasanik binexi jin-k’at’işi balk’onişe yoşkumers. (AH-Lome) Hasan asmayı üst kat balkonuna çıkarıyor. “Ntxomuşi-ncaz extasya do ur*zenişi binexi elurgams. (AH-Borğola) “Kızıl ağaca çıksın (= tırmansın)” diye üzüm asmasını yanına dikiyor. Binexi mo-mek’vatup. (ÇX-Makret) Üzüm asmasını kesme. Oput’ez na-ren binexepe x’urz*eni gvobun. (ÇX-Makret) Evin önündeki asmada üzümler asılı.


birapa/ biyapa (AH ~ ÇX) i. Şarkı. Türkü. Ar biyapaşi nenape Lazuri p’ç’ari. (AH-Lome) Bir şarkının sözlerini Lazca yazdım. Na-p’ç’ari biyapaşi nenapeşi k’aide-ti ma p’i. (AH-Lome) Yazdığım şarkının sözlerinin müziğini de ben yaptım. Ham 3’anaşi Lazi birapaşi festivali go3’oşen-ti mskva ivu. (AH-Borğola) Bu senenin Laz şarkı festivali geçen seneden de güzel oldu. Ar birapaşi tkvalape Lazuri p’ç’ari. (AH-Borğola) Bir şarkı sözlerini Lazca olarak yazdım. Entepez xili biyapa uçkinan. (ÇX-Makret) Onlar güzel türkü biliyorlar. Bibiya-çkimiz dido xili abiret’u. (ÇX-Makret) Halam çok güzel türkü söylerdi. → t’rağoda, t’rağuda/ t’rağudi


birden[1] (ÇM) z. Çok. Ali birden çineri k’oçi on. (ÇM-Ğvant) Ali çok tanınmış adamdır. Ğoma limcineri ok’oxunaşe birden msk’va rt’u. (ÇM-Ğvant) Dün akşamki eğlence çok güzeldi. Ham bozomota birden msk’va-n. (ÇM-Ğvant) Bu kız çok güzeldir. Ali birden nak’isi on. (ÇM-Ğvant) Ali çok cimridir. Ali birden ğeni on. (ÇM-Ğvant) Ali çok cömerttir. Alişi m3xuli imğijanasi birden loya iyen. (ÇM-Ğvant) Ali’nin armudu olgunlaşınca çok tatlı oluyor. Japoni-msva hakole birden mendra on. (ÇM-Ğvant) Japonya buradan çok uzaktır. M3’eyaneri seloba ruba birden bet’i mcalepe dolotoruy (*), zuğa k’ale iğamt’u. (ÇM-Ğvant) Geçenlerdeki selde dere çok büyük ağaçları içine çekip denize doğru götürüyordu. [(*) “..... çekip ..... götürüyordu”nun karşılığı olarak verilen “...... dolotoruy, ...... iğamt’u” ifadesi, yazılı Türkçe ifadenin kopyasıdır. Doğal konuşma Lazcasında “... dolotorumt’u do ...... iğamt’u.” şeklinde söylenir.] Birden mboli ixi bart’aşa zuğa exrisk’un. 3’arişi rak’anepe iyen. (ÇM-Ğvant) Çok fazla rüzgâr esince deniz kabarıyor. Dağlar gibi su tepeleri oluşuyor. s.-z. opşa[1]; mboli; zade; dido; s. [oldukça çok] moşkva


birden[2] (AH) z. Birden. Ameşvene gale gamuk’ap’işi birden emk’uti. (AH-Lome) Ansızın sen dışarı fırlayınca birden ürktüm.


birk’iç’i (PZ-Cigetore) i. Dirsek. Xasanis p’anda birk’iç’i gamuvelams. (PZ-Cigetore) Hasan’ın dirseği her zaman yerinden çıkıyor. Birk’iç’i çoşes mevorgi do xanç’ali gamamiz*urz*u. (PZ-Cigetore) Dirseğimi köşeye tosladım da kolum karıncalandı. → xe-kuri; xanç’ali[2]; diro/ dio/ diyo; dux’u


bisikleti/ bisiklet’i i. Bisiklet. [< Fra.] Baba-muşik Nuri bisikletis ek’ixunams do goyonams. (AH-Lome) Babası Nuri’yi bisiklette arkasına alıp gezdiriyor. Musak bisikletite gulurt’aşi bere-muşi-ti go3’ixunams. (AH-Borğola) Musa bisikletle gezerken çocuğunu da önüne oturtuyor. Tanerik bere-muşi bisiklet’iz ek’ixunams do goyonams. (AH-Borğola) Taner çocuğunu bisikletin arkasına oturtup gezdiriyor. → k’et’i-n3xeni


bitevi (FN-Ç’anapet) s. [< muhtemelen Türkçe “bitevi” kelimesinden] Bir bütün. Ali ğoma dulyaşa ar saat’i leba moxtu. Xolo-ti şefik ar bitevi dulyaşi ndğa steri duşinu. (FN-Ç’anapet) Ali dün işe bir saat geç geldi. Buna rağmen şef, tam çalışılmış gün olarak saydı.


bit’umi/ bit’um/ bit’t’umi (AŞ) s. ve i. Bütün. Tüm. Konseri-şk’uni zade msk’va iyu. Na-moxt’eype bit’umi va-domaxunes. 3’anaşe daha bet’i yeri p’aten. (AŞ-Ok’ordule) Konserimiz çok güzel oldu. Gelenlerin tümüne oturacak yeri veremedik. Seneye daha geniş yerde yapacağız. Na-dovorgi fidepe bit’um gamik’urump’en. (AŞ-Ok’ordule) Diktiğim fideler hepsi tomurcuklanıyor. Na-on bit’um k’afrepe ham pi3ari coç’adun. (AŞ-Ok’ordule) Olan bütün çiviler bu tahtada çakılı. Bit’um gamaçay. Ar 3’ulu çendi şeni gamik’atay. (AŞ-Ok’ordule) Hepsini satıyor. Biraz kendisi için ayırıyor. Konseri-şk’unişa na-moxt’epeşi bit’t’umişa doxunoni yeri var-memaçes. 3’anaşe daha didi yeri konseri p’aten. (AŞ-Ortaalan) Konserimize gelenlerin tümüne oturacak yeri veremedik. Seneye daha büyük (geniş) yerde konser yapacağız. So-ti elvoç’aberi-meç’aberi mutu on bit’t’umi me3’i. (AŞ-Ortaalan) Nerde nasıl yapışmış ne varsa (= kelimesi kelimesine : “nerede kenarda yapışmış ya da yere paralel hareket ederek yapışmış ne varsa”) hepsini sök. Ogine hantepe bit’t’umi batakluği ort’t’u. Brinz*i dvorgamt’ey. Handğa iri k’ale opşey. Artuği brinz*işi tarla va-dosk’udu. (AŞ-Ortaalan) Eskiden buraları hep bataklık idi. Pirinç ekiyorlardı. Bugün her tarafı doldurdular. Artık pirinç tarlası kalmadı. → mtel/ mteli/ mtelli; telli


biya (ÇX) i. [çoğ. biyape] Ayva. Biyape so dodvi ? - Mutfaği ek’nayi uk’vaşxe dobdvi. (ÇX-Çxalazeni, TM) Ayvaları nereye koydun ? - Mutfak kapısının arkasına koydum.


biyapa → birapa


bizi (FN ~ AH) i. Biz. Sivri metal el aleti. Sivri uçlu aygıt. Pederik gelak’idu şeni bizite xerxişi genk’lima gamaxumz. (FN-Ç’anapet) Babam asmak için bıçkının sapını metal delici ile deliyor. Kalamani p’ç’imt’aşi bazi lemşi var-goşulun do bizi elebiyonam. (AH-Lome) Çarık dikerken bazen iğne geçmiyor. Bunun için sivri bir şey kullanıyorum.


bjaçxa (FN-Ç’anapet, Sumla) i. Pazar günü. → mjaçxa; çaçxa


bjit’ili (ÇM) i. I. Yılanyastığı bitkisi.

II. Henüz yetişmemiş mısır, arpa, buğday vs’nin başak ve koçanları.


blez*gums[1] (FN) Eø har.f. Öğürüyor. Hiçbir şey çıkartmadan öğürüyor. Xasanik mu ç’k’omu, var-miçkin. Ndğa-tanurişa doblez*gu edo ontxoru şkule diraxat’u. (FN-Ç’anapet) Hasan ne yedi, bilmiyorumGün ağarana kadar çıkarır gibi oldu ve kusunca rahatladı. Aşe uxvene ren. Ham ndğalepez blez*gums. (FN-Sumla) Ayşe hamiledir. Bugünlerde öğürüyor.


blez*gums[2] (AH) Eø har.f. Kusuyor. Memet’ik dido şaap’i şu do ok’açxe blez*gu. (AH-Borğola) Mehmet çok şarap içti de sonra kustu. Dido gyari na-ç’k’omu şeni blez*gu. (AH-Borğola) Çok yemek yediği için kustu. → guri mvankten[2]; gvanç’en; ontxorams/ ontxoray


blogi i. Blog. [< İng.] İnternetis blogi-skani nam sites ren ? So ç’arum ? Ma jur blogi-sayfa miğun. Ari Milliyetis ren. Majura Radik’alis ren. (AH-Lome) İnternet’teki blog sayfan hangi sitededir ? Nerede yazıyorsun ? Benim iki blog sayfam var. Biri Milliyet’tedir. Ötekisi Radikal’de. İnternet’is blogişi sayfa var-miğun. (AH-Borğola) İnternet’te blog sayfam yoktur. İnternetişi blogi-çkimi dink’ilu. (ÇX-Makret) İnternet’teki blogum kapandı. → İnternet’i-msva; suribini; bloği


bloği (FN-Ç’anapet) i. Blog. [< İng.] Siteşi bloğiz meduşunape-çkimi gebdume (ya da : gemçarum). (FN-Ç’anapet) İnternet’teki platforma düsüncelerimi yazıyorum. → İnternet’i-msva; suribini; blogi


bobola i. [çoğ. bobolape] I. (PZ ~ ÇM)(AŞ-Ortaalan)(FN-Ç’anapet) Böcek. Bobola gomalen. (PZ-Cigetore) Böcek üzerimde geziniyor. Bobolape izureran. (PZ-Cigetore) Böcekler çiftleşiyor. Bobolape imçinojeran. (ÇM-Ğvant) Böcekler çiftleşiyor. Bobola gomobuzun. (ÇM-Ğvant) Böcek üzerimde geziniyor. Bobola memoxen-gulun. (AŞ-Ok’ordule) Böcek üzerimde konmuş geziyor. Ha-st’eri bobolape so-ti gazirassen elazlap’i. (AŞ-Ortaalan) Böyle böcekleri nerde görürsen köşeye sıkıştırıp ez. Bobolape imçinocenan. (FN-Ç’anapet) Böcekler çiftleşiyor. → boceği; bobonç’va; buzula; ≠ munt’ri, munt’uri/ munt’uyi

II. (AŞ-Ok’ordule)(FN-Sumla) Örümcek. → raxna; bobola-mosa, limsa-bobola, limsaşi bobola; bombula, bombola


bobola-lemsa (FN-Sumla) i. Örümcek ağı. Bobola-lemsaz parpali oiç’opu. (FN-Sumla) Örümcek ağına kelebek yakalandı. → raxna-mosa, raxnaşi boda, bobola-mosa mosa, bobola-mosa, limsa, bombula-lemsa, bombula-lemsi, bombula-msesa


bobola-mosa (ÇM ~ AŞ) i. I. (ÇM)(AŞ-Ortaalan) Örümcek. Bobola-mosa mosa. (ÇM-Ğvant) Örümcek ağı. Bobola-mosa mosa parpali oiç’opu. (ÇM-Ğvant) Örümcek ağına kelebek yakalandı. Bobola-mossa yeri parpali niç’ç’opu. (AŞ-Ortaalan) Örümcek ağında kelebek yakalandı. → raxna; limsa-bobola, limsaşi bobola, bobola; bombula, bombola

