D d Bu sözlükte kullanılan Laz alfabesinin 6’ncı harfi. Öndamaksıl kapantılı sesli konson (*) fonemini gösterir. [(*) Konson, halk dilinde yanlışlıkla “sessiz” denir. Bazılarına göre “ünsüz”. Lazca fonetiği ve fonolojisinde tek başına hece oluşturamayan fonemi ifade eder.] Uluslararası Fonetik Alfabesi’nde [d] şeklinde yazılır.


da[1] i. [çoğ. dalepe] Kız kardeş. Gyari oxaziru şeni babak da-çkimi ordoşe oxorişa elolapams. (FN-Ç’anapet) Babam kız kardeşimi yemek hazırlaması için (yukarı doğru, bahçeden eve) erkenden eve yolluyor. Arzu do Feride dalepeşi bozope renan. Hek’o ok’ungaman ki çkva na-var-uçkinanpez Ekizi dalepe ren da3’onenan. (FN-Ç’anapet) Arzu ile Feride birbirinin teyze kızılar. O kadar birbirne benziyorlar ki henüz bilmeyenler ikiz kardeş olduklarını sanıyorlar. Babaşi let’az do doskidinerepez dalepe-ti nunç’unan. (FN-Sumla) Babanın toprağına ve onun kalıtlarına (= terekelerine) [sırf oğulların değil, onların] kız kardeşlerinin de payları vardır. Bere-çkimi, da-skaniz ar ndğaz nuşvelana mu iven ? Ky’ameti gyulun-i ? (AH-Lome) Yavrum, kız kardeşine bir gün yardım etsen ne olur ? Kıyamet mi kopar ? Alik Mp’olis na-xen da-muşişa k’ak’ali nuncğonups. (AK-Döngelli) Ali İstanbul’da oturan kız kardeşine ceviz yolluyor.


da[2] ü. Da. [cümle sonunda] Zade mevik’açi. Ma ar soti mendemiyoni da. (AŞ-Ok’ordule) Çok darlandım (sıklıdım). Beni bir yere götür da.


daa z. Daha. Handğaneri saat’epe ar ok’ixu-i ar daa var-geidgen. (FN-Sumla) Bugünkü saatler bir bozuldu mu bir daha kurulmaz. [◘ eşb. FN-Ç’anapet, Ç’ennet vs köylerinde ayen fiilinin olumluluk başekli perf. istek kipi 2.tek.ö.3.dat.tü. biçimi.] daha, daya; çkva


daben → diben


dabğen → dibğen


daçxeri (AK) i. Ateş. Daçxeri vogzap. (AK-Döngelli) Ateş yakıyorum. Daçxeri (n)adven do m3ika şkule oxori t’ibasi(n)on. (AK-Döngelli) Ateş tutuşuyor ve birazdan ev ısınacak. X’ini na-gemz*in şeni nanak daçxeri nun3’aps. (AK-Döngelli) Üşüdüğüm için annem ateşi tutuşturuyor. Niyazik n3xik’epe şeni daçxeri ok’ogzaps. (AK-Döngelli) Niyazi çalı çırpılar için bir arada ateş yakıyor. Man daçxeri vogzi. Ama cumadi-çkimi-ti 3’k’ariten xonoskirinaps. (AK-Döngelli) Ben ateşi yaktım. Ama amcam da su ile söndürüyor. Oncğoro ar mutu doptkvaşi Fadimeşi nunk’u daçxeri steyi dimç’itanen. (AK-Döngelli) Ayıp bir şey söylediğimde Fadime’nin yüzü ate gibi kızarır. Ok’o daçxeris var-noxeda ! Ğvaape xogugamç’itanen. (AK-Döngelli) O kadar ateşe [yakın] oturma ! Yanakların kıpkırmızı olur. FadimekPekmezi var-yepasya do daçxeri gu3’oskirinaps. (AK-Döngelli) FadimePekmez taşmasındiye ateşin altındaki alevi hafifletmek için közü dağıtarak söndürüyor. → daçxuri, daçxiri


daçxiri (HP ~ ÇX) i. Ateş. [< Far.] Ramizis daçxiri var-dagzu. Birolis daçxiri k’ayi dagzen. (HP-P’eronit) Ramiz ateş yakamadı. Birol ateşi iyi yakabiliyor. → daçxuri, daçxeri


daçxuri (PZ ~ AH) i. Ateş. [< Far.] 1. (Yanan) ateş. Oxorzak daçxuyis dişk’a ç’eşk’abğams. (PZ-Apso) Kadın ateşin arasına odun koyuyor. Daçxuri mevugzam. (PZ-Cigetore) Ateş tutuşturuyorum. Nana-şk’imi ç’umanişi muç’o moiselasen daçxuri ok’vogzay. (ÇM-Ğvant) Annem sabah kalkar kalkmaz ateş yakıyor. P’et’mezi ocibu şeni t’aroni daçxuri ogzar. (ÇM-Ğvant) Pekmez pişirmek için harıl harıl yanan ateş yakacaksın. Ali daçxuri ceşk’uxen. (ÇM-Ğvant) Ali ateşin başında oturuyor. Nanak let’a-makvali daçxurişi xurmaliz geşobğams edo ç’ums. (FN-Ç’anapet) Annem patatesi ateş korlarının içine dökerek pişiriyor. Ntxirişi çeplate daçxuri ok’obogzam. (FN-Ç’anapet) Fındık posası ile ateş tutuşturuyorum (yakıyorum). 3’inek’i daçxuris boskurinam. (FN) Çorabı ateşte kurutuyorum. Dido daçxuri mot-e3’ugzam. P’et’mezi ixalen. (FN-Sumla) Fazla ateş yakma. Pekmez yanıyor, kavuruyor. Onaz daçxuri mot-ok’ogzamt. Soti konan3’inasen. (FN-Sumla) Tarlada ateş yakmayın. Kazara yangın çıkar. Daçxuris sacaği eidgen do jin mç’k’udişi gresta imçxvinen. (AH-Lome) Ateşin üzerine sacayak konularak üzerinde ekmek plekisi kızdırılır (= ısıtılır). Nop’in3’k’alete daçxuri k’ayi gamigzen. (AH-Lome) İnce odun parçalarıyla ateş iyi tutuşur. Berez daçxuri note do nop’in3’k’alete gamagzen. (AH-Lome) Çocuk ateşi çıra ve ince odun parçalarıyla tutuşturabiliyor. Rizak ham t’u3a t’aoniz daz*epunaz nun3’ams. Ala daçxuri var-akaçasen. (AH-Lome) Rıza bu sıcak havada dikenliği tutuşturuyor. Ama ateşi zapt edemeyecek. Doğanik gale na-ogzun daçxuriz maxva ezdu do oxoris-ti daçxuri kodugzu. (AH-Borğola) Doğan dışarıda yanan ateşten köz aldı da evde de ateşi tutuşturdu. 2. Hastanın ateşi. Berek, izabunuşi daçxuri yuxtu. Hem oraz becğu. (AH-Borğola) Çocuk hastalanınca ateşi yükseldi. O zaman sayıkladı (= anlamsız konuştu). → daçxiri, daçxeri

[dey. daçxuri dobğams (AH) Aşırı öfkeleniyor. Ateş püskürüyor. Ateş saçıyor.] Zeki dido şumeri ren. Daçxuri dobğams. (AH-Lome) Zeki çok kızmış. Ateş püskürüyor.

[dey. daçxuri gagzen (AH) Biri [dat.] sıkılıp başına kan yürüyor. Birine [dat.] ateş basıyor.] Ambari ep’ç’opişi daçxuri kogomagzu. (AH-Lome) Haberi alınca bana ateş bastı.


daç’k’inden (FN-Ç’enneti ~ HP ÇX)(AK) Dø e.f. Yorgun oluyor. Yoruluyor. Doğaniz daç’k’inda şkule mulun do hako kodidven (kelidven). (*)(FN-Ç’enneti) Doğan yorulunca gelip buraya kendini bırakır. [(*) Bu ifade, istenmeyen, değer verilmeyen bir durumu anlatıyor.] Dido domaç’k’indu. Şuri var-domaşvanen. (FN-Sumla) Çok yoruldum. Nefes alamıyorum. Abu 3’k’aik jile jile çaçxalams do 3’ale 3’ale şaşalams. Giçkin, daç’k’inden. (FN-Sumla) Abu deresi yukarılarda çok sesli çağlıyor da aşağılarda daha az ses çıkarıyor. Sanki yoruluyor. Domaç’k’indez. Moşvacinoni boret. (FN-Sumla) Yorulduk. Dinlenmeliyiz. Heşşo mot-goladgitur. Ordo dogaç’k’indasen. (AH-Lome) Öylesine durma. Çabuk yorulacaksın. Babaz dido daç’k’indu. Orz*oz va-daxunen. Ğocişe k’ele meyincirs. (AH-Lome) Babam çok yoruldu. İskemlede oturamıyor. Köşeye doğru yaslanıyor. Dido domaç’k’indu. Ti do t’ani gomot’roxu. (AH-Lome) Çok yoruldum. Elim ayağım kırgın oldu. Babas daç’k’indaşi ipti ğvalepe amç’itanen. Ok’açxe-ti p’icişen upi dabğen. (AH-Lome) Babam yorulunca önce yanakları kızarıyor. Sonra da yüzünden ter akıyor. Dulya çalimite vaşi var-dogaç’k’inden. (AH-Lome) İşi usulüne uygun yaparsan yorulmazsın. Nana-muşik na-dac’k’indu bere-muşi moikaçu do eloyonu. (AH-Borğola) Annesi yorulan çocuğunu kucakladı da yukarı çıkardı. Berepez osteruşen daç’k’indanşi damk’u3enan do moişvacaman. (AH-Borğola) Çocuklar oyundan yorulduklarında çömelirler ve dinlenirler. Doğaniz daç’k’indaşi na-ren so-tiz kodamk’u3en. (AH-Borğola) Doğan yorulunca olduğu yere çömelir. Kemalik, k’ap’ulaz mok’ideri na-uyonun bere-muşi daç’k’indaşi tude doxunams. (AH-Borğola) Kemal, sırtında almış olduğu çocuğunu yorulunca yere oturtuyor. Dido k’ap’ineri şvanums. K’itxit. Daç’k’indu-i ? (AH-Borğola) Çok çabuk soluyor. Sorun. Yorulmuş mu ? Doğani, daç’k’induşi x’onaşen ilakteri gilakteri mulun. (AK-Döngelli) Doğan yorulunca tarladan yamuk yumuk gelir. Dido daç’k’induşi ti-muşi dixas xodidu. (AK-Döngelli) Çok yorulunca kendini yere bıraktı. Emtumani ilaxtuşi d(v)aç’k’indu edo şuri muişvanups. (AK-Döngelli) Yokuş yukarı çıkınca yoruldu ve dinlenerek nefes alıyor. Bincoba moxtaşi dido domaç’k’inden. (AK-Döngelli) Pirinç zamanı gelince çok yoruluyorum. K’at’a ndğa dumen-arabaten gilaixialer do xolo var-domaç’k’inden. (AK-Döngelli) Her gün oyuncak araba ile zevk için jayıyorum da yne de yorulmuyorum. Yamaşi gverdis domaç’k’indu. (AK-Döngelli) Yokuşun ortasında (= yarısında) yoruldum. → dvanç’inen, daç’k’inen, dvaç’k’inden; + [yorulmuş] doç’k’inde(r)i (FN), doç’k’indine(r)i (HP)


daç’k’inen (FN-Ç’anapet) Dø e.f. Yorgun oluyor. Yoruluyor. Dido domaç’k’inu. (FN-Ç’anapet) Çok yoruldum. Didi-nanaz m3ikaşa daç’k’inu-doren. Elincirz. (FN-Ç’anapet) Büyükanne hafifçe yorulmuş. Uzanıyor. Pederiz daç’k’ina şkule ncaz meyincirs do moişvacun. (FN-Ç’anapet) Babam yorulunca ağaca yaslanıyor ve dinleniyor. Berez daç’k’ina şkule nanak oxorişa goliyonams. (FN-Ç’anapet) Çocuk yorulunca anne onu eve götürüyor. Cordaniz doxunuten daç’k’inu do ha3’i goinç’imen. (FN-Ç’anapet) Cordan oturmaktan yoruldu ve şimdi geriniyor. Nanaz handğa dido daç’k’inu do memsofas a m3ika gointxen. (FN-Ç’anapet) Annem bugün çok yoruldu ve sedirde biraz uzanıyor. Cuma-çkimiz ndğaleyi oçalişuten xayi daç’k’inen do lumciz na-doxedasen k’ala go3’it’k’omerz. (FN-Ç’anapet) Kardeşim gündüz çalışmaktan çok yoruluyor ve akşam oturduğu yerde yığılıp kalıyor. Handğa livadi ontxorute dido domaç’k’inu. (FN-Ç’anapet) Bugün bahçeyi kazmaktan çok yoruldum. Nanaz t’u3a oraz ntxiri 3’ilumt’aşa ordoşe daç’k’inen. (FN-Ç’anapet) Annem sıcak havada fındık toplarken erken yoruluyor. → dvanç’inen, daç’k’inden/ dvaç’k’inden; + [yorulmuş] doç’k’ineri


dada[1] (PZ ~ HP ÇX) i. [çoğ. dadape] → obiraşe, obira/ obirale; osteroni, osteramoni; dadali[2]. I. (PZ-Cigetore) Çocuğa mahsus incikli boncuklu oyuncak. [Bebek, araba gibi oyuncakları ifade etmez.]

II. (ÇM ~ AH) 1. [çocuk dilinde] (Herhangi) oyuncak. Memet’ik dada-helik’opteriHek hak goboputxinaya-şi ncaz konontxapu. (AH-Borğola) Mehmet oyuncak helikopteriOraya buraya uçurayımderken ağaca çarptırdı. 2. mec. (Oyuncak gibi) önemli sayılmayan bir şey. Sk’ani 3’una şk’imişi şk’ala dada n. (ÇM-Ğvant) Senin ağrın, benimkinin yanında oyuncak.

III. (HP) Çıngıraklı oyuncak.


dada[2] (ÇM) i. [çoğ. dadape] [çocuk dilinde] Çiçek. Bere dada komeçi. (ÇM-Ğvant) Çocuğa çicek ver. Dada mekça-i ? (ÇM-Ğvant) Çiçek sana vereyim mi ? → dadala[2]


dadala[1] (PZ-Cigetore) i. Boncuk. Berek alis dadala kodelibu. (PZ-Cigetore) Çocuk boynuna boncuk takmış. Damtiyek nusaşi alis dadala dolobams. (PZ-Cigetore) Kaynana gelinin boynuna boncuk takıyor. Ayşek dudi-motvala-muşis dadala guşums. (PZ-Cigetore) Ayşe başörtüsüne boncuk örüyor. Ayşek mandili-muşis dadala nik’orams. (PZ-Cigetore) Ayşe baş örtüsüna boncuk bağlıyor. → zenişi; moni


dadala[2] (ÇM) i. [çoğ. dadalape] Çiçek. Dadala gont’ay. (ÇM-Ğvant) Çiçek açıyor. Avla na-domirgun dadalape mosak’alite 3’ileri oran. Em didi rak’anişa moviği, dovorgi do vomordini. (ÇM-Ğvant) Benim kapı önündeki çiçekler çok değerlidir (= çok zor büyütülmüştür). En büyük (= yüksek) tepeden getirip diktim ve büyüttüm. Dadala msk’va şuri alen. (ÇM-Ğvant) Çiçek güzel kokuyor. Bere na-k’orobu dadalape xe dolvok’açun. (ÇM-Ğvant) Çocuk topladığı çiçekleri elinde sımsıkı tutuyor. Oşk’uri-dadalape inite goixu. (ÇM-Ğvant) Elma ağacının çiçekleri soğuktan döküldü. # P’aranteni oginde / Kok’o3’udgun dadala / K’inçi vor ki3’vi3’vilar / Kogamaxt’ana avla. (ÇM-Ğvant) Pencerenin önünde / Duruyor çiçek / (Ben) kuşum (sana) cıvıldayacağım / Avlaya çıkarsan. → çiçeği; dada[2]; purki, pukri, pukuri/ pukuyi, pukiyi


dadali[1] (FN-Ç’anapet) i. Gül. Berek na-buç’opi-dort’un parpali oxoriş ogine na-dgin dadaliz noxunamz. (FN-Ç’anapet) Çocuk kendisi için yakaladığım kelebeği evin önünde duran güle konduruyor. → culiI, gyuliI


dadali[2] (AK) i. Oyuncak. Beres dadalepe mepçi do nakten. (AK-Döngelli) Çocuğa oyuncakları verdim de oyalanıyor. → obiraşe, obira/ obirale; osteroni, osteramoni; dada[1]


dadalibu (ÇX) i. Gelincik çiçeği. Dadalibu steyi pukiyi. (ÇX-Makret) Gelincik gibi çiçek. celincuği, geluncuği/ gelincuği


dadginen (AH) A.Dir hal f. ♦ [dey. 3’k’ayişe dadginen : İşemesi var. Çişi var.] 3’k’ayişe domadginen. (AH-Lome) İşemem var. Çişim var. [◘ eşb dodgitun fiilinin yeterlik kipi : Durabiliyor. ] [◘ eşb dodginams fiilinin yeterlik kipi : Durdurabiliyor.] → apsen


dadi (FN ~ HP) i. I. (FN)(HP)(AK) Anne veya babanın kız kardeşi. Teyze veya hala. # Yoyi nana xolo komoxtu yazi / Noderepe ivasen bazi bazi / Kimik yazma kimik moytvasen k’azi / Pukurasen duzluği dadi-çkimi. (FN, Anonim) Of anne of yine geldi yaz mevsimi / İmeceler olacak ara sıra / Kimi yazma ile kimi k’azi ile başını örtür / Çiçek verecek düzlük, teyzem. Dadi-çkimi ğoman gyustu do burgili do xe p’at’i geçeren. Andğa dido 3’k’unt’eren. (HP-P’eronit) Teyzem dün kayıp dizleri ile elini fena vurmuş. Bugün çok ağırıyormuş. Dadik geç’arali-muşi ubas mişidumers do eşo şinaxups. (AK-Döngelli) Teyze parasını göğsüne koyuyor da öyle saklıyor. → bula, buda, bibiya; xala

II. (AH)(AK) Yaşlı kadın. Nine. Dadik han3’o tadili ivaşi motalepe-muşi moxtasen ya do meşvens. (AH-Lome) Teyze bu yıl tatilde torunları gelecek diye umuyor. Dadik tipi do nçala ont’aleri ar ok’upinams. (AH-Lome) Teyze (yaşlı kadın) ot ile mısır samanını karışık halde bir arada seriyor. Dadis ar mitik nuşvelaşi heya dido xvamums. (AH-Borğola) Nineye birisi yardım ettiğinde [nine] ona çok dua ediyor. Dadik ğalişi kenaris p’ip’eri gulorgaps. (AK-Döngelli) Teyze derenin kenarına biber ekiyor. → şira-dida, dida-şira, dida; kçini, xçini


dadoba (ÇM) i. Kız-kardeşlik. Kız kardeş olma durumu. Juma na-var-uyonun jumaloba var-uşk’un. Da na-var-uyonun dadoba var-uşk’un. (ÇM-Ğvant) Kardeşi olmayan, kardeşliği bilmez. Kız kardeşi olmayan, kız kardeşliği bilmez. → daloba; ≠ dalebura/ daleburi


daduli[1] i. I. (AŞ ~ FN-Sumla) Henüz yumurtlamaya başlamayan genç tavuk.

II. (HP-P’eronit) Dişi tavuk.


daduli[2] s. I. (PZ ~ ÇX) (Kanatlılarda) Dişi. Daduli-şilidoni. (PZ-Cigetore) Dişi kırlangıç. Daduli-oşiridoni. (ÇM-Ğvant) Dişi kırlangıç. Daduli-uri. (ÇM-Ğvant) Dişi karga. Daduli-ordeği. (PZ ~ ÇX) Dişi ördek.

II. (FN-Sumla)(AH-Lome) [FN-Sumla’da çok yeni ve pek nadiren] (Balıklar, böcekler, bitkilerde) Dişi. Daduli-nçxomi. (FN-Sumla) Dişi balık. Daduli-kivi. (FN-Sumla) Dişi kivi. Çkuni 3’ip’ilepeşi xut mamuli do vit daduli gamaxtu. (AH-Lome) Bizim civcivlerden beşi horoz, onu tavuk çıktı. → osuri-


daduli3’i (AH) i. Dişi atmaca. Xeşen na-amt’u daduli3’i tamo tamo nanç’u do meç’opu. (AH-Borğola) Elinden kaçırdığı dişi atmacayı yavaş yavaş yaklaşıp yakaladı. Xasanik daduli3’i na-imt’en ot’rik’ez not’k’oçams do oç’opinapams. (AH-Borğola) Hasan atmacayı kaçan bıldırcına fırlatır ve avlatır. Daduli3’ik k’uçxez mek’oreri na-uğun tok’i gei3’k’ams do imt’en. (AH-Borğola) Atmaca ayağına bağlı olan ipi söküp (= çözüp) kaçar. Daduli3’iMot-imt’et’asya do ncaşi t’ot’iz gyok’orams. (AH-Borğola) AtmacayıKaçmasındiye ağacın dalına bağlıyor. → sift’eri; atmaca; ≠ mamuli3’i [Mamuli3’i ve daduli3’i, erkek ve dişi atmacadır. Erkek atmaca değersizdir ve cüsse olarak dişisinden de küçüktür. Atmacacılar mamuli3’i denen erkek atmacayı yakaladıkları an serbest bırakırlar. Daduli3’i’de ise durum çok farklıdır. Sadece daduli3’i diye anılmaz. Yaklaşık 20 civarında cinsi vardır ve hepsinin ismi değişiktir. Genelde üç gruba ayrılırlar. 1-Karalar, 2- Kızıllar, 3- Sarılar. Dişi atmacalar bu isimlerine göre anılırlar. Bu isimlerden örnekler şöyle. Pinti k’ara, k’ara k’izil, açik k’ara. Pinti k’izil, boz k’izil, çam k’izil. Sari çam k’izil, sari boz k’izil, ispir sarisi. K.A.]


dadven → dodums/ doduy/ dodumers/ dodumels/ dodvars


daga (FN-Ç’anapet), daga/ dagi (FN-Sumla) i. Dilim. Gyai şkule nanak na-u baklavaşi xut daga op’ç’k’omi. (FN-Ç’anapet) Yemeğin üstüne annemin yaptığı baklavadan beş dilim yedim. Ar daga (= dagi) feli-ti berez duşinaxi. (FN-Sumla) Bir dilim kabak da çocuğa sakla. Gyari şkule pederik bak’lavaşi ar daga ela3’k’umz do imxoz. (FN-Ç’anapet) Babam yemekten sonra bir dilim baklavayı (bütünden) alıp yiyor. → degi, ndegi, ndega


dagi (AH) i. Dilim. Ar t’epsiz nak’o dagi bak’lava gamulun ? (AH-Lome) Bir tepsiden kaç dilim baklava çıkar ? M3xuli p’ro3i. Dagi dagi p’i do berepez mepçi. (AH-Borğola) Armudu soydum. Dilim dilim yaptım da çocuklara verdim. Na-p’k’vati uşkurişi dagi ar farate nuk’us amabidumer. (AH-Borğola) Kestiğim elma dilimini bir defada ağzıma koyuyorum. Berek na-meçes k’arp’uzişi dagi gexorums do ipxors. (AH-Borğola) Çocuk verilen karpuz dilimini kemirerek yiyor. → degi, ndegi, ndega, daga


daği i. Dağ. Jur ndğa ogi dağişe vidi. Mtuti do ğeci memagu. (PZ-Apso) İki gün önce dağa çıktım. Ayı ve domuza rastladım. # E verane, Malivorişi daği/ Amupinu mp’ula. Opşu vanaği./ Oynt’alert’u, t’angala do ç’indraği./ Gomaşina. Ma huy va-mevuxondur. (ÇM, anonim) Ey gidi, Malivor Dağı/ İçeriye sis serdi. Yayla evlerini sisle doldurdu./ Birbirine karışırdı, çan ile çıngırak./ Hatırlayayım. Ben şimdi dayanmıyorum. Daği ont’obuşa amulun. (AŞ-Ok’ordule) Saklanmak için dağa giriyor. Cur ndğa ogi dağişa keşk’aft’i. Mtuti-ti ğeci-ti va-mevagi. (AŞ-Ok’ordule) İki gün önce dağa çıktım. Ayıya da domuza da rastlamadım. Dağişşa imt’u. (AŞ-Ortaalan) Dağa kaçtı. Dağiz meşulun. (AH-Lome) Dağa (saklanma amaçlı) giriyor. # Dağiz dumani yulun / Zuğas k’aravi gyulun / Dido bozope gulvan / Belki bayrami mulun. (HP-Azlağa) Dağda bulut yukarı çıkıyor / Denizde gemi aşağı iniyor / Çok sayıda kız geziyor / Belki bayram geliyor. Doğanik, dişkaşa iduşi var-dgin do var-xen, gyozgira daği n3alups. (AK-Döngelli) Doğan, oduna gittiğinde durmaksızın ve oturmaksızın sanki dağı kesip doğruyor. Dursinik dağişi mijam3’k’upineri gzaşen dililaps. (AK-Döngelli) Dursun dağın karanlık yolundan hızlıca aşağa iniyor. → ndaği; germa/ gemma/ gema


dağuri/ dağuyi s. Dağdaki. Nurik dağuyi 3’k’ayi borute gyoyonams. (AH-Lome) Nuri dağ suyunu boru ile indiriyor.


daha z. Daha. → daya, daa, çkva

I. Olana katarak. Bir daha. Tekrar. “Ç’umani meft’arena-mi3’u k’oçi ar daha masumani ndğas moxt’u. (PZ-Cigetore) “Yarın geleceğimdiyen adam bir daha üçüncü günde geldi. Orxani çekmeje galeşi komoizdu do ar daha doloxeşi var-amvanç’inen. (ÇM-Ğvant) Orhan çekmeceyi dışarı çekti de tekrar içeri itemiyor. Ameti çekmece kogamiğu do ar daha var-ammaşk’ven. (AŞ-Ok’ordule) Ahmet çekmeceyi dışarı çıkardı da tekrar içeriye itemiyor. Bere t’eft’eri ok’utuy. Ar daha va-gon3’uy. (AŞ-Ok’ordule) Çocuk defteri kapatıyor. Bir daha açmıyor. Na-şk’omi gibağun. Daha mo imxor. (AŞ-Ok’ordule) Yediğin yeter. Daha yeme. Gz*eri vore. Lai daha maç’k’omen. (AK-Döngelli) Tokum. Daha yiyebileceğimi sanmam.

II. [daha + sıfat] başka bir şeye göre aşkın. Konseri-şk’uni zade msk’va iyu. Na-moxt’eype bit’umi va-domaxunes. 3’anaşe daha bet’i yeri p’aten. (AŞ-Ok’ordule) Konserimiz çok güzel oldu. Gelenlerin tümüne oturacak yeri veremedik. Seneye daha geniş yerde yapacağız. Konseri-şk’unişa na-moxt’epeşi bit’t’umişa doxunoni yeri var-memaçes. 3’anaşe daha didi yeri konseri p’aten. (AŞ-Ortaalan) Konserimize gelenlerin tümüne oturacak yeri veremedik. Seneye daha büyük (geniş) yerde konser yapacağız. Atmaca na-iç’open mosa do k’inçi na-iç’open mosa ar va-iven. K’inçişi mosa daha mç’ipe toloni iven. (AH-Lome) Atmaca yakalanan ağ (= atmacanın yakalandığı ağ) ile kuş yakalanan ağ (= kuşun yakalandığı ağ) aynı olmaz. Kuş yakalanan ağ daha ince gözlü olur. DoğanikOxori pağupya do daha p’at’i şişolups. (AK-Döngelli) DoğanEvi temizliyorumdiye beter dağıtıyor (= karmakarışık ediyor). Molenik’eleni mbulis daha k’ai çans. (AK-Döngelli) Beri taraftaki kiraz ağacında daha çok (= daha iyi) mahsul var.

III. Henüz. Hâlâ. Halen. Bere daha 3’ulu on. Monk’a şeepe var-ağen. (PZ-Apso) Çocuk henüz küçüktür. Ağır eşyaları götüremiyor. Ham porça var-skuru-doren. Daha t’laza ren. (FN-Ç’anapet) Bu gömlek kurumamış. Halen nemlidir. Dolokunu daha var-skirelen. (AK-Döngelli) Elbise daha kurumamış. → dahaluk/ dahaluği


dahaluk/ dahaluği (FN ~ AH) z. [olumlu cümlede] Henüz. T’orocişi motalepe dahaluk var-geputxez. (FN-Ç’anapet) Güvercin yavruları halen yuvadan uçmadılar. Si çkva mu z*iri, skiri ? Dahaluği papaz omtu(r). (AH-Lome) Sen daha ne gördün ki, yavrum, hep tuzun kuru (= mec. Henüz hiçbir şeyin farkında değilsin). Si dahaluği t’u3a papaz omtur. (AH-Lome) Sen henüz soğmamış muhallebi içinde yüzüyorsun (= mec. Henüz hayatta bir şey görmüş değilsin). Luği dahaluk moinç’en. A sum-otxo ndğa çkva va-p’3’ilomt. (AH-Lome) İncir henüz olgunlaşıyor. Birkaç gün daha toplamıyoruz. → dahaIII


dakten (AH) AD.Abl har.f. [♦ dey. guri dakten (AH) : Biri (= birinin [dat.] kalbi [aps.]) bir şeyden [abl.] iğreniyor.] Nusa-çkuniz bere-muşişi k’undişe-ti guri dakten. (AH-Lome) Bizim gelin kendi çocuğunun kakasına da iğreniyor.


dak’iden (FN ~ AH) AD har.f. Birine ait [dat.] bir şey [aps.] aşağı sarkıyor. Berez xebe tude dak’iden. Heya-şeni nana-muşik xit’i umk’ulanamz. (FN-Ç’anapet) Çocuğun heybesi aşağıya sarkıyor. Onun için annesi askıyı kısaltıyor. Gingili kodogak’idu-doren. İşifoni do dikosi. (AH-Borğola) Sümüğün aşağı sarkmış. Sümkür de sil.


dak’len (AH) AD har.f. Birinde [dat.] eksiliyor. Guri-skaniz oropa, burgulepe-skaniz menceli mot-dogak’laz. (AH-Lome) Yüreğinde sevgi, dizlerinde derman eksilmesin. → dark’inen, dak’linen; + duk’lams

part. dok’leri : Eksilmiş. Eksik. Traktori çkimi şkule ixmarez-doren. Mazot’i dok’leri ren. (AH-Lome) Traktörü benden sonra kullanmışlar. Mazotu eksilmiş.


dak’linen (FN-Sumla) Aø/AD har.f. Eksiliyor. 3’k’ai-çkuni k’işiz k’ayi gyulun do yaziz dak’linen. (FN-Sumla) Bizim suyumuz kışın iyi akar ama yazın eksilir. → dark’inen, dak’len; + duk’lams


dalavera (FN-Ç’anapet) i. Desise. [< Ar.] Hile. [< Ar.] Entrika. [< Fr.] Oyun. Xasanik cuma-muşiz dalavera oğodamz. (FN-Ç’anapet) Hasan kardesine karşı oyun oynuyor. Dalavera na-uğun k’oçişen mendra dodgitare. (FN-Ç’anapet) Entrikası olan insandan uzak duracaksın. → dubara[2]; oyiniII; ç’axra


dalebura/ daleburi (PZ) i. Kız kardeş edinilen kimse. Kız-kardeşlik. Ar jur ndğaşa dalebura-şk’imi şk’imda moxt’asen. (PZ-Cigetore) Birkaç gün içinde kız-kardeşliğim bana gelecek. → dalobaII


dalga i. [çoğ. dalgape] Dalga. Mzuğa dalga t’roxasi ok’intalay. K’oçi doragaduy. (AŞ-Ok’ordule) Denizde dalga kırılınca biraraya geliyor. Adamı dağıtıyor. Mzuğa irden. Didi dalga get’roxun. (FN-Sumla) Deniz büyüyor. Büyük dalga kırılıyor. Andğa mzoğa dirdu do dalğape nançxvaren. (AK-Döngelli) Bugün deniz büyüdü de dalgalar çarpışıyor. → soloğani, salağani


dalgali s. Dalgalı. Mzuğa dido dalgali ren. K’oçiz çkar var-oxa3’onen do doloxe kamitorams. (AH-Lome) Deniz çok dalgalıdır. Hiç farkında olmadan insanı içeri sürükleyebilir. → soloğanoni; solağani


dalgana (PZ ~ AŞ) i. [çoğ. dalganape] Küçük dalga. Zuğaşi 3’ari 3’ulu dalganapete sk’eles noçxams. (PZ-Cigetore) Denizin suyu küçük dalgalarla iskeleye çarpıyor.


daloba (AŞ-Ortaalan ~ AH)(AK) i. Kız-kardeşlik. I. Kız kardeş olma durumu. Dalepez daloba-mutepeşi var-axenenan do ok’obunan. (AH-Borğola) Kız kardeşler kız-kardeşliklerini yapamayıp da kavga ediyorlar. → dadoba

II. Kız kardeş edinilen kimse. Cuma do daloba ar yeri xenan. (AŞ-Ortaalan) Kardeş ve kız-kardeşlik bir yerde oturuyor. → dalebura/ daleburi

III. Kız kardeş gibi olma durumu. Daloba do cumaloba mteli şeni k’ayi ren. (FN-Ç’anapet) Kardeşlik herkez için iyidir. 3’anağani-tkvanik k’aobape, mskvanobape do xelobape mogiğan. Ağani 3’ana mtelli k’iyana do k’oçinoba şeni cumalobaşi do dalobaşi ar 3’ana ivas. (AH-Lome) Yılbaşınız size iyilik, güzellik ve mutlulukları getirsin. Yeni yıl tüm dünya ve insanlık için kardeşlik bir yılı olsun. Xasanişi k’ulani du Turanişi k’ulanik daloba ikipan. (AK-Döngelli) Hasan’ın kızı ile Turhan’ın kızı kız-kardeşlik yapıyorlar.


damari[1] i. Damar. Osmani guri damari nandaru. (AŞ-Ortaalan) Osman’ın kalp damarı darlaştı.


damari[2] (AH-Borğola) i. Kabak vs’nin sürgünü. Kemalik oreşi damari uşkurişi ncas yoşkumers. (AH-Borğola) Kemal kabağın sürgününü elma ağacına [çıkması için] gönderiyor. Nanak ncaşi poçxot’a t’ot’epeŞuk’aşi damarepe k’ai gak’orasya do ocağis elu3onams. (AH-Borğola) Annem ağacın çok dallı dallarınıSalatalık sürgünleri iyi tutunsundiye (salatalık) ocağının yanına dikiyor. → mer3’i[1]; k’ant’ariI


damga i. Damga. Puci uci-muşi damga ceçameri n. (AŞ-Ok’ordule) İneğin kulağında damga var. Pucişi uci damga on. (AŞ-Ortaalan) İneğin kulağında damga var. → menç’areri, t’ambuğa, nişani[2], t’amuga


damk’u3un (AH-Lome), damk’u3en (AH-Borğola) AD har.f. Yere doğru [dat.] çömeliyor. Çöküyor. A m3ika oraz dobamk’u3aşi k’uçxepe gamamozurzun. (AH-Lome) Biraz çöktüğümde ayaklarım uyuşuyor. Berepez osteruşen daç’k’indanşi damk’u3enan do moişvacaman. (AH-Borğola) Çocuklar oyundan yorulduklarında çömelirler ve dinlenirler. Doğaniz daç’k’indaşi na-ren so-tiz kodamk’u3en. (AH-Borğola) Doğan yorulunca olduğu yere çömelir. → mcvamxven; camk’usen; camxven, gyamxven, namxven; gyanç’en; gyomk’u3un, gyamk’u3un


damralen (AH) Dø e.f. Çarpılıyor. Korkarak aklını kaçırıyor. M3’k’up’iz mot-gulur. Kodogamralasen. (AH-Lome) Karanlıkta gezme. Çarpılırsın.


damte (AH) i. Kayınana. Nusaz damte-muşik oxorişi dulyaz eluşvelz. (AH-Lome) Geline kaynanası ev işlerinde yardımcı oluyor. Damte-çkimik erçapule gyok’idamt’aşi inat’ine-çkimi tude don3’ams. (AH-Lome) Kaynanam çarşaf asarken benim inadıma yere değdiriyor. → damtire/ damtiye


damtire/ damtiye (PZ ~ HP ÇX)(AK) i. Kaynana. Damtiyek nusaşi alis dadala dolobams. (PZ-Cigetore) Kaynana gelinin boynuna boncuk takıyor. Damtire nusa na-dolvobu kolye dolo3’ay. (AŞ-Ok’ordule) Kaynana geline taktığı kolyeyi çıkarıyor. Nusa du3’vi : Hekole moiselay. Damtire-muşi kodvoxunay. (AŞ-Ok’ordule) Geline söyle : Oradan kalksın da kaynanasını oturtsun. Nusa nana-muşişa olva guri ayasi damtire ar mutu dulya kozirams. Goluperdağams. Var-oşk’ums. (AŞ-Ok’ordule) Gelin annesine gitmeyi gönlü isteyince kaynana bir şey iş buluyor. Engel çıkarıyor. Göndermiyor. K’at’a nusak damtiyez gyok’itxams. (AH-Lome) Her gelin kaynanasını kötüler. Damtirek berepez nusa go3’utxozinams do dulyaz nut’alams. (AH-Lome) Kaynana çocukların önüne gelini katıp işe salıyor. Damtirek sicaz cebiz k’aumişi doludumers. (AH-Lome) Kaynana damadın cebine kavrulmuş fındık koyuyor. Damtirek kotumeşi t’ut’uli sicas uşinaxams. (AH-Lome) Kaynana tavuğun budunu damada saklıyor. Damtirek nusaşi derdi var-zdims. (AH, atasözü, K.A.) Kaynanalar gelin derdini çekmez. Nisak damtire-muşis nena not’k’omers. (AK-Döngelli) Gelin kaynanasına laf atıyor. Nana-çkimik damtire-muşis minderi i3’udumers. (AK-Döngelli) Annem kaynanasının altına minder koyuyor. → damte


damxven (FN ~ AH) Aø har.f. [yet. damxvinen] Dizlerini yere temas ettirerek çömeliyor. Yere kapaklanıyor. Yere tam çöküyor. K’inçik mot-gz*iromt’az. Kodamxvi. (FN-Sumla) Kuş seni görmesin. Yere tam olarak dizlerini temas ettirerek dizinin üzerine çök. Mamulik gyoksinomt’aşi kotume kodamxven. (AH-Borğola) Horoz çiftleşirken tavuk yere tam çöker. “Kvaz na-gyontxu arabas mutu dağodu ?” ya do damxven do amo3’k’en. (AH-Borğola) “Taşa altını vuran arabasına bir şey oldu mu ?” diye yere çömelip altına bakıyor. → gyanç’en; + domxvinams; ++ camxven/ gyamxven


danç’en (FN-Ç’anapet) DA e.f. ♦ [dey. guri danç’en : Üzülüyor.] Guri domanç’ez. (FN-Ç’anapet) Üzüldük. → guri naç’ven[1]; cozurinams; guri cat’en


dandra (ÇM) i. Bayram. # Ç’andra var. Dandra var-on / 3’em3’e moy dolubaram ? / Ma Muslimani var-vor / Şuri moy gomibaram ? (ÇM-Ğvant, eski bir değiş) Düğün yok. Bayram değil / Tulumu neden çalarsın ? / Ben Müslüman değilim / Bana neden üflersin (= dua okuyorsun). → xvamule-ndğa; bayrami/ bayami


dandvay (AŞ-Ok’ordule), dandvams (FN ~ AH) EDA har.f. Birine [dat.] bir şeyi [aps.] sipariş ediyor ya da ısmarlıyor. Terzi porça dobandvi. (AŞ-Ok’ordule) Terziye gömlek ısmarladım. Terziz ar k’ayi dolokunu kodobandvi. (FN-Ç’enneti) Terziye güzel bir elbise ısmarladım. Handğa Alis noğaşen mtugişi nç’ami dobandvi. Lumcişe momiğasen. (AH-Lome) Bugün Ali’ye çarşıdan fare zehri ısmarladım. Akşam üstü getirecek. Terziz porça miç’az ma dobandvi. (AH-Borğola) Terziye bana gömlek diksin diye ısmarladım. Çili-muşik na-dandu şeyepeMot-gomoç’k’ondut’asya do k’itis nok’epe nik’orams. (AH-Borğola) Hanımının ısmarladığı şeyleriUnutmayayımdiye parmağına iplik bağlıyor. → ninduy; dvandvay, nandumersI, dvandvars


dantxen (FN ~ AH) Aø har.f. Ağır bir şey ya da biri [aps.] yere düşüyor. Feli monk’anobate meç’k’odu do gzaz kodantxu. (FN-Ç’anapet) Kabak ağırlıkktan koptu ve yola düştü. Mamutşi bere dido dantxen. (FN-Ç’anapet) Mahmud’un çocuğu cok düşüyor. Bere ncas mot-oşkurinam. Emk’utun do kodantxen. (AH-Lome) Çocuğu ağaçta korkutma. Ürker ve yere düşer. Musa na-extu-dort’un ncaşen k’uçxe nustuşi burbaleri kodantxu. (AH-Borğola) Musa çıktığı ağaçtan ayağı kayınca döne döne yere düştü. → dintxen


danzi (AŞ) i. Diken. Dikenlerin her biri. Xe danzi mema3onu do din3xiri dolomaoru. (AŞ-Ok’ordule) Elime diken battı ve kan aktı. Ali bu3’va do oşk’uri na-gvak’oren danzi ceç’irday. (AŞ-Ok’ordule) Ali’ye söyleyeyim de elmaya sarılan dikeni koparıp indirsin. K’iti danzi elema3onusi txombri mapşu. (AŞ-Ok’ordule) Parmağıma diken batınca iltihap doldu. → danz*i, daz*i; k’an3i [◘ Ardeşen diyalektlerinde danzi kelimesi danz*i olarak telâffuz edilir. Halbuki, z* konsonu /z/ foneminin /n/ fonemi arkasındaki değişkeni olup ayrı bir fonem değildir. Dolayısıyle z* harfini kullanmadan danzi şeklinde yazılması mantıklıdır.]


danzi-nkolo (ÇM) i. Yabani gül. Yabangülü. Danzi-nkolo m3xuli ciyoninen. (ÇM-Ğvant) Yabangülüne armut aşılanabilir. → purki-an3’k’ili; an3kili


danz*epona (PZ), danz*epuna (FN-Sumla) i. Dikenlik. Dikenli bitkinin çok yetişen yer. Xasanik danz*epona elaç’ums. (PZ-Cigetore) Hasan dikenliklerin kenarını yakıyor. Danz*epuna p’3’k’umt’aşa xeş-tati mobidvam. (FN-Sumla) Dikenlileri sökerken eldiven giyiyorum. → durğunona, durğunopona; mt’k’alopuna, mt’k’alepuna; daz*epuna


danz*i (PZ)(FN) i. Diken. I. Dikenlerin her biri. Xepes danz*i komema3onu. (PZ-Cigetore) Elime diken battı. # Vit-do-otxo 3’anaşi / Danz*i-muşis visarbi / Dudi-şk’imis dunç’upe / ok’ipines. (PZ-Cigetore) On dört yaşın / Dikenine katlandım / baş ucuma karıncalar / Toplandı. Ntxiyona kvinumt’aşa duğrenişi danz*epe ni3onen. (FN-Ç’anapet) Fındıklığı temizlerken böğürtlenin dikenleri batıyor. Pem3kvaş danz*i. (FN-Sumla) Kestane kabuğundaki dikenlerin her biri. Mt’k’aşi danz*i. (FN-Sumla) Böğürtlen dikeni. → danzi, daz*i; k’an3i

II. Dikenli bitki. Alişi mbuli-mşk’vela-muşi danz*epek meşk’ok’açams. (PZ-Cigetore) Ali’nin kiraz fidanlarının her tarafını dikenler kaplıyor. Xasanişi livadis opşa danz*i ort’u. Hişo exak’aru ç’i p’ot’t’e vati mzgudasen. (PZ-Cigetore) Hasan’ın tarlasında çok diken var idi. [Hasan orasını] öyle kazıdı ki hiç bir zaman [diken] bitmeyecek. Sabrik çayiş kenarepez danz*epe guç’k’orams. (FN-Sumla) Sabri çayın etrafındaki dikenleri kesiyor. → danzi, daz*i


danz*i-k’andğu (PZ) i. Diken çileği. Şk’uni haninepes danz*i-k’andğu opşun. (PZ-Cigetore) Bizim buralarda diken çileği çok var.


danz*i-nteli (PZ) i. Dikenli tel. Şk’uni livadis danz*i-nteli goğmaleri on. (PZ-Cigetore) Bizim tarlaya dikenli tel dolanmış halde duruyor. Xasanik kormeşi doyanures danz*i-nteli guğams. (PZ-Cigetore) Hasan tavuğun kümesine dikenli tel çeviriyor.


dan3’en (FN ~ HP) AD har.f. Yere [dat.] değiyor. Oxorcak handğa na-gyok’idu geyarçalepe let’az dan3’en. (FN-Ç’anapet) Eşimin bugün astığı çarsaflar yere değiyor. Nanak naxveyi porçape na-gyok’idasen tok’iPorçape let’az mod-dan3’ert’az” ya do hekol-hakole m3ika gonzdumz. (FN-Ç’anapet) Annem yıkanmış gömlekleri asacağı ipiGömlekler yere değmesindiye her iki taraftan biraz geriyor. Fot’a m3ika jin go3’ik’ori. Mondruk’aşi tude dan3’en. (AH-Lome) Peştemali biraz yukarı bağla. Eğilince yere değiyor. Xomaz ya do tok’iz na-gyok’idi erçapule tude dan3’en. (AH-Borğola) Kurusun diye ipe astığın çarşaf yere değiyor. Ncas gek’ideri ok’an3’ure dixas dan3’en. (AK-Döngelli) Ağaca asılı duran salıncak yere değiyor. → dvan3’en; + don3’ams/ dvon3’ay/ don3’aps/ dvon3’aps


daraba (PZ ~ ÇM)(FN ~ AH) i. [çoğ. darabape] I. (PZ ~ ÇM) Ahşap duvar. Baba-şk’imik darabaşi pi3aepe kturums. (PZ-Apso) Babam evin duvarının tahtalarını değiştiriyor. Ali oxori daraba elvo3’ay. (ÇM-Ğvant) Ali evin dış duvarını söküyor.

II. (FN ~ AH) Evlerinde ince tahatadan yapılan ara bölme. Ahşap bölme. Muxtarik, t’alebepek seriz mektebişi darabaz na-nonç’arez sloganepe nojilu. (FN-Ç’anapet) Muhtar, öğrencilerin gece okulun ahşap ara bölmesine yazdıkları sloganları siliverdi. P’ap’ulik axirişi darabapez Mç’aci mot-amit’az deyi mbela goşorçak’amz. (FN-Ç’anapet) Dedem ahırın tahta aralıklarına sinek girmemesi için (= girmesin diye) bez sıkıştırıyor. Cordani molaxert’uşa, k’at’a ndğaz ar fara darabaz geluğaramt’u. (FN-Ç’anapet) Cordani mahpus iken, her gün duvara bir çizgi çizerdi. Arguni darabaz gelobun. (FN-Sumla) Balta ahşap bölmede aslıdır. Xasanis xami darabas gelubun do t’abanca şkas elubun. (FN-Sumla) Hasan’ın bıçaği tahta bölmede, tabancası ise belinde asılı duruyor. Babak daraba goşa3’k’ims do oda ordams. (AH-Lome) Babam bölmeyi söküp odayı büyütüyor. Doğanik, darabaz na-noç’k’adu pi3arepeşen mk’ule na-renpe goşa3’k’ims. (AH-Borğola) Doğan, ahşap duvara çaktığı tahtalardan kısa olanlarını söküyor. → k’odaI


darçen (AH) Aø har.f. [kb.{a-}’nın işlevi belli değil][emp.şm.1.tek. dobarçen] Hızla koşuyor. Aliz ma dobucoxaşi var-mulun. Axmet’ik ducoxaşi darçen do ulun. (AH-Lome) Ali’yi ben çağırınca gelmiyor. Ahmet [Ali’yi] çağırınca [Ali Ahmet’e] koşarak gidiyor.

f.-i. dorçinu : Hızla koşma. Dorçinuşi ç’işinas Memet’i maarani ivu. (AH-Borğola) Koşu yarışında Mehmet birinci oldu.


dardalams/ dardalay (PZ ~ AŞ-Ok’ordule) Eø har.f. Titriyor. Nusa inite ğurun. Var-gaz*iren-i ? Dardalams. (PZ-Cigetore) Gelin soğuktan ölüyor. Görmüyor musun ? Titriyor. Ali ini ayu. Dardalay. (ÇM-Ğvant) Ali üşüdü. Titriyor. Bere inite dardalay. (AŞ-Ok’ordule) Çocuk soğuktan titriyor. İni cemzun. Bdardalam. (AŞ-Ok’ordule) (Hastalıktan) soğuk hissediyorum. Titriyorum. → araxunen, raxunuy, iraxunams, raxunoms; tirtinams, tirtins, uxutirtins, uxvatirtinen; z*anz*alaps


dari (AK) s. Dar. Pantoli dari giğunna ilagiç’k’odun. (AK-Döngelli) Pantolonun dar ise yan tarafları yırtılır. Mutfaği dari na-miğun şeni masa ekule akule var-gulikten. (AK-Döngelli) Mutfağım dar olduğundan dolayı masa o tarafa bu tarafa dönmüyor. → m3’ule[1]-II; ndari


dark’inen (FN-Ç’anapet, Pi3xala) AD har.f. Birinde [dat.] bir şey [aps.] eksiliyor. Dido oraz var-mç’imayiz 3’k’arepez dark’inen. (FN-Ç’anapet) Uzun zaman yağmur yağmayınca sularda azalma oluyor. → dak’len, dak’linen; + durk’inams


dauşens (FN-Sumla ~ AH-Lome) Aø har.f. (*) [emp.şm.1.tek. dobauşen] Çabuk oluyor. Acele ediyor. Dauşeni. K’oçepe gyayişa moxtanen. (FN-Sumla-C) Acele et. Adamlar yemeğe gelecek. Dauşeni. Haşoten dulya var-gaçodinen. (FN-Sumla-C) Acele et. Böylelikle işi bitiremezsin. M3ika dauşenit. Domayanez. Moşvacinoni ora var miğunan. (AH-Lome) Biraz çabuk olun. Geciktik. Dinlenmeye zamanımız yok. Dobauşenat. (AH-Lome) Acele edelim. M3ika dauşeni. K’oçi ham inis gzas dgin do si kçumers. (AH-Lome) Biraz acele et. Adam bu soğukta yolda durup seni bekliyor. Biç’epe ! M3ika dobauşenat. Ar k’ele t’aonik ok’oxums. Ar k’ele-ti mzuğa irden. (AH-Lome) Arkadaşlar ! Biraz acele edelim. Bir yandan hava bozuyor. Bir yandan da deniz büyüyor. → duşinams/ duşinay, dauşinams [(*) Dauşens ile dauşinams fiilleri, “işlevi belli olmayan kb.{a-}’lı” olabilir gibi, “bir vuayel ile başlayan köklü” de olabilir. Her iki halde Lazca fiillerin genel yapısına uymayan ilginç istisna oluşturmaktadır. Ayrıca batı diyalektlerde bunlara denk gelen duşinams/ duşinay fiili, bu yüzden /a/ vuayeli kaybetmiş olabilir.]


dauşinams (FN-Ç’anapet) Aø har.f. (*) [emp.şm.1.tek. dobauşinam] Çabuk oluyor. Acele ediyor. Nana noğaşa oxtimoni ren. Hemu-şeni lumci-gyari oxenu şeni dauşinams. (FN-Ç’anapet) Annem çarşıya gitmek zorundadır. Ondan dolayı akşam yemeğini yapmak için acele ediyor. → duşinams/ duşinay, dauşens [(*) Dauşinams ile dauşens fiilleri, “işlevi belli olmayan kb.{a-}’lı” olabilir gibi, “bir vuayel ile başlayan köklü” de olabilir. Her iki halde Lazca fiillerin genel yapısına uymayan ilginç istisna oluşturmaktadır. Ayrıca batı diyalektlerde bunlara denk gelen duşinams/ duşinay fiili, bu yüzden /a/ vuayeli kaybetmiş olabilir.]


davetiye i. Davetiye. [< Arp.] Çağrı kâğıdı. Doğani, duguni-davetiyepe gurtasen deyi berepe gvoşk’uy. (AŞ-Ortaalan) Doğan, düğün davetiyelerini dağıtacak diye çocukları gezdiriyor.


davuli (AH) i. Davul. [< Arp.] Davulişi gamaxveri t’k’ebi-muşi gexaru do ağani gyoçanu. (AH-Borğola) Davulun delinmiş derisini yırttı da yenisini taktı. → t’ebi-korba


daya (ÇM) z. Daha. Ayşe jur buzi-nceni morduy. Ar tuta daya cubasen. (ÇM-Ğvant) Ayşe iki tane süt danası büyütüyor. Bir ay daha süt verecek. Ar duyla ordoşa var-eyonç’inasi daya mboli dulya ek’vambinen. (ÇM-Ğvant) Bir işi erken bitirmediğin zaman daha çok iş ekleniyor. # T’ubi otxo ot’oçi / Ar m3xuli cemit’oçi / Ar daya kot’oçana / E3’egincğonar boçi. (ÇM-Ğvant, A.A.S.Y.) At dört-ciharı / At bir armut yukardan / Bir daha atarsan / Koçu önüne katacağım. → daha, daa; çkva


dayaği i. Dayak. Yangazi berepe baba-mutepeşik dayağite n3’opuloms. (AH-Lome) Yaramaz çocukları babaları dayakla uslandırıyor. → geçama


dayi i. Dayı. Ali-dayık dido p’at’i xurt’inoms. (AH-Lome) Ali dayı çok fena horluyor. Biç’i berek dayi-muşişen dozdims. (HP-P’eronit) Erkek çocuk dayısına çeker. cumadi, jumadi; emice, emuca, emica


daz*epuna (AH ~ ÇX) i. Dikenlik. Daz*epunaz meşulun. (AH-Lome) Dikenliğe (saklanma amaçlı) giriyor. Mustavak Armoniz daz*epuna nç’varums. (AH-Lome) Mustafa Armoni’de dikenliği temizliyor. Rizak ham t’u3a t’aoniz daz*epunaz nun3’ams. Ala daçxuri var-akaçasen. (AH-Lome) Rıza bu sıcak havada dikenliği tutuşturuyor. Ama ateşi zapt edemeyecek. Hekşen mot-ulur ! Daz*epuna ren. Hek goşaxtimoni ren. Hekşen golaxti. (AH-Borğola) Oradan gitme ! Dikenlidir. Orada geçilecek yer var. Oradan geç. Daz*epunas gobulut’aşi daz*ik xepe gomixak’aru. (AH-Borğola) Dikenlikte gezerken diken kollarımı kazıdı (=çizdi). Daz*epunas ar ç’it’a gza gon3’k’u do bere-muşi mişolapaps. (AK-Döngelli) Dikenlikte küçük bir yol açtı da çocuğunu geçirdi. Berek daz*epunas guşulun. (AK-Döngelli) Çocuk dikenliğe girerek arasından geçiyor. → danz*epona; durğunona, durğunopona; mt’k’alopuna; danz*epuna; mt’k’alepuna


daz*i (AH ~ ÇX)(AK) i. Diken. → danzi, danz*i. I. Dikenlerin her biri. Daz*i xez gomoxedu. (AH-Lome)(HP) Diken elime battı. Nanak k’itiz na-goxedasen daz*i eşimet’aşi lemşiz uci nuç’umz do heşşo t’k’ebiz ni3onams. (AH-Lome) Annem parmağına batan dikeni çıkarırken iğnenin ucunu yakıp derisine öyle sokuyor. Pen3kaşi daz*i. (HP-P’eronit) Kestane kabuğundaki dikenlerin her biri. Ğoberişen mişa(v)it’işi daz*ik xeşi jin xogemixaru. (AK-Döngelli) Çitten (= çitle kapatılan yerden) geçerken diken elimin üst kısmını yırttı. → k’an3i

II. Dikenli bitki. Onaz daz*i p’3’k’imt’aşi xeş-tati mobidumer. (AH-Lome) Onada diken sökerken eldiven giyiyorum. M3xuliş tude mtelli didağu-doren. Xasanik daz*epe gunç’varams. (AH-Lome) Armudun altı dağ olmuş. Hasan etrafındaki dikenleri temizliyor. Ont’uleşi gomtumani daz*ik kodikaçu-doren. Onç’varoni ren. (AH-Lome) Tarlanın etrafını dikenler tutmuş. Temizlenmesi gerek. Daz*epunas gobulut’aşi daz*ik xepe gomixak’aru. (AH-Borğola) Dikenlikte gezerken diken kollarımı kazıdı (=çizdi). Osmani-cumadik ont’uleşi kenaris na-ren daz*epe do n3xik’epe guç’ups. (AK-Döngelli) Osman amca bahçenin kenarındaki dikenleri ve çalı çırpıları yakıyor.


daz*i-k’andğu (AH-Lome) i. Böğürtlen. durğuni, duğreni; mt’k’a


daz*oni (AH ~ HP ÇX)(AK) s. Dikenli. Kemalik mbulisMiti mot-yalet’asya do daz*oni teli guk’idams. (AH-Borğola) Kemal kiraz ağacınaKimse çıkamasındiye etrafına dikenli tel takıyor.


da3’onen[1] (FN ~ AH) AD e.f. [Sırf deyim üyesi olarak kullanılır.] ♦ [dey. k’ai da3’onen : Bir şey [aps.] birinin [dat.] hoşuna gidiyor.] Bere bort’işa mzenuri oç’opu dido k’ayi doma3’onert’u. (FN-Ç’anapet) Kücükken gelicik yakalamak çok hoşuma giderdi. Tutaste oraz ogzalu dido k’ayi doma3’onen. (FN-Ç’anapet) Ay ışığı vaktinde yürümek çok hoşuma gidiyor. Cuma-çkimiz kapça get’ağaneri dido k’ayi da3’onen. (FN-Ç’anapet) Tavada kızartılmış hamsi kardeşimin çok hoşuna gidiyor. 3’ut’a bort’işa k’irk’eli dido k’ai doma3’onert’u. (FN-Ç’anapet) Küçükken simit çok hoşuma giderdi. Cuma çkimikK’ayi da3’onenanya do berepe handğa omçviyuşa oşkumerz. (FN-Ç’anapet) KardeşimHoşlarına gidiyordiye çocukları bugün yüzmeye gönderiyor. Kçeşi urz*eni k’ai doga3’onenna na-ginon k’onayi eç’opi. (FN-Sumla) Beyaz üzüm seversen istediğin kadar al. → xaz*i ayen, xazi ayen; axazen; k’ai a3’onen[1]; k’ai u3’ons, k’ai u3’onun, k’ai u3’oun .

şsz k’ai di3’onen : Hoş karşılanıyor. Nanaşant’işe p’ot’e k’ai var-di3’onen. (AH-Lome) Üvey anne hiçbir zaman hoş karşılanmaz. [eşb. → di3’onen AY benz.f.]

f.-i. k’ayiş(i) do3’onu : Birinin hoşuna gitmesi. [Bu deyimin iki adet mecazi anlamı vardır. (1) Nişanlılık döneminde gelinin damat evini ziyaret etmesi. (2) Yeni evlenen kızın ilk yıllarda arada bir kocası ile birlikte baba evini ziyarete gitmesi. Baba evini onura etmek amaçlı gelenekselleşmiş bu ziyaretler böyle bir özdeyişle ifade edilir. A.K.] Noğamisa nana-muşi, cuma-muşi do da-muşi k’ala k’ayiş do3’onuşe moxtu. (AH-Lome) Nişanlı gelin, annesi, abisi ve kız kardeşiyle [damadının evine] ziyarete geldi.

[dey. p’at’i da3’onen (AH-Lome) : Bir şey [aps.] birinin [dat.] ağrına gidiyor.] Na-mi3’vipe dido p’at’i doma3’onu. (AH-Lome) Söylediklerin çok ağırıma gitti. İrak’iz ma xut 3’anas biçalişi. İşgali ivuşi dido p’at’i doma3’onu. (AH-Lome) Irak’ta ben beş yıl çalıştım. İşgali edilince çok üzüldüm. → guriz gyat’en; p’at’i u3’ons


da3’onen[2] (FN ~ AH) DAY/DY değ.f. [emp.şm.3.tek.ö.1.tü. doba3’oner] I. DAY değ.f. Biri [dat.] birinin [aps.] başka biri olduğunu [yük.] sanıyor. Xasaniz ma Xuseni doba3’oni. (FN ~ AH) Hasan beni Hüseyin sandı. Arzu do Feride dalepeşi bozope renan. Hek’o ok’ungaman ki çkva na-var-uçkinanpez Ekizi dalepe ren da3’onenan. (FN-Ç’anapet) Arzu ile Feride birbirinin teyze kızılar. O kadar birbirne benziyorlar ki henüz bilmeyenler ikiz kardeş olduklarını sanıyorlar. K’oçi doğuruya da3’onez do skidala doxvamt’ez. (FN-Ç’anapet) AdamıÖldüsandılar ve canlı gömüyorlardı. Maİsa ar oxorca ren ” ma doma3’onu. 3’urak’a na-gamaxtat’u solen maçkinat’u ? (AH-Lome) BenDoğru bir kadındırsandım. Fahişe çıkacağını nereden bilecektim ? Heşo skanebura mot dundulam. Dundu da3’onanoren. (AH-Borğola) Öyle kendi kendine konuşma. [Seni] deli sanacaklar. → dva3’onen, a3’onen[2], a3’onapun

II. DY değ.f. Biri [dat.] bir şeyin meydana geleceğini [yük. = bir cümle] sanıyor. Gyozgyora mç’ima mulun. Ma doma3’onen. (FN-Ç’anapet) Sanki yamur geliyor gibi sanıyorum.


DDT i. DDT. [< Fra. dichloro-diphényl-trichloréthane < Yunanca morfemlerden] Alik ntxiriz DDT gupurinams. (AH-Lome) Ali fındığa DDT püskürtüyor. Puciz k’uçxez DDT gobupurini do mç’aci noxedaşi hek noxro3kun. (AH-Lome) İneğin ayağına DDT ilâcı sıktım. Sinek, konduğu anda ölüyor (= geberiyor).


de- → do-


defa i. Defa. [< Arp.] Kere. [< Arp.] Kez. Sefer. [< Arp.] Vit-do-xut defa degi3’vi ç’i şk’imda ela. (PZ-Cigetore) On beş kez dedim ki bana gel. Nak’k’u 3’ana on iri ndğa sabaxtan lumcişa biçalişamt. Ar defa tatilişa gamaft’aten. Cunaxxi var-on. (AŞ-Ortaalan) Kaç senedir sabahtan akşama kadar çalışıyoruz. Bir kere tatile çıkacağız. Günah olmaz. → fori, fara; seferi


defne i. Defne. [< Yun.] Termoniz xaci, lazut’i, pek’mezi, dik’a, mkveri, defneşi but’k’a do şekeri ik’ataşi nostoneri iven. (AH-Borğola) Termoni fasulye, mısır, pekmez, buğday, un, defne yaprağı ve şeker katılınca çok lezzetli olur.


defteri (AŞ-Ortaalan ~ AH HP) i. Defter. [< Yun.] Bere defteri xaruy. (AŞ-Ok’ordule) Çocuk defteri yırtıyor. Xe mo-goyodum. Defteri gayuçanasen. (AŞ-Ortaalan) Elini [defterin] üstüne koyma. Defterin kararacak. Defteri hek hak eladvayiz lebiten iyuçanen. (FN-Ç’anapet) Defteri oraya buraya koyunca kir ile kararıyor. Ç’ut’a berek cuma-muşişi defterepe ğarums. (AH-Lome) Küçük çocuk kardeşinin defterlerini karalıyor. Ekremişi defteriz mç’ita k’ap’i goz*in. (AH-Lome) Ekrem’in defteri kırmızı kapla kaplıdır. Cuma-muşik defterişi k’apaği gyuxaru do imt’u. (AH-Borğola) Kardeşi defterin kapağını yırttı da kaçtı. “Defteri mot-goişiret’asya do naylonişi k’ap’i gudvaman. (AH-Borğola) Defter aşınmasın diye naylon kapla kaplarlar. → t’eft’eri; onç’aroni supara


degi (PZ) i. Dilim. Ma ar-jur degi baklava komomçik’o. (PZ-Cigetore) Bana bir iki dilim baklava verseydin. → ndegi, ndega, daga, dagi


dek’ik’e (AH) i. Dakika. [< Arp.] Çorbaşi oxenu mu-n-oren ? Ar dek’ik’ez diven. (AH-Lome) Çorba yapmakta ne var ? Bir dakikda olur. → t’ek’ik’e


dele- → dolo-


deli- → doli-


delibğams → dolibğams


delikunams (PZ-Cigetore) EA har.f. Belden yukarı bir şeyi [aps.] giyiyor. Belden yukarı bir şeyi [aps.] giyiniyor. K’oçik emteri delikunams. (PZ-Cigetore) Adam gömlek giyniyor. Xasanik anteri-şk’imi delikunu do bri3’ums. (PZ-Cigetore) Hasan gömleğimi giymiş da eskitiyor. Xasanik ağani dolokunaşa eç’opu. Var-delikunams. “Ok’ayi domaç’irasendeyi elişinaxams. (PZ-Cigetore) Hasan yeni giyecek almış. Giymiyor. “Sonra lazım olurdiye kendisine saklıyor. Xasanik bere-muşis anteri uyindru do morderi ayu. “İmordasi delikunasendeyi eluşinaxams. (PZ-Cigetore) Hasan çocuğuna gömlek aldı da büyük geldi.Büyüdüğü zaman giyerdiye saklıyor. → delinkunams; dolikunay/ dolikunams/ dolikunaps; + dolokunams

f.-s. dolikunoni : Giyilecek. Anteri-şk’imi dolokunoni var-on. Ğvari on. (PZ-Cigetore) Gömleğim giyilecek gibi değil. Islaktır.


delilanden (PZ) Aø har.f. Ses [aps.] yankılanıyor. Xasanis vuyoxamt’aşa nena-şk’imi melenk’ales delilanden. (PZ-Cigetore) Hasan’ı çağırırken sesim karşıya yankılanıyor. → gamilanden; gamagundun; nena narayen; gamadgitun; ran3’k’alums; randums; n3’k’iyalums


delingonams (PZ) EA dön.har.f. Bir şeyi yapmayı [aps.] çok arzu ediyor, niyetliyor ya da içinden geçiriyor. Xasanik (na-)moxt’asen 3’anas nçayi o3’iluşa gvedalas meçamu delingonams. (PZ-Cigetore) Hasan gelecek yıl çayı biçmeye yarıcıya vermeyi aklından geçiriyor (= yarıcıya verme içinden geçiyor). → dolingonay/ dolingonams; nosis deluxunams; dilingonaps


delinkunams (PZ-Noxlamsu, Apso) EA har.f. Belden yukarı bir şeyi [aps.] giyiyor. Belden yukarı bir şeyi [aps.] giyiniyor. → delikunams, dolikunay/ dolikunams/ dolikunaps; + dolonkunams (PZ-Noxlamsu, Apso) EDA har.f. (Belden yukarı) giydiriyor.


delink’orams/ dolink’orams (PZ) EAL har.f. Kendi saçına, başına ya da boynuna bağlıyor. Ayşek dudis fot’a delink’orams. (PZ-Cigetore) Ayşe başına peştamal bağlıyor. → dolink’oray; dolik’orams


delipinen (dolupinams altında) dolipinen


delizdams (PZ) EA dö.har.f. Kendi içine çekiyor. Xasanik tutuni şumt’aşa hişo delizdams ç’i dumani-muşi tolepe-muşişa gamulun. (PZ-Cigetore) Hasan sigarayi içerken öyle içine çekiyor ki dumanı gözlerinden çıkıyor. → dolizday


delu- → dolu-, dolo-, dolv-


deluk’ap’ams → doluk’ap’ams


delulun → dolulun


deluxunams (PZ) EDAL har.f. Birine ait [dat.] düşey doğrultuyla derinliği olan kapalı mekânın [lok.] dibine oturtuyor. Xasanik Ayşeşi k’alatis bere deluxunams. (PZ-Cigetore) Hasan Ayşe’nin sepetine çocuğu oturtuyor. → dolvoxunay, doloxunams/ doloxunaps

[dey. nosis deluxunams : Bir şeyi kafasına koyuyor ya da aklına koyuyor.] → delingonams, dolingonay/ dolingonams; dilingonaps


demet’ula (PZ ~ AŞ-Ok’ordule) i. Yayığın örtüsü. Onçaxuleşi demet’ula ei3’en. (PZ-Cigetore) Yayığın örtüsü üstten açılıyor. Ayşek onçaxules demet’ula gutums. (PZ-Cigetore) Ayşe yayığı bal mumlu bez ile örtüyor. Nceni-t’ebite vrosi demet’ula iyen. (ÇM-Ğvant) Buzağı derisinde iyi yayık örtüsü olur. Onçaxule demet’ula kogoyotvi. (AŞ-Ok’ordule) Yayığa örtüyü ört. → dermet’t’ula


demirci i. Demirci. Demirci Veabik ipti ç’eliği omçxvinams. Vayyozite gamalat’umz do ok’açxe-ti ç’eliğiz 3’k’ari meçamz. (AH-Lome) Demirci Vahap önce çeliği ısıtıp kızartıyor. Balyozla yassıltıyor ve sonra da çeliğe su veriyor.


demiri i. Demir. Ali demiri ozot’u şeni onçxunay. (ÇM-Ğvant) Ali demiri dövmek için ısıtıyor. Demiri çoruğite na-ogzare daçxurite inçxuninen. (ÇM-Ğvant) Demir körük ile yakılan ateşte ısıtılır. K’ayak handğa oxorişi duşemeşi demirepe ndrik’oms. (AH-Lome) Kaya bugün evin döşeme demirlerini büküyor. Demiri t’u3a ilat’en. (AH-Lome) Demir sıcak dövülür.Xargas mutu nantxaşi mot-dolibğet’azya do galendo mç’ipe demiri guğun do ncas oxuk’ors. (AH-Lome)Odun istifine bir şey değince yıkılmasındiye dışına ince demir dolanmış ve ağaca bağlanmış. Demiri t’ibu ren. Xe mo-nonç’ap. (ÇX-Çxalazeni, TM) Demir çok sıcak. Elini yanaştırma.


demli s. Demli. Hik’k’u demli çayi momiğu çi ! Ağu st’eri ! (AŞ-Ortaalan) O kadar demli çay getirdi ki ! Zehir gibi !


demok’rati i. Demokrat. [< Fra.] Alevepe (= Alevipe) peği demok’rati iyeran. (PZ-Cigetore) Aleviler genellikle demokrat oluyorlar.


depo i. Depo. [< Fra.] Apartumani-tkvanis 3’k’arişi depo bodrumis ren-i ? (AH-Lome) Sizin apartmanda su deposu bodrumda mıdır ? → mayben-oda


depremi (AŞ-Ortaalan) i. Deprem. Zelzele. [< Arp.] Japonya depremi var-oğurinay. 3unami oğurinay. (AŞ-Ortaalan) Japonya’da deprem öldürmüyor. Tsunami öldürüyor. → zelzele; [deprem oluyor] let’a oxink’anay


dep’rani → drep’ani


derdi i. Dert. [< Far.] Derdepe-şk’imi obgarute goviçum. (PZ-Apso) Dertlerimi ağlayarak atıyorum. Dertlerimi ağlayarak def ediyorum. K’o derdepe-şk’imi gişk’urt’uk’o ! (PZ ~ AŞ) Keşke dertlerimi bilseydin ! # Mesofa kocelapxer / Mevo3’er palurepe / Palurepe iğasen / Usvaroni derdepe. (ÇM-Ğvant, atma türkü) Kanepede oturdum / Ateşin parıltılarını seyrediyorum / Parıltılar alıp götürecek / çözülemeyen sorunları. Rifeti dido muk’elidi ren. Osinaputen k’oçiz derdi do meraği goç’k’ondinapamz. (FN-Ç’anapet) Rıfat cok esprilidir. Sohbetiyle insana dert ve merakı unutturuyor. Eminek derdepe-muşi muperepete goiç’k’endinams ? (AH-Lome) Emine dertlerini nelerle unutmaya çalışıyor ? Si derdi mot-zdim. Ma uskaneli-ti mendemalen. (AH-Lome) Sen dert etme. Ben sensiz de gidebilirim. Mitis mitişi var-gogzun. İri 3’k’uni do ç’vini-muşişi derdiz ren. (AH-Lome) Kimse kimsenin umurunda değil. Herkes kendi ağrısı ve acısının derdindedir. Ağani derdik mcveşi goç’k’endinapams. (AH, atasözü, K.A.) Yeni dert eskisini unutturur. Damtirek nusaşi derdi var-zdims. (AH, atasözü, K.A.) Kaynanalar gelin derdini çekmez. Ayşek, k’ulani-muşi dikimocuşiXvala dopskidiya do emuşi derdi zdips. (AK-Döngelli) Ayşe, kızı evleninceYalnız kaldımdiye onun derdini çekiyor. → talaşi


derdiyayi (AH) s. Dertli. Hamseri izmocez bozo-çkimi derdiyayi bz*iri. (AH-Lome) Bu gece rüyamda kızımı dertlice gördüm. → t’ertli


dere i. Dere. Çxomi ç’opana dereşi ham k’ale cun3’orare. (AŞ-Ortaalan) Balık tutacaksan derenin bu tarafını keseceksin. Cumadi-çkimik avlaşi livadiz dereşi kvalepeten gu3’k’ondams. (FN-Ç’anapet) Amcam evin önündeki bahçenin etrafına dere taşlarıyla duvar örüyor. Aboi derek Pi3xaloi dereşen dido şiyalams. (FN-Sumla) Abu deresi Pisala deresinden çok hışırdıyor. → ruba, abca/ abja, ğali


dere-boyi (AŞ) z. Dere boyu. Dere-boyi it’aşa pontuli 3’ari elvan3’en. (AŞ-Ok’ordule) Dere boyu giderken pantolon suya değiyor.


dergi (FN-Sumla)(AK) i. Toprak küp. Testi. Han3’oneyi kapça dergiz doloncumorit. (FN-Sumla) Bu senenin hamsisini derginin içinde tuzladık. Nanak dergiten ayrani nçaxups. (AK-Döngelli) Annem testi (= küp) ile ayran çalkalıyor. Dergi xomomiği do ayrani domçaxa. (AK-Döngelli) Toprak küpü bana getir de ayran çalkalayayım. Abdulak açma xaçkup’t’uşi let’aşen Rumepeşen doskidineri ar dergi muşaxtu. (AK-Döngelli) Abdullah açmayı kazıyorken topraktan Rumlardan kalma bir küp çıktı. → çupi, çupina; test’i; kyupi, kupi; xica; katana; batmani


derini s.-z. Derin. (Na-)culun 3’arepe (na-)dogutas do ok’in3’orenpe-muşi gompa do derini svas ok’in3’orasi ncoli diyen. (PZ-Cigetore) Akan suların durgunlaşıp birikenler açık ve derin yere birikince ncoli oluyor. K’azuği derini dolvo3onare çi mo-ei3’ay. (AŞ-Ortaalan) Kazığı derine sokacaksın ki çıkmasın. K’avağuyi T’oba derini ren. Necmi gunz*e na-ren şeni iri gyont’onams. (AH-Lome) Kavak Gölü derindir. Necmi uzun boylu olduğundan herkesi batırıyor.


dermet’t’ula (AŞ-Ortaalan) i. Yayığın örtüsü. Yayığın ağzına bağlanan, deriden yapılmış örtü. Onçaxuleşi dermet’t’ula vrossi nuk’k’ori. Xt’umeri moy-niorert’ay. (AŞ-Ortaalan) Yayığın dermet’t’ulasını iyi bağla. Mayalı süt dökülmesin. → demet’ula


dersi i. Ders. [< Arp.] Bere p’ote dersi var-içalişay. Aşk’va oxovuşk’vi. (AŞ-Ok’ordule) Çocuk hiç ders çalışmıyor. Artık koyverdim (= bıraktım). Muellimik dersiz gyoç’k’amt’a şakiz ha iniz berepe gale dokaçams. (AH-Lome) Öğretmen derse başlayana kadar bu soğukta çocukları dışarıda tutuyor. Xuseni tembeli ren. Dersiz var-içalişams. K’at’a sinifiz geskidun. Cuma-muşi Xasanik dido k’ayi ik’itxoms. K’at’a 3’anaz pek’iyite golulun. (AH-Lome) Hüseyin tembeldir. Derste çalışmıyor. Her sınıfta kalıyor. Kardeşi Hasan çok güzel okuyor. Her sene pek iyiile geçiyor. Berek nana-muşiDersi dop’iya do moğerdinams. (AH-Borğola) Çocuk annesiniDers yaptımdiye kandırıyor. Berepek oda-mutepeşiz dersi ikomt’anşi nana-mutepeşik meyva hek amumers do çams. (AH-Borğola) Çocuklar adalarında ders yaparlarken anneleri meyvayı oraya götürür de yedirir. Berek dersi içalişeps. (AK-Döngelli) Çocuk ders çalışıyor. Berek dersi ikips. (AK-Döngelli) Çocuk ders yapıyor (= çalışıyor).


dest’ani (PZ ~ AŞ), destani (FN ~ ÇX) i. Lazların geleneksel aşık şiiri ve şarkısı : on bir hecelik dört dizeli parçalardan oluşup her dörtlükte ilk üç dizenin son hecesi ve sondan ikinci hecesinin vuayeli ortak olur. # Dest’ani ginç’aram K’alayi-Onay / Puci oncinamt’i Elagza-onay / Muti mo-u3’omer Emine çonay / Gamaxt’ana giyonare sevdali. (PZ-Noxlamsu, İ.P.) Dest’aniyi (= aşık şarkısını) sana yazıyorum K’alayi-Onada / İneği otlatıyordum Elagza onada / Bir şey söyleme Emine ışığa / Dışarı çıkarsan seni götüreceğim sevgilim. # Ar destani p’ç’ari mteli Lazuri / Ma mutu var-matkven omaç’u guri / Tangri-çkimi kemiç’opi ha guri / Muç’o p’a do so bida e verane. (AH-Musazade, Y.T.) Bir destani yazdım hepsi Lazca olarak / Ben bir şey söyleyemiyorum yandı kalbim / Tanrım al bu kalbimi / Nasıl yapayım nereye gideyim ey gidi.


dest’ulinaşa (PZ) i. Kızak ya da kayak. Xasanis dest’ulinaşa var-uğun. (PZ-Cigetore) Hasan’ın kızağı (ya da kayağı) yok. → cost’ulinaşa; ost’ulinaşe, mturi-ost’ulinaşe; ost’vinaşe; osurinale; [kızak : sk’afindi-ost’ulinaşe; ost’vaşeII , mturi-ost’vaşe; osurinoni; sinik’iyi; gelastvinoni; k’izaği, kizaği]


devleti i. Devlet. Azerbeycani do Turkiya cuma-devleti renan. (AH-Lome) Azerbaycan ve Türkiye kardeş devlettir.


deyi (PZ ~ FN-Ç’anapet) s.a.e. Diye.

I. [doğrudan alıntı] BerekObiraşa-şk’imi nak ondeyi bgarineri ma mik’txu do ma-ti var-mişk’un. Cevozurini. (PZ-Cigetore) ÇocukOyuncağım nerdediye ağlayarak bana sordu da bende bilmiyorum. Üzgünüm. Ndari gza memagasi Mo-elevaç’apxet’a deyi golinkten. (ÇM-Ğvant) Dar yolda karşılaşınca Çarpmayım diye kenara çekiliyor. “Lemşi mo-mema3onert’ay deyi ik’atalay. (ÇM-Ğvant) “İğne batmasın (= yanlışlıkla batırmayayım) diye kolluyor. Him maXe mot-usumdeyi koxomondu. (AŞ-Ok’ordule) O banaElini sürmediye tembih etti. “Berez ini mot-aet’az deyi nana-muşik yorğani gyotvams. (FN-Ç’anapet) Çocuğa soğuk olmaması için annesi yorgan ile örtüyor. Selimik Ntxiriz ğari mot-aet’az deyi jindole-muşi gunz*e ntxombuşi t’at’epe mouk’vatams. (FN-Ç’anapet) Selim, “Fındığa gölge olmasın diye üstündeki kızılağacın uzun dallarını kesiyor. P’ap’ulik axirişi darabapez Mç’aci mot-amit’az deyi mbela goşorçak’amz. (FN-Ç’anapet) Dedem ahırın tahta aralıklarına sinek girmemesi için (= girmesin diye) bez sıkıştırıyor. Xasanişi universit’ez na-ren didi biç’ikA mutxa p’aredeyi akşama kva şirums. (FN-Ç’anapet) Hasan’ın üniversitede olan büyük oğluBir şey yapacağımdiye gün boyu taş aşındırıyor.

II. [dolaylı alıntı] Ali şk’imi şk’ala vrosi mo-iyert’ay deyi Xasani nup’izmay. (ÇM-Ğvant) Hasan Ali’yi benimle iyi olmasın diye kışkırtıyor. Baba-şk’imi oda var-emanç’en deyi oda-şk’imi ordasen. (AŞ-Ortaalan) Babam odam yetmiyor diye odamı büyütüyor. Doğani, mu bikum deyi manniya ma moxosyay. (AŞ-Ortaalan) Doğan, ne yapıyorum diye habire beni gözetliyor (= kolluyor). Aşe oropa-muşi komoxt’u-i deyi ixosyaray. (AŞ-Ortaalan) Ayşe sevdalısı geldi mi diye gözetliyor. Baba-sk’ani si hamseri so ort’t’i deyi iç’itxay. (AŞ-Ortaalan) Baban bu akşam sen nerde idin diye soruyor.


de3i (FN) i. Muhallebi. Oxorcak berez na-uxenu de3i sağaniz gedu do gyokorinams. (FN-Ç’anapet) Eşim çocuğa yaptığı muhalebiyi tabağa koydu ve soğutuyor. Pederik de3i ğormuz yot’a3ams do imxo(r)z. (FN-Ç’anapet) Babam darı pilavının üstüne muhallebiyi koyup yiyor. Cuma-çkimik de3iz ntxiri kçaneri geyobğamz do imxoz. (FN-Ç’anapet) Kardeşım muhallebinin üstüne kavrulmuş fındığı döküp yiyor. Nanak t’ağaniz na-gyamç’u de3i gexak’arumz. (FN-Ç’anapet) Annem tavanın dibine tutan muhallebiyi kazıyarak alıyor. → k’ork’ot’iIV; papa[2]


dgin (FN ~ ÇX)(AK) Aø hal.f. I.1. Canlı varlık [aps.] ayakta kalmış halde duruyor. M3ika dauşeni. K’oçi ham inis gzas dgin do si kçumers. (AH-Lome) Biraz acele et. Adam bu soğukta yolda durup seni bekliyor. Ma han3’o fit’re Nermanis mepçare. AlaKemiç’opasen-i, p’eya ?” ma do biduşunam. - Ç’e, mu var-egiç’opasen ? “Mik mu momçasen ?” ya do ap’ik’o dgin. (AH-Lome) Ben bu yıl fitreyi Neriman’a vereceğim. AmaAcaba benden alır mı ?” diye düşünüyorum. - Yahu, ne senden almayacak ? “Kim ne bana verecek ?” diye bekleyiştedir. Memetik, var-dgin, var-xen do boyne n3xeni steyi i3’olaps. (AK-Döngelli) Mehmet ayakta durmuyor ve oturmuyor da devamlı at gibi zıplayıp fırlıyor. Bere var-dgin do ti-k’op’ali ikten. (AK-Döngelli) Çocuk yerinde durmuyor da tepetaklak geziyor. Berek eşo xoronaps ki na-dgin yeri iz*anz*alaps. (AK-Döngelli) Çocuk öyle horon oynuyor ki durduğu yeri sarsılıyor. Doğanik, dişkaşa iduşi var-dgin do var-xen, gyozgira daği n3alups. (AK-Döngelli) Doğan, oduna gittiğinde durmaksızın ve oturmaksızın sanki dağı kesip doğruyor. Berek eşo xoronaps ki na-dgin yeris z*anz*alaps. (AK-Döngelli) Çocuk öyle horon oynuyor ki durduğu yerde titriyor (= sallanıyor, kendi kendini sarsıyor). K’oçik nek’na moç’k’iduşi ek na-dgin k’at’u var-z*iru do k’at’u diçak’u. (AK-Döngelli) Adam kapıyı sert bir biçimde kapatınca orada duran kediyi fark edemedi ve kedi sıkıştı. 2. Cansız eşya [aps.] ayakta duruyor. Alik avlaz na-dgin k’alatepe ok’onç’ams. (FN-Ç’anapet) Ali avluda duran sepetleri birbirine yanaştırıyor. → dgun

+ udgin AD hal f. Birine ait bir şey ayakta duruyor. Nanaz bağuz na-udgirt’u mkveriz şivri konoxedu. (FN-Ç’anapet) Annemin yiyecek deposunda duran una kelebekleşen böcek kondu.

