E e Bu sözlükte kullanılan Laz alfabesinin 7’nci harfi. Yuvarlaklaşmasız yarı-geniş ön vuayel (*) fonemini gösterir. [(*) Vuayel, halk dilinde yanlışlıkla “sesli” denir. Bazılarına göre “ünlü”. Lazca fonetiği ve fonolojisinde tek başına hece oluşturabilen fonemi ifade eder.] Uluslararası Fonetik Alfabesi’nde [e] şeklinde yazılır.


e- (PZ ~ HP) fb. [/a/ önünde ey- (PZ ~ AŞ), y- (FN ~ HP)] [/o/ ve /u/ önünde ey- (PZ ~ ÇM), ey-/ e- (AŞ), y- (FN ~ HP)] [/i/ önünde ey-/ e- (PZ ~ HP) (*),y- (HP)] [(*) Bu sözlükte daima e- şeklinde yazılmıştır. Böylece eyo- fiilbaşının değişkeni olan ey- ile yazılışı ayrı olur.] → ye-

I. Düşey doğrultuyla aşağıdan üste. (Ör. eyulun/ yulun vs).

II. Bir şeyin üstünde. Bir şeyin üstüne. (Ör. eitums/ eituy, eitumers, yitumers/ yitumars vs).

III. (PZ ~ FN-Ç’anapet) Dibinden. Kökünden. (Ör. ek’vatums/ ek’vatuy vs).

IV. [işlevi belli değil] (Ör. eç’opums/ eç’opuy/ eç’opups vs)


e ü. I. [hitap ünlemi] Ey ! # E verane, Malivorişi daği/ Amupinu mp’ula. Opşu vanaği./ Oynt’alert’u, t’angala do ç’indraği./ Gomaşina. Ma huy va-mevuxondur. (ÇM, anonim) Ey gidi, Malivor Dağı/ İçeriye sis serdi. Yayla evlerini sisle doldurdu./ Birbirine karışırdı, çan ile çıngırak./ Hatırlayayım. Ben şimdi dayanmıyorum. E, cuma-şk’imi ! Munde İstanbulişa moxt’are ? Moxtasi minci cet’t’ağaneri pşk’omaten. Ti-sk’ani vrossi o3’edi. (AŞ) Ey, kardeşim ! Ne zaman İstanbul’a geleceksin ? Geldiğinde çökelek tavalaması yiyeceğiz. Kendine iyi bak. E, skiri ! Si p’anda moxti ! Ala berepe dido xaşari giyonun. (AH-Lome) Yavrum ! Sen her zaman gel. Ama çocukların çok yaramaz. # Ağustozi mulun atmacaş ora / Va-mp’orom-i, kale bozo gyozgyora / Va-mp’oromna dotkvi başka gobgora / Muç’o p’a do so bida e verane. (AH-Musazade, Y.T.) Ağustos geliyor atmaca zamanı / Beni sevmiyor musun, kız, sanki / Beni sevmiyorsan söyle, başka birini arayım / Nasıl yapayım, nereye gideyim, ey gidi.

E, bere-çkimi, gyari mot var-ipxor ? Ç’irili divi-doren. (AH-Borğola) A, çocuğum, yemek niye yemiyorsun ? Zayıflamışsın.

II. [haykırış ünlemi] a. [şaşmayı ifade eden ünlem] Vay ! E, t’işi-sk’ani ! (ÇM-Ğvant) Vay, bahtına ! b. [çaresizliği ifade eden ünlem] E mu p’a ! Komemaç’aruşi mebinç’er. (AH-Lome) Ne yapayım ! Alnıma yazılınca katlanıyorum. c. [haykırışlı cümleyi oluşturan fiil ön-edatı na ile birlikte kullanılarak dua, beddua, dilek, küfür vs güçlendirme ünlemi (*)] E-na gogağarare. (PZ ~ AH) Senin için kurban olayım. Senin için canımı feda edeyim. E-na coxo egazdasen ! (AH-Lome) bed. Adın yok olasın. [(*) E + na, bir ünlem olarak hissedilip ena şeklinde de yazılıyor. → e-na/ ena/ enna]


eanç’en → eyanç’en


eba (PZ) i. [çoğ. ebape] Baba. Musa emice moxt’usi oxoris eba-şk’imi var-ot’u. Nana-şkimis p’i vuk’itxi livadişa vuk’ap’i. (PZ-Cigetore) Musa amca geldiğinde evde babam yoktu. Anneme sormadan ben bahçeye koştum. Ebak cumalepe gamak’atums. (PZ-Cigetore) Baba kardeşleri ayırıyor. Eba-şk’imik puci mecarams, me3’arams. Hus moxt’asen. (PZ-Cigetore) Babam ineğin yemeğini suyunu veriyor. Şimdi gelecek. Ali eba-muşişi 3’iminde on. Hik’u numgus ç’i. (PZ-Cigetore) Ali babasının tıpkısıdır. O kadar benziyor ki. Ebak p’anda bereşi k’ot’ulas muç’apxams. (PZ-Cigetore) Baba sürekli çocuğun ensesine vuruyor. Si eba-sk’anis delegit’are. (PZ-Cigetore) Seni babana şikâyet edeceğim. Eba-şk’imi do nana-şk’imi Çabeşa p’i ideyşa doğures. (PZ-Cigetore) Babam ve annem Kâbe’ye gitmeden öldüler. → baba


ebaz*gele (AH) i. Baskı. Ekonomiği ebaz*gelete dido k’oçepes elak’iden. (AH-Borğola) Ekonomik baskıdan çok insan deliriyor.


ebedi (HP) z. Asla. Bere-çkimi araba-çkimi oxmaru şeni dido moxve3’un. Ama ebedi izini var-mepçam. (HP-P’eronit) Oğlum arabamı kullanmak için çok yalvarıyor. Ama asla izin vermem. → çkarII


eceli i. Ecel. [< Arp.] Dumç’k’uz eceli muxtaşi msva naçanen. (AH, atasözü, K.A.) Karıncanın eceli gelince kanadı takılır (= Bazı varlıklar ölümün habercisi olabilir). [Bu atasözü, ancak çiftleşme zamanında çok az sayıda karıncanın kanatlı oldukları henüz bilimeyen çağda söylenmiştir.]


ecun → ejun


eça (PZ ~ AH) ü. Acımayı ifade eden ünlem. Vah. Yazık. # Eça, var-mzgudaşa na-xombun / Lazonaşi berepe / Diyey xark’i k’oçepe / Gonduneri berepe. (AŞ, X.T.) Yazık daha filizlenip yeşermeden kuruyup solan / Lazona’nın çocuklarına. / Oldular yabancı adamlar / kaybedilmiş çocuklar.


eçama (ÇM) s. Zavallı. # Eçama vor, eçama / Uça bozo momçaman / Var-ep’ç’opare dop’t’k’vi / K’at’a limci cemçaman. (ÇM-Ğvant) Zavallıyım, zavallı / Kara kız ile evlendiriyorlar / Almayacağım dedim / Her akşam beni dövüyorlar. → t’işuça; eçxome; k’rima[1]


eçi s. ve i. Yirmi. Ayşe eçi ok’a mt’a ek’vazden. (ÇM-Ğvant) Ayşe yirmi okka ot kaldırabiliyor. Eçi-do-sum K3apaş ndğaz p’arlament’iş 3xuna miğunan. Ma-ti p’arlament’eri adayi bore. (FN-Sumla) 23 Temmuz’da parlamento seçimimiz var. Ben de parlamenter adayıyım. 3’oxle skiyafite pimpil bibğamt’it. Ha3’i t’raş-makinasi bixmart. Eçi 3’ana şkule mute t’raşi bivaten va-miçkinan. (AH-Lome) Eskiden ustura ile sakalı tıraş ediyorduk. Bugün tıraş makinesi kullanıyoruz. Yirmi yıl sonra ne ile tıraş yapacağız bilemiyoruz. “Turkiyas 20 (= eçi) milyoni Alevi ren ya do itkvinen. (AH-Lome) Türkiye’de 20 milyon Alevi olduğu söylenir. Eçi 3’ana oğune p’eci na-miğut’u toma gomaxu. (AH-Borğola) Yirmi yıl önce gür olan saçım döküldü. Skidala-çkimis iptineri Japoni eçi 3’aneri bort’işi bz*iri. (AH-Borğola) Yaşamımda ilk Japon’u yirmi yaşımda iken gördüm.


e-çidi/ e çidi (PZ-Cigetore) ü. Ey gidi. E çidi, k’inçi st’eri maputxinuk’o. (PZ-Cigetore) Ey gidi, keşke kuş gibi uçabilseydim.


eçi-do-aşi s. ve i. Yirmi altı. Ali eçi-do-aşi mt’u yat’oni eyazden. (ÇM-Ğvant) Ali yirmi altı karış kalas kaldırabiliyor.


eçi-do-ovro s. ve i. Yirmi sekiz. Alişi oxori eçi-do-ovro mt’o gompanoba kuğun. (ÇM-Ğvant) Ali’nin evi yirmi sekiz karış genişliğindedir.


eçi-do-şkit (FN) s. ve i. Yirmi yedi. Ham tutaşi eçi-do-şkitiz Vi3’eşa bulur. Ar tutaz Turkulaz dobdgitare. (FN-Ç’anapet) Bu ayın yirmi yedisinde Fındıklı’ya gidiyorum. Bir ay kadar Türkiye’de kalacağım.


eçi-do-vit s. ve i. Otuz. Eçi-do-vit 3’aneri vore. (PZ ~ AŞ)(HP ~ ÇX) Otuz yaşındayım. Ham supara eçi-do-vit’o-çxoro cenç’areri koğirun. (ÇM-Ğvant) Bu kitap otuz dokuz (20 + 19 = 39) liraya değer. Eçi-do-vit 3’aneri bore. (AŞ ~ AH) Otuz yaşındayım. Jureneçi-do-vit’o-xutis vit’o-jur gamiğams. Eçi-do-vit doskidun.” ya zop’ons. Nosik hek’o nuk’vatams. (AH-Lome) “Elli beşten on iki çıkarıyor. Otuz kaldı.” diyor. Aklı o kadar kesiyor. Ma eçi-do-vit 3’aneri bort’işi p’et’k’eli dobivi. (AH-Borğola) Ben otuz yaşında iken kel oldum.


eçi-do-vit’o-ar (PZ) s. ve i. Otuz bir. Ham 3’ana t’axva-tutaşi eçi-do-vit’o-ar ndğas yazi-saat’işi k’işi-saat’işa kogolaft’it. (PZ-Cigetore) Bu yıl Ekim 31’inde yaz saatinden kış saatine geçtik.


eçkindun (FN ~ AH) Aø har.f. Peyda oluyor. Oluşuyor. Çıkıyor. Mekosaleten oxoyiz doloxe na-eçkindu-dort’u limsape komepkosi. (FN-Ç’anapet) Uzun saplı süpürge ile evin içinde oluşan örümcek ağlarını temizledim. Han3’o St’aoşinaşi vit’o-juriz doxmeli k’anuniz mektura eçkindu. (FN-Ç’anapet) Bu yıl 12 Eylül’de anayasa değişme oldu. K’oçinoba, k’oçepeşi cumaloba oxo3’onaşi çodinas eçkindun. (AH-Borğola) İnsanlık, insanların kardeşlik anlayışı sonucunda oluşur. Zuğaşi zelzeleşen na-eçkindun 3unamik k’oçinoba do tabiati şeni dido p’at’i ondepe ikoms. (AH-Borğola) Deniz depreminden oluşan tsunami insanlık ve doğa için çok kötü şeyler yapar.

part. eçkinde(r)i : Peyda olmuş. Ortaya çıkmış. Eçkindeyi bort’işa ok’oxveri saat’epe boduzanamt’i. Tekniğik mtel şeyi dokturu. Ha3’i na-ren saat’epe, ar kok’ixu-i hemindora şkule çkar var-iduzanen. (FN-Ç’anapet) Gençken bozulmuş saatleri düzeltiyordum. Teknoloji her şeyi değiştirdi. Bugünkü saatler, bir bozuldu mu, ondan sonra düzeltilmez.

+ yuçkindun ADL har.f. Birinin [dat.] vücudunda [lok.] bir şey [aps.] peyda oluyor. K’ap’ulaz ar xuli kemiçkindu. (FN-Sumla) Sırtımda bir ur peyda oldu.


eçoni (FN-Ç’anapet) s. Yirminci. → maeçoni


eçxome (ÇM) s. Zavallı. Eçxome bere ordoşa doğuru. (ÇM-Ğvant) Zavallı çocuk erkenden öldü. → t’işuça; eçama; k’rima[1]


eç’ç’opuy → eç’opuy


eç’irdums/ eç’irduy (PZ ~ AŞ) EA har.f. Yukarıya doğru çekip koparıyor. → eç’k’idums/ eç’k’idups


eç’k’idums (FN), eç’kidoms (AH), eç’k’idums/ eç’k’idups/ yeç’k’idups (HP ÇX)(AK) EA har.f. Yukarıya doğru çekip koparıyor. → eç’irdums/ eç’irduy

part. eç’k’ideri : 1. Yukarıya doğru koparılmış. 2. mec. Delice. Kopuk. Ç’e, hemuz k’ap’ula va-nidven. Dido eç’k’ideyi k’oçi ren. (AH-Lome) Yahu, ona güven olmaz. Çok deli adamdır.


eç’k’irums/ eç’k’irups/ yeç’k’irups (HP) EA har.f. Kökünden biçiyor. → eşk’orums/ eşk’oruy, eç’k’orums


eç’k’odun[1] (AH) Aø har.f. Helâk oluyor. Yoruluyor. Bitkin duruma geliyor. Skiri-çkimi, nak’o ndğa ren eç’k’odi ? Şuri-skani elaxi ren-i ? (AH-Lome) Yavrum, kaç gündür helâk oldun ? Senin canın fazlalık mı ? → helaçi iyen; isap’aren, goisap’aren


eç’k’odun[2] (HP) Aø har.f. Soyu tükeniyor. 3’oxle ç’ink’a dido t’u. Ha3’i va-ren. Mot eç’k’odu ? (HP-P’eronit) Eskiden ç’ink’a çoktu. Şimdi yok. Niye soyu tükendi ? → gamaç’k’odun; moç’k’odun; moik’vaten


eç’k’orums (FN ~ AH) EA har.f. Kökünden biçiyor. Nanak handğa na-eç’k’oru lazut’i pucepez go3’udumers. (FN-Ç’anapet) Annem bugün kestiği mısır saplarını ineklere veriyor. Fadimek nçala dido jinşen eç’k’orums. (AH-Lome) Fadime mısır samanını çok yukarıdan biçiyor. Bedriye dido tamo ren. Limxana tito tito eç’k’orums. Aşek a xut-aşi arte ok’ukaçams do eç’k’orums. (AH-Lome) Bedriye çok yavaştır. Eğreltiotunu tek tek biçiyor. Ayşe beş-altı tanesini birden tutup biçiyor. Nanak ont’uleşi k’ayi na-ren yeepeşi luz go3’ilams. Xizani yeepeşi lu kyokişen eç’k’orums. (AH-Lome) Annem tarlanın iyi yerlerindeki lahanaların yapraklarını topluyor. Kötü yerdeki lahanaları kökten kesiyor. Ora-muşi moxtaşi lazut’epe ep’ç’k’orumt. (AH-Borğola) Zamanı gelince mısırları biçeriz. → eşk’orums/ eşk’oruy, eç’k’irums/ eç’k’irups, yeç’k’irups


eç’opums (PZ), eç’opuy/ eç’ç’opuy (ÇM ~ AŞ), eç’opums (FN ~ AH), eç’opums/ eç’opups (HP-P’eronit) EA har.f. Alıyor. → yeç’oups (HP), yeç’opups (ÇX)

I. Satın alıyor. Ar t’asite k’apça kep’ç’opi. Xorz*a-şk’imik n3xot’ums. (PZ-Cigetore) Bir sahan hamsi aldım. Karım ayıklıyor. Na-ep’ç’opart’u yerepe dovikti. (ÇM-Ğvant) Alacağım yerleri gezdim. Axmet’i araba eç’opasert’u. Ama Ali guri cuşalay. (AŞ-Ok’ordule) Ahmet araba alacaktı. Ama Ali hevesini kırıyor. Xasani-çkunik a mutu eç’opumt’aşa dido 3xunums. (FN-Ç’anapet) Bizim Hasan bir şey alırken çok seçiyor. Cordani, oxori eç’opumt’uşa doliç’opu. (FN-Ç’anapet) Cordan, ev alırken kazıklandı. Nana do pederi-çkimik P’oliz nişi şeni na-eç’opez-dort’un oxori ma komomçez. (FN-Ç’anapet) Annem babam İstanbul’da kendileri için aldıkları evi bana verdiler. Oxoyi nak’oz eç’opi-dort’un ? (AH-Lome) Evi kaça almıştın ? 3’anaşe araba ep’ç’opare. (AH-Lome) Seneye araba satın alacağım. Serdarik uşkiri eç’opumt’aşi dido 3xunums. (HP-P’eronit) Serdar elma satın alırken çok seçiyor. → iyindams, iyindrams/ iyindray

II. [“satın alma” dışındaki anlamlar ile “alıyor”] 1. Önceden var olan şeyi [aps.] eline alıyor. Ali xop’e eç’opu. Livadişa ulun. (ÇM-Ğvant) Ali küreği aldı. Bahçeye gidiyor. 2. Eşi olarak birini [aps.] alıyor. Evleniyor. Memet’ik Aşe keç’opu. Nurani Memet’işi nobgare kodoskidu. (AH-Lome) Mehmet Ayşe ile evlendi. Nuran Mehmet’in ardından ağlamaklı kaldı (= Nuran Mehmet’in arkasından ağlayan biri olarak kaldı). # İptiz ma na-mp’oromt’i do ok’açxe Asiye na-eç’opi, e Memet efendi-çkimi. (*)(AH-Lome) Önceden beni seviyor olduğun, sonra Asiye ile evlendiğin, e Mehmet efendim benim. [(*) Mehmet’in ölümünde onun önceden sevdiği kız tarafından yazılan ağıttır.] 3. İlâç [aps.] kullanıyor. Sadik’ik çeçxurite ğurut’u. Vorsi laci eç’opu. Sk’udaşa goliktu. (PZ-Cigetore) Sadık sıtma ile ölüyordu. İyi ilâç almış. Hayata döndü. 4. Aptes (= abdest) [aps.] alıyor. Namazi-şk’imi p’are. Ar ap’t’ezi kep’ç’opa. (PZ-Cigetore) Namazımı kılacağım. Bir aptes alayım. Ap’t’ezi var-eç’opaşa namazi var-ixeninen. (PZ-Cigetore) Aptesi almadan namaz kılınmaz. Ali ap’t’ezi eç’opuy. (ÇM-Ğvant) Ali aptes alıyor. A 3’ari komomiği. Ap’t’esi ep’ç’opare. (AŞ-Ok’ordule) Bir su getir. Abdest alacağım. İni 3’arite abdezi mot-eç’ç’opum. (AŞ-Ortaalan) Soğuk suyla abdest alma. Nandidik ondğeneyi nemazi şeni abdezi eç’opumz. (FN-Ç’anapet) Ninem öğle namazı için abdest alıyor. Abdezi keç’opi do cameşa bidaten. (FN-Ç’enneti) Abdestini al da camiye gideceğiz. 3’kari dido ini ren. Babak abdezi eç’opumt’aşi t’u3a 3’k’ari k’ala gon3’k’orums. (AH-Lome) Su çok soğuktur. Babam abdest alırken sıcak suyla ılıştırıyor. 5. Bir yerin [erg.], bir miktar şeyleri içine alacak kadar genişliği var. Dişk’ape na-dodum yeri ham dişk’ape var-eç’ç’opassen. Dişk’ape a m3’ika ok’vonç’i. Himdora eç’ç’opassen. (AŞ-Ortaalan) Odunları koyduğun yer bu odunları[n tümünü] almayacak (= tümünü alacak kadar geniş bir yer değil). Odunları biraz birbirine yaklaştır. O zaman [o yer odunların tümünü] alacak. 6. Gemi [erg.] su [aps.] alıyor. Gemi 3’ari eç’ç’opu şuk’k’ule zuğa dixxu. (AŞ-Ortaalan) Gemi su aldıktan sonra denize battı. 7. Güneş ışığını [aps.] alıyor. Molenk’aleşi çayepe irri ora mcora eç’ç’opuy. (AŞ-Ortaalan) Bu yakanın çayları her zaman güneş alır. 8. Oyun alıyor. Oyunda kazanıyor. Ar du-şeşite oyini kep’ç’opum. (AH-Lome) Bir dü-şeşle oyun alırım. 9. Nefes [aps.] alıyor. Çxomepe ceşvanajepeşa şuri eç’opuy-meçaman. (ÇM-Ğvant) Balıklar solungaçlardan nefes alıp veriyorlar.

[dey. e(y)iz eç’opums : Alaya alıyor.] Hemtepek p’anda k’oçi eyiz eç’opuman. (AH-Lome) Onlar insanı her zaman alaya alırlar.

yet. eyaç’open (PZ ~ AŞ), yaç’open (FN ~ HP) : Alabiliyor. Nak’u ndğa on ç’i sk’anda xaberi var-emaç’opu. Muti gağodu-i ? Ordo xaberi komomçana xaz*i mayasen. (PZ-Cigetore) Kaç gündür senden haber alamadım. Bir şey mi oldu sana ? Tez haber verirsen memnun olacağım. Ayşes na-alimbet’u biç’i var-eyaç’opu. Hus doxedu do goninç’ondrinams. (PZ-Cigetore) Ayşe sevdiği erkeği [eşi olarak] alamadı. Şimdi oturup unutmaya çalışıyor. Juraten nek’la emaç’open. (FN-Ç’anapet) Dubara ile kapı alabiliyorum. Osmanik ar mutu ak’vandu do var-yaç’opazna mintxaniren t’az gyugondams. (AH-Lome) Osman birinden bir şey isteyip alamazsa kim olursa olsun küsüyor. Kemalik, na-meçupe na-var-yaç’opu şeni çkar mitis geç’areri var-no3xams. (AH-Borğola) Kemal, verdiklerini alamadığı için hiç kimseye borç para vermiyor.

f.-s. eç’opinoni (AH) : (Aptes vs) almalı, alınmalı. Namaziş ora mulun. Abdezi eç’opinoni bore. (AH-Lome) Namaz vakti geliyor. Abdest almalıyım.

+ eyuç’opams/ eyuç’opay/ euç’(ç’)opay, yuç’opams, yuç’opums EDA har.f. a. Birine ait [dat.] bir şeyi [aps.] alıyor. [Genelde “satın alma”yı ifade etmez.] K’alati mobun. Var-camxvinen. Si keuç’ç’opi. (AŞ-Ok’ordule) Sepet sırtında. Eğilemiyor. Sen alır mısın ? Bere porça ğvaruy. Keuç’opi. (AŞ-Ok’ordule) Çocuk gömleği ıslatıyor. Al. Nana ! Ali baba-muşi na-meçu para xe dolvok’açun. Ok’ap’inasen. Keuç’opi. (AŞ-Ok’ordule) Anne ! Ali’ye babasının verdiği para avucunun içinde. Düşürebilecek. Onu al. Tabanca kemiç’ç’opu, kemiç’ç’opu. Oçxe-ti kemiç’ç’opuk’k’o cepçart’t’u. (AŞ-Ortaalan) Tabancamı aldı, aldı. Kılıfını da almış olsaydı, döverdim. Para-çkimi sum ndğaz doloxe komomçi. Vanatina let’a egiç’opare. (FN-Sumla) Paramı üç gün içinde ver. Yoksa toprağını elinden alırım. Axmet’ik oxmaru şeni xop’e emiç’opu-dort’un. İxmart’uşi sap’i nut’roxu-doren. (AH-Lome) Ahmet kullanmak için benden kürek almıştı. Kullanırken sapını kırmış. Alik mitis ar mutu yuç’opumt’aşi k’ayi ren. K’oçiz k’ayi gyudgams. Ala meçamuşi oras na-moxvadun steri ek’ut’k’omers do igzals. (AH-Lome) Ali birinden bir şey alırken iyidir. Adamı iyi kafaya alır. Fakat verme zamanı gelince rastfgele bırakıp gider. Ham beres xami muda yuç’opumt ? Nek’nas na-o3onams var-z*iyomt-i ? (AH-Lome) Bu çocuktan bıçağı niye almıyorsununz ? Kapıya sapladığını görmüyor musunuz ? Ma han3’o fit’re Nermanis mepçare. AlaKemiç’opasen-i, p’eya ?” ma do biduşunam. - Ç’e, mu var-egiç’opasen ? “Mik mu momçasen ?” ya do ap’ik’o dgin. (AH-Lome) Ben bu yıl fitreyi Neriman’a vereceğim. AmaAcaba benden (= benim fitremi) alır mı ?” diye düşünüyorum. - Yahu, ne senden (= senin fitreni) almayacak ? “Kim ne bana verecek ?” diye bekleyiştedir. Beres xami koyuç’opi. Nek’na ğri3koms. (AH-Lome) Çocuktan bıçağı alıver. Kapıyı çiziyor. b. Biri için [dat.] bir şeyi [aps.] satın alıyor. Monta-şk’imi obiraşe kebuç’ç’opi. (AŞ-Ok’ordule) Torunuma oyuncak (satın) aldım. Yengi porça kevuç’opam. Doşavuy. Komulun. (AŞ-Ok’ordule) Yeni giysi ona alıyorum. Kirletiyor. Geliyor. Beres na-ebuç’opi modvalu m3ika didi davu. 3’anaşe komoidumers. Ar 3’anas k’uçxepe m3ika çkva komoirden. (AH-Lome) Çocuğa aldığım ayakkabı büyük geldi. Seneye giyebilir. Bir yılda ayaklar biraz daha büyür. Cavitis şekeri unt’u. “Şekeri k’ayi va-renma do k’erk’eli ebuç’opi do xes mepçişi işumu do k’erk’eli go3’onk’anu. (HP-P’eronit) Cavit şeker istiyordu. “Şeker iyi değildiye (ben düşündüm ve) ona simit alıp eline verdiğimde kızıp simidi uzağa attı. + eiç’opams/ eiç’opay/ eiç’opums

+ eyoç’opinapams/ eyoç’opinapay, yoç’opinapams/ yoç’opinapaps EDA ett.f. [√-ç’opin-] Birine [dat.] emir verip ya da gerektiğini hatırlayıp bir şeyi [aps.] satın aldırıyor. Xasanik bere-muşis porça eyoç’opinapams. (PZ-Cigetore) Hasan çocuğuna emir verip gömlek aldırıyor. Xasanis na-dvaç’iraserenpe xorz*a-muşis eyoç’opinapams (= Xasanik ti-muşis na-dvaç’iraserenpe xorz*a-muşis eyoç’opinapams). (PZ-Cigetore) Hasan kendisine lâzım olan şeyleri karısına emir verip satın aldırıyor. Alişi bere noğaşa idasi baba-muşi na-var-diç’in a muti eyoç’opinapay. (ÇM-Ğvant) Ali’nin oğlu kasabaya gidince babasına gereksiz bir şey aldırıyor. Ali noğaşa idasi k’oçi-şk’imi cari eyoç’opinapay. (AŞ-Ok’ordule) Ali çarşıya gidince kocam [Ali’ye] ekmek satın aldırıyor. P’ap’ulik mota-muşiz kçeşi urz*eni yoç’opinapams. (FN-Ç’anapet) Dede tornuna beyaz üzüm aldırıyor. Pederik cuma-çkimiz noğaz oxori yoç’opinapamz. (FN-Ç’anapet) Babam kardeşime carşıda ev aldırıyor. Bozok baba-muşiz muntxa unon yoç’opinapams. (AH-Lome) Kız babasına ne isterse aldırıyor. Mp’oliz Ayhaniz na-eboç’opinapi araba Sedatik moyonams. (AH-Borğola) İstanbul’da Ayhan’a aldırdığım arabayı Sedat getiriyor. Doğaniz, na-gamaçu ntxirişi geç’areriten mç’k’udi keboç’opinapi. (AH-Borğola) Doğan’a [kendisinin] sattığı fındığın parasından ekmek aldırdım.

+ eyoç’opinay EDA har.f. (*) Birine [dat.] emir verip ya da gerektiğini hatırlayıp bir şeyi [aps.] satın aldırıyor. Yengi na-gamaxt’u telefoni eboç’opinare. Si-ti eyoç’opinapare-i ? (AŞ-Ortaalan) Yeni çıkan telefonu aldıracağım. Sen de aldıracak mısın ? [(*) Bu fiil, eyoç’opinapay fiili ile eşanlamlı olup tam ettirgen tipi anlam taşıdığına rağmen, yapı bakımından kurallı ettirgen fiillere benzememektedir. L.G.12.5.]


eç’uy (ÇM) EA har.f. (Midede [lok.]) yanma yapıyor. K’apça guri eç’uy. (ÇM-Ğvant) Hamsi midede yanma yapıyor.


edgims (AH) EAL har.f. Üstüne yerleştiriyor. → edgums

şsz eidgen : Üstüne yerleştiriliyor. Daçxuris sacaği eidgen do jin mç’k’udişi gresta imçxvinen. (AH-Lome) Ateşin üzerine sacayak konularak üzerinde ekmek plekisi kızdırılır (= ısıtılır).


edgitun (FN ~ AH HP ÇX) Aø har.f. I. Azıyor. Baş kaldırıyor. Zıvanadan çıkıyor. Sabırsız davranıyor. Olumsuz tepki gösteriyor. İsyan ediyor. Ayaklanıyor. Baba, na-var-marçilen a mutxa iyayiz xayi edgitun. (FN-Ç’anapet) Babam, işine gelmediği bir şey olunca hemen tepki veriyor. Baba-muntereşi oxorişen kogamaxtayiz berepe edgitunan. (FN-Sumla) Babaları evden çıktı mı, çocuklar azıyorlar (= zıvanadan çıkıyorlar). Lumci m3ika axirişe oxtimuz dogayanazna pucepek mğorinite edgitunan. (AH-Lome) Akşam biraz ahıra gitmede geç kalırsan inekler bağırarak ayaklanıyorlar. Yevmiyecepez ar ndğaz para var-meçana iri-xolo edgitun. (AH-Lome) Yevmiyecilere bir gün para vermezsen hepsi ayaklanır. Mk’yapu okotumalez nanç’aşi kotumepe edgitun. (AH-Borğola) Çakal kümese yanaşınca tavuklar ayaklanır. → mo3’ixuyII, mo3’ixvenI; ≠ yodgitun

II. (FN ~ AH) (Duman, buhar vs) yukarıya doğru çıkıyor. Xasanişi oxoriz nk’oma edgitun. Çkva noğale komoxtes-i ? (FN-Ç’anapet) Hasan’ın evinde duman yükseliyor. Acaba çarşıdan geldiler mi ? Sabayle t’obaz keşuyi edgitun. Melendo var-iz*iren. (AH-Lome) Sabahları t’obada buhar çıkıp yükseliyor. Karşısı görünemiyor. → yulun


edgums (FN) EAL har.f. Üstüne yerleştiriyor. → edgims


edo[1] (FN-Ç’anapet)(HP)(AK) bağ. Ve. → do

I. (FN-Ç’anapet) [isimler arasında] Nam xayvanepek imç’umanan edo nanterek var-imç’umanan ? - Pucik, keçik edo k’oyinik imç’umanan. N3xenik, mtutik, coğoyik edo k’at’uk var-imç’umanan. (FN-Ç’anapet) Hangi hayvanlar geviş getiriyor ve hangiler geviş getirmiyor ? - İnek, keçi ve koyun geviş getiriyor. At, ayı, köpek ve kedi geviş getirmiyor.

II. (FN-Ç’anapet)(HP)(AK) [iki cümle arasında] 1. Ve. ...-erek. ...-ip. Nanak met’k’oçeyi kilimepe dgums edo ç’artağiz dorçasen. (FN-Ç’anapet) Annem eski kilimleri birbirine ekleyerek oturma odasına serecek. Nanak let’a-makvali daçxurişi xurmaliz geşobğams edo ç’ums. (FN-Ç’anapet) Annem patatesi ateş korlarının içine dökerek pişiriyor. Cuma-çkimik mjas topri gelubams edo şums. (FN-Ç’anapet) Kardeşim sütün içine bal dökerek içiyor. Xasanik Ali’şi T’rabuzanişi adresi xilafi konaçu. Edo oxori va-bz*iri. (FN-Ç’anapet) Hasan Ali’nin Trabzon’daki adresini yanlış vermiş de evini bulamadım. K’alatişi tok’i mç’imate işuva şkule mek3un edo meç’k’odun. (FN-Ç’anapet) Sepetin ipi yağmurda ıslandıkça çürüyüp kopuyor. Da-çkimik handğa ovro tuteri bere çku memişkvez. Boyne ibgarz edo miti var-ninç’inams. Mu-şeni didi-nana xvala ninç’inams, var-miçkin. (FN-Ç’anapet) Kız kardeşim bugün dokuz aylık çocuğunu bize bıraktı. Devamlı ağlıyor ve yanına kimseyi yanaştırmıyor. Neden sadece büyük anneyi yanaştırıyor, bilmiyorum. Ma Ali mcoxons. Edo ma vit’o-çxoro 3’aneyi voye. (HP-K’ise) Adım Ali’dir. Ve ben on dokuz yaşındayım. Emtumani ilaxtuşi d(v)aç’k’indu edo şuri muişvanups. (AK-Döngelli) Yokuş yukarı çıkınca yoruldu ve dinlenerek nefes alıyor. Çkini kyoyis ar gyoli ren. Edo Didi-Gyoli coxons. (AK-Döngelli) Bizim köyde bir göl var. Ve adı Didi-Gyolidir. 2. Üstelik. Osmaniz xez mutu var-nağen. Edo na-p’are şeyiz-ti gyoz*gvams. (FN-Ç’anapet) Osman’ın elinden bir şey gelmiyor. Üstelik yaptığım şeyin de içine sıçıyor.


edo[2] (AH-Borğola) bağ. Ama. Fakat. Go3’oz na-doborgi ant’ama k’ai irdu, edo hakşakis meyve var-meçu. (AH-Borğola) Geçen sene diktiğim şeftali iyi büyüdü, ama şimdiye kadar meyve vermedi. Cumadi-çkimişi bere dido mordale ren. Edo 3’anaşe Mekkeşe idasen-doren. Haci biva unon. (AH-Borğola) Amcamın oğlu çok genç. Ama seneye Mekke ye gidecekmiş. Hacı olmak istiyor (kelimesi kelimesine : Hacı olayım istiyor). “Dido mçxomi p’ç’opareya do mçxomişe idu. Edo na-meşvent’u steri var-aç’opu. (AH-Borğola) “Çok balık avlayacağımdiye balığa gitti. Ama umduğu gibi avlanamadı. Han3’o germaz k’alivi p’ç’k’adi. Edo dido irek’i divu. (AH-Borğola) Bu yıl dağda kulübe çaktım. Ama çok iğreti oldu. → mara, mana; ama; çkva[2]; ala[2]


eduy[1] (ÇM) EA har.f. [perf.1.tek.ö.3.tü. ebdvi] Bir şeyi [aps.] yerinden söküyor. Ali oxori eduy. Cosvaray. (ÇM-Ğvant) Ali evi söküp (tekrar) yapıyor.


eduy[1] (AŞ) EAL har.f. [perf.1.tek.ö.3.tü. ebdvi] Üstüne koyuyor. Ali limxona otva eduy. Var-malen. (AŞ-Ok’ordule) Ali eğreltiotunu dama koyuyor. Gelemiyor. Oçi Ali dişk’a eduy. Si-ti idi do nuşveli. (AŞ-Ortaalan) Madem Ali odunu koyuyor. Sen de git de yardım et. → eyoduy


eduy-ceduy (ÇM) Eø har.f. Hesap ediyor kitap ediyor. Na-p’aten oxori şeni ebdumtu-cebdumtu. (ÇM-Ğvant) Yapacağımız ev için hesap ediyor kitap ediyoruz. → en3’uy-cen3’uy, e3’onuy-ce3’onuy; t’işinay[2], it’işinay[2]


-een → -eren


efendi i. Efendi. [< Yun.] 1. [adlardan sonra] Efendi. Bey. # İptiz ma na-mp’oromt’i do ok’açxe Asiye na-eç’opi, e Memet efendi-çkimi. (AH-Lome) Önceden beni seviyor olduğun, sonra Asiye ile evlendiğin, e Mehmet efendim benim. [Mehmet’in ölümünde önceden sevdiği kız tarafından yazılan ağıt] 2. Görgülü ve ince kimse. Çelebi. # Si Mp’olis golaxe(r) efendi steyi / Man ak dişka p’k’irup xamali steyi. (HP-Azlağa, türkü) Sen İstanbul’da efendi gibi oturuyorsun / Ben burada odun bağlıyorum hamal gibi.


efta, eftat, efti, eftit vs → yulun


eft’a, eft’at, eft’i, eft’it vs → eyulun


Ege-Zuğa i. Ege Denizi. Yunanistani Ege-Zuğaşi mele ren. (AH-Borğola) Yunanistan Ege Denizi’nin karşısındadır.


eğe i. Eğe. Ağne eğe xalamit’az gemiz*in. (FN-Sumla) Yeni eğem alet çekmecesinde duruyor. Cemalik eğete arguniş xit’i şirums. (FN-Sumla) Cemal eğe ile baltanın sapını aşındırıyor. Xerxiz k’ibiri mabğu-doren. Babak m3ika eğe gyusumers. (AH-Lome) Testerenin dişleri körelmiş. Babam biraz eğe vuruyor. K’arfi dido mçxu ren. Ustak eğete m3ika guşirams do omç’ipanams. (AH-Lome) Çivi çok kalın geliyor. Usta eğeyle biraz aşıtıp inceltiyor. → olasirale


eğindun/ yeğindun (HP) Aø har.f. Hayvan [aps.] kızışıyor. Pucik dido mğorums. Herhalde eğindun. (HP-P’eronit) İnek çok bağırıyor. Herhalde kızışıyor. → adven [1]-II; eğrindun; buğins


eğrindun (FN ~ AH) Aø har.f. Hayvan [aps.] kızışıyor. Pucepe 3’anaz ar fara eğrindun. (FN-Sumla) İnekler yılda bir kez kızışır. Puci eğrindu-doren. Xocişe muda oşkume(r) ? - Mendeboşkvi. (AH-Lome) İnek kızışmış. Neden (birini) boğa aramaya göndermiyorsun ? - Gönderdim. → adven [1]-II; eğindun/ yeğindun; buğins


ehe (PZ ~ AŞ) ü. İşte. Xasanişi bozomota Alişi biç’is nayonasen vit’ut’i. Ehe hus nayonen. (PZ-Cigetore) Hasan’ın kızı Ali’nin oğluna kaçacak (= peşinden gidecek) diyordum. İşte şimdi kaçıyor. Ehe p’ap’u-şk’imi komoxt’u. (ÇM-Ğvant) İşte dedem geldi. Ehe akrebi gamulun. P’ap’u usvi do konozay. (AŞ-Ok’ordule) İşte akrep çıkıyor. Dedeye söylede ezsin.


e... he... he... he.... auuuu.... hi...hi...hiii... (FN-Ç’anapet, Ç’enneti) ü. [özellikle dağların muhteşem görüntüsü karşısında veya horon ve şenliklerde erkekler tarafından şevkinden, sevincinden dolayı çıkarılan haykırış ünlemi] Na-gamabiurare germapez gamadgitun. (FN-Ç’anapet) Kışnadığım dağlarda yankılanıyor.


ei/ eyi (FN ~ AH) i. [Sırf deyim üyesi olarak kullanılır.] [◘ eşb. Lokatif “eyiz” biçimi, ikoms fiilinin “onlar (bir şeyi) yapınca” anlamına gelen perf.3.çoğ.fiil-zarf biçimi ile eşbiçimlidir.]

[dey. e(y)iz eç’opums : Birini [aps.] alaya [lok.] alıyor.] Hemtepek p’anda k’oçi eyiz eç’opuman. (AH-Lome) Onlar insanı her zaman alaya alırlar. Mustavak k’oçi dido eiz eç’opums. (AH-Lome) Mustafa insanı çok aşağılıyor (= alay ediyor). → elanz*iguy; aigdems/ aigdeps; noci3’aps

[dey. e(y)iz eiç’open : Alaya [lok.] alınıyor.] Ham k’oçi mteli banga ren. Eiz na-eiç’open var-oxa3’onen. (AH-Borğola) Bu adam tamamen aptal. Alaya alındığını anlayamıyor.


eicinams (PZ) EL har.f. Bir şeyin [lok.] üzerinde yatıyor. Xasanik pi3aris eicinams. (PZ-Cigetore) Hasan tahtanın üzerine yatıyor. → einciy/ eincirs; geyincirs; gincirs


eiçvap’en (AH-Borğola) Aø har.f. Çöküyor. Dido mtviri mtvaşi lupe mteli eiçvap’en. (AH-Borğola) Çok kar yağınca lahanalar tamamen çöküyor. → doliçven; + yaçvap’en, yoçvap’ams


eiç’opams/ eiç’opay (PZ ~ AŞ), eiç’opams/ eiç’opums (FN ~ HP-P’eronit) EA har.f. Kendisi için bir şey satın alıyor. Nanak ağne na-eiç’opu ti-gotvalaz moni guşvamz. (FN-Ç’anapet) Annem yeni aldığı başörtüsünun kenarlarını boncukla işliyor. Fuadik mu-tu eiç’opasen nimskvanams. (FN-Sumla) Fuat kendine ne alırsa yakıştırıyor. Xut 3’anas ar ağani araba ebiç’opum. Han3’o para var-emanç’en. 3’anaşe ep’ç’opare. (AH-Lome) Beş yılda bir kendime yeni araba alıyorum. Bu yıl param yetmiyor. Seneye alacağım.

[dey. şuri eiç’opams (FN-Ç’anapet) : Canından vazgeçiyor. Canını veriyor.] Berepe-muşi şeni oçalişuten suri eiç’opamz. (FN-Ç’anapet) Çocukları için çalışmaktan canını verıyor. → şuri naşk’ums; şuri ek’it’oçay


eiç’open (PZ ~ HP-P’eronit) Aø har.f. Satın alınıyor. [◘ eşb. eç’opums/ eç’opuy fiilinin şahıssız kipi]

[dey. e(y)iz eiç’open : Alaya [lok.] alınıyor.] Ham k’oçi mteli banga ren. Eiz na-eiç’open var-oxa3’onen. (AH-Borğola) Bu adam tamamen aptal. Alaya alındığını anlayamıyor.


eidumers (FN ~ HP) EAL har.f Kendisinin üstüne koyuyor. → eyidums/ eyiduy; yidumers (AK), yidvars; gidumers (AK) I. Kendi vücudunun bir yerinin [lok.] üstüne bir şeyi [aps.] koyuyor. Melendok’ele na-k’vatu dişkape mxucis eidumers do mok’imers. (AH-Borğola) Karşı tarafta kestiği odunu omzuna koyup getiriyor.

II. EAL har.f. Kendi yükünün üstünde bir nesneyi [aps.] başka bir nesnenin üzerine [lok.] koyuyor. Oxorcak hem didi k’alati mtelli lazut’ite opşu do xolo jin ore eidumers. (AH-Lome) Kadın o büyük sepeti mısırla doldurdu. Yine de üzerine kabak koyuyor.

[dey. (AH) tiz eidumers : Üstüne alıyor. Alınıyor. Bir söz ya da davranışın kendisine karşı olduğunu sanarak inciniyor veya öfkeleniyor.] Na-bzop’onpe tiz mot eidumer. (AH-Lome) Söylediklerimi üzerine alma.


eidven → yodumers


eiğams/ eiğay (PZ ~ FN) EA har.f. Üste çıkarıyor. (Elle, omuzla, sırtla) yukarı taşıyor. K’ova k’uyi dolvonç’ay. Eiğaşa 3’ari naoren. (AŞ-Ok’ordule) Kovayı kuyuya indiriyor. Çıkarana kadar suyu dökebiliyor. Ntxirişi k’alatepe naylaşa ebiğaşa şka memot’roxun. (FN-Ç’anapet) Fındık sepetlerini serendere çıkarana kadar belim kırılıyor. Cuma-çkimişi biç’ik ntxiri naylaşa eiğamt’aşa gverdi nani ek’ixvamz. (FN-Ç’anapet) Kardeşimin oğlu fındığı serendere çıkarırken yarısını geriye döküyor. → eimers, yimers, yimars


eik’idams (AH) EA dön.har.f. ♦ [dey. borci eik’idams (AH) : Borç üstleniyor.] Osmaniz baba-muşişi çayiz k’ap’ula nuz*in do hak’o borci eik’idams. (AH-Lome) Osman babasının çayına güvenip de bu kadar borcu üstleniyor.


eilams/ eilay (PZ ~ HP) Aø har.f. [Bu fiil, sırf bildirme kipine sahiptir.] Hızla veya bir nefeste dik yukarı çıkıyor. Ali ar pirçi oraşi rak’ani eilay. (ÇM-Ğvant) Ali bir anda tepeyi boyluyor. P’ap’u badi diyu. Xolo-ti rak’anepe a piçoraşa eilay. (AŞ-Ok’ordule) Dede ihtiyarladı. Yine de dağları bir nefeste çabucak çıkıyor. Cengizi cenci na-on şeni a piçoraşe eilay. (AŞ-Ortaalan) Cengiz genç olduğu için kısa zamanda hızla yukarı doğru çıkıyor. K’at’uz coğori a3’irayiz yekten ncaz eilamz. (FN-Ç’anapet) Kedi köpeği görünce hemen ağaca çıkıyor. Gudeli nu3’k’aşi tok’iz oxuşkvana muşebura jin eilams. (AH-Lome) [İple sarkıtılan] sepeti aldıktan sonra ipi bırakırsan [ip] kendi kendine yukarı çıkar. K’at’u şkurnaten ncas eilu do t’ot’işi dudiz koge3’axedu. (AH-Borğola) Kedi korkudan ağaca çıktı da dalın ucunda oturdu. → eyuk’ap’ams; ililaps; + eyulun/ eulun, yulun


eimers (AH ~ HP) EA har.f. (Elle, omuzla, sırtla) yukarı taşıyor. Lazut’işi çuçape ok’ok’orobi do ç’uvaliz kodolobği. Ç’umanişe on3xoneşe ebiğaten do gebupinaten. (AH-Lome) Mısır koçanı yapraklarını toplayıp çuvala doldur. Yarın tavan arasına çıkarıp sereceğiz. → eiğams/ eiğay; yimers, yimars; ≠ yonç’ams/ yonç’aps

yet. yağen : Yukarı taşabiliyor. Lazut’epe serentiz var-emağu. Tude miz*in. (AH-Lome) Mısırları serendere çıkaramadım. Aşağıda yerde duruyor.