II. (AŞ-Ok’ordule)(AŞ-Dutxe) Örümcek ağı. Bobola-mosa parpali niç’ç’opu. (AŞ-Ok’ordule) Örümcek ağında kelebek yakalandı. Ali ! Bobola-mosa gogombun. Goipatxi. (AŞ-Ok’ordule) Ali ! Örümcek ağı üstünde asılı. Silkele. → raxna-mosa, raxnaşi boda, limsa, bobola-lemsa, bombula-lemsa, bombula-lemsi, bombula-msesa


bobonç’va (AH) i. Böcek. Pi3aris tude mtelli bobonç’va meşobğun. (AH-Lome) Tahtanın altında hep böcek var. Bobonç’va memobuzals. (AH-Lome) Üzerimde böcek geziniyor. → bobola; boceği; buzula


boceği (HP) i. Böcek. Boceğepe imçinocen. (HP-P’eronit) Böcekler çiftleşiyor. → bobola; bobonç’va; buzula


boçi (PZ ~ AŞ-Ok’ordule) i. Koç. Andğa boçi mevok’vatit. (PZ-Cigetore) Bugün koçu kestik. Ali andğa boçepe varuy. (ÇM-Ğvant) Ali bugün koçları kısırlaştırıyor. Alişi boçi k’oçi mvontxay. (ÇM-Ğvant) Ali’nin koçu adama vuruyor. # T’ubi otxo ot’oçi / Ar m3xuli cemit’oçi / Ar daya kot’oçana / E3’egincğonar boçi. (ÇM-Ğvant, A.A.S.K.) At dört-ciharı / At bir armut yukardan / Bir daha atarsan / Koçu önüne katacağım. 3’ulu boçi muç’o irdu ! (AŞ-Ok’ordule) Küçük koç nasıl büyüdü !


Boçxa (AH) i. Borçka kasabası ve ilçesi. Nurik Mustavas Boçxaşen lazut’i gyuncğonams. (AH-Lome) Nuri Borçka’dan Mustafa’ya mısır gönderiyor.


boda (PZ)(AŞ-Ok’ordule) i. Ağ. Cemalik bodate sift’eri mebums (= nobinams). (PZ-Cigetore) Cemal ağ ile atmaca yakalıyor. Xasanik mcalepe k’arbums. Boda cobasen do sift’eri ç’opasen. (PZ-Cigetore) Hasan ağaçlara sırıkları çakıyor. Xasanis raxnaşi boda gobun. (PZ-Cigetore) Hasan’a örümcek ağı sarılmış halde duruyor. Ağ kuracak da atmaca yakalayacak. Ham seri boda cep’3’opxat. (AŞ-Ok’ordule) Bu akşam ağı düzenleyelim. → mosa; lesa


bodak’ali (PZ) i. Ucu torbalı sırık. Meyve toplama aleti. Yüksek daldaki meyve koparmak için kullanılan uzun sopanın ucuna çengel, altına torba yapılmış alet. Bodak’ali komomiğit. Oşk’uri p’3’ilare. (PZ-Cigetore) Bodak’ali getirin. Elma toplayacağım. → mosak’ali; o3’ilaşe, m3xul-o3’ilaşe; o3’iloni; xeç’k’et’ali, xeç’k’edale


bodrumi i. Bodrum. Apartumani-tkvanis 3’k’arişi depo bodrumis ren-i ? (AH-Lome) Sizin apartmanda su deposu bodrumda mıdır ?


bodums/ bodups (AH ~ ÇX)(AK) EA har.f. Bir yeri karıştırıp elliyor. Bir yeri karıştırıp arama yapıyor. Kçini oxorcak muşebura bodums. (AH-Lome) Yaşlı kadın kendi kendine bir şeyler karıştırıyor. K’oçik serentis mu bodums ? Gale muda gamulun ? (AH-Lome) Adam serenderde ne karıştırıyor (= ne oyalanıyor) ? Dışarı niye çıkmıyor ? Odaşe amaxtu do iri k’ele bodums. (AH-Borğola) Odaya girdi de her tarafı karıştırıyor. Kenaepe mod bodup ? Mu goup ? (ÇX-Makret) Etrafı karıştırıp ne arıyorsun ? Sanduğişen fork’a yebzdaminon ya do bodups. (AK-Döngelli) Sandıktan elbiseyi alacağım diye karmakarışık ediyor da öyle arıyor. → iboden; çxik’umsII


bogina (FN) i. [çoğ. boginape] Arı kovanı. Sadik’ik handğa bogina 3’ipriz enç’u şeni tok’epe ok’um3xvams. (FN-Ç’anapet) Sadık bugün arı kovanını gürgene çekmek için ipleri bağlıyor. Amet’ik felamuriz na-gez*in boginapez topri um3kams. (FN-Ç’anapet) Ahmet ıhlamurdaki kovanların balını sağıyor. 3’ipriz na-gemiz*in boginapez şeni kodomixedu. (FN-Ç’anapet) Gürgen ağacında duran kovanlarıma arı kondu. 3’ipriz bogina gedu şeni skence gomdvi. (FN-Ç’anapet) Arı kovanını koymak için gürgen ağacına tahtadan düzlem koydum. Ağne na-naşku şeni boginaz geride komoxedu. (FN-Ç’anapet) Yeni çıkan arı yavrusu, peteğin arka kısmına kondu. Bigate boginaz guragadi. (FN-Sumla) Sopa ile arı kovanının etrafını dövüp gürültü yap. Boginape-çkimiz ç’ubriş kerki ebotvi. (FN-Sumla) Peteklerimin üzerini kestane ağacı kabuğu ile örttüm. → ğurni/ ğunni/ ğuni; k’arvani; m3ka


boğda (ÇM) i. Buğday. Ovlete boğdape dozi. (ÇM-Ğvant) Ovle ile buğdayları ez. → mdik’a, dik’a; buğdayi


boine → boyine/ boine, boyne


boinams (AH-Borğola) Eø har.f. Geğiriyor. Kasimik kapçaz bulek’i eloç’k’omaşi k’at’a oraz boinams. (AH-Borğola) Kasım hamsinin yanında turp yiyince her zaman geğiriyor. → eyamğoren; eşiborinams; abo(y)inen/ aborinen; işiblokups


bolaç’i (PZ-Cigetore), bolaçi (AŞ), bolaki (AK) ü. İnşallah. Umarım ki. Ham bere soti var-iz*iren. Bolaç’i t’ufa var-iyuk’o. (PZ-Cigetore) Bu çocuk hiçbir yerde görülmüyor. Sakın buhar olmuş olmasın. Puci var-imxoy. Bolaçi mo-xosk’urt’t’uk’k’o. (AŞ-Ortaalan) İnek yemiyor. İnşallah ölmez. Mç’ima bolaki dixas xoguşulas. (AK-Döngelli) Yağmur, umarım, toprağa fayda eder.


boldizeri (FN-Ç’anapet) i. Buldozer. [< İng.] Boldizerik Ç’anapetişi gza Mğestişi gzaz num3xvams. (FN-Ç’anapet) Buldozer Ç’anapet yolu ile Mğesti yolunu birleştiriyor. Boldizerik gza gelakosumt’uşa let’a oxorişi darabas komabğu. (FN-Ç’anapet) Dozer yolu açarken toprak evin duvarına serpildi (= döküldü). Boldizerik gza ikumt’uşa na-dolibğu let’ate ğali nit’obalen. (FN-Ç’anapet) Dozer yol yaparken dökülen toprakla dere göletleniyor. Boldizerik gza kogelakosu. Ha3’i arabate-ti noğaşa ilen. (FN-Ç’anapet) Dozer yolu temizledi. Araba ile de çarşıya gidiliyor. XuseyinikBoldizeriz gza mod gelokosapi ?” ya do ma mogoramz. (FN-Ç’anapet) HüseyinDozere yolu niye temizletin ?” diye bana küfrediyor. → dozeri; xuberi


Bolşeviği i. Bolşevik. [< Rus.] Bolşeviğepe K’irimi furunepe na-uğut’eype ogzaley. (ÇM-Ğvant) Bolşevikler Kırım’da fırınları olanları gönderdiler.


bomba (AH) i. [çoğ. bombape] Bomba. [< İta.] 3’oxle didi xamepeten ok’iilet’es. Ha3’i nukleri bombapeten. (AH-Borğola) Eskiden büyük bıçaklarla (= kılıçlarla) vuruşurlardı. Şimdi nükleer bombalarla. → bumba


bombola (ÇX) i. [çoğ. bombolape] Örümcek. Bombolak gomobuzulu. (ÇX-Makret) Örümcek üzerimde gezdi. Gyaişi-yeriz bombolak mosa hogvok’idu. (ÇX-Makret) Mutfağı örümcek ağı sardı. → raxna; bobola-mosa, limsa-bobola, limsaşi bobola, bobola, bombula


bombula (AH ~ HP) i. [çoğ. bombulape] Örümcek. Berek bombula steri poxums. (AH-Lome) Çocuk örümcek gibi emekliyor. Dumç’k’u var-megobuzals. Bombula megobuzals. (AH-Lome) Üzerinde karınca gezinmiyor. Örümcek geziniyor. → raxna; bobola-mosa, limsa-bobola, limsaşi bobola, bobola, bombola


bombula-lemsa (AH-Lome), bombula-lemsa/ bombula-lemsi (AH-Borğola) i. [çoğ. bombula-lemsape, bombula-lemsepe] Örümcek ağı. On3xoneşe miti na-var-extu şeni mtelli bombula-lemsa divu-doren. (AH-Lome) Tavana kimse çıkmadığı için hep örümcek ağı olmuş. Parpali bombula-lemsaz niç’opu. (AH-Lome, Borğola) Kelebek örümcek ağıda yakalandı. Bombula-lemsis parpali niç’opu. (AH-Borğola) Örümcek ağında kelebek yakalandı. Oxorcak avizes na-gobun bombula-lemsi okosalete dokosu. (AH-Borğola) Kadın, avizenin etrafında sarılı olan örümcek ağını süpürge ile sildi (temizledi). → raxna-mosa, raxnaşi boda, bobola-mosa mosa, bobola-mosa, limsa, bobola-lemsa, bombula-msesa


bombula-msesa (HP) i. [çoğ. bombula-msesape] Örümcek ağı. Bombula-msesas parpali konik’idu. (HP-P’eronit) Örümcek ağına kelebek yakalandı. → raxna-mosa, raxnaşi boda, bobola-mosa mosa, bobola-mosa, limsa, bobola-lemsa, bombula-lemsa, bombula-lemsi


bombureği → bumbureği


bonkva/ bunkva (AH-Lome) i. [çoğ. bonkvape/ bunkvape] Fındık koçanı. Fındık çotanağı. Ma ntxiri oxobonk’anişi mupeyi bonkvape melu. Ar koz*iyat’i. (AH-Lome) Ben fındığı sallayınca ne koçanlı fındıklar düştü. Bir görsen. Han3’o dido k’ayi ntxiri çans. Bunkvape t’ot’iz konz*oli konz*oli ge3’obun. (AH-Lome) Bu sene çok güzel fındık var. Çotanaklar dalda salkım salkım asılı. → çeplaII; ç’ak’i


bonuy/ bonums/ bonups (AŞ-Ok’ordule)(FN ~ ÇX)(AK) EA har.f. [şsz ibonen] Yıkıyor. → mbonuy. I. (AŞ-Ok’ordule) Eşya, canlı ya da ölüyü [aps.] yıkıyor. Huy şeyi bonuy. (AŞ-Ok’ordule) Şimdi eşya yıkıyor.