II. Bitki [aps.] dikilidir. Handğa cuma-çkimik 3’k’ar-toli k’ala na-dgin nez*i nçxalums. (FN-Ç’anapet) Bugün kardeşim pınarın yanındaki ceviz ağacını silkeliyor. Pederik ğalişi hekole na-dgirt’u ntxirişi k’alati mok’iğamz. (FN-Ç’anapet) Babam derenin karşı tarafında duran fındık sepetini beriye getiriyor. Oxoyişi ogine na-dgin uşkurişi nca exombun. (FN-Ç’anapet) Evin önünde duran elma ağacı kuruyor. Na-dgirt’u uşkuyi ek’vatez. (FN-Ç’anapet) Dikili olan elma ağacını kökünden kestiler. Oxorişi geride na-dgin mbuli jur ndğaşen doni imç’itanen. (FN-Ç’anapet) Evin arkasında duran kiraz agacı[nın yemişi] iki günden beri kırmızlaşıyor. Oxoyişi ogineni uşkuyişi-nca m3ika ç’ap’ra dgin. (FN-Ç’anapet) Evin önünde duran elma ağacı biraz yamuk duruyor. dgun; ceren; cedgun; gedgin; rgun; dorgun, dvorgun; orgun

+ udgin AD hal f. Birine ait [dat.] bir şey ayakta duruyor ya da dikilidir. Pederiz oxoyişi ogine na-udgin mandalinape manç’en. (FN-Ç’anapet) Evin önünde dikili olan babamın mandalinaları olgunlaşıyor. Pederiz gamaçamu şeni na-udgirt’u lazut’iz oxoyiz oç’k’omu şeni m3ika durk’inamz. (FN-Ç’anapet) Babam satmak için ayırdığı mısırdan evde yemek için biraz eksiltiyor. Cuma-çkimiz oxoyişi ogine na-udgin ntxirepe çkimepeşen daha morderi renan. (FN-Ç’anapet) Kardeşimin evin önünde dikili olan fındıklar benimkilerden daha büyükçeler.


dgina (AH-Borğola) s. Durgun (su). K’almaxak zuranepes iz*ğen. Dgina 3’k’arepes moişvacams. (AH-Borğola) Alabalık akıntıda doyar (= avlanır). Durgun sularda dinlenir.


dgumeri (ÇM) i. Kat. Ali 3’o oxori-muşi ar dgumeri goyodguy. (ÇM-Ğvant) Ali bu yıl evine bir kat daha koyuyor. Ali oxori-muşişi majurani dgumeri xayat’i nu3’opxay. (ÇM-Ğvant) Ali evinin ikinci katına balkon inşa ediyor. → k’at’i


dgums[1] (FN-Ç’anapet) EA har.f. Bitkinin fidanını [aps.] dikiyor. Pederik livadişi gomtumaniz ntxiri dgums. (FN-Ç’anapet) Babam bahcenin etrafina findık dikiyor. dorgams (PZ), dvorgay (ÇM ~ AŞ); dorgay/ dvorgay (AŞ-Ok’ordule); dodgums (FN-Ç’anapet, Ç’enneti, Pi3xala); dodums (FN-Ç’anapet); dorgams (FN-Sumla, T’revendi ~ AH); orgams (AH-Gidreva); dorgams/ dorgaps/ orgaps (HP); dorgups (ÇX)


dgums[2] (FN) EA har.f. Birbirine ekliyor. Nanak met’k’oçeyi kilimepe dgums edo ç’art’ağiz dorçasen. (FN-Ç’anapet) Annem eski kilimleri birbirine ekleyerek oturma odasına serecek. Suleriş nok’epite p’aç’avrape dgums. (FN-Sumla) Kendir ipliği ile paçavraları birbirine ekliyor.


dgun (PZ ~ AŞ) Aø hal f. I. (PZ ~ AŞ) 1. Canlı varlık [aps.] ayakta kalmış halde duruyor. Gaz*iren-i ? Mele laç’i dgun. (PZ-Cigetore) Görüyor musun ? Ötede köpek ayakta duruyor. Xasani avlas mp’alo steri moy dgun ? (PZ-Cigetore) Hasan evinin ön tarafındaki bahçesinde kazık gibi niye duruyor ? Ali oxori oginde dgun. (ÇM-Ğvant) Ali evin önünde ayakta duruyor. Kemali oxori k’odumt’uşa porça iri k’ale tozi kogvabğu. Dgun-ipatxay. (AŞ-Ok’ordule) Kemal ev kurarken (= inşaat ederken) gömleğinin her tarafına toz döküldü. Durup silkeleniyor. “Komoxt’ibu3’omer. Dgun. Xolo var-mulun. (AŞ-Ok’ordule) “Geldiyorum. Ayakta duruyor. Yine gelmiyor. Na-dgun yeri k’ale nisvaray. (AŞ-Ok’ordule) Durduğu yerde kendine doğru dizsin. Him dgun deyi si-ti dogutare-i ? (AŞ-Ortaalan) O ayakta duruyor diye sen de duracakmısın ? Ali msxuli na-ceren yeri dgun. (AŞ-Ortaalan) Ali armut ağacının dikili olduğu yerde ayakta duruyor. 2. Cansız eşya [aps.] ayakta duruyor. Alişi mangana oxori oginde dgun. (ÇM-Ğvant) Ali’nin arabası evin önünde duruyor (= park edilmiştir). Otva-3'ari avla na-dgun k’uli goyaben. (ÇM-Ğvant) Çatı suyu kapı önünde duran iskemlenin üstüne dökülüyor. K’uzina elankteri dgun. Doduzani. (AŞ-Ok’ordule) K’uzina yamuk duruyor. Düzelt. → dgin

II. (PZ) Bitki [aps.] dikilidir. Doğanis lazut’i var-uğun do ğeri xvala dgun. (PZ-Cigetore) Doğan’ın mısırı yok da yalnız sapı [tarlada ayakta] duruyor. → dgin; ceren; cedgun; gedgin; rgun; dorgun, dvorgun; orgun


dguy (AŞ) EA har.f. Turşu [aps.] kuruyorum (= gereklerini katıp kendi kendine olmaya bırakıyorum). T’urşi bdgum. (AŞ-Ok’ordule) Turşu kuruyorum. → ceduy2


dğa (ÇX) i. ve z. → ndğa. I. i. [çoğ. dğalepe] Gün. Şkvit dğa. (ÇX-Çxalazeni, TM) Yedi gün. Jur dğas 3’oxe Artvinis Sinani bz*iri. Ç’umenşi k’ule kyoyiya meptaunon ya tkumart’u. (ÇX-Çxalazeni, TM) İki gün önce Artvin’de Sinan’ı gördüm. Yarından sonra köye geleceğini söylüyordu.

II. z. Bugün. Xuseyinik dğa ç’umani bere-muşi mani kayodgineren. (ÇX-Çxalazeni, TM) Hüseyin bu sabah oğlunu erken kaldırmış. Ozcanik çkarte var-ip’içvap’t’u. Dğa ip’içvaps. (ÇX-Çxalazeni, TM) Özcan hiç oruç tutmazdı. Bugün oruç tutuyor. → andğa, hamdğa, handğa


dğaineri (ÇX) s. Bugünkü. Xasanik dğaineri borcepe imsifons. (ÇX-Çxalazeni, TM) Hasan bugünkü borcunu düşünüyor. → hust’ıneri; ha3’ineri, a3’ineri; handğaneri


dibaden (FN ~ HP ÇX)(AK) Aø har.f. Doğuyor. [◘ eşb. olumluluk baş-ekli ibaden fiili] Ağne na-dibadaneren motalepez ncoxo nandidik gyodumers. (FN-Ç’anapet) Yeni dogan torunların ismini büyük anne veriyor. Si na-dibadi ma komşuns. (FN-Ç’enneti) Senin doğduğunu ben hatırlıyorum (= benim hatırımdadır). Tena 3’ana-mesturiz dibadu. (FN-Sumla) Tena yıl sonunda doğdu. Didi bozo-çkimi Ağustes dibadu. (AH-Lome) Büyük kızım Ağustos’ta doğdu. Baba, ordeğepek omçviyu mundes digurez ? - Skiri-çkimi, hamtepe omçviru çkineri dibadenan. Doguru va-unonan. (AH-Lome) Baba, ördekler ne zaman yüzmeyi öğrendi ? - Oğlum, bunlar yüzmeyi doğuştan biliyor. Öğrenmeye gerek yok. Nisak bere do(y)inaps. A m3ika şkule xodibaden. (AK-Döngelli) Gelin çocuk doğuruyor. Biraz sonra doğar. Goişi Kojima Japonyas dibadu. (AK-Döngelli) Gôichi Kojima Japonya’da doğdu. → diyinams, dirinay/ dirinams


dibağen (PZ ~ ÇM) Aø/A.Ens def. hal f. [♦ olumsuz var-dibağen] [Bu fiil sırf olumsuz olarak gözlemlenir.] (var-)dvabağen

[♦ olumsuz var-dibağen] I. (PZ ~ ÇM) Aø def.hal f. Sinirlerini yatıştıramıyor. Sinirlerini denetleyemiyor. Teselli olmuyor. Hırçınlığı devam ediyor. Xasanis hik’u hersi mvalu ç’i var-dibağen. (PZ-Cigetore) Hasan o kadar kızdı ki teselli olmuyor (= ikna olmuyor). Ali berepeşa guri komvalu. Ç’umandele-şuk’ule var-dibağen. (ÇM-Ğvant) Ali çocuklara kızdı. Sabahtan beri sinirlerini denetleyemiyor.

[♦ olumsuz var-dibağen] II. (ÇM) A.Ens. def.hal f. Bir hareketle [ens.] yetinemiyor. Oxorca ozit’ute va-dibağen. (ÇM-Ğvant) Kadın söylemekle yetinemiyor.


dibams/ dibay (PZ ~ ÇM) EA dön.har.f. Kendine sıvı [aps.] döküyor. Kendisi için sıvı [aps.] yere döküyor. Nanak çendi-muşi şeni 3’ari dibams. (PZ-Cigetore) Anne kendisi için su döküyor. Gza kosumt’aşa pirçepe mo-moiselert’ay deyi emogi 3’ari dibay. (ÇM-Ğvant) Yolu süpürürken tozların kalkamaması için (= tozlar kalkmasın diye) önce su döküyor.


diben (PZ ÇM ~ AŞ)(FN-Sumla ~ AH) Aø har.f. 1. Sıvı [aps.] dökülüyor. Xasanişi k’urna 3’ari diben do Ali him uzday. (AŞ-Ok’ordule) Hasan’ın musluğu su kaçırıyordu (= musluğundan su kaçıyordu). Ali onu (= musluğunu) sıkıyor. P’et’mezi kyupişen kodibu-doren. (FN-Sumla) Pekmez küpten (küpün altından kaçırılarak) dökülmüş. Emine ! Kapçaz ar mutu ke3’udgi. Na-içxu şeni 3’k’ayi 3’rodun. Tude mot-dibet’az. (AH-Lome) Emine ! Hamsinin altına bir şey koy. Yıkandığı için suyu süzülüyor. Yere akmasın. Onçaxales metragale k’ai nutragit. Mja nçaxumt’aşi mot-dibet’as. (AH-Borğola) Yayığın tıkacını iyi tıkayın. Sütü [ayran için] çalkalarken [süt] dökülmesin. 2. Sıvı [aps.] akıyor. Kvalunaşi 3’k’ar-toli p’anda ini diben. (AH-Lome) Kvalunanın pınar suyu her zaman soğuk akar. Ma Çoşkunişi na-diben 3’k’ariz mebuk’vati. (AH-Borğola) Ben Coşkun’a akan bir kaynak suyunu kestim. Ona-çkunis skafindişen na-diben 3’k’ari dido ini iven. (AH-Borğola) Onamızda ahşap su oluğundan dökülen su çok soğuk olur. → iben (FN-Ç’anapet)

[dey. gurişi yaği dibu (ÇM) : 1. Üzüldüm. 2. Sevindim.] # Kext’u mjora. Keyot’va3u vanaği / Moy var-it’ur, so on sk’ani duraği ? / Din3’inu, kodibu, gurişi yaği / Oi, oi, e na cek’voğurare. (ÇM-Ğvant, türkü, G.K.) Güneş çıkıp yayla evlerin üstünde patladı / Niye söylemiyorsun, senin evin nerede olduğunu ? / Eridi, döküldü yüreğimin yağı (= üzüldüm) / Ah, ah, ardından ölesin.

+ daben : AD har.f. Birine ait [dat.] sıvı [aps.] dökülüyor. Mamuliz pampayişen di3xiri daben. (AH-Lome) Horozun ibiğinden kanı akıyor. Çarbis di3xiri domabu. (AH-Lome, AH-Borğola) Dudağım kanadı. (= Dudağımdan kan aktı.) → gadi3xiren; dvaz*i3xiren


dibğen Aø har.f. 1. Katı cisim [aps.] yere dökülüyor. Alişi nez*epe dibğen. Ulun do ar var-nçxalums. (PZ-Cigetore) Ali’nin cevizleri dökülüyor. Gidip de sırıkla döverek toplamıyor. M3xulişa purkepe dibğen. (ÇM-Ğvant) Armut ağacından olgunlaşmış armut dökülüyor. Nanak mjolişi ndali e3’onk’anamz do na-dibğasen mjoli kotumepez uk’orobamz. (FN-Ç’anapet) Annem dut dalını aşağıdan yukarıya doğru sallıyor ve dökülen dutları tavuklara topluyor. Tude na-dibğasen mkveri nusak galendo nokosams. (AH-Lome) Yere dökülen unu gelin dışarı doğru süpürüyor. M3xulişi nca gop3xop’işi na-dibğu 3xik’epe mebun3’i do dop’ç’vi. (AH-Borğola) Armut ağacını tımar edince dökülen çalı çırpıları tutuşturup yaktım. Tomape-muşi tito tito kodibğen. (AK-Döngelli) Saçları birer birer dökülüyor. Kuvali bayati na-ren şeni punçxa dibğen. (AK-Döngelli) Ekmek bayat olduğu için kırıntıları dökülüyor. 2. Gözyaşı, ter [aps.] dökülüyor. 3. İnsan [aps.] gülmekten vs kırılıyor, yere dökülüyor, yere seriliyor. Ozi3inute kodovibğit. (ÇM-Ğvant) Gülmekten kırıldık. Ğoma limcineri ok’oxunaşe birden msk’va rt’u. Alayi3o kodovibğit. (ÇM-Ğvant) Dün akşamki davet çok güzeldi. Hepimiz eğlendik. 4. İnsan [aps.] hastalıktan dökülüyor, bitkin oluyor, perişan oluyor. Ham 3’ana berepe k’o3’iç’i ak’ney. Kodibğey. (ÇM-Ğvant) Bu yıl çocukları boğmaca tuttu. Döküldüler. + dobğams/ dvobğay/ dobğaps/ dvobğaps

+ dvabğen/ dabğen AD har.f. Birine ait [dat.] katı cisim veya gözyaşı, ter vs [aps.] yere dökülüyor. Gudaşa mçveri domabğen. (ÇM-Ğvant) Tulumdan unum dökülüyor. Xasani ofridi kodvabğu. (AŞ-Ok’ordule) Hasan’ın kaşları döküldü. Haşşo z*i3ina p’ot’e var-miz*irun. Tolepez iri çilamre domabğez. (AH-Lome) Böylesine gülmeyi hiç görmedim. Gözlerimizden hep yaşlar aktı. Obgarinuten tolepeşen cicğa dabğen. (AH-Lome) Ağlaya ağlaya gözlerinden kan geliyor. Babas daç’k’indaşi ipti ğvalepe amç’itanen. Ok’açxe-ti p’icişen upi dabğen. (AH-Lome) Babam yorulunca önce yanakları kızarıyor. Sonra da yüzünden ter akıyor.


dibi i. Dip. “Test’işi dibi topri dolosk’ududeyi nak’u but’t’uci on, dolipinu. (AŞ-Ortaalan) “Testinin dibinde bal kaldıdiye ne kadar arı varsa içine üşüştü.


dicinams (AH) Eø har.f. Gelişigüzel yere yatıyor.


dicinen (PZ ~ ÇM) Aø har.f. [emp.şm.1.tek. deviciner/ doviciner] Yatıyor. Xasanik ordo yatağis komeşk’ulun do dicinen. (PZ-Cigetore) Hasan erken yatağa giriyor da yatıyor. Ma ordo deviciner. (PZ-Cigetore) Ben erken yatıyorum. Xuseyini nç’ineri dicinasi opşa xurxulams. (PZ-Cigetore) Hüseyin yorgun yattığı zaman çok horluyor. Ma ordo dovijiner. (ÇM-Ğvant) Ben erken yatıyorum. → dijinen, dincinen; + docinams/ dvojinay; ≠ incirs/ inciy

yet. dvacinen : Uyuyabiliyor. Seriş oşk’endas p’iyat’i ezmoce bz*iri. Cep’k’u3xi. Himu do ok’ayi ç’umanişaşa va-domacinu. (PZ-Cigetore) Gece ortasında kötü rüya gördüm. Uyandım. Ondan sonra sabaha kadar uyuyamadım.


diç’ç’in/ diç’ç’iren → diç’in


diç’in (ÇM), diç’ç’in (AŞ-Ok’ordule), diç’ç’in/ diç’ç’iren (AŞ-Ortaalan) Aø hal f. Gerekiyor. Lazımdır. Lazım olur. Muti va-mvok’vatar. A p’ot’e diç’in. (ÇM-Ğvant) Hiçbir şeyi yok etmeyeceksin. Bir gün lazım olur. Vali ceyonu şeni p’ip’idi diç’in. (ÇM-Ğvant) Peynir yapmak için maya gerekiyor. Alişi bere noğaşa idasi baba-muşi na-var-diç’in a muti eyoç’opinapay. (ÇM-Ğvant) Ali’nin oğlu kasabaya gidince babasına gereksiz bir şey aldırıyor. Kvaşi xinci mi-ti ort’asen var-axenen. Xinci oxenu şeni xeloba diç’in. (ÇM-Ğvant) Taştan köprü rasgele (= herhangi biri) yapamaz. Köprü yapmak için ustalık gereklidir. Na-var-diç’in mutxape milak’irdam do ti mo-mi3’unam. (ÇM-Ğvant) Gereksiz şeyler konuşup başımı ağrıtma. P’ap’u-şk’imi ar kartpost’ali vuncğonare. Muç’o mç’arik’o diç’ç’in ? - Muç’o-ti gorum, hişo ganç’aren. Si mu unç’ararena him zade xazi ayasen. (AŞ-Ok’ordule) Dedeme bir kartpostal göndereceğim. Nasıl yazmam gerekiyor ? - Nasıl istiyorsan öyle yazabilirsin. Sen ne yazarsan o çok sevinir. Ar sali domixeni. Dişk’a pçitasi diç’irasen. (AŞ-Ok’ordule) Bir ağaç kama yap. Odun yararken lazım olacak. Si var-ort’t’ik’o-ti ma na-diç’ç’iren yeri mutu ort’t’asen eyemaç’ç’aben. (AŞ-Ortaalan) Sen olmasan da ben lazım olan yere ne olursa yapıştırabilirim. Turçiyeşe Alamanyaşa olva dido ora diç’ç’in. (AŞ-Ortaalan) Türkiye’den Almanya’ya gitmek çok zaman gerektirir. → diç’irs

+ dvaç’in/ dvaç’ç’in DA hal f. Birine [dat.] bir şey [aps.] gerekiyor. Himu ar puci dvaç’ç’in. (ÇM-Ğvant) Ona bir inek gerekiyor. Miti muti var-dvaç’in. (ÇM-Ğvant) Kimseye bir şey gerekmiyor. Ali cenç’areri dvaç’irasi ei3xay. (ÇM-Ğvant) Ali, para gerektiğinde ödünç alıyor. # Obadera oropa / Mu dogaç’in ? Be, badi ! / Guri badi var iyen / Oropa on muradi. (ÇM-Ğvant, atma türkü) Yaşlılıkta sevdalığa / Ne gereğin var ? İhtiyar ! / Yürek ihtiyarlamiyor / Aşkta mutluluk var.Ar3’o mutonpe dvaç’in. (AŞ-Ok’ordule) Birine bir şey lâzım. Buç’ç’i moy dolvok’açi ? Domaç’ç’iranen. (AŞ-Ortaalan) Kütüğü niye hapsettin ? Bize lâzım olacak. Ali İstanbolişa it’t’aşa na-dvaç’ç’in şuk’k’u cenç’areri cebi doliduy. (AŞ-Ortaalan) Ali İstanbul’a giderken lâzım olduğu kadar parayı cebine koyuyor.


diç’irs/ diç’is (PZ) Aø hal f. Gerekiyor. Lâzımdır. Lâzım olur. Nak’u k’umaşi na-diç’is terzik şk’u mi3’vanen. (PZ-Cigetore) Ne kadar kumaş gerektiğini terzi bize söyleyecek. T’urşi vikum. Muya-na diç’is kek’evuk’ati. Muya-na iyasen mevaşk’um. (PZ-Cigetore) Turşu yapıyorum. Ne gerekiyorsa kattım. Kendi halince (= ne olacaksa öyle) bırakıyorum. → diç’in/ diç’ç’in

+ dvaç’irs/ dvaç’is DA hal f. Birine [dat.] bir şey [aps.] gerekiyor. Xasanis na-dvaç’iraserenpe xorz*a-muşis eyoç’opinapams (= Xasanik ti-muşis na-dvaç’iraserenpe xorz*a-muşis eyoç’opinapams). (PZ-Cigetore) Hasan kendisine lâzım olan şeyleri karısına emir verip satın aldırıyor. XasanikA p’ot’t’e kodomaç’iraserendeyi ar sotxapes cenç’areri elaşinaxums. (PZ-Cigetore) HasanGün ola lâzım olurdiye bir yerlerde para saklıyor. Xasanik ağani dolokunaşa eç’opu. Var-delikunams. “Ok’ayi domaç’irasendeyi elişinaxams. (PZ-Cigetore) Hasan yeni giyecek almış. Giymiyor. “Sonra lazım olurdiye kendisine saklıyor. → dvaç’iren


diç’k’ici (HP) i. Isırgan otu. Diç’k’icik zuums. (HP-P’eronit) Isırgan otu acıtırır. Diç’k’icik dozuu. (HP-P’eronit) Isırgan otu acıttı. → t’ut’uci, t’ut’t’uci, çxap’a, oçxap’ule, onz*orale


dida (PZ ~ FN-Ç’anapet) i. [çoğ. didalepe] I. (PZ ~ FN-Ç’anapet) Yaşlı kadın. Ayşe-ti dida iyen. (PZ-Cigetore) Ayşe de yaşlanıyor (= ihtiyarlıyor). Dida bere-muşi gza umç’eşay. (ÇM-Ğvant) Yaşlı kadın çocuğunun yolunu bekliyor. Dida berepe ok’upinay. K’irk’eli gurtay. (AŞ-Ok’ordule) Yaşlı kadın çocukları topluyor. Simit dağıtıyor. Ali didaşi dişk’a doçitu. Huy doloxe amuğay. (AŞ-Ok’ordule) Ali ihtiyar kadının odununu yardı. Şimdi içeri alıyor. Dida iyasi aşk’va miti va-cegi3’onams. (AŞ-Ok’ordule) Yaşlı kadın olunca artık kimse seni dikkate almıyor. Dida dobiyi. Hakşa moxvacineri moxvacineri moft’i. (AŞ-Ortaalan) Yaşlandım (= yaşlı kadın oldum). Buraya kadar dinlene dinlene geldim. Amet’ik dida do badepez p’anda nuşvelamz edo heya-şeni dido sebabi ç’k’indumz (= sebabi ayen). (FN-Ç’anapet) Ahmet yaşlı kadın ve erkeklere her zaman yardımcı oluyor ve ondan dolayı çok sevap kazanıyor. → benaII; şira-dida, dida-şira; dadi; kçini[2], xçini

II. (ÇM) Karı. Kadın eş. # Ar pirçi xat’iri i / Mo-namxver dida-sk’ani. (ÇM-M3’anu, türkü) Biraz hatır et / Eşinin koynuna girme. → xorz*aII, oxorzaII, çili


dida-k’in3’uri (FN-Ç’anapet) i. Eskiden çocukların salatalıkları büyümeden koparmalarını engellemek için büyüklerin uydurdukları korkutucu imgesel tasarım. NanakBerepek şuk’a mot-k’ip’iramt’anya do dida-k’in3’uriten oşkurinams. (FN-Ç’anapet) AnnemÇocuklar küçük salatalıkları koparmasınlardiye dida-k’in3’uri ile korkutuyor. → nenei, didamangi3’a, didamangisa, didamp’ilu, kçin-k’ok’ari[1]/ kçin-k’uk’ari


dida-mangisa/ dida-mangi3’a (ÇM), dida-mangisa (AŞ) i. Eskiden çocukların salatalıkları büyümeden koparmalarını engellemek için büyüklerin uydurdukları korkutucu imgesel tasarım. Şuk’a iyasi livadepe dida-mangi3’a ikten. (ÇM-Ğvant) Salatalıklar olunca bahçelerde dida-mangi3’a dolaşıyor. Şuk’a me3’ilana dida-mangisa giyonasen. (AŞ-Ok’ordule) Salatalığı koparırsan dida-mangisa seni götürür. Hamseri izmoce dida-mangisa maziru. (AŞ-Ortaalan) Bu gece rüyamda didaman-gisa gördüm. → nenei, dida-k’in3’uri, dida-mp’ilu, kçin-k’ok’ari[1]/ kçin-k’uk’ari


dida-mp’ilu (FN-Ç’enneti, Sumla) i. Eskiden büyüklerin “Çocuklar salatalıkları büyümeden koparmasınlar” diye uydurdukları korkutucu imgesel tasarım. → nenei, dida-mangi3’a, dida-mangisa, dida-k’in3’uri, kçin-k’ok’ari[1]/ kçin-k’uk’ari


dida-şira (PZ-Cigetore) i. Yaşlı kadın. → benaII; şira-dida, dida; dadi; kçini, xçini


didelen (HP) Aø har.f. Delileniyor. Sinirlenip deli gibi oluyor. Zuğa didelu. Epu do mu moxvaduna dolitiru. (HP-P’eronit) Deniz delilendi. Kabardı da neye rastladuysa hepsini içine çekti.


didginen → dogutun, dodgitun


didi[1] (PZ) i. I. Evin büyüğü. Didi-şk’imik bereşi toma ntxozums. (PZ-Cigetore) Büyüğüm çocuğun saçını örüyor.

II. Büyükanne. Didi-şk’imik jur tuta on ç’i ast’enari ncas. (PZ-Cigetore) Büyükannem iki aydır ki yatalak yatıyor. Didi-şk’imik çilimi şumt’aşa k’anave3’a golot’oçams-molot’oçams. (PZ-Cigetore) Büyükannem kilim dokurken k’anave3’a o yana atıp bu yana atıyor. Didi-şk’imik mxenite mt’va mxumt’u. (PZ-Cigetore) Büyükannem yün eğirme aracıyla ip eğiriyordu. morderi-nana; bedi[1]; bena; didi-nana; nandidi


didi[2] (ÇM ~ ÇX) s. ve i. Büyük. → morderi (PZ).

I. s. a. (ÇM ~ ÇX) 1. [Hacim olarak] Büyük. Ali dojina-sotxana didi ikuy. (ÇM-Ğvant) Ali yatak odasını büyütüyor. Kva mo-mvat’ert’ay deyi didi kva mok’axedun. (ÇM-Ğvant) (Küçük) taş çarpmasın diye büyük taşın arkasına saklanıyor. Alişi oprandaşe did-on. Hakole melepe noduy. (ÇM-Ğvant) Ali’nin ışıldağı büyük. Burdan öte tarafları aydınlatıyor. Ruba 3’ari didi iyasi gzaşa 3’ari cegutun. (AŞ-Ok’ordule) Dere suyu büyük olduğunda yollara gelen su orda duruyor. Ağne doyineyi puciz didi buz*i go3’obun. (FN-Ç’anapet) Yeni doğurmuş ineğin büyük memeleri var. Melen rak’aniz ar didi ç’ubri gedgin. (FN-Sumla) Karşı yamaçta büyük bir kestane ağacı var (= dikili duruyor). Na-inaxu didi erçapule çili-çkimi k’ala p’ç’imoşumt do p’3’ilaxumt. (AH-Borğola) Yıkanan büyük çarşafı eşimle kıvırarak suyunu çıkarıyoruz (= sıkıyoruz). K’ap’istonari ğalişi jilendo k’ele T’oba-Gunz*e, T’oba-Uça, T’oba-Didi steri t’obape ren. (AH-Borğola) Kabirse deresinin yukarı tarafında T’oba-Gunz*e (= “Uzun Göl”), T’oba-uça (“Siyah-Göl”), T’oba-Didi (“Büyük Göl”” gibi t’obalar var. Ham 3’inek’i ma didi max’ven. (HP-P’eronit) Bu çorap bana büyük gelir. Ramazanik ek’o didi kvayepe raxat’i raxat’i yezdips ki. Man ar teği bile var-yemazden. (ÇX-Çxalazeni, TM) Ramazan o kadar büyük taşlar rahat rahat kaldırıyor ki. Ben bir tanesini bile kaldıramam. Doğanik didi yataği odaz amvonç’aps. (ÇX-Makret) Doğan büyük yatağı odaya alıyor. 2. [İnsan ve hayvanlarda yaş olarak] Büyük. Didi p’ap’uli-çkimik Lazebura dido k’ai uçkirt’u. (FN-Ç’anapet) Büyük dedem Lazcayı çok iyi bilirdi (= konuşurdu). Didi cuma-çkimişi masumani biç’i ma dido memingams. (AH-Lome) Âbimin (= büyük erkek kardeşimin) üçüncü oğlu bana çok benziyor. Cuma-çkimişi oxorca skanden sum 3’ana didi ren. (AH-Lome) Kardeşimin kaısı senden üç yaş büyüktür. 3. [Gelinler arasında] Yaşı büyük oğlun eşi olan. Didi nusa izabunuşi bere-muşis ç’ut’a nusak gyo3’k’edu. (AH-Borğola) Büyük gelin hastalanınca çocuğuna küçük gelin baktı.

b. (ÇM-Ğvant) [tepeler hakkında] Yüksek. Avla na-domirgun dadalape mosak’alite 3’ileri oran. Em didi rak’anişa moviği, dovorgi do vomordini. (ÇM-Ğvant) Benim kapı önündeki çiçekler çok değerlidir (= çok zor büyütülmüştür). En büyük (= yüksek) tepeden getirip diktim ve büyüttüm.

c. (FN-Ç’anapet) [gün ve ay hakkında] Uzun. Yazişi ndğalepe didi iyen. K’işi moxtayiz ndğalepe i3’ut’anen. (FN-Ç’anapet) Yaz günleri uzun oluyor. Kış gelince günler kısalıyor. Tuta-didi. (FN-Ç’anapet) Aralık ayı.

II. i. [çoğ. didilepe] 1. (Hacim olarak) Büyük. K’oyinepe mandreşa gamaxt’ani didişa 3’ulu cisvareran. (ÇM-Ğvant) Koyunlar ahırdan çıkınca büyükten küçüğe sıralanıyorlar (diziliyorlar). Nçxomepeşi didilepe na-en muşi şeni gamik’atams. (FN-Sumla) Balığın büyüklerini kendine ayırıyor. Didişen ç’ut’aşe meona ren steyi psvarat. (AH-Lome) Büyükten küçüğe sıralıymış gibi dizelim. Docina ikoman do ç’ut’ak didi k’at’a oraz ocginams. (AH-Borğola) Güreş yapıyorlar da küçük büyüğü her zaman yeniyor. 2. (Yaş olarak) Büyük. 3’ulu do didişi yoxo ok’vant’alen. (AŞ-Ok’ordule) Küçükle büyüğün adını karıştırıyor. P’ap’ulik k’at’a 3’anaz berepe şeni xut’up’ali edo didilepe şeni 3an3ape şums. (FN-Ç’anapet) Dede her sene çocuklar için küçük zembil ve büyükler için normal zembil işler. Didilepek isinapamt’anşa berepeşi p’ici (ya da nuk’u) didven. (FN-Ç’enneti) Büyükler konuşurken küçükler susarlar. Didi-çkuni Emine ren. Hemuşi meoneyi ma bore. (AH-Lome) Büyüğümüz Emine’dir. Devamında ben varım. Cumalepek istert’anşi didik ç’ut’az numğezams. (AH-Borğola) Kardeşler oynarken büyüğü küçüğünü kışkırtıyor. Berepek k’at’a bayramiz didilepeşen geç’areri meşvenaman. (AH-Borğola) Çocuklar her bayramda büyüklerden para umuyorlar. Didilepek xet’aşi bere mulun do odas guşvat’en. (AK-Döngelli) Büyükler otururken çocuk geliyor da odaya dalıyor.


didi-cuma (AK) i. Büyük erkek kardeş. Ağabey. Didi-cuma-çkimi Amerikas skidun. (AK-Döngelli) Ağabeyim Amerika’da yaşıyor.


didiloba (AH-Lome)(AK) i. Büyüklük. İri k’oçiz didiloba var-axenen. (AH-Lome) Her insan büyüklük gösteremez. Bere dido ç’it’a ren. Ama cuma-muşişa didiloba ikips do nosi meçaps. (AK-Döngelli) Çocuk çok küçüktür. Ama kardeşine büyüklük yapıyor ve akıl veriyor. → didinoba


didi-nana (AŞ ~ FN)(*)(HP ~ ÇX) i. Büyükanne. Nine. Didi-nana bere zade uxvamay do nak’nen. (AŞ-Ok’ordule) Büyükanne çocuğa çok dua ediyor da tutuyor. Didi-nana dido msk’va cari axenen. Ar yeri duguni iyassi iri him cari oxenapu goruy. (AŞ-Ortaalan) Büyükanne çok güzel yemek yapabiliyor. Bir yerde düğün olunca herkes ona yemek yaptırmak istiyor. Didi-nanaz m3ikaşa daç’k’inu-doren. Elincirz. (FN-Ç’anapet) Büyükanne hafifçe yorulmuş. Uzanıyor. Da-çkimik handğa ovro tuteri bere çku memişkvez. Boyne ibgarz edo miti var-ninç’inams. Mu-şeni didi-nana xvala ninç’inams, var-miçkin. (FN-Ç’anapet) Kız kardeşim bugün dokuz aylık çocuğunu bize bıraktı. Devamlı ağlıyor ve yanına kimseyi yanaştırmıyor. Neden sadece büyük anneyi yanaştırıyor, bilmiyorum. Didi-nanaz berepeşi ncoxo ant’alen. (FN-Ç’anapet) Büyükanne çocukların ismini karıştırıyor. Didi-nanak motalepe-muşi ordams. (FN-Sumla) Büyükanne torunlarını büyütüyor. Didi-nana-muşis var-agzalen do mota-muşik elak’nams. (FN-Sumla) Babaannesi yürüyemiyor ve torunu elinden tutup yardım ediyor (yürütüyor). Didi-nana-çkimik k’it’i nik’vat’eren. Di3xiyi va-dadginen. (HP-P’eronit) Büyükannem parmağını kesmiş. Kanı durduramıyor. → didi[1]; morderi-nana; bedi[1]; bena; nandidi.

[(*) AŞ-Ok’ordule ve FN-Ç’anapet’te hem nandidi hem didi-nana denir.]


didinoba (FN-Ç’anapet)(AH-Borğola) i. Büyüklük. Cumadi-çkimik mitisuzi berepez meşvelute ar didinoba dou. (FN-Ç’anapet) Amcam kimsesiz çocuklara yaptığı yardımla bir büyüklük yaptı. Hilmik dido p’ati nena mi3’u. “Didinoba ma domoskidazya do mutu var-bu3’vi. (AH-Borğola) Hilmi bana çok kötü söz söyledi. “Büyüklük bende kalsındiye bir şey demedim. → didiloba


didi-sift’eri (ÇM) i. Çaylak kuşu. Laç’i 3’ameri didi-sift’eri akten. (ÇM-Ğvant) Köpek leşine çaylak dolanıyor. → kuri[1]


dido (ÇM ~ ÇX) s.-z. ve i. Çok. I. s. 1. Çok. Ham ndali dido mturi na-mtu şeni celat’roxu. (AŞ-Ortaalan) Bu dal çok kar yağdığı için kırıldı. Zabuni bore-i, p’eya ? Dido upi gemçams. (FN-Sumla) (AH-Lome) Çok terliyorum. Acaba hasta mıyım ? Ma bcant’işa dido mç’ima mç’imu-doren. (FN-Sumla) Ben uyurken çok yağmur yağmış. # Dağiz dumani yulun / Zuğas k’aravi gyulun / Dido bozope gulvan / Belki bayrami mulun. (HP-Azlağa) Dağda bulut yukarı çıkıyor / Denizde gemi aşağı iniyor / Çok sayıda kız geziyor / Belki bayram geliyor. 2. [Zaman hakkında] Uzun. Bere-şk’imi dido ora n var-maziru. (AŞ-Ok’ordule) Uzun zamandır çocuğumu görmedim. Oncirez geyatvalez jindole dido oraz geyoxedayiz xayi ilat’en. (FN-Ç’anapet) Yatakta yorganın üstüne uzun müddet oturunca kötü eziliyor. Dido oraz var-mç’imayiz 3’k’arepez dark’inen. (FN-Ç’anapet) Uzun zaman yağmur yağmayınca sularda azalma oluyor. Nandidi xark’işi oxoriz dido oraz var-dadginen. (FN-Ç’anapet) Büyükanne başkasının evinde uzun süre kalamıyor. Hek’o dido oraz hak var-domadginen. (AH-Lome) O kadar uzun süre burada kalamam. Hek’o dido oraz elemaxunen do var-maçven. (AH-Lome) O kadar uzun süre oturup bekleyemem. Axmedi dido ora ren oxoris komolaxen. (AH-Borğola) Ahmet çok zamandır evin içinde oturuyor. An3’i x’alisari dido ren. (HP-Mak’rial) Bu sene kızılgerdan kuşu çoktur. s.-z. opşa[1]; mboli; zade; s. [oldukça çok] moşkva

II. z. a. [fiil önünde] Çok. Çabla dido moxvadu. (AŞ-Ortaalan) Çarık çok uygun geldi. Şk’imi şeni dido ixvami. (AŞ-Ortaalan) Benim için çok dua et. Fadimeşi k’ociz dido asinapen. Çkar nuk’u var-dadven. (FN- Ç’anapet) Fatmanın kocası çok konuşabiliyor. Hiç çenesi durmuyor. Nurik ntxiri heşo k’ai ok’ortums do ariz ar k’ak’ali dido var-meçams. (AH-Borğola) Nuri fındığı öyle güzel ayırıyor ki birine bir tane fazla vermiyor (= iki kişiye tam aynı adet fındık veriyor). a. [sıfat önünde] Çok. Mamut’işi coğori dido mt’k’ori ren. Mteliz nak’ap’ams(= nak’ap’en). (FN-Ç’anapet) Mahmut’un köpeği çok yabanidir. Herkese salsırıyor. Dido t’u3a ren. Upi bo3’rodinam. (FN-Sumla) Çok sıcak. Ter akıtıyorum (= üstümden ter süzülüyor). Afrikalepe dido uça ix’venan. (ÇX-Makret) Afrikalılar çok siyah oluyorlar. Bureği dido k’ayi ma3’onen. (ÇX-Makret) Laz böreğini çok severim. s.-z. opşa[1]; mboli; zade; z. birden[1]

III. çoğ.i. [çoğ. didope] Çoğu. Çokları. Bozo giyonut’aşi didopek gigoraman do ariz na-ren meçam. (AH-Lome) Kızın olunca çokları ister ve birine veriyorsun. İsrailiz na-skidun k’oçepeşi didope Yaxudi ren. (AH-Borğola) İsrail’de yaşayan insanların çoğu Yahudidir. K’oçepek na-dolingonaman şeyepeşi didope var-axenenan. (AH-Borğola) İnsanlar kafasına koydukları şeylerin çoğunu yapamazlar.


didoba[1] [dida + -oba] (PZ-Apso) i. Kadının yaşlı olma durumu. Kadının ihtiyar olma durumu. → odadula; okçinalik’i


didoba[2] [dido + -oba] (ÇM ~ FN) i. Çokluk. Mer3’i gunzanoba va-3adar. Na-niçanuşi didoba 3adar. (ÇM-Ğvant) Sarmaşıcı dalın uzunluğuna değil, verdiği ürünün çokluğuna bakacaksın. → dido


didoba[3] [didi + -oba] (AH ~ HP) i. Büyüklük. didiloba/ didinoba


didope → didoIII


didoten (AH) z. Çoğunlukla. Genelde. Dido k’oçik 3’i3’ila na-z*iroms steri doxro3kinams do 3’i3’ilak k’oçepez didoten mutu var-oğodams. (AH-Borğola) Çok insan yılanı gördüğü gibi gebertiyor. Yılan insanlara çoğunlukla bir şey yapmaz. K’at’a berek didoten nana do baba-muşişen dozdams. (AH-Borğola) Her çocuk çoğunlukla ana ve babasına çekiyor, benziyor. Gyari oç’k’omuşe didoten ipti çorbaşi oşumuten geiç’ken. (AH-Borğola) Yemek yemeğe çogunlukla önce çorba içmekle başlanır. T’k’ubişi berepez didoten ok’onok’veti dolokunu dolokunaman. (AH-Borğola) İkiz çocuklara çoğunlukla aynı giysi giydirirler. Biç’epek didoten na-içilanoren bozope ç’andapez goşoonaman. (AH-Borğola) Genç erkekler çoğunlukla evlenecekleri kızları düğünlerde seçerler. → peğiII; tevekeli; tenoraII


didums (PZ), diduy (ÇM ~ AŞ), didumers (FN), didumels (FN-Sumla), didumers (AH ~ HP), didvars (ÇX) EA dön.har.f. Kendisi için bir şeyi [aps.] yatay yerleştiriyor. Eminek k’art’ofi didums. (PZ-Cigetore) Emine patatesi kendisi için koyuyor. Ali celit’aşa biga tamli tudendo diduy. Elit’aşa laç’i goiçvasen. (ÇM-Ğvant) Ali aşağıya giderken değneğini bodur ağaçların altına koyuyor. Dönüşte (= yukarı giderken) köpekten korunacak. Bozo-çkimik k’at’a tutaz pangaz genç’areyi didumez. (FN-Ç’anapet) Kızım her ay bankaya para yatırıyor. Ali dido toli-uz*ğu ren. Si ar mekçazna muk jur didumers. (AH-Lome) Ali çok açgözlüdür. Sana bir verirse kendine iki koyar. Ali-Cumadik oxorişi ont’ule muşi şeni kodidu. Navayi yeepeşi gverdi biç’iz uç’arams. Gverdi-ti bozos uç’arams. (AH-Lome) Ali Amca evin önündeki tarlayı kendisine bıraktı. Geri kalan yerlerin yarısını oğlunun üzerine yazıyor. Yarısını da kızının üzerine yazıyor. Xasanik bankaz geç’areri didumers. (AH-Borğola) Hasan bankaya kendisi için para yatırıyor. + dodums/ doduy/ dodumers/ dodumels/ dodvars

[dey. din3xiri diduy : Kan davası oluşturuyor.] Din3xiri mo-didum. (ÇM-Ğvant) Kan davası oluşturma. M3udişi din3xiri kodovidvit. (ÇM-Ğvant) Boşu boşuna kan davası oluşturduk.


didven[1] şsz. → dodums/ doduy/ dodumers/ dodumels/ dodvars


didven[2] (PZ ~ AŞ)(AK) Aø har.f. I. Kendini olduğu yerde bırakıyor. Bitap düşüp kendini olduğu yerde bırakıyor. Ali hik’u nç’ineri moxt’u. Oxori muç’o amaxt’u, oxormonduni kodidu. (ÇM-Ğvant) Ali o kadar yorgun geldi. Eve girer girmez ortaya yorgun düştü. Ali k’ap’ineri livadişa moxt’u. Kodidu. (AŞ-Ok’ordule) Ali koşarak bahçeden geldi. Kendini bıraktı (= bitap düşüp kendini olduğu yerde bıraktı). İdi do dorçeli kodidvi ! (*)(AŞ-Ortaalan) Git de yatakta zıbar ! [(*) Bu, kızgınlıkla söylenen bir sözdür.] → go3’it’k’omersI, go3’it’k’oçams

II. Postu seriyor. Bir yerde gereksizce ya da saygısızca uzun süre kalıyor. Doğaniz daç’k’inda şkule mulun do hako kodidven (= kelidven). (*)(FN-Ç’enneti) Doğan yorulunca gelip buraya kendini bırakır. [(*) Bu ifade, istenmeyen, değer verilmeyen bir durumu anlatıyor.] Dido daç’k’induşi ti-muşi dixas xodidu. (AK-Döngelli) Çok yorulunca kendini yere bıraktı. → elidven[1]; go3’it’k’omers; elorçams[3]-II; ilidven


digurams/ diguray/ diguraps (PZ ~ HP) EA har.f. Öğreniyor. Ğoma çxomi oç’opu diguru. K’oçi mamçxome st’eri çxomi ç’opuy. (ÇM-Ğvant) Balık tutumayı dün öğrendi. Adam usta gibi balık tutuyor. Alik Turkuli heşşo diguru ki şa ospirapams. (AH-Lome) Ali Türkçe’yi öyle öğrendi ki çok güzel konuşuyor. Baba, ordeğepek omçviyu mundes digurez ? - Skiri-çkimi, hamtepe omçviru çkineri dibadenan. (AH-Lome) Baba, ördekler ne zaman yüzmeyi öğrendi ? - Oğlum, bunlar yüzmeyi doğuştan biliyor. Alik ok’itxu kodiguru-i ? - Var, daha ağani ok’ont’alams. (AH-Lome) Ali okumayı öğrendi mi ? - Hayır, henüz harfleri yeni söküyor. Hemuk orz*o msiciten mu mskva geşums. Si-ti diguri do geşvi. (AH-Borğola) O, iskemleyi sarmaşıkla ne güzel örüyor. Sen de öğren de ör. Omçviru dobiguramt’a şakis 3’k’ariz ipti p3xap’ali-dort’un. (AH-Borğola) Yüzme öğrenene kadar suda önce çırpınmıştım. Doğanik, ağani goxtimu na-diguru bere-muşi avliz xez elak’namz do goşkumers. (AH-Borğola) Doğan yeni yürümeyi öğrenen çocuğunu evinin ön tarafındaki bahçede elinden tutarak gezdiriyor (= yürütüyor). Lazuri tkvalape k’ai digurit. Mot-goiç’k’endinamt. (AH-Borğola) Lazca sözleri (= deyişleri) iyi öğrenin. Unutmayın. Kemalik, na-uçkin çkinapeMot-diguramt’azya do cuma-muşis uşlams. (AH-Borğola) Kemal, bildiği bilgileri Öğrenmesindiye kardeşine esirgiyor. → iguraps (ÇX). ≠ igurams/ igurs; + dogurams/ doguraps

yet. dvaguren (PZ ~ AŞ)(ÇX), daguren (FN ~ HP) : Öğrenebiliyor. Arap’istanis çkar Arapça var-dogaguru-i ? (AH-Lome) Arabistan’da hiç Arapça öğrenemedin mi ? K’ak’ali t’axua var-domaguru. (ÇX-Çxalazeni, ONM) Ceviz kırmayı öğrenemedim. [◘ eşb. PZ diyalektlerindeki “duyuyor” anlamında bir DA e.f./ DH hal f.]

tec. dugurumun (*)(PZ ~ ÇM) : Birinin [dat.] bir şeyi [aps.] öğrenmişliği var. Birinin [dat.] bir şeyi [aps.] duymuşluğu var. Xasanis na-ağodupe domigurumun. (PZ-Cigetore) Hasan’ın başına gelenleri duymuşluğum var. Ma Lazeburi oxap’arinu demigurumun. (PZ-Cigetore) Benim Lazcayı öğrenmişliğim var. Ali k’at’a limci berepe oxori-muşi ok’ipinan-i eveluri na-dugurumun zit’erepe uzit’ay-ozi3inay. (ÇM-Ğvant) Ali her akşam çocuklar evine gelince eskiden duymuş olduğu öyküleri anlatıp güldürüyor. Toma otxu domigurumun do huy gomoç’ondru. (ÇM-Ğvant) İp eğirme öğrenmişliğim var. Ama şimdi unuttum. [(*) Tecrübe kipindeki fiiller, genelde -apun biçiminde biter. Dugurumun biçimi, bu kuralın ilginç bir istisnasını göstermektedir. Bunun dışında tecrübe kipinin -amun ile bittiği bir adet fiili keşfetmiş durumdayız. (→ ziray altında tec. uziramun)]

part. dogureri : Öğrenmiş. Ma Kurani golaonu dogureri bore. (AŞ-Ok’ordule) Ben Kur’an okumayı öğrenmiş durumdayım.

f.-i. doguru : Öğrenme. Öğrenmek. Ordeğepek omçviru çkineri dibadenan. Doguru va-unonan. (AH-Lome) Ördekler yüzmeyi doğuştan biliyor. Öğrenmeye gerek yok. Ç’e, bere ! Daha si moç’k’a re. Doguru şeni dido ora unon. (AH-Borğola) Hey, çocuk ! Daha yenisin. Öğrenmek için çok zaman ister.


digurinams (PZ-Cigetore) EA har.f. [daima olumsuz] [var-digurinams : Pek kulak asmıyor.] Bula-şk’imis na-vu3’vare var-digurinams. (PZ-Cigetore) Teyzem (benim ona) söylediklerimi pek dinlemiyor.


digurinay (ÇM ~ AŞ) EA/E.Dir har.f. I. EA har.f. 1. Algılıyor. Yorumluyor. Na-u3’vare var-ognasi muç’o-ti mvangonasen digurinay. (ÇM-Ğvant) (Senin ona) söylediğini anlamayınca kendi istediği gibi (= kendisi nasıl istiyorsa o şekilde) algılıyor. 2. Kendi üzerine alınıyor. Ayşe t’obaşa a muti ilak’irdamt’anşa digurinay. (ÇM-Ğvant) Ayşe gizli bir şey konuşulur iken üzerine alınıyor. → ti-muşişa iğay

II. E.Dir har.f. Birine kendi kızgınlığını duyuruyor. Xatice nana-muşişa zade digurinay. (AŞ-Ok’ordule) Hatice annesine kızgınlığını çok duyuruyor.


dijinen (ÇM-Ğvant) Aø har.f [emp.şm.1.tek. dovijiner; yet. dvajinen] 1. Yatıyor. Ma ordo dovijiner. (ÇM-Ğvant) Ben erken yatıyorum. Bedi-şk’imi limci leba dovijinasi ç’umanişi ordoşa cemok’u3xinay. (ÇM-Ğvant) Babaannem ben gece geç yatınca sabah erkenden beni uyandırıyor. Bere dijinasi oxori govok’arxam. (ÇM-Ğvant) Çocuk uyuyunca (= uyuduktan sonra) evi derliyorum (= topluyorum). Dolumcasi k’ulaç’idi dolvoğramar do umezmonu dijinar. (ÇM-Ğvant) Akşam olunca kapının kancasını tam yerine oturttun mu, endişesiz uyuyacaksın. Ali dijinert’aşa ot’oçaşe ti-cedvaşe tudendo e3’iduy. (ÇM-Ğvant) Ali uyurken silahını yastığın altına koyuyor. 2. uyuyor. Bere nana-muşi namxven do dijinen. (ÇM-Ğvant) Çocuk annesinin koynuna girip uyuyor. → dicinen, dincinen; inciy; + dvojinay

yet. dvajinen : 1. Yatabiliyor. 2. İstem dışı uyuyor. Bere dvajinasi cejinaşe-muşişa viyonam. (ÇM-Ğvant) Çocuk uykuya daldıktan sonra yatağına götürüyorum. Muç’o dvajinasen lemşi gunt’ay. (ÇM-Ğvant) Uyur uyumaz iğne batırıyor. Bere dvajinaşa najinen. (ÇM-Ğvant) Çocuk uyuyuncaya kadar yanına yatıyor. “Bere mo-goipu3xonamt’aydeyi xepe duk’oray. Dvajinasi cu3’ay. (ÇM-Ğvant) Çocuğun (kendi üstünü) tırmalamaması için ellerini bağlıyor. (Çocuk) uyuyunca çözüyor. Oxorişa nç’ineri moxt’u. Dolokunaşepete mesofa muç’o elijinu dvajinu. (ÇM-Ğvant) Eve yorgun geldi. Giysileri ile birlikte sedire uzandı. Uykuya daldı. [◘ eşb. “birinin uykusu var” anlamında bir hal fiili]

f.-i. dojinu : Yatma. Uyuma. Yalçini ndğaleri dojinu şeni p’aranteni-nek’nape molazduy do om3’upinay. (ÇM-Ğvant) Yalçın gündüz yatmak için pencerenin kapaklarını kapatıp karartıyor.


dikaçams/ dikaçaps (FN ~ ÇX), dikaçeps (AK) EAL har.f. 1. Bir şeyi [aps.] elle [lok.] tutuyor. Tufeği emti dikaçi. (FN-Ç’enneti) Tüfeğin namlusunu yukarı doğru tut. Kada dido çiçku divu-doren. Xez dikaçaşi goşibğen. (AH-Lome) Kada çok yumuşak olmuş. Ele alınınca dağılıyor. Mja t’ik’inaz mot-dolodumer. K’ap’ulaz ek’ak’ideri ulut’aşi inçaxen. Xez dikaçi. (AH-Lome) Sütü sepetin içine koyma. Sırtında giderken çalkalanıyor. Elinde tut. Xe met’axeri uğunna-ti xolo-ti k’uzi k’ai dikaçams. (AH-Borğola) El kırık olsa bile yine de kaşığı iyi tutuyor. Biga dikaçeps do eşo gulun. (AK-Döngelli) Sopayı tutuyor da öyle geziyor. Berek biga dikaçu. İ3’onk’anaps do isters. (AK-Döngelli) Çocuk sopayı tuttu. Alt taraftan yukarı doğru sallayarak oynuyor. Yaseminik xami xes dikaçu do uşkiri p’or3ups. (ÇX-Çxalazeni, TM) Yasemin bıçağı eline alıp elmayı soyuyor. 2. Toz duman [erg.] ortalığı [aps.] kaplıyor. Heşşo ixi bars ki tozi dumaniz ant’alu. Ortaluği zifozik kodikaçu. (AH-Lome) Öyle bir rüzgâr esti ki toz dumana karıştı. Ortalığı toz bulutu kapladı. 3. Dikenli bitki [erg.] başka bitkiyi [aps.] kapıyor. Ont’uleşi gomtumani daz*ik kodikaçu-doren. Onç’varoni ren. (AH-Lome) Tarlanın etrafını dikenler tutmuş. Temizlenmesi gerek. → dik’açams/ dik’açay

yet. dakaçen (FN ~ HP), dvakaçen (ÇX) : Bir şeyi elle tutabiliyor. Berepe k’uzi dakaçet’a şakiz nana-mutepeşik nuk’uz gyari amudumers. (AH-Borğola) Çocuklar kaşık tutabilene kadar anneleri ağzına yemek koyar (= yemek yedirir).

part. dokaçeri/ dokaçeyi : Elinde tutarak. Birinin elinde tutulmuş halde. # Nani nani ç’e Xasani / Mele mulun nana-skani / Kalamani dokaçeyi / 3i3i opşa mokaçeyi. (FN-Sumla) Ninni ninni e Hasan / (İşte görüyorum) karşıda, geliyor annen / Elinde çarıkları / Memeleri süt dolu ve kucaklanmış (= süt öylesine dolu ki dökülmesin diye annen memelerini kucaklamış).

+ dukaçams/ dukaçaps EDA har.f. Birine yardım amaçlı bir şeyi tutuyor. Cemalik xerxumt’aşa Kyâzimik nca dukaçams. (FN-Sumla) Cemal biçerken Kâzım ağacı tutuyor.


dikişi i. Dikilmiş yaranın iplikleri. Dikiş. Handğa dikişepe emizdat’ez. Ala doxtorikYaraz akinti giğunya do dikişepe var-emizdu. (AH-Lome) Bugün dikişlerim alınacaktı. Ama doktorYaranda akıntı vardiye dikişlerimi almadı.


diksiren/ diksiyen (FN) Aø har.f. Sebat ediyor. Sükûnet içinde oluyor. Uyum sağlıyor. Rahatlıyor. Berepe ğoma xayi ok’ak’idez. Çkva handğa kodiksiyez. (FN-Ç’anapet) Çocuklar dün kötü kapıştılar. Fakat bugün sükûnet içindeler. Şana didi-nana-muşi k’ala diksiren. (FN-Sumla) Şana büyükannesinin yanında rahatlıyor. → iraxat’en, irayat’en

yet. daksiren : Sebat edebiliyor. Sükûnet içinde olabiliyor. Mamut’işi biç’iz soti var-daksiren. (FN-Ç’anapet) Mahmud’un oğlu hiçbir yerde sebat edemiyor.


dik’a (ÇM)(FN ~ ÇX) i. Buğday. 1. Buğday bitkisi. Dik’aşi tasi meçay. (ÇM-Ğvant) Buğday tohumu ekiyor. Dik’apona na-xaşk’are dik’a mç’eşar ; var-mç’eşana ogumu var-meşonar. (ÇM-Ğvant, atasöz) Buğday tarlasında ektiğin buğdayı bekleyeceksin (= koruyacaksın); beklemezsen (= korumazsan) ekin biçmeyi ummayacaksın. Didi-nanak dik’aş yaniz k’andğo dorgams. (FN-Sumla) Büyükanne buğday yanına çilek dikiyor. Mtiri-çkimik K’ap’et’i biva ya do k’at’a ndğaz enni ç’ut’aşen xut-aşi kilometre gulun. Handğa dik’aşi ont’uleşe k’uçxeten idu moxtu. (AH-Borğola) Kayınpederim Sağlam olayım diye her gün en azından beş-altı km geziyor. Bugün buğday tarlasına yaya gidip geldi. Ont’ulez na-iven dik’a ipti gumumt do ok’açxe m3’upe pucişi gyari şeni pşinaxumt. (AH-Borğola) Tarlada olan buğdayın önce başağını alırız ve sonra saplarını inek yemi için saklarız. Fatmak dik’as x’ox’ore elurgams. (HP-P’eronit) Fatma buğday yanına kabak [fidanını] dikiyor. 2. Buğday tanesi. Ali dik’a nçxvaruy. (ÇM-Ğvant) Ali buğday dövende ufalıyor (= kırıyor). Dik’a onçxvaruşa iğay. (ÇM-Ğvant) Buğdayı dibekte dövmeye götürüyor. Nanak na-şolu dik’a-mkverişi zimari froxtayiz furuniz meşabdgare. (FN-Ç’anapet) Annemin yoğurduğu buğday un hamuru kabarınca fırına koyacağım. Karmat’ez dik’a gemiz*in. Heya pçumer. Berepez kovali gebudvare. (AH-Lome) Değirmende buğdayım var. Onu bekliyorum. Çocuklara buğday ekmeği koyacağım. Mja, şekeri do dik’aşi mkveri ok’ont’alaman do papa ikoman. (AH-Borğola) Süt, şeker ve buğday ununu karıştırıp muhallebi yaparlar. Onuris Çarşişa mindaxtina dik’aşi kuvali mvomalu var-gogoç’k’ondas diye hodovandvi. (ÇX-Çxalazeni, TM) Onur’a Çarşıya gidersen buğday ekmeği getirmeyi unutma diye tembih ettim. → mdik’a [Bu kelime Hopa’da hem dik’a hem mdik’a şeklinde söylenir.]; boğda, buğdayi


dik’açams/ dik’açay (PZ ~ AŞ) EA har.f. Bir şeyi [aps.] elle tutuyor. Berek şeçeyi dik’açams. (PZ-Apso) Çocuk şekeri elinde tutuyor. T’angala dik’açu. K’o3’vok’anay. (ÇM-Ğvant) Çanı tuttu. Sallıyor. Var-aşk’urinen. Çona dik’açay. Seri ulun. (ÇM-Ğvant) Korkmuyor. Işığı eline alıp gece (= karanlıkta) gidiyor. N3xeni mi-ti ç’epxe dik’açasen e3’vancğonen. Ulun. (ÇM-Ğvant) At kim kırbaç tutarsa onun önüne düşüp gidiyor. → dikaçams/ dikaçaps; + dok’açams/ dvok’açay/ dok’açay

part. dok’açeri : Elinde tutarak. An3’işi dok’açeri limcişa ikten. Çxomi var-aç’opu. (ÇM-Ğvant) Akşama kadar elinde olta tutup dolaşıyor. Balık tutamadı. Ali, ruba k’at’a 3’ari mvanz*inasen, moitoraşe dok’açeri 3’ari şk’ala na-celulun dişk’alepe moitoray. 3’arişa gamiğay. (ÇM-Ğvant) Ali, derede ne zaman su kabarsa, eline çekecek alıp su ile giden odunları kendine doğru (= kıyıya doğru) çekerek dışarı çıkarıyor. Bere k’et’i xe dok’açeri let’a kank’uy. (AŞ-Ok’ordule) Çocuk küçük bir odun çubuk elinde tutarak toprağı gereksiz ayrıştırıyor.


dik’apona (ÇM) i. Buğday tarlası. Dik’apona na-xaşk’are dik’a mç’eşar ; var-mç’eşana ogumu var-meşonar. (ÇM-Ğvant, atasöz) Buğday tarlasında ektiğin buğdayı bekleyeceksin (= koruyacaksın); beklemezsen (= korumazsan) ekin biçmeyi ummayacaksın. → mdik’alepona, mdik’apuna, mdik’a-livadi, mdik’aluği


dik’atams (PZ) EA har.f. Boşuyor. Refik’ik xut 3’aneri xorz*a-muşi dik’atu. (PZ-Cigetore) Refik beş yıllık karısını boşadı. → naşk’ums/ naşk’uy, naşkumers, naşkums, naşkumels, naşkumars


dilebcaray [soru : dilebcarams-i ?] (AŞ) EA har.f. Kirletiyor. Bere kçe dolvokunasi a piçoraşa dilebcaray. (AŞ-Ok’ordule) Çocuğa beyaz giydirince kısa bir zamanda [beyaz giysi] kirleniyor (= beyaz giysini kirletiyor). Bere naxveri şeyi dolvokunasi irote dilebcarams-i ? (AŞ-Ok’ordule) Çocuğa yıkanmış eşya giydirince her zaman kirletiyor mu ? → it’ancaray/ it’anciyaray; moç’aç’uy; şavuy/ şavums; lebums; pintums/ pintoms/ pintups


dilenci i. Dilenci. Dilencepe oxori-muşi dvodginay. (ÇM-Ğvant) Dilencileri evinde konuk ediyor. → mak’vande; mak’vandu


dilibaps (AK) EAL/EA dö.har.f. [fb.{dolo-}] [emp.şm. dolovibap, dilibap, dilibaps, dolovibapt, dilibapt, dilibapan] → dolibams[2]/ dolibay[2]/ dolibaps. I. EAL dö.har.f. Kendisi için düşey doğrultuyla derin mekânın içine (sıvı) döküyor.

II. EA dö.har.f. Kendi üstüne bol su alıyor.


diliben (AK)(ÇX) AL har.f. Derin mekânın içine (sıvı) dökülüyor. → doliben


dilibğaps (AK)(ÇX) EAL dön.har.f. Kendine ait bir şeyin [lok.] içine taneli katı cismi [aps.] üstünden döküyor. → delibğams/ dolibğams/ dolibğay/ dolibğaps


dilibğen (AK)(ÇX) AL har.f. Katı cisim [aps.] bir şeyin veya bir yerin [lok.] içine üstünden dökülüyor. T’urvas lausti dilibğen. (AK-Döngelli) Çuvala mısır doluyor. → dolibğen[1]


diliç’open (AK)(ÇX) AL har.f. Derin bir şey (deniz, göl vs) içinde yakalanıyor. → doliç’open


diliç’ven (AK)(ÇX) AL har.f. Düşey doğrutuyla derin kapalı mekânın içinde veya dibinde yanıyor. Soba vogzi. Ama dişka xodiliç’uşi kameskiru. (AK-Döngelli) Sobayı yaktım. Ama Odun yanıp bitince söndü. → doliç’ven


dilidumers (AK)(ÇX) EA dön.har.f Kendine ait düşey doğrultuyla derin mekânın içine [lok.] bir şeyi [aps.] yatay yerleştiriyor ya da koyuyor. Cebes geç’arali dilidumers. (AK-Döngelli) Cebine parayı koyuyor (= yerleştiriyor). → dolidums/ delidums, doliduy, dolidumers, dolidumels, dolidvars/ dilidvars


dilikaçeps (AK) EAL har.f. İki elin arasında sıkmadan, kaçmasını ya da düşmesini engelleyecek şekilde, muhafazalı bir şekilde tutuyor. → dolikaçams


dilikaçen (AK)(ÇX) Aø/AL har.f. I. Düşey doğrultuyla derin kapalı mekânın içinde tutuluyor. Derin ya da çukurca bir yerin içinden çıkamıyor. Takıldığı çitten kaçamıyor. Coğori ğoberis xodilikaçen do var-amt’inen. (AK-Döngelli) Köpek çite takıldı da kaçamıyor. → dolikaçen

II. Hava [aps.] kararıyor ya da bulutluyor. Mç’ima var-mç’imaşa t’aroni xodilikaçen. (AK-Döngelli) Yağmur yağmadan hava kararıyor (= bulutluyor). → com3’upun, gyom3’upun; ok’um3’upun, ok’um3’k’upun


dilikunaps (AK)(ÇX) EA har.f. [emp.şm.1.tek. dolovikunaps (AK)] Belden yukarı giysini [aps.] giyniyor. Timurik porça dilikunaps. (AK-Döngelli) Timur gömlek giyniyor. Doğanik dolokunu-muşi var-dilikunaps do uguraps. (AK-Döngelli) Doğan giysisini giymiyor da koruyor. K’at’t’a ndğa ayni kazaği var-dilikuna ! Xepe guişiren. (AK-Döngelli) Her gün aynı kazağı giyme ! (Kazağın) elleri aşınır. → dolikunams/ delikunams/ dolikunay/ dolikunaps


dilik’idaps (AK)(ÇX) EA har.f. İki ucu birbirine bağlı halka şeklinde olan bir şeyi kendine asıyor ya da takıyor. Fatoşik x’ucis k’ik’inoni kyupe dilik’idaps. Vidali kyupe niçaneps. (AK-Döngelli) Fatoş kulağına çengelli küpeyi takıyor. Vidalı küpeyi sıkarak tutturuyor. → doliki’dams/ dolik’idaps


dililaps (AK)(ÇX) Aø har.f. Düşey doğrultuyla derin mekânın içine hızla iniyor. Dursinik dağişi mijam3’k’upineri gzaşen dililaps. (AK-Döngelli) Dursun dağın karanlık yolundan hızlıca aşağa iniyor. → dolilay/ dolilams/ dolilaps


dilimers (AK), dilimars (ÇX) EAL har.f. Düşey doğrultuyla derin kapalı mekânın içine indiriyor. Daldırıyor. 3’k’ari işaiğa ya do paklaci dilimers. (AK-Döngelli) Su çıkarayım diye bakracı indiriyor. → doliğams/ deliğams, doliğay, dolimers


dilimuy (AŞ-Ortaalan) EA har.f. Dilimliyor. Cari mo-gamaxorum. Dodilimi do hişo şk’omi. (AŞ-Ortaalan) Ekmeği delerek kemirme. Dilimle de öyle ye.


dilimxors (AK)(ÇX) EAL/EA har.f. Derinliği olan bir kapta yiyor. Niyazik lux’u k’vaneri tencereşen dilimxors. (AK-Döngelli) Niyazi lahana ezmesini tencereden yiyor. → doloşk’omams/ doloşk’omuy; dolimxors/ dolimxoy, dolipxors; doloç’k’omups


dilingonaps (AK)(ÇX) EA/EAL dön.har.f. Bir şeyi yapmayı [aps.] kafasına (= yüreğine [lok.]) koyuyor, çok arzu ediyor, niyetliyor ya da içinden geçiriyor. Bir şeyi yamaya [aps.] kararlıdır. Alik mutu x’vasinonna 3’oxle guris dilingonaps. (AK-Döngelli) Ali bir şey yapacaksa önce yüreğine (= kafasına) koyuyor. Mustafak xodilingonuna mitis var-gvaktinen. (AK-Döngelli) Mustafa kafasına (= yüreğine) bir şey koyduysa kimse geri döndüremez. → nosis delixunams; dolingonay/ dolingonams/ dolingonaps


dilixven (AK)(ÇX) Aø har.f. (Yapılmış olan büyük şey) yıkılıyor. + doloxups; → dolibğen


diliz*gups (AK), diliz*gvaps (ÇX) EL har.f. Kendisinin giydiği bir şeyin içine [lok.] sıçıyor. Altına sıçıyor. Berek k’at’a ndğa k’urtas diliz*gups. (AK-Döngelli) Çocuk her gün donuna sıçıyor. → doliz*gvams; + dolozgums/ dolozguy, doloz*gums


dili3’k’ips (AK), dili3’k’aps (ÇX) EA har.f. Kendi üstündeki bir şeyi söküp çıkarıyor. İlknurik x’uci-muşis kyupe dili3’k’ips. (AK-Döngelli) İlknur kulağından küpe söküyor. → doli3’ams/ doli3’ay, doli3’k’ams/ doli3’k’aps


dimçinams/ dimçinay (PZ ~ ÇM) EA dö.har.f. Birbirine haberleşiyor. Ali do Ayşe p’olişa ngola dimçinaman. (ÇM-Ğvant) Ali ile Ayşe şehirden yaylaya haberleşiyorlar (= iletişiyorlar). → nimçinams; numçinapsII


dimç’k’u (HP ~ ÇX) i. Karınca. Dimç’k’u steri k’oçi. (HP-P’eronit) (1) Karınca gibi çalışkan adam. (2) Karınca gbi ufak tefek adam. → dunç’u, dumç’k’u


dimok’rat’i (AH) i. 1. Kara lastik. 2. Kara lastik ile yapılan ayakkabı. Mustavak silisonite dimok’rat’i noç’abams. (AH-Lome) Mustafa solüsyonla kara lastiği (= ayakkabı) yapıştırıyor.


dimpulen (PZ-Cigetore) Aø har.f. Saklanıyor. Gizleniyor. K’at’upe ar svas dimpuleran do xosk’uran. (PZ-Cigetore) Kediler bir yere saklanıp ölürler. → impulen; nt’obun, t’obun; t’k’obun; işinaxen

+ dvampulen AD har.f. Birinden [dat.] saklanıyor. Ali Xasanis dvampulen. (PZ-Cigetore) Ali Hasan’dan saklanıyor. Xasani ar mitxas dvampulen. (PZ-Cigetore) Hasan birinden saklanıyor.


dimtinen (PZ ~ AH) Aø har.f. 1. Dikleşiyor. Dikleniyor. Dik duruyor. Mzguda 3’ulu ort’aşa moinktasi dimtinen. (ÇM-Ğvant) Fide küçük iken devrilirse (yeniden kolay) dikleşiyor. Alişi bereşi ole aşk’va dimtinen. (AŞ-Ok’ordule) Ali’nin çocuğunun penisi artık dikleşiyor. Avlaz na-goladgirt’ez purkepek ti gyok’idez-dort’un. 3’k’ayi ek’ebubiyiz dimtinez. (FN-Ç’anapet) Kapının önündeki çiçekler başlarını eğmişti. Su verince dikleştiler (= canlandılar). Bere-çkimik p’at’i izmoce z*iraşi şkurinaten oncires kodimtinen. (AH-Borğola) Çocuğum kötü rüya görünce korkudan yatakta ayaklanır (= ayağa kalkar, diklenir). 2. mec. Sert tepki gösteriyor. Karşı geliyor. Kafa tutuyor. Dikleşiyor. Xasanis na-var-eluvelasen ar mutxa devu3’vik’o yeine dimtinen. (PZ-Cigetore) Hasan’ın işine gelmeyecek bir şey desem hemen dikleşiyor. Doğani baba-muşişa nak’k’u dimtinuk’k’o-ti nena var-gammağen. (AŞ-Ortaalan) Doğan babasına ne kadar diklense bile ses çıkaramaz. Heya muşebura dimtinen. Çku şa mk’itxoman-i ? (AH-Lome) O kendi başına dikleşiyor. Bize sormuyor ki.

