Ç ç Bu sözlükte kullanılan Laz alfabesinin 4’üncü harfi. Arka-öndamaksıl kapantılı sessiz fırlatmasız konson (*) fonemini gösterir. [(*) Konson, halk dilinde yanlışlıkla “sessiz” denir. Bazılarına göre “ünsüz”. Lazca fonetiği ve fonolojisinde tek başına hece oluşturamayan fonemi ifade eder.] Uluslararası Fonetik Alfabesi’nde [t∫] şeklinde yazılır. Arnavutça /t∫/ fonemini yazmak için kullanılan bu harf, Türk alfabesinde de kullanılır.


Çabe (PZ ~ AŞ) i. Kâbe. Eba-şk’imi do nana-şk’imi Çabeşa p’i ideyşa doğures. (PZ-Cigetore) Babam ve annem Kâbe’ye gitmeden öldüler. Suryani-msva var-golaxt’aşa Çabeşa var-ilen. (ÇM-Ğvant) Süriye’den geçmeden Kâbe’ye gidilmez. MaÇabe so on ?” meraği var-maen. (AŞ-Ok’ordule) BenKâbe nerede ?” diye merak etmiyorum. Şk’imi-şeni Çabeşa olva doğru va-momalen. (AŞ-Ortaalan) Benim için Kâbe’ye gitmek doğru gelmiyor. → Kyabe


çabla (PZ ~ AŞ) i. [çoğ. çablape] Çarık. Çabla opşa momarçilu. (PZ-Cigetore) Çarık bana çok uygun geldi. Nezihak ham ndğalepe çabla var-moidums. Ç’unç’u k’uçxete gulun. (PZ-Cigetore) Nezihe bu günlerde çarık giymiyor. Yalın ayakla geziyor. Nezihas çabla var-mozun do 3’endeç’i-ti var-mozun. N3xup’u k’uçxete gulun. (PZ-Cigetore) Nezihe çarık da çorap da giymiyor (= kelimesi kelimesine = Nezihe’de çarık da giynilmiş değil gibi çorap da giynilmiş değil). Çıplak ayakla geziyor. K’uçxes na-momozun çabla ordo gami3’en. (PZ-Cigetore) Ayağıma giydiğim çarık erken çıkıyor. Çablape mesimaderi msva celvobay. (ÇM-Ğvant) Çarıkları belirlediği yere asıyor. Mtuyi çabla e3’uşk’omu. (ÇM-Ğvant) Fare çarığın altını yedi. T’ambu komomiği. Çabla mevot’ambar. (ÇM-Ğvant) Yapıştırıcı getir. Çarığımı yapıştıracağım. Mtuyi çabla gamaxoruy. (ÇM-Ğvant) Fare çarığı kemirerek deliyor. Ali çablape golankteri moiduy. (ÇM-Ğvant) Ali çarıkları ters giyiyor. Çabla dido moxvadu. (AŞ-Ortaalan) Çarık çok uygun geldi. → kalamani


çabri (FN) i. Dudak. Çabri mebixvati. A m3ika din3xiri momanktu. (FN-Ç’anapet) Dudağımı ısırdım. Biraz kan aktı. Şkurnaten çabrepe uxup’un. (FN-Ç’anapet) Korkudan dudakları büzülüyor. Bozo-çkimiz initen çabrepe ufroxtun. (FN-Ç’anapet) Soğuktan kızımın dudakları şişiyor. Berek ti momontxu şkule cabri mit’k’va3u. (FN-Ç’anapet) Çocuk başımı vurduğu an dudağım çatladı. Berek ti momontxu şkule cabrişe din3xiri momanktu. (FN-Ç’anapet) Çocuk kafasını bana çarpınca dudağım kanadı. Bereşi çabriz mzucik nuç’k’omu. (FN-Sumla) Çocuğun dudağını eşekarısı ısırdı. Mota-çkimiz bubecğayiz çabrepe uxup’un. İbgars. (FN-Sumla) Torunuma bağırsam dudakları büzülür, kalbi kırılır, ağlar. → leşk’i; çarbiI; laşi; t’it’veri


çabuk’a (ÇM) i. Kutu. Ali çabuk’aşa paye ek’ayoreri ulun. (ÇM-Ğvant) Ali kutudan sıvı boya akıta akıta gidiyor. → k’ut’i


çaça[1] (PZ-Apso) i. Kuru yaprak. Lifanite çaça ikosen. (PZ-Apso) Tırmık ile kuru yaprak toplanır. → çonçiII, çaçi; ç’onç’o


çaça[2] (ÇM) i. ♦ [dey. toprişi çaça : Bal peteği.] # Apxa golat’oçi domişvi porça / Moxt’i cegidvare toprişi çaça. (ÇM-Ğvant, anonim) Mekik (öteye beriye) at bana gömlek doku / Gel sana bal peteği (tabak veya bir kap içinde) vereceğim. → k’vari[1]; çeçi; k’arvaniI


çaçi (AH) i. Kuru yapraklar. Çeşitli bitkilerden düşüp kurumuş yaprakların tümü. Na-pkosumt çaçi puciz doburçamt. (AH-Lome) Süpürdüğümüz kuru yaprakları ineğe seriyoruz. Ç’umanişe pa3xa-tkvani ma dobixmara. Armoniz çaçi pkosit. Bagenişe bzdaten. (AH-Lome) Yarın yaprak sepetinizi ben kullanayım. Armonide kuru yaprak süpürdük. Kulübeye taşıyacağızDoğanikPuci xomulaz yancirazya do çaçi e3’urçams. (AH-Borğola) Doğanİnek kuru üzerine (= kuru yerde) yatabilsindiye kurumuş yaprak seriyor. “K’at’uşi motalis ini mot-avet’asya do yuva-muşis xomula çaçi dolupinams. (AH-Borğola) “Kedi yavrusu üşümesindiye yuvasına kuru yaprak seriyor. Ntxirepunas na-pkosumt’it çaçi pa3xate bzdimt’it. (AH-Borğola) Fındıklıkta süpürdüğümüz kuru yaprakları (çok aralıklı) sepetle taşırdık. Puciz e3’arçalu şeni ntxirepunaz çaçi kosums. (AH-Borğola) İneğin altına sermek için fındıklıkta kuru yaprakları söpürüyor. → çaça[1]; çonçiII; ç’onç’o


çaçxa[1] (PZ-Cigetore ~ ÇM) (FN ~ AH) i.

I. (PZ-Cigetore) Perşembe günü.

II. (ÇM) 1. Pazar günü. (→ mjaçxa, bjaçxa) 2. Cuma günü. (→ obiçxa, p’araske, p’araske-ndğa)

[dey. çaçxa seri : Perşembe akşam.] (→ 3açxa).

III. (FN ~ AH) Perşembe günü.


çaçxa[2] (ÇM) i. Çağlayan. Rak’anişa meyo3’edasi çaçxa izin. (ÇM-Ğvant) Tepeden bakınca çağlayan gözüküyor. Çaçxa 3’arı şirşilay. (ÇM-Ğvant) Çağlayandaki su çağıldıyor→ maçxaI; geçaçxaloni; meçaçxaloni, meyaçxaloni


çaçxalams/ çaçxalay (PZ ~ FN-Ç’anapet)(AH-Lome), çaçxalums (AH-Borğola) Eø har.f. Çağıldıyor. Su [erg.] çağlayarak akıyor. Su [erg.] çağlayandan akarken ses çıkarıyor. Şırıldıyor. Xergite 3’ari moyones. Ar çaçxalams, ar çaçxalams ç’i k’o z*irik’o ! İxelat’u. (PZ-Cigetore) Ark ile su getirdiler. Bir sesleye bir sesleye akıyordu ki görseydin ! Sevinecektin. Mç’ima mç’imasi 3’ulu 3’arinape-ti çaçxalaman. (ÇM-Ğvant) Yağmur yağınca küçük sular bile çağıldıyor. Dere çaçxalay. (AŞ-Ok’ordule) Dere çağıldıyor. Ğalik çaçxalams. (FN-Ç’anapet) Dere çağıldıyor. Abu 3’k’aik jile jile çaçxalams do 3’ale 3’ale şaşalams. Giçkin, daç’k’inden. (FN-Sumla) Abu deresi yukarılarda çok sesli çağlıyor da aşağılarda daha az ses çıkarıyor. Sanki yoruluyor. 3’k’ayik dido çaçxalams. Mutu va-bognam. (AH-Lome) Su çok sesli akıyor. Bir şey duyamıyorum. K’ap’istonari Ğalişi jilendo k’ele ğalik kvalepeşi jinşen çaçxalums. (AH-Borğola) Kabirse Deresinin yukarı tarafında dere taşların üstünden çağlayarak akıyor. → şiyaleps


çadiri i. Çadır. Ali çadiri k’oruy. (ÇM-Ğvant) Ali çadırı bağlıyor (=kuruyor). MetinikNtxirişi ç’uvalepe mot-işuvet’azya do çadiriz nayloni gotumers. (AH-Lome) MetinFındık çuvalları ıslanmasındiye çadırın etrafını naylonla örtüyor.


çaepe (AK) çoğ.i. [muhtemelen < çayiri + -epe] Otlar. Çayır. Nandidi-çkimi ont’uleşi çaepe ç’ik’onups. (AK-Döngelli) Babaannem bahçenin otlarını yoluyor. Nanak ncaşi tudeni çaepe guiç’ik’onups. (AK-Döngelli) Annem ağacın altındaki otları etraflıca yoluyor. → nçayiri, çayiri; tipepuna


çaepuna (AK) i. Otlak. Nana-çkimik pucepe çaepunas doloxunaps. (AK-Döngelli) Annem inekleri otlağın içerisine sokarak salıveriyor. → omcunapa, omcuna-msva, omcunu-msva; omcvinale; [otluk] mt’alepona/ mt’alopona/ mt’alepuna


çağet’i (PZ)(AŞ), çağet’t’i (AŞ-Ortaalan) i. I. Kâğıt. [< Far.] Çağet’i va-miğun ç’i ma si meseli ginç’ara. (PZ-Cigetore) Kâğıdım yok ki benim sana bir masal yazmam imkânsız [= kelimesi kelimesine : ben sana bir masal yazayım]. Ali çağet’i meç’uy. (AŞ-Ok’ordule) Ali kâğıdın ucunu yakıyor. Ali çağet’i memiç’uy. (AŞ-Ok’ordule) Ali kâğıdımın ucunu yakıyor. Tutuni çağet’i gvok’oray. Şvasen. (AŞ-Ok’ordule) Tütünü kâğıda sarıyor. İçecek. Yaşari na-nç’aru çağet’t’epe bere upaşay. (AŞ-Ortaalan) Yaşar’ın yazdığı kağıtları çocuk karıştırıyor. Yaşari na-nç’aru çağet’t’epe bere upaşay. (AŞ-Ortaalan) Yaşar’ın yazdığı kağıtları çocuk karıştırıyor. Cami na-noç’abun çağet’t’i me3’i. (AŞ-Ortaalan) Camda yapışmış olan kâğıdı sök. Çağet’t’epe masa eyodvi do hişşo cexari. (AŞ-Ortaalan) Kâğıtları masanın üzerine koy da öyle yırt. → supa; suparaII; k’art’ali, kart’ali

II. Kâğıt oyunu. İskambil. Bere okulişa var-ulun. K’ave çağeti ç’apxuy. (AŞ-Ok’ordule) Çocuk okula gitmiyor. Kahvede kâğıt çarpıyor. → sk’ambili

III. (PZ) Mektup. (Na-)malimbet’u bozomotas çxoroneri fori çağet’i devunç’ari do hiçi nena var-momçu. (PZ-Cigetore) Sevdiğim kıza dokuzuncu kez mektup yazdım da hiç ses vermedi. → mektubi; kart’ali2


çağili (AŞ)(AH-Lome) i. Çakıl. K’amiyoni çağili moğu. Gza cobğay. (AŞ-Ok’ordule) Kamyon çakıl getirdi. Yola döküyor. Ont’ule-tkvanişi k’udeliz mişi çağili ok’obğun ? (AH-Lome) Sizin tarlanın ucunda kimin çakılı yığılı duruyor ? Meleni gzas na-golobğun k’umi do çağili mişi ren ? (AH-Lome) Karşı yolda yığılı duran kum ve çakıl kimindir ? → 3’ik’vabi; xijili; kvanç’ala


çai → çayi


çakmaği i. Çakmak. P’ap’u-şk’imi zeni çakmaği culu. Goigoren. (AŞ-Ok’ordule) Dedemin çakmağı düzlükte düştü. Aranıyor. Cemilik çakmaği gelonçaxams. (AH-Lome) Cemil çakmak çakıyor. Memet’ik sigaras men3’u şeni çakmağiz gelonçaxams. (AH-Borğola) Mehmet sigarayı yakmak için çakmağı çakıyor. → ç’akmaği


çakşums (AH) EA har.f. Fındık, fasulye vs’yi [aps.] dövüyor. Aşek jimok’az na-upins mak’ufli çakşums. (AH-Lome) Ayşe evin arkasında serili olan soya fasulyesini dövüyor. Ntxiri ar-jur ndğaz mjoraz kodupini. Ezdimt’aşi bigate k’ayi doçakşi. Ok’açxe bu3xite çonçi k’ayi moyakosi do hemindo şkule k’ak’alepe ok’okosi do jin ar mutu koyotvi. (AH-Lome) Fındığı bir iki gün güneşe ser. Kaldırırken çubukla güzelce döv. Sonra tırmıkla kuru kabukları üzerinden iyice süpür ve ondan sonra taneleri bir araya toplayıp üzerine bir şey örtüver. Jimok’az na-upins ntxiri ma a-jur saat’iz pçakşum. Na-ok’ibğen çeplape nanak moyakosums do pucepez dorçu şeni axiriz ok’obğams. (AH-Lome) Evin arkasında serili fındığı ben bir iki saat sopayla dövüyorum. Biriken kabukları annem üzerinden süpürüp alıyor ve ineklerin altına sermek için ahıra yığıyor.


çak’i i. Çakı. Ali balk’onişe çak’i cot’oçay. (AŞ-Ok’ordule) Ali balkondan çakı atıyor.


çala (HP ~ ÇX) i. Mısır samanı. Mısır sapı ve yaprağının (kışın hayvan yemi olarak kullanılmak üzere) kurutulmuşu. Xasanik çala bak’is amatiyoms. (HP-P’eronit) Hasan mısır samanını ahıra sürükleyerek taşıyor. A3’alas çala nok’idaps. (ÇX-Çxalazeni, ONT) A3’alaya mısır sapları takıyor. → nçalaI


çalamure (AK) i. Gözyaşı. 3’k’ari steyi çalamure maben. (AK-Döngelli) Su gibi gözyaşım akıyor. → çilambri, çilambre, çilamre; çelamure


çalimi[1] (ÇM) i. Müsade. Nana-şk’imi çalimi komomçuk’o ngolaşa vidart’u. (ÇM-Ğvant) Annem izin verseydi yaylaya gidecektim. Andğa çalimi var-miğun. Sk’ani şk’ala ngolaşa var-memalen. (ÇM-Ğvant) Bugün uygun değilim. Seninle yaylaya gelemiyorum. Çalimi muç’o mayasen meft’ar. (ÇM-Ğvant) Uygun olur olmaz geleceğim.


çalimi[2] (FN ~ AH) i. Usul. Beceri. Cordanik na-asen dulya çalimite ikomz. (FN-Ç’anapet) Cordan yaptığı işi usulü ile yapıyor. K’at’a dulyaşi oxenuz ar çalimi uğun. (AH-Lome) Her işin yapılmasında bir usul vardır. Arguni çalimite dikaçare do dişkaz geçare. (AH-Lome) Baltayı usulüyle tutup oduna vuracaksın. Dulya çalimite vaşi var-dogaç’k’inden. (AH-Lome) İşi usulüne uygun yaparsan yorulmazsın.


çalişkani s. Çalışkan. Dido çalişkani nana do babak bere-muşi dulyaşen komuşletinams. (FN-Sumla) Çok çalışkan anne ve baba çocuklarını işten kurtarır. → dulya-mxenu


çambi (PZ-Cigetore) i. Çam ağacı. Xasanis çambişi olağune p’anda nat’amben. (PZ-Cigetore) Hasan’a çam sakızı her zaman yapışıyor. → çami/ çam, nçami; noteII


çambre (AŞ-Ok’ordule)(FN-Ç’anapet) i. Taş dibek. Lazut’i çambre dolobğun. Donçxvarit. (AŞ-Ok’ordule) Mısır dibek taşının içindedir. Dövün. Pederik çambrez lazut’i nçxvarumz. (FN-Ç’anapet) Babam oyuk taşın içinde mısır dövüyor. → oçambre, oçamre, onçamure; nçxvari-kva; 3’ilimoniI


çami/ çam (ÇM ~ FN) i. Çam ağacı. Çami çokişa mç’ira moşk’vot’oçay. (ÇM-Ğvant) Çamın kökünden çıra (keserek) atıyor. “Mç’ima mç’imasi mo viğvert’adeyi çami tudendo e3’agutun. (ÇM-Ğvant) “Yağmur yağınca ıslanmayayımdiye çamın altına giriyor. Mturi elabareri mtvasi çamepe çokişa gvomtuy. (ÇM-Ğvant) Esintili kar yağınca çamların köklerin etrafına kadar yağıyor. Çam-pisa me3’k’ums. (FN-Sumla) Çam reçinesini koparıyor. → çambi, nçami; noteII


çams/ çay/ çaps EDA har.f. [perf. (ko)pçi, (ko)çi, (ko)çu; f.-i. oçu, oçamu; f.-s. oçamoni] Birine [dat.] bir şeyi [aps.] yediriyor. Nana-muşik beres k’ork’ot’i çams. (PZ-Apso) Annesi çocuğa mama yediriyor. XasanikPucis pçaredeyi flamuri xorxums. (PZ-Cigetore) Hasanİneğe yedireceğimdiye ıhlamur buduyor. Bere çxomi çamt’aşa ilepe ik’atali. (ÇM-Ğvant) Ufak çocuğa balık yedirirken kılçıklarına dikkat et. Ayşe bere t’avli cexuneri cari çay. (ÇM-Ğvant) Ayşe çocuğu oturağa oturtup yemek yediriyor. Si a dondurma kokça. (AŞ-Ok’ordule) Sana bir dondunma ısmarlayayım (= yedireyim). Mca do lazut’i-cari ok’vont’alay. Bere çay. (AŞ-Ok’ordule) Sütle mısır ekmeğini karıştırıyor. Çocuğa yediriyor. Ali puci-muşi mcumu çamsu omgvanay. Gamaçasen. (AŞ-Ok’ordule) Ali ineğine tuz yediriyor. Büyütüp kilo aldırıp satacak. Dido k’ork’ot’t’i mo-çam. (AŞ-Ortaalan) Çok muhallebi yedirme. Cuma-muşşi bere na-pçamt’t’u cari uşk’omu. (AŞ-Ortaalan) Çocuğa yedirecek olduğum ekmeği kardeşi yedi. Bere na-uxxaziri cari cukoray do pçare. (AŞ-Ortaalan) Çocuğa hazırladığın yemek soğusun da yedireceğim. Handğa yema k’vali do cari kçare. (AŞ-Ortaalan) Bugün öğleyin sana peynir ve ekmek yedireceğim. Pucepez bilon3a mot-çamt. İçxanen. (FN-Sumla) İneklere bilon3a yedirmeyin. İshal olacak. Mustavak k’oçi dido 3xunoms. İri k’oçiz va-çams, va-gyubams. (AH-Lome) Mustafa çok adam seçer. Herkese yedirip içermez. Ngeni-tkvaniz makvali muç’o çamt ? - Babak ngeni dokaçums. Nanak-ti makvali nukuz dolot’axums. (AH-Lome) Sizin danaya yumurtayı nasıl yediriyorsunuz ? - Babam danayı tutuyor. Annem de yumurtayı ağzının içine kırıyor. Oxorişi nusak munt’uroni m3xulepe pucis oçu. (AH-Borğola) Evin gelini kurtlu armutları ineğe yedirdi. “Beres kofte pçamya do ar muk amidumers, ar hemus amudumers. (AH-Borğola) “Çocuğa köfte yediriyorumdiye bir kendi ağzına koyuyor, bir onun ağzına koyuyor. Sicalik’obaşa bidaşi mtiri-çkimik kotume nok’vatams do mçams. (AH-Borğola) Damatlığa gidince kayınpderim tavuk keser ve bana yedirir. Hakşa na-kçipe ğurzuli gavas ! (AH-Borğola) Şimdiye kadar sana yedirdiklerim zehir olsun. Ç’ut’a bort’işi k’ai na-mi3’ons şeni papa mixenamt’ez do mçamt’ez. (AH-Borğola) Küçüklüğümde hoşlandığım için muhallebi yaparlardı da yedirirlerdi. Sicaz na-çasen mamuliz ti a şvaciz non3alu. (AH-Borğola) Damada yedireceği horozun başını bir anda uçurdu (= kesti). DoğanikĞaç’oz xor3i k’ai aç’k’omazya do xamiten uz*arz*ams do çams. (AH-Borğola) DoğanSığırcık iyi yiyebilsindiye eti bıçakla lime lime edip de yediriyor. Berepek oda-mutepeşiz dersi ikomt’anşi nana-mutepeşik meyva hek amumers do çams. (AH-Borğola) Çocuklar adalarında ders yaparlarken anneleri meyvayı oraya götürür de yedirir. Doğanik z*arz*eri xor3i ğaç’o na-gelaxen k’et’iz yuk’orams do çams. (AH-Borğola) Doğan, kıyılmış eti sığırcığın konduğu değneğin üzerine bağlıyor da (o sığırcığa) yediriyor. Beez gyai çaps. (ÇX-Makret) Çocuğa yemek yediriyor.

f.-i. oçu : Yedirme. Yedirmek. K’inçi montinape-muşi oçu şeni korbaşa oşk’omalepe eşk’iğay. (ÇM-Ğvant) Kuş yavrularına yedirmek için midesinden yiyecek çıkarıyor. Berez oçu şeni k’vateyi xor3i nçxiliz dop3oni do bot’uxnam. (FN-Ç’anapet) Çocuğa yedirmek için kesilmiş eti şişe dizdim (= sapladım) ve kızartıyorum.