şsz eiğinen : Yukarı taşınıyor. Yukarı çıkarılıyor. “Ç’uvalepe opşa renya do tude domodvapes. Handğa bo3’k’edişa jin eiğinen. (AH-Lome) “Çuvallar doludurdiye bize aşağıya koydurdular. Bugün baktım ki yukarı çıkarılıyor.

f.-i. emalu (*)/ eğu (AH) : Elle, omuzla ya da sırtla yukarı taşıma. Doğanik na-xomu lazut’epe o3xoneşe eğu şeni orz*os gelobaz*gams do cuma-muşiz nunç’uşinams. (AH-Borğola) Doğan kuruyan mısırları tavan arasına çıkarmak için iskemleye basıp kardeşine uzatıyor. [(*) ◘ eşb. eyulun/ eulun/ yulun fiilinin yeterlik kipi perfektif 1’inci şahıs tekil özneli biçimi]


einciy (AŞ), eincirs (FN ~ HP) EL har.f. 1. Bir şeyin [lok.] üzerinde yatıyor. Xasanik ondğeneyi gyari şkule oxiyişi ogine na-ok’obğun çonçişi jindole einciz. (FN-Ç’anapet) Hasan öğle yemeğinden sonra evin önündeki yaprak yığının üstüne yatıyor. Ngenik lazma-muşiz eincirs. (AH-Lome) Buzağı kendi pisliğinin üzerine yatıyor. 2. Bir şeyin [lok.] üzerinde uyuyor. Ali livadi let’a eincirs. Hi-şeni izabunen. (AŞ-Ok’ordule) Ali bahçede toprakta uyuyor. Ondan hastalanıyor. → eicinams; → geyincirs (FN-Ç’anapet); gincirs (AK); + eyoncars/ eyoncay

yet. yanciren : (1) Bir şeyin üzerinde yatabiliyor. DoğanikPuciz xomulaz yancirazya do çaçi e3’urçams. (AH-Borğola) Doğanİnek kuru üzerine (= kuru yerde) yatabilsindiye kurumuş yaprak seriyor. (2) Bir şeyin üzerinde uyuyabiliyor.


einç’ams[1]/ einç’ay (PZ ~ AŞ) EA dön.har.f. Kendisi giydiği pantolonu vs [aps.] yukarıya çekiyor. Xasanis p’ada pontuli celuvelams do ti-jini einç’ams. (PZ-Cigetore) Hasan’ın her zaman pantolonu aşağı düşüyor da yukarı çekiyor. Xasani na-moidu pontuli einç’ay. (ÇM-Ğvant, AŞ-Ok’ordule) Hasan kendisi giydiği pantalonunu yukarıya çekiyor. → elizdams; ilizdips


einç’ams[2] (FN-Ç’anapet) EA dön.har.f. Kendini [aps.] asıyor. Askerluğişen moşvacinuşa na-moxtu-dort’un Yak’up’işi 3’ut’eli cumak oxtimuşa ar ndğa duskiduyiz ti-muşi keinç’u. (FN-Ç’anapet) İstirahat için askerden gelen Yakub’un küçük kardeşi gitmeye bir gün kala kendini astı. → k’o3’iben; nişk’iden; k’o3’ibay; amik’iden; ti-muşi yonç’ams; ge3’ik’iden; gu3’ik’idaps; yinç’aps


einç’en[1] (PZ ~ AH) Aø hal f. Yetiyor. Ar 3’anas jur şuris otxo ç’uvali mçveri einç’en. (PZ-Cigetore) Bir yılda iki kişiye dört çuval un yetiyor. Ar ozumaşe lazut’i ar tuta einç’en. (ÇM-Ğvant) Bir ozomaşe mısır bir ay yetiyor. Çebapi-şişi var-einç’asen. Yengi-muşi keç’opi do komoği. (AŞ-Ok’ordule) Kebap şişleri yetmeyecek. Yenisini al da getir. Çkuniz hek’o dido mandalina var-içanen. Oxoriz oç’k’omu şeni einç’en. (FN-Ç’anapet) Bizde o kadar çok mandalina yetişmez. Evde yemek için [ancak] yetiyor. Ar t’uvra mkveri tuta-mesturişa einç’en. (FN-Sumla) Bir çuval un ay sonuna kadar yetiyor. Ar-jur kilo çkva k’arfi kort’azna einç’en. (AH-Lome) Bir-iki kilo daha çivi olursa yetiyor. Han3’o nanak na-p’3’ilit ntxiri ar 3’anaz na-einçen k’onari momçes. (AH-Borğola) Bu yıl annem, topladığımız fındığı bir yılda yetecek kadarını bize verdi. → dubağun, ubağun; yonç’un; eyanç’en, yanç’en[1]

+ eyanç’en[1]/ eanç’en[1] (PZ ~ AŞ), yanç’en[1] (FN ~ AH) AD hal f. Birine yetiyor. Birine kâfi geliyor. Ma ar ndğas jur cari emanç’en. Sum cari si var-eganç’en. (PZ-Cigetore) Bana bir günde iki ekmek yetiyor. Üç ekmek sana yetmiyor. Xasani noğaşa p’i idasi xepes na-uğun cenç’areri xesap’ums ç’iEmanç’asen-i ?” deyi. (PZ-Cigetore) Hasan çarşıya gitmezden elinde olan parayı sayıyor kiYetecek mi ?” diye. Ali do Ayşe ar tuta ar ozomaşe lazut’i eyanç’eran. (ÇM-Ğvant) Ali ile Ayşe’ye bir ozomaşe mısır bir ay yetiyor. Alişi bere sum ndğa na-eyanç’asert’u cenç’areri ar ndğaşi dvoçodinu. (ÇM-Ğvant) Ali’nin oğlu üç gün yetecek parayı bir günde bitirdi. Baba-şk’imi oda var-emanç’en deyi oda-şk’imi ordasen. (AŞ-Ortaalan) Babam odam yetmiyor diye odamı büyütüyor. Xut 3’anas ar ağani araba ebiç’opum. Han3’o para var-emanç’en. 3’anaşe ep’ç’opare. (AH-Lome) Beş yılda bir kendime yeni araba alıyorum. Bu yıl param yetmiyor. Seneye alacağım. Oxorca mutuşen gale va-doskidun. Gale, doloxe, onaz, ngolaz iri dulyaz yanç’en. (AH-Lome) Kadın hiçbir şeyden geri kalmıyor. Dışarıda, içeride, tarlada, bayırda her işe yetiyor. Çayluğiz na-gobğams gyubreMot-içodet’as. İris yanç’as.” ya do nixmars. (AH-Borğola) Çaylığa döktüğü gübreBitmesin. Hepsine yetsin.” diye azar azar kullanıyor.


einç’en[2] (FN-Sumla ~ AH) Aø har.f. Asılıyor. İdam oluyor. İntihar ediyor. Alis tok’i geidumels do einç’en. (FN-Sumla) Boynuna ip takıp asılıyor (= intihar ediyor, canına kıyıyor). Tok’is ti meşiğu do ti-muşi k’einç’u. (*)(AH-Borğola) İpe başını soktu ve kendini astı. [(*) Bu örnekteki ti-muşi, hemcins tümleçtir. Tümleç gibi görünse de fiilin anlamına bir şeyi katmaz.] → k’o3’iben; nişk’iden; k’o3’ibay; ti-muşi einç’ams; amik’iden; ti-muşi yonç’ams; ge3’ik’iden; gu3’ik’idaps; yinç’aps; + yonç’ams/ yonç’aps


einç’inams/ einç’inay (PZ ~ AH) EA har.f. İdare ediyor. Tutumla kullanıyor. Yettiriyor. Memet’ik ham tutas cenç’areri einç’inams. (PZ-Cigetore) Mehmet bu ay parayı idare ediyor (= tutumla kullanıyor). Biç’i-çkimik na-mepçare vit euro xut ndğaz einç’inams. (FN-Ç’anapet) Oğlum verdiğim on euro’yu beş gün yettiriyor. → ninç’inams[1]-III/ ninç’inayIII; ninç’ilarams/ ninç’ilaray; nink’ilyarams, nink’iyalams/ nink’iyalaps; nuxondinayII


einduy/ eindums (ÇM)(AŞ-Ortaalan ~ FN) 1. Bir şeyin [aps.] sorumluluğunu alıyor. Bir şeyi [aps.] üstleniyor. Alişi borji ma evindum. (ÇM-Ğvant) Ali’nin borcunu ben üstleniyorum. Andğa Alişi bere o3adu evindum. (ÇM-Ğvant) Bugün Ali’nin çocuğunun bakımının sorumluluğunu ben alıyorum. Bere na-dosk’udasen oxori oziru Osmani keindu. (AŞ-Ortaalan) Çocuğun kalacağı evi bulmayı Osman üstlendi. Cenç’areri oziru oxorza-şk’imi einduy. (AŞ-Ortaalan) Para bulmayı karım üstleniyor. Cuma-çkimik na-gelant’ro3u gzaşi duvari oxenu muk keindu. (FN-Ç’anapet) Kardeşim kopan köy yolunun duvarını yapmayı kendisi üstlendi. Xasanik na-ikoms dulyape cuma-muşik eindums. (FN-Sumla) Hasan’ın yaptığın işlerin sorumluluğunu kardeşi kendi üzerine alıyor. 2. Üzerine alıyor. Ma berez bubecğam. Nana-muşik eindums. (FN-Sumla) Ben çocuğa kızıyorum. Annesi üzerine alıyor. → exindums (PZ), eyiduyII (AŞ-Ok’ordule); goyindvay (AL-Ok’ordule)


eipşen (PZ ~ AŞ) Aø Har.f. Tepeye kadar doluyor. K’uk’ma 3’ayite eipşen. (PZ) Güğüm su ile doluyor.


eipxasen (AH-Borğola) Aø har.f. Aniden ayaklanıyor. Seri galeşen na-moxtu ouruşi sersiten oxoriz na-renpe eipxasez. (AH-Borğola) Gece dısarıdan gelen kadın çığlığıyla evdekiler aniden ayaklandılar. → mo3’uk’ap’ams[1]/ mo3’uk’ap’ay[1]; e3’uk’ap’ayII; e3’uk’ap’unII; yuk’ap’unII


eiselay (AŞ-Ok’ordule), eisels (FN ~ AH), eisels/ eiselams/ eiselaps (HP) Aø/Eø (*) har.f. Kalkıyor. [(*) Bu fiil hem apsolütif özneli hem ergatif özneli olarak gözlemlenir.] 1. Yatmış haldeyken (= uykudan sonra) kalkıyor. Xasani dotanuyiz ordoşe eisels. (FN-Ç’anapet) Hasan sabahleyin erken kalkıyor. Nanak moselaz saat’i gedgimz do ipti muk eiselz. (AH-Lome) Annem sahura saat kurup önce kendisi kalkar. Onciruşen ebiselaşi ipti ğağili maz*iren. (AH-Borğola) Uykudan kalkınca önce bulanık görürüm. Doğanik ordoşen eiselu. Oxori golagu do dulyaşe igzalu. (AH-Borğola) Doğan erkenden kalktı. Evi toparladı ve işe gitti. Seriz bincirt’işi maxvas mt’eyi komobotvi. Sabaxtan ebiselisi xolo maxva kort’u. Var-meskure(r)et’u. (HP-P’eronit) Gece yatarken koru kül ile örttüm. Sabahleyin kalktığımda yine kor vardı. Sönmemişti. 2. Oturmuş haldeyken kalkıyor. Lebaşa koxer. Ok’ogim3’upun do moy var-eiselam ? (AŞ-Ok’ordule) Geç zamana kadar oturuyorsun. Sana karanlık oluyor. Niye kalkmıyorsun ? Axmetik korba k’ayi gamamk’asums do suffaz heşşo eisels. (AH-Lome) Ahmet karnını tıka basa doldurup sofradan öyle kalkıyor. Memeti na-xet’u orz*oşen eiselu. (AH-Borğola) Mehmet oturmuş olduğu iskemleden kalktı. Oncirez na-eisels iri k’oçik ipti goi3’in3’en. (AH-Borğola) Yataktan kalkan her insan ilk önce gerinir. → moiselams/ moiselay; yedgitun; ≠ eisey; + eyoselams/ eyoselay, yoselams/ yoselaps

yet. eyaselen (AŞ), yaselen (FN ~ HP) : Kalkabiliyor. Nciri cemocginey do moselaşa var-emaseley. Domitaney. (AŞ-Ok’ordule) Uykuya yenilip sahura kalkamadık. Sabah oldu. Nciri bicginitu. Mossela var-emasseley. (AŞ-Ortaalan) Uykuya yenildik. Sahura kalkamadık. Fadimez hamseri moselaşa var-yaseluşa gyotanu. (FN-Ç’anapet) Fatma bu gece sahura kalkamadan gün ağardı. P’ap’uli çkva çkar var-yaselen. Xocak oncirez ge3’axen do uk’itxams. (AH-Lome) Dedem artık hiç kalkamıyor. Hoca yatağın kıyısında oturmuş halde kur’an okuyor.

f.-i. eselu : Kalkma. Kalkmak. Dulya ren-doren do oxorcaz golobun. Na-idasen yeyiz go3’it’k’omers. Eselu var-uçkin. (AH-Lome) İş varmış da kadının umurunda mı ? Gittiği yere postu seriyor. Kalkmayı bilmiyor. Ordo eseluşa kogebagi. (HP-P’eronit) Erken kalkmaya alıştım.


eisey (AŞ-Ok’ordule) Aø har.f. (Araba) kalkıyor, hareket ediyor. Araba eisey. Ali evedi antxozay. Dvogutinay. (AŞ-Ok’ordule) Araba kalkıyor. Ali (arabayı) çabuk kovalasın. Durdursun.

eiselay


eitums (PZ), eituy (ÇM ~ AŞ), eitumers (FN ~ HP) EA har.f. [fb.{e-}] [emp.şm.1.tek. evitum/ ebitum/ ebitumer/ evitumer] Bir şey ile [aps.] örtünüyor. Kendi üzerine bir şeyi [aps.] örtü olarak koyuyor. Sultanik dudis fot’a eyitums. (PZ-Cigetore) Sultan başına fot’a örtüyor. Ali nç’ineri ort’asi yamç’i eituy. Dijinen. (ÇM-Ğvant) Ali yorgun olunca deri paltosu örtüp yatıyor. İni ort’aşa yorğani evitum. Himu jindo bat’t’aniye eyevitum. (ÇM-Ğvant) Soğuk olduğu zaman yorgan örtüyorum. Onun üstüne de battaniye örtüyorum. Yilmazi yorgani eituy. Dinciy. (AŞ-Ok’ordule) Yılmaz yorganı üstüne örtüp yatıyor. Mu-tu eitvasen eitvay, xolo ini ayen. (AŞ-Ortaalan) Üstüne ne örterse örtsün yine üşüyor. Ini orapez nanak jur bat’t’aniye eitumers. (FN-Ç’anapet) Soğuk zamanlarda annem üstüne iki battaniye örtüyor. P’ap’uliz dido ini aven. Yazis-ti jur yorğan eitumers do incirs. (AH-Lome) Dedem çok üşüyor. Yazın da iki yorgan örtüp yatıyor. Dido p’at’i mjora ren. Mpolope gamç’itanen. Ok’açxe dido gaç’vasen. Ar mutu keitvi. (AH-Lome) Çok yakıcı güneş var. Baldırların kızarıyor. Sonra çok acı verecek. Bir şey örtüver. Mçxvapa serepes xvala erçapule eitumers do incirs. (AH-Borğola) Sıcak gecelerde yalnız çarşafı örtüp yatıyor. İni mavaşi jur yorğani ebitumer. (AH-Borğola) Soğuk olunca iki yorgan örterim. Tis mtviri emomtums. Kudi-çkimi kebitva. (AH-Borğola) Başıma kar yağıyor. Şapkamı örteyim. → yitumers, yitumars; ≠ eyitums/ eyituy; + eyotums/ eyotuy, yotumers


eiyonay (ÇM) EA har.f. [fb.{e-}: emp.şm.1.tek. eviyonam] Ahşaptan duvarı [aps.] örüyor. K’oda eviyonam. (ÇM-Ğvant) Ahşaptan duvarı örüyorum. → eyiyonay


eiz/ eyiz → ei/ eyi


eizdams (PZ) EA har.f. Kendine saklıyor. [İlla da başkasının görmemesi için saklıyor değil. İlerde ihtiyaç olduğu zaman başkasına da, örneğin bir misafire de, verebilecek ve paylaşabilecek.] Didak m3xuli do nez*i eizdams. (PZ-Apso) Yaşlı nine armut ve cevizi kendine saklıyor. ≠ ompulams

eizden (FN ~ AH) Aø har.f. Kaldırılıyor. Ortadan kalkıyor. Lazut’i eizdu. (FN ~ AH) Mısır ekini ortadan yok oldu (= kaldırılmış).

+ yazden AD har.f. Birine ait [dat.] bir şey [aps.] kaldırılıyor, ortadan yok oluyor. E na coxo egazdasen ! (AH-Lome) bed. Adın yok olasın.


ei3xams/ ei3xay (PZ ~ FN)(AH-Borğola ~ HP) EA har.f. Ödünç alıyor. Borç alıyor. Cemalik Xasanişa ar k’ap’i3’i mdik’a ei3xams. (PZ-Cigetore) Cemal Hasan’dan bir ölçek buğday borç alıyor (= ödünç alıyor). Ali cenç’areri dvaç’irasi ei3xay. (ÇM-Ğvant) Ali, para gerektiğinde ödünç alıyor. Ali irote para ei3xay. P’ot’e va-meçay. (AŞ-Ok’ordule) Ali her zaman para borç alıyor. Hiç bir zaman vermiyor. Doğani na-ei3xu para, mundes-t’i xe ammalen him ora naçen. (AŞ-Ok’ordule) Doğan, borç aldığı parayı, ne zaman [o para] eline girerse o zaman verebilir. Cemali cenç’areri ei3(x)ay do bere-muşi uncğonay. (*)(AŞ-Ortaalan) Cemal ödünç para alıyor da çocuğuna yolluyor. Cumadi-çkimik na-ei3xu-dort’un genç’arerepe han3’o kogoipağu. (FN-Ç’anapet) Amcam ödünç aldığı paraları bu sene temizledi. Nanak malte-çkuniz ar k’ap’i3’i mkveri ei3xu. (AH-Borğola) Annem komşumuzdan bir ölçü un ödünç aldı. [(*) AŞ-Ortaalan diyalektinde diğer diyalektlerdeki /3/ fonemi sıklıkla /s/ olarak telâffuz edilir. Ayrıca bu diyalektte /3/ ile /3’/ fonemleri arasındaki sınırı ve bunlar ile /3x/ fonem grubu arasındaki sınırı net değil. Bu örnekteki ei3xay “ödünç alıyor” fiili ei3ay olarak söylendiğinde ei3’en fiilinin istek kipi olan ei3’ay “sökülsün” biçimi ile “eşbiçimli” olarak hissedildiği gözlemlenmektedir.] → i3xams, ni3xams; e3xeri gu3’umers


ei3’en (PZ ~ AŞ) Aø har.f. Üste doğru sökülüyor. Nana-şk’imi na-dvorgu luği ei3’en. (AŞ-Ok’ordule) Annemin diktiği incir sökülüyor. K’azuği derini dolvo3onare çi mo-ei3’ay. (AŞ-Ortaalan) Kazığı derine sokacaksın ki çıkmasın. [◘ eşb. e3’ams, e3’uy fiillerinin şahıssız kipi]


ejun (PZ-Apso)(ÇM-Ğvant)(AŞ-Jilen-Mzğem), ecun (ÇM-M3’anu) Aø har.f. [perf.1.tek. ebjvi/ ebcvi]

I. Kuş [aps.] yerden havalanıyor. Kuş daldan dik yukarıya havalanıyor. K’inçi nena dvagura-i ejun. (ÇM-Ğvant) Kuş ses duyunca uçuyor. K’inçi emk’utasi araşa ejun. (ÇM-Ğvant) Kuş ürperince daldan yukarı uçuyor. → eputxun[2]; + eyojulinay/ eyoculinay

II. mec. İnsan [aps.] zıplıyor. Bere nana-muşi moxt’asi oxelute ejun. (ÇM-Ğvant) Çocuk annesi gelince sevinçten uçuyor. → e3’uk’ap’ams/ e3’uk’ap’ay, e3’uk’ap’un; i3’olaps


ek (HP ~ ÇX)(AK) z. Orada. Oraya. Berepe xarmeli va-renan. Telli ek ak guk’ap’apan. (ÇX-Çxalazeni, TM) Çocuklar sağlıklılar. Daima oraya şuraya koşuyorlar. Cuma-çkimiyi mgaras man-ti ek bort’i. (ÇX-Makret) Kardeşimin ölüm töreninde ben de ordaydım. Bere akulen ek no3xont’un. (AK-Döngelli) Çocuk bu taraftan oraya atlıyor. K’oçis ar duzi var-gvalen. Ek nantxen ak nantxen do eşo gulun. (AK-Döngelli) Adam bir düz yürüyemiyor. Oraya çarpıp buraya çarpıyor da öyle gidiyor. K’oçik nek’na moç’k’iduşi ek na-dgin k’at’u var-z*iru do k’at’u diçak’u. (AK-Döngelli) Adam kapıyı sert bir biçimde kapatınca orada duran kediyi fark edemedi ve kedi sıkıştı. → hik, hiko, hey, hek, heko; hişoşa; hişoII, hişoşi


ekankuy/ ekankums/ ekankups (ÇM)(AŞ-Ortaalan ~ AH HP ÇX) EA har.f. Yığılı olan bir şeyi [aps.] tersyüz ediyor ya da havalandırıyor. Ayşe xombula mt’alepe ekankuy. (ÇM-Ğvant) Ayşe kuru otları tersyüz ediyor (= havalandırıyor). Na-3’ili çayi mot-iç’vasen şeni ekankare. (AŞ-Ortaalan) Topladığın çayı yanmasın diye havalandıracaksın. Nanak ğoma mç’imaz na-3’ilu-dort’un ntxiriGoşaskurazya do ekankumz. (FN-Ç’anapet) Annem dün yağmurda topladığı fındığı kuruması için havalandırıyor. Handğa na-p’3’ilit çayi jimok’as ok’obğun. BabakMot-goşiç’vet’azya do ekankums. (AH-Lome) Bugün topladığımız çay evin arkasında yığılıdır. “Kızışıp yanmasındiye babam havalandırıyor. Xasanik mjoroni t’aronis oncire mjoraşe gamimers. Bigate vrat’k’ums do ekankums. (AH-Borğola) Hasan güneşli havada yatağı güneşe çıkarıyor. Değnek vurarak havalandırıyor. → eyopatxams; ≠ yekankups

şsz eyikanken/ eikanken : Yığılı olan bir şey ya da toprak vs [aps.] havalanıyor. Han3’o nanak getasules mutu var-dolodumers. “Let’a eikankazya do ntxorums. (AH-Lome) Bu sene annem bahçeye bir şey ekmiyor. “Toprak havalansındiye kazıyor.


ekank’uy (AŞ-Ok’ordule) EA har.f. Alttan yukarıya gereksiz ayrıştırıyor. Bere k’et’i xe dok’açeri let’a ekank’uy. (AŞ-Ok’ordule) Çocuk küçük bir odun çubuk elinde tutarak toprağı alttan yukarı gereksiz ayrıştırıyor.


ekisperi i. Eksper. [< Fra.] Fundak p’at’i çayis k’ayi çayi eşobğams do ekisperis moğerdinams. (HP) Funda kötü çay üstüne iyi çayı döküp ekisperi kandırıyor.


ekizi (FN-Ç’anapet) s.ve i. İkiz. Arzu do Feride dalepeşi bozope renan. Hek’o ok’ungaman ki çkva na-var-uçkinanpez Ekizi dalepe ren da3’onenan. (FN-Ç’anapet) Arzu ile Feride birbirinin teyze kızılar. O kadar birbirne benziyorlar ki henüz bilmeyenler ikiz kardeş olduklarını sanıyorlar. → t’ubi; juroni; t’k’ubişi; ok’onoç’k’ire; çiftişi


eklemi i. Eklem. Eklemi yeri k’ale gamalu. (AŞ-Ok’ordule) Eklem yeri tarafından (= yerinden) çıktı. → men3xuli


ekolen (ÇX) z. Oradan. Ç’umen na-vidatunon ekolen zuğa iz*iren. (ÇX-Çxalazeni, TM) Yarın gideceğimiz yerden deniz görünüyor. → hikelendo, hikolendo, hekolendo, hekolendon, ekolendo, ekulen


ekolendo (HP) z. Oradan. → hikelendo, hikolendo, hekolendo, hekolendon, ekulen


ekonomiği s. Ekonomik. [< Fra.] Ekonomiği ebaz*gelete dido k’oçepes elak’iden. (AH-Borğola) Ekonomik baskıdan çok insan deliriyor.


ekosums/ ekosuy/ ekosups/ yekosups EA har.f. Süpürüp kaldırıyor. Punçxa kekosi. Berek k’uçxe gedgims. (AH-Lome) Ekmek kırıntısını süpürüver. Çocuk ayağını basıyor.


eksale (AH) i. Teyze çocuğu. Kuzen. [< Fra.] Emine do Aşe eksalepe-çkimi ren. (AH-Lome) Emine ile Ayşe teyzemin kızlarıdır. → kuzeni


ekşaşi (PZ ~ AŞ) i. I. (PZ) Üzüm şırası, kırılmış mısır taneleri, benekli fasulye taneleri ve bol miktarda su ile pişirilen ve ılık yenilen tatlı bir yemek. Bir tür aşure. Ayşek ekşaşis lazut’i do lobya unt’alams. (PZ-Cigetore) Ayşe aşureye mısır ile fasulye karıştırıyor. → termoniI

II. (ÇM) Pekmez, fasulye tanesi, un ve süt ile yapılan, muhallebiye benzer ekşimsi tatlı.

III. (AŞ-Ok’ordule) Üzüm suyundan yapılmış pekmez kaynatılarak içine fasulye, un, yağ vs konarak hazırlanan aşureye benzer kahve renginde bir tür tatlı.

IV. (AŞ-Ortaalan) Pekmez, un, şeker, buğday tanelerinden oluşan tatlı bir yemek. Ekşaşi gixarxalay. (AŞ-Ortaalan) Senin hazırladığın ekşaşi fokurdayarak kaynıyor. → termoniII


ekule (AK) z. O tarafa. Mutfaği dari na-miğun şeni masa ekule akule var-gulikten. (AK-Döngelli) Mutfağım dar olduğundan dolayı masa o tarafa bu tarafa dönmüyor. Nandidi-çkimik yufka akule gyoktaps, ekule gyoktaps do eşo ç’ups. (AK-Döngelli) Babaannem yufkayı bu tarafa, o tarafa altını üstünü çeviriyor da öyle pişiriyor. → hikolendo, hekelendo, hekole, hekolendon, ekolendo, ekolen


ekulen (AK) z. O taraftan. Oradan. → hikolendo, hekelendo, hekole, hekolendon, ekolendo, ekolen


ek’a- (PZ ~ HP) fb. [/a/ önünde ek’v- (PZ ~ AŞ) , ek’- (FN ~ HP)] [/o/ önünde ek’- (PZ), ek’v- (ÇM ~ AŞ), ek’- (FN ~ HP)] [/i/ ve /u/ önünde ek’- (PZ ~ HP) ] [va-/ ba-, vi-/ bi-, vo-/ bo-, vu-/ bu-, ma-, ga-, mi-, gi-, mo-, go önünde ek’e- (PZ ~ HP)] → ç’ek’a-, cek’a-; ik’a-; mik’a-[2]

I. Arkada. Arkaya. Arkadan. Geride. Geriye. (→ ek’adums/ ek’aduy, ek’adumers vs).

II. Sonradan ilâve ederek. Ekleyerek. (Ör. ek’ubğams/ ek’ubğay vs).

III. Ardından. (Ör. ek’iyonams/ ek’iyonay vs).

IV. (PZ ~ ÇM) Alttan yukarı. (Ör. (PZ) ek’a3’ers “alttan yukarı bakıyor”; (ÇM) ek’ust’un “alttan yukarı kayarak çıkıyor”)


ek’abgay/ ek’vabgay (AŞ-Ok’ordule), ek’abgars (FN ~ AH HP) ED har.f. [kb.{a-}] Birinin peşinden ağlıyor. Fatmaşi k’oçi St’anbolişa ulun. Him ek’abgay. (AŞ-Ok’ordule) Fatma’nın kocası İstanbul’a gidiyor. [Fatma] onun peşinden ağlıyor. 3’ut’eli bozo-çkimik nana-muşi noğaşa it’aşa ek’abgaz. (FN-Ç’anapet) Küçük kızım annesi çarşıya giderken arkasından ağlıyor. K’occa berek nana-muşi k’at’a suntxa idasen ek’abgars. (AH-Lome) Kocaman çocuk annesi nereye giderse arkasından ağlıyor. Berek dulyaşe na-ulun nana-muşiz ek’abgars. (AH-Borğola) Çocuk işe giden annesinin ardından ağlıyor. → ek’vobgay; cabgay; cek’vobgay


ek’adgin AL hal f. Arkada ayakta duruyor. Arkada dikilidir. Jimolaz na-ek’adgin m3xuli var-moinç’u. K’obo ren (= xanç’eni ren). (FN-Ç’anapet) Evin arkasındaki armut olgunlaşmadı. Hamdır.


ek’adums (PZ), ek’aduy (ÇM ~ AŞ), ek’adums (AŞ-Dutxe), ek’adums/ ek’adumers (FN ~ AH), ek’adumels (FN-Sumla), ek’adumers (HP) EAL har.f. [perf.1.tek. ek’abdvi] [part. ek’adve(r)i/ ek’adume(r)i] Arkaya koyuyor. Dosya ek’abdvi. (PZ ~ HP) Dosyayı arkaya koydum. Dosyayı ekledim. → mik’adumers; ik’advars

+ ek’udums/ ek’uduy/ ek’udumers EDA har.f. Birinin veya bir şeyin arkasına koyuyor. Birine ait bir şeyin arkasına koyuyor. Dolumca-i, nek’na k’ulaç’idi ek’udvar. (ÇM-Ğvant) Akşam olunca kapının kancasını takmalısın. Nanak daçxurişi mt’ut’a livadiz xaci do şuk’az ek’udume(r)z. (FN-Ç’anapet) Annem (ateşin) külünü bahçede fasulye ile salatalığa (gübre olarak) veriyor. Gyubreş t’uvrape oxori-skanişi k’ap’ulaz ek’egidvi. (FN-Sumla) Gübre çuvallarını evinin arkasına bıraktım. Na-mak’vandi fot’oğrafepe mektubiz ek’egidvi. (FN-Sumla) İstediğin fotoğrafları mektuba ekledim (onunla birlikte gönderiyorum).


ek’askidun (FN ~ HP) Aø har.f. Geride kalıyor. Xasanik tok’işi mentxozerişen şkule na-ek’askidasen suleri meç’umz. (FN-Ç’anapet) Hasan ip büklümünden geriye kalan kenevir lifini yakıyor. Ğoma na-ek’askidu xaci guberi nanak buz-dolap’iz moladgumz. (FN-Ç’anapet) Dün geriye kalan pişmiş fasulyeyi annem buz dolabına koyuyor. Na-ek’askidu dişkape ç’umanişe mecite bzdaten. (FN-Ç’anapet) Geriye kalan odunları yarın imeceyle taşıyacağız. Emine ar soti ulut’aşi p’anda irişen k’ap’ulaz ek’askidun. (AH-Lome) Emine bir yere giderken her zaman herkesin arkasında kalıyor. Noğaşe k’uçxeten ulurt’anşi Memet’i k’ap’ulas ek’askidun. (AH-Borğola) Çarşıya ayakla giderlerken Mehmet arkada (= geride) kalır. → ek’ask’udun; + ek’oskidun, ik’oskidun, ik’voskidun


ek’ask’udun (PZ ~ AŞ) Aø har.f. Geride kalıyor. Sadik’is peği var-agzalen. P’anda k’ap’ulas ek’ask’udun. (PZ-Cigetore) Sadık pek yürüyemiyor. Her zaman arkada kalıyor. T’ik’anina itopay. Ek’ask’udun. (ÇM-Ğvant) Kuzucuk topallıyor. Geride kalıyor. Andğa ozit’uşa var-malu. Kek’apsk’udi. (ÇM-Ğvant) Bugün okula gidemedim. Geride kaldım. Alişi pujepe p’anda ek’ask’uduran. (ÇM-Ğvant) Ali’nin sığırları her zaman en arkada kalıyorlar. → ek’askidun

+ ek’usk’udun AD har.f. Birine ait [dat.] bir şey [aps.] arkada kalıyor, geride kalıyor. Ma ntxiri p’3’ilasi gverdi-muşi ek’emisk’udun. (PZ-Cigetore) Ben fındık kopardığım zaman [fındığın] yarısı geride kalıyor. Alişi pujepe p’anda omcunu-msva ek’usk’udun. (ÇM-Ğvant) Ali sığırlarını otlama yerinde bırakıyor (= kelimesi kelimesine : Ali’nin sığırları otlama yerinde arkasında kalıyor). Karmat’e mçveri ek’emisk’udun. (AŞ-Ok’ordule) Değirmende un geride bırakıyorum (= kelimesi kelimesine “unum arkada kalıyor”). → ek’osk’udun/ ek’voskudun


ek’aunen (FN) AD har.f. Birini [dat.] takip ediyor. Birinin [dat.] peşinden gidiyor. Kyoyişa xark’i ar k’oçi komoxtu edo biç’i-çkimi heyaz ek’aunen. (FN-Ç’anapet) Köye yabancı bir adam geldi ve oğlum onu takip ediyor. → natxozen; nayonen, naonen, nax’onen, nax’oneps, nox’ups


ek’axums/ ek’axuy/ ek’axups (PZ ~ HP) EA har.f. Taneli katı cismi [aps.] arkaya ya da arkadan döküyor. Ali oxori-k’ap’ula na-ek’vobğun let’ape ek’axuy. (ÇM-Ğvant) Ali evin arkasındaki toprakları atıyor (= başka yere döküyor). Tekini p’rinzi ek’axuy-ulun. (AŞ-Ok’ordule) Tekin pirinci arkasından dökerek gidiyor. Doğani oxori-k’ap’ulaşe let’t’a ek’axuy. (AŞ-Ortaalan) Doğan evin arkasından toprak döküyor. Traktorik livadi ntxorumt’aşa nanak lazut’işi k’ak’alepe ek’axumz. (AFN-Ç’anapet) Traktor bahçeyi kazırken annem arkasından mısır tanelerini döküyor. Caferik tude na-exak’arasen let’a k’ap’ulaş k’ele ek’axums. (AH-Lome) Cafer yerden kazıdığı toprağı arkaya doğru döküyor. Tanerik mtviri dido mtvaşi xop’eten mtviri ek’axums do gza gon3’k’ims. (AH-Borğola) Çok kar yağdığında Taner kürekle karı arkaya döküp yol açıyor. → uk’açxe mijaxups; + ek’ixuy

şsz ek’ixven : Taneli katı cisim [aps.] arkadan veya ardından dökülüyor. Xasanişi ç’uvali gamaç’ordu do ntxiri ek’ixven. (PZ-Cigetore) Hasan’ın çuvalı yırtıldı da fındık ardından dökülüyor.


ek’ayorums/ ek’ayoruy/ ek’aoruy/ ek’aorums (PZ ~ AŞ)(AH) EA har.f. Bir kaptan sıvı maddeyi [aps.] arkaya ya da arkadan döküyor. Ayşek puci donç’valu. Mjalva ek’ayorums do ulun. (PZ-Cigetore) Ayşe ineği sağdı. Sütü dökerek gidiyor. Ali oxori-k’ap’ulaşi t’oba-3’arepe ek’ayoruy. (ÇM-Ğvant) Ali evin arkasındaki göletteki suları bir yere döküyor (= akıtıyor). Mca ek’ayoruy-ulun. (AŞ-Ok’ordule) Sütü arkadan döküp gidiyor. Cemali oxori na-işşavu yerepe 3’ari ek’a(y)oruy. (AŞ-Ortaalan) Cemal evin kirlenen yerlerine su döküyor. ek’ax’orums/ ek’ax’orups; uk’açxe mijax’orups

+ ek’uyorams/ ek’uyoray/ ek’uoray/ ek’uorams EDA har.f. Bir kaptan sıvı maddeyi [aps.] birinin ya da bir şeyin [dat.] arkasına döküyor. Tanerik angişi 3’k’ari ncaz ek’uorams. (AH-Borğola) Taner kazanın suyunu ağacın arkasına döküyor.


ek’azdums/ ek’azduy (PZ ~ ÇM) EA har.f. Alttan yukarı kaldırıyor. Xasanik oxorişi ek’na nak’u-ti-na ek’azdu, xolo-ti mk’ule dosk’udu. (PZ-Cigetore) Hasan evinin kapısını ne kadar kaldırdıysa yine de kısa kaldı. Ali monk’a kvalepe ek’azduy. Ma xibarepe e3’evudum. (ÇM-Ğvant) Ali ağır taşları kaldırıyor. Ben altına kırık taşları koyuyorum. ezdums/ ezduy; ezdims/ ezdips, yezdips; e3’azdims; i3’ozdips

yet. ek’vazden : Alttan yukarı kaldırabiliyor. Xasanis var-ek’vazda st’eri çutuği k’o3’uzun. (PZ-Cigetore) Hasan’ın kaldıramayacak olduğu kütüğü (Hasan’ın) önünde duruyor. Ayşe na-ek’vazdasen şuk’u k’alatina dolibğay. P’ot’e monk’a var-ixenay. (ÇM-Ğvant) Ayşe kaldırabileceği kadar sepetini dolduruyor. Hiçbir zaman ağır olacak kadar doldurmuyor. Ayşe eçi ok’a mt’a ek’vazden. (ÇM-Ğvant) Ayşe yirmi okka ot kaldırabiliyor.

şsz ek’izden : (Kendini kaldırıyor =) Kalkıyor. Ayşes muya ağodu ? Mot ek’izden-dintxen ? (PZ-Cigetore) Ayşe’ye ne oldu ? Niye kalkıp yatıyor ?


ek’a3’ers/ ek’a3’ey (PZ-Apso), ek’a3’ers/ ek’a3’en/ ek’o3’ers/ ek’o3’en (PZ-Cigetore) ED har.f. I. Alttan yukarı bakıyor. Xuseyinik mjoras ek’o3’e(r)s. (PZ-Cigetore) Hüseyin güneşe bakıyor. → e3’i3’k’ers/ e3’i3’k’en

II. Arkadan bakıyor. Xuseyinik berepes ek’a3’en (= ek’a3’ers/ ek’o3’en/ ek’o3’ers). (PZ-Cigetore) Hüseyin çocuklara arkadan bakıyor. → ç’ek’a3’en; ek’a3’en/ ek’o3’en; ek’a3’k’en, ek’o3’k’en[1]


ek’a3’en (ÇM ~ AŞ-Ok’ordule), ek’a3’en/ ek’o3’en (AŞ-Ortaalan) ED har.f. Arkadan bakıyor. Arkaya bakıyor. Ali vuyoxi. Var-dogutun. Ek’a3’en. Ulun. (ÇM-Ğvant) Ali’yi çağırdım (= ardından seslendim). Durmuyor. Arkaya bakıp gidiyor. Bere St’anbolişa ulun. Cuma-muşi him ek’a3’en. (AŞ-Ok’ordule) Çocuk İstanbul’a gidiyor. Kardeşi onun peşinden bakıyor. Ma ar ndğa bit’t’aşşa si ek’am3’edare. (AŞ-Ortaalan) Ben bir gün giderken sen arkamdan (beni) bakacaksın. Cuma-sk’ani ek’o3’edi. Mot-aşk’urinert’t’ay. (AŞ-Ortaalan) Kardeşine arkadan bak. Korkmasın. → ç’ek’a3’en; ek’a3’ersII; ek’a3’k’en, ek’o3’k’en[1]


ek’a3’k’en (FN) ED har.f. Arkadan bakıyor. # En3i, e mpula en3i / Kyoyiz dolop’3’k’edare / Yonaman purki-çkimi / Ma-ti ek’ap’3’k’edare. (FN, Anonim) Yok ol, ey duman yok ol / Köye bakacağım / Götürüyorlar çiçeğimi (= sevgilimi) / Ben de bakacağım. → ç’ek’a3’en; ek’a3’ersII, ek’a3’en; ek’o3’k’en[1]


ek’a3’omilaşe (ÇM) i. Geri bakma aynası. Mangana xinci meyit’aşa ek’a3’omilaşe elusuy. (ÇM-Ğvant) Araba köprüyü geçerken geri bakma aynasına sürtüyor.


ek’ibğen (PZ ~ HP) AL har.f. 1. Bir kapta var olan bir şeyin içine katı cisim [aps.] dökülüyor, ekleniyor. 3’aris pirçi ek’ibğen. (PZ-Cigetore) Suya toz dökülüyor. Lobca t’ağani ek’ibğen. Başk’a soti var-iyen. (AŞ-Ok’ordule) Fasulye tavaya eklenir. Başka bir yere olmaz. 2. Bir şeyin arkasına (katı cisim) dökülüyor. K’oyini k’opyaşi yazma çayi var-ek’ibğen. (AŞ-Ok’ordule) Koyun dışkısının gübresi çaya dökülmez. Eyarçale gelastun do memsofaz ek’ibğen. (FN-Sumla) Yatak çarşafı kayıyor ve sedirin arkasına dökülüyor. Uşkurişi ncaz lazma xop’eten k’ai ek’ibğen. (AH-Borğola) Elma ağacına hayvan gübresi kürekle etrafına güzel dökülür. 3. Bir şeyin arkasına (katı cisim) yığılıyor. Kva irginasi ğoberi ek’ibğen. (ÇM-Ğvant) Taş yuvarlanınca çitin arkasına yığılıyor. Na-goixu m3xuli ğoberişi ciciz kek’ibğu. (FN-Ç’anapet) Dökülen armut çeperin arkasına yığıldı. + ek’ubğams/ ek’ubğay

+ ek’vabğen ADL har.f. Bir şeyin arkasına (katı cisim) yığılıyor. Na-gamaxt’u let’t’a oxori ek’vabğen. (AŞ-Ortaalan) Çıkan toprak evin arkasına yığılıyor.


ek’ibinen → ek’ubams


ek’içumers (AH) EA har.f. Kısa bir süre bekliyor. Memet’i noğaşe gyulun. Xinci k’ala cuma-muşi ek’içumers. (AH-Lome) Mehmet çarşıya iniyor. Köprünün yanında kardeşini bekliyor. Meçaçxaloniz m3ika ek’egiçvare. (AH-Lome) Çağlayanda seni biraz bekleyeceğim. Berek k’afalti var-vu. M3ika çkva kek’içvit. Mç’k’udi amç’itanen. (AH-Lome) Çocuk kahvaltı etmedi. Biraz bekleyiverin. Ekmeği kızarıyor. Asiye-ti moxtasan. Ngeni şeni ont’ulez a-jur ink’ili tipi meç’k’orums. M3ika ek’ebiçvat. (AH-Lome) Asiye de gelecek. Dana için tarladan bir iki bağ ot kesiyor. Biraz bekleyelim. → ek’içvams


ek’içvams (FN) EA har.f. Kısa bir süre bekliyor. Bere var-agzalen do nana-muşik ek’içvams. (FN-Sumla) Çocuk yürüyemiyor ve annesi kısa bir süre onu bekliyor. → ek’içumers


ek’iğams (PZ-Cigetore), ek’iğay (ÇM)(AŞ-Ok’ordule), ek’iğams (FN-Ç’anapet) øA/EA/Eø har.f. [part. ek’ağe(r)i] Kesilmiş ağaç, kökünden yeni filizleri çıkarıyor. → eliğay[2]/ eliğams[2]; elimers[2], ilimers[2], ilimars[2]

I. (PZ) øA har.f. Kesilmiş ağaç [aps.] kökünden yeni filizleri çıkarıyor. Kesilmiş ağacın kökü [aps.] yeni filizleri çıkarıyor. Ek’vateri mca zut’u svas ek’iğams. (PZ-Cigetore) Kesilmiş ağaç olduğu yerde sürgün veriyor. Go3’o na-cep’k’vati ç’urbi-mcaşi çok’i ham 3’ana xolo kek’iğu. (PZ-Cigetore) Geçen sene kestiğim kestane ağacın kökü bu sene yine filiz verdi.

II. (ÇM) EA har.f. Kesilmiş ağaç [erg.] kökünden yeni filizleri [aps.] çıkarıyor. 3’o na-cep’k’vatit ç’ubrepe leğidepe kek’iğu. (ÇM-Ğvant) Bu yıl kestiğimiz kestaneler filizlendi.

III. (AŞ ~ FN) Eø har.f. Kesilmiş ağaç [erg.] kökünden yeni filizleri çıkarıyor. Oşk’uri kek’iğu. Heralde irdasen. (AŞ-Ok’ordule) Elma (ağacı) filiz verdi. Her halde büyüyecek. Mşk’eri k’vatasi a piçoraşa ek’iğay. (AŞ-Ok’ordule) Ormangülü kesince kısa bir zamanda filizleniyor. Ek’vateri 3’iprik ağne ek’iğams. (FN-Ç’anapet) Kesilmiş gürgen ağacı yeniden filiz veriyor. Ek’ağeri nca. (FN-Ç’anapet) Kesildikten sonra filizlenmiş ağaç.


ek’ikten Aø har.f. Geri dönüyor. Ali ! Him livadi va-dolilen. K’oçi goiragaden. Ek’ikti. (AŞ-Ok’ordule) Ali ! O bahçeye girilmez. Adamın her tarafı kırılıyor. Geri dön. Nusa dulyaşa ek’iktu. Goipatxu. Goikosu. Huy cari ikums. (AŞ-Ok’ordule) Gelin işten döndü. Etrafını silkeledi. Süpürdü. Şimdi ekmek yapıyor.

part. ek’aktineri : Geri dönerek. Ali k’amiyonite ek’aktineyi moit’uşa cumadiz naylaz komuntxu. (FN-Ç’anapet) Ali kamyonla geri gelirken amcanın serenderine (kamyonu) carptırdı.


ek’ik’idams/ ek’ik’idaps (FN ~ HP) EAL har.f. Kendisinin arka tarafına (= sırtına, omzuna veya beline) asıyor. + ek’ok’idams/ ek’ok’idaps

part. ek’ak’ideri : Arka tarafa asarak. Arka tarafa asılı. Mja t’ik’inaz mot-dolodumer. K’ap’ulaz ek’ak’ideri ulut’aşi inçaxen. Xez dikaçi. (AH-Lome) Sütü sepetin içine koyma. Sırtında giderken çalkalanıyor. Elinde tut. Dadi t’ik’ina ek’ak’ideri gzas golit’aşi Xasanik jindolen t’ik’inas m3xuli gyut’k’oçams. (AH-Lome) Teyze sepet arkasında taşıyarak yoldan geçerken Hasan yukarıdan teyzenin sepetine armut atıyor.


ek’ik’vançxums (AH-Borğola) EA har.f. Kendisi için ekmek parçaları [aps.] sıvı içine doğruyor. Sarğas lu-duderi ipxort’eşşi muşi k’ele lazut’işi mç’k’udi ek’ik’vançxums. (AH-Borğola) Teknede lahana yemeği yerlerken kendi tarafına mısır ekmeği doğruyor. → ek’inçxums


ek’inçxums (PZ-Cigetore) EA har.f. Kendisi için ekmek parçaları [aps.] sıvı içine doğruyor. → ek’ik’vançxums


ek’intxozinay/ ek’intxozinams (AŞ ~ FN) EA har.f. Birini [aps.] kendisine eşlik ettiriyor. Kendi arkasından götürüyor. Ali bere 3’ulu na-on var-uşk’un st’eri uk’ap’ay. Otxo 3’aneri bere ek’intxozinay. (AŞ-Ok’odule) Ali çocuğun küçük olduğunu bilmiyor gibi koşuyor. Dört senelik çocuğu peşinden kovalatıyor. Da-çkimik k’at’a ndğaz berepe ntxiyonaşa ek’intxozinamz. (FN-Ç’anapet) Kız kardeşım her gün çocukları fındık bahçesine (peşine) götürüyor. → ek’iyonay; ek’itxozinams/ ek’itxozinaps


ek’ipinams/ ek’ipinay (PZ ~ AH) EA har.f. 1. Evcil hayvanı [aps.] peşine takıyor. Monç’e montalepe ek’ipinay-ikten. (ÇM-Ğvant) Anaç tavuk civcivleri peşi sıra (= peşine takarak) dolaşıyor. 2. mec. Birileri [aps.] peşine takıyor. Yusufik ondğeneri gyarişe milleti ek’ipinams do mulun. (AH-Lome) Yusuf öğle yemeğine milleti arkasına takıp geliyor. Heya dido nosiyari k’oçi-ren. K’oçepe moğerdinams do a şvacis k’ap’ulas ek’ipinams. (AH-Borğola) O çok akıllı adamdır. İnsanları kandırıp da bir anda ardına takıyor.


ek’itiyoms/ ek’itiyops (HP ), ik’itirups (ÇX) EA har.f. Sürüklüyor. → ek’itorums/ ek’itoruy; ek’itoray/ ek’otorams


ek’itoray/ ek’itorams (ÇM)(FN) EA har.f. Sürüklüyor. N3xeni toç’i ek’itoray. (ÇM-Ğvant) At ipi çekiyor (= sürüklüyor). Xasanik na-gek’vatu nca ek’itorams do oxoyişa moiğams. (FN-Ç’anapet) Hasan bugün kestiği ağacı sürükleyerek eve getiriyor. Memet’ik ar didi nca tok’ite ek’itorams. (FN-Sumla) Mehmet koca bir kütüğü sürükleyerek çekiyor. → ek’itorums/ ek’itoruy; ek’itiyoms/ ek’itiyops, ik’itirups


ek’itorums/ ek’itoruy (PZ)(AŞ-Ok’ordule)(AH) EA har.f. Sürüklüyor. Xorz*ak toç’i ek’itorums. (PZ-Cigetore) Kadın ipi sürükleyip taşıyor. Xasani Alişi jip’i puci konok’oru. Ek’itoruy. İyonay(AŞ-Ok’ordule) Hasan Ali’nin jipine ineğini bağladı. Sürükleyip götürüyor. Nca monk’a na-ren şeni berez var-yazden. Tok’ite ek’itorums. (AH-Lome) Ağaç ağır olduğundan çocuk kaldıramıyor. İple sürüklüyor. → ek’itoray/ ek’itorams; ek’itiyoms/ ek’itiyops, ik’itirups


ek’itxozinams/ ek’itxozinaps (AH ~ ÇX) EA har.f. Birini [aps.] kendisine eşlik ettiriyor. Kendi arkasından götürüyor. Kemali ulut’aşi bere-muşi-ti ekit’xozinams. Xvala var-naşkumers. (HP-P’eronit) Kemal (bir yere) giderken çocuğunu da arkasından götürür. Yalnız bırakmaz. → ek’iyonay; ek’intxozinay/ ek’intxozinams


ek’it’oçay (ÇM ~ AŞ) EA har.f. ♦ [dey. şuri ek’it’oçay : Canından vazgeçiyor.] # T’ubi sum kovot’oçi / Ngolape megit’oçi / Be bozo sk’ani şeni / Şuri k’ek’evit’oçi. (*)(ÇM-Ğvant, A.A.S.Y.) Dü-se attım / Yaylaları sana bıraktım / Ey kız senin için / Canımdan da vazgeçtim. Nusa yuk’i torumtaşa şuri ek’itoçay. (AŞ-Ok’ordule) Gelin yükü taşırken canından vazgeçiyor. [(*) PZ-ÇM diyalektlerinde olumluluk baş-eklerinden biri olan ko-/k-, ek’a- fiilbaşı önünde bazen k’- biçimini alır.] → şuri eiç’opams

part. ek’at’oçeri : [dey. şuri ek’atoçeri : Canından vazgeçmiş gibi] Ali şuri ek’at’oçeri gulun. (AŞ-Ortaalan) Ali canından vazgeçmiş gibi geziyor.


ek’ixunams /ek’ixunay/ ek’ixunaps (PZ ~ HP) EA dön.har.f. Kendisinin arkasına oturtuyor. Ali manganate a soti ulurt’aşa berepe oginde var-coxunay. Ek’ixunay. (ÇM-Ğvant) Ali araba ile bir yere giderken çocukları önde oturtmuyor. Arkasına oturtuyor (= arka tarafa oturtuyor). Tanerik bere-muşi bisiklet’iz ek’ixunams do goyonams. (AH-Borğola) Taner çocuğunu bisikletin arkasına oturtup gezdiriyor. ik’ixunaps


ek’ixums/ ek’ixuy (PZ ~ ÇM) EA har.f. Taneli katı cismi [aps.] kendisinin arkasına ya da arkasından döküyor. Xasanik lazut’i ek’ixums. (PZ-Cigetore) Hasan mısırı ardından dökerek gidiyor. Ayşe na-mvobun k’alatişa lazut’i ek’ixuy-ulun. (ÇM-Ğvant) Ayşe arkasındaki sepetten mısırları dökerek [farkında olmadan] gidiyor. → ek’ixvay/ ek’ixvams; uk’açxe-muşis mijaxups

part. ek’axveri : Arkasından taneli katı cismi dökerek. Ali aç’uşa paye ek’axveri ulun. (ÇM-Ğvant) Ali torbadan toz boya döke döke gidiyor.


ek’ixvay/ ek’ixvams (AŞ ~ AH HP) EA har.f. 1. Taneli katı cismi [aps.] kendisinin arkasına ya da arkasından döküyor. Yaşari yuk’i monk’a ayu. M3’ika ek’ixvay. (AŞ-Ok’ordule) Yaşar’ın yükü ağır oldu. Biraz arkasından döksün. Cuma-çkimişi biç’ik ntxiri naylaşa eiğamt’aşa gverdi nani ek’ixvamz. (FN-Ç’anapet) Kardeşimin oğlu fındığı serendere çıkarırken yarısını geriye döküyor. Maxirak na-nixiru ntxiri niç’opasen oxo3’onuşi ek’ixu do imt’u. (AH-Borğola) Hırsız çaldığı fındığı yakalanacağını anlayınca ardına döküp de kaçtı. 2. mec. Caferi na-uğun para ek’ixvay-gulun. (AŞ-Ortaalan) Cafer olan parasını dökerek geziyor. 3. mec. Kullandığı aletleri vs [aps.] ortada bırakıyor. Alik dulya ikomt’aşi na-ixmarasen iri mutu ek’ixvams do nulun. K’ap’ulaz na-k’orobasen a çkva k’oçi unon. (AH-Lome) Ali çalışırken kullanacağı her şeyi ortada bırakıp gidiyor. Arkasından toplamak için bir kişi gerek. → ek’ixums/ ek’ixuy; uk’açxe-muşis mijaxups


ek’iyonams/ ek’iyonay (PZ ~ FN) EA har.f. 1. Canlı varlığı [aps.] ardından götürüyor. Peşinden götürüyor. Ali mapxa asi bere-muşi ek’iyonay. Ordoşa ngolaşa igzalay. (ÇM-Ğvant) Ali hava güneşlenince çocuğunu yoldaş olarak alıp yaylaya gidiyor.Puciz oç’k’omale no3’irams do ek’iyonams. (FN-Sumla) Yiyecek gösterip gösterip ineği ardından götürüyor. 2. Kız [aps.] kaçırıyor. 3. mec. Esk’at’i moiselu. Non3’ore kek’iyonu. (ÇM-Ğvant) Haç kalktı (= Hıristiyanların kutsama haçı gelenekten kalktı). Şarabı da peşi sıra götürdü. → ek’intxozinay/ ek’intxozinams, ek’itxoznams/ ek’itxozinaps


ek’iyorams/ ek’iyoray (PZ ~ AH) EA har.f. Bir kaptan sıvı maddeyi [aps.] kendisinin arkasına ya da arkasından döküyor. Ayşek puci donç’valu. Mjalva ek’iyorams do ulun. (PZ-Cigetore) Ayşe ineği sağdı. Sütü dökerek gidiyor. Ayşe k’ap’ula na-mvobun 3’ari-gudaşa ek’iyoray-ulun. (ÇM-Ğvant) Ayşe arkasındaki su tulumundan [farkında olmadan] su akıtarak gidiyor. Mca ek’iyoray-ulun. (AŞ-Ok’ordule) Sütü arkasından döküp gidiyor. Ali na-moğay 3’ari ek’iyoray. (AŞ-Ortaalan) Ali getirdiği suyu arkasından döküyor. 3’ut’eli bozo-çkimik nanak na-muzdasen mja oxoyişa iğamt’aşa a m3ika ek’iyoramz. (FN-Ç’anapet) Küçük kızım annemin sağdığı sütü eve götürürken bir kısmını yere döküyor. Berek axişe 3’k’ari geimet’aşa gverdi gzas ek’iyorams. (AH-Lome) Çocuk ahıra suyu indirene kadar yarısını yolda döküyor. Kemalik mxuciten na-zdim k’uk’umaşi 3’k’ari ar k’ele k’ap’ulas ek’iorams. (AH-Borğola) Kemal omuzuna taşıdığı güğümdeki suyu sırtının bir tarafına döküyor. ek’ix’orams/ ek’ix’oraps; uk’açxe-muşis mijax’orups

part. ek’ayoreri : Arkasından bir kaptan sıvı dökerek. Ali çabuk’aşa paye ek’ayoreri ulun. (ÇM-Ğvant) Ali kutudan sıvı boya akıta akıta gidiyor.


ek’izdams (AH) EA har.f. Kendine doğru çekiyor. Pucepe axiriz amaboşkvaşi nek’na ek’ebizdam. Nek’na gon3’k’eri t’aşi ari mebok’oramt’aşa majura gamilams do imt’en. (AH-Lome) İnekleri ahıra alınca kapıyı çekiyorum. Kapı açık olunca birini bağlayana kadar ötekisi dışarı çıkıp kaçıyor. dizdams/ dizday; zdams/ zday; moinç’ay


ek’izden → ek’azdums/ ek’azduy


ek’na (PZ)(ÇX) i. [çoğ. ek’nape] Kapı. P’ap’u-şk’imi oxorişi ek’nas noncas. (PZ-Cigetore) Dedem evin kapısına yaslanmış haldedir. Ali ek’nas konogutun. (PZ-Cigetore) Ali kapıya dayanarak ayakta duruyor. Berek çeserite ek’na celat’axums. (PZ-Cigetore) Çocuk keserle kapıyı kenarından [yukarıdan aşağıya hareket ederek] kırıyor. Xasanik amçxvapu şeni iri ek’nape gon3’ams. (PZ-Cigetore) Hasan sıcaklandığı için bütün kapıları açıyor. Xasani şk’unda komoxtu. Ar 3adit. Ek’nas noraram. (PZ-Cigetore) Hasan bize geldi. Bir bakın. Kapıyı tıkırdatıyor. Cihani oxorişa amulut’aşa ek’nas elvasven. (PZ-Cigetore) Cihan eve girerken kapıya yandan sürünüyor. Ek’na mitis mo-gon3’k’ap. (ÇX-Makret) Kapıyı kimseye açma. Biyape so dodvi ? - Mutfaği ek’nayi uk’vaşxe dobdvi. (ÇX-Çxalazeni, TM) Ayvaları nereye koydun ? - Mutfak kapısının arkasına koydum. Xasanik incirt’aşi odayi ek’na genk’ilups. (ÇX-Makret) Hasan, yatarken odanın kapısını kilitliyor→ nek’na, nek’la


ek’na-p’ici (ÇX) i. Kapı önündeki bahçe. Ek’na-p’içiz k’epri meupini. (ÇX-Makret) Kapı bahçeye kendir serdim.