II. (FN-Ç’anapet)(AK) Canlı birini [aps.] yıkıyor. Bere bonums. (FN-Ç’anapet) Çocuğu yıkıyor. Bere-muşi ok’o k’ai bonups ki lebi u3’k’ips. (AK-Döngelli) Çocuğunu öyle güzel yıkıyor ki kirini söküyor. → mbonums; ubons/ ubonams/ ubonups

III. (AH) Belirsiz canlı birini [aps.] yıkıyor. Nandidik bere-bayi bonums. (AH-Lome) Büyükanne çoluk çocuğu yıkıyor.

IV. (FN-Sumla ~ ÇX)(AK) Ölüyü [aps.] yıkıyor. Ğureri bonums. (FN-Sumla) Ölüyü yıkıyor. Cinaze mik bonums ? - Komoliş cinaze komolik bonums. Oxorcaşi cinaze oxorcak bonums. (AH-Lome) Cenazeyi kim yıkar ? - Erkek cenazeyi erkek yıkar. Kadın cenazeyi kadın yıkar. Ğureri k’oçi mik bonups ? - Kimoli-cenaze kimolik bonups. Oxorca-cenaze oxorcak bonups.” (AK- Döngelli) Cenazeyi kim yıkar ? - Erkek cenazeyi erkek yıkar. Kadın cenazeyi kadın yıkar.”


bonz*olyayi (FN), bonz*oa/ bonz*ola (AH) s. [Erkeklerin saçı, sakalı, bıyığı, göğüs kılları vs hakkında] Düzensizce uzun. Kaba karışık. Odabaşişi k’oçepe mtelli ofidi bonz*olyayi renan. (FN-Sumla) Odabaşoğul’ları hep kalın kaşlıdırlar. Buyuği bonz*olyayi. (FN-Sumla) Palabıyık adam. Handğa na-moxtu mak’vande paği dolokuneri t’u. T’okseri na-moxtes jur mak’vande-ti pimpilepe bonz*oa [t’es do] nuk’u var-az*iret’es. (AH-Lome) Bugün gelen dilenci temiz giysiliydi. Geçenlerde gelen iki dilenci de sakalları upuzun. Ağızları görünmüyordu. 2. [Bikti kökleri, ip yumağı vs hakkında] Karışık. Saçaklı. Düzensiz. K’epriş kyoğepe bonz*olyayi iven. (FN-Sumla) Kendir kökleri karışık saçak köklü olur.


borbola (AH-Lome) s. ve i. Anlamsız konuşan. Lambur lumbur konuşan. Bere dido k’ai ren. Ala baba-muşi borbola ren. (AH-Lome) Çocuk çok iyi. Ama babası lambur lumbur konuşan bir adamdır.


borci (AŞ ~ ÇX)(AK) i. Borç. Baba borci na-miğun irote gomoşinay. (AŞ-Ok’ordule) Babam borcum olduğunu her zaman bana hatırlatıyor. Doğani dido içalişu. Nak’k’u borci uğurt’t’u goipağu. (AŞ-Ortaalan) Doğan çok çalıştı. Ne kadar borcu vardı ise temizledi. Han3’o borcepez mobuçitur. (FN-Sumla) Bu sene borçlardan kurtuluyorum. Tofik’işi mitiz feyda var-uğun. Hemuk borci-muşi pağums. (AH-Lome) Tevfik’in kimseye faydası yok. O kendi borcunu temizliyor. Osmaniz baba-muşişi çayiz k’ap’ula nuz*in do hak’o borci eik’idams. (AH-Lome) Osman babasının çayına güvenip de bu kadar borcu üstleniyor. Aykutis Xasanişa borci var-naçu do Xasanik ont’ule gamoçapams. (HP-P’eronit) Aykut Hasan’a borcunu ödeyemedi de Hasan [Aykut’a] sebze bahçesini sattırıyor. Xasanik dğaineri borcepe imsifons. (ÇX-Çxalazeni, TM) Hasan bugünkü borcunu düşünüyor.Mustafak mtxirişi geç’arali muizdu şkule borcepe guipağups. (AK-Döngelli) Mustafa fındık parasını çektikten sonra borçlarını temizliyor. → e3xa; borji; maçama, meçamoni; e3xeri


borç’i (ÇM) i. Tekme. N3xeni borç’i ot’oçay. (ÇM-Ğvant) At tepiniyor (= At tekme atıyor). kursi, kusi, kuski, kusu


Borğolari/ Borğolayi s. vei. [< Borğola = Arhavi’ye bağlı Hacılar mahallesi’nin Lazca adı.] [Borğola, eskiden K’alata deniliyordu.] Borğola’lı. Ma Borğolari bore. (AH-Borğola) Ben Borğolalıyım.


borji (ÇM) i. Borç. Alişi borji ma evindum. (ÇM-Ğvant) Ali’nin borcunu ben üstleniyorum→ e3xa; meçama, meçamoni; borci; e3xeri


boru i. Boru. Su borusu. Xasanik borus bezi gurt’ams. (PZ-Cigetore) Hasan boruya bez sarıyor. T’va3ina boru oziru şeni uci konodvi. 3’ari na-şişilay yeri ognare. (AŞ-Ortaalan) Çatlak boruyu bulmak için kulağını daya. Suyun şırıldadığı yeri duyacaksın. Nurik dağuyi 3’k’ayi borute gyoyonams. (AH-Lome) Nuri dağ suyunu boru ile indiriyor. Boru mtelli ndrik’eri ren. Tesisat’iz var-ixmaren. (AH-Lome) Borunun her yanı bükülmüş. Tesisatta kullanılmaz. Germaşi 3’k’ari boru k’ala 3’alendo geloyonams. (AH-Borğola) Dağ suyunu boru ile aşağı götürüyor. Sobas mç’k’onişi dişka dolo(v)obğaşi boruşen beri imç’itanen. (AK-Döngelli) Sobaya meşe odunu doldurduğumda borudan beri kızarıyor. → purengi, pufrengi


boxça (AH) i. Bohça. İçine çamaşır, elbise vs’yi koyup sarmaya yarayan dört köşe kumaş. Nanak noderişi gyari doxaziru do boxçaz gek’orums. (AH-Lome) Annem imece için yemek hazırladı ve bohçaya bağlıyor. Badik boxça mela3’k’ims. Mu gyuz*in, bz*iraten. (AH-Lome) Yaşlı adam bohçasını açıyor. İçinde ne var, göreceyiz. Alik boxçaz na-gyupinu lazut’i Memet’ik tude nuxvams. (AH-Lome) Ali’nin bohçaya serdiği mısırı mehmet yere döküyor. Xusenik na-3’ilu m3xuli teği teği boxças gyot’k’oçams. (AH-Lome) Hüseyin topladığı armutları tek tek bohçaya atıyor. Omerik  na-3’ilu çayi boxçaz melak’orums do gamat’k’omers. (AH-Lome) Ömer topladığı çayı bohçalayarak dışarıya atıyor. T’aoni dido mçxvapa ren. Mustava Cumadi mçxvapaz var-naxondinen. Ğaliş kinayiz boxça elorçams do lumcişa ixi ibars. (AH-Lome) Hava çok sıcaktır. Mustafa Amca sıcağa pek dayanamıyor. Dere kenarına bohçasını serip akşama kadar serinliyor. → boxç’a


boxç’a (PZ) i. Bohça. İçine çamaşır, elbise vs’yi koyup sarmaya yarayan dört köşe kumaş. Muhammedik boxç’a cenk’orums. (PZ-Cigetore) Muhammet bohça bağlıyor. → boxça


boya (ÇM ~ AH HP ÇX)(AK) i. [çoğ. boyape] Boya. Bere onç’araşe-şk’imi boyape gomixak’aru. (ÇM-Ğvant) Çocuk kalemimin etrafindaki boyaları kazıdı. K’oda celvoğarams do boya oxenoni dikums. (AŞ-Ok’ordule) Duvarı çiziyor da boya sürülecek (= sürülmesi gereken) duruma getiriyor. Xassani boya ikumt’aşa xark’işi oxori-ti golvasven do var-azin. (AŞ-Ok’ordule) Hasan boya yaparken yabancının evine de (boya) sürülüyor da görmüyor. Porça boya dolomanktu. Onaxoni n. (AŞ-Ok’ordule) Gömleğime boya bulaştı. Yıkanması gerekir. Tabanca şk’a ela3onute boya-muşi zade goişiren. (AŞ-Ok’ordule) Tabancayı beline takınca boyası çok aşınıyor. Nana-sk’ani oxori boya ceçamt’uşa iri yeri-muşi boya dint’olu. (AŞ-Ortaalan) Annen evi boyarken her yeri boyaya bulaştı. “Oxori boya koceçibu3’vi. Him doşuşolu do naşk’u. (AŞ-Ortaalan) “Evi boyadedim. O bulaştırıp bıraktı. Cemalik oxoriz boya usumels. (FN-Sumla) Cemal evini boyuyor. Oxarcak ar luk’ma bozos çarbiz boya golusume(r)s. (AH-Lome) Kadın bir lokma kızın dudağını boyuyor. Boya usumert’aşi furç’a mot-dovalam. O3’udez na-na3’ap’en boya a çkva var-gamulun. (AH-Lome) Boya yaparken fırçanı silkeleme. Rafa damlayıp yapışan boya bir daha çıkmaz. Ustak na-xaziru boya babak m3ika çkva omç’itanams. (AH-Lome) Ustanın hazırladığı boyayı babam biraz daha kırmızılaştırıyor. Ağani xeneri boyaz elasuşi dolokunuz boya dasu. (AH-Borğola) Yeni yapılmış boyaya sürününce elbisesine boya sürüldü. Ağani boya sveri nek’naz elan3’uşi porças boya konasu. (AH-Borğola) Yeni boya sürülü kapıya değince gömleğine boya sürüldü. Nana-çkimik tronişi k’uçxepes boya gilusumers. (AK-Döngelli) Annem iskemlenin ayaklarına aşağıya doğru boya sürüyor. → paye; ğap’i


boyi i. Boy. # Muperi boyi giğun ! / Gyuli, 3’i3’ila re-i ? / İris na sozi meçam / Şa ok’i3’ilare-i ? (AH-P’ayante, K.K.) Ne biçim boyun var ! / Gyuli, yılan mısın ? (*) / Herkese söz veriyorsun da / Asla kendini ortadan ikiye ayıramazsın. Ginz*e boyi na-uğun k’oçi ampulis yunç’işun. (AK-Döngelli) Uzun boylu adam ampule yetişir. K’oçik ampuli ge3’k’asinon. Ama boyi mk’ule uğun şeni ampulis var-yunç’işun. (AK-Döngelli) Adam ampulu sökecek. Ama boyu kısa olduğundan dolayı ampule yetişemiyor. [(*) Lazcada “yılan gibi” = İnce ve uzun boylu. (Türkçede gibi kötü anlamı yoktur.)]


boyine/ boine (ÇM ~ AŞ)(FN-Sumla)(AK) z. Sürekli. Hep. Daima. Devamlı. Ozit’onepe var-azit’en. Boyine dugurinay. (ÇM-Ğvant) Söyleyeceklerini (çekindiği için veya başka nedenle açıkça) söyleyemiyor. Her zaman (davranışından kendi istediklerini ya da istemediklerini) duyuruyor. K’ori3’a ak’nu. Boyine xvaluy. (ÇM-Ğvant) Boğmacaya yakalandı. Hep öksürüyor. Ar3’o boyine mektubi momincğonams. Mutxa mak’alap’ay st’eri. Vrosi na-var-anç’aren şeni mu goruy-ti var-oxovo3’oni. (AŞ-Ok’ordule) Birisi bana sürekli mektup gönderiyor. Bir şey yalvarıyor gibi. Ama düzgün yazamadığı için ne istediğini anlayamadım. Aşek var-içalişams do boyine ik’vandams. (FN-Sumla) Ayşe çalışmıyor ve hep dileniyor. Boyine Nurişi k’uçxes k’arfi na3igen. (AK-Döngelli) Devamlı Nuri’nin ayağına çivi batıyor. → boyne; pasa; manniya; p’anda[1]-II; k’at’ayya; telli


boyinoms → boinoms


boyne (FN-Ç’anapet)(AH ~ ÇX)(AK) z.