çamuri (PZ)(AŞ) i. Çamur. Berepek k’artik’artis çamuri nusuman. (PZ-Cigetore) Çocuklar birbirine çamur sürüyorlar. Xasanik çamuri t’a3ums. (PZ-Cigetore) Hasan çamur ile oynuyor (= oraya buraya sürüyor). Alik Xasani a vorsi çamurepes dont’olams. (PZ-Cigetore) Ali Hasan’ı iyice çamurlara batırıyor. Araba gza golit’aşa k’oçi çamuri not’a3ay. (AŞ-Ok’ordule) Araba yoldan geçerken adama çamur sıçratıp yapıştırıyor. Mç’ima zade mç’imasi gza t’ot’o3’i diyen. K’oçi çamuri gvant’en. (AŞ-Ok’ordule) Yağmur fazla yağınca yol iyice yumuşuyor. İnsan çamura batıyor. Ali araba oxmaru var-uşk’un. Ulun do çamuri gunt’ay. (AŞ-Ok’ordule) Ali araba kullanmayı bilmiyor. Gidip çamura saplıyor. Ham çamurepe elazlap’i. (AŞ-Ortaalan) Bu çamurları yukarı doğru ez. Bere çamuri int’olen-gulun. (ya da nt’olen-gulun) (AŞ-Ortaalan) Çocuk çamura bulaşıp geziyor. Çamuri mot-elemissum. Xura yengi bimboni. (AŞ-Ortaalan) Çamur bana sürme. Yeni banyo yaptım. Bere çamuri doloxen. Çamuri goit’a3ay. (AŞ-Ortaalan) Çocuk çamurun içinde oturuyor. Çamuru her tarafına sıçratıyor. Yaşari yengi na-eç’ç’opu post’ali çamuri dvoxuy. (AŞ-Ortaalan) Yaşar yeni aldığı ayakkabıyı çamura gömüyor (= batırıyor). → ç’oç’oxi, ç’anç’axi, ç’aç’axi; t’ot’o3’i; t’ot’olo3i; t’olopi; t’alaxiII


çangi (ÇM) i. Büyük çan. Ngolaşa şuronepe uçumt’anşa çangi dolvobaman. (ÇM-Ğvant) Yaylaya keçileri götürürken boyunlarına büyük çan takıyorlar. Ngola gza çangi dolvobare do olandu işk’inar. (ÇM-Ğvant) Yayla yollarında çanı (hayvanların) boynuna takacaksın ve yankıyı dinleyeceksin. [küçük çan] t’angalaII


çaneri s. Meyvesi olan. Meyvesi veren. Ali çaneri m3xuli arape ceç’irduy. (ÇM-Ğvant) Ali meyvaya durmuş armut ağacı dalını koparıp indiriyor. Enverik muper çaneri mbuli gek’vatums ! (FN-Sumla) Enver ne güzel bitmiş (biten) meyve veren bir kirazı (dibinden) kesiyor !


çans (FN), çans/ nçans (AH ~ HP), çans (ÇX)(AK) øL/Aø/AL/AD hal f. Bitkinin dallarında veya saplarında meyvesi var. + oçanams

I. øL hal f. Bitkinin [lok.] dallarında veya saplarında meyvesi var. M3xuliz xila steri çans. (FN-Ç’anapet) Armutta xila gibi (= çok yoğun, salkım halinde) meyvesi var. Han3’o t’abalaşi uşkuriz dido çanz. (FN-Ç’anapet) Bu sene yassı elmada çok bitti (= meyvesi var). Na-çant’u mandalina do3’ilez. (FN-Ç’anapet) Olgunlaşmış (olup dallarda olan) mandalinayı topladılar. Han3’o mbuliz heşşo çans ki t’ot’epez konz*ol konz*oli gyobun. (AH-Lome) Bu sene kirazlarda öyle (meyvesi) var ki dallarda salkım salkım asılıyor. Han3’o uşkuriz dido çans. Va-imonç’aşa t’ot’epe dimonk’anen do gyovdez eluç’k’odun. (AH-Lome) Bu sene elma çok verimli. Olgunlaşmadan dalları ağırlaşıyor ve gövdeden çatlayarak kopuyor. Molenik’eleni mbulis daha k’ai çans. (AK-Döngelli) Beri taraftaki kiraz ağacında daha çok (= daha iyi) mahsul var. → nçars/ nças

II. Aø/AL hal f. Bitkinin [aps.] dallarında veya saplarında meyvesi var. Han3’o dido ntxiri var-çans. (FN-Sumla) Bu sene çok fındık yok. Han3’o dido k’ayi ntxiri çans. Bunkvape t’ot’iz konz*oli konz*oli ge3’obun. (AH-Lome) Bu sene çok güzel fındık var. Çotanaklar dalda salkım salkım asılı. An3’o m3xuli (n)çans-i ? (HP-P’eront) Bu yıl armut ağacında meyvesi var mı ? K’andğo çans. (HP-P’eronit) Çilek saplarında meyvesi var. X’ayepes meyve çans. (ÇX-Makret) Dallarda meyve var. E, mu ç’abape çans ! (ÇX-Makret) Ne kadar güzel salkımlar var ! An3’i mtxiri ok’o çans ki maşallah mtxirepunas dolocans. (AK-Döngelli) Bu sene fındık o kadar çok vermiş ki maşallah fındıklık kaynıyor (= çok aşırı var). → nçay

III. AL hal f. Ot vs [aps.] belli bir yerde [lok.] oluyor. Nanak nayla k’ala na-dgin uşkurişi ncaz tudele na-çans oçxap’ule e3’uç’k’orams. (FN-Ç’anapet) Annem serenderin yanındakı elma agacın altında oluşan ısırgan otunu temizliyor. Ruk’iyek getasulez p’eci na-çans mergya otitxanams. (AH-Borğola) Rukiye bahçedeki sık olan maydanozları seyreltiyor.

IV. AD hal f. mec. Saç vs [aps.] birinin başında vs [dat.] var. Toma mçant’uşi k’at’a ndğaz toma bi3xont’i. (AH-Borğola) Saçım varken her gün saçımı tarardım.


çanta i. [çoğ. çantape] Çanta. Oxorza monk’a çanta elik’açay. Ti-cile elulun. (AŞ-Ok’ordule) Kadın ağır çantayı koltuğunun altına alıp yukarı çıkıyor. Xasaniz uça çanta elobun. (FN-Ç’anapet) Hasan’ın siyah çantası omzunda asılıdır. Çirağiz ar xez çanta-muşi elokaçun. Majura xez-ti ustak t’akimepe-muşi elokaçapams. (AH-Lome) Çırak bir koltuğunda kendi çantasını tutuyor. Diğer koltuğuna da usta kendi takımlarını tutturuyor. OsmanikBerepes mot-az*iret’anya do çanta ncaz geşadumers. (AH-Lome) Osman, “Çocuklar görmesindiye çantayı ağaca koyuyor.


çapa i. [çoğ. çapape] Çapa. [< İta.] Akifik livadis çapa geçams. Upi dobğams. (FN-Sumla) Akif bahçeyi çapalıyor. Ter döküyor, emek veriyor. Xasanik çapa do bergepe naylaş tude amadumels. (FN-Sumla) Hasan çapa ve kazmaları serenderin altına içeriye koyuyor. → berci


çapla → çepla


çarbi[1] (AH ~ HP) i. Dudak. Oxarcak ar luk’ma bozos çarbiz boya golusume(r)s. (AH-Lome) Kadın bir lokma kızın dudağını boyuyor. Berek ibgarasen ha3’i. Çarbepe uxup’un. (AH-Lome) Çocuk ağlayacak şimdi. Dudakları büzülüyor. Çarbis di3xiri domabu. (AH-Lome) Dudağım kanadı. (= Dudağımdan kan aktı.) Fatmak çarbepes kogolisu. Saxneşe gamaxtasen-i ? (AH-Borğola) Fatma dudaklarına (boya) sürmüş. Sahneye mi çıkacak ? → leşk’i; çabri; t’it’veri; laşi


çarbi[2] (AK) Ağız. Ağız boşluğu. Çarbi-skani dido mskva ren. (AK-Döngelli) Ağzın çok güzeldir. K’oçik çarbi guilokups. (AK-Döngelli) Adam ağzını yalayarak siliyor. Eminek ç’it’a bere-muşişi çarbis papa amudumers. (AK-Döngelli) Emine, küçük çocuğunun ağzına muhallebi koyuyor. → p’ici, p’iji; nuk’u, nunk’u


çarbişi-n3a (AK) i. Damak. Ağız boşluğunun tavanı. Alik mja şup’t’uşi çarbişi-n3a-muşi diç’u. (AK-Döngelli) Ali süt içerken damağı yandı. → cicili[1], p’iji-m3a, nuk’uşi-n3a


çare i. Çare. [< Far.] K’anseriz çkar çare var-uğun. K’oçi ar niç’opazna a sum-otxo tutaz tamo tamo ndğulun do gamastun. (AH-Lome) Kanserin hiç çaresi yok. İnsan bir yakalanırsa bir kaç ay içinde eriyip gider.


çaresuzi s.-z. Çaresiz. Çaresuzi aras kodopskidit. (ÇX-Makret) Çaresiz ortada kaldık.


çark’at’ura (ÇM) i. I. Devletin silahlı kişileri ve onlardan her biri. Jandarma ve polis. Çark’at’ura p’anda tufeği elvobun. (ÇM-Ğvant) Askerin tüfeği her zaman yandan (omuzdan) asılıdır. Çark’at’urape na-ç’opasen moxuy. (ÇM-Ğvant) Jandarmalar tuttuklarını hapsediyor. Ali çark’at’urape mendiyoney. Moxey. (ÇM-Ğvant) Ali’yi jandarmalar götürüp hapsettiler. Ali çark’at’urapeşi xeşa gamvaç’irdu. İmt’u. (ÇM-Ğvant) Ali jandarmaların elinden kaçtı. Gitti. [jandarma] candama, jandama/ jandarma; [polis] polisi

II. Devletin vergi ve kayıt memuru.


çarşafi/ çarşaffi i. Çarşaf. [< Far.] Nana-şk’imi yataği çarşafi eyorçay. (AŞ-Ok’ordule) Annem yatağa çarşaf seriyor. Bilezuği-sk’ani çarşaffi elanzik’i do komeşk’advi. (AŞ-Ortaalan) Bileziğini çarşafı kaldırıp içine koy. Çarşafi gompa doyi. (AŞ-Ortaalan) Çarşafı aç. Berez seri gyapsen. Nana-muşik çarçafiz nayloni e3’urçams. (AH-Lome) Çocuk gece çişini kaçırıyor. Annesi çarşafın altına naylon seriyor. → eyorçala/ eyorçale, eyarçale, erçapule, ejarçapule, ijarçale, ijarçapule


çarşi (ÇX) i. Çarşı. [< Far.] Onuris Çarşişa mindaxtina dik’aşi kuvali mvomalu var-gogoç’k’ondas diye hodovandvi. (ÇX-Çxalazeni, TM) Onur’a Çarşıya gidersen buğday ekmeği getirmeyi unutma diye tembih ettim. Çarşişen cumu yeç’opumu kagomoç’k’ondes. Ç’umen xolo oxtimu minon. (ÇX-Çxalazeni, TM) Çarşıdan tuz almayı unuttutk. Yarın tekrar gitmem gerekiyor (= gitmek istiyorum). → noğa


çay → çams/ çay/ çaps


çaydanluği (AŞ) i. Çaydanlık. Çaydanluği mi moçodinay ? (AŞ-Ok’ordule) Çaydanlığı kim boşaltıyor ? → çayniği, çaynik’i


çayi/ çai i. Çay. [< Çin’in güney bölgelerinde konuşulan diller.][“Çay”, dillerarası bir kelimedir. Çin’in güney bölgelerinde konuşulan dillerden diğer bütün dillere yaydığı biliniyor. Fakat Lazların ilk kimlerden çay kelimesini duyup benimsedikleri bilinmediğinden dolayı bu kelimenin hangi dilden Lazcaya geçtiği de bilinmemektedir.]

I. Çay. 1. Çay ağaççığı. Çayis ç’ubri gyotun. (FN-Sumla) Çaya kestane ağacı gölge yapıyor. Büyümesini engelliyor. Nuranik çayiz gyubre gubğams. (AH-Lome) Nuran çayın etrafına gübre döküyor. Çayiz gyubre Ap’riliz goibğen. (AH-Lome) Çaya azotlu gübre Nisan’da vurulur/dökülür. Ali-Osmanik çayiz gyubre goşubğams. (AH-Lome) Ali Osman çayın arasına gübre döküyor. Babak çayiz tipi guk’onums. (AH-Lome) Babam çayın etrafındaki otları yoluyor. K’vateri çayi nusak muşebura goxaçkums. (AH-Lome) Kesilmiş çayı (*) gelin kendisi çapalıyor. [(*) “Kesilmiş çayı çapalıyor” (eksiltili ifade) = “kökten kesilmiş çay ağaççıklarının arasındaki toprağı çapalıyor” : Çay ağaççığı, aşağı yukarı yedi senede bir kez kökten budanır. Çayın kesildiği ilk yılda ağaççıklar arasındaki toprak çapalanıp mısır veya fasulye ekilir.] Kemalik çayiz, mç’ima mulut’aşa gubre goşubğams. “Mç’ima mç’imaşi gubre ndğulazya do. (AH-Borğola) Kemal çaya, yağmur gelene kadar gübreyi [gelişigüzel] döküyor. “Yağmur yağınca gübre erisindiye. Çayis mjorak mo-geçamt’as. Mo-iç’vet’as. Jin perde kogyotvi. (HP-P’eronit) Çayı güneş vurmasın. (Çay) yanmasın. Üstünü perde ile ört. 2. Çay ağaççığının yaprağı. Çayi hik’k’u mot-opşam. Mo3’ixvasen. (AŞ-Ortaalan) Çayı (= yaş çay yaprağını) o kadar doldurma. Üstten (veya kenardan) dökülür. Cordanik, na-işuvu çayişi ç’uvalepe ğoberiz yok’idams. (FN-Ç’anapet) Cordan, ıslanmış çay çuvallarını çeperin üstüne asıyor. Çku çai p’3’ilomt do si oxoris elaxer-i ? (FN-Sumla) Biz çay toplarken sen evde yan gelip yatıyor, keyif mi çatıyorsun ? BabakÇayi bo3’ilapareya do ham k’oçepe m3udişi gotorums. (AH-Lome) BabamÇay toplatacağımdiye bu adamları fuzuli gezdiriyor. Na-i3’ilen çayiz tipi goşant’aluna ok’açxe goşobiğaten. (AH-Borğola) Toplanan çaya ot karışırşa sonra seçeceğiz. Fundak p’at’i çayis k’ayi çayi eşobğams do ekisperis moğerdinams. (HP-P’eronit) Funda kötü çay üstüne iyi çayı döküp ekisperi kandırıyor. 3. Çay ağaççığının yaprağından hazırlanan sıcak meşrubat. Çayi dologiba-i ? - Dolomibi. (PZ-Cigetore ~ ÇX) (Bardağına) çay dökeyim mi ? (Bardağıma çayı) dök. Mturi-lebcate çayi ikuy. (ÇM-Ğvant) Erimekte olan karın suyu ile çay yapıyor. Çayi-şk’imi ar kenç’i dolvot’oçay. (AŞ-Ok’ordule) Çayıma bir kesme şeker atsın. T’usa çayi na-var-aşven şeni oçuçunay. (AŞ-Ortaalan) Sıcak çayı içemediği için ılıtıyor (= ılıklaştırıyor). Nandidik çayiz kovali dolun3’ams do imxoz. (FN-Ç’anapet) Ninem buğday ekmeğini çaya bandırarak yiyor. → nçayi

II. Çay ağaççığının yetiştiği yer. Çaylık. Zelixaz nak’o fara ren çayiz modvalu gundunun. (AH-Lome) Zelixa’nın kaç keredir çayda ayakkabısı kayboluyor. → çayluği


çayiri (AŞ) i. Çayır. Xatice livadi çayiri gvoç’irday. (AŞ-Ok’ordule) Hatice bahçede çayır koparıyor. Ali livadi tude çayiri gost’ik’ay. Leba moxtasen. (AŞ-Ok’ordule) Ali bahçenin altında çayır yoluyor. Geç gelecek. Ali na-xen yeri çayiri noç’irday. (AŞ-Ok’ordule) Ali oturduğu yerde çayırı koparıyor. → nçayiri; tipepuna; çaepe


çayluği i. Çaylık. Çay ağaççıklarının yetiştiği yer. Oxorişi emti çayluği doboxenapi. (FN-Ç’anapet) Evin yukarısını çaylık yaptırdım. Avlaz ogineni çayluğiz cuma-çkimi-ti nunç’un. (FN-Ç’anapet) Evin önündeki çay bahcesine kardeşimin de payı (= ortaklığı) var. Handğa ağne çayluğiz na-extu-dort’un duğrenepe xete dop’3’k’i. (FN-Ç’anapet) Bugün yeni çaylıkta çıkan böğürtlenleri elle söktüm. Nanak ağne çayluğiz na-extu-doren duğrenepe eşa3’k’ums. (FN-Ç’anapet) Annem yeni çaylıkta çıkan böğürtlen dikenlerini söküp çıkarıyor. Çayluğiz na-gobğams gyubreMot-içodet’as. İris yanç’as.” ya do nixmars. (AH-Borğola) Çaylığa döktüğü gübreBitmesin. Hepsine yetsin.” diye azar azar kullanıyor. → çayII


çayniği (AŞ), çaynik’i (AH) i. Çaydanlık. Ç’e, k’oçi ! Çayniğişi 3’up’i so dodvi ? (AŞ-Ok’ordule) Be adam ! Çaydanlığın tıpasını nereye koydun ? Çayniği 3’ari empu. Şişilay. (AŞ-Ok’ordule) Çaydanlıkta su kaynadı. Ses yapıyor. → çaydanluği, çaynik’i


çebapi-şişi (PZ ~ AŞ) i. Kebap şişi. Çebapi-şişi var-einç’asen. Yengi-muşi keç’opi do komoği. (AŞ-Ok’ordule) Kebap şişleri yetmeyecek. Yenisini al da getir. → ç’iç’ili-nçxiri; şişi; kebap-şişi


çebuk’i (ÇM) i. Sandık. Ayşe didi çebuk’i dvoxenapu. (ÇM-Ğvant) Ayşe büyük sandık yaptırdı. → kon3oli; çebuk’ina; senduği, sanduği; yaşik’i


çebuk’ina (ÇM) i. Takı, para ve süs eşyalarının konduğu küçük sandık. Ayşe ar msk’va çebuk’ina kuğun. (ÇM-Ğvant) Ayşe’nin küçük güzel bir sandığı var. → kon3oli; çebuk’i; senduği, sanduği; yaşik’i


çeçi (FN) i. Bal peteği. Pederik da-çkimiz çeçi-muşiten ar parxaç’i opşa topri komeçu. (FN-Ç’anapet) Babam kız kardeşime peteğiyle baraber bir mini kazan dolusu bal verdi. → k’vari[1]; toprişi çaça[2]; k’arvaniI


çeçme (FN ~ ÇX)(AK) i. Tuvalet. [< Fra.] Helâ. [< Arp.] Bere ink’ip’azi ivu do çeçmez gyaç’irs. (FN-Sumla) Çocuk kabız olduğundan tuvalette ıkınıyor. Hemuşi nenate çeçmeşe var-ilen. Nena but’k’a steri uğun. (AH-Lome) Onun lafı ile tuvalete gidilmez. Dili yaprak gibidir (= ortama göre, duruma göre sözünü değiştiriyor). Nosi uparamt’eşşi çeçmez molaxet’i-i ? (AH-Lome) Akıl dağıtılırken tuvalette miydin (= sende hiç akıl yok mu) ? Mtugik k’at’u z*iraşi çeçmeşi k’uyiz dolilams. (AH-Lome) Fare kediyi görünce tuvalet kuyusunun içine kaçıyor. Beres apsen. Çeçmeşe amaxtu. (AH-Lome) Çocuğun çişi var. Tuvalete girdi. 3’oxle çeçmeşe amabulut’itşi lalini mobidumert’it do amabulurt’it. (AH-Borğola) Eskiden tuvalete girdiğimizde nalın giyer, girerdik. Çeçmeyi şua gulun. (ÇX-Makret) Tuvalet kokuyor. Aya çeçmeşi şura dolodgitun do var-gamulun. (AK-Döngelli) Bu tuvaletin kokusu duruyor da çıkmıyor. → çenefi; çeşme; gezme; abdez-xana, abde3xana; oz*gumale; tuvalet’i, tuvalet’t’i; z. [tuvalete] gale[1]-II


çeçxuri/ çeçxui (PZ ~ ÇM) i. Sıtma. Sadiği çeçxuite ğurut’u .Laci apelu. Dudi-muşi doçulet’inu. (PZ-Apso) Sadık sıtma ile ölüyordu. İyi ilâç almış. Hayata döndü. Sadik’ik çeçxurite ğurut’u. Vorsi laci eç’opu. Sk’udaşa goliktu. (PZ-Cigetore) Sadık sıtma ile ölüyordu. İyi ilâç almış. Hayata döndü. Çeçxuri mak’nu. (PZ-Cigetore) Bana sıtma vurmuş (gibi üşüyerek hastalandım, titriyorum). Çeçxurite ğururt’u. Ç’amepete şuri komoğu. (ÇM-Ğvant) Sıtmadan ölüyordu. İlâçlarla canlandı (= hayata döndü). → çxe; sit’ma


çekmece/ çekmeje i. Çekmece. Orxani çekmeje galeşi komoizdu do ar daha doloxeşi var-amvanç’inen. (ÇM-Ğvant) Orhan çekmeceyi dışarı çekti de tekrar içeri itemiyor. Ameti çekmece kogamiğu do ar daha var-ammaşk’ven. (AŞ-Ok’ordule) Ahmet çekmeceyi dışarı çıkardı da tekrar içeriye itemiyor. Oxorza k’urta-muşi çekmece meşk’aduy. Şinaxums. (AŞ-Ok’ordule) Kadın iç külotunu çekmecenin içine koyuyor. Saklıyor. Xami çekmece meşk’azun. Heko pşinaxum. (AŞ-Ok’ordule) Bıçak çekmecede duruyor. Orda saklıyorum. Amet’t’i çekmece ti-gale kodizdu. Ama tekrar ti-doloxe var-namşaren. (AŞ-Ortaalan) Ahmet çekmeceyi dışarı çekti. Ama tekrar içeri itemiyor. Çekmece gamonç’ayiz amanç’u-ti giçkit’az. (FN-Sumla) Çekmeceyi dışarı çekince tekrar içeri itmesini de bil. İbramik para cebiz dolidumers. Si çekmecez gegiz*in. (AH-Lome) İbrahim parayı cebine koyuyor. Seninki çekmecede duruyor. Çekmeces tudeleni k’arfi kome3’k’i. (AH-Lome) Çekmecenin alt tarafındaki çiviyi sök. → xenduzi; xalamit’a


çelamure (HP ~ ÇX) i. Gözyaşı. Çelamure dobğams. (HP-P’eronit) Gözyaşı döküyor. Çkva şeni çelamure mo-dvobğap. (ÇX-Makret) Başkası için gözyaşı dökme. → çilambri, çilambre, çilamre; çalamure


çelepuri (ÇM) i. 1. Rütbesiz asker. Çelepurepe yadurga gulvan. İk’atali. (ÇM-Ğvant) Askerler serserice dolaşıyor. Dikkat et. 2. Askerlere istihbarat toplayan ajan. İstihbaratçı. Çelepuri mo-iyer. Mu-ti or st’eri, k’oçi st’eri ikti. (ÇM-Ğvant) İstihbaratçı olma. Olduğun gibi, adam gibi dolaş.