+ dvamtinen/ damtinen AD har.f. 1. Birine ait [dat.] bir şey [aps.] dikleşiyor, dikleniyor. Alişi n3xeni uk’ap’amt’aşa çoçok’ape dvamtinen. (ÇM-Ğvant) Ali’nin atı koşarken yeleleri dikleniyor. Şk’imi bere-ti aşk’va dvamtinen. (AŞ-Ok’ordule) Benim çocuğun da artık dikleşiyor. Ali hik’k’u aşk’urinu çi toma dvamtinu. (AŞ-Ortaalan) Ali o kadar korktu ki saçları dikleşti. Berez inite tomalepe damtinen. (FN-Ç’anapet) Soğuktan çocuğun saçları dikleşiyor. Ç’ut’a biç’iz pseli muxtaşi k’ut’u kodamtinen. (AH-Borğola) Küçük çocuğun çişi geldiğinde pipisi diklenir. 2. Birine [dat.] karşı dikleniyor. Birine [dat.] sert tepki gösteriyor. Axmet’iz oxo3’onale var-uğun. İven do na-var-iven yeyiz iriz damtinen. (AH-Lome) Ahmet’de anlayış yok. Olur olmaz yerde herkese dikleniyor.


dinanen (FN) Aø har.f. [Çocuk dilinde] Bebek [aps.] uyuyor. A nani nani, bere-çkimi, dinani. (FN-Ç’anapet) Ha ninni ninni. Uyu, yavrum, uyu. # A nani nani nani ... Dundu mulun. Dinani.... (*)(FN-Ç’anapet) Ha nini nini nini ... Dundu geliyor. Uyu ... [(*) Bebekleri beşik sallayarak uyuturken türkü şeklinde söylenirdi.]→ incirs/ inciy


dincinen (AŞ) Aø har.f. [emp.şm.1.tek. dovinciner/ dobinciner; yet. dvancinen] Yatıyor. Ma ordo dovinciner. (AŞ, batı bölgesi) Ben erken yatıyorum. Ma ordo dobinciner. (AŞ, doğu bölgesi) Ben erken yatıyorum. → dicinen/ dijinen; + dvonciray; ≠ inciy


dinciy/ dincirams (*)/ dinciray (AŞ-Ok’ordule) Eø har.f. Yatıyor. Uyuyor. Nek’na molazduy do dincirams. (AŞ-Ok’ordule) Kapıyı kapatıp yatıyor. Yilmazi yorgani eituy. Dinciy. (AŞ-Ok’ordule) Yılmaz yorganı üstüne örtüp yatıyor. Suleymani sediri goyindven. Dinciy. (AŞ-Ok’ordule) Süleyman sedire uzanıp uyuyor. Çitabi golayonu domanç’inasi elamzik’um. Kok’ovutum. Dovincir. (AŞ-Ok’ordule) Kitabi okumaktan yorulunca kenarını kıvırıyor, kapatıyorum. Uyuyorum. Seri iyasi nciri cemadven. Cebolam. Dovincir. (AŞ-Ok’ordule) Akşam olunca uyku üzerime çöküyor. Düşüyorum. Uyuyorum. [(*) AŞ-Ok’ordule diyalektinde bazen -ay yerine -ams biçimi de gözlemlenir.]


dinduy (ÇM) EA har.f. [emp.şm.1.tek.dovindum; f.-i. dondvinu] Tembih ediyor. Tembihliyor. → ceçinadums/ ceçinaduy; coçinaduy; oxondvay/ oxonduy; çinadums/ çinadumers; utembiğay; dvandvapun; ≠ ninduy (ÇM)

+ dundvay (ÇM) EDA har.f. Birine bir şey tembihliyor. Nceninape dolobğapu şeni kodomindu. (ÇM-Ğvant) Buzağılara yem vermem için tembihledi. Himu mutxa kodovundvi. (ÇM-Ğvant) Ben ona bir şey tembihledim.


dintxen (PZ ~ AŞ) Aø har.f. Ağır bir şey ya da biri [aps.] yere düşüyor. Ayşes muya ağodu ? Mot ek’izden-dintxen ? (PZ-Cigetore) Ayşe’ye ne oldu ? Niye kalkıp yatıyor ? Mboli mturi mtvasi otvaşa na-nixvasen mturepe ost’un. Oxori oginde dintxen. (ÇM-Ğvant) Çok kar yağınca çatıdan kar kayıyor. Ağırlığı ile evin önüne düşüyor. Tansiyoni eyalasi k’oçi ç’ubri dişk’a st’eri dintxen. (AŞ-Ok’ordule) Tansiyonu çıkınca adam kestane ağacı gibi düşer (= devrilir).→ dantxen


din3xiri (PZ ~ FN-Ç’anapet) i. Kan. Bozomotas din3xiri nayoru. Fogas dolvankten. (PZ-Cigetore) Kızdan kan aktı. Entarisine bulaşıyor. Şk’uni oşk’endas din3xiri on. (PZ-Cigetore) Aramızda kan var (= Aramızda kan davası var). Leşk’işa din3xiri memayoru. (PZ-Cigetore) Dudağım kanadı. Bereşi nçxindişa din3xiri nayoren. (PZ-Cigetore) Çocuğun burnun kanıyor.Xasani din3xiri doloyoneri memagu. (ÇM-Ğvant) Hasan kanı akmış halde bana rasladı. Ali ançxvapasi çxindişa din3xiri nayoren. (ÇM-Ğvant) Ali’ye sıcak basınca burnundan kan akıyor. İnite leşk’i mit’va3u. Din3xiri cemalen. (ÇM-Ğvant) Soğuktan dudağım çatladı. Kanıyor. Xe danzi mema3onu do din3xiri dolomaoru. (AŞ-Ok’ordule) Elime diken battı ve kan aktı. Din3xiri nunktu. (AŞ-Ortaalan) Kanı döktü. Din3xiri nanktu. (AŞ-Ortaalan) Kanı döküldü. Din3xiri momanktu. (AŞ-Ortaalan) Kanım döküldü. Din3xiri bunktam. (AŞ-Ortaalan) Kanı bulaştırıyorum. Din3xiri gomankten. (AŞ-Ortaalan) Kanı bulaştırıyorum. Çabri mebixvat’i. A m3ika din3xiri momanktu. (FN-Ç’anapet) Dudağımı ısırdım. Biraz kan aktı. Cemili goiragadu-doren. Pontolonişi mundi k’ele din3xiri nasven. (FN-Ç’anapet) Cemil her tarafını dövülmüş. Pantolonunun kıç kısmına kan bulaşıyor. A m3ika ogine xe mebik’vati. Biboniyiz din3xiri 3’k’ariz  kant’alu. (FN-Ç’anapet) Az önce elimi kestim. Yıkanınca kan suya bulaştıNanak berez xez na-nasu-dort’un din3xiri lemç’k’vaten nukosamz. (FN-Ç’anapet) Annem çocuğun eline sürülen kan lekesini tükürükle siliyor. → di3xiri, z*i3xiri

[dey. din3xiri diduy (ÇM) : Kan davası oluşturuyor.] Din3xiri mo-didum. (ÇM-Ğvant) Kan davası oluşturma. M3udişi din3xiri kodovidvit. (ÇM-Ğvant) Boşu boşuna kan davası oluşturduk.


din3xiryari/ din3xiyari (PZ), din3xiryari (ÇM ~ AŞ) s. Kanlı. Ayşe dudi ek’nas nontxu do dudi din3xiryari uğun. (PZ-Cigetore) Ayşe başını kapıya çarptı da başı kanlıdır. Xasanis k’iti nak’vatasi xepepe-muşi din3xiyari iyen. (PZ-Cigetore) Hasan’ın parmağı kesilince elleri kanlanıyor (= kanlı oluyor). Ali puji nok’vatu şuk’ule din3xiryari xepete oxori kamaxt’u. Berepe din3xiryari xepe aziresi aşk’uriney do imt’ey. (ÇM-Ğvant) Ali ineği kestikten sonra kanlı eller ile eve girdi. Çocuklar kanlı elleri görünce korkup kaçtılar. Xe megak’vatasi, k’oçi, din3xiryari xete goxt’are. (AŞ-Ok’ordule) Elin kesilince kanlı elle gezeceksin. → din3xiyayi; di3xironi


din3xiyayi (FN-Ç’anapet) s. Kanlı. Bere-muşişi xe din3xiyayi a3’iyuyiz Fadime ok’onağuru. (FN-Ç’anapet) Çocuğunun elini kanlı görünce Fatma bayıldı. → din3xiryari; di3xironi


din3’en (FN ~ AH HP ÇX) AL har.f. Sırılsıklam, toz toprak veya kan ter içinde [lok.] kalıyor. Handğa gale dido t’u3a ren. K’oçi upiz din3’en. (FN-Ç’anepet) Bugün dışarda çok sıcak. İnsan ter içinde kalıyor. 3’ut’eli bozo-çkimi lumcuşa gale obiruten lebiz din3’u. (FN-Ç’anapet) Kücük kızım akşam olana kadar dışarda oynamaktan kir içinde kaldı. M3udişi upiz kodobin3’i. (AH-Lome) Boşuna kan ter içinde kaldım.


dio → diro/ diyo


dirçams/ dirçay/ dirçaps Aø har.f. Yere seriliyor. Lazut’epe kodirçu. Mısırlar yere serildi. + dorçams/ dorçay, dvorçay/ dvorçaps


direği i. Direk. Si direği kodvogutini. Ma k’afri cepçare. (AŞ-Ortaalan) Sen direği durdur. Ben çivi çakacağım. Ntxozeri lazut’epe nayla-direğiz gobun. (FN-Ç’anapet) Salkım halinde örülmüş mısırlar, serender direği etrafında asılı duruyor. → obazgaşe


dirinay (ÇM ~ AŞ), dirinams (AŞ-Dutxe) Aø har.f. Doğuyor. Ma ovro 3’ana ogi dovirini. (ÇM-Ğvant) Ben sekiz yıl önce doğdum. Andğa na-dirinu ncenina t’alaxa n. (ÇM-Ğvant) Bugün doğan buzağı alacalıdır. Bere dirinasi emogi ump’a nuk’vataman. (ÇM-Ğvant) Çocuk doğunca önce göbeğini keserler. İsmaili xarita yeri na-dirinu yeri no3’iray. (AŞ-Ortaalan) İsmail haritada doğduğu yeri gösteriyor. Yengi na-dirinu bere 3’ari k’atineri mca cubare. (AŞ-Ortaalan) Yeni doğmuş çocuğa su katılmış süt vereceksin. Ağani na-dirinu bozomota-şk’imi nandidişi yoxo kocebodvi. (AŞ-Dutxe) Yeni doğan kızıma ninemin adını verdim. → diyinams (PZ); dibaden (FN ~ HP)(AK); + dvorinay; → dvorinay fiilinin şsz kipi dirinen


diro/ dio/ diyo (FN ~ AH) i. Dirsek. Ğomamci gebustvi do diyo na-gepçi, handğa dido maç’ven. (AH-Lome) Dün kayıp dirseğimi vurduğum, bugün çok acıyor. Xeşi diro nek’naz momantxuşi xe gamamoz*urz*u. (AH-Borğola) El dirseği kapıya çarpınca elim uyuştu. → birk’iç’i; xe-kuri; xanç’ali[2]; dux’u


distikups (AK) EA har.f. Kendi üzerindeki giysini [aps.] yırtıyor veya yoluyor. Üstünü başını yırtıyor veya yoluyor. Nana-muşi doğuruşi Ayşek ti-p’ici distikups do eşo imgars. (AK-Döngelli) Annesi ölünce Ayşe üstünü başını yırtıyor da öyle ağlıyor. OxorcalepekOk’o k’ai dadi muç’o doğuru ?” ya do ti-t’ani distikes do imgares. (AK-Döngelli) Kadınlar O kadar iyi olan teyze nasıl öldü ?” diye üstlerini başlarını çekerek (= yırtarak, yolarak) ağladılar. → goist’ik’ams/ goist’ik’ay, goistikams


disvaren (ÇM) Aø har.f. Diziliyor. → idizimen; cisvaren, disvaren, isvaren; + dvosvaray


dişçi i. Dişçi. Diş hekimi. Nak’u ora n ç’ibrepe m3’ika mank’ay. Va-ma3’unert’u. Xolo-ti dişçişa mendaft’i. Jijilepe 3’una miğurt’u. Cevoktinapam. (ÇM-Ğvant) Uzun zamandır dişlerim hafifçe oynuyor. Ağrısı yoktu. Yine de dişçiye gittim. Dişetimde hastalık varmış. Tedavi ettiriyorum.


dişka (FN ~ ÇX)(AK) i. [çoğ. dişkape] Odun. Ar xete dişkas gyak’nen, majurate azums. (FN-Sumla) Bir eliyle odunu tutuyor (= oduna tutunuyor), diğeri ile yontuyor. Oşi oğmalu dişka Bedriye k’ala bzdit. (AH-Lome) Yüz oğmalu odunu Bedriye ile taşıdık. K’oçiz çkar nosi var uğun. Dişkate opşa arabaz jin bere yoxunams. (AH-Lome) Adamın hiç aklı yok. Odunla dolu arabanın üstüne çocuğu oturtuyor. Babak dişka svarumt’aşi şu dişkapeşi jin xomula dişkape yodumers. (AH-Lome) Babam odun dizerken yaş odunların üzerine kuru odunları koyuyor. Kemalik dişka-çkimi doç’u. (AH-Borğola) Kemal benim odunumu yaktı. Axmet’ik dişka gamaxums. (HP-P’eronit) Ahmet odun dışarı atıyor. Axirişi nek’na dot’roxu. Dişka gamixven. (HP-P’eronit) Ahırın kapısı kırıldı. Odun dışarı dökülüyor. Doğanik, dişkaşa iduşi var-dgin do var-xen, gyozgira daği n3alups. (AK-Döngelli) Doğan, oduna gittiğinde durmaksızın ve oturmaksızın sanki dağı kesip doğruyor. → dişk’a


dişkaluği (FN) i. Odunluk. Odun konulan yer. Mk’ule k’vateri dişka dişkaluğiz a piçoraz molisvaren. (FN-Ç’anapet) Kısa kesilmiş odun kısa zamanda odunluğa yerleştiriliyor. → odişkale


dişk’a (PZ ~ AŞ) i. [çoğ. (PZ-Apso, Cigetore) dişk’alepe, (ÇM ~ AŞ) dişk’ape/ dişk’alepe] Odun. K’oçik dişk’alepes gazyaği ç’eşk’abams. (PZ-Apso) Adam odunların arasına gazyağı döküyor. Jilemonas dişk’alepe cisvaren. (PZ-Apso) Evin arka avlusunda odunlar diziliyor. Cemalik dişk’alepe ok’ok’açams do moğams. (PZ-Cigetore) Cemal odunları hepsini bir arada tutup getiriyor. Cemalik sotinuri dişk’alepe ok’uk’açams doİri şk’imi onya it’us. (PZ-Cigetore) Cemal ne var ne yok bütün odunları (= herkesinkini kendine) topluyor veHepsi benimdiyor. Xasanis ar k’ulaci ç’arma dişk’a uğun. (PZ-Cigetore) Hasan’ın bir kulaç odun yığını var. Ali mboli ok’obğeri dişk’a kuğun. (ÇM-Ğvant) Ali’nin bir sürü yığın odunu var. Ali ar març’a dişk’a kuğun. (ÇM-Ğvant) Ali’nin bir istif odunu var. Çemali dişk’alepe omiç’u. (ÇM-Ğvant) Kemal odunlarımı yaktı. Ali dişk’alepe çituy. (ÇM-Ğvant) Ali odunları yarıyor. Dere mç’ima na-moğu dişk’apete nit’ombalu. (AŞ-Ortaalan) Dere yağmurun getirdiği odunlarla göl haline geldi. → dişka


dişk’alina (ÇM) i. [çoğ. dişk’alinape] Küçük odun. Ali dosvareri didi dişk’alepe oşk’endape 3’ulu dişk’alinape oxuşk’uy. (ÇM-Ğvant) Ali dizilmiş büyük odunların arasına küçük odunları sokuyor (= sokuşturuyor).


dişli i. Dişli. Dişleri olan çark. Dişli na-oktams mili a-jur 3’anaz doloxe galendon goişiren. (AH-Lome) Dişliyi çeviren milin, bir-iki sene içinde dış çevresi aşınıyor. Civetaz k’ayi var-uzdaşi dişli aykiri golastun. (AH-Lome) Cıvatayı iyice sıkmayınca dişli yana doğru kayıyor.


dişvanams (FN) EA har.f. Nefes [aps.] alıyor. Şuri dişvanams. (FN-Sumla) Nefes [aps.] alıyor. Dido domaç’k’indu. Şuri var-domaşvanen. (FN-Sumla) Çok yoruldum. Nefes alamıyorum. → işvajanay; muişvanups; şvanums/ şvanuy/ şvanups


ditanun (FN-Ç’enneti) øø e.f. Gün ağarıyor. Güneş doğuyor. Sabah oluyor. Ditanu tina boyne biçalişam. (FN-Ç’enneti) Gün ağardığından beri hep çalışıyorum. Ditanu tina muşteri mulun. (FN-Ç’enneti) Gün ağardığı andan itibaren müşteri geliyor. → dotanums, dotanun, dotanuy; tanun; gontanun, tanums/ tanups


dit’alen → dut’alams/ dut’alaps


dit’k’va3’ams (FN-Ç’anapet) Aø har.f. Silah vs [aps.] patlıyor. Livadi-k’udeliz t’abanca steri a mutxa kodit’k’va3’u. (FN-Ç’anapet) Bahçenin dibinde tabancaya benzer bir şey patladı. → t’va3un, t’va3ums; dit’va3’ay; t’vasun; t’k’va3’un; t’k’va3un; t’k’va3’ums/ t’k’va3’ups


dit’va3’ay (ÇM) Aø/øø har.f. I. Aø har.f. Şimşek, silah vs [aps.] patlıyor. T’abanca dit’va3’u. (ÇM-Ğvant) Silah patladı. → t’va3un, t’va3ums; t’vasun; dit’k’va3’ams; t’k’va3’un; t’k’va3un; t’k’va3’ums/ t’k’va3’ups

II. øø har.f. 1. Şimşek çakıyor. Şimşek ışığı parlıyor. Dit’va3’ay. Mç’ima moxt’asen. (ÇM-Ğvant) Şimşek çakıyor. Yağmur yağcak. 2. Yıldırım düşüyor. Dit’va3’u. (ÇM-Ğvant) Yıldırım düştü. → divalams/ divalay, divalen, divals, nvalun, goncalums, valums/ valups

+ dut’va3’ay AD har.f. mec. Birine yüksek sesle bağırıyor. Oxori amuk’ap’u do kodomit’va3’ey. (ÇM-Ğvant) Evin içine atlayıp bana bağırdılar.


divalams (PZ-Cigetore), divalay (AŞ-Ortaalan) øø har.f. Şimşek çakıyor. Ndağişi k’ap’ulas opşa divalams. Mondo mç’ima mç’imasen. (PZ-Cigetore) Dağın arkasında çok şimşek çakıyor. Herhalde yağmur yağacak. Divalu. (PZ ~ AŞ) Şimşek çaktı. → divalen (PZ-Apso, ÇM, AŞ), dit’va3’ayII-1 (ÇM), divals (FN-Ç’anapet, Ç’enneti), nvalun (FN-Sumla), gonvalums (AH), valums[2]/valups (HP) (ÇX)

f.-i. divalu : Şimşek çakması. Amserineri gurgulape do divalupe ognit-i ? (PZ-Cigetore) Bu geceki gök gürültüsü ile şimşek çakmasını duydunuz mu ?


divalen (PZ-Apso, ÇM, AŞ) øø har.f. 1. Şimşek çakıyor. Divalu. (PZ ~ AŞ) Şimşek çaktı. 2. (PZ-Apso) Yıldırım düşüyor. → divalams (PZ-Cigetore), dit’va3’ayII-1 (ÇM), divalay (AŞ-Ortaalan), divalz (FN-Ç’anapet, Ç’enneti), nvalun (FN-Sumla), gonvalums (AH), valums[2]/valups (HP)


divals/ divalz (FN-Ç’anapet, Ç’enneti) øø har.f. Şimşek çakıyor. Gurgulamz do divalz. (FN-Ç’anapet) Gök gürlüyor, şimşek çakıyor. Divalayiz mzuğaşi jindole geikçanen. (FN-Ç’anapet) Şimşek çakınca denizin üstü ağarıyor. → divalams/ divalay, divalen (PZ ~ AŞ), nvalun (FN-Sumla), gonvalums (AH), valums[2]/ valups (HP)(ÇX)


divani i. Divan. [< Far.] Sedir. [< Arp.] Kanepe. [< Fra.] Ayşek divanişi tudes xali meşk’orçams. (PZ-Cigetore) Ayşe kanepenin altına halıyı içe doğru seriyor. Tugik divanişi tudes na-ren ağu ç’k’omu şeni xo3kun. (AK-Döngelli) Fare divanın altındaki zahiri yediği için herhalde geberiyor. mesofa; sediri; memsofa, mensofa, memsufa


divi i. Laz masallarında söz edilen imgesel tasarım olup insandan birkaç misil büyük, çok güçlü ve kötü karakterli olduğu söylenir. Dev. Ali divi steri k’oçi ren. Mitis var-gyakten. (AH-Lome) Ali divi gibi bir adamdır. Kimse onu deviremez.


dixa (FN ~ ÇX)(AK) i. Toprak. Kara parçası. Yer. Arazi. Jin n3a do tude dixa / Şurimşine Zelixa. (FN, atasözü) Yukarıda gök, aşağıda yer / Canımın içi Zeliha’m (= Elde avuç bir şey yok. Sadece gök ve yer arasında naçar durumdayız). Cuma-muşi dixas cant’uşi Xasanik jin-muşis mijilu. (AK-Döngelli) Kardeşi yerde yatmış haldeyken Hasan onun üstünden geçti. Kotumek dixa çxik’olups. (AK-Döngelli) Tavuk yeri eşeliyor (= karıştırıyor). Aşek nca dixaşen yeç’k’irups. (AK-Döngelli) Ayşe ağacı yerden beri biçiyor. Dido daç’k’induşi ti-muşi dixas xodidu. (AK-Döngelli) Çok yorulunca kendini yere bıraktı. Xasanik lausti jin jin var-ç’k’irups do dixaşen doloç’k’irups. (AK-Döngelli) Hasan mısırı üstten kesmiyor da yerden kesiyor. Didi mjoli xogikteren do dixas gonz*in. (AK-Döngelli) Büyük dut ağacı devrılmiş de yerde uzunlamasına duruyor. → let’aII; arazi


dixa-makvali (AH ~ HP)(AK) i. Patates. Na-dolobdvi soğanik do dixa-makvalik k’ik’il kogamonç’u-doren. (AH-Lome) Ektiğim patates ve soğan filiz çıkarmış. Nana-çkimik dixa-makvali t’ağanups. (AK-Döngelli) Annem patates tavalıyor. → k’art’ofi, k’art’op’i; let’a-ore, let’a-makvali; patatesi; k’artofi; basabura


dixçanen (AK) Aø har.f. 1. Beyazlıyor. Beyazlanıyor. Ağarıyor. Dibadaşi tomape dixçanen. (AK-Döngelli) Yaşlandığında saçların beyazlar (= ağarır). 2. Soluyor. AyşekPantoli var-dixçanasya do gamoktaps do eşo gyok’idaps. (AK-Döngelli) AyşePantolon beyazlamasın (= solmasın)” diye ters çeviriyor da öyle asıyor (= ters çevirerek asıyor). → cikçanden, cikçanen, geikçanen, gixçanen; gamikçanden; ikçanden; ikçanen; goikçanen


dixo (PZ ~ ÇM) g.-e. Olmaksızın. -siz/-sız/-suz/-süz. Luğişi arape opşa gale on. K’uk’ari dixo var-i3’ilen. (PZ-Cigetore) İncir ağacın dalları çok dışarıda. Çengel sopasız biçilmez. Nosi dixo. (ÇM-Ğvant) Akılsız. Mobalaşe dixo onaşa mo-mulur. (ÇM-Ğvant) Yüksüz tarım alanından gelme. Cari dixo miti oşk’omale mo-k’o3’udgam. (ÇM-Ğvant) Ekmeksiz kimseye yemek verme. → u-...-eli, -suzi


dixven[1] (PZ)(AŞ-Ortaalan) AL har.f. Gemi [aps.] suya [lok.] batıyor. Ç’e, berepe ! Gaz*iyeran-i ? Zuğas cemi dixven. (PZ-Cigetore) Ey, çocuklar ! Görüyor musunuz ? Denize gemi batıyor. Gemi 3’ari eç’ç’opu şuk’k’ule zuğa dixxu. (AŞ-Ortaalan) Gemi su aldıktan sonra denize battı.


dixven[2] → doxums/ dvoxuy/ doxvams/ doxups/ dvoxups fiilinin şahıssız kipi.


diyanen[1] (PZ) Aø har.f. Tünüyor. Kormepe seris doyanure-nişis diyaneran. (PZ-Cigetore) Tavuklar gece kümeslerinde tünüyorlar. Kormepe diyanes. Ali-tik doyanure nutums. (PZ-Cigetore) Tavuklar tünediler. Ali’de tavuk kümesini kapatıyor. → ciyanen


diyanen[2] (FN’nın doğu kısmı ~ HP ÇX) øø e.f. Geç oluyor. Dido diyanu. Oxoşe mulut’a şakiz gegom3’k’upun. (AH-Lome) Çok geç oldu. Eve gelene kadar karanlığa kalırsın. Dido diyanu. Si mulut’aşa mtelli dom3’k’upun. (AH-Lome) Çok geç oldu. Sen gelene kadar hava iyice kararır. → yano

+ dayanen DL e.f. Biri [dat.] bir şey yapmakta [lok.] geç kalıyor. Lumci m3ika axirişe oxtimuz dogayanazna pucepek mğorinite edgitunan. (AH-Lome) Akşam biraz ahıra gitmede geç kalırsan inekler bağırarak ayaklanıyorlar. M3ika dauşenit. Domayanez. Moşvacinoni ora var miğunan. (AH-Lome) Biraz çabuk olun. Geciktik. Dinlenmeye zamanımız yok. Domayanu. (HP-P’eronit) Geçiktim.


diye bağ. Diye. Berepes Limci oxoriya mani moxtit diye telli dovandvapur. (ÇX-Çxalazeni, TM) Çocuklara Akşam eve erken gelin diye sürekli tembih ediyorum. → ya, ya do, ma[2], ma do, şo, deyi


diyinams (PZ) Aø har.f. Doğuyor. Ncenina kodiyinu. (PZ-Cigetore) Buzağı doğdu. Bere diyinasi sift’e 3’ip’a deluşk’oraman. (PZ-Cigetore) Çocuk dünyaya geldiği zaman ilk önce göbek bağını kesiyorlar. → dirinay (ÇM ~ AŞ), dirinams (AŞ-Dutxe), dibaden (FN ~ HP)


diyo → diro


dizbaği (ÇM) i. İplikten örülmüş, 3-4 cm genişliğinde bağlama tipi kemer. Dizbaği monepe konubun. (ÇM-Ğvant) Kemerinde Boncuklar takılıdır.


dizdams/ dizday (PZ ~ AH) EA har.f. Çekiyor. I.1. Kendine doğru çekiyor. Amet’t’i çekmece ti-gale kodizdu. Ama tekrar ti-doloxe var-namşaren. (AŞ-Ortaalan) Ahmet çekmeceyi dışarı çekti. Ama tekrar içeri itemiyor. Ndali k’uk’arite dizdi do oşk’uri me3’ili. (AŞ-Ortaalan) Dalı çengelli sopa ile çek de elmayı kopar. Ğura ninç’aşi let’ak dizdams. (AH, atasözü, K.A.) Ölüm yaklaşınca toprak çeker. 2. İp, tel vs ile çekiyor. Cemalik nca dizdams. (FN-Sumla) Cemal ağaç çekiyor. Avlişi m3xuli eliktu-doren. Babak tok’i gyudu do oxorişe k’ele dizdams. (AH-Lome) Evin kapı önündeki armut ağacı eğilmiş. Babam ip taktı ve eve doğru çekiyor. Cumak puci oxorişe tok’i-muşi dizdams do moyonams. (AH-Borğola) Kardeşim ineği eve ipini çekerek getiriyor. → zdams/ zday; moinç’ay; moizdams/ moizday; muizdips

II. (FN) Fotoğraf [aps.] çekiyor. Xasani handğa kyoyişa idu do fot’orafi dizdams. (FN-Ç’anapet) Hasan bugün köye gitti ve fotoğraf çekiyor. Coşkunik bere-muşiş fot’oğrafi (= resimi) dizdams. (FN-Sumla) Coşkun çocuğunun resmini çekiyor. → zdamsII; zduyII; gamiğamsII, gamuğamsII; gamimersII; gamumersII; eşimersII

+ duzdams EDA har.f. Birinin fotoğrafını çekiyor. Ar resimi kodomizdi. (AŞ-Ortaalan) Bir resmimi çek. Axmet’i Feride mask’indi mvodvamt’aşa a resimi koduzdi. (AŞ-Dutxe) Ahmet Feride’ye yüzük takarken bir resmini çek.


dizups (AK-Döngelli) EA har.f. Boncuk, tespih vs [aps.] diziyor. Nandidik mota-muşi şeni moni dizups. (AK-Döngelli) Babaanne torunu için bocuk diziyor. → svarups

yet. adizen : Dizebiliyor. Nandidi-çkimis nosi guşant’alen do tespiği var-adizen. (AK-Döngelli) Babannemin aklı karışıyor da tespihi dizemiyor.


di3ams (PZ) Eø har.f. Gülüyor.

f.-s. odi3inoni : Gülünen. Gülünecek olan. Doğani opşa odi3inoni k’oç on. (PZ-Cigetore) Doğan çok komik bir adamdır. → ziçay, zi3ay, zisay; iz*i3ins, iz*i3ams/ iz*i3aps

+ odi3inams EA ett. Güldürüyor. Doğanik p’anda şku modi3inaman. (PZ-Cigetore) Doğan her zaman bizi güldürüyor.


di3xiri (FN-Sumla ~ HP)(AK) i. Kan. Xvalumt’aşa di3xiri nuonams. (FN-Sumla) Öksürürken (öksürüğüne) kan karışıyor. K’uçxe dido p’at’i memak’vatu. Mutute di3xiri var-dodgitun. (AH-Lome) Ayağım çok kötü kesildi. Bir türlü kan durmuyor. Mustavak di3xiri z*iraşi ok’onağurun. (AH-Lome) Mustafa kan görünce bayılır. Porça-çkimiz mişi di3xiri nusun ? (AH-Lome) Benim gömleğime kimin kanı sürülmüş ? 3’urvelik k’oçis naç’abaşi di3xiri uşums. (AH-Borğola) Sülük insana yapışırsa kanını içer (= emer). Didi-nana-çkimik k’it’i nik’vat’eren. Di3xiyi va-dadginen. (HP-P’eronit) Büyükannem parmağını kesmiş. Kanı durduramıyor. Di3xiri emomç’ims. (FN ~ HP-P’eronit) Üzerime kan yağıyor. Çxundişen di3xiri maben. (AK-Döngelli) Burnumundan kan akıyor. → din3xiri, z*i3xiri


di3xironi (FN-Sumla AH ~ HP)(AK) s. Kanlı. Si k’uçxez mu gağodu ? 3’inek’epe mtelli di3xironi giğun. (AH-Lome) Senin ayağına ne oldu ? Çorapların hep kanlıdır. Kemalik, kotume nok’vatuşi na-goidi3xiru di3xironi xami 3’k’arite doçxu. (AH-Borğola) Kemal, tavuk keserken kanlanan kanlı bıçağı su ile yıkadı. Di3xironi porçaten namazi var-ixvenen. (AK-Döngelli) Kanlı gömlek ile namaz kılınmaz. → din3xiryari, din3xiyayi


di3’onen (PZ ~ ÇX) AY benz.f. [◘ eşb. k’ai da3’onen deyiminin şahıssız kipi → da3’onen[1]] I. Biri [aps.] bir şey [aps.] olduğu sanılıyor. Ali sefilepe gotoruy. Sefili di3’onen. (ÇM-Ğvant) Ali safları takıp dolaştırıyor. Saf sanılıyor. Him mendraşa bere di3’onen. (AŞ-Ok’ordule, Ortaalan) O, uzaktan çocuk sanılıyor. Hentepe mendraşen bere di3’onenan. (AH ~ HP-P’eronit) Onlar uzaktan çocuk sanılıyorlar.

II. [cümlemsi + di3’onen] Sanki ... imiş gibi sanılıyor. Ğoma ar ixi kort’u. K’oçi eyoputxinay, di3’onert’u. (AŞ-Ok’ordule) Dün bir rüzgâr vardı. “Adamı uçuruyorsanılıyordu. Ali ar şvanuy. İxi gamaxtudi3’onen. (AŞ-Ok’ordule) Ali bir soluyor. Rüzgâr çıktısanılıyor.


do-[1] [olumluluk baş-eki] [/a-/ önünde, dv- (PZ ~ AŞ), d- (FN ~ HP), dv- (ÇX)] [/o-/ önünde, d- (PZ), dv- (ÇM ~ AŞ), d- (FN ~ HP), dv- (ÇX)] [/i-/ ve /u-/ önünde d-] [Sırf (PZ) : /vi-/, /vo-/, /vu-/, /mi-/, /gi-/, /mo-/, /go-/ önünde bazen de- bazen do-] → ko-/ ka-/ ku-/ ho-/ xo-, menda-/ minda-, o-[2]

I. [başkalaşma fiilinin başında] Omrepe diyu. (PZ-Apso) Erik olgunlaştı. Badi deviyi. K’at’a mutxa var-elomak’oren. (PZ-Apso, Cigetore) İhtiyarladım. Her şey aklımda tutamıyorum. P’ici demixombu. Opşa 3’ari mambinu. (PZ-Cigetore) Ağzım kurudu. Çok susadım. Badi doviyi. K’at’a mutxa var-elemak’oren. (PZ-Cigetore ~ AŞ’in batı bölgesi) İhtiyarladım. Her şey aklımda tutamıyorum. Amseri muncği moxt’u do kormepe demişk’idu. (PZ-Cigetore) Bu gece prsuk geldi de tavuklarımı boğdu. Upite kçe porça t’alaxa diyu. (ÇM-Ğvant) Beyaz gömlek terden alacalandı. Na-ivu divu-doren. (FN-Sumla) Olan olmuş. İş işten geçmiş. Artık yapacak bir şey yokmuş.

II. [fiilbaşı olmayan hareket fiilinin emperfektif biçimi başında kullanılıp söz konusu hareketi genel geçer olarak anlatır.] Bere t’eft’eri dovuyindram. Haman doğanç’k’uy. (AŞ-Ok’ordule) Çocuğa defter alıyorum. Hemen karalayıp bozuyor (= deftere anlamsız sert çizgiler çiziyor, karalıyor, boyuyor, kirletiyor vs).Si mu-tu vare, ma-ti heya dobikom. (FN-Sumla) Sen ne yaparsan ben de onu yaparım. Oçxap’ulek domiç’vinams. (AH-Borğola) Isırgan otu bana acı verir. Onz*oralek duç’vinaps. (ÇX-Çxalazeni, TM) Isırgan otu acıtıyor.

III. [fiilbaşı olmayan hareket fiilinin perfektif biçimi başında] Andğa papa degixena do oşk’omi. (PZ-Cigetore) Bugün sana papa yapayım da ye. Vit-do-xut defa degi3’vi ç’i şk’imda ela. (PZ-Cigetore) On beş kez dedim ki bana gel. Nanak handğa na-muzdu mjas p’ip’idi ek’ubu do nap’irişa oğu şeni k’vali dou. (FN-Ç’anapet) Annem bugün sağdığı sütte peynir mayası katarak iş yerine götürmek için peynir yaptı.


do-[2] [fiilbaşı] [/a/ önünde, dv- (PZ ~ AŞ), d- (FN ~ HP), dv- (ÇX)] [/o/ önünde, d- (PZ), dv- (ÇM ~ AŞ), d- (FN ~ HP), dv- (ÇX)] [/i/ ve /u/ önünde d-] [Sırf (PZ) : /vi-/, /vo-/, /vu-/, /mi-/, /gi-/, /mo-/, /go-/ önünde bazen de-, bazen do-]

I. Yere doğru. (Ör. dobğams/ dobğay/ dobğaps vs)

II. [İşlevi belli değil.] (Ör. dozdams, dozdims vs)


-do (ÇM) [duyulmuş geçmiş zaman (= geçmişte gerçekleştiğini belirsiz birinden duyduğunu ifade eden biçim) göstergesi] Ar ndğa ar k’oçi livadi-muşi ort’u-do. (ÇM-Ğvant) Bir gün bir adam bahçesindeymiş. → -donu/ -don, -doren


do bağ. Ve. [< Arp.] De/da. I. [iki isim (veya zamir) ya da iki sıfat arasında] Ve. İle. De/da. Man do Xasani noğaşa bile vidit. (PZ-Cigetore) Benimle Hasan çarşıya birlikte gittik. Nana do pederi-çkimik P’oliz nişi şeni na-eç’opez-dort’un oxori ma komomçez. (FN-Ç’anapet) Annem babam İstanbul’da kendileri için aldıkları evi bana verdiler. Nandidi do p’ap’ulik orvo bere ordez-doren. (AH-Lome) Ninem ve dedem sekiz çocuğu büyütmüşler. Dido domaç’k’indu. Ti do t’ani gomot’roxu. (AH-Lome) Çok yoruldum. Elim ayağım kırgın oldu. K’ai do p’at’i ar nenate itkven. (AH, atasözü, K.A.) İyi ve kötüyü aynı dil söyler. K’at’a berek didoten nana do baba-muşişen dozdams. (AH-Borğola) Her çocuk çoğunlukla ana ve babasına çekiyor, benziyor. Xasanik man do Orxani k’ayi mo-vix’opurt’at diye mikişturupan. (ÇX-Çxalazeni, TM) Hasan benimle Orhan’ın aramız iyi olmasın diye kışkırtıyor.

II. [iki fiil, iki cümlemsi ya da iki cümle arasında] Ve. De/da. Ama. -ip/ -ıp/ -up/ -üp. Ğomamci Xasanişi 3’ut’eli bozok dido ibgaru. Nana-muşi moxtu do moikaçuyiz dimp’lanu. (FN-Çanapet) Hasanın küçük kızı dün akşam çok ağladı. Annesi gelip kucaklayınca teskinleşti. İsinaz ma 3’k’a-mangana gebodginam. Çkimi şkule arik, mulun, ok’oxums do kodolobğams. (AH-Lome) İsinaya ben 3’k’amangana kuruyorum. Benden sonra birisi geliyor ve bozup yıkıyor. İrik filimi-ti do na-unon müziği-ti İnternetişen gyonç’ams. Mitik para meçams do var-eç’opums. Na-ixenen emeğepe mitik var-iduşuns. (AH-Lome) Herkes filmi de istediği müziği de İnternet’ten indiriyor. Kimse para verip almıyor. Yapılan emekleri kimse düşünmüyor. He didi k’oçikOncğore renya va-zop’onz do pencerez coğori steri namxven do doloxe ixosars. (AH-Lome) O koskoca adamAyıptırdemiyor da köpek gibi pencereye çöküp içeriyi dikizliyor. Hak’o oxenoni dulya koren do oxorca amaxen do şa ora gololapams. (AH-Lome) Bu kadar yapılacak iş var da kadın boş boş oturup zaman geçiriyor. Noğas mendraşen ar k’oçi doviçini. Coxo-muşi var-gumaşinet’u. Ama muk çkimda moxtu do selami momçu. (AK-Döngelli) Çarşıda uzaktan bir adamı tanıdım. Adını hatırlamıyordum. Ama kendisi bana gelip selam verdi.

III. [cümle sonunda](PZ-Cigetore) De/da. Ç’k’va muya gi3’va ? İri tevuli degi3’vi do. (PZ-Cigetore) Daha ne diyeyim ? Her şey dedim de.

IV. [sayısal sıfat arkasında] (ÇM) Porça galendo cesluği, ar do mçoxa keyikunar, sk’anda msk’va miti var-iyasen. (ÇM-Ğvant) Gömleğin üzerine göğüslüğü, üstüne bir de ceket giyersen senden güzel kimse olmaz. Oxori naxolasi ğoberi kon. Ar do didi t’ubi-pot’ra kocobun. (ÇM-Ğvant) Eve yaklaştıkça çit var. Bir de büyük çit kapısı [çalışır durumda] var. Monk’a moberi n3xeni ar do ali-xup’eri elubay. (ÇM-Ğvant) Ağır yüklü ata bir de boynu-büzüşük [torba] asıyor. Ali mç’ipe dişk’alepe şk’ala ar-jur do mçxu dişk’a eluduy. (ÇM-Ğvant) Ali ince odunların yanına bir-iki de kalın odun koyuyor.

V. [do var,](AŞ) ...-ir ...-mez. Korme nok’vata do var, mo-naşk’um. Şuri gamuxt’aşa avlu iri k’ale din3’xirite işuşolen. (AŞ-Ok’ordule) Tavuğu kesince hemen bırakma. Canı çıkana kadar avlunun her tarafını kana buluyor. Xut’ula xe dolobiği do var, ç’ağana memişk’omu. (AŞ-Ortaalan) Deliğe elimi sokar sokmaz yengeç ısırdı.


dobala (ÇM ~ AŞ) i. Yağışlı hava. Dobala ceturgeri na-cobare dolokunaşepe-ti niğvaren. (ÇM-Ğvant) Yağışlı havalarda örtük yerlerdeki giysiler bile nemleniyor. Dobala-ora gale gamaxt’asi mundi megağvaren. (AŞ-Ok’ordule) Yağışlı havada dışarı çıkınca götün ıslanır.


dobams (PZ), dobay (AŞ’nin bir kısmı), dobams (FN ~ HP), dobaps (HP) EAL/EA har.f. [emp.şm.1.tek. dovobam/ dobobam/ dovobap] [Datif tümleci “yere” sıklıkla gizli olur.]

I. EAL har.f. Belli bir alana [lok.] belli bir amaçla bol miktarda sıvı veya sıvı-katı karışımı [aps.] döküyor. Handğa gzaz betoni dobobaten. (FN-Ç’enneti) Bugün yola beton dökeceğiz. Bozonak menoçxe dobamt’aşi oçvet’elaz jinşen meyoçxiyalams do çku mema3’ap’enan. (AH-Lome) Kız bulaşık suyunu çöplüğe dökerken etrafa saçarak akıtıyor ve bize sıçrıyor. Nuk’u na-gamiçxu 3’k’ari var-geişkumers do tude dobams. (AH-Borğola) Ağzını çalkaladığı suyu yutmaz da yere döker. Abdezi yezdimu şeni baba-muşişa 3’k’ari dobaps. (AK-Döngelli) Abdest alması için babasına su döküyor. → dvobay (ÇM ~ AŞ), dobups (ÇX)

II. EA har.f. 1. Dikkatsizlikten sıvıyı [aps.] yere döküyor. Berek mja kodobu. (FN-Ç’enneti) Çocuk sütü döktü. 2. Delinmiş bir kap [erg.] içindeki sıvıyı [aps.] akıtıyor. 3’uk’ali gamixu-doren. 3’k’ari dobams. Lukuna mebunz*gipi. Daçxuriz mot-yodgam. (AH-Lome) Kazan delinmiş. Su akıtıyor. Bal mumuyla tıkadım. Ateşe koyma.

III. EA har.f. (AŞ-Ok’ordule) Gözyaşı [aps.] döküyor. Çilambri dobay. (AŞ-Ok’ordule) Gözyaşı döküyor. → dobğams/ dobğaps, dvobğay/ dvobğaps


dobazgams/ dobazgay/ dobaz*gams/ dobaz*gaps EAL har.f. Yere [lok.] basıyor. [Lokatif tümleci “yere” genelde gizli olur.] Nayla oç’k’omalete dobaz*gu do ha3’i nca e3’ubaz*gams. (FN-Sumla) Serenderi yiyecekle tıka basa doldurdu. Şimdi (yıkılmasın diye) altını ağaçla besliyor, destekliyor. → dvobazgay, dvobaz*gaps

yet. dvazgen/ daz*gen/ dvaz*gen : Yere basabiliyor. Ç’ağani steri k’uçxe golakteri domabaz*gen. (AH-Lome) Yengeç gibi ayaklarımı yan basabiliyorum. K’uçxez k’arfi gomoxedu. Kuyi var-domabaz*gen. (AH-Lome) Ayağıma çivi battı. Topuğumu basamıyorum.


doba3’i3’i (FN) i. Yer solucanı. Doba3’i3’i goink’iden. Mç’ima moxtasen. (FN-Sumla, Halk inancı) Yer solucanı uzanıyor. Yağmur gelecek. → 3’i3’i


dobğams (PZ), dobğay (AŞ’nin bir kısmı), dobğams (FN ~ HP), dobğaps (HP) EAL har.f. [emp.şm.1.tek. dovobğam/ dobobğam/ dovobğap] [Lokatif tümleci “yere” genelde gizli olur.] 1. Taneli katı cismi [aps.] yere döküyor. K’eç’i do k’oyinik k’op’iyape kodobğes. (PZ-Cigetore) Keçi ve koyun dıskılarını döktüler. Xasanik mxişolya ogi-muşis kodobğu. Ayşek-ti k’o3’ukosams. (PZ-Cigetore) Hasan ekmek kırıntılarını önüne döktü. Ayşe de ön taraflarını süpürüyor. M3xuli ncaşen gudelite gyonç’are. Onk’ana do tude dobğaşi mtelli goincaxen. (AH-Lome) Armudu ağaçtan sepetle (gudeli ile) indireceksin. Sallayıp yere döktün mü, hep eziliyor. Oxoriz let’a dobobğit. Ntaoşi tude k’ayi var-mabanik’es. M3ika dolok’lant’a kodoskidu. (AH-Lome) Eve toprak serdik. Dolabın altını iyice sıkıştıramadık. Biraz çukurca kaldı. Doğanik ncas na-ren k3aperi uşkurepe t’ot’i onk’anams do tude dobğams. (AH-Borğola) Doğan ağaçta olan çürük elmaları dalı sallayıp da yere döküyor. Mustafak ipatxeps do porças na-ren but’k’ape dobğaps. (AK-Döngelli) Mustafa silkeleniyor da gömleğinde olan yaprakları döküyor. 2. Gözyaşı, ter vs [aps.] döküyor. Çilambrepe dobğams. (PZ-Cigetore) Gözyaşları döküyor. Tişen 3’ap’i 3’ap’i upi dobobği. (FN-Ç’anapet) Alın teri damla damla akıttım. Bere-muşi şeni sum 3’ana ren çilambre dobğams. (FN-Sumla) Çocuğu için üç senedir gözyaşları döküyor. Beres osteroni xeşen go3’uğeşi çilambre dobğu do ibgaru. (AH-Borğola) Çocuğun oyuncağı elinden (zorla) aldıklarında [çocuk] gözyaşı döküp ağladı. Çelamure dobğams. (HP-P’eronit) Gözyaşı döküyor. 3. Balgam [aps.] söküyor. Z*igara na-pşum şeni k’at’a sabayle xvali dobobğam. (AH-Lome) Sigara içtiğim için her sabah balgam söküyorum. K’oçik xvalups do xvali dobğaps. (AK-Döngelli) Adam öksürüyor da balgam çıkarıyor. → dvobğay, dvobğaps; + dobğun/ dvobğun (PZ ~ AŞ); ++ obğun[2] (FN ~ ÇX); + dibğen

yet. dvabğen/ dabğen : İstem dışı döküyor. Gyari na-ipxors k’uzi eloktaşi gyari kodabğu. (AH-Borğola) Yemek yediği kaşığı yanlayınca yemeği döktü. 3xenis çinçviyis lejveyi dabğen. (HP-P’eronit) Atın çenesinden salya akıyor (= At dudaklarından istem dışı salya döküyor).

şsz dibğen : Yere dökülüyor. M3xuli dibğen do mtelli gondunun. (FN-Sumla) Armut yere dökülüyor ve hep kayboluyor.

[dey. daçxuri dobğams (AH) Aşırı öfkeleniyor. Ateş püskürüyor. Ateş saçıyor.] Zeki dido şumeri ren. Daçxuri dobğams. (AH-Lome) Zeki çok kızmış. Ateş püskürüyor.

[dey. upi dobğams (FN ~ ÇX) Emek veriyor. Alın teri döküyor.] Akifik livadis çapa geçams. Upi dobğams. (FN-Sumla) Akif bahçeyi çapalıyor. Ter döküyor, emek veriyor. Dido biçalişi. Dido upi dobobği. Ha3’i-ti para p’ç’k’indom. (FN-Sumla) Çok çalıştım. Çok emek verdim. Şimdi de para kazanıyorum. Ma ham mak’alepe p’ç’arumt’işi k’vaşi upi dobobği. (AH-Borğola) Ben bu makaleleri yazarken alın teri döktüm.

+ dubğams/ dubğay/ dubğaps EDA har.f. Biri için [dat.] katı cismi [aps.] yere döküyor. İni orape Ali k’inçepe lazut’i dubğay. (ÇM-Ğvant) Soğuk havalarda Ali kuşlar için mısır döküyor. Nanak xombula gyari punçxolumz do kotumepez dubğamz. (FN-Ç’anapet) Annem kuru ekmeğı ufalayıp tavukları yemliyor (= tavukların önüne döküyor). Da-çkimik gza jile na-gelibğu-dort’un nez*epeNanaz raxat’i ak’orobaz” ya do gzaz dubğamz. (FN-Ç’anapet) Kız kardeşim yolun üstüne dökülen cevizleriAnnem rahat toplayabilsindiye yola döküyor. Selimik sofraz na-ren mç’k’udişi punçxape ok’okosu do kotumepez kodubğu. (AH-Borğola) Selim sofrada olan ekmek kırıntılarını bir araya süpürüp tavuklara döktü.(mexums/ mexuy altında) nuxums/ nuxuy/ nuxvay/ nuxvams

dobğun (PZ) AL hal f. Taneli katı cisim [aps.] yere dökülmüş halde duruyor. Bula-şk’imişi livadişi mduti mcaşi tude araba-şk’imi memişk’vaput’u. Ar saat’i ok’ayi hişoşa golavikti ç’i araba-şk’imişi jin opşa mduti dobğut’u. (PZ-Cigetore) Teyzemin bahçesinde dut ağacının altına arabamı bırakmıştım. Bir saat sonra oraya döndüm. Arabamın üstüne çok dut dökülmüştü. İri k’ale ntxiri dobğun. Mik mexu ? (PZ-Cigetore) Her tarafta fındık dökülmüş. Kim döktü ? → dvobğun, obğun[2]


dobups (ÇX-Çxalazeni, TM) EAL har.f. [emp.şm.1.tek. dovobup] Belli bir alana bol miktarda sıvı [aps.] döküyor. (Sıvı içinde katı cisim bulunabilir.) → dobams/ dvobay/ dobay/ dobaps


docina (AH) i. Güreş. Berepe ! A docina dovit. (AH-Lome) Çocuklar ! Bi(r) güreş yapın. Docinaşi cginapa ves do didi na-renk ç’ut’a na-ren gyocginu. (AH-Borğola) Güreş müsabakası yaptılar ve büyük olan küçük olanı yendi. Docina ikoman do ç’ut’ak didi k’at’a oraz ocginams. (AH-Borğola) Güreş yapıyorlar da küçük büyüğü her zaman yeniyor.(ok’vantxen/ ok’vantxven altında) ok’ontxinu/ ok’ntxvinu; cgina, cginapa; ik’let’en har.f.


docinams[1] (PZ) EA har.f. Uyutmak için yatırıyor. Uyutuyor. Ayşek bere-muşi docinams. (PZ-Cigetore) Ayşe çocuğunu uyutuyor (ya da yatırıyor). → dvojinay/ dvonciray; oncirams/ onciray/ onciraps; + dicinen


docinams[2] (FN ~ AH) EA har.f. Güreşerek yere yatırıyor. Tuş ediyor. Ali Xasani k’ala mundes-ti ik’let’asen p’anda heya docinams. (FN-Ç’anapet) Ali Hasanla ne zaman güreşse her zaman onu tuş ediyor. Doğanik ç’ut’a berepe docinams do xez na-uğun osteroni go3’umers. (AH-Borğola) Doğan küçük çocukları yere yatırır ve elindeki oyuncağı zorla alır.


docinoni (PZ-Cigetore) i. Yatak. Xasanik ordo docinonis komeşk’ulun do dicinen. (PZ-Cigetore) Hasan erken yatağa giriyor da yatıyor. → onciraşa; cejinaşe; dojinaşe; yataği; dorçeli, dorçale; oncirale; oncire


docun (PZ-Cigetore) AD har.f. [♦ dey. k’ayoba docun : Birinin [dat.] rahatlığı [aps.] batıyor. Birinin [dat.] rahatlığı [aps.] kaçıyor. Biri [dat.] tedirgin oluyor.] Obaderaşi k’ayoba dogocu-i ? (PZ-Cigetore) Yaşlılıkta rahatlık battı mı ? İgnapinu. Cuma ! Mondo si k’ayoba dogocu. (PZ-Cigetore) Anlaşıldı. Kardeş ! Her halde senin rahatlığın kaçtı (= tedirgin oldun). Şk’uni çoylis k’ayobape doces. (PZ-Cigetore) Bizim köylülerin rahatlıkları battı.


doç’k’endinu (AH-Lome) i. (*) Yorulma. Yorulmak. Fuadiz doç’k’endinu mu-n-oren var-uçkin. Lumcişa hem dulyaşen ham dulyaşe ofarfaloni steri ikten. (AH-Lome) Fuat yorulmak nedir bilmiyor. Akşama kadar o işten bu işe fırıldak gibi dönüyor. [(*) Bu kelime, daç’k’inden fiili ile aynı kökenli olması gerek. Genelde Lazca evrim fiilleri fiil-isim haline sahip olmadığından dolayı bu çalışmada isim olarak sınıflandırılmıştır.]


doç’k’inderi/ doç’k’indeyi (FN-Sumla ~ AH) s. Yorulmuş. Yorgun. Dido doç’k’inderi k’oçiz cant’aşi axurt’inen. (AH-Borğola) Çok yorgun insan uyurken horlar. Onurik burti osteruşen doç’k’inderi moxtaşi k’oltuğiz golincirs do moişvacams. (AH-Borğola) Onur top oyunundan yorgun gelince koltuğa uzanıp da dinleniyor. → donç’ineri, nç’ineri; doç’k’ineri; doç’k’indineri; donoç’k’inde; + daç’k’inden


doç’k’indineri/ doç’k’indineyi (HP) s. Yorulmuş. Yorgun. → donç’ineri, nç’ineri; doç’k’ineri; doç’k’inderi; donoç’k’inde; + daç’k’inden


doç’k’ineri/ doç’k’ineyi (FN-Ç’anapet) s. Yorulmuş. Yorgun. Cumadi-çkimi doç’k’ineyi ren-i, var-miçkin. Hamseri boyne mkorumz. (FN-Ç’anapet) Amcam yorgun mu, bilmiyorum. Bu akşam sürekli esniyor. → donç’ineri, nç’ineri; doç’k’inderi, doç’k’indineri; donoç’k’inde; + daç’k’inen,


dodgams/ dodgay (PZ ~ ÇM) EA har.f. [emp.şm.1.tek. dobdgam; perf.3.tek. dodgu[1]; şsz didgen] 1. Yere dik duracak şekilde koyuyor. Yerleştiriyor. Serendi tudendo oçamre kododgu. (ÇM-Ğvant) Naylanın altına dibektaşı koydular. 2. Kuruyor. Düzenek oluşturuyor. P’anda soba dobdgamt’aşa mturi mtuy. (ÇM-Ğvant) Her zaman biz sobayı kırarken kar yağar. → dodguy/ dodgums, dodgims/ dodgips


dodgims/ dodgips (AH ~ HP ÇX) EA har.f. Yere dik duracak şekilde koyuyor. Yere kuruyor. I. (AH ~ HP ÇX) 1. Sandalye, masa, leğen, sini vs [aps.] yere koyuyor ya da bırakıyor. Yuki dodgims. (AH-Lome) Yükü yere koyuyor. Orz*o dodgi. (AH-Lome) İskemleyi yere koy. T’u3a gyari gale xododgaşi manişa gekirun. (AK-Döngelli) Sıcak yemeği dışarıya koyarsan çabuk soğur. 2. Ayağını [aps.] yere basıyor. K’uçxe na-dodgasen steyi mtelli dumç’k’upe zims. (AH-Lome) Ayağını bastığı gibi tüm karıncaları eziyor. Gemtumani gelit’aşi k’uçxe k’ayi dodgi. Var-gyantxa. (HP-P’eronit) Yokuştan inerken ayağını iyice dik (= yere çarpma). 3. Ev, çadır, soba, sofra vs [aps.] kuruyor. Bina dodgims. (*)(AH-Lome) Bina kuruyor. Suffa dobdgim. (AH-Lome) Sofra kuruyorum. Soba dodgim-i ? (AH-Lome) Soba kuruyor musun ? [(*) Belli bir yeri kastedilip “bina kuruyor” denecekse bina gedgims denir.]

yet. dadgen : Yere koyabiliyor. Ayağını yere basabiliyor. Babaz k’uçxe not’roxu. Tude var-dadgen. Nanak leğenite oncirez gyubons. (AH-Lome) Babamın ayağı kırıldı. Yere basamıyor. Annem [babamı] leğenle yatakta yıkıyor.

şsz didgen : Yere koyuluyor. Kuruluyor. Suffa didgaşi berepe guxunamz do mitiz ti var-ucoxumz. (AH-Lome) Sofra kurulunca çocukları çevresine oturtur ve kimseyi de çağırmaz. Mu ivu, skiri ? Suffa didgasen. Muda çumert ? Lişayi amagagzes-i ? (AH-Lome) Ne oldu, yavrum ? Sofra kurulacak. Niye beklemiyorsunuz ? Kudurdunuz mu ? T’ik’inaz tude na-didgasen steri jur k’uçxe aven. Jindole kara guz*in. (AH-Lome) Sepetin yere konabilecek gibi iki ayağı olur. Üst kısmında etraflıca saran çember vardır. → dodgams/ dodgay, dodguy/ dodgums; gedgums, gedgims/ gedgips

+ dudgams/ dudgaps EDA har.f. Biri için [dat.] sofra vs [aps.] kuruyor. Ma ar ndğaz jur fara mç’k’udi gebdumer. Nak’o lavoniz suffa dobudgam ! Tkvani steri sum k’oçi var-boret. (AH-Lome) Ben bir günde iki kere ekmek yaparım. Kaç kişiye sofra kuruyorum ! Sizin gibi üç kişi değiliz.

II. (HP) Saat, tuzak vs [aps.] kuruyor. Saat’i dodgims. (HP-P’eronit) Saat kuruyor. K’apani dodgims. (HP-P’eronit) Tuzak kuruyor. → cudgams/ cudgay; gedgums, gedgims/ gedgips


dodginams (PZ), dodginay/ dvodginay (AŞ-Ok’ordule), dodginams (FN ~ HP-P’eronit), dodginaps (HP) EA/EAL har.f. I. (PZ)(AŞ)(FN ~ HP) EA har.f. Yatmış veya oturmuş halde olanı [aps.] ayağa kaldırıyor. Dikleştiriyor. Naci na-ncart’u bere eyoselay. Dodginay. (AŞ-Ok’ordule) Naci uyuyan çocuğu kaldırıp ayağa durduruyor. Musa m3xulis extimu şeni çiçku let’as na-dodginu mskalas extuşi mskala let’as goxedu. (AH-Borğola) Musa armut ağacına çıkmak için (kendisinin) yumuşak toprağa diktiği iskeleye çıkınca merdiven toprağa battı. Xasanik k’oçi dodginams.(1) (FN ~ HP-P’eronit) Hasan adamı ayağa kaldırıyor. → dvodginay; yodginaps

II. (PZ)(AŞ)(FN ~ HP) EAL har.f. İşe [lok.] koyuyor. Birini [aps.] iş yapmaya [lok.] koyuyor. Birini [aps.] iş yapmaya mecbur ediyor. Baba-şkimik k’oçepe dulyas dodginams. (PZ-Apso) Babam adamları işe koyuyor. Ebak bere-muşi dulyas dodginams. (PZ-Cigetore) Baba çocuğunu işe veriyor. Rizak berepe, va-tanaşa, seyişi gverdis dulyaz dodginams. (AH-Lome) Rıza çocukları, sabah olmadan, gecenin bir yarısı işe koyuyor. → dvodginay/ dvodginaps; amodginams

III. (FN ~ HP ÇX) EA har.f. Hareket yapanı [aps.] durduruyor. Ançelek nez*opunaşen na-gyulun araba dodginams do bere-muşiz mu-tu t’asen noğaşa guncğonams. (FN-Ç’anapet) Ançele, cevizlikten inen arabayı durdurup çarsıdaki çocuğuna bir şeyler yolluyor. Xasani dido mencelyai ren. Na-ulun taksiz nacins do dodginams. (FN-Sumla) Hasan çok güçlüdür. Giden taksiye dayanıp durduruyor. Xasanik k’oçi dodginams.(2) (FN ~ HP-P’eronit) Hasan (yürüyen veya koşan) adamı durduruyor. Kemalik araba dodginams. (AH-Lome) Kemal arabayı durduruyor. MaLazut’i mkvazma do pçumer. Alik 3’k’ayi nuk’vatams do karmat’e dodginams. (AH-Lome) Ben mısır bitsin (= öğütülsün) diye bekliyorum. Ali suyu kesip değirmeni durduruyor. Yaşarik araba dodginams. (HP-P’eronit) Yaşar arabayı durduruyor. → dogutinams/ dvogutinay; dodgitinams/ dodgitinaps

yet. dvadginen (PZ), dadginen (FN ~ HP) : Durdurabiliyor. Didi-nana-çkimik k’it’i nik’vat’eren. Di3xiyi va-dadginen. (HP-P’eronit) Büyükannem parmağını kesmiş. Kanı durduramıyor. [◘ eşb dodgitun fiilinin yeterlk kipi]

yoks.part. udodginu : Durmadan. Berek hek’o ibgaru-doren ki udodginu şik’inoms. (AH-Lome) Çocuk o kadar ağlamış ki hiç durmadan hıçkırıyor.


dodgineri/ dodgineyi s. ve i. [< dodginams/ dvodginay/ dodginaps fiilinin partisipi] 1. Ayakta sağlam kalan. Gencireyi var-ğurun; k’uçxez dodgineyi doğurun. (AH, atasözü, K.A.) Yatalak hasta ölmeyebilir; ayaktaki sağlam ölebilir (= Ölümün ne zaman ve ne şekilde geleceği belli olmaz). 2. Durgun (su). T’oba-dodgineyiz gakti; meyaçxaloniz mek’axti. (*)(AH, atasözü, K.A.) Durgun sudan kaç; çağlayandan geç (= Sinsi insanlara güvenme). [(*) T’oba-dodgineyiz = {t’oba [isim] dodgineyi [sıfat]}+ -z : bu deyimde dodgineyi, sıfat olup isim değildir.]


dodgini (AH-Lome) i. Gündönümü. Gündüz ile gecenin eşit olduğu gün. Ç’umanişe dodgini ren. Ç’k’va ha3’i şkule t’aonepe tamo tamo mot’ubasen. (AH-Lome) Yarın gündönümü. Artık bundan sonra havalar yavaş yavaş ısınacak.


dodgitinams/ dodgitinaps (AH-Borğola ~ HP ÇX) EA har.f. Hareket yapanı [aps.] durduruyor. K’oçi oiluşe bidaya-şi iri cuma-muşik dodgitinams. (AH-Borğola) “Adamı vurmaya gideyimderken hep kardeşi durduruyor. → dogutinams/ dvodgitinay; dodginams/ dodginaps


dodgitun (FN ~ ÇX)(AK) AL/A.Abl.Y har.f. I. AL har.f. 1. İnsan ve hayvan [aps.] yürürken ayakta duruyor. Melenk’ele dodgiti ! Nezle komemik’nimare. (AH-Borğola) Karşı tarafta dur ! Nezleni bana bulaştırabilirsin. 2. Araba [aps.] yürürken duruyor. Duk’ky’ani 3’oxe ar k’amiyoni dodgitu. Na-dovandvi gubre komomiğu. (ÇX-Çxalazeni, TM) Dükkânın önüne bir kamyon durdu. Sipariş ettiğim kemre (gübre) getirdi. 3. Sakin duruyor. Bere var-dodgitun. A m3ika e3’ikaçi do kogoyoni. (AH-Lome) Çocuk durmuyor. Biraz alıp gezdiriver. Berek ar var-dodgitun. Ar memintxaps. Ar gemçaps do eşo isters. (AK-Döngelli) Çocuk yerinde durmuyor. Bir beni itiyor. Bir bana vuruyor da öyle oynuyor. 4. Güneşte duruyor. Dadi Zelixa mjoras dido dodgituna uk’unağurun. (AK-Döngelli) Zelixa hala güneşte fazla durursa bayılır. 5. Yatıya kalıyor. Cuma-çkimik T’rabzoniz na-dobdgitare ar oxori migoramz. (FN-Ç’anapet) Kardeşim benim için Trabzon’da kalacağım bir ev arıyor. Ançele ntxiriş oraz Obogenez dodgitun. (FN-Ç’anapet) Ançele, fındık zamanında Obogene’de kalıyor. P’anda oteliz dodgitun. (AH-Lome) Hep otelde (gereksizce) kalıyor. Umeşvenu hak’o k’oçi mot moxtu ? Seri so dodgitanoren ? (AH-Lome) Habersiz bu kadar adam niye geldi ? Gece nerede kalacaklar ? 6. Bir yerde bir süre ikâmet ediyor. Bir yerde kalıyor. Apartumanis k’omşi-çkimi Tolga sum tutas Japonyaz dodgitu. Ha3’i-ti Amerik’az ren. Ar 3’ana çkva hek dodgitasen. (AH-Lome) Apartman komşum olan Tolga üç ay Japonya’da kaldı. Şimdi de Amerika’dadır. Bir yıl da orada kalacak. 7. Bir mekanizma [aps.] duruyor. Çalışmaz hale geliyor. 3’k’ayik na-moiğasen kva ğurniz nirçak’en do karmat’e kododgitun. (AH-Lome) Suyun getireceği taş oluğa sıkışıp değirmen durur. → dogutun (PZ ~ AŞ); ++ dgin Aø hal f.

yet. dadginen/ dvadginen : Durabiliyor. Nandidi xark’işi oxoriz dido oraz var-dadginen. (FN-Ç’anapet) Büyükanne başkasının evinde uzun süre kalamıyor. Hako var-domadginen. Gelebustur. (FN-Sumle) Burada duramıyorum. Aşağı doğru kayıyorum. Dido var-domadginu. Toli k’ap’ulaz kek’emoskidu. (AH-Lome) Çok kalamadım. Gözüm arkada kaldı. Hek’o dido oraz hak var-domadginen. (AH-Lome) O kadar uzun süre burada kalamam. [◘ eşb dodginams fiilinin yeterlik kipi]

şsz didginen : Ayakta duruluyor.

yoks.part. udodginu : Durmadan. Handğa karmat’ek udodginu lumci şakiz mkums. (AH-Lome) Bugün değirmen durmadan akşama kadar öğütüyor.

[dey. 3’k’ayiz dodgitun (AH) İşiyor.]3’k’ayiz dobdgitare. (AH-Lome) İşeyeceğim. 3’k’ayiz va-dadginen. (AH-Lome) İşeyemiyor.

II. A.Abl.Y har.f. Bir şeyden [abl.] uzak [yük.] duruyor. Dalavera na-uğun k’oçişen mendra dodgitare. (FN-Ç’anapet) Entrikası olan insandan uzak duracaksın. Cavidi ğnoseri k’oçi ren. Heşşo k’oçepeşen mendra dodgitun. (AH-Lome) Cavit akıllı adamdır. Öyle insanlardan uzak durur.


dodguy (AŞ), dodgums (AŞ-Dutxe)(FN) EA/EAL har.f. [perf. dodgu[2]] I. (AŞ)(AŞ-Dutxe)(FN) 1. Yere dik duracak şekilde koyuyor. Yerleştiriyor. Yere bırakıyor. K’ulepe kodobdgi. (AŞ-Dutxe) İskemleleri koydum. Ağne na-p’3’ili do avlaz na-dobdgi-dort’un xaciz berepe geyoxedez do dolat’ez. (FN-Ç’anapet) Yeni toplayip eve koyduğum fasulyenin üstüne çocuklar oturup ezdiler. Cemalik k’alati dodgums. (FN-Sumla) Cemal sepeti yere bırakıyor. T’ağaniz xit’i k’ele monk’a na-ren şeni dodga şkule moim3ken. (FN-Sumla) Tavanın sap tarafı ağır olduğu için yere bıraktığın zaman tepetaklak oluyor. 2. Kuruyor. Düzenek oluşturuyor. Dok’ap’inoni-şk’imiK’inçi p’ç’oparedeyi dobdgum. K’at’u niç’open. (AŞ-Ok’ordule) Kuş tuzağınıKuş yakalayayımdiye kuruyorum. Kedi yakalanıyor. Ham Lazepe ok’işvelay. Ağani oxori dodganen. (AŞ-Ok’ordule) Bu Lazlar yardımlaşıyor. Yeni ev kuracaklar. St’oli kodobdgi. (AŞ-Dutxe) Masayi kurdum. Xasanik kyoyişi tis ar didi oxori dodgums. (FN-Ç’anapet) Hasan köyün başına büyük bir ev kuruyor. Nanak ondğeneyi gyayi şeni sufra dodgums. (FN-Ç’anapet) Annem öğle yemeği için sofra kuruyor. → dodgams/ dodgay, dodgims/ dodgips

yoks.part. udodgu : Düzenek oluşturmadan. Sufra udodgu k’oçi var-işkven. (FN-Ç’enneti) Eve gelen misafire sofra kurulmadan yol verilmez. EDA har.f. Birine bir şey yerleştiriyor. Aşek gyai domidgez. (FN-Ç’anapet) Ayşe bizi yemek ikram etti. Pederik ğoma nanaz oşvaleyi kodudgu. Nana handğa goluxen do dorçale şums. (FN-Ç’anapet) Babam dün anneme kilim tezgâhını kurdu. Annem bugün tezgâha oturup kilim işliyor.

+ dudgams EDA har.f. Biri için düzenek oluşturuyor. Cuma-çkimikP’andaneri steri oxorcak gyari domidgasen ya do heya çumerz. (FN-Ç’anapet) KardeşimHer zamanki gibi eşim bana sofra kuracakdiye onu bekliyor.

II. (FN-Ç’anapet, Ç’enneti, Pi3xala) Biri [erg.] ağaç [aps.] dikiyor. Han3’o na-dobdgi-dort’un urz*enepeşi çkar-na-eni var-skidu. (FN-Ç’anapet) Bu sene dikmiş olduğum üzümlerin hiçbiri tutmadı. Amet’ik avlaş ogine ar mjoli dodgums. (FN-Ç’anapet) Ahmet evin kapı önüne bir dut ağacı dikiyor. Ntxironaz m3xuli moda dodgi ? (FN-Ç’anapet) Fındıklıkta niye armut ağacını dikmedin ? Livadişi k’udeliz na-dobdgi uşkurepe k’ayi skidun. (FN-Ç’anapet) Bahçe dibine diktiğim elmalar iyi tutuyor. Cuma-çkimik livadişi gelamti ntxiri kododgu. (FN-Ç’anapet) Kardeşim bahçenin aşağısına fındık dikti. Pederik livadi-k’udelişi gent’ra3eriz ntxiri do nez*i kododgu. (FN-Ç’anapet) Babam bahçe dibindeki tümseğin kaydığı yere fındık ve ceviz dikti. Ar meyve udodgu doğuru. (FN-Ç’enneti) Bir meyve dikmeden öldü gitti. Ntxionas m3xuli muda dodgi ? (FN-Pi3xala) Fındıklığa niye armut dikmedin ? → dorgams, dvorgay, dorgay/ dorgaps; orgams/ orgaps; dorgups

f.-i. dodgu : Ağaç dikme. Uşkuri dodgu şeni eşantxoreyiz mç’imaşi 3’k’ari dolodgitun. (FN-Ç’anapet) Elma dikmek için kazılmışın içine yağmur suyu birikiyor.

part. dodgeri : Dikilmiş. P’it’ilek ağne dodgeri urz*eniz pavlepe guxvat’amz. Heya-şeni nanak tok’i gyudu do mjolişi ncaz konok’oru. (FN-Ç’anapet) Kuzu yeni dikilmiş üzümün yapraklarını kemiriyor. Onun için annem boynuna ip geçirip dut agacına bağladı.


dodums (PZ), doduy (ÇM ~ AŞ), dodums (AŞ-Dutxe), dodums/ dodumers (FN), dodumels (FN-Sumla), dodumers (AH ~ HP)(AK), dodvars (ÇX) EAL har.f. [perf.1.tek. dobdvi; part. dodve(r)i/ dodume(r)i] Koyuyor. ++ cedums/ ceduy (PZ ~ AŞ), cedums (AŞ-Dutxe); codums/ coduy (PZ ~ AŞ), codvams (AŞ-Dutxe); dolodums/ doloduy/ dolodvams/ dolodums/ dolodumers/ dolodvars; gedums/ gedumers/ gedvars (FN ~ ÇX); goşadums/ goşadumers/ guşadumers/ guşadvars (FN ~ ÇX); gyodums/ gyodumers/ gyodvars (FN ~ ÇX); k’oşk’adums/ k’oşk’aduy (PZ ~ AŞ), k’oşk’adums (AŞ-Dutxe); medums/ meduy/ medvams/ medums/ medumers/ medvars; modums/ mvoduy/ moduy/ modvams/ modums/ modumers/ mvodvars; moidums/ moiduy/ midvams (AŞ-Dutxe)/ moidums/ moidumers/ muidumers/ muidvars; melidums/ meliduy (PZ ~ AŞ), melidvams (AŞ-Dutxe); meşk’adums/ meşk’aduy/ meşk’advams; meşadums/ meşadumers/ mişadumers/ mişadvars; molidums[1]/ moliduy (PZ ~ AŞ), molidvams (AŞ-Dutxe); molidums[2] (FN ~ AH), molidumers (FN ~ HP), mulidumers (AK), mulidvars (ÇX) I. (PZ ~ ÇX) Yere yatay koyuyor. Yatay yerleştiriyor. Ar p’ut’ucişi ğuni a 3’ulu ok’ixu do p’ap’u-şk’imik hus duzanasen. M3ika uk’ayi xolo sva-muşis dodvasen. (PZ-Cigetore) Bir arı kovanı kısmen bozulmuştu. Dedem şimdi düzeltiyor. Az sonra yine yerine koyacak. Nam msva msk’ala dodu, gvoç’ondru. (ÇM-Ğvant) Nereye merdiven koyduğunu unuttu. Na-nixmar k’at’uğepe mbağu dodvi. Nixmarar. (ÇM-Ğvant) Günlük kullandığın katıkları ev içindeki ambara koy. Elinin altında olur. Dişk’alepe elankteri mo-dodum. Nixvasen. (ÇM-Ğvant) Odunları yamuk koyma. Yıkılır. Ali burç’uli nam msva dodu gvonoç’ondru. (ÇM-Ğvant) Ali küçük baltayı hangi yere koyduğunu unuttu. Nana ! Cuzdani hey moy-dodum. Ali hekole para ixiray. (AŞ-Ok’ordule) Anne ! Cüzdanı oraya koyma. Ali ordan para çalıyor. Porça hey moy-dodum ? İncğimen. (AŞ-Ok’ordule) Giysiyi oraya neden koyuyorsun ? Buruşuyor. Baba-şk’imi na-momincğonu peyniri na-dobdvi yeri k’oşk’aksu. (AŞ-Ortaalan) Babamın bana gönderdiği peynir koyduğum yerin arasında çürüdü. Cenç’arerepe hiko mo-dodum. A mitepe moxt’anen do nixiranen. (AŞ-Dutxe) Paraları oraya koyma. Birileri gelip de çalarlar. T’akimepeşi nk’ola so-ti dobdvare açkinen do muturen kemizdams. (FN-Ç’enneti) Aletlerin, takımların (= çekiç, bıçkı vs’nin) olduğu yerin (= dolabın) anahtarını nereye bırakırsam onu keşfediyor (= buluyor, anlayabiliyor) ve hepsini alıkoyuyor. Ncamez amaxtaşi modvalu so dodumer ? (AH-Lome) Camiye girince ayakkabıyı nereye koyuyorsun ? Elak3aperi uşkurepe goşobiğat do ayri kodobdvat. (AH-Lome) Çürük elmaları seçip ayrı koyalım. (Çürükleri ayıralım). Nurik na-gamaçasen dişkapeşi mçxu oğmalupe ar, mç’ipe oğmalupe ar, dodumers do ok’ok’ore3xums. (AH-Lome) Nuri satacağı odunların büyükçe bağlarını bir araya, küçükçe bağlarını bir araya koyarak sayıyor. Ar k’arvani a ç’it’a kok’ixu. P’ap’ulik heya oisanasen. A ç’it’a oraşi xolo yeri-muşis dodvasen. (HP-P’eronit) Bir arı kovanı kısmen bozuldu. Dedem onu düzeltiyor. Az sonra tekrar yerine koyacak. Timuris u3’vit do jileni gzaşa didi kvalepe kododvas. (AK-Döngelli) Timur’a söyleyin de yukarıki yola büyük taşları koysun. Mç’ipe pi3arişa monk’a mutu var-dodva. Get’ruxun. (AK-Döngelli) İnce tahtaya ağır bir şey koyma. Kırılır. İya x’as k’uçxe var-dodva. Gilat’ruxun. (AK-Döngelli) O dala ayak koyma (= basma). Kırılır. Biyape so dodvi ? - Mutfaği ek’nayi uk’vaşxe dobdvi. (ÇX-Çxalazeni, TM) Ayvaları nereye koydun ? - Mutfak kapısının arkasına koydum.

yet. dvadven (PZ ~ AŞ), dadven (FN ~ HP), dvadven (ÇX) : Koyabiliyor. [◘◘◘ {fiilbaşı + -dums/ -duy/ -dumers/ -dumels/ -dvars} şeklinde oluşan fiillerin yeterlik kipi, “birine ait bir yere konuyor” anlamına gelen aynı kökenli AD hareket fiili ile eşbiçimlidir. Örneğin, dolodums/ doloduy/ dolodumers/ dolodumels/ dolodvars (düşey doğrultuyla derin kapalı mekânın içine veya dibine koyuyor) fiili ile ilgili olarak, dolvadven (PZ ~ AŞ) , doladven (FN ~ HP), dolvadven (ÇX) : (1) yet. “düşey doğrultuyla derin bir mekânın içine koyabliyor; (2) AD har.f. “birine ait düşey doğrultuyla derin mekânın içine konuyor”.]

şsz didven : Konuyor. Ağani do ç’ağani ar va-didven. (ÇM-Ğvant) Eski ile yani aynı değerde değil. Oxoşkagureşi daçxurişi jur k’ele nk’eyaşi kva didvet’u. (AH-Lome) Evin ortasındaki ateşin iki yanına ocak taşları konurdu.

+ dudums/ duduy/ dudumers/ dudumels/ dudvars EDA har.f. a. Biri için [dat.] bir şeyi [aps.] yatay koyuyor. Xasanik umiteli coğorepez abut’rak’i dudumez do oxro3kinams. (FN-Ç’anapet) Hasan sahipsiz köpekleri, zehir verip öldürüyor. b. Biri için [dat.] yatay duran bir şeyi [aps.] ayırıyor. Jimok’ani ont’ules xerk’işi jinşen menya şakis na-eşaz*in ap’uskali ma kodomidvit. (AH-Lome) Evin arkasındaki tarlada harkın üstünden rampaya kadar arada kalan kısmı bana ayırın. c. (FN-Ç’anapet) Birine [dat.] bir şeyi [aps.] emanet ediyor. Cuma-çkimi noğaşa it’aşa t’abanca-muşi pederiz dudumez. (FN-Ç’anapet) Kardeşim çarşıya giderken tabancasını babama emanet ediyor. nut’omalamsb; nut’oçayb; nuşk’uy; nuşkumers

+ dodvapams/ dodvapay/ dodvapaps EDA ett.f. Birine [dat.] bir şeyi [aps.] yere koyduruyor. “Ç’uvalepe opşa renya do tude domodvapes. Handğa bo3’k’edişa jin eiğinen. (AH-Lome) “Çuvallar doludurdiye bize aşağıya koydurdular. Bugün baktım ki yukarı çıkarılıyor.

II. (PZ-Cigetore) Bitkiyi [aps.] ekiyor. Xasanik 3’o lobiya var-dodums. (PZ-Cigetore) Hasan bu sene fasulye ekmiyor.

III. (ÇM) 1. Gelenek [aps.] oluşturuyor. Eveluri çoyi ağani usumepe mo-dodum. (ÇM-Ğvant) Eski köye yeni gelenek getirme (= yerleştirme). 2. Kanun oluşturuyor. Andğa ngolape şeni usumi kododvey. (ÇM-Ğvant) Bugün yaylalar için kanun oluşturdular.

şsz didven : 1. Gelenek [aps.] oluşuyor. Ali mu-ti asen usumi kodidven. (ÇM-Ğvant) Ali’nin yaptığı gelenek oluyor (= Ali ne yaparsa gelenek olarak yerleşiyor). 2. Meydana geliyor. Ali p’iyat’osina moy-didvert’ay deyi berepe kok’o3’ugutu. (ÇM-Ğvant) Ali kötülük olmasın diye çocuklarına önderlik yaptı.

[dey. (ÇM) çemi doduy : Haksız buluyor.] Mit’ik’ore uç’itxare uç’itxi, si çemi dogdvasen. (ÇM-Ğvant) Her kime sorarsan sor, seni haksız bulacak.

[dey. (ÇM) zit’a doduy : Sözleşip karar veriyor.] Cendğani ngolaşa olva zit’a kodidu. (ÇM-Ğvant) Öbür gün yaylaya gidilmek için karar alındı. → nena mek’vatums[1]/ nena mek’vatuy[1], sozi nuk’vatups

IV. (FN-Ç’anapet, Ç’enneti) 1. Bir yere bırakıyor. Upite şuveyi şeyi unaxu dodvayiz jur ndğaz doloxe yekten imt’k’oren. (FN-Ç’anapet) Terle ıslanmış eşyayı yıkanmamış halde bırakırsan iki gün içinde hemen küflenir. 2. Canlı bitkiyi [aps.] dikiyor. Cuma-çkimik livadi k’alani limxanopuna elaç’umz do heko çayi dodvasen. (FN-Ç’anapet) Kardeşim bahçenin yanındaki eğreltiliği yakıp oraya çay ekecek. 3. Çenesini [aps.] durduruyor. Celaliz dido asinapen. Çkar p’ici var-dodumers. (FN-Ç’anapet) Celal çok konuşabiliyor. Hiç çenesi durmuyor (= kelimesi kelimesine : “çenesini durdurmuyor”). Nuk’u ( ya da p’ici) kododvi. (FN-Ç’enneti) Konuşmayı kes.

yet. dadven : 1. Bir yere bırakabiliyor. Ntxiri-ok’ak’aloni-meciz Xasaniz çkar xe var-dadven. Boyne heyaz hayaz ntxirişi k’ak’ali not’k’omers. (FN-Ç’anapet) Fındık ayıklama imecesinde Hasanın hiç eli durmuyor. Hep ona buna fındık tanesi fırlatıyor. Abdulaşi biç’iz xe do k’uçxe var-dadven. Berepe na-ibinan k’ala k’uçxe goluğamz do gyontxinamz. (FN-Ç’anapet) Abdulah’ın oğlunun eli ayağı durmuyor. Çocuklara oynadıkları yerde çelme takıyor ve düşürüyor. 2. Canlı bitkiyi [aps.] dikebiliyor. 3. (Çenesini) durdurabiliyor. Fadimeşi k’ociz dido asinapen. Çkar nuk’u var-dadven. (FN- Ç’anapet) Fatmanın kocası çok konuşabiliyor. Hiç çenesi durmuyor.

şsz didven : 1. Bir yere bırakılıyor. Xizani k’oçi haşote coğori k’ala ar didven. (FN-Ç’enneti) Yaramayan adam bu şekilde (= böye davranılarak) köpek terine konur (= değeri verilmez). 2. (Canlı bitki) dikiliyor. Ham tutaz şuk’a k’ayi didven. (FN-Ç’enneti) Bu ayda salatalık iyi dikilir (= ekilirse iyi gelişir). 3. (Çenesi) durduruluyor. Didilepek isinapamt’anşa berepeşi p’ici (ya da nuk’u) didven. (FN-Ç’enneti) Büyükler konuşurken küçükler susarlar.

V. (AH) Tarlayı [aps.] açıyor. Xasanik ona dodumers. (AH-Lome) Hasan tarlayı açıyor.

+ dudumers/ dudvars EDA har.f. Biri için [dat.] tarlayı [aps.] açıyor. Ona kodogidvi. Gixaçkare. (AH-Lome) Tarlanı açtım. Senin için onu kazıyacağım.


dogneği (ÇM) i. Birine ait [gen.] alan. Birinin [gen.] yeri. Hini oxori msk’va uğuran do dogneği var-uğuran. (ÇM-Ğvant) Onların evi güzel, ama alanları yok. Ali oxori dogneği-muşite gamaçay. (ÇM-Ğvant) Ali evini müstakil alanı ile satıyor. → gomtumani; gomti, gomte; golamtumaniV + VIII


dogneri (ÇM) i. Fiyat. Değer. Ali a muti gamaçamt’aşa jur şuri goruyna dogneri munzinay. (ÇM-Ğvant) Ali bir şey satarken iki kişi isterse değerini arttırıyor. → ğira


dogurams/ doguams/ doguray/ doguaps/ doguraps (PZ)(AŞ ~ HP) EDA har.f. Öğretiyor. Beres xilafi mo-doguam. (PZ-Apso) Çocuğu yalana alıştırma (= çocuğa yalanı öğretme). Husuşuk’ule iri Lazi beres Lazca onç’aru dovoguraten. (PZ-Cigetore) Bundan sonra her Laz çocuğa Lazca yazmayı öğreteceğim. Alevipe şeni na-mişk’unan dido şeyi sefi domogurey. (AŞ-Ortaalan) Aleviler hakkında bildiğimiz çok şey bize yanlış öğretilmiş (= kelimesi kelimesine : “bize yanlış öğrettiler”). Osmanik bere-muşi elixunams do şuferluği dogurams. (AH-Lome) Osman oğlunu yanına oturtup şoförlük öğretiyor. Osmanik mota-muşi elixunams do Lazuri dogurams. (AH-Borğola) Osman torununu yanında oturtuyor da Lazca öğretiyor. T’orocik motalepe-muşiz oputxinu dogurams. (AH-Borğola) Güvercin yavrularına uçmayı oğretiyor. → dvoguray; oguraps; + digurams/ diguraps


dogutinams (PZ) EA har.f. 1. Ayakta durduruyor. Oxorzak bere-muşi k’uçxe ç’unç’u let’as dogutinams. (PZ-Apso) Kadın çocuğunu yalın ayakla toprakta durduruyor. 2. Hareket yapanı [aps.] durduruyor. Alik araba-muşite golulut’aşa p’anda oxori-şk’unişi ogine dogutinams. (PZ-Cigetore) Ali arabası ile geçerken her zaman evimizin önünde (arabasını) durduruyor. 3. Konuk ediyor. Ali’şi oxoris p’anda musafiri dogutinams. (PZ-Cigetore) Ali’nin evinde her zaman misafir konuk ediyor. → dvogutinay; dodginams


dogutun (PZ ~ AŞ) Aø/AL har.f. [emp.şm.1.tek. dobgutur] Duruyor. I. (PZ ~ AŞ) → dodgitun (FN ~ ÇX); ++ dgun. 1. İnsan ve hayvan [aps.] yürürken ayakta duruyor. Hareketsiz durumda oluyor. Osmani oxorişi oşk’endas kodogutu. (PZ-Cigetore) Osman evin ortasında durdu. Doguti. Ar ceşvajoni cevilar. (ÇM-Ğvant) Bekle. Bir nefeste inerim. Gale gamaft’i. Mturi gomomtuy. Ar saet’i daha kodobgutina eyemotvasen. (AŞ-Ok’ordule) Dışarı çıktım. Etrafıma (ya da etrafımda) kar yağıyor. Bir saat kaldım ise üzerime örtecek. Bere u3’vi doDoguti !”. Var-işk’inasi uci k’ut’uni iyen. (AŞ-Ok’ordule) Çocuğa söyle deDur !”. Dinlemeyince kulağı sağır olur (oluyor). OsmaniOgine dobgutaredeyi inçark’en do mulun. (AŞ-Ortaalan) OsmanÖnde duracağımdiye sıkışa sıkışa geliyor. 2. Araba [aps.] yürürken duruyor. Ali mangana muç’o dogutasen k’uçxe dvon3’ay. (ÇM-Ğvant) Ali araba durur durmaz ayağını yere değdiriyor. Alişi mangana noğaşa it’aşa mi-ti azirasen dogutun. Oxvakten. (ÇM-Ğvant) Ali’nin arabası kasabaya gider iken kimi görür ise duruyor. Eğleniyor (= geç kalıyor). 3. Yatıya kalıyor. Ngola xu-ndğa kodobguti. Xu-ti ndğa mç’imt’u. (ÇM-Ğvant) Yaylada beş gün kaldım. Beş gün de yağmurluydu. Ali ngolaşa moxt’asi şk’uni oxori dogutun. (ÇM-Ğvant) Ali yaylaya gelince bizim evde kalır. Ali leba oraşa ngola dogutun. Mturi mtvasi elik’açen. (ÇM-Ğvant) Ali geç zamanlara kadar yaylada kalıyor. Kar yağınca (yaylada) sıkışıyor. 4. İkâmet ediyor. Bir yerde [lok.] yaşıyor. Oturuyor. Goişi Fransa dogutun. (AŞ-Ortaalan) Goişi Fransa’da yaşıyor. 5. Biri ile birlikte [+ şk’ala] yaşıyor, oturuyor. Suleymani Fadume şk’ala dogutun. (AŞ-Ortaalan) Süleyman Fatma ile yaşıyor.

yet. dvagutinen : Ayakta durabiliyor. Alişi araba txombu namp’onen do dvagutinen. (AŞ-Ok’ordule) Ali’nin arabası kızılağaca yaslanıyor da durabiliyor.

şsz didginen : Ayakta duruluyor. K’oçi hey nanciren do didginen-i ? (AŞ-Ok’ordule) Adam oraya yaslanır da durulur mu ?

[dey. (ÇM) ayk’iri dogutun : Karşı çıkıyor.] Ham dulya şeni ayk’iri mo-dogutur. (ÇM-Ğvant) Bu iş için karşı çıkma.

+ dugutun AD har.f. Birine ait [dat.] bir şeyi [aps.] hareketsiz duruyor. Ali xe var-dugutun. Manniya toma ift’ilay. (AŞ-Ortaalan) Ali’nin eli durmuyor. Habire saçlarını yoluyor.

II. (PZ)(AŞ-Ok’ordule) Akan sıvı [aps.] bir yerde [lok.] durgunlaşıyor. (Na-)culun 3’arepe (na-)dogutas do ok’in3’orenpe-muşi gompa do derini svas ok’in3’orasi ncoli diyen. (PZ-Cigetore) Akan suların durgunlaşıp birikenler açık ve derin yere birikince ncoli oluyor. → mogutun[2]-II

III. (ÇM) Çamur [aps.] bir yerde [lok.] oluşuyor. Gzalepe zeni asi mç’imate ç’oç’oxi dogutun. (ÇM-Ğvant) Yolları düz yaparsan yağmurda çamurlu durur.


dogzams/ dogzaps (AH ~ HP) EA har.f. Ateşi [aps.] yakıyor. Babak soba dogzamt’aşi ipti noxap’ulepez nudvinams. (AH-Lome) Babam sobayı yakarken önce odun kırpıntılarını tutuşturuyor. 3xik’i p’k’orobi do daçxuri dobogzi. (AH-Lome) Çalı çırpı toplayıp ateş yaktım. → ogzams/ ogzay/ ogzaps

yet. dagzen : Ateşi [aps.] yakabiliyor. Ramizis daçxiri var-dagzu. Birolis daçxiri k’ayi dagzen. (HP-P’eronit) Ramiz ateş yakamadı. Birol ateşi iyi yakabiliyor.