I. (FN-Ç’anapet)(AH ~ ÇX)(AK) Sürekli. Hep. Devamlı. Kyoyişa bidayiz boyne poğarişi 3’k’ayi pşum. (FN-Ç’anapet) Köye gidince hep pınar suyu içiyorum. Da-çkimişi bozok handğa boyne ti it’işinams. Mutu noxen-i, var-miçkin. (FN-Ç’anapet) Kız kardeşimin kızı bugün sürekli başıyla uğraşıyor. Başında bir şey mi var, bilmiyorum. Boyne haşşo mot-ikom ? (AH-Lome) Sürekli (hep) neden böyle yapıyorsun ? Boyne m3udi mot-zop’on. (ÇX-Makret) Sürekli yalan söyleme. Boyne si mekçare-i ? (AH-Lome) Her zaman sana mı vereceğim ? Gzas bere-çkimi boyne uk’açxe ik’amoskidun. (AK-Döngelli) Yolda çocuğum devamlı arkamda kalıyor. Geç’arali k’oro3xups. Ama boyne gaşaşen. (AK-Döngelli) Parayı sayıyor. Ama devamlı şaşırıyor. → boyine/ boine; pasa; manniya; p’anda[1]-II; k’at’ayya; telli

II. Hepsi. Her tarafı. Seyiz bigzalt’işa gzaşi dolok’ufaz dolomabaz*gu do mç’imaşi 3’k’arite k’uçxe boyne domaşuvu. (FN-Ç’anapet) Gece yürürken yoldaki çukura basabildim ve yağmur suyu ile ayağım hep ıslandı. Mamut’ik, t’ağ’aniz mu-tu gez*irt’u boyne geç’k’omu. (FN-Ç’anapet) Mahmut, tavada ne vardıysa hepsini yedi. Xayi mç’ima şkule oxoyişi ogine boyne t’ot’olo3i diyu. (FN-Ç’anapet) Kötü yağmurdan sonra evin önü hep camur oldu. Pederik o3xone gekosumt’uşa boyne dint’o3u. (FN-Ç’anapet) Babam çatı katını temizlerken hep toz dumandan üstü başı kirlendi. Berek kvaz burguli na-gyontxu steri boyne goidin3xiru. (FN-Ç’anapet) Çocuk dizini taşa çarptığı gibi her tarafı kanlandı.

III. Sadece. Amet’i boyne Ali k’ala nogaşa ulun. (FN-Ç’anapet) Ahmet sadece Ali ile beraber çarşıya gidiyor. Gegiç’k’ams-i ? Boyne circili mot şorum ? (FN-Ç’anapet) Kafayı mı oynatıyorsun ? Sadece niye sırıtıyorsun ? → xvalaII


bozo- (PZ) s. [Memeli hayvanlarda] Dişi. Biç’i-mtuti do bozo-mtuti. (PZ-Cigetore) Erkek ayı ile dişi ayı. → zura


bozo (PZ-Cigetore)(*1) (FN ~ HP-P’eronit, Ortahopa, Azlağa vs)(*2) [(*1) PZ-Cigetore’de bozo kelimesi şarkı sözlerinde “henüz evlenmemiş kız” anlamında geçiyor. Günlük konuşmada ise bozomota kelimesi hem “kız evlât” hem “henüz evlenmemiş kız” anlamlarında kullanılır.] [(*2) HP-Limani, Makreal ve Sarp’ta aynı anlamda k’ulani kelimesi kullanılır.] i. 1. Kız evlât. Xasanişi bozomota ikomocen. Hey bidare. (AŞ-Ok’ordule) Hasan’ın kızı evleniyor. Fadimeşi bozoz mskva gunz*e 3’am3’amepe uğun. (FN-Ç’anapet) Fatma’nın kızının güzel uzun kaşları var. Oraya (= düğüne) gideceğim. Aşez bozo avu. Meoneri-muşi biç’i ren. (FN-Sumla) Ayşe’nin kızı oldu. Devamında olan mutlaka erkektir. Ora-muşi moxtaşi bozope oxorişen geputxunan. (AH-Lome) Zamanı gelince kızlar evinden uçuyor. Bozo biç’epeşen pçumer. (HP-P’eronit) Kızımı erkeklerden koruyorum. 2. Evlenmemiş kız. # Melenk’alendo cevulur / Nena momçi mevulur / E, bozo, sk’ani şeni / Ti dvaleri govulur. (PZ-Cigetore, anonim) Karşı taraftan iniyorum / Ses ver. Sana geliyorum / Ey, kız, senin için / Başı dönmüş durumda geziyorum. Bozok yazmaş kenari 3’opxums. (FN-Sumla) Kız yazmasının kenarını işliyor, süslüyor. Mustavaz bozo ak’vandez do xai nikaçu. (FN-Sumla) Mustafa’dan Kız istediler. Çok sıkıldı. (= Hiç işine gelmedi. Daraldı.) Eminez bere oçiloni uyonun. Noderepez gulun do bozope 3adums. (AH-Lome) Emine’nin evlenecek erkek çocuğu var. Kadın imecelerinde gezip kızları sınıyor (inceliyor). Nena-gomaleri bozo ren. (AH-Lome) Laf gezdirilmiş kızdır. # Ağustozi mulun atmacaş ora / Va-mp’orom-i, kale bozo gyozgyora / Va-mp’oromna dotkvi başka gobgora / Muç’o p’a do so bida e verane. (AH-Musazade, Y.T.) Ağustos geliyor atmaca zamanı / Beni sevmiyor musun, kız, sanki / Beni sevmiyorsan söyle, başka birini arayım / Nasıl yapayım, nereye gideyim, ey gidi. # Dağiz dumani yulun / Zuğas k’aravi gyulun / Dido bozope gulvan / Belki bayrami mulun. (HP-Azlağa) Dağda bulut yukarı çıkıyor / Denizde gemi aşağı iniyor / Çok sayıda kız geziyor / Belki bayram geliyor. → bozomota; k’ulani; [kız evlât] osuri


bozomota (PZ ~ FN-Ç’anapet) i. [çoğ. bozomotalepe] 1. Kız evlât. Bozomota-şk’imik lu zams. Limci-cari-şk’uni lu zeri ot’asen-i ? (PZ-Cigetore) Kızım lahanayı eziyor. Akşam yemeğimiz lahana ezmesi mi olacak ? Yilmazişi bozomota ar tutaşi doloxes ikomocen. Dugunişa miyoxaman. (PZ-Cigetore) Yılmaz’ın kızı bir ay içinde evleniyor. Bizi düğüne davet ediyor. Memet’işi bozomota moğerdiney do omt’iney. (AŞ-Ortaalan) Mehmet’in kızını kandırıp kaçırdılar. Bozomota-şk’imi luu zuy. Seri na-pşk’omaten luu zeri on-i, p’eya ? (AŞ-Ortaalan) Kızım lahanayı eziyor. Akşam yemeğimiz lahana ezmesi mi, acaba ? Ağani na-dirinu bozomota-şk’imi nandidişi yoxo kocebodvi. (AŞ-Dutxe) Yeni doğan kızıma ninemin adını verdim. Xasanişi 3’ut’eli bozomotak cumadi-muşiz resimi oğarapu şeni kart’ali nunç’inams. (FN-Ç’anapet) Hasan’ın en küçük kızı resim çizdirmek için amcasına kâğıdı yaklaştırıyor. 2. Evlenmemiş kız. Memet’i txombuşi mcas namp’onu do melenk’aleşa 3adums. Cenci bozomotalepe hekelendo goluluran. (PZ-Cigetore) Mehmet kızılağaca yaslanıp karşı tarafa bakıyor. Genç kızlar oradan geçiyorlar. Ham bozomota birden msk’va-n. (ÇM-Ğvant) Bu kız çok güzeldir. Ham bozomota biç’i-şk’imi mevu3’iram. (ÇM-Ğvant) Bu kızı benim oğlana uygun görüyorumHim bozomota nusa oxenu guri miğun. (AŞ-Ok’ordule) O kızı gelin etmeyi düşünüyorum. Bozomota biç’i uzirapun. Mo3’ondru. (AŞ-Ok’ordule) Kız oğlanı görmüşlüğü var. Beğendi. → bozo; k’ulani; [kız evlât] osuri


bozomotina (PZ ~ AŞ) i. Küçük kız. Xasanişi bozomotina-muşi sift’eneri mektebis masumani sinifis dosk’udun. (PZ-Cigetore) Hasan’ın kız çocuğu ilkokulun üçüncü sınıfta kalıyor. Alişi 3’ulu bozomotina-muşi şk’itineri on. (PZ-Cigetore) Ali’nin küçük kız çocuğu yedincidir. Ayşe bozomotina-muşiPorça moy-at’anciyaran” deyi metvale k’o3’vok’oray. (ÇM-Ğvant) Ayşe küçük kızına gömleğin kirlenmemesi için önlük bağlıyor. 3’ulu bozomotina ik’vandusi nana-muşi fot’a k’o3’ok’oray (AŞ-Ok’ordule) Küçük kızcık isteyince annesi şal gibi bir örtüyü önüne bağlıyor.


bozona (AH) i. Kız. Bozonak menoçxe dobamt’aşi oçvet’elaz jinşen meyoçxiyalams do çku mema3’ap’enan. (AH-Lome) Kız bulaşık suyunu çöplüğe dökerken etrafa saçarak akıtıyor ve bize sıçrıyor. → bozo, bozomota; k’ulani; [kız evlât] osuri


branda (AK) i. 1. Harman ya da herhangi bir şeyi yağmurdan kardan kormak için kullanılan, naylon muşamba görevi gören, fakat yapısı itibariyle biraz daha kalın ve bez kumaşına benzeyen bir çeşit örtü. P’ap’ulik xarmanişa branda molapaps. (AK-Döngelli) Dedem harmana branda örtüyor. Branda p’eci va-ren şeni manişa kilixaren. (AK-Döngelli) Branda kalın olmadığı için çabucak yanlardan yırtılıyor. 2. Üstü açık kamyon ve uzun nakliye araçlarında yükü korumak için kullanılan örtü. Naylon-branda. (AK-Döngelli) Naylon ile yapılan branda.


bresti (AH) s. Kül renkli. Gri. [< Fra.] Kurşuni renkli. 3’ip’ilepes ar bresti k’at’u konaçkinu. Ala mişi ren var-miçkin. (AH-Lome) Civcivlere kül renginde bir kedi dadandı. Fakat kimin olduğunu bilemiyorum.