ek’o- → ek’a-


ek’o (HP ~ ÇX) z. O kadar. Ramazanik ek’o didi kvayepe raxat’i raxat’i yezdips ki. Man ar teği bile var-yemazden. (ÇX-Çxalazeni, TM) Ramazan o kadar büyük taşlar rahat rahat kaldırıyor ki. Ben bir tanesini bile kaldıramam. Ek’o toli-uz*ğu mot re ? (ÇX-Makret) Niye o kadar açgözlüsün ? → hik’u, hek’o, ek’os, ok’o


ek’obams/ ek’obaps (PZ)(FN ~ HP) EAL har.f. Ardından bir şeye [lok.] sıvı [aps.] döküyor. Sk’uni haninepes ar mitxa mendrapeşa ulurt’aşa 3’ari ek’obaman. Hi-şeni Ayşe-tik k’oçi-muşis 3’ari ek’obams. (PZ-Cigetore) Bizim buralarda birileri uzaklara giderken ardından su döküyorlar. Onun için Ayşe de kocasının ardından su döküyor. Pederik ndğa-tanurepez ağne na-dodgu uşkuriz 3’k’ari ek’obamz. (FN-Ç’anapet) Babam sabahları yeni diktiği elmaya ardından su döküyor. Osmanik ore do şuk’az gyubre gubğu. “Mç’ima var-mulunya do 3’k’ari ek’obams. (AH-Lome) Osman kabak ve salatalığa gübre döktü. “Yağmur gelmezdiye ardından suluyor. Arabaten mendra ar soti ulut’anşi mu-şeni 3’k’ari ek’obaman ? Var-oxoma3’onen. (AH-Borğola) Arabayla uzak bir yere giderlerken niçin suyu ardından döküyorlar ? Anlayamıyorum. → ek’vobay


ek’obun (PZ)(FN ~ AH HP) AD hal f. Bir şey [aps.] birinin [dat.] sırtında asılıdır. Emines t’ik’ina ek’obun. (PZ-Cigetore) Emine’nin sırtında sepetin küçüğü asılıdır. Ondğeneyi gyari na-doloz*in k’alati da-çkimiz ek’obun. (FN-Ç’anapet) Öğle yemeğinin içinde bulunduğu sepet kız kardeşimin sırtında asılıdır. Oxorişi oğinde golobit’aşi na-ek’emobun şu tipi duvariz elan3’en. (AH-Lome) Evin önünden geçerken sırtımdaki ıslak ot duvara yandan değiyor. Musak k’inçi oiluşe ulut’uşi tufeği ek’obut’u. (AH-Borğola) Musa kuş vurmaya (= avına) giderken tüfek sırtında asılıydı. → ç’ek’obun; ek’vobun; mobun[2], mujobun


ek’ok’idams/ ek’ok’idaps (FN ~ HP) EAL har.f. Arka tarafa asıyor. + ek’ik’idams/ ek’ik’idaps

+ ek’uk’idams/ ek’uk’idaps EDA har.f. Arka tarafına asıyor.


ek’os (ÇX) z. O kadar. Oput’een emuz ek’os anç’en.(ÇX-Makret) Bahçeden ona bu kadar pay düşüyor. → hik’u, hek’o, ek’o, ok’o


ek’oskidun (FN ~ HP) AD har.f. Birine ait [dat.] bir şey [aps.] arkada kalıyor. K’at’a 3’anaz lazut’işi tasi ek’emoskidun. (FN-Ç’anapet) Her sene mısır tohumum arda kalıyor. Pederiz kyoyiz na-ek’oskidu dulyape mecite oçodinapamz (veya oxenapamz). (FN-Ç’anapet) Babam köyde geriye kalan işlerini imece ile bitirtiyor. Zuğaz omçviruşen gobiktatşi k’at’a oraz ar mutu ek’emoskidut’ez. (AH-Borğola) Denizde yüzmekten dönünce her zaman arkada bir şey bırakırdık (= unuturduk). → ek’osk’udun/ ek’vosk’udun, ik’oskidun, ik’voskidun; + ek’askidun

[dey. toli (k’ap’ulaz) ek’oskidun : Gözü arkada kalıyor. Arkada bırakılan bir şeye merak veya ilgi ile bağlı kalıyor.] Komopti. Ala toli ek’emoskidun. (AH-Lome) Geldim. Ama gözüm arkada kalıyor. Dido var-domadginu. Toli k’ap’ulaz kek’emoskidu. (AH-Lome) Çok kalamadım. Gözüm arkada kaldı.


ek’osk’udun (PZ) AD har.f. [nadiren] Birine ait [dat.] bir şey [aps.] arkada kalıyor. Ma ntxiri p’3’ilasi gverdi-muşi ek’emosk’udun. (PZ-Cigetore) Ben fındık kopardığım zaman [fındığın] yarısı geride kalıyor. (ek’ask’udun altında) ek’usk’udun


ek’otkvams (FN-Ç’anapet) ED har.f. Birinin [dat.] arkasından konuşuyor. Dedikodu yapıyor. Xasanik k’oçiz dido ek’otkvams. (FN-Ç’anapet) Hasan insanın arkasından çok konuşuyor. Dedikodu yapıyor. → gyok’itxams; nena ikoms


ek’o3’ers → ek’a3’ers


ek’o3’k’ams (FN) EA har.f. [emp.şm.1.tek. ek’ebo3’k’am] Düşey doğrultuyla ağacın kabuğunu soyuyor. P’ap’ulik ç’ubriz na-ek’o3’k’u msurtuten berez xut’up’ali uşvams. (FN-Ç’anapet) Dedem kestane agacından soyduğu kabukla tornuna küçük çanta işliyor. P’ap’ulik handğa na-ek’o3’k’u mt’k’e3ite bozo-çkimiz ar t’ik’ina uşvams. (FN-Ç’anapet) Dedem bugün soyup ayrıştırmış fındık çubuğu katmanından kızıma küçük bir sepet işliyor. → go3’k’ams


ek’o3’k’en[1] (AH) ED har.f. Birinin veya bir şeyin [dat.] arkasından bakıyor. Aşez m3’k’upiz dido aşkurinen. İşo mek’it’aşi nanak ek’o3’k’en. (AH-Lome) Ayşe karanlıkta çok korkuyor. Yan komşuya giderken annem arkasından bakıyor. → ç’ek’a3’en; ek’a3’ersII, ek’a3’en/ ek’o3’en; ek’a3’k’en


ek’o3’k’en[2] (AH-Lome) ED har.f. Birini [dat.] giderken uğurluyor. Musafirepe nulunan. Babak gale şakis ek’o3’k’en. (AH-Lome) Misafirler gidiyorlar. Babam dışarıya kadar uğurluyor. gamo3’k’en[2]/ gamo3’k’ers[2]


ek’raba i. Akraba. [< Arp.] Ek’rabape var-ida var-moxtaşi var-iven. (FN-Sumla) Akrabalar gidip gelmeyince olmaz.


ek’ubams/ ek’ubay/ ek’ubaps (PZ ~ HP) EDA har.f. 1. Bir kapta var olan bir şeyin [dat.] içine sıvı madde [aps.] ekliyor, ilâve ediyor ya da döküyor. Xaşk’aleri 3’ari ek’ubu. Hişote lobu, şeyi. (AŞ-Ok’ordule) Kaynar su ekledi de öylelikle yumuşadı, eşya. Mcumori ek’k’egiba-i ? (AŞ-Ortaalan) Sirke koyayım mı (= ilâve edeyim mi) ? Nanak handğa na-muzdu mjas p’ip’idi ek’ubu do nap’irişa oğu şeni k’vali dou. (FN-Ç’anapet) Annem bugün sağdığı sütte peynir mayası katarak tarladaki ş yerine götürmek için peynir yaptı. Avlaz na-goladgirt’ez purkepek ti gyok’idez-dort’un. 3’k’ayi ek’ebubiyiz dimtinez. (FN-Ç’anapet) Kapının önündeki çiçekler başlarını eğmişti. Su verince dikleştiler (= canlandılar). Lu igubet’aşa 3’k’ari ek’ubare. (FN-Sumla) Lahana pişerken su katacaksın. Oxorcak mu vu heşşo ? Na-iguben gyariz 3’k’ari ek’ubu do gontaxu. (AH-Lome) Kadın ne yaptı öyle ? Pişmekte olan yemeğe su katıp berbat etti. Nanak ore do şuk’az vedrete 3’k’ari ek’ubams. (AH-Lome) Annem kabak ve salatalığı teneke kova ile suluyor. Ayrani dido p’eci divu-doren. 3’k’ari ek’ubi do gontaxi. (AH-Borğola) Ayran çok katı olmuş. Su ekle de seyrelt. 2. Hamurun [dat.] içine sıvı madde [aps.] ekliyor. Nanak kuvali nkiminomt’aşi çuçuna 3’kari tamo tamo ek’ubams. (AH-Lome) Annem buğday ekmeği yoğururken ılık suyu yavaş yavaş döküyor. “Gem3xineri nostoneri ivasya do mkveris mja ek’ubams. (AH-Borğola) “Gem3xineri lezzetli olsundiye una süt katıyor. → guşobaps

yet. ek’vaben/ ek’aben : 1. Sıvı madde ekleyebiliyor. 2. Yanlışlıkla sıvı madde ekliyor. Mç’k’udi mkiminomt’işi 3’k’ayi dido kek’amabu. N3omi m3ika lubu divu-doren. (AH-Lome) Ekmek yoğururken suyunu yanlışlıkla fazla koydum. Hamur biraz yumuşak olmuş.

şsz ek’ibinen (AH) : (Bir kapta var olan bir şeyin içine) sıvı madde ekleniyor. Na-gyaşiren gyaris 3’k’ari var-ek’ibinazna gyari kogyaç’ven. (AH-Borğola) Kaynamaktan suyu azalan yemeğe su eklenmezse yemek kabın dibine yanar (= tutar).


ek’ubğams/ ek’ubğay/ ek’ubğaps (PZ ~ HP) EDA har.f. 1. Yarı mamul durumda olan bir şeye başka bir katı cismi (tuz, biber, nane vs) ekliyor ya da ilâve ediyor. Bir kapta var olan bir şeyin içine başka bir katı cismi döküyor. Ayşek k’işi-tutas daçxuri ogzu. Ç’uk’alis lu kek’ubğu. K’lemuris kocelabu. A k’ale inçxunams. A k’ale-ti lu cibums. (PZ-Cigetore) Ayşe kış ayında ateşi yaktı. Kazana lahanayi koydu. Zincirli kancaya astı. Bir taraftan ısınıyor. Bir tafartan da lahanayı pişiriyor. Lus p’at’ila ek’ubğams. (PZ-Cigetore) Lahanaya içyağı katıyor. 3’ari dvoxarxalinu. Huy luyu ek’ubğay. (ÇM-Ğvant) Suyu kaynattı. Şimdi (suyun) içine lahana döküyor (ekliyor). Luu p’rin3’i ek’ubğay. (AŞ-Ok’ordule) (Yemek pişirmede yarı mamul durumda olan) lahanaya pirinç ekliyor. Xaciz m3ika ncumu uğut’u do ek’ebubği. (FN-Sumla) Fasulyenin tuzu az idi ve biraz daha ilâve ettim. 2. Bir şeyin arkasına (katı cismi) döküyor. Ham kva let’t’a kek’ubği. (AŞ-Ortaalan) Bu taşın arkasına toprak doldur. 3. Bitkilere gübre veriyor. Ayşe mgvana na-var-ek’ubğu p’ap’ape duxombu. (ÇM-Ğvant) Ayşe’nin gübrelemediği fideler kurudu. Mşk’vela omordinu şeni çemre ek’ubğay. (ÇM-Ğvant) Fidanı büyütmek için gübre döküyor. Nanak uşkuriz lazma ek’ubğams. (FN-Ç’anapet) Annem elmaya hayvan dışkısını döküyor (= gübre veriyor). Ntxiriş ocağepez lazma ek’ubğams. (FN-Sumla) Fındık ocaklarına kemre döküyor. Nuranik çayiz gyubre gubğams. (AH-Lome) Nuran çaya gübre döküyor. Meltemik ağani na-doborgi uşkurişi ncas gubre ek’ubğams. (AH-Borğola) Meltem yeni diktiğim elma ağacının etrafına gübre döküyor. → ek’uk’atams

f.-s. ek’abğoni : Eklemeli. Eklenmeli. Dökmeli. Dökülmeli. Lazut’iz gyubre ek’abğoni bore. (FN-Ç’anapet) Mısıra azotlu gübre vermek zorundayım.


ek’uborkay (ÇM) ED har.f. Birne [dat.] çelme takıyor. Ali berepe şk’ala obiru var-uşk’un. Obiramt’aşa ek’uborkay. (ÇM-Ğvant) Ali çocuklarla oynamayı bilmiyor. Oynatırken çelme takıyor. → k’uçxe mok’uğams; k’uçxe ek’uğay; k’uçxe goluğams; k’uçxe golumers[2]-III; k’uçxe gulimersII; k’uçxe gulumers


ek’uçumers (AH) ED har.f. Arkadan gelen birini [dat.] bekliyor. Si ha3’i naoni do ok’epe k’ala m3ika ek’emiçvi. (AH-Lome) Sen şimdilik devam et de kendir tarlasının yanında biraz beni bekleyiver.


ek’uç’apxams/ ek’uç’apxay/ ek’k’uç’apxay/ ek’uç’apxaps (PZ ÇM ~FN AH HP) ED har.f. Birine [dat.] arkasından çarpıyor. Ek’k’uç’apxi. Naç’ç’apxi. Var-megiyucuna a vrossi gammoç’apxi. (AŞ-Ortaalan) Arkadan çarp. Kendisine bütünüyle çarp. Seni dinlemezse iyice bir şamar at.


ek’uç’işinams (FN ~ AH HP) EDA har.f. Bir şeyi [aps.] birinin [dat.] arkasına götürüyor ya da yetiştiriyor. Cuma-çkimiz dulyaşa it’uşa ondğeneri gyari goç’k’ondu do biç’i-muşik k’ap’ineri ek’uç’işinamz. (FN-Ç’anapet) Kardeşim işe giderken öğle yemeğini unuttu ve oğlu arkasından koşarak yetiştiriyor. Babaz ilaci goç’k’ondu. Nanak Yuceli k’ala ek’uç’işinams. (AH-Lome) Babam ilacını unuttu. Annem Yücel ile yetiştiriyor. Baba-muşiz na-goç’k’ondu arabaşi nk’ola bere-muşik ek’uç’işinams. (AH-Borğola) Babasının unuttuğu arabanın anahtarını çocuğu arkasından yetiştiriyor. → ç’ek’uğams


ek’uç’k’ams (FN-Ç’anapet) EDA har.f. Bir konu hakkında konuşma biterken arkasından tekrar bir konuyu gündeme getiriyor. Ar şeyi dobisinapamt. Mtel şeyi içoden. Mamut’ik hemindora şkule xolo a mutxaz kek’uç’k’ams. (FN-Ç’anapet) Bir konuyu konuşuruz. Her şey biter. Mahmut ondan sonra bir şeyi tekrar gündeme getirir.


ek’uğams/ ek’uğay (PZ ~ FN) EDA/ED har.f. I. EDA har.f. Kanca, iğne vs’yi [aps.] bir şeye [dat.] takıyor. Ayşek fot’as lemşi ek’uğams. (PZ-Cigetore) Ayşe peştamala iğne takıyor. Ali oxori muç’o amaxt’asen t’ancyareri dolokunaşepe nek’na k’ap’ula ek’uğay. (ÇM-Ğvant) Ali eve girer girmez kirli giysileri kapının arkasına asıyor. Ali çxomi oç’opu şeni k’anca 3’i3’i ek’uğay. (ÇM-Ğvant) Ali balık tutmak için kancaya solucan takıyor. Pederik ntxiriz k’uk’ari ek’uğamz do geizdamz. (FN-Ç’anapet) Babam fındığa kancayı takıp aşağıya çekiyor. → mok’uğams/ mok’uğay; geluğams

[dey. nek’na k’ulaç’idi ek’uğay (ÇM) : Kapıya kilit bağlıyor.] Ayşe limci iyasi nek’na k’ulaç’idi ek’uğay-dijinert’u. (ÇM-Ğvant) Ayşe akşam olunca kapının kilidini bağlar, uyurdu.

[dey. k’uçxe ek’uğay (AŞ-Ok’ordule) : Birine çelme takıyor.] Kemali Xasani k’uçxe ek’uğay. (AŞ-Ok’ordule) Kemal Hasan’a ayak takıyor (= çelme takıyor). → k’uçxe mok’uğams; ek’uborkay; k’uçxe goluğams; k’uçxe golumers[2]-III; k’uçxe gulimersII; k’uçxe gulumers

yet. ek’vağen : İstemeyerek kanca, iğne vs’yi bir şeye takıyor. Takabiliyor. İrote porça ek’vağen. Elaç’irduy. (AŞ-Ok’ordule) Her zaman gömlegini takıyor. Yandan yırtıyor.

II. ED har.f. Bir konuya [dat.] takılıyor. Xasanik mu-ti-na t’k’vasen Ayşek ek’uğams. (PZ-Cigetore) Hasan ne söylese Ayşe sözüne laf sokuşturuyor. Mamut’i k’ala k’oçi steri mutu var-ok’isinapen. A mutxaz kek’uğu-i, var-ek’u3’k’amz. (FN-Ç’anapet) Mahmutla insan gibi bir şey konuşulamıyor. Bir şeye taktı mıydı, bırakmıyor.


ek’uğay-cek’uğay (ÇM) ED har.f. Birine [dat.] engel çıkarıyor. Ali a muti var-mvangonasi ek’uğay-cek’uğay. (ÇM-Ğvant) Ali bir şeye gönüllü olmaz ise engel çıkarıyor. → cek’uğay


ek’uk’ap’p’ay (AŞ-Ortaalan) ED har.f. Bir şeye [dat.] arkasından atlaıyor. K’amyoni ek’uk’ap’p’i-komoxt’i. (AŞ-Ortaalan) Kamyona atla. Gel.


ek’uk’atams (PZ) EDA har.f. 1. Bir kapta var olan bir şeyin içine başka bir katı cismi döküyor. T’urşi vikum. Muya-na diç’is kek’evuk’ati. Muya-na iyasen mevaşk’um. (PZ-Cigetore) Turşu yapıyorum. Ne gerekiyorsa kattım. Kendi halince (= ne olacaksa öyle) bırakıyorum. 2. Yarı mamul durumda olan bir şeye başka bir katı cismi (tuz, biber, nane vs) ekliyor. Lus p’at’ila var-ek’ubğasi nost’onyayi var-iyen. (PZ-Cigetore) Lahanaya içyağı katmayınca lezzetli olmuyor. → ek’ubğams


ek’uk’udams (FN-Sumla) EDA har.f. Bir şeyin arkasına bir şeyi ekliyor. Dosya ek’ebuk’udi. (FN-Sumla) Dosyayı arkasına ekledim.


ek’ulams/ ek’ulay/ ek’ulaps (PZ ~ HP) AD har.f. Birine ait bir şey arkasından düşüyor. Para oda yeri ek’emilu. Hey mizun-i ? Ar ko3’edi. (AŞ-Ok’ordule) Parayi odada düşürmüşüm (= Param odada arkamdan düşmüş). Orada mı ? Bir bak.


ek’ule (AK) z. Sonra. Sonrasında. Fadimek 3’oxle muşi dulya x’u do ek’ule nisağa-muşişa nuşolu. (AK-Döngelli) Fadime önce kendi işini yaptı ve sonrasında eltisine yrdımcı oldu. → uk’ayi, ok’aye/ ok’ayi; ok’açxe, uk’açxe[1]; uk’ule, ok’ule


ek’unçay (AŞ) AD hal f. 1. Biri [aps.] birine [dat.] eklidir. Zeni-şk’uni doxmeli livadi n. Miti var-ek’eminçay. (AŞ-Ok’ordule) Düzlüğümüz bağımsız bir bahçedir. Kimse ekli değildir. Ali soti idasen bere-muşi hey ek’unçay. (AŞ-Ok’ordule) Ali nereye giderse çocuğu oraya ekleniyor. 2. Bir şey [aps.] bir şeye [dat.] eklenmiştir ya da yapışıktır. Araba t’ik’ina ek’unçay. (AŞ-Ok’ordule) Arabaya sepet eklenmiş (= yapışmış).


ek’unçxums (PZ-Cigetore) EDA har.f. [part. ek’onçxve(r)i] Sütün, ayranın, yoğurdun, sulu bir yemeğin vs içine [dat.] ekmek [aps.] doğruyor, ekmek parçalarını katıyor. Nanak bereşi

mjalvas cari ek’unçxums. (PZ-Cigetore) Anne çocuğa sütün içine ekmek parçaları doğruyor. → ok’unçxums; celunçxuy; geluk’vançxams; duluk’ançxeps; duluk’vançxups


ek’untxozinams/ ek’untxozinay (PZ ~ FN) EDA har.f. → ek’utxozinams/ ek’utxozinaps. I. (PZ ~ FN) Birini veya bir şeyi [aps.] birinin peşinden [dat.] gönderiyor. Ayşe dulyaşa mendaxt’u do bere-muşi var-iyonu. Xasanik-ti bere-muşi ek’untxozinams. (PZ-Cigetore) Ayşe işe gitti de çocuğunu götürmedi. Hasan da çocuğunu peşinden (= arkasından) yetiştiriyor. Ayşe Alişi na-gvonoç’ondru oşk’omale bere şk’ala ek’untxozinay. (ÇM-Ğvant) Ayşe Ali’nin unuttuğu yiyeceğini çocuk ile peşinden yetiştiriyor. Amet’ik ntxiyonaşa it’uşa ondğeneyi gyari oxoyis kodut’alu edo nanak didi mota-muşiz meçu do ek’untxozinams. (FN-Ç’anapet) Ahmet fındıklığa giderken öğle yemeğini evde unuttu ve annem büyük tornuna verip arkasından gönderiyor. → ek’vontxozinay

II. (FN) Birini [aps.] birinin ardında [dat.] eşlik ettiriyor.


ek’un3’ams[1]/ ek’un3’ay (PZ)(AŞ) EA har.f. [kb.{u-}’nun işlevi belli değil] Ateşi yandan veya bir kenardan, bir köşeden yakmaya çalışıyor. Tutuşturuyor. Mdik’apuna kek’un3’es. (PZ-Cigetore) Buğday tarlasını yaktılar. Bere meç’opi. Bardi ek’un3’ay. Ç’vasen. (AŞ-Ok’ordule) Çocuğu yakala. Eğrelti yığıntısını ateşe verip yakacak. Ar k’ale him ek’un3’ay. Ar k’ale si noxosk’inam. (AŞ-Ortaalan) Bir taraftan o yakmaya çalışıyor. Bir taraftan sen söndürüyorsun. → nun3’ay; daçxuriz meşudumers, daçxuriz geşudumers


ek’un3’ams[2] (FN-Sumla ~ AH) ED har.f. Bir şeyin ardından gelen bir nesneye ateş verip tutuşturuyor. Arka arkaya tutuşturuyor. Naylaz jimok’a k’ele ek’un3’ams. (FN-Sumla) Serenderin arkasında bir yerleri tutuşturuyor. K’oçiz elak’idu-doren. Ari var-meskuraşa majuraz ek’un3’ams. (AH-Lome) Adam delirmiş. Biri sönmeden ardından diğerini tutuşturuyor. Ont’ulez na-ok’obobği ğerepe berepek ek’un3’ez-doren do ma ok’açxe bz*iri. (AH-Borğola) Tarlada yığdığım mısır saplarını çocuklar ardından tutuşturmuşlar da ben sonradan gördüm.


ek’uren (PZ ~ AŞ) AD hal f. 1. Birinin arkasındadır. Birinin peşindedir. T’ik’ani Mustafas ek’uren. (PZ-Apso) Kuzu [veya keçi yavrusu] Mustafa’nın arkasındadır. 2. Birini destekliyor. Mustafa da-muşis ek’uren. (PZ-Apso) Mustafa kız kardeşini destekliyor. Ayxani cuma-muşi ek’uren. (ÇM-Ğvant) Ayhan kardeşini destekliyor. Miti na-var-ek’uren k’oçi t’işi cuvelay. (ÇM-Ğvant) Arkasında kimse olmayan (= destekçisi olmayan) kişinin bahtı çöker.


ek’ust’un (ÇM) Aø har.f. Alttan yukarı kayarak çıkıyor. Mek’oreri toç’i ek’ust’un. (ÇM-Ğvant) Bağlanmış ip sıyrılıyor. Ceç’aderi muxi ti ek’utroxun. Ek’ust’un. (ÇM-Ğvant) Çakılmış çivinin başı kopuk olup sıyrılıyor.


ek’ut’roxun (ÇM) AD hal f. Bir şeye ait [dat.] bir şeyi [aps.] alttan yukarıya doğru kopmuş haldedir. Ceç’aderi muxi ti ek’utroxun. Ek’ust’un. (ÇM-Ğvant) Çakılmış çivinin başı kopmuş olup sıyrılıyor.


ek’utxozinams/ ek’utxozinaps (AH ~ HP) EDA har.f. 1. Birini [aps.] birinin [dat.] peşinden gönderiyor. Nana-muşik bozo ogzalaşen doni cuma-muşi ek’utxozinams. (AH-Lome) Annesi kızı gönderdikten sonra peşinden kardeşini gönderiyor. 2. Birini [aps.] birinin [dat.] ardında eşlik ettiriyor. K’oçi-çkunik bozo xvala sotiksani var-oşkumers. Suntxa idasen cuma-muşi k’ap’ulaz ek’utxozinams. (AH-Lome) Bizim adam kızı hiçbir yere yalnız göndermiyor. Nereye giderse kardeşini arkasından gönderiyor. Bere-muşi mektebişe oşkumert’aşi didi berepez ek’utxozinams. (AH-Borğola) Çocuğunu okula yollarken büyük çocukların ardına takıyor. → ek’untxozinams/ ek’untxozinay


ek’ut’alams/ ek’ut’alaps (FN ~ HP) EAL/EDA har.f. I. EAL har.f. [kb.{u-}’nun işlevi belli değil] Bir yere [lok.] su [aps.] gönderiyor ya da salıyor. Nanak lazut’i omkvinu şeni karmat’ez 3’k’ari ek’ut’alams. (FN-Ç’anapet) Annem mısırı öğütmek için değirmene suyu salıyor. Karmat’eşi xerk’i geskuru-doren. Babak ğalişen 3’k’ari ek’ut’alams. (AH-Lome) Değirmenin harkı kurumuş. Babam dereden üzerine su gönderiyor. → oxut’alams

II. EDA har.f. Birinin [dat.] ardına bir şeyi [aps.] düşürüyor. Yunusik dişka gzaz gelat’k’omet’aşi ugo3’k’omilu gonvalams do na-golaxtasen k’oçiz ek’utalams. (AH-Lome) Yunus odunları yola atarken bakmadan sallıyor ve geçen insanların hemen ardına düşürüyor. Skiri, pucepez ek’ut’alare. Vaşa kogelat’k’oça. Çku golobilat şkule gelat’k’oçi. (AH-Lome) Yavrum, ineklere düşürürsün. Sakın atma. Biz geçtikten sonra at.


ek’ut’k’obun (FN ~ HP) AD har.f. (FN-Ç’anapet) Bir şeyin arkasında gizleniyor. Pusuya yatıyor. Xasani ncaz ek’ut’k’obun do msucişa na-moxtasen k’inçepe çume(r)s. (FN-Ç’anapet) Hasan ağacın arkasına gizlenerek sarmaşığa gelecek kuşları bekliyor. → it’obun; cet’obun; (get’k’obun altında) gyut’k’obun; elut’obun, elut’k’obun; gelut’k’obun; ilot’k’obun


ek’ut’k’oçams/ ek’ut’k’oçaps (FN ~ HP) EDA har.f. 1. Birinin veya bir şeyin [dat.] ardından başka bir şeyi [aps.] atıyor. Nanak ont’ule xaçkumt’aşiPucişi gyari ivenya do lazut’i şkule m3ika çkva mak’ufli ek’ut’oçams. (AH-Lome) Annem tarlayı kazırkenİneklere yem olurdiye mısırın ardından biraz da soya tohumu atıyor. 2. Birine [dat.] hoş ve uygun olmayan bir şekilde bir şeyi [aps.] bırakıyor. 3. Yemek ve yiyeceğe [dat.] biraz baharat vs [aps.] katıyor. Oxorcak na-gubumt’u xacizK’ayi nostoni meçazya do a m3ika p’ip’eri ek’ut’k’oçamz. (FN-Ç’anapet) Eşim pişirdiği fasulyeyeİyi tat versindiye içine azcık biber atıyor. Nanak xomula xaci digubuşen doniNostoni meçazya do xomula megya ek’ut’k’oçams. (AH-Lome) Annem kuru fasulye piştikten sonraTat versindiye kuru maydanoz atıyor. Na-pşum çayis ar şekeri dolut’k’oçi-doren. Ma lo3a pşum. Kek’ut’k’oçi, ar şekeri daha ! (AH-Borğola) İçtiğim çaya bir şeker içine atmışsın. Ben tatlı içerim. Ardından bir şeker daha at ! → ek’ut’oçams/ ek’ut’oçay; ek’ut’k’omers


ek’ut’k’omers (FN ~ HP) EDA har.f. 1. Birinin veya bir şeyin [dat.] ardından başka bir şeyi [aps.] atıyor. Nanak ont’ule xaçkumt’aşiPucişi gyari ivenya do lazut’i şkule m3ika çkva mak’ufli ek’ut’k’omers. (AH-Lome) Annem tarlayı kazırkenİneklere yem olurdiye mısırın ardından biraz da soya tohumu atıyor. 2. Birine [dat.] hoş ve uygun olmayan bir şekilde bir şeyi [aps.] bırakıyor. Alik mitis ar mutu yuç’opumt’aşi k’ayi ren. K’oçiz k’ayi gyudgams. Ala meçamuşi oras na-moxvadun steri ek’ut’k’omers do igzals. (AH-Lome) Ali birinden bir şey alırken iyidir. Adamı iyi kafaya alır. Fakat verme zamanı gelince rastfgele bırakıp gider. 3. Yemek ve yiyeceğe [dat.] biraz baharat vs [aps.] katıyor. Nanak xomula xaci digubuşen doniNostoni meçazya do xomula megya ek’ut’k’omers. (AH-Lome) Annem kuru fasulye piştikten sonraTat versindiye kuru maydanoz atıyor.→ ek’ut’oçams/ ek’ut’oçay, ek’ut’k’oçams/ ek’ut’k’oçaps


ek’ut’oçams/ ek’ut’oçay (PZ ~ AŞ) EDA har.f. Bir şeyin [dat.] ardından başka bir şeyi [aps.] atıyor. Daçxuri mexrosk’un. Dişk’a kek’ut’oçi. (AŞ-Ok’ordule) Ateş sönüyor. Odun ekle. At. → ek’ut’k’oçams/ ek’ut’k’oçaps


ek’uzun (PZ ~ AŞ) AD hal f. Bir şeyin [dat.] arkasında duruyor. Nek’na gon3’asi ninçark’en. Mutxa kek’uzun. (ÇM-Ğvant) Kapıyı açınca sıkışıyor. Arkasında bir şey var. → ek’uz*in


ek’uz*in (FN ~ HP) AD hal f. Bir şeyin [dat.] arkasında duruyor. “Belge 10coxoni dosya ek’uz*in. (AH-Lome) “Belge 10adlı dosya arkasında eklidir. → ek’uzun


ek’u3’k’ams (FN) ED har.f. İlgiyi kaybedip bırakıyor. Mamut’i k’ala k’oçi steri mutu var-ok’isinapen. A mutxaz kek’uğu-i, var-ek’u3’k’amz. (FN-Ç’anapet) Mahmutla insan gibi bir şey konuşulamıyor. Bir şeye taktı mıydı, bırakmıyor. → oxoşkumers


ek’vabgay (AŞ-Ortaalan) ED har.f. Birinin [dat.] arkasından ağlıyor. Bere-şk’imi dido ek’k’ebabgari. (AŞ-Ortaalan) Çocuğumun arkasından çok ağladım. → ek’abgay; cabgay; ek’vobgay; cek’vobgay; ek’abgars


ek’vambinen (PZ ~ AŞ) AD har.f. Su, ateş veya bir iş sonradan ilâve edilerek bağlanıyor. Xasanik jur svas daçxuri ogzu. İxi gamaxt’usi k’artik’artis kek’vambinu. (PZ-Cigetore) Hasan iki yere ateş yaktı. Rüzgâr çıkınca birbirine bağlandı. Mç’ima t’ik’ams. Ek’vambinen do imorden. (PZ-Cigetore) Yağmur damlaları ekleniyor da büyüyor. Ar duyla ordoşa var-eyonç’inasi daya mboli dulya ek’vambinen. (ÇM-Ğvant) Bir işi erken bitirmediğin zaman daha çok iş ekleniyor.


ek’vant’alen (PZ) AD har.f. Biri [aps.] bir şeye [dat.] katılıyor. Xasanişi biç’i partiyas ek’vant’alen. (PZ-Cigetore) Hasan’ın oğlu cemiyete katılıyor. → elvak’aten; elak’aten; ak’aten[1]; ilvak’aten, ilak’aten


ek’vatums/ ek’vatuy (PZ ~ FN-Ç’anapet) EA har.f. [k.ö.{e-}] Ağacı [aps.] dibinden kesiyor. Kökünden kesiyor. Ali u3’vi do na-ep’k’vati txombu gamaçitay. (AŞ-Ok’ordule) Ali’ye söyle de kestiğim kızılağacı yarsın. Oşk’uri çxovroni ep’k’vati. Xolo ek’iğay. (AŞ-Ok’ordule) Elmayı dokuzuncu kez kestim. Yine filizleniyor. Oxori na-matven mutu ort’t’u ep’k’vati. (AŞ-Ortaalan) Evi örten [bitki] ne vardıysa kökünden kestim. Na-ek’vatum msxuli oxori moy-goyat’t’assen şeni mancura k’ale a miti toç’ç’ite ozdapare. (AŞ-Ortaalan) Kestiğin armut ağacı evin üstüne düşmesin diye diğer taraftan iple birine çektireceksin. Na-ep’k’vati msxuli do3xot’i do oxorişa mendiği. (AŞ-Ortaalan) Kestiğim armut ağacının ince dallarını kes de eve götür. Alik nca ek’vatumt’aşa ti-muşi dido igurams. (FN-Ç’anapet) Ali ağaç keserken kendini çok kolluyor. Cumadik ğoma na-ek’vatu ncalepe handğa gzaşi jilendo ar yeriz ok’odumerz. (FN-Ç’anapet) Amcam dün kestiği ağaçları bugün yolun üstündeki bir yerde yan yana koyuyor. Babak na-ek’vatu ncate gza nik’vatu do pucepe ğoberi do ncaşi araz eşikaçez. (FN-Ç’anapet) Babamın kestığı ağaçla yol tıkandı ve inekler ağaçla çeper arasında sıkışıp kaldılar. Jur tuta ogine pi3ari şeni na-ep’k’vatit ç’ubri elak3un. (FN-Ç’anapet) İki ay önce tahta için kestiğimiz kestane agacı kısmen çürüyor. Na-dgirt’u uşkuyi ek’vatez. (FN-Ç’anapet) Dikili olan elma ağacını kökünden kestiler. K’amiyoni golit’aşa oxoyişi jilendo na-geladgin ncaz elantxen. Heyaşeni ç’umanişe heya ep’k’vatare. (FN-Ç’anapet) Kamyon geçerken yolun üstünde duran agaca değiyor. Onun için yarın onu keseceğim. → cek’vatums/ cek’vatuy; gek’vatums/ gek’vatups; mok’vatams/ mok’vataps

part. ek’vateri : Dibinden kesilmiş. Kökünden kesilmiş. Ek’vateri mca zut’u svas ek’iğams. (PZ-Cigetore) Kesilmiş ağaç olduğu yerde sürgün veriyor. Ek’vateri 3’iprik ağne ek’iğams. (FN-Ç’anapet) Kesilmiş gürgen ağacı yeniden filiz veriyor.

f.-s. ek’vatoni/ ek’vatuşi : Dibinden kesilmeli. Kökünden kesilecek. Him m3xuli doxombu. Ek’vatuşi miğun. (AŞ-Ortaalan) O armut (ağacı) kurudu. Kesmem gerekiyor.


ek’vayonen (ÇM) AD har.f. Birinin [dat.] arkasına takılıp gidiyor. Alişi laç’i salaxana on. Avla miti golit’asen ek’vayonen. (ÇM-Ğvant) Ali’nin köpeği eve bağlı değil. Evin önünden kim geçer ise arkasına takılıp gidiyor.


ek’vobay (ÇM ~ AŞ) EAL/EDA har.f. Bir şeye [lok.] ya da birine [dat.] ardından sıvı döküyor. Ayşe ngolaşa na-ulvan berepe-muşi ordo-molva-xvama şeni 3’ari ek’vobay. (ÇM-Ğvant) Ayşe yaylaya giden çocuklarının erken gelme duası için artlarından su döküyor. Nusa k’oçi-muşi ogzalu. 3’ari ek’vobay. (AŞ-Ok’ordule) Gelin beyini gönderdi. Arkasından su döküyor. A miti mendraşa it’t’aşa 3’ari ek’vobare. Adet’t’i hişo on. (AŞ-Ortaalan) Biri uzağa giderken arkasından su dökeceksin. Adet öyledir. → ek’obams/ ek’obaps


ek’vobgay (ÇM) ED har.f. Birinin [dat.] peşinden ağlıyor. Bere nana-muşi ek’vobgay. (ÇM-Ğvant) Çocuk annesi giderken (peşinden) ağlıyor. → cabgay; cek’vobgay; ek’abgay, ek’vabgay, ek’abgars


ek’vobğun (ÇM ~ AŞ) AL hal f. Katı cisim [aps.] arkada yere dökülmüş halde duruyor. Ali oxori-k’ap’ula na-ek’vobğun let’ape ek’axuy. (ÇM-Ğvant) Ali evin arkasındaki toprakları atıyor (= başka yere döküyor).


ek’vobun (ÇM ~ AŞ) AD hal f. Bir şey [aps.] birinin [dat.] sırtında asılıdır. # Ek’vobun k’alatina / Avla-şk’imi golulun / Ç’umanişi ext’a do / Limci mcora dolulun. (ÇM-Ğvant, S.Y. Sevdalık Türküleri Derleme) Sırtında sepeti asılı / Evimin önünden geçiyor / Sabah doğan güneş / Akşam batıyor. Didi k’alati nana-şk’imi ek’vobun. (AŞ-Ok’ordule) Büyük sepet annemin sırtında asılıdır. Ham na-ek’emobun yuk’i pampa mau. (AŞ-Ok’ordule) Bu sırtıma aldığım yük hafif oldu. → ç’ek’obun; ek’obun; mobun[2], mujobun


ek’voç’ay (ÇM) EDA har.f. Ardı sıra başlıyor. Oxaşk’u ora var-uşk’un. A miti xaşk’asi ek’voç’ay. (ÇM-Ğvant) Tarlaya tohum verme zamanını bilmiyor. Biri tohum verince ardı sıra başlıyor. Ma pxaşk’asi ek’emoç’ay. (ÇM-Ğvant) Ben tarlaya tohum verince ardım sıra başlıyor.


ek’voğay (ÇM) EA/øA har.f. I. EA har.f. ♦ [dey. toli var-ek’voğay (ÇM) : Gözünü [aps.] bir şeyden [abl.] ayırımıyor.] Ali melenk’ale miti molaxt’asen oxorişa moxt’aşa toli var-ek’voğay. (ÇM-Ğvant) Ali karşıdan kim geçer ise eve gelinceye kadar izliyor (= gözünü ayırmıyor). → toli var-mok’oğams; toli var-mok’omers; toli yuz*iren; toli gyoz*in

II. øA har.f. Bir şey [aps.] görüş alanından çıkıyor. Inora melenk’alepe mcora ordoşa ek’voğay. (ÇM-Ğvant) Kışın karşı taraflarda güneş erken batıyor (= güneş erken kayboluyor).


ek’vontxozinay (ÇM ~ AŞ) EDA har.f. Biri ile [+ şk’ala] bir şeyi [aps.] birinin [dat.] arkasından yetiştiriyor. Alişi nana, Ali yemaneri cari eçop’inu gvoç’ondrasi monta-muşi şk’ala ek’vontxozinay. (ÇM-Ğvant) Ali’nin annesi, Ali öğlen yemeğini almadan çıktığında tornu ile arkasından yetiştiriyor. Na-meçasen gvoç’ondrun. Uk’açxe ek’vontxozinay. (AŞ-Ok’ordule) Vereceğini unutuyor. Sonra arkasından koşturtuyor. → ek’untxozinams/ ek’untxozinay


ek’vosk’udun (ÇM ~ AŞ) AD har.f. Birine ait [dat.] bir şey [aps.] arkada kalıyor. Ali na-moğasen dişk’a şuk’u ek’vosk’udun. (ÇM-Ğvant) Ali, getirdiği odun kadar arkada bırakabiliyor (= unutarak bırakıyor) (= kelimesi kelimesine : Ali [o kadar dikkatsizdir ki kendi] getirdiği odun bile [unutularak] arkasında kalıyor). P’eyat’t’i mt’ape nak’k’u ep’3’ik’o-ti ek’emosk’udun. (AŞ-Ortaalan) Kötü otları ne kadar söksem de (yine de) arkamda kalıyor. (ek’ask’udun altında) ek’usk’udun; ek’osk’udun, ek’oskidun; ik’oskidun, ik’vosk’idun


ek’vot’va3’ay (ÇM) ED har.f. Birine arkadan vuruyor. Ayxani bere k’ot’ula kek’vot’va3u. (ÇM-Ğvant) Ayhan çocuğun ensesine vurdu.


ek’voyonay (ÇM) EDA har.f. [f.-i. ek’ayonu] Birine [dat.] bir şey [aps.] ısmarlıyor. Parasını kendi vermek üzere başkası için [dat.] yiyecek veya içecek [aps.] getirilmesini söylüyor. Omeri noğaşa vidaşa p’anda a muti ek’emoyonay. (ÇM-Ğvant) Ömer çarşıya giderken her zaman bana bir şey ısmarlıyor. → dundvinams; nandumersII


ek’voyuy (ÇM) ED har.f. Birine [dat.] ardından eşlik ediyor. Ali andğa baba-muşi ngolaşa ek’voyuy. (ÇM-Ğvant) Ali bugün babasına yaylaya giderken ardından eşlik ediyor.


ela- (PZ ~ HP) fb. [/a/ önünde elv- (PZ ~ AŞ), el- (FN ~ HP) ] [/o/ önünde el- (PZ), elv- (ÇM ~ AŞ), el- (FN ~ HP)] [/i/ ve /u/ önünde el- (PZ ~ HP)] [va-/ ba-, vi-/ bi-, vo-/ bo- (*), vu-/ bu-, ma- (**), ga- (**), mi-, gi-, mo-, go- önünde ele- (PZ ~ HP)] → ila-

[(*) bo- önünde elo- (AŞ-Ok’ordule), ör. elobolam; ela- (AŞ-Ortaalan), ör. elabolam] [(**)ma- ve ga- önünde elo- (PZ-Noxlamsu), ele- (PZ-Apso ~ HP)]

I. Az meyilli yerde yukarı doğru. (Ör. elulun vs).

II. Bir kenarda, bir kenara, bir kenardan, bir tarafta, bir tarafa, bir taraftan. (Ör. elaxedun vs).

III. [işlevi belli değil] (→ elaçams vs).


ela (PZ ~ AŞ) ü. [“Gel !” anlamında --- yani mulun fiilinin emir kipi yerine --- kullanılan ünlem : Bazen çoğul kişiye “Elat !” (= Gelin !) dendiği de gözlemlenir.] Vit-do-xut defa degi3’vi ç’i şk’imda ela. (PZ-Cigetore) On beş kez dedim ki bana gel. # Ela komemaoni / 3’ulut’ina ort’aşa / Uk’açxe pişmanare / Om3’el unk’anamt’aşa. (AŞ, anonim) Gel bana kaç / Küçücük (kız) iken / Sonra pişman olacaksın / Beşik sallarken. [Bu ünlem ile eşbiçimli ve eşanlamlı ifade Bulgarca ve Rumcada da mevcut olup her iki dilde “gelmek anlamına gelen fiilin tamamen istisnaî emir kipi” olarak sınıflandırılmaktadır. (*) Lazcanın Batı diyalektlerde ise, ayrıca mulun fiilinin kurallı emir kipi de (moxt’i !, komoxt’i !, moxt’it !, komoxt’it !) kullanıldığından dolayı, “bir fiilin tamamen istisnaî ve fazladan bulunan biçimi” olarak değil, “bir fiilin emir kipine benzer anlam taşıyan ünlem” olarak sınıflandırılması mantıklıdır.] [(*) Üç dilde bulunan bu kelimelerin aynı kökenli olma ihtimali oldukça yüksek olmasına rağmen hangi dilden diğer dillere geçmiş olduğu bilinemez. “Bugün kaybolan dördüncü bir dilden her üç dile geçmiş” diye de varsayılabilir.]


elabams[1] (PZ-Apso) EAL har.f. Yan tarafa asıyor. Takıyor. İliştiriyor. Oxorzak şeepe-muşi kat’a foyi on3xenis elabams. (PZ-Apso) Kadın eşyalarını daima tavan arasına asıyor. → elobams[1], elvobay[1], elobay[1]; elok’idams/ elok’idaps, ilok’idaps, ilvokidaps

+ elubams[1] EDA har f. Birinin yan tarafına asıyor, takıyor, ya da iliştiriyor. Duğuncipek noğamisas cenç’areyi elubams. (PZ-Apso) Düğüncüler geline hediyelik para takıyor.


elabams[2] (PZ-Apso) EAL har.f. Kenara ya da yan tarafa sıvı [aps.] döküyor. K’oçik nca k’ale 3’ayi elabams. (PZ-Apso) Adam ağaca doğru su döküyor. → elobams[2], elvobay[2], elobay[2], elobaps, ilobaps, ilvobaps

+ elubams[2] EDA har.f. Birine veya bir şeye sıvı akıtıyor. Zimayis 3’ayi elubams. (PZ-Apso) Hamura su katıyor.


elabams[3] (PZ-Apso) EA har.f. Sıvi bir maddenin bir kısmını döküyor.

+ elubams[3] EDA har.f. Birine sıvi bir şeyin bir kısmını ayırıp veriyor. Baba-şk’imik a m3ik’a torpi kelemibu. (PZ-Apso) Babam bana biraz bal ayırdı (= verdi). Ma a m3ik’a gazyaği kelemibik’o. (PZ-Apso) Bana biraz gazyağı versen.


elabareri → elibars/ elibay; elvobay[3]; elibarams; elabay/ elabars


elabaren → elibaren


elabay (AŞ-Ortaalan), elabars (FN ~ HP) Aø har.f. I. (AŞ-Ortaalan)(AH ~ HP ÇX) Rüzgâr [aps.] yukarıya doğru esiyor. İxi elabay. (AŞ-Ortaalan) Rüzgâr yukarıya doğru esiyor. İxi elabars. (HP-P’eronit) Rüzgâr yukarıya doğru esiyor. elibars, elibarams, elibay; elvobay[3]; ilabars

II. (FN) Rüzgâr [aps.] hafiften esiyor. İxi elabars. (FN-Ç’anapet, Sumla) Rüzgâr hafiften esiyor. İxi jilendo elabars. (FN-Sumla) Rüzgâr hafiften yukarıya esiyor. İxi elabarayiz t’ikşari ğoberiz maç’apxen. (FN-Sumla) Rüzgâr esince bahçe kapısı çitlere çarpıyor. elibars, elibarams, elibay


elaberi → elabun, elvobun, elubun, elobun


elabru3’un (FN ~ AH HP) Aø har.f. → ilabru3’un. I. Yandan yukarı doğru yırtılıyor.

+ elubru3’un AD har.f. Birine ait [dat.] bir şeyin [aps.] yanı yırtılıyor. Modvalu elemibru3’u. (AH-Lome) Ayakkabımın yanı yırtıldı. Na-elubru3’u porça fik’etas kodokaçapu. (AH-Borğola) Yırtılan gömleğini firketeyle tutturdu. (elastun altında) elustun

II. mec. Küsüyor. Xasani dido ordo elabru3’un. (FN-Sumla) Hasan çok erken küsüyor. Ar mutu u3’vaşi elabru3’un. (AH-Lome) Ona bir şey söyledin mi küser. → mosk’ut’alums; guri mvalen/ guri malen; guri muxtams/ guri muxtaps; gegondun

+ elubru3’un AD har.f. Biri [aps.] birine [dat.] küsüyor. Xasaniz va-mebuucişi elemibru3’u. (AH-Lome) Ben Hasan’ı dinlemeyince [Hasan] bana küstü. → gyugondams/ gyugondaps


elabun (PZ) AL hal f. [PZ-Cigetore’de hem elabun hem elobun denir.] Bir şeyin [lok.] yukarı tarafa asılıdır. Çona on3xeni ktee elabun. (PZ-Apso) Işık tavan arasına doğru asılıdır. → elvobun, elubun, elobun, ilobun, ilvobun


elacans (AH ~ HP) AL hal f. Uzanmış haldedir. Kenarda yatmış haldedir. Bere-çkimiz dido daç’k’indu. Seriniz m3ika elacans. (AH-Lome) Çocuğum çok yoruldu. Serinde biraz uzanıp dinleniyor. Coğori ntxirişi tude elacans. (AH-Borğola) Köpek fındık ağacının altında yatıyor. → elancars/ elancas/ elancay; elancans; ilacans


elacoxen (FN) ED har.f. Bir yere giderken yolda birine [dat.] uğruyor. Noğaşe oxorişa moit’aşa soti mot-elacoxer. (FN-Ç’anapet) Çarşıdan eve gelirken hiçbir yere uğrama. Handğa na-elemacoxit va-pşinum. Ar seriz moxtaten do mebisinapaten. (FN-Ç’anapet) Bugün uğradığınızı saymıyorum. Bir akşam geleceksiniz de muhabbet edeceğiz. Handğa a 3’ut’a ora şeni nanaz elebacoxare. (FN-Ç’anapet) Bugün kısa bir zaman için anneme uğrayacağım. Çkunde k’ele dolayiz ar pederiz-ti kelacoxare. (FN-Ç’anapet) Bize doğru (= bizim mahalleye) gidersen bir de babama uğrarsın.


elacun →elajun


elaçama[1] i. [çoğ. elaçamape] (PZ)(FN ~ HP)(ÇX) i. Ailelere verilen takma adı ya da lakap. T’ermoşişiz Bozoşi-ti gyoz*inan. Bozoşi elaçama ren. (FN-Ç’enneti) T’ermoşişi’lere Bozoşi de denir. Bozoşi takma adıdır. Kvaxuleşi, İbik’epe, Tosumişepe, Pun3kulaşepe, İstavi3’eşepe do Punt’urape elaçamape renan. (FN-Sumla) Kvaxuleşi, İbik’epe, Tosumişepe, Pun3kulape, İstavi3’eşepe ve Punt’urape takma adlarıdır.


elaçama[2] (FN-Ç’anapet) s.-z. Abartılı. Xuseniz elaçama dido asinapen. (FN-Ç’anapet) Hüseyin abartılı çok konuşabiliyor. → elam3xvineri


elaçams[1] (PZ-Apso) ED har.f. Ciddiye almıyor. Dalga geçiyor. Psikolojik baskı yapıyor. Bere elaçameyi domordines. (PZ-Apso) Çocuğu ezik büyüttüler. K’oçis p’anda elaçaman. (PZ-Apso) Adama sürekli aşağılayıcı davranıyorlar. → var-moi3’onams[2]; va-ci3’onay; var-moi3’onay; var-num3’k’rams; var-nuxondinams; moi3’onams[3]


elaçams[2] (FN-Ç’anapet) ED har.f. Dokanıyor. Xasanik ğoma becğamt’uşa na-tkupe Aliz-ti kelaçu. (FN-Ç’anapet) Hasan’ın dünkü kızgınlığında söyledikleri Ali’ye de dokandı.


elaçams[3] (FN-Ç’enneti) EA har.f. Andırıyor. M3ika p’ip’eroni elaçams. (FN-Ç’enneti) Sanki biberli bir tadı var.


elaçams[4] (FN-Sumla) EDA har.f. Yandan azar azar katıyor. Nanak lu-ncaxeriz mkveri elaçams. (FN-Sumla). Annem kaynayarak pişen lahana yemeğine azar azar un katıyor.