çemane (PZ ~ ÇM) i. Kemençe. Jindo çemane celabut’u. Alişi biç’ik ciğu do oç’andinams. (PZ-Cigetore) Yukarıda kemençe asılıydı. Ali’nin çocuğu aşağıya indirip çalıyor. Ali çemane celvoç’andinay. (ÇM-Ğvant) Ali kemençe tıngırdatıyor (= iyi çalamıyor). → kemençe

[dey. çemane golusums/ çemane golusuy (PZ ~ AŞ) : Birine [dat.] hiç aldırmıyor.] Ma sk’ani-st’erepes çemane golovusum. (PZ-Cigetore) Ben senin gibilere önem vermiyorum. Ali na-vu3’varepe çemane golusuy. (ÇM-Ğvant) Ali söylediklerime kulak asmıyor. Si gaxenasen va-gaxenasen, ma çemane golobusum. (AŞ-Ortaalan) Sen yapabileceksin, yapamıyacaksın, umursamıyorum. → kemane golusumers, kemane usumers, kemane gulusumers; golobun, golvobun; golusums/ golusuy, golusumers/ golusumels; var-nçxalums/ var nçxaluy


çemçu (AŞ) s. Dişsiz. Dişleri eksik olan. Seyrek dişli. Çemçu va-goilen. K’ibrepe dvoxenapi. (AŞ-Ortaalan) Dişsiz veya dişleri eksik gezilmez. Dişleri yaptır. Koçi çemçu on deyi moy-caziser. Oncğore n. (AŞ-Ortaalan) Adam dişşiz diye alay etme. Ayıptır. → çemçve, kenkve, kankva


çemçve (PZ) s. [Dişler hakkında] eksik. Çemçve k’irbonik mundi-muşis var-3adums do ma cemadi3en. (PZ-Cigetore) Eksik dişli götüne bakmayıp da benimle dalga geçiyor. → çemçu, kenkve, kenkva


çemi (ÇM) i. Sanık. Zan altında bulunan biri. Mit’ik’ore uç’itxare uç’itxi, si çemi dogdvasen. (ÇM-Ğvant) Her kime sorarsan sor, seni haksız bulacak.


çemre (ÇM) i. I. Kemre. Doğal gübre. 3’iminderi çemre. (ÇM-Ğvant) Yığın halinde kendi çıkardığı ısı ile yanmış doğal gübre. Çemre dok3u. (ÇM-Ğvant) Gübre (güneş ve havanın etkisi ile) çürümüş. Ali arpape çemre k’oşk’ubğay. (ÇM-Ğvant) Ali arpaların arasına gübre döküyor. Mşk’vela omordinu şeni çemre ek’ubğay. (ÇM-Ğvant) Fidanı büyütmek için gübre döküyor. Çemre mandre-gamağmalaşete gamiğinen. (ÇM-Ğvant) Gübre ahır gelberisi ile çıkarılır. → mgvana; yazma[1]; [inek dışkısı] puşk’undi; ç’enç’i; lazma; [keçi ve koyun dışkısı] k’op’iya, k’opya; k’ork’ola; [tavuk dışkısı] 3’int’ili, 3’k’int’ili, n3’k’intili

II. [♦ dey. xeneri çemre (ÇM) Kimyasal azotlu gübre.] → avropa, avropa-cubre, cubre, gyubre, gubre


çenare (PZ), çenari (AŞ-Ortaalan) i. Kenar. Emice-şk’imi zuğaşi çenareşi oxori-muşis xes. Golaxt’u mjaçxa ndğas golovakti. P’anda zuğas 3adumt’u. (PZ-Cigetore) Amcam deniz kenarındaki evinde oturuyor. Geçen pazar gününde ona ziyaret ettim. Her zaman denize bakıyordu. T’usa orape dere-çenari 3’ari momaben. Bisserinam. (AŞ-Ortaalan) Sıcak zamanlarda dere kenarında bana doğru dökülen su ile serinliyorum. → k’ilavi; kenari, kinari


çendi (PZ ~ AŞ) i. (*) Kendi. Kendisi. Nanak çendi-muşi şeni 3’ari dibams. (PZ-Cigetore) Anne kendisi için su döküyor. Ali na-ikuy dulyapete si golaxay. Çendi golusuy. (ÇM-Ğvant) Ali, yaptığı işler ile seni delirtiyor. Kendisi umursamıyor. Bit’um gamaçay. Ar 3’ulu çendi şeni gamik’atay. (AŞ-Ok’ordule) Hepsini satıyor. Biraz kendisi için ayırıyor. Bere doloxendo porça meşk’okunay do ini var-iyasen. Ar-ti çendi-ti meşk’ikunay. (AŞ-Ok’ordule) Çocuğa çinden giysi giydirsin de soğuk olmayacak. Bir de kendisi de içine giysin. Çobani pucepe livadi nupinay. Çendi koxen. (AŞ-Ok’ordule) Çoban inekleri bahçeye salıyor. Kendisi oturuyor. [(*) Türkçe gramerde “kendi” kelimesi, bir zamir (= adıl) olarak sınıflandırılır.] → muşi, ti-muşi


çendi-çendine (PZ) z. Kendi kendine. Hik’u eski oxori on ç’i çendi-çendine ok’ixven. (PZ-Cigetore) O kadar eski evdir ki kendi kendine yıkılıyor. → muşite, muşebura, muşeburaşi, muşebuyi


çenefi (PZ) i. Kenef. [< Arp.] Ayakyolu. Tuvalet. Beres var-dvazgven. Çenefis cokan3arams. (PZ-Cigetore) Çocuk kabız olduğundan tuvalette ıkınıyor. Xasanis korbaçxala uğun. Ordo ordo çenefişa ulun. (PZ-Cigetore) Hasan’ın ishali var. Erken erken tuvalete gidiyor. → çeşme; gezme; çeçme; abdez-xana, abde3xana; oz*gumale; tuvalet’i, tuvalet’t’i; z. [tuvalete] gale[1]-II


çenge[1] (AH) i. Çene. Omeriz çenge yut’axez-doren. (AH-Lome) Ömer’in çenesini kırmışlar. → nuk’uI + II-2


çenge[2] (AK) i. Sakal. K’oçik k’at’a ndğa çenge ibğaps. (AK-Döngelli) Adam her gün sakal tıraş oluyor. Berek p’ap’uli-muşişi çenge ubğaps. (AK-Döngelli) Çocuk dedesinin sakal tıraşı yapıyor. → pimbili, pimpili


çepla (FN), çepla/ çapla (AH) i. [çoğ. çeplape/ çaplape] Fındık ve cevizin insan tarafından yenmeyen kısmı. I.1. Fındık ve cevizin kabukları. Nandidik ntxirişi çeplape nek’la k’ele nokosams. (FN-Ç’anapet) Büyükanne fındık kabuklarını kapya doğru süpürüyor. Sedatik na-k’ak’alu ntxirişi çeplape so mexums ? (AH-Lome) Sedat ayıkladığı fındığın kabuklarını nereye döküyor ? Si ntxiriz çepla moyoğam do ayi oxominam-i ? (AH-Lome) Sen fındığın üzerinden kabuklarını alıp ayrı mı kurutuyorsun ? Tanerik p’orcate na-moiğu ntxirişi çepla oçvet’ulas mexums. (AH-Borğola) Taner kucağında getirdiği fındık kabuklarını çöplüğe döküyor. MjorazXomazya do na-gumpinu ntxirepez çepla moyo3xunoms. (AH-Borğola) GüneşteKurusundiye yere serdiği fındıklardan kabukları ayıklıyor (= temizliyor). ≠ 3epla

II. (FN) Fındık koçanı. Nanak bu3xite xombineri ntxirişi çepla mooğams. (FN-Ç’anapet) Annem tırmıkla kurumuş fındığın koçanlarını üstünden alıyor. Nanak ntxirişi çepla moakosumz do mxişiyoni ntxiri mek’iyaloniz gyobğamz. (FN-Ç’anapet) Annem boş fındık koçanlarını süpürüp üstünden alıyor ve tozlu fındığı eleğin üstüne döküyor. → bonkva/ bunkva; ç’ak’i[2]

III. Fındık ve cevizin posası. Ntxirişi çeplate daçxuri ok’obogzam. (FN-Ç’anapet) Fındık posası ile ateş tutuşturuyorum (= yakıyorum). Ntxirişi çepla xomaşi puciz doburçam. (AH-Lome) Fındık posasını kuruyunca ineğe seriyorum. Ntxiri p3xunit do çepla oç’u şeni dopşinaxit. (AH-Borğola) Fındık ayıkladık da posasını yakmak için sakladık. → ntxiri-ç’aç’a; [meyve, sebze, ceviz vs’nin posası] mezlap’e; [ceviz posası] no3’ilexi


çeploni (FN ~ AH) s. (Fındık ve ceviz hakkında) kabuklu. Pederik naylaz na-gobğurt’u çeploni ntxiri mo(y)okosumz. (FN-Ç’anapet) Babam serenderdeki kabuklu fındığın üstünü alıyor.


çerçi (ÇM ~ AŞ) i. 1. (Kestane, çam, köknar ve ladin) ağacının kabuğu. Ğunni movutvar deyi ç’ubriş çerçi n3’uy. (ÇM-Ğvant) Karakovanı örteceğim diye kestane ağacının kabuğunu soyuyor. Ali ğurni şeni ç’ubri-çerçi 3’ay. (ÇM-Ğvant) Ali kara kovan için kestane kabuğu soyuyor. Ali mca guğaray. Çerçi gvon3’asen. (ÇM-Ğvant) Ali ağacın etrafını çiziyor (= kabuğuna yara-çizik yapıyor). Kabuğunu çıkaracak. 2. Kestane ağaç kabuğundan yapılan kovan örtüsü. Ğurnişi çerçepe coturgay. (ÇM-Ğvant) Kovanın örtüsünü örtüyor. → k’abuği; kerki


çere (PZ ~ ÇM) i. İnsan yüzünün normal teni. Xasanişi sifet’i cakçandu. Çere amt’u. (PZ-Cigetore) Hasan’ın yüzü soldu. Rengi kaçtı. Xasani ! Sifet’i cegakçandu. Çere gamt’u. Beçi mutişa gaşk’urinu. (PZ-Cigetore) Hasan ! Yüzün soldu. Rengin kaçtı. Belki bir şeyden korktun. Ali çere gamvakçanden. İzabunasen. (ÇM-Ğvant) Ali’nin yüzü sararıyor. Hastalanacak. → ç’ere; peri[2]


çereli (FN-Ç’anapet) s. Parlak. Güzel tenli. Fadimez ğvalepe çereli ar mskva bozo kuonun. (FN-Ç’anapet) Fatma’nın, yanakları parlak güzel bir kızı var.


çeremit’a/ çeremit’i (PZ) i. Kiremit. Doğanis otvas çeremit’a vorsi catven. (PZ-Cigetore) Doğan çatıya kiremit iyi örtebiliyor. Şk’uni oxoris çeremit’a cetveri on. (PZ-Cigetore) Bizim ev kiremitle örtülmüş haldedir. Xasanik otvas çeremit’i cutums. (PZ-Cigetore) Hasan çatıyı kiremitle örtüyor. → let’a-k’avari, çiremit’t’i, k’eremidi/ k’eremiti; keremidi


Çerezi (PZ ~ ÇM) i. Haziran ayı. # Çerez-oren ngola k’ale uluran / Ğoma idey andğa ceri culuran. (ÇM, K’.Z.) Hazırandır yaylaya gidiyorlar / Dün gittiler bugün geri iniyorlar. → Kerezi, Mbuloba, Mbul-ora


çerge (AH-Borğola ~ HP ÇX) i. Kuş avlama kulübesi. Kamilik çergez k’ai oşinaxu şeni iri k’ele xomula limxana gotumers. (AH-Borğola) Kâmil kuş avlama kulübesine iyi saklanabilmek için her tarafını kuru eğreltiotu ile kaplıyor. Xasani çerges meşaxen. (AH-Borğola) Hasan kuş avlama kulübesinin içindedir (oturuyor). Cavidi çerges atmacaz geluxen. (HP-P’eronit) Cavit kuş avlama kulübede atmaca (yakalamak) için oturuyor. Ramizi çergez eluxen. (HP-P’eronit) Ramiz kuş avlama kulübede (kuşu tüfekle avlamak için) [avın geleceği yemin] yanında oturuyor. Aytekini çergez gelaxen. (HP-P’eronit) Aytekin kuş avlama kulübede (avlanma dışında öylesine) oturuyor. → tenta; meterizi


çert’i (PZ) i. Balık tuzağı. Çert’i ceç’ordu do Xasanik him çert’i ceşums. (PZ-Cigetore) Balık tuzağı sökülmüştü. Hasan o balık tuzağını örüyor.


çese (PZ ~ AŞ) i. Kese. Çeseşi p’ici oxup’ineri on. (PZ-Cigetore) Kesenin ağzı büzülmüş haldedir. → kese


çeseri (PZ-Cigetore) i. Keser. Berek çeserite ek’na celat’axums. (PZ-Cigetore) Çocuk keserle kapıyı kenarından [yukarıdan aşağıya hareket ederek] kırıyor. Xasanik çeserite teneçe lat’ums. (PZ-Cigetore) Hasan keserle teneke ezerek yassıltıyor. Çeserişi sap’i ink’at’u. Xasanik st’up’a gorçams. (PZ-Cigetore) Keseri sapı sallanıyordu. Hasan etrafına tıkaç sarıyor. Çeseris sap’i gamuvelams. (PZ-Cigetore) Keserin sapı çıkıyor. → sk’ep’ali; laşungi


çesk’ini (ÇM) s. Hamarat. Bedi-şk’imi çesk’in-on : ndğaleri livadi dulya ikuy ; limci oç’vale ç’uy. (ÇM-Ğvant) Baba annem hamarat : gündüz bahçede çalışıyor ; akşam dikiş dikiyor.


çeşme (ÇM) i. Tuvalet. Musafiri çeşme vo3’iraten. (ÇM-Ğvant) Misafire tuvalet göstereceğiz. → çenefi; gezme; çeçme; abdez-xana, abde3xana; oz*gumale; tuvalet’i, tuvalet’t’i; z. [tuvalete] gale[1]-II


çeyizi i. Çeyiz. [< Arp.] Gelin için hazırlanan her türlü eşya. BozomotaÇeyizi bixenaredeyi mandili guşuy. (AŞ-Ortaalan) Kız Çeyiz yapacağımdiye yazmanın çevresini örüyor.


çeyreği i. Çeyrek. Ayşeşi bere çeyreği mebubare. (AŞ-Ortaalan) Ayşe’nin çocuğuna çeyrek (altın) takacağım.


çi (ÇM ~ AŞ) bağ. Ki. [< Far.] → ç’i, ki. I. [iki cümle arasında] Hik’u msk’va ilak’irday çi na-va-mvangoninen-ti mungonay. (ÇM-Ğvant) Öyle güzel konuşuyor ki canının istemediği şeye bile istek uyandırıyor. Cuma-şk’imi ar cari imxoy çi sofra mu-tu on cekosuy. (AŞ-Ok’ordule) Kardeşim bir yemek yiyor ki sofrada ne varsa süpürüyor. K’azuği derini dolvo3onare çi mo-ei3’ay. (AŞ-Ortaalan) Kazığı derine sokacaksın ki çıkmasın.

II. [haykırışlı cümlenin sonunda] Hik’k’u demli çayi momiğu çi ! Ağu st’eri ! (AŞ-Ortaalan) O kadar demli çay getirdi ki ! Zehir gibi !


çibrit’i (AŞ-Ok’ordule) i. Kibrit. Bere çirbit’i celoçay. K’o3’uği. (AŞ-Ok’ordule) Çocuk kibriti çakıyor. Ondan (kibriti) al. → çip’it’i, çirp’it’i; ç’ak’la[1]-II; kirp’it’i, kiprit’i


çiçeği i. Çiçek. Çiçeği msk’va gont’ams. (PZ-Cigetore) Çiçek güzel kokuyor. Çiçeği msk’va şura alen. (AŞ-Ok’ordule) Çiçek güzel kokuyor. Çiçeği goin3’en. (AŞ-Ok’ordule) Çiçek açıyor. Çiçeği gon3’uy. (AŞ-Ortaalan) Çiçek açıyor. # Ar çiçeğiz ar but’k’uci noxedun. (FN-Xazara, K’.M.) Bir çiçeğe bir arı konuyor. Omurik ordo çiçeği dovu. Seri ayazis dido doği iven do çiçeğepe niç’ven. (AH-Lome) Erik erkenden çiçek açtı. Gecenin ayazında çok don oluyor ve çiçekler yanıyor. Çiçeğiz k’ai şua alems. (HP-P’eronit) Çiçek güzel kokuyor. Çiçeğepek kamuşiğu. Mu xili şura uğun. (ÇX-Çxalazeni, TM) Çiçekler açtı. Ne güzel kokuyor. → dadala; purki, pukri, pukuri/ pukuyi, pukiyi/ pukiri


çiçku (AH) s. I. Taze. Körpe. Çiçku-bere cant’aşi xvala va-nişkvinen. Mtugik uci nuxvat’ams. (AH-Lome) Bebek uyurken yalnız bırakılmaz. Fare kulağını kemirir. → çuçku, çiçxu; [taze] taze; ağanişi; [körpe] k’rump’i, k’urup’i

II. Yumuşak. Kada dido çiçku divu-doren. Xez dikaçaşi goşibğen. (AH-Lome) Kada çok yumuşak olmuş. Ele alınınca dağılıyor. Ç’uburişi k’abuği çiçku iven. K’olayi goi3’k’en. 3’ipuriz p’eci do k’ap’et’i k’abuği goz*in. Var-goi3’k’en. (AH-Lome) Kestanenin kabuğu yumuşak olur. Kolay soyulur. Gürgen kalın ve sert kabukla kaplıdır. Soyulmaz. Musa m3xulis extimu şeni çiçku let’as na-dodginu mskalas extuşi mskala let’as goxedu. (AH-Borğola) Musa armut ağacına çıkmak için (kendisinin) yumuşak toprağa diktiği iskeleye çıkınca merdiven toprağa battı. → çuçku, çiçxu

[dey. guri çiçku uğun (AH) : (1) Yufka yüreklidir. Başkasının acısına hiç dayanamıyor. (2) Kolay kolay aşık oluyor.] Guri dido çiçku giğun. (AH-Lome) Çok yufka yüreklisin. Hemuz guri çiçku uğun. Mintxa z*irasen aoropen. (AH-Lome) Onun yüreği yumuşaktır. Kimi görse aşık olur.


çiçku-bere (AH) i. Bebek. Çiçku-bere xvala va-nişkvinen. A mutu mulun do on3’eliz gyoşkidams. (AH-Lome) Bebek yalnız bırakılmaz. Bir şey gelir de beşikte boğar. Skiri-çkimi ar luk’ma bozok, çiçku-bere moikaçams do gale gamulun. (AH-Lome) Yavrum bir lokma kız, bebeği kucaklayıp dışarı çıkıyor. Vit’vaşi ndğeri çiçku-bere muç’o megaşkvinu ? (AH-Lome) On altı günlük bebeği nasıl bırakabildin ? Sum tuteri çiçku-bere nişkvinen do soti ilen-i ? (AH-Lome) Üç aylık bebek bırakılıp bir yere gidilir mi ? Çiçku-berek xomula mç’k’udi ç’k’omasna geişkiden. (AH-Borğola) Bebek kuru ekmek yerse boğulur. Cuma-çkimi çiçku-bere rt’uşi ma on3’eliz bunk’anamt’i. (AH-Borğola) Kardeşim bebekken ben beşiği sallıyordum. Çiçku-bere var-inciraşi nana-muşik nubirams do oncirams. (AH-Borğola) Bebek uyumayınca annesi türkü söyleyip uyutur. Çiçku-berepek opoxuz gyoçk’amt’aşi dido sefali iven. (AH-Borğola) Küçük çocuklar emeklemeye başlarken çok sevimli oluyorlar. Nana-muşik vit’o-ovro ndğaluri çiçku-berez mja gyubams. (AH-Borğola) Annesi on sekiz günlük bebeğine süt emziriyor. 3’oxle çiçku-berepe dido gok’oramt’es do on3’eliz gyoşkidamt’es. (AH-Borğola) Eskiden bebekleri çok sarıyorlardı da beşiğin içinde boğuyorlardı. Çiçku-berepe ora golaxtaşi nana-mutepeşişi buz*işen mja oşuşen moyagenan. (AH-Borğola) Bebekler zaman geçtikçe annelerinin memelerinden süt içmekten vazgeçerler. Nusak çiçku-bere-muşiz k’undi sveri mundi nubonams. (AH-Borğola) Gelin bebeğinin bok sürülmüş (= bulaşmış) kıçını yıkıyor. → berena; ağne bere; lulu-bere


çiçxu (ÇX)(AK) s. I. Taze. Körpe. Çiçxu bee ux’oun. (ÇX-Makret) Körpe çocuğu var. Ont’ules çiçxu çiçxu lux’u miğun. (AK-Döngelli) Bahçede taze taze lahanam var. → çuçku, çiçku; [taze] ağanişi; taze; [körpe] k’rump’i, k’urup’i;

II. Yumuşak. X’ucişi p’ip’ili çiçxu ix’ven. (AK-Döngelli) Kulağın memesi yumuşak olur. Çiçxu x’ox’oris xami k’ai ni3igen. (AK-Döngelli) Yumuşak kabağa bıçak kolay batar. → çuçku, çiçku


çiftişi (AK) s. İkiz. Çiftişi berepe zade uk’ungapan. (AK-Döngelli) İkiz çocuklar birbirine çok benziyor. → t’ubi; juroni; ekizi; t’k’ubişi; ok’onoç’k’ire


çiftluği i. Çiftlik. Çiftluğiz na-oskedinaman 3’ip’ilepe xormononi yemepete imgvanenan. (AH-Lome) Çiftlikte yetiştirilen civcivler hormonlu yemlerle besleniyorlar.


çiği-k’oft’e (AŞ) i. Çiğ köfte. Çiği-k’oft’e diyu-i var-iyu-i oxo3’onu şeni tavani eyot’a3are. (AŞ-Ortaalan) Çiğ köftenin olup olmadığını anlamak için tavana yapıştırmalısın.


çiji (ÇM) i. Meyilli bir yerin alt tarafı. Livadi-çiji mcvabona n. (ÇM-Ğvant) Tarlanın altı kurbağalıktır. Çiji k’ale lobca dvorgay. (ÇM-Ğvant) Alt tarafa fasulye ekiyor. Ali livadi-çiji k’o3’agutun. Şuronepe tudeşi var-cosk’uy. (ÇM-Ğvant) Ali bahçenin alt tarafında duruyor. Keçileri aşağı bırakmıyor.


çilambri (PZ ~ AŞ), çilambre (FN), çilamre (AH-Lome), çilambre (AH-Borğola) i. Gözyaşı. Çilambrepe dobğams. (PZ-Cigetore) Gözyaşları döküyor. Ala çilambri dvobğay./ Ala çilambri mexuy./ Ala çilambri mvoçodinay. (ÇM-Ğvant) Hüngür hüngür ağlıyor. Gözyaşı döküyor. Çilambri dobay. (AŞ-Ok’ordule) Gözyaşı döküyor. Çilambri naoren. (AŞ-Ok’ordule) Gözyaşlarını tutamıyor. Bere-muşi şeni sum 3’ana ren çilambre dobğams. (FN-Sumla) Çocuğu için üç senedir gözyaşları döküyor. Haşşo z*i3ina p’ot’e var-miz*irun. Tolepez iri çilamre domabğez. (AH-Lome) Böylesine gülmeyi hiç görmedim. Gözlerimizden hep yaşlar aktı. Xarcez komoli na-uğuru xut 3’ana divu do xolo çilamrepete gyabgars. (AH-Lome) Hatice’nin kocası öleli beş yıl oldu. Yine de gözyaşlarıyla ağıt yakıyor. Beres osteroni xeşen go3’uğeşi çilambre dobğu do ibgaru. (AH-Borğola) Çocuğun oyuncağı elinden (zorla) aldıklarında [çocuk] gözyaşı döküp ağladı. → çelamure (HP), çalamure (AK)


çileri/ çileyi s. ve i. [part. < içilen ve oçilams/ oçilay/ oçilaps] ≠ komoceri, gamatxve(r)i

I. s. ve i. Evli (erkek). Na-ğuru bere ağani çileyi t’u. Nana-muşik bere-muşişi ozmonupe k’ore3xums do svarums. (AH-Lome) Ölen çocuk yeni evliydi. Annesi çocuğunun düşüncelerini sıralayarak ağıt yakıyor. Çilei k’oçepe k’ala mo-ğarğal. (ÇX-Makret) Evli erkeklerle konuşma. Ağne çileri k’oçi noğamisa-muşişa nasters. (AK-Döngelli) Yeni evlenmiş adam karısına oyun oynuyor.