brinci → binci


brinz*i/ brinzi (*)(AŞ-Ortaalan) i. Pirinç. Ogine hantepe bit’t’umi batakluği ort’t’u. Brinz*i dvorgamt’ey. Handğa iri k’ale opşey. Artuği brinz*işi tarla va-dosk’udu. (AŞ-Ortaalan) Eskiden buraları hep bataklık idi. Pirinç ekiyorlardı. Bugün her tarafı doldurdular. Artık pirinç tarlası kalmadı. Oçambre brinz*i nçxvaruy. (AŞ-Ortaalan) Taş dibekte pirinç ayıklıyor. Na-ikum cari brinz*i a m3’ika munz*ini. (AŞ-Ortaalan) Yaptığın yemeğin pirincini biraz arttır. [Bu kelime brinz*i diye telâffuz edilir. Buna rağmen brinzi şeklinde de yazılabilir. Çünkü rdeşen diyalektlerinde z* konsonu, /z/ foneminin değişkeni olup sırf /n/ fonemi arkasında gözlemlenir.] → p’rinç’i, p’rin3’i, princi, binci/ brinci


bri3’ums/ bri3’uy/ bri3’oms/ bri3’ups EA har.f. [Kumaş, kâğıt vs hakkında kullanılır.] Yıpratıyor. Eskitiyor. Xasanik anteri-şk’imi delikunu do bri3’ums. (PZ-Cigetore) Hasan gömleğimi giymiş da eskitiyor. Ali na-dolikunasen porça ar ndğaşi bri3’uy. (ÇM-Ğvant) Ali giydiği gömleği bir günde eskitiyor. Ali na-eç’opasen porça ar tutaşi bri3’uy. (ÇM-Ğvant) Ali aldığı gömleği bir ayda eskitiyor. Bozomota porça-muşi zade ordo bri3’uy. (AŞ-Ok’ordule) Kız giysisini çok erken eskitiyor. Ali na-dolikunay porça xut’i ndğaşa dobri3’uy. (AŞ-Ok’ordule) Ali giydiği gömleği beş günde eskitiyor. Bere-şk’imi porça ordo ordo bri3’uy. (AŞ-Ortaalan) Çocuğum gömleği(ni) erken erken yıpratıyor (= eskitiyor). Berepek pantoloni ordoşe bri3’uman. (FN-Ç’anapet) Çocuklar pantolonu erken eskitiyorlar. Ma na-maç’ut’anasen dolokunu-çkimi iri cuma-çkimik bri3’oms. (AH-Lome) Bana küçülen bütün giysilerimi kardeşim eskitiyor. Memet’ik mcveşi resimepe bri3’oms. (AH-Borğola) Mehmet eski resimleri yıpratıyor. Dolokunupe dido mani bri3’ups. (ÇX-Makret) Eşyalarını çok hızlı yıpratır. Alik ar 3’ana var-içodaşa ar porça bri3’ups. (AK-Döngelli) Ali bir sene bitmeden bir gömlek eskitiyor. → mcveşams; + ibri3’en

yet. abri3’en : İstemeyerek yırtıyor, yıpratıyor. Berez modvaluz var-aguren do ordo abri3’en. (AH-Lome) Çocuk ayakkabısını koruyamıyor ve erken yıpratıyor.

şsz ibri3’en : Yırtılabiliyor. Yırtılıyor. Hirsoni dolokunapeşa kat’a-ndğerepe ordo ibri3’en. (ÇM-Ğvant) Özel zamanlarda için olan giysilerden günlük giysiler daha erken yırtılıyor (= eskiyor). Ham erçapule ağani ren-iDido k’ap’et’i ren. Var-ibri3’en. Majura momçi. Heya k’olayi ibri3’en. (AH-Lome) Bu çarşaf yeni midir ? Çok sağlamdır. Yırtılmıyor. Ötekini ver. O kolay yırtılıyor. Dolokunu imcveşaşi ordo ibri3’en. (AH-Borğola) Elbise eskiyince erken yırtılır. Oncire-çkimi dibri3’eren do yunepe gamixven. (AK-Döngelli) Yatağım yırtılmış ve yünleri boşalıyor. [kendi kendine yırtılıyor] bru3’un; gamabru3’un; ç’ordun; gamaç’ordun; [yırtılabiliyor] ixaren


bru3’un Aø har.f. [Kumaş, kâğıt vs hakkında kullanılır.] Yırtılıyor. Yıpranıyor. Xasanişi anteri ordo bru3’un. (PZ-Cigetore) Hasan’ın gömleği erken yıpranıyor. M3’ika cenç’arerite na-eç’opare dolokunaşe ordı bru3’un. (ÇM-Ğvant) Az para ile aldığın giysi çabuk yıpranıyor. Bereşi porça hik’u moy naxum ? Bru3’un. (AŞ-Ok’ordule) Çocuğun giysisini o kadar niye yıkıyorsun ? Yıpranıyor. Ham porça va-nuxondun. Ordoşe bru3’un. (AŞ-Ortaalan) Bu gömlek dayanmıyor. Erkenden eskiyor. Xizani porça ordoşen bru3’un. (FN-Ç’anapet) Kalitesiz gömlek erken yıpranır. Dolokunu k’at’a ndğaz dolikunaşi ordo bru3’un. (AH-Lome) Elbiseyi her gün giyersen erken yırtılır. Modvaluz var-uguraşi ordo bru3’un. (AH-Lome) Ayakkabıyı kormayınca erken yırtılıyor. OnurizBurtiz geçaşi ağani modvalu bru3’unbu3’vi do var-memiucu. (AH-Borğola) Onur’aTopa vurunca yeni ayakkabı yırtılıyordedim de dinlemedi. Dolokunupe dido mani bru3’un. (ÇX-Makret) Elbiseler çok çabuk yıpranıyor. Gotkimale dişiraşi ordo bru3’un. (AK-Döngelli) Etek aşınınca erkenden eskir, yıpranır.

+ ubru3’un AD har.f. Birine ait [dat.] kumaş, kâğıt vs [aps.] yırtılıyor, yıpranıyor. Berez modvaluz var-aguren do ordo ubru3’un. (AH-Lome) Çocuk ayakkabısını koruyamıyor ve (onun ayakkabısı) erken yıpranıyor. Berepez şavvali ordo ubru3’un. (AH-Lome) Çocuların pantolonu erken yıpranır. K’oçiz porça damcveşaşi dubru3’un. (AH-Borğola) Adamın gömleği eskiyince yıpranır.


bucği (FN) i. Kesilmiş ve hâlâ hayatiyetini kaybetmemiş, çevresinden bir sür ufak tefek filizler çıkarmış ağacın toprak üstünde kalan kısmı. Ç’ubriş bucğik k’at’a 3’anaz eliğams. (FN-Sumla) Kestane dibi (toprakta kalan kısmı) her sene filiz veriyor. → çok’i; ≠ peso; kap’i


buç’i (PZ), buç’i/ buç’ç’i (AŞ) i. Kütük. 1. Kesildikten sonra toprakta kalmasına rağmen filizlenmemiş ve öyle kurumuş ağaç kökü. Badi k’oçiHim buç’ç’i ebzdaredeyi nokan3aray. (AŞ-Ok’ordule) Yaşlı adamO kütüğü kaldıracağımdiye ıkınıyor. Buç’ç’i doloxendo k’oşk’ask’uru. Galendo ğvari on. (AŞ-Ortaalan) Kütük içten kurudu. Dışardan ıslak. 2. Kesilip topraktan çıkarılmış ve öyle kurumuş ağaç kökü. Feridik buç’is dişk’a cok’vatams. (PZ-Cigetore) Ferit kütük üstünde odun kesiyor. Memet’i buç’ç’i ezduy. Alişi mxuci moyuduy. (AŞ-Ok’ordule) Mehmet kütüğü kaldırıyor. Ali’nin omuzuna koyuyor. Ali buç’ç’i ok’oşk’oruy. (AŞ-Ok’ordule) Ali kütüğü ortadan biçiyor. Ham buç’ç’i toreri toreri komobiği. (AŞ-Ortaalan) Bu kütüğü sürükleye sürükleye getirdim. Buç’ç’i elvonkti do hişo pşk’orat. (AŞ-Ortaalan) Kütüğü çevir de öyle biçelim. Buç’ç’i moy-dolvok’açi ? Domaç’ç’iranen. (AŞ-Ortaalan) Kütüğü niye hapsettin ? Bize lâzım olacak. Ham buç’ç’epe çilpi va-ceçaşşa var-işk’oren. (AŞ-Ortaalan) Bu kütükler çırpı vurmadan biçilmez. → buk’i[1]; kap’i


buda (ÇM) i. [çoğ. budalepe] Anne veya babanın kız kardeşi. Teyze veya hala. Budalepe-şk’imi va-momordineyk’o bğurart’u. (ÇM-Ğvant) Teyzelerim beni büyütmeselerdi ölürdüm. → bula, dadi, bibiya; xala


budala (FN) s. ve i. Budala. [< Arp.] Aptal. [< Arp.] Budala k’oçepe k’ala mutu dulya var-ixenen. (FN-Ç’anapet) Aptal insanlarla hiçbir iş yapılmaz. → k’oft’e; sefili; banga[2]; gangara; gangu


buğdayi i. Buğday. Doğanişi nandidi buğdayi p’rasa elurgu. (AŞ-Ok’ordule) Doğan’ın büyükannesi buğday yanına pırasa dikti. → mdik’a, dik’a; boğda


buği (AH) s. Küflü. Mç’k’udişi kerenç’i mtelli buği ren. (AH-Lome) Ekmeğin kabuğu komple küflüdür.i. kyufi; f. mt’orinduy; mt’k’orun; imt’k’oren; ibuğen; buğun


buğins (AK) Eø har.f. (Hayvan) kızışıyor. Xocik puci z*iruşi buğins. (AK-Döngelli) Boğa ineği görünce kızışıyor. → adven [1]-II; eğrindun, eğindun/ yeğindun


buğri (FN-Ç’anapet) i. Hodan. Sığırdili. Ğomamci pucepez tito buğri-pavrişi ink’ili komepçi. (FN-Ç’anapet) Dün akşam ineklere birer geniş yapraklı ot bağı verdim. Nanak pucepe şeni buğri-pavri ç’k’orums. (FN-Ç’anapet) Annem inekler için hayvan yemi kesiyor. → burği


buğun (AH-Borğola ~ ÇX)(AK) Aø har.f. Küfleniyor. Bağus na-ren uşkuri t’aroni na-t’ubun şeni ipti buğun. Ok’ule k3un. (AH-Borğola) Ambardaki elmalar hava ısındığı için ilk küflenir, sonra da çürür. Amyeri mçkidepe mani buğun. (ÇX-Makret) Burada ekmekler hemen küfleniyor. Noğaşi kuvali manişa-xolo buğun. (AK-Döngelli) Çarşı ekmeği çabucak küfleniyor. → çufi ceçams; mt’orinduy; çufi ceçay; imt’k’oren; mt’k’orun; ibuğen


buk’i[1] (FN-Ç’anapet) i. Kütük. Na-ingrinu buk’i ntxirişi heko kogoşirçak’u. (FN-Ç’anapet) Yuvarlanan eski ağaç dibi fındığın orda sıkıştı. → buç’i/ buç’ç’i; kap’i


buk’i[2] (ÇX-Çxalazeni) i. 1. Mısır tanelerinin tutunduğu sap. 2. Taneleri alınmış mısır koçanı. → k’omp’uri; k’ump’uri[2]; k’urk’a; k’urk’ut’i; k’utli


bula (PZ) i. [çoğ. bulape] Anne veya babanın kız kardeşi. Teyze veya hala. Bula-şk’imişi livadişi mduti mcaşi tude araba-şk’imi memişk’vaput’u. Ar saat’i ok’ayi hişoşa golavikti ç’i araba-şk’imişi jin opşa mduti dobğut’u. (PZ-Cigetore) Teyzemin bahçesinde dut ağacının altına arabamı bırakmıştım. Bir saat sonra oraya döndüm. Arabamın üstüne çok dut dökülmüştü. Bulape-şk’imis na govağarare. (PZ-Cigetore) Teyzelerimi seveyim. → buda, dadi, bibiya; xala


bulaşuği i. Bulaşık. Xasanik bulaşuğepe çxams. (PZ-Apso) Hasan bulaşıkları yıkıyor. Bulaşuği pçxum. (AŞ-Ok’ordule) Bulaşık yıkıyorum. → noçxeşe; p’ut’ali; k’ap’i/ k’ap’p’i; angi


bulducini (FN-Sumla) i. Bıldırcın. Atmaca bulduciniz mat’alen. (FN-Sumla) Atmaca bıldırcına saldırıyor. → ort’iç’i; ot’rik’e


Bulgari s. ve i. Bulgar.