+ dugzams/ dugzaps EDA har.f. Biri veya bir şey için [dat.] ateş [aps.] yakıyor. Doğanik gale na-ogzun daçxuriz maxva ezdu do oxoris-ti daçxuri kodugzu. (AH-Borğola) Doğan dışarıda yanan ateşten köz aldı da evde de ateşi tutuşturdu.


doği (PZ-Apso)(ÇM ~ HP) i. I. (PZ-Apso)(ÇM ~ HP) 1. Hava sıcaklığının sıfırdan aşağı düşmesi (ve dolayısiyle suların buz tutması). 2. Don. Ayaz. Buz. Mtuyi mtvasis ti-3’ale celolvas maşk’uyinen. P’anda doğişi jin cevust’u(r). (PZ-Apso) Kar yağınca yokuş inmekten korkuyorum. Sık sık buz üzerinde kayıyorum. Gzalepe doği doyu. (ÇM-Ğvant) Yollar buzlandı. Omurik ordo çiçeği dovu. Seri ayazis dido doği iven do çiçeğepe niç’ven. (AH-Lome) Erik erkenden çiçek açtı. Gecenin ayazında çok don oluyor ve çiçekler yanıyor. → ndoği; ineri

II. (AŞ ~ FN-Sumla) Kırağı. Doği culun. (AŞ-Ok’ordule) Kırağı iniyor. Doği govalay. (AŞ-Ok’ordule) Kırağı çalıyor. → xila[1]-II; toşiI


doğru (AŞ) s. Doğru. Şk’imi-şeni Çabeşa olva doğru va-momalen. (AŞ-Ortaalan) Benim için Kâbe’ye gitmek doğru gelmiyor. → mtiniII; isaI; xilli[2]


doi- → dori-/ doyi-


doinopams (AH) EA har.f. Havayı [aps.] soğutuyor. Hamseneri ayazik ç’umeneri t’aoni-ti doinopams. (AH-Lome) Bu geceki ayaz yarınki havayı da soğutur. Germaşen na-barasen ixik t’aroni doinopams. (AH-Borğola) Dağdan esecek olan rüzgâr havayı soğuturur.


dojina-msva (ÇM) i. Yatak odası. Dojina-msva na-xuriy mi on ? (ÇM-Ğvant) Yatak odasında horlayan kim ? → dojina-sotxana


dojina-sotxana (ÇM) i. Yatak odası. Ali dojina-sotxana gamvonç’ay. (ÇM-Ğvant) Ali yatak odasını uzunlamasına büyütüyor. Ali dojina-sotxana didi ikuy. (ÇM-Ğvant) Ali yatak odasını büyütüyor. → dojina-msva


dojinaşe (ÇM) i. Yatak. Ayşe nezepe dojinaşe tudendo e3’vobğay. (ÇM-Ğvant) Ayşe cevizleri yatağın altına döküyor. Ali arguni p’anda dojinaşe tudendo e3’aduy. (ÇM-Ğvant) Ali büyük baltayı her zaman yatağın altına koyuyor. Bere seri dojinaşe cezguy/cazgven. (ÇM-Ğvant) Çocuk gece yatağa kakasını yapıyor (= altına kaçırıyor). → onciraşa; docinoni; yataği; cejinaşe; dorçeli, dorçale; oncirale; oncire


dojinu → dijinen, dvojinay


dokaçale (AH-Borğola) i. (Balta vs’nin) sapı. Ntxirişi t’ot’i goazums do argunis dokaçale uxenams. (AH-Borğola) Fındık dalını yontuyor da baltaya sap yapıyor. Xop’eşi dokaçale yazumt’aşiK’ai ixmarinasya do m3ika menevili vare. (AH-Borğola) Küreğin sapını yontarkenİyi kullanılsındiye biraz kavisli yapacaksın. Xop’es na-var-meşaxtu dokaçaleşi dudi zumparate guşirams. (AH-Borğola) Küreğe girmeyen sapın ucunun, zımpara kâğıdı ile etrafını aşıtıyor. Xop’eşi dokaçaleMogvala ivasma do gop’azum. (AH-Borğola) Küreğin sapınıYuvarlak olsundiye etrafını yontuyorum. [Bu kelime AH-Lome’de kullanılmaz.] → sap’i


dokaçams (FN-Sumla ~ AH) EA har.f. Birini (bir yere gitmeye izin vermeden evde vs) tutuyor. Mahsur tutuyor. Gale t’aoni dido ini ren. Dadik berepe oxoriz dokaçams. (AH-Lome) Dışarıda hava çok soğuk. Teyze çocukları evde tutuyor. Muellimik dersiz gyoç’k’amt’a şakiz ha iniz berepe gale dokaçams. (AH-Lome) Öğretmen derse başlayana kadar bu soğukta çocukları dışarıda tutuyor. Ngeni-tkvaniz makvali muç’o çamt ? - Babak ngeni dokaçams. Nanak-ti makvali nukuz dolot’axums. (AH-Lome) Sizin danaya yumurtayı nasıl yediriyorsunuz ? - Babam danayı tutuyor. Annem de yumurtayı ağzının içine kırıyor. + elok’açinams; elvok’açay; elokaçams/ elokaçaps; ≠ dok’açams/ dok’açay

[dey. xez dokaçams (AH) : Elde tutuyor. İyesi olsun olmasın, bir malı buyruğu altında bulunduruyor. Zilyet oluyor.] Gik’oremzna giğut’az. Vana xez mot-dokaçam. (AH-Lome) Sana lâzımsa sende kalsın. Yoksa elde tutma.

+ dukaçams : EDA har.f. Birine ait [dat.] bir şeyi [aps.] mahsur tutuyor. Rehin alıyor. Cemalik Memet’iz arguni kodukaçu. (FN-Sumla) Cemal Mehmet’in baltasını mahsur tuttu (= rehin aldı).

+ dokaçapams EDA ett.f. Tutturuyor. Na-elubru3’u porça fik’etas kodokaçapu. (AH-Borğola) Yırtılan gömleğini firketeyle tutturdu.


dokaçeri/ dokaçeyi → dikaçams/ dikaçaps


dok’açeri → dik’açams/ dik’açay


dok’leri → dak’len


dokirun (AK) AL har.f. Bir kaptaki [lok.] bir şey [aps.] soğuyor. T’u3a gyari gale xododgaşi manişa dokirun. (AK-Döngelli) Sıcak yemeği dışarıya koyarsan çabuk soğur. ++ gekirun


doktori (AŞ-Ortaalan ~ FN-Ç’anapet) i. Doktor. [< Fra.] Bere na-ufloxt’u yerepe doktori cefloxt’inu. (AŞ-Ortaalan) Cocuğun kabaran yerlerini doktor indirdi. Doktorik cumadi-çkimizSigara mot-şumdeyi gamognapamz. Heyak na-uçkin steri ikoms. (FN-Ç’anapet) Doktor amcama sigara içmemesi gerektiğini anlatıyor. O, bildiği gibi yapıyor. → toxt’ori, doxt’ori; xekimi; doxtori


dok’açams/ dok’açay (PZ)(AŞ) EDA har.f. Birinin [dat.] elinde bir şeyi [aps.] tutturuyor. Birinin [dat.] tutması için eline bir şeyi [aps.] veriyor. Birinin [dat.] eline bir şeyi [aps.] uzatıyor. Beres şeçeyi dok’açams. (PZ-Apso) Çocuğa şeker uzatıyor (= eline veriyor, tutturuyor). Bere cari kodobok’açam. Guxvat’ay. Var-aşk’omen. (AŞ-Ok’ordule) Çocuğa ekmeği tutturuyorum. Etrafını kemiriyor. Yiyemiyor. → dvok’açay; ≠ dokaçams; + dik’açams/ dik’açay

+ dok’açapams/ dok’açapay EDA ett.f. Tutturuyor. 1. Elinde tutturup bekletiyor. Berek cari imxot’aşa nana-muşis sağani dok’açapams. (PZ-Apso) Çocuk yemek yerken annesine tabağı tutturuyor. Bere feli dobok’açapam. Oxorişa idaşa goncaxuy. (AŞ-Ok’ordule) Çocuğa kabağı tutturuyorum. Eve götürene kadar her tarafını eziyor. 2. Elinde tutmasına olanak ve izin veriyor. → dvok’açay altında dvok’açapay


dok’anams (PZ-Cigetore) EA har.f. Fırlatıyor. Atıyor. → ot’oçams/ ot’oçay; ot’omay; ot’k’oçams/ ot’k’oçaps; ot’k’omers/ ot’k’omels; ok’ap’inams[3]; istomers; ostolaps

+ duk’anams EDA har.f. Belirli birine doğru fırlatıyor. Belirli birine sert hareket ile atıyor. Alik Çemalis kva duk’anams. (PZ-Cigetore) Ali Kemal’e taş fırlatıyor. ≠ (dvok’anay altında) duk’anay


dok’anaşe[1] (PZ-Apso) i. Sapan. K’inçi-dok’anaşe vixenam. (PZ-Apso) Kendime kuşlar için sapan yapıyorum. → lak’at’k’a


dok’anaşe[2]/ dok’anaşa (PZ-Cigetore) Silah. Dok’anaşe dot’va3u. Tabanca patladı. Memet’ik dok’anaşa-muşi Çemalis eludums. (PZ-Cigetore) Mehmet tabancasını Kemal’in yanına koyuyor. Xasanik dok’anaşa-muşi n3xup’u şk’as keli3onu. (PZ-Cigetore) Hasan tabancasını kılıfsız beline taktı. Xasanis dok’anaşa golobun (= elobun). (PZ-Cigetore) Hasan’da tabanca yanda takılıdır. → donk’anaşe; p’ara; ot’oçape; ot’oçaşe/ ot’oçaşşe; livori; t’abanca; ostomiloni; luveri


dok’anure (ÇM) i. Salıncak. Bere dok’anure dovonk’ar. (ÇM-Ğvant) Çocuğu salıncakta sallıyorum. Şk’unda k’ale Xajileri-dandra dok’anure cobaman. (ÇM-Ğvant) Bizim oralarda Kurban bayramında salıncak asıyorlar. → dolok’anure; ok’an3’ure, ok’an3’uoni, ok’an3’oroni, ok’an3’ironi, ok’an3’urale


dok’ap’inoni (ÇM ~ AŞ) i. İp tuzağı. Kuş kapanı. Mçurçi mturi mtvasi dok’ap’inonite niben. (ÇM-Ğvant) Kestane kargası kar yağınca ip tuzağı ile yakalanıyor. Ç’emu, didi mturi muç’o mtvasen, ntxirepe-ç’epxepe dolondrik’uy, ar pirçi oraşi dok’ap’inoni kocudgamt’u. (*)(ÇM-Ğvant) Ç’emu, büyük kar yağar yağmaz, [geçen yılki] fındık filizlerini [toprağın içine] büküp çabucak kuş kapanı kurardı. [(*) “büküp ...... kurardı”nın karşılığı olarak verilen “dolondrik’uy, .... kocudgamt’u” ifadesi, yazılı Türkçe ifadenin kopyasıdır. Doğal konuşma Lazcasında “Ç’emu, didi mturi muç’o mtvasen, ntxirepe-ç’epxepe dolondrik’umt’u. Ar pirçi oraşi dok’ap’inoni kocudgamt’u.” şeklinde söylenir.] Dok’ap’inoni-şk’imiK’inçi p’ç’oparedeyi dobdgum. K’at’u niç’open. (AŞ-Ok’ordule) Kuş tuzağınıKuş yakalayayımdiye kuruyorum. Kedi yakalanıyor. → kandara


dok’ora (FN) i. Yular. Puciş dok’ora ndari gyudva şkule aliz doluç’k’omams. (FN-Sumla) İneğin yularını sıkı bağlarsan boynunu keser, yara yapar. → dok’oru; yulari


dok’oru (PZ ~ ÇM), dok’k’oru (AŞ-Ortaalan) i. (Hayvanın) boyun bağı. Yular. Xasanik xocişi dok’oru dolo3’ams. (PZ-Cigetore) Hasan öküzün boyun bağını çözüyor. Ali puji dok’oru dolvo3’ay. (ÇM-Ğvant) Ali ineğin yularını çıkaıyor. Puci dok’k’oru ci3’u. (AŞ-Ortaalan) Sığır yularını çözdü. [eşb. k’orums fiilinin sade perfektif üçüncü şahıs tekil özneli ve olumluluk başekli biçimi “bağladı”] → yulari; dok’ora


dola- → dolva-


dolabi (AŞ)(AH ~ ÇX)(AK) i. I. (genelde) Dolap. K’işi oşk’omu şeni hust’işa mçveri do lobca dolabi komolabdvi. (AŞ-Ok’ordule) Kışın yemek için şimdiden un ve fasulyeyi dolaba koydum. Nana-şk’imi dolabi tabaği goladgay. (AŞ-Ok’ordule) Annem dolaba tabak koyuyor. Guberi gyarepe ipti ikorinen do heşşo dolabis molidven. (AH-Lome) Pişmiş yemekler önce soğutulup öyle dolaba konur. Çili-çkimik dolabiz na-ren dolokunepe moşaxu do dolabişi doloxe gamakosu. (AH-Borğola) Eşim dolapta olan giysileri dişarı döküp (= atıp, çıkarıp) dolabın içini (dışarıya doğru) sildi. Çili-çkimik dolabis na-molosvarun dolokunupe tutas ar gokankums. (AH-Borğola) Eşim dolapta dizili giysileri ayda bir havalandırıyor. Selimik sanduği dolabiyi tude mişvonç’aps. (ÇX-Makret) Selim sandığı dolabın altına itiyor. Nanak dolabişa t’ağani muladgips. (AK-Döngelli) Anne(m) dolaba tava yerleştiriyor. Oxorcak k’at’t’a şei dolabis mulosvarups. (AK-Döngelli) Kadın her şeyi dolaba diziyor. → dolap’i, camik’ani; ntao/ ntaro; xaroII

II. Buz dolabı. T’u3a t’aonis gyari dolabis var-moladgaşi dibuğen. (AH-Lome) Sıcak havalarda yemeği buz dolabına koymayınca küfleniyor. → buz-dolabi, buz-dolap’i


dolaçxant’en → doloçxant’un


dolakten (FN ~ AH) AD har.f. I. Bulaşıyor. Leke yapıyor. Kir [aps.] bir şeye [dat.] nufüz ediyor. Kçe porçaten nap’irişa idayiz mu-tu t’asen dolakten. (FN-Ç’anapet) Beyaz gömlekle çalışma yerine gidince ne olursa bulaşır (= leke yapar). Kçe meşakunalez lebi dolakten. (AH-Lome) Beyaz iç giyime kir nüfuz ediyor. Tipişi doloktima dolokunuz dido p’at’i dolakten do onaxute var-ni3’k’en. (AH-Borğola) Otun lekesi elbiseye çok kötü leke yapar da yıkamakla çıkmaz. → dolvankten

part. doloktimeri : Bulaşmış. Lekeli olmuş. Kçe iştoniz upişi lebi doloktimeri ren. Var gamulun. (AH-Lome) Beyaz dona terden kir bulaşmış (= lekelidir). Çıkmıyor.

II. Biri [aps.] başka birine [dat.] karşı geliyor. Xasanişi mundi k’undiyayi vit 3’aneri biç’i nana-muşiz dolakten. (FN-Ç’anapet) Hasana’ın götü boklu on yaşındaki oğlu annesine karşı geliyor. Bere baba-muşiz dolakten. (AH-Lome) Çocuk babasına karşı geliyor.


dolak’iden (FN ~ AH)(AK) ADL har.f. [fb.{dolo-}; kb. {a-}; emp.şm.1.tek.ö.3.dat.tü. (FN ~ AH) dolobak’ider, (AK) dolovak’ider] I. Birinin [dat.] boynuna [lok.] sarılıyor. Sevgi ile veya hasretlik gidermek için birine sarılıyor. Aşe Xasanis kodolak’idu. (FN-Sumla) Ayşe Hasanın boynuna sarıldı. Alik xor3i na-k’vatumt’u xete Omeris alis dolak’idu do dolokunu gudi3xiru. (AH-Lome) Ali et kestiği eliyle Ömer’in boynuna sarılarak Ömer’in elbiselerini kanlandırdı. Xasani dolomak’idu. (AK-Döngelli) Hasan bana sarıldı. → dolvaben; dolak’iten; dolvak’iden

II. Birinin başına belâ oluyor. K’oçi k’ai k’aiXami-çkimi si giğunya do kodolomak’idu. (FN-Sumla) Adam durup dururkenBıçağım sendediye başıma belâ oldu. → elvaçams; dolobun; dolak’it’en/ dolvak’iten


dolak’it’en (HP) ADL har.f. I. Birinin [dat.] boynuna [lok.] sarılıyor. Na-moxtu steyi ma dolomak’itu. (HP-P’eronit) Gelir gelmez bana sarıldı. → dolvaben, dolak’iden, dolvak’iden

II. [HP’da bazıları dolvak’iten şeklinde söyleyip dolak’it’en1 ile ayırt ederler] Birinin başına belâ oluyor. Bir konuda aşırı ısrarcı oluyor. → elvaçams; dolobun; dolak’iden, dolvak’iden


dolams (FN ~ AH) AL har.f. Birinin [aps.] yolu bir yere [lok. ~ k’ele] düşüyor. Çkunde k’ele dolayiz ar pederiz-ti kelacoxare. (FN-Ç’anapet) Bize doğru (= bizim mahalleye) gidersen bir de babama uğrarsın. Axmet’i 3’anaz ar yada jur fara ham yeepez dolams. (AH-Lome) Ahmet senede bir yada iki kere buralara düşer. Kamili 3’anas jur-sum fara Lazonaşe dolams. (AH-Borğola) Kâmilin yılda iki-üç kere Lazonaya yolu düşer. + dulams


dolangonen (FN ~ AH) DA hal f. Biri [dat.] bir şeyi [aps.] çok istiyor. Bir şey [aps.] birinin [dat.] içinden geçiyor. Oxorca-çkunizAşeş bozo biç’i-çkimiz komepçik’oya do dolangonen. (FN-Sumla) Bizim hanımAyşe’nin kızını oğluma vereydimdiye çok istiyor. Ma guriz na-dolomangonasen iri-mutu iven. (AH-Lome) Benim içime doğan her şey olur. Mp’olişe oxtimu guriz dolomangonen, ala oxtimuşe tolik var-memik’vatams. (AH-Lome) İstanbul’a gitmek içimden geçiyor, ama gitmeye gözüm kesmiyor. Si iri-mutu guriz na-dologangonen steri gaxenen-i ? (AH-Lome) Sen her şeyi kalbinden geçtiği gibi (içine doğduğu gibi) yapabiliyor musun ? Hemuz guriz heşşo dolangonenna ma mu maxenen ? (AH-Lome) Onun içinden öyle geçiyorsa ben ne yapabilirim ?


dolantxen (AH) AL/EL (*) har.f. 1. Yukarıdan bir şeyin [lok.] içine fazla hesap kitap yapmadan atlıyor. Hiç düşünmeden aniden atlayıp dalıyor. Xusenik pucepe mele oşkumet’u. Ğaliz golulut’uşi bereşi nena ognu. İ3’k’edu. Berepeşi ari t’obas işkidet’u. A şvacis t’obaz dolantxu do bere muşletinu. (AH-Lome) Hüseyin ineklerini karşı tarafa götürüyordu. Dereden geçerken çocuk sesini duydu. Baktı. Çocukların biri t’obada boğulmak üzere idi. Hemen atlayıp çocuğu kurtardı. Mik dolantxu ? - Hemuk (ya da heyak) dolantxu. (*) [= Mi dolantxu ? - Heya dolantxu.] (AH-Lome) Kim atladı ? - O atladı. [(*) Temsilî biçiminin -en ile bittiği fiiller ergatif özneli olmaması gerekir. Bu halde mik, hemuk, heyak gibi ergatif biçimlerin kullanılması, bazı Lazca diyalektlerinde ergatifliğinin yozlaşma yolunda bulunduğunu gösteriyor olabilir.] 2. Yukarıdan bir şeyin [lok.] içine şiddetle düşüyor. Ncaşen na-melu steyi ğrunçkiz dolantxu. (AH-Lome) Ağaçtan düştüğü gibi çukura düştü. → dolontxams


dolap’i (PZ) i. Dolap. Oşk’omale vimxot. Dolap’is ç’at’alepe do k’uzepe gamiği do masas cedvi. (PZ-Cigetore) Yemek yiyoruz. Dolaptan çatalları ve kaşıkları çıkar da masaya koy. → dolabi, camik’ani; ntao/ ntaro; xaroII


dolat’k’en (AH) AD har.f. Sıkıca kavrayıp sarıyor. Puciz na-dolobun tok’i aliz kodolat’k’u-doren. Ti hekol hakole ovalaşi axri3ken do t’k’ebi doluç’k’omams. (AH-Lome) İneğe takılan ip boynunu sıkıvermiş. Başını öteye beriye sallayınca sürtünüp deriyi yiyor.


dolaxeri (AH) s. Birine [dir.] düşkün. Bürine [dir.] aşırı derecede bağlı. Bere nana-muşişe dido dolaxeri ren. (AH-Lome) Çocuk annesine çok düşkündür.


dolibams[1]/ delibams[1](PZ), dolibay[1](ÇM ~ AŞ) EAL dö.har.f. Kendi boynuna [lok.] takıyor. Berek alis dadala kodelibu. (PZ-Cigetore) Çocuk boynuna boncuk takmış. + dolobams[1], dolvobay[1], dolobay[1]


dolibams[2]/ delibams[1](PZ), dolibay[2](ÇM ~ AŞ), dolibams[2](FN ~ HP-P’eronit), dolibaps (HP) EAL/EA dö.har.f. → dilibaps; + dolobams[2], dolvobay[2], dolobay[2], dolobaps, dolvobaps. I. EAL dö.har.f. Kendisi için düşey doğrultuyla derin mekânın [lok.] içine sıvı [aps.] döküyor. Baba-şk’imik çayi dolibams. (PZ-Apso) Babam kendine çay koyuyor.

II. EA dö.har.f. Kendi üstüne bol su [aps.] alıyor. Jur 3’aneyi berek k’uk’uma elonktams do muşebura 3’k’ari dolibams. (FN-Ç’anapet) İki yaşındaki çocuk su kabını yana deviriyor ve kendine su alıyor.


doliben (PZ ~ HP) AL har.f. Derin mekânın [lok.] içine sıvı [aps.] dökülüyor. 3’ayi p’anda livadi ktee doliben. (PZ-Apso) Sürekli olarak su tarlaya dökülüyor. → diliben


dolibğams/ delibğams/ dolibğay/ dolibğaps (PZ ~ AH HP) EAL dön.har.f. 1. Kendine ait bir şeyin [lok.] içine taneli katı cismi [aps.] üstünden döküyor. Xasanik ubas ntxiri delibğams. (PZ-Cigetore) Hasan koynuna fındık koyuyor (= döküyor). Ayşe na-ek’vazdasen şuk’u k’alatina dolibğay. P’ot’e monk’a var-ixenay. (ÇM-Ğvant) Ayşe kaldırabileceği kadar sepetini dolduruyor. Hiçbir zaman ağır olacak kadar doldurmuyor. Kormepe na-şk’omanenpe emogi jurguli dolibğaman. (ÇM-Ğvant) Tavuklar yediklerini ilk önce ön mideye (= taşlığa) doldururlar. 2. Kendi giydiği pantolon vs’nin [lok.] içine pijamanın paçaları vs [aps.] sokuyor. Picoma-çkimi ma gunz*e maven. 3’inek’iz var-dolobibğana pantoloniş paçaşen gaminç’en. (AH-Lome) [Çok soğuk havada pantolon içine iç donu olarak giydiğim] pijamam bana [pantolonumdan] uzun geliyor. Çoraplarıma sokmazsam pantolon paçasından dışarı sarkar. → dilibğaps


dolibğen[1] (PZ ~ AH HP ÇX) AL har.f. Canlı varlık veya cansız taneli katı cisim [aps.] bir şeyin veya bir yerin [lok.] içine üstünden dökülüyor. Manganate movit’itşa t’ora kodolovibğit. (ÇM-Ğvant) Araba ile gelirken az kalsın [uçuruma] dökülürdük. Hamseyi ixi dido baru do na-goixu ntxirişi ç’ak’i boyne livadiz kodolibğu. (FN-Ç’anapet) Bu akşam rüzgâr çok esti ve dökülen bütün fındık koçanları bahçeye döküldü. Boldizerik gza ikumt’uşa na-dolibğu let’ate ğali nit’obalen. (FN-Ç’anapet) Dozer yol yaparken dökülen toprakla dere göletleniyor. Ont’ulez na-ren xerk’iz let’a kodolibğu-doren ! Gondğvari do 3’k’ari moşkva moxtas. (AH-Borğola) Tarlada olan su kanalına toprak dokülmüş. Temizle de su bol gelsin. → dilibğen; + dolobğams[1]/ dolvobğay/ dolobğaps

+ dolvabğen (PZ ~ AŞ)(ÇX) , dolabğen (FN ~ AH HP) ADL har.f. a. Taneli katı cisim [aps.] biri ya da bir şeye ait [dat.] bir şeyin içine [lok.] dökülüyor. Xasanişi k’ot’ulas tomalepe dolvabğen. (PZ-Cigetore) Hasan’ın ensesine saçlar içine dökülüyor. Karmat’e lazut’i moydonişa k’ariç’i dolibğen. Gorayaşe ok’anasi karmat’e p’iji dolvabğen. (ÇM-Ğvant) Değirmende haznedeki mısır, haznealtından dökülüyor. Titreştirici sallayınca değirmenin ağzına dökülüyor. XarcekToma ogine mod-dolomabğert’azya do ucepe k’ala firk’eta elidaz*amz. (FN-Ç’anapet) Hatice Saçlarım öne dökülmesindiye kulakların yanına toka takıyor. P’ap’ulik beres ntoma uç’k’orams. Beres ar mutu kogo3’ok’orit. Cinikis ntoma dolabğen. (AH-Lome) Dedem çocuğun saçını kesiyor. Çocuğun önüne bir şey bağlayın. Ensesine saç dökülüyorAğani xaçkeri ont’ules gulut’aşi k’oçişi modvaluz let’a dolabğen. (AH-Borğola) Yeni kazılmış tarlada gezerken insanın ayakkabısına toprak dökülür. b. mec. Para [aps.] birine [dat.] gökten dökülüyor. Ma dulya vikum. Cenç’areri ok’oviğam. Xark’epeDolvabğenuşk’uran. (ÇM-Ğvant) Ben çalışıp para biriktiriyorum. Başkaları Gökten dökülüyorsanıyor. [◘ eşb. dolobğams/ dolobğay/ dolobğaps fiilinin yeterlik kipi]


dolibğen[2] (FN ~ AH) Aø har.f. Yapılmış olan büyük bir şey [aps.] yıkılıyor. Obogeneşi bağu u3’k’omiluten dolibğen. (FN-Ç’anapet) Obogene’deki ambar bakımsızlıktan yıkılıyor. Karmat’e geiktu do ğalis kodolibğu. (FN-Sumla) Değirmen yıkıldı ve ırmağa (yıkılıp) doldu. Bageni va-3’k’uşi dok3u do muşebura kodolibğu. (AH-Lome) Kulübeyi sökmeyince çürüyüp kendi kendine yıkıldı. Xargas mutu nantxaşi mot-dolibğet’azya do galendo mç’ipe demiri guğun do ncas oxuk’ors. (AH-Lome)Odun istifine bir şey değince yıkılmasındiye dışına ince demir dolanmış ve ağaca bağlanmış. Gzaşi jin pa3xa steri ar oxori gedgit’u. Ğomaneri mç’imaz kodolibğu-doren. (AH-Lome) Yolun üstünde kulübe gibi bir ev vardı. Dünkü yağmurda çökmüş. Ham oxoriz çkar mutu var-doskidu-doren. K’at’a k’ele dolibğen. (AH-Lome) Bu evin hiçbir şeyi kalmamış. Her tarafı yıkılıyor. Hek’o mcveşi oxori ren do muşebura dolibğen. (AH-Borğola) O kadar eski evdir ki kendi kendine yıkılıyor. Bageniz dido mtviri yomtums. Kodolibğasen. Mtviri gexvoni boret ! (AH-Borğola) Ahıra (= ahır üzerine) çok kar yağıyor. Yıkılabilir. Kar dökmeliyiz. → dilixven; ≠ dilibğen; + dolobğams[2]


doliçven (FN) Aø har.f. Yatak vs [aps.] çöküyor. Monk’a k’oçiten oncirale doliçven. (FN-Ç’anapet) Ağır adamla yatak çöküyor. → eiçvap’en; yaçvap’en


doliçxiyalams (AH) Aø har.f. Kendi içine doğru çağlayarak akıyor. 3’k’ari na-doliçxiyalams yeyiz mot-imçvir. K’oçi doloxe dolotorums. (AH-Lome) Suyun çağladığı yerde yüzme. İnsanı içine sürüklüyor.


doliç’open AL/Aø har.f. + doloç’opums. I. AL har.f. Derin bir şey (deniz, göl vs) içinde yakalanıyor. → diliç’open

II. (PZ ~ FN) Aø har.f. Kandırılıyor. Kazıklanıyor. Cordani, oxori eç’opumt’uşa doliç’opu. (FN-Ç’anapet) Cordan, ev alırken kazıklandı. Ma-ti dolobiç’opert’i. (FN-Ç’anapet) Ben de dolandırılıyordum. → amaçven; amamçven; ixodenII


doliç’ven AL har.f. Düşey doğrutuyla derin kapalı mekânın içinde veya dibinde yanıyor. # K’alaşi kelibaru / Doşarşalu pavrepe / Ma noğa doloviç’vi/ Si ikter rak’anepe. (ÇM-Ğvant) Sıcak hava esti / Hışırdı yapraklar / Ben çarşı dibinde yandım / Sen dolaşıyorsun tepelerde. → diliç’ven


dolidums/ delidums (PZ), doliduy (ÇM ~ AŞ), dolidumers (FN), dolidumels (FN-Sumla), dolidumers (AH ~ HP), dolidvars/ dilidvars (ÇX) EA dön.har.f. Kendine ait düşey doğrultuyla derin mekânın içine [lok.] bir şeyi [aps.] yatay yerleştiriyor ya da koyuyor. Xasanik cenç’areri cebis delidums. (PZ-Cigetore) Hasan parayı cebine koyuyor. Ali na-eç’opasen ntxirepe xenduzi doliduy. (ÇM-Ğvant) Ali aldığı fındıkları cebine dolduruyor. Ma na-viçalişam-do-ok’oviğam para bere cebi doliduy-oimxoy. (AŞ-Ok’ordule) Benim çalışıp biriktirdiğim parayı çocuk cebine koyuyor ve yiyor. Fadume na-3’ilu şuk’k’ape ump’p’a doliduy. (AŞ-Ortaalan) Fatma kopardığı salatalıkları göbeğine (= karın ile giysi arasına) koyuyor. Ali İstanbolişa it’t’aşa na-dvaç’ç’in şuk’k’u cenç’areri cebi doliduy. (AŞ-Ortaalan) Ali İstanbul’a giderken lâzım olduğu kadar parayı cebine koyuyor. Nanak ondğeneyi gyayi-muşi xut’up’aliz dolidumerz. (FN-Ç’anapet) Annem öğle yemeğini ağaç kabuğundan işlenmiş küçük zembile koyuyor. İbramik para cebiz dolidumers. Si çekmecez gegiz*in. (AH-Lome) İbrahim parayı cebine koyuyor. Seninki çekmecede duruyor. K’ap’ulaşi cebiz cuzdani dolobidvaşi muç’o eşastun do melams, çkar var-maçkinen. (AH-Lome) Arka cebime cüzdanı koyduğum zaman nasıl yukarıya doğru kayıp düştüğünü hiç fark edemiyorum. Nacik na-mepçi geç’areri cebiz dolidumers. (AH-Borğola) Naci (benim ona) verdiğim parayı cebine koyuyor. → dilidumers


doligzen AL har.f. Düşey doğrultuyla derin kapalı mekânın içinde veya dibinde ateş [aps.] yanıyor.

+ dolvagzen/ dolagzen AD har.f. Birine ait [dat.] düşey doğrultuyla derin kapalı mekânın içinde veya dibinde ateş [aps.] yanıyor. Mşkoyini kodolomagzu. (AH-Lome) mec. Açlık mideme yayıldı.


dolidumers → dilidumers, dilidvars


doliğams/ deliğams (PZ), doliğay (ÇM ~ AŞ), doliğams (FN) EAL/EA/øA har.f. I. EAL har.f. [öznesi = canlı] Düşey doğrultuyla derin mekânın içine indiriyor. Daldırıyor. Xasanik oçambres xepe deliğams. (PZ-Cigetore) Hasan taş dibeğin içine elini sokuyor (= elini indiriyor). Ali t’oba xe doliğasi çxomi mvadven. (ÇM-Ğvant) Ali gölete elini batırınca balık eline değiyor (= geliyor). Ali aç’u doliğu. Cenç’arerepe keşk’iğu. (ÇM-Ğvant) Ali cebine [elini] soktu. Paraları çıkardı. Ali onçaxule xe doliğay. (AŞ-Ok’ordule) Ali yayığın içine elini sokuyor (= indiriyor). Taneri t’urşi-bidoni moyo3’uy. Xe doliğay. Gamiğay. (AŞ-Ok’ordule) Taner turşu bidonunun üstünü açıyor. Elini sokuyor. Çıkarıyor. Xut’ula xe dolobiği do var, ç’ağana memişk’omu. (AŞ-Ortaalan) Deliğe elimi sokar sokmaz yengeç ısırdı. Dolont’raseri yeri k’uçxe moy-doliğam. (AŞ-Ortaalan) Çökük yere ayağını sokma. → dolimers, dilimers, dilimars

II. (ÇM) EA/øA har.f. a. EA har.f. [öznesi = deniz, bataklık vs] Batırıyor. Zuğa sk’afindi doliğay. (ÇM-Ğvant) Deniz kayığı batırıyor. Zuğa mangana-sk’afindi doliğay. (ÇM-Ğvant) Deniz gemiyi batırıyor. Ç’orç’i puji doliğay. (ÇM-Ğvant) Bataklık ineği batırıyor. b. øA har.f. Gemi [aps.] batıyor. Mangana-sk’afindi tudendo gaminç’oru. 3’arepete ipşu. Huy doliğay. (ÇM-Ğvant) Gemi alttan delindi. Sularla doldu. Şimdi batıyor.


dolijlip’en (AH) AL har.f. Düşey doğrultuyla derin mekânın içinde eziliyor. Urz*eni t’ik’inaz dolijlip’u-doren. Na-3’rodasen lova berez dolokunuz gaben. (AH-Lome) Üzüm sepetin içinde ezilmiş. Süzülen suyu çocuğun elbisesine dökülüyor.


dolikaçams (FN ~ AH) EAL har.f. I. (FN ~ AH-Lome) Elinde sımsıkı tutuyor. BerekPara memilasenya do xez dolikaçams. (AH-Lome) ÇocukParayı düşürürümdiye elinin içinde sıkıca tutuyor. → dolik’açams/ delik’açams, dolik’açay

II. (AH-Borğola) İki elin arasında sıkmadan, kaçmasını ya da düşmesini engelliyecek şekilde, muhafazalı bir şekilde tutuyor. → dilikaçeps


dolikaçen (FN ~ HP) Aø/AL har.f. Düşey doğrultuyla derin kapalı mekânın içinde tutuluyor. Derin ya da çukurca bir yerin içinden çıkamıyor. 3’i3’ila nçxomişi havuziz doloxtaşi dolikaçen do var-eşalen. (AH-Lome) Yılan balık havuzuna girince içinden çıkamıyor. → dolik’açen, dilikaçen


dolikunay/ dolikunams/ dolikunaps [part. dolokune(r)i] (ÇM ~ HP) EA har.f. (Belden yukarı) giyiyor. Giyiniyor. Him muti dolikunasen nomsk’un. (ÇM-Ğvant) O ne giyerse yakışıyor. Ali na-dolikunasen porça ar ndğaşi bri3’uy. (ÇM-Ğvant) Ali giydiği gömleği bir günde eskitiyor. Andğa na-dolovikuni porça dincğimu. (ÇM-Ğvant) Bugün giydiğim gömlek kırıştı. Ali porça dolikunamt’aşa gamvonktay. (ÇM-Ğvant) Ali gömleği giyerken içini dışa çeviriyor. # Xarayepe mç’ita, tolepe uça / Munde dolikunar na-giç’i porça ? (ÇM-Ğvant) Yanakları(n) kırmızı, gözleri(n) siyah / Ne zaman giyeceksin sana diktiğim entariyi ? Ali na-dolikunay porça xut’i ndğaşa dobri3’uy. (AŞ-Ok’ordule) Ali giydiği gömleği beş günde eskitiyor. Oxorza ç’uy. Bozomota-muşşi dolikunay. (AŞ-Ortaalan) Kadın dikiyor. Kızı giyiyor. “Şk’imeburi dolikunaredeyi mutu var-on. Si-ti sk’aneburi dolikuni. (AŞ-Ortaalan) Benim tarzda giyineceksin diye bir şey yok. Sen de senin tarzda giyin. Ali na-dolikunay porçape manniya uç’ordun. (AŞ-Ortaalan) Ali’nin giydiği gömlekler habire yırtılıyor. Bozo-çkimik mu-tu dolikunasen namskvanen. (FN-Ç’anapet) Kızım ne giyerse [giydiği şey ona] yakışıyor. Ağne porça dolobikunit. (FN-Ç’anapet, Sumla) Yeni bir gömlek giydik. Şaveri dolokunape mot-dolikunam. (FN-Sumla) Kirlenmiş elbiseleri giyme. Genci k’oçik muntxa dolikunasen nimskvanams. (AH-Lome) Genç insan ne giyinirse yakıştırıyor. Bozok muntxa dolikunams iri nomskun. (AH-Lome) Kız ne giyiyorsa hepsi yakışıyor. Nusa-çkunik kçe dolikunaşi dido namskvanen. (AH-Lome) Gelinimiz beyaz giyince çok yakışıyor. Nuranik mskva dolikunams do komol-muşiz mskva az*iren. (AH-Borğola) Nuran güzel giyiniyor da erkeğine güzel görünüyor. Gale gamulut’uşi k’ai dolikunu doMo-bişuvert’aya do jin-ti k’ocuği komoikunu. (AH-Borğola) Dışarı çıkarken iyi giyindi veIslanmıyayımdiye üstüne de gocuk giyindi. Ncğimeyi porça mot-dolikunam. Momçi do uti kogepça. (HP-P’eronit) Kırışmış gömlek giyme. Ver de ütüleyeyim. → delinkunams (PZ-Noxlamsu, Apso), delikunams (PZ-Cigetore), dilikunaps (AK)(ÇX); + dolonkons, dolvonkuy, dolonkuy, dolokuns; + dolokunams/ dolokunay/ dolokunaps

yet. dolvakunen (ÇM ~ AŞ)(ÇX), dolakunen (FN ~ HP) : (1) (Belden yukarı) giyebiliyor. Xmareri porça va-dolomakunen. (AŞ-Ortaalan) Kullanılmış gömlek giyemem. (2) (Belden yukarı) yanlışlıkla giyniyor. Bere şeyi tersi dolvakunu. U3’vi do gamonktay. (AŞ-Ok’ordule) Çocuk eşyasını ters giyindi. Söyle de içini dışına çevirsin.

şsz dolikuninen (FN) : Giyiniliyor. Nanak na-var-dolikuninen porçapeşi mbelape ok’odgumz do berepez porça uç’amz. (FN-Ç’anapet) Annem artık giyinilmiyen gömleklerin bezlerini birleştirip çocuklara gömlek dikiyor

part. dolokuneri : Giyerek. Giyinmış. Mp’eji a muti dolokuneri idi. Gale in-on. (ÇM-Ğvant) Kalın bir şey giyip git. Dışarısı soğuk. # Foga dolokuneri / Ngolaşa eşk’axt’are / A miti no3’edana / Ti-cerişi cext’are. (ÇM-Ğvant, türkü) Foga giyerek / Yaylaya çıkacaksın / Birine bakarsan / Baş aşağı (= ölü) geleceksin. Dolokuneri on. (AŞ-Ok’ordule, Ortaalan) Giyiniktir. Handğa na-moxtu mak’vande paği dolokuneri t’u. T’okseri na-moxtes jur mak’vande-ti pimpilepe bonz*oa [t’es do] nuk’u var-az*iret’es. (AH-Lome) Bugün gelen dilenci temiz giysiliydi. Geçenlerde gelen iki dilenci de sakalları upuzun. Ağızları görünmüyordu.

yoks.part. udolokunu : Belden yukarı giyinmeden. Gale dido ini ren. P’eci mutu udolokunu var-goilen. (AH-Lome) Dışarıda çok soğuk var. Kalın bir şey giymeden gezilmez.


dolik’açams/ delik’açams (PZ), dolik’açay (ÇM ~ AŞ) EA har.f. Avucuna tutuyor. Elinde sımsıkı tutuyor. Alik hişo cenç’areri dolik’çams ç’i mondo 3’ari gamuyonasen. (PZ-Cigetore) Ali öyle parayı avucuna almış ki sanki suyunu çıkaracak. Bere cari dolik’açay. İmxoy. (ÇM-Ğvant) Çocuk ekmeği elinde sımsıkı tutup yiyor. Atmaca xe dolik’açay. Mulun. (AŞ-Ok’ordule) Atmacayı avucunun içine almış halde geliyor. Xoşk’a vrossi dolik’açi. (AŞ-Ortaalan) Sırığı iyice kavrayarak tut. → dolikaçams/ dolikaçaps

part. dolok’açeri : Avucuna tutulmuş halde. Avuçlanmış halde. Dido na-aşk’urinenan şeni baba do bere-muşi ot’oçape dolok’açeri gulvan. (AŞ-Ortaalan) Çok korktukları için baba ile çocuğu tabanca elde tutarak (= tabanca avuçlanmış halde) geziyorlar.


dolik’açen/ delik’açen (PZ), dolik’açen (ÇM ~ AŞ) Aø/AL har.f. I. Düşey doğrultuyla derin kapalı mekânın içinde tutuluyor. Tutuni mo-şumt. Oxori delik’açen. (PZ-Cigetore) Sigara içmeyin. Ev duman doluyor (= duman içinde tutuluyor). Nana baba do berepe na-doloxt’ey yeri dolik’açey. (AŞ-Ortaalan) Anne baba ile çocuklar indikleri yerde sıkıştılar. → dolikaçen

+ dolvak’açen(1) ADL har.f. Birine ait [dat.] bir şey [aps.] dar bir yerin [lok.] içinde sıkışıyor. Xe na-meşk’ebiği yeri dolomak’açu. (AŞ-Ortaalan) Elim [bu elimi] soktuğum yerde sıkıştı.

II. mec. Bir yere gidemeyip sıkılıyor. Ali berepeMo-dolik’açert’an. Oxvaktandeyi p’ililepe duxenamt’u do oç’andinu dvoguramt’u. (ÇM-Ğvant) Ali çocuklaraSıkılmayıp eğlensinlerdiye p’ilili yapıyor, çalmayı öğretiyordu. # Jin m3a tude let’a eşk’evik’açi / Ngolaşa var-malu dolovik’açi. (ÇM-Ğvant, Havva Kaptan Destanı’ndan) Yukarıda gök aşağıda toprak sıkıştım / Yaylaya gidemedim sıkıldım. P’ap’uşi oxori dolovik’açer. (AŞ-Ok’ordule) Dedenin evinde sıkılıyorum. → nik’açen/ nikaçen

+ dolvak’açen(2) AD har.f. Birinin [dat.] canı [aps.] sıkılıyor. Ek’nape mo-molazdamt. Alis şuri dolvak’açen. (PZ-Cigetore) Kapılar kapamayın. Ali’nin canı sıkılıyor.


dolik’idams/ dolik’daps (FN ~ HP) EA har.f. İki ucu birbirine bağlı halka şeklinde olan bir şeyi kendine asıyor, takıyor. Esmak belez*z*uği dolik’idams. (AH-Lome) Esma kendine bilezik takıyor. Ç’ağanaşi k’ibiyiten kolye ikips do x’alis dolik’idams. (HP-P’eronit) Yengecin “dişleri” ile kolye yapıp boğazına takıyor. → dilik’idaps


dolik’orams (FN ~ AH) EA dön.har.f. Kendi saçına, başına ya da boynuna eşarp vs [aps.] bağlıyor. Oxorcalepe bgaraşa it’anşa şarba dolik’oraman. (FN-Ç’anapet) Kadınlar ağlamaya giderken eşarp takıyorlar. Nuranik oxoriz gamit’aşi şarba dolik’orams. Oxorişen m3ika dimendranaşi şarba kodoli3’k’ams do ti t’et’eli gulun. (AH-Lome) Nuran evden çıkarken eşarp bağlıyor. Evden biraz uzaklaşınca eşarbı çıkarıp baş açık gezer. Nanak gyari ikomt’aşiGyariz toma gelulasenya do tiz xase dolik’orams. (AH-Borğola) Annem yemek yaparkenYemeğe saç düşerdiye başına başörtüsü yazma bağlıyor. → delink’orams/ dolink’orams, dolink’oray


dolilay/ dolilams/ dolilaps (ÇM ~ HP) AL har.f. [Bu fiil, sırf bildirme kipine sahiptir.] I. 1. Düşey doğrultuyla derin mekânın içine hızla iniyor. Ayşe dolilayşa meşk’iluk’k’o vrossi iyasert’t’u. (AŞ-Ortaalan) Ayşe hızla ineceğine hızla girseydi iyi olurdu. Limxana bardişi ogine na-maz*iru 3’i3’ila biga bgorişa ntxiri-peso k’ala let’az dolilu. (FN-Ç’anapet) Eğreltiotu yığınağı önünde gördüğüm yılan, sopa arayana kadar fındık kökünün orda toprağa girdi. Mtugik k’at’u z*iraşi çeçmeşi k’uyiz dolilams. (AH-Lome) Fare kediyi görünce tuvalet kuyusunun içine kaçıyor. Ğvap’a emk’utaşi ğorma-muşiz dolilams. (AH-Borğola) Danaburnu ürkünce (yerdeki) deliğine hızla iniyor. 2. Dereyi [lok.] boyluyor. Mtuti ar miti azirasi ar pirçi oraşi ruba dolilay. (ÇM-Ğvant) Ayı birini görünce bir anda dereyi boyluyor. → doluk’ap’ams/ deluk’ap’ams; dililaps

II. (ÇM ~ AŞ) Güneş [aps.] batıyor. İnora mcora ordoşa dolilay. (ÇM-Ğvant) Kış mevsiminde güneş erken batıyor. Mcora dolilay. (AŞ-Ok’ordule) Güneş batıyor. Mcora doliluşa molenk’ale kodopxedi. Melenk’ale biseyiri. (AŞ-Ortaalan) Güneş batıncaya kadar bu yakada oturdum. Karşı yakayı seyrettim. Handğa-ti diçodu. Mcora dolilay. (AŞ-Ortaalan) Bugün de bitti. Güneş batıyor. Pasxa doxuneri ar k’ale p’t’rağudi. Ar k’ale na-dolilay mcora bo3’edi. (AŞ-Ortaalan) Kulübede oturarak bir taraftan şarkı söyledim. Bir taraftan batan güneşe baktım. → dolulunII; geilamsI; gyant’onunI


dolimers (AH ~ HP) EAL har.f. Düşey doğrultuyla derin kapalı mekânın içine indiriyor. Daldırıyor. → doliğams/ doliğay; dilimers, dilimars

yet. dolağen : Düşey doğrultuyla derin kapalı mekânın içine indirebiliyor. Ngeniz muşebura 3’uk’aliz ti va-dolağen. Ma var-gebubana mjaşi gverdi 3’uk’aliz kodoluskidun. (AH-Lome) Dana kendi kendine kazana başını sokamıyor. Ben içirmesem sütün yarısı kazanın dibinde kalıyor.


dolimxoy (ÇM ~ AŞ), dolimxors/ dolimpxors (FN’nın batı kesimi), dolimxors (HP) EAL/EA har.f. Derinliği olan bir kapta yiyor. Mtuyi k’ap’i3’i mçveri dolimxoy. (ÇM-Ğvant) Fare ölçeğin içindeki unu yiyor. Asiye dolimxoy şeni si-ti ç’uk’k’ali moy-dolimxor. (AŞ-Ortalan) “Asiye yiyordiye sen de kazanın içinden yeme. Xasanik na-gegubasen termoni ç’uk’iz dolimxors. (FN-Ç’anapet) Hasan pişirdiği aşureyi kazanın içinde yiyor. → doloşk’omams, doloşk’omuy; dolipxors; dilimxors, doloç’k’omups; + doluşk’omams/ doluşk’omay, doluç’k’omams/ doluç’k’omaps


dolim3’upinen (PZ) Aø har.f. Kapalı bir yerin [aps.] içi kararıyor. Ek’na mot-molazdamt. Doloxe opşa dolim3’upinen. (PZ-Cigetore) Kapıyı kapatmayın. İçerisi çok kararıyor. → molim3’upinen; molim3’upanen, molim3’k’upanen


dolindra3’en (ÇM) Aø har.f. Aşağıya doğru eğiliyor. Çukurlanıyor. Yat’oni monk’anoba goyodvasi dolindra3’en. (ÇM-Ğvant) Ağaca ağırlık koydun mu, eğiliyor. Otva mç’ipe soyape so-on msvape mturite dolindra3’en. (ÇM-Ğvant) Çatıda ince kalasların (= makasların) olduğu yerler kardan çukurlanıyor.

part. dolondra3’eri : Aşağıya doğru eğilmiş. Basık. Çukurlanmış. Otva dolondra3’eri so-on msva 3’ari kok’oşk’vobun. (ÇM-Ğvant) Çatıda basık olan yerde su birikintisi var.


dolingonay/ dolingonams/ dolingonaps (ÇM ~ FN AH HP) EA dön.har.f. Bir şeyi yapmayı [aps.] kafasına koyuyor, çok arzu ediyor, niyetliyor ya da içinden geçiriyor. Bir şeyi yamaya [aps.] kararlıdır. Xasani k’ala var-isinapinen. Na-dolingonasen steri nobaz*gamz. (FN-Ç’anapet) Hasan’la konuşulmuyor. Bir seyi içinden geçirdiği gibi dayatıyor. Axmet’ik na-var-axenasen mutu var-dolingonams. (AH-Lome) Ahmet yapamayacağı bir şeyi yapmayı kafasına koymaz. K’oçepek na-dolingonaman şeyepeşi didope var-axenenan. (AH-Borğola) İnsanlar kafasına koydukları şeylerin çoğunu yapamazlar. → delingonams, dilingonaps


dolink’anen (FN) Aø har.f. Sarsılıyor. Araba golulut’aşa oxori dolink’anen. (FN-Sumla) Araba geçerken ev sarsılıyor.


dolink’ans (FN-Ç’anapet) Aø har.f. Salınıyor. Memet’i igzalt’aşa dolink’ans. (FN-Ç’anapet) Mehmet yürürken salınıyor.


dolink’ars (PZ-Cigetore) Aø har.f. Sallanıyor. Dolok’anures dolovink’ar. (PZ-Cigetore) Salıncakta sallanıyorum.


dolink’ay (AŞ) Aø har.f. Salınıyor. İgzart’aşa dolink’ay. (AŞ-Ok’ordule) Yürürken salınıyor.


dolink’oray (ÇM ~ AŞ) EA dön.har.f. Kendi saçına, başına ya da boynuna bağlıyor. # Dolink’oray do ali / 3’ikvaşi k’iravat’i / Ç’andra-ti maziranen / Mi ayoropen yat’i. (ÇM-Ğvant, anonim) Bağladı da boynuna / İpekten kravatı / Düğün de göreceğiz / Bakalım kimi seviyor. Bere okulişa it’t’aşa kiravat’i dolink’oray. (AŞ-Ok’ordule) Çocuk okula giderken kıravatı bağlıyor. → delink’orams/ dolink’orams; dolik’orams


dolipinen[1] (ÇM) AL har.f. Duman veya bulut [aps.] bir yere inip giriyor. Daçxuri-mk’oma oxori dolipinen. (ÇM-Ğvant) Ateşin dumani evin içine doğru giriyor. Rak’anepeşa mp’ula dolipinen. Mç’ima moxt’asen. (ÇM-Ğvant) Tepelerden (= dağlardan) bulutlar aşağı doğru iniyor. Yağmur gelecek. [eşb. dolupinams/ dolupinay fiilinin şahıssız kipi]


dolipinen[2] (AŞ ~ FN AH HP) AL har.f. Düşey doğrultuyla derin kapalı mekânın içine veya dibine canlı varlık [aps.] kendileri isteyerek toplanıyor. Ruba ç’ağanape dolipiney. (AŞ-Ok’ordule) Irmakta yengeçler doluştular. “Test’işi dibi topri dolosk’ududeyi nak’u but’t’uci on, dolipinu. (AŞ-Ortaalan) “Testinin dibinde bal kaldıdiye ne kadar arı varsa içine üşüştü. K’inçepe 3’k’ari oşumu şeni ğalişe dolipinenan. (AH-Borğola) Kuşlar su içmek için dere yatağına toplanıyorlar. [eşb. dolupinams/ dolupinay fiilinin şahıssız kipi]


dolipşen/ delipşen (PZ), dolipşen (ÇM ~ ÇX) Aø har.f. Düşey doğrultuyla derin bir şey veya çukur bir yer veya boru, ark vs [aps.] doluyor. Xasanişi xergi kvalepete delipşen. (PZ-Cigetore) Hasan’ın arkı taşlarla doluyor. Purengi xijilite dolipşen. (ÇM-Ğvant) Boru kum ile doluyor. Alişi bidoni dolipşen. Menç’işay do 3’ari cenk’olay. (AŞ-Ok’ordule) Ali’nin bidonu doluyor. Yetişsin de suyu kapatsın. Xayi mç’imayiz karmat’eşi ğurni mç’ipe kvate dolipşen. (FN-Ç’anapet) Kötü yağınca değirmenin oluğu ince taşla doluyor. Mç’imaz ğali gextaşi karmat’eşi xerk’i kvate dolipşen. (AH-Lome) Yağmurda dere inince değirmenin harkı taşla doluyor. Karmat’eşi ğurni çuçaten dolipşen. (AH-Borğola) Değirmenin oluğu mısır koçanının dışındaki yaprakla doluyor. + dolopşams, dolvopşay, dolopşams/ dolopşaps

+ dolvapşen (PZ ~ AŞ), dolapşen (FN ~ HP), dolvapşen (ÇX) AD har.f. Birine ait [dat.] düşey doğrultuyla derin bir şey [aps.] doluyor. Na-ğuru bere-muşi goişinay. Toli dolvapşen. (AŞ-Ok’ordule) Ölen çocuğunu anıyor. Gözü doluyor. Cumadi-çkimik ntxiyonapez dido k’ayi o3’k’en. Edo heya-şeni k’at’a 3’anaz ntxiyonape ntxirite dolapşen. (FN-Ç’anapet) Amcam fındıklıklara çok iyi bakıyor ve onun için her sene fındıklıkları fındıkla doluyor. Dido mç’ima mç’imaşi Xasaniz havuzepe ç’anç’axite dolapşen. (AH-Lome) Çok yağmur yağdığı zaman Hasan’ın havuzları çamurla doluyor. Berepeşi kumbarape ok’oxveri geç’areriten dolapşenan. (AH-Borğola) Çocukların kumbaraları bozuk para ile doluyor. [eşb. dolopşams/ dolvopşay/ dolopşaps fiilinin yeterlik kipi]


dolipxors (FN-Sumla ~ AH) EAL har.f. Derinliği olan bir kapta yiyor. Pucik oç’k’omale-muşi 3’uk’aliz dolipxors. (FN-Sumla) İnek yemini kazanın içinde yiyor. T’urvapez ntxiri mot-naşkumert. Mtugik dolipxors. Çkar var-dut’alams. (AH-Lome) Torbalarda fındık bırakmayın. Fare yiyor. Hiçbir şey bırakmaz. Pucik 3’uk’aliten na-ixenen guberi gyari hek dolipxors do mja muzdamt’aşa geipxors. (AH-Borğola) İnek kazanda yapılan yemeği orada (= kazanın içinde) yer ve süt sağılana kadar yer, bitirir. → doloşk’omams/ doloşk’omuy; dolimxors/ dolimxoy; dilimxors, doloç’k’omups; + doluç’k’omams


dolişvajay (ÇM) Eø har.f. Güneş [erg.] batıyor. Mcora dolişvajay. (ÇM-Ğvant) Güneş tam batmak üzeredir. → mcora dolulun


dolitirams/ dolitiraps (HP ~ ÇX) EA dö.har.f. 1. Düşey doğrultuyla derinliği olan şey [erg.] kendisinin içine bir şeyi [aps.] sürükleyerek çekiyor. Ham zuğak k’oçi dolitirams. (HP-P’eronit) Bu deniz insanı kendi içine çekiyor. 2. Kendine ait bir şeyi [aps.] düşey doğrultuyla derinliği olan bir şeyin içine sürükleyerek çekiyor. 3. Bir şeyi [aps.] düşey doğrultuyla derinliği olan kendine ait şeyin [dir.] içine sürükleyerek çekiyor. Ramizik lazma ont’uleşa dolitirums. (HP-P’eronit) Ramiz inek tezeğini aşağıya bahçeye çekiyor. → dolitoray/ dolitorams


dolitoray/ dolitorams (ÇM ~ AH) EA dö.har.f. 1. Düşey doğrultuyla derinliği olan şey [erg.] kendisinin içine bir şeyi [aps.] sürükleyerek çekiyor. 3unami iyasi zuğa muti on dolitoray. (ÇM-Ğvant) Tsunami olunca deniz heyşeyi derine çekiyor. Xasani t’u3’a cari korba muç’o dolitoray ! O3’edi ! (AŞ-Ok’ordule) Hasan sıcak ekmeği karnına nasıl çekiyor (= yutuyor) ! Bak ! Hik’k’u didi 3unami iyu çi zuğa oxorepe kodolitoru. (AŞ-Ortaalan) Öyle büyük tsunami oldu ki deniz evleri içine çekti. Mzuğa epayiz ogine mutu-ti e3’ulasen dolitoramz. (FN-Ç’anapet) Deniz kabarınca önüne ne gelirse içeriye sürüklüyor. Japonyaz zelzele şkule na-ivu 3unamik na-dolitoru oxori do arabape toliz var-go3’omağen. (AH-Lome) Japonya’da depremden sonra oluşan tsunaminin yutup içine çektiği ev ve arabalar gözümün önünden gitmiyor. Omçviru na-var-uçkin k’oçi mzuğak doloxe dolitorams. (AH-Lome) Yüzme bilmeyeni deniz içine doğru sürükler. 2. Kendine ait bir şeyi [aps.] düşey doğrultuyla derinliği olan bir şeyin içine sürükleyerek çekiyor. 3’i3’ilak nena-muşi ar gamitorams, ar dolitorams. (AH-Borğola) Yılan dilini bir dışarı bir içine çekiyor. → dolitirams/ dolitiraps


dolixven (PZ ~ AŞ) Aø ha.f. (Dışarıdan net ve açık şekilde görünmeyen kapalı sistemin) içi bozuluyor. (Makinenin) mekanizması bozuluyor. Na-dolixvasen manganape ağani st’eri 3’opxuy. (ÇM-Ğvant) Bozulan makineleri yenisi gibi yapıyor. Karmat’e-şk’uni dolixven. (ÇM-Ğvant) Değirmenimizin öğütme işinde bozulma var. Ğoma na-eç’opi ok’vançxaşe dolixu. Govonkturapar. (ÇM-Ğvant) Dün aldığım el feneri bozuldu. Değiştireceğim. Moy mxit’um ? Hişote irote dolixven. (AŞ-Ok’ordule) Niye kurcalıyorsun ? Öylelikle her zaman bozuluyor. → doloxums/ doloxuy

+ dolaxven/ dolvaxven AD har.f. Birine ait bir (makinenin) mekanizması bozuluyor. Mangana dolvaxu. Xvala nomşaray. (ÇM-Ğvant) Arabası bozuldu. Yalnız itiyor.


dolizday (ÇM ~ AŞ) EA dö.har.f. Düşey doğrultuyla derinliği olan şey [erg.] bir şeyi [aps.] kendi içine çekiyor. Ali izabunasi şuri xrisk’eri dolizday. (ÇM-Ğvant) Ali hastalanınca nefesi hırıltılı içine çekiyor. Hik’k’u didi çxomi ort’u çi zuğaşi orta k’ayiği-şk’imi-ti dolizdasert’t’u. (AŞ-Ortaalan) O kadar büyük balıktı ki denizin ortasında kayığımı da (dibe) çekecekti. → delizdams


doliz*gvams (FN)(AH-Borğola ~ HP) EL har.f. Kendisinin giydiği bir şeyin içine [lok.] sıçıyor. Altına sıçıyor. Berek doliz*gu do nanak heya pağumz. (FN-Ç’anapet) Çocuk donuna yaptı ve annem onu temizliyor. Berez şura alems. Doliz*gu-doren. (AH-Borğola) Çocuk kokuyor. (Giydiği şeyin içine, altına) sıçmış. → diliz*gups; + doloz*gums/ dolozgums


doli3’ams/ doli3’ay (PZ ~ AŞ) EA har.f. Kendi üstündeki bir şeyi söküp çıkarıyor. Ayşek ucişa çupe doli3’ams. (PZ-Cigetore) Ayşe (kendi) kulağından küpeyi çıkarıyor. Ayşe noğaşa it’aşa altunepe doli3’ay. (ÇM-Ğvant) Ayşe kasabaya giderken altınlarını çıkarıyor. Ali oxorişa muç’o moxt’asen k’iravat’i doli3’ay. (ÇM-Ğvant) Ali eve gelir gelmez kravatını çıkarıyor. Kolye gundunasen. Doli3’ay do doşinaxay. (AŞ-Ok’ordule) Kolyeyi kayıp edecek. Çıkarsın da saklasın. → doli3’k’ams/ doli3’k’aps, dili3’k’ips, dili3’k’aps


doli3’k’ams/ doli3’k’aps (FN ~ HP) EA har.f. Kendi üstündeki bir şeyi söküp çıkarıyor. Ançelek aliz na-doloburt’u moni doli3’k’ams. (FN-Ç’anapet) Ançele boynunda takılı boncuğunu söküp çıkarıyor. Babak dulya ikomt’aşi saat’i doli3’k’ams do dişkaz ya-ti ar kvaz yodumers do heşşo içalişams. (AH-Lome) Babam iş yaparken saatini çıkarıp bir ağacın veya bir taşın üzerine koyup öyle çalışıyor. Nuranik oxoriz gamit’aşi şarba dolik’orams. Oxorişen m3ika dimendranaşi şarba kodoli3’k’ams do ti t’et’eli gulun. (AH-Lome) Nuran evden çıkarken eşarp bağlıyor. Evden biraz uzaklaşınca eşarbı çıkarıp baş açık gezer. Zuğaz imçvirt’aşi saatiMot-maşuvet’asya do doli3’k’ams. (AH-Borğola) Denizde yüzerken saati “Islanmasın” diye [= “saatim ıslanmasın” diye] çıkarıyor.

doli3’ams/ doli3’ay; dili3’k’ips, dili3’k’aps


dolmişi/ dolmuşi i. Dolmuş. Teker teker yolcu alıp dolunca yola çıkan küçük taşıt. Dolmişiz gexedanşi geç’areri-muşi cumak nuçamt’u. (AH-Borğola) Dolmuşa binince parasını kardeşi verirdi. Dolmişepez dido ezdaz ya do k’oçepe şa mçikoman. (AH-Borğola) Dolmuşlar çok adam alsın diye insanları habire sıkıştırıyorlar. Dolmuşiz berepe irçak’enan do mektebişe ulunan. (AH-Borğola) Dolmuşa çocuklar sıkışıyorlar da okula gidiyorlar.


dolo- fb. [/a/ önünde : dolv- (PZ ~ AŞ), dol- (FN ~ HP)(AK), dolv- (ÇX)] [/o/ önünde : dol- (PZ), dolv- (ÇM ~ AŞ), dol- (FN ~ HP), dolv- (ÇX)] [/i/ ve /u/ önünde : del-/ dol- (PZ), dol- (ÇM ~ HP)] [(AK)(ÇX) : /i/ önünde dil-, /u/ önünde dul-] [(PZ) : /vi/, /vu/, /mi/, /gi/ önünde dele-/dolo-]

I. Düşey doğrultuyla derin kapalı mekânın içine.

II. Boynuna, el bileğine veya kulağına [takıyor, takılıyor vs].

III. Takılan bir şeyi dibinden, kökünden.

IV. [İşlevi belli değil.]


dolobams[1](PZ) EDA har.f. Boynuna [dat.] takıyor. Damtiyek nusaşi alis dadala dolobams. (PZ-Cigetore) Kaynana gelinin boynuna boncuk takıyor. → dolvobay[1]/ dolobay[1]


dolobams[2](PZ), dolobay[2](AŞ-Ok’ordule), dolobams[2](FN ~ HP-P’eronit), dolobaps (HP) EAL har.f. I. (PZ)(AŞ ~ HP) Düşey doğrultuyla derin mekânın [lok.] içine sıvı [aps.] döküyor. Omerik maçxas 3’ari dolobu. (PZ-Cigetore) Ömer oluğa su döktü. Nanak xtimeri mja onçaxulez dolobu do nçaxumz. (FN-Ç’anapet) Annem ekşimiş sütü yayık küpüne koyup çalkalıyor. → dolvobay[2]/ dolvobaps

f.-i. dolobu : Düşey doğrultuyla derin mekânın içine sıvı dökme. 3’ut’eli biç’i-çkimi meşlep’ez 3’k’ari dolobuşen-ti ç’irdun. (FN-Ç’anapet) Küçük oğlum bardağa su koymaktan bile üşeniyor.

+ dolubams/ dolubay/ dolubaps : EDAL har.f. Biri için [dat.] düşey doğrultuyla derin mekânın [lok.] içine sıvı [aps.] döküyor. Çayi delegiba-i ? - Delemibi. (*)(PZ) (Bardağına) çay dökeyim mi ? - (Bardağıma çayı) dök. Çayi dologiba-i ? - Dolomibi. (PZ-Cigetore ~ ÇX) (Bardağına) çay dökeyim mi ? (Bardağıma çayı) dök. [(*) PZ-Cigetore’de hem delegiba-i ve delemibi hem dologiba-i ve dolomibi denir.]

II. (AH) Kyume [aps.] bandırıyor. Hamseri kyume dolobobaten. Nanak ntxirişi kyume 3onums. Emine teyzek nez*işi kyume 3onums. (AH-Lome) Bu gece kyume bandıracağız (= yapacağız). Annem fındık kyumesi diziyor. Emine teyze ceviz kyumesi diziyor.


dolobazgams/ dolobazgay (PZ)(AŞ’in bir kısmı) EAL har.f. Düşey doğrultuyla derin bir şeyin içine basıyor. Xasanik t’obas dolobazgams. (PZ-Cigetore) Hasan su birikintisinin içine basıyor. → dolvobazgay, dolobaz*gams/ dolobaz*gaps, dolvobaz*gaps


dolobaz*gams/ dolobaz*gaps (FN ~ HP)(AK) EAL har.f. Düşey doğrultuyla derin bir şeyin içine basıyor. Pucik xerk’iz k’uçxe dolobaz*gams do jin yunç’uşun. (AH-Lome) İnek ayağını harkın içine basıp yukarı uzanıyor. T’ik’inaz çayi var-int’raşi Doğanik xete çayi t’ik’inaz dolobaz*gams do ont’rinams. (AH-Borğola) Sepete çay sığmayınca (= dolduğundan) Doğan elle çayı sepete bastırıyor da sığdırıyor. Fadimek k’alatis mtxirişi çonçi dolobaz*gaps. (AK-Döngelli) Fadime sepete fındık kabuklarını basıyor. → dolobazgams/ dolvobazgay/ dolobazgay, dolvobaz*gaps

yet. dolabaz*gen/ dolvabaz*gen : Yanlışlıkla düşey doğrultuyla derin bir şeyin içine basıyor. Seyiz bigzalt’işa gzaşi dolok’ufaz dolomabaz*gu do mç’imaşi 3’k’arite k’uçxe boyne domaşuvu. (FN-Ç’anapet) Gece yürürken yoldaki çukura basabildim ve yağmur suyu ile ayağım hep ıslandı.


dolobğams[1] (PZ)(FN ~ HP-P’eronit), dolobğaps (HP)(AK) EAL/EA har.f.[emp.şm.1.tek. dolovobğam/ dolobobğam/ dolovobğap] → dolvobğay/ dolvobğaps

I. EAL har.f. Taneli katı cismi [aps.] bir şeyin veya bir yerin [lok.] içine üstünden döküyor. Berek avlaz na-gelobğurt’u ntxiri omç’vetelaz kodolobğu. (FN-Ç’anapet) Çocuk evin önünde serpilmiş fındığı çöplüğe döktü. K’alati hakoleşa noği do ham ntxiri kodolobobğa. (FN-Ç’anapet) Sepeti bu tarafa tut (= uzat) da bu fındığı içine dökeyim. K’alatiz na-dolobobği ntxiri nayla tudele e3’adgin. (FN-Ç’anapet) Sepette doldurduğum fındık serenderin altında duruyor. Araba-gzaşi t’ot’olo3iz kvanç’ala dolobobğit do arabape heşote golaxtez. (FN-Ç’anapet) Araba yolundaki çamurlu yere çakıl döktük ve arabalar o şekilde geçtiler. Ont’ulez na-k’orobums iri-mutu imers do ğaliz dolobğams. (AH-Lome) Tarladan topladığı her şeyi götürüp dereye atıyor (döküyor). 3an3ate ntxiri k’orobums do k’alatiz dolobğams. (AH-Lome) 3an3ayla fındığı toplayıp sepetin içine döküyor. Memet’ik t’ik’inaz ntxiri dolobğams. (AH-Borğola) Mehmet sepetin içine (üstünden) fındık döküyor. Berek osteru şeniGyari p’areya do gazeta 3’uk’aliz yoxarums do dolobğamz. (AH-Borğola) Çocuk oynamak içinYemek yapacağımdiye gezeteyi kazanın üstünde yırtıp [kazanı] dolduruyor. Doğanik gzaş k’ele na-elobğun lazut’epe t’ik’inaz dolobğams. (AH-Borğola) Doğan yol tarafında yığılı duran mısırları sepete dolduruyor. Sobas mç’k’onişi dişka dolo(v)obğaşi boruşen beri imç’itanen. (AK-Döngelli) Sobaya meşe odunu doldurduğumda borudan beri kızarıyor.

yet. dolvabğen : Taneli katı cismi [aps.] bir şeyin veya bir yerin [lok.] içine üstünden dökebiliyor. Bere domardu. Aşk’va k’alati lazut’i dolvabğen. (AŞ-Ok’ordule) Çocuğum büyüdü. Artık sepete mısır doldurup dökebiliyor. [◘ eşb. Aynı kökenli olup “taneli katı cisim biri ya da bir şeye ait bir şeyin içine dökülüyor” anlamına gelen fiil.]

+ dolubğams/ dolubğay/ dolubğaps/ dulubğaps EDA har.f. Katı cismi [aps.] bir şeyin [dat.] içine, o şey için, döküyor. K’uk’umaz ar mcixi mkveri dolobubği do ha3’i ulams. (FN-Sumla) Güğüme bir avuç un attım ve şimdi (ancak) çok hafif bir ıslaklık veriyor (= suyun fazla akmasını önledim).

II. (FN-Ç’anapet) EA har.f. Turşu [aps.] kuruyor. T’ruşi dolobobğam. (FN-Ç’anapet) Turşu kuruyorum.


dolobğams[2] (FN ~ AH) EA har.f. I. Yapılmış büyük bir şeyi [aps.] bozuyor ya da yıkıyor. Babak merzeşi bageni dolobğasen do heko ar oxori gedgasen. (FN-Ç’anapet) Babam mezradaki kulübeyi yıkıp oraya bir ev kuracak. Muk na-vu-dort’un oxori muk kodolobğu. (FN-Sumla) Kendi yapmış olduğu evi kendi yıktı. İsinaz ma 3’k’a-mangana gebodginam. Çkimi şkule arik, mulun, ok’oxums do kodolobğams. (AH-Lome) İsinaya ben 3’k’a-mangana kuruyorum. Benden sonra birisi geliyor ve bozup yıkıyor. Cuma-çkimik mcveşi oxori-muşi dolobğams. (AH-Borğola) Kardeşim eski evini yıkıyor. → meyoxuy; ok’oxums/ ok’oxuy/ ok’oxups; + dolibğen[2]

II. mec. Ortalığı vs [aps.] yıkıyor. İşumaşi ortaluği kodolobğams. (AH-Lome) Kızınca ortalığı yıkar.


dolobğun (PZ)(FN ~ HP) AL hal.f. Taneli katı cisim [aps.] düşey doğrultuyla derin bir mekânın [lok.] içine üstünden dökülmüş haldedir. Lazut’i çambre dolobğun. Donçxvarit. (AŞ-Ok’ordule) Mısır dibek taşının içindedir. Dövün. Memeti, t’ik’inaz na-dolobğun urz*eni k’ai jlip’i. Hemuşi 3’k’ariten kyume p’aten. (AH-Borğola) Mehmet, küçük sepetteki üzümü iyice ez. Onun suyundan kyume yapacağız. → dolvobğun

+ dolubğun AD hal f. Taneli katı cisim [aps.] birine ait [dat.] düşey doğrultuyla derin bir mekânın [lok.] içine üstünden dökülmüş haldedir. T’ik’inas na-dolubğun ntxiri subuki muxtuşi cuma-muşiz ti şakis yopşapu. (AH-Borğola) Sepetinde doldurulan fındık hafif gelince kardeşine (sepeti) başına kadar doldurttu.


dolobun[1] (PZ)(FN ~ HP) AL hal f. I.1. Birinin boynuna dolanmış haldedir, dolanmış halde asılıdır. Ançelek aliz na-doloburt’u moni doli3’k’ams. (FN-Ç’anapet) Ançele boynunda takılı boncuğunu söküp çıkarıyor. Ali kat’a moxtasen kodolomobun. (FN-Sumla) Ali her geldiğinde bana sarılır, beni özler, beni sever. Beşluği-skani Aşeşi aliz dolobun. (AH-Lome) Senin beşibirliğin Ayşe’nin boynunda asılı. Oxorca m3ika ar gzaşi ren. Mitxa z*irasen aliz dolobun. (AH-Lome) Kadın biraz eksik. Kimi görürse boynuna sarılıyor. Puciz na-dolobun tok’ik aliz uzdams. (AH-Lome) İneğe takılan ip ineğin boynunu sıkıyor. Puciz na-dolobun tok’i aliz kodolat’k’u-doren. Ti hekol hakole ovalaşi axri3ken do t’k’ebi doluç’k’omams. (AH-Lome) İneğe takılan ip boynunu sıkıvermiş. Başını öteye beriye sallayınca sürtünüp deriyi yiyor. Berez aliz na-dolobun kolyeMot-gondinomt’azya do dolo3’k’ams. (AH-Borğola) Çocuğun boynunda asılı olan kolyeyi “Kaybetmesin” diye çıkarıyor. Fadimes na-dolobun beşibirluği noğame-muşi dolo3’k’ips. (AK-Döngelli) Fadime’de asılı olan beşibirliği nişanlısı (ya da : kocası) söküyor. 2. Birinin ele (= el bileğine) takılıdır. Ağani noğamisaz xez vit’o-xut belez*z*uği dolobun. (AH-Lome) Yeni gelinin elinde on beş bilezik var. 3. Birinin kulağında takılıdır. Memet’iz uciş dolok’idale dolobun. (AH-Lome) Mehmet’in kulağında küpe var. → dolvobun[1]

II. mec. Birinin başına belâ oluyor. Berek k’at’a ndğaz Mşkorineri bore ya do nana-muşiz dolobun. (AH-Lome) Çocuk Açım diye her gün annesinin başına belâ oluyor. → elvaçams; dolak’iden; dolak’iten/ dolvak’iten; dolvak’iden


dolobun[2] (PZ)(AŞ-Ok’ordule)(FN ~ HP) AL/Aø hal f. I. AL hal f. Sıvı [aps.] bir kabın [lok.] içine dökülmüş haldedir. P’et’mezi kyupis dolobun. (FN-Sumla) Pekmez küpün içine dökülmüş haldedir. K’uk’umas 3’k’ai dolobun. (HP-P’eronit) Güğümde su var (= su güğümün içine dökülmüş halde duruyor). → dolvobun[2]

II. (PZ) Aø hal f. Tarladaki toprak [aps.] su ile dolu olup yumuşuyor. Hik’u mç’ima mç’imu ç’i livadi dolobu. Nakos-t’i cobazgare cobazgi, iri k’ale dvaşk’ven (= dixven). (PZ-Cigetore) O kadar yağmur yaüdı ki tarla yumuşadı. Nereye basarsan bas, her taraf batıyor (= gömülüyor).


dolocans (FN-Sumla ~ ÇX) AL hal f. I. (FN-Sumla ~ ÇX) Düşey doğrultuyla derin mekânın [lok.] içinde yatmış haldedir ya da uyumaktadır. Çukur veya kanal gibi derince bir yerin içinde veya sepet gibi bir şeyin içinde uzanıp yatıyor. 3’i3’ila 3’kariz dolocans. (AH-Lome) Yılan suyun içinde uzanıp yatıyor. Coğori xerk’iz dolocans. (AH-Lome) Köpek harkın içinde yatıyor. 3’i3’ila ğunçkis dolocans. (AH-Borğola) Yılan oyuğunun içinde yatıyor. Mu sefali bere ren ! Kuyi stei yerepes dolocans. (AK-Döngelli) Ne tuhaf bir çocuktur ! Kuyu gibi yerlerde yatıyor. Ğalis ar didi kyutuği xodolocans. (AK-Döngelli) Derede bir büyük kütük yatıyor. → doloncars/ doloncas, doloncay, doloncans

II. (AK) mec. (Ürün vs) çok aşırı var. An3’i mtxiri ok’o çans ki maşallah mtxirepunas dolocans. (AK-Döngelli) Bu sene fındık o kadar çok vermiş ki maşallah fındıklık kaynıyor (= çok aşırı var).


doloçans (FN-Ç’anapet) AL hal f. Ot [aps.] düşey doğrultuyla derin bir yerde [lok.] oluyor. Nanak rubaz na-doloçant’u buxri doloç’k’orums. (FN-Ç’anapet) Annem dere yatağındaki buxri (= bir cins ot) biçiyor.


doloçxant’un (AH) AL har.f. Işık [aps.] düşey doğrultuyla derin bir şeyin [lok.] içine yansıyor. Ham seri k’ayi tutaste ren. T’obaz heşşo dolaçxant’en ki nçxomepe iz*iren. (AH-Lome) Bu gece güzel ay ışığı var. Gölün içine öyle yansıyor ki balıklar bile görülüyor.

+ dolaçxant’en ADL har.f. Işık [aps.] birinin [dat.] gözüne [lok.] geliyor. Te noskurini. Berez toliz dolaçxant’en do var-anciren. (AH-Lome) Işığı kapat. Çocuğun gözüne geliyor ve uyuyamıyor. Musak mjoraşi te dolaçxant’aşi toli omç’uxoms. (AH-Borğola) Musa güneş ışığı gelince gözünü kısıyor.

doloç’apxums (PZ) EDA/ED/Eø har.f. [emp.şm.1.tek. dolop’ç’apxum] I. EDA har.f. Birine [dat.] bir şey ile [aps.] vuruyor. Selimik Nazimis biga doloç’apxums. (PZ-Cigetore) Selim Nazım’a sopa ile vuruyor. → mvoç’apxay, moç’apxams[2]

II. ED har.f. Birine tokat atıyor. Nazimik Selimis doloç’apxums. (PZ-Cigetore) Nazım Selim’e tokat atıyor. → gamaç’apxums; moç’apxams, mvoç’apxay, moç’apxay; mot’va3un/ mot’va3ums; dolvoç’apxay; gamoç’apxay; gamudgams; gamo3’k’idams/ gamo3’k’idaps

III. Eø har.f. Rasgele laf atıyor. Selimik doloç’apxums. (PZ-Cigetore) Selim rasgele laf söylüyor.


doloç’irdums/ doloç’irduy (PZ ~ AŞ) EA har.f. Dibinden koparıyor. → doloç’k’idums/ doloç’k’idups


doloç’k’idums/ doloç’k’idups (FN ~ ÇX) EA har.f. Dibinden koparıyor. Nçxomi dido didi t’u-doren. Ank’esi doloç’k’idu. (AH-Lome) Balık çok büyükmüş. Kancayı kopardı. → doloç’irdums/ doloç’irduy


doloç’k’irams/ doloç’k’iraps (HP), doloç’kirups (AK) EAL/EDA/EDAL har.f. I. (HP)(AK) EAL/EDA har.f. a. EAL har.f. Düşey doğrultuyla derin mekânın içinde [lok.] bir şeyi [aps.] biçiyor. Xasanik lausti jin jin var-ç’k’irups do dixaşen doloç’k’irups. (AK-Döngelli) Hasan mısırı üstten kesmiyor da yerden kesiyor. b. EDA har.f. Düşey doğrultuyla derin mekânın içine [dat.] bir şeyi [aps.] doğruyor. → doloşk’orams, dolvoşk’oray, doloç’k’orums, doloç’k’orams, dolvoç’kiraps

II. (HP)(AK) EDAL har.f. Düşey doğrultuyla derin mekânın dibinde [lok.] birine ait [dat.] bir şeyi [aps.] biçiyor. Nena dologoç’k’iraminon. (*)(AK-Döngelli) Dilini keseceğim.

+ doluç’k’irams/ doluç’k’iraps, duluç’k’irups EDAL har.f. Düşey doğrultuyla derin mekânın dibinde [lok.] birine ait [dat.] bir şeyi [aps.] biçiyor. Nena dologiç’k’iraminon. (*)(AK-Döngelli) Dilini keseceğim. [(*) Akçakoca diyalektlerinde her iki şekilde söylenir.]


doloç’k’omups (ÇX) EAL har.f. Derinliği olan bir kapta yiyor. → doloşk’omams/ doloşk’omuy; dolimxors/ dolimxoy, dolimpxors, dolipxors


doloç’k’orums (FN-Ç’anapet), doloç’k’orams[2](AH-Borğola) EAL/EDA har.f. a. EAL har.f. Düşey doğrultuyla derin mekânın içinde [lok.] bir şeyi [aps.] biçiyor. Nanak rubaz na-doloçant’u buxri doloç’k’orums. (FN-Ç’anapet) Annem dere yatağındaki buxri (= bir cins ot) biçiyor. b. EDA har.f. Düşey doğrultuyla derin mekânın içine [dat.] bir şeyi [aps.] doğruyor. Lu-ncaxeri şeni lu 3’uk’aliz doloç’k’oru. (AH-Borğola) Lahana dövmesi için lahanayı kazanın içine doğradı. → doloşk’orams, dolvoşk’oray, doloç’k’irams/ doloç’k’iraps, doloç’k’irups, dolvoç’kiraps

+ doloç’k’orams[1] (FN-Ç’anapet) EDAL har.f. Düşey doğrultuyla derin mekânın dibinde [lok.] birine ait [dat.] bir şeyi [aps.] biçiyor. Nena dologoç’k’orare. (*)(FN-Ç’anapet) Dilini keseceğim.

+ doluç’k’orams EDAL har.f. Düşey doğrultuyla derin mekânın dibinde [lok.] birine ait [dat.] bir şeyi [aps.] biçiyor. Nena dologiç’k’orare. (*)(FN-Ç’anapet)(AH-Lome, Borğola) Dilini dibinden doğrayıp koparacağım. [(*) FN-Ç’anapet diyalektinde hem nena dologoç’k’orare hem nena dologiç’k’orare denir. Ama en çok nena dologok’vatare şeklinde söylenir. → dolok’vatams]


doloç’opums/ doloç’opuy/ doloç’opups EAL/EA har.f.