[dey. xe elaçams[10]] → xe


elaçams[5] (AH-Lome) EDA har.f. [Sırf deyim üyesi olarak kullanılır.] ♦ [dey. xe elaçams[10]] → xe

[dey. uci elaçams[5]] Kulak vermiyor. Nak’o u3’vare u3’vi, Omerik p’anda uci elaçams. (AH-Lome) Ne kadar söylersen söyle, Ömer hep kulak ardı eder (= kulak vermez).


elaçams[6] (AH-Borğola) EDA har.f. Yandan yediriyor. Osmanik bere-muşiz dondurma elaçams. (AH-Borğola) Osman çocuğuna dondurmayı yandan yediriyor. ++ çams


elaçams[7] (AH-Borğola) EA har.f. [Sırf deyim üyesi olarak kullanılır.]

[dey. xe elaçams[7] : Yandan kapıyor. Yandan aşırıyor.] Onurik çukuleta z*iraşi xe ar elaçams. (AH-Borğola) Onur çikolata görünce onu yandan kapıyor.


elaçams[8]/ elaçaps[1] (HP) ED har.f. Değiyor. Hafiften dokunuyor. Kızdırıyor. Beres mo-elaçam. (HP-P’eronit) Çocuğu değme, kızdırma. ♦ [dey. xe elaçams[10]] → xe


elaçams[9]/ elaçaps[2] (HP) ED har.f. İma ediyor. Dolaylı anlatıyor. Axmetik Mexmeti şeni zopont’uşi ncoxo ugedumu Rizas-ti kelaçu. (HP-P’eronit) Ahmet Mehmet ile ilgili olarak konuşurken isim vermeksizin Rıza’yı da ima etti.


elaçans (FN ~ HP), ilvaçans (ÇX) AL hal f. Bitkinin [lok.] dallarının veya saplarının kenarında meyvesi var. Lazut’i-çkuniz mtelli jur jur rok’a elaçans. (AH-Lome) Bizim mısırlarda hep ikişer koçan var.

[dey. xe elaçans (AH) : Eli uzundur. Fırsat buldukça öteberi çalıp götürüyor.] Hemuz k’ap’ula var-nidven. Dido xe elaçans. (AH-Lome) Ona güven olmaz. Çok eli uzundur. → xe gunz*e uğun


elaçay (ÇM ~ AŞ-Ok’ordule) ED har.f. Hor görüyor. Küfür etmeksizin aşağılıyor. Yeriyor. Küçümsüyor. Eleştiriyor. Alay ediyor. K’at’a azirasen elamçay. (ÇM-Ğvant) O, her gördüğümde beni aşağılıyor. Ali mi-t ort’asen elaçay. Cunaxepe gvo3’ay. (ÇM-Ğvant) Ali kim olursa alay ediyor. Günahlarını alıyor. Yilmazi iri azirasuni ma elamçay. (AŞ-Ok’ordule) Yılmaz her gördüğünde beni küçümsüyor. → elorçams[1]


elaç’aben (FN ~ HP-P’eronit) AD har.f. Biri ya da bir şey [aps.] bir şeyin ya da birinin [dat.] yan tarafına yapışıyor. Sedik’epe çkunda moxtaniz 3’ut’eli bere-nişi oncğoreten nana-muşiz elaç’aben. (FN-Ç’anapet) Sadık’lar bize gelince en küçük çocukları utancından annesine yapışıyor. Bere nek’naz elaç’aben do t’k’obun. (AH-Lome) Çocuk kapının yan tarafına yapışıp saklanıyor. Kemali k’inçi oilu şeni ncas elaç’aben do not’k’obun. (AH-Borğola) Kemal kuş avlamak için ağaca yanına yapışırcasına gizleniyor. → elvaç’amben; elvat’amben; elvaç’aben; elan3axen, ilan3axen, ilvan3axen


elaç’ams (PZ) EA har.f. [perf.1.tek. elap’ç’i] Kenarını dikiyor. Xasanis porça elvaxu. Elaç’ams. (PZ-Cigetore) Hasan’ın gömleği söküldü. Kenarından dikiyor. → elaç’uy/ elaç’ums, elaç’ims, elaç’ips, ilaç’ips, ilaç’ups


elaç’ims (AH-Lome), elaç’ims/ elaç’ips (HP) EA har.f. [perf.1.tek. elap’ç’i] Kenarını dikiyor. Fadime ok’açxe moxtasen. Ç’uvali elaç’ims. (AH-Lome) Fadime sonra gelecek. Çuvalın kenarını dikiyor. → elaç’ams, elaç’uy/ elaç’ums, ilaç’ips, ilaç’ups


elaç’irdums/ elaç’irduy (PZ ~ AŞ) EA har.f. Yan tarafı yırtıyor. Xasanik xorz*a-muşişi fot’a elaç’irdums. (PZ-Cigetore) Hasan hanımının peştamalını yan tarafını yırtıyor. Ali lazut’i oşk’omoni iyu-i ognapu şeni ç’ebape elaç’irduy. (ÇM-Ğvant) Ali mısırın yenebilir olduğunu anlamak için mısır koçanlarının yan tarafını yırtıyor. İrote porça ek’vağen. Elaç’irduy. (AŞ-Ok’ordule) Her zaman gömlegini takıyor. Yandan yırtıyor.

part. elaç’irderi : Yan tarafı yırtılmış. Yan taraftaki yırtıklar. Ayşe cejinaşe elaç’irderepe eluç’ay. (ÇM-Ğvant) Ayşe yatağın yırtıklarını dikiyor. Alişi mçoxa elaç’irderişa pambuğepe gamvaxven. (ÇM-Ğvant) Ali’nin yeleğinin yırtık yerinden pamuklar dışarı çıkıyor.


elaç’işun (AH) AD/EDA har.f. I. AD har.f. Yan taraftan bir şeye [dat.] yetişiyor.

II. EDA har.f. ♦ [dey. xe elaç’işun : El atıyor. İşe girişiyor.] Si xe kelaç’işi. Dulya-çkimi çkar abğal do çabğali var-doskidun. (AH-Lome) Sen madem el attın. Benim işim hiç karmakarışık kalmaz. → xe elaçams[1]


elaç’k’odun (FN ~ AH HP) Aø har.f. Yantarafı çatlıyor.Yan tarafı kopuyor. → elaç’ordun; ilaç’k’odun

+ eluç’k’odun AD har.f. Bir şeyin [dat.] yan tarafından çatlayarak kopuyor. Han3’o uşkuriz dido çans. Va-imonç’aşa t’ot’epe dimonk’anen do gyovdez eluç’k’odun. (AH-Lome) Bu sene elma çok verimli. Olgunlaşmadan dalları ağırlaşıyor ve gövdeden çatlayarak kopuyor.


elaç’k’om- → elimxors/ elimpxors/ elipxors/ ilaç’komups


elaç’ordun (PZ ~ AŞ) Aø har.f. Yan tarafı yırtılıyor. → elaç’k’odun, ilaç’k’odun

+ eluç’ordun AD har.f. Birine ait [dat.] bir şeyin [aps.] yan tarafı yırtılıyor ya da sökülüyor. K’uçxe-modvale elemiç’ordu. (ÇM-Ğvant) Ayakkabımın yanı söküldü.


elaç’ums[1]/ elaç’uy[1]/ elaç’ups (PZ ~ HP) EA/EAL har.f. [perf.1.tek. elap’ç’vi] → ilaç’ups[1]. I. EA har.f. Bir şeyin [aps.] bir yanını ya da bir kenarını yakıyor. Xasanik danz*epona elaç’ums. (PZ-Cigetore) Hasan dikenliklerin kenarını yakıyor. Ayşe toma-3’endeç’i na-gamvaxu tomalepe elaç’uy. (ÇM-Ğvant) Ayşe yün çorabın çıkan kıllarının kenarlarını yakıyor. Ali gazeta nun3’ay. Elaç’uy. (AŞ-Ok’ordule) Ali gazeteyi ucundan tutuşturup yakıyor. Berek erçapule ar k’ele daçxuriz elaç’ums. (AH-Lome) Çocuk çarşafı bir kenarından ateşte yakıyor.

II. EAL har.f. Bir kenarıda [lok.] bir şeyi yakıyor. Cuma-çkimik livadi k’alani limxanopuna elaç’umz do heko çayi dodvasen. (FN-Ç’anapet) Kardeşim bahçenin yanındaki eğreltiliği yakıp oraya çay ekecek. Oxorcak na-dibğu xeç’ep’ape ok’okosu do ar kinayiz elaç’ums. (AH-Lome) Kadın dökülen fındık kabuklarını süpürüp bir kenarda yakıyor.

III. EA har.f. Yukarıya doğru yakıyor. Jilendo k’ele nooms do elaç’ams. (AH-Lome) Yukarıya doğru devam ederek yakıyor.


elaç’uy[2]/ elaç’ums[2] (ÇM ~ FN)(AH-Borğola) EA har.f. [perf.1.tek. elap’ç’i] Kenarını dikiyor. Nana porça na-axaru yeri elaç’uy. (AŞ-Ok’ordule) Anne(m) gömleğin yırtılan yerini dikiyor. Oxorcak elaxareyi pontoloni-çkimi elaç’umz. (FN-Ç’anapet) Eşim yırtık pantolonumu dikiyor. Kyamilik na-elustu modvalu k’irnap’iten elaç’ums. (AH-Borğola) Kâmil yanı sökülmüş ayakkabıyı kırnapla dikiyor. → elaç’ams, elaç’ims, elaç’ips, ilaç’ips, ilaç’ups

+ eluç’ay/ eluç’ams EDA har.f. Bir şeyin [dat.] kenarındakı şeyi [aps.] dikiyor. Ayşe cejinaşe elaç’irderepe eluç’ay. (ÇM-Ğvant) Ayşe yatağın yırtıklarını dikiyor. P’ap’uli-çkimik kotumez xunç’k’uli ambarayiz yuk’vatamt’u. Hemindora şkule k’ayi dupağamt’u do keluç’amt’u. Edo heşote kotume oşletinamt’u. (FN-Ç’napet) Dedem tavuğun taşlığı şişince yarıp temizledikten sonra dikerdi. Ve böylece tavukları kurtarırdı.


eladgams (PZ) EAL har.f. Yan tarafa koyuyor. → eladguy/ eladgums, eladgims/ eladgips, iladgips; + eludgay


eladgims/ eladgips (AH ~ HP) EAL har.f. Yan tarafa koyuyor. Mja bak’laç’ite mjoraz nuz*in. Serini ar soti keladgi. (AH-Lome) Süt bakracın içinde güneşe karşı duruyor. Serin bir yere kaldır. → eladgams, eladguy/ eladgums, iladgips

+ eludgams/ eludgaps EDA Birinin yan tarafına [dat.] bir şeyi [aps.] koyuyor.

[dey. kudi eludgams (AH): Birine [dat.] kur yapıyor.] Kemalik bozoz kudi eludgams. (AH-Lome) Kemal kıza kur yapıyor.


eladgin (FN ~ HP) AL/A.Dir hal f. Kenarda ayakta kalmış halde duruyor. Pederik livadi elamtumani na-eladgin ntxombuşi poçxot’ape gelak’vatumz do heşoten k’at’a 3’anaz getasulez ğari muçvamz. (FN-Ç’anapet) Babam bahçe kenarında duran kızılağaçların dallarını keserek bu şekilde her sene fidanlığın gölgesini açıyor. Beres ar mutu komepçat. Ndğoraşen doni gale eladgin. (AH-Lome) Çocuğa bir şey verelim. Deminden beri dışarıda duruyor. Onuri oxorişe mot var-amaxtu do nek’nas eladgin ? (AH-Borğola) Onur eve neden girmiyor da kapıda duruyor ? → eladgun, iladgin


eladginams/ eladginaps (FN ~ HP) EAL har.f. Kenara ayakta durduruyor. → elagutinams; elvogutinay; iludginaps

part. (FN ~ HP) eladgine(r)i : Kenarda ayakta durdurulmuş halde. Berek çkimde eladgineyi çayiş o3’iluşe nap’iyi eç’opums. (AH-Lome) Çocuk yanımda durarak çay toplamaya sıra tutuyor.


eladgitun (FN ~ HP) AL/A.Dir har.f. 1. Kenarda ayakta duruyor. Yan tarafta ayakta duruyor. Bere-skani mitis var-noğun. Kinayiz eladgitun do sira-muşi çumers. (AH-Lome) Senin çocuğun kimseyi engellemiyor. Kenarda durup sırasını bekliyor. Memet’i, na-aşkurinen şeni araba golulut’aşi gzaşi ar k’ele eladgitun. (AH-Borğola) Mehmet korktuğu için araba geçerken yolun bir kenarında (ayakta) durur. 2. Su [aps.] gölleniyor. Balk’onis ter3ine meyili uğun. 3’k’ari nek’naşe k’ele eladgitun. (AH-Lome) Balkonun eğimi terstir. Su kapıya doğru gölleniyor. → elagutun, iladgitun

+ eludgitun AD har.f. Birinin [dat.] yanında ayakta duruyor. Henife nana-muşiz eludgitun do lazut’iş omoluz gyoç’k’ams. (AH-Lome) Hanife annesinin yanında durup mısır çapalamaya başlıyor.


eladguy/ eladgums (ÇM ~ FN) EAL har.f. Yan tarafa koyuyor. Ali oxorişa amit’aşa k’uk’ma nek’na şk’ala eladguy. (ÇM-Ğvant) Ali eve girerken güğümü kapının yanına koyuyor. K’oda ğap’i ağani dobusvit. K’uk’malepe hiko mo-eladgum. (AŞ-Dutxe) Duvarı yeni boyadık. Güğümleri oraya (= duvarın yanına) koyma. Xasanik na-3’ilasen ntxiri k’alatiten moiğams do avlaşi ogine eladgums. (FN-Ç’anapet) Hasan, topladığı fındığı sepetle getirip evin önüne koyuyor. Nanak na-k’ak’alasen ntxiri oxoyiz eladgums. (FN-Ç’anapet) Annem ayıkladığı fındığı evin içinde bir yana koyuyor. Alik k’uk’uma k’eraz eladgums. (FN-Sumla) Ali güğümü evin ortasındaki oturma bölümünün (= ocaklığın) kenarına koyuyor. → eladgams/ eladgay, eladgims/ eladgips, iladgips


eladgun (PZ ~ AŞ) AL/A.Dir hal f. Kenarda ayakta kalmış halde duruyor. Ek’naşi ogis k’uli eladgun. (PZ-Cigetore) Kapının önünde iskemle duruyor. Ayşeşi k’uk’ma p’anda nek’na k’ap’ula eladgun. (ÇM-Ğvant) Ayşe’nin güğümü her zaman kapının arkasında durur. Arguni oda eladgun. (AŞ-Ok’ordule) Balta odada duruyor. → eladgin, iladgin


eladums (PZ), eladuy (ÇM ~ AŞ), eladums (AŞ-Dutxe), eladums/ eladumers (FN ~ AH), eladumels (FN-Sumla), eladumers (HP) EAL har.f. [perf..1.tek. elabdvi/ ilabdvi; part. eladve(r)i/ eladume(r)i] Kenara koyuyor. Defteri hek hak eladvayiz lebiten iyuçanen. (FN-Ç’anapet) Defteri oraya buraya koyunca kir ile kararıyor. → iladumers (AK), iladvars (ÇX)

şsz elidven : 1. Yanına koyuluyor. Yanına konur. K’uk’uma ğociz elidven. (FN-Sumla) Güğüm duvarın yanına (= köşeye) konur. Xaci irda şkule dorgu şeni xorşape elidven. (AH-Gidreva) Fasulye büyüdükten sonra dikmek için sırıklar yanına koyulur. 2. Zamanı gelince kullanılmak üzere saklanılıyor. Gençluğiz dido içalişinen do obadalik’iz oç’k’omu şeni kinayiz m3ika mutu elidven. (AH-Lome) Gençlikte çok çalışılır ve ihtiyarlıkta yemek için kenara bir şeyler atılıp biriktirilir. [eşb. elidven[1], elidven[2]]

part. eladveri : Kenara konmuş. Ali eladveri cenç’arerepe omordinay. Oxori ogindeni livadi eç’opasen. (ÇM-Ğvant) Ali paraları biriktiriyor. Evin önündeki bahçeyi satın alacak.

+ eludums/ eluduy/ eludvams/ eludumers/ eludumels EDA/EDAL har.f. a. EDA har.f. Birinin veya bir şeyin [dat.] yanına koyuyor. Memet’ik dok’anaşa-muşi Çemalis eludums. (PZ-Cigetore) Mehmet tabancasını Kemal’in yanına koyuyor. İri ndğa xenduzi cenç’areri eluduy. (ÇM-Ğvant) Her gün çekmeceye para ekliyor. Ali mç’ipe dişk’alepe şk’ala ar-jur do mçxu dişk’a eluduy. (ÇM-Ğvant) Ali ince odunların yanına bir-iki de kalın odun koyuyor. Ayşe xombula mt’alepe ladre mt’a eluduy. (ÇM-Ğvant) Ayşe kuru otlara yaş ot ekliyor (ya da : iliştiriyor). Ali k’at’a tuta dulyate na-eç’opasen cenç’arerepe ogineri cenç’arerepe eluduy. (ÇM-Ğvant) Ali her ay çalışarak aldığı parayı daha önceki [= daha öceden biriktirmiş olduğu] paraların yanına koyuyor (= biriktiriyor). Nç’olo xurmaliz elebudumer do p’ç’um. (FN-Ç’anapet) Taze mısırı korda pişiriyorum. Xasani t’at’i-mç’veyi. Paras para eludumels. (FN-Sumla) Hasan çok cimridir. Paranın yanına para koyuyor (= hep tasarruf ediyor). Uçxu k’uzepe çxeriz mik eludumers ? (AH-Lome) Yıkanmamış kaşıkları yıkanmışın yanına kim koyuyor ? Aşez gamatxoni bozo uyonun. Na-eç’opasen bakiyi bozos eludumers. (AH-Lome) Ayşenin evlenecek kızı var. Alacağı bakırı kıza ayırıyor. Xaci dorgu şeni ipti ont’ule ntxorums. Ok’açxe xorşa eludumers. (AH-Gidreva) Fasulye dikmek için ilkin tarlayı kazır, sonra sırıkları yanına koyar. b. EDAL har.f. Birine ait [dat.] bir şeyin [lok.] kenarına koyuyor. Mpalu gyari var iç’k’omen. Nana, kvali tina kelemidvi. (FN-Sumla) Yavan ekmek yenmiyor. Anne, Hiç olmazsa yanına biraz peynir bana koy.


elagutinams (PZ) EAL har.f. Kenara ayakta durduruyor. Xasanik bere-muşi ort’ebes elagutinams. (PZ-Cigetore) Hasan çocuğunu ocaklığın kenarında ayakta durduruyor. → elvogutinay; eladginams/ eladginaps; iludginaps


elagutun (PZ ~ AŞ) AL/A.Dir har.f. [part. eladgineri] Kenarda ayakta duruyor. Yan tarafta ayakta duruyor. Teveçeli (na-)elagutunpe nusalepe iyen. (PZ-Cigetore) Ekseriyetle kenarda ayakta duranlar gelinler oluyor. Alişi puji ordoşa oxorişa mulun. Avla elagutun. Mç’umoruy. (ÇM-Ğvant) Ali’nin sığırı erkenden eve gelip avluda duruyor. Geviş getiriyor. Xasani nek’naşi k’ap’ula elagutun. (AŞ-Ok’ordule) Hasan kapının arkasında duruyor. → eladgitun, iladgitun

+ elugutun AD har.f. Birinin [dat.] yanında ayakta duruyor.


elagza (PZ ~ AŞ) i. Düz yoldan ayrılan ve hafif eğimle yukarı doğru giden yol. # Dest’ani ginç’aram K’alayi-Onay / Puci oncinamt’i elagza onay / Muti mo-u3’omer Emine çonay / Gamaxt’ana giyonare sevdali. (PZ-Noxlamsu, İ.P.) Dest’aniyi (= aşık şarkısını) sana yazıyorum K’alayi-Onada / İneği otlatıyordum yol üstü onada / Bir şey söyleme Emine ışığa / Dışarı çıkarsan seni götüreceğim sevgilim. [PZ-Noxlamsu diyalektinde kelime sonunda bulunup vuayel arkasına gelen /s/ fonemi sıkça /y/’ye dönüşür. Bu dest’ani’nin rahmetli yazarı da onas yerine onay, çonas yerine çonay şelkinde söylüyordu.] Golit’aşa emogi na-megagasen elagza eşk’axt’ar. (ÇM-Ğvant) Geçerken ilk rastladığın yukarı giden yoldan yukarı çıkacaksın. Xasanişi oxori k’ale elagza ammaoni. Toç’i gazirasen. (AŞ-Ok’ordule) Hasan’ın evine doğru yukarı giden yolu içeri doğru ilerle. İpi göreceksin.


elağurun (PZ ~ HP) AL har.f. Bir kenarda kimsesiz ölüyor. Xasani umiteli ar soti elağurasen. (FN-Sumla) Hasan kimsesiz bir yerde ölüp gidecek. → ilağurun; ≠ elvoğurun/ eloğurun, eluğurun


elağureri/ elağurineri s. [< elağurun fiilinin partisipi] 1. (Bitki) soluk, ölü ya da sağlıksız. Han3’o dido ini ivu do urz*eniş ç’abape mtelli elağurineri ren. (FN-Sumla) Bu sene soğuklar yüzünden üzüm salkımları hep soluk, ölü, sağlıksız oldular. Han3’oneri ntxiri mtelli elağurineri ren. (FN-Sumla) Bu seneki fındık hasadının hep bir yanı sönük, sağlıksız. 2. (Hayvan) vücudun bir yanı sönük, gelişmemiş.


elajun (PZ-Apso)(ÇM)(AŞ-Jilen-Mzğem), elacun (ÇM-M3’anu) Aø har.f. Kuş [aps.] daldan vs yukarıya doğru havalanıyor. K’at’a ç’umanişi alisari-k’inçina avla elajun. (ÇM-Ğvant) Her sabah kızılgerdan kuşu kapı önünden yukarı doğru uçuyor. → elaputxun; ilaputxun


elakaçapa (FN ~ AH) i. Bir seferde taşınabilecek koltuk altı yük. Jur elakaçapa dişka. (FN-Sumla) İki seferde taşınabilecek koltuk altı yük.


elakçanen (FN ~ AH) AD har.f. Birinin [dat.] saçları [aps.] kenar tarafında beyazlanıyor. → elvakçanden, elvakçanen, elaxçanen, ilaxçanen, ilvaxçanen

elakteri/ elakteyi (FN-Sumla ~ HP) [< elikten fiilinin partisipi] s.-z. → elaninkteri, elankteri; meyokta, meyakteri; menevi; ilakteri. I. s. 1. Yamuk. Yana doğru eğik. Elakteyi nca. (AH-Lome) Yamuk ağaç. Yan yatmış ağaç. Elakteyi oxoyi. (AH-Lome) Yamuk ev. Yan yatmış ev. 2. mec. Yalan yanlış eklenmiş. Elakteyi nenaz va-maucinen. (AH-Lome) Eğri buğuru konuşmayı dinleyemem. (→ sefi[2]; xilafiV) 3. mec. Doğrusundan az çok değiştirilmiş. Elakteri coxo. (AH-Lome) Az çok değiştirilmiş hitap şekli. [(*) Elakteri coxo örnekleri : 1. sevgi gösteren hitaplar : Xacula < Hatice, Memet’ina < Mehmet, Ku3e < Hüseyin; 2. sevgi dışı bir duyguyu gösteren hitaplar : Fadina < Fatma, Zlik’a < Ali]

II. z. 1. Yanlanarak. Elakteri mot-doxedu ! Orz*oşi k’uçxe met’roxasen. (AH-Borğola) Yanlanarak oturma ! İskemlenin ayağı kırılacak. 2. Yanlış. Elakteyi zop’ons.[1] (AH-Lome) Yanlış telâffuz ederek konuşuyor. Nanaz Turkuli elakteyi ap’aramiten. (AH-Lome) Annem Türkçeyi telâffuz edemez (= Yanlış telaffuz eder). (→ yanlişi) 3. Gerçeğe aykırı. Elakteyi zop’ons.[2] (AH-Lome) Yalan söylüyor. Ma elakteyi p’aramiti tiz var-momixtams. (AH-Lome) Yalan konuşmaktan hoşlanmam.


elak3aperi/ elak3apeyi (AH) s. ve i. Kenarı çürümüş. Kısmen çürümüş. Elak3aperi uşkurepe goşobiğat do ayri kodobdvat. (AH-Lome) Çürük elmaları seçip ayrı koyalım. (Çürükleri ayıralım). Ar elak3apeyi uşkuyik vit uşkuyi ok3inams. (AH, atasözü, K.A.) Çürümeye başlayan bir elma, on tane elma çürütür (= Kötü yola gitmeye başlayan bir insan, çevresindeki çok sayıda insanı etkileyebilir). (elak3un altında onun partisipi) elak3eri; elak3apineri; elax3aperi, ilax3aperi


elak3apineri (FN) s. Kenarı çürümüş. Yarı çürümüş. Pederik elak3apineyi uşkurepe naylaşen moşat’k’omez. (FN-Ç’anapet) Babam yarısı çürümüş elmaları serenderden atıyor.(elak3un altında onun partisipi) elak3eri; elak3aperi; elax3aperi, ilax3aperi


elak3un (PZ), elak3un/ elak3uy (ÇM), elak3un (AŞ ~ AH) Aø har.f. [part. elak3e(r)i] Kenardan çürüyor. Çürümeye başlıyor. Oxorcak xut ndğa ogine na-u k’valişi gverdi elak3u. (FN-Ç’anapet) Eşimin beş gün önce yaptiği peynirin yarısı çürüdü. Jur tuta ogine pi3ari şeni na-ep’k’vatit ç’ubri elak3un. (FN-Ç’anapet) İki ay önce tahta için kestiğimiz kestane agacı kısmen çürüyor. → elax3un, ilax3un

part. elak3eri : Kenarı çürümüş. Oşk’uri elak3eri yeri dolvoşk’oray. (AŞ-Ok’ordule) Elmanın çürümüş yerini derinden kesiyor.


elak’aten (AH-Lome) AD har.f. I. Biri [aps.] başka birine [dat.] katılıyor. Emine m3’k’upiz xvala var-malen. Cuma-muşi elak’aten do moyonams. (AH-Lome) Emine karanlıkta yalnız gelemez. Kardeşi katılıp getiriyor. Sefiyez mutu dulya var-uğun. Aşez elak’aten. (AH-Lome) Safiye’nin bir işi yok. Ayşe’ye katılıyor. → ek’vant’alen; elvak’aten; ak’aten[1]; ilvak’aten, ilak’aten

II. Erkek hayvan [aps.] dişi hayvanla [dat.] çiftleşiyor. Xoci puciz elak’aten. (AH-Lome) Boğa inekle çiftleşiyor. → imçinocen/ imçinojen; xoci goyonay


elak’iden (FN ~ AH) Dø e.f. [kb.{a-}] Deliriyor. Çıldırıyor. Cuma-çkimiz dido şuyi nukaçaniz elak’iden. (FN-Ç’anapet) Kardeşimin fazla canını çıktıklarında [kardeşim] deliriyor. 3’i3’ilaşen dido aşkurinen. Az*iriz elak’iden. (FN-Sumla) Yılandan çok korkuyor. Görünce deliriyor. P’iya elak’idu-i ? Mtel goinç’k’valams. (FN-Sumla) Acaba delirdi mi ? (Sık sık) etrafına tükürüyor. Nanak ma ar ndğaz var-mz*iyazna elak’iden. (AH-Lome) Annem beni bir gün görmese delirir. K’oçiz elak’idu-doren. Ari var-meskuraşa majuraz ek’un3’ams. (AH-Lome) Adam delirmiş. Biri sönmeden ardından diğerini tutuşturuyor. Kale, mu zop’on ? Si elegak’idu-i ? (AH-Lome) Yahu, ne diyorsun ? Sen delirdin mi ? E skiri, ham k’oçiz mtelli elak’idu-doren. Mçxvineri k’uk’ayite berez k’uçxez noç’ums. (AH-Lome) Yavrum, bu adam hepten delirmiş. Kızgın maşayla çocuğun ayağını yakıyor. K’oçepez elak’idanşi Tangrişen na-muxtanoren ar hikmetite iri-mutuşi ambari avenan. (AH-Lome) İnsanlar delirdiklerinde Allahtan gelen bir hikmetle her şeyden haberdar olabiliyorlar. Bere-çkunik xvala t’aşi dido yangazoba var-ikoms. Ala ar miti moxtaşi elak’iden. (AH-Lome) Bizim çocuk yalnızken pek yaramazlık yapmaz. Ama birisi gelince deliriyor. Osmaniz, na-okaçams t’akimi geicginasi elak’iden. (AH-Borğola) Osman, tuttuğu takım (= futbol takımı) yenilince deliriyor. Ekonomiği ebaz*gelete dido k’oçepes elak’iden. (AH-Borğola) Ekonomik baskıdan çok insan deliriyor. → ilaxams/ ilaxay; dumçxvams[1]; + eluk’edinams; ≠ ilak’iden (AK)

elak’nams (FN-Sumla ~ AH) ED/EDL har.f. Birini [aps.] elinden ([lok.]) tutuyor. Didi-nana-muşis var-agzalen do mota-muşik elak’nams. (FN-Sumla) Babaannesi yürüyemiyor ve torunu elinden tutup yardım ediyor (yürütüyor). P’ap’uli var-ik’aru. Babak xe elak’nams do goyonams. (AH-Lome) Dedem iyileşmedi. Babam [onu] elinden tutup gezdiriyor. Doğanik, ağani goxtimu na-diguru bere-muşi avliz xez elak’namz do goşkumers. (AH-Borğola) Doğan yeni yürümeyi öğrenen çocuğunu evinin ön tarafındaki bahçede elinden tutarak gezdiriyor (= yürütüyor). → elvak’nen (PZ ~ AŞ), elank’nams (FN-Ç’anapet), elak’nen (HP); ilak’neps (AK)

elak’nen (HP) AD har.f. Birinin [dat.] eline tutunuyor. Birini [dat.] elinden tutuyor. → elvak’nen (PZ ~ AŞ), elank’nams (FN-Ç’anapet), elak’nams (FN-Sumla ~ AH), ilak’neps (AK)


elak’vatums/ elak’vatuy/ elak’vatups (PZ ~ HP) EA har.f. Kenarını kesiyor. Kenarından kesiyor. → ilak’vatups

+ eluk’vatams/ eluk’vatay/ eluk’vataps EDA har.f. Biri için bir şeyi kenarından kesiyor. Biri için kenarını kesiyor. Lulu carişi elemik’vat’i. (AŞ-Ok’ordule) Yumuşak ekmekten bana kes.


elalams/ elalaps (FN ~ HP) Aø/AL har.f. [emp.şm.1.tek. (FN ~ AH) elablam, (HP) elablam/ elablap] Kenardan düşüyor. Kenara düşüyor. Txombu-mca cep’k’vatisi morderi ar noxlap’e elalu. (PZ-Cigetore) Kızılağacı kestiğimde büyük bir yassı parça koptu. Elalu do melu. (AH-Lome) (Bir bütünün) yanından yarılarak, koparak, ayrılarak yere düştü. → elolams, elvolay, elolay; ilalaps


elamç’itanen (FN ~ HP) AD har.f. Birine ait [dat.] bir şeyin [aps.] kenarı kırmızılaşıyor ya da kızarıyor. Durmişiz şuri nakaçayiz uci elamç’itanen. (FN-Ç’anapet) Durmuş’un canı sıkılınca kulakları kırmızlaşıyor. T’aoni dido ini ren. Beres inite ğvalepe elamç’itanen. (AH-Lome) Hava çok soğuk. Soğuktan çocuğun yanakları kızarıyor. Ağani nusaz oncğore avaşi ğva elamç’itanen. (AH-Borğola) Yeni gelin utanınca yanağı kırmızı oluyor (= kızarıyor). → elvamç’itanen, ilamç’itanen, ilvamç’itanen


elamç’oxeri (AH) s. Ekşimsi. Luz mutu var-ağodu-doren. Ala xaci m3ika elamç’oxeri ren. (AH-Lome) Lahanaya bir şey olmamış. Ama fasulye biraz ekşimsidir. → lon3aI, lo3a[1]


elams/ elaps (FN ~ ÇX) Aø har.f. Kökünden kopuyor. # Skenceli felamuri / Eli cicişen eli / Muper marazi giğun / Mencelişen na meli. (FN-Sumla) Üzerinde arı kovanı skencesi olan ıhlamur ağacı / Koptun kökünden koptun / Nasıl bir hastalığın var ki / Takattan düşmüşsün. → melams/ melaps


elamti (AŞ-Ortaalan ~ HP) z. Yokuş yukarı. Emptina-elamti çayi doborgare. (AŞ-Ortaalan) Yokuş boyunca çay dikeceğim. Obadalaz elamti var-elilen do gelamti k’ai gelilen. (FN-Sumla) Yaşlılıkta yokuş yukarı çıkılmıyor, ama iniş aşağı kolay iniliyor. → elamtu; empti, emti, yemti; eşk’amtumani


elamtu (AŞ-Ok’ordule) z. Yokuş yukarı. Hişo elamtu elaxt’i. Bere megagasen. (AŞ-Ok’ordule) Öyle yokuş yukarı çık. Çocuk seni karşılayacak. → elamti; empti, emti, yemti; eşk’amtumani


elamtumani (PZ ~ HP) z. Az meyilli yokuş yukarıya doğru. Ma peği elamtumani var-eşk’emalen. (PZ-Cigetore) Ben pek yokuş çıkamıyorum. Pederik livadi elamtumani na-eladgin ntxombuşi poçxot’ape gelak’vatumz do heşoten k’at’a 3’anaz getasulez ğari muçvamz. (FN-Ç’anapet) Babam bahçe kenarında duran kızılağaçların dallarını keserek bu şekilde her sene fidanlığın gölgesini açıyor. Elamtumani elebulur. (FN-Sumla) Yokuş yukarı çıkıyorum.


elamxena (FN) i. Yanaşma. Birinin yanında devamlı kalıp karın tokluğuna (ya da çok az ücret ile) çalışan kimse. Cordanişi mitisuzi elamxenak k’ayi içalişamz. (FN-Ç’anapet) Cordan’ın kimsesiz (= yetim olan) yanaşması iyi çalışıyor. → elaxuneri


elam3kveri → elim3kven


elam3xvineri (AH) s.-z. Abartılı. Xasanik tişen na-goluxtupe iri elam3xvineri ip’aramitams. (AH-Borğola) Hasan başından geçenleri hep abartılı (= ilâveli) konuşur. → elaçama[2]


elam3’ums/ elam3’ams (PZ) EA har.f. Kapı, pencere, perde ya da gözlerini [aps.] birazcık açıyor ya da aralıyor. Xasanik toli elam3’ums (= elam3’ams) do memo3’es. (PZ-Cigetore) Hasan gözünü aralıyor da bana bakıyor. → elan3’uy; elan3’k’ums, ela3’k’ums, ela3’k’ims

part. elam3’umeri : Aralıklı. İxi opşa mulun. Ek’na elam3’umeri on. (PZ-Cigetore) Rüzgâr çok esiyor. Kapı aralıklıdır.


elancans (FN-Ç’anapet, Ç’enneti) Aø/AL hal f. [emp.şm.1.tek. elamcan; emp.geç.3.tek. elancant’u] Uzanmış haldedir. Kenarda yatmış haldedir. Ma elamcant’ayiz cuma-çkimişi biç’i mulun do k’ap’ulaz geyemoxedun. (FN-Ç’anapet) Ben uzanırken kardeşimin oğlu gelip sırtıma oturuyor. P’ap’uli na-elancant’u steri gamastu. Heşote şuri komeçu. (FN-Ç’anapet) Dedem uyuduğu gibi gitti. Öylece canını verdi. → elancars/ elancas/ elancay; elacans; ilacans


elancars/ elancas (PZ), elancay (ÇM ~ AŞ) Aø/AL hal f. Uzanmış haldedir. Kenarda yatmış haldedir. Melenk’ale vulut’işa mendralendo mevo3’eri ç’i mutxa elancas. Mevaxolisi vogni ç’i laç’i ot’u. (PZ-Cigetore) Karşıya giderken uzaktan baktım ki bir şey kenarda yatıyor. Yanaştığımda anladım ki köpek imiş. K’at’una nek’na şk’ala elancay. (ÇM-Ğvant) Kedi (ya da : kedi yavrusu) kapının orda yatıyor. → elancans; elacans; ilacans


elancaxeri s. ve i. [< elancaxums/ elancaxuy/ elancaxups fiilinin partisipi] I. s. Yandan vurularak ezilmiş.

II. i. Yandan vurularak ezilmiş yer. Uşkuriz elancaxerişe k’ele ordo nok3ams. (AH-Lome) Elmanın ezik tarafı erkenden çürüyor.


elancaxums/ elancaxuy/ elancaxups (PZ ~ HP) EA har.f. Yandan vurarak eziyor. Yandan dövüyor. → ilancaxups


elandrik’ums/ elandrik’uy (PZ ~ FN-Ç’anapet), elandrik’oms (FN-Sumla ~ HP-P’eronit), elandrik’ups (HP), ilandrik’ups (ÇX) EA har.f. Kenarından büküyor. Kenarından kıvırıyor. Nanak geyatvale elandrik’ums. (FN-Ç’anapet) Annem örtüyü kenarından kıvırıyor.

[dey. çxindi elandrik’oms (AH) : Burnunu kıvırıyor. Burnunu büküyor.] Ar mutu var-mo3’ondaşi çxindi elandrik’oms. (AH-Borğola) Bir şeyi beğenmeyince burun büküyor.


elaninkteri (PZ) s.-z. Yamuk. Yana doğru eğik. Ç’ağana elaninkteri imt’en. (PZ-Cigetore) Yengeç yanlanmış olarak kaçıyor. → elankteri, elakteri/ elakteyi; meyokta, meyakteri; menevi; ilakteri


elankanen (FN ~ AH HP) AD har.f. Yara [aps.] bir yere değip (veya yaraya bir şey değip) birine [dat.] acı veriyor. Bozo-çkimik ibirt’aşa var-açkinen edo mek’vateyi xe a mutuz elontxamz do elankanen. (FN-Ç’anapet) Kızım oynarken farkına varmadan kesilmiş elini bir şeye çarpıyor ve [yarası kızımı] acıtıyor. Aliz xe nak’vatu. Xez ar mutu nantxaşi elankanen. (AH-Lome) Ali’nin eli kesildi. Eline bir şey değince yarası acı veriyor. Kemaliz k’uçxez na-uğun pupuli modvalu-muşi k’at’a moidvaşi elankanen. (AH-Borğola) Kemal’in ayağında olan yara ayakkabısını her giydiğinde acısı tekrarlıyor. Xez na-miğun pupuliz nek’na elemantxuşi elemankanu do t’ua ok’obnağuri. (AH-Borğola) Elimde olan yara kapıya değince yaram acıdı da az kalsın bayılacaktım.


elankteri (PZ ~ FN-Ç’anapet) [< elinkten fiilinin partisipi] s.-z. Yamuk. Yana doğru eğik. Ç’ağana elankteri imt’en. (PZ-Cigetore) Yengeç yanlanmış olarak kaçıyor. Dişk’alepe elankteri mo-dodum. Nixvasen. (ÇM-Ğvant) Odunları yamuk koyma. Yıkılır. Xasani ali elankteri gulun. (ÇM-Ğvant) Hasan boynu bükük (= üzgün) geziyor. K’uzina elankteri dgun. Doduzani. (AŞ-Ok’ordule) K’uzina yamuk duruyor. Düzelt. K’uk’ma elankteri mo-naşk’um. Moiçodinen. (AŞ-Ok’ordule) Güğümü yamuk bırakma. Boşalıyor. Hik’k’u titizi on çi a mutu elankteri ort’t’uk’o kiyamet’t’i ciyonay. (AŞ-Ortaalan) O kadar titizdir ki bir şey azcık yamuk olsa kıyameti koparıyor. Pederik oxoyiş ogineni elankteri nca ek’vatu. (FN-Ç’anapet) Babam evin önündeki yamuk ağacı dibinden kesti. → elaninkteri, elakteri/ elakteyi; meyokta, meyakteri; menevi; ilakteri


elank’nams (FN-Ç’anapet) ED har.f. Birini [aps.] elinden tutuyor. P’ap’uliz k’uçxez var-gyadginen şeni pederik elank’namz do gezmeşa iyonamz. (FN-Ç’anapet) Dedem ayağını basamadığından dolayı babam kolundan tutup tuvalete götürüyor. → elvak’nen (PZ ~ AŞ), elak’nams (FN-Sumla ~ AH), elak’nen (HP), ilak’neps (AK)


elantxen (FN ~ HP) AD/ADL har.f. → elvantxen, ilantxen, ilvantxen. I. AD har.f. Bir şey [aps.] birine veya bir şeye [dat.] yandan çarpıyor. Ar şilep’i feluk’az elantxu do mzuğaz gyolapu. (FN-Ç’anapet) Bir küçük yük gemisi kayığa çarptı ve denize batırdı. K’amiyoni golit’aşa oxoyişi jilendo na-geladgin ncaz elantxen. Heyaşeni ç’umanişe heya ep’k’vatare. (FN-Ç’anapet) Kamyon geçerken yolun üstünde duran agaca değiyor. Onun için yarın onu keseceğim.

II. ADL har.f.Bir şey [aps.] birine ait [dat.] bir şeye [lok.] yandan çarpıyor. Biç’i xincis golulut’aşi inat’ine bozos mxucis elantxen. (AH-Lome) Erkek çocuk köprüden geçerken inadına kızın omzuna çarpıyor. Xez na-miğun pupuliz nek’na elemantxuşi elemankanu do t’ua ok’obnağuri. (AH-Borğola) Elimde olan yara kapıya değince yaram acıdı da az kalsın bayılacaktım.

elanz*iguy/ elanz*ik’uy (ÇM) EA/Eø har.f. Kenarından kıvırıyor. [Çamlıhemşin diyalektlerinde genelde /z/ ile /z*/ arasında ayrımı gözlemlenmez. Fakat elanz*iguy fiilinde olduğu gibi /n/ fonemi arkasında net şekilde [z*] konsonu telâffuz edilir. Ayrıca bazen vizği yerine viz*ği vs şeklinde de telâffuz duyuluyor.] → elanz*ik’ums, elanz*ikums/ elanz*ikups; ilinz*ikups; ilanz*ikups

I. EA har.f. Bir şeyi [aps.] kenarından kıvırıyor. Bere p’ri dijinasen nana-muşi eyorçale elanz*iguy (= elanz*ik’uy). (ÇM-Ğvant) Çocuk uyumadan annesi örtüyü (= yatak örtüsünü) kıvırıyor (= kenardan açıyor).

II. Eø har.f. Dudak kıvırıyor. Alaya alıyor. Ali mu-ti u3’vare elanz*iguy. (ÇM-Ğvant) Ali’ye ne söylersen dudak kıvırıyor (= alaya alıyor). e(y)iz eç’opums; aigdems/ aigdeps; noci3’aps

III. Eø har.f. Nazlanıyor. İşten kaçıyor. Ali na-var-mvangonasen dulya ort’aşa elanz*iguy. (ÇM-Ğvant) Ali istemediği bir iş olunca nazlanıyor (= işten kaçıyor).


elanz*ik’ums (PZ), elanzik’uy (AŞ), elanz*ikums (FN) elanz*ikoms (AH), elanz*ikums/ elanz*ikups (HP) EA har.f. [emp.şm.1.tek. elamz*ik’um/ elamzik’um/ elamz*ikum/ elamz*ikom/ elamz*ikup] Kenarından kıvırıyor. Eminek ar soti ulut’aşa fot’a-muşi elanz*ik’ums do ulun. (PZ-Cigetore) Emine bir yere giderken peştamalının kenarını kıvırıp gidiyor. Çitabi golayonu domanç’inasi elamzik’um. Kok’ovutum. Dovincir. (AŞ-Ok’ordule) Kitabi okumaktan yorulunca kenarını kıvırıyor, kapatıyorum. Uyuyorum. Bilezuği-sk’ani çarşaffi elanzik’i do komeşk’advi. (AŞ-Ortaalan) Bileziğini çarşafı kaldırıp içine koy. Pederi ğaliz golit’aşa pantoloni elanz*ikums do golulun. (FN-Ç’anapet) Babam dereden geçerken pantolonu kıvırıp geçiyor. Naymek Xali mot-it’olepet’azya do galendo k’ele m3ika elanz*ikoms. (AH-Lome) NaimeHalı kirlenmesindiye dışarıdan biraz kıvırıyor. → elanz*iguy; ilinz*ik’ups (AK), ilanz*ikups (ÇX)

[dey. çxindi elanzik’uy (AŞ) : Burnunu kıvırıyor. Önemi vermiyor. Beğenmiyor.] Manniya çxindi elanzik’uy. Hişo xuyi kocadu. (AŞ-Ortaalan) Habire burnunu kıvırıyor. Öyle huy edindi. Cenç’areri m3’ika malussi çxindi elanzik’u. (AŞ-Ortaalan) Para az gelince burnunu büktü (= beğenmedi). → çxindi elandrik’oms

[dey. nçxindi elanz*ik’ums (PZ-Cigetore), nçxindi elanz*ikoms (AH-Lome) : Burnunu kıvırıyor. Hiçbir şey beğenmiyor.] Ayşes muya uyindrana uyindri, iri tevulis nçxindi elanz*ik’ums. (PZ-Cigetore) Ayşe’ye ne alırsan al, her şeye burnunu kıvırıyor (= hiçbir şey beğenmiyor). Bozos ti dido jin ge3’uz*in. Mintxa mebo3’iraten nçxindi elanz*ikoms. (AH-Lome) Kızın gönlü çok yükseklerde. Kimi gösterirsek burun kıvırıyor.

+ elunz*ik’ams/ elunzik’ay, elunz*ikoms, elunz*ikaps, ilunz*ikaps EDA har.f. Birine ait [dat.] bir şeyi [aps.] kenarından kıvırıyor. Xasanik bere-muşiz, gyari ipxortaşiGyariz mot- gelan3’et’azya do porçaşi xe elunz*ikoms. (AH-Borğola) Hasan, çocuğu yemek yerkenYemeğe değmesindiye [çocuğunun] gömleğinin kolunu kıvırır.


elan3axen (HP) AD har.f. Bir şey [aps.] bir şeyin ya da birinin [dat.] yan tarafına yapışıyor. → elvaç’amben; elvat’amben; elvaç’aben, elaç’aben; ilan3axen, ilvan3axen


elan3’en (FN ~ AH HP) AD har.f. Birine veya bir şeye [dat.] yandan yavaşça değiyor. Kyoyişi gza dido xizani ren. K’amiyoni ğaliz golit’aşa nez*işi-ncaz elan3’en. (FN-Ç’anapet) Köy yolu çok kötü. Kamyon küçük ırmaktan geçerken ceviz ağacına değiyor. Oxorişi oğinde golobit’aşi na-ek’emobun şu tipi duvariz elan3’en. (AH-Lome) Evin önünden geçerken sırtımdaki ıslak ot duvara yandan değiyor. Ağani boya sveri nek’naz elan3’uşi porças boya konasu. (AH-Borğola) Yeni boya sürülü kapıya değince gömleğine boya sürüldü. → elvan3’en, ilan3’en, ilvan3’en


elan3’k’ums/ ela3’k’ums (FN-Ç’anapet) EA har.f. Kapı, pencere, perde ya da gözlerini [aps.] birazcık açıyor ya da aralıyor. Bere gok’un3xayiz eiselz do nek’la elan3’k’umz. (FN-Ç’anapet) Çocuk uyanınca kalkıp kapısı aralıyor. → elam3’ums, elam3’ams; elan3’uy; ela3’k’ums, ela3’k’ims

part. elan3’k’eri/ ela3’k’eri : Birazcık açılmış. Aralanmış. Nana pencere elan3’k’eri inciz. (FN-Ç’anapet) Annem pencereyi biraz aralıyarak uyuyor. P’ap’uli elan3’k’eri pantolonite gulun. (FN-Ç’anapet) Dedem yan tarafindaki dikişi açılmış pantolonla dolaşıyor.


elan3’uy (ÇM ~ AŞ) EA har.f. Kapı, pencere, perde ya da gözlerini [aps.] birazcık açıyor ya da aralıyor. Ayşe ç’umanişi k’inçepe-nena oşk’inu şeni nek’na elan3’uy. (ÇM-Ğvant) Ayşe sabah kuş seslerini dinlemek için kapıyı biraz aralıyor. Ali ç’umanişi uyoxasi tolepe elan3’uy. Ceri dijinen. (ÇM-Ğvant) Ali sabah çağırınca gözlerini aralıyor. Tekrar uyuyor. Şuri var-mazden. Nek’na elan3’uy. (AŞ-Ok’ordule) Nefes çekemiyor. Kapıyı aralıyor. → elam3’ums, elam3’ams; elan3’k’ums, ela3’k’ums, ela3’k’ims

part. elan3’umeri : Birazcık açılmış. Aralanmış. Ayşe limci iri3o dijinasi elan3’umeri nek’nape noğramay. (ÇM-Ğvant) Ayşe akşam herkes yatınca aralıklı (= tam kapanmamış) kapıları örtüyor. Nek’na elan3’umeri naşk’uy. (AŞ-Ok’ordule) Kapıyı aralanmış durumda bırakıyor.


elaonen → elayonen


elaonams → elayonams


elapatxums/ elapatxuy/ elapatxups EA har.f. 1. Bir kenara silkeliyor. 2. Gözlerini [aps.] sürekli kırpıyor. Berez toliz tozi amt’u-doren. Mtelli toli elapatxums. (AH-Lome) Çocuğun gözüne toz kaçmış. Sürekli gözünü kırpıyor. → ilapatxups; gelapatxen


elapaxoni (HP) i. Sırıklı ağlı kuş tuzağı. [Yüksek tepelerde kuş geçiş yerlerine büyük ağ gerilir. Ağın altı uzun bir sırığa işlenmiş olup sırık seyyardır. Yine sürü ile kuş geçerken gürültü ile sırık havaya kaldırılır. Ağa çarpan kuş sırıkla oluşan torba şeklindeki ağa dolarak yaklanır. R.B.] → neferi


elapsams (PZ) EL har.f. Yan tarafa ya da bir kenara işiyor. →elvopsay; elapsuy/ elapsums, elapsims/ elapsips, ilapsips


elapsims (AH ~ HP) EL har.f. Yan tarafa ya da bir kenara işiyor. → elapsams; elvopsay; elapsuy/ elapsums, ilapsips


elapsuy/ elapsums (AŞ ~ FN) EL har.f. Yan tarafa ya da bir kenara işiyor. → elapsams; elvopsay; elapsims/ elapsips, ilapsips

elaputxun (AŞ ~ HP) Aø har.f. Kuş [aps.] daldan yukarıya doğru havalanıyor. elajun/ elacun; ilaputxun


elarçen (AH) Aø har.f. [kb.{a-}’nın işlevi belli değil] [emp.şm.1.tek. elebarçen] Hızla yukarıya doğru koşuyor. Berez dobucoxaşi a şvacis elarçen do kelulun. (AH-Lome) Çocuğu çağırdığımda hemencecik yukarı koşarak gelir. Ont’ules ğoberi bikomt’işi mu minon-na Onuri oxorişe elarçen. Hemtepe kezda şkule gelarçen do komomimers. (AH-Borğola) Tarlada çeper yaparken bana ne lâzım olursa Onur yukarıdaki eve koşar, onları aldıktan sonra aşağıya doğru koşarak bana getirir.


elarden (AH ~ HP) AD har.f. Birinin [dat.] çocuğu [aps.] büyüyüveriyor. Necmiyez bozo kelardu. M3ika gomskvanamz do heşşo goyonams. (AH-Lome) Necmiye’nin kızı büyüyüverdi. Biraz süslüyor da öyle gezdiriyor. + irden


elaskideri → elaskidun


elaskidun (FN ~ HP) AL har.f. 1. Bir kenarda kalıyor. 2. mec. Bir kız [aps.] evde [lok.] kalıyor (= evlenemiyor). Bozopez ora mek’ulanşi oxoriz kelaskidunan. (AH-Lome) Kızların yaşı geçince evde kalırlar. → elask’udun, ilaskidun

part. elaskideri : 1. Bir kenarda kalmış. 2. mec. Evde kalmış (kız). Elaskideri bozo ma elemişinam-i ? (AH-Lome) Evde kalmış kızı benimle mi kıyaslıyorsun ? (→ dosk’uderi, doskideri; elaxuneriII)


elask’udun (PZ ~ AŞ) AL har.f. Bir kenarda kalıyor. → elaskidun, ilaskidun


elastun (FN ~ HP) Aø har.f. [emp.şm.1.tek. elapstur] 1. Kenardan kayıyor. Yandan kayıp geçiyor. Yandan sıyırıp geçiyor. Yandan sıyırıp yırtılıyor. Erdoğani nosiz va-ren. Ğoma na-ot’k’oçu kva uci-çkimi k’ala elastu. (FN-Ç’anapet) Erdoğan tam akılda değil. Dün attığı taş kulağımın yanından sıyırıp geçti. Pantoloni-çkimiz enni dido cebi elastun. (AH-Lome) Benim pantolonumun en çok cebi yırtılır. Kitabi mot-ok’ondrik’om. Sayfape elastun. (AH-Lome) Kitabı kıvırma. Sayfaları [yandan yırtılıp koparak] ayrılıyor. 2. mec. Bir canlı [aps.] çarçabuk yukarıya geliveriyor. Osmanik, mitiz ambari umeçamu lumciz ok’om3’k’upaşi a şvacis elastun do bere koz*iroms. (AH-Lome) Osman, hiç kimseye haber vermeden akşam henüz hava kararınca çarçabuk yukarı fırlayıp çocuğu görür. → elast’un, ilastun

+ elustun AD har.f. a. Biri ya da bir şey [aps.] birinin [dat.] yanından kayıp ya da sıyırıp geçiyor. Ali k’at’a sabayle dulyaşe ulut’aşi Memet’is yanis elustun do p’icis var-no3’k’ers. (AH-Lome) Ali her sabah işe giderken Mehmet’in yanından geçiyor. Ama yüzüne bile bakmıyor. Coğoris na-mek’udgam kvape mtelli elustun. Çkari var-mat’en. (AH-Lome) Köpeğe attığın taşların hepsi yanından sıyırıyor. Hiçbiri isabet etmiyor. K’ai na-va-renan şeni var-ip’aramitaşa artikatis elustunan. (AH-Borğola) İyi olmadıkları için konuşmadan birbirlerinin yanından sıyırıp geçiyorlar. b. (AH) Birine ait [dat.] bir şeyin [aps.] yanı sökülüyor. Modvalu elemistu. (AH-Lome) Ayakkabımın yanı söküldü. Na-elustu modvalu oç’abulate ç’abums. (AH-Borğola) Yanı sökülen ayakkabıyı yapıştırıcı ile yapıştırıyor. Kyamilik na-elustu modvalu k’irnap’iten elaç’ums. (AH-Borğola) Kâmil yanı sökülmüş ayakkabıyı kırnapla dikiyor. (elixven altında) elaxven; elva3’en[2]; (elabru3’un altında) elubru3’un


elast’un (PZ ~ AŞ) Aø har.f. [emp.şm.1.tek. elapst’ur] I. Kenardan kayıyor. Yandan kayıp geçiyor. Yandan sıyırıp geçiyor. Xasanik çoşes pi3ari konomp’onu. İxi barasi elast’un do colams. (PZ-Cigetore) Hasan duvara tahtayı yaslamış. Rüzgâr estiğinde yandan sıyırıp geçip düşüyor. Otva-k’avarepe ixi barasi elast’un-celast’un. (ÇM-Ğvant) Rüzgâr esince çatının örtüleri aşağı yukarı kayıyor. Mermi kva mat’asi elast’un. Ar soti mendulun. (AŞ-Ok’ordule) Mermi taşa çarpınca sıyırıp kayıyor. Bir tarafa gidiyor. → elastun, ilastun

+ elust’un AD/øD har.f. Biri veya bir şey [aps.] birinin veya bir şeyin [dat.] yanından kayıp ya da sıyırıp geçiyor. XasanikSerenderis eft’aredeyi msk’ala konomp’onams. Eyulut’aşa elust’un do colams. (PZ-Cigetore) Hasan kilere merdiven dayayıp çıkarken yana doğru sıyırıp kayarak düşüyor. 3’ari didi iyasi mcalepe xinci-k’uçxe elust’un do celulun. (ÇM-Ğvant) Su kabarınca ağaçlar köprü ayağını yandan sıyırıp geçiyor.