Bulgari-msva (ÇM-Ğvant) i. Bulgaristan. Bulgari-msva İst’anboli melendo n. (ÇM-Ğvant) Bulgaristan İstanbul’un ötesindedir. → Bugaristani/ Bulgayistani


Bulgaristani/ Bulgayistani i. Bulgaristan. Bulgaristanis Turkepes coxope duktures. (AH-Lome) Bulgaristan’da Türklerin isimlerini değiştirdiler. Arabate Avropaşe ulut’aşi ipti Bulgayistanişen golilen. (AH-Borğola) Arabayla [Türkiye’den] Avrupa’ya giderken önce Bulgaristan’dan geçilir. Romenya Bulgayistanişen m3ika daha jin ren. (AH-Borğola) Romanya (haritaya bakışta) Bulgaristan’dan biraz daha üsttedir. Bulgaristanis Turkepe-ti skidun. (AK-Döngelli) Bulgaristan’da Türkler de yaşıyor. → Bulgari-msva


buleç’i (PZ ~ AŞ) i. Turp. Ayşe k’at’a 3’ana cençxva-ora buleç’i-t’ruşi ceduy. (ÇM-Ğvant) Ayşe her ilkbaharda turp turşusu yapıyor. Ayşe buleç’i-tasi momçasen. (ÇM-Ğvant) Ayşe turp tohumu verecek. → targami; bulek’i


bulek’i (FN ~ ÇX) i. Turp. Bulek’i ç’k’omayiz k’oçiz dido aboyinen. (FN-Ç’enneti) Turp yiyince insan çok geğirir. Bulek’i ç’k’omaşi k’oçiz p’anda aborinen. (AH-Lome) Turp yiyince insan her zaman geğirir. Bulek’i ağu steri nk’olo ren. Var-iç’k’omen. (AH-Lome) Turp zehir gibi acıdır. Yenmiyor. Bulek’i kapçon-mç’k’udi k’ala dido k’ai iç’k’omen. (AH-Borğola) Turp, hamsili ekmekle çok iyi yenir. Kasimik kapçaz bulek’i eloç’k’omaşi k’at’a oraz boinams. (AH-Borğola) Kasım hamsinin yanında turp yiyince her zaman geğiriyor. Bulek’iyi oç’k’omu k’ayi mi3’oun. (ÇX-Makret) Turp yemeyi severim. → buleç’i; targami


buli (AK) i. Kiraz. 1. Kiraz ağacı. 2. Kiraz meyvesi. → mbuli


bulti (AH ~ HP) i. 1. Yuvarlak bir şey. Bulti steyi mtugi. (HP-P’eronit) Şişman yuvarlak bir fare. 2. Top. Ğoma lumci mtviriş bulti steri xoşk’ak’ali mtu. (FN-Sumla) Dün akşam kartopu iriliğinde dolu yağdı. He bulti pompaten k’ai ibaren. (AH-Borğola) O top pompa ile iyi şişiyor. Berepek na-uğunan geç’areri ok’odumernan do bulti eç’opuman. (AH-Borğola) Çocuklar olan paralarını bir arada toplayıp (= biriktirip) top alıyorlar. Berek K’ai t’aroniz bulti bisterareya do oxorişen t’k’obaşa gamilams. Dişlop’aşi-ti t’k’obaşa amilams. (AH-Borğola) Çocukİyi havada top oynayacağımdiye evden gizlice çıkar. Pislenince de gizlice (eve) girer. Bulent’ik bulti k’ap’ulaz momontxams. (AH-Borğola) Bülent topu sırtıma vuruyor. → t’op’u, t’opi, t’op’i; burti


bulti-cubalaşi (AH) i. Top kapmaca oyunu. Berepek bulti-cubalaşi isternan. (Borğola) Çocuklar top kapmaca oynuyorlar.


bumba (FN) i. [çoğ. bumbape] Bomba. [< İta.] Bumbaş xamuri. (FN-Sumla) Bomba hamuru. → bomba


bumbureği/ bombureği (AH) i. Böbrek. K’asap’is ar kilo bumbureği do ar kilo çkva cigeri dobo3’onapi. (AH-Lome) Kasaba bir kilo böbrek ve bir kilo da ciğer tarttırdım.


bunksi (ÇM) i. Düz yerlerdeki kabarık alan.ya da tepecik. Huy muç’o ulur, golamtumani idi. Emogi 3’ari nena dogagurasen. Bunksi muç’o goiktare karmat’e megagasen. (ÇM-Ğvant) Buradan çıkınca boylu boyunca git. Önce su sesini duyacaksın. Tepeciği döner dönmez değirmen ile karşılaşacaksın (= değirmen karşısına çıkacaksın). [eğimli alanlardaki tepecik] tumbi


bunksina (ÇM) i. [çoğ. bunksinape] Düz yerlerdeki küçük tepecik ya da tümsek. Ali mturi-ost’vaşe cexuneri 3’ulu bunksinape meyost’un. (ÇM-Ğvant) Ali kızak ile küçük tümsekleri kayarak aşabiliyor.


bunkva → bonkva


burams (AH) EA har.f. Yamalıyor. Oşirute na-gamubru3’u porça-muşi muk burams. (AH-Borğola) Aşınarak yırtılan gömleğini kendi yamalıyor. → cuburams/ cuburay; eluç’abay; meç’ums[2]; gyoburams/ gyoburaps, gamaburoms


burbu i. Yarasa. Burbu seri putxun do korba oz*ğams. (AH-Borğola) Yarasa gece uçar ve karnını doyurur.


burç’uli i. I. Ağzın ön tarafında burnu olup küçük dal ve küçük çalı kesmeye yarayan balta. Tahra. Kupli. Koplu. Burç’uli-şk’imi ulast’uşi on. (PZ-Cigetore) Tahram bilenmemiştir. Burç’uli-şk’imişi çxindi nut’roxu. (PZ-Cigetore) Tahramın burnu kırıldı. Doğanik burç’ulite dişk’a 3xont’umt’uşa k’uçxe nak’vatu. (PZ-Cigetore) Doğan koplu ile odun yontarken ayağı kesildi. Ali, burç’uli oxmaru var-uşk’un. Last’reri burç’uli ar pirçi oraşi ceşaluy. (ÇM-Ğvant) Ali kupli kullanmayı bilmiyor. Bilenmiş kupliyi bir anda (= kısa bir zamanda) keskinliğini yok ediyor. Ali andğa na-vulast’rare burç’uli andğa moşaluy. (ÇM-Ğvant) Ali bugün [Ali için] bilediğim kupliyi bugün keskinliğini giderir. Çost’ra voktam do burç’uli blast’rum. (ÇM-Ğvant) Bileğitaşını çevirerek burunlu baltayı biliyorum. Bere çost’ra uktay. Baba-muşi burç’uli last’ruy. (ÇM-Ğvant) Çocuk bileme taşını (babası için) çeviriyor. Babası burunlu baltayı biliyor. Ali burç’uli nam msva dodu gvonoç’ondru. (ÇM-Ğvant) Ali küçük baltayı hangi yere koyduğunu unuttu. Na-gvondinu burç’uli koziru do doçitu. Vana nana-muşi ceçasert’u. (AŞ-Ok’ordule) Kaybettiği baltayı buldu da kurtuldu. Yoksa annesi onu dövecekti. Hem nca burç’ulite var-moik’vaten. Argunite moikv’aten. (FN-Sumla) O ağaç küçük balta ile kesilmez. Büyük balta ile kesilir. Burç’uli oxoiz kodomoskidu. (ÇX-Makret) Tahrayı evde unuttum. Xasanik burç’uli ncas iludumers. (AK-Döngelli) Hasan küçük baltayı ağacın yanına koyuyor. → arguni, nacaği/ najaği

II. (FN-Ç’anapet) Uzun saplı tırpan. Berek avlaz na-gombun tok’iz burç’uli gyusumers. Meç’k’odasen. (FN-Ç’anapet) Çocuk evin önünde gerilmiş ipe uzun saplı tırpanı sürtüyor. Kopacak.


bureği i. 1. [nadiren] Börek. 2. “Laz böreği” denen tatlı. Eminek bureğis mkveri nez*i goyubğams. (PZ-Cigetore) Emine böreği üzerine öğütülmüş cevizi serpiyor. Nana-şk’imi na-u bureğişi k’ork’ot’i lulu iyu. (AŞ-Ok’ordule) Annemin yaptığı Laz böreğinin muhallebisi sulu oldu. Nanak bureğişi berepez elut’alamz. (FN-Ç’anapet) Annem börekten çocuklara ayırıyor. K’oçi mşkorineri t’aşi mpalu mç’k’udi-ti bureği steri ipxors. (AH-Lome) İnsan acıkmış olunca yavan ekmeği de börek gibi yer. Hak’o dulyaşi araz oxorcak nuxedun do bureği gontxims. (AH-Lome) Bu kadar iş arasında kadın oturup börek açıyor. Bureği nkiminomt’aşi makvalişi 3ela mot-uk’atam. (AH-Lome) Börek hamuru yoğururken yumurta akını katma. Bureği ikomt’aşi k’ork’ot’i-mkveri k’uziten k’ai jlip’are. (AH-Borğola) Börek yaparken dağılmamış [yumak halinde olan] unu kaşıkla iyice ezeceksin. P’anda bureği var-iç’k’omen. (AH-Borğola) Her zaman Laz böreği yenmez. Bureği dido k’ayi ma3’onen. (ÇX-Makret) Laz böreğini çok severim. Bureğiş papa (= bureğiş guri). (AK-Döngelli) Laz böreğinin iç kısmı. Aya bureği dido lox’a ren. (AK-Döngelli) Bu Laz böreği çok tatlıdır. Nazmik bureği z*iraşi xomuxedun do kuimxors. (AK-Döngelli) Nazmi Laz böreğini görünce başına yerleşerek oturuyor da yiyor. Doğanik bureğişi guris şekeri uk’ateps. (AK-Döngelli) Doğan Laz böreğinin muhallebisine şeker katıyor.