I. (PZ ~ ÇX) EAL har.f. Derin bir şey (göl, deniz vs) içinde yakalıyor.

II. (PZ ~ AH) EA har.f. Kandırıyor. Kazıklıyor. Xasanik Xuseyini m3udite doloç’opu. (FN-Ç’anapet) Hasan Hüseyin’i yalanla kandırdı.

III. (HP) EA har.f. Alaya alıyor.


doloç’ums[1]/ doloç’uy[1]/ doloç’ups[1] EAL har.f. Düşey doğrultuyla derin kapalı mekânın içinde yakıyor. Xami şeni k’ini doloç’uy. (ÇM-Ğvant) Bıçak için kınının içini yakıyor. # Ti-mele mo-golulur / Abca kodololare / Na-giğun msk’vanobate / Gurepe doloç’vare. (ÇM-Ğvant, Anonim) Öteye doğru gitme / Dereye düşeceksin / Olan güzelliğinle / Yürekler yakacaksın.

+ doluç’vams/ doluç’vay; doluç’ums/ doluç’uy/ doluç’ups EDAL/EDA har.f.

I. EDAL har.f. Birine ait bir şeyi derin kapalı mekânın içinde yakıyor.

II. EDA har.f. [♦ dey. guri doluç’ums/ doluç’uy/ doluç’ups : Birinin yüreğini yakıyor. Birine acı veriyor.] Guri dolomiç’uy. (ÇM-Ğvant) Yüreğimi (= içimi) yakıyor. # “Mç’imate dovi3’ari / Va-miğurt’u semsiye.” - “Gurepe dologiç’u / K’ululişi Saniye.” (ÇM-Ğvant, atma türkü) “Yağmurdan ıslandım / Yoktu şemsiyem.” - “Yüreklerini yaktı / K’ululi-gillerden Saniye.” Amserineri filmi guri xodolomiç’u edo vimgari. (AK-Döngelli) Bu geceki film yüreğimi yaktı da ağladım.


doloç’ums[2]/ doloç’uy[2]/ doloç’ups[2] EA har.f. İçini dikiyor. Jebi doloç’uy. (ÇM-Ğvant) Cebin içini dikiyor.


dolodgin (FN ~ ÇX) AL hal f. Düşey doğrultuyla derin mekânın içinde [lok.] duruyor. P’ap’ulik ağne na-nçaxu ayrani onçaxulez dolodgin. (FN-Ç’anapet) Dedenin yeni yaptığı (= çalkaladığı) ayran yayığın içinde duruyor. Gza 3’ale na-dolodgin txombupe ntxiriz matven. (FN-Ç’anapet) Yolun aşağısında duran kızılağaçları fındığa gölge yapıyor. Maominuyiz nanaz katanaz na-doludgirt’u ayrani opşvi. (FN-Ç’anapet) Susayınca annemin küp içinde duran ayranı içtim. Ham kianaşi nimetepez şuri na-dolodgin iri --- k’at’u, coğori, 3’i3’ila, k’oçi --- kva do nca miti-muturen iri nunç’un. (FN-Sumla) Bu dünyanın nimetlerine yaşayan her canlının --- kedi, köpek, yılan, insanın --- ve taş ve ağacın, ne ve kim varsa hepsinin, payı vardır. Karmat’e dido k’ut’alaz dolodgin. (AH-Lome) Değirmen çok çukurda duruyor. → dolodgun, dolodguy

+ doludgin ADL hal f. Düşey doğrultuyla derin mekânın içinde [lok.] birine ait [dat.] bir şey [aps.] duruyor. Nandidiz meşlep’ez na-doludgin mja naoren. (FN-Ç’anapet) Ninemin bardak içinde duran sütü dökülüyor.


dolodgitun (FN ~ ÇX)(AK) AL har.f. 1. İnsan, hayvan vs [aps.] düşey doğrultuyla derin yerde [lok.] duruyor. Amet’i t’obaz dolodgitun do mçxomiz ank’esi ut’k’omerz. (FN-Ç’anapet) Ahmet t’obanın içinde durup balığa olta atıyor. Leğenis na-yopşa ren 3’k’aris bere dolodgitun. (AK-Döngelli) Leğende dolu olan suyun içinde çocuk duruyor. 2. Sıvı [aps.] bir yerde [lok.] birikiyor. Uşkuri dodgu şeni eşantxoreyiz mç’imaşi 3’k’ari dolodgitun. (FN-Ç’anapet) Elma dikmek için kazılmışın içine yağmur suyu birikiyor. Gzas dolok’ut’ala yeepez mç’ima-3’k’ari dolodgitun. (AH-Lome) Yolda çukur yerlerde yağmur suyu birikiyor. Mç’ima şkule ğali gelalaşi kimi yeepez t’obape dolodgitun. (AH-Lome) Yağmurdan sonra dere suyu düşünce kimi yerlerde göllenmeler olur. Ğalepez dido 3’k’ari na-dolodgitun sotipeşet’obaitkven. (AH-Borğola) Derelerde çok suyun durduğu yerlere Lazca olarak t’obadenir. K’ut’alapez mç’ima mç’imaşi 3’k’ari dolodgitun. Hemus-tit’obaitkven. (AH-Borğola) Çukurlara yağmur yağınca su birikir. Ona dat’obadenir. Ğvari gilulun do gzaşi duzluğis dolodgitun. (AK-Döngelli) Yağmur suları akıyor da ylun düzlüğünde birikiyor. 3. Sis, koku vs [aps.] bir yerde [lok.] duruyor. Mart’i moxtayiz rubapez mpula dolodgitun. (FN-Ç’anapet) Mart gelince vadilere sis doluyor. Ham ndğalepez Xopuri gzas ondğe şakiz dido p’at’i sisi dolodgitun. (AH-Lome) Bugünlerde Hopa yolunda öğlene kadar çok kötü sis oluyor. Oxoriz mçxomi it’ağanaşi mçxomişi şura dolodgitun. (AH-Borğola) Evde balık tava yapıldığında balığın kokusu eve siniyor (= çöküyor). Aya çeçmeşi şura dolodgitun do var-gamulun. (AK-Döngelli) Bu tuvaletin kokusu duruyor da çıkmıyor. → dologutun


dolodgun (PZ), dolodgun/ dolodguy (ÇM), dolodgun (AŞ) AL hal f. Düşey doğrultuyla derin kapalı mekânın dibinde duruyor. Sabri cuma-şk’unişi oxori opşa tude dolodgun. (PZ-Cigetore) Sabri kardeşimizin evi çok aşağıda düşük yerdedir. Mcavla şuşete k’alati dolodgun. (ÇM-Ğvant) Süt şişe ile sepetin içinde duruyor. Ayşe na-ompunasen mca avla na-celulun 3’ari kodolodguy. Ar pirçi oraşi koruy. (ÇM-Ğvant) Ayşe kaynattığı sütü evin önünden geçen suyun içine koyuyor. Bir anda soğuyor. Drap’ani k’alati dolodgun. (AŞ-Ok’ordule) Tırpan sepetin içinde (= dibinde) duruyor. → dolodgin


dolodums (PZ), doloduy (ÇM ~ AŞ), dolodums (AŞ-Dutxe), dolodums/ dolodumers (FN ~ AH), dolodumels (FN-Sumla), dolodumers (HP)(AK), dolodvars (ÇX) EAL har.f. [perf.1.tek.ö.3.tü. dolobdvi] I. (PZ ~ ÇX) Düşey doğrultuyla derin kapalı mekânın içine ya da dibine yatay koyuyor. Mosa k’ale zade m3xul mo-dolodum. Mendruk’un. (AŞ-Ok’ordule) Armut toplama elemanına fazla armut koyma. Bükülüyor. Xut’up’ali koconç’i. Toç’ç’i dolobdvare. (AŞ-Ortaalan) Zembili indir. İçine ip koyacağım. Oşk’urepe xut’up’ali kodolobdvi. (AŞ-Dutxe) Elmaları zembile koydum. M3xulepe t’ik’ina kodolobdvi. (AŞ-Dutxe) Armutları sepete koydum. Ağne na-dolodu purengiz let’a mulapamz. (FN-Ç’anapet) Yeni koyduğu su boruların üstünü toprakla örtüyor. Obogeneşen kyoyişa mobit’aşa k’alatiz na-dolobdvare mja, bigzaltaşa muşebura inçaxen. (FN-Ç’anapet) Obogene’den köye gelirken sepete koyduğum süt, ben yürürken kendiliğinden çalkalanıyor. Mja t’ik’inaz mot-dolodumer. K’ap’ulaz ek’ak’ideri ulut’aşi inçaxen. Xez dikaçi. (AH-Lome) Sütü sepetin içine koyma. Sırtında giderken çalkalanıyor. Elinde tut. Lobiyaşi ç’arxala dolobdvi. (ÇX-Makret) Fasulye turşusu kurdum.

part. dolodveri : Düşey doğrultuyla derin mekânın dibine yatay konmuş. Mendili cebiz dolodveri ancğimen. (AH-Lome) Mendil cebinde iken kırışıyor.

+ doludums/ doluduy/ doludumels/ doludumers/ duludvars EDAL har.f. Birine ait düşey doğrultuyla derin kapalı mekânın içine, dibine koyuyor. Damtirek sicaz cebiz k’aumişi doludumers. (AH-Lome) Kaynana damadın cebine kavrulmuş fındık koyuyor. K’oçepek berez t’ik’inaz na-dolobudvi oç’k’omalepe iri doluç’k’omez. (AH-Lome) Adamlar çocuğun sepetine koyduğum yiyeceklerin hepsini yediler.

II. (AH) Kabak, hıyar (= salatalık), fasulye, çay, soğan vs’yi ocak şeklinde çukurları açarak ekiyor. Na-dolobdvi soğanik do dixa-makvalik k’ik’il kogamonç’u-doren. (AH-Lome) Ektiğim patates ve soğan filiz çıkarmış. Na-dolobdvi çayi dido p’eci kextu-doren. Babak xizanepe eşa3’k’ims. (AH-Lome) Ektiğim çay çok sık çıkmış. Babam kötülerini aradan çıkarıyor. Babak çayi na-dolodu yeepe oxi3’onaz ya do k’et’i gyo3onams. (AH-Lome) Babam çay ektiği yerler anlaşılsın diye üzerine çubuk dikiyor. Na-dolobdvi oreşi p’ip’ilape mtugik xvat’umz do let’az galendo moşaxums. (AH-Lome) Ektiğim kabak tohumlarını fare kemirip toprağın dışına atıyor. Han3’o nanak getasules mutu var-dolodumers. “Let’a eikankazya do ntxorums. (AH-Lome) Bu sene annem bahçeye bir şey ekmiyor. “Toprak havalansındiye kazıyor. Na-dolobdvi ore do şuk’a iri-xolo kuyik eşiğu do oç’k’omu-doren. (AH-Lome) Ektiğim kabak ve salatalıkların hepsini doğan kuşu eşeleyip yemiş.

f.-i. dolodu : Bitki ekme. Han3’o ç’veri yeriz çayi dolodu guriz miğun. (AH-Lome) Bu yıl yanmış yere çay ekmeyi düşünüyorum. → dorgams, xaçkums

+ doludumers EDAL har.f. Biri için [dat.] bir yere [lok.] bir şeyi [aps.] ekiyor. Xasanik Meyaç’veriz çayi dolomidumers. (AH-Lome) Hasan Meyaç’veriye benim için çay ekiyor.


dologutun (PZ ~ AŞ) AL har.f. 1. İnsan, hayvan vs [aps.] düşey doğrultuyla derin yerde [lok.] duruyor. Ayşeşi xoci p’anda omonksures dologutun. (PZ-Cigetore) Ayşe’nin öküzü her zaman otluğun içinde duruyor. Laç’i mandreşi tude dologutun. Soti var-ulun. (AŞ-Ok’ordule) Köpek ahırın altında bekliyor. Bir yere gitmiyor. 2. Sıvı [aps.] derin bir yerde [lok.] birikiyor. Alişi otva cendra3’eri on. 3’ari dologutun. (ÇM-Ğvant) Ali’nin çatısı çukurdur (= içe eğiktir). Su birikiyor. Ruba mp’ula dologutun. (AŞ-Ok’ordule) Vadide duman duruyor. Mç’ima dido na-mç’imu şeni oxori tudele 3’ari dologutu. (AŞ-Ortaalan) Yağmur çok yağdığı için evin altında su birikti. 3. Sis, koku vs [aps.] bir yerde [lok.] duruyor. # Xolo-ti kodologutu / Rak’anepes dumani. (PZ, anonim) Yine durdu / Yamaçlarda duman. Ham orape mp’ula rak’ani do tude dologutun. (ÇM-Ğvant) Sis bu zamanlarda tepeden aşağı duruyor. → dolodgitun


dolokaçams/ dolokaçaps/ dolvokaçaps (FN ~ ÇX) EAL har.f. 1. Canlı bir varlığı sınırları belli olan üstü açık dar alanda tutuyor, hapsediyor, sıkıştırıyor, kıstırıyor. Xasanik pucepe goğoberi ntxiyonaz dolokaçams do omcvinu şeni heko naşkums. (FN-Ç’anapet) Hasan inekleri etrafı çitle çevrili fındıklığa kapatıyor ve otlamaları için orda bırakıyor. Coğorepek ğecepe dolokaçams. (FN-Sumla) Köpekler domuzları sardı (= sınırları belli olan bir yerde tutuyorlar). Berek lak’ot’i k’alatiz dolokaçams. (AH-Lome) Çocuk köpek yavrusunu sepetin içinden çıkartmıyor. Cumadik berepe k’uyiz dolokaçams do oşkurinams. (AH-Lome) Amca çocukları kuyuya kapatıp korkutuyor. Ğeci rubaz dolokaçez do doilez. (AH-Borğola) Domuzu vadide kıstırıp vurdular. 2. İnsan ve hayvan dışında herhangi bir eşyayı veya bitkiyi bilerek veya bilmeyerek düşey doğrultuyla derin kapalı mekânın içine hapsediyor. Xuseynik p’et’mezi na-gegubu ç’uk’iz xort’umiten bzit’a 3’k’ari dolokaçams do goçxums. (FN-Ç’anapet) Hüseyin pekmez pişirdiği kazanı, içine hortumla tazyiklı su tutarak temizliyor. → dolvok’açay; meşk’ok’açams/ meşk’vok’açay/ meşk’ok’açay. ≠ dolok’açams


dolokaçun (FN ~ HP)(AK) ADL har.f. 1. Birinin [dat.] avucu, kucağı, ahırı vs’nin [lok.] içindedir. Nanak na-momçu uşkuri xez dolomokaçun do oxorişa bidayiz berez mepçare. (FN-Ç’anapet) Annemin bana verdiği elma avucumun içindedir. Eve gidince çocuğuma vereceğim. Ma3’k’indi so iği ? Gondinare. - Xez dolomokaçun. (AH-Lome) Yüzüğü nereye götürdün ? Kaybedeceksin. - Avucumun içinde. Xes na-dolomokaçun x’vinçi vomt’ini. (AK-Döngelli) Elimde tutulu olan kuşu kaçırdım. Puci-çkimi boyine imt’en do emu-şeni bak’is dolomokaçun. (AK-Döngelli) İneğim devamlı kaçıyor da o yüzden ahırda tutuyorum. 2. Birinin [dat.] elinde [dat.] sahiplenmiş durumdadır. Arkabi 3’oxle sum-otxo ağaz dolokaçut’u-doren. (AH-Borğola) Arhavi geçmişte üç-dört ağanın elinde (tutulmuş, sahiplenmiş) imiş. → dolok’açun, dolvok’açun, dolvokaçun

+ dolukaçun ADL hal f. Birinin [dat.] avucu, kucağı, ahırı vs’nin [lok.] içinde tutulmuş haldedir. Pucepe handğa goğoberi livadiz dolomikaçun. (FN-Ç’anapet) İnekler bugün etrafı çitle çeviri olan bahçemde tutulmuş haldedirler.


doloktima (AH) i. Leke. Tipişi doloktima dolokunuz dido p’at’i dolakten do onaxute var-ni3’k’en. (AH-Borğola) Otun lekesi elbiseye çok kötü leke yapar da yıkamakla çıkmaz.


doloktimeri (FN ~ AH) [< dolakten fiilinin partisipi] s. Lekeli. Nanak doloktimeyi porçape meyanaxums. (FN-Ç’anapet) Annem lekeli gömlekleri tekrar yıkıyor.


dolokuna (PZ-Apso ~ FN-Ç’anapet)(FN-Sumla) i. Giysi. Giyecek. Tek tek sayılabilen giysilerin her biri. Bereşi dolokunaşas din3xiri ankten. Hekelendo dolokunape-muşi k’o3’iği. (PZ-Cigetopre) Çocuğun giysisine kan bulaşıyor. Ordan elbiselerini çek. Xasanişi dolokunape ordo ç’ordun. (PZ-Cigetore) Hasan’ın giysileri erken yırtılıyor. Şk’imi dolokunaşepe nu3’iray, dugunişa it’aşa dolvokunasen. (ÇM-Ğvant) Elbiselerimi uygun görüyor. Düğüne giderken giydirecek. Cuma-şk’imi oxorzalepeşi dolokunape gamaçay. (AŞ-Ok’ordule, Ortaalan) Kardeşim kadın giysileri satıyor. Bere ç’aç’axopina mo-naşk’um. Dolokuna-muşi şavums. (AŞ-Dutxe) Çocuğu çamurlukta bırakma. Giysisini kirletir. Kçe dolokunape ordo işaven. (FN-Sumla) Beyaz giysiler erken kirlenir. Dolokunape-çkimi var-maguren. Ar şvaciz dobişaver. (FN-Sumla) Giysilerimi kollayamıyorum. Kısa zamanda kirleniyorum. → uruba; şeyi[1]; dolokunu, dolokuni; [tek tek sayılmayan giyecekler] dolokunaşa, dolokunaşe [PZ-Apso’da isim olarak dolokuna, ama fiil olarak dolonkons ve dolonkunams denir.]


dolokunams/ dolokunaps (PZ-Cigetore)(FN ~ HP) EDA har.f. Birine [dat.] belden yukarı bir şeyi [aps.] giydiriyor. Bozomotas foga dolokunams. (PZ-Cigetore) Kıza entari giydiriyor. Berez porça dolokunams. (FN) Çocuğa gömlek giydiriyor. T’k’ubişi berepez didoten ok’onok’veti dolokunu dolokunaman. (AH-Borğola) İkiz çocuklara çoğunlukla aynı giysi giydirirler. → dolonkunams (PZ-Noxlamsu, Apso), dolvokunay (ÇM ~ AŞ), dolvokunaps (ÇX)


dolokunaşa (PZ-Cigetore) i. Genelde giysiler. Tek tek sayılmayan giyecekler. Bereşi dolokunaşas din3xiri ankten. Hekelendo dolokunape-muşi k’o3’iği. (PZ-Cigetopre) Çocuğun giysisine kan bulaşıyor. Ordan elbiselerini çek. Xasanik ağani dolokunaşa eç’opu. Var-delikunams. “Ok’ayi domaç’irasendeyi elişinaxams. (PZ-Cigetore) Hasan yeni giyecek almış. Giymiyor. “Sonra lazım olurdiye kendisine saklıyor. Ağani dolokunaşa voç’api. Arafa-ndğas ep’ç’opare. (PZ-Cigetore) Yeni giysi diktirdim. Arife günü alacağım. → dolokunaşe; [tek tek sayılan giyeceklerin her biri] uruba; şeyi[1]; dolokuna/ dolokunu/ dolokuni

dolokunaşe (ÇM ~ FN-Ç’anapet) i. Genelde giysiler. Tek tek sayılmayan giyecekler. Ma kçe dolokunaşepe memomsk’un. (ÇM-Ğvant) Bana beyaz giysiler yakışıyorMek’t’asi dolokunaşepe goixazirar do prandar. (ÇM-Ğvant) İpek giysiler giyeceksin ki parlayacaksın. Dolokunaşe-vrosişi var-eç’opi-i, ordoşa goişiren. (ÇM-Ğvant) Giysinin iyisini almaz isen erkenden eskiyor. Bozomota-şk’imi yengi dolokunaşe ebuç’ç’opare. (AŞ-Ok’ordule) Kızıma yeni giysiler alacağım. Nanak, pederik na-muncğonu dolokunape mela3’k’umz. (FN-Ç’anapet) Annem babamın yolladığı giyecekleri açıyor. → dolokunaşa; [tek tek sayılan giyeceklerin her biri] uruba; şeyi[1]; dolokuna/ dolokunu/ dolokuni


dolokuns (FN ~ HP) DA hal f. [şm.1.tek. dolomokuns] (Belden yukarı giyinilen bir şeyi) giymiş haldedir. Giynik durumdadır. Ağne porça dolomokunan. (FN) Yeni gömlek giynik durumdayız. Oxorca nosiz gamaxtaşi na-dolokuns iri goistikams. (AH-Lome) Kadın akıldan çıkınca üzerindekileri hep yırtıyor. Mu dologokuns ? Ağne na-emiç’opi dolokunu dolomokuns. (HP-P’eronit) Ne giymişsin ? Bana yeni aldığın elbise giymiş haldeyim. → dolonkos, dolvonkuy, dolonkuy. → dolikunams/ dolikunaps


dolokunu (FN-Ç’enneti ~ ÇX) i. [çoğ. dolokunupe ve bazen dolokunepe (AH-Borğola ~ HP)] Giysi. Giyecek. Mu mskva dolokunu dolokuns ! (FN-Ç’enneti) Ne güzel elbise giymiş ! Fadime-çkuniz dido k’ayi dolokunu aç’en. (FN-Ç’enneti) Fatma çok iyi elbise dikme becerisine sahip. Berepez bayramluği dolokunupe duç’u. (FN-Ç’enneti) Çocuklara bayramlık elbiseler dikti. Eminek bere-muşiz dolokunu mo3’k’ams. (FN-Sumla) Emine çocuğunun elbiselerini çıkarıyor. Dolokunu-muşi moi3’k’ams. (FN-Sumla) Kendi gi3ini çıkarıyor. Soynuyor. Dolokunu napxvi. P’3’ilaxum do gebok’idam. (AH-Lome) Çamaşır yıkadım. Sıkıp asıyorum. Domiyondi do dolokunu dobiktura. (AH-Lome) Beni biraz bekle de elbisemi değişeyim. Uça dolokunu k’ala kçe dolokunupe naxvana kçepez uça konakten. (AH-Lome) Siyah giyeceklerle birlikte beyaz giyecekleri yıkarsan beyazlara siyah bulaşır. P’anda-skaniz giçkit’az. Kçe do uça dolokunu ont’aleyi var-inaxven. Kçez uça p’anda meyakten. (AH-Lome) Her zaman için bilesin. Beyaz ve siyah giyim karışık yıkanmaz. Beyaza her zaman siyah bulaşır. Da-çkimik ç’ut’a na-muxtams dolokunupe ma memişkumers. (AH-Lome) Kız kardeşim (kendisine) küçük gelen giysilerini bana bırakıyor. Çili-çkimik na-gamabru3’u dolokunu-çkimi gamaburoms. (AH-Borğola) Eşim yırtılan elbisemi (içeriden dışarıya) yamalıyor. Çili-çkimik dolabis na-molosvarun dolokunupe tutas ar gokankums. (AH-Borğola) Eşim dolapta dizili giysileri ayda bir havalandırıyor. Ğobeyis dolokunu yok’idams. (HP-P’eronit) Çepere giysiyi asıyor. Dolokunupe dido mani bru3’un. (ÇX-Makret) Elbiseler çok çabuk yıpranıyor. Dolokunupe dido mani bri3’ups. (ÇX-Makret) Eşyalarını çok hızlı yıpratır. Man dolokunu napxup. (AK-Döngelli) Ben çamaşır yıkıyorum. Xçe dolokunu uça k’ala var-naxva. Arti majvaras nakten (= mijvakten, kuxvakten). (AK-Döngelli) Beyaz elbiseyi siyah ile yıkama. Birinin rengi öbürüne karışır. Dolokunu daha var-skirelen. (AK-Döngelli) Elbise daha kurumamış. Terzis ar dolokunu kodovandvi. (ÇX-Çxalazeni, TM) Terziye bir elbise ısmarladım. → dolokuna (PZ-Apso ~ FN-Ç’anapet). → dolokunaşa (PZ-Cigetore), dolokunaşe (ÇM ~ AŞ)

[çoğ. değişkeni : dolokunepe (AH-Borğola ~ HP)] Çili-çkimik dolabiz na-ren dolokunepe moşaxu do dolabişi doloxe gamakosu. (AH-Borğola) Eşim dolapta olan giysileri dişarı döküp (= atıp, çıkarıp) dolabın içini (dışarıya doğru) sildi. Ğampeyi dolokunepe majurani dolokunepe k’ala mot-naxum. Boya konakten. (HP-P’eronit) Boyanmış giysileri öbür giysiler ile birlikte yıkama. Boyası bulaşır.


dolok3un Aø har.f. Bir şeyin (düşey doğrultuyla derin) dibi çürüyor.

+ doluk3un AD har.f. Birine veya bir şeye ait [dat.] bir şeyin dibi çürüyor. Oxoyiz ogineşi at’ambaz kyoği doluk3u do exombu. (FN-Ç’anapet) Evin önündeki şeftalinin kökü çürüdü ve (şeftali ağacı) kurudu.


dolok’açams (PZ-Cigetore) EDAL/øA har.f. I. EDAL har.f. Birinin [dat./gen.] eline [lok.] bir şeyi [aps.] verip tutturuyor. Reşat’ik bereşi xepes xami dolok’açams. (PZ-Cigetore) Reşat çocuğun eline bıçak tutturuyor. ≠ dolvok’açay; dolokaçams/ dolokaçaps/ dolvokaçaps

II. øA har.f. Hava [aps.] sıkışmış olup yağmaya hazır oluyor. Xava dolok’açu. (PZ-Cigetore) Hava sıkışmış. Yağmur yağcak.


dolok’açun (PZ) ADL hal f. Birinin [dat./gen.] avucu, kucağı, ahırı vs’nin [lok.] içinde tutulmuş haldedir. Xasanişi xepes xami dolok’açun. (PZ-Cigetore) Hasan’ın elinde bıçak var. → dolvok’açun, dolokaçun, dolvokaçun


dolok’anams (PZ) EA har.f. [emp.şm.1.tek.ö.3.aps.tü. dolovok’anam] (Salıncakta vs) sallıyor. Ahmet dolok’anures bere-muşi dolok’anams. (PZ-Cigetore) Ahmet salıncakta çocuğunu sallıyor. Dolok’anures monk’a k’oçepe mot-dolok’anamt. Dolok’anureşi toç’i nişk’oren. (PZ-Cigetoen) Salıncakta ağır adamları [bindirip] sallamayın. Salıncağın ipi kesilir.


dolok’anure (PZ) i. Salıncak. Ahmet dolok’anures bere-muşi dolok’anams. (PZ-Cigetore) Ahmet salıncakta çocuğunu sallıyor. Dolok’anures dolovink’ar. (PZ-Cigetore) Salıncakta sallanıyorum. Dolok’anures monk’a k’oçepe mot-dolok’anamt. Dolok’anureşi toç’i nişk’oren. (PZ-Cigetoen) Salıncakta ağır adamları [bindirip] sallamayın. Salıncağın ipi kesilir. → dok’anure; ok’an3’ure, ok’an3’uoni, ok’an3’oroni, ok’an3’ironi, ok’an3’urale


dolok’idale (AH) i. Bir yere takılan halka. Küpe. Hilmik Feridez uciş dolok’idale nok’idams. (AH-Lome) Hilmi Feride’ye küpe takıyor. Feridek uciş dolok’idale nik’idams. (AH-Lome) Feride kendine küpe takıyor. Memet’iz uciş dolok’idale dolobun. (AH-Lome) Mehmet’in kulağında küpe var. → gelak’idale; çupe, kyupe


dolok’idams/ dolok’idaps (FN ~ HP) EDA/EDAL har.f. İki ucu birbirine bağlı halka şeklinde olan bir şeyi birine (veya birine ait bir yere) asıyor.

I. EDA har.f. Xasanik Esmaz belez*z*uği dolok’idams. (AH-Lome) Hasan Esma’ya bilezik takıyor. Pucis on3’k’iyaloni dolobok’idi. (AH-Lome) İneğe (= ineğin boynuna) çıngırak taktım.

II. EDAL har.f. Aşek bere-muşiz mç’ita kese ubaz kodolok’idu. (AH-Lome) Ayşe çocuğunun koynuna kırmızı keseyi taktı.

şsz dolik’iden : Aşağıya doğru kendi kendine yay biçiminde sarkıyor. Teli k’ayi va-gogandaraşi ortaz kodolik’iden. (AH-Lome) Teli iyice geremedin mi, ortası yere doğru sarkıyor.

part. dolik’ideri : İki ucu birbirine bağlı halka şeklinde olan bir şeyi takılı ya da asılı. Ma kravati dolokideyi va-gomalen. (FN-Ç’anapet) Ben kravat takılı gezemiyorum (= rahat edemiyorum).

+ doluk’idams EDAL har.f. Halka şeklinde olan bir şeyi birine ait bir şeye asıyor, takıyor. Nok’epe x’alis dolomik’idams. (HP-P’eronit) İpliğin iki ucunu bir birine bağlayıp kolye şeklinde boğazıma takıyor.


dolok’lant’a (AH) i. Çukur. Oxoriz let’a dobobğit. Ntaoşi tude k’ayi var-mabanik’es. M3ika dolok’lant’a kodoskidu. (AH-Lome) Eve toprak serdik. Dolabın altını iyice sıkıştıramadık. Biraz çukurca kaldı. Ncaşen sarğa na-ikomanpek iptiDolok’lant’a ivasya do doloxe gyoğamt’es. Galendo-muşi-ti gomugvalamt’es. (AH-Borğola) Ağaçtan [ekmek vs koymak için] tekne yapanlar önceÇukur olsundiye içini (yukarıdan aşağı doğru) oyarlar. Etrafını da yuvarlatırlardı (= yuvarlak biçim verirlerdi). → çuk’uri; cendra3’eri; dolondra3’eri; dolont’raseri, dolont’ra3’eri; dolok’ufa; dolok’lant’eri; dolok’ut’ala, k’ut’ala


dolok’lant’eri (FN) i. [< dolok’lant’ums fiilinin partisipi] Çukur. Livadi-k’udeliz na-ren dolok’lant’eriz mç’ima mç’imayiz 3’k’ariten oipşen. (FN-Ç’anapet) Bahçe dibindeki çukura yağmur yağınca [çukur] suyla doluyor. → çuk’uri; cendra3’eri; dolondra3’eri; dolont’raseri, dolont’ra3’eri; dolok’ufa; dolok’ut’ala, k’ut’ala; dolok’lant’a


dolok’lant’ums (FN ~ AH) EA har.f. İçe doğru çöktürüyor. Çukurlaştırıyor. BabakAxiriz ç’enç’i ar yeyiz ok’inç’azya do axirişi ar k’eleni let’a dolok’lant’ums. (AH-Lome) Babam ahırda inek sidiklerinin bir yerde toplanması için ahırın bir tarafındaki toprağı çukurlaştırıyor. Pucik ğoberişi tudeleşen şka dolok’lant’ums do meşulun. (AH-Borğola) İnek çeperin altından belini çukurlaştırarak içeri geçiyor.

şsz dolik’lant’en : İçe doğru çöküyor. Çukur oluyor. Tenekez gedgitayiz dolik’lant’en. (FN-Ç’anapet) Tenekenin üstüne durunca içe doğru bükülüyor.


dolok’ufa (FN-Ç’anapet) i. Çukur. Kasis. Kyoişi gzaz dido dolok’ufa ren. (FN-Ç’anapet) Köy yolunda çok çukur (kasis) var. Seyiz bigzalt’işa gzaşi dolok’ufaz dolomabaz*gu do mç’imaşi 3’k’arite k’uçxe boyne domaşuvu. (FN-Ç’anapet) Gece yürürken yoldaki çukura basabildim ve yağmur suyu ile ayağım hep ıslandı. → çuk’uri; dolondra3’eri; dolont’raseri, dolont’ra3eri, (dolont’ro3un altında) dolont’ro3eri; dolok’lant’eri; dolok’ut’ala, k’ut’ala; dolok’lant’a


dolok’ut’ala (AH-Lome) s. Çukur. Gzas dolok’ut’ala yeepez mç’ima-3’k’ari dolodgitun. (AH-Lome) Yolda çukur yerlerde yağmur suyu birikiyor. → çuk’uri; dolondra3’eri; dolont’raseri, dolont’ra3eri, (dolont’ro3un altında) dolont’ro3eri; dolok’ufa; dolok’lant’eri; k’ut’ala; dolok’lant’a


dolok’vatums/ dolok’vatuy/ dolok’vatups EAL har.f. Düşey doğrultuyla derin mekânın içinde [lok.] bir şeyi [aps.] kesiyor.

+ dolok’vatams/ dolvok’vatay/ dolok’vataps/ dolvok’vataps, dolok’vatups EDAL har.f. Düşey doğrultuyla derin mekânın içinde [lok.] birine ait [dat.] bir şeyi [aps.] kesiyor. Nena dologok’vatare. (FN-Ç’anapet) Senin dilini keseceğim.


dololams[A]/ dololay (PZ)(AŞ’nin bir kısmı) AL har.f. [kb.{o-}: emp.şm.1.tek. dolovolam/ dolobolam] Düşey doğrultuyla derinliği olan kapalı mekânın [lok.] içine düşüyor. Ma andğa gzas vigzat’işa çuk’uri ort’u. T’ora kodolovoli. (PZ-Cigetore) Ben bugün yolda yürürken çukur vardı. Az kalsın içine düşerdim. Kuyis dişk’alepe kodololu. Xasanik gamant’orums. (PZ-Cigetore) Kuyuya odunlar düştü. Hasan da içinden sürükleyerek çekiyor. # Ti-mele mo-golulur / Abca kodololare / Na-giğun msk’vanobate / Gurepe doloç’vare. (ÇM-Ğvant, Anonim) Öteye doğru gitme / Dereye düşeceksin / Olan güzelliğinle / Yürekler yakacaksın. → dolvolay; ++ colams/ colay; elolams/ elvolay/ elolay; e3’ulams/ e3’ulay; gamalams/ gamalay; gamolams/ gamvolay/ gammolay/ gamolay; goyolams/ go(y)olay; k’oşk’olams/ k’oşk’volay

+ dolulams[A]/ dolulay ADL har.f. Birine ait [dat.] bir şeyin [lok.] içine düşüyor. Toli pirçi kodolomilu. A komi3’edi. (AŞ-Ok’ordule) Gözüme toz kaçtı galiba. Bir bak.


dololams[B]/ dololaps (FN ~ HP) AL har.f. [kb.{ø-}: emp.şm.1.tek. doloblam (FN ~ AH), doloblam/ doloblap (HP)] 1. Düşey doğrultuyla derinliği olan kapalı mekânın içine düşüyor. Nanak mota-muşi avlaşa gamaxtayizOmç’vetelaz mot-dololamt’azya do ogine go3’udgitun. (FN-Ç’anapet) Annem tornu avlaya çıkıncaOmç’vetelaya düşmesin” diye önünde duruyor. Bere mzuğaz kodololu do çkar miti Ğormotişi k’ulik var-nuşvelu. (FN-Ç’anapet) Çocuk denize düştü ve hiçbir Allah’ın kulu yardım etmedi. Doşemeşi pi3ari et’axu do na-dololu ma3’k’indi keşiğu. (AH-Borğola) Döşemenin tahtasını kırdı da düşen yüzüğünü çıkardı. Bere ğalişa xodololerenşi nana-muşik muşletinaps. (AK-Döngelli) Çocuk dereye düşünce annesi onu kurtarmaya çalışıyor. 2. Gözüne [lok.] bir şey [aps.] giriveriyor. Ceveriz çkva toliz a mutxa kodololu. Boyne açilambren edo toli patxums. (FN-Çanapet) Cahver’in gözüne galiba bir şey kaçtı. Sürekli gözü yaşarıyor ve kırpıyor. 3. mec. Zor duruma düşüyor. Bere-çkimi dido monk’a zabunobapez dololu. Aşi tutaz gecant’u. Ha3’i m3ika kelik’aru do tamo tamo skidun. (AH-Lome) Çocuğum çok ağır hastalıklara yakalandı. Altı ay yatalaktı. Şimdi biraz iyileşti ve yavaş yavaş eski haline dönüyor. 4. mec. Oyuna vs [lok.] dalıyor. Mektebişen gamaptaşı gzalepez osteruz doloblam. Oxoşe bulut’aşa gzaz gemolumcun. (AH-Lome) Okuldan çıkınca yollarda oyuna dalıyorum. Eve gidene kadar yolda akşam oluyor. → dolvolaps; ++ elalams/ elalaps/ ilalaps; e3’ulams/ e3’ulaps/ i3’ulaps; gelams/ gelaps; gamalams/ gamalaps; goşalams/ goşalaps/ guşalaps

+ dolulams[B] ADL har.f. Birine ait [dat.] bir şeyin [lok.] içine düşüyor. Xasaniz mu-tu xez dolulasen gondunun. (FN-Ç’anapet) Hasan’ın eline ne geçerse kayboluyor. Musak gyumruğiz içalişams. Kelefuri mali p’anda xez dolulams. (AH-Lome) Musa gümrükte çalışıyor. Kelepir mal her zaman eline düşer.

[dey. şuri dolulams (AH): Biri [dat.] nefes nefese kalıyor.] Dido monk’a ren. Şuri dolomilu. (AH-Lome) Çok ağır. Nefes nefese kaldım.


dolomcumorums/ dolomcumoruy (PZ ~ ÇM), dolomcumorups (HP) EAL har.f. Düşey doğrultuyla derinliği olan mekânın içinde tuzluyor. → doloncumorums [HP-P’eronit’te bu fiilin dört adet değişkeni gözlemlenir : dolomcumorums/ dolomcumorups/ doloncumorums/ doloncumorups]


dolomğorums/ dolomğoruy/ dolomğorups; dolomğorams/ dolomğoray/ dolomğoraps Eø har.f. 1. (İnek, dana, domuz vs) Düşey doğrultuyla derin mekânın içinde böğürüyor, bağırıyor. 2. (Insan, genelde erkek) kızarak bağırıyor.

part. dolomğorineri : Kızgın şekilde (genelde erkek insan) bağırarak. Berez dolomğorineri ar mutu u3’vaşi mtelli goişaşen do ant’alen. (AH-Lome) Çocuğa bağırarak bir şey söyledin mi, hepten şaşırıverip karıştırıyor.


dolomk’oy (ÇM) Aø har.f. Dumanlanıyor. Ngola ixi-mext’aşe na-var-cuzun pilint’ape dolomk’oy. (ÇM-Ğvant) Yaylada fırıldak takılı olmayan fırınlı sobalar dumanlanıyor.


dolom3’upun (PZ) Hø har.f. Hava [aps.] kararıyor. Xava dolom3’upun. (PZ-Cigetore) Hava kararıyor. → m3’upun, m3’k’upun; com3’upun, gyom3’k’upun; ok’om3’upun, ok’om3’k’upun; dilikaçen


doloncans (FN-Ç’anapet, Ç’enneti) AL hal f. Düşey doğrultuyla derin mekânın içinde [lok.] yatmış haldedir ya da uyumaktadır. Çukur veya kanal gibi derince bir yerin içinde veya sepet gibi bir şeyin içinde uzanıp yatıyor. Xasaniz oxorişi nk’ola gundunu do ğomamcişen doni arabaz doloncanz. (FN-Ç’anapet) Hasan’ın ev anahtarı kayboldu ve dün geceden beri [Hasan] arabada yatıyor. → doloncars/ doloncas/ doloncay; dolocans


doloncars/ doloncas (PZ), doloncay (ÇM ~ AŞ) AL hal f. Düşey doğrultuyla derin mekânın içinde [lok.] yatmış haldedir ya da uyumaktadır. Çukur veya kanal gibi derince bir yerin içinde veya sepet gibi bir şeyin içinde uzanıp yatıyor. Ti-k’op’ela doloncas, şk’uni Xasani. (PZ-Cigetore) Yüzükoyun yatıyor, bizim Hasan. Morderi ar çutuği gzas doloncart’u. Alik moselams. (PZ-Cigetore) Büyük bir tomruk yolda yatıyordu. Ali [onu] kaldırıyor. Hey na-doloncay yeri ini ayasen. (AŞ-Ok’ordule) Orda yattığı yerde soğuk olacak (= üşüyecek). Seri na-mtxorit yeri didi 3’i3’ila doloncart’t’u. (AŞ-Ortaalan) Akşam kazdığımız yerde büyük yılan yatıyordu. → doloncans; dolocans


doloncumoruy/ doloncumorums (AŞ ~ AH), doloncumorups (HP) EAL har.f. Düşey doğrultuyla derinliği olan mekânın içinde tuzluyor. Han3’oneyi kapça dergiz doloncumorit. (FN-Sumla) Bu senenin hamsisini derginin içinde tuzladık. ♦ part. doloncumoreri : Düşey doğrultuyla derinliği olan mekânın içinde tuzlanmış. K’apça doloncumoreri omç’eşapay. (AŞ-Ok’ordule) Hamisiyi salamurada (= tuzlanmış olarak) bekletiyor. → dolomcumorums/ dolomcumoruy, dolomcumorups [HP-P’eronit’te bu fiilin dört adet değişkeni gözlemlenir : dolomcumorums/ dolomcumorups/ doloncumorums/ doloncumorups]


dolonç’ams (PZ)(AH-Lome), dolonç’aps (AK) EAL har.f. Düşey doğrultuyla derin bir mekânın veya bir boşluğun içine [lok.] bir şeyi [aps.] sarkıtıyor veya indiriyor. Xasanik k’uyis toç’i dolonç’ams. (PZ-Cigetore) Hasan kuyunun içine ipi sarkıtıyor. Vaşa so-ti şuk’a do3’ilare. Hek kçin-k’uk’ari ren. Let’az kodologonç’ams. (AH-Lome) Sakın bir yerde salatalık koparmayacaksın. Orada kçin-k’uk’ari var. Toprağa seni daldırır. Paklaci kuyişa dolonç’aps. (AK-Döngelli) Bakracı kuyuya daldırıyor. → dolvon3’ay; dolvonç’ay; dolun3’ams, dolon3’ams


dolondra3’eri (ÇM) i. [< dolindra3’en fiilinin partisipi] Çukur. Gza dolondra3’erepe kuğun. Mç’ima mç’imasi cit’obalen. (ÇM-Ğvant) Yolda çukurlar var. Yağmur yağınca [çukurlar] göletleniyor. → çuk’uri; cendra3’eri; dolont’raseri, dolont’ra3’eri; dolok’ufa; dolok’lant’eri; dolok’ut’ala, k’ut’ala; dolok’lant’a; [heyelânda kaymış] meyant’ra3eri


dolondrik’ums/ dolondrik’uy/ dolondrik’oms/ dolondrik’ups (PZ ~ AH HP ÇX)(AK) EA har.f. I. (PZ ~ ÇM)(FN-Ç’anapet) Çubuk, halat vs’yi [aps.] düşey doğrultuyla derin mekânın içinde büküyor. İçe doğru bükerek istifliyor. Xasanik çupis xalat’i dolondrik’ums. (PZ-Cigetore) Hasan küpün içine halatı bükerek yerleştiriyor (= istifliyor). Ç’emu, didi mturi muç’o mtvasen, ntxirepe-ç’epxepe dolondrik’uy, ar pirçi oraşi dok’ap’inoni kocudgamt’u. (*)(ÇM-Ğvant) Ç’emu, büyük kar yağar yağmaz, [geçen yılki] fındık filizlerini [toprağın içine] büküp çabucak kuş kapanı kurardı. [(*) “büküp ...... kurardı”nın karşılığı olarak verilen “dolondrik’uy, .... kocudgamt’u” ifadesi, yazılı Türkçe ifadenin kopyasıdır. Doğal konuşma Lazcasında “Ç’emu, didi mturi muç’o mtvasen, ntxirepe-ç’epxepe dolondrik’umt’u. Ar pirçi oraşi dok’ap’inoni kocudgamt’u.” şeklinde söylenir.] P’ap’ulik k’alati oşu şeni ntxirişi nç’ulu dolondrik’umz. (FN-Ç’anapet) Dedem sepet örmek için fındık çubuğunu içeriye doğru büküyor.

II. (AŞ)(AH) Metalleri [aps.] içeri doğru çökertiyor. Soba dişk’a meşk’ambara-dolvobazgasi teneke-muşi dolondrik’uy. (AŞ-Ok’ordule) Sobaya odunu doldurup bastırınca tenekesi içerde yamuluyor. Ustak ipti saç’i omçxvinams do ok’açxe-ti ç’ak’uç’ite dolondrik’oms. (AH-Lome) Usta önce sacı ısıtıyor ve sonradan da çekiçle içeriye çökertiyorKemalik araba ncas elontxu do nek’na dolondrik’u. (AH-Borğola) Kemal arabayı ağaca çarptı da kapıyı (= arabanın kapaısını) içeri doğru çökertti.

III. (AK) Tel vs’yi [aps.] içeri doğru büküyor. Axmatik tiraktorişi motoris teli dolondrik’ups do gek’irups. (AK-Döngelli) Ahmet traktörün motoruna teli içeri doğru büküyor da bağlıyor.


dolondruk’un (AH) Aø har.f. İçe doğru eğiliyor ya da bükülüyor. Pi3ayi k’ayi gamaxomaz do heşşo geborçat. Ugamaxominu pi3ayi ok’açxe dolondruk’un. (AH-Lome) Tahtalar iyice kurusun da öyle döşeyelim. İyice kurumamış tahta sonradan eğilip bükülüyor. Memet’ik mtvirite na-dolondruk’u bagenişi xart’omapeMot-gonstut’asya do mçxu pi3arite e3’aç’k’adu do ok’ap’et’anu. (AH-Borğola) Mehmet kardan eğilen mandıranın ahşap örtüsünüÇökmesindiye kalın tahta ile alttan çakarak sağlamlaştırdı.


doloni (AŞ-Dutxe)(FN) i. Hafta. T’okseri doloni oxoriş doloxe kçe ğap’ite dobğap’i. (AŞ-Dutxe) Geçen hafta evin içini beyaz boya ile boyadım. Ma dolonişen dolonişa noğaşa gebulur. (FN-Ç’anapet) Ben haftadan haftaya çarşıya iniyorum. Xasani ar doloniş doloxe Mp’olişen moxtasen. (FN-Sumla) Hasan bir hafta içinde İstanbul’dan gelecek. → xafta


dolonkons (PZ-Apso) DA hal f. [şm.1.tek. dolomonkons] Biri [dat.] belden yukarı giyinilen bir şeyi [aps.] giymiş haldedir. → dolonkos, dolvonkuy, dolonkuy, dolokuns


dolonkos (PZ-Cigetore) DA hal f. [şm.1.tek. dolomonkos] Biri [dat.] belden yukarı giyinilen bir şeyi [aps.] giyniktir. Giymiş haldedir. Da-şk’imis foga dolonkos. (PZ-Cigetore) Kız kardeşim entari giymiş haldedir. Xasanis ar şeyi dolonkos ç’i iri lebi. (PZ-Cigetore) Hasan bir elbise giymiş ki hep kir. Ayşes na-dolonkos fogas mjora nodvasi prandums. (PZ-Cigetore) Ayşe’nin giydiği entariye güneş vurduğunda [o entari] parıldıyor. → dolonkons, dolvonkuy, dolonkuy, dolokuns


dolonkunams (PZ-Noxlamsu, Apso) EDA har.f. Birine [dat.] belden yukarı bir şeyi [aps.] giydiriyor. → dolokunams (PZ-Cigetore), dolvokunay (ÇM ~ AŞ), dolokunay (AŞ), dolokunams (FN ~ HP-P’eronit), dolokunaps (HP), dolvokunaps (ÇX)


dolonkuy (AŞ-Ok’ordule) DA hal f. [şm.1.tek. dolomonkuy] (Belden yukarı giyinilen bir şeyi) giymiş haldedir. Giyniktir. Kçe porça dolonkuy. (AŞ) Beyaz gömlek giymiş. → dolonkos, dolvonkuy, dolokuns. → delikunams/ dolikunay/ dolikunams/ dolikunaps


dolontxams (AH) EAL har.f. Düşey doğrultuyla derin kapalı mekânın içine [lok.] atıyor. Mik mu hek dolontxu ? (AH-Lome) Kim neyi oraya attı ? + dolantxen


dolont’orums (PZ-Cigetore) EA har.f. Düşey doğrultuyla derin bir şeyin içine sürükleyerek itiyor. Xasanik çupis t’urşi dolont’orums. (PZ-Cigetore) Hasan küpün içine turşuyu sürükleyerek itiyor.


dolont’raseri (AŞ-Ortaalan) s. ve i. Arazide çökmüş (yer). Çökme sonucu oluşan çukur. Dolont’raseri yeri k’uçxe moy-doliğam. (AŞ-Ortaalan) Çökük yere ayağını sokma. → çuk’uri; dolondra3’eri, dolont’ra3’eri; dolok’ufa; dolok’lant’eri; dolok’ut’ala, k’ut’ala; dolok’lant’a


dolont’ra3eri (FN ~ AH) s. ve i. Arazide çökmüş (yer). Çukur olan. → çuk’uri; dolondra3’eri, dolont’raseri; dolok’ufa; dolok’lant’eri; dolok’ut’ala, k’ut’ala[1]; dolok’lant’a; [heyelânda kaymış] meyant’ra3eri. I. s. Axi-p’icişi ont’ule k’udelişe k’ele m3ika dolont’ra3eri ren. (AH-Lome) Ahırın önündeki tarla sonuna doğru biraz çöküktür. II. i. Ntxiyonaşi dolont’ra3eri k’ala 3’k’ari gamulun. (FN-Ç’anapet) Fındıklığın çökmüş yerinden su çıkıyor.


dolont’roxun (ÇM) Aø har.f. Toprak vs [aps.] çöküyor. Gza mç’imate dolont’roxu. (ÇM-Ğvant) Yol yağmurdan çöktü.


dolont’ro3’un (AŞ-Ok’ordule), dolont’rosun (AŞ-Ortaalan), dolont’ro3un (FN ~ HP) Aø har.f. Heyelânda içi kopuyor. Tudeni livadi dolont’ro3’un. Hey oxori var-ixenen. (AŞ-Ok’ordule) Aşağıdaki bahçe kopuyor. Orda ev yapılmaz. → dolvaşk’ven

part. dolont’ra3’eri (AŞ-Ok’ordule), dolont’raseri (AŞ-Ortaalan), dolont’ro3eri (FN ~ AH) : Arazide çökmüş (yer). Hey dolont’ra3’eri yeri mu eç’opi ? Var-ixmarinasen. (AŞ-Ok’ordule) O çukur kopmuş yeri neden aldın ? Kullanılmayacak. Ont’ulez dolont’ro3eri sotiz mutu var-dirgen. (AH-Borğola) Tarlada çökmüş yere bir şey dikilmez. → çuk’uri; cendra3’eri; dolondra3’eri; dolok’ufa; dolok’lant’eri; dolok’ut’ala; k’ut’ala; dolok’lant’a; [heyelânda kaymış] meyant’ra3eri


dolon3’ams (AH) EAL har.f. Düşey doğrultuyla derinliği olan bir şeyin içine [lok.] bir şeyi [aps.] değdiriyor. Metinik t’obaz ank’esi mendraleşen dolon3’ams. (AH-Lome) Metin t’obaya oltayı (= kancayı) uzaktan salıyor. Kemalik k’vali-get’ağaneris kovali dolon3’ams do ipxors. (AH-Borğola) Kemal peynir tavalamasına buğday ekmeğini bandırıp da yiyor. → dolonç’ams; dolvon3’ay; dolvonç’ay; dolun3’ams; dolonç’ams/ dolonç’aps


dolopintoms (AH) EA har.f. Düşey doğrultuyla derin mekânın içini veya dibini kirletiyor. Memet’ik ipxort’aşi dolopintoms. (AH-Lome) Mehmet [yemek] yerken [tepsinin] içini kirletiyor.


dolopsams (PZ) EL har.f. [kb.{o-}] [emp.şm.1.tek. dolovopsam] Torba, şişe vs’nin [lok.] içine işiyor. Ham berek p’anda işt’oni-muşis dolopsams. (PZ-Cigetore) Bu çocuk her zaman donuna işiyor. → dolopsuy/ dolopsums, dolopsims/ dolopsips


dolopsims/ dolopsips (AH ~ ÇX) EL/Eø har.f. [kb.{ø-}] [emp.şm.1.tek. dolopsim] I. (AH ~ ÇX) ED har.f. Torba, şişe, don vs’nin [lok.] içine işiyor. Berek dolopsu-doren. Nana-muşik mundi nubons. (AH-Lome) Çocuk çişini yapmış. Annesi götünü yıkıyor. Berek dolopsaşi hemoras go3’ukturare. Mseloni naşkvaşi mundi gamç’itanen. (AH-Lome) Çocuk altına işeyince o anda değiştirmelisin. Çişli bırakınca kıçı kızarıveriyor. Berek dolopsaşi nana-muşik mundis go3’oç’k’idams do uğarğalams. (AH-Lome) Çocuk pantolonuna işeyince annesi kıçına vurup azarlıyor. → dolopsams, dolopsuy/ dolopsums

yet. dolapsen : Altına kaçırıyor. İstemeyerek işiyor. Nana-muşik na-dolapsu beres tude go3’ukturams. (AH-Borğola) Annesi altına kaçıran çocuğun altını değiştiriyor.

II. (AH) Eø har.f. Altına işiyor. (Uyurken) yatağa işiyor. Berek seri dolopsims. (AH-Borğola) Çocuk gece altına işiyor. → cepsams, cepsuy, gepsums, gepsims


dolopsuy/ dolopsums (ÇM ~ FN) EL har.f. [kb.{ø-}] [emp.şm.1.tek. dolopsum] Torba, şişe, don vs’nin [lok.] içine işiyor. → dolopsams; dolvopsay; dolopsims/ dolopsips

yet. dolvapsen (ÇM ~ AŞ), dolapsen (FN) : İstem dışı (don vs’nin) içine işiyor. Bere dolvapsu. Nunkturay. (ÇM-Ğvant) Çocuk altına çiş yaptı. (Biri onu) değiştiriyor. Berez dolapsu do ha3’i nanak go3’ukturamz. (FN-Ç’anapet) Çocuk altına yapabildi ve şimdi annem altını değiştiriyor.

part. dolopseri : Donun içine işemiş halde. Nanak bere t’u3a oraz dolopseri naşku do mundiz floxti dau. (FN-Ç’anapet) Annem çocuğu altına isemiş olarak braktı ve götünde isilik oluştu.


dolopşams (PZ)(FN ~ HP-P’eronit), dolopşaps (HP) EA/Eø har.f. [kb.{o-}] [emp.şm.1.tek. dolovopşam/ dolobopşam, dolovopşap] I. (PZ)(FN ~ HP) EA har.f. Düşey doğrultuyla derin bir şeyi dolduruyor. Cumadi-çkimik oxoyişa 3’k’ari amiyonuyiz didi p’ap’ulik na-u-dort’u 3’k’ayi-k’uyi dolopşams. (FN-Ç’anapet) Amcam evin içine suyu alınca büyük dedemin yaptığı su kuyusunu dolduruyor. K’uyiz 3’k’ayi doloxomuşi babak k’uyi kvate dolopşams. (AH-Lome) Kuyuda su kuruyunca babam kuyuyu taşla dolduruyor. Mtugik na-gamaxu ğorma let’aten dolopşams. (AH-Borğola) Fare deldiği deliği toprakla dolduruyor. → dolvopşay; + dolipşen

II. (PZ) Eø har.f. Düşey doğrultuyla derin yere dolgu yapıyor. Xasanik, oxori-muşişi avla a m3ika mendrik’eyi ot’u do let’ate dolopşams. (PZ-Cigetore) Hasan, evinin avlusu biraz eğikti de ona toprakla dolgu yapıyor.


doloren (PZ ~ ÇM) AL hal f. Düşey doğrultuyla derin mekânın dibinde bulunuyor. K’uk’minas na-doloret’u 3’ari t’u3a na-iyuşe Xasanik meyorums. (PZ-Cigetore) Güğümdeki su ısındığı için Hasan döküyor (= akıtıyor). 3’up’i muti va-doloren. Bere xolo-ti 3’u3’onuy. (ÇM-Ğvant) Emzikte bir şey yok. Çocuk yine de emiyor. K’uk’ma elvonktay do na-doloren 3’ari meyoruy. (ÇM-Ğvant) Güğümü yana eğip içindeki suyu döküyor. [Bu fiil, fiilbaşı {dolo-} + varlık fiili {-ren} olarak tahlil edilebilir.]


doloruba (AH) i. Derince vadi. Çkuni ont’uleşi dolorubas dido k’ayi lazut’i içanen. (AH-Lome) Bizim tarlanın derince vadi kısmında çok güzel mısır yetişiyor.


doloskidun (FN ~ ÇX) AL har.f. Düşey doğrultuyla derin mekânın dibinde kalıyor. → dolosk’udun. + doluskidun ADL har.f. Bir şey [aps.] birine ait [dat.] düşey doğrultuyla derin mekânın [lok.] dibinde kalıyor. Birine ait [dat.] bir şey [aps.] düşey doğrultuyla derin mekânın içinde [lok.] kalıyor. Biç’i-çkimiz cebiz çkar genç’areyi var-doluskidun. (FN-Ç’anapet) Oğlumun cebinde hiç para kalmıyor. Ngeniz muşebura 3’uk’aliz ti va-dolağen. Ma var-gebubana mjaşi gverdi 3’uk’aliz kodoluskidun. (AH-Lome) Dana kendi kendine kazana başını sokamıyor. Ben içirmesem sütün yarısı kazanın dibinde kalıyor. Na-goru kart’ali na-moi3’k’u porçaşi cebiz doluskidu-doren. (AH-Borğola) Aradığı kağıt çıkardığı gömleğin cebinde kalmış.


dolosk’udun (PZ ~ AŞ) AL har.f. Düşey doğrultuyla derin mekânın dibinde kalıyor. “Test’işi dibi topri dolosk’ududeyi nak’u but’t’uci on, dolipinu. (AŞ-Ortaalan) “Testinin dibinde bal kaldıdiye ne kadar arı varsa içine üşüştü. → doloskidun

+ dolusk’udun ADL har.f. Birine ait [dat.] düşey doğrultuyla derin mekânın [lok.] dibinde kalıyor. Nk’ola vrossi goigori. P’eya cebi dologisk’udu-i ? (AŞ-Ortaalan) Anahtarı kendi üzerinde iyi ara. Acaba cebinde kalmış mıdır ?


dolost’ik’ams (PZ) EA har.f. Yukarıdan aşağı yere vuruyor. Xasanik let’as biga dolost’ik’ams. (PZ-Cigetore) Hasan toprağa sopayı yukardan aşağı yere vuruyor.


dolosvarams/ dolosvaraps (PZ)(FN ~ HP) EAL har.f. Düşey doğrultuyla derin bir şeyin [lok.] içine diziyor. Nana-çkimik kitabepe k’alatiz dolosvarams do naylaşa eşiğams. (FN-Ç’anapet) Annem kitapları sepetin içine diziyor ve serendere çıkarıyor. Alik kitabepe-muşi k’oliz dolosvarams. (AH-Lome) Ali kitaplarını koliye yerleştiriyor. Kamilik na-mogu parape cuzdanis dolosvarams. (AH-Borğola) Kamil kazandığı paraları cüzdana diziyor. But’k’a kupis k’ayi dolosvari do int’ras. (HP-P’eronit) Yapraği küpe iyi yerleştir ki sığsın. → dolvosvaray, dolosvaraps, dolvosvaraps


doloşkidams/ doloşkidaps (FN ~ ÇX) EAL har.f. Su [lok.] içinde boğuyor. Bere obirute doloşk’idams. (AŞ-Ok’ordule) Çocuğu oynama ile boğuyor. Heya dido p’at’i ari ren. K’oçi ar k’uzi 3’k’ariz doloşkidams. (AH-Borğola) O çok kötü biridir. İnsanı bir kaşık suda boğar. → doloşk’idams/ doloşk’iday

şsz dolişkiden : Su içinde boğuluyor. Solağani zuğas k’ai var-imçviren. K’oçi dolişkiden. (AH-Borğola) Oynak denizde iyi yüzülmez. İnsan boğulur.


doloşk’idams/ doloşk’iday (PZ ~ AŞ), EAL har.f. Su [lok.] içinde boğuyor. Bere obirute doloşk’idams. (AŞ-Ok’ordule) Çocuğu oynama ile boğuyor. → doloşkidams/ doloşkidaps


doloşk’omams/ doloşk’omuy (PZ ~ AŞ) EAL harf. Derinliği olan bir kapta yiyor. Mja ok’onçxveri t’asişi doloxe doloşk’omams. (PZ-Cigetore) İçine ekmek doğranmış ayranı tasın içinde yiyor. → dolimxoy/ dolimxors/ dolimpxors/ dolipxors; dilimxors; doloç’k’omups; + doluşk’omams/ deluşk’omams/ doluşk’omay


doloşk’omeri (ÇM) i. Geçit. Doloşk’omeri meyoxt’asi k’odapaparape gazirasen. (ÇM-Ğvant) Geçidi geçince turuncu gelincikleri göreceksin. → golovlona


doloşk’orams (PZ) EAL/EDA har.f. a. EAL har.f. Düşey doğrultuyla derin mekânın içinde [lok.] bir şeyi [aps.] biçiyor. b. EDA har.f. Düşey doğrultuyla derin mekânın içine [dat.] bir şeyi [aps.] doğruyor. → dolvoşk’oray, doloç’k’orums, doloç’k’irams/ doloç’k’iraps, doloç’k’irups, dolvoç’k’iraps

+ deluşk’orams/ doluşk’orams EDAL har.f. Düşey doğrultuyla derin mekânın içinde [lok.] birine ait [dat.] bir şeyi [aps.] biçiyor. Bere diyinasi sift’e 3’ip’a deluşk’oraman. (PZ-Cigetore) Çocuk dünyaya geldiği zaman ilk önce göbek bağını kesiyorlar.


doloşorams (PZ) EA har.f. Düşey doğrultuyla derin bir şeyin [lok.] içine sürükleyerek çekiyor. Alik pucişi mt’alepe ç’urç’is doloşorams. (PZ-Cigetore) Ali ineklerin otları kazanın içine sürükleyerek çekiyor. → dolotoruy/ dolotorums, dolotirums/ dolotirups


dolotirums/ dolotirups (HP)(AK) EA har.f. Düşey doğrultuyla derin yerin içine sürükleyerek çekiyor. → doloşorams; dolotoruy/ dolotorums


dolotoruy/ dolotorums (ÇM ~ AH) EA har.f. Düşey doğrultuyla derin yerin içine sürükleyerek çekiyor. M3’eyaneri seloba ruba birden bet’i mcalepe dolotoruy (*), zuğa k’ale iğamt’u. (ÇM-Ğvant) Geçenlerdeki selde dere çok büyük ağaçları içine çekip denize doğru götürüyordu. [(*) “..... çekip ..... götürüyordu”nun karşılığı olarak verilen “...... dolotoruy, ...... iğamt’u” ifadesi, yazılı Türkçe ifadenin kopyasıdır. Doğal konuşma Lazcasında “... dolotorumt’u do ...... iğamt’u.” şeklinde söylenir.] Uça T’obak k’ayi omçviru na-var-uçkin k’oçepe yekten dolotorumz. (FN-Ç’anapet) Siyah Göl iyi yüzme bilmeyen insanları sürüklieyerek içine çekiyor. 3’k’ari na-doliçxiyalams yeyiz mot-imçvir. K’oçi doloxe dolotorums. (AH-Lome) Suyun çağladığı yerde yüzme. İnsanı içine sürüklüyor. 3’i3’ilak na-oxre3kinu mjvabu ğorma-muşis dolotorums. (AH-Borğola) Yılan öldürdüğü kurbağayı yuvasından içeriye şürüklüyor. → doloşorams


dolot’ambums/ dolot’ambuy (PZ ~ ÇM) EAL har.f. Düşey doğrultuyla derin mekânın içine [lok.] bir şeyi [aps.] sıkıştırıyor. Ali vali guda dolot’ambuy. (ÇM-Ğvant) Ali peyniri tuluma sasıyor. → dolvot’ambay


dolot’axums/ dolot’axuy/ dolot’axups EAL har.f. [Bu fiil dolo- fiilbaşı ile başladığına rağmen ifade ettiği hareketin “düşey doğrultuyla derin” olması şart değil.] 1. Derin mekânın içinde [lok.] kırıyor. Ali mşk’velaşi t’ukşepe dolot’axuy. (ÇM-Ğvant) Ali fidanın filizlerini dibinden kırıyor. Bere nek’na gon3’umt’uşa nk’ola dolot’axu. Himu-şeni gale kodosk’udu. (AŞ-Ortaalan) Çocuk kapıyı açarken anahtarı içinde kırdı. Ondan dolayı dışarıda kaldı. Mamut’ik ğoma oxoyi gon3’k’umt’uşa nk’ola dolot’axu. (FN-Ç’anapet) Mahmut dün evi açarken anahtarı kırdı. Ngeni-tkvaniz makvali muç’o çamt ? - Babak ngeni dokaçams. Nanak-ti makvali nukuz dolot’axums. (AH-Lome) Sizin danaya yumurtayı nasıl yediriyorsunuz ? - Babam danayı tutuyor. Annem de yumurtayı ağzının içine kırıyor. Cuma-çkimik na-do3onams xut xorşaşi juri dolot’axums. (AH-Borğola) Kardeşim dikmekte olduğu beş fasulye sırığının ikisini dibinden (= bir kısmı dipte kalacak şekilde) kırıyor. 2. Derin çukuru oluşturarak kırıyor. İçe doğru kırıyor. Xasanik oxori-muşişi otva dolot’axums. (PZ-Cigetore) Hasan evinin çatısını içe doğru kırıyor. Ali k’uçxe dvontxasi ineri dolot’axuy. (ÇM-Ğvant) Ali ayağını hızlı vurunca buzu kırıyor. Bere-skani 3xont’ineri gulunna, ar ndğa mulun, duşeme xodolot’axups. (AK-Döngelli) Çocuğun zıplayarak (= atlayarak, hoplayarak) geziyorsa, bir gün gelir, döşemeyi kırar.


dolot’k’oçams (FN ~ AH HP) EAL har.f. Düşey doğrultuyla derin mekânın [lok.] içine atıyor veya fırlatıyor. Erdoğanik berez nontxu do gyozgyora t’obaz kodolot’k’oçu. (FN-Ç’anapet) Erdoğan çocuğu itekledi ve göz göre göre t’obaya attı. Berek osteru şeni kva k’uk’umaz dolot’k’oçams. (AH-Borğola) Çocuk oynamak için taşı güğümün içine atıyor. → dolot’oçams, dolvot’oçay; dolot’k’omers

+ dolut’k’oçams EDA har.f. Düşey doğrultuyla derin mekânın [dat.] içine atıyor veya fırlatıyor. Na-pşum çayis ar şekeri dolut’k’oçi-doren. Ma lo3a pşum. Kek’ut’k’oçi, ar şekeri daha ! (AH-Borğola) İçtiğim çaya bir şeker içine atmışsın. Ben tatlı içerim. Ardından bir şeker daha at !


dolot’k’omers (FN ~ AH HP)(AK) EAL har.f. Düşey doğrultuyla derin mekânın [lok.] içine atıyor veya fırlatıyor. Omçviru na-var-uçkin berez baba-muşik nuxvancams do t’obaz dolot’k’omers. (AH-Lome) Yüzmeyi bilmeyen çocuğu babası itip t’obaya atıyor. Berek kuyis kva dolot’k’omers. (AK-Döngelli) Çocuk kuyuya taş atıyor. Nandidi-çkimik uşkirepeşi k’aepe yaşik’is dolot’k’omers. (AK-Döngelli) Babaannem elmaların iyilerini sandığa atıyor. → dolot’k’oçams; dolvot’k’omars


dolot’oçams (PZ) EAL har.f. Düşey doğrultuyla derin mekânın [lok.] içine atıyor veya fırlatıyor. Xasanik t’obas kva dolot’oçams. (PZ-Cigetore) Hasan su birikintisine taş atıyor. → dolvot’oçay; dolot’k’oçams; dolot’k’omers, dolvot’k’omars


dolot’roxun AL har.f. 1. Düşey doğrultuyla derin mekânın içinde [lok.] kırılıyor. 2. Düşey doğrultuyla derin çukuru oluşturarak kırılıyor. İçe doğru kırılıyor. Msk’alaşi vit’o-şk’itoni cebazginaşe dolot’roxu. (ÇM-Ğvant) Merdivenin onyedinci basamağı kırıldı.


doloxe (PZ ~ ÇX) z. ve s.-e. I. z. 1. [yer] İçeride. İçeriye. Ali ! K’uli doloxe kamiği. İ3’aren. (AŞ-Ok’ordule) Ali ! Iskemleyi içeri al. Islanıyor. Ali didaşi dişk’a doçitu. Huy doloxe amuğay. (AŞ-Ok’ordule) Ali ihtiyar kadının odununu yardı. Şimdi içeri alıyor. T’okseri doloni oxoriş doloxe kçe ğap’ite dobğap’i. (AŞ-Dutxe) Geçen hafta evin içini beyaz boya ile boyadım. Oxoyişa na-moxtu sivil polisik ogine k’imluği no3’iru do heşoten doloxe amaxtu. (FN-Ç’anapet) Eve gelen sivil polis, önce kimliğini gösterip öyle içeri girdi. Oropa-çkimi guriş doloxe irden. (FN-Sumla) Sevgim kalbimde büyüyor. Oxoriş doloxe mu-tu ren, gale gamaxums. (FN-Sumla) Evin içinde ne varsa kapıya (= dışarıya) döküyor. Cuma, ipti si amaxti doloxe. Ok’açxe çku amaptat. (AH-Lome) Kardeş, önce sen gir içeri. Sonra biz girelim. Dişka sobaz doloxe k’ayi va-meşudvaşi menoç’vepe gale gamalams. (AH-Lome) Odunu sobanın içine iyice yerleştirmedin mi köseğiler dışarı düşer. He didi k’oçikOncğore renya va-zop’onz do pencerez coğori steri namxven do doloxe ixosars. (AH-Lome) O koskoca adamAyıptırdemiyor da köpek gibi pencereye çöküp içeriyi dikizliyor. 1-b. (Milletin) ortasında. Milletişi doloxe oncğore gemit’alaşi ğvalepe gomamç’itanen. (AH-Lome) Milletin içinde beni ayıplayınca yanaklarım kızarıveriyor. 2. [süre] İçinde. [gen./ lok. + doloxe] Ali ar-jur ndğaşi doloxe şk’imda çitun. (PZ-Cigetore) Ali bir iki gün içinde benden kurtuluyor. Xasani ar doloniş doloxe Mp’olişen moxtasen. (FN-Sumla) Hasan bir hafta içinde İstanbul’dan gelecek. Para-çkimi sum ndğaz doloxe komomçi. Vanatina let’a egiç’opare. (FN-Sumla) Paramı üç gün içinde ver. Yoksa toprağını elinden alırım. Aşe ar tutaz doloxe gamitxvasen. (AH-Lome) Ayşe bir ay içinde evlenecek. Aşe na-mulun a jur tutaz doloxe gamitxvasen. (AH-Lome) Ayşe gelecek bir iki ay içinde evlenecek. Jur ndğaz doloxe Mp’olişe oxtimoni bore. (AH-Lome) İki gün içinde İstanbul’a gitmeliyim. Ar tutaz doloxe xut fara mağodu. (AH-Lome) Bir ay içinde beş kere başıma geldi. Dişli na-oktams mili a-jur 3’anaz doloxe galendon goişiren. (AH-Lome) Dişliyi çeviren milin, bir-iki sene içinde dış çevresi aşınıyor. Getasulez na-i3’ilen sut’ulya ar ndğaşi doloxe doçunun. (AH-Borğola) Bahçede toplanan pazı bir günün içinde tazeliğini yitirir. → doloxes, doloxeşi

I.b. [gen. + doloxe] ...-nin içerisi. [Bu kullanımda doloxe zarfı, isim gibi kullanılıyor.] İxi var-baraşi gale gompineri tipepeşi doloxe ordo var-goşaskurun. (AH-Borğola) Rüzgâr esmeyince dışarıda serili otların içerisi erken kurumuyor.

II. s.e. İçerisinde. İçinde. 3’ari doloxe sap’oni ğlima diyu. (PZ-Apso) Su içinde sabun eridi.


doloxedun AL har.f. I. Düşey doğrultuyla derinliği olan kapalı mekânın içine ya da dibine oturuyor. Xasani p’anda livadis doloxedun do lobiya 3’ilums. (PZ-Cigetore) Hasan her zaman tarlada oturup ta fasulye topluyor. Alişi bere ot’obinuşi ibirt’aşa pavri-k’alati doloxedun. (ÇM-Ğvant) Ali’nin oğlu saklambaç oynarken yaprak taşımakta kullanılan sepetin içine oturuyor. Cindo co3’edasi tude doloxedun. (AŞ-Ok’ordule) Yukardan bakınca altta oturuyor. Kat’uşi motalepe t’ik’inas doloxedun. (AH-Lome) Kedi yavruları sepetin içine oturuyor. Memet’is amçxvapaşi ğalişi ini 3’k’aris kodoloxedun. (AH-Borğola) Mehmet’e sıcak olunca (serinlemek için) derenin soğuk suyunda oturur. Berek, xodoloxederen do t’alaxi t’at’ups. (AK-Döngelli) Çocuk oturmuş da çamuru sıçratıyor (= bulaştırıyor). + doloxunams/ dolvoxunay/ doloxunaps

II. (ÇM) Kanıyor. Aldanıyor. Ali mboli nosi var-uğun. Berepe m3udi u3’van-i, doloxedun. (ÇM-Ğvant) Ali’nin çok aklı yok (= uyanık değil). Çocuklar yalan söylediklerinde kanıyor.


doloxen (PZ-Apso)(ÇM ~ ÇX)(AK) AL hal f. 1. Düşey doğrultuyla derin kapalı makânın içinde oturmuş haldedir. Xasani livadis doloxen. (PZ-Cigetore) Hasan tarlada oturuyor. Ali livadi na-doloxeran urepe eyojulinay. (ÇM-Ğvant) Ali bahçedeki kargaları uçuruyor (= kovalıyor). Mk’udi xombula mula na-on ğorma doloxen. (ÇM-Ğvant) Ağaçkakağan kuru karaağaçdaki kovukta oturuyor. # Ulun ulun mogutun / K’ut’nu dolvonkuy nusa / 3’ari doloxert’ana / Goyok’t’oçare mosa. (ÇM-Ğvant) Gidip gidip duruyor / Kutnu giymiştir gelin / Suyun içinde (bile) olsan / Üstüne ağ atacağım. K’at’uşi motalepeşi ari na-t’u t’ik’inas doloxen. (AH-Lome) Kedi yavrularından biri sepetin içindedir. Kamili Ankaraşen moxtaşiMçxomi p’ç’op’areya do p’anda ğalis doloxen. (AH-Borğola) Kâmil Ankara’dan gelince Balık avlayacağımdiye hep derede vakit geçirir. Xoci x’onas doloxen-i ? İdi do minda3’k’edi. (AK-Döngelli) Öküz tarlanın içinde oturuyor mu ? Git de bir bak. 2. Balık vs [aps.] suyun derin olduğu yerde yaşıyor. Mele na-culun 3’ari velape kodoloxeran. (ÇM-Ğvant) Ötede akan suda sülükler var. Ali ! Ham çxomi nceni steri doloxen. (AŞ-Ok’ordule) Ali ! Bu balık inek yavrusu gibi içerde duruyor. Geçaçxalonişi 3’alendo na-ren t’obaz dido mçxomi doloxen. (FN-Ç’anapet) Çağlayanın aşağısındaki t’obada çok balık yaşıyor.


doloxendo (PZ ~ AŞ) z. ve s.-e. İçeriden. → doloxendon, doloxeşen

I. (PZ ~ AŞ) z. İçeriden. Beres ini ayu, mondo. Doloxendo gamixvalen. (PZ-Cigetore) Çocuk üşüdü, galiba. İçten öksürüyor. Bere doloxendo porça meşk’okunay do ini var-iyasen. (AŞ-Ok’ordule) Çocuğa içinden giysi giydirsin de soğuk olmayacak.

II. (PZ-Apso)(ÇM)(AŞ-Ortaalan) s.-e. Bir yerin içerisinden. Sevda-şk’imi ona doloxendo şkimi şeni gamixvalen. (PZ-Apso) Sevgilim tarladan benim için (= bana haber vermek için) öksürüyor. Alişi msut’olyape goğoberi doloxendo rgun. (ÇM-Ğvant) Ali’nin şeker pancarları çitin içinde ekilidir. Oda doloxendo Ali nek’na nobazgay. (AŞ-Ortaalan) Oda içinden Ali kapıya basıyor.


doloxendon (AH) z. İçeriden. Bozok oxoriz xvala t’aşi doloxendon golimers. (AH-Lome) Kız evde yalnızken kapısını içerden kapatır (veya, kapatıyor). Eminez xvala aşkurinen. Lumcaşi nek’na doloxendon golumers do heşşo doxedun. (AH-Lome) Emine yalnız korkuyor. Akşam olunca kapıyı içerden kilitliyor ve öyle oturuyor. → doloxendo, doloxeşen


doloxeni (PZ ~ ÇX)(AK) s. İçerideki. Bir şeyin [gen.] içindeki. T’k’va doloxeni k’oçi içinamt-i ? (PZ-Cigetore) Siz içerdeki adamı tanıyor musunuz ? Doloxeni k’ulepe gale kogamiği. (ÇM-Ğvant) İçerdeki [evin] iskemleleri dışarı çıkar. Doloxeni porça gami3’i do doginaxva. (AŞ-Ok’ordule) İçindeki gömleği çıkar da yıkayayım. Doloxeni k’apaği var-moşk’u3’aşşa mca bardaği var-dologaben. (AŞ-Ortaalan) İçerdeki kapağı sökmeden sütü bardağa dökemezsin. Doloxeni galeni mi-ti on bit’t’umi k’oçepe dok’k’orobi. (AŞ-Ortaalan) İçerdeki dışardaki kim varsa bütüm adamları topla. Oxoyişi nk’ola axirişi doloxeni soyaz gelobun. (FN-Ç’anapet) Evin anahtarı ahırın içindeki direkte asılıdır. İpti doloxeni dişkape gale kogamiği. (AH-Lome) Önce içerideki odunları dışarı çıkar. Upi kogekçu-doren ! Doloxeni filt’ik’ozi şu giğunna komoşi3’k’i. (AH-Borğola) Terlemişsin ! İçindeki falina ıslaksa içinden çıkar. Oxoris doloxeni dulya do galeni dulya ar va-ren. (AK-Döngelli) Evin içindeki iş ile dışarıdaki iş aynı değil (= bir değil).


doloxers (PZ-Cigetore) AL hal f. Düşey doğrultuyla derin kapalı mekânın dibinde oturmuş haldedir. → doloxen


doloxes (PZ-Cigetore)(AK) z. I. (PZ-Cigetore)(AK) [süre] İçinde. Yilmazişi bozomota ar tutaşi doloxes ikomocen. Dugunişa miyoxaman. (PZ-Cigetore) Yılmaz’ın kızı bir ay içinde evleniyor. Bizi düğüne davet ediyor. Çxvopa-ti va-ren. Ar ndğaşi doloxes gyari mu-şeni dimjaren, var-miçkin. (AK-Döngelli) Sıcak da yoktur. Bir günün içinde yemeğin niçin ekşidiğini bilmiyorum. → doloxe

II. (AK) [yer] İçeride. İçeriye. Mamut’ik mempineri ntxirepeşi doloxes xump’ulape guşimers. (AK-Döngelli) Mahmut serili olan fındıkların içerisinden tekli kabuğundan ayıklanmamış olanları seçiyor. Limxonaşi doloxes na-gi(v)obği uşkirepe guşax3un. (AK-Döngelli) Eğreltiotunun içine döktüğüm (= koyduğum) elmalar kendi aralarında çürüyor. Gyozgira oxorişi doloxes boyne terluği gondunun. (AK-Döngelli) Göz göre göre evin içinde sürekli terlik kaybolur. İrağişi doloxes Amerikaşi askerepe gulun. (AK-Döngelli) Irağ’ın içinde Amerika’nın askerleri geziyor. → doloxeşi, doloxe [doloxes = doloxe + lokatif göstergesi -s ; doloxeşen = doloxe + ablatif göstergesi -şen : Birçok diyalektlerde bazı zarflar kısmen isim tipi ekleme sistemine sahiptir. Fakat zarflar fiilin öznesi olarak kullanılmadığına göre, ve zarflara ergatif ve enstrümantal göstergeleri eklenmediğine göre, zarf ile isim arasındaki sınırı kaybolmaz.]


doloxeşen (AH) z. İçeriden. Mtugi t’urvaz dolulun do doloxeşen gamaxorums. (AH-Lome) Fare torbanın içine girerek içerden kemirip deliyor. → doloxendo, doloxendon


doloxeşi (ÇM) z. İçeri. İçeriye doğru. Orxani çekmeje galeşi komoizdu do ar daha doloxeşi var-amvanç’inen. (ÇM-Ğvant) Orhan çekmeceyi dışarı çekti de tekrar içeri itemiyor. Ali p’arantenişi mt’alepe doloxeşi nomşaray. (ÇM-Ğvant) Ali penceredeki otları içeri doğru itiyor. → doloxes, doloxe


doloxombun (PZ), doloxombuy (ÇM), doloxombun (AŞ ~ FN), doloxomun (AH ~ ÇX) AL har.f. (Bitki, kuyu vs) dibinden kuruyor. Kökünden kuruyor. K’uyiz 3’k’ayi doloxomuşi babak k’uyi kvate dolopşams. (AH-Lome) Kuyuda su kuruyunca babam kuyuyu taşla dolduruyor.


doloxums[1]/ doloxuy (PZ ~ AŞ) EA har.f. [emp.şm.1.tek.ö.3.tü. dolopxum] Dışarıdan net ve açık görülmeyen kapalı bir sistemin [aps.] içini bozuyor. Bere radiyoşa moy-oşk’umtu. Mxit’uy. Doloxuy. (AŞ-Ok’ordule) Çocuğu radyoya göndermeyin. Kurcalıyor. Bozuyor. Bere radiyo-şk’imi manniya doloxuy. (AŞ-Ortaalan) Çocuk radyomu sürekli bozuyor. Bilgisayari-şk’imi dolopxvi. (AŞ-Ortaalan) Bilgisayarımı (= iç sistemini) bozdum. ≠ doloxups; + dolixven

part. doloxveri : (Kapalı sistemin içi) bozulmuş. Arızalı. Doloxveri manganaşi var-oxvo3’onay. M3udişi nçxik’uy. (ÇM-Ğvant) Arızalı makineden anlamıyor. Boşuna kurcalıyor.


doloxums[2] (AH) EAL har.f. 1. Aşağı doğru oyuyor. 2. Yere gömüyor. 3. Bir şeyin içindeki (= dibindeki) bir şeyi [aps.] bozuyor. Karmat’eşi 3’k’ari kvaten mebun3’oram do mok’obut’alam. Çkimi şkule ar mintxa mulun. Svareyi kvape doloxums do igzals. (AH-Lome) Değirmenin suyunu taşlarla kapatıp getiriyorum. Benden sonra birisi geliyor. Dizilmiş taşları bozup gidiyor.


doloxunams/ doloxunaps (FN ~ HP) EAL har.f. I.1. Düşey doğrultuyla derinliği olan kapalı mekânın [lok.] dibine oturtuyor. Handğa na-p’ç’opi kapçape saği 3’k’arite opşa ç’uk’iz kodoloboxuni. 3’ut’eli bozok obiru şeni k’et’i doluğams. (FN-Ç’anapet) Bugün yakaladığım hamsileri canlı olarak su dolu kazana koydum. Küçük kızım oynamak için suyun içine çubuk uzatıyor (= indiriyor). 2. Evcil hayvanı kapalı bir yere koyuyor. Nana-çkimik pucepe çaepunas doloxunaps. (AK-Döngelli) Annem inekleri otlağın içerisine sokarak salıveriyor. deluxunams; dolvoxunay; + doloxedun

II. mec. Aldatıyor. Kandırıyor. Ercanik k’oçi t’urvaz kodoloxunamz. (AH-Lome) Ercan adamı torbaya koyar (= adamı kandırıyor). moğordinams/ moğordinay; mvoğuredinay; moğerdinay/ moğerdinams/ moğerdinaps, mvoğerdinaps


doloxups (AK) EA har.f. Yapılmış olan büyük şeyi [aps.] yıkıyor. Turanik mcve oxori-muşi doloxups. (AK-Döngelli) Turhan eski evini yıkıyor. ≠ doloxums; + dilixven


dolozgums/ dolozguy (PZ ~ AŞ) EL har.f. I.1. Düşey doğrultuyla derin mekânın içine sıçıyor. 2. Giydiği bir şeyin içine sıçıyor. Xasanişi bere dimorduna-ti pontuli-muşis dolozgums. (PZ-Cigetore) Hasan’ın çocuğu büyüdüyse de pantolonun içine sıçıyor. Bere p’anda eşk’akunaşe dolozguy. (ÇM-Ğvant) Çocuk her zaman iç giysilerine kaka yapıyor. Bere na-moiduy pontuli dolozguy. (AŞ-Ok’ordule) Çocuk giydiği pantolona sıçıyor. Bere pontuli dolozgu. (AŞ-Ortaalan) Çocuk pantolona sıçtı. → doloz*gums/ doloz*gups; + diliz*gvams, diliz*gups

II. mec. İçine ediyor. İşi bok ediyor. Ali var-gvonognay. Na-voxenapam dulyape dolozguy. (ÇM-Ğvant) Ali saftır (= akılsızdır/ geri zekalıdır). Yaptırdığım işlerin içine ediyor (= sıçıyor). Ham dulya muç’ç’o-ti dolozgvi ? Hişşo dopaği. (AŞ-Ortaalan) Bu işin nasıl ki bok ettin ? Öyle temizle. → cozgvay; goyozgvams/ goyozgvay; gyoz*gvams/ gyoz*gvaps


dolozun (PZ ~ AŞ) AL hal f. 1. Düşey doğrultu ile derin mekânın içine ya da dibine konmuş halde duruyor. Xasanis oçxe elobun. Ç’ak’i var-dolozun. (PZ-Cigetore) Hasan’ın kılıfı yandan takılı. Çakısı yok içinde. 2. Bir şeyin içine dikey doğrultuyla derin girmiş halde duruyor. → doloz*in/ dolozin

+ doluzun AD hal f. 1. Birine ait düşey doğrultuyla derin mekânın dibine konmuş halde duruyor. Uk’ap’amt’aşa korba mu-ti dologizun inçaxen. (ÇM-Ğvant) Koşarken karnında ne varsa çalkalanıyor. 2. Birine ait bir şeyin içine düşey doğrultuyla derin girmiş halde duruyor.


doloz*gums/ doloz*gups (FN ~ ÇX)(AK) EL har.f. 1. Düşey doğrultuyla derin mekânın içine sıçıyor. 2. Giydiği bir şeyin içine sıçıyor. K’oçik şkurnate şavvaliz doloz*gums. (AH-Lome) Adam korkudan pantolona sıçıyor. Dido şkurnace ren. Seri soti ulut’aşi şkurnaten doloz*gums. (AH-Borğola) Çok korkaktır. Gece bir yere giderken korkudan (altına) sıçıyor. Nazmiye ! Berez mendo3’k’edi ! Şura alems. Doloz*gu-doren. (AH-Borğola) Nazmiye ! Çocuğa bak (= ilgilen) ! Kokuyor. (Giydiği şeyin içine, altına) sıçmış. Berek k’at’a ndğa k’urtas doloz*gups. (AK-Döngelli) Çocuk her gün donuna sıçıyor. → dolozgums/ dolozguy; + doliz*gvams/ doliz*gvaps, diliz*gups


doloz*in/ dolozin (FN ~ ÇX) AL hal f. I. (FN ~ ÇX) 1. Düşey doğrultu ile derin mekânın [lok.] içine ya da dibine konmuş halde duruyor. Nanak k’alatiz na-doloz*irt’u ntxirepe moçodinamz. (FN-Ç’anapet) Annem sepetin içinde bulunan fındıkları boşaltıyor. Ondğeneyi gyari na-doloz*in k’alati da-çkimiz ek’obun. (FN-Ç’anapet) Öğle yemeğinin içinde bulunduğu sepet kız kardeşimin sırtında asılıdır. Didi xami oçxez doloz*in. (AH-Lome) Büyük bıçak kılıfın içindedir. K’arfi xalamidas doloz*in. (HP-P’eronit) Çivi çekmecenin dibinde duruyor. 2. Bir şeyin içine düşey doğrultuyla derin girmiş halde duruyor. Ğalis na-doloz*in kyutuği muşebura gulikten. (AK-Döngelli) Derenin içerisindeki kütük kendiliğinden dönüyor. → dolozun

+ doluz*in/ doluzin ADL hal f. 1. Birine ait [dat.] düşey doğrultuyla derin mekânın [lok.] dibinde duruyor. 2. Birine ait [dat.] bir şeyin [lok.] içine düşey doğrultuyla derin girmiş halde duruyor. Ç’uburişi pen3kva xez dolomiz*in. (AH-Lome) Kestane dikeni elimin içindedir (batmış haldedir).