II. çoğ.i. [çilerepe] Evliler (= evli erkek ve kadın). Ağne çilerepe iptineri ndğalepez ok’oburt’ez do uk’ule dimp’ranez. (FN-Sumla) Yeni evliler ilk zamanlarda çok kavga ettiler. Sonra sakinleştiler (= artık kavga etmiyor).


çili/ çil (AŞ-Dutxe)(FN ~ ÇX)(AK) i. Karı. Zevce. Kadın eş. Fadume Mustafaşi çili ren. (AŞ-Dutxe) Fatma Mustafa’nın karısıdır. Xasanik na-ilu k’inçi çili-muşik ç’uxnums. (FN-Sumla) Hasan’ın vurduğu kuşun tüylerini karısı ateşte yakıyor. Memet’ik çili-muşi k’ala ntxirepuna ğarums. (FN-Sumla) Mehmet karısı ile fındıklığın altını temizliyor. Nana-muşik numğezu numğezu do çil do komoli kok’o3’k’u. (AH-Lome) Annesi doldurdu doldurdu (kışkırttı) da karı kocayı ayırdı. Alişi çili uxvene ren. (AH-Lome) Ali’nin karısı hamiledir. Çili-çkimik kçe do mç’ita porçape t’u3a 3’kari k’ala ok’onaxomt’uşi kçe porçaz mç’ita konuk’nams. (AH-Borğola) Eşim beyaz ve kırmızı gömlekleri sıcak su ile yıkarken beyaz gömleğe kırmızı bulaştırıyor. Ma oxorişe gobiktişi çili-çkimik oç’onepe ç’umt’u. (AH-Borğola) Ben eve döndüğümde hanımım dikilecekleri dikiyordu. Memet’ik çili-muşi naşkumers. (AH-Borğola) Mehmet eşini boşuyor. Çili-çkimiz araba mepçi.İxmart’uşi ar didi kvas koyoxunu. (AH-Borğola) Hanımıma arabayı verdim. Na-inaxu didi erçapule çili-çkimi k’ala p’ç’imoşumt do p’3’ilaxumt. (AH-Borğola) Yıkanan büyük çarşafı eşimle kıvırarak suyunu çıkarıyoruz (= sıkıyoruz). Kullanırken büyük bir taşa bindirdi. Çili-çkimik onaxonepe gamoktams do heşo naxums. (AH-Borğola) Eşim çamaşırları yıkarken içini dışına çeviriyor da yıkıyor. Çili-çkimikHandğa musafiri moxtasenya do oxorişi avli gokosams. (AH-Borğola) EşimBugün misafir gelecekdiye evin avlusunu etraflıca süpürüyor. Çili-çkimi a3’i va-ren. (AK-Döngelli) Hanımım şu anda yok. Abdula-çilik mendilis para mulak’irups do şinaxups. (AK-Döngelli) Abdulla’ın eşi mendilin içine para koyarak bağlıyor da öyle saklıyor. → xorz*aII, oxorzaII, dida


çilimi (PZ ~ AŞ) i. Kilim. Didi-şk’imik çilimi şumt’aşa k’anave3’a golot’oçams-molot’oçams. (PZ-Cigetore) Büyükannem kilim dokurken k’anave3’a o yana atıp bu yana atıyor. Nusak çilimişi uci-muşi 3’aris don3’ams. (PZ-Cigetore) Gelin kilim ucunu suya değdiriyor. Doğanişi odas çilimi corçun. (PZ-Cigetore) Doğan’ın odasında kilim serilmiş halde duruyor. Xasanişi xalak çilimi şvasen do mak’oç’i var-z*irams. (PZ-Cigetore) Hasan’ın halası kilim dokuyacaktı da mekik bulamıyor. Oxori ini moy-maert’t’ayit’urna xali, çilimi, muturenpe corçare. (AŞ-Ortaalan) “Evde üşümeyeyimdiyorsan halı, kilim, bir şeyler sereceksin. → kilimi; dorçaleII


çilpi (AŞ-Ortaalan)(FN-Sumla) i. Çırpı. Ham buç’ç’epe çilpi va-ceçaşşa var-işk’oren. (AŞ-Ortaalan) Bu kütükler çırpı vurmadan biçilmez. Çilpi ncaşi armoziz dikaçi do gepçat. (FN-Sumla) Çırpıyı ağacın köşesine tut ve öylece çırpı vuralım. → ç’ip’ri; ç’apxu, ç’apxu-nonç’epi


çimento i. Çimento. [< İta.] Suvaği-xarci çimento m3’ika uk’atusi na-noç’abay molay herbet'i. (AŞ-Ok’ordule) Sıva harcına çimento az katınca yapıştırdığın yerden kopuyor elbette. Doğani na-3’odu duvari çimento ceşk’vobğay. (AŞ-Ortaalan) Doğan ördüğü duvara (= duvar aralarına) çimento döküyor. Çimentoz na-yotvi nayloniz ar mutu yodvi do k’ayi koyok’ori. Vana jur ndğaz doloxe ixik gexarums. (AH-Lome) Çimentoya örttüğün naylona bir şey koy ve iyice üzerine bağla. Yoksa iki gün içinde rüzgâr yırtar. Tuğula ok’oç’abu şeni xarcis dido çimento ixmarare. Hem oraz k’ai ok’iç’aben. (AH-Borğola) Tuğlayı birbirine yapıştırmak için harça çok çimento kullanacaksın. O zaman birbirine iyi yapışır.


çinadums (PZ)(FN), çinadumers (FN ~ HP)(AK) EDA har.f. Tembih ediyor. Ma himus Xepe mot-usum ma do dopçinadvi. (PZ-Apso) Ben ona elini sürme diye tembih ettim. Nanak berepe mektebişi gzaz gyodginamt’aşa mtel şeyi k’ayi çinadumz. (FN-Ç’anapet) Annem çocukları okul yoluna koyarken her şeyi güzel tembih ediyor. Heyaz Xe mot-usumel ma do dopçinadvi. (FN-Sumla) Ona elini sürme diye tembih ettim. Si çinadvi do çinadvi, hemuk xolo nosi-muşi ixmars. (FN-Sumla) Sen ne kadar tembih edersen et, o yine kendi aklını kullanıyor, bildiğini yapıyor. “Ham dulya dovitşo do çinadvit. (AH-Lome) “Bu işi yapındiye tembihleyin. Nezaketik berepezMot-ok’oburtya do p’anda çinadumers. (AH-Lome) Nezaket çocuklaraKavga etmeyindiye her zaman tembih ediyor. Kemalik bere-muşizMektebi şkule soti mot-ulur. Oxorişe moxti.” ya do çinadumers. (AH-Borğola) Kemal çocuğunaOkuldan sonra bir yere gitme. Eve gel.diye tembih ediyor. Onuriz noğaşen mulut’aşi kovali momiğaz ma do dopçinadvi. (AH-Borğola) Onur’a çarşıdan gelirken buğday ekmeği getirsin diye tebih ettim. Ayşe noğaşa nulun. Ama bere-muşişaOxorişen gale var-gamaxtaya do çinadumers. (AK-Döngelli) Ayşe çarşıya gidiyor. AmaEvden dışarı çıkmadiye çocuğuna tembih ediyor. → ceçinadums/ ceçinaduy; coçinaduy; oxondvay/ oxonduy; dinduy; utembiğay; dvandvapun

part. çinadveri : Tembih edilmiş. Oxoris var-gamaxtare ma do çinadveri miyonun. (FN-Sumla) Evden çıkmayacaksın diye tembih etmişliğim var.


çinadveri (ÇM ~ AŞ) [< çinadums fiilinin partisipi] s. Tembihli. Tembih edilmiş. Berepe seri nek’na va-gon3’umu şeni çinadveri miyonun. (ÇM-Ğvant) Benim çocuklar gece kapıyı açmamaları için tembihliler.


çinaperi (ÇM ~ AŞ), çinaperi/ çinapeyi/ çinoperi/ çinopeyi (FN ~ AH) s.-i. 1. Tanıdık. Ali ngolaşa moxt’asi çinaperi na-vort şeni şk’uni oxorişa mulun. (ÇM-Ğvant) Ali yaylaya gelince tanıdık olduğumuz için bizim eve geliyor. Çinaperi k’oçepe mulun. (AŞ-Ok’ordule) Tanıdık adamlar geliyor. Cuma-çkimik P’olişe na-moxtu çinapeyi-muşi nanaz oçinapamz. (FN-Ç’anapet) Kardeşım İstanbul’dan gelen tanıdığını anneme tanıştırıyor. Ali-cumadişe mintxanepe moxtez-doren. Mipe renan z*iri-i ? - Kobz*iri. Ala çkari çinaperi va-ren. (AH-Lome) Ali-amcalara birileri gelmiş. Kimlerdir, gördün mü ? - Gördüm. Ama hiçbiri tanıdık değil. Çinaperi na-var-ren k’oçepe k’ala doxunu k’ai var-mi3’ons. (AH-Borğola) Tanıdık olmayan insanlarla oturmak hoşuma gitmez. 2. Tanınmış. Amet’t’i çinaperi na-on şeni mi-ti azirasen himu şk’ala issinapay. (AŞ-Ortaalan) Ahmet tanınmış biri olduğu için kimi görürse onunla konuşuyor. Ali na-u k’ayi dulyapeten çinoperi ren. (FN-Ç’anapet) Ali, yaptığı iyi işlerle tanınmıştır. → na-içkinen, çinoberi


çinçviri/ çinçviyi (HP ~ ÇX) i. (At, inek, eşek gibi hayvanlarda) Dudak. 3xenis çinçviyis lejveyi dabğen. (HP-P’eronit) Atın çenesinden salya akıyor. Puciz çinçviyiz but’k’ucik nomsku. (ÇX-Makret) İneğin dudağını arı sokmuş.


çinda (FN) i. Nezle. Grip. Berez çinda dağodu. (FN-Ç’anapet) Çocuğa nezle bulaştı. → mazap’u; nçori; nezle; gripi


çindums (PZ), çinduy (AŞ), çindums (FN), çindums/ çindoms (AH), çindums/ çindups (HP), çindups (ÇX) Eø har.f. Hapşırıyor. Aksırıyor. Ayxanik çindums. (PZ-Cigetore) Ayhan hapşırıyor. Doğani çinduy. (AŞ-Ok’ordule) Doğan hapşırıyor. Celalik çindums. (FN-Ç’anapet)(HP-P’eronit) Celal hapşırıyor. Nezleli k’oçik çindaşi ma a şvaciz nezle memak’nen. (AH-Borğola) Nezleli adam hapşırınca bana hemen nezle bulaşıyor. → ciçindray (ÇM); açinden/ açindren; açindinen (FN-Ç’enneti)


çineri → içinams/ içinay/ içinoms/ içinops/ içinaps


çinoberi (AK) s. [< içinops fiilinin partisipi] Tanınmış. Çinoberi k’oçi t’een. Ama man mu-şeni var-viçini, var-miçkin. (AK-Döngelli) Tanınmış adammış. Ama ben niçin [onu] tanımadım, bilmiyorum. → çinaperi


çinoperi → çinaperi


çip’it’i (PZ) i. Kibrit. Xasanişi beres çip’it’i ok’açun do çip’it’i ç’apxums. (PZ-Cigetore) Hasan’ın çocuğunda kibrit var da kibrit çakıyor. ç’ak’la[1]-II; çirp’it’i, çibrit’i; kirp’it’i, kiprit’i


çiraği i. Çırak. Ali usta çiraği-muşi him pi3ari eşk’a3’ay deyi dutembiğu. Var-usi duylaşa kogamoşk’u. (AŞ-Ok’ordule) Ali usta çırağına o tahtayı çıkarsın diye tembih etti. Yapmayınca işten çıkardı. Usta inşaeti oçalişu-ora ar saeti iyaşa k’afri oçodinay. Çiraği-muşi-ti e3’uncğonay. (AŞ-Ok’ordule) Usta inşaatta çalışma zamanında bir saat olana kadar çiviyi bitiriyor. Çırağı da [çiviyi] aşağıdan yukarı gönderiyor. Çirağiz ar xez çanta-muşi elokaçun. Majura xez-ti ustak t’akimepe-muşi elokaçapams. (AH-Lome) Çırak bir koltuğunda kendi çantasını tutuyor. Diğer koltuğuna da usta kendi takımlarını tutturuyor.


çiremit’t’i (AŞ-Ortaalan) i. Kiremit. Otva çiremit’t’i turguy. (AŞ-Ortaalan) Çatıyı kiremitle örtüyor. → çeremit’a, çeremit’i; let’a-k’avari; k’eremidi/ k’eremiti; keremidi


çirp’it’i (ÇM) i. Kibrit. Ali çirp’it’i eluç’apxay. Çona nudvinay. (ÇM-Ğvant) Ali kibriti çakarak ışığı (= gaz lambasını) yakıyor. → çip’it’i, çibrit’i; ç’ak’la[1]-II; kirp’it’i, kiprit’i


çisti (AH-Borğola) i. Eş. Benzer. Aynı. Mektebişi berepe artikatişi çisti renan. (AH-Borğola) Okul çocukları birbirinin aynısıdır. [Bu kelime AH-Lome’de bilinmeyip kullanılmaz.]


çitabi (PZ ~ AŞ) i. Kitap. [< Arp.] Çitabi svarums. (PZ-Apso) Kitabın yapraklarını teker teker çeviriyor (= okumadan göz geçiriyor). Çitabi golayonu domanç’inasi elamzik’um. Kok’ovutum. Dovincir. (AŞ-Okordule) Kitabi okumaktan yorulunca kenarını kıvırıyor, kapatıyorum. Uyuyorum. → kitabi; suparaI


çitums/ çituy[1]/ çitoms/ çitups (PZ ~ ÇX)(AK) EA har.f. Yarıyor. Alik ndağis dişk’a çitums. (PZ-Cigetore) Ali dağda odun yarıyor. Andğa mu-ti-na ot’u dişk’alepe argunite dopçiti. (PZ-Cigetore) Bugün ne kadar odunlar vardı ise balta ile yardım. Xasanik dişk’a çitumt’aşa arguni moint’orams (= moit’oçams). (PZ-Cigetore) Hasan odun yararken baltayı üstünden aşırıyor. Ali dişk’alepe çituy. (ÇM-Ğvant) Ali odunları yarıyor. Ali sali azuy. Dişk’alepe çitasen. (ÇM-Ğvant) Ali kama yontuyor. Odunları yaracak. P’ap’u dişk’a çituy. (AŞ-Ok’ordule) Dede odun yarıyor. Ali didaşi dişk’a doçitu. Huy doloxe amuğay. (AŞ-Ok’ordule) Ali ihtiyar kadının odununu yardı. Şimdi içeri alıyor. Dişk’a pçitumt’işa mt’esi gomant’t’u. (AŞ-Ortaalan) Odun yararken kıymık bana battı. Pederik silite nez*işi nca çitumz do dişka asen. (AFN-Ç’anapet) Babam kama ile ceviz ağacını yarıyor ve odun yapacak. Cemalik dişka çitums. (FN-Sumla) Cemal odun yarıyor. Dişka pçitomt’aşi sili bixmar. (AH-Lome) Odun yararken kama kullanıyorum. Fazlik serentişi tude dişka çitoms. (AH-Lome) Fazlı serenderin altında odun yarıyor. İnora şeni na-pçitit dişkape o3xoneşe tok’iten k’ai einç’en. (AH-Borğola) Kış için yardığımız odunlar tavan arasına iple iyi çekilir. “Na-pçiti dişkape mot-işuvet’azya do ok’obdvi do jin komobotvi. (AH-Borğola) Yardığım odunları ıslanmasın diye bir araya koyup üstünü örttüm. → pen3’k’ups; ++ ok’oçitums/ ok’oçituy/ ok’oçitoms/ ok’oçitups; ok’open3’k’ups

yet. açiten : Yarabiliyor. Sali va-co3onamşa ham çutuği va-gaçiten. (AŞ-Ortaalan) Kamayı saplamadan bu kütüğü biçemezsin.


çitun (PZ), çituy[2] (ÇM ~ AŞ), çitun (FN ~ ÇX) A.Abl har.f. Kurtuluyor. Ali ar-jur ndğaşi doloxe şk’imda çitun. (PZ-Cigetore) Ali bir iki gün içinde benden kurtuluyor. Ayşe zabuni bere duğuru. Zabuni bereşa doçitu. (ÇM-Ğvant) Ayşe’nin hasta çocuğu öldü. Hasta çocuktan kurtuldu. Ali zabun ort’u. Doçitu. (ÇM-Ğvant) Ali hastalıktan kurtuldu. Ali oğuroni ozabunluği ak’nu. Var-çitasen. (ÇM-Ğvant) Ali ölümcül hastalığa yakalandı. Kurtulmayacak. Na-gvondinu burç’uli koziru do doçitu. Vana nana-muşi ceçasert’u. (AŞ-Ok’ordule) Kaybettiği baltayı buldu da kurtuldu. Yoksa annesi onu dövecekti. Bere kodvorinu do doçitu. (AŞ-Ortaalan) Çocuğu doğurdu da kurtuldu. Eminek lemşi oxenapu do zabunobaşen çitu. (FN-Sumla) Emine iğne yaptırdı ve hastalıktan kurtuldu. Bere-çkimi dido k’ap’et’i t’u-doren. Mupeyi zabunobapeşen çitun. (AH-Lome) Çocuğum çok dayanıklı imiş. Ne hastalıklardan kurtuluyor. Nisa xarmelayen doçitu. (ÇX-Makret) Gelin hastalıktan kurtuldu. → cuçitams, muçitun


çize (PZ) i. Çiy. Ham ndğalepes opşa çize iyen. (PZ-Cigetore) Bugünlerde çok çiy oluyor. murun3xi-mseli; şetxi; toşiII


çizme i. Çizme. Modvalu maven, ala çizme var maven. (AH-Lome) Ayakkabı bana oluyor, ama çizme olmuyor. Selaydiniz k’uçxe ç’ap’ra uğun. Çizme var-madven. (AH-Lome) Selahattin’in ayakları çarpık. Çizme giyemiyor.


çizonuy (ÇM) EA har.f. I. Tırmıklıyor. Üzerinden tırmık çekerek toprağı işliyor. Tırmık ile toprak yayıyor. Ali livadi çizonuy. (ÇM-Ğvant) Ali tarlayı tırmıklıyor. Ali let’a berguy. Çizonuy. Upinay. (ÇM-Ğvant) Ali toprağı kazıyor. İnceltiyor. Havalandıryor. → 3ijonuy

II. Çapalıyor. Ayşe livadi çizonuy. (ÇM-Ğvant) Ayşe bahçeyi çapalıyor. → 3ijonuy; bergums/ beguy/ bergups; molums/ molups; belups; gomolaps; gumers[2]; ntxorums/ ntxoruy/ ntxorups


çkar (FN ~ ÇX)(AK) z. I. Hiç. Fadimeşi k’ociz dido asinapen. Çkar nuk’u var-dadven. (FN- Ç’anapet) Fatmanın kocası çok konuşabiliyor. Hiç çenesi durmuyor. Cumak, alimse-çkimik sigara na-şu az*iru tina heyaşen çkar toli var-mok’oğamz. (FN-Ç’anapet) Kardeşim, yeğenimin sigara içtiğini gördükten beri onun üzerinden gözünü hiç ayırmıyor. Avlaş m3xuli ixite geiktu. Çkar peso var-uğut’u-doren. (FN-Sumla) Kapı önündeki armut rüzgârda devrildi. Hiç (sağlam) kökü yokmuş. Skiri-çkimi, çkar umuteli muç’o skidare ? (AH-Lome) Yavrum, hiçbir şeysiz nasıl yaşayacaksın ? Genci k’oçik çkar oncğore var-aven do ik’vans. (AH-Lome) Genç adam hiç utanmayıp dileniyor. K’anseriz çkar çare var-uğun. K’oçi ar niç’opazna a sum-otxo tutaz tamo tamo ndğulun do gamastun. (AH-Lome) Kanserin hiç çaresi yok. İnsan bir yakalanırsa bir kaç ay içinde eriyip gider. Çkar mitiz beroba-muşi var-goç’k’ondun. (AH-Borğola) Hiç kimse çocukluğunu unutmaz. Çkar mç’k’idi va-en. (ÇX-Makret) Hiç ekmek kalmadı. Amseneyi x’ini çkar va-miz*iyut’ez. (ÇX-Makret) Bu geceki soğuk hiç görülmemiş. P’ant’a oxoris mulaxen do gale çkar var-gamulun. (AK-Döngelli) Her zaman eve hapsolmuş gibi oturur da dışarı hiç çıkmaz. Motak p’ap’uli-muşi aigdeps do çkar var-şinups. (AK-Döngelli) Torunu dedesini alaya alıyor ve hiç saygı duymuyor. Emu stei laşi gonzderi k’ulani çkar var-miz*irun. (AK-Döngelli) Onun gibi dudağı gevşek kız ben hiç görmedim. → aina/ ayina; hiç/ hiçi; çkarte

II. Asla. Biç’i-çkimi, araba-çkimi oxmarinu şeni dido ixve3’en. Çkva ma çkar izini var-mepçam. (FN-Ç’anapet) Oğlum arabamı kullanmak için çok yalvarıyor. Ama asla izin vermiyorum. → ebedi


çkari (FN ~ AH HP)(AK) i. Hiçbiri. a. [canlı] Ali-cumadişe mintxanepe moxtez-doren. Mipe renan z*iri-i ? - Kobz*iri. Ala çkari çinaperi va-ren. (AH-Lome) Ali-amcalara birileri gelmiş. Kimlerdir, gördün mü ? - Gördüm. Ama hiçbiri tanıdık değil. İya dulya çkaris var-uçkin. (AK-Döngelli) O işi hiçbiri bilmiyor. b. [cansız] Han3’o na-dobdgi-dort’un urz*enepeşi çkari var-skidu. (FN-Ç’anapet) Bu sene dikmiş olduğum üzümlerin hiçbiri tutmadı. Coğoris na-mek’udgam kvape mtelli elustun. Çkari var-mat’en. (AH-Lome) Köpeğe attığın taşların hepsi yanından sıyırıyor. Hiçbiri isabet etmiyor. Si na-zop’onpeşi çkari anayasaz va-ren. (AH-Lome) Senin söylediklerinin hiç birisi anayasada yoktur. Nurik na-gebudvi gyarepezZ*ğeri boreya do çkariz xe var-mentxu-doren. (AH-Borğola) Nuri, koyduğum yemeklereTokumdiye hiçbirine el sürmemiş. → çkar-na-eni, çkar-ti


çkar-na-eni (FN) i. Hiçbiri. Han3’o na-dobdgi-dort’un urz*enepeşi çkar-na-eni var-skidu. (FN-Ç’anapet) Bu sene dikmiş olduğum üzümlerin hiçbiri tutmadı. → çkari, çkar-ti


çkarte (ÇX) z. Hiç. Ozcanik çkarte var-ip’içvap’t’u. Dğa ip’içvaps. (ÇX-Çxalazeni, TM) Özcan hiç oruç tutmazdı. Bugün oruç tutuyor.