burgi (ÇM)(AH) i. Burgu. Matkap. Delgi. Ali burgite ğurnişi tolepe gamanç’oruy. (ÇM-Ğvant) Ali matkap ile karakovanın uçuş gözlerini (= deliklerini) deliyor. Ntxomuşi pi3ari xeşi burgiten k’ai gamixven. (AH-Borğola) Kızılağaç tahtası el burgusu ile iyi delinir. → bileyizi, mat’k’ap’i


burgili (HP ~ ÇX) i. Diz. Dadi-çkimi ğoman gyustu do burgili do xe p’at’i geçeren. Andğa dido 3’k’unt’eren. (HP-P’eronit) Teyzem dün kayıp dizleri ile elini fena vurmuş. Bugün çok ağırıyormuş. Burgili ma3’k’unen. (= Burgili m3’k’ups.) (ÇX-Makret) Dizim ağırıyor. → burguli


burguli (PZ ~ AH) i. 1. Diz. Ali igzart’uşa k’uçxe burguli gamuvelu. (ÇM-Ğvant) Ali yolda yürürken ayağının dizi burkuldu. Nana-şk’imi burgulişa zade zori uğun. (AŞ-Ok’ordule) Annemin dizinden çok zoru var. 3’ut’eli bere-çkimik modvalupe-muşi moiğamz do burguliz geyemodumers. (FN-Ç’anapet) Küçük çocuğum ayakkabılarını getirip dizimin üstüne koyuyor. Berek kvaz burguli na-gyontxu steri boyne goidin3xiru. (FN-Ç’anapet) Çocuk dizini taşa çarptığı gibi her tarafı kanlandı. Gebustvi do burguli gebontxi. (FN-Sumla) Aşağıya kayıp düştüm ve dizimi yere çarptım. Burgulupez go3’obilam. Emtumani var-malen. (FN-Sumla) Yokuş yukarı doğru gidemiyorum. Dizlerim tutmuyor. Burguli gamamilu. (FN-Sumla)(AH-Lome) Dizim yerinden çıktı. Guri-skaniz oropa, burgulepe-skaniz menceli mot-dogak’laz. (AH-Lome) Yüreğinde sevgi, dizlerinde derman eksilmesin. Burguliz jin va-e3’em’o3’k’en. (AH-Lome) Dizimden yukarı bakmaz (= Bana çok saygı gösteriyor). Bozo-çkimi ! Porça m3ika gunz*e eç’opi. Burguliz tude t’az ki inaxvaşi xtun. (AH-Lome) Kızım ! Elbiseyi biraz uzunca al. Dizlerinin altında olsun ki yıkanınca çekiyor. Na-eşapti gza hek’o okti t’u ki çxindi burgulis eman3’et’u. (AH-Lome) Çıktığım yol o kadar yokuştu ki burnum dizime değiyordu. Na-eşulut’u gza hek’o okti t’u ki çxindi burgulis gyuçamt’u. (AH-Borğola) Çıktığı yol o kadar yokuştu ki burnu dizine vuruyordu. 2. Pantolonun diz kısmı. Nanak berez pantolişi burguli nunaxvamz. (FN-Ç’anapet) Annem çocuğun pantolonun diz kısmını yıkıyor.

[dey. burgulepez go3’ulun (AH) : Birinin [dat.] dizlerinde [lok.] derman kalmıyor.] Burgulepez go3’omilu. Menceli va-miğun. (AH-Lome) Dizlerimde güç kalmadı. Dermanım yok.

[dey. burgulepez nulams (AH) : Birinin [dat.] dizlerinde [lok.] derman kalmıyor.] Burgulepez memilu. Mutu va-maxenen. (AH-Lome) Dizlerimde güç kalmadı. Bir şey yapamam. → burgili


burği i. Hodan. Sığırdili. Burğiş parvi. (AH-Lome) Hodan (sığırdili) yaprağı. [Bazılarına göre burği’nin Türkçe karşılığı “galdırık” veya “kaldırık”] buğri


burinams (FN-Ç’anapet) Eø har.f. Arı [erg.] şırıldamayı andıran sesi çıkarıyor. Handğa but’k’ucepek dido burinaman. P’eya şeni naşkvasen-i ? (FN-Ç’anapet) Bugün arılar çok şırıldıyor. Acaba yavrumu bırakacak ?


burti (FN ~ AH) i. Oyunda kullanılan top. K’uçxeşi burti istert’aşi berepe artikatiz ok’aç’k’idenan. (AH-Borğola) Futbol oynarken çocuklar birbirine çarpıyorlar. Onurik ağani modvalu-muşi burtiz geçams do mcveşams. (AH-Borğola) Onur yeni ayakkabısını topa vuruyor ve eskitiyor. OnurizBurtiz geçaşi ağani modvalu bru3’unbu3’vi do var-memiucu. (AH-Borğola) Onur’aTopa vurunca yeni ayakkabı yırtılıyordedim de dinlemedi. Xeş-burti istert’eşi Memet’ik na-ot’k’oçu burti EminekBicubalaya-şi Xasanik nucubalu. (AH-Borğola) Eltopu oynarlarken Mehmet’in attığı topu EmineKapayımderken Hasan (ondan önce) kaptı. “Burti ordo mot-işiret’azya do galendo meşini guz*in. (AH-Borğola) “Top erken aşınmasındiye etrafında meşin kaplıdır. Onurik burti osteruşen doç’k’inderi moxtaşi k’oltuğiz golincirs do moişvacams. (AH-Borğola) Onur top oyunundan yorgun gelince koltuğa uzanıp da dinleniyor. → t’op’u, t’opi, t’op’i; bulti


burt’a (PZ) i. Mısırın [gen.] yaprağı. Lazut’işi burt’a (na-)on svas cexombun do mitis var-az*iren. (PZ-Cigetore) Mısır yaprakları olduğu yerde kuruyor da kimsenin haberi yok. → msva[1]


butolups (AK) EA har.f. Top top yapıyor. Yuvarlak yapıyor. Dadik xavla butolup’t’uşi xes apaşen. (AK-Döngelli) Teyze helvayı elinde top top yaparken (helva) parçalanıyor. → gomugvalams


but’k’a (FN ~ ÇX)(AK) i. [çoğ. but’k’ape] Yaprak. I. (FN) 1. Karayemiş, ormangülü vs gibi bitkilerin kalın ve sert yaprağı. M3’k’oşi but’k’a mçire iven. (FN-Sumla) Karayemiş yaprağı geniş olur. 2. Çeşitli bitkilerin yapraklarının karşımı.

II. (AH-Lome) 1. Karayemiş, ormangülü vs gibi bitkilerin sert yaprağı. Mşkeyiş but’k’a. (AH-Lome) Ormangülü yaprağı. Mzummexiş but’k’a. (AH-Lome) Mzummexi yaprağı. Ham dulya mundez ivasen ? - M3’k’oşi but’k’a goixvaşi ivasen. (AH-Lome) Bu iş ne zaman olacak ? - Karayemiş yapraklarını dökünce olur (= Hiç olmayacak). Kapçaşi enni nostoneri mşkerişi but’k’ate na-imç’itanen kapça-but’k’a ren. (AH-Lome) Hamsinin en lezzetlisi kumarağacı yaprağında kızartılan kapça-but’k’adır (“yaprakta hamsidir). 2. Fasulye vs gibi bazı bitkilerin geniş yaprağı. Xacişi but’k’a. (AH-Lome) (1) Fasulye yaparağı. (2) mec. İnsanlara çok yakınlık gösteren ve herkesin kucağına giden çocuk. 3. Çeşitli bitkilerin yapraklarının karşımı. Stvelis karmat’eşi 3’k’ayi but’k’apete ninz*gipen. (AH-Lome) Sonbaharda değirmenin suyu yapraklarla tıkanır.

[dey. nena but’k’a steri : Yaprak dilli. Her ortama göre, her duruma göre lafını değiştiren.] Hemuşi nenate çeçmeşe var-ilen. Nena but’k’a steri uğun. (AH-Lome) Onun lafı ile tuvalete gidilmez. Dili yaprak gibidir (= ortama göre, duruma göre sözünü değiştiriyor).

III. (AH-Borğola ~ ÇX)(AK) Tüm bitkilerin yaprağı. Handğa tanoraz ebiselişi but’k’apez toşi kogeçu-dort’un. (AH-Borğola) Bugün gün ağarırken kalktığımda yapraklarda kırağı çalmıştı. Handğa bu3xiten xomula but’k’a pkosi. (AH-Borğola) Bugün tırmıkla kuru yaprak topladım. 3’oxle karmat’eşe bidaşi mekosalez na-ok’ibğen but’k’ape ebzdimt’i. (AH-Borğola) Eskiden değirmene gidince süzgeçte toplanan yaprakları alırdım. Oxorişi jin na-yobğun but’k’ape ezdoni ren. Maçxa metragasen. (AH-Borğola) Evin üzerinde dökülmüş [halde duran] yapraklar alınmalıdır. Oluğu tıkayacak. Pucepez ç’ubuyişi but’k’a vuç’k’i(y)i. (ÇX-Makret) İneklere kestane yaprağı kestim. Mç’ima domç’imuşi but’k’ape gisilen. (AK-Döngelli) Yağmur yağdığında yapraklar siliniyor (= yaprakların üstündeki toz gideriliyor). Niyazik oput’eşi but’k’ape ok’ok’orobups. (AK-Döngelli) Niyazi evin kapı önündeki yaprakları bir araya topluyor. Nanaşi gotkimales lobiyaşi but’k’ape ilon3axun-gilon3axun. (AK-Döngelli) Annemin eteliğinin kenarlarına fasulyenin yaprakları yukarıya aşağıya yapışmış haldedir. → parviI; pavriI


but’k’uci (FN ~ ÇX)(AK) i. Arı. Handğa but’k’ucepek dido burinaman. P’eya şeni naşkvasen-i ? (FN-Ç’anapet) Bugün arılar çok şırıldıyor. Acaba yavrumu bırakacak ? But’k’ucişi nana soti noxedasen but’k’ucepe-ti heko gaç’abenan. (FN-Ç’anapet) Süt arısı nereye konarsa arılar da oraya çepeçevre yapışırlar. But’k’uci mtel pukriz gobğun. (FN-Sumla) Arı çiçeğe üşüşmüş, çiçeklerin etrafını sarmış. Ceyhunik but’k’uciz 3’k’ayi gopurinams. (FN-Sumla-C) Ceyhun arıya su püskürtüyor. Aliz but’k’ucişe var-aşkurinen. Xez-ti nixunams. K’uçxez-ti nixunams. (AH-Lome) Ali arıdan korkmaz. Eline de konduruyor. Ayağına da konduruyor. Topurişi lo3anobaz but’k’ucişi nz*i uğun. (AH, atasözü, K.A.) Balın tatlılığında arının iğnesi olur. K’arvaniz topuri um3kamt’aşiBut’k’uci igzalazya do k’oma nupurinaman. (AH-Borğola) Petekten bal sağarlarken arı gitsin diye duman püskürtürler. But’k’ucik memonz*u. (HP-P’eronit) Arı beni soktu. But’k’ucik topuyi ikips. (ÇX-Makret) Arı bal yapar. Puciz çinçviyiz but’k’ucik nomsku. (ÇX-Makret) İneğin dudağını arı sokmuş. An3’i but’k’uci dido imbrialen. (AK-Döngelli) Bu yıl arı kolonisi çok türeniyor. Axmatik but’k’ucişi m3ka ncas gyok’irups (= gyok’iraps). (AK-Döngelli) Ahmet arı kovanını ağaca bağlıyor. → p’ut’uci/ p’ut’t’uci/ p’ut’uji, but’uci/ but’t’uci


but’uci (AŞ-Ok’ordule), but’t’uci/ but’uci (AŞ-Ortaalan) i. Arı. But’uci xarayi komemonsk’u. (AŞ-Ok’ordule) Arı yanağımı soktu. But’t’uci xarayi komemomsk’u. (AŞ-Ortaalan) Arı yanağımı soktu. Ali topri msk’umt’uşa but’ucepe toli p’ici nomsk’u. (AŞ-Ortaalan) Ali bal sağarken arılar gözünden ağzından soktu. But’uci gvapinu. (AŞ-Ortaalan) Arı üşüştü. → p’ut’uci/ p’ut’t’uci/ p’ut’uji, but’k’uci


buxri (FN-Ç’anapet) i. Dere yatağında olan bir cins ot. Nanak rubaz na-doloçant’u buxri doloç’k’orums. (FN-Ç’anapet) Annem dere yatağındaki buxri (= bir cins ot) biçiyor.