II. (AH) Kabak, hıyar (= salatalık), fasulye, çay, soğan vs ocak şeklinde çukurlar açılarak ekilmiş haldedir. BabakÇayi na-doloz*in yerepe oxi3’onazya do k’et’i orçak’ams. (AH-Lome) BabamÇay ekili yerler belli olsundiye çubuk dikiyor.


dolo3igams/ dolo3igaps (HP)(AK), dolvo3igaps (ÇX) EAL har.f. Düşey doğrultuyla derin mekânın [lok.] içine sokuyor. → dolo3onams, dolvo3onay, dolo3onay


dolo3onams/ dolo3onay (PZ)(AŞ’in ir kısmı)(FN ~ AH) EAL har.f. Düşey doğrultuyla derin mekânın [lok.] içine sokuyor. Xami oçxe-muşiz kodolo3oni. (FN-Sumla) Bıçağı kendine ait kılıfına koy. He xami oçxe-muşiz kodolo3onit. Xe megak’vatanoren ! (AH-Borğola) O bıçağı kılıfına sokun. Elinizi kesebilirsiniz. → dolvo3onay; dolo3igams/ dolo3igaps, dolvo3igaps


dolo3xontun (AK) AL har.f. Bir şeyin [lok.] içine atlıyor. Bere tiraktorişi kasas dolo3xontun. (AK-Döngelli) Çocuk traktörün römorkuna atlıyor. → doluk’ap’ams/ deluk’ap’ams, doluk’ap’ay; doluk’ap’un


dolo3’ams/ dolo3’ay (PZ)(AŞ) EAL har.f. [kb.{o-}] Bir şeye [lok.] takılan bir şeyi [aps.] söküp çıkarıyor. Çemalik Ayşeşi ucişa çupe dolo3’ams. (PZ-Cigetore) Kemal Ayşe’nin kulağından küpeyi çıkarıyor. Xasanik xocişi dok’oru dolo3’ams. (PZ-Cigetore) Hasan öküzün boyun bağını çözüyor. K’ayğişi na-k3u ergi dolo3’ay. (AŞ-Ok’ordule) Kayığın çürüyen eğrisini [= kayığın yapımında kullanılan bükülmüş ağaç parçasını] çıkarıyor. Damtire nusa na-dolvobu kolye dolo3’ay. (AŞ-Ok’ordule) Kaynana geline taktığı kolyeyi çıkarıyor. Na-ok’k’ixu mu-tu on dolo3’ay deyi Ali komepçi. (AŞ-Ortaalan) Bozulan ne ise söküp çıkarsın diye Ali’ye verdim. → dolvo3’ay; dolo3’k’ams, dolo3’k’ims/ dolo3’k’ips; ≠ dolo3’uy

+ dolu3’ay (AŞ-Ortaalan) EDA har.f. [kb.{i-/u-}] Derinde takılan bir şeyi söküp çıkarıyor. Sanduği na-non3oy k’afrepe dolu3’i do hişo ixmari. (AŞ-Ortaalan) Sandığa (iç-alt kısımda) çakılı çivileri sök de öyle kullan.


dolo3’ers/ dolo3’en (PZ) ED har.f. [Çekimi → no3’ers, no3’en, o3’en] Derinliğin dibine bakıyor. Derinliğin dibinde olan şeye bakıyor. → dolvo3’en/ dolvo3’ey, dolo3’k’en/ dolo3’k’ers/ dolvo3’k’en


dolo3’k’ams (FN ~ AH) EAL har.f. [kb.{o-}] Bir şeye [lok.] takılan bir şeyi [aps.] söküp çıkarıyor. Mevludik Fadimez aliz na-doloburt’u moni dolo3’kams. (FN-Ç’anapet) Mevlüt Fatma’nın boynunda asılı olan boncuğu çıkarıyor. Nurik oxorcaz xez na-dolobun belez*z*uği dolo3’k’ams. Ulun do k’umayiz meçams. (AH-Lome) Nuri karısının elinde takılı bileziği çıkarıyor. Gidip de kumara veriyor. Berez aliz na-dolobun kolyeMot-gondinomt’azya do dolo3’k’ams. (AH-Borğola) Çocuğun boynunda asılı olan kolyeyi “Kaybetmesin” diye çıkarıyor. Çili-muşiz xez na-dolobun bilezuği gamaçamu şeni dolo3’k’ams. (AH-Borğola) Eşinin eline takılı olan bileziği satmak için çıkarıyor. → dolo3’ams, dolvo3’ay, dolo3’ay, dolo3’k’ims/ dolo3’k’ips


dolo3’k’en/ dolo3’kers/ dolvo3’k’en (FN ~ ÇX) ED har.f. [Çekimi → o3’k’ers/ o3’k’en] Derinliğin dibine bakıyor. Derinliğin dibinde olan şeye bakıyor. # En3i, e mpula en3i / Kyoyiz dolop’3’k’edare / Yonaman purki-çkimi / Ma-ti ek’ap’3’k’edare. (FN, Anonim) Yok ol, ey duman yok ol / Köye bakacağım / Götürüyorlar çiçeğimi (= sevgilimi) / Ben de bakacağım. → dolo3’ers, dolvo3’en/ dolvo3’ey


dolo3’k’ims (AH), dolo3’k’ips (AK) EAL har.f. [kb.{o-}] 1. Bir şeye [lok.] takılan bir şeyi [aps.] söküp çıkarıyor. Nusak berez aliz na-dolobun muska dolo3’k’ims do heşşo oncirams. (AH-Lome) Gelin çocuğun boynundaki muskayı çıkartıp öyle yatırıyor. Fadimes na-dolobun beşibirluği noğame-muşi dolo3’k’ips. (AK-Döngelli) Fadime’de asılı olan beşibirliği nişanlısı (ya da : kocası) söküyor. 2. Dikilen bir şeyi kökünden söküp çıkarıyor. Babak ğoberişi x3aperi kazuğepe dolo3’k’ips. (AK-Döngelli) Babam çitlerin çürümüş kazıklarını söküp çıkarıyor. → dolo3’ams, dolvo3’ay, dolo3’ay, dolo3’k’ams


dolo3’uy (ÇM) EA har.f. Dikilen bir şeyi [aps.] kökünden söküp çıkarıyor. Ali mşk’velape şapxu-muşite dolo3’uy. (ÇM-Ğvant) Ali fidanları kökleri ile söküyor. Ali muxepe dolo3’uy. (ÇM-Ğvant) Ali çivileri söküyor. → eşk’a3’uy. ≠ dolvo3’ay


dolubarams/ dolubaray/ dolubaraps ED har.f. Bir şeyin [dat.] içine üflüyor. # Ç’andra var. Dandra var-on / 3’em3’e moy dolubaram ? / Ma Muslimani var-vor / Şuri moy gomibaram ? (ÇM-Ğvant, eski bir değiş) Düğün yok. Bayram değil / Tulumu neden çalarsın ? / Ben Müslüman değilim / Bana neden üflersin (= dua okuyorsun). Baloniz na-dolobubari sigaraşi k’oma, balonişi nuk’u oxobuşkvaşi galendo purinams. (AH-Borğola) Balonun içine üflediğim sigara dumanı, balonun ağzını bırakınca dışarı püskürür.


doluçxvarams (AH) EDA har.f. [Deyim üyesi olarak kullanılır.] Birinin [dat.] vücudunun bir kısmını [aps.] feci şekilde dövüyor.

[dey. doluçxvarams do doluragadams : Feci şekilde dövüyor.] Elebocini do k’ayi nuk’u-nak’i dolobuçxvari do doloburagadi. (AH-Lome) Yatırıp yere ağzını burnunu bir güzel dağıttım.


doluç’k’omams/ doluç’k’omaps (FN ~ HP), duluç’k’omaps (ÇX) EDA/ED har.f.

I. EDA har.f. 1. Düşey doğrultuyla derin mekânın içinde yiyor. Xasaniz dido 3’ip’i uyonun. Ala irdet’aşa gverdi 3’i3’ilapek doluç’k’omams. (AH-Lome) Hasan’ın çok sayıda yavru balığı var. Ama büyüyene kadar yarısını yılanlar yer. 2. Düşey doğrultuyla derin mekânın içinde bulunan şeyi (o mekânın içerisinde veya dışarısında) yiyor. K’oçepek berez t’ik’inaz na-dolobudvi oç’k’omalepe iri doluç’k’omez. (AH-Lome) Adamlar çocuğun sepetine koyduğum yiyeceklerin hepsini yediler. Fetik sarğaz na-ren lu-ncaxeriz nuk’u yokaçams do doluç’k’omams. (AH-Borğola) Fethi teknedeki lahana ezmesini, ağzını üstünde tutarak yiyor. → doluşk’omams/ doluşk’omay

II. ED har.f. (İp) sürtünerek bir şeyi oyuyor. Puciş dok’ora ndari gyudva şkule aliz doluç’k’omams. (FN-Sumla) İneğin yularını sıkı bağlarsan boynunu keser, yara yapar. Puciz na-dolobun tok’i aliz kodolat’k’u-doren. Ti hekol hakole ovalaşi axri3ken do t’k’ebi doluç’k’omams. (AH-Lome) İneğe takılan ip boynunu sıkıvermiş. Başını öteye beriye sallayınca sürtünüp deriyi yiyor.

III. (AH-Borğola) EDA har.f. Beraber yenen bir şeyi [aps.] karşısındakinden [dat.] çabuk yiyor. Memet’ik, nana-muşik ç’ut’a 3’uk’aliten na-meçu yoğut’i Xasaniz doluç’k’omu. (AH-Borğola) Mehmet, annesinin küçük kazanla verdiği yoğurdu Hasan’dan çabuk yedi.


dolugyaurams (AH) EDA har.f. Birinden [dat.] bir şeyi [aps.] araklıyor, iç ediyor, çalıyor. Xasanik va-momçamt’u. Ala dolobugyauri. (AH-Lome) Hasan bana vermek istemiyordu. Ama arakladım. vuyi-cubriya uxenams


doluğams/ deluğams/ doluğay (PZ ~ FN) EAL har.f. Düşey doğrultuyla derin mekânın içine indiriyor. Xasanik Alişi k’uyis toç’i deluğams. (PZ-Cigetore) Hasan Ali’nin kuyusuna ip indiriyor. Ali toç’i nç’oreri doluğay do cenk’oruy. (ÇM-Ğvant) Ali ipi delikten geçirip bağlıyor. Ç’uk’k’ali k’uzi doluği do xor3’epe keşk’iği. (AŞ-Ortaalan) Kazana kaşık sok da etleri çıkar. Handğa na-p’ç’opi kapçape saği 3’k’arite opşa ç’uk’iz kodoloboxuni. 3’ut’eli bozok obiru şeni k’et’i doluğams. (FN-Ç’anapet) Bugün yakaladığım hamsileri canlı olarak su dolu kazana koydum. Küçük kızım oynamak için suyun içine çubuk uzatıyor (= indiriyor). → dolumers, dulumers, dulumars


doluk’ap’ams/ deluk’ap’ams (PZ-Cigetore), doluk’ap’ay (ÇM) EL har.f. [kb.{u-}’nun işlevi belli değil] I. (PZ) Düşey doğrultuyla derinliği olan bir şeyin [lok.] içine hızla iniyor ya da atlıyor. Andğa ma laç’i memagu. “Memok’ap’asendeyi maşk’urinu. Sift’e na-bz*iri çuk’uris kodelevuk’ap’i. (PZ-Cigetore) Bugün bana köpek rastladı. “Bana kapardiye korktum. İlk gördüğüm çukurun içine hızla indim (= atladım). Ar korme komiyonun. Vantxozasi doyanureşi tude deluk’ap’ams. (PZ-Cigetore) Bir tavuğum var. Kovaladığım zaman kümesin altının içine atlıyor. → dolilay/ dolilams/ dolilaps; doluk’ap’un; dolo3xontun

II. (ÇM) Düşey doğrultuyla derinliği olan bir şeyin [lok.] içine atlıyor. Bere ançxvapasi t’oba doluk’ap’ay. (ÇM-Ğvant) Çocuğa sıcak basınça [çocuk] göle atlıyor. Mtuyi mca doluk’ap’ay. (ÇM-Ğvant) Fare sütün içine atlıyor. → doluk’ap’un


doluk’ap’un (AŞ ~ AH HP) AL har.f. [kb.{u-}’nun işlevi belli değil] Atlıyor. I. (Deniz, göl, kuyu vs gibi şeylerin) içine bir an için atlıyor. Xasani abca doluk’ap’un. İmçiy. (AŞ-Ok’ordule) Hasan dereye atlıyor. Yüzüyor. Bere işk’iden. Doğani azirusi evedi evedi zuğa doluk’ap’u. (AŞ-Ortaalan) Çocuğun boğulduğunu görünce Doğan çabuk çabuk denize atladı. Cuma-çkimik ntxiri do3’ila şkule oserinu şeni t’obaz doluk’ap’un. (FN-Ç’anapet) Kardeşım findığı topladıktan sonra serinlenmek için gölete atlıyor. Xusenik pucepe mele oşkumet’u. Ğaliz golulut’uşi bereşi nena ognu. İ3’k’edu. Berepeşi ari t’obas işkidet’u. A şvacis t’obaz doluk’ap’u do bere muşletinu. (AH-Lome) Hüseyin ineklerini karşı tarafa götürüyordu. Dereden geçerken çocuk sesini duydu. Baktı. Çocukların biri t’obada boğulmak üzere idi. Hemen atlayıp çocuğu kurtardı. Mtugik k’at’u z*iraşi şkurnaten ğormaz doluk’ap’un do imt’en. (AH-Borğola) Fare kediyi görünce korkudan deliğin içine atlayıp kaçıyor. → doluk’ap’ams/ deluk’ap’ams, doluk’ap’ay; dolo3xontun

II. (AH) Alelacele, çarçabuk bir taşıma aracına biniyor. Dulyaşi ora komoxtu do Ali Mp’olişen mundez moxtasen ? - Ç’e a şvaciz doluk’ap’un do komulun. (AH-Lome) İş zamanı geldi de Ali İstanbul’dan ne zaman gelecek ? - Yahu hemen atlar, gelir. Xasani ç’umanişe na-idat’u. Handğa mot idu ? - Araba moxvaduşi doluk’ap’u do igzalu. (AH-Lome) Hasan yarın gidecekti de bugün neden gitti ? - Arabaya rastlayınca atladı, gitti.


doluk’iyams (PZ) EDL har.f. Birinin [dat.] kulağının [lok.] içine bağırıyor. Uciz mot-dolomik’iyam ! (PZ-Cigetore) Kulağımın içine bağırma ! → doluk’riyay


doluk’riyay (ÇM ~ AŞ) EDL har.f. Birinin [dat.] kulağının [lok.] içine bağırıyor. Ali bere uji doluk’riyay. (ÇM-Ğvant) Ali çocuğun kulağına bağırıyor. Doğani bere doluk’riyasi mo3’vok’ap’inapay. (AŞ-Ok’ordule) Doğan çocuğa bağırınca [çocuğu] ürpertiyor. → doluk’iyams


dolulun/ delulun (PZ), dolulun (ÇM ~ HP) AL har.f. 1. Düşey doğrultuyla derin mekânın içine giriyor. Dibine iniyor. Dolumcun. Xasani ! Mjora delulun do si mo va-moxt’i ? (PZ-Cigetore) Akşam oluyor. Hasan ! Güneş batıyor da sen neden gelmiyorsun ? Andğa livadişa doloft’isi lazut’işi msva k’ot’ulas memasu do k’ot’ula maç’ven. (PZ-Cigetore) Bugün tarlaya girdiğimde mısır yaprağı enseme süründü de ensem yanıyor. Berepe na-mç’imt’u mç’ima uji var-meçey. Ruba doloxt’ey. Şk’a do 3’ale 3’ari doxveri arinepe çxomi ogoru kocoç’ey. (ÇM-Ğvant) Çocuklar, yağan yağmura kulak asmadan dereye girip bellerine kadar suya girmiş halde taş aralarında balık aramağa başladılar. Nana baba do berepe na-doloxt’ey yeri dolik’açey. (AŞ-Ortaalan) Anne baba ile çocuklar indikleri yerde sıkıştılar. Ali dere kodoloxt’u do iserinay. (AŞ-Ortaalan) Ali dereye girdi de serinliyor. Pencereşen 3’i3’ila dolulun. (AH-Lome) Pencereden yılan giriyor. 3’i3’ila nçxomişi havuziz doloxtaşi dolikaçen do var-eşalen. (AH-Lome) Yılan balık havuzuna girince içinden çıkamıyor. Mtugi t’urvaz dolulun do doloxeşen gamaxorums. (AH-Lome) Fare torbanın içine girerek içerden kemirip deliyor. → dululun; + dolilams/ dolilay/ dolilaps

emperfektif istek kipi ikinci biçimi dolit’as/ dolit’ay : Girsin. “Puci livadi mo-dolit’aydeyi goluperdağams. (AŞ-Ok’ordule) “İnek bahçeye girmesindiye engel yapıyor (= perde yapıyor).

şsz dolilven (PZ), dolilen (ÇM ~ AŞ), dolixtinen/ dolilen (FN-Ç’anapet), dolixtinen (FN-Ç’enneti), dolilen/ dolilinen (FN- Sumla ~ HP) : Düşey doğrultuyla derin mekânın içine giriliyor. Hik’u ç’anç’axoni yeri var-dolilen. (AŞ-Ok’ordule) O kadar çamurlu [çukur] yere girilmez.

II. (ÇM)(AŞ-Ortaalan) Güneş [aps.] batıyor. Mcora kext’u dolulun / Ğvandi haşo golulun. (ÇM-Ğvant, anonim) Güneş doğdu batıyor / Ğvantta böyle oluyor (= gelenekler böyledir). Mcora doliluşa molenk’ale kodopxedi. Melenk’ale biseyiri. (AŞ-Ortaalan) Güneş batıncaya kadar bu yakada oturdum. Karşı yakayı seyrettim. → dolilayII; geilamsI; gyant’onunI


dolumcerişi z. (ÇM) Akşam üstü. Oxorişi jamepe dolumcerişi pranduy. (ÇM-Ğvant) Evin camları akşam üstü parlıyor. Alişi şuronepe dolumcerişi celipinen. Oxori k’ap’ula ok’ipinen. (ÇM-Ğvant) Ali’nin keçileri akşama doğru aşağı doğru hareket ediyor. Evin arkasında toplanıyor. Ayşe dolumcerişi şuronepe donç’valuy. Mandre molvoxunay. (ÇM-Ğvant) Ayşe akşam üstü keçileri sağıyor. Ahıra hapsediyor (= kapatıyor). → limcerişi; lumcizII


dolumcinams/ dolumcinaps (PZ)(FN ~ HP) Eø har.f. [fb.{do-}; kb.{o-}; emp.şm.1.tek. dovolumcinam/ dobolumcinam] (Boşa zaman harcayarak) akşamlıyor. Akşama kalıyor. Berek dolumcinu. (AH-Lome) Çocuk (bir yerde boşa zaman harcamış olup) akşam etti. → dvolumcinay/ dvolumcinaps


dolumcun (PZ), dolumcun/ dolumcuy (ÇM), dolumcun (AŞ ~ ÇX) øø e.f. Akşam oluyor. Dolumcun. Xasani ! Mjora delulun do si mo va-moxt’i ? (PZ-Cigetore) Akşam oluyor. Hasan ! Güneş batıyor da sen neden gelmiyorsun ? Dolumcu. (PZ ~ ÇX)(AK) Akşam oldu. Dolumcu. Çona nudvinay. (ÇM-Ğvant) Akşam oldu. Işık yakıyor. Dolumcasi k’ulaç’idi dolvoğramar do umezmonu dijinar. (ÇM-Ğvant) Akşam olunca kapının kancasını tam yerine oturttun mu, endişesiz uyuyacaksın. Ali pujepe dolumcaşa mç’eşuy. (ÇM-Ğvant) Ali inekleri akşama kadar takip ediyor. Ayşe şuri memç’vetineri uğun. P’ri dolumcasenOra nak’u iyu ?” deyi iç’itxay. (ÇM-Ğvant) Ayşe tez canlı. Akşam olmadanSaat kaç oldu ?” diye soruyor. # Avlaşi ogine m3xuli-fidani / Onciruşa va-momçamt’i meydani / T’angri-şk’imi dolumci do dotani / Ordo moxt’i ordo. Cek’uğurare. (AŞ, N.T.) Evin önündeki bahçenin önünde armut fidanı / Uykuma meydan vermiyrordun / Tanrım akşam et ve sabah et / Tez gel tez. Ardından öleceğim. P’ap’ulikDolumcuya do pucepe gelolapams. (AH-Lome) DedemAkşam oldudiye inekleri aşağı doğru gönderiyor. Dumç’k’u steri mot-buzalamt. Dolumcu. (AH-Lome) Karınca gibi yürümeyin. Akşam oldu. Berepez gamucoxi ! Dolumcu. Oxorişe komoxtan. (AH-Borğola) Çocuklara seslen ! Geç oldu. Eve gelsinler. Dolumcun. Yano va-dopskidat. Ç’umen xolo moptaminonan do dulya-çkini p’aminonan. (AK-Döngelli) Akşam olur. Yarın yine gelip işimize devam ederim. [Bu fiil, öznesiz olduğuna göre genelde, şahıssız kipteki tüm fiiller gibi, sırf 3’üncü şahıs tekil özneli biçimini alır. Halbuki Ardeşen’de söylenen bir türkünün sözünde ilginç bir istisna bulunuyor. # T’angri-şk’imi, dolumci do dotani. (AŞ, anonim) Tanrım, akşam et ve sabah et.] → limci diyen; seri diyen; lumcun; iseren

+ dulumcun (PZ ~ ÇX) øD e.f. Birine [dat.] akşam oluyor. Biri [dat.] akşamlıyor. Ali Osmanik dulyas coç’aşa dulumcun. (PZ-Cigetore) Ali Osman işe başlayana kadar akşam oluyor. Dulya ikumt’aşa dulumcun do var-oxo3’onay. (AŞ-Ok’ordule) İş yaparken akşam oluyor da anlamıyor. Sedati dulumcu. Handğa var-gvaktinasen. (AŞ-Ortaalan) Sedat akşam etti. Bugün geri dönemeyecek. Entepe Xopaşa ulut’eşşa dulumces. (HP-P’eronit) Onlar Hopa’ya gidene kadar (tembel oluşları ve ağır hareketleri olduğundan dolayı) akşam oldu. → culumcun (ÇM)


dolumers (AH ~ HP) EAL har.f. Düşey doğrultuyla derin mekânın içine indiriyor. Emine oxoriz xvala t’aşi nek’naz k’olak’idi dolumers do oxoriz heşşo dodgitun. (AH-Lome) Emine evde yalnızken kapıya kancayı takıyor ve evde öyle kalıyor. Musak nek’naz levye dolumers do nek’na menteşez eşat’k’omers. (AH-Lome) Musa kapının altına levye sokarak kapıyı menteşeden çıkartıyor. → doluğams/ doluğay, dulumers, dulumars


dolun3’ams (FN-Ç’anapet) EDA har.f. Düşey doğrultuyla derinliği olan bir şeyin içine [dat.] bir şeyi [aps.] değdiriyor. Nandidik çayiz kovali dolun3’ams do imxoz. (FN-Ç’anapet) Ninem buğday ekmeğini çaya bandırarak yiyor. → dolonç’ams; dolvon3’ay; dolvonç’ay; dolonç’ams/ dolonç’aps; dolon3’ams


dolupinams[1]/ delupinams[1] (PZ), dolupinay (ÇM ~ AŞ), dolupinams[1] (FN ~ AH) EAL har.f. [fb.{dolo-}] [kb.{u-}’nun işlevi belli değil] Aşağıda bulunan derin bir yere evcil hayvanı [aps.] sürüyor ya da güdüyor. Alik k’oyinepe livadis delupinams. (PZ-Cigetore) Ali koyunları tarlaya düşey yöne yolluyor. Pujepe gza 3’ale dolupinay. (ÇM-Ğvant) İnekleri yol altına sürüyor (= salıveriyor). # Pujepe dolovupini Arak’li / Ç’indrağepe ran3’uy xolo merak’li. (ÇM-Ğvant) İnekleri Arak’liya doğru sürdüm / Çıngıraklar çıngırdıyor efkârlı. Pucepe me3’u. 3’aleni livadi dolupinay. (AŞ-Ok’ordule) Sığırları çözdü. Aşağıdaki bahçeye güdüyor. K’oyinepe 3’aleni livadi dolupini. (AŞ-Ortaalan) Koyunları aşağıki bahçeye sal (= sür). Nanak ndğa-tanuriz pucepe livadiz dolupinamz. (FN-Ç’anapet) Annem gün agarırken inekleri fındık bahçesine salıyor. Çobanik k’oyinepe tkvani geduzaşe k’ele dolupinams. (AH-Lome) Çoban koyunları sizin düzleğe doğru sürüyor. Kotumepek mcvasya do ont’uleş k’ele dolupinams. (AH-Borğola) “Tavukları otlasındiye tarla tarafına sürüyor.

+ dolipinen[1]/ delipinen AL har.f. Düşey doğrultuyla derin kapalı mekânın içine veya dibine güdülüyor ya da yollanıyor. Pucepe omcvinuşa k’olayiluğite delipinen. (PZ-Cigetore) İnekler otlatmaya kolaylıkla yollanıyor.


dolupinams[2] (FN ~ AH)(*) EAL har.f. [fb.{dolo-}][kb.{u-}’nun işlevi belli değil] Düşey doğrultuyla derin kapalı mekânın içine veya dibine seriyor. Musak na-ç’k’orums tipi xerk’iz dolupinams. (AH-Lome) Musa biçtiği otu harkın içine seriyor. K’at’uşi motalis ini mot-avet’asya do yuva-muşis xomula çaçi dolupinams. (AH-Borğola) “Kedi yavrusu üşümesindiye yuvasına kuru yaprak seriyor. [(*) FN-Ç’anapet diyalektinde bu fiilin şahıssız kipi olan dolipinen biçimi “seriliyor” anlamında kullanılır. Buna rağmen dolupinams biçimi “seriyor” anlamında kullanılmaz. Bunun yerine dorçams fiili kullanılır.] → dulumpinaps

şsz dolipinen[2] : Düşey doğrultuyla derin kapalı mekânın içine veya dibine seriliyor veya salınıyor. Ixi barayiz livadişi ortaz lazut’epe dolipinen. (FN-Ç’anapet) Rüzgâr esince bahce ortasındaki mısırlar yere seriliyor. Dido ixi baraşi rubaşi lazut’epe iri-xolo dolipinen. (AH-Lome) Çok rüzgâr estiği zaman vadideki mısırların hepsi yere seriliyor. Lazut’epe dido ixi baraşi ya mot’roxun, ya-ti dolipinen. (AH-Lome) Mısırlar çok rüzgâr estiği zaman ya kırılıveriyor, ya da yere seriliyor.


doluragadams (AH) EDA har.f. Birinin [dat.] vücudunun bir kısmını [aps.] feci şekilde dövüyor. Elebocini do k’ayi nuk’u-nak’i dolobuçxvari do doloburagadi. (AH-Lome) Yatırıp yere ağzını burnunu bir güzel dağıttım. → doluçxvarams


doluşk’omams/ deluşk’omams (PZ), doluşk’omay (ÇM ~ AŞ) ED/EDA har.f. Düşey doğrultuyla derin mekânın içinde yiyor, veya içinde bulunan şeyi yiyor, ya da düşey doğrultuyla derin delik oluşturarak bir şeyin iç kısmını yiyor. → doluç’k’omams/ doluç’k’omaps

I. ED har.f. Bir şeyin ortasını, düşey doğrultuyla derin delik oluşturarak yiyor. Mtuyi vali doluşk’omu. (ÇM-Ğvant) Fare peynirin ortasını yedi.

II. EDA har.f. 1. Birine ait [dat.] bir şeyi düşey doğrultuyla derin mekânın içinde yiyip bitiriyor. Bereşi xepes na-uğun cari laç’ik deluşk’omams. (PZ-Cigetore) Çocuğun elinde olan ekmeği köpek yiyor. Nceni şeni na-pxazirum ç’uk’ali xoci doluşk’omay. (AŞ-Ok’ordule) Yavru inek için hazırladığım bakrac[ın içindekini] öküz yiyip bitiriyor. Bereşşi ç’ik’olata moy doluşk’omi ? Bere şk’omasert’t’u. (AŞ-Ortaalan) Çocuğun çikolatasını niye bitirdin ? Çocuk yiyecekti 2. Birine ait [dat.] bir şeyin [aps.] ortasını, düşey doğrultuyla derin delik oluşturarak yiyor.


dolut’ams/ delut’ams (PZ), dolut’ay (ÇM) EDL har.f. Birini(n hakkında) [dat.] birine [lok.] şikâyet ediyor. Hişo mot-it’ur. Yevana delegit’are. (PZ-Cigetore) Öyle deme. Yoksa senin hakkında şikâyet edeceğim. Si eba-sk’anis delegit’are. (PZ-Cigetore) Seni babana şikâyet edeceğim. Berepek ceyoneri mşk’vela memit’axes. Ma-ti nana-nişis delevut’am. (PZ-Cigetore) Çocuklar aşlanmış fidanımı kırdılar. Ben de annelerine şikâyet ediyorum. Na-mekçi cenç’areri var-momçana vidar-dolovut’ar. (ÇM-Ğvant) Sana verdiğim parayı [geri] vermez isen gidip şikâyet edeceğim. numğezamsII; ok’ut’alams


doluvelun/ deluvelun (PZ) ADL har.f. Birinin [dat.] eline [lok.] geçiyor ya da düşüyor. Xasanis hik’u ik’p’ali uğun ç’i eni vorsi mşk’velape Xasanişi xes deluvelun. (PZ-Cigetore) Hasan’ın o kadar kısmeti var ki en iyi fidanlar Hasan’ın eline geçiyor. → amvalen[2], ammalen[2]; xez dolulams[B]


doluzit’ams/ doluzit’ay (PZ ~ AŞ) EDAL har.f. [fb.{dolo-}] Birinin [dat.] kulağının [lok.] içine söylüyor. Samet’ik ma na-mi3’vasen p’anda uciz dolomizit’ams. (PZ-Cigetore) Samet bana diyeceğini her zaman kulağımın içine söylüyor. Na-pxer yerişa Xasani memanç’en do uci dolomizit’ay. (AŞ-Ok’ordule) Oturduğum yere Hasan yanaşıp kulağımın içine söylüyor.


dolva- → dola-


dolvaben (PZ ~ AŞ) ADL har.f. Elleri ile birinin [dat.] boynuna [lok.] sarılıyor. Oxorişa a miti moxt’asi ali dolvaben. (ÇM-Ğvant) Eve biri gelince (hoş geldin diye) boynuna sarılıyor. → dolak’iden, dolak’iten, dolvak’iden


dolvankten (PZ ~ AŞ) ADL har.f. Renk, kan vs [aps.] birine ait [dat.] elbiseye vs [lok.] bulaşıyor. Bozomotas din3xiri nayoru. Fogas dolvankten. (PZ-Cigetore) Kızdan kan aktı. Entarisine bulaşıyor. Porça boya dolomanktu. Onaxoni n. (AŞ-Ok’ordule) Gömleğime boya bulaştı. Yıkanması gerekir. Porça dolvanktu. Va-gamaxt’u do meyonaxuy. (AŞ-Ok’ordule) Gömleğin içine işledi (= gömleğin üstüne dökülen veya sürülen leke gömleğin ipliklerinin içine kadar girdi). [Leke] çıkmadı da yeniden yıkıyor. → dolakten


dolvapşen → dolipşen


dolvaşk’ven (PZ ~ ÇM) Aø har.f. [kb.{-a-}’nın işlevi belli değil.] I. Bir arazideki toprak [aps.] içe doğru çöküyor. Heyelânda bir arazinin [aps.] içi kopuyor. Alişi livadis hik’u kva ok’obğes ç’i livadi dolvaşk’ven. (PZ-Cigetore) Ali’nin tarlasına o kadar taş yığdılar ki tarla içe doğru çöküyor. Alişi avla k’at’a 3’ana dolvaşk’ven. (ÇM-Ğvant) Ali’nin kapı önünde her yıl heyelân oluyor. → dolont’ro3’un/ dolont’rosun/ dolont’ro3un; + caşk’ven, mvaşk’ven

II. Taşınabilir merdiven [aps.] yere [dat.] batıyor. Xasanik on3xenis lazut’i cobğaset’u. Msk’ala nomp’onu do eiğamt’uşa yuk’i monk’a ayu şeni msk’ala dolvaşk’vet’u. (PZ-Cigetore) Hasan tavana mısır serecekti. Merdiven dayadı da çıkarken yükü ağır olduğu için merdiven yere batıyordu.


dolvat’en (ÇM) AD har.f. Birinin [dat.] vücudundan ter [aps.] sızıyor. Upi dolomat’en. (ÇM-Ğvant) Vücudumdan ter sızıyor. Ter her yerime yayılıyor. # Moliğay enç’ili upi dolvat’u / Me3’omila-sk’ani xolo memat’u. (ÇM-Ğvant) Ot bağı getiriyor terleri akarak / Senin bakışın yine (bana) dert oldu. → 3’ordun; dolvaoren/ dolvayoren, 3’rodun, 3’orodun/ 3’odun


dolvayoren (ÇM)(AŞ-Ortaalan), dolvaoren (AŞ-Ok’ordule) AD har.f. Birinin [dat.] vücudundan ter [aps.] sızıyor. Birinin vücudundan [dat.] (kanı) akıyor. Upi dolomayoren. (ÇM-Ğvant) Ter başımdan aşağı akıyor. Upi dolomaoru. (AŞ-Ok’ordule) Alın teri döktüm. Xe danzi mema3onu do din3xiri dolomaoru. (AŞ-Ok’ordule) Elime diken battı ve kan aktı. Upi dolomayoru. (AŞ-Ortaalan) Çok terledim. Bütün vücuttan akacak kadar terledim. Alın teri döktüm. → 3’ordun; dolvat’en, 3’rodun, 3’orodun/ 3’odun

part. doloyoneri : (Kanı) akımış halde. Xasani din3xiri doloyoneri memagu. (ÇM-Ğvant) Hasan kanı akmış halde bana rasladı.


dolvo- → dolo-


dolvobay[1] (ÇM ~ AŞ), dolvobay/ dolobay (AŞ-Ok’ordule) EDAL har.f. Birinin boynuna doluyor. Birinin boynuna takıyor. Ngola-gza çangi dolvobare do olandu işk’inar. (ÇM-Ğvant) Yayla yollarında çanı (hayvanların) boynuna takacaksın ve yankıyı dinleyeceksin. Ngolaşa şuronepe uçumt’anşa çangi dolvobaman. (ÇM-Ğvant) Yaylaya keçileri götürürken boyunlarına büyük çan takıyorlar. Nceninape 3’ingiri dolvobi. Monk’a var-ayanen. (ÇM-Ğvant) Küçük buzağılara zil tak. Ağır gelmeyecek. Damtire nusa na-dolvobu kolye dolo3’ay. (AŞ-Ok’ordule) Kaynana geline taktığı kolyeyi çıkarıyor. → dolobams[1], dolobay[1]


dolvobay[2] (ÇM ~ AŞ) EAL har.f. Düşey doğrultuyla derin kapalı mekânın [lok.] içine sıvı [aps.] döküyor. Mca na-dolvobare a muti var-mutvasi mtuyi celuvelay. (ÇM-Ğvant) Süt koyduğun bir şeyin üstünü örtmez ise fare içine düşer. Hik’u-tişa opşa moy-dolvobam. Niyorasen. (AŞ-Ok’ordule) O kadar dolu doldurma. Dökülecek. → dolobams[2], dolobay[2]

yet. dolvaben : Düşey doğrultuyla derin mekânın içine sıvı dökebiliyor. Doloxeni k’apaği var-moşk’u3’aşşa mca bardaği var-dologaben. (AŞ-Ortaalan) İçerdeki kapağı sökmeden sütü bardağa dökemezsin.


dolvobazgay (ÇM ~ AŞ) EAL har.f. Düşey doğrultuyla derin bir şeyin içine basıyor. Ali xinci so-var-on 3’arepe 3’ari dolvobazgay-meyulun. (ÇM-Ğvant) Ali köprü olmayan sularda suların içine basarak geçiyorSoba dişk’a meşk’ambara-dolvobazgasi teneke-muşi dolondrik’uy. (AŞ-Ok’ordule) Sobaya odunu doldurup bastırınca tenekesi içerde yamuluyor. → dolobazgams/ dolobazgay, dolobaz*gams/ dolobaz*gaps, dolvobaz*gaps


dolvobaz*gaps (ÇX) EAL har.f. Düşey doğrultuyla derin bir şeyin içine basıyor. → dolobazgams/ dolvobazgay/ dolobazgay, dolobaz*gams/ dolobaz*gaps


dolvobğay (ÇM ~ AŞ), dolvobğaps (ÇX) EAL har.f. [emp.şm.1.tek. dolovobğam, dolobobğam, dolovobğap] Taneli katı cismi [aps.] düşey doğrultuyla derin bir şeyin veya bir yerin [lok.] içine döküyor. Gza na-cezun kvalepe ruba dolovobğam. (ÇM-Ğvant) Yoldaki taşları dereye atıyorum. Kvalepe k’alati dolovobğam. Taşları sepete döküyorum. Bena : “var-ort’aten ! Heko mçvela-t’k’vani var-on çi ! Mu-t ort’asen dolvobğamt ! (ÇM-Ğvant) Yaşlı bir kadın (kendilerine ait araziye çöp atanı görünce) : “Yokolasıcalar ! Orası çöplüğünüz değil ki ! Ne var ne yok atıyorsunuz.” → dolobğams[1]/ dolobğaps

+ dolvobğapay EDAL ett.f. Birine [dat.] taneli katı cismi [aps.] derin mekânın [lok.] içine döktürüyor. Kvalepe k’alati dolovobğapam. (ÇM-Ğvant) Taşları sepete döktürüyorum.


dolvobğun (ÇM ~ AŞ)(ÇX) AL hal f. Taneli katı cisim [aps.] düşey doğrultuyla derin bir şeyin veya bir yerin [lok.] içine dökülmüş halde duruyor. Oşk’urepe go3’aberi k’alatina dolvobğun. (ÇM-Ğvant) Elmalar asılı sepetin içinde duruyor. → dolobğun


dolvobun[1](ÇM ~ AŞ) AL hal f. Birinin boynuna [lok.] dolanmış haldedir, dolanmış halde asılıdır. N3xeni mç’ita moni dolvobun. (ÇM-Ğvant) Atın boynuna kırmızı boncuk asılıdır. Bere madalyoni dolvobun. (AŞ-Ortaalan) Çocuğun boynunda madalyon asılıdır. → dolobun[1]

dolvobun[2](ÇM ~ AŞ), (ÇX) AL hal f. Sıvı [aps.] bir kabın [lok.] içine dökülmüş haldedir. Onçaxule tani dolvobun. (ÇM-Ğvant) Toprak yayıkta ayran doludur. K’uk’mina 3’ari dolvobun. (AŞ-Ortaalan) Küçük güğümde su var. → dolobun[2]


dolvoç’apxay (AŞ) ED har.f. Birine [dat.] tokat atıyor. Birine [dat.] şamar atıyor. Niyazi-şk’uni guri malusi goiğu. Memeti kodolvoç’apxu. (AŞ-Ok’ordule) Niyazi’miz kızınca gerildi. Mehmet’e tokat attı. Xe-tersi-şk’imite dologoç’apxare. (AŞ-Ortaalan) Elimin tersi ile sana şamar vuracağım. → doloç’apxums; gamaç’apxums; moç’apxams, mvoç’apxay, moç’apxay; mot’va3un/ mot’va3ums; gamoç’apxay; gamudgams; gamo3’k’idams/ gamo3’k’idaps


dolvoç’k’iraps (ÇX) EAL/EDA har.f. I. EAL har.f. Düşey doğrultuyla derin mekânın içinde [lok.] bir şeyi [aps.] biçiyor. II. EDA har.f. Düşey doğrultuyla derin mekânın içine [dat.] bir şeyi [aps.] doğruyor. → doloşk’orams, dolvoşk’oray, doloç’k’orums, doloç’k’orams, doloç’k’irams/ doloç’k’iraps, doloç’k’irups

+ duluç’k’iraps EDAL har.f. Düşey doğrultuyla derin mekânın dibinde [lok.] birine ait [dat.] bir şeyi [aps.] biçiyor.


dolvoğramay (ÇM) EAL har.f. Düşey doğrultuyla derin kapalı mekânın içine tam oturtuyor. Dolumcasi k’ulaç’idi dolvoğramar do umezmonu dijinar. (ÇM-Ğvant) Akşam olunca kapının kancasını tam yerine oturttun mu, endişesiz uyuyacaksın.


dolvojinay (ÇM) EA har.f. Gömüyor. Ali doğuru. Xoja mbonuy. Andğa dolvojinanen. (ÇM-Ğvant) Ali öldü. İmam yıkıyor. Bugün gömecekler.


dolvokunay (ÇM ~ AŞ), dulvokunaps (ÇX) EDA har.f. Birine [dat.] belden yukarı bir şeyi [aps.] giydiriyor. Şk’imi dolokunaşepe nu3’iray, dugunişa it’aşa dolvokunasen. (ÇM-Ğvant) Elbiselerimi uygun görüyor. Düğüne giderken giydirecek. Bere mapxa ora libade mo-dolvokunam. Ançxvapen. (ÇM-Ğvant) Çocuğa güneşli zamanlarda kalın ceket giydirme. Sıcaklanıyor. Bere kçe dolvokunasi a piçoraşa dilebcaray. (AŞ-Ok’ordule) Çocuğa beyaz giydirince kısa bir zamanda [beyaz giysi] kirleniyor (= beyaz giysini kirletiyor). Bere vrosi dolvokuni ! İni nobay. İzabunasen. (AŞ-Ok’ordule) Çocuğu iyi giyindir. Soğuk eser. Hastalanır. → dolonkunams (PZ-Apso), dolokunams (PZ-Cigetore), dolokunay (AŞ), dolokunams (FN ~ HP)


dolvokaçaps (ÇX) EAL har.f. 1. Canlı varlığı [aps.] düşey doğrutuyla derin kapalı mekânın içine sıkıştırıyor, hapsediyor. Çukur veya düşük kotlu bir yerde tutuyor. 2. İnsan ve hayvan dışında herhangi bir eşyayı veya bitkiyi [aps.] bilerek veya bilmeyerek düşey doğrultuyla derin kapalı mekânın içine hapsediyor. dolvok’açay/ dolokaçaps; ≠ dolok’açams


dolvokaçun (ÇX) ADL hal f. Birine ait [dat.] düşey doğrultuyla derin mekânın içinde [lok.] tutulmuş haldedir. → dolok’açun, dolvok’açun, dolokaçun


dolvok’açay (ÇM ~ AŞ) EAL har.f. 1. Canlı varlığı [aps.] düşey doğrutuyla derin kapalı mekânın içine sıkıştırıyor, hapsediyor. Çukur veya düşük kotlu bir yerde tutuyor. Ali korme-montinape ngolaşa iyonamt’aşa k’alati dolvok’açay. Montinape şuri var-aşvajaneran. (ÇM-Ğvant) Ali tavuk civcivlerini yaylaya götürürken sepete tıkıyor. Civcivler nefes alamıyorlar. Mtuti tudendo-muşi kort’ana kvalepete k’oçi dolvok’açay. (ÇM-Ğvant) Ayının (alanında) alt tarafında olursan adamı taşlarla sıkıştırıyor (= adamın bir yere gitmesini engelliyor). Puci tude dolvok’açay. (AŞ-Ok’ordule) İneği aşağıda tutuyor. Mtuti dolvok’açi. Ma ot’oçaşşe megiğare. (AŞ-Ortaalan) Ayıyı (zeminden aşağıda bulunan boşluğun içine) hapset. Ben sana silah getireceğim. 2. İnsan ve hayvan dışında herhangi bir eşyayı veya bitkiyi [aps.] bilerek veya bilmeyerek düşey doğrultuyla derin kapalı mekânın içine hapsediyor. Buç’ç’i moy dolvok’açi ? Domaç’ç’iranen. (AŞ-Ortaalan) Kütüğü niye hapsettin ? Bize lâzım olacak. → dolokaçams/ dolokaçaps/ dolvokaçaps; ≠ dolok’açams

+ doluk’açay EDA/EDAL har.f. Birine ait bir şeyi hapsediyor. Ham mp’ulera ora k’oçi şuri doluk’açay. (ÇM-Ğvant) Bu sisli hava insanın canını sıkıyor.


dolvok’açun (ÇM ~ AŞ) ADL hal f. Birine ait [dat.] düşey doğrultuyla derin mekânın içinde [lok.] tutulmuş haldedir. Bere na-k’orobu dadalape xe dolvok’açun. (ÇM-Ğvant) Çocuk topladığı çiçekleri elinde sımsıkı tutuyor. Xe na-dolomok’açurt’u vrosi orape ceju. (ÇM-Ğvant) Avucumun içindeki en değerli günler (= zamanlar) uçup gitti. Nana ! Ali baba-muşi na-meçu para xe dolvok’açun. Ok’ap’inasen. Keuç’opi. (AŞ-Ok’ordule) Anne ! Ali’ye babasının verdiği para avucunun içinde. Düşürebilecek. Onu al. → dolok’açun, dolokaçun, dolvokaçun


dolvok’arbapay (ÇM) EA har.f. Birini [aps.] döverek ya da bağırarak susturuyor. Ali bere dolvok’arbapu. (ÇM-Ğvant) Ali çocuğu (döverek yada kızarak) susturdu. → nok’arbapay


dolvolay (ÇM ~ AŞ), dololay (AŞ’nin bir kısmı) AL har.f. [kb.{o-}: emp.şm.1.tek. dolovolam/ dolobolam] Düşey doğrultuyla derinliği olan kapalı mekânın içine düşüyor. Tuği kocegidges-i, dolvolam. (ÇM-Ğvant) Sana tuzak kurulursa (tuzağa) düşersin. Ali t’afoni dontxoru. Miti mo-dolvolamt’ay deyi kvalepe guduy. (ÇM-Ğvant) Ali çukur kazdı. Kimse içine düşmesin diye etrafına taş koyuyor. → dololams[A] ++ colay; elvolay/ elolay; e3’ulay; gamalay; gamvolay/ gammolay/ gamolay; goyolay/ goolay; k’oşk’volay

+ dolulay AD har.f. Birine ait bir şeyin içine düşüyor. Toli pirçi kodolomilu. A komi3’edi. (AŞ-Ok’ordule) Gözüme toz kaçtı galiba. Bir bak.


dolvolaps (ÇX) AL har.f. [kb.{ø-}: emp.şm.1.tek. dolovlap] Düşey doğrultuyla derinliği olan kapalı mekânın içine düşüyor. → dololams[B]


dolvonç’ay (AŞ) EAL har.f. Düşey doğrultuyla derin bir mekânın veya bir boşluğun içine [lok.] bir şeyi [aps.] sarkıtıyor veya indiriyor. Bir şeyin içine [lok.] bir şeyi [aps.] daldırıyor. K’ova k’uyi dolvonç’ay. Eiğaşa 3’ari naoren. (AŞ-Ok’ordule) Kovayı kuyuya indiriyor. Çıkarana kadar suyu dökebiliyor. 3’ari xop’p’e dolvonç’i do ndğvari. (AŞ-Ortaalan) Suyu küreği içine daldırıp karıştır. → dolonç’ams; dolvon3’ay; dolun3’ams; dolonç’ams/ dolonç’aps; dolon3’ams


dolvonkuy (ÇM ~ AŞ-Ortaalan) DA hal f. [şm.1.tek. dolomonkuy] (Belden yukarı giynilen bir şeyi) giymiş haldedir. İni on do hak’u mboli dolomonkuy. (ÇM-Ğvant) Soğuk olduğu için bu kadar fazla giyindim. Mç’ima ora haşo tutxu moy dologonkuy ? (ÇM-Ğvant) Yağmurlu havada böyle ince neden giyindin ? Ayşe na-dolvonkuy eşk’akunape moi3’ay. (ÇM-Ğvant) Ayşe giydiği iç çamaşırlarını çıkarıyor. # Ulun ulun mogutun / K’ut’nu dolvonkuy nusa / 3’ari doloxert’ana / Goyok’t’oçare mosa. (ÇM-Ğvant) Gidip gidip duruyor / Kutnu giymiştir gelin / Suyun içinde (bile) olsan / Üstüne ağ atacağım. Xassani kazaği dolvonkuy. (AŞ-Ortaalan) Hasan kazak giymiş. K’oçi na-dolvonkuy Lazebura n. (AŞ-Ortaalan) Adamın giydiği eşya Lazların geleneğine aittir. → dolonkos, dolonkuy, dolokuns. → delikunams, dolikunay


dolvon3’ay (ÇM ~ AŞ-Ok’ordule) EAL har.f. → dolonç’ams; dolvonç’ay; dolun3’ams; dolonç’ams/ dolonç’aps; dolon3’ams

I. (ÇM) Düşey doğrultuyla derin bir mekânın veya bir boşluğun içine [lok.] bir şeyi [aps.] sarkıtıyor veya indiriyor. Bir şeyin içine [lok.] bir şeyi [aps.] daldırıyor. Ali t’u3anoba ognapu şeni 3’ulu k’iti ncavla dolvon3’ay. (ÇM-Ğvant) Ali sıcaklığı anlamak için (= ölçmek için) serçe parmağını süte daldırıyor. Ali t’oba an3’işi dolvon3’ay. Çxomi eşk’iyonay. (ÇM-Ğvant) Ali oltayı t’obaya daldırıyor. Balık çıkarıyor.

II. (AŞ) Sıvı bir şeyin içine daldırıyor. Cari mca dolvon3’ay. (AŞ-Ok’ordule) Ekmeği süte batırıyor (= daldırıyor).


dolvopsay (ÇM ~ AŞ) EL har.f. (Şişe, torba gibi düşey doğrultuyla derin mekânın) içine işiyor. → dolopsams, dolopsuy/ dolopsums, dolopsims/ dolopsisp


dolvopşay (ÇM ~ AŞ) EA har.f. [kb.{o-}] [ emp.şm.1.tek. dolovopşam/ dolobopşam] Düşey doğrultuyla derin mekânın içine dolduruyor. Ali moşk’vaperi kvalepete dolvopşay. (ÇM-Ğvant) Ali toprak kayan yeri taşlarla dolduruyor. Ali bidoni tişa dolvopşay. Hişote moğams. (AŞ-Ok’ordule) Ali bidonu başına kadar dolduruyor. Öyle getiriyor.

yet. dolvapşen : Düşey doğrultuyla derin mekânı doldurabiliyor. Ayşe onçaxule şkit ndğaşi dolvapşen. (ÇM-Ğvant) Ayşe toprak yayıği bir haftada doldurabiliyor. [eşb. (dolipşen altında) AD har.f.] → dolopşams/ dolopşaps; + dolipşen


dolvosvaray (ÇM ~ AŞ) EAL har.f. Düşey doğrultuyla derin bir şeyin [lok.] içine diziyor. Ayşe valepe nkolo kodolvosvaru. (ÇM-Ğvant) Ayşe peynirleri nkoloya doldurdu. Dişk’a dok’vatu. K’alati dolvosvaray. (AŞ-Ok’ordule) Odunu kesti. Sepetin içine yerleştiriyor. → dolosvarams/ dolosvaraps, dolvosvaraps


dolvoşk’oray (ÇM ~ AŞ) EAL/EDA har.f. → doloşk’orams, doloç’k’orums, doloç’k’orams, doloç’k’irams/ doloç’k’iraps, doloç’k’irups, dolvoç’k’iraps

I. (ÇM) EAL/EDA har.f. a. EAL har.f. Düşey doğrultuyla derin mekânın içinde [lok.] bir şeyi [aps.] biçiyor. b. EDA har.f. Düşey doğrultuyla derin mekânın içine [lok.] bir şeyi [aps.] doğruyor.

+ doluşk’oray EDAL har.f. Düşey doğrultuyla derin mekânın içinde [lok.] birine ait [dat.] bir şeyi [aps.] biçiyor. Ali berepe mboli ilak’irdaniNena dologişk’oraru3’omey. Mvoğuredinay. (ÇM-Ğvant) Ali çocuklar çok konuşuncaDilini kökünden keserimdeyip aldatıyor.

II. (AŞ) EDA har.f. 1. Birine ait [dat.] bir şeyi [aps.] düşey doğrultuyla derin mekânın içinde kesiyor. Haşo dissinapana nena dologoşk’orare. (AŞ-Ortaalan) Böyle konuşursan dilini keserim. 2. Bir şeyin [dat.] bir kısmını [aps.] derinden kesiyor. Oşk’uri elak3eri yeri dolvoşk’oray. (AŞ-Ok’ordule) Elmanın çürümüş yerini derinden kesiyor.


dolvot’ambay (ÇM) EAL har.f. Düşey doğrultuyla derin mekânın içine [lok.] bir şeyi [aps.] sıkıştırıyor. Ali vali guda dolvot’ambay. (ÇM-Ğvant) Ali peyniri tuluma sasıyor. → dolot’ambuy


dolvot’oçay (ÇM ~ AŞ) EAL/EDAL har.f. → dolot’oçams; dolot’k’oçams/ dolot’k’oçaps, dolvot’k’oçaps

I. EAL har.f. Bir şeyi [aps.] düşey doğrultuyla derin mekânın [lok.] içine atıyor veya fırlatıyor. Çayi-şk’imi ar kenç’i dolvot’oçay. (AŞ-Ok’ordule) Çayıma bir kesme şeker atsın. Na-eşk’amtxorit yeri berepe manniya kva dolvot’oçaman. (AŞ-Ortaalan) Kazdığımız yere çocuklar sürekli taş atıyorlar.

II. EDAL har.f. Bir şeyi [aps.] birine ait [dat.] düşey doğrultuyla derin mekânın [lok.] içine atıyor. Ali lazut’epe korme p’iji dolvot’oçay. (ÇM-Ğvant) Ali mısır tanelerini tavuğun ağzına (= tavuğun yukarıya doğru uzattığı ağzının içine) atıyor.


dolvot’vasay (AŞ-Ortaalan) EDL har.f. Birinin [dat.] bir yerine [lok.] vuruyor. Ayxani bere k’ot’t’ula dolvot’vasu. (AŞ-Ortaalan) Ayhan çocuğun ensesine vurdu.


dolvoxunay (ÇM ~ AŞ) EAL/EA har.f. I. (ÇM ~ AŞ) EAL har.f. Düşey doğrultuyla derin mekânın [lok.] dibine oturtuyor. deluxunasm; doloxunams/ doloxunaps; + doloxedun

II. (ÇM) EA har.f. mec. Aldatıyor. Kandırıyor. Amseri meft’ardeyi kodolomoxunu do va-moxt’u. (ÇM-Ğvant) “Bu akşam geleceğimdiye beni kandırdı. Gelmedi. Tolepe dolomo3’ey do dolomoxunay. (ÇM-Ğvant) Gözlerime bakarak (göz göre göre) beni kandırıyor. Na-dolomoxunu şeni hik’u xayifi miğun. Ar k’o gişk’urt’uk’o. (ÇM-Ğvant) (O beni) kandırdığı için o kadar kinim var. Bir bilseydin. Ayşe oxorişa gamolva şeni bere dolvoxunay. (ÇM-Ğvant) Ayşe evden çıkmak için çocuğa oyun oynıyor (= kandırıyor). Ham maxutani ora n. Dolomoxunam. (ÇM-Ğvant) Bu beşinci kezdir. Beni aldatıyorsun → mvoğuredinay

III. (AŞ-Ortaalan) EA har.f. mec. Karşısındaki kişiye öyle bir söz söylüyor ki, veya öyle bir davranış içine giriyor ki, karşısındaki kişi zor durumda, mağdur durumda kalıyor.


dolvo3onay (ÇM ~ AŞ) EAL har.f. Düşey doğrultuyla derin mekânın [lok.] içine sokuyor. Ali ğoberi-soyape dolvo3onay. (ÇM-Ğvant) Ali çit direklerini [toprağa] saplıyor. Ayşe xoşk’ape tudendo guç’uy. Let’a dolvo3onasi ordoşa var-k3asen. (ÇM-Ğvant) Ayşe sırıkların alt kısmını yakıyor. Toprağa saplayınca erken çürümeyecek. Doğani lobcaşi xoşk’a oxori ogine avla-livadi dolvo3onay. (AŞ-Ok’ordule) Doğan fasulyenin sırığını evin önünde avlu-bahçeye sokuyor (= saplıyor). K’azuği derini dolvo3onare çi mo-ei3’ay. (AŞ-Ortaalan) Kazığı derine sokacaksın ki çıkmasın. → dolo3onams/ dolo3onay, dolo3igams/ dolo3igaps, dolvo3igaps


dolvo3’ay (ÇM) EDA har.f. [kb.{o-}] Birine veya bir şeye [dat.] takılan bir şeyi [aps.] söküp çıkarıyor. Ali puji dok’oru dolvo3’ay. (ÇM-Ğvant) Ali ineğin yularını çıkaıyor. → dolo3’ams/ dolo3’ay, dolo3’k’ams/ dolo3’k’aps. ≠ dolo3’uy


dolvo3’en/ dolvo3’ey (ÇM ~ AŞ) ED/EDA har.f. [Çekimi → no3’ers, no3’en, o3’en] → dolo3’ers, dolo3’k’en/ dolo3’k’ers/ dolvo3’k’en

I. ED har.f. Düşey doğrultuyla derin kapalı mekânın dibine (veya dibinde olan şeye) [dat.] bakıyor. T’ap’a me3’i do onçaxule dolvo3’edi. Yaği diyu-i ? (AŞ-Ortaalan) Tapayı sök de yayığın içine bak. Yağ oldu mu ?

II. EDL har.f. Birinin [dat.] gözlerine [lok.] bakıyor. Tolepe dolomo3’ey do dolomoxunay. (ÇM-Ğvant) Gözlerime bakarak (göz göre göre) beni kandırıyor. # P’ot’e var-miziramun ar bozo sk’ani st’eri / Toli mu dolomo3’er ağanişi sift’eri. (ÇM-Ğvant, Alost’a Ameka) Senin gibi bir kızı hiçbir zaman görmedim / Gözüme yılın ilk atmacası (= altı aylık atmaca yavrusu) gibi bakıyorsun.


dolvo3’k’en → dolo3’k’en/ dolo3’k’ers


domatesi i. Domates. KemalikDomatesişi fide mot-moiktet’azya do ela3oneri na-ren bigaz şibiten oxuk’orams. (AH-Borğola) KemalDomatesin fidesi devrilmesindiye yanına dikili sopaya bez parçası ile bağlıyor. balucaği, balurcaği/ baluccaği


domç’k’valams (FN-Ç’anapet) Eø har.f. Tükürüyor. Muteberik gzaz igzalt’aşa boyne domç’k’valams (= mç’k’valums). (FN-Ç’anapet) Muteber yolda yürürken hep tükürüyor. → xaluy; mç’k’valuy, nç’k’valuy, mç’k’valums, nç’k’valums, nç’k’vals


domk’utinams (PZ-Cigetore) EA har.f. Ürkütüyor. Xasanik berepe domk’utinams. (PZ-Cigetore) Hasan çocukları ürkütüyor. → oputxinams[1]; eyomk’utinay; yomk’utinams; oşkurdinams/ oşkurdinaps; + domk’utun


domk’utun (PZ-Cigetore) Aø har.f. Ürküyor. Ğoma seris gzas xortlaği bz*iri doma3’onu. Domk’uti. (PZ-Cigetore) Dün gece yolda hortlak gördüğümü sandım. Ürktüm. → putxun[1], eputxun[1]; eyamk’uten; mk’utun; yamk’utinen; emk’utun; eşkurdun/ yeşkurdun; + domk’utinams


dompulams (PZ-Cigetore) EA har.f. Saklıyor. → ompulams/ ompulay, mpulay, mpulums, mpulams, mpulups; ot’obinay, ont’obinay[2]; ot’k’obinams; + dimpulen

f.-s. dompuloni : Saklanması gereken. Dompuloni muti var-on. Mitik mu-ti-na t’k’vasen t’k’vas. (PZ-Cigetore) Saklanacak bir şey değil. Kim ne söylersen söylesin.


domxvinams (FN-Sumla) EA har.f. Çömeltiyor. → comxunams, comk’usinams, comxvşnay, gyomxvinams, domxvinams, gyonç’inams; + damxven


don → donu


donç’ineri (PZ)(AŞ) s. Yorulmuş. Yorgun. → nç’ineri, doç’k’ineri, doç’k’inderi, doç’k’indineri; donoç’k’inde; + dvanç’inen


dondurma i. Dondurma. Dondurma eç’opu. Bere nolos’kapay. (AŞ-Ok’ordule) Donduma aldı. Çocuğa bir kısmını yalatıyor. Ali o3’edit. Dondurma mu soyi nolosk’ay ! (AŞ-Ok’ordule) Ali’ye bakın. Dondurmayı ne biçim yalıyor ! Si a dondurma kokça. (AŞ-Ok’ordule, Ortaalan) Sana bir dondunma ısmarlayayım (= yedireyim). Ar dondurma kodogindvina. (FN-Ç’enneti) Bir dondurma sana ısmarlayayım. Osmanik bere-muşiz dondurma ar k’eleşen çams. (AH-Borğola) Osman çocuğuna dondurmayı bir tarafından yediriyor. Xasanik dondurma loskums. (HP-P’eronit) Hasan dondurma yalıyor.


doni[1] (FN ~ AH HP ÇX) s.-e. (-den) beri. (-den) bu yana. I. i.s.-e. a. [ablatif durumdaki isim (-şen) + doni] Fadimek 3’ut’alaşen doni bozo-muşiz na-u xizanobape boyne gum3udams. (FN-Ç’anapet) Fatma, kızının küçüklüğünden beri yaptığı bütün çirkefliklerini örtbas ediyor. Ali ğoma ondğeşen doni ncans. (FN-Ç’anapet) Ali dün öğleden beri uyuyor. Xasani ar tutaşen doni lebiyari porçaten gulun. (FN-Ç’anapet) Hasan bir aydan beri kirli gömlekle dolaşıyor. Da-çkimişi bere jur ndğaşen doni ordoşe gok’u3xun. (FN-Ç’anapet) Kız kardeşimin çocuğu iki günden beri erken uyanıyor. Cordani dido oraşen doni çkar var-maz*iren. Bekita kyoyişen-ti k’uçxe moizdu. (FN-Ç’anapet) Cordani epeyi zamandan beri göremiyorum. Herhalde köyden de ayağını çekti (= köye de artık uğramaz oldu). 3’ut’eli biç’i-çkimik jur saat’işen doni gale mtvirite ibiru do ha3’i iraxunams. (FN-Ç’anapet) Küçük oğlum iki saattan beri dışarda karla oynadı ve şimdi soğuktan titriyor. Oxorişi geride na-dgin mbuli jur ndğaşen doni imç’itanen. (FN-Ç’anapet) Evin arkasında duran kiraz agacı[nın yemişi] iki günden beri kırmızlaşıyor. Nana izabunuyiz jur ndğaşen doni pucepe pederik menç’elumz. (FN-Ç’anapet) Annem hastalanınca iki günden beri ineklerle ilgili işleri babam hallediyor. Cemali aşi tutaşen doni astenyai gecans. (FN-Sumla) Cemal altı aydır yatalaktır. Noğaşen doni gzaleri komopti. (FN-Sumla) Çarşıdan geri yürüyerek geldim. Dido oraşen doni 3’uk’aliz na-ren 3’k’ari diğamponu-doren. (AH-Borğola) Çok zamandan beri kazanda olan su yosunlanmış. Biç’i-çkimik zuğaşe oxtimu şeni serişen doni maxve3’en. (AH-Borğola) Oğlum denize gitmek için geceden beri bana yalvarıyor. Kemaliz ç’ut’aşen doni malte-muşişi bozoz toli gyoz*in. (AH-Borğola) Kemal’ın, küçüklüğünden beri komşusunun kızında gözü vardı (= gözü kızının üzerinde idi). Guberi kotumeşi t’ut’uli berobaşen doni k’ai mi3’ons. (AH-Borğla) Haşlanmış tavuğun budu çocukluğumdan beri hoşuma gider. → beri (AK)

b. [ablatif göstergeli sıfat (-şen) + doni] Memet’i şkit 3’anerişen doni ubabeli irden. (AH-Lome) Mehmet yedi yaşından beri babasız büyümektedir.

c. [ablatif göstergeli zarf (-şen) + doni] Mamut’ik ğvini şu do ğomamcişen doni goşubğams. (FN-Ç’anapet) Mahmut şarap içti ve dün akşamdan beri saçmalıyor. Xasaniz oxorişi nk’ola gundunu do ğomamcişen doni arabaz doloncanz. (FN-Ç’anapet) Hasan’ın ev anahtarı kayboldu ve dün geceden beri [Hasan] arabada yatıyor.

II. c.s.-e. [ablatif göstergeli (-şen) çekimli fiil + doni] Nçxomiş gyari p’işen doni xes nçxomiş şura malems. Xolo obononi bore. (FN-Sumla) Balık yemeği yaptıktan sonra (yaptıktan beri, yaptıktan bu yana) elim balık kokuyor. Yine yıkamam gerekiyor. Nana-muşik bozo ogzalaşen doni cuma-muşi ek’utxozinams. (*) (AH-Lome) Annesi kızı gönderdikten sonra peşinden kardeşini gönderiyor. [(*) ogzalaşen doni < ogzalas + -şen doni : Genelde veya gelecekte birini bir yere gönderdiğinden beri ]Gontanuşen doni hak bore. Çkar miti var-golaxtu. (AH-Lome) Gün ağardığından beri buradayım. Hiç kimse geçmedi. Nanak xomula xaci digubuşen doniNostoni meçazya do xomula mergya ek’ut’k’oçams. (AH-Lome) Annem kuru fasulye piştikten sonraTat versindiye kuru maydanoz atıyor. Xaccek ntoma k’ayi di3xonaşen doni k’ordela nik’idams do heşşo mektebişe ulun. (AH-Lome) Hatice iyice saçını taradıktan sonra kurdele takar ve öyle okula gider. İnterneti gamaxtuşen doni berepek gale osteru met’k’oçes. (AH-Lome) İnternet çıktıktan sonra çocuklar dışarıda oynamayı bıraktılar.


doni[2] -ti doni


donk’anaşe (AŞ) i. Silah. Tabanca. → dok’anaşe, dok’anaşa; p’ara; ot’oçape; ot’oçaşe/ ot’oçaşşe; livori; t’abanca; ostomiloni; luveri


donoç’k’inde (HP ÇX) s. Yorgun. Ğomamci dido donoç’k’inde bort'it. (HP-P’eronit) Dün akşam çok yorgunduk. → donç’ineri, nç’ineri, doç’k’ineri, doç’k’inderi, doç’k’indineri


dontxams (FN ~ AH) EA har.f. Sert basıyor. On3xonez extaşi k’uçxe tamo dodgi. Mot-dontxam ki pi3ayi goşat’roxun. (AH-Lome) Tavana çıkınca ayaklarını yavaşça bas. Sert basma ki tahtalar kırılır. Hek’o uoxo3’onu ar k’oçi ren ki merdeveniz gyulut’aşi k’uçxe dontxams do gyulun. (AH-Lome) O kadar anlayışsız bir adamdır ki merdivenden inerken ayaklarını vurarak iniyor.


dont’olams/ dont’olums (PZ) EAL har.f. Suda ya da çamura vs [lok.] batırıyor. Alik Xasani a vorsi çamurepes dont’olams. (PZ-Cigetore) Ali Hasan’ı iyice çamurlara batırıyor. → dvoxuyII-III


-donu/ -don (PZ) [duyulmuş geçmiş zaman (= geçmişte gerçekleştiğini belirsiz birinden duyduğunu ifade eden biçim) göstergesi] → -do, -doren


donumi i. Dönüm. Kemalik vit donumi ntxeepuna ugverdela ikoms. (AH-Lome) Kemal on dönüm fındıklığı yarıya yapıyor.


don3’ams/ don3’aps (PZ)(FN ~ HP) EAL har.f. Bir şeyi [aps.] yere [lok.] değidiriyor. Nusak çilimişi uci-muşi 3’aris don3’ams. (PZ-Cigetore) Gelin kilim ucunu suya değdiriyor. Berek pencereşen na-gyonç’u tok’i let’az don3’ams do ibi(r)z. (FN-Ç’anapet) Çocuk pencereden sarkıttığı ipi yere değdirip oynuyor. Damte-çkimik erçapule gyok’idamt’aşi inat’ine-çkimi tude don3’ams. (AH-Lome) Kaynanam çarşaf asarken benim inadıma yere değdiriyor. Berekİpintasya do mçxomi tude don3’ams. (AH-Borğola) ÇocukPislensindiye balığı yere değdiriyor. Nazimik, nit’aşi t’urva-muşi dixas don3’aps. (AK-Döngelli) Nazım, giderken çuvalı yere değdiriyor. → dvon3’ay/ dvon3’aps; + dvan3’en, dan3’en


dorçale i. Yere serilen şey. I. (AŞ-Dutxe) Yatak. Dorçalepe oda komolabdvi. (AŞ-Dutxe) Yatakları odaya koydum. → onciraşa; docinoni; yataği; cejinaşe, dojinaşe; dorçeli; oncirale; oncire

II. (FN-Ç’anapet) Kilim. Pederik ğoma nanaz oşvaleyi kodudgu. Nana handğa goluxen do dorçale şums. (FN-Ç’anapet) Babam dün anneme kilim tezgâhını kurdu. Annem bugün tezgâha oturup kilim işliyor. → çilimi, kilimi

III. (AH) 1. Sofra bezi, bez, bohça, çarşaf, kilim vs yere serilip üstüne bir şeylerin konulduğu şey. Berepek punçxa tude dobğaman. Dorçale ar mutu komoiği do tude ke3’eburçat. (AH-Lome) Çocuklar ekmek kırıntılarını yere döküyorlar. Yere serilecek bir şey getiriver de altlarına serelim. 2. Koruyucu olarak ineklerin altına serilecek ot, eğreltiotu, kuru yaprak, talaş vs. Axiriz mandoma oxenoni bore. Haşşote dorçalez var memaç’işinen. (AH-Lome) Ahıra tahta döşeme yaptırmam gerekiyor. Böylelikle yere serecek malzeme yetiştiremiyorum. → merçale


dorçams (PZ), dorçay (AŞ), dorçams (FN ~ HP), dorçaps (HP) EAL har.f. Halı, kilim, tahta, yer döşemesi vs [aps.] yere [lok.] seriyor. Xasanik onciraşa dorçams. (PZ-Cigetore) Hasan yatak seriyor. Nanak met’k’oçeyi kilimepe dgums edo ç’art’ağiz dorçasen. (FN-Ç’anapet) Annem eski kilimleri birbirine ekleyerek oturma odasına serecek. Odas xali kodoborçi. (HP) Odaya (odanın tümüne veya büyük bir bölümüne) halı serdim. → dvorçay (ÇM), dvorçaps (ÇX) [≠ dupinams EA har.f. (Fındık, mısır, taze ot, saman vs) yere seriyor.] + dirçams/ dirçay/ dirçaps

f.-i. dorçu (AH) : Halı vs yere serme. Jimok’az na-upins ntxiri ma a-jur saat’iz pçakşum. Na-ok’ibğen çeplape nanak moyakosums do pucepez dorçu şeni axiriz ok’obğams. (AH-Lome) Evin arkasında serili fındığı ben bir iki saat sopayla dövüyorum. Biriken kabukları annem üzerinden süpürüp alıyor ve ineklerin altına sermek için ahıra yığıyor.