II. mec. Akıl dengesini kaybediyor. Ali guri mvalasi elast’un. (ÇM-Ğvant) Ali kızınca akıl dengesini kaybediyor. (celast’un altında) celust’unb; nosis ilaçaps


elasven (FN ~ AH HP ÇX) AD/ADL har.f. Bir yanına, bir tarafına sürünüyor. → elvasven, ilasven, ilvasven; + elusumers/ elusumels

I. AD har.f. 1. Birinin veya bir şeyin [dat.] bir yanına sürünüyor. Bir şeye [dat.] sürtünüyor. Nek’la gon3’k’umt’aşa gale na-gyobun naxveri şeyepez elasven. (FN-Ç’anapet) Kapıyı açarken dışarıda asılı yıkanmış eşyalara [o kapı] sürünüyor. Ağani xeneri boyaz elasuşi dolokunuz boya dasu. (AH-Borğola) Yeni yapılmış boyaya sürününce elbisesine boya sürüldü. 2. mec. Ç’e ! Si hemuz mot-o3’k’er. Hemuk çkar var-igurams. Hek hak elasven-gelasven do gulun. (AH-Lome) Yahu ! Sen ona bakma. O hiç kendine dikkat etmiyor. Oraya buraya sürünüp geziyor.

II. ADL har.f. Birine ait [dat.] bir şeyin [lok.] bir yanına sürünüyor.


elaşinaxums/ elaşinaxuy/ elaşinaxups EA har.f. İlerde lâzım olur diye saklıyor. XasanikA p’ot’t’e kodomaç’iraserendeyi ar sotxapes cenç’areri elaşinaxums. (PZ-Cigetore) HasanGün ola lâzım olurdiye bir yerlerde para saklıyor. Ali p’anda ar pirçi cenç’areri mek’açineri orape oxmaru şeni elaşinaxuy. (ÇM-Ğvant) Ali her zaman biraz parayı zorda olduğu zaman kullanmak için saklıyor. Pederik xirt’i şeyepe-tiUk’açxe maxmarasenya do elaşinaxumz. (FN-Ç’anapet) Babam eski kullanılmış esyaları daSonradan lâzım olurdiye saklıyor. → ilaşinaxups; + elişinaxams/ elişinaxay/ elişinaxaps

f.-s. eloşinaxoni (PZ) : Özel günler için saklanılan. Ham eloşinaxoni şeyi on. (PZ-Cigetore) Bu, özel günler için saklanılan elbisedir.

+ eluşinaxams/ eluşinaxay/ eluşinaxaps EDA har.f. Biri için (= birinin gelecekte kullanması için) saklıyor. Xasanik bere-muşis anteri uyindru do morderi ayu. “İmordasi delikunasendeyi eluşinaxams. (PZ-Cigetore) Hasan çocuğuna gömlek aldı da büyük geldi.Büyüdüğü zaman giyerdiye saklıyor. Berek na-met’k’oçu k’alemi cuma-muşik ok’açxe meçamu şeni eluşinaxams. (AH-Borğola) Çocuğun attığı kalemi kardeşi sonra ona geri vermek için bir kenarda saklıyor.


elaşk’om- → elimxoy


elaşk’oma (ÇM) i. Katık. Ayşe ngola na-ikuy elaşk’omape (= elaşk’omupe) k’at’a asen k’adinape eyot’ambay. (ÇM-Ğvant) Ayşe yaylada yapmakta olduğu katıkları her yaptığında katık kaplarına üst üste yapışacak şekilde koyuyor. → k’at’uği/ k’at’t’uği; p’osvari


elaşk’omams (PZ) EAL har.f. I. (PZ-Apso) Bir şeyin yanında bir şeyi yiyor.

II. (PZ-Cigetore) Bir kenarda yiyor. Doğanik t’obaşa elaşk’omams. (PZ-Cigetore) Doğan bir kenarda gizlice yiyor. → elimxors, elimxoy, elimxors/ elimpxors/ elipxors, ilaç’k’omups

+ eluşk’omams ED/EDA har.f.

I. ED har.f. Bir şeyin [dat.] kenarını yiyor. Cemalik cari keç’opums, eluşk’omams do komoğams. (PZ-Cigetore) Cemal ekmek alıp kenarından yiyip da getiriyor.

II. EDA har.f. Birine ait [dat.] bir şeyin [aps.] kenarını yiyor.


elat’axums/ elat’axups (PZ ~ HP) EA har.f. Kenarından kırıyor. Ucundan kırıyor. [Hareket yönü önemli değil : sağa, sola, aşağı, yukarı olabilir.] Ali cari elat’axu. Bere kodvok’açu. (ÇM-Ğvant) Ali ekmeğin kenarını kırdı. Çocuğa verdi (= eline tutturdu). Xasanik mç’k’udi elat’axums. (AH-Lome) Hasan ekmeği kenarından kırıyor. Omerik pi3ayi elat’axums. (AH-Lome) Ömer tahtayı kenarından kırıyor. Babaz mç’k’udişi elat’axu-adeti var-uğun. T’epsiz gepuşonums do naşkumers. (AH-Lome) Babamın ekmek kırmak diye bir adeti yok. Tepsinin içinde ufalayıp bırakıyor. → ilat’axups

+ elut’axams/ elut’axay/ elut’axaps EDA har.f. 1. Birine ait [dat.] bir şeyin [aps.] kenarını kırıyor. Bir bitkinin [dat.] dalını [aps.] kırıyor. Ali mşk’velapeşi arape elut’axay. (*) (ÇM-Ğvant) Ali fidanların dallarını kırıyor. 2. Biri için [dat.] kenarından kırıyor. Ar ndegi cari elemit’axi. (AŞ-Ok’ordule) Bir dilim ekmek kenarından bana kır. [(*) Datif göstergesinin kaybolduğu ÇM-AŞ diyalektlerinde, datif işlevli birleşik oblik durum yerine sıklıkla genitif durum kullanılır.]


elat’k’obun (FN ~ HP) AL har.f. Yan tarafa saklanıyor. → elat’obun, ilat’k’obun


elat’obun (PZ ~ AŞ) AL har.f. Yan tarafa saklanıyor. Ali p’anda nek’na k’ap’ula elat’obun. (ÇM-Ğvant) Ali her zaman kapı arkasında saklanır. → elat’k’obun, ilat’k’obun


elat’oçuy (ÇM ~ AŞ) EA har.f. Kenara atıyor. Rasgele atıyor. Ali oxorişa moxt’asi mu-ti ok’açun elat’oçuy. Ok’açxe var-ziray. (ÇM-Ğvant) Ali eve gelince elinde ne var ise kenara (ya da : « rasgele ») yere atıyor. Sonra [attığı şeyi] bulamıyor. Uti xeneri porça elat’oçuy. Ncğimuy. (AŞ-Ok’ordule) Ütü yapılmış gömleği atıyor. Buruşturuyor.


elat’roxun (PZ ~ HP) Aø har.f. Kenarından kırılıyor. Ucundan kırılıyor. → ilat’ruxun


elaxçanen (HP) AD har.f. Birinin [dat.] saçları [aps.] kenar tarafında beyazlanıyor. → elvakçanden, elvakçanen, elakçanen, ilaxçanen, ilvaxçanen


elaxedun (PZ ~ HP) AL har.f. [part. elaxune(r)i; f.-i. elaxunu] I. Kenara oturuyor. Yan tarafa oturuyor. → ilaxedun; + elaxers, elaxen

yet. elvaxunen (PZ ~ AŞ), elaxunen (FN ~ HP) : Oturabiliyor. Hek’o dido oraz elemaxunen do var-maçven. (AH-Lome) O kadar uzun süre oturup bekleyemem.

+ eluxedun AD har.f. Bir şeyin [dat.] kenarına oturuyor. Birinin [dat.] yanına oturuyor. Xasanişi lazut’epe ğecik iri uşk’omu şeni seris eluxedun do çums. (PZ-Cigetore) Hasan’ın mısırları domuz hepsini yediği için [Hasan] gece bekleyip da gözetliyor. Nana-muşi bere m3xadari celoxunay do eluxeday. (AŞ-Ok’ordule) Annesi çocuğu tahta oturağa oturtsun da yanında otursun. P’ap’ulik noğaz gyari ipxort’aşi masaz na-eluxedasenz-ti para nuçams. (AH-Lome) Dedem çarşıda yemek yerken masada yanında oturanın parasını da veriyor.

II. (FN-Sumla) Yan geliyor. Yan gelip yatıyor. Çku çai p’3’ilomt do si oxoris elaxer-i ? (FN-Sumla) Biz çay toplarken sen evde yan gelip yatıyor, keyif mi çatıyorsun ? K’urbetis dizengini do ha3’i kyoyis elaxer-i ? (FN-Sumla) Gurbette zengin oldun. Şimdi köyde yan gelip keyif çatıyorsun, değil mi ? → elorçams[5]


elaxen (PZ-Apso)(ÇM ~ HP) AL hal f. Yan tarafa oturmuş haldedir. Ustaz amşkorinu. Kyoşez elaxen do mk’val do mç’k’udi elipxors. (AH-Lome) Usta acıktı. Bir köşede oturup peynir ekmek yiyor. → elaxers, ilaxen; + elaxedun; elaxunams; elvoxunay/ eloxunams/ eloxunaps

+ eluxen AD hal f. Birinin ya da bir şeyin [dat.] yan tarafına oturmuş haldedir. Soba eluxen. Şk’a nint’obay. (AŞ-Ok’ordule) Sobanın yanında oturmuş. Belini ısıtıyor. Ançeleşi bozok mektebiz na-eluxenan berepez boyne nu3’k’p’olamz. (FN-Ç’anapet) Ançele’nin kızı okulda yanında oturan çocukları hep çimdikliyor. Ramizi çergez eluxen. (HP-P’eronit) Ramiz kuş avlama kulübede (kuşu tüfekle avlamak için) [avın geleceği yemin] yanında oturuyor.


elaxers (PZ-Cigetore) AL hal f. Yan tarafa oturmuş haldedir. → elaxen, ilaxen; + elaxedun, elaxunams


elaxi (AH) s. Gereksiz. Lüzumsuz. Fazlalık olan. Skiri-çkimi, nak’o ndğa ren eç’k’odi ? Şuri-skani elaxi ren-i ? (AH-Lome) Yavrum, kaç gündür helâk oldun ? Senin canın fazlalık mı ?


elaxosk’un (PZ)(AŞ-Ortaalan) AL har.f. Bir kenarda geberiyor. Xasanişi laç’i ağu oşk’omu do elaxosk’un. (PZ-Cigetore) Hasan’ın köpeği zehir yedi de kenarda geberiyor. → elaxrosk’un, elaxro3kun, ilaxo3kun, ilaxro3kun


elaxrosk’un (ÇM ~ AŞ-Ok’ordule) AL har.f. Bir kenarda geberiyor. Laç’i badi iyasi ar soti ulun. Elaxrosk’un. (ÇM-Ğvant) Köpek yaşlanınca bir yerlere gidip geberiyor. Laç’i araba montxu. Mele elaxrosk’un. (AŞ-Ok’ordule) Köpeğe araba vurdu. Ötede geberiyor. → elaxosk’un, elaxro3kun, ilaxo3kun, ilaxro3kun


elaxro3kun (FN ~ HP) AL har.f. 1. Hayvan [aps.] bir kenarda [lok.] ölüyor. Bir kenarda geberiyor. Gale hek’o ini ren ki coğori elaxro3kun. (AH-Lome) Dışarısı o kadar soğuk ki köpek bile geberir. Mtviri mtvaşi k’inçişi motalepe na-t’k’obunan sotis elaxro3kunan. (AH-Borğola) Kar yağınca kuş yavruları saklandıkları yerde geberiyorlar. 2. [Hakaret yollu söylenişte] İnsan [aps.] bir yerde [lok.] geberiyor. İri ndğaz şums. Sotiyen elaxro3kasen. (FM-Sumla) Her gün (içki) içiyor. Bir yerde geberip gidecek. → elaxosk’un, elaxrosk’un, ilaxo3kun, ilaxro3kun


elaxums[1]/ elaxuy (PZ ~ AH) EA har.f. Kenarını yıkıyor, söküyor ya da bozuyor. Bir tarafını yıkıyor, söküyor ya da bozuyor. Xasanik oxori elaxums. (PZ-Cigetore) Hasan evin kenarından söküyor. Ali oxori megza 3’oderi elaxuy. Meyo3’odapasen. (ÇM-Ğvant) Ali evin ordaki duvarı yıktırıyor. Yeniden ördürecek. Xasani oxorişi k’ap’ula k’ale na-on mandre-p’ici elaxuy. (AŞ-Ok’ordule) Hasan evin arkasında bulunan ahırın ağız kısmını yıkıyor. Handğa cumadi-çkimik livadi-kinari elaxumz. (FN-Ç’anapet) Bugün amcam bahçenin kenarını temizliyor. Mtviri dido mtvaşi oxorişi saçağiz ipti kenarepeşi mtviri elaxums. (AH-Borğola) Kar çok yağınca evin saçağında önce kenarlardaki karı döküyor. + elixven (ve onun altında elvaxven)


elaxums[2] (AH) EA har.f. Bir kenara yığıyor. Nanak axiri pağumt’aşi lazmape duvarişe k’ele elaxums. (AH-Lome) Annem ahırı temizlerken inek dışkılarını duvara doğru döküyor. Selimik avlis na-ren mtviri jur k’ele elaxums do gza gon3’k’ims. (AH-Borğola) Selim avludaki karı iki tarafa yığıp da yol açıyor. ≠ ilaxups


elaxums[3] (AH-Lome) EA har.f. Kenardan ya da yandan deliyor. Kemalik ipti sanduği jur k’eleşen-ti kinarişen elaxums do ok’açxe-ti jur k’ele xe gek’limoni k’ulpi nuk’idams. (AH-Lome) Kemal önceden sandığın iki yanını da kenarından deliyor. Ve sonradan her iki yanına da elle tutulacak kulp takıyor.


elaxunams (PZ) EAL har.f. 1. Yan tarafa oturtuyor. 2. mec. Bir şeyi yaptırmayıp keyif yaptırıyor. Xasanik xorz*a-muşis muti var-oxenapams. Elaxunams. (PZ-Cigetore) Hasan karısına bir şey yaptırmıyor. Yan tarafa oturtup keyif yaptırıyor. → elvoxunay; eloxunams/ eloxunaps, iloxunaps, ilvoxunaps

+ eluxunams EDA har.f. 1. Bir şeyin kenarına oturtuyor. 2. Birinin yanına oturtuyor. Xasanik berepe xorz*a-muşis eluxunams. (PZ-Cigetore) Hasan çocukları eşinin yanına oturtuyor.


elaxuneri (PZ ~ HP) [< elaxedun fiilinin partisipi] I. (ÇM) i. Yanaşma. Birinin yanında devamlı kalıp karın tokluğuna (ya da çok ücret ile) çalışan kimse. Miti na-va-miyonurt’u şeni elaxuneri vimordi. (ÇM-Ğvant) Kimsem olmadığı için yanaşma olarak büyüdüm. Ma hani şk’ala elaxuneri vor. (ÇM-Ğvant) Ben bunların yanında yanaşmayım. Ar-jur ndğa komevuşveli. Elaxuneri dva3’onu. (ÇM-Ğvant) Bir iki gün yardım ettim. [Beni] yanaşma sandı. Ali ar oxorza elaxuneri kuyonun. İri dulyape oxenapay. (ÇM-Ğvant) Ali’nin bir yanaşma bayanı var. (Ali ona) her türlü işi yaptırıyor. → elamxena

II. (FN-Sumla) s. ve i. Evde kalmış (kız). → dosk’uderi, doskideri; elaskideri


elax3aperi (HP) s. Kenarı çürümüş. Kenarı çürük halde olan. → elak3apineri; elak3aperi, ilax3aperi


elax3un (HP) Aø har.f. [part. elax3e(r)i] Kenardan çürüyor. Çürümeye başlıyor. → elak3un, elak3uy, ilax3un


elax’onen (HP) AD har.f. Bir yere giden birine [dat.] eşlik ediyor. Axmetis seri aşkurinen do Leventi elax’onu. (HP-P’eronit) Ahmet gece korktuğu için Levent ona eşlik etti. → elvayonen, ela(y)onen, ilax’onen, ilvax’onen; elo(y)onams, ela(y)onams; gyantxozen[2]/ gyatxozen


elayonams/ elaonams (FN-Sumla) ED har.f. Bir yere giden birine [dat.] eşlik ediyor. Badiz var-agzalen do Musak elayonams. (FN-Sumla) Yaşlı dede yürüyemiyor da (yukarı doğru) Musa ona eşlik ediyor. Ayxanik badiz elaonams. (FN-Sumla) Ayhan ihtiyar adama refakat ediyor. → eloyonams/ eloonams; elvayonen, ela(y)onen, elax’onen, ilax’onen, ilvax’onen; gyantxozen[2]/ gyatxozen


elayonen/ elaonen (FN ~ AH) AD har.f. Bir yere giden birine [dat.] eşlik ediyor. Aşe coğorişen aşkurinen do Xasani elayonen. (FN-Sumla) Ayşe köpekten korktuğu için Hasan ona eşlik ediyor. → elvayonen, elax’onen, ilax’onen, ilvax’onen; elo(y)onams, ela(y)onams; gyantxozen[2]/ gyatxozen


elazena (PZ ~ ÇM) i. Hafif meyilli düzlük alan. Elazenas mt’a var-on. Celazenas vomcvini pucepe. (PZ-Cigetore) Yukarı hafif meyilli düzlük alanda ot yoktu. Aşağıya doğru bulunan düzlük alanda otlattım inekleri. Ayşe pujepe elazena nupinay. (ÇM-Ğvant) Ayşe inekleri hafif meyilli düzlüğe saldı.


elazlap’eri (PZ) s. [< elazlap’ums fiilinin part.] Yassı. Xasanişi dudi elazlap’eri on. (PZ-Cigetore) Hasan’ın kafası yassıdır. → t’abala


elazlap’ums (PZ), elazlap’uy (ÇM ~ AŞ) EA har.f. + elizlap’ay

I. Az meyilli yerde yukarı çıkarken eziyor. K’oçi megzas kelazlap’u. (PZ-Cigetore) Adamı yola yakın meyilli yerde ezdi. Ham çamurepe elazlap’i. (AŞ-Ortaalan) Bu çamurları yukarı doğru ez.

II. Bir köşede eziyor. Bir köşede sıkıştırıp eziyor. Xoji ncenina mandre kelazlap’u. (ÇM-Ğvant) Öküz ahırda buzağı kenarda ezdi. Ali mbulepe k’alatişa xe duğay, eşk’iğay, elazlap’uy. (ÇM-Ğvant) Ali kirazları sepetten elini daldırarak çıkarıp kenarlarını eziyor. Mcaci elabzlap’i. (AŞ-Ortaalan) Sineği (bir köşede sıkıştırıp) ezdim. Ha-st’eri bobolape so-ti gazirassen elazlap’i. (AŞ-Ortaalan) Böyle böcekleri nerde görürsen köşeye sıkıştırıp ez.


elazun (PZ ~ AŞ) AL hal f. Yan tarafa konmuş halde duruyor. Oxorişi k’ap’ula xrosk’ina laç’i elazun. (AŞ-Ok’ordule) Evin arkasında ölü köpek duruyor. → elaz*in, ilaz*in

+ eluzun AD hal f. Birinin yan tarafına konmuş halde duruyor. # K’o3’udgun pşeri topri / T’u3a cari eluzun / Masumani oran do / Xolo tolepe uzun. (ÇM-Ğvant) Dolu bal önündedir / Sıcak ekmek yanındadır / Otuzlarına geldi de / Hala gözü kapalı.


elaz*in (FN ~ HP) AL hal f. Yan tarafa konmuş halde duruyor. Ercani nap’irişa idayiz çkar var-içalişamz. Xra3xeyi ğeci steri boyne ncaşi tudele kelaz*in. (FN-Ç’anapet) Ercan çalışılan yere gidince hiç çalışmıyor. Gebermiş domuz gibi hep agacın altında yatıyor. → elazun, ilaz*in

[dey. K’oçi so ren, kudi so elaz*in ? (AH) “Adam nerede, kep nerede ?” (= Adam, kendisine göre olmayan iş yapıyor.)]


ela3ona (PZ-Cigetore)(AŞ) i. Çengelli iğne. Kilitli iğne. Xasanik nusaşi ela3ona ela3’ams. (PZ-Cigetore) Hasan gelinin çengel iğnesini söküyor. Nk’ola ela3onate porça nok’limay. (AŞ-Ok’ordule) Anahtarı çengelli iğne ile gömleğe iliştiriyor. Cuzdani porça ela3onate elvok’limay. (AŞ-Ok’ordule) Cüzdanı gömleğe çengelli iğne ile iliştiriyor. → ela3onaşe; k’afri3’a; fik’eta; me3igale


ela3onaşe (ÇM) i. Çengelli iğne. İli cegiç’ordasi ela3onaşete kelimbini. (ÇM-Ğvant) Düğmen kopunca çengelli iğne ile iliştir. → ela3ona; k’afri3’a; fik’eta; me3igale


ela3onen → eli3onen


ela3’ams/ elo3’ams (PZ-Cigetore) EA har.f. Yan tarafından bir şeyi [aps.] söküyor. Yandan söküp ayırıyor. Xasanik nusaşi ela3ona ela3’ams. (PZ-Cigetore) Hasan gelinin çengel iğnesini söküyor. → elvo3’ay, elo3’k’ams/ elo3’k’aps, ilo3’k’ips/ ila3’k’ips, ilvo3’k’aps; + elva3’en


ela3’k’en (FN ~ AH HP) AD har.f. Birine ait [dat.] bir şey [aps.] yanından sökülüyor. Birine ait [dat.] bir şey [aps.] yanından ayrılıyor. K’uçxe-modvalu elema3’k’u. (FN-Ç’anapet) Ayakkabımın yanı söküldü. Na-elema3’k’u k’ucxe-modvalu oç’abulete komeboç’abi. (FN-Ç’anapet) Sökülen ayakkabımı yapıştırıcıyla yapıştırdım. Modvaluz na-meboç’abi meşini xomaşi muşebura ela3’k’en. (AH-Lome) Ayakkabıya yapıştırdığım meşin kuruyunca kendiliğinden sökülüyor. → elvaxven; elva3’en[2]; (elastun altında) elustun; + elo3’k’ams


ela3’k’ums/ elan3’k’ums (FN-Ç’anapet), ela3’k’ums/ ela3’k’ims (AH) EA har.f. 1. Kapı, pencere, perde ya da gözlerini [aps.] birazcık açıyor ya da aralıyor. Bere gok’un3xayiz eiselz do nek’la ela3’k’umz. (FN-Ç’anapet) Çocuk uyanınca kalkıp kapısı aralıyor. Oxori dido mçxvapa ivaşi p’ap’ulik nek’na ela3’k’ims. (AH-Lome) Ev çok ısınınca dedem biraz kapıyı aralıyor. Musakİni amaxtasya do nek’na ela3’k’ims. (AH-Borğola) MusaSoğuk hava girsindiye kapıyı aralıyor. 2. Bütünden bir dilim alıyor. Gyari şkule pederik bak’lavaşi ar daga ela3’k’umz do imxoz. (FN-Ç’anapet) Babam yemekten sonra bir dilim baklavayı (bütünden) alıp yiyor. → elam3’ums, elam3’ams; elan3’uy

part. ela3’k’eri/ ela3’k’imeri : Aralık. Aralıklı. Yarı açık yarı kapalı. Nana pencere ela3’k’eri inciz. (FN-Ç’anapet) Annem pencereyi biraz aralıyarak uyuyor. P’ap’uli ela3’k’eri pantolonite gulun. (FN-Ç’anapet) Dedem yan tarafindaki dikişi açılmış pantolonla dolaşıyor. Berek nek’na ela3’k’eri naşku-doren. (AH-Lome) Çocuk kapıyı birazcık açık (= aralık) bırakmış. Berepe ! Ela3’k’eri nek’na genk’olit ! İni amulun. (AH-Borğola) Çocuklar ! Aralık (durumda) olan kapıyı kapatın ! Soğuk (hava) giriyor. Taner! Nek’na ela3’k’imeri ren. Genk’oli. İni amaxtasen ! (AH-Borğola) Taner ! Kapı aralık kalmış. Kapat. Soğuk girecek.


elduveni (AŞ) i. Eldiven. Nana berepe şeni elduveni şuy. (AŞ-Ok’ordule) Anne çocuklar için eldiven örüyor. Fatma bere elduveni moduy. (AŞ-Ok’ordule) Fatma çocuğa eldiven giydiriyor. Sivi asit’i bixmart’aşa elduveni movidum. (AŞ-Ok’ordule) Sıvı asit kullanırken eldiven giyiyorum. Sivi asit’i p’3’onumt’aşa elduveni mibidum. (AŞ-Ortaalan) Sıvı acıt tartarken eldiven giyiyorum. Nana-şk’imi elduveni domişşu. (AŞ-Ortaalan) Annem benim için eldiven ördü. → xe-patiği, xe-tati, xe-t’at’i, xeş-tati


elektriği (ÇM)(FN-Sumla)(AK) i. I. Elektrik. [< Fra.] Na-var viçinam k’oçepe elektriği-santrali oxenu şeni gulvan. (ÇM-Ğvant) Tanımadığım adamlar elektrik santrali kurmak için dolaşıyorlar. Nca irdu, irdu do elektriğiş nteliz konan3’u. (FN-Sumla) Ağaç büyüdü, büyüdü ve elektrik teline değdi. Elektriği meskiraşi luk’unaten dopxedu(r)t. (AK-Döngelli) Elektrik keslidiğinde mum ışığı ile oturuyoruz. → eletriği

II. (AK) Elektrik el feneri. Elektriğis meunç’xaki do mele natanen. (AK-Döngelli) El fenerini açtım (= çaktım) da karşı taraf aydınlandı. Xasanik elektriğis gyunç’xakups. (AK-Döngelli) Hasan el fenerini yakıyor (= çakıyor). → ok’vançxaşe


eleminç’i (PZ ~ ÇM) i. Kızamık. Bere eleminç’i ak’nasi korba na-uyonun oxorza var-noxolar. (ÇM-Ğvant) Çocuk kızamığa yakalanınca (çocuğu) hamile kadına yaklaştırmayacaksın. → elemit’a


elemit’a (FN ~ AH HP ÇX) i. Kızamık. Elemit’a do k’ok’i3’a steri zabunobape ar bereşen majura berepez dido k’olay nak’nen. (AH-Lome) Kızamık ve boğmaca gibi hastalıklar bir çocuktan diğer çocuklara çok kolay bulaşır. → eleminç’i


-elen (ÇX) → -eren


eletriği (ÇM)(FN-Ç’anapet)(AH-Lome) i. Elektrik. Eletriği moxt’u şuk’ule gzalepe nuklapete itanen. (ÇM-Ğvant) Elektrik geldiğinden beri yollar aydınlatmaçlarla aydınlanıyor. Muxtayik eletriğişi santrali mektebişi geyide kogyodgapu. (FN-Ç’anapet) Muhtar elektrik santralini okulun arkasına kurdurdu. Jur ndğa ren eletriği va-ren. Santraliz ariza ren-doren. (AH-Lome) İki gündür elektrikler yok. Santralde arıza varmış. → elektriği


elibaren (AH HP) Aø har.f. Bir şeyin [aps.] yan tarafı şişiyor. Ham mç’imaz pi3arepe dişuvazna mtelli elibaren do var-ixmaren. (AH-Lome) Bu yağmurda tahtalar ıslanırsa hepten şişiverir ve kullanılamaz. Ha3’ineri şuk’ape iri ar k’ele elibaren. (AH-Borğola) Şimdiki salatalıklar hep bir taraftan şişer (= kabarır). → elimbaren

+ elabaren AD har.f. Birine ait [dat.] bir şeyin [aps.] yan tarafı şişiyor. Pucuk k’ayi mcu-doren. Jur k’ele-ti korba elabaren. (AH-Lome) İnek iyi otlamış. İki yandan da karnı şişiyor. Kotumepes dik’a oç’k’omuten xvançi kelabares. (AH-Borğola) Tavuklar buğday yemekten kursaklarını şişirdiler.


elibars/ elibarams (PZ), elibay (ÇM ~ AŞ Ok’ordule) Aø har.f. 1. Rüzgâr [aps.] yukarıya doğru esiyor. İxi elibarams. (PZ-Cigetore) Rüzgâr aşağı yönden esiyor. İxi elibars-i ? (ÇM-Ğvant) Rüzgâr yukarıya doğru esiyor mu ? 2. Rüzgâr [aps.] hafiften esiyor. Ğoberi muçemi var-asi, elibaray, ok’ixven. (ÇM-Ğvant) Çiti dayanıklı yapmazsan (= sen yapmadığında) hafif rüzgârda (= rüzgâr hafif essin de) bozulur. İxi elibarasi maçindren. (ÇM-Ğvant) Hafif rüzgâr esince hapşırırım. # K’alaşi kelibaru / Doşarşalu pavrepe / Ma noğa doloviç’vi/ Si ikter rak’anepe. (ÇM-Ğvant) Sıcak hava esti / Hışırdı yapraklar / Ben çarşı dibinde yandım / Sen dolaşıyorsun tepelerde. → elabay/ elabars, ilabars; + elobars/ elobarams, elvobay[3], elobars, ilvobars

part. elabareri : Esintili. Mturi elabareri mtvasi çamepe çokişa gvomtuy. (ÇM-Ğvant) Esintili kar yağınca çamların köklerin etrafına kadar yağıyor.


eliç’up’ranams[1] (FN) Aø har.f. Dudak büküyor. Yan çiziyor. Mamut’iz a mutxa va-marçilayiz eliç’up’ranamz. (FN-Ç’anapet) Mahmut, bir şey işine gelmeyince dudaklarını büküyor (= yan ciziyor). → golupinayII


eliç’up’ranams[2] (AH) Aø har.f. Yamuluyor. Ugamaxominu kereste inşaat’iz var-ixmaren. K’alop’i ç’k’adumt’aşi beşe-onepe eliç’up’ranen. (AH-Lome) İyice kurumamış kereste inşaatta kullanılmaz. Kalıp çakarken beşe onlar yamuluyor. Memet’ik na-eliç’up’ranu t’ik’şari k’arfiten ok’ap’et’anams. (AH-Borğola) Mehmet yamulan ahşap bahçe kapısını çivi ile [çakıp] sağlamlaştırıyor.


elidaz*ams (FN ~ AH) EAL dön.har.f. Kendine ait bir şeyin [lok.] yan tarafına bir şeyi [aps.] iliştiriyor ya da takıyor. XarcekToma ogine mod-dolomabğert’azya do ucepe k’ala firk’eta elidaz*amz. (FN-Ç’anapet) HaticeSaçlarım öne dökülmesindiye kulakların yanına toka takıyor.

Terzik yakas lemşi elidaz*ams. (AH-Lome) Terzi yakasına iğne takıyor. Musak yakaz rozeti elidaz*ams. (AH-Borğola) Musa yakasına rozet takıyor.


elidven[1] (PZ ~ ÇM)(FN ~ AH) AL har.f. Postu seriyor. Bir yere [lok.] yerleşip oradan gitmez oluyor. Bir yere kendini bırakıyor. Yerlerde sürünüyor. [Bu ifade, istenmeyen, değer verilmeyen bir durumu anlatıyor.] Ham şk’uni Xasani hik’u var-ipelen ç’i hek hak kelidven. (PZ-Cigetore) Şu bizim Hasan o kadar bir işe yaramaz ki oraya buraya yerleşir, gitmez. Cemali p’anda ulun do Xasanişi oxoris elidven. Mu-ti na-var-asen hekelendo ignapen. (PZ-Cigetore) Cemal her zaman gidip de Hasan’ın evinde yerleşiyor. Bir şey yapmayacağı oradan belli. Pen3’e-k’ariç’i st’eri mo-elidver. (ÇM-Ğvant) Salyangoz kabuğu gibi durma (= yerlerde sürünme). Salaxana laç’i cari meçasi avlape elidven. (ÇM-Ğvant) Sahipsiz köpeğe ekmek verirsen avludan gitmez olur. Cemali cuma-muşişi oxori kelidven. Va-gamulun. (AŞ-Ok’ordule) Cemal, kardeşinin evine yerleşip çıkmıyor. Amet’t’i so-ti idasen hey (k)elidven. (AŞ-Ortaalan). Ahmet nereye giderse oraya yerleşiyor. Mustafa T’rabozanişa idayiz ar-jur xafta da-muşiz kelidven. (FN-Ç’anapet) Mustafa Trabzon’a gidince bir iki hafta kız kardeşinin yanında yerleşip kalıyor. Doğaniz daç’k’inda şkule mulun do hako kelidven (= kodidven). (FN-Ç’enneti) Doğan yorulunca gelip buraya kendini bırakır. Oxtimoni nek’na var-duskidu şkule moxtu do hako kelidu. (FN-Ç’enneti) Gidecek kapısı kalmayınca gelip buraya yerleşti (= buradan gitmez oldu; başımıza dert oldu). Şukri suntxa idasen moxtimu var-uçkin do hek elidven. (AH-Lome) Şükrü, nereye gitse gelmeyi bilmez, orada kalır. Xasani moxtu do oxoriz kelidu. Gale var-gamamalenan. (AH-Borğola) Hasan geldi de eve yerleşti. Dışarı çıkamıyoruz. [eşb. eladums/ eladuy/ eladumers/ eladumels/ eladvars fiilinin şsz.] → go3’it’k’omersII; elorçams[4]; ilidven


elidven[2] (FN-Sumla) øø/øL e.f. Adenit oluşuyor. Elde ve ayaklardaki yaralanmalarda veya çıban oluşmasında vücudun ortasına yakın yöndeki eklemlerde akyuvarların birikmesinden dolayı şişlik meydana geliyor. K’uçxes pupuli ivayiz mesoğoniz elidven. (FN-Sumla) Ayakta çıban olunca kalça ekleminde şişlik olur. [eşb. eladums/ eladuy/ eladumers/ eladumels/ eladvars fiilinin şsz.]


eliğams[1] / eliğay[1] (PZ ~ FN) EA har.f. Az meyilli alanda cansız cismi [aps.] yukarı çıkarıyor. Eba-şk’imik dişk’a eliğams. (PZ-Cigetore) Babam odunu yukarı götürüyor. Alik pi3ari eliğams. (PZ-Cigetore) Ali tahtayı yukarıya götürüyor. K’ap’i3’i ç’umanişi pşeri celiğay. Limci gamaçodineri eliğay. (ÇM-Ğvant) K’ap’i3’iyi sabahleyin dolu indiriyor. Akşam boş getiriyor. Haşo megza yeri dişk’a kelebiğam. (AŞ-Ok’ordule) Böyle yola yakn bir yere odunu çıkarırım. Arabate inçaxen. K’uçxete keliği. (AŞ-Ok’ordule) Arabayla çalkalanıyor. Ayağınla (= yürüyerek) çıkar. Dişk’a eliğay. (AŞ-Ortaalan) Odun (yukarıya doğru) götürüyor. → elimers[1], ilimers[1], ilimars[1]


eliğay[2]/ eliğams[2] (AŞ-Ortaalan)(FN-Sumla) Eø har.f. Kesilmiş bir ağaç [erg.] yandan dal, filiz vs çıkarıyor. Ç’ubriş bucğik k’at’a 3’anaz eliğams. (FN-Sumla) Kestane dibi (toprakta kalan kısmı) her sene filiz veriyor. → ek’iğams (PZ-Cigetore), ek’iğay (ÇM)(AŞ-Ok’ordule), ek’iğams (FN-Ç’anapet). → elimers[2], ilimers[2], ilimars[2]


elijinen (ÇM) Aø har.f. Uyukluyor. Kestiriyor. Ali ndğaleri elijinasi lebca nayoren. (ÇM-Ğvant) Ali gündüz kestirirken salyası akıyor. Oxorişa nç’ineri moxt’u. Dolokunaşepete mesofa muç’o elijinu dvajinu. (ÇM-Ğvant) Eve yorgun geldi. Giysileri ile birlikte sedire uzandı. Uykuya daldı. nciri met’axums/ nciri met’axuy; lirs


elikaçams/ elikaçaps (FN ~ HP) EAL har.f. Koltuğun [lok.] altına tutuyor. Ar ink’ili tipi mutu va-ren. Berek xez elikaçams do mendimers. (AH-Lome) Bir bağ ot bir şey değil. Çocuk koltuğunun altına tutuşturup götürür. → elik’açams/ elik’açay, ilikaçaps

part. elakaçeri : Koltuğun [lok.] altına bir şeyi [aps.] tutarak. Bir şey [aps.] koltuğun [lok.] altına tutuşturmuş halde. Naci xez mç’k’udi elakaçeri nulurt’u. (AH-Lome) Naci eline ekmek tutuşturmuş halde gidiyordu.


elikaçen (FN ~ HP) AL har.f. Bir yerde [lok.] kısılıyor. Samsonişen hakole gza ment’ro3u-doren. Musa otoposite mulut’u do Samsonis elikaçu. (AH-Lome) Samsun’dan bu tarafta yolda heyelân olmuş. Musa otobüsle geliyordu. Samsun’da mecburen kaldı. → elik’açen[2]; nik’açenI; inçrak’en, inçark’en, irçak’en

part. elakaçeri : Bir yerde [lok.] kısılmış. Mtviri mtu. Hak elakaçeri kodopskidit. (AH-Lome) Kar yağdı. Burada kısılıp kaldık.


elikten (FN-Sumla ~ HP) Aø har.f. [part. elakteri] Yana eğiliyor. Çevriliyor. Devriliyor. İxi bara şkule ncalepe elikten. (FN-Sumla) Rüzgâr esince ağaçlar yana yatıyor (eğliyor). Avlişi m3xuli eliktu-doren. Babak tok’i gyudu do oxorişe k’ele dizdams. (AH-Lome) Evin kapı önündeki armut ağacı eğilmiş. Babam ip taktı ve eve doğru çekiyor. → elinkten; + eloktams/ eloktaps


elik’açams/ elik’açay (PZ ~ AŞ) EAL har.f. Koltuğun [lok.] altına tutuyor. Xasanik pucepe-muşi şeni mt’a elik’açams do iğams. (PZ-Cigetore) Hasan inekleri için otu koltuğunun altında tutup götürüyor. Ali t’u3a çari elik’açay. Mxuji-duği var-gvaç’ven. (ÇM-Ğvant) Ali sıcak ekmeği koltuğunun altına alıyor. Koltuk altı yanmıyor. Oxorza monk’a çanta elik’açay. Ti-cile elulun. (AŞ-Ok’ordule) Kadın ağır çantayı koltuğunun altına alıp yukarı çıkıyor. → elikaçams/ elikaçaps, ilikaçaps

part. elak’açeri : Koltuğun altında tutulmuş halde. Koltuğunun altına tutarak. Ali oroperi-muşi elak’açeri noğa ikten. (ÇM-Ğvant) Ali sevgilisini koltuğuna alıp kasabada dolaşıyor.


elik’açen[1] (PZ) A.Dir har.f. Bir şeye [dir.] sıkışıyor. Xasani lak’irdeşa opşa elik’açen. (PZ-Cigetore) Hasan kelimelere çok sıkışıyor. → nik’açenI


elik’açen[2] (ÇM ~ AŞ) AL har.f. 1. Bir yerde [lok.] kısılıyor. Ali leba oraşa ngola dogutun. Mturi mtvasi elik’açen. (ÇM-Ğvant) Ali geç zamanlara kadar yaylada kalıyor. Kar yağınca (yaylada) sıkışıyor. 2. Bir yerde [lok.] sıkışıyor. Bere elik’açu. Aşk’va oxorişa mendaft’at. (AŞ-Ok’ordule) Çocuk bir yerde sıkıştı. Artık eve gidelim. → nik’açenII; elikaçen; inçrak’en, inçark’en, irçak’en, içak’en


elik’aren/ elik’ayen/ elik’aen (FN ~ HP) Aø har.f. İç hastalığı olan biri [aps.] yavaş yavaş iyileşiyor. Bere-çkimi dido monk’a zabunobapez dololu. Aşi tutaz gecant’u. Ha3’i m3ika kelik’aru do tamo tamo skidun. (AH-Lome) Çocuğum çok ağır hastalıklara yakalandı. Altı ay yatalaktı. Şimdi biraz iyileşti ve yavaş yavaş eski haline dönüyor. Baba-skani muç’-oren ? Dik’aru-i ? Gyayi mayi aç’k’omen-i ? - M3ika kelik’aru. Tamo tamo gyari noç’k’omams. (AH-Lome) Baban nasıldır ? İyileşti mi ? Yemek falan yiyebiliyor mu ? - Biraz iyileşti. Yavaş yavaş yemek de yiyor. Ham ndğalepes m3ika kelik’ari-doren. Ğvalepe gogamç’itanen. P’icis peyi mogixtams. (AH-Lome) Bugünlerde biraz iyileşvermişsin. Yanakların kızarıp yüzüne renk geliyor.


elik’atams[1] (PZ) EA dön. har.f. Bir şeyi [aps.] kendine ayırıyor. Xasanik oşk’uri do3’ilu. Gamaçasen. A m3’ika elik’atams. (PZ-Cigetore) Hasan elmayı topladı. Satacak. Biraz kendine ayırıyor. gamik’atay/ gamik’atams


elik’atay/ elik’atams[2]/ elik’ataps (PZ ~ HP) EA dön.har.f. Kendisinin yanına birini [aps.], kendisine eşlik etmesi için, katıyor. Ayşe karmat’eşa bere elik’atay-ulun. (ÇM-Ğvant) Ayşe değirmene çocuğu yanına katarak gidiyor. Ali bere-muşi elik’atay. Noğaşa ulun. (AŞ-Ok’ordule) Ali çocuğunu yanına katarak çarşıya gidiyor. Nana karmat’eşa it’aşa mota-muşi elik’atamz. (FN-Ç’anapet) Annem değirmene giderken tornunu eşlik etmesi için yanına alıyor. Oxorca xvala soti var-ulun. Suntxa idasen bere elik’atams. (AH-Lome) Kadın yalnız bir yere gitmiyor. Nereye giderse çocuğu yanına alıyor. Nana-çkimik karmat’eşe ulut’uşi berepeşi ari elik’atamt’u. (AH-Borğola) Annem değirmene giderken çocuklardan birini yanına katıyordu. → elint’alams; ilik’ateps; + eluk’atun; elvok’atun, elok’atun; iluk’atun


elik’idams/ elik’idaps (FN ~ HP) EAL har.f. Kendisinin yan tarafına (= omzuna veya beline) asıyor. 3an3a ma kelebik’idi do xut’up’ali berez kelebok’idi. (FN-Sumla) 3an3ayı ben [omzuma] astım ve küçüğünü de çocuğun [omzuna] astım. Xami bere-muşiz elok’idams do t’abanca muk elik’idams. (FN-Sumla) Bıçağı çocuğunun [beline] takıyor (= asıyor) ve tabancayı kendi [beline] takıyor (= asıyor). Tufeği mxucis elik’idams do k’inçi oiluşe ulun. (AH-Borğola) Tüfeği omzuna asıyor ve kuş avına gidiyor. ilik’idaps; + elok’idams


elik’irams/ elik’iraps (HP) EA har.f. [yet. (HP) elak’iren, (ÇX) ilvak’iren] Kendi yanına bağlıyor. → elik’orams[2]/ elik’oray[2], ilik’iraps


elik’orams[1]/ elik’oray[1] (PZ ~ AŞ) EA har.f. Aklında tutuyor. Ezberliyor. Badi deviyi. K’at’a mutxa var-elomak’oren. (PZ-Cigetore) İhtiyarladım. Her şey aklımda tutamıyorum. Badi doviyi. K’at’a mutxa var-elemak’oren. (PZ-Cigetore ~ AŞ’in batı bölgesi) İhtiyarladım. Her şey aklımda tutamıyorum. Ayşeşi bere muti dvogurare elik’oray. (ÇM-Ğvant) Ayşe’nin çocuğuna ne öğretirsen kavrıyor (= belleğinde tutuyor). Ali muti u3’vare elik’oray. (ÇM-Ğvant) Ali ne söylersen aklında tutuyor (= öğreniyor). nisimadams/ nisimaday, nisamadams


elik’orams[2]/ elik’oray[2] (PZ ~ AH) EA har.f. [yet. (PZ ~ AŞ) elvak’oren, (FN ~ AH) elak’oren] I. Kendi yanına bağlıyor. Ali xe gamuvelasi mandilite xe elik’oray. (ÇM-Ğvant) Ali’nin elinde çıkık olunca elini mendil ile bağlıyor. Nana-şk’imi irote cari elik’oray, dulyaşa ulun. (AŞ-Ok’ordule) Annem her zaman ekmeğini yanına bağlar, işe gider. Berek mu vas? Xepe opşa uğunşi boxça şkas elik’orams. (AH-Lome) Çocuk ne yapsın ? Elleri dolu olunca bohçayı beline bağlıyor. Mxucis na-gelobun 3an3aMot-memilamt’asya do tok’iten-ti elik’orams. (AH-Borğola) Omzunda asılı olan heybeyiDüşürmeyeyimdiye iple de kendine bağlıyor. → elik’irams/ elik’iraps; ilik’iraps

II. (FN-Ç’anapet) Kendi yanına saklıyor. Pederik kyoyiz panda ar coğori elikoramz. (FN-Ç’anapet) Babam köyde her zaman bir köpek saklar.


elimbaren (PZ ~ FN) Aø har.f. Bir şeyin [aps.] yan tarafı şişiyor. Alişi yuzi elimbaren. Mondo k’irbi txombi dvayu. (PZ-Cigetore) Ali’nin yüzü şişiyor. Sanırım dişi iltihap yaptı. So-goiç’vare elimbaren. (ÇM-Ğvant) Yanan yerin yan tarafi şişer. Kva na-mat’u yeri elimbaren. (AŞ-Ok’ordule) Taş vuran yeri şişiyor. K’ibrişi 3’k’unate ğva elimbaren. (FN-Ç’anapet) Diş ağrısıyla yanak şişiyor. → elibaren

+ elvambaren (PZ ~ AŞ)/ elambaren (FN) AD har.f. Birine ait [dat.] bir şeyin [aps.] yan tarafı şişiyor. Ayşe xut’uli aç’vasi elvambaren. (ÇM-Ğvant) Ayşe’nin gırtlağı ağırınca şişiyor. Kva na-mat’u yeri elvambaren. (AŞ-Ok’ordule) Onun taşın vurduğu yeri şişiyor. Biç’i-çkimiz ini orapez ali juri k’ele-ti elambaren. (FN-Ç’anapet) Oğlumun soğuk havalarda boğazın iki tarafi da şişiyor.


elimbinay (ÇM) EA dön.har.f. Kendisi için düğme vs’yi [aps.] olduğu yere yandan bağlıyor ya da ekliyor. İli cegiç’ordasi ela3onaşete kelimbini. (ÇM-Ğvant) Düğmen kopunca çengelli iğne ile iliştir.


elimers[1] (AH ~ HP) EA har.f. Az meyilli alanda (cansız cismi) yukarı çıkarıyor. → eliğams[1], ilimers[1], ilimars[1]


elimers[2] (AH ~ HP) EA har.f. I. Bir bitki [erg.] yandan dal, filiz vs [aps.] çıkarıyor. K’vateyik k’ik’li keliğu-doren. (AH-Lome) Kesilmiş olan şey filizlenmiş. Yeniden canlanmış. Şa doxedi. K’ik’il eliğare. (AH-Lome) mec. Otura otura [= kelimesi kelimesine : “mümkün olduğu kadar otur”] filiz vereceksin (= çok tembelsin). Go3’oz na-p’k’vati ç’uburik t’ot’i keliğu. (AH-Borğola) Geçen sene kestiğim kestane dal çıkardı. → ek’iğams (PZ-Cigetore), ek’iğay (ÇM)(AŞ-Ok’ordule), ek’iğams (FN-Ç’anapet). → eliğay[2]/ eliğams[2], ilimers[1], ilimars[2]

[dey. (AH) Nkra kelegağu-i ?/ Nkra elegağasen-i ? (AH-Lome) Niye bu kadar ısrarla istiyorsun ? (= kelimesi kelimesine : “Boynuzun uzadı mı ?” ya da “Boynuzun mu çıkacak ?”)]