çkar-ti (ÇX) i. Hiçbiri. Çkar-ti va-yenan. (ÇX-Makret) Hiçbiri yok. → çkar-na-eni, çkari


çkimda, çkimde, çkimden → ma[1]


çkimebura (FN ~ ÇX)(AK) z. Kendimce. Kendi kendime. Ma çkimebura p’are. (AH-Lome) Ben kendi kendime yapacağım. Ma çkimebura e3’ebitkvi. (AH-Lome) Ben kendi kendime sordum. Dido mebazmonaşi kimi oras çkimebura e3’ebitkvam. (AH-Lome) Çok daldığımda kimi zaman kendi kendime konuşuyorum. Eşo visimadep ki ti-çkimis çkmebura nosi mop’k’itxup. (AK-Döngelli) Öyle düşünüyorum ki kendime kendimce akıl soruyorum. → ti-şk’imi şk’ala; çkimişebuyi


çkimepe (FN-Ç’anapet) i. Benimkiler. Cuma-çkimiz oxoyişi ogine na-udgin ntxirepe çkimepeşen daha morderi renan. (FN-Ç’anapet) Kardeşimin evin önünde dikili olan fındıklar benimkilerden daha büyükçeler.


çkimi → ma[1]


çkimişebuyi (ÇX-Makret) z. Kendi kendime. Çkimişebuyi bğarğal. (ÇX-Makret) Kendi kendime konuşuyorum. ti-şk’imi şk’ala, çkimebura


çkimişen (AH) z. (*) Benden. Çkimişen ordo na-mulun miti va-ren. (AH-Lome) Benden önce gelen kimse yok. P’ap’uli-çkimişen Somexi na-zop’ont’u bogni. Ha3’i irikErmeniya do ixmars. (AH-Borğola) Dedemden [Ermeniler’e] Somexi dediğini duydum. Şimdi herkesErmenidiye kullanıyor. [(*) Şahıs zamirlerinin ablatif biçimi olan çkimden, skanden, çkunden ve tkvanden ile eşanlamlı olarak AH diyalektlerinde kullanıldığı gözlemlenen çkimişen, skanişen, çkunişen ve tkvanişen biçimleri, isimlerin ablatif biçimlerinden örneklenerek sonradan oluşturulmuştur. Bu biçimler, kullanım sahası hakkında ileri araştırma yapılmak üzere, bu sözlükte zarf olarak sınıflandırılmıştır.](ma[1] altında) çkimden


çkin (HP ~ ÇX)(AK) ş.zm. Biz. ♦ aps.-erg.-dat. çkin : 1. aps. Biz. Bizi. # Jilendon mu gululun ? / X’alisari t’oroci / Diçiles dikimoces / Kodopskidit çkin xvala. (HP-Limani, anonim) Yukarıdan ne geçiyor ? / Kızılgerdan kuşu / Erkekler de evlendiler, kızlar da evlendiler / Kaldık biz yalnız. 2. erg. Biz. Gyozgira gemi gyant’onun do çkin-ti aşo vo3’k’ert. (AK-Döngelli) Göz göre göre gemi batıyor da biz de böyle bakıyoruz. 3. dat. Biz. Bize. Bizim.

pos.-gen. çkini : Bizim. 1. pos. 2. gen. a. [çkini + isim] Çkini kyoyiz Alevepe va-en. (ÇX-Makret) Bizim köyde Alevi yoktur. Babak çkini x’onaşi 3’k’ari xargiten 3’ale giloçkumers. (AK-Döngelli) Babam bizim tarlanın suyunu kanal ile aşağıya gönderiyor. Çkini oxorişen cumadi-çkimişi oxorişa t’orocepe mijaputxun. (AK-Döngelli) Bizim evden amcamın evine güvercinler uçuyor. Çkini kyoyis ar gyoli ren. Edo Didi-Gyoli coxons. (AK-Döngelli) Bizim köyde bir göl var. Ve adı Didi-Gyolidir. b. [isim + -çkini] X’ona-çkinis ar ç’it’a t’iba ren. (AK-Döngelli) Tarlamızda küçük bir gölcük var. c. [çkini] Bizimki.

dir. çkinda : Bize. Bize doğru. Çkinda mundes mulu(r) ? (HP-P’eronit) Bize ne zaman gelirsin ? ♦ abl. çkinden : Bizden. Çkinden mu p’at’inoba z*iri ? (HP-P’eronit) Bizden ne kötülük gördün ? Çkinden mu ogni ? (HP-P’eronit) Bizden ne duydun ? (= Senin hakkında ne olumsuz konuşmuşuz ki böyle bir şey mi duydun ?). Çkinden p’at’i mot ga3’onu ? (HP-P’eronit) Bizden zoruna giden ne oldu ?


çkina (AH-Borğola) i. [çoğ. çkinape] Bilgi. Kemalik, na-uçkin çkinapeMot-diguramt’azya do cuma-muşis uşlams. (AH-Borğola) Kemal, bildiği bilgileri Öğrenmesindiye kardeşine esirgiyor.


çkinaperi (AK) s.-i. Bilinen. Tanınan. Tanınmış. Tanıdık. Xasani viçinop do zati çkinaperi k’oçi ren. (AK-Döngelli) Hasan’ı tanıyorum ve zaten tanınan bir adamdır.(uçkin altında çkineri); (içinams/ içinay/ içinoms/ içinops/ içinaps altında) çineri; çinaperi/ çinoperi


çkinebura (HP ~ ÇX) s.-z. I. [yüklem sıfatı] Biz bize. Ç’andaşa mitiz var-dobucoxi. Çkinebura bort’it. (HP-P’eronit) Düğüne kimseyi çağırmadım. Biz bize idik. Çkinebura bğarğalat. (ÇX-Makret) Biz bize konuşalım. → şk’un do şk’u; şk’unona; çku çkunebura; çkuneburaIII

II. z. Kendimizce. Heşo na-t’u var-miçkit’es. Çkinebura haşo bisimadit. (HP-P’eronit) Öyle olduğunu bilmiyorduk. Kendimizce böyle düşündük. → şk’uneburaI; şk’unonaI

III. z. Bizim dille. Lazca. Çkinebura ğağalaps. (HP-Sarp) Lazca konuşuyor. Çkinebura bğarğalat. (HP ~ ÇX) Lazca konuşalım. Çkinebua dobğarğalat. (ÇX-Makret) Lazca (= bizim dilde) konuşalım. → şk’uneburaII; şk’uneburiIII; çkuneburaIV; Lazuri, Lazebura, Lazeburi, Lazce


çkinepe (HP ~ ÇX) i. çoğ. Bizimkiler. Çkinepe so doskides ? (ÇX-Makret) Bizimkiler nerde kaldı ? → şk’unepe, çkunepe


çkineri (FN ~ ÇX) s. ve i. [< uçkin fiilinin partisipi] Bilmiş (kişi). Bilgili. Bilgin. Âlim. Ançeleşi bozo dido ckineri ren. (FN-Ç’anapet) Ançele’nin kızı ne yaptığını bilen biridir. Ali cumadi dido çkineri k’oçi t’u. (AH-Lome) Ali amca çok bilgili bir adamdı. Ar duyla ikomt’aşi hemuşi çkineris k’itxare. (AH-Borğola) Bir iş yaparken onun bilginine soracaksın (= danışacaksın). Dido çkineyi k’oçi yen. (ÇX-Makret) Çok akıllı bir adamdır.


çku/ çkun (FN ~ AH) ş.zm. Biz. → şk’u, çkin. ♦ aps.-erg.-dat. çku/ çkun : 1. aps. Biz. Bizi. İri-xolo igzalu do çku çkunebura kodopskidit. (FN-Sumla) Herkes gitti. Biz bize kaldık. 2. erg. Biz. Çku a mutxa bisinapamt’aşa Xasanik hekole a mutxaz eluç’k’ams. (FN-Ç’anapet) Biz bir şey konuşurken Hasan o taraftan başka bir konuya giriyor. Çkun gudelite urz*eni p’3’ilomt. (FN-Sumla) Biz gudeli ile üzüm toplarız. Kotuımepeşi o3’k’int’ale iç’k’omen. Ala çku var-bipxort. (AH-Lome) Tavukların taşlığı yenilebiliyor. Fakat biz yemiyoruz. 3. dat. Biz. Bize. Bizim. Çku Xasani-sterepe dido miz*irunan. (FN-Ç’anapet) Biz Hasan gibileri çok gördük. Tkva na-moğoditpe mitiz var-şuns. Çku mşunan. (AH-Lome) Sizin bize yaptıklarınızı kise hatırlamıyor. Biz hatırlıyoruz. Cuma-çkimi k’ala gyari ok’obipxort’itşi k’at’uk çkun mo3’k’ert’es. (AH-Borğola) Kardeşimle yemeği birlikte yerken kedi bize bakıyordu.

pos.-gen. çkuni : Bizim. 1. pos. 2. gen. a. [çkuni + isim] Memet’iş berek çkuni bere eiselaşi orz*o ucubalams do var-meçams. (AH-Lome) Mehmet’in çocuğu, bizim çocuk kalkınca iskemlesini kapıyor ve vermiyor. Çkuni arabas var-gexedu do xvala muşi şeni araba ikaçams. (AH-Borğola) Bizim arabaya binmedi de yalnız kendi için araba tutuyor (= kiralıyor). b. [isim + -çkuni] Para-çkuni hako golulun. Vana gale mutuz var-ğirs. (FN-Sumla) Paramız burada geçerlidir. Yoksa dışarılarda (= dış ülkelerde) hiç değeri yoktur. Avli-çkuni tkvani avlişen mçire ren. (AH-Lome) Bizim ön bahçe sizin ön bahçeden geniştir. Topuri-çkunişi nostoniz ar kogo3’k’edi. K’iyanaz enni k’ayi topuri haya ren. (AH-Lome) Balımızın tadına bir bakar mısın ? Dünyanın en güzel balı budur. Ont’uleşi meonaz oxori-çkuni mulun. (AH-Lome) Tarlanın devamında bizim ev gelir. Didi-çkuni Emine ren. Hemuşi meoneyi ma bore. (AH-Lome) Büyüğümüz Emine’dir. Devamında ben varım. Ağani nusa-çkuni babaz dido mo3’ons. (AH-Lome) Yeni gelinimizi babam çok beğeniyor. Bere-çkuni dido iç’anç’axen. (AH-Lome) Bizim çocuk çok çamurlanıyor. c. [çkuni + yer birdiren zarf] İnoraz mjora çkuni hakşen imendranen. (AH-Borğola) Kışın güneş bizim buradan (= Lazistan’dan) uzaklaşıyor. d. [çoğ. çkunepe] Bizimki(ler). [→ çkunepe biçiminde ayrı bir maddebaşı edilmiştir.]

dir. çkunde/ çkunda (FN), çkunde (AH): Bize. Bize doğru. Sedik’epe çkunda moxtaniz 3’ut’eli bere-nişi oncğoreten nana-muşiz elaç’aben. (FN-Ç’anapet) Sadık’lar bize gelince en küçük çocukları utancından annesine yapışıyor. Omeri çkunde k’ele mok’ulurt’uşa gyantxu do xe not’roxu. (FN-Ç’anapet) Ömer bizim tarafa doğru gelirken düştü ve eli kırıldı. Çkunde k’ele dolayiz ar pederiz-ti kelacoxare. (FN-Ç’anapet) Bize doğru (= bizim mahalleye) gidersen bir de babama uğrarsın. Mebikosit. Soti çkunda komogalasen ! (FN-Sumla) Artık silindik (=dostluğumz bitti). Bize gelme ! Mutepek çkar mutu va-ikoman. Çkunde moxtaşi iri-mutu çku moxenapaman. (AH-Lome) Kendileri bir şey yapmazlar. Bize gelince de her şeyi bize yaptırırlar. AlikÇkunde moxtiya do dido moxve3’un. (AH-Lome) AliBize geldiye bana çok yalvarıyor. Çkunde arkadaşepe moxtaşi babakBerepe raxat’i ivanya do gale gamilams. (AH-Lome) Bize arkadaşlar gelince babam “Çocuklar rahat olsunlar” diye dışarı çıkıyor. Badik pucepe çkunde k’ele muçumers. (AH-Lome) İhtiyar adam inekleri bize doğru getiriyor. Kemalik cuma-muşizÇ’umanişe çkunde gyarişe moxtitya do ambari numçinu. (AH-Borğola) Kemal kardeşineYarın bize yemeğe gelindiye haber yolladı.

abl. çkunden. Bizden. A ya k’itxi. Çkunden mulun-i ? (FN-Sumla) Sor bakalım. Bizden mi geliyor ? → çkunişen


çku çkunebura (FN) [zarfsal deyim] Biz bize. İri-xolo igzalu do çku çkunebura kodopskidit. (FN-Sumla) Herkes gitti. Biz bize kaldık. → şk’un do şk’u; şk’unona; çkuneburaIII; çkineburaI


çkunebura (FN ~ AH) s.-z. I. s. Geleneğimize ait. Laz geleneklerine ait. Fot’a çkunebura go3’ak’ora ren. (FN-Sumla) Fot’a Laz geleneğine ait bir peştamaldır. Lazi cumalepe k’ala dopxedatşi çkunebura gyarepe bipxort. (AH-Borğola) Laz kardeşler ile oturduğumuzda (Laz) geleneğimize ait yemekleri yiyoruz.

II. z. Bizim geleneklerimize göre. Laz geleneklerine göre. Xasanik çkunebura duğuni vasen. (FN-Sumla) Hasan Laz adetlerine göre düğün yapacak.

III. (AH) z. Biz bize. Çkunebura ok’obitkvit. (AH-Lome) Biz bize sözleştik. → şk’un do şk’u; şk’unona; çku çkunebura; çkineburaI

IV. z. Bizim dille. Lazca. Hako çkunebura bisinapat do mitik mot-oxo3’onamt’as. (FN-Sumla) Burda Lazca konuşalım ve kimse anlamasın (= sadece biz anlayalım). Lazi cumalepe k’ala dopxedatşi çkunebura bip’aramitamt. (AH-Borğola) Laz kardeşler ile oturduğumuzda Lazca konuşuyoruz. → şk’uneburaII; şk’uneburiIII; çkineburaIII; Lazuri, Lazebura, Lazeburi, Lazce


çkuneburi (AH-Lome) z. Bize göre. Geleneğimize göre. Ğoma lumci ç’anda çkuneburi ixenu. (AH-Lome) Dün akşam(ki) ç’anda (= kına gecesi) bize göre (= geleneğimize göre) yapıldı. → şk’uneburiII


çkunepe (FN ~ AH) i. çoğ. Bizimkiler. Hak mu çumer ? - Çkunepe hak golaxtanoren do hemtepe pçumer. - Tkvanepe ndğora Golilez. M3udişi mot-çumer. (AH-Lome) Burada ne bekliyorsun ? Bizimkiler buradan geçecekler de onları bekliyorum. - Sizinkiler demin geçtiler. Boşuna bekleme. → şk’unepe, çkinepe


çkunişen (AH) z. (*) Bizden. Eminez peripe uyonun. Na-ivasen iri-mutu çkunişen ordo açkinen. (AH-Lome) Emine’nin perileri var. Olacak her şeyi bizden önce bilebiliyor. [(*) Şahıs zamirlerinin ablatif biçimi olan çkimden, skanden, çkunden ve tkvanden ile eşanlamlı olarak AH diyalektlerinde kullanıldığı gözlemlenen çkimişen, skanişen, çkunişen ve tkvanişen biçimleri, isimlerin ablatif biçimlerinden örneklenerek sonradan oluşturulmuştur. Bu biçimler, kullanım sahası hakkında ileri araştırma yapılmak üzere, bu sözlükte zarf olarak sınıflandırılmıştır.](çku altında) çkunden


çkuniz (FN-Ç’anapet) z. (*) Bizde. Evimizde. Arazimizde. Yöremizde. Çkuniz hek’o dido mandalina var-içanen. Oxoriz oç’k’omu şeni einç’en. (FN-Ç’anapet) Bizde o kadar çok mandalina yetişmez. Evde yemek için [ancak] yetiyor. 3’ana-ağneşi seyiz çkuniz ok’obik’orobaten. (FN-Ç’anapet) Yılbaşı gecesi bizde toplanacağız. Ğoma çkuniz na-doskidu-dort’un p’ap’ulişi ruza handğa biç’i-çkimik oxorişa nuğamz. (FN-Ç’anapet) Dedenin dün bizde unuttuğu hırkayı bugün oğlum evine götürüyor. [(*) Bu kelime, yukarıdaki örneklerde şahıs zamiri çku’nun lokatif durumu işlevini yapmaktadır. Fakat Lazca diyalektlerinin büyük çoğunluğunda şahıs zamirlerinin lokatif durumu bulunmaz. Ayrıca, Lazca tüm isimlerin ve diğer zamirlerin lokatif ile datif durumları eşbiçimlidir. Bu kelime, Türkçe “bizde” ifadesinin kopyası olarak yakın zamanda meydana gelmiş de olabilir. Kullanım oranı ve sahası hakkında ileri araştırma yapılmak üzere, şimdilik bir zarf olarak sınıflandırılmıştır.]


çkva[1] (FN ~ ÇX) z. Daha. → daa, daha, daya

a. [çkva] 1. Daha başka. Çkva mutu mot-yopxor. (AH-Lome) Üzerine başka bir şey yeme. 2. Daha çok. Nana do babaşa na-miğun oropa mk’itxumna nanak çkva gyon3’onams. (FN-Ç’anapet) Annem ve babama olan sevgimi soruyorsan annem daha ağır basıyor. Ali do Amet’ik naylape-nişi gamaçaman. Amet’işi nanik çkva gyon3’onams. (FN-Ç’anapet) Ali ve Ahmet serenderlerini satıyorlar. Ahmet’inki daha ağır basıyor. Ustak na-xaziru boya babak m3ika çkva omç’itanams. (AH-Lome) Ustanın hazırladığı boyayı babam biraz daha kırmızılaştırıyor. 3. [olumsuz] Artık. Ma çkva tkvani oxoşe p’ot’e(z) var-bulu(r). (AH-Lome) Ben artık sizin evinize hiç bir zaman gitmem. Çkva k’uçxez mot-gomağer. (AH-Lome) Artık bana ayak bağı olma. Oğine ham yerepe mtelli çoşlop’i t’u-doren. Princi xaçkumt’ez-doren. Ha3’i çkva princiş ona var-doskidu. (AH-Lome) Önceleri buralar hep bataklıkmış. Pirinç ekiyorlarmış. Şimdi artık pirinç tarlası kalmadı. Ha3’ineyi saat’epe ar ok’ixu-i çkva çkar va-geidgen. (AH-Lome) Şimdiki saatler bir bozuldu mu artık hiç kurulmuyor. Ma çkva skande mutu var-matkven. Si nenaşi ompulu var-giçkin. (AH-Lome) Ben artık sana hiçbir şey söyleyemem. Sen sır saklamayı bilmiyorsun. Çkva va-p’ç’k’omaun. (ÇX-Makret) Daha yemeyeceğim. 4. [olumsuz] Henüz. Arzu do Feride dalepeşi bozope renan. Hek’o ok’ungaman ki çkva na-var-uçkinanpez Ekizi dalepe ren da3’onenan. (FN-Ç’anapet) Arzu ile Feride birbirinin teyze kızılar. O kadar birbirne benziyorlar ki henüz bilmeyenler ikiz kardeş olduklarını sanıyorlar.

b. [a(r) çkva] 1. [olumlu] Bir daha. Tekrar. Kçe dolokunupe bozos k’ayi var-anaxu-doren. Nana-muşik a çkva meyanaxums. (AH-Lome) Beyaz giysileri kız iyi yıkayamamış. Annesi bir kez daha yıkıyor. Tok’i dido dişiru-doren. Gudeli ncaşen gebonç’amt’aşa meç’k’odun. Babak a çkva tok’i elum3xvams do ok’ap’et’anams. (AH-Lome) İp fazla aşınmış. Sepeti ağaçtan aşağı indirene kadar kopabilir. Babam yandan bir ip daha ekleyip sağlamlaştırıyor. 2. [olumsuz] Artık. Bir daha. Tekrar. Obadula xayi şeyi ren. Ar çkva na-tkvare mitik var-gişinamz. (FN-Ç’anapet) İhtiyarlık kötü şeydir. Artık kimse söylediğini ciddiye almıyor. Ma a çkva Omeriz meşveluşe var-bulur. Jur ndğaz na-bidare ar ndğaşe şinoms. (AH-Lome) Ben bir daha Ömer’e yardım etmeye gitmem. İki gün gideceğimi bir güne sayıyor. Boya usumert’aşi furç’a mot-dovalam. O3’udez na-na3’ap’en boya a çkva var-gamulun. (AH-Lome) Boya yaparken fırçanı silkeleme. Rafa damlayıp yapışan boya bir daha çıkmaz. Hemuz gebugondi. P’ot’e hemtepeşe ar çkva var-bidare. (AH-Borğola) Ona küstüm. Asla onlara bir daha gitmeyeceğim. Ar çkva koro3xums. (HP-P’eronit) Tekrar sayıyor.


çkva[2] (FN-Ç’anapet) bağ., z. ve ü.

I. bağ. a. Ama. Biç’i-çkimik araba-çkimi oxmarinu şeni dido ixve3’en. Çkva ma çkar izini var-mepçam. (FN-Ç’anapet) Oğlum arabamı kullanmak için çok yalvarıyor. Ama asla izin vermiyorum. Handğa mçxomi oç’opuşa bidit. Çkva didi mçxomi var-maç’opez. Boyne 3’ut’a mçxomepe komobiğit. (FN-Ç’anapet) Bugün balık avlamaya gittik. Ama büyük balık alamadık. Hep küçük balıkları getirdik. Berepe ğoma xayi ok’ak’idez. Çkva handğa kodiksiyez. (FN-Ç’anapet) Çocuklar dün kötü kapıştılar. Fakat bugün sükünet içindeler. → mara, mana; ama; ala; edo[2]

b. Çünkü. Aliz k’ai ağodu, çkva dido-ti moiğu-dort’u. (FN-Ç’anapet) Ali’ye iyi oldu, çünkü çok azıtmıştı.

II. z. 1. Acaba. Xasanişi oxoriz nk’oma edgitun. Çkva noğale komoxtes-i ? (FN-Ç’anapet) Hasan’ın evinde duman yükseliyor. Acaba çarşıdan geldiler mi ? Alişi 3’ut’eli bere dido sap’ari maz*iru. Çkva zabuni ren-i ? (FN-Ç’anapet) Ali’nin küçük çocuğunu çok zayıf gördüm. Acaba hasta mı ? 2. Galiba. Ceveriz çkva toliz a mutxa kodololu. Boyne açilambren edo toli patxums. (FN-Çanapet) Cahver’in gözüne galiba bir şey kaçtı. Sürekli gözü yaşarıyor ve kırpıyor. → p’at’a; p’iya/ p’ea/ p’eya

III. ü. Yahu ! Çkva, ar k’oçiz mot-nağer do dulya-muşi doaz ! (FN-Ç’anapet) Yahu bir adamı engelleme de işini yapsın !


çkva[3] (FN’nın doğusu ~ AH) s. ve i. I. s. [a çkva] Başka. Alik dulya ikomt’aşi na-ixmarasen iri mutu ek’ixvams do nulun. K’ap’ulaz na-k’orobasen a çkva k’oçi unon. (AH-Lome) Ali çalışırken kullanacağı her şeyi ortada bırakıp gidiyor. Arkasından toplamak için bir kişi gerek.