+ durçams/ durçaps EDAL har.f. Biri için [dat.] yere [lok.] seriyor. Xasanişi bozomotalepe molenk’alendo pucepes na-durçanen parvi toruman. (PZ-Cigetore) Hasan’ın kızları bu taraftan ineklere serecek yaprak taşıyorlar. Cejinaşe 3xandari kodomirçi. (ÇM-Ğvant) Yatağımı 3xandariye ser. Na-pkosumt çaçi puciz doburçamt. (AH-Lome) Süpürdüğümüz kuru yaprakları ineğe seriyoruz. Ntxirişi çepla xomaşi puciz doburçam. (AH-Lome) Fındık posasını kuruyunca ineğe seriyorum. Nanak pucepez limxana durçams. (AJH-Lome) Annem ineklere eğreltiotu seriyor.


dorçeli (AŞ-Ortaalan) i. Yatak. İdi do dorçeli kodidvi ! (AŞ-Ortaalan) [kızgınlıkla söylenen bir söz] Git de yatakta zıbar ! → onciraşa; docinoni; yataği; cejinaşe, dojinaşe; dorçale;oncirale; oncire


dorçun (PZ)(FN ~ HP) AL hal f. Yere serilmiş haldedir. Yere serilidir. → dvorçun


-doren (FN ~ AH) I. [Masallarda ifadenin belirsiz birinden duyulmuş olduğunu gösterir.] Ar kort’u, ar vart’u-doren. Ar oxoris ar mskva bozo kort’u-doren. (FN-Sumla) Bir varmış, bir yokmuş. Bir evde güzel bir kız varmış. → -donu/ -don, -do; ren[2], -eren/-elen

II. [geçmiş zaman] a. [Geçmiş zamandaki ifadenin belirli birinden duyulmuş olduğunu gösterir.] Skanden ognez-doren. (FN-Ç’enneti) Senden duymuşlar. Kyazimik mi3’u: hamserei mç’imaz noğai gzalepe mtel ment’ro3u-doren. [= KyazimikHamserei mç’imaz noğai gzalepe mtel ment’ro3uya mi3’u.] (FN-Sumla) Kâzım’ın söylediğine göre bu geceki yağmurda çarşı yollarında heyelân olmuş. Aliz k’vaciş k’ak’ali ut’k’va3u-doren. (AH-Lome) Ali’nin testisi patlamış. → ren[2], -eren/-elen

b. [Şu anki haline bakarak geçmişte olmuş olan hareketi anladığını gösterir.] Alişi biç’i kogyagu-doren do cumadi-muşiz p’anda genç’areyi ak’vans. (FN-Ç’anapet) Ali’nin oğlu alışmış ve her zaman amcasındnan para istiyor. Nanak ağne çayluğiz na-extu-doren duğrenepe eşa3’k’ums. (FN-Ç’anapet) Annem yeni çaylıkta çıkan böğürtlen dikenlerini söküp çıkarıyor. Ham gyayiz a muntxa var-unt’alit-doren. Nostonik heşo zop’ons. (FN-Ç’enneti) Bu yemeğe bir şey katmamışsınz. Yemeğin tadı öyle söylüyor. Aya, o3’k’edi, hele! Mtugik t’uvra gamaxu-doren. (FN-Sumla) Şuna bakar mısın. Fare çuvalı delmiş. Gepti do bo3’k’ediyiz karmat’e ok’ixu-doren. [= Gepti do bo3’k’ediyiz karmat’e ok’oxveri t’u.](FN-Sumla) İnip baktığımda değirmen bozulmuş halde idi. Oncğore ezdez-doren. (FN-Sumla) Utanma duygusunu kaybetmişler. P’et’mezi kyupişen kodibu-doren. (FN-Sumla) Pekmez küpten (küpün altından kaçırılarak) dökülmüş. Ma bcant’işa dido mç’ima mç’imu-doren. (FN-Sumla) Ben uyurken çok yağmur yağmış. Na-ivu divu-doren. (FN-Sumla) Olan olmuş. İş işten geçmiş. Artık yapacak bir şey yokmuş. Ma hem dulya heşşo var-bikomt’i. Xilafi domaxenu-doren. (AH-Lome) Ben o işi öyle yapmıyordum. Yanlışlık yapabilmişim. Avnişi oxoriz suseri get’axez do amaxtez-doren. (*)(AH-Lome) Avni’nin evine [hırsızlar] kilidi kırıp girmişler. [(*) Bu örnekte iki adet fiile tek bir adet -doren eki eklenmiştir.] Hemuz p’at’i oxorca naç’aru-doren. (AH-Borğola) Ona kötü karısı (alnında) yazılı imiş. Upi kogekçu-doren ! Doloxeni filt’ik’ozi şu giğunna komoşi3’k’i. (AH-Borğola) Terlemişsin ! İçindeki falina ıslaksa içinden çıkar. → ren[2], -eren/-elen

III. (FN ~ AH) [Şimdiki zaman veya gelecek zamandaki ifadenin başkasından duyulduğunu gösterir.] Xemşelepe Ermeni renan-doren. (FN-Ç’anapet) Hemşinliler Ermeni imişler. Ostvinu gyunaxi ren. Şeyt’anepe ok’ibğen-doren. (AH-Lome) Islık çalmak günahtır. Şeyt’aniler birikirmiş. Si ma va-mip’aramitare-doren do ma kemane busumer. (AH-Lome) Sen benimle konuşmayacakmışsın da ben keman çalıyorum. K’a3xanak’a ar 3’anaz doloxe xut fara içanen-doren. (AH-Lome) Yabanmersini bir yıl içinde beş kere meyve verirmiş. Biç’i-çkimik askerluğiz helikopteri oputxinams-doren. (AH-Borğola) Oğlum askerlikte helikopter uçuruyormuş (= kullanıyormuş).


dorgams (PZ), dorgay/ dvorgay (AŞ-Ok’ordule), dorgams (FN-Sumla, T’revendi ~ AH), dorgams/ dorgaps/ orgaps (HP) EAL har.f. [fb.{do-}, kb.{o-}: emp.şm.1.tek. dovorgam/ doborgam/ (do)vorgap] Canlı bitkiyi [aps.] yere [lok.] dikiyor. Fide veya fidan dikiyor. Ekiyor. 3’o opşa mşk’vela dovorgi. (PZ-Cigetore) Bu yıl çok fidan diktim. Şk’u kvalona ar sva komiğuran. Muti ne pxaşk’umt ne-ti dovorgamt. (PZ-Cigetore) Bizim taşlık bir yerimiz var. Ne ekiyoruz ne de dikiyoruz. Livadi na-doborgit luupe ç’umanişi domzgudey. (AŞ-Ok’ordule) Bahçeye ektiğimiz lahanalar sabahleyin filizlendi. At’amba kodovorgi. (AŞ-Ok’ordule) Şeftali ağacı diktim. Nam k’ale manç’ayna hey doborgare. (AŞ-Ok’ordule) (Tarlanın) hangi tarafı bana düşerse onu ekeceğim. Hay na-doborgaten fidani ombri iyay. (AŞ-Ok’ordule, Ortaalan) Buraya dikeceğimiz fidan erik olsun. Eminek lu dorgams. (FN-Sumla) Emine lahana dikiyor. Mşkvelape na-doborgi yeriz orgun. (FN-Sumla) Kızılağaçlar diktiğim yerde dikilidir. Aliz felamuri na-dorgasen yeyi var-duskidu-i ? Moime(r)s do hak jur sinorişi araz goşorçak’amz. (AH-Lome) Ali’nin ıhlamur dikecek yeri kalmadı mı ? Getirip burada iki hudut arasına sıkıştırıyor. Xarcek na-dorgu felamurepez 3’k’ari gobams. (AH-Lome) Hatice diktiği ıhlamurları suluyor. Go3’oz na-doborgi ant’ama k’ai irdu, edo hakşakis meyve var-meçu. (AH-Borğola) Geçen sene diktiğim şeftali iyi büyüdü, ama şimdiye kadar meyve vermedi. Handğa dido mç’ima mç’imu do ğvarik na-doborgi ont’ule geçxu. (AH-Borğola) Bugün çok yağmur yağdı da sel, ektiğim tarlayı yıkadı. Getasules na-dorgasen mergya şeni let’a bergite gokankums. (AH-Borğola) Sebzeliğe dikeceği maydanoz için toprağı kazmayla havalandırıyor. Andğa Eminek şuk’aşi nergi momçu do getasules kodoborgi. (HP-P’eronit) Bugün Emine bana hıyar fidanı verdi de sebze bahçeme diktim. Oxorişi 3’oxle 3xemunt’uri xodorgu. (AK-Döngelli) Evin önüne muşmula dikti. → dvorgay (ÇM ~ AŞ); dorgups (ÇX); dodgums (FN-Ç’anapet, Ç’enneti, Pi3xala); dodums (FN-Ç’anapet); dgums (FN-Ç’anapet); orgams (AH-Gidreva)

şsz dirgen : Dikiliyor. Hay lazut’i va-dirgen. Zade kvalona on. (AŞ-Ok’ordule) Buraya mısır ekilmez. Çok taşlı bir yerdir. Meyvaşi ncape p’eci dirganşi artikatiz matven. (AH-Borğola) Meyve ağaçları sık dikilince birbirini örter. Zenobaz didote lazut’i do xaci dirgen. (AH-Borğola) Düz arazide çoğunlukla mısır ve fasulya ekilir. Ont’ulez dolont’ro3eri sotiz mutu var-dirgen. (AH-Borğola) Tarlada çökmüş yere bir şey dikilmez. Getasulez na-dirgu fidepez 3’k’ari var-gubana exomun. (AH-Borğola) Bahçeye dikilen fideler sulanmazsa kurur.

tec. durgumapun (PZ) [= f.-b. do- + mi-/gi-/u- + √rgum- + -apun]: Birinin [dat.] bir şeyi [aps.] dikmişliği var. Xasanik go3’o oşk’uri-mşk’vela durgumaput’u. 3’o mşk’velas guntxorams. (PZ-Cigetore) Hasan geçen sene elma fidanı dikmişti. Bu sene etrafını kazıyor. Mitis mot-uşk’ut’as ç’i Ali-Osman-cumas mşk’vela var-durgumapum. Ma huşa şilyaşa-ti opşa mşk’vela demirgumapun. (PZ-Cigetore) Bilmeyesiniz ki Ali-Osman kardeş fidan dikmemiştir. Ben şimdiye kadar binden fazla fidan dikmişliğim var.

tec. durgapun (ÇM) [= f.-b. do- + mi-/gi-/u- + √rg- + -apun] : Birinin [dat.] bir şeyi [aps.] dikmişliği var. Ma luyu domirgapun do mimordinapun. (ÇM-Ğvant) Benim lahana dikmişliğim ve büyütülmüşlüğüm var.

part. dorgeri : Dikilmiş. Dikili. Nana-çkimik ağani dorgeri meyvapesİmgvanasya do guntxorams. (AH-Borğola) Annem yeni dikilmiş meyveleriTopraktan iyi besin alsındiye etrafını kazıyor.

f.-i. dorgu : Fidan dikme. Bitki dikmek. Xaci dorgu şeni ipti ont’ule intxoren. (AH-Borğola) Fasulye dikmek için ilkin tarla kazılır.

f.-s. dorgoni : (Bir bitkinin) dikilmesi gereken. Nanaz lu dorgoni yeyi var-az*iru do ont’uleşi oktiz norgams. (AH-Lome) Annem lahana dikecek yer bulamadı da tarlanın yamacına dikiveriyor.


dorgun (PZ) AL hal f. Bir bitki [aps.] bir yere [lok.] dikilidir. Oxoyişi oginde at’amba-nca dorgun. (PZ-Apso) Evin önünde şeftali ağacı dikilidir. Şk’imi oxorişi jilendo ombri-mşk’vela dorgun. (PZ-Cigetore) Benim evin yukarısında erik fidanı dikilidir. → dgun, dgin; ceren; cedgun; gedgin; rgun; dvorgun; orgun


dorgups (ÇX) EAL har.f. [fb.{ø-}, kb.{ø-}; emp.şm.1.tek. bdorgup] Canlı bitkiyi yere [lok.] dikiyor. Ayşalak na-dorgu nergi x’initen diç’veren. (ÇX-Çxalazeni, ONM) Ayşe’nin diktiği fidan soğuktan yanmış. → dorgams/ dvorgay/ dorgay/ dorgaps; orgams/ orgaps; dodgumsII


dorinay (AŞ-Ok’ordule) EA har.f. [part. dorineri] Doğuruyor. → doyinams/ dvorinay/ doyinaps/ dvorinaps; doxunaps[2]; + dirinay


dort-ceari (AH-Lome), dort-ciari (AH-Borğola) i. Tavla oyununda her iki zarın dörtlü düşmesi. Dört-cihar. [< Far. ya da Kür.] Dort-ceari kot’k’oçana marsi dobive(r). (AH-Lome) Dört-cihar atabilirsen mars olurum. Ar ciariş nek’na genk’oleri uğut’u. Sum fara dort-ciari bot’k’oçi do puli var-gemadu. (AH-Borğola) Bir dört kapısı kapalı idi. Üç defa dört-cihar attım da pulumu koyamadım. → t’ubi otxo; jur-otxo; otxa


-dort’u/ -dot’u (PZ), -dort’u (ÇM ~ AŞ), -dot’t’un (FN-ç’anapet, Ç’enneti vs) -dort’un (FN ~ AH) Daha-önce-geçmiş-zaman göstergesi. Mtutik tatulapete let’a ntxorums. Mondo hek ogines a mutxa doxu-dort’u. (PZ-Cigetore) Ayı pençeleri ile toprağı kazıyor. Galiba oraya önceden bir şey gömdüydü. Xasanik toç’is konun3xu-dot’u. Xolo-ti mot elun3xums ? (PZ-Cigetore) Hasan ipi eklemişti. Yine de neden yandan ekliyor ? 3’oderi-sk’ani vrosi var-a3’odey-dort’u. Meyegi3’odaman. (ÇM-Ğvant) Duvarını iyi örememiş idiler. Yeniden örüyorlar. Doğani p’işilumci mext’u-dort’u. (AŞ-Ok’ordule) Doğan, dün değil, evvelki gün gelmiş idi. Faik’i nufus-çağeti gvoç’ondru do oxorişa kogamaxt’u-dort’u. Bere-muşi antxozu. Ot’op’osi p’ri cexedu menç’işu. (AŞ-Ok’ordule) Faik kimliğini unutup evden çıkmıştı. Çocuğu arkasından koştu. Babası otobüse binmeden yetişti. Nana do pederi-çkimik P’oliz nişi şeni na-eç’opez-dort’un oxori ma komomçez. (FN-Ç’anapet) Annem babam İstanbul’da kendileri için aldıkları evi bana verdiler. Xasanik ma na-mç’ari-dot’t’un kart’alişi gverdi nani dojilu. (FN-Ç’anapet) Hasan benim yazdığım kâğıdın yarısını sildi. Handğa ağne çayluğiz na-extu-dort’un duğrenepe xete dop’3’k’i. (FN-Ç’anapet) Bugün yeni çaylıkta çıkan böğürtlenleri elle söktüm. Muk na-vu-dort’un oxori muk kodolobğu. (FN-Sumla) Kendi yapmış olduğu evi kendi yıktı. Bere ncaşen na-melat’u kogemazadu-dort’un. (FN-Sumla) Çocuğun ağaçtan düşeceğini tahmin etmiştin. Oxoyi nak’oz eç’opi-dort’un ? (AH-Lome) Evi kaça almıştın ? Xasanik işumaşi Kamilik na-meçu-dort’un nez*epe avli-muşiz nuxvams. (AH-Borğola) Hasan kızınca Kâmil’in [Hasan’a] vermiş olduğu cevizleri [Kâmil’in] avlusuna döküyor. → -eret’u


doskideri [< doskidun fiilinin partisipi] (FN ~ ÇX) s. ve i. Evde kalmış (kız). → dosk’uderi; elaxuneriII; elaskideri


doskidineri [< doskidun fiilinin partisipi] (FN) i. Kalıt. Miras. Tereke. Babaşi let’az do doskidinerepez dalepe-ti nunç’unan. (FN-Sumla) Babanın toprağına ve onun kalıtlarına (= terekelerine) [sırf oğulların değil, onların] kız kardeşlerinin de payları vardır.


doskidun (FN ~ ÇX)(AK) Aø /AL/AD/ADL/AY/AD.Dir har.f. Kalıyor. → dosk’udun; ≠ skidun. I. Aø har.f. 1. Olduğu gibi duruyor. Sürüp gidiyor. Pederik ntxiyonaşi molenk’ele na-doskidun livadi da-çkimiz komeçu. (FN-Ç’anapet) Babam fındıklığın beri tarafında kalan bahçeyi kız kardeşime verdi. Oğine ham yerepe mtelli çoşlop’i t’u-doren. Princi xaçkumt’ez-doren. Ha3’i çkva princiş ona var-doskidu. (AH-Lome) Önceleri buralar hep bataklıkmış. Pirinç ekiyorlarmış. Şimdi artık pirinç tarlası kalmadı. Hemuşen çkva gyari na-var-ç’k’omu miti var-doskidu. (AH-Borğola) Ondan başka yemek yememiş kimse kalmadı. Meoçamate divat’una p’at’epe var-doskidut’u. (AH-Borğola) Beddua ile olsaydı, kötüler kalmazdı. Çaresuzi aras kodopskidit. (ÇX-Makret) Çaresiz ortada kaldık. Çkinepe so doskides ? (ÇX-Makret) Bizimkiler nerde kaldı ? Ayşek, k’ulani-muşi dikimocuşiXvala dopskidiya do emuşi derdi zdips. (AK-Döngelli) Ayşe, kızı evleninceYalnız kaldımdiye onun derdini çekiyor. X’ona diçodu. Ama na-doskidu ntxirepe mota-çkimi guik’orobups. (AK-Döngelli) Tarla (işi) bitti. Ama kalan fındıkları torunum topluyor. 2. Harcalanmadan artıyor. Tanerik ont’ulez ondğeneri gyarişen na-doskidu kovali fot’az melak’orums. (AH-Borğola) Taner tarlada öğlen yemeğinden arta kalan buğday ekmeğini peştemalın içine koyup paketliyor. 3. (Bir rakamdan bir rakamı çıkarınca) bir rakam [aps.] kalıyor. Vitiz xut gamiğaşi xut doskidun. (AH-Lome) Ondan beş çıkarınca beş kalır. Vit’o-otxoz otxo gamiğaşi vit doskidun. (AH-Borğola) On dörtten dört çıkarınca on kalır. Vitişen xut gamix’onina xut doskidun. (AK-Döngelli) Ondan beş çıkarırsan beş kalır.

+ duskidun[1] AD har.f. Birine ait [dat.] bir şey [aps.] olduğu gibi duruyor. Askerluğişen moşvacinuşa na-moxtu-dort’un Yak’up’işi 3’ut’eli cumak oxtimuşa ar ndğa duskiduyiz ti-muşi keinç’u. (FN-Ç’anapet) İstirahat için askerden gelen Yakub’un küçük kardeşi gitmeye bir gün kala kendini astı. Oxori tina koduskiduk’o. (FN-Ç’enneti) Bari evi kalsa (= yıkılmasa, yanmasa, kumarda kaybetmese vs). Oxtimoni nek’na var-duskidu şkule moxtu do hako kelidu. (FN-Ç’enneti) Gidecek kapısı kalmayınca gelip buraya yerleşti (= buradan gitmez oldu; başımıza dert oldu). Aliz felamuri na-dorgasen yeyi var-duskidu-i ? Moime(r)s do hak jur sinorişi araz goşorçak’amz. (AH-Lome) Ali’nin ıhlamur dikecek yeri kalmadı mı ? Getirip burada iki hudut arasına sıkıştırıyor. Berek nana-muşişi buz*i 3’u3’onums, ala nana-muşiz mja var-duskidu-doren. (AH-Lome) Çocuk annesinin memesini emiyor, ama annesinde süt kalmamış. Burç’uli oxoiz kodomoskidu. (ÇX-Makret) Tahrayı evde unuttum. Animse-çkimişi askeroba oçodinus ç’it’a duskidu. (AK-Döngelli) Yeğenimin askerliğinin bitmesine az kaldı (= kısa zaman kaldı).

II. AL har.f. 1. Bir yerde yaşıyor. Çkuni let’az nez*i var-skidun. Ar jur 3’anaz doskidun do uk’ule exombun. (FN-Sumla) Bizim toprakta ceviz yaşamıyor. Bir iki yıl yaşıyor da sonra olduğu yerde kuruyor. 2. Bir yerde bırakılıp duruyor. Xasanik, “Hamtepe tude mot-doskidut’az ya do jin norçak’ams. (AH-Lome) Hasan, “Bunlar yerde durmasın diye yukarı sıkıştırıyor. Uça dolokunu mjoraz dido doskidaşi ordo dikçanen. (AH-Borğola) Siyah elbise güneşte (= güneş ışığı altında) çok kalınca erkenden solar (= beyazlaşır). 3. Bir durumda [lok.] duruyor. Xasani çkimi amaris doskidu. (ÇX-Çxalazeni, TM) Hasan beni dinlemiyordu da bana muhtaç oldu.

part. doskideri/ doskidineri : Bırakılmış. Kalmış. Abdulak açma xaçkup’t’uşi let’aşen Rumepeşen doskidineri ar dergi muşaxtu. (AK-Döngelli) Abdullah açmayı kazıyorken topraktan Rumlardan kalma bir küp çıktı.

[dey. xez doskidun (FN): Birinin [dat.] elinde [lok.] kalıyor. Satılmayıp sahibinde [dat.] kalıyor.] P’ap’ulik gamaçamu şeni na-şu-dort’un k’alatepe xez kodoskidu. (FN-Ç’anapet) Dedemin satış için işlediği sepetler elinde kaldı. → xez oxoskidun (AH)

II.b. (AK) AL har.f. Sınıfta kalıyor. Berek an3’i var-içalişu do sinifis xodoskidu. (AK-Döngelli) Çocuk bu yıl çalışmadı da sınıfta kaldı. → dosk’udun; geskidunII

III. AD har.f Bir şey [aps.] birine [dat.] kalıyor. Mtelişi dulya ma kodomoskidun. (FN-Ç’anapet) Herkesin işi bana kalıyor. Hilmik dido p’ati nena mi3’u. “Didinoba ma domoskidazya do mutu var-bu3’vi. (AH-Borğola) Hilmi bana çok kötü söz söyledi. “Büyüklük bende kalsındiye bir şey demedim.

IV. ADL har.f. Birine ait [dat.] bir şey [aps.] bir yerde [lok.] kalıyor. Jur ndğa ogine nayla tudele na-domoskidu upiyayi porçaz boyne mt’k’ori kogabğu-doren. (FN-Ç’anapet) İki gün önce serenderin altında unuttuğum terli gömleği hep küf sarmış.

V. AY har.f. Bir durumda [yük.] duruyor. İri-xolo igzalu do çku çkunebura kodopskidit. (FN-Sumla) Herkes gitti. Biz bize kaldık. BerekMşkorineri mot-dopskidu(r)t’aya do çkimde moxtimu ondğeriz muxvalaminams. (AH-Lome) ÇocukAç kalmayayımdiye bana gelmeyi öğlene rastlatıyor. # Jilendon mu gululun ? / X’alisari t’oroci / Diçiles dikimoces / Kodopskidit çkin xvala. (HP-Limani, anonim) Yukarıdan ne geçiyor ? / Kızılgerdan kuşu / Erkekler de evlendiler, kızlar da evlendiler / Kaldık biz yalnız. Dolumcun. Yano va-dopskidat. Ç’umen xolo moptaminonan do dulya-çkini p’aminonan. (AK-Döngelli) Akşam olur. Yarın yine gelip işimize devam ederim. Sum 3’aneri bereşi nana doğuru do x’ali gilakteri doskidu. (AK-Döngelli) Üç yaşındaki çocuğun annesi öldü de boynu bükük (= talihsiz) kaldı. BereOkulişa yano var-dopskidaya do 3’alendo gilunk’ap’un. (AK-Döngelli) ÇocukOkula geç kalmayayımdiye aşağıya doğru koşuyor.

+ duskidun[2] ADY har.f. Birine ait [dat.] bir şey [aps.] bir durumda [yük.] kalıyor. Hantere anderi dogiskidaz. (FN-Ç’anapet) Bunları kullanamayasın.

VI. AD.Dir har.f. ♦ [dey. toli doskidun (AH) : Birinin [dat.] gözü [aps.] bir şeye [dir.] kalıyor. Bir şeyi beğenip elde etme arzusunu yenemiyor. Elde edemediği bir şeyi kıskanıyor.] Gyayişe toli kodomoskidu. (AH-Lome) Yemeklere gözüm kaldı. Getasule dido mskva vi-doren. Na-z*irus toli doskidun. (AH-Lome) Bahçeyi çok güzel yapmışsın. Görenin gözü kalıyor.


doskums (FN-Ç’anapet) Eø har.f. Yumurtlıyor. Kotumek kodosku-i, p’eya ! Dido k’iyalamz. (FN-Ç’anapet) Tavuk yumurtladı mı, acaba ! Çok ötüyor. → sk’ums/ sk’uy, skums/ skups


dosk’uderi [< dosk’udun fiilinin partisipi] (PZ ~ AŞ) s. ve i. Evde kalmış (kız). → doskideri; elaxuneriII; elaskideri


dosk’udun (PZ ~ AŞ) Aø/AL/AY har.f. Kalıyor. → doskidun (FN ~ ÇX). ≠ sk’udun

I. Aø har.f. 1. Olduğu gibi duruyor. Sürüp gidiyor. Ogines 3’ale megzapes iri zoni ot’u. P’rinç’i xaşk’umt’es. Andğa iri k’ale ipşes. Aşk’va p’rinç’i-livadi var-dosk’udu. (PZ-Cigetore) Eskiden sahil yoluna yakın yerler hep bataklık imiş. Pirinç ekiyorlarmış. Bugün her taraf doldular. Artık pirinç tarlası kalmadı. Ceride na-dosk’udupe sk’udanen. (PZ-Cigetore) Geride kalanlara sağlık (= Başın sağı olsun). Ogepe noğape şk’ala ç’orç’ona rt’u. P’rin3’i xaşk’umt’ey. Andğa aşk’va p’rin3’onape va-dosk’udu. (ÇM-Ğvant) Eskiden sahile yakın yerlerde (= çarşıların yanında) bataklık vardı. Pirinç ekiyorlardı. Bugün artık pirinç tarlası kalmadı. Vrossi usvi. Na-var-usvi yeri mo-dosk’udurt’t’ay. (AŞ-Ortaalan) İyi sür. Sürülmedik yer kalmasın. Bere nek’na gon3’umt’uşa nk’ola dolot’axu. Himu-şeni gale kodosk’udu. (AŞ-Ortaalan) Çocuk kapıyı açarken anahtarı içinde kırdı. Ondan dolayı dışarıda kaldı. 2. Harcalanmadan artıyor. 3. (Bir rakamdan bir rakamı çıkarınca) bir rakam [aps.] kalıyor. Vitişa xuti kogamaxt’u-i, arti-muşi xuti dosk’udun. (PZ-Cigetore) Ondan beş çıkınca geride beş kalıyor (= diğer beş kalıyor). Sumişa ar nok’ordasi jur dosk’udun. (ÇM-Ğvant) Üçten bir eksilince iki kalır (3 - 1 = 2). Xut’işa ar nok’ordasi otxo dosk’udun. (ÇM-Ğvant) Beşten bir eksilince dört kalır (5 - 1 = 4). Ovroşa xut nok’ordasi sum dosk’udun. (ÇM-Ğvant) Sekizden beş eksilince üç kalır (8 - 5 = 3).

[dey. xanç’ali-manç’ali (*) var-dosk’udun (PZ) : Kol kanadı kırılıyor. Bir şey yapamayacak duruma geliyor.] Ham ndğalepes nçayi var-ma3’ilen. Nçayi dop’3’ila şk’ule xanç’ali-manç’ali var-dosk’udun. Gomit’roxun. (PZ-Cigetore) Bu günlerde çay biçemiyorum. Biçtiğim zaman kolum molum kalmıyor. Etrafım kırılıyor. [(*) xanç’ali-manç’ali deyiminin, Türkçe “çocuk mocuk”, “para mara” gibi m-li tekrarlamanın kopyası olarak meydana gelen ifade olduğu tahmin ediliyor.]

+ dusk’udun AD/ADL har.f. a. AD har.f. Birine ait [dat.] bir şey [aps.] olduğu gibi duruyor ya da sürüp gidiyor. P’ici demixombu. Lemç’va var-demisk’udu. (PZ-Cigetore) Ağzım kurudu. Tükürüğüm kalmadı. Xasanişi dudis toma var-dusk’udu. Dudi k’op’a dvayu. (PZ-Cigetore) Hasan’ın başına saç kalmadı. Başı kel oldu. Lu dop’3’ili do kodemisk’udu. Hek hişo (na-)on svas purcun. (PZ-Cigetore) Lahanayı biçtim de unuttum. Orda öyle olduğu yerde tazeliğini yitiriyor. Amseri Xasanişi oxoris vot’i. Hik’u ognapa imeselu ç’i meseli omeselus ora var-dusk’udu. (PZ-Cigetore) Bu gece Hasan’ın evindeydim. O kadar bilmece anlattı ki masal anlatmaya zamanı kalmadı. Na-giyonun xut şuron on. Xut’oşa sum mo-gamak’atum. Jur dogisk’udasen. (ÇM-Ğvant) Elinde olan beş keçi. Beşten üçünü ayırma. Elinde iki kalacak. Ali ask’erluği nik’açu. Sum tuta na-dusk’udu şeni nobazgay. (ÇM-Ğvant) Ali askerlikte bıktı. Üç ayı kaldığı için direniyor (= sabrediyor). b. ADL har.f. Bir şey [aps.] birinin vücudunun [dat.] bir yerinde [lok.] kalıyor. Xombula k’erk’eli vimxot’işa xurt’ulis kodemisk’udu. (PZ-Cigetore) Kuru simit yerken [simit] gırtlağımda kaldı.

II. AL har.f. Sınıfta [lok.] kalıyor. Xasanişi bozomotina-muşi sift’eneri mektebis masumani sinifis dosk’udun. (PZ-Cigetore) Hasan’ın kız çocuğu ilkokulun üçüncü sınıfta kalıyor. Alişi bere sinifi dosk’udun. (ÇM ~ AŞ) Ali’nin çocuğu sınıfta kalıyor. Alişi bere zit’a-3’ana dosk’udun (= var-meyalen). (ÇM-Ğant) Ali’nin çocuğu eğitim yılını geçemiyor (= sınıfta kalıyor). → geskidunII; doskidunII-b

III. AY har.f. Bir durumda [yük.] duruyor. Lazut’i çodun. Berepe ucare dosk’udanen. (PZ-Apso) Mısır bitiyor. Çocuklar ekmeksiz kalacaklar. Emines k’oçi duğuru do şira kodosk’udu. (PZ-Cigetore) Emine’nin kocası öldü de dul kaldı.


dosya i. [çoğ. dosyape] Dosya. [< Fra.] Dosya ek’abdvi. (PZ ~ HP) Dosyayı arkaya koydum. Dosyayı ekledim. Mailiz dosya ek’ebuk’udi. (FN-Sumla) Dosyayı mailin arkasına ekledim. Mailiz dosya ek’uz*in. (AH-Lome) Dosya mailin arkasında eklidir. Belge 82 coxoni dosya ek’uz*in. Dosyaz doloxe 99R do 100R belgepeşi coğap’i meşaz*in. (AH-Lome) Belge 82 isimli dosya eklidir. Dosyanın içinde 99R ve 100R belgelerinin cevabı var. Dosya mem3xveri ren. (AH-Borğola) Dosya ekte bulunuyor.


doşeme (AH ~ HP) i. Döşeme. Doşemeşi pi3ari et’axu do na-dololu ma3’k’indi keşiğu. (AH-Borğola) Döşemenin tahtasını kırdı da düşen yüzüğünü çıkardı. Doşemes na-yoç’k’adun pi3arepe dok3u-doren. Okturoni boret ! (AH-Borğola) Döşemeye çakılı tahtalar çürümüş. Değiştirmeliyiz ! “Oxorişi doşemez pi3arepe araluği mot-ivet’asya do k’ai ok’odgims do yoç’k’adams. (AH-Borğola) “Evin döşemesine tahtaları aralık olmasındiye iyice bitiştirip de (çivi ile) çakıyor. Mtugik doşeme eşaxums. (HP-P’eronit) Fare döşemeyi eşeliyor. → p’andiloma; cerçale; duşeme


doşineri → duşinams/ duşinay


doşvana (ÇM) i. Bir solukluk zaman. Kısa bir zaman. Bere ar doşvanaşa cari oşk’omu. (ÇM-Ğvant) Çocuk bir solukta yemeğini yedi. Ar doşvana-ora şuk’u tolepe domim3’upu. (ÇM-Ğvant) Bir nefes alma süresi kadar gözlerim karardı. Ali oxori ort’a do uyoxasi ar doşvanaşa nena meçay. (ÇM-Ğvant) Ali evde iken çağırdığın zaman bir nefeslik sürede ses veriyor. [bir solukluk zamanda] ar xovi; a(r) ceşvajoni; ar pirçi oraşi, a piçora, a piçoraşi, a piçoraşa, a piçoraz; a piçvaz; ar piçuraz; ar şvaciz; ar nebetis


dotanun/ dotanums/ dotanuy (PZ ~ AŞ-Ok’ordule)(FN-Ç’anapet) øø e.f. [perf. dotanu] I. Gün ağarıyor. Gün doğuyor. Sabah oluyor. Nak’u gunz*e seri on ! Mo va-dotanun (= va-dotanums) ? (PZ-Cigetore) Ne kadar uzun gece ! Neden gün ağarmıyor ? K’alivi xen do dotanaşa mtutepe çuy. (ÇM-Ğvant) Kulübede oturup sabaha kadar ayıları (mısırı yemesinler diye) uzak tutuyor. Ncirişa vijginit. Mosela var-momaseley. Dotanu. (ÇM-Ğvant) Uykuya yenilip sahura kalkamadık. Sabah oldu. Ngola-mamuli ç’umanişi p’ri dotanasen rak’anepe iyoxay. (ÇM-Ğvant) Dağ horozu sabah olmadan tepelerde ötüyor. İnternet’işa konanbinen. Dotanaşa var-k’o3’ulun. (ÇM-Ğvant) İnternet’e bağlanıyor. Sabaha kadar çekilmiyor (= bağlı kalıyor). # Avlaşi ogine m3xuli-fidani / Onciruşa va-momçamt’i meydani / T’angri-şk’imi dolumci do dotani / Ordo moxt’i ordo. Cek’uğurare. (AŞ, N.T.) Evin önündeki bahçenin önünde armut fidanı / Uykuma meydan vermiyrordun / Tanrım akşam et ve sabah et / Tez gel tez. Ardından öleceğim. [Bu fiil, öznesiz olduğuna göre genelde, şahıssız kipteki tüm fiiller gibi, sırf 3’üncü şahıs tekil özneli biçimini alır. Halbuki Ardeşen’de söylenen bir türkünün sözünde ilginç bir istisna bulunuyor. # T’angri-şk’imi, dolumci do dotani. (AŞ, anonim) Tanrım, akşam et ve sabah et.] Xasani dotanuyiz ordoşe eisels. (FN-Ç’anapet) Hasan sabahleyin erken kalkıyor. Oxorca dotanuyiz eiselayiz ogine çayi oxenu şeni daçxuriz nun3’amz. (FN-Ç’anapet) Eşim sabahleyin kalkınca önce çay yapmak için ateşi tutuşturuyor. Ğomamci dotanuşa xoç’k’ak’ali doç’k’odu. (FN-Ç’anapet) Dün gece gün doğana kadar dolu yağdı. Ğomamci avlaşi ogineni m3’k’oz ar mğuk dotanuşa dok’iyu. (FN-Ç’anapet) Dün akşam evin önündeki karayemiş agacında bir baykuş sabaha kadar öttü.→ ditanun, gontanun; tanun, tanums/ tanups; + itanen

+ dutanay (AŞ-Ok’ordule) øD e.f. Birine [dat.] gün ağarıyor, sabah oluyor. Biri [dat.] sabaha kalıyor. Nciri cemocginey do moselaşa var-emaseley. Domitaney. (AŞ-Ok’ordule) Uykuya yenilip sahura kalkamadık. Sabah oldu. (tanun altında) utanay/ utanams/ utanaps

II. (ÇM) Aydınlanıyor. # Ayşeşi p’aranteni / Seri-ndğaleri pranduy / Seri gamo3’edasi / İri-k’ale dotanuy. (ÇM-Ğvant, anonim) Ayşe’nin penceresi / Gece gündüz parlıyor / Gece dışarıya bakınca / Her yer aydınlanıyor.


dotanu-i-şi (ÇM) fiil-zarfsal dey. [< dotanu-i + -şi] Gün ağarırken. Mamuli dotanu-i-şi iyoxay. (ÇM-Ğvant) Horoz gün ağarırken ötüyor.


dot’k’obun (AK) Aø har.f. Yere doğru ya da görünmesi zor olan bir yere gizlice

saklanıyor. Osmani nana-muşişi şkurinaten oxorişi tude dot’k’obun. (AK-Döngelli) Osman annesinin korkusundan evin altına saklanıyor. ++ t’k’obun


-dot’t’un → -dort’u/ -dort’un/ -dot’t’un


-dot’u → -dort’u/ -dort’un/ -dot’t’un


dovalams (AH) EA har.f. Yere doğru sallıyor ya da silkeliyor. Boya usumert’aşi furç’a mot-dovalam. O3’udez na-na3’ap’en boya a çkva var-gamulun. (AH-Lome) Boya yaparken fırçanı silkeleme. Rafa damlayıp yapışan boya bir daha çıkmaz.


doxedun Aø/AL har.f. [emp.şm.1.tek. dopxedur; yet. dvaxunen (PZ ~ AŞ), daxunen (FN ~ HP), dvaxunen (ÇX); part. doxune(r)i;] Oturuyor. 1. Ayakta dururken kıçını bir yere koyup yerleşiyor. Cuma-çkimiz ndğaleyi oçalişuten xayi daç’k’inen do lumciz na-doxedasen k’ala go3’it’k’omerz. (FN-Ç’anapet) Kardeşim gündüz çalışmaktan çok yoruluyor ve akşam oturduğu yerde yığılıp kalıyor. Pederik orz*oz doxedurt’aşa yastuği e3’idumerz. (FN-Ç’anapet) Babam iskemleye otururken altına yastık koyuyor. Baba menciyoniz doxedaşi nincirs do raxat’i iven. (AH-Lome) Babam arkalıklı sandalyeye oturunca yaslanıyor ve rahat ediyor. Na-gondini xami Omerik gigorams. Si a m3ika kodoxedi. (AH-Lome) Kaybettiğin bıçağı Ömer senin için arıyor. Sen biraz oturuver. Elakteri mot-doxedu ! Orz*oşi k’uçxe met’roxasen. (AH-Borğola) Yanlanarak oturma ! İskemlenin ayağı kırılacak. Tude doxedut’aşiLet’aşi ini mot-goşomolamt’asya do mundiz pi3ari e3’idumers. (AH-Borğola) Yere otururkenToprağın soğuğu içime geçmesindiye kıçının altına tahta koyuyur. Tanerik troni guloktaps do eşo doxedun. (AK-Döngelli) Taner iskemleyi çeviriyor da öyle oturuyor. 2. Oturup vakit geçiriyor. Mcora doliluşa molenk’ale kodopxedi. Melenk’ale biseyiri. (AŞ-Ortaalan) Güneş batıncaya kadar bu yakada oturdum. Karşı yakayı seyrettim. Eminez xvala aşkurinen. Lumcaşi nek’na doloxendon golumers do heşşo doxedun. (AH-Lome) Emine yalnız korkuyor. Akşam olunca kapıyı içerden kilitliyor ve öyle oturuyor. Lazi cumalepe k’ala dopxedatşi çkunebura gyarepe bipxort. (AH-Borğola) Laz kardeşler ile oturduğumuzda Laz geleneğine ait yemekleri yiyoruz. Babak mota-muşişa doxedas ya do troni nunç’inaps. (AK-Döngelli) Babam torununa otursun diye iskemle yanaştırıyor. + xers/ xen

yet. dvaxunen (PZ ~ AŞ), daxunen (FN ~ HP), dvaxunen (ÇX): Oturabiliyor. K’amk’ulepe a goiçvay. Dvaxunasen. (AŞ-Ok’ordule) Sinekleri bir savuştursun. Oturabilecek. Babaz dido daç’k’indu. Orz*oz va-daxunen. Ğocişe k’ele meyincirs. (AH-Lome) Babam çok yoruldu. İskemlede oturamıyor. Köşeye doğru yaslanıyor. Balk’oniz var-domaxunen. Mtviri gomomtums. (AH-Lome) Balkonda oturamam. Etrafıma kar yağıyor.

şsz dixunen : Oturuluyor. Mesofa aşk’va oragadoni diyu. Var-dixunen. (AŞ-Ok’ordule) Sedir artık kırılmaklık oldu. Oturulmuyor.

f.-s. doxunoni : Oturulması gereken. Oturacak. Konseri-şk’unişa na-moxt’epeşi bit’t’umişa doxunoni yeri var-memaçes. 3’anaşe daha didi yeri konseri p’aten. (AŞ-Ortaalan) Konserimize gelenlerin tümüne oturacak yeri veremedik. Seneye daha büyük (geniş) yerde konser yapacağız.

f.-i. doxunu : Oturma. Oturmak. Doxunuşa mendulun. Oxori goixiray. (ÇM-Ğvant) Oturmağa gidiyor. Evi soyuyor. Nana-çkimi noğaz oxoriz doxunute meç’irdun. (FN-Ç’anapet) Annem çarşıda evde oturmaktan bıkıyor. Cordaniz doxunuten daç’k’inu do ha3’i goinç’imen. (FN-Ç’anapet) Cordan oturmaktan yoruldu ve şimdi geriniyor. Gyayi şkule doxunuşe bidaten. (AH-Lome) Yemekten sonra oturmaya gideceğiz. Çinaperi na-var-ren k’oçepe k’ala doxunu k’ai var-mi3’ons. (AH-Borğola) Tanıdık olmayan insanlarla oturmak hoşuma gitmez. Malte-çkimikSeri doxunuşe çkunde moxtitya do mok’omimçines. (AH-Borğola) KomşumGece oturmaya bize gelindiye haber yolladılar.

+ duxedun ADL har.f. Birine ait bir şeye oturuyor. Birine ait bir şeye (kuş, böcek vs) konuyor. 3’ipriz na-gemiz*in boginapez şeni kodomixedu. (FN-Ç’anapet) Gürgen ağacında duran kovanlarıma arı kondu. Han3’o na-domixedu but’k’uci bozo-çkimiz komebuçkini. (FN-Ç’anapet) Bu sene [kovanlarıma] konan yavru arıyı kızıma ayırdım.


doxmeli (AŞ ~ AH HP) s. ve i. I. s. Müstakil. [< Arp.] Bağımsız. Zeni-şk’uni doxmeli livadi n. Miti var-ek’eminçay. (AŞ-Ok’ordule) Düzlüğümüz bağımsız bir bahçedir. Kimse ekli değildir. Oxorişi ont’ulez getasule şeni doxmeli yeri dogit’ali. (AH-Lome) Evin tarlasında sana sebzelik için müstakil bir yer bıraktım. Oxori-çkimi doxmeli ren. (AH-Borğola) Evim şahsıma aittir (= özeldir). [birine ait müstakil alan] dogneği

[dey. doxmeli k’anuni (FN-Ç’anapet) : Anayasa.] Han3’o St’aoşinaşi vit’o-juriz doxmeli k’anuniz mektura eçkindu. (FN-Ç’anapet) Bu yıl 12 Eylül’de anayasa değişme oldu. Han3’o St’aoşinaşi vit’ojuriz ağne doxmeli k’anuni gamaxtu. (FN-Ç’anapet) Bu yıl 12 Eylül’de yeni anayasa çıktı.

II. i. Birine ait olan [gen.] alan ya da ev. Ham oxori doxmeli-çkimi ren. (FN-Ç’anapet) Bu ev özel. Bana ayittir.


doxt’ori (AŞ), doxtori/ doxtoyi (FN ~ HP) i. Doktor. [< Fra.] Ali zade ti asenen. Doxt’orişa olvoni on. (AŞ-Ok’ordule) Ali’nin başı çok dönüyor. Doktora gitmeliktir. Bere k’ork’i3’a ak’nu. Doxt’orişa mendebiyonat. (AŞ-Ok’ordule) Çocuğa boğmaca tuttu. Doktora götürelim. Fadimez xeşi k’ap’ulaz ar pupuli kyuxtu do heya-şeni doxtorişa idu. (FN-Ç’anapet) Fatma’nın elinin dış tarafında bir çıban çıktı. Ve onun için doktora gitti. Doxtorik cuma-çkimişi k’itiz nç’ami nusumers. (AH-Lome) Doktor kardeşimin parmağına ilaç sürüyor. Xasaniz pupuli datxomburu-doren. Doxtorik neşterite yumç’k’ams. (AH-Lome) Hasan’ın çıbanı iltihap toplamış. Doktor neşterle deşiyor. Axmet’i k’ai doxtori ren. Ama dido zunt’i ren. (HP-P’eronit) Ahmet iyi doktordur. Ama çok zunt’idir. → toxt’ori; doktori; xekimi


doxums/ doxups (PZ)(FN-Sumla ~ HP) EAL har.f. I. Toprağa [lok.] gömüyor. Babak na-xro3ku k’at’uşi motalepe let’az doxums. (AH-Lome) Babam ölen kedi yavrularını toprağa gömüyor. Bulentik x’vili doxums. (HP-P’eronit) Bülent kemik gömüyor. → dvoxuy, doxvams, dvoxups

şsz dixven[2] : Gömülüyor. Hik’u mç’ima mç’imu ç’i livadi dolobu. Nakos-t’i cobazgare cobazgi, iri k’ale dixven. (PZ-Cigetore) O kadar yağmur yaüdı ki tarla yumuşadı. Nereye basarsan bas, her taraf batıyor (= gömülüyor). Bergi mç’k’adu dişkaşi bergite dixven. (AH, atasözü, K.A.) Kazma ustası (= kazma yapımcısı) ağaçtan yapılmış kazma ile gömülür (= terzi söküğünü dikmez; zanaatkârların yaptıklarından kendilerine bir şey kalmaz).


doxunams/ doxunay/ doxunaps[1] (PZ)(AŞ’nin br kısmı)(FN ~ HP)(AK) EA/EAL har.f. [emp.şm.1.tek.ö.3.aps.tü. dovoxunam/ doboxunam/ dovoxunap; emp.şm.3.tek.ö.1.aps.tü. domoxunams/ domoxunay/ domoxunaps] Oturtuyor. 1. Yer, sandalye vs’ye [lok.] oturtuyor. Konseri-şk’uni zade msk’va iyu. Na-moxt’eype bit’umi va-domaxunes. 3’anaşe daha bet’i yeri p’aten. (AŞ-Ok’ordule) Konserimiz çok güzel oldu. Gelenlerin tümüne oturacak yeri veremedik (= oturtamadık). Seneye daha geniş yerde yapacağız. Nanak ondğeneyi gyari xazirumt’aşa bere oxomonduniz doxunamz. (FN-Ç’anapet) Annem öğle yemeğini hazırlarken çocuğu evin ortasına oturtuyor. Bozok bere tude doxunams. (AH-Lome) Kız çocuğu yere oturtuyor. Kemalik, k’ap’ulaz mok’ideri na-uyonun bere-muşi daç’k’indaşi tude doxunams. (AH-Borğola) Kemal, sırtında almış olduğu çocuğunu yorulunca yere oturtuyor. Ayşek bere-muşi dixas doxunaps. (AK-Döngelli) Ayşe çocuğunu yere oturtuyor. 2. Eve [lok.] yerleştiriyor. İkâmet ettiriyor. Alik oxoriz cuma-muşi doxunams. (AH-Lome) Ali eve kardeşini oturtuyor. Osmanik, kyoyiz na-uğun oxoriz yarici doxunams. (AH-Borğola) Osman, köydeki evine yarıcıyı oturtuyor (= yerleştiriyor). → dvoxunay/ dvoxunaps; + doxedun; ++ xers/ xen; ++ elaxunams, meşk’axunams/ meşaxunams vs

f.-s. doxunoni : Oturacak. Dadik arabaz doxunoni yeyi icubalams. (AH-Lome) Teyze arabada oturacak yer kapıyor. Hak jur k’oçişi doxunoni yeyi koren do Memet’i ulun. Hek mot goşirçak’en ? (AH-Lome) Burada iki kişinin oturacak yer varken Mehmet gidip oraya neden sıkışıyor ?

part. doxuneri : Yerde oturmuş halde. Pasxa doxuneri ar k’ale p’t’rağudi. Ar k’ale na-dolilay mcora bo3’edi. (AŞ-Ortaalan) Kulübede oturarak bir taraftan şarkı söyledim. Bir taraftan batan güneşe baktım.


doxunaps[2] (AK) EA har.f. Doğuruyor. Pucik doxunaps. (AK-Döngelli) İnek doğuruyor. → do(y)inaps

part. doxuneri : Doğrulmuş. Ağne doxuneri (= doineri) p’ep’ela var-a3’ven do nana-çkimi ç’it’a ç’it’a gyoginaps. (AK-Döngelli) Yeni doğmuş buzağı ememiyor da annem yavaş yavaş alıştırıyor.


doxvams (FN-Ç’anapet) EA har.f. Toprağa gömüyor. K’oçi doğuruya da3’onez do skidala doxvamt’ez. (FN-Ç’anapet) AdamıÖldüsandılar ve canlı gömüyorlardı. → doxums, dvoxuy, doxups, dvoxups


dox3un (AK) AL har.f. Bir bitki [aps.] olduğu yerde çürüyor. Uşkiripe muşebura dox3un. (AK-Döngelli) Elmalar kendiliğinden çürüyor. → cok3un; nok3ams/ nok3ay; nox3ams/ nox3aps


doyanure (PZ) i. Kümes. Tünek. Xasanişi korme doyanures meşk’axes. (PZ-Cigetore) Hasan’ın tavuğu tünek yerinde oturmuş haldedir. Kormepe seris doyanure-nişis diyaneran. (PZ-Cigetore) Tavuklar gece kümeslerinde tünüyorlar. Kormeşi doyanures opşa dunç’u gulun. Hanişi ogvace nak on p’iya ? (PZ-Cigetore) Tavuk kümesinde çok karınca geziyor. Bunların yuvası nerede acaba ? Kormeşi doyanure dunç’upeşa oçulet’inams. (PZ-Cigetore) Tavuğun kümesini karıncalardan kurtarıyor. Selimik kormepe doyanures meşk’ok’açams. (PZ-Cigetore) Selim tavukları kümese kapatıyor. Xasanik sift’eri şinaxums. Doyanures moluxes do k’at’a ndğa noxosirams sift’eri-muşis. (PZ-Cigetore) Hasan atmaca saklıyor. Kafesin içinde her gün dikizliyor (= gizlice bakıyor) atmacasına. Ar korme komiyonun. Vantxozasi doyanureşi tude meşk’uk’ap’ams. (PZ-Cigetore) Bir tavuğum var. Kovaladığım zaman kümesin altının içine koşarak giriyor. Ar korme komiyonun. Vantxozasi doyanureşi tude deluk’ap’ams. (PZ-Cigetore) Bir tavuğum var. Kovaladığım zaman kümesin altının içine atlıyor. Kormepe diyanes. Ali-tik doyanure nutums. (PZ-Cigetore) Tavuklar tünediler. Ali’de tavuk kümesini kapatıyor. → kormepe-k’alivi; k’avidi; okotumale


doyinams/ dorinams (PZ), (FN ~ HP-P’eronit), doyinaps/ doinaps (HP)(AK) EA har.f. [part. doyine(r)i/ do(r)ine(r)i] Doğuruyor. Koyini-çkunik jur kuzili kodoinu. (FN-Sumla) Koyunumuz iki kuzu doğurdu. Ağani na-doyinasen puciz dido toli mat’en. (AH-Lome) Yeni doğum yapan ineğe çok nazar değer. Pucik jur 3’ana ren mozari doyinams. (AH-Lome) İnek iki yıldır dişi dana doğuruyor. Çkuni pucik mozari-ngeni kodoyinu. (AH-Borğola) Bizim inek dişi dana doğurdu. Nisak bere do(y)inaps. A m3ika şkule xodibaden. (AK-Döngelli) Gelin çocuk doğuruyor. Biraz sonra doğar. FatmakPuci doyinu-i ?” ya do mani mani bak’işa nulun do minda3’k’en. (AK-Döngelli) Fatmaİnek doğurdu mu ?” diye çabuk çabuk ahıra gidiyor da bakıyor. → dvorinay, dorinay, dvorinaps; doxunaps[2]; + diyinams (PZ). dibaden[2] (FN ~ HP)

part. doyineri/ dorineri : Doğurulmuş. Doğmuş. Ermenişi dorineri ore-i ? Muya ore ? (PZ-Cigetore) [eskimiş aşağlayıcı ifade] Ermeniden doğma mısın ? Nesin ? Ağne do(y)ineri p’ep’ela var-a3’ven do nana-çkimi ç’it’a ç’it’a gyoginaps. (AK-Döngelli) Yeni doğmuş buzağı ememiyor da annem yavaş yavaş alıştırıyor.


dozdams (PZ)(AH-Borğola), dozdams/ dozdims[2](HP-P’eronit), dozdips (HP ~ ÇX) E.Abl har.f. Ailesinden birine [abl.] çekiyor. Ailesinden birine [abl.] benziyor. Biç’i bere a bazi nana-muşişe dozdams. (PZ-Apso) Erkek çocuk bazen anasına çeker. Bazi biç’i berepe nana-nişişa dozdaman. (PZ-Cigetore) Bazı erkek çocuklar anasına çekerler. K’at’a berek didoten nana do baba-muşişen dozdams. (AH-Borğola) Her çocuk çoğunlukla ana ve babasına çekiyor, benziyor. Ham bere dido k’op’ele ren. Mişe dozdu-doren ? (AH-Borğola) Bu çocuk çok piç. Kimden çekmiş ? Biç’i berek dayi-muşişen dozdims (= dozdams). (HP-P’eronit) Erkek çocuk dayısına çeker. → dozdums/ dozduy; dozdun; dozdims[1]


dozdims[1] (AH-Lome) E.Dir har.f. Ailesinden birine [dir.] çekiyor. Ailesinden birine [dir.] benziyor. Biç’i berek babaşe, bozo berek nanaşe dozdims. (AH-Lome) Erkek çocuk babaya, kız çocuk anaya çeker. Ham bere mtelli banga ren. Mişe dozdu haşşo ? (AH-Lome) Bu çocuk hepten salak. Kime çekmiş böyle → dozdums/ dozduy; dozdun; dozdams/ dozdims[2]/ dozdips


dozdums/ dozduy[1] (ÇM ~ FN) A.Abl har.f. 1. Birine çekiyor. Birine benziyor. Bazi biç’i berepe nana-nişişa dozduman. (ÇM-Ğvant) Bazı erkek çocuklar anasına çekerler. Bere-şk’imi xala-muşişe dozdu. (AŞ-Ortaalan) Çocuğum halasından çekti. Bazi biç’ç’i berepe nanape-nişişe dozduman. (AŞ-Ortaalan) Bazı erkek çocuklar analarına çekerler. Biç’i cumadişen, bozo nanaşen dozdums. (FN-Sumla) Erkek çocuk amcasına (veya dayısına), kız anasına çeker, benzer. 2. Davranışı birininkine benziyor. Araba oxmaru baba-muşişa dozdu. (ÇM-Ğvant) Araba kullanmayı babasından çekti (= onun araba kullanma metodu babasınınkine benziyor). → dozdun; dozdims[1], dozdams/ dozdims[2]/ dozdips


dozdun (AŞ-Ok’ordule) A.Abl har.f. Birine çekiyor. P’anda biç’i berepe nana-nişişa dozdun. (AŞ-Ok’ordule) Bazı erkek çocuklar anasına çekerler. → dozdums/ dozduy; dozdims[1], dozdams/ dozdims[2]/ dozdips


dozduy[2] (AŞ-Ortaalan) EA har.f. Biri [erg.] bir şeyi [aps.] çekiyor. Hik’k’u mo-dozdum. Porça ok’oç’ordasen. (AŞ-Ortaalan) O kadar çekme. Gömlek yırtılacak.


dozeri i. Dozer. Buldozer. [< İng.] Jile dozerik na-içalişamz şeni handğa ğali mğiri gulun. (FN-Ç’anapet) Yukarda dozer çalıştığı için bugün dere bulanık akıyor. → boldizeri; xuberi


dozgums/ dozguy (PZ ~ AŞ) Eø har.f. [perf.1.tek. dobzgvi] Büyük aptesi yapıyor. Dışkı yapıyor. Kakası yapıyor. Sıçıyor. Kormek ar kodozgu ç’i 3’iminde k’undi. (PZ-Cigetore) Tavuk bir sıçtı ki hepten bokun boku. Emineşi berek oxori-avlas kodozgu. Ayşe-tik xop’ete exak’aru. (PZ-Cigetore) Emine’nin çocuğu evin önündeki bahçede kakasını yaptı. Ayşe de kürekle kazıyarak temizledi. Bere gale dozguy. (ÇM-Ğvant) Çocuk tuvalette (ya da “dışarıda”) kakasını yapıyor. → doz*gums/ doz*gups

yet. dvazgven : Büyük aptesini yapabiliyor. Kabız olmuyor. Beres var-dvazgven. Çenefis cokan3arams. (PZ-Cigetore) Çocuk kabız olduğundan tuvalette ıkınıyor.

f.-i. dozgumu : Büyük aptes yapmak. Sıçmak. Bere dozgumu şeni mcvamxven. (PZ-Apso) Çocuk sıçmak için çömeliyor.


doz*gums/ doz*gups (FN ~ ÇX)(AK) Eø har.f. [perf.1.tek dobz*gvi] Büyük aptesi yapıyor. Dışkı yapıyor. Sıçıyor. Nanak avlaz pucepek na-doz*gvez lazma xop’ete exak’arumz. (FN-Ç’anapet) Annem evin önüne ineklerin yaptığı pisliği kürekle kaldırıyor. K’at’uk doz*gvayiz k’uçxete molapams. (FN-Sumla) Kedi, sıçtığında ayakla (toprak gönderip) üstünü kapatıyor. Pucik xodoz*gveren. Osmanik bergiten yexak’arups do xop’eten istomers. (AK-Döngeli) İnek sıçmış. Osman kazma ile kazıyor da kürekle atıyor. → dozgums/ dozguy; ++ z*gums


do3igams/ do3igaps (HP), dvo3igaps (ÇX) EAL har.f. Yere saplıyor. Yere dikiyor. [Datif tümleci “yere” genelde gizli olur.] → do3onams/ do3onay, dvo3onay


do3onams/ do3onay (PZ)(AŞ-Ok’ordule)(FN ~ AH) EAL har.f. Yere saplıyor. Yere dikiyor. [Lokatif tümleci “yere”, genelde gizli olur.] Doğanik xaç’k’et’i kodo3onu do ha3’i-ti let’a-muşi k’uçxete goncaxums. (FN-Sumla) Doğan fasulye sırığını toprağa dikti. Şimdi de toprağını ayağı ile vurarak eziyor. Osmanik na-xaziru masarepez let’az na-doskidun k’onayi meç’umz do heşşo do3onams. (AH-Lome) Osman hazırladığı kazıkların toprakta kalan kısımlarını yakıp öyle dikiyor. Ma na-dobo3oni masarepe babak iri e3’k’ims. (AH-Lome) Babam benim diktiğim kazıkların hepsini söküyor. Rizak ont’ule ğobasen. Na-do3onasen masarepe gamayazums. (AH-Lome) Rıza tarlaya çeper yapacak. Dikeceği kazıkları sivriltiyor. Babak ont’uleşi k’udelis masai do3onams. (AH-Lome) Babam tarlanın kıyı tarafına kazık dikiyor. Doğanik, na-do3onu xorşa mot moiktet’az ya do let’a k’uçxeten gubanik’ams. (AH-Borğola) Doğan, diktiği sırık devrilmesin diye (sırık için) toprağı ayakla tepip etraflıca sıkıştırıyor. Cuma-çkimik na-do3onams xut xorşaşi juri dolot’axums. (AH-Borğola) Kardeşim dikmekte olduğu beş fasulye sırığının ikisini dibinden (= bir kısmı dipte kalacak şekilde) kırıyor. → dvo3onay; do3igams/ do3igaps, dvo3igaps; + 3onums[1]/ 3onuy[1]

şsz di3onen : Yere saplanıyor. Yere dikiliyor. Xuşut’ik ğobeyi ikomt’aşi ipti masayi na-di3onasen yerepe let’az noğarams. Nak’o uk’orems xesap’ums do ok’açxe masaepe do3onuz gyoç’k’ams. (AH-Lome) Hurşit çeper yaparken önce kazık dikilecek yerleri toprakta çizer. Kaç tane lazım olacağını hesaplar ve sonra kazıkları dikmeye başlar.


do3’onu → da3’onen


drap’an-burç’uli (AH) i. Oraktan büyük, tahradan küçük kesici alet.


drap’ani (ÇM ~ AŞ-Ok’ordule), drap’p’ani (AŞ-Ortaalan), drep’ani/ dep’rani (FN), drap’ani (AH) i. Tırpan. Orak. Hilâl biçiminde, ağaçtan tutacak sapı olan kesici bir alet : ot, eğrelti, diken ve çalı çırpı kesmekte kullanılır. Ali drap’ani lat’uy. (ÇM-Ğvant) Ali tırpanı dövüyor. Xasani drap’ani pasi guşiray. (AŞ-Ok’ordule) Hasan orağın pasını aşındırıyor. Drap’ani k’alati dolodgun. (AŞ-Ok’ordule) Tırpan sepetin içinde (= dibinde) duruyor. Cuma-çkimik kyostaten dep’rani (= drep’ani) larsumt’uşa var-açkinu do xe goişiru. (FN-Ç’anapet) Kardeşim tırpanı bilevlerken farkına varmadan elini aşındırdı. T’ok’seyi na-mekçi drap’ani ondğe şkule mik’orems. Komomiği. (AH-Lome) Geçenlerde verdiğim orak öğleden sonra bana lazım. Getiriver. Drap’ani k’ayi lasirez-doren. Şa n3alums. (AH-Lome) Orağı güzel bilevlemişler. İyi kesiyor. Tipi drap’anite k’olayi niç’k’oren. (AH-Lome) Ot orakla kolay kesiliyor. Aşek drap’ani gundinu-doren. “Beki tipis ant’aluya do jimok’as na-ok’obğun tipi bigate gokankums. (AH-Lome) Ayşe orağını kaybetmiş. “Belki otlara karışmıştırdiye evin arkasında yığılı duran otları sopayla karıştırıyor. Çayişi jin sedis mt’k’a golaçans. Xasanik drap’anite meç’k’orums. Mt’k’ape kyokişen var-e3’k’aşi a-jur tutaşi xolo komulun. (AH-Lome) Çayın üst setinde dikenler var. Hasan orakla kesiyor. Dikenleri kökünden sökmezsen bir-iki ay sonra tekrar gelir. Nkeri dido irdaşi drap’anite ç’k’oruman. (AH-Borğola) Arpayı çok büyüyünce orakla biçiyorlar. Tekinik ont’ulez dido na-irdu tipepe drap’anite meç’k’orums. (AH-Borğola) Tekin tarlada çok büyümüş otları orakla biçiyor. → oraği; oğark’ale-drap’ani, drip’p’ani; mangali[2]; tirpani


drip’p’ani (AŞ-Ortaalan) i. Drap’p’ani’ye benzer yapıda, ama şekli küçük, döner bıçağına benzeyen, ucuna daha az kıvrım verilmiş bir kesici alet : bununla daha kalın bitkiler kesilebilir. → drap’ani/ drap’p’ani, drep’ani, dep’rani; tirpani


du-şeşi i. (Tavla oyununda) Dü-şeş [< Far. ya da Kür.]. Her iki zarın altılı düşmesi. Ali şk’ala tavla vibirasi zade du-şeşi ot’oçay. (AŞ-Ok’ordule) Ali ile tavla oynayınca çok altı-altı (= dü-şeş) atıyor. Ar du-şeşite oyini kep’ç’opum. (AH-Lome) Bir dü-şeşle oyun alırım. A3’i du-şeşi vistola do si z*iri. (AK-Döngelli) Şimdi dü-şeş atayım da sen gör. → t’ubi aşi, jur-aşi; aşa


dubağun[A] (PZ) DA hal f. Biri [dat.] bir şey ile [aps.] yetiniyor. Birine [dat.] bir şey [aps.] yetiyor. Viçalişam svas na-ep’ç’opum cenç’areri ma demibağun. (PZ-Cigetore) Çalıştığım yerde aldığım para bana yeter. Ma hak’u oşk’uri var-demibağun. (PZ-Cigetore) Bana bu kadar elma yetmiyor. → ubağun (ÇM ~ AH); einç’en[1]; yonç’un; eyanç’en, yanç’en[1]


dubağun[B] (AK) AD har.f. Birine [dat.] bir şey [aps.] yetiyor. Gyarişa 3’k’ari var-dubağuşi xolo ijobaps. (AK-Döngelli) Yemeğe su yetmeyince (= yemek için ona su yetmeyince) yine ilâve ediyor (= üstüne döküyor, koyuyor). Xut batmani 3’k’ari p’t’iri do xolo var-domibağu. (AK-Döngelli) Beş testi su taşıdım da yine de bana yetmedi. → ubağun (ÇM ~ AH); einç’en[1]; yonç’un; eyanç’en, yanç’en[1]


dubara[1] i. Tavla oyununda her iki zarın ikili düşmesi. Dubara. [< Far. ya da Kür.] Ali t’uği ibirt’aşa p’anda dubara ot’omay. (ÇM-Ğvant) Ali tavla oynarken hep dubara atıyor. Xolo dubara moxtu-i ? (AH-Lome) Yine dubara mı geldi ? “Xut moxtasya do zari dido vonk’ani. Ama xolo-ti dubara moxtu. (AK-Döngelli) “Beş gelsindiye zarı çok salladım. Ama yine de dubara geldi. → t’ubi jur; jura, jur juri


dubara[2] (PZ ~ ÇM)(AH)(AK) i. Desise. [< Ar.] Hile. [< Ar.] Entrika. [< Fr.] Birine karşı yapılan oyun. Ali ham ndğalepe mot’at’a3’eri on. Mitonpe dubara uktay. (ÇM-Ğvant) Ali bugünlerde kızgın dolaşıyor. Birine karşı oyun oynuyor (= bir kötülük yapmaktadır/ tasarımındadır). Man bere vore-i ? Dubara mo-moğodap. (AK-Düngelli) Ben çocuk muyum ? bana oyun (= entrika) yapma. → oyiniII; dalavera; ç’axra


dubaraci (PZ)(AH-Borğola) i. I. (PZ) Yalancı-numaracı. Xasani-şk’uni opşa dubaraci on. (PZ-Cigetore) Hasan’ımız çok yalancı-numaracıdır.

II. (AH-Borğola) Hilekâr. Dalavereci. Üçkâğıtçı. Hem k’oçis mxuci var-niçen. Dido dubaraci ren. (AH-Borğola) O adama güvenilmez (= destek almak için omuz verilmez). Çok hilekârdır. xit’ip’iyozi; meşağer-moşağeriI; ç’axraci


duçxups (AK) øD har.f. Bir bayan [dat.] kızışıyor. Azıyor. Dogiçxu-i ? (AK-Döngelli) Azdın mı ? Oxorcas duçxu-i, var-miçkin. (AK-Döngelli) Kadın azdı mı, bilmiyorum. → dunçxvamsII; dunçxunayII; asp’at’alen; dunçxvay[A]; dunçxvay[B]-II; dumçxvams[2]-II

+ duçxvinaps ED har.f. Biri [erg.] bir [dat.] bayanı kızıştırıyor. K’oçik eşo ikips aşo ikips do oxorca duçxvinaps. (AK-Döngelli) Adam öyle ediyor böyle ediyor da kadını kızıştırıyor. → dunçxvamsI; dunçxunayI; usp’at’alay; onçxvinay; dunçxvay[B]-I; dumçxvams[2]-I


dudeyi (AH) i. Lahana ezmesi. Yazın karalahananın en körpe yapraklarından hazırlanan sarmısaklı ve içyağlı ezme : oxoky’ura’nın isteğine göre çok taze fasulye, yeşil bezelye, pazı, barbunya, patates, ceviz, yeşil acı biber, tereyağı ve sıvıyağ katılabilir. Lumci dudeyi mebok’idam. Gyayi mot-ipxort. (AH-Lome) Bu akşam dudeyi yapıyorum. Yemek yemeyin. Ma dudeyiz mutu var-ebopxor. (AH-Lome) Ben dudeyinin üstüne bir şey yemem. (lu/ luyu/ luu) zeri, lu k’vaneri, (lu) mk’vaneri/ mk’vaneri, lu-duderi, lux’u k’ank’eyi, lux’u zeri, lux’u k’vaneri [Sarğa’nın içinde ağızda lokum gibi eriyen bir karışım hazırsa ve 500 metreden lahana ve içyağı kokusu alınıyorsa hiç zaman kaybetmeden dudeyi’nin yenmesi gerekir. Dudeyi yalnız yenmez, tabakta yenmez, kaşıkla yenmez, soğuk yenmez, iki öğünlük olmaz. Gresta’dan çıkan mısır ekmeği olduğu gibi sarğa’daki dudeyi’nin üstüne kırılıp parça parça konur. Sarğa, suffaşi orz*o denen büyükçe bir orz*o’ya konur. (Normalde o orz*o’ya oturulmaz. Oturulan orz*o’lar küçük olur.) Kalabalık sarğa’nın çevresine yerleşip kollarını sıvar ve elle yemeye başlar. Sarğa’da dudeyi bitene kadar yenir. Dudeyi’nin yanında arzu edenler için tarladan taze koparılmış salatalık hazır bulundurulur. Ama dudeyi’nin üzerine adettendir başka bir yemek yenmez. Dudeyi ile doyulup kalkılır. (AH, K.A.)]


dudi i. Baş. Tepe. → ti. I. (PZ ~ AŞ) 1. Kafa. Kelle. So-ti-na nç’oreri na-z*irare dudi mot-no3onam. (PZ-Cigetore) Nerde delik görürsen başını sokma. Mcorate dudi ceç’veri ikten. (ÇM-Ğvant) Güneşten başının üzeri yanmış halde geziyor. 2. Bir şeyin baş tarafı. Bedri livadi-dudi cexuy. (AŞ-Ok’ordule) Bedri bahçenin başını temizleyip kesiyor.

II. (PZ) Öz varlık. Kendi. Dudi-sk’ani ti-mole mot-moğam. Endoli mayen. (PZ-Cigetore) Başını bu tarafa getirme. Engel oluyor. Sadiği çeçxuite ğurut’u .Laci apelu. Dudi-muşi doçulet’inu. (PZ-Apso) Sadık sıtma ile ölüyordu. İyi ilâç almış. Hayata döndü. Obgaroni dulya dudis momales. (PZ-Cigetore) Ağlamaklı iş başımıza geldi. Dudis xavinoba mogalasna şk’iminde mo-gişk’ut’as. (PZ-Cigetore) Başına kötülük gelirse benden diye bilmeyesin. Dudis na-momalu dulyape momxvadu. (PZ-Cigetore) Başıma gelen işlere hak ettim. Ali Osmani cumas moxvadu, dudis na-mvalu dulyape. (PZ-Cigetore) Ali Osman kardeş hak etti, başına gelen işlere. Nusa xvala dudi-muşite livadi mç’ums. (PZ-Cigetore) Gelin yalnız başına tarlayı kazıyor.

III. (PZ-Apso)(ÇM)(FN ~ ÇX) (Bitkilerin) tepesi. K’oçik m3’xuli-nca dudişe moyok’vatums. (PZ-Apso) Adam armut ağacının tepesinden kesiyor. Ali ext’u. M3xuli-dudi komuxedu. (ÇM-Ğvant) Ali üst çıktı. Armut ağacının tepesine oturdu. Xut 3’aneyi bere ncaşi dudişa extuyizMelasendeyi dido maşkurinu. (FN-Ç’anapet) Beş yaşındaki çocuk ağacın ucuna çıkıncaDüşecekdiye çok korktum. Mtvirik ntxirişi dudepe mondrik’oms. (FN-Sumla) Kar fındık ağaçlarını yere doğru büküyor. İxi bara şkule lazut’iş dudi gyut’roxun. (FN-Sumla) Rüzgâr esince mısırların doruğu kırılır. Dido mtviri mtvaşi bazi ncalepez dudi gyut’roxun. (AH-Lome) Çok kar yağınca bazı ağaçların tepesi kırılıyor. Feritik oxoyis oğine na-gedgin mteli ncalepes dudi gyuk’vatums : “Oxoyis var-mok’atvas ya do. (HP-P’eronit) Ferit evinin önündeki tüm ağacların tepesini kesiyor : “Eve kapatmasın diye.

IV.1. (FN ~ ÇX) (Kazığın) ucu. (Kazmanın) tepesi. Doruk. (Merteğin) ucu. Xvaniz ar k’ele dudi m3’k’uli uğun. K’oçiz nantxazna goxedun. (AH-Lome) Merteğin bir ucu sivridir. İnsana çarparsa batabilir. Ont’ule xaçkumt’atşi k’ork’ot’i mot-dut’alamt. Bergişi dudi yontxit do goşibğasen. (AH-Lome) Tarlayı kazırken sert toprak kütlelerini bırakmayın. Kazmayı tepesinden üzerine vurun da dağılacak. Yaşarik k’azuğepes dudi nuç’ums. (HP-P’eronit) Yaşar kazıkların ucunu yakıyor. 2. Kâğıt vs’nin bir ucu. Kart’ali zarfiz var-int’ru. Babak m3ika dudi gyuxarams. (AH-Lome) Kâğıt zarfın içine sığmadı. Babam üstünden biraz yırtıyor.

[dey. ondğeşi dudis (AH) : Öğlen üzeri] Çku ar ndğaşi dulya dop’it do Ali ondğeşi dudis nk’aneyi nk’aneyi moinç’en. (AH-Lome) Biz bir günlük iş yaptık. Ali öğlen üzeri sallana sallana geliyor.


dudi-celeri (ÇM) s.-z. [< dudi + culams/ culay fiilinin partisipi] Boynu bükük. # Kvalopona-gzalepe / Var-magzalen xeleri / Ar ndğa var-mazirasi / Vikter dudi-celeri. (ÇM-Ğvant, anonim ağıt) Taşlı yollarda / Neşe ile dolaşamıyorum / Bir gün görmez isem / Geziyorum boynum bükük. → guri cet’eri; ti cubun


dudi-cetvale (ÇM) i. Şapka. Dudi cetveri vor. Dudi-cetvale parpa kuğun. Ama iri-k’ale gomomtuy. (ÇM-Ğvant) Başım örtülü. Şapkamın siperliği var. Ama her yerime kar yağıyor. → şapka; p’atara


dudi-motvala (PZ) i. Başörtüsü. Ayşek dudi-motvala-muşis dadala guşums. (PZ-Cigetore) Ayşe başörtüsüne boncuk örüyor. → ti-cetvale; ti-gotvala; mandili; fot’aII; xase; yazma[2]


duguni (PZ-Cigetore ~ FN-Ç’anapet) i. Evlenme düğünü. Xasanis duguni uğun. Ham ndğalepes ti dvaleri ikten. (PZ-Cigetore) Hasan’ın düğünü var. Bugünlerde başı telâşlı dolanıyor. Yilmazişi bozomota ar tutaşi doloxes ikomocen. Dugunişa miyoxaman. (PZ-Cigetore) Yılmaz’ın kızı bir ay içinde evleniyor. Bizi düğüne davet ediyor. İrfanişi cuma ar tutaşa içilen. Şk’u dugunişa miyoxaman. (PZ-Cigetore) İrfan’ın kardeşi bir ay içinde evleniyor. Bizi düğüne davet ediyor. Morderi-nana-şk’imik opşa mskva oşk’omale ikums. Ar sotxa duguni iyasi irik himus oşk’omale oxenapu gorums. (PZ-Cigetore) Büyükannem çok güzel yemek yapar. Bir yerde düğün olunca herkes ona yemek yaptırmak istiyor. Şk’imi dolokunaşepe nu3’iray, dugunişa it’aşa dolvokunasen. (ÇM-Ğvant) Elbiselerimi uygun görüyor. Düğüne giderken giydirecek. Didi-nana dido msk’va cari axenen. Ar yeri duguni iyassi iri him cari oxenapu goruy. (AŞ-Ortaalan) Büyükanne çok güzel yemek yapabiliyor. Bir yerde düğün olunca herkes ona yemek yaptırmak istiyor. Doğani, duguni-davetiyepe gurtasen deyi berepe gvoşk’uy. (AŞ-Ortaalan) Doğan, düğün davetiyelerini dağıtacak diye çocukları gezdiriyor. → duğuni, ç’anda


dugurinams/ dugurinay (PZ ~ AŞ) EDA har.f. Birine bir şeyi duyuruyor. 1. Sesini duyuruyor. 2. Birinin bir şeyi anlamasını sağlıyor. Seslenmeden tavır, davranışlar ile bir şeyi hissettiriyor. Ozit’onepe var-azit’en. Boyine dugurinay. (ÇM-Ğvant) Söyleyeceklerini (çekindiği için veya başka nedenle açıkça) söyleyemiyor. Her zaman (davranışından kendi istediklerini ya da istemediklerini) duyuruyor. + dvaguren, dvagun


duğams/ duğay (PZ ~ FN) EDA har.f. Bir şeyi [aps.] bir şeyin altına veya dibine sokarak [dat.] kaldırmaya çalışıyor. Bir şeyin içine bir şeyi daldırıyor. Xasanik şerep’i p’ek’mezis duğams. (PZ-Cigetore) Hasan kepçeyi pekmezin içine daldırıyor. Ali mbulepe k’alatişa xe duğay, eşk’iğay, elazlap’uy. (ÇM-Ğvant) Ali kirazları sepetten elini daldırarak çıkarıp kenarlarını eziyor. Ali xe duğay. Mçxu m3xulepe eşk’iğay. (ÇM-Ğvant) Ali elini daldırıyor. Kalın (= büyük) armutları alıyor. Ali pilavişi tencere k’op’a duğay. (AŞ-Ok’ordule) Ali pilav tenceresine kepçeyi daldırıyor. Xoşk’a duği do kva cebonktat. (AŞ-Ortaalan) Sırığı daldır da taşı devirelim. Pederik ntxironaz na-z*irt’u didi kvaz ntxirişi biga duğu do ğalişa ongrinu. (FN-Ç’anapet) Babam fındıklıkta duran büyük taşın altına fındık sapını daldırdı ve dereye yuvarladı. Nanak xop’e duğams do let’a eşantxorums. (FN-Ç’anapet) Annem küreği daldırıyor ve toprağı kazıyor. → dumers, dumars; udumers, udumars


duğirams/ duğiray (PZ ~ FN-Ç’anapet) EDA har.f. İsabet ettiriyor. ++ noğirams/ noğiray

I. (PZ ~ AŞ) Hedefleyip isabet ettiriyor. Kurşunu [aps.] hedefe [dat.] sıkıyor. Alik k’et’i demiğiru do t’ora tolis gomamt’u. (PZ-Cigetore) Ali bana çubuk attı da az kalsın [o çubuk] gözüme saplanırdı. Mtuti k’uşumi dovuğirisi tudeşi imt’u. Cevantxozi. Va-bziri. (ÇM-Ğvant) Ayıya ateş edince (= kurşun sıkınca) aşağı doğru kaçtı. Arkasından aşağı doğru koştum. Bulamadım. K’uşumi na-dovuğiri mtuti idu. Rak’ani jindo kocexrosk’u. (ÇM-Ğvant) Kurşun attığım ayı gitti. Tepenin üstünde öldüMtuti k’uşumi dovuğiri şuk’ule haminepeşa k’uçxe komoizdu. (ÇM-Ğvant) Ayıya kurşun attığımdan beri [o ayı] buralardan ayağını çekti. P’ot’e na-var-iyert’t’u ma domiğiru. (AŞ-Ortaalan) Hiçbir zaman olmayan şey bana rastladı. Tuffeği-sk’ani 3’ipri na-cexen mk’udi duğiri. (AŞ-Ortaalan) Tüfeğini gürgen ağacında oturan ağaçkakana nışan al. [rast getirerek isabet ettir-] muxvadinams, muxvalaminams/ muxvalaminaps

II. (FN-Ç’anapet) Hesabı tutturuyor. Alik na-tkvasen duğirams. (FN-Ç’anapet) Ali söylediğini tutturuyor (= söyledigi oluyor).


duğreni (FN-Ç’anapet) i. Böğürtlen. Dikenli çalı. Duğrenik ağne na-extu çayi meşokaçu do nanak handğa heya mo3’k’uşa ulun. (FN-Ç’anapet) Yeni çıkan çayı böğürtlenler kaplamış ve annem onun üstünü açmaya gidiyor. Handğa ağne çayluğiz na-extu-dort’un duğrenepe xete dop’3’k’i. (FN-Ç’anapet) Bugün yeni çaylıkta çıkan böğürtlenleri elle söktüm. Nanak ağne çayluğiz na-extu-doren duğrenepe eşa3’k’ums. (FN-Ç’anapet) Annem yeni çaylıkta çıkan böğürtlen dikenlerini söküp çıkarıyor. Ntxiyona kvinumt’aşa duğrenişi danz*epe ni3onen. (FN-Ç’anapet) Fındıklığı temizlerken böğürtlenin dikenleri batıyor. Mak’asite çayi 3’ilumt’aşa duğrenişi pavri-ti goşant’alen. (FN-Ç’anapet) Makasla çay toplarken böğürtlen yaprağı da arasına karışıyor. → durğuni; mt’k’a[1]; daz*i-k’andğu


duğunci (PZ-Apso)(FN ~ AH) i. Düğüncü. Düğüne katılanlar. Duğunis noğamisa duğuncipeşi oşk’endas ç’eşk’agutun. (PZ-Apso) Düğünde gelin adayı düğüncüler arasında ayakta durur. Duğuncipek noğamisas cenç’areyi elubams. (PZ-Apso) Düğüncüler geline hediyelik para takıyor. Duğunciz gyari meçu. (AH-Lome) Düğüncüye yemek veriyor.


duğuni (PZ-Apso)(FN-Sumla ~ AH HP ÇX)(AK) i. Evlenme düğünü. Duğunis noğamisa duğuncipeşi oşk’endas ç’eşk’agutun. (PZ-Apso) Düğünde gelin adayı düğüncüler arasında ayakta durur. Ayxanik bozo-muşi okomocasen-doren. Duğunişa miç’andaman. (FN-Sumla) Ayhan kızını evlendirecekmiş. Bizi düğüne davet ediyor. Ayxanik bozo gamotxvams-doren. Çku duğunişe micoxuman. (AH-Lome) Ayhan kızını evlendiriyormuş. Bizi düğüne davet ediyor. Nosi na-uğun k’oçi mitişi duğunişe ucoxinu var-ulun. (AH-Lome) Aklı olan insan kimsenin düğününe davetsiz gitmez. Osmanik bere-muşişi şkas livori ilo3igaps do duğunişa eşo oçkumers. (AK-Döngelli) Osman çocuğunun beline tabanca sokuyor da düğüne öyle gönderiyor. → duguni, ç’anda


dukkyani (AH) i. Dükkân. [< Arp.] Hem dukkyanik nak’o xe kturu do mitis-ti var-apelu. Anderi do k’aybana. (AH-Lome) O dükkân kaç el değiştirdi ve hiç kimseye yaramadı. Değersiz olup kimse istemez. [Bu kelime dukykyani olarak telâffuz edilir.] → t’uç’ani; duk’k’ani


duktinams (AH-Lome) EDA har.f. ♦ [dey. guri duktinams (AH-Lome): Birinin [dat.] midesini bulandırıyor.] K’oçiz çkar gagna var-uğun. Suffaz iven va-iven iri ip’aramitams do milletiz guri duktinams. (AH-Lome) Adamda hiç anlayış yok. Sofrada olur olmaz konuşup milletin midesini bulandırıyor. → guri uktinams[2]


duk’ap’ams/ duk’ap’ay (PZ ~ AŞ) Eø har.f. [kb.{u-}’nun işlevi belli değil] Yukarıdan yere doğru sıçrıyor. Alik e3’uk’ap’ams-duk’ap’ams. (PZ-Cigetore) Ali yukarıya doğru atılıp aşağıya doğru atılıyor.


duk’k’ani (ÇX) i. Dükkân. [< Arp.] Duk’k’ani 3’oxe ar k’amiyoni dodgitu. Na-dovandvi gubre komomiğu. (ÇX-Çxalazeni, TM) Dükkânın önüne bir kamyon durdu. Sipariş ettiğim kemre (gübre) getirdi. → t’uç’ani; dukkyani


duk’lams (FN-Sumla ~ AH) ED har.f. Azaltıyor. Eksiltiyor. [part. dok’leri] Nanak ma na-momçu ntxiriz duk’lams. Emineşi ntxiriz gyunz*inams. (AH-Lome) Annem bana verdiği fındığı azaltıyor. Emine’nin fındığını arttırıyor. Mç’k’udi şeni mkveri moşkva divu-doren. M3ika koduk’li. (AH-Lome) Ekmek için un fazla olmuş. Biraz azaltıver. T’epsis na-gyobğun princi dido mok’un3’uleri ren. M3ika koduk’li. (AH-Lome) Tepsideki pirinç tepesine kadar doludur. Biraz eksilt. Vit’işen xuti duk’laşi xut doskidun. (AH-Borğola) Ondan beşi eksiltirsen beş kalır. → durk’inams; + dak’len, dak’linen; dark’inen


dulams[A] (FN) ADL har.f. Birine [lok.] birinin [dat.] işi [aps.] düşüyor. Mteliz ma dulya dulamz. (FN-Ç’anapet) Herkesin işi bana düşer. Mamut’i do Recebi dido k’ayite va-renan. Mara dulya dulaniz nimçinaman. (FN-Ç’anapet) Mahmut’la Receb’in araları iyi değil. Ama işleri düsünce haberleşiyorlar.


dulams[B] (AH) AD.Dir har.f. Birine [dir.] birinin [dat.] işi [aps.] düşüyor. Baba-çkimişe iriz dulya dulams. (AH-Lome) Babama herkesin işi düşer. Çkimde iriz dulya dulams. (AH-Lome) Herkesin işi bana düşer. Mustavaz berepeşe p’anda dulya dulams. Hemu-şeni uxat’irams. (AH-Lome) Mustafa’nın her zaman çocuklara işi düşüyor. Onun için hatır ediyor. K’oçis k’oçişe k’at’a ora dulya dulams. (AH-Borğola) İnsanın insana her zaman işi düşer.


dulu- → dolu-


dulubars (AK) ED har.f. Burnundan [dat.] üflüyor. K’oçik çxundis dulubars do xvali işipons. (AK-Döngelli) Adam burnundan üfleyerek sümkürüyor (= sümüğünü silip temizliyor).


duluk’ançxeps (AK) ED har.f. Süt, yoğurt, sulu yemek, çorba, şerbet gibi sıvısı bol yiyecek veya içeceklerin içine [dat.] ekmek parçaları atıyor, ekmek doğruyor, ufalıyor. Lux’us ç’k’idi duluk’ançxeps do oxogibups. (AK-Döngelli) Lahana yemeğine ekemk ufalıyor da o şekilde bir arada ğişiriyor. → ok’unçxums; ek’unçxums; celunçxuy; geluk’vançxams; duluk’vançxups


duluk’vançxups (ÇX) ED har.f. Süt, yoğurt, sulu yemek, çorba, şerbet gibi sıvısı bol yiyecek veya içeceklerin içine [dat.] ekmek parçaları atıyor, ekmek doğruyor, ufalıyor. Nanak bere-muşi şeni mjas kuvali duluk’vançxups. (ÇX-Çxalazeni, TM) Anne çocuğa sütün içine ekmek parçaları doğruyor. → ok’unçxums; ek’unçxums; celunçxuy; geluk’vançxams; duluk’ançxeps


dululun (ÇX)(AK) AL har.f. Düşey doğrultuyla derin mekânın içine giriyor. Dibine iniyor. Baxçaa dolopti do p’ark’i mep’t’axi. Dido nostoneyi t’u. (ÇX-Makret) Bahçeden mısır kırdım. Mısırlar çok lezzetliydi. → dolulun


dulumers (AK), dulumars (ÇX) EAL har.f. Düşey doğrultuyla derin mekânın içine indiriyor. → doluğams/ doluğay, dolumers


dulumpinaps (AK) EAL har.f. [fb.{dolo-}][kb.{u-}’nun işlevi belli değil] Düşey doğrultuyla derin kapalı mekânın içine veya dibine seriyor. İsmailik tiraktorişi kasas sergi dulumpinaps do dik’a gyobğaps. (AK-Döngelli) İsmail traktörün kasasına sergi (= örtü) seriyor da buğday döküyor. dolupinams/ delupinams, dolupinay


dulya i. [çoğ. dulyape] 1. İş. T’obaşa dulya doyey. Ok’açxe gamuxvey. (ÇM-Ğvant) Gizli iş yaptılar. Ama sonra (başkalar) ortaya çıkardılar. Ali andğa sum şuri dulya oxenapay. (ÇM-Ğvant) Ali bugün üç kişi çalıştırıyor. Xasanişi nusa dido keskini ren. Nok’ap’ams do a piçoraz oxorişi mtel dulyape dikoms. (FN-Ç’anapet) Hasan’ın gelini çok çalışkandır. Evin bütün işlerini çabukça bir anda bitiriyor. İrfani dulyaz komepçi. (FN-Ç’anapet) İrfan’ı işe koydum. İr dulya hemuz gokaçun. (FN-Sumla) Her işi onun kontrol altındadır. Babak noğaşe gextimu p’anda ma dulyaşe bulut’aşi muxvalaminams. (AH-Lome) Babam çarşıya inmeyi hep ben işe giderken rastlatıyor (= benim işe gitmeme rastlatıyor). Xusenik çkar xilli var-içalişams. P’anda dulyaşen imt’en. (AH-Lome) Hüseyin hiç doğru çalışmaz. Hep işten kaytarıyor. Ali mutu zabuni mabuni va-ren. Dulyaz gakten. (AH-Lome) Ali hiç hasta masta değil. İşten kaçıyor. Dulya bik’imt’aşi bere memağen. Mo-moşkumer. (HP-P’eronit) İş yaparken çocuk bana engel oluyor. Bana gönderme. Am dulya apaşason. (ÇX-Makret) Bu işi karışacak. 2. Olay. Muper dulyape iven do var-maçkinenan. (FN-Ç’enneti) Ne biçim olaylar oluyor da haberimiz olmuyor. 3. Mesele. Sorun. # Mayana k’oroberi / Var-isvaren dulyape / Dulya osvaru şeni / Goykosare gurepe. (ÇM-Ğvant, anonim) Bahane arayarak / Sorunlar çözülmez / Sorun çözmek için / Yüreği temizleyeceksin. P’ot’enuri dulyape tamo tamo gamonç’ams. (FN-Sumla) Eski meseleleri yavaş yavaş aralamaya başladı.


dulya-mxenu (AH) s. Çalışkan. Dulya-mxenu nana do babak berepe dulyaz muşletinams. (AH-Lome) Çok çalışkan anne ve baba çocuklarını işten kurtarır. → çalişkani


dumani (PZ ~ HP) i. Sis ve bulut. # Xolo-ti kodologutu / Rak’anepes dumani. (PZ, anonim) Yine durdu / Yamaçlarda duman. Mjoras dumani mvatven. (PZ-Cigetore) Güneşi bulut örtüyor. # Amipinu xolo Mart’i dumani / Git’rağudar mo-ibgar e amani. (ÇM-Ğvant, K’.K.) Yine geliyor [bu tarafa] Mart [ayının] sisi / Ağıt yakacağım (= türkü söyleyeceğim) sakın ağlama. Heşşo ixi bars ki tozi dumaniz ant’alu. Ortaluği zifozik kodikaçu. (AH-Lome) Öyle bir rüzgâr esti ki toz dumana karıştı. Ortalığı toz bulutu kapladı. # Dağiz dumani yulun / Zuğas k’aravi gyulun / Dido bozope gulvan / Belki bayrami mulun. (HP-Azlağa) Dağda bulut yukarı çıkıyor / Denizde gemi aşağı iniyor / Çok sayıda kız geziyor / Belki bayram geliyor. → mp’ula, mpula; [sis] sisi; [bulut] m3a-mp’ula


dumars ? udumars ? (ÇX) EDA har.f. Bir şeyi [aps.] bir şeyin altına veya dibine sokarak [dat.] kaldırmaya çalışıyor. Bir şeyin içine [dat.] bir şeyi [aps.] daldırıyor. → duğams/ duğay, dumers; udumers


dumçinams/ dumçinay (PZ ~ ÇM) EDA har.f. Birine [dat.] haber [aps.] yolluyor. Birini [dat.] bir şey ile [aps.] haberdar ediyor. Xasanik, Selimi komoxtas deyi Ali şk’ala dumçinams. (PZ-Cigetore) Hasan, Selim gelsin diye Ali ile haber gönderiyor. Xasani AlisHam limci Ferit’i ağani nusa-muşi şk’ala oxorişa moxt’asendeyi dumçinu. (PZ-Cigetore) Hasan Ali’yeBu akşam Ferit yeni gelini ile birlikte eve gelecek.” diye haber yolladı. Xasanik nusa-muşis dumçimans ç’iOrdo komoxt’asdeyi. (PZ-Cigetore) Hasan gelinine haber gönderiyor kiErkenden gelsindiye. Ayşe nana-muşi dumçinay. (ÇM-Ğvant) Ayşe annesine haber gönderiyor. Ali ngolaşa dumçinaman. (ÇM-Ğvant) Ali’ye yayladan ileti (= haber) gönderiyorlar. Ali berepe şk’ala Ayşe dumçinay. (ÇM-Ğvant) Ali çocuklarla Ayşeye haber gönderiyor. # Alisari k’inçina / Mendrale domimçinay. (ÇM-Ğvant, anonim türkü) Kızılgerdan kuşu / Uzaktan bana haber gönderiyor. → umçinay/ umçinams/ umçinaps; numçinay/ numçinams; + dimçinams/ dimçinay


dumçxvams[1] (FN-Ç’anapet) Eø har.f. [kb.{u-}’un işlevi belli değil] Kuduruyor. [Bu fiil hem erkek hem kadın hakkında kullanılıyor.] Mamut’ik handğa dumçxu-i, var-miçkin. Boyne heya-hayaz ge3’obun. (FN-Ç’anapet) Mahmut bugün kudurdu mu bilmiyorum. Hep ona buna sataşıyor. → ilaxams/ ilaxay; elak’iden


dumçxvams[2] (AH) ED/øD har.f. → dunçxvams; dunçxunay; usp’at’alay

I. ED har.f. (Bir bayanı) kızıştırıyor. Azdırıyor.

II. øD har.f. Bir bayan [dat.] kızışıyor. Azıyor. Mu-n-oren, skiri ? Dogimçxu-i ? (AH-Lome) Ne oluyor, yavrum ? Azdın mı ? Dogimçxu-i, kale bozo ! Na-gi3’vanenpes mot var-niucam ? (AH-Borğola) Kızıştın mı, a kızım ! Denilenleri niçin dinlemiyorsun ? → dunçxvay; duçxups

part. domçxvineri : Azmış. Oxorca domçxvineri mu gulun ? (AH-Lome) Kadın azmış. Ne geziyor ?


dumç’k’u (FN ~ AH) i. Karınca. Mevludiz moşvacinu ckar var-uckin. Dumç’k’u steri boyne içalişamz. (FN-Ç’anapet) Mevlüt dinlenmeyi hiç bilmiyor. Karınca gibi hep calışıyor. Şekeri k’ayi melak’ori. Vana dumç’k’u kogabğen. (AH-Lome) Şekeri iyice sarıp bağla. Yoksa karıncalar üşüşüp sarıyor. K’uçxe na-dodgasen steyi mtelli dumç’k’upe zims. (AH-Lome) Ayağını bastığı gibi tüm karıncaları eziyor. Let’a mtelli dumç’k’u ren. K’uçxeşen meşulun do mpolo mipxors. (AH-Lome) Yer hep karınca dolu. Ayağımdan girip baldırımı yiyor. O na dumç’k’u steyi imralaten. (AH-Lome) dua. Karınca gibi çoğalasınız (= Sizin gibi iyilikseverlerin çoğalsınlar). Bereşi korbaz dumç’k’u buzalams. (AH-Lome) Çocuğun karnında karınca dolaşıyor. Dumç’k’u steri mot-buzalamt. Dolumcu. (AH-Lome) Karınca gibi yürümeyin. Akşam oldu. K’oçi dumç’k’u steri jlip’oman. (AH-Lome) İnsanı karınca gibi eziyorlar. Dumç’k’uz eceli muxtaşi msva naçanen. (AH, atasözü, K.A.) Karıncanın eceli gelince kanadı takılır (= Bazı varlıklar ölümün habercisi olabilir). [Bu atasözü, ancak çiftleşme zamanında çok az sayıda karıncanın kanatlı oldukları henüz bilimeyen çağda söylenmiştir.] Dumç’k’u buzalams do nek’naşe yulun. (AH-Borğola) Karınca yürüyerek kapının üstüne çıkıyor. Handğa noğaz dumç’k’u steri k’oçi ok’obğut’u. (AH-Borğola) Bugün çarşıda karınca gibi (= kalabalık) insan birikmişti. → dunç’u, dimç’k’u


dumen-araba (AK) i. Çocuklar için ağaçtan yapılan, bayır aşağı ya da ittirerek kullanılan bir tür eğlence arabası. K’at’a ndğa dumen-arabaten gilaixialer do xolo var-domaç’k’inden. (AK-Döngelli) Her gün oyuncak araba ile zevk için jayıyorum da yne de yorulmuyorum.


dumers (AH ~ HP) EDA har.f. Bir şeyi [aps.] bir şeyin altına veya dibine sokarak [dat.] kaldırmaya çalışıyor. Bir şeyin içine [dat.] bir şeyi [aps.] daldırıyor. Berek pilavis k’izi dumers. (AK-Döngelli) Çocuk pilava kaşığı daldırıyor. → duğams/ duğay, dumars; udumers, udumars


dunçxunay (ÇM) ED/øD har.f. I. ED har.f. Bir bayanı [dat.] kızıştırıyor. Azdırıyor. Ali Ayşe dunçxunay. (ÇM-Ğvant) Ali Ayşe’yi (cinsel yönden) kızıştırıyor. → dunçxvamsI; usp’at’alay; onçxvinay; dunçxvay[B]-I; dumçxvamsII

II. øD har.f. Bir bayan [dat.] kızışıyor. Azıyor. → dunçxvamsII; asp’at’alen; dunçxvay[A]; dunçxvay[B]-II; dumçxvamsII; duçxups


dunçxvams (PZ) ED/øD har.f. I. ED har.f. Bir bayanı [dat.] kızıştırıyor. Azdırıyor. → dunçxunayI; usp’at’alay; onçxvinay; dunçxvay[B]-I; dumçxvamsI

II. øD har.f. Bir bayan [dat.] kızışıyor. Azıyor. Odideraşa deginçxu-i ? (PZ-Cigetore) Yaşlanınca kudurdun mu (= azdın mı) ? → dunçxunayII; asp’at’alen; dunçxvay[A]; dunçxvay[B]-II; dumçxvamsII; duçxups


dunçxvay[A] (AŞ-Ok’ordule) øD har.f. Bir bayan [dat.] kızışıyor. Azıyor. Oxorza dunçxvay. Hişo elebancirare. (AŞ-Ok’ordule) Kadın kızışsın. Öylelikle yanına yatacağım. → dunçxvamsII; dunçxunayII; asp’at’alen; dumçxvamsII; duçxups; + onçxvinay


dunçxvay[B] (AŞ-Ortaalan) ED/øD har.f.