II. Bir bitki [erg.] topraktan (veya havadayken rutubetten) filiz [aps.] çıkarıyor. Soğanik do dixa-makvalik mtelli k’ik’ili keliğu-dort’un. “Va-ixmarenma do bot’k’oçi. (AH-Lome) Soğan ve patates hep filizlenmişti. Kullanılmaz diye attım.


elimxors/ elimpxors (FN), elimxors (HP) EAL har.f. [perf.1.tek. elap’ç’k’omi] 1. Bir kenarda yiyor. Nandidi-çkimi p’ot’e mteli k’ala doxedun do gyari var-imxors. P’anda m3’k’ora k’ala heko elimxors. (FN-Ç’anapet) Ninem hiçbir zaman herkesle oturup yemek yemez. Daima ateşin yanında kenarda yiyor. 2. Bir kenarda gizlice yiyor. → elaşk’omams; elimxoy/ elipxors; ilaç’k’omups (ÇX)

+ eluç’k’omams/ eluç’k’omaps ED/EDA har.f.

I. ED har.f. Bir şeyin kenarını yiyor. Cuma-çkimik, nanak na-u kapçon-gyayiz eluç’k’omams. (FN-Ç’anapet) Kardeşim, annemin yaptığı hamsili ekmeğin kenarını yiyor.

II. EDA har.f. 1. Birine ait bir şeyin kenarını yiyor. 2. Birine ait bir şeyi bir kenarda gizlice yiyor.


elimxors (PZ-Apso), elimxoy (ÇM ~ AŞ) EAL /Eø/EA har.f. [perf.1.tek. elapşk’omi]

I. (PZ-Apso)(ÇM ~ AŞ) EAL har.f. Bir kenarda yiyor. Mbağu elaxen. T’obaşa cari elimxoy. (ÇM-Ğvant) Ambarda bir kenarda çömeldi. Gizliden ekmek yiyor. Amet’t’i cari nt’obaşa elimxoy. (AŞ-Ortaalan) Ahmet ekmeği gizlice yiyor. Amet’t’i-ti hako kelaşk’omasen. (AŞ-Ortaalan) Ahmet de burada bir köşede yiyecek. → elaşk’omams; elimxors/ elimpxors/ elipxors; ilaç’k’omups (ÇX)

II. (ÇM ~ AŞ) Eø/EA har.f. Haram yiyor. 1. Oruç bozuyor. 2. Eksik sayıyor. Ali na-asen dulya xarami elimxoy. (ÇM-Ğvant) Ali yaptığı işte haram yiyor. 3. Rüşvet alıyor. “Amet’t’i na-içalişay yeri elimxoyit’unan. (AŞ-Ortaalan) “Ahmet çalıştığı yerde haram yiyordiyorlar. → elişk’omams; xerami imxoy

+ eluşk’omams/ eluşk’omay ED/EDA har.f. a. ED har.f. Bir şeyin kenarını yiyor. Mtuyi vali eluşk’omu. (ÇM-Ğvant) Fare peynirin kenarını yedi.

b. EDA har.f. Birine ait bir şeyin kenarını yiyor. Mtuyi vali elemişk’omu. (ÇM-Ğvant) Fare peynirimin kenarını yedi.


elim3kven (AH) Aø har.f. Şımarıyor. Ç’ut’a berepe ordo elim3kvenan. (AH-Borğola) Küçük çocuklar erken şımarırlar. → elvamsk’ven

part. elam3kveri : Şımarık. Osmanişi bere dido elam3kveri ren. (AH-Lome) Osman’ın çocuğu çok şımarıktır. Ngeni m3ika elam3kveri ren. Mja gyubamt’aşi ti e3’onk’anams. Nuk’uz iguri. (AH-Lome) Dana biraz şımarıktır. Süt içirirken kafasını yukarı doğru sallıyor. Yüzünü kolla.


elincirs/ elinciy (PZ ~ HP) EL har.f. Bir kenarda yatıyor. Bir kenarda uyuyor. Didi-nanaz m3ikaşa daç’k’inu-doren. Elincirz. (FN-Ç’anapet) Büyükanne hafifçe yorulmuş. Uzanıyor. Nurdoğani mzuğa k’ala kelinciyu do kitabi ik’itxams. Ar k’ele-ti mzuğa-3’k’ari k’uçxes namçvalen. (FN-Ç’anapet) Nurdoğan deniz kıyısına uzanıp kitap okuyor. Bir taraftan da deniz suyu ayaklarına çarpıyor. → ilincirs

+ elvancirs/ elvanciy/ elancirs ED har.f. Birinin [dat.] yanında yatıyor. Oxorza dunçxvay. Hişo elebancirare. (AŞ-Ok’ordule) Kadın kızışsın. Öylelikle yanına yatacağım. Oxorcak he-ti k’oçi şinoms do elancirs. (AH-Lome) Kadın onu da adamdan sayıp yanında yatıyor.


elinkten (PZ ~ FN-Ç’anapet) Aø har.f. [part. elankteri] Yana eğiliyor. Çevriliyor. Devriliyor. Na-elinktu mzgudape xoşk’ate dvodginay. (ÇM-Ğvant) Eğilmiş mısır fideleri destek çubuğu ile dikleştiriyor, ayağa kaldırıyor. → elikten; + elonktams/ elvonktay


elintxozinams/ elintxozinay (PZ ~ FN) EA har.f. Birini kendisine eşlik ettiriyor. → elitxozinams/ elitxozinaps


elint’alams (PZ) EA dön.har.f. Kendisinin yanına birini [aps.], kendisine eşlik etmesi için, katıyor. Xasani noğaşa ulut’aşa Ali-ti elint’alams. (PZ-Cigetore) Hasan çarşıya giderken Ali’yi de yanına katıyor. → elik’atay/ elik’atams[2]/ elik’ataps; ilik’ateps


elipurçinams (AH-Borğola) EA har.f. Alçak sesle fısıldıyor. → nipurçinams, nipur3inay, nipurçolups; + elupurçinams


elipxors (FN ~ AH) EAL/EA har.f. [perf.1.tek. elap’ç’k’omi] ≠ eloç’k’omams

I. EAL har.f. 1. Bir kenarda yiyor. Yan tarafta yiyor. Coğorik xor3i naylaş tude elipxors. (FN-Sumla) Köpek, eti serenderin kenarında yiyor. Ustaz amşkorinu. Kyoşez elaxen do mk’val do mç’k’udi elipxors. (AH-Lome) Usta acıktı. Bir köşede oturup peynir ekmek yiyor. 2. Bir kenarda gizlice yiyor. Coğoriz mç’k’udi mebut’k’oçaşi icubalams do oxorişi ar k’elez elipxors. (AH-Borğola) Köpeğe ekmek attığımda kapıyor ve evin bir tarafında kenarda yıyor.

f.-s. elaç’k’omoni : Yanında yenecek. Handğa elaç’k’omoni mutu na-va-rt’u şeni mpalo kovali p’ç’k’omi. (AH-Borğola) Bugün yanında yenecek bir şey olmadığı için yavan buğday ekmeği yedim.

II. EA har.f. Haram yiyor. Eksik sayıyor. → elişk’omams, elimxoyII; xerami imxoy

+ eluç’k’omams ED/EDA har.f.

I. ED har.f. Bir şeyin kenarını yiyor. Mtugik k’valiz eluç’k’omu. (FN-Sumla) Fare peynirin bir kısmını yedi. Babak kovali va-koraşa t’epsiz ar k’ele eluç’k’omams do nana oşumams. (AH-Lome) Babam ekmeği soğumadan tepsideyken kenarından yiyor ve annemi kızdırıyor.

II. EDA har.f. 1. Birine ait bir şeyin kenarını yiyor. Nanak na-momçu lazut’iş mç’k’udi k’at’uk elemiç’k’omams. (FN-Sumla) Annemin bana verdiği mısır ekmeğinin kenarını kedi yiyor. 2. Birine ait bir şeyi bir kenarda gizlice yiyor. Ma na-p’i gyari didi-nanak k’eraz elemiç’k’omams. (FN-Sumla) Benim yaptığım yemeği büyükanne ocaklığın bir kenarında gizli gizli yiyor. 3. Birine ait bir şeyi eksik sayıyor. Birine ait bir şeyden haram yiyor. Memet’ik ntxiri 3’onumt’aşa elemiç’k’omams. (FN-Sumla) Mehmet fındığımı tartarken haram yiyor (= eksik tartıyor).


eliskedinams (AH) EA har.f. Kendisinin yanında besliyor. Ma skani-sterepe nek’naz elebiskedinam. (AH-Lome) Ben senin gibileri kapımda besliyorum. ++ oskedinams


elişinams[1]/ elişinay (PZ ~ ÇM) EA har.f. [emp.şm.1.tek. elevişinam] Birini [aps.] anıyor. Ali p’anda elemişinay. (ÇM-Ğvant) Ali her zaman beni anıyor. # Ma huy xolo mutxa kogomaşinu / Emaşik’en yari kelemişinu / Ti kok’o3’ovudvi domit’işinu / Amseri ezmoje sevdali-şk’imi. (ÇM-Ğvant, K’.Z.) Yine şimdi bir şey anımsadım / Hıçkırıyorum sevgilim beni andı / Başımı ona koydum (o beni) kaşıdı / Bu gece rüyamda sevgilim. → goişinams/ goişinay; moişinams; molişinams; şinoms[2]; şanums; guişinaps


elişinams[2] (FN) EA har.f. 1. Yandaş ediniyor. Temelik muk muşebura mutu var-zop’ons. A miti elişinams do heşote isinapams. (FN-Ç’anapet) Temel kendi başına birşey söylemez. Birini yandaş edinip öyle konuşur. 2. Kendi mülkiyetine alıyor. Xasanik livadi-k’udelişi uok’ortu ntxiyona muk kelişinu. (FN-Ç’anapet) Hasan bahçe dibindeki pay edilmemiş fındiklığı kendi mülkiyetine geçirdi.


elişinams[3] (AH) EA har.f. Birini [aps.] kendisi ile kıyaslıyor. Badi k’oçik oçileyişi bere ti-muşiz elişinams. (*)(AH-Lome) Yaşlı adam evlenecek yaştaki çocuğu kendisiyle kıyaslıyor. [(*) Bu örnekteki ti-muşiz, hemcins tümleçtir. Fiil bu tümlece göre çekilmez.] → eli3’iray


elişinaxams/ elişinaxay/ elişinaxums/ elişinaxaps (PZ ~ HP) EA har.f. İlerde kendisi kullanmak için saklıyor. Xasanik ağani dolokunaşa eç’opu. Var-delikunams. “Ok’ayi domaç’irasendeyi elişinaxams. (PZ-Cigetore) Hasan yeni giyecek almış. Giymiyor. “Sonra lazım olurdiye kendisine saklıyor. Ham para elebişinaxam. (AŞ-Ok’ordule) Bu para ilerde lâzım olur. Kendime saklıyorum. Bere boçilaredeyi para okiğay. Elişinaxay. (AŞ-Ok’ordule) “Çocuğumu evlendireceğimdiye para biriktirip saklıyor. Na-z*iroms iri-mutu elişinaxums. (AH-Borğola) Gördüğü her şeyiLâzım olurdiye saklıyor. ilişinaxups, ilişinaxaps


elişk’omams (PZ-Apso) EA har.f. mec. Haram yiyor. 1. Oruç bozuyor. 2. Eksik sayıyor. 3. Rüşvet alıyor. → elimxoyII


elitxozinams/ elitxozinaps (AH ~ ÇX) EA har.f. Birini kendisine eşlik ettiriyor. Cevriyek bozo dordu-doren. Dulyaz elitxozinams. (AH-Lome) Cevriye kızını büyütmüş. İş yaparken kendine eşlik ettiriyor. → elintxozinams/ elintxozinay


elit’rağodams/ elit’rağoday (PZ)(AŞ-Ok’ordule)(FN-Sumla) EA har.f. Bir kenarda şarkı veya türkü söylüyor. Badiz mangonen do m3ika m3ika elit’rağodams. (FN-Sumla) İhtiyar bazen canı isteyince (coşunca) hafif hafif türkü söylüyor. Kçinik elit’rağodayiz badis-ti mungonams. (FN-Sumla) Kocakarı türkü söyleyince ihtiyarı da coşturuyor : türkü söyleme isteği uyandırıyor.

+ elut’rağodams/ elut’rağday EDA har.f. Birinin yanında şarkı veya türkü söylüyor.


elit’rağuday/ elit’rağudams (ÇM)(AŞ-Ortaalan)(FN-Ç’anapet) EA har.f. Bir kenarda şarkı veya türkü söylüyor.

+ elut’rağuday/ elut’rağudams EDA har.f. Birinin yanında şarkı veya türkü söylüyor.


elixaren (ÇM ~ HP) Aø har.f. Yan tarafı yırtılıyor. → ilixaren

part. elaxareri : Yan tarafı yırtık. Oxorcak elaxareyi pontoloni-çkimi elaç’umz. (FN-Ç’anapet) Eşim yırtık pantolonumu dikiyor.

+ elvaxaren (ÇM ~ AŞ), elaxaren (FN ~ HP) AD har.f. Birine ait [dat.] bir şeyin [aps.] yan tarafı yırtılıyor. Pederik nap’irişa it’aşa na-dolikunamz porçaşi xe ordoşe elaxaren. (FN-Ç’anapet) Babamın tarlaya bahçeye giderken giydiği gömleğın kolu erken yırtılıyor.


elixunams/ elixunay/ elixunaps (PZ ~ HP) EA har.f. Birini [aps.] kendisinin yanına oturtuyor. Xasanik cari imxot’aşa xorz*a-muşi-ti elixunams. (PZ-Cigetore) Hasan yemek yerken karısını da yanına oturtuyor. Ali manganate ar soti it’aşa bere-muşi oginde elixunay. (ÇM-Ğvant) Ali araba ile bir yere giderken çocuğunu ön tarafta yanına oturtuyor. Xasani araba ogine k’ale oxorza elixunay. (AŞ-Ok’ordule) Hasan arabanın ön tarafına kadını yanına oturtuyor. Pederi noğaşa it’aşa 3’ut’eli biçi-çkimi arabaz elixunamz do ulun. (FN-Ç’anapet) Babam çarşıya giderken küçük oğlumu arabada yanına oturtup gidiyor. Osmanik bere-muşi elixunams do şuferluği dogurams. (AH-Lome) Osman oğlunu yanına oturtup şoförlük öğretiyor. Osmanik mota-muşi elixunams do Lazuri dogurams. (AH-Borğola) Osman torununu yanında oturtuyor da Lazca öğretiyor. → ilixunaps


elixvalums/ elixvalups (HP) Eø har.f. Ara sıra öksürüyor.


elixven (PZ) Aø har.f. Kenarından yıkılıyor ya da sökülüyor. Bir tarafı yıkılıyor, sökülüyor.

+ elvaxven AD har.f. Birine ait [dat.] bir şeyin bir tarafı yıkılıyor ya da sökülüyor. Post’ali elemaxu. (PZ-Cigetore) Ayakkabımın yanı söküldü. Xasanis porça elvaxu. Elaç’ams. (PZ-Cigetore) Hasan’ın gömleği söküldü. Kenarından dikiyor. Xasanis oxorişi ar t’arafi-muşi elvaxven. (PZ-Cigetore) Hasan’ın evinin bir tarafı sökülüyor. → elva3’en[2], ela3’k’en; (elastun altında elustun); + elaxums/ elaxuy


elix’onams/ elix’onaps (HP) EA har.f. [emp.1.tek.ö.3.aps.tü. elebix’onam/ elevix’onap, (ÇX) ilevix’onap] 1. Canlı varlığı [aps.] yukarı doğru götürüyor. 2. Motorlu taşıma aracını [aps.] kullanarak yukarı doğru götürüyor. → eliyonams/ eliyonay; eloyonams/ eloonams; ilix’onups, ilix’onaps


eliyonams[1]/ eliyonay (PZ ~ AH-Lome) EA har.f. [emp.1.tek.ö.3.aps.tü. eleviyonam/ elebiyonam] 1. Canlı varlığı [aps.] yukarı doğru götürüyor. Puci cile eliyonu. Omçinocay. Moxtasen. (AŞ-Ok’ordule) İneği yukarı götürdü. Döllenme amaçlı çifteştirip gelecek. Bere eliyonay. (AŞ-Ortaalan) Çocuğu (yularıya doğru) götürüyor. 2. Motorlu taşıma aracını [aps.] kullanarak yukarı doğru götürüyor. → eloyonams/ eloonams; elix’onams/ elix’onaps, ilix’onups, ilix’onaps


eliyonams[2] (AH) EA har.f. 1. Canlı varlığı [aps.] yanına alıyor. Yanına alıp götürüyor. Eşlik ettiriyor. OxorcakXvala mot-dopskidut’aya do ont’ule xaçkumt’aşi bere eliyonams. (AH-Lome) KadınYalnız kalmayayımdiye tarlayı kazırken çocuğa eşlik ettiriyor. 2. Cansız nesneyi [aps.] yanına alıp götürüyor. Eşlik ettiriyor. Lu dorgamt’aşi svit’i eliyoni do k’ap’et’i let’az moxvadaşi ipti svit’i no3oni do ok’açxe lu dorgi. (AH-Lome) Lahana dikerken yanına svit’iyi al. Sert topraklara rastladın mı önce svit’iyi sok. Sonra lahanayı dik. Kalamani p’ç’imt’aşi bazi lemşi var-goşulun do bizi elebiyonam. (AH-Lome) Çarık dikerken bazen iğne geçmiyor. Bunun için sivri bir şey kullanıyorum.


elizartams (AH) EA har.f. Bir ya da birkaç kişiyi [aps.] gereksizce peşine takarak bir yere gidiyor. Mulut’aşi miti mot-elizartam. (AH-Lome) Gelirken kimseyi gereksizce yanına alma.

part. elazarteri : Birini [aps.] gereksize yanına takarak. Memet’i, Xasani elazarteri gulun. (AH-Lome) Mehmet Hasan’ı gereksizce yanına almış halde geziyor.


elizdams (FN ~ AH) EA dön.har.f. Kendi üzerindeki giysiyi [aps.] yukarıya çekiyor. Da-çkimişi jur 3’aneyi biç’ik m3ika mboli na-ayen pantoloni gelolayiz oncğoreten yekten elizdamz. (FN-Ç’anapet) Kız kardeşımın iki yaşındaki oğlu biraz bol gelen pantolonu düsünce utancından hemen yukarı çekiyor. Xasanik pantoli elizdams. (AH-Lome) Hasan (kendi) pantolonunu yukarıya çekiyor. → einç’ams[1]/ einç’ay; ilizdips


elizlap’ay (AŞ-Ok’ordule) EA har.f. Yukarı çıkarken eziyor. Mturi elizlap’ay. Eşk’ulun. (AŞ-Ok’ordule) Karı ezip yukarı çıkıyor. + elazlap’ams/ elazlap’ums


eli3igams/ eli3igaps (HP) EA dö.har.f. Kendisinin yan tarafına saplıyor. → eli3onams/ eli3onay; ili3igups, ili3igaps


eli3igen (HP) Aø har.f. Yan tarafa saplanıyor. Yan tarafa batıyor. → eli3onen, ili3igen

+ ela3igen ADL har.f. Birne ait [dat.] bir şeyin [lok.] yan tarafına saplanıyor, batıyor. Çxomi bipxort’işi xurxis x’vili kelema3igu. (HP-P’eronit) Balık yerken kılçık boğazıma battı.


eli3onams/ eli3onay (PZ ~ AH) EA dö.har.f. Kendisinin yan tarafına saplıyor. Xasanik dok’anaşa-muşi n3xup’u şk’as keli3onu. (PZ-Cigetore) Hasan tabancasını kılıfsız beline taktı. → eli3igams/ eli3igaps, ili3igups, ili3igaps


eli3onen (PZ ~ AH) AL har.f. Yan tarafa saplanıyor ya da batıyor. → eli3igen, ili3igen; + elo3onams/ elvo3’onay

+ elva3onen (PZ ~ AŞ), ela3onen (FN ~ AH) ADL har.f. Birine ait [dat.] bir şeyin [lok.] yan tarafına saplanıyor ya da batıyor. K’iti danzi elema3onusi txombri mapşu. (AŞ-Ok’ordule) Parmağıma diken batınca iltihap doldu. Tabanca şk’a ela3onute boya-muşi zade goişiren. (AŞ-Ok’ordule) Tabancayı beline takınca boyası çok aşınıyor. Xasaniz xurt’uliz mçxomişi mxa kela3onu. (FN-Ç’anapet) Hasan’ın yutağına balık kılçığı saplandı. Nçxomi bipxort’işi mxa var-maz*iru do xurxiz kelema3onu. (AH-Lome) Balık yerken kılçığı göremedim. Boğazıma battı.


eli3’ams/ eli3’ay (PZ ~ AŞ) EA dön.har.f. Kendisinin üzerinden bir şeyi [aps.] çekiyor. Xasanis mç’apu nagasi mşk’urinate ç’ak’i eli3’ams. (PZ-Cigetore) Hasan’a çakal rastlayınca korkudan çakı çekiyor. Ali, guri muç’o mvalasen, xami eli3’ay. (ÇM-Ğvant) Ali kızar kızmaz bıçak çekiyor. Ali xami eli3’u. Mulun. İk’atalit. Mutu ikumt’asen. (AŞ-Ok’ordule) Ali bıçak çekti. Geliyor. Dikkat edin. Bir şey yapacak olmasın. → eli3’k’ams/ eli3’k’aps, ili3’k’ips, ili3’k’aps


eli3’iray (ÇM) EA har.f. Birini [aps.] kendisi ile kıyaslıyor. Ayşe Fadume eli3’iray. (ÇM-Ğvant) Ayşe Fatma ile kendini kıyaslıyor. → elişinams[3]


eli3’k’ams/ eli3’k’aps (FN ~ HP) EA dön.har.f. Kendisinin üzerinden bıcak vs [aps.] çekiyor. Xasaniz gale na-ibinan berepeşi omğorinuşe şuri nakaçayiz xami eli3’k’amz do berepez ç’işun. (FN-Ç’anapet) Hasan dışarda oynayan çocukların bağırışlarından canı sıkılınca bıçağını çekip çocukları kovalıyor. Xasanik xami eli3’k’ams. (AH-Lome) Hasan (kendisinin) üzerinden bıçak çekiyor. Memet’ik işumaşi xami eli3’k’ams do k’oçi doz*arz*ums. (AH-Borğola) Mehmet kızınca üzerindeki bıçağı çekiyor ve adamı lime lime ediyor. → eli3’ams/ eli3’ay, ili3’k’ips, ili3’k’aps


elobams[1] (PZ-Cigetore), elobay[1] (AŞ-Ok’ordule) [AŞ-Ok’ordule’de hem elvobay hem elobay denir.] EAL har.f. Yan tarafa asıyor. → elabams[1]; elvobay[1], elobay[1]; elok’idams/ elok’idaps, ilok’idaps, ilvokidaps

+ elubams[1]/ elubay[1] EDAL har.f. Birine ait [dat.] bir şeye [lok.] bir şeyi [aps.] asıyor.


elobams[2]/ elobay[2]/ elobaps/ ilvobaps EA/EAL har.f. Kenara veya yan tarafa sıvı [aps.] döküyor. → elabams[2]; elvobay[2], elobay[2]; → + elubams[3]/ elubay[2]


elobars/ elobarams (PZ), elobars (FN ~ HP) AD har.f. I. (PZ)(AH ~ HP ÇX) Rüzgâr [aps.] aşağıdan yukarıya doğru esip birine [dat.] vuruyor. İxi jilendo ma elemobarams. (PZ-Cigetore) Rüzgâr aşağıdan yukarı esip bana vuruyor. İxi elemobars. (AH ~ HP) Rüzgâr aşağıdan esip bana vuruyor. → elvobay[3], ilobars, ilvobars

II. (FN) Rüzgâr [aps.] hafiften esip birine [dat.] vuruyor. İxi elemobars. (FN-Ç’anapet, Sumla) Rüzgâr hafiften esip bana vuruyor.


elobğams/ elobğay/ elobğaps (PZ)(AŞ’in bir kısmı)(FN ~ HP) EAL har.f. Kenara [lok.] taneli katı cismi [aps.] döküyor. Xasanik m3xulepe do3’ilu. Oxorişi k’ilavis elobğams. (PZ-Cigetore) Hasan armutları toplamış. Evin kenarına döküyor. Cumadik handğa na-3’ilu ntxiri avlaz elobğamz. (FN-Ç’anapet) Amcam bugün topladığı fındığı evin önündeki bahçeye döküyor. Memet’ik na-moimers ntxiri jimok’az elobğams. (AH-Lome) Mehmet, getirdiği fındığı evin arkasına yığıyor. Doğanik ont’ulez na-t’axu lazut’işi rok’ape gzaş k’ele elobğams. (AH-Borğola) Doğan tarlada kırdığı mısır koçanlarını yol tarafına yığıyor. → elvobğay, ilobğaps, ilvobğaps; + elobğun


elobğun (PZ)(FN ~ HP) AL hal f. Taneli katı cisim [aps.] kenara dökülmüş halde duruyor. Xasanişi dişk’alepe avlaşi k’ilavis elobğun. (PZ-Cigetore) Hasan’ın odunları evinin önündeki bahçenin kenarında dökülmüş halde duruyor. Han3’oneri dişka ğober-cici k’ala elobğun. (FN-Ç’anapet) Bu seneki odun çeperin dibinde dökülmüş halde duruyor. Mç’imaşi 3’k’ari oxoyiş ogine na-elobğun ntxiriz namç’veten. (FN-Ç’anapet) Yağmur suyu evin önündeki fındık yığınına sıçrıyor. Da-çkimik axirişi ogine na-elobğurt’u k’vateri felamuriş ndalepez gukaçamz do pucepez go3’ubğamz. (FN-Ç’anapet) Kız kardeşim ahırın önünde yığılmış olan kesilmiş ılhamur dallarını kucaklayıp ineklerin önüne veriyor. Cuma-çkimik ğaliş hekole na-elobğurt’u dişkape hakole mok’iğamz. (FN-Ç’anapet) Kardeşim derenin karşı tarafında yığılı duran odunları bu tarafa taşıyor. Lazut’i naylas elobğun. (FN-Sumla) Mısır serenderin bir köşesinde yığılı vaziyette duruyor. Na-p’k’vati dişka avliz elobğun. Doloxe var-amamağu. (AH-Lome) Kestiğim odun evin önündeki bahçede bir kenarda duruyor. İçeri alamadım. Mç’ima mulun. Gale na-elobğun beşe-beşepe doloxe kamabiğat. (AH-Lome) Yağmur geliyor. Dışarıda yığılı beşe onları içeri taşıyalım. Doğanik gzaş k’ele na-elobğun lazut’epe t’ik’inaz dolobğams. (AH-Borğola) Doğan yol tarafında yığılı duran mısırları sepete dolduruyor. Xasani ! Gale na-elobğun xomula dişkape mç’ima mulut’aşa serentişi tude kamiği ! (AH-Borğola) Hasan! Dışarıda (gelişigüzel) yığılı kuru odunları yağmur gelene kadar serenderin altına al ! → elvobğun, ilobğun, ilvobğun; + elobğams


elobums (PZ-Apso) EA har.f. Dokunuyor. Rahatsız ediyor. Ma mo-elemobum. Beni rahatsız etme. → dvojay; raxat’is ilaçaps


elobun (PZ-Cigetore)(AŞ’in bir kısmı)(FN ~ HP) AL/ADL hal f. → elabun, elvobun, elubun, ilobun, ilvobun. I. (PZ-Cigetore)(AŞ’in bir kısmı) AL hal f. Cansız bir şeye [lok.] yandan bir şey [aps.] takılıdır, asılıdır.

II. (PZ-Cigetore)(AŞ’in bir kısmı)(FN ~ HP) ADL hal f. Canlı bir varlığın [dat.] üzerinde yandan (omzuna, beline [lok.]) bir şey [aps.] asılı duruyor. Emines t’ik’ina elobun. (PZ-Cigetore) Emine’nin sepeti yandan takılıdır. Xasanis dok’anaşa elobun. (PZ-Cigetore) Hasan’da tabanca yanda takılıdır. Xasanis oçxe elobun. Ç’ak’i var-dolozun. (PZ-Cigetore) Hasan’ın kılıfı yandan takılı. Çakısı yok içinde. Xasaniz uça çanta elobun. (FN-Ç’anapet) Hasan’ın siyah çantası omzunda asılıdır. Cumadi-çkimik pederi noğa k’ele it’aşa na-elobun livori elo3’k’ams. (FN-Ç’anapet) Amcam babam şehre doğru giderken belindeki tabancayı söküp alıyor. P’ap’uliz xami-muşi p’anda oçxeten elobun. (FN-Ç’anapet) Dedem bıçağını her zaman kılıfıyla yanında taşır. Xasanis xami elobun. (FN-Sumla) Hasan’ın üzerinde belinde bıçak var, yandan asılı duruyor. Babaz 3an3a elobun. P’eya so ulun ? (AH-Lome) Babam 3an3ayı takmış. Acaba nereye gidiyor ?


eloç’abams (FN ~ HP-P’eronit) EAL har.f. Yan tarafa yapıştırıyor. Kenara yapıştırıyor. → eloç’ambams, elot’ambams, elvot’ambay, elvoç’abay; elon3axams/ elon3axaps, ilon3axups/ ilon3axaps, ilvon3axaps


eloç’abun (FN ~ HP-P’eronit) AL hal f. 1. Bir şeyin [lok.] yan tarafına yapışmış haldedir. Amet’işi ruzaşi cebiz mu eloç’abun ? (FN-Ç’anapet) Ahmet’in hırkasının cebinde ne yapışık duruyor ? Hem berez dido oncğore aven. Miti moxtaşi igzalant’aşa ar soti keloç’abun do t’k’obun. (AH-Borğola) O çocuk çok utanıyor. Biri eve gelince o gidinceye kadar bir yerde yapışır da saklanır. 2. mec. Zor bulunan bir yerde [lok.] bulunuyor. Nepali k’iyanaz so eloç’abun ? Ma xaretaz yeyi-muşi zoyila maz*iren. (AH-Lome) Nepal ülkesi dünyanın neresindedir ? Ben haritada onun yerini (= onun nerede bulunduğunu) zor bulabiliyorum. → eloç’ambun, elot’ambun, elvot’ambun, elvoç’abun; elon3axun, ilon3axun, ilvon3axun


eloç’ambams (PZ-Apso) EAL har.f. Yan tarafa yapıştırıyor. Kenara yapıştırıyor. → elot’ambams, elvot’ambay, elvoç’abay, eloç’abams; elon3axams/ elon3axaps, ilon3axups/ ilon3axaps, ilvon3axaps


eloç’ambun (PZ-Apso) AL hal f. Bir şeyin [lok.] yan tarafına yapışmış haldedir. → elot’ambun, elvot’ambun, elvoç’abun, eloç’abun; elon3axun, ilon3axun, ilvon3axun


eloç’k’omams (FN ~ AH) EAL har.f. Bir şeyin yanında [lok.] başka bir şeyi [aps.] yiyor. Kapçaz bulek’i eloç’k’omaşi k’at’a oraz aboinen. (AH-Borğola) Hamsinin yanında turp yiyince her zaman geğirmesi oluyor. → eloşk’omams; elvomxoy; elvoşk’omay; eloç’k’omaps, iloç’k’omups, ilvoç’k’omaps; (ipxors altında) eluç’k’omams


elodaz*ams (FN ~ AH) EAL har.f. Bir şeyin [lok.] bir tarafına bir şeyi [aps.] iliştiriyor ya da takıyor. Firk’eta elodaz*amz. (FN-Ç’anapet) Tokayi bir yere (ya da birine) takıyor.

+ eludaz*ams[1] EDA.Ens har.f. Birine ait [dat.] bir şeyi [aps..] toka vs ile [ens.] ilişikliyor. Oxorca-çkimik k’at’a ndğaz bozo-çkuni mektebişa gzaz var-gyodginaşa tomape firk’etaten eludaz*amz. (FN-Ç’anapet) Eşim kızımızı okul yoluna koymadan önce saçlarını toka ile ilişikliyor.


eloğurun (FN-Ç’anapet)(AH-Lome) AD har.f. [part. elağure(r)i] Birinin [dat.] vücudunun bir kısmı [aps.] felç oluyor. Ar mxuci elemoğuru. (FN-Ç’anapet)(AH-Lome) Bir omzum felç oldu. → felci ayen; elvoğurun, eluğurun/ eluğurun, nuzuli geçams/ nuzuli geçaps; ilvoskiraps; ≠ elağurun


elokaçams/ elokaçaps (FN ~ HP) EAL har.f. 1. Birini veya bir şeyi [aps.] kenara kıstırıyor. Da-çkimi oxori-muşişa it’aşa nanak heyaz ğalacicaz a mutxa elokaçamz. (FN-Ç’anapet) Kız kardeşim evine giderken annem koltuğunun altına bir şey sıkıştırıyor. Xasanik gzas na-golaxtasen yabanci berepe gzas elokaçams do cebepe uçxink’ams. (AH-Lome) Hasan yoldan geçen yabancı çocukları kenara kıstırıp ceplerini karıştırıyor. 2. Birini [aps.] bir yerde [lok.] zorla tutuyor (= evine vs göndermiyor). Mahsur tutuyor. Nanak ç’ikşari genk’olumz do heşote pucepe axirişi ogine elokaçamz. (FN-Ç’anapet) Annem çeperin kapısını kapatıyor ve öylece inekleri ahırın önünde tutuyor. Yunusik nişanli t’uşi k’ayişi do3’onuşe na-moxtu noğamisa-muşi elokaçu. (AH-Lome) Yunus, nişanlıyken ziyarete gelen nişanlısını evde tutup bir yere göndermedi. Mtvirik berepe oxoris elokaçams. Soti var-alenan. (AH-Lome) Kar çocukları evde kalmaya mahküm ediyor. Bir yere gidemiyorlar. Musak Feti nek’nas elokaçams do obgarinams. (AH-Borğola) Musa Fethi’yi kapıda zorla tutup ağlatıyor. → elok’açinams; elvok’açay, ilokaçaps, ilvokaçaps; [birini mahsur tutuyor] dokaçams

+ elokaçapams/ elokaçapaps EDAL ett.f. Birine [dat.] koltuğunun [lok.] altında bir şeyi [aps.] tutturuyor. Çirağiz ar xez çanta-muşi elokaçun. Majura xez-ti ustak t’akimepe-muşi elokaçapams. (AH-Lome) Çırak bir koltuğunda kendi çantasını tutuyor. Diğer koltuğuna da usta kendi takımlarını tutturuyor.


elokaçun (FN ~ HP) ADL hal f. Bir şey [aps.] birinin [dat.] elinde veya koltuğunda [lok.] yan tarafta tutulmuş haldedir. Cani so-ti idasen kitabi heko elokaçun. (FN-Ç’anapet) Can nereye giderse kitabı yanında (= koltuğunun altında) taşır. Metiniz xez t’urva elokaçun. Gzas miti va-rt’aşi na-e3’ulasen ntxirepe t’urvaz dolot’k’oçams. (AH-Lome) Metin’in elinde torba var. Yolda kimse olmayınca önüne gelen fındıkları torbaya atıyor. P’ap’ulis lumcişa musafi xez elokaçun. (AH-Lome) Dedemin akşama kadar Kur’an koltuğunun altındadır. Çirağiz ar xez çanta-muşi elokaçun. Majura xez-ti ustak t’akimepe-muşi elokaçapams. (AH-Lome) Çırak bir koltuğunda kendi çantasını tutuyor. Diğer koltuğuna da usta kendi takımlarını tutturuyor. → elok’açun, elvok’açun, ilokaçun, ilvokaçun


eloklimams (PZ) EAL har.f. İliştiriyor. Xasanik anteri-muşişi xanç’alis mpuli eloklimams (= noklimams). (PZ-Cigetore) Hasan gömleğinin koluna düğme iliştiriyor. → noklimams; nuk’limay; nok’limay[2]; nodaz*ams


eloktams/ eloktaps (FN-Sumla ~ HP) EA har.f. Yana eğiyor. İxik lazut’işi filisepe eloktams. (FN-Sumla) Rüzgâr mısır filizlerini yana yatırıyor. Pucik 3’k’ari şumt’aşi 3’uk’ali eloktams. Mtelli mot-opşam. (AH-Lome) İnek su içerken kazanı yana eğiyor. Kazanı hepten doldurma. Gyari na-ipxors k’uzi eloktaşi gyari kodabğu. (AH-Borğola) Yemek yediği kaşığı yanlayınca yemeği döktü. Birolik k’uk’uma eloktams. (HP-P’eronit) Birol güğümü yana eğiyor. → elonktams, elvonktay, iloktaps, ilvoktaps; + elikten


elok’açams (PZ) EDA har.f. Birine [dat.] koltuğunun altına bir şeyi [aps.] tutturuyor. Xasanik xorz*a-muşis mt’aşi enç’ili elok’açams-oşk’ums. (PZ-Cigetore) Hasan karısına ot bağı koltuğunun altına koyup [karısını bir yere] gönderiyor. → mxuci-duği e3’vodvapay; ğalacicas e3’okaçapams


elok’açinams (PZ) EA har.f. Birini [aps.] bir yerde [lok.] zorla tutuyor (= evine vs göndermiyor). Mahsur tutuyor. Xasanişi biç’i bere-muşik k’omşişi bozomota k’at’a gzas elok’açinams. (PZ-Cigetore) Hasan’ın erkek çocuğu komşunun kızını her yolda sıkıştırıyor (= zorluyor ya da tutuyor). → elvok’açay, elokaçams/ elokaçaps, ilokaçaps, ilvokaçaps; dokaçams


elok’açun (PZ) ADL hal f. Bir şey [aps.] birinin [dat.] elinde veya koltuğunda [lok.] yan tarafta tutulmuş haldedir. Xasanis post’ali elok’açun. (PZ-Cigetore) Hasan ayakkabını yan tarafında tutuyor. → elvok’açun, elokaçun, ilokaçun, ilvokaçun


elok’atun (FN ~ AH HP) AD hal f. 1. Biriin [dat.] yanında biri [aps.] katılmış haldedir. Xat’ice k’at’a T’rabozanişa it’aşa cuma-muşi elok’atun. (FN-Ç’anapet) Hatice’nin her Trabzon’a gidişinde kardeşi yanında oluyor. Omeriz jur k’oçi do sum bere elok’atun. (AH-Lome) Ömer’e iki adamla iki de çocuk katılmış (haldedir). Nurani m3’k’upiz karmat’eşe muç’o idu ? Mi elok’atun ? (AH-Lome) Nuran karanlıkta değirmene nasıl gitti ? Yanında kim var ? Seri ar sotişe oxtimuşen na-aşkurinen şeni p’anda ari kelok’atun. (AH-Borğola) Gece bir yere gitmekten korktuğu için her zaman yanınında katılan biri vardır. 2. Birinin [dat.] yanında biri [aps.] iş için yardım etmek üzere katılmış haldedir. Babaz handğa xut k’oçi elok’atun. Armoniz dişka k’vatuman. (AH-Lome) Babama bugün beş adam yardım ediyor. Armoni’de odun kesiyorlar. → eluk’atun; elvok’atun; iluk’atun


elok’idams/ elok’idaps (FN ~ HP) EAL har.f. Yan tarafına asıyor. Nana dulyaşe moxtayiz na-moi3’k’asen ruza nek’la k’ala elok’idams. (FN-Ç’anapet) Annem işten gelince çıkardığı ceketi kapının yanına asıyor. 3an3a ma kelebik’idi do xut’up’ali berez kelebok’idi. (FN-Sumla) 3an3ayı ben [omzuma] astım ve küçüğünü de çocuğun [omzuna] astım. Xami bere-muşiz elok’idams do t’abanca muk elik’idams. (FN-Sumla) Bıçağı çocuğunun [beline] takıyor (= asıyor) ve tabancayı kendi [beline] takıyor (= asıyor). P’ap’ulik tok’epe bageniş galendo elok’idams. (AH-Lome) Dedem ipleri kulübenin dış yanına asıyor. → elabams[1]/ elvobay[1], ilok’idaps, ilvok’idaps

+ eluk’idams/ eluk’idaps EDA har.f. 1. mec. Bir ifadede gerçeğin yanında olmayanları da ekleyerek söylüyor. Hamtepez va-niyucinen. Nenaz dido eluk’idaman. (AH-Lome) Bunlara inanılmaz (= bunlar dinlenilmez). Çok laf ekliyorlar. 2. mec. Çok abartılı ifade ediyor. Ç’e, hek’o mo-eluk’idam. Mu ivu komiçkinan. (AH-Lome) O kadar abartma, yahu. Ne olmuş olduğunu biliyoruz. + elik’idams

[dey. eluk’idu do igzalu (AH) : İzin almadan ve gideceği yeri bildirmeden gitti. Savuştu. Başını alıp gitti.] Ma hak memaşku. Eluk’idu do igzalu. (AH-Lome) Beni burada bıraktı. Başını alıp gitti.


elok’idinams (AH-Borğola) EA har.f. Birini [aps.] delirtiyor. Memet’is hek’o naçkinu ki çodinas elok’idinams. (AH-Borğola) Mehmet’e o kadar takıldıkı (= sataştı ki) sonunda delirtiyor. olaxams/ olaxay; eluk’edinamsII


elok’limams (PZ) EDA har.f. Birinin ya da bir şeyin [dat.] kenarına bir şeyi [aps.] takıyor. Xasanik bere-muşi Alişi beres elok’limams do mektebişa oşk’ums. (PZ-Cigetore) Hasan çocuğunu Ali’nin çocuğuna elini tutarak okula gönderiyor. → elvok’limay


elolams (PZ), elvolay/ elolay (AŞ-Ok’ordule) [emp.şm.1.tek. elevolam (PZ ), elobolam (AŞ-Ok’ordule), elabolam (AŞ-Ortaalan)] AL har.f. Kenara düşüyor. → elvolay, elalams/ elalaps, ilalaps


elolapams/ elolapaps (FN ~ HP) EA har.f. Yürüyen canlı varlığı [aps.] az meyilli yerde yukarı doğru gönderiyor. Gyari oxaziru şeni babak da-çkimi ordoşe oxorişa elolapams. (FN-Ç’anapet) Babam kız kardeşimi yemek hazırlaması için (yukarı doğru, bahçeden eve) erkenden eve yolluyor. Berepe jilendo elolapams. (FN-Sumla) Çocukları yukarı gönderiyor. → ilolapaps, ilvolapaps


elonktams (PZ)(FN-Ç’anapet ) EA har.f. Yana eğiyor. Ayşek k’alati elonktams do lazut’epe mexums. (PZ-Cigetore) Ayşe sepeti yana eğip de mısırları döküyor. Jur 3’aneyi berek k’uk’uma elonktams do muşebura 3’k’ari dolibams. (FN-Ç’anapet) İki yaşındaki çocuk su kabını yana deviriyor ve kendine su alıyor. → elvonktay, eloktams/ eloktaps, iloktaps ilvoktaps; + elinkten

+ elunktams EDA har.f. [♦ dey. ar mitis ali elunktams : Birine [dat.] boynunu [aps.] büküyor. Birine [dat.] muhtaç oluyor.] Xasanis p’anda Ali dvaç’iren. Himus ali elunktams. (PZ-Cigetore) Hasan her zaman Ali’ye ihtiyaç duyuyor. Ona boynunu büküyor. → nandven[1]


elontxams/ elontxaps (FN ~ HP) EAL har.f. Bir şeyi [aps.] bir şeyin [lok.] yan tarafına sert basıyor ya da çarpıyor. Cuma-çkimik k’onç’i kvaz elontxu do m3ika dambaru. Heya-şeni ogine k’uçxe int’u3amz do heşote onciraleşa ulun. (FN-Ç’anapet) Kardeşim ayak bileğini taşa carptı ve [ayak bileği] biraz şisti. Ondan dolayı yatmadan önce sıcak suyla yıkayıp ovalıyor (= önce ayağını sıcak suyla yıkayıp ondan sonra yatağa gidiyor). Bozo-çkimik ibirt’aşa var-açkinen edo mek’vateyi xe a mutuz elontxamz do elankanen. (FN-Ç’anapet) Kızım oynarken farkına varmadan kesilmiş elini bir şeye çarpıyor ve [yarası kızımı] acıtıyor. Ham beres o3’k’edi ar. İnat’ine ulun do bozos pupulis elontxams. (AH-Lome) Şu çocuğa bir bak. İnadına gidip kızın çıbanına çarpıyor. Kemalik araba ncas elontxu do nek’na dolondrik’u. (AH-Borğola) Kemal arabayı ağaca çarptı da kapıyı (= arabanın kapısını) içeri doğru çökertti. → eluntxams; elvontxay, ilontxaps, ilvontxaps; + dontxams


elon3ons (PZ) AL/ADL hal f. Birinin [dat.] ya da bir şeyin [lok.] yan tarafına saplanmış halde duruyor. Bir şeyin [lok.] yan tarafına batırılmış haldedir. Xasanişi xanç’alis lemşi elon3ons. (PZ-Cigetore) Hasan’ın kolunda iğne takılıdır. → elvon3oy; elo3ons; elo3ins


elooms-gelooms (AH) Eø har.f. Bir yukarı bir aşağı dolaşıyor. Mu gomç’un ? K’ut’umzumu steri mot eloom-geloom ? (AH-Lome) Neyin var ? K’ut’umzumu gibi bir aşağı bir yukarı ne dolaşıyorsun ? Naci na-nogures çkar dulyaşe var-idu do noğas elooms-gelooms. (AH-Borğola) Naci gösterilen hiçbir işe gitmedi de çarşıda bir aşağı bir yukarı dolaşıyor.


elorçams[1] (PZ-Apso) ED har.f. Hor görüyor. Küçümsüyor. Ma mo-elamorçam. (PZ-Apso) Beni hor görme. Beni küçümseme. → elaçay


elorçams[2] (PZ-Cigetore) EA har.f. Yanlamasına seriyor. Ayşek oda-muşis çilimi elorçams. (PZ-Cigetore) Ayşe odasına kilimi yanlamasına seriyor.


elorçams[3]/ elorçaps (FN ~ AH-Lome)(HP) EAL har.f. I. Kenara veya yan tarafa [lok.] seriyor. Kenara [dat.] serpiyor. Yan tarafa [dat.] döşüyor. Fadimek bere şeni yataği elorçamz. (FN-Ç’anapet) Fatma çocuk için yan tarafa yatak seriyor. T’aoni dido mçxvapa ren. Mustava Cumadi mçxvapaz var-naxondinen. Ğaliş kinayiz boxça elorçams do lumcişa ixi ibarams. (AH-Lome) Hava çok sıcaktır. Mustafa Amca sıcağa pek dayanamıyor. Dere kenarına bohçasını serip akşama kadar serinliyor. P’ap’uliz nciri muxtaşi k’eladis t’k’ebi elorçams do nciri met’axums. (AH-Lome) Dedemi uyku bastırınca ocağın kenarına postu serip biraz kestiriyor. Sobaş k’ap’ulas posti kelorçi. (HP-P’eronit) Sobanın arkasına postu ser. → elvorçay

II. [♦ dey. posti elorçams (FN) : Postu seriyor.] Mamut’i mitişa idasen heko posti kelorçamz. (FN-Ç’anapet) Mahmut kime giderse orda postu seriyor. → didven; elidven; elorçams[4]; go3’it’k’omers; ilidven


elorçams[4] (AH) EL har.f. Postu seriyor. Bir yerde gereksizce ya da saygısızca uzun süre kalıyor. Memet’i suntxa idasen hek kelorçams. Oxoşe moxtimu var-gaşinen. (AH-Lome) Mehmet nereye giderse postu seriyor. Eve dönmek aklına gelmiyor. Enverik Mp’olis kelorçu. Çkva k’olay-k’olay var-mulun. (AH-Lome) Enver İstanbul’a postu serdi. Artık kolay kolay gelmez. Memet’ik ar soti idaşi çkar var-goiktasen steri kelorçams. (AH-Borğola) Mehmet bir yere gidince hiç dönmeyecek gibi postu seriyor. didven; elidven; posti elorçams[3]; go3’it’k’omers; ilidven


elorçams[5] (AH-Borğola) EL har.f. İşten kaçarak bir yere [lok.] gelip yatıyor. Yan geliyor. Kaytarıyor. Çkun dulya bikomt’atşi Xasanik oxoriz kelorçams. (AH-Borğola) Biz iş yaparken Hasan yan gelip evde yatıyor. Onurisdulyau3’vaşi ar m3udi z*iroms do kelorçams. (AH-Borğola) Onur’adeyince bir yalan bulup işten kaytarıyor. → elaxedunII


elorçay (AŞ) EAL har.f. Hafif meyilli yere [lok.] seriyor. Ali k’uzinaşi k’apula post’i elorçay. İnciy. (AŞ-Ok’ordule) Ali kuzinenin arkasına postu seriyor. Uyuyor. ≠ elurçay


elorgams[1] (PZ) EAL har.f. Bitkiyi [aps.] meyilli yere [lok.] dikiyor. Feridik xendeğis oşk’urişi mşk’vela elorgams. (PZ-Cigetore) Ferit hendeğe elma fidanını dikiyor. → norgams/ norgay/ norgaps; nodgamsII


elorgams[2]/ elorgaps (FN-Sumla ~ HP) EAL har.f. Bir kenara bitkiyi [aps.] dikiyor. Alik sinoris sirali felamuri elorgams. (AH-Lome) Ali hudut boyunca sıralı ıhlamur ağacı dikiyor. Ont’uleşi oktiş k’eleLet’a okaçasya do ntxirişi fide elorgams. (AH-Borğola) Tarlanın yokuş tarafına Toprağı (= toprağın kaymasını) tutsundiye fındık fidesi dikiyor. → elvorgay

+ elurgams/ elurgaps EDA har.f. Bir bitkinin [dat.] yanına başka bir bitkiyi [aps.] dikiyor. Babak na-xomun k’arğaç’is felamuri elurgams. (AH-Lome) Babam kurumaya yüz tutan karaağacın yanına ıhlamur dikiyor. “Ntxomuşi-ncaz extasya do ur*zenişi binexi elurgams. (AH-Borğola) “Kızıl ağaca çıksın (= tırmansın)” diye üzüm asmasını yanına dikiyor. Fatmak dik’as x’ox’ore elurgams. (HP-P’eronit) Fatma buğday yanına kabak (fidanını) dikiyor.


eloşk’omams (PZ) EAL har.f. Bir şeyin [lok.] yanında bir şeyi [aps.] yiyor. Selamik caris k’romi eloşk’omams. (PZ-Cigetore) Selami ekmeğin yanında soğan yiyor. → elvomxoy; elvoşk’omay; eloç’k’omams, eloç’k’omaps, iloç’k’omups, ilvoç’k’omaps


elot’ambams (PZ-Cigetore) EAL har.f. Yan tarafa yapıştırıyor. Kenara yapıştırıyor. → eloç’ambams, elvot’ambay, elvoç’abay, eloç’abams; elon3axams/ elon3axaps, ilon3axups/ ilon3axaps, ilvon3axaps


elot’ambun (PZ-Cigetore) AL hal f. Bir şeyin [lok.] yan tarafına yapışmış haldedir. Ayşeşi fot’as lobiyaşi parvi elot’ambun. (PZ-Cigetore) Ayşe’nin peştamalın yan tarafına fasulye yaprağı yapışmıştır. → eloç’ambun, elvot’ambun, elvoç’abun, eloç’abun; elon3axun, ilon3axun, ilvon3axun


eloxunams/ eloxunaps (FN ~ HP) EAL har.f. Yan tarafa oturtuyor. → elvoxunay

+ eluxunams/ eluxunaps EDA har.f. Birinin [dat.] yanına oturtuyor.


eloyonams[1]/ eloonams[1] (FN-Ç’anapet) ED har.f. (Herhangi durumda) birine [dat.] eşlik ediyor. Nanak radiyoşen ot’rağudu ognayiz eloyonamt’u. (FN-Ç’anapet) Annem radyodan türkü duyunca eşlik ederdi. → elayonams/ elaonams


eloyonams[2]/ eloonams[2] (AH-Lome, Borğola) EA har.f. [emp.şm.1.tek.ö.3.tü. eleboyonam/ eleboonam] 1. Canlı varlığı [aps.] yukarı doğru götürüyor. Nana-muşik na-dac’k’indu bere-muşi moikaçu do eloyonu. (AH-Borğola) Annesi yorulan çocuğunu kucakladı da yukarı çıkardı. 2. (Motorlu taşıma aracını) kullanarak yukarı doğru götürüyor. → eliyonams/ eliyonay; elix’onams/ elix’onaps, ilix’onups, ilix’onaps


elo3igams/ elo3igaps (HP) EAL har.f. [part. ela3ige(r)i] 1. Yan tarafa saplıyor, batırıyor, sokuyor. 2. Yan tarafa saplayarak takıyor. → elo3onams, elvo3onay; ilo3igups/ ilo3igaps, ilvo3igaps


elo3ins (HP) AL/ADL hal f. Birinin [dat.] ya da bir şeyin [lok.] yan tarafına saplanmış halde duruyor. Bir şeyin [lok.] yan tarafına batırılmış haldedir. → elon3ons, elvon3oy; elo3ons; ilo3ins, ilvo3ins


elo3onams (PZ)(FN ~ AH) EAL har.f. [part. ela3one(r)i] 1. Yan tarafa saplıyor, batırıyor ya da sokuyor. 2. Yan tarafa saplayarak takıyor. → elvo3onay, elo3igams/ elo3igaps, ilo3igups, ilvo3igaps; + eli3onen ile onun altında ela3onen

part. ela3oneri : yan tarafa saplanmış halde. KemalikDomatesişi fide mot-moiktet’azya do ela3oneri na-ren bigaz şibiten oxuk’orams. (AH-Borğola) KemalDomatesin fidesi devrilmesindiye yanına dikili sopaya bez parçası ile bağlıyor.