II. i. [Nadiren genitif, direktif ve ablatif durumlarda çkvaşi, çkvaşa/ çkvaşe ve çkvaşen şekillerinde gözlemlenir. Ayrıca Çxala diyalektlerinde çkva şeni şeklinde postpozisyonel durumda göelemlenir.] Başkası. Ham nena çkvaşen bogni. (FN-Sumla) Bu sözü başkasından duydum. Çkvaşi bergiten ona var-ixaçken. (AH, atasözü, K.A.) Başkasının kazması ile ona kazılamaz (= Başkasının eline güvenip bir işe başlanmaz). Çkvaşe k’ap’ula medute var-iskedinen. (AH, atasözü, K.A.) Başkasına güvenle yaşanmaz. Çkvaşen ok’vanduten k’oçi var-meç’irdun-i ? (AH-Lome) Başkasından istemekten insan bıkmaz mı ? Ma çkvaşe guri meçameri bore. (AH-Lome) Ben başkasına gönlümü vermiş haldeyim. Çkvaşen mot-ognam. Ma gi3’vare. (AH-Borğola) Başkasından duyma. Ben sana söyleyeceğim. Çkva şeni çelamure mo-dvobğap. (ÇX-Makret) Başkası için gözyaşı dökme. → ç’k’va


çkva[4] (AH-Borğola) s.-e. Bir şeyden [abl.] başka. Hemuşen çkva gyari na-var-ç’k’omu miti var-doskidu. (AH-Borğola) Ondan başka yemek yememiş kimse kalmadı. → aşk’va[2]; gale[2]; met’a, met’i


çkva[5] (AK) z. ve s.a.e. I. z. Tabii. Elbette. [cümle sonunda kullanılır] “Si noğaşa igzali-i ?” - “Vigzali çkva.” (AK-Döngelli) “Sen çarşıya gittin mi ?” - “Tabii gittim.” → herbet’i

II. s.a.e. Diye. [İkinci veya üçüncü şahsa verilen emrin arkasına konarak ya emir kipi ya istek kipi ya da gelecek zamanda olan tkumers veya u3’umers fiilleri ile birlikte kullanılır.]Homoxtiçkva mi3’vas. (AK-Döngelli) BanaGeldesin. ÇkimdaHomoxtiçkva tkvas. (AK-Döngelli) BanaGeldesin. → şo


çobani i. Çoban. [< Far.] Çobani pucepe livadi nupinay. Çendi koxen. (AŞ-Ok’ordule) Çoban inekleri bahçeye salıyor. Kendisi oturuyor. Çobanik Xasaniz koyinepe gamuk’atams. (FN-Sumla) Çoban Hasan’ın koyunlarını (sürüden) ayırıyor. Çobanik k’oyinepe na-moxvadasen yeyiz nuktalams. (AH-Lome) Çoban koyunları rastgele yere salıyor. → mç’eşi


çoçok’a (ÇM)(FN)(AH-Borğola) i. I. (ÇM)(FN) Yele. Alişi n3xeni uk’ap’amt’aşa çoçok’ape dvamtinen. (ÇM-Ğvant) Ali’nin atı koşarken yeleleri dikleniyor. N3xeni guk’ap’amt’aşa çoçok’a-muşi mu mskva ivalz. (FN-Ç’anapet) At koşarken yelesi ne güzel dalgalanıyor.

II. (ÇM)(FN)(AH-Borğola) Perçem. Kâkül. Alnın üzerine sarkıtılan kısa kesilmiş saç. Ali biç’i-muşi çoçok’a cut’u. (ÇM-Ğvant) Ali erkek oğluna yele (= başın ön tarafına kesilmeyen saç) bıraktı. Nanak 3’ut’eli bozoz tomalepe du3xonu do duntxozu şkule ogine k’ele ar-ti 3’uta çoçok’a duxenu. (FN-Ç’anapet) Annem, küçük kızımın saçlarını tarayıp ördükten sonra ön tarafına da küçük bir kâkül yaptı. Çoçok’a bozo-berepez nomskun. (AH-Borğola) Perçem kız çocuklarına yakışır. Çoçok’a gi3’k’are ! (AH-Borğola) [kızgınlık ifadesi] Saçını sökeceğim ! → papaxi


çodina (AH-Borğola) i. Son. Sonuç. Mbulobaşi çodinaz mbulepez munt’uri noxedun. (AH-Borğola) Haziran ayının sonunda kirazlara (= kiraz meyvelerine) kurt konur. Lazut’işi nçala do mkeri arte ok’ipinen. Çodinaz juri-ti pucik ç’k’omasen. (AH-Borğola) Mısır çalısı ve arpa ikisi birden serilir. Sonunda ikisini de inek yiyecek. Doğanik galen nek’na doçxa şkule kovaz na-ren çodina-3’k’ari nek’naz mobams. (AH-Borğola) Doğan dış kapıyı yıkadıktan sonra kovada olan son suyu kapıya serper. K’oçinoba, k’oçepeşi cumaloba oxo3’onaşi çodinas eçkindun. (AH-Borğola) İnsanlık, insanların kardeşlik anlayışı sonucunda oluşur. P’içvanoraşi çodinas Şeker-bayrami mulun. (AH-Borğola) Oruç ayının (= Ramazan’ın) bitiminde Şeker bayramı gelir.


çodini (AH-Lome) i. Bitiş. Dulyaşi çodini ancaxi ğuraten iven. (AH-Lome) İşin bitmesi ancak ölmekle olabilir.


çodun (PZ-Apso) Aø hal f. Bitmek üzeredir. Bitiyor. Lazut’i çodun. Berepe ucare dosk’udanen. (PZ-Apso) Mısır bitiyor. Çocuklar ekmeksiz kalacaklar. ≠ içoden har.f.


çoği i. Çoğu. Çoğunluğu. Suryanepe Mardiniz skidurt’ez. Ala çoği moiselu. (AH-Lome) Süryaniler Mardin’de yaşarlardı. Fakat çoğunluğu göç gitti.


çoi → çoyi


çoki (ÇM) i. Ağaçların (yaşayan veya kurumuş) kökü. Xombineri çoki. (ÇM-Ğvant) Kurumuş ağaç kökü. Çami çokişa mç’ira moşk’vot’oçay. (ÇM-Ğvant) Çamın kökünden çıra (keserek) atıyor. Mturi elabareri mtvasi çamepe çokişa gvomtuy. (ÇM-Ğvant) Esintili kar yağınca çamların köklerin etrafına kadar yağıyor. → bucği; çok’i, kyoği, kyoki; peso; ≠ şapxu


çok’i (PZ) i. 1. Ağaçların kesilmiş kökü. Go3’o na-cep’k’vati ç’urbi-mcaşi çok’i ham 3’ana xolo kek’iğu. (PZ-Cigetore) Geçen sene kestiğim kestane ağacın kökü bu sene yine filiz verdi. 2. Fidenin kökü. Kormepek mzgudaşi çok’işa let’a eşk’uxums. (PZ-Cigetore) Tavuklar mısır fidesinin kökünden toprak eşip çıkarıyor. → bucği; çoki, kyoği, kyoki; peso


çoli[1] (FN-Sumla) i. Bataklık. 3’oxlepez sevaili k’ele mtelli çoli t’u-doren. 3’k’ayi moşkva ivayiz princi gyotasamt’ez-doren. Ha3’i princona çkar var-doskidu. (FN-Sumla) Eskiden sahil taraf hep bataklık imiş. Su bol olunca pirinç ekiyorlarmış. Şimdi pirinç tarlası hiç kalmadı. → zoni; ç’orç’i, ç’orç’ona; çoşlop’i; batakluği


çoli[2] (AH-Lome) i. Çöl. Afrik’aşi gverdi çoli na-ren şeni hekoni k’oçepes fuk’araluği do mşkorini p’ot’e var-açodenan. (AH-Lome) Afrıka’nın yarısı çöl olduğundan oranın insanları için yoksulluk ve açlık hiçbir zaman bitmez.


çoma (FN-Ç’anapet) s. Sakar. Beceriksiz. Osmani dido çoma ren. Mutu xeşa va-muxtams. (FN- Ç’anapet) Osmani çok sakar. Elinden bir şey gelmiyor. Xasanişi biç’i çkar var-ipelen. Dido çoma ren. (FN-Ç’anapet) Hasan’ın oğlu hiçbir şeye yaramaz. Çok beceriksizdir. → çorpa, xalat’ali, çonexi, xe-k’ot’i, xe-k’ot’ili, nçonexi


çomuri (AŞ) i. Kömür. Kva çomurite guğaray. (AŞ-Ortaalan) Taşın etrafını kömür ile çiziyor. [odun kömürü] noşk’eri/ noşkeri


çona (PZ ~ AŞ) i. [çoğ. çonape] I. Işık. Çona on3xeni ktee elabun. (PZ-Apso) Işık tavan arasına doğru asılıdır. Tutaşi çona melenk’alepes natanen. Melenk’ale vort’ik’o ma-ti mematanaset’u. (PZ-Cigetore) Ay ışığı karşı taraflara vuruyor. Karşı taraflarda olsaydım, bana da o ışıktan vuracaktı. M3’upis muya gorum ? Çona mogiğa-i ? (PZ-Cigetore) Karanlıkta ne arıyorsun ? Işık getireyim mi ? Xasanişi avlas şk’uni oxorişi çona notanams. (PZ-Cigetore) Hasan’ın evin önündeki bahçeye bizim evin ışığı yansıyor. Cemalik nana-muşis çona nutanams. (PZ-Cigetore) Cemal annesine ışık tutuyor. Ayşe dicinet’aşa çona noxosk’inams. (PZ-Cigetore) Ayşe yatarken ışığı söndürüyor. Dolumcu. Çona nudvinay. (ÇM-Ğvant) Akşam oldu. Işık yakıyor. M3’upi mu gorum ? Xeşi çona mogiğa-i ? (ÇM-Ğvant) Karanlıkta ne arıyorsun ? El lambasını getireyim mi ? Var-aşk’urinen. Çona dik’açay. Seri ulun. (ÇM-Ğvant) Korkmuyor. Işığı eline alıp gece (= karanlıkta) gidiyor. Çona mexrosk’usi şuri mamt’u. (ÇM-Ğvant) Işık sönünce (bir an) çok korktum. Seri çona var-miğut’ey. Tuta domitaney. (ÇM-Ğvant) Gece ışığımız yoktu. Ay bizi aydınlattı. Ayşeşi oxorişa mi-ti moxt’asen çonape azirasi goişaşen. (ÇM-Ğvant) Ayşe’nin evine kim gelirse ışıkları görünce şaşırıyor. Çona mexrosk’asi nukla nudvinar. (ÇM-Ğvant) Işık sönünce mum yakmalısın. Nek’na-şk’uni gza na-cobun çonate natanen. (ÇM-Ğvant) Kapımız yolda asılı ışık ile aydınlanıyor. Ayşe çona noxrosk’inay. (ÇM-Ğvant) Ayşe ışık söndürüyor. Seri diyu. Çona va-miğunan. Ama tuta şk’u mitanaman. (AŞ-Ok’ordule) Gece oldu. Işığımız yok. Ama ay bizi aydınlatıyor. Ali çona nosk’urinay. (AŞ-Ok’ordule) Ali ışığı söndürsün. Çona mebudvinam. (AŞ-Ortaalan) Işık yakıyorum. Ar Ağust’ozi seri ar k’ale map’p’azule çonape biseyiram. Ar k’ale t’ulumi biyucam. (AŞ-Ortaalan) Bir Ağustos gecesi bir taraftan ateşböceklerinin ışığını seyrediyorum. Bir taraftan tulum dinliyorum. Oda molim3’upu. Çona konudvini. (AŞ-Ortaalan) Odanın içi karadı. Işığı yak. Çona modo noxrosk’ina ! (AŞ-Dutxe) Sakın ışığı söndürmeyesin ! → kyona[1]; tena[1], te

II. Sevdiği birini hitap ederken kullanılan terim. Sevgili çocuğum. Ey, çona-şk’imi! (PZ ~ AŞ) Ey, ışığım, sevgilim ! # Dest’ani ginç’aram K’alayi-Onay / Puci oncinamt’i Elagza-onay / Muti mo-u3’omer Emine çonay / Gamaxt’ana giyonare sevdali. (PZ-Noxlamsu, İ.P.) Dest’aniyi (= aşık şarkısını) sana yazıyorum K’alayi-Onada / İneği otlatıyordum Elagza-onada / Bir şey söyleme Emine ışığa / Dışarı çıkarsan seni götüreceğim sevgilim.


çonçi (ÇM ~ ÇX)(AK) i. I. (ÇM)(AŞ-Ortaalan) Mısır koçanının dışındaki yaprak. Oşk’uriİneri moy-ikumt’aydeyi çonçepe oşk’enda şinaxuy. (ÇM-Ğvant) Elmaları donmamaları için mısır koçanı kabukları arasında saklıyor. → m3uri parvi, çuça

II. (AŞ-Ok’ordule)(FN)(HP) Kuru yapraklar. Çeşitli bitkilerden düşüp kurumuş yaprakların tümü. Na-ok’vobğun çonçi guç’uy. (AŞ-Ok’ordule) Birikmiş olan yaprak vs’yi onun için yakıyor. Biç’i-çkimi nanak kosu-do-na-ok’obğu çonçiz ingos. (FN-Ç’anapet) Oğlum annemin süpürüp bir araya yığdığı kurumuş yaprakların üstünde debeleniyor. Xasanik ondğeneyi gyari şkule oxiyişi ogine na-ok’obğun çonçişi jindole eyinciz. (FN-Ç’anapet) Hasan öğle yemeğinden sonra evin önündeki yaprak yığının üstüne yatıyor. Karmat’eş ğurni ordo ordo çonçiten ninz*gipen. (FN-Sumla) Değirmenin oluğu sık sık kuru yapraklarla tıkanıyor. Karmat’eşi stvinas çonçi nirçak’en. (FN-Sumla) Değirmenin su oluğuna kuru yaprak sıkışıyor. Karmat’eş stvinas çonçi napşen. (FN-Sumla) Değirmen lülesine yaprak tıkanıyor. Ramizik axirişen çonçi gamatirums. (HP-P’eronit) Ramiz ahırdan (torba vs içindeki) kuru yaprakları sürükleyerek dışarı cıkarıyor. → çaça[1], çaçi; ç’onç’o

III. (AH) (Fındık vs’nin) içi boşalmış kuru kabukları. Ntxiri ar-jur ndğaz mjoraz kodupini. Ezdimt’aşi bigate k’ayi doçakşi. Ok’açxe bu3xite çonçi k’ayi moyakosi do hemindo şkule k’ak’alepe ok’okosi do jin ar mutu koyotvi. (AH-Lome) Fındığı bir iki gün güneşe ser. Kaldırırken çubukla güzelce döv. Sonra tırmıkla kuru kabukları üzerinden iyice süpür ve ondan sonra taneleri bir araya toplayıp üzerine bir şey örtüver.

IV. (ÇX) Kuru yaprakları. Lazut’iyi çonçi p’k’oobi. (ÇX-Makret) Kuru mısır yaprağı topladım.

V. (AK) Çeşitli bitkilerin yaprakları ve fındık vs’nin içi boşalmış kuru kozaları. Doğanik çonçepe ok’okosups do ok’oç’ups. (AK-Döngelli) Doğan kuru yaprak ve fındık kozalarını bir arada süpürerek yakıyor. Fadimek k’alatis mtxirişi çonçi dolobaz*gaps. (AK-Döngelli) Fadime sepete fındık kabuklarını basıyor.


çonexi (FN-Sumla ~ AH-Lome) s. Elinden doğru bir iş gelmeyen. Bir iş yaparken mutlaka o işe zarar veren. Sakar. Bozos çkar xenapa var-uğun. Çonexi kelaxen. (AH-Lome) Kızın hiçbir becerisi yok. Beceriksizce oturur. → çorpa, xalat’ali, çoma, xe-k’ot’i, xe-k’ot’ili, nçonexi


çorba i. Çorba. [< Arp.] Babak xomula mç’k’udi k’vançxums. T’u3a çorba yobasen do heşşo ç’k’omasen. (AH-Lome) Babam kuru ekmekleri doğruyor. Sıcak çorbayı üzerine döküp öyle yiyecek. Xomula mç’k’udi çorbaz gelebuk’vançxaşi içuçkanen. (AH-Lome) Kuru ekmeği çorbaya doğrayınca yumuşuyor. Gyari oç’k’omuşe didoten ipti çorbaşi oşumuten geiç’ken. (AH-Borğola) Yemek yemeğe çogunlukla önce çorba içmekle başlanır. Ayşek ar nebetis çorba xogegibups. (AK-Döngelli) Ayşe bir çabucak çorba pişiriyor. Dido ugyareli vort’aşi nana-çkimik manişa çorba xogemigibups. (AK-Döngelli) Çok acıktığımda annem çarçabuk çorba pişiriyor.


çorçi (AK) s. Hafif. Aya dişka monk’a va-ren. Çorçi ren. (AK-Döngelli) Bu odun ağır değil. Hafiftir. → pompa[1]; lafroni; pampa; subki, subuka


çori (PZ ~ AŞ) s. Kör. Gözleri görmeyen.


çori-3’i3’ila (PZ-Cigetore) i. Köryılan. Çori-3’i3’ilas k’uçxe var-on. 3’i3’ilas numgus do hinişa var-on. (PZ-Cigetore) Köryılanın ayağı yok. Yılana benziyor ama onlardan değil. → mt’veri[1], mk’veri, k’veri/ k’veyi, x’veri/ x’veyi


çorpa (PZ-Cigetore) s. Sakar. Beceriksiz. Elinden her vakit ufak tefek kazalar çıkan. Ali nak’u çorpa on. Ar soti ulurt’aşa p’anda goiragaden-goisak’at’en. (PZ-Cigetore) Ali ne kadar da sakar. Bir yere giderken her zaman kırılıp sakatlanıyor. → xalat’ali, çoma, çonexi, xe-k’ot’i, xe-k’ot’ili, nçonexi


çoruği (PZ ~ AŞ) i. Körük. K’alayi oxenu şeni daçxuri çoruğite ogzaman. (PZ-Cigetore) Kalay yapmak için ateşi körükle yakıyorlar. Demiri çoruğite na-ogzare daçxurite inçxuninen. (ÇM-Ğvant) Demir körük ile yakılan ateşte ısıtılır. Amort’isorişi çoruği t’va3u. Nena ikums. (AŞ-Ok’ordule) Amortisörün körüğü patladı. Ses yapıyor. → kyoruği


çost’e (PZ) i. Bileğitaşı. → çost’ra, kyosta, bilevi, kyoste; ≠ k’rosta, kroste


çost’ra (ÇM ~ AŞ) i. [çoğ. çost’rape] Bileğitaşı. Çost’ra voktam do burç’uli blast’rum. (ÇM-Ğvant) Bileğitaşını çevirerek burunlu baltayı biliyorum. Bere çost’ra uktay. Baba-muşi burç’uli last’ruy. (ÇM-Ğvant) Çocuk bileme taşını (babası için) çeviriyor. Babası burunlu baltayı biliyor. → çost’e, kyosta, bilevi, kyoste; ≠ k’rosta, kroste


çoşe (PZ ~ AŞ) i. I. Köşe. Xasanik mu-ti-na xepes mvadvasen iri-ti çoşes noç’irdams. (PZ-Cigetore) Hasan ne eline geçerse hepsini köşeye çarptırıyor. Birk’iç’i çoşes mevorgi do xanç’ali gamamiz*urz*u. (PZ-Cigetore) Dirseğimi köşeye tosladım da kolum karıncalandı. → kyoşe; armozi

II. (PZ) Duvar. Xasanik çoşes pi3ari konomp’onu. İxi barasi elast’un do colams. (PZ-Cigetore) Hasan duvara tahtayı yaslamış. Rüzgâr estiğinde yandan sıyırıp geçip düşüyor.


çoşlop’i (AH) i. Bataklık. Oğine ham yerepe mtelli çoşlop’i t’u-doren. Princi xaçkumt’ez-doren. Ha3’i çkva princiş ona var-doskidu. (AH-Lome) Önceleri buralar hep bataklıkmış. Pirinç ekiyorlarmış. Şimdi artık pirinç tarlası kalmadı. → zoni; ç’orç’i, ç’orç’ona; çoli; batakluği


çoxot’k’a (FN) i. I. Sürekli öksürme. II. Verem. Tüberküloz. Çoxot’k’a uğut’u. Ha3’i ik’aren. (FN-Sumla) Veremi vardı. Şimdi iyileşiyor. → marazi, mç’ipe-marazi, ince-marazi; veremi


çoyi/ çoi (PZ ~ AŞ) i. Köy. Çoyi-şk’imi çxovro kilometre tude on. (PZ-Apso, AŞ-Ok’ordule) Köyüm dokuz kilometre aşağıda bulunuyor. Çoyis tavate urz*enişi p’ek’mezi docibes. Xasanitik tava goxak’arums. (PZ-Cigetore) Köyde tava ile üzüm pekmezi pişirdiler. Hasan da etrafını kazıyor. Çoyi-şk’unis peği mç’apu var-iz*iren. P’at’a moik’vates-i ? (PZ-Cigetore) Köyümüzde pek tilki gözükmüyor. Soyu mu tükendi, acaba ? Berepe mo-izabunert’an şeni çoyişi mektebis purki-zabunişi lemşi duxenes. (PZ-Cigetore) Çocukların hasta olmamaları için köyün okulunda çiçek hastalığın iğnesini (= aşısını) yaptılar. XasanikMa p’aredeyi çoyişi duylape exindums. (PZ-Cigetore) HasanBen yapacağımdiye köyün işlerini kendi üzerine alıyor (= kendi sorumluluğuna alıyor). Meleni çoyi cumalona var-ixenen. (AŞ-Ok’ordule) Ötedeki köyde kardeşlik yapılmıyor. → kyoi/ kyoyi


-çoyi (PZ-Cigetore) [“...-lerin yeri”, “...-lerin ülkesi” anlamına gelen kelimeyi oluşturan ek] Ermenepeşi-çoyi opşa mevozmo(r). Maluk’o vidat’u. (PZ-Cigetore) Ermenistan’ı çok merak ediyorum. Gidebilseydim giderdim.