buyuği i. Bıyık. Ali 3’ari şumt’aşa buyuğepe celvan3’en. (ÇM-Ğvant) Ali su içerken bıyıkları (suya) değiyor. Buyuği bonz*olyayi. (FN-Sumla) Palabıyık adam. Buyuği k’at’uz-ti aven. (AH, arasözü, K.A.) Bıyık kedilerde de olur (= bıyıklı olmak üstünlük getirmez).


buzals/ buzalams (AH) Aø/Eø har.f. [Bu fiilin öznesi, genelde apsolütif biçiminde olur. Buna rağmen bazen ergatif biçimini de alır.] İnsan ya da böcek [aps.] yürüyor ya da geziniyor. Omeri gyarişe var-mulun-i ? Var-miçkin. Axi-p’icis buzals. (AH-Lome) Ömer yemeğe gelmiyor mu ? Bilmiyorum. Aırın önünde geziniyor. Bereşi korbaz dumç’k’u buzalams. (AH-Lome) Çocuğun karnında karınca dolaşıyor. Dumç’k’u steri mot-buzalamt. Dolumcu. (AH-Lome) Karınca gibi yürümeyin. Akşam oldu. Dumç’k’u buzalams do nek’naşe yulun. (AH-Borğola) Karınca yürüyerek kapının üstüne çıkıyor. → buzun; buzulaps

+ ubuzals/ ubuzalams EDL har.f. Böcek [erg.] birine ait [dat.] bir şeyin [lok.] üzerinde geziniyor. Dumç’k’uk mxucis mibuzalams. (AH-Borğola) Karınca ensemde geziniyor.


buz-dolabi (AŞ)(AH)(AK)/ buz-dolap’i (FN) i. Buz dolabı. Tasini ! Bere buz-dolabi k’ap’i eyoduy. İdi. Keyuç’opi. (AŞ-Ok’ordule) Tahsin ! Çocuk buz dolabının üstüne kap koyuyor. Git. Al. Ğoma na-ek’askidu xaci guberi nanak buz-dolap’iz moladgumz. (FN-Ç’anapet) Dün geriye kalan pişmiş fasulyeyi annem buz dolabına koyuyor. Emine ! Mçxvapas mja a şvacis doxtun ! Buz-dolabis komoladgi. (AH-Borğola) Emine ! Sıcakta süt çabucak kesilir ! Buz dolabının içine koy. Nisak buz-dolabişa xor3i muladumers. (AK-Döngelli) Gelin buzdolabına et koyuyor. Gyari buz-dolabis var-mişadgina çxvopas imjaren. (AK-Döngelli) Yemeği buzdolabına koymazsan [kelimesi kelimesine : “koymadıysan”] sıcakta ekşir. → dolabiII


buzi[1] (ÇM ~ AŞ) i. [Yetişkin kadınlardaki ve yetişkin memeli dişi hayvanlardaki] meme. Puji-buzi mca umç’vetun. (ÇM-Ğvant) Ineğin memesinden süt damlıyor. Bozo buzepe dvok’anay, ikten. Oncğore mu u3’omeran var-uşkun. (ÇM-Ğvant) Kız memelerini sallayıp dolaşıyor. Utanmak nedir, bilmiyor. Alişi puji buzişa mca dvaben. (ÇM-Ğvant) Ali’nin ineğinin memesinden süt damlıyor (= dökülüyor). Nceni puji buzi e3’vontxay. (ÇM-Ğvant) Buzağı ineğin memesine alttan vuruyor. Bere ibgay. Buzi komeçi. (AŞ-Ortaalan) Çocuk ağlıyor. Meme ver. Bere buzi komeludvi. (AŞ-Ortaalan) Memeyi çocuğun ağzına ver. → buz*i; 3i3i, 3i3ili


buzi[2] (AK) i. Buz. Mtviri domtvaşi oxori-çkinişi ç’eis buzepe gu3’ik’iden. (AK-Döngelli) Kar yağdığında bizim evin tavanında buzlar asılıyor.


buzi-nceni (ÇM) i. Süt danası. Ayşe jur buzi-nceni morduy. Ar tuta daya cubasen. (ÇM-Ğvant) Ayşe iki tane süt danası büyütüyor. Bir ay daha süt verecek. → nceninaII; p’e3’e


buzals (AH-Lome), buzalams (AH-Borğola), buzuls (ÇX) Aø har.f. 1. Böcek [aps.] yürüyor, geziniyor. Mç’k’udis munt’uri buzalams ! Heya kotumepes komeçit. (AH-Borğola) Elmekte kurt geziniyor ! Onu (= o ekmeği) tavuklara verin. 2. İnsan [aps.] çok yavaşça yürüyor, geziniyor. Omeri gyarişe var-mulun-i ? Var-miçkin. Axi-p’icis buzals. (AH-Lome) Ömer yemeğe gelmiyor mu ? Bilmiyorum. Aırın önünde geziniyor.


buzula (ÇX-Makret) i. Böcek. Beeşi jin buzula gvobuzulaps. (ÇX-Makret) Çocuğun üzerinde böcek geziyor. bobola; bobonç’va; boceği


buzulaps (AK) Eø har.f. 1. Böcek [erg.] yürüyor, geziniyor. 2. İnsan [erg.] çok yavaşça yürüyor. Nandidi-çkimi m3ika z*abuni t’u. Ama andğalepes şuri muşimers do ç’it’a ç’it’a buzulaps. (AK-Döngelli) Babaannem biraz hasta idi. Ama bugünlerde kendine geliyor da yavaş yavaş yürüyor. → buzun; buzals/ buzalams


buzun (ÇM)(FN-Ç’anapet) Aø har.f. Böcek [aps.] yürüyor, geziniyor. Ar uça bobola k’oda buzun. (ÇM-Ğvant) Duvarda bir siyah böcek geziniyor. Mç’ima şkule gale pen3’epe buzunan. (FN-Ç’anapet) Yağmurdan sonra dışarda sümüklüböcekler sürünerek yürüyorlar. → buzals/ buzalams; buzulaps


buz*i (PZ)(FN ~ ÇX)(AK) i. [Yetişkin kadınlardaki ve yetişkin memeli dişi hayvanlardaki] meme. Xasanik pucişi buz*is 3’ari e3’ubams. (PZ-Cigetore) Hasan ineğin memesine alttan yukarıya su döküyor. Ağne doyineyi puciz didi buz*i go3’obun. (FN-Ç’anapet) Yeni doğurmuş ineğin büyük memeleri var. Eminek berez buz*i gyubams. (FN-Sumla) Çocuğa süt içiriyor. Çocuğu emziriyor. [kelimesi kelimesine : çocuğa memesini içiriyor] Berek nana-muşişi buz*i 3’u3’onums, ala nana-muşiz mja var-duskidu-doren. (AH-Lome) Çocuk annesinin memesini emiyor, ama annesinde süt kalmamış. 3i3i kat’a k’oçiz kuğun. Buz*i xvala oxorcalepez aven. (AH-Borğola) Meme her insanda vardır. (Süt veren) meme yalnız kadınlarda olur. Çiçku-berepe ora golaxtaşi nana-mutepeşişi buz*işen mja oşuşen moyagenan. (AH-Borğola) Bebekler zaman geçtikçe annelerinin memelerinden süt içmekten vazgeçerler. Na-ibgars bere-muşiz buz*i gyubu do dolaku. (AH-Borğola) Ağlayan çocuğuna süt içtirip (onu) susturdu. Berek nana-muşiz buz*i uşums. (HP-P’eronit) Çocuk annesinin memesini emiyor. Nana-muşik berez buz*i meçaps. (ÇX-Makret) Annesi çocuğa meme veriyor. Jur 3’aneri berek nana-muşişi buz*i u3’ups. (AK-Döngelli) İki yaşlındaki bebek annesinin memesini emiyor. → buzi; 3i3i, 3i3ili


bu3xa i. [çoğ. bu3xape] I. Tırnak. Bu3xate mcaşi t’ebepe gvoç’irday. (ÇM-Ğvant) Tırnakları ile ağacın kabuklarını yırtıyor. Amseyi bu3xape viç’k’iyaun. (ÇX-Makret) Bu akşam tırnaklarımı keseceğim. K’ulanik bu3xa-muşi nixvat’eps. (AK-Döngelli) Kız tırnağını kemiriyor. ≠ ç’angi

II. (PZ ~ ÇX) Toynak. K’atirişi bu3xa eyut’roxu. (PZ-Cigetore) Katırın tırnağı (= toynağı) kırıldı. Ali n3xeni bu3xape uk’vatay. (ÇM-Ğvant) Ali atın tırnaklarını (= toynaklarını) kesiyor. Puciz bu3xa dagunz*anu-doren. Konuk’vatit ! (AH-Borğola) İneğin tırnağı (= toynağı) uzamış. Kesin ! → kaçaçi (AK)


bu3xi i. (FN ~ AH) Tırmık. Nanak bu3xite xombineri ntxirişi çepla mooğams. (FN-Ç’anapet) Annem tırmıkla kurumuş fındığın koçanlarını üstünden alıyor.Go3’oz ntxiri bu3xite pkosit. (FN-Sumla) Geçen sene fındığı tırmıkla topladık (= çok fındık vardı). Ntxiri ar-jur ndğaz mjoraz kodupini. Ezdimt’aşi bigate k’ayi doçakşi. Ok’açxe bu3xite çonçi k’ayi moyakosi do hemindo şkule k’ak’alepe ok’okosi do jin ar mutu koyotvi. (AH-Lome) Fındığı bir iki gün güneşe ser. Kaldırırken çubukla güzelce döv. Sonra tırmıkla kuru kabukları üzerinden iyice süpür ve ondan sonra taneleri bir araya toplayıp üzerine bir şey örtüver. Handğa bu3xiten xomula but’k’a pkosi. (AH-Borğola) Bugün tırmıkla kuru yaprak topladım. Xasanik na-upins ntxiriK’ai xomasya do bu3xiten oxoktams. (AH-Borğola) Hasan serili olan fındığıİyi kurusundiye tırmıkla karıştırıyor. → lifani; pavri-okosaşe; mandre-gamağmalaşe; o3ijonaşe; opusxale


bzit’a (FN-Ç’anapet) s. (su hakkında) Tazyiklı. Basınçlı. Xuseynik p’et’mezi na-gegubu ç’uk’iz xort’umiten bzit’a 3’k’ari dolokaçams do goçxums. (FN-Ç’anapet) Hüseyin pekmez pişirdiği kazanı, içine hortumla tazyiklı su tutarak temizliyor. T’k’va3’ineyi purengişen na-gamulun bzit’a 3’k’arik gza jile gelantxoru. (FN-Ç’anapet) Çatlak borudan çıkan tazyiklı su yol yukarısını kazdı. T’k’va3’ineyi purengişen na-gamulun bzit’a 3’k’arik gza jile gelantxoru. (FN-Ç’anapet) Çatlak borudan çıkan tazyiklı su yol yukarısını kazdı. → gombareri; [tazyik; basınç] taziği