+ elu3onams EDA har.f. Birinin veya bir şeyin [dat.] yan tarafına bir şeyi [aps.] saplıyor. Ma xaciz xorşa kelebu3oni. (AH-Gidreva) Ben fasulyenin yanına sırık diktim. Şuk’aşi fide mot-moiktet’az ya do k’et’i elebu3onam do şibiten ok’op’k’orum. (AH-Borğola) Salatalık fidesi devrilmemesi için yanına çubuk dikiyor, bez parçası ile bağlıyorum. Nanak ncaşi poçxot’a t’ot’epeŞuk’aşi damarepe k’ai gak’orasya do ocağis elu3onams. (AH-Borğola) Annem ağacın çok dallı dallarınıSalatalık sürgünleri iyi tutunsundiye (salatalık) ocağının yanına dikiyor.


elo3ons (FN ~ AH) AL/ADL hal f. Yan tarafa saplanmış haldedir. Yan tarafına batırılmış haldedir. Livori elo3ons. (FN-Ç’anapet) Tabanca kemerinde (belinde) sokuludur. P’ap’uliz na-geyokunz ruzaz p’anda ar k’afri3’a kelo3onz. (FN-Ç’anapet) Dedemin üstünde duran cekette her zaman bir çengel iğnesi takılı. → elon3ons, elvon3oy; elo3ins, ilo3ins, ilvo3ins


elo3’ams (PZ) → ela3’ams


elo3’k’ams/ elo3’k’aps (FN ~ HP) EAL/EDA har.f. I. EAL har.f. Bir şeyin [lok.] yanından veya yan tarafından bir şeyi [aps.] söküyor. Yandan söküp ayırıyor. Axmet’ik nçamiz na-xomuşe k’ele m3ika note elo3’k’ams. (AH-Lome) Ahmet çamın kuruyan tarafından biraz çıra söküyor. Ntxirişi bigaz mt’k’e3i elo3’k’aman do t’ik’ina şuman. (AH-Borğola) Fındık çubuğundan lif ayırıp sepet işliyorlar. II. EDA har.f. Birine ait [dat.] bir şeyi [aps.] yandan söküyor. Cumadi-çkimik pederi noğa k’ele it’aşa na-elobun livori elo3’k’ams. (FN-Ç’anapet) Amcam babam şehre doğru giderken belindeki tabancayı söküp alıyor. → ela3’ams/ elo3’ams, elvo3’ay, ilo3’k’ips/ ila3’k’ips, ilvo3’k’aps; + ela3’k’en


elu- → ela-, eli-, elo-, elv-


elubams[3](PZ-Apso), elubay[2] (ÇM ~ AŞ) EDA har.f. [eşb. elubay (elvobay[1] ve elobay altında)]

I. (PZ-Apso)(ÇM ~ AŞ-Ok’ordule) Birine ya da biri için [dat.] sıvı [aps.] ayırıyor. Ncavla t’ast’i p’ri cen3’oray meyaperi şeni elubay. (ÇM-Ğvant) Sütü t’ast’iye (= kaymak teknesine) süzmeden yoğurt için ayırıyor.

II. (AŞ-Ortaalan) Birinin [dat.] bulunduğu yerin kenarına sıvı [aps.] döküyor.


elubun (AŞ-Ortaalan) AD hal f. Birinin [dat.] yanından takılıdır, asılıdır. Ar k’ale fişekluği golvobun. Ar k’ale tuffeği elubun. (AŞ-Ortaalan) Bir taraftan fişeklik asılı. Bir taraftan tüfek asılı. → elabun, elvobun, elobun, ilobun, ilvobun


eluçuy (ÇM ~ AŞ), eluçumers (FN) EA har.f. [kb.{u-}’nun işlevi belli değil] Canlı varlığı [aps.] idare ederek yan tarafa götürüyor. Yan tarafa güdüyor. Pucepe mt’alepunaşa keluçvi. (AŞ-Ortaalan) Sığırları yan taraftaki otluk yere çıkar. # Pucepe naşk’vi do haşo keluçvi. (AŞ, anonim) Sığırları bırakıp da böyle yukarıya doğru sür (= götür). → goluktalams; ++ uçuy, uçumers


eluç’abay (AŞ) EDA har.f. Yamalıyor. Yama yapıyor. Oxorza-şk’imi bere pontuli eluç’abay. (AŞ-Ok’ordule) Hanımım çocuğun pantolonuna yama yapıyor. → cuburams/ cuburay; meç’ums[2]; burams; gyoburams/ gyoburaps; gamaburoms


eluç’apxay (ÇM ~ AŞ) EDA har.f. I. (ÇM ~ AŞ) Bir şeyin kenarına [dat.] bir şeyi [aps.] çarpıyor ya da vuruyor. Ali çirp’it’i eluç’apxay. Çona nudvinay. (ÇM-Ğvant) Ali kibriti [kutusunun kenarına] çakarak ışığı (= gaz lambasını) yakıyor.

II. (AŞ-Ok’ordule) Birine gözlerini kırpıyor. Tek gözünü [aps.], üst ve alt kirpiklerini ve yanağın göze yakın yerini de kullanarak, birini hedef alıp [dat.] kırpıyor. Xasani Bexa toli eluç’apxay. (AŞ-Ok’ordule) Hasan Hatice’ye gözlerini kırpıyor. → cuk’am3’inay, (nçaxums altında) unçaxams, gelunçaxams, gyunç’axups


eluç’k’ams (FN) EDA har.f. Birinin yanı sıra başlıyor. Bir konu hakkında konuşulurken bir başkası, farklı bir konuya [dat.] giriyor. Çku a mutxa bisinapamt’aşa Xasanik hekole a mutxaz eluç’k’ams. (FN-Ç’anapet) Biz bir şey konuşurken Hasan o taraftan başka bir konuya giriyor. Xasanik-ti tamo tamo nenas eluç’k’ams. (FN-Sumla) Hasan da yavaş yavaş söze başlıyor.


eludaz*ams[2] (AH) EDAL har.f. Birine ait [dat.] bir şeyin [lok.] yan tarafına bir şeyi [aps.] iliştiriyor ya da takıyor. Damtirek noğamisas lira nodaz*u. Sicas-ti k’ravadis altuni toka eludaz*ams. (AH-Lome) Kaynana geline lira taktı. Damadın kravatına da altın toka takıyor. Ç’andaz Nazmiyek noğamisaz altuni eludaz*ams. (AH-Borğola) Düğünde Nazmiye geline atın takıyor. [◘ eşb. → elodaz*ams (FN) fiilinin faydalananlı biçimi.]


eludgay (ÇM) EDA har.f. Bir şeye [dat.] yan taraftan (aynı cinsten olan) bir şeyi [aps.] ekliyor. [Ekleme sonucu doğal halini andıracak şekli oluşturuyor.] Ali didi cejinaşe keç’opu. 3xandari eludgay. (ÇM-Ğvant) Ali büyük yatak aldı. 3xandariye (= yatağın altındaki döşemeye) ek yapıyor. → nun3xuy; elun3xums, elun3xvay; elum3xvay/ elum3xvams/ elum3xvaps; ilun3xvaps; + eladgay


eluğams/ eluğay (PZ ~ FN) EDA har.f. Az meyilli alanda (cansız cismi) yukarı çıkarıp birine götürüyor. → elumers, ilumars


eluğurun (ÇM ~ AŞ)(FN-Sumla)(AH-Borğola) AD har.f. [part. (FN) elağurine(r)i] Birinin vücudunun bir kısmı felç oluyor. Ar mxuci elemiğuru. (ÇM ~ AŞ)(FN-Sumla)(AH-Borğola) Bir omzum felç oldu. Mustavaz ar xe eluğuru. (FN-Sumla) Mustafa’nın bir yanı felç oldu. → felci ayen; elvoğurun/ eloğurun, eluğurun, nuzuli geçams/ nuzuli geçaps; ilvoskiraps; ≠ elağurun


eluk’ap’ams/ eluk’ap’ay (PZ ~ AŞ) Eø/EL har.f. [kb.{u-}’nun işlevi belli değil] [part. elak’ap’ineri] Hızla yukarı doğru koşarak gidiyor. Hust’ineri berepe manniya eluk’ap’aman-celuk’ap’aman. (AŞ-Ortaalan) Şimdiki çocuklar sürekli yukarı-aşağı koşuşturuyorlar.


eluk’atams/ eluk’atay/ eluk’ataps (PZ ~ HP) EDA har.f. I. Birine [dat.] biri ya da bir şeyi [aps.] yandan katıyor. Birine sonradan katıyor. Ali ar şuroni uyonun. A miti keluk’atay. Ngolaşa mendvoşk’uy. (ÇM-Ğvant) Ali’nin bir tek keçisi var. [Çok keçi-koyunları olan] birine (= o kişiye rica edip ona ait hayvanlara) katıp [o keçiyi] yaylaya gönderiyor. Fadume bere-muşi aşk’urinen deyi a miti eluk’atay do hişo mektebişa oşk’uy. (AŞ-Ortaalan) Fatma cocuğu korkuyor diye yanına birini katarak öyle okula gönderiyor. Xarcek bozo-muşi karmat’eşe xvala var-oşkumers. Bere eluk’atams. (AH-Lome) Hatice kızını değirmene yalnız göndermiyor. Çocuğu yanına katıyor. Si-ti bozo-skani soti xvala var-oşkumer. Suntxa idasen bere eluk’atam. (AH-Lome) Sen de kızını tek başına bir yere göndermiyorsun. Nereye gitse çocuğu yanına katıyorsun. Bere Hacces eluk’atu do noğaşe ogzalu. (AH-Borğola) Çocuğu Hatice’nin yanına kattı da çarşıya yolladı. → iluk’ateps

II. (AŞ-Ortaalan)(AH) Hayvanı dölletiyor. İneği [dat.] boğa ile [aps.] çiftleştiriyor. Puci xoci goruy. Nak’k’u ordoşe eluk’atare hik’k’u vrossi on. (AŞ-Ortaalan) İnek boğa istiyor. Ne kadar erken dölletirsen o kadar iyi olur. Ali-cumadik pucis xoci eluk’atams. (AH-Lome) Ali Amca ineği boğa ile çiftleştiriyor. (omçinocams/ omçinojay/ omçinocay/ omçinocaps altında) omçinocapams/ omçinojapay/ omçinocapay/ omçinocapaps


eluk’atun (PZ ~ HP) AD hal f. Biri [aps.] birinin [dat.] yanında ona katılmış olarak bulunuyor. Refakat ediyor. Ali so-ti-na idasen biç’i bere-muşi-ti eluk’atun. (PZ-Cigetore) Ali nereye giderse erkek çocuğu da yanında oluyor (= duruyor). Rusepe moxt’esi jur Rusi ar Ermeni keluk’aturt’u. (ÇM-Ğvant) Ruslar gelince iki Rus’un yanında bir Ermeni var idi. Şk’imi t’ik’anepe Alişi şuronepe eluk’atun. (ÇM-Ğvant) Benim kuzularım Ali’nin keçilerine katılmış. Bere nana-muşi eluk’atun. Art’aşenişa ulun. (AŞ-Ok’ordule) Çocuk annesinin yanında. Ardeşen’e gidiyor. Bere xvala var-on. Da-muşşi eluk’atun. (AŞ-Ortaalan) Çocuk yanlız değil. Kızkardeşi refakat ediyor. Emines gzas komoli-muşi eluk’atun. Başka miti va-ren. (AH-Lome) Emine yolda kocasıyla birliktedir. Başka kimse yok. elvok’atun; elok’atun; iluk’atun


eluk’edinams (FN ~ AH-Lome) ED har.f. I. Kışkırtıyor. Ç’e, hemuz mo-eluk’edinamt. (AH-Lome) Yahu, onu kışkırtmayın. → nup’iznams; nup’izmay; numğezay, nubğezay, numğezams/ numğezaps; umğezams/ umğezaps; ukişturups; + elak’iden

II. Birini [dat.] delirtiyor. Ham k’oçişi op’aramitupek k’oçiz eluk’edinams. (AH-Lome) Bu adamın konuşmaları insanı deli ediyor. olaxams/ olaxay; elok’idinams


eluk’oday/ eluk’odams (ÇM ~ AŞ FN AH) EDA har.f. Var olan binanın yanına [dat.] bitişik ve bağımsız yeni oda vs [aps.] inşa ediyor. Ali oxori musafirepe şeni ar dojinaşe eluk’oday. (ÇM-Ğvant) Ali eve konuklar için bir yatma yeri inşa ediyor. Alik axiris okotumale eluk’odams. (AH-Lome) Ali ahırın yanına kümes ekliyor. (Kümesin kullanımı ahırdan bağımsızdır.) Babak oxoris axiri eluk’odams. (AH-Lome) Babam eve ahır ekliyor. (Ahır, bağımsız bir bölümdür.) Memet’ik oxori-muşis oda eluk’odams. (AH-Borğola) Mehmet (tek katlı) evine (bitişik olarak) oda inşa ediyor (= ekliyor). → elu3’opxams; ≠ no3’opxams; nu3’opxay; nok’odams


elulun (PZ ~ HP) Aø har.f. Az meyilli yerde yukarı doğru çıkıyor. Xasani hakelendo hus gamaxt’u. Oxori-muşişa elulun. (PZ-Cigetore) Hasan burdan şimdi çıktı. Evine yukarı doğru çıkıyor. Ayşe avla elulun. (ÇM-Ğvant) Ayşe kapı önünden yukarı doğru geçiyor. Hişo elamtu elaxt’i. Bere megagasen. (AŞ-Ok’ordule) Öyle yokuş yukarı çık. Çocuk seni karşılayacak. Oxorza monk’a çanta elik’açay. Ti-cile elulun. (AŞ-Ok’ordule) Kadın ağır çantayı koltuğunun altına alıp yukarı çıkıyor. Cile elebulurt’t’i. Domanç’inu. Mobixvacam. (AŞ-Ortaalan) Yukarıya gidiyordum. Yoruldum. Dinleniyorum. K’armaxa 3’k’ai-mesturi şakiz elulun. (FN-Sumla) Alabalık suyun sonuna kadar çıkar. Omeri so ulun ? - M3ika meç’irdu. Jilendo k’ele elulun. (AH-Lome) Ömer nereye gidiyor ? - Biraz sıkıldı. Yukarıya doğru gidiyor. Berez dobucoxaşi a şvacis elarçen do kelulun. (AH-Lome) Çocuğu çağırdığımda hemencecik yukarı koşarak gelir. Berepe ! Mendi3’k’edit. 3’alendon mi elulun ? (AH-Borğola) Çocuklar ! Bakın. Aşağıdan kim (yukarı doğru) geliyor ? → ilulun

emp.geç.ikinci biçimi elevit’i/ elebit’i/ ilevit’i vs : # Amseri tutast’e on / Mendaft’at rak’anişa / Ma si na mego3’ert’i / T’obaşa elit’işa. (ÇM, anonim) Bu akşam ay var / Çıkalım tepeye / Ben sana bakıyordum / Sen gizlice yukarı giderken.

emp.ist.ikinci biçimi elit’as/ elt’ay vs : Ali celit’aşa biga tamli tudendo diduy. Elit’aşa laç’i goiçvasen. (ÇM-Ğvant) Ali aşağıya giderken değneğini bodur ağaçların altına koyuyor. Dönüşte (= yukarı giderken) köpekten korunacak.

şsz elilven (PZ), elilen (ÇM ~ AŞ), elixtinen (FN-Ç’anapet, Ç’enneti), elilen/ elilinen (FN-Sumla ~ HP), ililen (ÇX) : Az meyilli yerde yukarı doğru çıkılır. Obadalaz elamti var-elilen do gelamti k’ai gelilen. (FN-Sumla) Yaşlılıkta yokuş yukarı çıkılmıyor, ama iniş aşağı kolay iniliyor.


elumbinay (ÇM) EDA har.f. Düğme vs’yi [aps.] bir şeye [dat.] yandan bağlıyor ya da ekliyor. Ayşe nazari şeni berepe dolokunaşepe mç’ira elumbinay. (ÇM-Ğvant) Ayşe nazar için (= nazardan korunmaları için) çocukların giysilerine çıra iliştiriyor (= bağlıyor).


elumç’eşams (PZ) ED har.f. Birinin [dat.] yanına gönderiyor. Ayşeşi puci xvala na-ot’u şeni opşa becğamt’u. Ar k’ata kelumç’eşu. Diraxat’u. Hus var-becğams. (PZ-Cigetore) Ayşe’nin ineği yalnız olduğu için çok bağırıyordu. (Ayşe) bir (hayvan) arkadaş (ineğin) yanına getirdi. (İnek) rahatladı. Daha da bağırmıyor.


elumers (AH ~ HP) EA har.f. Az meyilli alanda cansız cismi [aps.] yukarı çıkarıp birine götürüyor. K’uzite mu nk’amum ? Xop’ete eluği do meçi çkva. (AH-Lome) Kaşıkla ne sayıyorsun ? Küreği daldırıp versene artık. → eluğams, ilumars


elum3xvay (AŞ-Ortaalan), elum3xvams (FN ~ AH) EDA/ED har.f. → elun3xums; eludgay; elun3xvay; elun3xvams/ elun3xvaps; ilun3xvaps

I. EDA har.f. Bir şeye [dat.] yan taraftan (aynı cinsten olan) bir şeyi [aps.] ekliyor. [Ekleme sonucu doğal halini andıracak şekli oluşturuyor.] Toç’ç’i va-nunç’uşay. Cur metre elum3xvi. (AŞ-Ortaalan) İp yetmiyor. Kaynak yaparak iki metre ilâve et. Pederik isina ntxoru do livadiz kelum3xu. (FN-Ç’anapet) Babam çalılığı kazıp bahçeye ekledi. Tok’i dido dişiru-doren. Gudeli ncaşen gebonç’amt’aşa meç’k’odun. Babak a çkva tok’i elum3xvams do ok’ap’et’anams. (AH-Lome) İp fazla aşınmış. Sepeti ağaçtan aşağı indirene kadar kopabilir. Babam yandan bir ip daha ekleyip sağlamlaştırıyor.

II. ED har.f. Bir şeye [dat.] yan taraftan (aynı cinsten) ek yapıyor. [Ekleme sonucu doğal halini andıracak şekli oluşturuyor.] Ç’ut’a na-ren odaz galendon elebum3xvam do oda bodidanam. (AH-Boğola) Küçük olan odaya dışarıdan ek yapıp da odayı büyütüyorum.


elunçxilay (ÇM) EDA har.f. I. Bir şeye [dat.] başka bir şeyi [aps.] sokuşturuyor. Ali na-momçu dulyape şk’ala xolo dulyape elunçxilay. (*)(ÇM-Ğvant) Ali bana verdiği işlere başka işeri de sokuşturuyor (= ekliyor). [(*) Bu örnekte Çamlıhemşin diyalektlerinde kaybolan datif eki yerine şk’ala son-edatı kulllanılmışıtr.] Ali na-asen dulya xarami elunçxilay. (ÇM-Ğvant) Ali yaptığı işte haram karıştırıyor (= sokuşturuyor). II. Bir şeye [dat.] başka bir şeyi [aps.] ekliyor. Ali a muti şeni ilak’irdamt’aşa na-on na-var-on-ti elunçxilay. (ÇM-Ğvant) Ali bir şey için konuşurken olanı da olmayanı da ekliyor (= abartıyor). → elunz*inams


eluntxams (PZ) EDA har.f. Birine ait [dat.] bir şeyin [aps.] yan yukarı tarafa çarpıyor. Helimik p’anda Xasanis mxuci eluntxams. (PZ-Cigetore) Halim her zaman Hasan’a omuz atıyor (= omuz çarpıyor). → elvontxay, elontxams/ elontxaps, ilontxaps, ilvontxaps


eluntxozinams/ eluntxozinay (PZ ~ FN) EDA har.f. Birini [aps.] birine [dat.] eşlik ettiriyor. → elutxozinams/ elutxozinaps


elunz*inams (FN AH HP ÇX) EDA har.f. Bir şeye [dat.] bir şeyi [aps.] ekliyor. Konuşurken abartıyor. Si Axmet’is mot-o3’k’er. Hemuk iri mutus elunz*inams do ip’aramitams. (AH-Lome) Sen Ahmet’e bakma. O her şeyi abartarak konuşur. Memet’ik na-tkvasen iri mutus elunz*inams. (AH-Borğola) Mehmet söyleyeceği her şeyi abartıyor (= ilâve ediyor). elunçxilayII


elun3xums (PZ) EDA har.f. Bir şeye [dat.] yan taraftan (aynı cinsten olan) bir şeyi [aps.] ekliyor. [Ekleme sonucu doğal halini andıracak şekli oluşturuyor.] Xasanik toç’is konun3xu-dot’u. Xolo-ti mot elun3xums ? (PZ-Cigetore) Hasan ipi eklemişti. Yine de neden yandan ekliyor ? → eludgay (ÇM); elun3xvay; elum3xvay/ elum3xvams; ilun3xvaps


elun3xvay (AŞ-Ok’ordule), elun3xvams/ elun3xvaps (HP) EDA har.f. Bir şeye [dat.] yan taraftan (aynı cinsten olan) bir şeyi [aps.] ekliyor. [Ekleme sonucu doğal halini andıracak şekli oluşturuyor.] Çayişi bezi na-ok’oç’ordu yeri elun3xvay. (AŞ-Ok’ordule) Çay bezini kopan yerden iliştrip eklesin. → elun3xums; eludgay (ÇM); elum3xvay/ elum3xvams; ilun3xvaps


elun3’ams (AH) ED har.f. Ateşi [dat.] tutuşturuyor. → numbinams[1]; nugzams; nudvinay/ nudvinamsII; nun3’ams/ nun3’ay/ nun3’aps; nun3’inams; amun3’ams


elupinams/ elupinay (PZ ~ AH) EA/EAL har.f. Yukarı tarafa doğru (evcil hayvanı) sürüyor, güdüyor. Pujepe gza jile elupinay. (ÇM-Ğvant) İnekleri yol üstüne sürüyor (= salıveriyor).


elupurçinams (AH-Borğola) EDAL har.f. Alçak sesle birinin [dat.] kulağına [lok.] bir şeyi [aps.] söylüyor. Uciz mu elupurçinu, var-oxoma3’onu. (AH-Borğola) Kulağına ne fısıldadı, anlayamadım. + elipurçinams; → nupurçinams, nupur3inay, nupurçolups


elurçay (ÇM) EDA har.f. [f.-i. elorçapu] Birine [dat.] kenardan destek veriyor. Galendo elurçay. (ÇM-Ğvant) Dışarıdan destek veriyor. Nek’na var-elevurçaşa va-molilanden. (ÇM-Ğvant) Kapıya kenardan destek vermeden kapalı durmuyor. ≠ elorçay


eluren (ÇM) AD hal f. Birine [dat.] taraf oluyor. Birinin [dat.] tarafını tutuyor. Ali do ma ok’ovişirati Mevludi ma elemiren. (ÇM-Ğvant) Ali ile ben kavga edince Mevlüt bana taraf oluyor.


elurgams/ elurgay/ elurgaps → elorgams, elvorgay, elorgaps


elusums (PZ), elusuy (ÇM ~ AŞ), elusumels (FN-Sumla), elusumers (FN ~ HP) EDA har.f. [perf.1.tek.ö.3.dat.tü. elevusvi/ elebusvi] 1. Birinin veya bir şeyin [dat.] yan tarafına bir şeyi [aps.] sürüyor. Bir şeyin [dat.] yan tarafına bir şeyi [aps.] bandırıyor. Alişi mamulik korme-muşis msvala elusums. (PZ-Cigetore) Ali’nin horozu tavuğuna kanat sürüyor. Mangana xinci meyit’aşa ek’a3’omilaşe elusuy. (ÇM-Ğvant) Araba köprüyü geçerken geri bakma aynasına sürtüyor. Doğani şaveri xe porça elusuy do şuşoluy. (AŞ-Ok’ordule) Doğan kirli eli giysiye sürüyor da karıştırıyor. Çamuri mot-elemissum. Xura yengi bimboni. (AŞ-Ortaalan) Çamur bana sürme. Yeni banyo yaptım. Cuma-çkimik nek’laz boya elusumez (= elusumers). (FN-Ç’anapet) Kardeşim kapının yan tarafına boya sürüyor. Doğanik minci-get’ağaneriz lok’ma elusumers. (FN-Ç’anapet) Doğan tavalanmış çökeleğe ekmek parçasını bandırıyor. Şenerik dido yangazoba ikoms. T’oloponi xe berepez elusumers. (AH-Lome) Şener çok yaramazlık yapıyor. Çamurlu ellerini çocukların üzerine sürüyor. 2. mec. Ali, na-asen dulya vrosi var-onna himu hamu-ti elusuy. (ÇM-Ğvant) Ali, yaptığı iş iyi değil ise onu bunu da bu işe karıştırıyor (= dahil ediyor). ilusumers, ilusumars; + elvasven, elasven


elusun-celusun (AŞ-Ortaalan) AD hal f. Biri [aps.] orada burada bulunan kıvır zıvır şeylere [dat.] elini sürmüş durumdadır (= sahiptir). Sağda solda bulunan kıvır zıvır şeyler [dat.] birine [aps.] aittir. Ali na-elusun na-celusun doxesap’ana sk’ande vrossi xali uğun. (AŞ-Ortaalan) Ali’nin sağda solda sahip olduğu şeyleri hesaplarsan senden iyi hali var.


eluşinams[1] (PZ-Cigetore) EDA har.f. Birine [dat.] birini [aps.] hatırlatıyor. Xasanik Alis nana-muşi eluşinams. (PZ-Cigetore) Hasan Ali’ye annesini hatırlatıyor.


eluşinams[2] (FN ~ AH) EDA har.f. Birini [aps.] biri ile [dat.] kıyaslıyor. Fadimek, bere-muşik mutu asen xark’işi berepez eluşinams. (FN-Ç’anapet) Fatma, çocuğu ne yaparsa hep başka çocuklarla kıyaslıyor. Tasinik berepe-muşi vali do k’aymak’amepez eluşinams. (AH-Lome) Tahsin çocuklarını vali ve kaymakamlarla kıyaslıyor. Elaskideri bozo ma elemişinam-i ? (AH-Lome) Evde kalmış kızı benimle mi kıyaslıyorsun ? Na-k’vatums dişkape artikatis eluşinams do heşo k’vatums. (AH-Borğola) Kestiği odunları birbirine kıyaslayıp öyle kesiyor. → elu3’iray


eluşvelams/ eluşvelay (PZ ~ FN) ED har.f. Birini [dat.] yandan destekliyor. Birine yardım ediyor. Velik Alis eluşvelams. (PZ-Cigetore) Veli Ali’ye yardım ediyor. Fadimek 3’ut’eli bozo-muşiz oxoyişi dulyaz eluşvelams. (FN-Ç’anapet) Fatma küçük kızına ev işlerinde yardımcı oluyor. Cemalik nayla k’odums do bere-muşik-ti eluşvelams. (FN-Sumla) Cemal serender inşa ediyor. Oğlan da yardım ediyor. → eluşvels, iluşols/ iluşolaps; ++ nuşvelams/ nuşvelay


eluşvels (AH ~ HP ÇX) ED har.f. Birini yandan destekliyor. Birine yardım ediyor. Nusaz damte-muşik oxorişi dulyaz eluşvelz. (AH-Lome) Geline kaynanası ev işlerinde yardımcı oluyor. → eluşvelams/ eluşvelay, iluşols/ iluşolaps; ++ nuşvels


eluşven (AŞ) AD hal f. Birine yanından destekte bulunuyor. Si na-ikum sozluği ma-ti na-elegişver şeni zade elemamsk’ven. (AŞ-Ok’ordule) Senin yaptığın sözlükte ben de yandan destekte bulunduğumdan dolayı şımarıyorum. ++ nuşven


elutasay/ elutasams/ elutasaps (ÇM ~ HP) EDA har.f. Bir bitkinin [dat.] yanına başka bir bitkinin [aps.] tohumunu ekiyor. Fatmak dik’as x’ox’ore elutasams. (HP-P’eronit) Fatma buğday yanına kabak tohumunu ekiyor.


elutxozinams/ elutxozinaps (AH ~ ÇX) EDA har.f. Birini [aps.] birine [dat.] eşlik ettiriyor. → eluntxozinams/ eluntxozinaps


elut’alams/ elut’alaps (FN ~ HP) EDA har.f. Birine [dat.] bir şeyin [aps./gen.] bir kısmını (önceden) ayırıp bırakıyor. Nanak bureğişi berepez elut’alamz. (FN-Ç’anapet) Annem börekten çocuklara ayırıyor. Aşek çayi k’ayi yeepez muk do3’iloms. Xizani do kinay-kyoşe nana-muşiz elut’alams. (AH-Lome) Ayşe iyi yerlerdeki çayı kendisi topluyor. Kötü [yerlerdekini] ve kenar-köşeyi annesine bırakıyor. Gyarişi nostoneri na-ren bere-muşiz elut’alams. (AH-Borğola) Yemeğin lezzetli olanı çocuğuna ayırıyor. → ilut’aleps; ≠ cut’alams/ cut’alay, gyut’alams/ gyut’alaps


elut’k’obun (FN ~ ÇX) AD har.f. [f.-i. elat’k’obinu] Birini hedefleyip [dat.] pusuya yatıyor, pusu kuruyor. Gzas elut’k’obu do k’oçi doilu. (FN-Sumla) Yola pusu kurup adamı vurdu, öldürdü. Gzas elut’k’obi do meç’opi. (AH-Lome) Yolda saklanarak yakala. Kemali ğeciz elut’k’obu. Ğeci tamo tamo nanç’u. Kemalik tufeği ğeciz tiz noğiyu do tetiğiz geluncaxuşi tufeği var-t’k’va3’u do ğeci imt’u. (HP-P’eronit) Kemal domuza pusu kurdu. Domuz yavaş yavaş yanaştı. Kemal tüfeğini domuzun kafasına doğrultup tetiği çektiğinde tüfeği patlamadı ve domuz kaçtı. → it’obun; cet’obun; (get’k’obun altında) gyut’k’obun; elut’obun; ek’ut’k’obun; gelut’k’obun; ilot’k’obun


elut’obun (ÇM) ED har.f. Birini hedefleyip [dat.] pusuya yatıyor, pusu kuruyor. Bere m3udişi elut’obey do doiley. (ÇM-Ğvant) Çocuğa pusu kurup boşu boşuna (bir hiç için) öldürdüler. → it’obun; cet’obun; (get’k’obun altında) gyut’k’obun; elut’k’obun; ek’ut’k’obun; gelut’k’obun


eluvelay (ÇM) ED har.f. Bir şey [erg.] birinin [dat.] işine geliyor. Ayşe na-vu3’varepe var-eluvelay. (ÇM-Ğvant) Ayşe’ye söylediklerim işine gelmiyor. → eluvelun; mangonen, mvangonen, mvangoninen; mvarçilen, marçilen; munay, muynay, munyay


eluvelun (PZ) AD har.f. I. Bir şey [aps.] birine [dat.] yakışıyor. Him bozomotaşi papaxi mik uxenu ? Nak’u msk’va ! Opşa eluvelu. (PZ-Cigetore) O kızın kâkülü kim yaptı ? Ne kadar güzel ! Çok yakıştı. # Kçeşi do mç’itaşi elegivelu / Kçe mandili tişa moyogivelu. (PZ’ın doğu kısmı, anonim) [Elbiseler arasında] beyaz olanı ve kırmız olanı sana yakıştı / Beyaz başörtüsü başından düştü (= açıldı). → namsk’vanen, namskvanen; nomsk’un, nomskun, nonskun

II. Bir şey [aps.] birinin [dat.] işine geliyor. Xasanis na-var-eluvelasen ar mutxa devu3’vik’o yeine dimtinen. (PZ-Cigetore) Hasan’ın işine gelmeyecek bir şey desem hemen dikleşiyor. → eluvelay; mangonen, mvangonen, mvangoninen; mvarçilen, marçilen; munay, muynay, munyay


eluzi3inay (ÇM) ED har.f. Birine [dat.] tebessüm ediyor ya da gülümsüyor. Ayşe mitxa eluzi3inay. Mi eluzi3inay, gazin-i ? (ÇM-Ğvant) Ayşe birine gülümsüyor. Kime gülümsüyori görüyor musun ? → nodi3ams; nozi3ay; noz*i3ams; eluz*i3ams, eluz*i3inams, iluz*i3aps


eluz*i3ams (AH-Lome) ED har.f. Birine [dat.] tebessüm ediyor ya da gülümsüyor. Kyazim-cumadik gzas golit’aşi berepes eluz*i3ams. (AH-Lome) Kâzım amca yoldan geçerken çocuklara tebessüm ediyor→ nodi3ams; eluzi3inay; nozi3ay; noz*i3ams; eluz*i3inams, iluz*i3aps


eluz*i3inams (AH-Borğola) ED har.f. Birine [dat.] tebessüm ediyor ya da gülümsüyor. Kemalik noğas gulut’aşi k’ai na-içinoms k’oçepes eluz*i3inams do selami meçams. (AH-Borğola) Kemal çarşıda gezerken iyi tanıdığı insanlara tebessüm edip de selam veriyor. → nodi3ams; eluzi3inay; nozi3ay; noz*i3ams; eluz*i3ams, iluz*i3aps


elu3’iray (ÇM) EDA har.f. Birini [aps.] biri ile [dat. veya + şk’ala] kıyaslıyor. Karşılaştırıyor. Ali bozomota-muşi xark’işi bozomotalepe var-elu3’iray. (ÇM-Ğvant) Ali kızını başkalarının kızları ile kıyaslamıyor. Si ma xark’i şk’ala mo-elemi3’iram. (ÇM-Ğvnat) Sen beni başkaları ile kıyaslama. → eluşinams


elu3’opxams (PZ) EDA har.f. Var olan binanın [dat.] yanına bitişik oda vs [aps.] inşa edip ekliyor. Xasanik oxori-muşis ağani oda elu3’opxams. (PZ-Cigetore) Hasan evine yeni oda ekleme yapıyor. → eluk’oday/ eluk’odams


elvaben (ÇM) AD har.f. Birine [dat.] çatıyor ya da sataşıyor. Ali a miti elvabasi goluperdağay. (ÇM-Ğvant) Ali biri (ona) çatar ise tersliyor. non3xak’ams; nok’ixay; elvat’en; ge3’obun; naçkinen; notkvams; nena ovalams; naxişen


elvaçams (PZ-Apso) ED har.f. [kb.{a-}] Birine [day.] belâ oluyor. Takılıyor. Rahatsız edici oluyor. Ma mo-elemaçam. Bana belâ olma. → dolobun; dolak’iden; dolak’iten/ dolvak’iten; dolvak’iden


elvaçay (AŞ-Ok’ordule) ED har.f. [kb.{a-}] İlişiyor. Ham çağetepe mot-elvaçanert’an. Şu kâğıtlara kimse ilişmesin.


elvaçven (ÇM) Aø har.f. Aralanıyor. Seri dvajinasi yorğani elvaçven do ini ayen. (ÇM-Ğvant) Gece uyuyunca yorganı aralandığı için (o) üşüyor.


elvaç’aben (AŞ) AD har.f. Bir şey [aps.] bir şeyin ya da birinin [dat.] yan tarafına yapışıyor. Sak’izi goyoxedusi pontuli elvaç’aben. (AŞ-Ok’ordule) Sakızın üstüne oturunca pantolonunun kenarına yapışıyor. Dere meyoft’işa nak’k’u pissi şeyi on bit’t’umi elemaç’abu. (AŞ-Ortaalan) Dereyi geçinceye kadar ne kadar pis şey varsa hepsi bana (= yan tarafıma) yapıştı. → elvaç’amben, elvat’amben, elaç’aben; elan3axen, ilan3axen, ilvan3axen


elvaç’amben (PZ-Apso) AD har.f. Bir şey [aps.] bir şeyin ya da birinin [dat.] yan tarafına yapışıyor. → elvat’amben; elvaç’aben, elaç’aben; elan3axen, ilan3axen, ilvan3axen


elvaç’apxen (PZ ~ AŞ) AD har.f. Kenarına çarpıyor ya da vuruyor. Ndari gza memagasi mo-elevaç’apxet’a deyi golinkten. (ÇM-Ğvant) Dar yolda karşılaşınca çarpmayım diye kenara çekiliyor.


elvakçanden (PZ ~ ÇM) AD har.f. Birine ait bir şeyin kenar(lar)ı beyazlanıyor ya da soluyor. Tomalepe elemakçandu. (ÇM-Ğvant) Saçlarımın kenar kısmı beyazlandı. Ora gologixt’amt’aşa tomalepe-ti elegakçanden. (ÇM-Ğvant) Yaş ilerledikçe saçlarda beyazlaşıyor. → elvakçanen, elakçanen, elaxçanen, ilaxçanen, ilvaxçanen


elvakçanen (AŞ) AD har.f. Birinin [dat.] saçları [aps.] kenar tarafında beyazlanıyor. → elvakçanden, elakçanen, elaxçanen, ilaxçanen, ilvaxçanen


elvakten (AŞ) AD har.f. Birine [dat.] ziyaret ediyor. Birine [dat.] uğruyor. Moy var-elemakti do celili ? (AŞ-Ortaalan) Niye bana uğramayıp indin ? → nacoxen; mointvalams; gululaps; [ kısa süre için uğruyor] golvakten (PZ ~ ÇM); moigorams; moigoy; moigoray


elvak’aten (ÇM ~ AŞ) AD har.f. Biri [aps.] başka birine [dat.] katılıyor. Hay na-celulun 3’ari tude abca elvak’aten. (ÇM-Ğvant) Burdan inen su aşağıda nehire karışıyor (= katılıyor). Naci noğaşa it’aşa cuma-muşi elvak’aten. Hişote ulvan. (AŞ-Ok’ordule) Naci çarşıya giderken kardeşi katılıyor. Öyle gidiyorlar. → ek’vant’alen; elak’aten; ak’aten[1]; ilvak’aten, ilak’aten


elvak’nen (PZ ~ AŞ) AD har.f. Birinin [dat.] eline tutunuyor. Birini [dat.] elinden tutuyor. İhsani beres elvak’nen do iyonams. (PZ-Cigetore) İhsan çocuğunu elinden tutup götürüyor. Bere elvak’nen do hişote goiyonams. (AŞ-Ok’ordule) Çocuğu elinden tutuyor da öylelikle gezdiriyor. Cebolare. Kelemak’ni do komeyoft’a. (AŞ-Ortaalan) Düşebilirim. Elimden tut da karşıya geçeyim. → elank’nams, elak’nams; elak’nen; ilak’neps


elvamç’itanen (PZ ~ AŞ) AD har.f. Birine ait [dat.] bir şeyin [aps.] kenarı kırmızılaşıyor ya da kızarıyor. Xasanişi sifet’is lazut’işi msva nasvasi elvamç’itanen. (PZ-Cigetore) Hasan’ın yüzüne mısır yaprağıı değince [yüzünün] bir tarafı kızarıyor. Bere oncğore ayasi ujepe elvamç’itanen. (ÇM-Ğvant) Çocuk utanınca kulaklarının kenarı kızarıyor. Ali m3’udi isinapasi xarayi elvamç’itanen. (AŞ-Ok’ordule) Ali yalan konuşunca yanağı kırmızılaşıyor (= kızarıyor). Urzeni var-elvamç’itanaşa var-işk’omen. (AŞ-Ortaalan) Üzüm bir tarafı kızarmayınca yenmez. → elamç’itanen, ilamç’itanen, ilvamç’itanen


elvamsk’ven (AŞ-Ok’ordule) Dø e.f. Şımarıyor. Si na-ikum sozluği ma-ti na-elegişver şeni zade elemamsk’ven. (AŞ-Ok’ordule) Senin yaptığın sözlükte ben de yandan destekte bulunduğumdan dolayı şımarıyorum. → elim3kven


elvantxen (PZ ~ AŞ) AD har.f. Bir şey [aps.] birine veya bir şeye [dat.] yandan değiyor ya da çarpıyor. Ali nek’na şk’ala kudi kocobu. Miti amaxt’asen elvantxen. (ÇM-Ğvant) Ali kapının yanına şapkasını astı. Kim gelirse değiyor. K’alati tişa pşeri oxorişa amaxt’asi k’oda elvantxen. (AŞ-Ok’ordule) Sepet başına kadar dolu yaparak eve girince duvara çarpıyor. → elantxen, ilantxen, ilvantxen


elvan3’en (PZ ÇM ~ AŞ) AD har.f. Bir şeye [aps.] yandan yavaş değiyor. Oxori oginde na-ceren m3’uşi pavrepe oxori elvan3’en. (ÇM-Ğvant) Evin önündeki karayemiş yaprakları eve değiyor. Dere-boyi it’aşa pontuli 3’ari elvan3’en. (AŞ-Ok’ordule) Dere boyu giderken pantolon suya değiyor. → elan3’en, ilan3’en, ilvan3’en


elvasven (PZ ~ AŞ) AD/ADL har.f. Bir yanına ya da bir tarafına sürünüyor. Yandan yavaşça sürünüyor. → elasven, ilasven, ilvasven; + elusums/ elusuy

I. AD har.f. 1. Birinin veya bir şeyin [dat.] bir yanına sürünüyor. Cihani oxorişa amulut’aşa ek’nas elvasven. (PZ-Cigetore) Cihan eve girerken kapıya yandan sürünüyor. K’uçxe-modvalu k’oda elvasven. İk’atalay. (AŞ-Ok’ordule) Ayakkabı duvara sürünüyor. Dikkat etsin. Msva elemassu do domifloxt’u. (AŞ-Ortaalan) Yaprak bana sürüldü de [sürüldüğü yer] kabardı. 2. Bir şeye [dat.] sürtünüyor, sürtüyor. Cektaperi puji m3’ule nek’na koşk’it’aşa mele mole elvasven. (ÇM-Ğvant) Tavlı inek dar kapıdan geçerken öteye beriye sürtünüyor (= sürtüyor).

II. ADL har.f. Birine ait [dat.] bir şeyin [lok.] bir yanına sürünüyor.


elvat’en (AŞ-Ok’ordule) AD har.f. Biri [aps.] birine [dat.] sataşıyor. Ali bere zade elvat’en. (AŞ-Ok’ordule) Ali çocuğa çok sataşıyor. Ham kianaşi enni uneneli k’oçepe rt’es, na-ğures Japonepe. Miti var-elvat’ert’es. Hini na-k’oşk’iyonu k’oçepe Elektriği gamobiyonatendeyi uç’itxeli zuğa-p’ici ar santrali kocedges. Ar ndğa him santralite çendi k’oçepe-nişi na-ilanert’u var-meşonumt’es. Let’a-nana guri komuones. Ok’it’axu. Zuğa-ti guri komuones. 3unami diyu. Empu. İdu. Noğa kocost’ik’u. Hey na-sk’udurt’es k’rima Japonepe tisya dou. Zade guri maç’u. Mabgarinu. (AŞ-Ok’ordule) Bu dünyanın en sessiz insanları idiler, ölen Japonlar. Kimseye sataşmazlardı. Onların seçtiği insanlarElektrik çıkaracağızdiye sormadan denizin ağzına bir santral koydular. Bir gün o santral ile kendi insanlarını vuracaklarını beklemiyorlardı. Toprağın kalbini kızdırdılar. Ortadan kırıldı. Denizin de kalbini kızdırdılar. Tsunami oldu. Kabardı. Gitti. Şehri yere vurdu. Orda yaşayan zavallı Japonları kurban etti. Çok kalbim acıdı. Ağlayabildim. → non3xak’ams; elvaben; nok’ixay; ge3’obun; naçkinen; notkvams; nena ovalams; naxişen


elvayonen (PZ ~ AŞ) AD har.f. 1. Bir yere giderken birine [dat.] eşlik ediyor. Cuma-muşis elvayonen do eşk’uluran. (PZ-Cigetore) Kardeşine eşlik edip de çıkıyorlar. Limci oxorişa golit’ayşa mo-aşk’urinert’ay deyi elvayonen. (ÇM-Ğvant) Akşam eve geçerken korkmasın diye eşlik ediyor.

Ali Ayşe elvayonen. Hay var-on. (AŞ-Ok’ordule) Ali Ayşe’ye eşlikediyor. Burda değil. Aşk’urinassen. Kelvayoni. (AŞ-Ortaalan) Korkacak. Sen ona eşlik et. 2. Şarkı söylerken birine eşlik ediyor. Birine uyuyor. Him t’rağudamt’aşşa si-ti elvayoni. (AŞ-Ortaalan) O şarkı söylerken sen de eşlik et. → elayonen/ elaonen, elax’onen, ilax’onen, ilvax’onen; elo(y)onams, ela(y)onams; gyantxozen[2]/ gyatxozen


elvat’amben (PZ-Cigetore ~ ÇM) AD har.f. Bir şey [aps.] bir şeyin ya da birinin [dat.] yan tarafına yapışıyor. Olağune ç’ibri elvat’amben. (ÇM-Ğvant) Sakız dişinin yan tarafına yapışıyor. → elvaç’amben, elvaç’aben, elaç’aben; elan3axen, ilan3axen, ilvan3axen


elva3’en[1] (PZ) AD har.f. Birine ait [dat.] bir şey [aps.] kopuyor. Xasanis oxorişi ar t’arafi-muşi elva3’en. (PZ-Cigetore) Hasan’ın evinin bir tarafı kopuyor.


elva3’en[2] (AŞ) AD har.f. Birine ait [dat.] bir şey [aps.] sökülüyor. Ayak’k’abi elema3’u. (AŞ-Ok’ordule) Ayakkabımın yanı söküldü. (elixven altında) elvaxven; ela3’k’en; (elastun altında) elustun


elvobay[1] (ÇM ~ AŞ) EDA/EDAL har.f. [emp.geç.3.tek. elvobamt’u; part. elaberi] Yandan asıyor. I. EDA har.f. Birinin [dat.] vücudunun yukarı tarafına yandan asıyor. Bere 3’ulu-n do xami elvobay. (ÇM-Ğvant) Çocuk küçük, yine de bıçak yandan asıyor.

II. EDAL har.f. Birine ait [dat.] bir şeye [lok.] bir şeyi [aps.] yandan asıyor. Ç’uk’lina xe elemobay. (ÇM-Ğvant) Küçük kazanı elime asıyor. → elabams[1]; elobams[1], elobay[1]; elok’idams/ elok’idaps/ ilvokidaps

+ elubay[1] EDA/EDAL har.f. a. (ÇM ~ AŞ-Ok’ordule) Birine ait bir şeye asıyor. Monk’a moberi n3xeni ar do ali-xup’eri elubay. (ÇM-Ğvant) Ağır yüklü ata bir de boynu-büzüşük [torba] asıyor. b. (AŞ-Ortaalan) Birinin bulunduğu yerin kenarına asıyor.


elvobay[2] (ÇM ~ AŞ) EA har.f. [emp.geç.3.tek. elvobamt’u] → elabams[2]; elobams[2], elobaps, ilvobaps

I. 1. Kenara, yan tarafa (sıvı) döküyor. 3. Elinden atık ve kullanılmayan (sıvı) döküyor. 3’ari elvobu. (AŞ-Ok’ordule) Atık suyu elinden döktü.

II. Yukarıya doğru (sıvı) gönderiyor. Ruba 3’ari didi iyasi gzaşa 3’ari elvobay. (ÇM-Ğvant) Dere suyu büyük olduğu zaman yola vuruyor (= suyu yola kadar çıkıyor).


elvobay[3] (ÇM ~ AŞ) [emp.geç.3.tek. elvobart’u] I. Aø har.f. Rüzgâr [aps.] yukarıya doğru esiyor. → elibay, ilabars

part. elabareri : Esintili. Mturi elabareri mtvasi çamepe çokişa gvomtuy. (ÇM-Ğvant) Esintili kar yağınca çamların köklerin etrafına kadar yağıyor.