çoyli (PZ ~ AŞ) i. Köylü. Gzalepe tva3u. Çoylik let’a k’oşk’obğams. (PZ-Cigetore) Yollar patladı. Köylü toprağı ortasına döküyor. Memeti çoylis cetobun. (PZ-Cigetore) Mehmet köylüden çömelerek saklanıyor. Şk’uni çoylis k’ayobape doces. (PZ-Cigetore) Bizim köylülerin rahatlıkları battı. → kyoli


çozi (PZ) i. Köz. Ayşek k’uk’ulate çozi monçxik’ams. (PZ-Cigetore) Ayşe ucu bükük demirle közü eşiyor. → kyozi; [köz ve kor] xomali, xurmali; maxva


çuça (AH) i. [çoğ. çuçape] Mısır koçanının dışındaki yaprak. Lazut’işi çuçape ok’ok’orobi do ç’uvaliz kodolobği. Ç’umanişe on3xoneşe ebiğaten do gebupinaten. (AH-Lome) Mısır koçanı yapraklarını toplayıp çuvala doldur. Yarın tavan arasına çıkarıp sereceğiz. Çuçape jimok’az dobupinat. Lazut’i do ntxiri serentişi balk’oniz-ti gelipinen. (AH-Lome) Boş mısır koçanlarını evin arkasına serelim. Mısır ve fındık serenderin balkonuna da serilir. Karmat’eşi ğurni çuçaten dolipşen. (AH-Borğola) Değirmenin oluğu mısır koçanının dışındaki yaprakla doluyor. Mtugik na-z*irasen çuçape obğe-muşiz orçak’ams. (AH-Borğola) Fare bulduğu mısır yapraklarını yuvasına sıkıştırıyor. → m3uri parvi; çonçiI


çuçku (FN) s. I. Taze. Körpe. Aşez çuçku bere uyonun. (FN-Sumla) Ayşe’nin körpe çocuğu var. → çiçku, çiçxu; [taze] ağanişi; taze; [körpe] k’rump’i, k’urup’i

II. Yumuşak. → çiçku, çiçxu


çuçuna (AŞ-Ortaalan ~ ÇX) s. Ilık. 3’ari çuçuna iyaşşa mç’eşi. (AŞ-Ortaalan) Su ılıyıncaya kadar bekle. Kalamani çuçuna 3’k’aiz ordo lobun. (FN-Sumla) Çarık, ılık suda erken yumuşar. Nanak kuvali nkiminomt’aşi çuçuna 3’kari tamo tamo ek’ubams. (AH-Lome) Annem buğday ekmeği yoğururken ılık suyu yavaş yavaş döküyor. Ma xura p’anda çuçuna 3’k’arite bikom. (AH-Borğola) Ben banyoyu her zaman ılık su ile yaparım. Çuçuna 3’k’ariten nunk’u viboni. (ÇX-Çxalazeni, TM) Ilık su ile yüzümü yıkadım. → mola


çufi (PZ)(AŞ) i. Küf. Nana-şk’imik vali dikums do on3xenis munde-ti cedvasen çufi ceçams. (PZ-Cigetore) Annem peynir yapıyor da tavan arasına ne zaman koyarsa küfleniyor. Nucanik çume doyu. “Çufi mo-ceçamt’asdeyi omjorams (= omjorinams). (PZ-Cigetore) Nurcan çume yaptı. “Küflenmesindiye güneşliyor. Çufi ceçay. (AŞ-Ok’ordule) Küfleniyor. Cari çufi koceçu. (AŞ-Ortaalan) Ekmek küflendi. → mt’k’ori[1]; kyufi; s. buği; f. [küfleniyor] mt’orinduy; mt’k’orun; imt’k’oren; ibuğen


çufleti (ÇM) i. Aile. Limci oxori-çufleti a sva cari so-imxoran çufleti-nost’oni kon. (ÇM-Ğvant) Akşam ev halkı (ile) beraber yemek yenen yerde aile hazı var. → gyoçi


çukulata/ çukuleta (AH) i. Çikolata. [< İsp. < Azt.] Onurik çukuleta z*iraşi xe ar elaçams. (AH-Borğola) Onur çikolata görünce onu yandan kapıyor. Berek çukuleta nuk’uz molidumers do ondğulinams (ya da : molindğulinams). (AH-Borğola) Çocuk çikolatayı ağzına koyup da eritiyor. Çukulataz na-goz*in kart’ali mot-go3’k’im. Dondğulun. (AH-Borğola) Çikolatanın etrafındaki kâğıdı açma. [Çukulata] erir. → ç’ik’olata


çuk’uri i. Çukur. Ma andğa gzas vigzat’işa çuk’uri ort’u. T’ora kodolovoli. (PZ-Cigetore) Ben bugün yolda yürürken çukur vardı. Az kalsın içine düşerdim. Andğa ma laç’i memagu. “Memok’ap’asendeyi maşk’urinu. Sift’e na-bz*iri çuk’uris kodelevuk’ap’i. (PZ-Cigetore) Bugün bana köpek rastladı. “Bana kapardiye korktum. İlk gördüğüm çukurun içine hızla indim (= atladım). cendra3’eri; dolondra3’eri; dolont’raseri, dolont’ra3’eri; dolok’ufa; dolok’lant’eri; dolok’ut’ala, k’ut’ala; dolok’lant’a


çume (PZ) i. Bir çeşit tatlı sucuk, kış çerezi. [3-4 cm aralıklarla ipe dizilmiş ceviz ya da fındık içi meyve suyuna un katılıp pişirilerek yapılan pelteye daldırıldıktan sonra kurutulur.] Nucanik çume doyu. “Çufi mo-ceçamt’asdeyi omjorams (= omjorinams). (PZ-Cigetore) Nurcan çume yaptı. “Küflenmesindiye güneşliyor. 3’o na-p’it çume vorsi var-maxombines. Peği vorsi var-iyu. (PZ-Cigetore) Bu yıl yaptığımız küme iyi kurutamadığımız için pek iyi olmadı. → kyume


çumers (FN ~ HP)(AK), çumels (FN-Sumla), çumars (ÇX) EA har.f. [gel.1.tek.ö.3.aps.tü. pçvare] I. 1. Koruyor. Henterek ma mtuti şeni mçumenan. (FN-Ç’anapet) Onlar beni ayıdan koruyorlar. Bozo biç’epeşen pçumer. (HP-P’eronit) Kızımı erkeklerden koruyorum. 2. Bekçilik yapıyor. Bekliyor. K’aliviz lazut’i pçumert. (AH-Lome) Kulübede mısırı bekliyoruz. Babak ntxrişi orasNtxirepunaşe ğeci do mtuti mot-amalet’anya do seri bagenis çumers. (AH-Lome) Babam fındık zamanındaFındıklığa ayı ve domuz giremesindiye gece kulübede bekliyor. Berek k’asap’i mulut’aşa xor3i çumers. Mç’aci var-noxunams. (AH-Lome) Çocuk kasap gelene kadar eti bekliyor. Sinek kondurmuyor. Coğoyi mçxuepe çumars. (ÇX-Makret) Köpek koyunları koruyor. Lausti imkven do iya pçumer. (AK-Döngelli) Mısır öğülüyor da onu bekliyorum. → çums/ çuy; mç’eşums[2]/ mç’eşuy[2]; + içvams, içumels

II. Bir şeyin veya birinin [aps.] gelmesini bekliyor. Xasani ncaz ek’ut’k’obun do msucişa na-moxtasen k’inçepe çume(r)s. (FN-Ç’anapet) Hasan ağacın arkasına gizlenerek sarmaşığa gelecek kuşları bekliyor. Cuma-çkimikP’andaneri steri oxorcak gyari domidgasen ya do heya çumerz. (FN-Ç’anapet) KardeşimHer zamanki gibi eşim bana sofra kuracakdiye onu bekliyor. M3ika dauşeni. K’oçi ham inis gzas dgin do si kçumers. (AH-Lome) Biraz acele et. Adam bu soğukta yolda durup seni bekliyor. Arafaşi ndğas kçvare. Komoxti. (AH-Lome) Arife günü seni bekleyeceğim. Geliver. XasanikMç’ima golan3asenya do çumers. (AH-Lome) HasanYağmur geçecekdiye bekliyor. K’ay k’ayi k’oçişi ğura çumenan. (AH-Lome) Göz göre adamın ölümünü bekliyorlar. İri oxoyişe igzalu do Alik gale mu çumers ? (AH-Lome) Herkes evine gitti de Ali dışarıda ne bekliyor ? Hak mu çumer ? - Çkunepe hak golaxtanoren do hemtepe pçumer. - Tkvanepe ndğora Golilez. M3udişi mot-çumer. (AH-Lome) Burada ne bekliyorsun ? Bizimkiler buradan geçecekler de onları bekliyorum. - Sizinkiler demin geçtiler. Boşuna bekleme. M3ika çkva doçvana beki mç’ima get’roxun. (AH-Lome) Biraz daha beklersen belki yağmur diner. MaLazut’i mkvazma do pçumer. Alik 3’k’ayi nuk’vatams do karmat’e dodginams. (AH-Lome) Ben mısır bitsin (= öğütülsün) diye bekliyorum. Ali suyu kesip değirmeni durduruyor. Pucik obğe moiğasen. Mot-ipxort’az ma do pçumer. (AH-Lome) İneğin eşi gelecek. Yemesin diye bekliyorum. Milletik sira-muşi çumers. Memet’i mulun do k’aabaluğişi araz irçak’en do oğine golilams. (AH-Lome) Millet sırasını bekliyor. Mehmet gelip kalabalığın arasına sıkışarak öne geçiyor. Orak miti va-çumerz. (AH, atasözü, K.A.) Zaman kimseyi beklemez. Nek’naz nuxedun do bere çumers. (AH-Borğola) Kapıda oturuyor da çocuğu bekliyor. Kenanik nek’nas xe k’limeri si kçumers. (HP-P’eronit) Kenan kapıya tutunup seni bekliyor. Bee-muşi x’onaşen moxtasun deyi çumars. (ÇX-Makret) Çocuğunun tarladan gelmesini bekliyor. K’oçi k’un3xis xilot’k’obun do Osmanişi gza çumers. (AK-Döngelli) Adam çalılıklarda pusuya yatıyor da Osman’ın yolunu bekliyor. → uyondams/ uyondrams/ uyondray; mç’eşun; mç’eşuy[3], umç’eşay; → iyondams (AH-Lome); + oçvapams/ oçvapaps

yet. açven : Bekleyebiliyor. Hek’o dido oraz elemaxunen do var-maçven. (AH-Lome) O kadar uzun süre oturup bekleyemem.


çums/ çuy (PZ ~ ÇM) EA har.f. 1. Koruyor. Kolluyor. Hinik mçuman. (PZ-Apso) Onlar beni koruyorlar. 2. (PZ ~ ÇM) Bekçilik yapıyor. Kolluyor. Berek nana-muşi şk’ala pucepe çums. (PZ-Apso) Çocuk annesi ile beraber inekleri kolluyor. Xasanişi lazut’epe ğecik iri uşk’omu şeni seris eluxedun do çums. (PZ-Cigetore) Hasan’ın mısırları domuz hepsini yediği için [Hasan] gece bekleyip da gözetliyor. Amseri livadi ma pçum. (ÇM-Ğvant) Bu gece bahçeyi ben bekliyorum. 3. Uzak tutuyor. K’alivi xen do dotanaşa mtutepe çuy. (ÇM-Ğvant) Kulübede oturup sabaha kadar ayıları (mısırı yemesinler diye) uzak tutuyor. → çumers/ çumars; guçums/ guçuy[1]


çuntu (PZ) s. Hantal. Ali opşa çuntu on. İri tevulis leba kodosk’udun. (PZ-Cigetore) Ali çok hantal. Her şeye geç kalıyor. → kyunti, kyuntu; dunduI, dunduli


çunun (AH ~ HP) Aø har.f. Toplanan sebze [aps.] tazeliğini yitiriyor. Şuk’a ha3’i mot-me3’ilom. Lumci şakiz doçunun. (AH-Lome) Salatalığı şimdi toplama. Akşama kadar tazeliğini kaybeder. Getasulez na-i3’ilen sut’ulya ar ndğaşi doloxe doçunun. (AH-Borğola) Bahçede toplanan pazı bir günün içinde tazeliğini yitirir. Oxoriz na-ren lu doçunu. Ont’ulez ağani me3’ili. (AH-Borğola) Evde olan lahana tazeliğini yitirdi. Tarladan yenisini kopar. Andğa na-3’ilare çayi ç’umanişa çunun do kiloşa var-mulun. (HP-P’eronit) Bugün topladığın çay sabaha kadar tazeliğini yitiriyor ve kiloya gelmez. → purcun, purjun; prucun

part. çuneri : Tazeliğini kaybetmiş. Solmuş. Ğomaneri 3’ileri lu çuneri iven. Si handğa ulut’aşi 3’ili. (AH-Lome) Dün toplanmış lahana soluk olur. Sen bugün giderken topla. Çuneri pukurepe ixik goxums. (AH-Borğola) Solmuş çiçekleri rüzgâr döker. Çuneri m3xuli mu go3’omidgit ? Ağne 3’ileri var-giğun-i ? (HP-P’eronit) Tazeliğini kaybetmiş armut niye bize sundun ? Yeni toplanmış olan [armut] sende yok mu ?


çupe i. Küpe. Çemalik Ayşeşi ucişa çupe dolo3’ams. (PZ-Cigetore) Kemal Ayşe’nin kulağından küpeyi çıkarıyor. Ayşek ucişa çupe doli3’ams. (PZ-Cigetore) Ayşe (kendi) kulağından küpeyi çıkarıyor. → gelak’idale, dolok’idale; kyupe


çupi (PZ ~ ÇM) i. Küp. Testi. Xasanik çupis xalat’i dolondrik’ums. (PZ-Cigetore) Hasan küpün içine halatı bükerek yerleştiriyor (= istifliyor). Xasanişi çupi t’va3ineri on. P’ek’mezi-muşi 3’ur3’un. P’i şk’omanşa içodasen. (PZ-Cigetore) Hasan’ın küpü çatlaktır de pekmezi sızıyor. Yemezden bitecek. Xasanik çupis t’urşi dolont’orums. (PZ-Cigetore) Hasan küpün içine turşuyu sürükleyerek itiyor. T’ruşi çupi hiçi va-dut’ay do gamvoçodinay. (ÇM-Ğvant) Turşu küpünü hiç bırakmadan boşaltıyor. → çupina; test’i; kyupi, kupi; dergi; xica; katana; batmani


çupina (PZ ~ ÇM) i. Küçük küp. Küçük testi. Ali çupina moy-t’roxurt’ay şeni mt’alepe oşk’enda k’oşk’adguy do mangana ceduy. (ÇM-Ğvant) Ali testi kırılmasın diye otların arasına koyup araca koyuyor. → çupi


Çurdi (PZ ~ AŞ) s. ve i. Kürt. Çurdepes ham ndağalepes moxoluran. (PZ-Cigetore) Kürtlerin bu günlerde başlarına gelecek var. Ali Çurdi ar bere içinay. (ÇM-Ğvant) Ali Kürt bir çocuğu tanıyor. → Kyurdi, Kyurti


çuri/ çuyi i. Ferç. Dölyolu. Dişilik organının dış kısmı. Am. Biç’epe ole nunçaran. Bozomotalepe çuri nunçaran. (ÇM-Ğvant) Erkeklerde yarak var. Kızlarda am. [Benzetme terimler : at’amba/ ant’ama (şeftali), luği t’k’va3ineri (patlamış incir) (FN ~ AH), makasi (makas) (AH), ok’oç’k’oreri (yarık, ortası kesik) (FN ~ ÇX) vs] → t’ut’uli[2]


Çuruğayi (AH) i. Temmuz ayı. Çuruğayiz gale naşkvana dolokunu-ti imt’k’oren. (AH-Lome) Çürük ayda (= Temmuz ayında) dışarı bırakırsan elbise de küflenir. Çuruğayiz dido rut’ubeti iven. Mç’k’udi na-dodvare yeyiz muşebura domt’k’orun. (AH-Lome) Temmuz ayında çok rutubet olur. Ekmek, koyacağın yerde kendi kendine küflenir. Çuruğayis dido kyufi iven. (AH-Lome) Temmuz ayında çok küf olur. → Ç’uruğayi, Ç’uruği/ Çuruği, K3apa, k3apaşi ora, Tuta-k3ala


çuruği s. ve i. Çürük. I. s. ve i. Çürük. Çürümüş olan. İsmailik lerepe 3xunups. Çuruğepe ostolaps. (ÇX-Çxalazeni, TM) İsmail sarmısakların iyisini seçip (ayıklayıp) çürümüş olanları atıyor. → k3aperi, ksaperi, x3aperi

II. (FN ~ AH HP ÇX) i. Çürük ay (= Temmuz ayı). Çuruğişi tutaz upiyayi porçape ordoşen mt’k’orun. (FN-Ç’anapet) Temmuz ayında terli gömlekler erken küfleniyor. → Ç’uruğayi, Ç’uruği, K3apa, Çuruğayi, k3apaşi ora, Tuta-k3ala


çusk’i (PZ ~ AŞ) i. Küskü. Jur pi3ari ok’oç’aduy. Çusk’i komomiği. Kok’op’3’a. (ÇM-Ğvant) İki tahtayı birbirine çakıyor. Küsküyü getir. Ayırayım. → kyuski; lomi


çutuği (PZ ~ AŞ) i. Kütük. Tomruk. Morderi ar çutuği gzas doloncart’u. Alik moselams. (PZ-Cigetore) Büyük bir tomruk yolda yatıyordu. Ali [onu] kaldırıyor. Xasanik çutuğişi jin leri ceyolums. (PZ-Cigetore) Hasan kütüğün üzerinde sarımsak eziyor. Ma ham ndğalepes çutuği gobyazum (= gop’azum). (PZ-Cigetore) Ben bugünlerde kütüğün etrafını yontuyorum. Xasanis var-ek’vazda st’eri çutuği k’o3’uzun. (PZ-Cigetore) Hasan’ın kaldıramayacak olduğu kütüğü (Hasan’ın) önünde duruyor. Xasanis vu3’vi ç’iMa ar çutuği komiğun. Xutişa-xuti demişk’orik’o”. (PZ-Cigetore) Hasan’a dedim ki Benim bir kütüğüm var. Beşe beş kesseydin”. Ali ! Dere çutuği gonzun. Hey cobazgi. Komeyoxt’i. (AŞ-Ok’ordule) Ali ! Derede kütük duruyor. Ona bas. Öteki tarafa geç. Sali va-co3onamşa ham çutuği va-gaçiten. (AŞ-Ortaalan) Kamayı saplamadan bu kütüğü biçemezsin. → yat’oniIII-2; gvarcali; kyutuği; cirek’i/ ciyek’i


Çxala i. Artvin ilinde Borçka ilçesine bağlı İçkale köyünün Lazca adı.


Çxaluri/ Çxalui s. ve i. Çxala’lı. Çxaluepe dido ipelenan. (ÇX-Makret) Çxala’lılar çok çalışkandır.


Çxalva (PZ-Apso) i. [Bu kelime eskiden kullanılırdı.]Eylül ayı. → 3’ilva[1]; St’aroşina; Eyluli; St’aoşina; Çxavla; StveliII; Stauşina, Staroşina


çxams/ çxay (PZ ~ ÇM) EA har.f. (Vücut ve çamaşır haricindeki şeyleri) yıkıyor. Xasanik noçxeşepe çxams. (PZ-Apso) Hasan bulaşıkları yıkıyor. Noçxeşepe va-maçxu. (PZ-Apso) Bulaşıkları yıkayamadım. P’ut’alepe pçxam. (ÇM-Ğvant) Bulaşık yıkıyorum. K’ap’epe pçxam. (ÇM-Ğvant) Bulaşık yıkıyorum. → çxuy/ çxums; çxims/ çxips


çxant’ums/ çxant’ups (HP) Eø har.f. Parıldıyor. Parlıyor. Yalik çxant’ums. (HP-P’eronit) Ayna parıldıyor. → k’vançxums; prandums/ pranduy/ prandun; farfalams/ farfalay; 3’k’umulay; çxat’uy, çxat’ups, çxat’un, çxant’un; valums[1]; randums; tanups[2]


çxant’un (AH) Aø har.f. I. Yansıyor. Lumcis mjora goiktaşi pencerez çxant’un. (AH-Lome) Akşam üzeri güneş dönünce (güneş) pencereden yansıyor. Lambaşi te yaliz çxant’un. (AH-Lome) Lambanın ışığı aynada yansıyor. → notanams; natanen; çxat’un, çxat’ups; nopranday

II. Ayna [aps.] parıldıyor. Parlıyor. Işıldıyor. Yali çxant’un. (AH-Lome, Borğola) Ayna parıldıyor. → k’vançxums; prandums/ pranduy/ prandun; farfalams/ farfalay; 3’k’umulay; çxat’uy, çxat’ups, çxat’un, çxant’ums/ çxant’ups; valums[1]; randums; tanups[2]


çxap’a (AŞ) i. Isırgan otu. Çxap’a miç’vinay. (AŞ-Ok’ordule) Isırgan otu beni acıtıyor. → t’ut’uci, t’ut’t’uci, oçxap’ule, diç’k’ici, onz*orale


çxap’alams (AH-Lome) Eø har.f. Suda [lok.] çırpınıyor. Yusufiz omçviru var-uçkin. Berepe k’ala kinayiz çxap’alams. (AH-Lome) Yusuf yüzmeyi bilmiyor. Çocuklarla kenarda çırpınıyor. → 3xap’alams


çxap’ums (FN) EA har.f. (Isırgan otu) yakıyor, acıtıyor. Oçxap’ulek domçxap’u. (FN-Sumla) Isırgan otu beni yaktı. (= mec. Canımı yaktı.) → zuums/ zuups


çxat’a (FN) s. (Göz rengi ifadesi olarak) parlak. Tolepe-çxat’a. (FN-Ç’anapet) Parlak gözlü. Ala gözlü. Elâ gözlü.


çxat’un (FN-Ç’anapet)(AK) Aø har.f. I. Yansıyor. Mjora mzuğaz geçayiz dido mskva çxat’un. (FN-Ç’anapet) Güneş denize vurunca çok güzel yansıyor. → notanams; natanen; çxant’un; nopranday

II. Parıldıyor. Parlıyor. Işıldıyor. Yali çxat’un. (FN-Ç’anapet) Ayna parıldıyor. Aya k’ulanişi nunk’u tuta steyi çxat’un. (AK-Döngelli) Bu kızın yüzü ay gibi parlıyor. → k’vançxums; prandums/ pranduy/ prandun; farfalams/ farfalay; 3’k’umulay; çxat’uy, çxant’un, çxant’ums/ çxant’ups; çxat’ups; valums[1]; randums; tanups[2]


çxat’ups (ÇX-Makret) Aø har.f. I. Yansıyor. Yali steyi çxat’ups. (ÇX-Makret) Ayna gibi yansıyor. → notanams; natanen; çxant’un; nopranday

II. Parıldıyor. Parlıyor. Işıldıyor. M3’k’upis k’at’uşi tolepe çxat’ups. (ÇX-Makret) Karanlıkta kedinin gözleri parlıyor. → k’vançxums; prandums/ pranduy/ prandun; farfalams/ farfalay; 3’k’umulay; çxat’uy, çxant’un, çxant’ums/ çxant’ups; çxat’un; valums[1]; randums; tanups[2]


çxat’uy[1] (ÇM) EA har.f. Bir şeyin [aps.] üstündeki kirleri alıyor. Ali kvalepe çxat’uy. (ÇM-Ğvant) Ali taşların üzerini döverek üstündeki kirleri alıyor. Ayşe suleri çxat’uy. (ÇM-Ğvant) Ayşe keten parlatıyor (= üstündeki kir kabuğunu alıyor).