I. ED har.f. Bir bayanı [dat.] kızıştırıyor. Azdırıyor. Si doginçxu deyi himu-ti dunçxvare-i ? (AŞ-Ortaalan) Sen kızıştın diye onu da kızıştıracak mısın ? → dunçxvamsI; dunçxunayI; usp’at’aly; onçxvinay; dumçxvamsI; duçxvinaps

II. øD har.f. Bir bayan [dat.] kızışıyor. Azıyor. Si doginçxu deyi himu-ti dunçxvare-i ? (AŞ-Ortaalan) Sen kızıştın diye onu da kızıştıracak mısın ? → dunçxvamsII; dunçxunayII; asp’at’alen; dumçxvamsII; duçxups


dunç’u (PZ ~ AŞ) i. Karınca. Kormeşi doyanures opşa dunç’u gulun. Hanişi ogvace nak on p’iya ? (PZ-Cigetore) Tavuk kümesinde çok karınca geziyor. Bunların yuvası nerede acaba ? Dunç’u st’eri cisvares do uluran. (PZ-Cigetore) Karınca gibi dizildiler da gidiyorlar. Dunç’u st’eri içalişaman. (PZ-Cigetore) Karınca gibi çalışıyorlar. # Vit-do-otxo 3’anaşi / Danz*i-muşis visarbi / Dudi-şk’imis dunç’upe / ok’ipines. (PZ-Cigetore) On dört yaşın / Dikenine katlandım / baş ucuma karıncalar / Toplandı. Dunç’u st’eri dulya-muşi kuşk’un. (ÇM-Ğvant) Karınca gibi işini biliyor. Dunç’u st’eri dulya ikuy. (ÇM-Ğvant) Karınca gibi çalışkandır (= çalışıyor). Dunç’u st’eri ok’iğay. (ÇM-Ğvant) Karınca gibi kışlık yiyeceğini topluyor. Korme k’avidi dido dunç’u gulun. Hanişi yuva so on, p’eya ? (AŞ-Ok’ordule, Ortaalan) Tavuk kümesinde çok karınca geziyor. Bunların yuvası nerede, acaba ? Dunç’u a didi pavri yuva-muşişe gamitoray. (AŞ-Ortaalan) Karınca büyük bir yaprağı yuvasından çıkarıyor. → dumç’k’u, dimç’k’u


dundga (AH-Lome) s. Sağır. Uciz var-ognam-i ? Dundga re-i ? (AH-Lome) Kulağın duymuyor mu ? Sağır mısın ? Uci-dundga re-i ? Muşeni var-ogni ? (AH-Lome) Kulakların sağır mı ? Neden duymadın ? → mt’ura; uji-p’ut’uriII; mp’ala; k’ut’uni; ndure; dunga; uca


dundu (ÇM ~ HP ÇX) s. ve i. I. (ÇM ~ AŞ) s. ve i. Hantal. → dunduli; çuntu, kyunti, kyuntu

II. (FN)(HP) i. Çocukları uyutmak için veya bazı yaramazlıklarını engellemek için uydurulmuş imgesel bir tasarım. # A nani nani nani ... Dundu mulun. Diyani.... (*)(FN-Ç’anapet) Ha nini nini nini ... Dundu geliyor. Uyu ... [(*) Bebekleri beşik sallayarak uyuturken türkü şeklinde söylenirdi.] Ah aha, dundu mulun ! (*)(HP-P’eronit) Ah aha, dundu geliyor ! [(*) Dundu’nun biçimi belli değil, ya da belki insana benzer. Çok korkunç değil. Ancak yaramazlıkları devam ederse zarar verecek diye söylenir. Anneler çocuklarını uyuturken duvar tıklayarak öyle söylerler.]

III. (AH-Lome) i. [çocuk dilinde] Öcü. Umacı. → nunu

IV. (AH-Borğola) i. Deli. Heşo skanebura mot dundulam. Dundu da3’onanoren. (AH-Borğola) Öyle kendi kendine konuşma. [Seni] deli sanacaklar.

[dey. dundu st’eri k’oçi] a. (ÇM) Aptal. Heykel gibi umursamaz adam. b. (AŞ-Ok’ordule) Kayıtsız, algılamasız adam. c. (AŞ-Ortaalan) Biraz salak, vurdumduymaz, olandan bitenden habersiz adam. d. (FN-Sumla) Kimliği açık olmayan, zararlı mı faydalı mı pek anlaşılmayan insan. e. (HP) Hiç konuşmayan, çekingen ve içine kapanık adam. Yordam bilmeyen asosyal adam.


dundula (ÇM) i. Aptal ve heykel gibi umursamaz kadın.


dunduli (ÇM) s. ve i. Hantal. → dunduI


dundulams/ dundulaps (AH ~ HP) Eø/EA har.f. I. (AH) Eø har.f. Kendi kendine anlamsızca söyleniyor. Dırdır ediyor. Nana-skaniz mu ağodu ? Mot dundulams ? (AH-Lome) Annene ne oldu ? Ne dırdır ediyor ? Heşo skanebura mot dundulam. Dundu da3’onanoren. (AH-Borğola) Öyle kendi kendine konuşma. [Seni] deli sanacaklar. → dunduIII

II. (HP) Eø/EA har.f. Mırıldanıyor. Anlaşılmaz biçimde söylüyor. Mu dundulap ? Mot-dundulap. (HP-P’eronit) [Kızgın olup mırıldana] Ne mırıldanıyorsun ? Anlaşılmayan şeyler söyleme. Dunduleyi dunduleyi nit’u. (HP-P’eronit) Pek anlaşılmayan şeyler söyleyerek gitti. Mu zopon ? Ar doğru dotkvi. Mot-dundulap. (HP-P’eronit) [Suçüstü olduğunda lafı geveler, bir şeyler anlatmaya çalışır ama suçlu olduğu için düzgün ifadeler kuramıyana] Ne diyorsun ? Doğru söylesene. Anlaşılmaz biçimde söyleme. → dunduII


dundvinams (FN-Ç’enneti, Sumla) EDA har.f. [fb.{do-}] [kb.{u-}] Parasını kendi vermek üzere başkası için [dat.] yiyecek veya içecek [aps.] getirilmesini söylüyor. Birine [dat.] bir şeyi [aps.] ısmarlıyor. Ar dondurma kodogindvina. (FN-Ç’enneti) Bir dondurma sana ısmarlayayım. Si ar xor3oni gyari kodogindvina. K’uziliş xor3i ren. Ngeniş xor3i ren. Naya gorum ? (FN-Sumla) Sana etli bir yemek ısmarlayayım. Kuzu eti var. Dana eti var. Hangisini istiyorsun ? → ek’voyonay; nandumersII


dunga (AH-Borğola) s. Sağır. Memet’ik yani-çkimis hek’o t’ufeği ot’k’oçu ki uci dunga domavu. (AH-Borğola) Mehmet yanımda o kadar tüfek attı (= patlattı) ki kulağım sağır oldu. → mt’ura; uji-p’ut’uriII; mp’ala; k’ut’uni; ndure; dundga; uca


dunya i. Dünya. Ham Xasani dunyaşa nak’u meç’ordu ç’i şuri naşk’ums. (PZ-Cigetore) Şu Hasan dünyadan ne kadar koptu ki canından vazgeçiyor (= canını bırakıyor). Na-var-ok’işiren ar dunya mevozmor. (AŞ-Ok’ordule) Kavgasız bir dunyayı hayal ediyorum. Ham dunyaz enni mskva oxorca ma bore. (FN-Sumla) Bu dünyada en güzel kadın benim. İsrailik Filistinis na-oğodamspe dunyak seyi ikoms. (AH-Lome) İsrail’in Filistin’e yaptıklarını dünya seyrediyor. Dunya nulun; korbaz gyulun. (AH, atasözü, K.A.) (1) Dünya yıkılsa da insanlar yinede karnını doyuracaklar. (2) Dünyada ne varsa, ne yapılıyorsa, her şey mide için. Dunyaşa na-mulun bere ar nebetişi muirden (dirden). (AK-Döngelli) Dünyaya gelen çocuk çabucak büyür. → kiana/ kiyana/ keyana, k’iyana


dupinams/ dupinay (PZ ~ AH) EA har.f. [kb. {u-}’nun işlevi belli değil] (Buğday, fındık, saman vs) yere seriyor. Xasanik mdik’a dupinams. (PZ-Cigetore) Hasan buğday seriyor. Ayşek mt’alepe doşk’oru do avlas dupinams. (PZ-Cigetore) Ayşe otları biçti de avluya serdi. Ayşe mt’alepe oxori jilemona dupinay. (ÇM-Ğvant) Ayşe otları evin arkasına dağınık şekilde yere seriyor. Ayşe lobcape oxormonduni dupinay. (ÇM-Ğvant) Ayşe fasulyeleri evin ortasına seriyor. Nçala kodupinu. (FN-Sumla) Samanı yere ser. Mjoraz na-dupini lazut’epe k’at’uk goşobğams. (AH-Lome) Güneşe serdiğin mısırları kedi dağıtıyor. Ntxiri ar-jur ndğaz mjoraz kodupini. Ezdimt’aşi bigate k’ayi doçakşi. Ok’açxe bu3xite çonçi k’ayi moyakosi do hemindo şkule k’ak’alepe ok’okosi do jin ar mutu koyotvi. (AH-Lome) Fındığı bir iki gün güneşe ser. Kaldırırken çubukla güzelce döv. Sonra tırmıkla kuru kabukları üzerinden iyice süpür ve ondan sonra taneleri bir araya toplayıp üzerine bir şey örtüver. Ntxiri dupinaşi punt’ape iri meydaniz gelams. (AH-Lome) Fındığı serince çürüklerin hepsi açığa çıkıyor. Çuçape jimok’az dobupinat. Lazut’i do ntxiri serentişi balk’oniz-ti gelipinen. (AH-Lome) Boş mısır koçanlarını evin arkasına serelim. Mısır ve fındık serenderin balkonuna da serilir. Handğa xorşak’ali mtu do ont’ulez na-orgunpe kodupinu. (AH-Borğola) Bu gün dolu yağdı ve tarladaki dikilileri yere serdi. Doğanik ont’ulez na-ç’k’oru tipi xomaz ya do dupinams. (AH-Borğola) Doğan tarlada kestiği otu kurusun diye yere seriyor. → nupinay[2]/ nupinams[2]; + upins; ++ gyopinams [→ dorçams EA har.f. (Halı, kilim, tahta, yer döşemesi vs) yere seriyor.]; ≠ upinay

şsz dipinen : Yere seriliyor. Şk’uni avlas peği k’inçepe dipinen. (PZ-Cigetore) Bizim avluya sık sık kuşlar seriliyorlar. Lazut’epes ixi nobarasis dipinen. (PZ-Cigetore) Mısırlara rüzgâr üflediği zaman seriliyor. Lobca xoşk’a var-elu3onasi dipinen. (ÇM-Ğvant) Fasulyeye sırık dikmezsen yere seriliyor. Lazut’i mjora na-z*iroms ar sontxa dipinen do ixominen. (AH-Borğola) Mısır güneş gören bir yerde serilir ve kurutulur.


duraği i. Kısa zaman için oturduğu yer. # Kext’u mjora. Keyot’va3u vanaği / Moy var-it’ur, so on sk’ani duraği ? / Din3’inu, kodibu, gurişi yaği / Oi, oi, e na cek’voğurare. (ÇM-Ğvant, türkü, G.K.) Güneş çıkıp yayla evlerin üstünde patladı / Niye söylemiyorsun, senin evin nerede olduğunu ? / Eridi, döküldü yüreğimin yağı (= üzüldüm) / Ah, ah, ardından ölesin.


durğuni (PZ ~ AŞ) i. Böğürtlen. Böğürtlen çalısı. Diken çalısı. Durğunepe na-va-nağasen şuk’u moyok’vatuy. (ÇM-Ğvant) Dikenleri engel olmayacak kadar kesiyor. Durğunepe p’3’amt’aşa xetati movidum. (ÇM-Ğvant) Dikenleri sökerken eldiven giyiyorum. Xe durğuni-k’an3i komema3onu. (ÇM-Ğvant) Elime dikenin iğnesi battı. Ali andğa durğunepe klimuy. (ÇM-Ğvant) Ali bugün dikenleri kesiyor. → duğreni; mt’k’a[1]; daz*i-k’andğu


durğunona/ durğunopona (PZ ~ AŞ) i. Dikenlik. Dikenli bitkinin yoğun olduğu yer. → danz*epona; mt’k’alopuna; danz*epuna; mt’k’alepuna; daz*epuna


durk’inams (FN-Ç’anapet, Pi3xala) ED har.f Birşeyi [dat.] azaltıyor. Eksiltiyor. Pederiz gamaçamu şeni na-udgirt’u lazut’iz oxoyiz oç’k’omu şeni m3ika durk’inamz. (FN-Ç’anapet) Babam satmak için ayırdığı mısırdan evde yemek için biraz eksiltiyor. → duk’lams; + dark’inen


dusums/ dusuy (PZ ~ ÇM) EDA har.f. Bir şeye [dat.] bir şeyi [aps.] sürüyor. Bak’irişi sağani k’alayi devusum. (PZ-Cigetore) Bakır sahanları kalaylatıyorum. Nek’na na-ç’irç’iy şeni yaği dusuy. (ÇM-Ğvant) Kapı gıcırdadığı için yağı sürüyor. → usums/ usuy, usumers, usumars


duşeme (AH)(ÇX)(AK) i. Döşeme. K’ayak handğa oxorişi duşemeşi demirepe ndrik’oms. (AH-Lome) Kaya bugün evin döşeme demirlerini büküyor. Ustak duşemeşi pi3ari k’arfite gyoç’k’adams. (AH-Lome) Usta döşeme tahtasını çivi ile çakıyor. Xali ar yeriz ok’ibğet’u do babak k’arfite duşemez kogyoç’k’adu. (AH-Lome) Halı bir yere yığılıyordu. Babam çivi ile döşemeye çaktı. Ustapek duşeme ç’k’adupan. (ÇX-Makret) Ustalar döşemeye tahta çakıyor. Bere-skani 3xont’ineri gulunna, ar ndğa mulun, duşeme xodolot’axups. (AK-Döngelli) Çocuğun zıplayarak (= atlayarak, hoplayarak) geziyorsa, bir gün gelir, döşemeyi kırar. Ustak duşemeşa pi3ari ilun3xvaps. (AK-Döngelli) Usta döşemeye yan tarafından tahta ekliyor. Tugik oxorişi duşeme xit’onups do guşaxvasinon. (AK-Döngelli) Fare evin döşemesini kemiriyor da delecek. Tugik oxorişi duşeme tudendo var-guşaxuşi jindolen gexit’onups. (AK-Döngelli) Fare evin döşemesini alt taraftan delemeyince üst taraftan deliyor. Duşemeşi ar semti ilakteri ren. (AK-Döngelli) Döşemenin (= zemin yüzeyin) bir tarafı meyillidir. Oxorişi duşeme dox3eren do k’uçxe gedgaşi guşat’ruxun. (AK-Döngelli) Evin döşemesi (= döşeme tahtaları) çürümüş de ayak basınca kırılıyor. → p’andiloma; cerçale; doşeme


duşinams/ duşinay (PZ ~ AŞ) Eø har.f. (*) Acele ediyor. Çabuk oluyor. EminikDulya-şk’imi ordo voçodinaredeyi duşinams. (PZ-Cigetore) Eminİşimi erken bitireceğimdiye acele ediyor. Selimi Mç’ima mulundeyi dişk’alepe doloxe amabğu şeni duşinay. (ÇM-Ğvant) SelimYağmur geliyordiye odunları içeri atmak için acele ediyor. Aydini ozit’uşa olva şeni duşinay. (ÇM-Ğvant) Aydın okula (ya da derse = kelimesi kelimesine : okumaya) gitmek için acele ediyor. İçalişamt’aşa ar duşinay, oseyironi. (AŞ-Ok’ordule) Çalışırken bir acele ediyor, seyretmelik. A m3’ika duşini. Leba mayanen. (AŞ-Ortaalan) Biraz acele et. Gecikeceğiz. Duşinana otobussi megaç’ç’işinasen. (AŞ-Ortaalan) Acele edersen otobüsü yakalayabilirsin. Ayşe duşinay. Ma dido ora miğun. (AŞ-Ortaalan) Ayşe acele etsin. Benim çok vaktim var. [(*) Bu fiilde fiilbaşının hemen arkasında bulunan /u/ vuayeli, ilk bakışta düşünülen “işlevi belli olmayan kb.{u-}” olmayabilir. Dauşens ve dauşinams maddebaşlarındaki notlara bakınız.] → dauşinams, dauşens

part. doşineri : Acele ederek. Hızlı hızlı. Toli cvapirçu. Toli uxup’inu. Doşineri k’am3’imuy. (ÇM-Ğvant) Gözüne toz kaçmış. Gözü kısarak hızlı hızlı kırpıyor.


duşmani (HP) i. Düşman. [< Far.] Duşmanepek k’urşunepe momit’ales. (HP-P’eronit) Düşmanlar kurşunları bize isabet ettirdiler. → xasimi


duşolaps/ duşvolaps (AK) ED har.f. Birinin yarasını [dat.] tedavi ediyor. Babaşi xes na-uğun pupulis nanak duşolaps. (AK-Döngelli) Babamın elinde olan yaraya annem tedavi maksadı ile müdahale ediyor. → coktinams/ coktinay; uşvelams


dut’alams/ dut’alaps (FN ~ ÇX) EA/EDA har.f. → dut’ams/ dut’ay; naşk’ums/ naşk’uy, naşkumers/ naşkumels, naşkumars. I. EA har.f. [kb.{u-}’nun işlevi belli değil] Bırakıyor. Amet’ik ntxiyonaşa it’uşa ondğeneyi gyari oxoyis kodut’alu edo nanak didi mota-muşiz meçu do ek’untxozinams. (FN-Ç’anapet) Ahmet fındıklığa giderken öğle yemeğini evde unuttu ve annem büyük tornuna verip arkasından gönderiyor. Nusak ont’uleşi gverdi uxaçku dut’alams. (AH-Lome) Gelin tarlanın yarısını kazımadan bırakıyor. Ont’ule xaçkumt’atşi k’ork’ot’i mot-dut’alamt. Bergişi dudi yontxit do goşibğasen. (AH-Lome) Tarlayı kazırken sert toprak kütlelerini bırakmayın. Kazmayı tepesinden üzerine vurun da dağılacak. T’urvapez ntxiri mot-naşkumert. Mtugik dolipxors. Çkar var-dut’alams. (AH-Lome) Torbalarda fındık bırakmayın. Fare yiyor. Hiçbir şey bırakmaz. Omer cumadik bere-muşi şeni na-va-tku var-dut’alu. Ha3’i-ti oxiru numskvanams. (AH-Lome) Ömer amca, oğlu için demediğini bırakmadı. Şimdi de çalmayı (= hırsızlığı) yakıştırıyor. Lazut’i dido p’eci kodut’ali-doren. M3ika kogoşu3’k’i do itutxanaz. (AH-Lome) Mısırı çok sık bırakmışsın. Aralarından biraz daha söküver de seyrekleşsin. On3xones na-gyosvari orepe yazişa var-geiğana mtugik ar teği var-dut’alams. İri-xolo gexorums. (AH-Lome) Çatıya dizdiğin kabakları yaza kadar indirmezsen fare bir tane bile bırakmaz. Hepsini kemirir. T’ik’şariz t’ak’o kogoludvi. Gon3’k’eri mot-dut’alam. (AH-Borğola) Çeper kapısına takozu koy (= çeper kapısını takoz ile kapat). Açık bırakma. Korba-ğurz*ulik oxoris oç’k’omoni gyari var-dut’alu. (AH-Borğola) Pis boğaz (= obur) evde yiyecek yemek bırakmadı.

şsz dit’alen : Bırakılıyor. Berek mjoli patxu. Ama m3ik’a xodit’alu. Emu-şeni xolo gopatxups. (AK-Döngelli) Çocuk dut ağacını silkeledi. Ama birazcık kaldı. Bu yüzden kalan dutlar için tekrar silkeliyor.

II. EDA har.f. Birine [dat.] bir şeyi [aps.] bırakıyor (= ayırıyor). Mu-tu ren na-va-ren mtel dulya ma kodomit’alu. (FN-Sumla) Ne var ne yoksa tüm işleri bana bıraktı. Çku si na-dogit’alit ntxiri babak animse-muşiz gamoçapams. (AH-Lome) Bizim sana ayırdığımız fındığı babam yeğenine sattırıyor. Oxorişi ont’ulez getasule şeni doxmeli yeri dogit’ali. (AH-Lome) Evin tarlasında sana sebzelik için müstakil bir yer bıraktım. Çxomi bere-muşis dut’alams. (HP-P’eronit) Balığı çocuğuna bırakıyor.


dut’ams/ dut’ay/ dut’t’ay (PZ ~ AŞ) EA/EDA har.f. → dut’alams/ dut’alaps; met’omalums; naşk’ums/ naşk’uy, naşkumers/ naşkumels, naşkumars. I. EA har.f. [kb.{u-}’nun işlevi belli değil] Bırakıyor. T’ruşi çupi hiçi va-dut’ay do gamvoçodinay. (ÇM-Ğvant) Turşu küpünü hiç bırakmadan boşaltıyor.

II. EDA har.f. Birine [dat.] bir şeyi [aps.] bırakıyor. K’inçepe oşk’omoni dut’ay. (ÇM-Ğvant) Kuşlara yemlik (= yiyecek) bırakıyor. Nana-şk’imi na-domit’u oşk’omalepe aşk’va içoden. (ÇM-Ğvant) Annemin bana bıraktığı yiyecekler artık bitiyor. A m3’ika kodomit’t’i. Ma-ti pşvare. (AŞ-Ortaalan) Biraz bana bırak. Ben de içeceğim. Him dut’t’ay. Si moya domit’t’am ? (AŞ-Ortaalan) O (birine) bırakıyor. Sen niye bana bırakmıyorsun ?


duvari/ duvayi i. Duvar. [< Far.] Berek nana-muşişi resimi duvayis noç’ambams. (PZ-Apso) Çocuk annesinin resmini duvara yapıştırıyor. Ut’axeri kfa duvari va-cidven. (ÇM-Ğvant) Kırılmamış taş duvara koyulmaz. 3’ari duvari e3’vobi. (AŞ-Ortaalan) Suyu duvarın altına dök. Berek obirale bigape-muşi duvariz nonçak’ams. (FN-Ç’anapet) Çocuk oyuncak çubukları duvara sokuşturuyor. Cuma-çkimik na-gelant’ro3u gzaşi duvari oxenu muk keindu. (FN-Ç’anapet) Kardeşim kopan köy yolunun duvarını yapmayı kendisi üstlendi. Si na-vi duvari ment’ro3asen. (FN-Sumla) Senin yaptığın duvar bir gün yıkılacak, heyelân olacak. Ustak heşşo duvayi svarumz ki sanki 3’opxums. (AH-Lome) Usta öyle duvarı diziyor ki sanki kumaş üzerine süs işliyor gibidir. Ma na-boxenapam duvari arik dolobğams. (AH-Lome) Benim yaptırdığım duvarı birisi yıkıyor. Kva duvariz uxri3ku do duvari dolebu. (AH-Borğola) Taşı duvara sürttü de duvarı kirletti. Memedik oxorişi duvarişi tuğula dido k’ai şums. (AH-Borğola) Mehmet evin duvarın tuğlaları çok güzel işliyor. Mcveşi oxorişi duvariz ğaç’o şeni na-meborçak’i biga, ar 3’ana kogolaxtu, xolo-ti hek norçak’un. (AH-Borğola) Eski evin duvarına çekirgekuşu için sokuşturduğum değnek, bir yıl geçti, yine de orada sokuşturulmuş haldedir. Oxorcak duvarişi xut’ulaşa k’urk’ut’i oçak’aps. (AK-Döngelli) Kadın duvardaki deliğe mısır koçanı sıkıştırıyor. → k’oda; 3’oderi


dux’u (HP ~ ÇX)(AK) i. Dirsek. Baba-çkimi gamit’uşi xeşi dux’u nek’nas gyaçu. (AK-Döngelli) Babam çıkıyorken dirseğini yanlışlıkla kapıya vurmuş. → birk’iç’i; xe-kuri, xanç’ali, diro/ dio/ diyo


duzanams (PZ), duzanay/ duzanuy (AŞ), duzanams (FN) EA har.f. [fb.{ø-}] [emp.1.tek. bduzanam] Düzeltiyor. Ar p’ut’ucişi ğuni a 3’ulu ok’ixu do p’ap’u-şk’imik hus duzanasen. M3ika uk’ayi xolo sva-muşis dodvasen. (PZ-Cigetore) Bir arı kovanı kısmen bozulmuştu. Dedem şimdi düzeltiyor. Az sonra yine yerine koyacak. Ma dobduzanum. Xasanik k’ok’oxums. (PZ-Cigetore) Ben düzeltiyorum. Hasan bozuyor. K’uzina elankteri dgun. Doduzani. (AŞ-Ok’ordule) K’uzina yamuk duruyor. Düzelt. Mosa k’ayiği gvombay. Duzanuy. (AŞ-Ok’ordule) Ağı kayığa sarıyor. Düzeltiyor. Na-ok’oxvi maçina bduzanişşa ump’p’a cemilu. (AŞ-Ortaalan) Bozduğun makineyi düzeltinceye kadargöbeğim düştü” (= çok zorlandım). Ğoma pederik karmat’e doduzanu edo ha3’i dido k’ayi mkumz. (FN-Ç’anapet) Dün babam değirmeni düzelti ve şimdi çok iyi öğütüyor.


duzday (ÇM) AD har.f. ♦ [dey. uji duzday : Birine kulağı söylüyor.] Uji domizday. Amedi ask’erişa andğa moxt’asen. (ÇM-Ğvant) Kulağım söylüyor. Ahmet bugün askerden gelecek.


duzeni i. Düzen. Karmat’es omkvapuşi duzeni na-meçams 3’ak’ank’eli dişiru-doren. (AH-Lome) Değirmenin öğütme düzenini sağlayan aparat aşınmış. → nizami


duzi (AŞ)(AH)(AK) s.-z. ve i. I. s. [zemin hakkında] Düz. Oxori-k’ap’ula duzi var-on. Tumbi on. (AŞ-Ok’ordule) Evin arkası düz değil. Tümsektir. Babak ğalişi 3’k’ari xargiten x’onaşi duzi yerepes oçkumers. (AK-Döngelli) Babam derenin suyunu kanal ile tarlanın düz yerlerine doğru gönderiyor. → ayk’iri; golamtumaniI

II. i. Düz yer. Düzlük. Tudeni duzi kok’obiltit. Ar xese çkimi ren. Ar xese cuma-çkimişi ren. Jin golamtumani da-çkuniz mebuşkvit. (AH-Lome) Alt düzlüğü paylaştık. Bir hisse benimdir. Bir hisse erkek kardeşimin. Üst bölgeyi kız kardeşime bıraktık. zeni, zenoba; geduza; duzluği

III. z. [hareket hakkında] Düz. Pi3ari oxerxu şeni ncas ç’apxu gonk’idamt’ez do duzi xerxumt’ez. (AH-Borğola) Tahta biçmek için ağaca ip gererlerdi de düz biçerlerdi. Kyutuği duzi ox’azu şeni ç’apxu gepçap’t’it. (AK-Döngelli) Kütüğü düz bir biçimde yontmak için çırpı ipi ile vurup işaret verirdik. K’oçis ar duzi var-gvalen. Ek nantxen ak nantxen do eşo gulun. (AK-Döngelli) Adam bir düz yürüyemiyor. Oraya çarpıp buraya çarpıyor da öyle gidiyor.


duzluği i. Düzlük. # Yoyi nana xolo komoxtu yazi / Noderepe ivasen bazi bazi / Kimik yazma kimik moytvasen k’azi / Pukurasen duzluği dadi-çkimi. (FN ~ AH, Anonim) Of anne of yine geldi yaz mevsimi / İmeceler olacak ara sıra / Kimi yazma ile kimi k’azi ile başını örtür / Çiçek verecek düzlük, teyzem. Ğvari gilulun do gzaşi duzluğis dolodgitun. (AK-Döngelli) Yağmur suları akıyor da ylun düzlüğünde birikiyor. → zeni, zenoba; geduza; duzi


du3xu (ÇM) i. 1. Ihlamur ağacı. Du3xu-mşk’vela ordo imorden. (ÇM-Ğvant) Ihlamur fidanı erken büyür. Du3xu o3’opxoni iyasi p’3’opxar. (ÇM-Ğvant) Ihlamur ağacı budamaklık olunca (= budanması gerektiğinde) budayacağım. Avlape du3xupe omordinay. İmordasi pujepe u3’opxasen. (ÇM-Ğvant) Kapı kenarlarında ıhlamurlar büyütüyor. Büyüyünce inekler için budayacak. Ali du3xu-arape 3xot’uy. (ÇM-Ğvant) Ali ıhlamur ağacının dallarını yoluyor. Ali du3xu tudendo niyinday. (ÇM-Ğvant) Ali ıhlamur ağacı altında serinleniyor. 2. Ihlamur çiçeğin kurutulmuşu. 3. Kurutulumuş ıhlamur çiçeğinden yapılan sıcak meçrubat. → mdu3xu; flamuri, framuli, felamuri; ihlamuri


dvabağen (PZ ~ ÇM)(AŞ-Ortaalan) DA/D.Abl def.hal f. [♦ olumsuz var-dvabağen] [Bu fiil sırf olumsuz olarak gözlemlenir.] (var-)dibağen

[♦ olumsuz var-dvabağen] I. (PZ ~ ÇM) DA def.hal f. Biri [dat.] bir şey ile [aps.] yetinemiyor. Birine [dat.] bir şey [aps.] yetmiyor. Xasanis nak’u-ti-na meçare meçi, var-dvabağen. (PZ-Cigetore) Hasan’a ne kadar verirsen ver, yetinemiyor. Ali na-ayasen lazut’i var-dvabağen. (ÇM-Ğvant) Ali ürettiği mısırlar ile yetinemiyor (= Ali’ye kendi ürettiği mısır yetmiyor).

[♦ olumsuz var-dvabağen] II. (AŞ) D.Abl def.hal f. Biri [dat.] bir şeyden [abl.] vazgeçmiyor. Oxorca ozit’uşe va-dvabağen. (AŞ-Ortaalan) Kadın söylemekten vazgeçmiyor. (var-)abağen


dvaben[1] (PZ ~ AŞ) AD har.f. 1. Bir yere tırmanıyor. Mca ibadasi ç’abu dvaben. (ÇM-Ğvant) Ağaç yaşlanınca ökseotu sarıyor. Msuci txombu gvaç’aben. Dvaben. (AŞ-Ok’ordule) Sarmaşık kızılağaca yapışıp çıkıyor. Duvari dvabi do moyok’k’ap’p’i. (AŞ-Ortaalan) Duvara tırman da üzerinden aş. 2. Birine sırnaşıyor. Mo-domaber. (AŞ-Ortaalan) Bana tırmanma. (= Bana sırnaşma. Beni rahatsız etme.) [◘ eşb. dobams/ dvobay/ dobay fiilinin yeterlik kipi]


dvaben[2] (PZ ~ AŞ) AD.Abl har.f. Birine ait [dat.] bir şeyden [abl.] sıvı [aps.] dökülüyor. Xasanis molendo 3’ari dvaben. (PZ-Cigetore) Hasan’ın beri tarafından su dökülüyor. Alişi puji buzişa mca dvaben. (ÇM-Ğvant) Ali’nin ineğinin memesinden süt damlıyor (= dökülüyor). Bere k’uk’ma zade apşu. 3’ari dvaben. (AŞ-Ok’ordule) Çocuk güğümü çok doldurdu. Su dökülüyor. [◘ eşb. dobams/ dvobay/ dobay fiilinin yeterlik kipi]


dvacinen (PZ) Dø hal f. Birinin [at.] uykusu var. Selimis dvacinen. Opşa amkoren. (PZ-Cigetore) Selim’in uykusu geldi. Çok esniyor. [◘ eşb. dicinen fiilinin yeterlik kipi] → dvajinen; anciren


dvaç’andren (ÇM) Dø/DH e.f. Kirleniyor. → ileben; int’o3en; it’olepen. I. Dø e.f. Kirleniyor. Tozlanıyor. Ç’emuşi porça dvaç’andru. Da-muşi unaxvasen. (ÇM-Ğvant) Mustafa’nın gömleği kirlendi. Kız kardeşi (kardeşinin gömleğini) yıkayacak.

II. DH e.f. Kirleniyor. Tozlanıyor. Üzerine toz konuyor. Mitişi porça pirçi var-dvaç’andren. Himuşi porça panda it’anciyaren. (ÇM-Ğvant) Hiç kimsenin gömleğine toz konmuyor. Onun gömleği her zaman kirleniyor.


dvaç’in/ dvaç’ç’in → diç’in/ diç’ç’in


dvaç’iren (PZ) DA hal f. Birine [dat.] bir şey [aps.] gerekiyor. Xasanis p’anda Ali dvaç’iren. Nandven (= Himus ali elunktams). (PZ-Cigetore) Hasan her zaman Ali’ye ihtiyaç duyuyor. Muhtaç oluyor (= Ona boynunu büküyor). (diç’in altında) dvaç’in, (diç’irs altında) dvaç’irs


dvaç’irs → diç’irs


dvaç’k’inden (ÇX) Dø e.f. Yorgun oluyor. Yoruluyor. Dido domaç’k’indu. (ÇX-Çxalazeni, TM) Çok yoruldum. → dvanç’inen, daçk’inen, daçk’inden


dvadginen [yet.] → dogutun, dodgitun


dvagun (ÇM) DA e.f./ DH hal f. Duyuyor. [emp.şm.1.tek. domagun; istek kipi 2.tek. domagura] → dvaguren; ognams/ ognay/ ognaps; şigneps; + dugurinay. I. DA e.f. Duyuyor. Ti-sk’ani şk’ala na-t’k’vare miti va-dvagun. (ÇM-Ğvant) Kendi kendine söylediğini kimse duymaz. Berepe lip’adre nena dvaguran-i, aşk’urineran. (ÇM-Ğvant) Çocuklar çakalın sesini duyunca korkuyorlar. Radiyo na-dvagurasen st’eri uzday. (ÇM-Ğvant) Radyo sesini duyabileceği gibi (= duyabileceği kadara) kısıyor. K’inçi nena dvagura-i ejun. (ÇM-Ğvant) Kuş ses duyunca uçuyor. Uji mi3’iyay. Mutxa domagurasen. (ÇM-Ğvant) Kulağım çınlıyor. Bir haber duyacağım. Huy muç’o ulur, golamtumani idi. Emogi 3’ari nena dogagurasen. Tumbina muç’o goiktare karmat’e megagasen. (ÇM-Ğvant) Buradan çıkınca boylu boyunca git. Önce su sesini duyacaksın. Tepeciği döner dönmez değirmen ile karşılaşacaksın (= değirmen karşısına çıkacaksın). Ali aşk’va uji var-dvagun. Mp’ala iyen. (ÇM-Ğvant) Ali artık kulağı duymuyor. Sağır oluyor. Ayşe mp’ala n. Muti u3’vare u3’vi var-dvagun. (ÇM-Ğvant) Ayşe sağır. Ne söylersen söyle duymuyor. # Xelva dop’i komoxt’i / Ena var-mogalasen / Na-vitur var-dogagun / Uji na-megatvasen. (ÇM-Ğvant, anonim) Helva yaptım gel / İnşallah gelemezsin / Söylediklerimi duymuyorsun / Sağır olursun (= Sağır olmanı diliyorum).

II. DH hal f. Birinin [dat.] kulakları [aps.] duyuyor. Xuseyini ujepe va-dvagun. (ÇM-Ğvant) Hüseyin’in kulakları duymuyor. Ali ujepe vrosi dvagun. (ÇM-Ğvant) Ali’nin kulakları iyi duyuyor. Si uji var-dogagun-i ? (ÇM-Ğvant) Senin kulağın duymuyor mu ?


dvaguren/ dvaguen (PZ) DA e.f./ DH hal f. Duyuyor. [emp.şm.1.tek. domaguren] [◘ eşb. digurams/ diguray fiilinin PZ-ÇM-AŞ diyalektlerindeki yeterlik kipi.] → dvagun; ognams/ ognay/ ognaps; şigneps; + dugurinams. I. DA e.f. Duyuyor. Berepes, mç’apu-nena dvaguanis, aşk’uyinenan. (PZ-Apso) Çocuklar çakalın sesini duyunca korkuyorlar. Berepes, mç’apuşi nena dvagurasi, aşk’urineran. (PZ-Cigetore) Çocuklar çakalın sesini duyunca korkuyorlar.

II. DH hal.f. Birinin kulakları duyuyor. İrfanis uci var-dvaguren. (PZ) İrfan’ın kulakları duymuyor. Xasani-şk’uni ham ndğalepes uci mt’ura diyu. Hiçi uci var-dvaguren. (PZ-Cigetore) Hasan’ımız bu günlerde kulağı sağır oldu. Hiç kulağı duymuyor.


dvajinen (ÇM) Dø hal f. Birinin [dat.] uykusu var. Ali dvajinert’aşa eyamkoy. (ÇM-Ğvant) Ali uykusu gelince esniyor. [◘ eşb. dijinen fiilinin yeterlik kipi] → dvacinen; anciren


dvaleri (PZ-Cigetore) s. [Sırf deyim üyesi olarak kullanılır.] I. Dönmüş. [♦ dey. ti dvaleri] Başı dönmüş. # Melenk’alendo cevulur / Nena momçi mevulur / E, bozo, sk’ani şeni / Ti dvaleri govulur. (PZ-Cigetore, anonim) Karşı taraftan iniyorum / Ses ver. Sana geliyorum / Ey, kız, senin için / Başı dönmüş durumda geziyorum.(ti) dveri, (dudi) dveri; (asenen altında) (ti) seneri; (ti) gokteri

II. Telâşlı. [♦ dey. ti dvaleri/ dudi dvaleri] Başı telâşlı. Xasanis duguni uğun. Ham ndğalepes ti dvaleri ikten. (PZ-Cigetore) Hasan’ın düğünü var. Bugünlerde başı telâşlı dolanıyor. (ti) dveri


dvamtinen → dimtinen


dvanç’inen (PZ ~ AŞ) Dø e.f. Yorgun oluyor. Yoruluyor. Xasanis p’ot’t’e var-dvanç’inen. On3xenişa eyuk’ap’ams do cuk’ap’ams. (PZ-Cigetore) Hasan hiçbir zaman yorulmuyor. Çatı katına hızla çıkıp iniyor. Xasanis dvanç’inasi mesofas kogolicinen. (PZ-Cigetore) Hasan yorulduğu zaman divana yanlamasına uzanıyor. Xasanis var-dvanç’inen do berepe e3’ik’açams-ayonen. (PZ-Cigetore) Hasan yorulmuyor da çocukları kucaklayıp götürebiliyor. Domanç’inu. (PZ ~ AŞ) Çok yoruldum. Ali dvanç’inu. Ar piçi moişvajanay. (ÇM-Ğvant) Ali yoruldu. Biraz dinleniyor. Çitabi golayonu domanç’inasi elamzik’um. Kok’ovutum. Dovincir. (AŞ-Ok’ordule) Kitabi okumaktan yorulunca kenarını kıvırıyor, kapatıyorum. Uyuyorum. Doğani dulyaşa moxt’u. Dvanç’inu. Nciri met’axuy. (AŞ-Ok’ordule) Doğan işten geldi. Yoruldu. Uykuyu kırıyor (= uykusunu kesmek için azcık kestiriyor). Cile elebulurt’t’i. Domanç’inu. Mobixvacam. (AŞ-Ortaalan) Yukarıya gidiyordum. Yoruldum. Dinleniyorum. → daç’k’inen, daç’k’inden/ dvaç’k’inden; + donç’inapams; nç’ineri


dvandvapun (ÇX) AD har.f. Birine tembih ediyor. Berepes Limci oxoriya mani moxtit diye telli dovandvapur. (ÇX-Çxalazeni, TM) Çocuklara Akşam eve erken gelin diye sürekli tembih ediyorum. → dinduy; ceçinadums/ ceçinaduy; coçinaduy; çinadums/ çinadumers; oxondvay/ oxonduy; utembiğay


dvandvay (AŞ-Ortaalan), dvandvars (ÇX) EDA har.f. Birine bir şey sipariş ediyor. Ismarlıyor. Terzi porça dobandvi. (AŞ-Ortaalan) Terziye gömlek ısmarladım. Terzis ar dolokunu kodovandvi. (ÇX-Çxalazeni, TM) Terziye bir elbise ısmarladım. Onuris Çarşişa mindaxtina dik’aşi kuvali mvomalu var-gogoç’k’ondas diye hodovandvi. (ÇX-Çxalazeni, TM) Onur’a Çarşıya gidersen buğday ekmeği getirmeyi unutma diye tembih ettim. Duk’ky’ani 3’oxe ar k’amiyoni dodgitu. Na-dovandvi gubre komomiğu. (ÇX-Çxalazeni, TM) Dükkânın önüne bir kamyon durdu. Sipariş ettiğim kemre (gübre) getirdi. → ninduy; dandvay/ dandvams; nandumersI


dvantxen (ÇM) AL har.f. Yere düşüyor. Bere ogzalu var-uşk’un. Muç’o moiselasen dvantxen. (ÇM-Ğvant) Çocuk yürümeyi bilmiyor. Ayağa kalkar kalkmaz düşüyor. # Aya mi3’vi meseli / Hey dvantxi, hey moyseli. (ÇM-Ğvant, tekerleme) Haydi bir öykü anlat / Orda düş, orda kalk. → gyantxen


dvan3’en (PZ ~ AŞ) (ÇX) AD har.f. Yere [dat.] değiyor. Nusaşi foga let’as dvan3’en. (PZ-Cigetore) Gelinin entarisi yere (= yerdeki toprağa) değiyor. Ayşe igzart’aşa ort’apu dvan3’en. (ÇM-Ğvant) Ayşe yürürken eteği yere değiyor. Porça-muşi tude 3’ari dvan3’en. Var-uşk’un. (AŞ-Ok’ordule) Elbisesi yerde suya değiyor. (Onu) bilmiyor. Celinluği-sk’ani let’t’a dvan3’en. A miti kodvok’k’açapi. (AŞ-Ortaalan) Gelinliğin toprağa değiyor. Birine tuttur. → dan3’en; + don3’ams/ dvon3’ay/ don3’aps/ dvon3’aps


dvaşk’ven (PZ) øD şsz har.f. Bir yere [dat.] gömülüyor. Bir yere [dat.] batıyor. Hik’u mç’ima mç’imu ç’i livadi dolobu. Nakos-t’i cobazgare cobazgi, iri k’ale dvaşk’ven. (PZ-Cigetore) O kadar yağmur yaüdı ki tarla yumuşadı. Nereye basarsan bas, her taraf batıyor (= gömülüyor).(doxums/ doxups altında ve dvoxuy/ dvoxups altında) dixven


dvat’en (PZ ~ AŞ) AL har.f. Yere çarpıyor.


dvaz*i3xiren (ÇX) AD har.f. Birine ait [dat.] bir şey [aps.] kanıyor. T’it’viyi domaz*i3xiyu. (ÇX-Makret) Dudağım kanadı.(niyoren altında) [din3xiri] nayoren; [din3xiri] calen[1]; (diben aştında) [di3xiri] daben; gadi3xiren


dva3’onen (PZ ~ AŞ), dva3’onen/ dva3’3’onen (AŞ-Ortaalan) DA/DAY değ.f. [tek-şahıslı çekim] Yanlışlıkla sanıyor. → da3’onen[2], a3’onen[2], a3’onapun

I. DA değ.f. a. Bir şeyi gördüğünü veya duyduğunu [geçmiş zamanda isim-cümlemsi] sanıyor. Ğoma seris Gzas xortlaği bz*iri doma3’onu. Domk’uti. (PZ-Cigetore) Dün gece yolda hortlak gördüğümü sandım. Ürktüm. Ma İstanbolişa sum 3’ana ogi milvapurt’asen doma3’onen. (AŞ-Ok’ordule) Ben İstanbul’a üç sene evvel gitmişliğim var diye zannediyorum. Bozomota Xilli k’oçişşa bididva3’3’onen. (AŞ-Ortaalan) KızEsaslı mükemmel adama gittim[= kendisinin esaslı mükemmel adama gittiğini] zannediyor (= kız yanılıyor).

b. Bir şeyin her zaman meydana geldiğini [şimdiki zamanda isim-cümlemsi] sanıyor. Ali goit’aşa boyne da-muşi-p’ici toli cavalen dva3’onen. (AŞ-Ok’ordule) Ali, gezerken hep kız kardeşinin yüzü gözüne çarpar sanıyor.

c. Bir olayı gördüğünde sanki başka bir olay meydana geliyor gibi hissediyor. Zuğa soloğani na-noç’apxay guri-şk’imi naç’apxen steri doma3’onen. (AŞ-Ortaalan) Denizde dalganın çarptığı, yüreğime çarpıyor gibi zannediyorum.

d. Bir olayın olacağını [gelecek zamanda isim-cümlemsi] sanıyor. AliŞuronepe seri mtuti mendiyonasendva3’onen. Aşk’urinen. K’at’a limci şuronepe mandre molvoxunay. (ÇM-Ğvant) AliKeçileri gece ayı götürürsanıyor. Korkuyor. Her akşam keçileri ahıra kapatıyor. A miti na-bognare st’eri gamişifonuk’k’o bontxorare doma3’onen. (AŞ-Ortaalan) Bir kişi duyacağım gibi sümkürürse kusacağım zannediyorum (= kusacağımı sanacak kadar nefret ediyorum).

e. Bir olayın meydana gelip gelmediğinden [soru cümlesi] emin değil. Oxorişa gamaft’isi doma3’onu : soti mturi on. Ma emomtuy. (AŞ-Ok’ordule) Evden çıkınca sandım ki nerde kar var. Benim üstüme yağıyor.

II. DAY değ.f. Birinin [aps.] başka biri olduğunu [yük.] sanıyor. Xasanis ma Xuseyini dva3’onu. (PZ) Hasan beni Hüseyin sandı. Sefili dva3’onu do ma momoğuredinay. (ÇM-Ğvant) Beni aptal sandı da kandırıyor. Ar-jur ndğa komevuşveli. Elaxuneri dva3’onu. (ÇM-Ğvant) Bir iki gün yardım ettim. [Beni] yanaşma sandı.


dveri (PZ ~ ÇM) s. [Sırf deyim üyesi olarak kullanılır.] I. (PZ-Apso)(AŞ-Ortaalan) Dönmüş. [♦ dey. dudi dveri (PZ-Apso)(AŞ-Ortaalan)] Başı dönmüş. # K’arşi ona cevulur / Nena momçi mevulur / Sk’ani şeni, Emine / Dudi dveri govulur. (PZ-Apso, anonim) Karşı onaya doğru iniyorum / Ses ver. Sana geliyorum / Senin için, Emine / Başı dönmüş durumda geziyorum. Dudi dveri steri moy gulur ? (AŞ-Ortaalan) Başı dönmüş gibi (= kafası karışık gibi) niye dolaşıyorsun ? (ti) dvaleri, (dudi) dvaleri; (asenen altında) (ti) seneri; (ti) gokteri

II. (PZ-Cigetore ~ ÇM) Telâşlı.

[dey. dudi dveri (PZ-Cigetore)] Başı telâşlı. Xasanis duguni uğun. Ham ndğalepes dudi dveri ikten. (PZ-Cigetore) Hasan’ın düğünü var. Bugünlerde başı telâşlı dolanıyor.

[dey. ti dveri (PZ-Cigetore ~ ÇM)] Başı telâşlı. Ali andğa ti dveri ikten. (ÇM-Ğvant) Ali bugün başı telaşlı dolaşıyor. (ti) dvaleri, (dudi) dvaleri


dvina (FN) i. Yangın. Didi dvina şeni ar n3’ini ubağun. (FN-Sumla) Büyük yangın için bir tek kıvılcım yeterlidir. Guriş dvina dağiş dvinaz var-nungams. (FN-Sumla, atasözü) Yüreğin yangını dağın yangınına benzemez.


dvo- → do-


dvobay (ÇM ~ AŞ) EAL har.f. [emp.şm.1.tek. dovobam; f.-i. dobapu] Belli bir alana [lok.] bol miktarda (sıvı veya sıvı-katı karşımı) döküyor. Avlape 3’ari dvobay. (ÇM ~ AŞ) Kapı önüne su döküyor. Tahsini yeni na-ikums oxori ğoma na-dvobey betoni 3’ari e3’ubay. (AŞ-Ok’ordule) Tahsin yeni yaptığı evde dün döktükleri betonun altına su döküyor. Balk’onişşe 3’ari mo-dvobam. Tudeni k’oçepe goyaben. (AŞ-Ortaalan) Balkondan su dökme. Aşağıdaki adamların üstüne dökülüyor. → dobams/ dobay/ dobaps, dobups (ÇX)

yet. dvaben : Dökebiliyor. Bere 3’ari moiğamt’aşa dvaben. (AŞ-Ortaalan) Çocuk suyu getirirken (isteği dışında) dökebiliyor.


dvobazgay (ÇM ~ AŞ), dvobaz*gaps (ÇX) EAL har.f. Yere [lok.] basıyor. [lokatif tümleci “yere”, genelde gizli olur.] N3xeni jur dvobazgay. Rak’ani moilay. (ÇM-Ğvant) At iki adım ile tepeyi aşıyor. → dobazgams, dobaz*gams/ dobaz*gaps


dvobğay (ÇM ~ AŞ), dvobğaps (ÇX) EAL har.f. [emp.şm.1.tek. dovobğam/ dobobğam/ dovobğap] [Lokatif tümleci “yere”, genelde gizli olur.] 1. Katı cismi [aps.] yere [lok.] döküyor. Xasani m3xuli nçxaluy. Dvobğay. (AŞ-Ok’ordule) Hasan armudu sallayıp döküyor. Çayi hey dvobğasi let’a int’olen. (AŞ-Ok’ordule) Çayı oraya dökünce toprak karışıyor. 2. (Gözyaşı, ter) döküyor. Ala-çilambri dvobğay. (ÇM-Ğvant) Hüngür hüngür ağlıyor. Gözyaşları döküyor. Upi dvobğaman. (AŞ-Ortaalan) Ter döküyorlar. Çkva şeni çelamure mo-dvobğap. (ÇX-Makret) Başkası için gözyaşı dökme. 3. mec. (Gülmekten vs insanı) yere seriyor. Ali ğoma limci ozi3inute kodomobğey. (ÇM-Ğvant) Ali dün akşam bizi gülmekten yere serdi. → dobğams/ dobğay/ dobğaps


dvobğun (ÇM) AL hal.f. (Katı cisim) yere dökülmüş halde duruyor. [lokatif tümleci “yere”, genelde gizli olur.]Lazut’epe oxorimonduni dvobğun. (ÇM-Ğvant) Mısırlar evin ortasında (oturulan ve yemek pişirilen yerde) yere dökülmüş halde duruyor. Gza na-dvobğun dişk’alepe molovit’aşa memağen. (ÇM-Ğvant) Yolda döküntü odunlar ben gelirken (bana) engel oluyor. → dobğun, obğun[2]


dvodginay (ÇM ~ AŞ), dvodginaps (ÇX) EA/EAL har.f. → dodginams/ dodginaps. I. EA har.f. Yatmış veya oturmuş halde olanı [aps.] ayağa kaldırıyor. Dikleştiriyor. Na-elinktu mzgudape xoşk’ate dvodginay. (ÇM-Ğvant) Eğilmiş mısırları destek çubuğu ile dikleştiriyor, ayağa kaldırıyor. → yodginaps

II. EAL har.f. Birini [aps.] (iş) yapmaya [lok.] mecbur ediyor. İşe koyuyor ya da yerleştiriyor. K’oçepe vrosi dulya dvodginu. (ÇM-Ğvant) Adamları iyi işe yerleştirdi.

III. EA har.f. Konuk ediyor. Delencepe oxori-muşi dvodginay. (ÇM-Ğvant) Dilencileri evinde konuk ediyor. Yaşari limci mi-ti moxt’asen seri oxori dvodginay (= dvogutinay). (ÇM-Ğvant) Yaşar akşam kim eve gelirse evde konuk ediyor. → dvogutinayII


dvoguray (ÇM ~ AŞ) EDA har.f. Birine [dat.] bir şeyi [aps.] öğretiyor. Ali berepe-muşi onç’aru dvoguray. (ÇM-Ğvant) Ali çocuklarına yazı yazmayı öğretiyor. Ayşeşi bere muti dvogurare elik’oray. (ÇM-Ğvant) Ayşe’nin çocuğuna ne öğretirsen kavrıyor (= belleğinde tutuyor). Ali berepeMo-dolik’açert’an. Oxvaktandeyi p’ililepe duxenamt’u do oç’andinu dvoguramt’u. (ÇM-Ğvant) Ali çocuklaraSıkılmayıp eğlensinlerdiye p’ilili yapıyor, çalmayı öğretiyordu.

dogurams, doguraps; oguraps


dvogutinay (ÇM ~ AŞ) EA/EAL har.f. → dogutinams; dodginams/ dodginaps

I. EA har.f. (Ayakta) durduruyor. Obazgaşe moinkten. Kvate dvogutinay. (ÇM-Ğvant) Direk devriliyor. Taş ile durduruyor. Araba eisey. Ali evedi antxozay. Dvogutinay. (AŞ-Ok’ordule) Araba kalkıyor. Ali (arabayı) çabuk kovalasın. Durdursun. Si direği kodvogutini. Ma k’afri cepçare. (AŞ-Ortaalan) Sen direği durdur. Ben çivi çakacağım.

II. EAL har.f. Konuk ediyor. Yaşari limci mi-ti moxt’asen seri oxori dvogutinay (= dvodginay). (ÇM-Ğvant) Yaşar akşam kim eve gelirse evde konuk ediyor. → dvodginayIII


dvojay (ÇM) EA har.f. Rahatsız ediyor. Dokunuyor. Goişi şk’ala zigara mo-şum. Dvojay. (ÇM-Ğvant) Goişi’nin yanında sigara içme. Dokunuyor. → elobums; raxat’is ilaçaps


dvojinay (ÇM) EA har.f. Yatırıyor. Amseri giç’andrar. - So domojinar ? - 3’em3’e ti. - Mu momçar ? - Pen3’e ti. (ÇM, Çocuk eğlencelerinden) Bu akşam seni davet edeceğim. - Beni nerede yatıracaksın ? - Hamak başında. - Bana ne vereceksin (= ne yedireceksin) ? - Sümüklüböcek başı. → docinams/ dvonciray; oncirams/ onciray/ onciraps; + dijinen

f.-i. dojinu : Yatırma. Ayşe dojinu şeni bere nut’rağuday. (ÇM-Ğvant) Ayşe çocuğu uyutmak için çocuğa türkü söylüyor.


dvok’açay/ dvok’k’açay (ÇM ~ AŞ) EDA har.f. Birine [dat.] bir şeyi [aps.] verip elinde tutturuyor. Tutması için eline veriyor. Eline uzatıyor. Bere şeçeri dvok’açay. (ÇM ~ AŞ) Çocuğa şeker uzatıyor (= tutması için eline veriyor). Bere cari dvok’açay. (ÇM-Ğvant) Çocuğun eline ekmek tutturuyorAr ndegi feli memit’axu. Kodomok’açu. (ÇM-Ğvant) Bir dilim kabağı kırıp elime tutuşturdu. Bere bardaği moy-dvok’k’açam. 3’ari na(y)oren. (AŞ-Ortaalan) Çocuğa bardağı verme (= tutturma). Suyu döküyor (= su bardağından dökülüyor). Bere-şk’imi a mutu kodvok’k’açi. Ordoşe implanen. (AŞ-Ortaalan) Çocuğuma bir şey ver (= eline tuttur). Erkenden avunur (= susar). → dok’açams; ≠ dokaçams

+ dvok’açapay EDA ett.f. 1. Elinde tutturup bekletiyor. N3xeni nali ceçamu şeni a miti dvok’açapar. (ÇM-Ğvant) Atı nallamak için birine tutturman gerek (= tutturacaksın). Celinluği-sk’ani let’t’a dvan3’en. A miti kodvok’k’açapi. (AŞ-Ortaalan) Gelinliğin toprağa değiyor. Birine tuttur. 2. Elinde tutmasına olanak ve izin veriyor. Tabanca bere dvok’açapare-i ? (AŞ-Ortaalan) Tabancayı çocuğa tutturacak mısın ? (dok’açams/ dok’açay altında) dok’açapams/ dok’açapay


dvok’anay (ÇM) EA har.f. Savuruyor. Ali guri mvalu. T’ağani3’a dvok’anu. Kot’oçu. (ÇM-Ğvant) Ali kızdı. Tavayi savurup attı. Burç’uli dvok’anasi sap’i gamalay. (ÇM-Ğvant) Burunlu baltayı salladığında sapı çıkıyor.

+ duk’anay EDA har.f. Birine doğru savuruyor. Birine (elini) sallıyor. AliHam k’ale moxt’ideyi Memet’i xe duk’anay. (ÇM-Ğvant) AliBu tarafa gel diye Mehmet’e elini sallıyor. (dok’anams altında) duk’anams


dvolumcinay (ÇM ~ AŞ), dvolumcinaps (ÇX) Eø har.f. [emp.şm.1.tek. dovolumcinam/ dobolumcinam, dovolumcinap] (Boşa zaman harcayarak) akşamlıyor. → dolumcinams/ dolumcinaps


dvomç’k’valay (ÇM) EL/Eø har.f. Yere ([lok.]) tükürüyor. Bere dvomç’k’valay. (ÇM-Ğvant) Çocuk yere tükürüyor.


dvonciray (AŞ-Ortaalan) EA har.f. Yatırıyor. Bere dvoncira şuk’k’ule şk’imda komoxti. (AŞ-Ortaalan) Çocuğu yatırdıktan sonra bana gel. → docinams, dvojinay; oncirams/ onciray/ onciraps; + dincinen


dvonk’ay (ÇM) EA har.f. [emp.şm.1.tek. dovonk’ar] Sallıyor. Bere dok’anure dovonk’ar. (ÇM-Ğvant) Çocuğu salıncakta sallıyorum. → ok’anams/ ok’anay, onk’anay/ onk’anams/ onk’anaps; ok’k’an3’uray, ok’an3’urams; ok’an3’urinams; ok’an3’irams/ ok’an3’iraps, ok’an3’uraps


dvontxay (ÇM) EA har.f. (Ayağını) yere vuruyor. Nana-şk’imi ç’umanişi k’uçxe dvontxay do gomok’ure3xinaman. (ÇM-Ğvant) Annem sabahleyin ayağını yere vurarak bizi uyandırıyor. Ali k’uçxe dvontxasi ineri dolot’axuy. (ÇM-Ğvant) Ali ayağını hızlı vurunca buzu kırıyor.


dvon3’ay (ÇM ~ AŞ), dvon3’aps (ÇX) EA har.f. Yere değdiriyor. Ali mangana muç’o dogutasen k’uçxe dvon3’ay. (ÇM-Ğvant) Ali araba durur durmaz ayağını yere değdiriyor. Oxori k’uçxe muç’o dovon3’i bere obgaru kocoç’u. (ÇM-Ğvant) Ayağımı eve atar atmaz çocuk ağlamağa başladı. Naxveri şeyepe tude moy-dvon3’am. (AŞ-Ortaalan) Yıkanmış eşyaları aşağı değdirme.→ don3’ams/ don3’aps; + dvan3’en/ dan3’en


dvorçay (ÇM ~ AŞ), dvorçaps (ÇX) ELA har.f. Bir şeyi [aps.] yere [lok.] seriyor. Mandre pavri dvorçay. (ÇM-Ğvant) Ahıra yaprak seriyor. Xali doloxe dvorçay. (ÇM-Ğvant) Halıyı içeri seriyor. → dorçams/ dorçay/ dorçaps

+ dvorçapay, dvorçapaps EDAL ett.f. Birine [dat.] bir şeyi [aps.] yere [lok.] serdiriyor. Na-dvorçapi tavani endra-cendra iyu. (AŞ-Ortaalan) Serdirdiğin tavan eğri büğrü oldu.


dvorçun (ÇM ~ AŞ)(ÇX) AL hal f. Yere [lok.] serilmiş haldedir. Yere serili ya da döşelidir. Alişi oxori tudendo pi3ari dvorçun. (ÇM-Ğvant) Ali’nn evinin tabanı tahta döşelidir. Alişi oxori oxoşvale dvorçun. (ÇM-Ğvant) Ali’nin evinde halı serilmiştir. Mutfaği na-dvorçun fayansi et’axuy. (AŞ-Ok’ordule) Mutfakta serili olan fayansı kırıyor.→ dorçun


dvorgay (ÇM ~ AŞ) EAL har.f. Canlı bitkiyi [aps.] bir yere [lok.] dikiyor. Livadi ore-p’ap’ape dvorgay. (ÇM-Ğvant) Bahçeye beyaz kabak kümeleri ekiyor. Celazena ore-p’ap’ape kodovorgi. (ÇM-Ğvant) Küçük düzlük araziye kabak fidelerini diktim. Avla na-domirgun dadalape mosak’alite 3’ileri oran. Em didi rak’anişa moviği, dovorgi do vomordini. (ÇM-Ğvant) Benim kapı önündeki çiçekler çok değerlidir (= çok zor büyütülmüştür). En büyük (= yüksek) tepeden getirip diktim ve büyüttüm. Mbuli şk’omasi na-dvorgu uxvamay. (ÇM-Ğvant) Kiraz yiyince dikene (= kiraz ağacını diken kişi için) dua ediyorÇiji k’ale lobca dvorgay. (ÇM-Ğvant) Alt tarafa fasulye ekiyor. Ali mşk’vela dvorgasi t’afoni t’ambuy. (ÇM-Ğvant) Ali fidan dikince fidan ocağının toprağını sıkıştırıyor. Him, na-dvorgu fide noxombay, xolo uci var-meçasen. (AŞ-Ok’ordule) O, diktiği fide kuruyor olsun da yine kulak vermeyecek. Şuk’a dvorgu. Him guntxoray. (AŞ-Ok’ordule) Salatalık dikti. Onun etrafını kazıyor. Ogine hantepe bit’t’umi batakluği ort’t’u. Brinz*i dvorgamt’ey. Handğa iri k’ale opşey. Artuği brinz*işi tarla va-dosk’udu. (AŞ-Ortaalan) Eskiden buraları hep bataklık idi. Pirinç ekiyorlardı. Bugün her tarafı doldurdular. Artık pirinç tarlası kalmadı. Na-doborgi luği doxombu. (AŞ-Ortaalan) Diktiğim incir kurudu. → orgams; dorgams/ dorgaps/ orgaps, dorgups; dodgams; dodums

şsz dirgen : Dikiliyor. Hay lazut’i va-dirgen. Zade kvalona on. (AŞ-Ok’ordule) Buraya mısır ekilmez. Çok taşlı bir yerdir.

part. dorgeri : Dikilmiş. Dikili. Oxori ogine at’amba dorgeri n. (AŞ-Ok’ordule) Evin önünde şeftali ağacı dikilidir. Doğani dorgeri fidepeşi oşk’enda na-onpe k’oşk’a3’uy. (AŞ-Ok’ordule) Doğan dikilmiş fidelerin arasında olanları aradan söküyor.

yoks.part. udorgu : Dikmeksizin. Dikilmemiş. Livadepe p’ap’ape udorgu on. (ÇM-Ğvant) Bahçelere fideler henüz dikilmemiş.


dvorgun (ÇM ~ AŞ) AL hal f. Bir bitki [aps.] bir yere [lok.] dikilidir. Xincişi juri k’ale mbulepe kodvorgun. (ÇM-Ğvant) Köprünün iki tarafında kirazlar dikilidir. Xasani Lazut’i na-dvorgun yeri k’oşk’ilay. Celulun. (AŞ-Ok’ordule) Hasan mısır dikili yerin arasından hızlı geçip iniyor. Oxori oginde at’t’amba dvorgun. (AŞ-Ortaalan) Evin önünde şeftali ağacı dikilidir. → dgun, dgin; ceren; cedgun; gedgin; rgun; dorgun; orgun [AŞ-Ortaalan’da hem dvorgun hem orgun denir : buna denk gelen hareket fiili dvorgay.]

+ durgun ADL hal f. Bir bitki [aps.] birine ait [dat.] bir yere [lok.] dikilidir. Avla na-domirgun dadalape mosak’alite 3’ileri oran. Em didi rak’anişa moviği, dovorgi do vomordini. (ÇM-Ğvant) Benim kapı önündeki çiçekler çok değerlidir (= çok zor büyütülmüştür). En büyük (= yüksek) tepeden getirip diktim ve büyüttüm.


dvorinay (ÇM ~ AŞ-Ortaalan), dvorinaps (ÇX) EA har.f. [part. dorineri] Doğuruyor. Yavruluyor. Puji xojik’a kodvorinu. (ÇM-Ğvant) İnek erkek buzağı doğurdu. Zura k’atu otxo monta kodvorinu. Em msk’va na-ort’u naşk’vey. Artepe noşk’idey. (ÇM-Ğvant) Dişi kedi dört yavru yavruladı. En güzelini (hayata) bıraktılar. Diğerlerini iple asarak boğdular. Puji ç’umanişi şuk’ule imxizen. Dvorinasen. (ÇM-Ğvant) İnek sabahtan beri doğum sancısı geçiriyor. Doğuracak. Ayşe t’ubi bere kodvorinu. (ÇM-Ğvant) Ayşe ikiz çocuk doğurdu. Ayşe andğa vit’o-aroni bere kodvorinu. (ÇM-Ğvant) Ayşe bugün onbirinci çocuğu doğurdu. Ayşeşi ncenina mayotxani 3’ana dvorinasen. (ÇM-Ğvant) Ayşe’nin buzağı dördüncü yıl doğuracak. Nusa bere dvorinasen. İmxizen. (AŞ-Ok’ordule) Gelin çocuk doğuracak. Sancılanıyor. → doyinams/ dorinay/ doyinaps

şsz dirinen : Doğuyor. Doğuruluyor. N3xeni guruni omçinojasi masumani-guruni dirinen. (ÇM-Ğvant) At eşeği döllediğinde katır doğar. → dirinay/ dirinaps


dvosvaray (ÇM) EA har.f. Diziyor. Dişk’alepe var-dvosvarey. Avla ok’vobğun. (ÇM-Ğvant) Odunları dizmediler. Avluda döküntü halde duruyor. Ali suparape ola3’ude dvosvaray. (ÇM-Ğvant) Ali kitapları raflara (= tereklere) yerleştiriyor. İxi Ayşe na-dvosvaru dişk’alepe meyoxuy. (ÇM-Ğvant) Rüzgâr Ayşe’nin yerleştirdiği odunları yıkıyor. Ali mcalepe oşk’orapamt’uşa xut-xutepe gamak’ateri dvosvaru. Huy var-ant’alen. (ÇM-Ğvant) Ali keresteleri biçtirirken beşe-beşleri ayrı dizdi. Şimdi karıştırmıyor. Ali xut-vitepe ar k’ale dvosvaray (*), vit-vitepe do p’i3arepe ar k’ale gamak’atuy (**), iri-turli mesvareri dulya coç’amt’u. (ÇM-Ğvant) Ali beşe onları bir tarafa dizer, ona onlar ve tahtaları ayırıp her şeyi düzenli olarak işe başlardı. [(*)(**) “..... dizer, ... ayırıp ... başlardı”nın karşılığı olarak verilen “dvosvaray, .... gamak’atuy, ...... coçamt’u” ifadesi, yazılı Türkçe ifadenin kopyasıdır. Doğal konuşma Lazcasında “... dvosvaramt’u. ...... gamak’atumt’u. ....... coçamt’u.” şeklinde söylenir.] → svarums/ svaruy

part. dosvareri : Dizilmiş. Ali dosvareri didi dişk’alepe oşk’endape 3’ulu dişk’alinape oxuşk’uy. (ÇM-Ğvant) Ali dizilmiş büyük odunların arasına küçük odunları sokuyor (= sokuşturuyor).

yoks.part. udusvaru : Dizilmeden. Ali na-moğu dişk’alepe oxori tudendo udosvaru meşk’vobğun. (ÇM-Ğvant) Ali’nin getirdiği odunlar dizilmeden evin altında dağınık duruyor.


dvouçanay (AŞ-Ok’ordule) EA har.f. Karartıyor. Nusa daçxuri na-eyodu sağani gvoç’ondrun do dvouçanay. (AŞ-Ok’ordule) Gelin ateşin üstüne koyduğu sahanı unutup karartıyor. Sağani var dvouçani. (AŞ-Ok’ordule) Sahanı karartma. → oyuçanams/ oyuçanay, ouçanams/ ouçanaps; + iyuçanen


dvoxunay (ÇM ~ AŞ), dvoxunaps (ÇX) EA/EAL har.f. [emp.şm.1.tek.ö.3.aps.tü. dovoxunam/ doboxunam/ dovoxunap; emp.şm.3.tek.ö.1.aps.tü. domoxunay/ domoxunaps] Oturtuyor. 1. Yer, sandalye vs’ye [lok.] oturtuyor. Nusa du3’vi : Hekole moiselay. Damtire-muşi kodvoxunay. (AŞ-Ok’ordule) Geline söyle : Oradan kalksın da kaynanasını oturtsun. Konseri-şk’uni zade msk’va iyu. Na-moxt’eype bit’umi va-domaxunes. 3’anaşe daha bet’i yeri p’aten. (AŞ-Ok’ordule) Konserimiz çok güzel oldu. Gelenlerin tümüne oturacak yeri veremedik (= oturtamadık). Seneye daha geniş yerde yapacağız. 2. Yerleştiriyor. İkâmet ettiriyor. → doxunams/ doxunay/ doxunaps; + doxedun; ++ xers/ xen; ++ elaxunay/ ilaxunaps, meşk’axunay/ mişaxunaps vs


dvoxuy (ÇM ~ AŞ), dvoxups (ÇX) EA har.f. I. (ÇM ~ AŞ)(ÇX) Toprağa gömüyor. Goişişa evuli na-ğurasen k’oçi va-dvoxvar. Ç’vare. (ÇM-Mek’alesk’irit) Goişi’nin dediği gibi ölen insanı gömmeyeceksin de yakacaksın. Mtuti tatepete let’a ntxoruy. Mondo hey muton dvoxu. (ÇM-Ğvant) Ayı pençeleri ile toprak kazıyor. Galiba oraya evvelden bir şey gömmüş. → doxums, doxvams, doxups

şsz dixven : Gömülüyor. Görünmez oluncaya kadar örtünüyor. Moşk’vaperite mcalepe dixven. (ÇM-Ğvant) Toprak kaymasından ağaçlar batıyor (= örtünüyor). Mturite luyupe dixven. (ÇM-Ğvant) Kardan lahanalar örtünüyor (= kar altında kalıyor).

part. doxve(r)i : Gömmüş. Gömülmüş. Mtuti tati-muşite let’a ntxoruy. Hey mutxa doxveri uğun. (AŞ-Ok’ordule) Ayı pençeleri ile torağı kazıyor. Oraya evvelden bir şey gömmüş.

II. (ÇM) Suya batırıyor. → dont’olams/ dont’olums

part. doxveri : Suya [lok.] batırılmış halde. Berepe na-mç’imt’u mç’ima uji var-meçey. Ruba doloxt’ey. Şk’a do 3’ale 3’ari doxveri arinepe çxomi ogoru kocoç’ey. (ÇM-Ğvant) Çocuklar, yağan yağmura kulak asmadan dereye girip bellerine kadar suya girmiş halde taş aralarında balık aramağa başladılar.

III. (AŞ) Çamura [lok.] batırıyor. Yaşari yengi na-eç’ç’opu post’ali çamuri dvoxuy. (AŞ-Ortaalan) Yaşar yeni aldığı ayakkabıyı çamura gömüyor (= batırıyor). → dont’olams/ dont’olums


dvo3igaps (ÇX) EAL har.f. Yere saplıyor. Yere dikiyor. → do3onams, dvo3onay, do3onay; do3igams/ do3igaps


dvo3onay (ÇM ~ AŞ) EAL har.f. Yere saplıyor. Yere dikiyor. Xasani xoşk’a vrosi var-dvo3onu. Ank’ay. (AŞ-Ok’ordule) Hasan sırığı iyi saplayamadı. [Sırık] oynuyor. Xoşk’a var-e3’ut’axamşa moy-dvo3onam. (AŞ-Ortaalan) Sırığı alttan kırmadan dikme. → do3onams/ do3onay; do3igams/ do3igaps, dvo3igaps; + 3onums[1]/ 3onuy[1]

şsz di3onen : Yere saplanıyor. Yere dikiliyor. Xoşk’a gamam3’k’ulasi a piçora kodi3onen. (ÇM-Ğvant) Sırık sivrileştirirsen kolay dikiliyor. Xoşk’ape var-om3’ulanaşa va-di3onen. (AŞ-Ortaalan) Çubukların ucunu sivriltmeden dikilmiyor.