çxat’uy[2] (AŞ-Ortaalan) Aø har.f. Parıldıyor. Parlıyor. Işıldıyor. Asiye k’iti na-mozun yuzuği çxat’uy. (AŞ-Ortaalan) Asiye’nin parmağında takılı yüzük parıldıyor. → k’vançxums; prandums/ pranduy/ prandun; 3’k’umulay; çxat’ups, çxat’un, çxant’un, çxant’ums/ çxant’ups; valums[1]; randums; tanups[2]


Çxavla (FN-Ç’anapet) i. Eylül ayı. Han3’o Çxavlaşi vit’o-juriz doxmeli k’anuniz mektura eçkindu. (FN-Ç’anapet) Bu yıl 12 Eylül’de anayasa değişme oldu. Han3’o Çxavlaşi vit’ojuriz ağne doxmeli k’anuni gamaxtu. (FN-Ç’anapet) Bu yıl 12 Eylül’de yeni anayasa çıktı. → 3’ilva[1]; St’aroşina; Eyluli; St’aoşina; Çxalva; StveliII; Stauşina, Staroşina


çxe (FN-Sumla) i. Sıtma. Sadik’ik çxete ğurut’u. K’ai nç’ami şu-doren do dik’a(r)u. (FN-Sumla) Sadık sıtma ile ölüyordu. İyi ilâç almış. Hayata döndü. → çeçxuri; sit’ma


çxik’olums/ çxik’olups (HP ~ ÇX) EA har.f. Eşeliyor. Kurcalıyor. Kotumek oput’e çxik’olups. (ÇX-Makret) Tavuk bahçeyi eşeliyor. Kotumek dixa çxik’olups. (AK-Döngelli) Tavuk yeri eşeliyor (= karıştırıyor). → çxik’ums; nçxik’ums/ nçxik’uy/ nçxik’k’uy; çxink’oms; ğağupsII


çxik’ums (*)(PZ)(FN-Ç’anapet) EA har.f. I. (PZ) Eşeliyor. Kurcalıyor. Kormek let’a çxik’ums. (PZ-Cigetore) Tavuk toprak eşeliyor. [(*) PZ-Cigetore’de hem çxik’ums hem nçxik’ums denir.] → nçxik’ums/ nçxik’uy/ nçxik’k’uy; çxink’oms, çxik’olums/ çxik’olups; ğağupsII

II. (FN-Ç’anapet) Bir yeri karıştırıp elliyor. Bir yeri karıştırıp arama yapıyor. Pederik naylaz çxik’ums do a mutxa gorums. (FN-Ç’anapet) Babam serenderde karıştırıp bi şey arıyor. → bodums/ bodups


çxims/ çxips (AH ~ ÇX)(AK) EA har.f. İnsanın vücudu ve çamaşır haricindeki şeyleri [aps.] yıkıyor. Eminek kapça çxims. (AH-Lome) Emine hamsi yıkıyor. Emine, skafindi meyoyi do k’ayi doçxi. (AH-Lome) Emine, skafindiyi boşalt ve güzelce yıka. K’enç’i-ncumu 3’k’aris k’ayi dopçxaşen doni boxominam do hem ora şkule karmat’es bomkvapam do heşşo bixmar. (AH-Lome) Kaya tuzunu suda iyice yıkadıktan sonra kurutup daha sonra da değirmende öğütüp öyle kullanıyorum. Angi pçxim. (AH-Borğola) Bulaşık yıkıyorum. Da-çkimik bardaği 3’k’arite k’urç’olums do çxims. (AH-Borğola) Kız kardeşim bardağı su ile iyice yıkıyor. Doğanik galen nek’na doçxa şkule kovaz na-ren çodina-3’k’ari nek’naz mobams. (AH-Borğola) Doğan dış kapıyı yıkadıktan sonra kovada olan son suyu kapıya serper. Kemalik, kotume nok’vatuşi na-goidi3xiru di3xironi xami 3’k’arite doçxu. (AH-Borğola) Kemal, tavuk keserken kanlanan kanlı bıçağı su ile yıkadı. Tekinik gyari şkule na-çxu bardağepe ntaroz moladgims. (AH-Borğola) Tekin yemekten sonra yıkadığı bardakları mutfak [kap] dolabına yerleştiriyor. Çili-çkimik na-ç’k’oru lupe 3’k’ariten doçxu şkule suzgiz gobğu do 3’k’ari go3’un3’orams. (AH-Borğola) Eşim doğradığı lahanaları suyla yıkadıktan sonra süzgece doldurup suyunu süzüyor. Ğomamcineyi angepe andğa pçxipt. K’ayi şeyi va-ren. (HP-P’eronit) Dün akşamki bulaşığı bugün yıkıyoruz. Hoş bir şey değil. Angepe çxips. (ÇX-Makret) Bulaşıkları yıkıyor. K’ulanik t’at’eri angepe çxips. (AK-Döngelli) Kız bulaşmış kap kacakları yıkıyor. Nanak angi çxip’t’uşi t’ağani xak’arups. (AK-Döngelli) Annem bulaşık yıkarken tavayı kazıyor. Nandidi-çkimik t’ağani gexak’arups do eşo çxips. (AK-Döngelli) Babaannem tavanın dibini kazıyor da öyle yıkıyor. Sevimik brinci çxips do 3’k’ari gu3’un3’irups. (AK-Döngelli) Sevim pirinci yıkıyor da suyunu süzüyor. → çxams/ çxay; çxuy/ çxums

şsz içxen : Yıkanıyor. Emine, kapçaz ar mutu ke3’udgi. Na-içxu şeni 3’k’ayi 3’rodun. Tude mot-dibet’az. (AH-Lome) Emine, hamsinin altına bir şey koy. Yıkandığı için suyu süzülüyor. Yere akmasın.

f.-s. oçxoni : Yıkanması gereken. Mç’acepe camiz noxro3kunan do cami oçxoni diven. (AH-Borğola) Sinekler cama yapışıp ölüyürlar ve cam yıkanacak olur.

part. çxeri : Yıkanmış olan. Yıkayarak. Ayşek çxeri tabağepe yesvarups. (AK-Döngelli) Ayşe yıkanmış tabakları üst üste diziyor.

yoks.part. uçxu : Yıkanmamış olan. Yıkamadan. Uçxu k’uzepe çxeriz mik eludumers ? (AH-Lome) Yıkanmamış kaşıkları yıkanmışın yanına kim koyuyor ?


çxindi (PZ-Apso)(ÇM ~ HP) i. Burun. 1. İnsan ve hayvanlarda solma ve koklama organı. Xocik çxindişe şuri coşvanams. (PZ-Apso) Öküz burundan nefes veriyor. Ali çxindi gamişvanay. (ÇM-Ğvant) Ali burnunu sümkürüyor. Çxindi noşk’eri memisun. (ÇM-Ğvant) Burnuma kömür sürülmüş. Ali ançxvapasi çxindişa din3xiri nayoren. (ÇM-Ğvant) Ali’ye sıcak basınca burnundan kan akıyor. Çxindi onç’aşa k’ayi kogamişifoni do diraxat’i ! (FN-Ç’anapet) Burnunu çekeceğine iyicene sümkür de rahatla ! Berez çxindişe na-gyuxtu din3xiri kçe porçaz meyaktu. (FN-Ç’anapet) Çocuğun burnundan akan kan, beyaz gömleğe leke yaptı. Oxorcak milletiş doloxe çxindi işifonams. (AH-Lome) Kadın milletin içinde sümkürüyor. Si-ti çxindişi pampayi kogogantxu-doren. (AH-Lome) Senin de burun kanatların açılmış. Na-eşapti gza hek’o okti t’u ki çxindi burgulis eman3’et’u. (AH-Lome) Çıktığım yol o kadar yokuştu ki burnum dizime değiyordu. Goxvelu na-unons çxindi va-noğun. (AH. atasözü, K.A.) Öpmek isteyene burnu engel olmaz (= bir şey yapmak istiyorsan engel arama). Çxindi tamo işifoni. Mitiz guri mot-uktinam. (AH-Borğola) Burnunu yavaş sümkür. Kimsenin midesini bulandırma. Dido şarap’i na-şums k’oçis ipti çxindi namç’itanen. (AH-Borğola) Çok şarap içen adamın önce burnu kızarır. Na-eşulut’u gza hek’o okti t’u ki çxindi burgulis gyuçamt’u. (AH-Borğola) Çıktığı yol o kadar yokuştu ki burnu dizine vuruyordu. 2. Bir şeyin ön ve sivri kısmı. Burç’uli-şk’imişi çxindi nut’roxu. (PZ-Cigetore) Tahramın burnu kırıldı. → nçxindi, çxvindi, çxundi

[dey. çxindi elanz*iguy (ÇM), çxindi elanzik’uy (AŞ-Ortaalan) : Burnunu kıvırıyor. Önemi vermiyor. Beğenmiyor.] Ali a muti u3’vasi çxindi elanz*iguy. (ÇM-Ğvant) Ali’ye bir şey deyince burun kıvırıyor. Manniya çxindi elanzik’uy. Hişo xuyi kocadu. (AŞ-Ortaalan) Habire burnunu kıvırıyor. Öyle huy edindi. Cenç’areri m3’ika malussi çxindi elanzik’u. (AŞ-Ortaalan) Para az gelince burnunu büktü (= beğenmedi). → nçxindi elanz*ik’ums/ nçxindi elanz*ikoms

[dey. çxindi elandrik’oms (AH-Borğloa) : Burnunu kıvırıyor. Burnunu büküyor.] Ar mutu var-mo3’ondaşi çxindi elandrik’oms. (AH-Borğola) Bir şeyi beğenmeyince burun büküyor.

[dey. çxindi jin dokaçams (FN-Ç’anapet) : Burnunu yukarda tutuyor (= kibirleniyor)] Doğanik çxindi jin dokaçams. (FN-Ç’anapet) Doğan burnunu yukarda tutuyor (= kibirleniyor).

[dey. çxindi jin okaçun (FN-Ç’anapet) : Burnunu yukada tutmuş haldedir (= kibirlenmiştir).] Noğayi k’oçepez çxindi jin okaçunan. (FN-Ç’anapet) Çarşılı insanlar kibirli olurlar. (Burunları yukarıda olur).

[dey. çxindi moişifonay (AŞ) : Burnunu çekiyor.] Cemili çxindi moişifonay. (AŞ-Ok’ordule) Cemil burnunu çekiyor. → nçxindi eyişvanams; onç’ams; çxundi 3’in3’ups

[dey. çxindi o3onams/ çxindi no3onams (AH) : Burnunu sokuyor. Gerekmediği halde işe karışıyor.] Si k’at’a-mutus çxindi mot-o3onam. (AH-Lome) Sen her şeye burnunu sokma. → nçxindi no3onams

[dey. çxindi ombarinams/ çxindi ombarinay (PZ ~ AŞ) : Burun şişiriyor. Kibirleniyor. Büyükleniyor.] Çxindi moy-ombarinam. (AŞ-Ortaalan) Burun şişirme (= Kibirlenme).


çxindi-bizi (AH-Borğola) s. ve i. 1. Burnu sivri olan (kimse). 2. mec. Burnunu her şeye sokan (kimse). Her şeye karışan (kimse). Çxindi-bizi iri-mutus ak’aten. (AH-Borğola) Sivri burun her şeye karışıyor.


çxink’oms (FN-Sumla ~ AH) EA har.f. 1. Toprağı, külü vs [aps.] eşeliyor. Kotumepek getasule çxink’oms. (AH-Lome) Tavuklar sebze bahçesini eşeliyor. 2. Kurcalıyor. 3. mec. Ele alınması hoş karşılanmayan konuyu [aps.] ele alıyor. Kurcalıyor. Kemalik p’ot’enuri dulaype ha3’i çxink’oms. (FN-Sumla) Kemal fi tarihinde olan işleri şimdi kurcalıyor, eşeliyor. → çxik’ums; nçxik’ums/ nçxik’uy/ nçxik’k’uy; çxik’olums/ çxik’olups; ğağupsII

+ uçxink’ams EDA har.f. Birine ait [dat.] bir şeyi [aps.] kurcalıyor ya da karıştırıyor. Xasanik gzas na-golaxtasen yabanci berepe gzas elokaçams do cebepe uçxink’ams. (AH-Lome) Hasan yoldan geçen yabancı çocukları kenara kıstırıp ceplerini karıştırıyor.


çxiyalams (AH) Eø har.f. Şarıldıyor. Bol bol akarak ses çıkarıyor.

f.-i. oçxiyalu : Şarıldama. Akıntı sesi. Ğalişen k’at’a oraz oçxiyaluşi sersi mulun. (AH-Borğola) Irmaktan her zaman şarıldama sesi (=akıntı sesi) gelir.


çxombi (PZ-Apso, Cigetore) i. Balık. Ayxanik çxombi t’ağanums. (PZ-Apso) Ayhan balık tavalıyor. Çxombi vimxot’işa mxa xurt’ulis mema3onu. (PZ-Cigetore) Balık yerken kılçık boğazıma battı. Tonas anç’esi komevuk’ori. Çxombi oç’opuşa vulur. (PZ-Cigetore) Misinaya kancayı bağladım. Balık tutmaya gidiyorum. Çxombis limoni goç’inaxums. (PZ-Cigetore) Balığa limon sıkıyor. Zuğa-k’oçepek çxombepe oç’opes do muluran. (PZ-Cigetore) Deniz adamları balıkları yakaladılar da geliyorlar. Çxombis şvancalape mç’ita uğun. Mondo ağani ç’operi on. (PZ-Cigetore) Balığın solungaçları kırmızıdır. Sanırım yeni yakalamışlardır. → çxomi (PZ-Apso)(ÇM ~ AŞ), mçxomi (FN-Ç’anapet, Ç’ennet), nçxomi (FN-Sumla)(AH-Lome), mçxomi (AH-Borğola), çxomi (HP ~ ÇX)


çxomi (PZ-Apso)(ÇM ~ AŞ)(HP ~ ÇX) i. Balık. T’ağanis çxomi cevoninktam. (PZ-Apso) Tavada balık çeviriyorum. Çxomi p’ç’va şuk’ule xepe çxomi şuri gont’ay. Xolo-ti xepe ombonuşi vor. (ÇM-Ğvant) Balık pişirdikten sonra ellerim balık kokusu kokuyor. Yine yıkamam gerekir. Bere çxomi çamt’aşa ilepe ik’atali. (ÇM-Ğvant) Ufak çocuğa balık yedirirken kılçıklarına dikkat et. Çxomepe ceşvanajepeşa şuri eç’opuy-meçaman. (ÇM-Ğvant) Balıklar solungaçlardan nefes alıp veriyorlar. Tasini mosa ce3’opxuy. Çxomişa idasen. (AŞ-Ok’ordule) Tahsin ağı ayarlıyor. Balığa gidecek. Çxomi bimxort’işa p’ot’e mxa nena va-mema3onert’u. Hamdğa ar tane komema3onu. (AŞ-Ok’ordule) Balık yerken hiçbir zaman kılçık dilime sokulmuyordu. Bugün bir tane sokuldu. Bere-şk’imi çxomişi ili 3’u3’onuy. Xazi aen. (AŞ-Ok’ordule) Çocuğum balığın kemiğini emiyor. Seviniyor. Çxomi ç’opana dereşi ham k’ale cun3’orare. (AŞ-Ortaalan) Balık tutacaksan derenin bu tarafını keseceksin. Çxomi bipxort’işi xurxis x’vili kelema3igu. (HP-P’eronit) Balık yerken kılçık boğazıma battı. Çxomiz limoni goç’inaxi. (HP-P’eronit) Balığa limon sık. Ercanik t’ibas çxomi ç’opups. (ÇX-Çxalazeni, TM) Ercan gölette balık tutuyor. Çxomişi mxa xurxiz ilvon3axun. (ÇX-Makret) Balık kılçığı onun boğazında kaldı. Çxomik kvaşi tudes mişulun. (AK-Döngelli) Balık taşın altına giriyor. → çxombi (PZ-Cigetore), mçxomi (FN-Ç’anapet, Ç’enneti), nçxomi (FN-Sumla)(AH-Lome), mçxomi (AH-Borğola)


çxopa → çxvopa


çxori-ti (ÇM) s. ve i. Her dokuzu. → çxovro-ti, çxovri-ti, nçxori-ti, nçxoro-ti, çxoro-ti


çxoro (PZ-Cigetore ~ ÇM)(AŞ-Ortaalan ~ FN), (HP ~ ÇX) s. ve i. Dokuz. Xasanişi çxoro tuteyi berenak ipoxnams. (PZ-Cigetore) Hasan’ın dokuz aylık bebeği emekliyor. Vit-do-xutişa aşi kogamağasi çxoro dosk’udun. (PZ-Cigetore) Onbeşten altıyı çıkarınca dokuz kalır. Çoyi-şk’imi hakelendo çxoro ver3’i 3’alendon. (PZ-Cigetore) Köyüm buradan dokuz kilometre aşağıdadır. Çoyi-şk’imi çxoro kilometre tude on. (ÇM-Ğvant, AŞ-Ortaalan) Köyüm dokuz kilometre aşağıda bulunuyor. Çxoro bee ux’oun. (ÇX-Makret) Dokuz çocuğu var. → çxovro/ nçxoro; şxoro


çxoroneri (PZ-Cigetore) s. ve i. Dokuzuncu. (Na-)malimbet’u bozomotas çxoroneri fori çağet’i devunç’ari do hiçi nena var-momçu. (PZ-Cigetore) Sevdiğim kıza dokuzuncu kez mektup yazdım da hiç ses vermedi. çxovroni; maçxoroneri; maçxoroni; çxoroni, nçxoroni; mançxoroni, mançxorani


çxoroni (PZ ~ ÇM)(AŞ-Ortaalan ~ FN) s. Dokuzuncu. 3’o Op’içu-ora Maryaşinaşi çxoroni ndğa mulun. Him ndğa op’içu cebgutaten. (ÇM-Ğvant) Bu yıl ramazan Ağustos ayının dokuzuncu gününe denk geliyor. O gün oruca başlayacağız. çxovroni; çxoroneri; maçxoroneri; maçxoroni; nçxoroni; mançxoroni, mançxorani

çxoro-ti (HP) s. ve i. Her dokuzu. → çxovro-ti, çxori-ti, çxovri-ti, nçxori-ti, nçxoro-ti


çxovri-ti (AŞ-Ok’ordule) s. ve i. Her dokuzu. → çxovro-ti, çxori-ti, nçxori-ti, nçxoro-ti, çxoro-ti


çxovro (PZ-Apso)(AŞ) s. ve i. Dokuz. Çoyi-şk’imi çxovro kilometre tude on. (PZ-Apso, AŞ-Ok’ordule, Ortaalan) Köyüm dokuz kilometre aşağıda bulunuyor. → çxoro/ nçxoro; şxoro


çxovroni (PZ-Apso)(AŞ) s. ve z. I. s. Dokuzuncu. → çxoroneri; maçxoroneri; maçxoroni; çxoroni, nçxoroni; mançxoroni, mançxorani

II. z. Dokucuncu kez. Oşk’uri çxovroni ep’k’vati. Xolo ek’iğay. (AŞ-Ok’ordule) Elmayı dokuzuncu kez kestim. Yine filizleniyor.


çxovro-ti (PZ-Apso) s. ve i. Her dokuzu. K’at’t’a çxovro-ti. (PZ-Apso) Her dokuzu. → çxori-ti, çxovri-ti, nçxori-ti, nçxoro-ti, çxoro-ti


çxundi (AK) i. Burun. K’oçik çxundis dulubars do xvali işipons. (AK-Döngelli) Adam burnundan üfleyerek sümkürüyor. Bereşi çxundi duşuponi. (AK-Döngelli) Çocuğun burnunu sil (= temizle). Çxundi-çkimişi p’ip’ilis pupuli yemixtu. (AK-Döngelli) Burnumun kanadında (= yanında) yara çıktı. Çxundişen di3xiri maben. (AK-Döngelli) Burnumundan kan akıyor. → nçxindi, çxindi, çxvindi

[dey. çxundi 3’in3’ups : Burnunu çekiyor.] Beres x’ini mat’een do çxundi 3’in3’ups. (AK-Döngelli) Çocuk üşütmüş de burnunu çekiyor. → nçxindi eyişvanams; çxindi moişifonay; onç’ams


çxuy/ çxums (AŞ ~ FN) EA har.f. (Vücut ve çamaşır haricindeki şeyleri) yıkıyor. Bulaşuği pçxum. (AŞ-Ok’ordule) Bulaşık yıkıyorum. K’ap’p’i pçxum. (AŞ-Ortaalan) Bulaşık yıkıyorum. Si k’ap’p’i çxare-i ? (AŞ-Ortaalan) Sen bulaşık yıkacak mısın ? Oçambre doçxi. Lazut’t’i mçxvaraten. (AŞ-Ortaalan) Taş dibeği yıka. Mısır döveceğiz. Angepe çxums. (FN-Ç’enneti) Bulaşıkları yıkıyor. → çxams/ çxay; çxims/ çxips

şsz içxen : 1. Kendi kendine yıkanıyor. 2. İshali var. İçxen. İştonis k’undi nasven. (FN-Sumla) İshali var. Donuna bok bulaşıyor.

+ uçxams EDA har.f. Birine ait [dat.] bir şeyi [aps.] yıkıyor. Xekimik berez xez na-yuxtu-dort’un pupuli yumç’k’amz do uçxamz. (FN-Ç’anapet) Doktor çocuğun elinde çıkan yarayı deşip temizliyor.


çxvapa (ÇX-Makret) s. ve i. [hava hakkında] Sıcak. Afrika dido çxvapa ren. (ÇX-Makret) Afrika çok sıcaktır. → mçxvapa; nçxvapa; mçxvopa; çxvopa, çxopa


çxvari (PZ-Cigetore)(FN) i. Darı. Mjalva-çxvari opşa vikumt’it. (*)(PZ-Cigetore) Sütlü darı çok yapardık. [(*) Bu kelime PZ-Cigetore’de eskiden kullanılıyordu. Uzun zamandır bu yörede darı yetiştirilmiyor. O yüzden bitkinin Lazca adı da unutulmuş haldedir.] Rak’aniz didi mç’k’oni / İdi. Moxti. Çxvari k’oni. (FN-Sumla) [“boş gezen aylak kişi” anlamında ithafen demece] Tepede büyük pelit / Git. Gel. Darının otlarını yol. → nçxvari, mçxvari; kurumiII


çxvarums (FN-Sumla ~ AH) EA har.f. (Dibekte) dövüyor. Lazut’i ipti boxominamt. Ok’açxe onçamurete pçxvarumt do pkurçolumt. (AH-Lome) Mısırı önce kurutuyoruz. Sonra dibekte dövüp ayıklıyoruz. Handğa na-p’k’orobit lazut’epe onçamurez dopçxvarit. (AH-Borğola) Bugün topladığımız mısırları dibekte ayıkladık. → nçxvarums/ nçxvaruy/ nçxvarups


çxvindi (ÇX) i. Burun. Dido mskva çxvindi uğun. (ÇX-Makret) Çok güzel burnu var. → nçxindi, çxindi; çxundi


çxvopa/ çxopa/ mçxvopa (AK) s. ve i. → mçxvapa; nçxvapa; mçxvopa; çxvapa. I. s. [hava hakkında] Sıcak. → t’u3aI-2

II. i. Sıcak hava. Çxvopas but’k’ape xomun. (AK-Döngelli) Sıcak havada yapraklar kuruyor. Go3’oneri yazis na-t’u çxvopa var-gumoç’k’ondun. (AK-Döngelli) Geçen sebeki yazda olan sıcak havayı unutmuyorum. Gyari buz-dolabis var-mişadgina çxvopas imjaren. (AK-Döngelli) Yemeği buzdolabına koymazsan [kelimesi kelimesine : “koymadıysan”] sıcakta ekşir. Çxopa-ti va-ren. Ar ndğaşi doloxes gyari mu-şeni dimjaren, var-miçkin. (AK-Döngelli) Sıcak da yoktur. Bir günün içinde yemeğin niçin ekşidiğini bilmiyorum. Ar ç’it’a çxopa max’vaşi ğvaape xogumamç’itanen. (AK-Döngelli) Azıcık sıcak hissettiğimde yanaklarım kıpkırmızı oluyor.