II. AD har.f. Rüzgâr [aps.] aşağıdan yukarıya doğru esip birine [dat.] vuruyor. İxi elemobay. (ÇM ~ AŞ) Rüzgâr aşağıdan esip bana vuruyor. → elobars/ elobarams, ilvobars


elvobğay (ÇM ~ AŞ) EAL har.f. Katı cismi [aps.] kenara döküyor. Ali dişk’alepe avla elvobğay. (ÇM-Ğvant) Ali odunları evin önüne döküyor. Ali axiri-p’ici dişk’a elvobğay. (AŞ-Ok’ordule) Ali ahırın girişinde odun kenara döküyor. Nedimi na-moğey mdik’k’ape duvari elvobğay. (AŞ-Ortaalan) Nedim getirdikleri buğdayları duvarın dibine döküyor. → elobğams/ elobğay/ elobğaps, ilobğaps, ilvobğaps


elvobğun (ÇM ~ AŞ), (ÇX) AL hal f. Katı cisim [aps.] kenara dökülmüş halde duruyor. Orepe nek’na 3’ale elvobğun. (ÇM-Ğvant) Beyaz kabaklar kapının arkasında (aşağıda) yere dökülmüş halde duruyor. Alişi dişk’alepe avla elvobğun. (ÇM-Ğvant) Ali’nin odunları evin önünde dökülmüş halde duruyor. Axiri-p’ici dişk’a elvobğun. (AŞ-Ok’ordule) Ahırın girişinde odun kenarda duruyor. Xendeği na-elvobğun k’umepe naşk’vi. (AŞ-Ortaalan) Hendeğin kenarında duran kumları bırak. → elobğun, ilobğun, ilvobğun


elvobun (ÇM ~ AŞ-Ok’ordule) ADL hal f. [part. elaberi] Birinin [dat.] vücudunun yukarı tarafına (omzuna, boynuna vs [lok.]) yandan asılıdır. Çark’at’ura p’anda tufeği elvobun. (ÇM-Ğvant) Askerin tüfeği her zaman yandan (omzuna) asılıdır. → elabun; elubun; elobun, ilobun, ilvobun

part. elaberi : Vücudun yukarı tarafına yandan asılı halde. Toç’i elaberi dulyaşa ulun. (ÇM-Ğvant) İpi boynundan yana asmış halde işe gidiyor.


elvoç’abay (AŞ) EAL har.f. Yan tarafa yapıştırıyor. Kenara yapıştırıyor.

part. elvoç’aberi : Yan tarafa yapışmış. Kenara yapışmış. So-ti elvoç’aberi-meç’aberi mutu on bit’t’umi me3’i. (AŞ-Ortaalan) Nerde nasıl yapışmış ne varsa (= kelimesi kelimesine : “nerede kenarda yapışmış ya da yere paralel hareket ederek yapışmış ne varsa”) hepsini sök. → eloç’ambams, elot’ambams, elvot’ambay, eloç’abams; elon3axams/ elon3axaps, ilon3axups/ ilon3axaps, ilvon3axaps


elvoç’abun (AŞ) AL hal f. Yan tarafa yapışmış haldedir. Ceceğeni toli mutxa elvoç’abun. Hişote atmaca var-azin. (AŞ-Ok’ordule) Ceceğeninin gözünün kenarında bir şey yapışık durumda. Öylece atmacayı görmüyor. Ayşe ! “Oxori ixi var-amaxt’asendeyi nek’na tude sungeri elvoç’abun. Mutu ağodu-i, haya Ali o3’eday. (AŞ-Ok’ordule) Ayşe !Eve rüzgâr girmeyecekdiye kapının altında sünger kenara yapışmış durumda. Bir şey oldu mu, buna Ali baksın. → eloç’ambun, elot’ambun, elvot’ambun, eloç’abun; elon3axun, ilon3axun, ilvon3axun


elvoç’andinay (AŞ-Ortaalan) EA har.f. Aşağıdan yukarıda olan birine doğru çalgı çalıyor. Elvoç’andini. Celvoç’andini. Dvoç’andini do muç’ç’o oç’andinare oç’andini. (AŞ-Ortaalan) [İster] aşağıdan yukarıya doğru [çalgıyı] çal. [İster] yukarıdan aşağıya doğru [çalgıyı] çal. [Çalgıyı] çal da nasıl çalarsan çal.


elvogutinay (ÇM ~ AŞ) EAL har.f. Kenara ayakta durduruyor. Huy na-moxt’u k’amik’ami olak’irduşa idasi nek’na şk’ala elvogutinay. “Doxedivar-it’uy. (ÇM-Ğvant) Şimdi gelen kaymakam görüşmeğe gidince kapı yanında ayakta bekletiyor. “Oturdemiyor. Xasani bere-muşi nek’naşi k’ap’ula elvogutinay. (AŞ-Ok’ordule) Hasan çocuğunu kapının arakasında ayakta durduruyor. → elagutinams; eladginams/ eladginaps; iludginaps


elvoğurun (ÇM ~ AŞ) AD har.f. Birinin [dat.] vücudunun bir kısmı [aps.] felç oluyor. Ar mxuci elemoğuru. (ÇM ~ AŞ) Bir omzum felç oldu. → felci ayen; eloğurun, eluğurun; nuzuli geçams/ nuzuli geçaps; ilvoskiraps


elvok’açay (ÇM ~ AŞ) EA har.f. 1. Birini [aps.] kenara kıstırıyor. 2. Birini [aps.] bir yerde [lok.] zorla tutuyor (= evine vs göndermiyor). Mahsur tutuyor. Ali berepe ngola elvok’açay. Var-mvoşk’uy. (ÇM-Ğvant) Ali çocukları yaylada zorla tutuyor. (Eve) göndermiyor. Ayşe bozomota-muşi oda elvok’açay. (AŞ-Ok’ordule) Ayşe kızını odada sıkıştırıp tutuyor. → elok’açinams; elokaçams/ elokaçaps, ilokaçaps, ilvokaçaps; dokaçams


elvok’açun (ÇM ~ AŞ) ADL hal f. Bir şey [aps.] birinin [dat.] elinde veya koltuğunda [lok.] yan tarafta tutulmuş haldedir. Ali cari elvok’açun. (ÇM-Ğvant) Ali’nin koltuğunun altında ekmek var. Bere na-gundinu porça hey elvok’açun. P’anda koziru. (AŞ-Ok’ordule) Çocuğun kaybettiği gömlek kolunun altında. Demek buldu. Doğani ar k’ale bere elvok’açun. Ar k’ale uk’k’ap’p’ay. (AŞ-Ortaalan) Doğan bir taraftan çocuğu tutuyor. Bir taraftan koşuyor. → elok’açun, elokaçun, ilokaçun, ilvokaçun


elvok’atun (AŞ) AD hal f. Birinin [dat.] yanında biri [aps.] katılmış haldedir. Nağaşa igzalu. Bere-ti hey elvok’atun. (AŞ-Ok’ordule) Çarşıya gitti. Çocuk da yanında katılmış durumdadır. → eluk’atun; elok’atun; iluk’atun


elvok’limay (ÇM ~ AŞ) EDA har.f. Bir şeyin [dat.] kenarına bir şeyi [aps.] takıyor. Ayşe na-şvasen 3’endeç’i oçinu şeni muton simadi st’eri elvok’limay. (ÇM-Ğvant) Ayşe ördüğü çorabı tanımak için işaret olarak bir kenara birşey takıyor. Cuzdani porça ela3onate elvok’limay. (AŞ-Ok’ordule) Cüzdanı gömleğe çengelli iğne ile iliştiriyor. → elok’limams


elvolay (ÇM ~ AŞ) [emp.şm.1.tek. elevolam (ÇM), elobolam (AŞ-Ok’ordule), elabolam (AŞ-Ortaalan)] Aø/AL har.f. I. Kenara düşüyor. → elalams/ elalaps, ilalaps

II. (ÇM) Kenara atılıyor.


elvomxoy (ÇM) EAL har.f. Bir şeyin yanında [lok.] başka bir şeyi [aps.] yiyor. Cari k’apça elvomxoy. (ÇM-Ğvant) Ekmekle hamsi yiyor. Ali mpalu cari şuk’a elvomxoy. (ÇM-Ğvant) Ali yavan ekmek ile salatalık yiyor. → eloşk’omams, elvoşk’omay; eloç’k’omams/ eloç’k’omaps, iloç’k’omups, ilvoç’k’omaps


elvonktay (ÇM ~ AŞ) EA har.f. Yana eğiyor. K’uk’ma elvonktay do na-doloren 3’ari meyoruy. (ÇM-Ğvant) Güğümü yana eğip içindeki suyu döküyor. Nusa xvala var-axenen. Ali u3’vi do nuşvelay. Ç’uk’ali elvonktay. (AŞ-Ok’ordule) Gelin yalnız yapamıyor. Ali’ye söyle de yardım etsin. Bakraçı yana yatırsın. Buç’ç’i elvonkti do hişo pşk’orat. (AŞ-Ortaalan) Kütüğü çevir de öyle biçelim. → elonktams, eloktams/ eloktaps, iloktaps, ilvoktaps; + elinkten


elvontxay (ÇM ~ AŞ) EAL har.f. Bir şeyi [aps.] bir şeyin [lok.] yan tarafına sert basıyor ya da çarpıyor. Mangana m3’ule gzalepe golit’aşa jilendo elvontxay. (ÇM-Ğvant) Araç dar yollardan geçerken yukarı tarafı çarpıyor. → eluntxams; elontxams/ elontxaps, ilontxaps, ilvontxaps


elvon3oy (ÇM ~ AŞ) ADL hal f. Birinin [dat.] yan tarafına saplanmış halde duruyor. Yan tarafa batırılmış haldedir. Ali xami kelvon3oy. (ÇM-Ğvant) Ali’nin [kemerinin] yan tarafında [yuvasına] saplı halde bıçağı var. Ma k’ayişi xami kelemon3oy. (AŞ-Ok’ordule) Benim kemerimde bıçak var (= yuvasına saplanmış halde duruyor). → elon3ons; elo3ons; elo3ins, ilo3ins, ilvo3ins


elvopsay (ÇM) EL har.f. Yan tarafa ya da bir kenara işiyor. Bir şeyin [lok.] yanına işiyor. elapsams, elapsuy/ elapsums, elapsims/ elapsips, ilapsips


elvorçay (ÇM) EAL har.f. Kenara, kıyısına ya da köşesine seriyor. Ayşe oxori-doxunaşe berepe şeni cejinaşe elvorçay. (ÇM-Ğvanty) Ayşe evin oturma yerine çocuklar için yatak seriyor. → elorçams[3]/ elorçaps


elvorgay (ÇM ~ AŞ) EAL har.f. Bir kenara bitkiyi [aps.] dikiyor. → elorgams[2]/ elorgaps

+ elurgay EDA har.f. Bir bitkinin [dat.] yanına başka bir bitkiyi [aps.] dikiyor. Doğanişi nandidi buğdayi p’rasa elurgu. (AŞ-Ok’ordule) Doğan’ın büyükannesi buğday yanına pırasa dikti.


elvoşk’omay[1] (ÇM) EA har.f. Keyifle yiyor. Yavaşça yiyor. Mç’apu na-ç’opu korme tamli tudendo elvoşk’omay. (ÇM-Ğvant) Tilki tuttuğu tavuğu çalının altında keyifle yiyor. ≠ elvomxoy


elvoşk’omay[2] (AŞ) EAL har.f. Bir şeyin yanında [lok.] başka bir şeyi [aps.] yiyor. K’apça do cari şuk’a elvoşk’omay. (AŞ-Ok’ordule) Hamsi ve ekmeğin yanında salatalık yiyor. Mpalu cari mot-imxor. Şuk’k’a elvoşk’omi. (AŞ-Ortaalan) Yavan ekmek yeme. Salatalıkla ye. → eloşk’omams; elvomxoy, eloç’k’omams/ eloç’k’omaps, iloç’k’omups, ilvoç’k’omaps


elvot’ambay (ÇM) EAL har.f. Yan tarafa yapıştırıyor. Kenara yapıştırıyor. Ayşe msk’va mt’alepe nek’na şk’ala elvot’ambay. (ÇM-Ğvant) Ayşe güzel otları kapının yanına yerleştiriyor. → eloç’ambams, elot’ambams, elvoç’abay, eloç’abams; elon3axams/ elon3axaps, ilon3axups/ ilon3axaps, ilvon3axaps


elvot’ambun (ÇM) AL hal f. Bir şeyin [lok.] yan tarafına yapışmış haldedir. Ayşeşi merçale-pavrepe mandre elvot’ambun. (ÇM-Ğvant) Ayşe’nin ineklerin altına serdiği ağaç yaprakları ahırın kenarına yığılmış haldedir. → eloç’ambun, elot’ambun, elvoç’abun, eloç’abun; elon3axun, ilon3axun, ilvon3axun


elvoxunay (ÇM ~ AŞ) EAL har.f. Yan tarafa oturtuyor. → elaxunams; eloxunams/ eloxunaps/ iloxunaps/ ilvoxunaps

+ eluxunay EDA har.f. Birinin [dat.] yanına oturtuyor. Ayşe dulyaşa it’aşa bere ma elemixunay. (ÇM-Ğvant) Ayşe işe giderken çocuğu bana bırakıyor. Bere da-muşi eluxunay do dulyaşa ulun. (AŞ-Ok’ordule) Çocuğu kız kardeşinin yanına oturtuyor da işe gidiyor. Nana-sk’ani vrossi na-o3’edasen ar oxorza keluxuni. (AŞ-Ortaalan) Annene iyi bakacak bir kadın oturt.


elvoyonay (ÇM) EDA har.f. I. Birinin [dat.] yanı sıra yapıyor. Oxaşk’u himu elvoyonay. (ÇM-Ğvant) Onun yanı sıra tohum veriyor.

II.1. Birine [dat.] yardım ediyor. Oxaşk’u elegoyonar. (ÇM-Ğvant) Sana tohum vermede yardımcı olacağım. (→ nuşvelams/ nuşvelay, nuşvels, nuşols/ nuşolaps) 2. Birinin söylediği sözleri destekliyor. Himu m3udi it’uy. Hamu-ti elvoyonay. (ÇM-Ğvant) O yalan söylüyor. Bu da destekliyor.


elvo3onay (ÇM ~ AŞ) EDA har.f. [part. ela3oneri] 1. Birinin [dat.] yan tarafına saplıyor, batırıyor ya da sokuyor. 2. Birinin [dat.] yan tarafa saplayarak takıyor. → elo3onams; elo3igams/ ilvo3igaps

part. ela3oneri : Yan tarafına saplanmış halde. Lemşi ela3oneri dulya var-iyen. (ÇM-Ğvant) İğne saplanmış halde iş yapılmaz.

+ elu3onay EDA har.f. Bir şeyin [dat.] yan tarafına saplıyor, batırıyor ya da sokuyor. Lobca xoşk’a var-elu3onasi dipinen. (ÇM-Ğvant) Fasulyeye sırık dikmezsen yere seriliyor.


elvo3’ay (ÇM ~ AŞ) EAL/EDA har.f. I. EAL har.f. Bir şeyin [lok.] yanından veya yan tarafından bir şeyi [aps.] söküyor. Yandan söküp ayırıyor. II. EDA har.f. Birine ait [dat.] bir şeyi [aps.] yandan söküyor. Ali n3xeni moberepe elvo3’ay. (ÇM-Ğvant) Ali atın yüklerini kenarlardan alıyor (= semerden çözüyor). Ali oxori daraba elvo3’ay. (ÇM-Ğvant) Ali evin dış duvarını söküyor. Usta k’oloni-k’alobi elvo3’ay. (AŞ-Ok’ordule) Usta kolonun kalıbını yandan söküyor. Miti mo-ilumt’ay şeni Ali ot’oçape elebo3’i. (AŞ-Ortaalan) Kimseyi vurmasın diye Ali'nin tabancasını (bulunduğu yerden) çıkardım. → ela3’ams/ elo3’ams, elo3’k’ams/ elo3’k’aps, ilo3’k’ips/ ila3’k’ips, ilvo3’k’aps; + elva3’en

+ elu3’ay EDA har.f. a. Bir şeyin [dat.] yanından bir kısmını söküyor. Xuti, sum elu3’asi nok’orde jur iyen. (ÇM-Ğvant) Beşten üçü çıkınca fark iki olur. b. mec. Biriktiği paranın [dat.] bir kısmını harcıyor. Ali na-ok’iğu cenç’arerepe var-elu3’ay. (ÇM-Ğvant) Ali biriktirdiği paraları harcamıyor.


em[1] (ÇM) z. En. En çok. A miti doilu-i, em m3’ika ovro 3’ana molaxedun. (ÇM-Ğvant) Birini öldürürse en azından sekiz sene hapsolur. Zura k’atu otxo monta kodvorinu. Em msk’va na-ort’u naşk’vey. Artepe noşk’idey. (ÇM-Ğvant) Dişi kedi dört yavru yavruladı. En güzelini (hayata) bıraktılar. Diğerlerini iple asarak boğdular. Ferat’i em vrosi mamçxome n. (ÇM-Ğvant) Ferhat en iyi balık tutucusudur. # Hikole moyseli Şapxu doxedi / İdi do em jile kocelaxedi / Mu gağodu ? Cet’eri moy doxedi ? / Si-ti kogiğun-i, derdepe-şk’imi ? (ÇM-Ğvant, S.A.) Ordan kalk Şapxuda otur / Git de en yukarı tarafa otur / Ne oldu sana ? Boynu bükük üzgün kırgın niye oturdun ? / Sende de benim dertlerim var mı ? → eni, enni, en[2]


em[2] (HP ~ ÇX) iş.s. O. Öbür. Selamişi oxorcak miti var-nusibins. Em nositen oxori-ti muişaleps. (AK-Döngelli) Selami’nin karısı kimseyi dinlemiyor. O akılla yuvasını da bozar. Xasani xargişen em k’ele mija3xont’un. (AK-Döngelli) Hasan harktan öbür tarafa atlıyor. Berek uşkiri ar em k’ele mik’ut’aleps, ar am k’ele muk’ut’aleps. (AK-Döngelli) Çocuk elmayı bir o tarafa götürüyor, bir bu tarafa getiriyor. → him[2], hem[1], he[2], iya[2]


emç’k’ums/ emç’k’ups/ yemç’k’ups (FN ~ HP ÇX) EA har.f. Yarayı [aps.] deşiyor. Pupuli emç’k’ums. (FN ~ HP-P’eronit) Yarayı deşiyor. → ençxik’uy

+ yumç’k’ams/ yumç’k’aps EDA 1. Birinin [dat.] yarasını [aps.] deşiyor. Xekimik berez xez na-yuxtu-dort’un pupuli yumç’k’amz do uçxamz. (FN-Ç’anapet) Doktor çocuğun elinde çıkan yarayı deşip temizliyor. Xasaniz pupuli datxomburu-doren. Doxtorik neşterite yumç’k’ams. (AH-Lome) Hasan’ın çıbanı iltihap toplamış. Doktor neşterle deşiyor. Xasanik, Kemalis xe najlip’uşi na-yuxtu p’up’u3’i lemşite yumç’k’ams. (AH-Borğola) Hasan, Kemal’in eli ezildiğinde çıkan kabarcığı iğne ile deşiyor. 2. mec. Pupuli mo-gomoşinam do mot-emimçkam. (HP-P’eronit) (Eski) yaramı bana hatırlatıp deşme.


emeği i. Emek. İrik filimi-ti do na-unon müziği-ti İnternetişen gyonç’ams. Mitik para meçams do var-eç’opums. Na-ixenen emeğepe mitik var-iduşuns. (AH-Lome) Herkes filmi de istediği müziği de İnternet’ten indiriyor. Kimse para verip almıyor. Yapılan emekleri kimse düşünmüyor.


emekli (AŞ) s. Emekli. Emekli meaşi manzinen. (AŞ-Ok’ordule) Emekli maaşı artıyor. → tek’audi; emeklişi


emeklişi (AH) s. Emekli. Mediak na-eç’opu emeklişi geç’areri ubas meşişinaxams. (AH-Borğola) Mediha aldığı emekli maaşını göğsünün içine saklıyor. → emekli; tek’audi


emeliyati (FN) i. Ameliyat. [< Arp.] Da-çkimi xvanç’alaşen emeliyati iyu. (FN-Ç’anapet) Kız kardeşim guatrdan ameliyat oldu. → ameliyati


emica (AH-Lome) i. Amca veya dayı. Annesi veya babasının erkek kardeşi. Emica-çkimişi oxorca ma “yenge” maven. (AH-Lome) Amcamın karısı benim “yengem” olur. → jumadi, cumadi; emice, emuca; dayi


emice (PZ-Cigetore) i. Amca veya dayı. Annesi veya babasının erkek kardeşi. Musa emice moxt’usi oxoris eba-şk’imi var-ot’u. Nana-şkimis p’i vuk’itxi livadişa vuk’ap’i. (PZ-Cigetore) Musa amca geldiğinde evde babam yoktu. Anneme sormadan ben bahçeye koştum. Şk’imi emice k’inçi p’3’amare deyi txombuşi mcaşi k’ap’ulas komok’axedu. (PZ-Cigetore) AmcamKuş vuracağımdiye kızılağacın arkasına saklandı. → emuca, emica; jumadi, cumadi; dayi


emk’utun (ÇM)(AH) Aø har.f. [emp.şm.1.tek. (ÇM)(AH-Lome) emk’utur, (AH-Borğola) emp’k’utur] Ürküyor. Memagusi emk’uti. (ÇM-Ğvant) Karşılaşınca ürktüm. K’inçi emk’utasi araşa ejun. (ÇM-Ğvant) Kuş ürperince daldan yukarı uçuyor. M3’k’upiz nek’na ik’ank’uşi xvala na-bort’i şeni emk’uti. (AH-Lome) Karanlıkta kapı dövülünce yalnız olduğum için ürktüm. K’at’uK’inçepe mot-emk’utut’anya do tamo tamo nanç’en. (AH-Lome) KediKuşlar ürkmesindiye yavaş yavaş yaklaşıyor. Ameşvene gale gamuk’ap’işi birden emk’uti. (AH-Lome) Ansızın sen dışarı fırlayınca birden ürktüm. Bere ncas mot-oşkurinam. Emk’utun do kodantxen. (AH-Lome) Çocuğu ağaçta korkutma. Ürker ve yere düşer. Hek’o p’at’i n3a xon3u do emp’k’uti. (AH-Borğola) O kadar kötü gök gürledi ki ürktüm. Serişi gverdiz nek’na ik’ank’uşi emp’k’uti. (AH-Borğola) Gece yarısı kapı çalınınca ürktüm. Kotumepes tamo nanç’i ! Emk’utunan. (AH-Borğola) Tavuklara yavaş yanaş ! Ürküyorlar. Ğvap’a emk’utaşi ğorma-muşiz dolilams. (AH-Borğola) Danaburnu ürkünce (yerdeki) deliğine hızla iniyor. → putxun[1]; eputxun[1]; domk’utun; eyamk’uten; mk’utun; yamk’utinen; eşkurdun/ yeşkurdun; + yomk’utinams


emmaxtis (ÇX) z. O zaman. Sin mundes-ti na ida man-ti emmaxtis vidaun. (ÇX-Çxalazeni, TM) Sen ne zaman giderse ben de o zaman gideceğim. → himdo, him ora, himdora, hemindoraz, hem oraz, hemindoz


emogi (ÇM ~ AŞ-Ok’ordule) z. I. Önce. İlk önce. Ç’umanişi moisela-i, emogi xe do p’iji imbonar. (ÇM-Ğvant) Sabah kalkınca ilk önce elini yüzünü yıkayacaksın. Emogi k’uçxe nust’un, ok’açxe irginen. (ÇM-Ğvant) Önce ayağı kayıyor, sonra yuvarlanıyor. Emogi xepe dimboni do ok’açxe cari şk’omi. (ÇM-Ğvant) Önce ellerini yıka. Ondan sonra yemeğini ye. Monta-sk’ani ogzalu komoiç’u-i ? - Ho. Emogi haman colamt’u do huy iri ndğa daha msk’va agzalen. (AŞ-Ok’ordule) Torunun yürümeye başladı mı ? - Evet. İlk önce hemen düşüyordu da şimdi her gün daha güzel yürüyebiliyor. → sift’e; ipti; isti; ifti

II. İlk defa. Hako emogi mt’a-tomaşi cejinaşe Yusufina moğu. Himuşa ogi miti huypambuğina-vit’urt var-mişk’urt’ey. Tomaşi cejinaşepe cemcart’it. (ÇM-Ğvant) Buraya ilk defa pamuk yatağını Yusuf dayı getirdi. Ondan önce kimsemiz şimdipambuğidediğimizi bilmiyorduk. Yün yatağında yatıyorduk. Golit’aşa emogi na-megagasen elagza eşk’axt’ar. (ÇM-Ğvant) Geçerken ilk rastladığın yukarı giden yoldan yukarı çıkacaksın. Mbela emogi naxvasi a piçi oxup’un. (ÇM-Ğvant) Bezi ilk yıkadığında biraz büzülür. → aroniII; maroniII


emogindeni (ÇM ~ AŞ) s. İlk. Ngola eşk’amtumani emogindeni moşvajinoni eft’i. Komovişvaji. (ÇM-Ğvant) Yayla yokuşundaki ilk dinlenme yerine çıktım. Dinlendim. Emogindeni na-on mendiği. (AŞ-Ok’ordule) En önde olanı götür. → sift’eneri; moç’k’a; iptineri; iftineri; [ilk] aroniI; maroniI


empti (AŞ-Ortaalan) z. Yukuştan yukarı doğru. Haşo ti-cin empti keşk’axt’i. (AŞ-Ortaalan) Böyle baş yukarı çık. → elamtu, elamti; emti, yemti; elamtumani


emptina (AŞ-Ortaalan) i. Yokuş. Emptina-elamti çayi doborgare. (AŞ-Ortaalan) Yokuş boyunca çay dikeceğim. → okti; menya


empun (PZ ~ AŞ) Aø har.f. I. Ateşte konan sıvı [aps.] kabarıyor ya da taşıyor. Mjalva empu. Ç’uk’alis moyaben. (PZ-Cigetore) Süt kabardı. Kazandan taşıyor. Ali mca moy-emput’ay deyi nğvaruy. (ÇM-Ğvant) Ali [kaynayan] süt taşmasın diye karıştırıyor. Dere empu. Gzaşa kext’u. (AŞ-Ok’ordule) Dere büyüyüp yola kadar çıktı. Çayniği 3’ari empu. Şişilay. (AŞ-Ok’ordule) Çaydanlıkta su kaynadı. Ses yapıyor. → epunI; epumsI; yepun

II. Deniz [aps.] kabarıyor. Ham ndğalepes ixi opşa barums. Zuğa-ti empun. (PZ-Cigetore) Bugünlerde rüzgâr çok esiyor. Deniz de kabardı. → exrisk’un; epunII; epumsII


emteri (PZ-Cigetore) i. Entari. Elbise. [< Arp.] Gömlek. K’oçik emteri delikunams. (PZ-Cigetore) Adam gömlek giyniyor. → anteri; porça


emti (FN ~ AH), emti/ yemti (HP ~ ÇX) z. ve i. I. z. Yokuştan yukarıya doğru. Oxorişi emti çayluği doboxenapi. (FN-Ç’anapet) Evin yukarısını çaylık yaptırdım. Tufeği emti dikaçi. (FN-Ç’enneti) Tüfeğin namlusunu yukarı doğru tut. Ha3’i a m3ika emti eşaptaten do uk’ule gemti geptaten. (FN-Sumla) Şimdi biraz yokuş yukarı çıkacağız ve sonra iniş aşağıya ineceğiz. Emti eşaxtu. (HP-P’eronit) Yokuştan çıktı. → empti

II. i. Yukarıya çıkılan dik yokuş. Dido emtis oxori uğun. (FN-Sumla) Dik bir yamaçta evi var. Oxori dido emtis udgin. (FN-Sumla) Evleri çok dik bir yerde uçurumun kenarındadır. Emtis daç’k’indu. Doxedu. (HP-P’eronit) Yokuş ortasında yorulmuş. Oturdu.


em-tude (ÇM) s.-e. En altında. Alişi mç’ipe dişk’alepe març’a em-tude nonçark’un. (ÇM-Ğvant) Ali’nin ince odunları odun dizininin en altında sokulturulmuş halde duruyor.


emtumani/ yemtumani (FN ~ ÇX) z. ve i. I. z. 1. Dik yokuş yukarıya. Dik yokuş yukarıda. İsina emtumani rak’anişa keşafti. (FN-Ç’anapet) Bayırlıktan yukarıya doğru tepeye çıktım. P’ap’uli okti emtumani eşit’aşa şuri gyatragen. (FN-Ç’anapet) Dedem yokuş yukarı çıkarken nefesi tıkanıyor. Burgulupes go3’obilam. Emtumani var-malen. (FN-Sumla) Yokuş yukarı doğru gidemiyorum. Dizlerim tutmuyor. Emtumani eşaxti. (HP-P’eronit) Yokuş yukarıya çık. Bere-muşi emtumani işix’onups. (AK-Döngelli) Çocuğunu bayır yukarı çıkartıyor. Emtumani ilaxtuşi d(v)aç’k’indu edo şuri muişvanups. (AK-Döngelli) Yokuş yukarı çıkınca yoruldu ve dinlenerek nefes alıyor. İya lai skani stei badi ren. Cameşi emtumani ar nobetis xililaps. (AK-Döngelli) Onun senin gibi ihtiyar olduğunu sanmıyorum. Caminin bayırından yukarı hızlıca çıkar. 2. Gökyüzüne doğru. T’eyare golulun. Emtumani o3’k’edi. (FN-Sumla) Uçak geçiyor. Gökyüzüne bak.

II. i. Dik yokuş. Alik jimala emtumaniz at’amba nodgams. (FN-Ç’anapet) Ali evin arkasındaki yokuşa şeftali dikiyor.


emu- → eya/ iya


emuca (AŞ ~ FN) i. Amca veya dayı. Annesi veya babasının erkek kardeşi. Mele golaxt’i. Emuca-sk’ani mcumori ak’vandi do komoiği. (AŞ-Ok’ordule) Öteye geç. Amcandan sirke iste de getir. Ma Zelixaşi emuca bore. (AŞ-Ğere) Ben Zeliha’nın amcasıyım. Ar tuta ogine Mp’oliz bort’i. Emuca-skani bz*iri. Jurik gyari p’ç’k’omit. (FN-Sumla) Bir ay önce İstanbul’da idim. Senin amcanı gördüm. Birlikte (= ikimiz) yemek yedik. → emice, emica; jumadi, cumadi; dayi


emuk, emus, emuşi → eya, iya


emu-şeni (HP ~ ÇX)(AK) bağ. Ondan dolayı. O yüzden. Onun için. Feluk’a dido inçaxen do emu-şeni maşkurinen. (AK-Döngelli) Kayık çok çalkalanıyor da o yüzden korkuyorum. Puci-çkimi boyine imt’en do emu-şeni bak’is dolomokaçun. (AK-Döngelli) İneğim devamlı kaçıyor da o yüzden ahırda tutuyorum. Berek mjoli patxu. Ama m3ik’a xodit’alu. Emu-şeni xolo gopatxups. (AK-Döngelli) Çocuk dut ağacını silkeledi. Ama birazcık kaldı. Bu yüzden kalan dutlar için tekrar silkeliyor. → himu-şeni, he-şeni, hi-şeni, heya-şeni, hemu-şeni; ≠ emu şeni : O kişi için. O şey için. Onun için. Ona faydası olsun diye.


emxu (PZ ~ AŞ) i. Köstebek. Emxu let’a eşk’axuy. (ÇM-Ğvant) Köstebek toprağı yukarı atıyor. Emxu haminepe mxuy. (ÇM-Ğvant) Köstebek buraları oyuyor. Emxupe xolo-ti kumulepe kocodginey. (ÇM-Ğvant) Köstebekler yine (toprak) yığıntıları diktiler (= yaptılar). Emxu let’a gamaxuy. (AŞ-Ortaalan) Köstebek toprak boşaltıyor. → muxuxi


emzuği (FN) i. Emzik. Berek on3’eliz na-nubun emzuği meç’k’idums. (FN-Ç’anapet) Çocuk beşiğe bağlı emziği koparıyor. → 3i3a; 3’up’i[2]; o3’u3’ale


em3veri (ÇM) s. Üstü açık. Em3veri mangana miyonun. Mturi cemomtuy. Mtumt’aşa cemomtuy. (ÇM-Ğvant) Üstü açık arabam var. Kar yağarken üstüme yağıyor. Em3veri otva mç’ima uyoxay. (ÇM-Ğvant) Üstü açık çatı yağmuru çağırır (= Çatının üstü açık olunca kesinlikle yağmur yağar).


en[1] → ren[1], yen[1]; ren[2], yen[2]


en[2] (AK) z. En. En çok. Berek mjolişa kextu do en jin na-ren x’as xogilaxedu. (AK-Döngelli) Çocuk dut ağacına çıktı da en yüksek dala oturdu. → eni, em[1], enni


e-na/ ena/ enna (*) ü. [dua, beddua, dilek ve küfür güçlendirme ünlemi] E-na gogağarare. (PZ ~ AH) Senin için kurban olayım. Senin için canımı feda edeyim. # Xelva dop’i komoxt’i / Ena var-mogalasen / Na-vitur var-dogagun / Uji na-megatvasen. (ÇM-Ğvant, anonim) Helva yaptım gel / İnşallah gelemezsin / Söylediklerimi duymuyorsun / Sağır olursun (= Sağır olmanı diliyorum). Enna, na-imxor xor3’i ğurzuli na gayasen ! (AŞ-Ok’ordule) bed. Hay, yediğin et zehir olsun. E-na coxo egazdasen ! (AH-Lome) bed. Adın yok olasın. [(*) Bu ünlem, e (= ünlem) + na (= haykırışlı cümleyi oluşturan fiil ön-edatı) olarak hissedilip e na şeklinde ayrılarak da yazılıyor.] → o-na/ (o altında) o na


encami (AK) z. En sonda. Encami man-ti aya dulyaşen xomiaçkini. (AK-Döngelli) En sonda ben de bu işten nefret ettim.


ençxik’uy (AŞ-Ok’ordule) EA har.f. Yukarı doğru kurcalıyor. Yarayı [aps.] deşiyor. Pupuli ençxik’uy. (AŞ-Ok’ordule) Yarayı deşiyor (= kurcalıyor). [yarayı deşiyor] emç’k’ums/ emç’k’ups, yemç’k’ups


enç’ili (PZ ~ AŞ) i. Birden fazla ot bağının birleştirilmesinden oluşan bağ. Büyükçe bağ. Xasanik mt’alepe doşk’oru. Otxo enç’ili ayu. (PZ-Cigetore) Hasan otları biçti. Dört bağı oldu. Xasanik serendeşa mt’aşi enç’ili cot’oçams. (PZ-Cigetore) Hasan serenderden ot bağı aşağıya bırakıyor. Xasanik xorz*a-muşis mt’aşi enç’ili elok’açams-oşk’ums. (PZ-Cigetore) Hasan karısına ot bağı koltuğunun altına koyup [karısını bir yere] gönderiyor. Baba enç’ilepe kok’oxuy. Dupinasen. (ÇM-Ğvant) Baba bağları bozuyor. Yere serecek. Ayşe ar enç’ili mt’a var-gamvanç’u. (ÇM-Ğvant) Ayşe bir büyük bağ otu vermeye istekli olmadı. Ayşe andğa ç’umanişi şuk’ule xombineri lazut’i-nçalape enç’ili ikuy. (ÇM-Ğvant) Ayşe bugün sabahtan beri kurumuş mısır samanlarını bağ yapıyor. # Ar enç’ili dop’k’ori / Ar-jur xolo p’k’orare / Be, bozo, imordasi / P’iya mi eç’opare ? (ÇM-Ğvant) Bir bağ bağladım / Bir iki daha bağlayacağım / Ey, kız, büyüyünce / Kimi alacaksın ? (= Kiminle evleneceksin ?) # Moliğay enç’ili upi dolvat’u / Me3’omila-sk’ani xolo memat’u. (ÇM-Ğvant) Ot bağı getiriyor terleri akarak / Senin bakışın yine (bana) dert oldu. Oxorza ar enç’ili mt’a mobumeri ti-3’ale it’u. (AŞ-Ok’ordule) Kadın bir bağ ot sırtına almış durumda aşağıya doğru gidiyordu. Cur enç’ili mt’a dop’i. (AŞ-Ortaalan) İki bağ ot yaptım. → ink’ili; ≠ xeşi


enç’ina (FN ~ AH) s. Birine veya bir şeye [gen.] yetecek kadar. Bir şey yapmak için [f.-i. + şeni] yetecek kadar. Cuma-çkimiz p’et’mezi oxenu şeni enç’ina urz*eni daçanu. (FN-Ç’anapet) Kardeşimin pekmez yapmak için yeterli üzümü bitti [= üzüm ürün verdi]. İris enç’ina-muşi nosi kuğun. (AH-Lome) Herkesin kendine yetecek kadar aklı var. Han3’o ma k’işişi enç’ina dişka var-miğun. (AH-Lome) Bu sene kışa yeterli odunum yok.


endğvarums-gendğvarums (FN-Ç’anapet) EA har.f. Taneleri [aps.] altüst karıştırıyor. Pederik ğomamci na-p’k’ak’alit ntxiri endğvarums-gendğvarums do k3aperepe goşiğams. (FN-Ç’anapet) Babam dün akşam ayıkladığımız fındığı karıştırıp çürükleri ayırıyor.


endoli (PZ-Cigetore) i. Engel. Sadik’ik şk’imi dulyapes endoli mayen. (PZ-Cigetore) Sadık benim işlerime engel oluyor. Alis berepe endoli ayen. (PZ-Cigetore) Ali’ye çocuklar engel oluyor. Ali Xasanis endoli dvayu. K’uçxepes gvağen. (PZ-Cigetore) Ali Hasan’a engel oldu. Ayaklarına dolandı (= dolanmış haldedir). Dudi-sk’ani ti-mole mot-moğam. Endoli mayen. (PZ-Cigetore) Başını bu tarafa getirme. Engel oluyor. Xasanis ar dulya cuçinadvanisi hişo ikums, haşo ikums. Ok’ayi endoli kogamiğams. (PZ-Cigetore) Hasan’a bir iş yaptımak istendiği zaman öyle yapıyor, böyle yapıyor. Sonunda engel çıkarıyor. [engel oluyor] nağen, noğun; (golidven altında) golvadven/ goladven; [engel oluyor ya da çıkarıyor] (goladuy altında) goluduyII; [engel çıkarıyor] cek’uğay, ek’uğay-cek’uğay; goluperdağay[2]


endra-cendra (AŞ-Ortaalan) s. 1. Tümsekli ve çukurlu. Na-dvorçapi tavani endra-cendra iyu. (AŞ-Ortaalan) Serdirdiğin tavan eğri büğrü oldu. 2. [yol hakkında] Kasisli. [“kasis” < Fra. + -li] → endra-gendra, endrik’a-gendrik’a


endra-gendra (FN ~ AH) s. 1. Tümsekli ve çukurlu. Melen ont’ule ntxirepunaşe k’ele dido endra-gendra ren. İsa var-intxoren do var-ixaçken. (AH-Lome) Karşı tarlanın fındıklık tarafı çok tümsekli ve çukurludur. Doğru dürüst bellenip kazınamıyor. 2. [yol hakkında] Kasisli. [“kasis” < Fra. + -li] Endra-gendra gzalepez k’amiyoni dido ixvanten. (FN-Ç’anapet) Kasisli yollarda kamyon çok sarsılıyor. Jimok’ani gza dido endra-gendra ren. Var-iduzanaşa araba var-golalen. (AH-Lome) Evin arkasındaki yol çok kasislidir. Düzeltilmeden araba geçemez. 3’oxle noğaşi gzalepe endra-gendra rt’u. (AH-Borğola) Eskiden çarşının yolları kasisli idi. → endra-cendra, endrik’a-gendrik’a


endrik’a-gendrik’a (AH) s. 1. Tümsekli ve çukurlu. 2. [yol hakkında] Kasisli. [“kasis” < Fra. + -li] 3’oxle noğaşi gzalepe endrik’a-gendrik’a rt’u. (AH-Borğola) Eskiden çarşının yolları kasisli idi. → endra-cendra, endra-gendra


enduşk’a-cenduşk’a (PZ-Cigetore) s. İnişli çıkışlı. Yani-mesna evelis enduşk’a-cenduşk’a ort’u. P’aşuma-zeni hus vorsi on. (PZ-Cigetore) Yani meselâ fi tarihinde inişli çıkışlı idi. P’aşuma (*) düzlük şimdi iyidir. [(*) P’aşuma = bir mahalle adı]


eni (PZ-Cigetore)(AŞ-Ortaalan) z. En. [eni + sıfat veya zarf + -muşi] Mcumorişi eni vorsi-muşi urz*enişi mcumori on. (PZ-Cigetore) Sirkenin en iyisi üzüm sirkesidir. Ç’oç’oxepe doxombu. Eni m3ika-muşi post’alepe-şk’uni ç’oç’oxi varti mayen. (PZ-Cigetore) Çamurlar kurudu. En azından ayakkabılarımız çamurlu olmayacak. Mutu ort’t’asen ort’t’ay eni msk’va Fadume k’oşk’a3’uy. (AŞ-Ortaalan) Ne olursa olsun en güzel Fatma söküyor. Dişk’a ç’umt’aşa eni na-nuxondun mşk’eri-dişk’a onu. (AŞ-Ortaalan) Ateş yakarken en dayanıklı olan, kumar odunudur. → em[1], enni , en[2]


enişt’e (PZ) i. Damat. Ali ma enişt’e mayen. (PZ-Cigetore) Ali benim damadım oluyor. Ali şk’imi enişt’e iyen (PZ-Cigetore) Ali benim damadım oluyor. → noğame; sica


enni (AŞ-Ok’ordule)(FN ~ AH) z. En. [enni + sıfat veya zarf] Dunya enni mskva bozomota ma bore. (AŞ-Ok’ordule) Dünyada en güzel kız benim. Ham dunyaz enni mskva oxorca ma bore. (FN-Sumla) Bu dünyada en güzel kadın benim. Topuri-çkunişi nostoniz ar kogo3’k’edi. K’iyanaz enni k’ayi topuri haya ren. (AH-Lome) Balımızın tadına bir bakar mısın ? Dünyanın en güzel balı budur. Enni k’ayi oşumale 3’k’ari ren. (AH-Lome) En iyi içecek sudur. Turkiyas enni gunz*e sinori Suriye k’ala uğun. (AH-Lome) Türkiye’nin en uzun sınırı Suriye iledir. Berepek get’k’obina istert’anşi enni dido Nurik gyucubalams. (AH-Lome) Çocuklar saklambaç oynarken em çok Nuri sobeliyor. Mtiri-çkimik K’ap’et’i biva ya do k’at’a ndğaz enni ç’ut’aşen xut-aşi kilometre gulun. Handğa dik’aşi ont’uleşe k’uçxeten idu moxtu. (AH-Borğola) Kayınpederim Sağlam olayım diye her gün en azından beş-altı km geziyor. Bugün buğday tarlasına yaya gidip geldi. Enni 3’ut’i na-ren cuma-ti doboçilit. (AH-Borğola) En küçük olan kardeşi de evlendirdik. K’almaxa enni k’ai ğvanç’k’ilişen geik’nimen do iç’open. (AH-Borğola) Alabalık en iyi solungacından tutularak yakalanır. Vit’o-sum, enni na-p’orom k’oro3xa ren. (AH-Borğola) On üç, en sevdiğim rakamdır. → eni, em[1], en[2]


entepe (HP ~ ÇX) iş.zm. [erg. entepek; dat. entepez/ entepes; gen. entepeşi (HP), entepeşi/ entepeyi (ÇX); dir. entepeşa; abl. entepeşen; ens. entepeten]

I. Onlar. Onları. Entepe Xopaşa ulut’eşşa dulumces. (HP-P’eronit) Onlar Hopa’ya gidene kadar (tembel oluşları ve ağır hareketleri olduğundan dolayı) akşam oldu. Entepez xili biyapa uçkinan. (ÇX-Makret) Onlar güzel türkü biliyorlar. → hini; hentere; hemtepe, hentepe

II. [isim tamlayan cümlemsi arkasına konarak] ...-diği birileri. ...-diği şeyler. ...-dikleri biri(leri). -dikleri şey(ler). Man na-bğarğali entepeşen Tunceris nagnen. (ÇX-Çxalazeni, TM) Benim konuştuklarımdan Tuncer anlıyor. Memet’is Ayşek na-tku entepe var-nagnu. (ÇX-Çxalazeni, TM) Mehmet Ayşe’nin söylediklerini anlamadı. Ferdik man kart’alis na-p’ç’ari entepeşi gverdi dosilu. (ÇX-Çxalazeni, TM) Ferit benim kâğıda yazdıklarımın yarısını sildi. → heyaII, eyaII, iyaII, hentepeII


en3un (FN ~ AH) Aø har.f. Yok oluyor. Gelaxunoniz na-gelabdvi k’azeta toli obdvi-gom3’k’işa en3u. (FN-Ç’anapet) Banka koyduğum gazete göz kapayıp açana kadar yok oldu. # En3i, e mpula en3i / Kyoyiz dolop’3’k’edare / Yonaman purki-çkimi / Ma-ti ek’ap’3’k’edare. (FN-Sumla, Anonim) Yok ol, ey duman yok ol / Köye bakacağım / Götürüyorlar çiçeğimi (= sevgilimi) / Ben de bakacağım. Nana-nena-çkuniz var-ebodgitatna 50 (= jureneçi-do-vit) vana-ti 100 (= oşi) 3’ana şkule en3asen. (AH-Borğola) Anadilimizin üzerinde durmazsak 50 ya da 100 sene sonra yok olacak. cejun, cecun


en3’a-cen3’a (PZ-Cigetore) i. Tahterevalli. Ali do Xasanik en3’a-cen3’aşi ibiran. Ali monk’a na-on şeni Xasanis ce3’onums. (PZ-Cigetore) Ali ile Hasan tahterevalli oynuyorlar. Ali ağır olduğu için Hasan’a ağır basıyor. → 3’ilimoniII, on3’ona, en3’ona-gen3’ona, e3’ina-ge3’ina


en3’ona-gen3’ona (FN-Ç’anapet ~ AH) i. Tahterevalli. → en3’a-cen3’a, 3’ilimoniII, on3’ona, e3’ina-ge3’ina


en3’un/ en3’ums (AŞ-Dutxe) Aø har.f. Bulut [aps.] buharlaşıyor ya da uçup yok oluyor. Mp’ula en3’u. (AŞ-Dutxe) Bulut yok oldu (= buharlaştı). Mp’ula en3’vasen. (AŞ-Dutxe) Bulut uçup yok olacak. → n3’un/ n3’ums


en3’uy-cen3’uy (ÇM) Eø har.f. Hesap ediyor kitap ediyor. Düşünceli düşünceli başını kaşıyor. Em3’um-cem3’um. (ÇM-Ğvant) Hesap ediyor kitap ediyorum. → eduy-ceduy, e3’onuy-ce3’onuy; t’işinay[2], it’işinay[2]


eo- → eyo-


eobay → eyobams


eoselams → eyoselams


-epe/ -lepe/ -pe [çoğul eki] A. İsimlere eklendiğinde -epe/ -lepe/ -pe şekillerini alır.

a. [-epe] [kökü konson ile biten ismin arkasında]: Pucepe. İnekler. Biç’epe. Erkekler. Delikanlılar. M3xulepe. Armutlar. Xamepe. Bıçaklar. Amet’t’epe çayi yarici komeçu. (AŞ-Ortaalan) Ahmet’ler (= Ahmet ile onun ailesi ve çocukları) çayı yarıcıya verdi. Sedik’epe. (FN-Ç’anapet) Sadık ile onun ailesi ve çocukları. [Bu ekin birinci hecesi vurguludur. Ör. Pucepe. Biç’epe.]

b. [-lepe] [kökü /-a/ ile biten bazı ismin arkasında] : Cumalepe. Kardeşler. Kvalepe. Taşlar. Dişk’alepe. (PZ ~ AŞ) Odunlar. [Bu ekin birinci hecesi vurguludur. Ör. Cumalepe. Kvalepe.]

c. [-pe] c-1. [kökü /-a/ ile biten bazı ismin arkasında] Dişk’ape. (PZ ~ AŞ) Odunlar. Dişkape. (FN ~ ÇX) Odunlar. But’k’ape. (FN ~ ÇX) Yapraklar. c-2. [ kökü /-e/, /-i/, /-o/, /-u/ ile biten ismin arkasında] Berepe. Çocuklar. Tipe. Kafalar. Yoxope./ Coxope. Adlar. İsimler. K’at’upe. Kediler. [Bu ekin önünde bıulunan hece vurguludur. Ör. But’k’ape. Coxope.]

B. [na- önekli fiil + -pe = çoğul isim cümlemsi] Na-iyupe vu3’visi goiç’irdu. (ÇM-Ğvant) Olanlarını ben ona söyleyince üstünü başını yırttı. Kormepe na-şk’omanenpe emogi jurguli dolibğaman. (ÇM-Ğvant) Tavuklar yediklerini ilk önce ön mideye (= taşlığa) doldururlar. Ayşe oxori kosumt’aşa na-xeranpe nokosay. (ÇM-Ğvant) Ayşe evi süpürürken oturanlara doğru süpürüyor. Ti-şk’imi na-mağodupe goviç’ondrinam. (AŞ-Ok’ordule) Başıma gelenlerini unutmaya çalışıyorum. Xasanik mdğora na-mi3’upe a m3ika t’uafi momixtu. - Çkva ağne t’uafi mogixtams-i ? Heyak na-zop’onspe ma p’anda t’uafi momixtams. (FN-Ç’anapet) Hasan’ın demin bana söyledikleri biraz tuhaf geldi. - İlk defa mı (= Daha yeni mi) sana tuhaf geliyor ? Onun söyledikleri her zaman bana tuhaf geliyor. Ham na-mağodupe menç’areyi miğut’u. (FN-Sumla) Bana olanlar, alın yazımda vardı, yazgılı idi. Na-tkupe bognişi toliz go3’omağu. (AH-Lome) Söylediklerini duyunca gözlerim karardı. Gyayi isa ç’k’omi. Mot-getotum. Skani şkule na-ç’k’omasenpe-ti ren. (AH-Lome) Yemeği düzgün ye. Bulaştırma. Senden sonra yiyecek olanlar da var. İsrailik Filistinis na-oğodamspe dunyak seyi ikoms. (AH-Lome) İsrail’in Filistin’e yaptıklarını dünya seyrediyor. Doğanik, darabaz na-noç’k’adu pi3arepeşen mk’ule na-renpe goşa3’k’ims. (AH-Borğola) Doğan, ahşap duvara çaktığı tahtalardan kısa olanlarını söküyor. [Bu ek, önüne gelen fiilin vurgu yerini değiştirmez. Ör. na-xeranpe, na-zop’onspe, na-oğodamspe vs]

C. [mu + fiil + -pe : çoğul isim cümlemsi] Bere-muşi Mp’olişe idaşi mu-vasenpe ar do ar oxo3’onapams. (AH-Borğola) Çocuğu İstanbul’a gittiğinde yapacaklarını bir bir anlatıyor.


epeyi z. Epey. Emineşi biç’i dido ç’ut’a ren. Skani epeyi morderi ren. (AH-Lome) Emine’nin oğlu çok küçüktür. Seninki epeyce büyümüş.


-epona/ -epuna/ -opona/ -opuna/ -lepona/ -lepuna/ -lopuna/ -pona/ -puna. [yapım eki] [Bu ek, çoğul eki {-ep(e)/-lep(e)/ -p(e)} + {-ona} olarak da değerlendirilebilir. Fakat -opuna, -lopuna gibi biçimler, bu varsayım ile tatmin edici şekilde anlatılamaz.]

a. [-epona/ -epuna/ -opona/ -opuna] [kökü konson ile biten ismin arkasında]

b. [-lepona/ -lopona/ -lepuna/ -lopuna] [kökü /-a/ ile biten bazı ismin arkasında]

c. [-pona/ -puna] [kökü /-a/ ile biten bazı ismin ve kökü /-a/’dan başka vuayel ile biten ismin arkasında]

I. (PZ ~ ÇX)(AK) [Bitki ve taş gibi kendi imkânı ile yerini değiştiremeyen şeyleri ifade eden isme eklenerek “(bu şeyin) çok bulunduğu, fazla verimli olmayan arazi” anlamına gelen ismi üretir.]

Ntxirepona (PZ ~ ÇM), ntxirepuna. (AŞ ~ ÇX), ntxiyopuna. (FN-Ç’enneti) Fındıklık.

Xijilopona (ÇM-Ğvant) Çakıllık.

Kvalepona (PZ), kvalopona (ÇM), kvalepuna (AŞ ~ HP) Taşlık yer.

Kvaepuna (AK), kvayepuna (ÇX) Taşlık yer.

Ncalepona (PZ ~ ÇM), ncalepuna (AŞ ~ HP) Ağaçlık.

Mdik’alepona (PZ-Cigetore), dik’apona (ÇM-Ğvant) Buğday tarlası.

Mt’k’alopuna. (FN-Ç’enneti) Dikenlik.

Limxonapona (PZ ~ ÇM), limxonapuna (AŞ) Eğreltiotunun çok bulunduğu yer.

Limxanapuna. (FN ~ ÇX) Eğreltiotunun çok bulunduğu yer.

II. (PZ-Cigetore)(ÇM-Ğvant)(FN) [Yerde sürünerek yaşayan bazı canlı varlıkları ifade eden isme eklenerek “(bu canlı varlıkların) sürekli çok bulunduğu yer” anlamına gelen ismi üretir.] Paxarapona. (PZ-Cigetore) Kara kurbağasının sürekli çok bulunduğu yer.

Mjvabopuna. (FN-Sumla) Kara kurbağasının sürekli çok bulunduğu yer.

3’i3’ilapona (ÇM-Ğvant), 3’i3’ilapuna. (FN-Sumla) Yılanın sürekli çok bulunduğu yer.


epsams (PZ) Eø har.f. Düşey doğrultuyla yukarı doğru işiyor. → epsuy/ epsums, epsims/ epsips, yepsips


epsims/ epsips/ yepsips (AH ~ ÇX) Eø har.f. Düşey doğrultuyla yukarı doğru işiyor. → epsams, epsuy/ epsums


epsuy/ epsums (ÇM ~ FN) Eø har.f. I. Düşey doğrultuyla yukarı doğru işiyor. → epsams, epsims/ epsips, yepsips

II. Sıvı [erg.] düşey doğrultuyla yukarıya fışkırıyor. Purengi-3’ari epsuy. (ÇM-Ğvant) Boru suyu dik yukarıya fışkırıyor. [sıvı (herhangi bir yöne) fışkırıyor] ibzit’ilen, ibzit’ay; psuy; p’riyalams/ p’riyalaps


epti, eptit → yulun


epums (AH) Aø har.f. I. Ateşte konan sıvı [aps.] taşıyor. [Bu fiil genel geçer ifade ederken kullanılır. Epun fiili ise gerçekleşmekte olan olayı ifade etmede kullanılır. K.A.] Mja sobas jin var-nişkvinen. Gogoç’k’onduna epums. (AH-Lome) Süt sobanın üzerinde bırakılmaz. Unutursan taşar. → empunI; epunI, yepun

II. (AH-Borğola) Deniz [aps.] kabarıyor. İxi geçaşi zuğa a şvacis epums. (AH-Borğola) Rüzgâr vurunca deniz bir anda kabarır. → empunII; exrisk’un; irdenIII; epunII


epun (FN ~ HP) Aø har.f. I. Ateşte konan sıvı [aps.] taşıyor. “P’ek’mezi mot-eput’as ya do oxoktams do gyopinams. (FN-Sumla) “Pekmez taşmasın diye karıştırıp köpürmesini önlüyor. → empunI; epumsI; yepun

II. (FN)(HP) Deniz [aps.] kabarıyor. Mzuğa epayiz ogine mutu-ti e3’ulasen dolitoramz. (FN-Ç’anapet) Deniz kabarınca önüne ne gelirse içeriye sürüklüyor. Zuğa didelu. Epu do mu moxvaduna dolitiru. (HP-P’eronit) Deniz delilendi. Kabardı da neye rastladuysa hepsini içine çekti. → empunII; exrisk’un; irdenII; epumsII


-epuna → -epona


eputxun[1] (PZ-Apso) Aø har.f. Ürküyor. → putxun[1]; domk’utun; eyamk’uten; mk’utun; yamk’utinen; emk’utun/ emk’utums; eşkurdun/ yeşkurdun


eputxun[2] (PZ-Cigetore)(AŞ ~ ÇX) Aø har.f. (Kuş) yerden havalanıyor. K’inçi eputxu. (AŞ-Dutxe) Kuş havalandı. → ejun


eorçala → eyorçala


erçapule (AH) i. Çarşaf. Erçapule gamişiru-doren. Nanak gyoburams. (AH-Lome) Çarşaf aşınıvermiş. Annem yama yapıyor. Oxorcak erçapulepe kot’ums do svarums. Berepek ncğimoms. (AH-Lome) Kadın çarşafları katlayıp diziyor. Çocuklar kırıştırıyor. Erçapule oncires yorçams. (AH-Borğola) Çarşafı yatağa seriyor. Nanak bincirt’atşi oncirez erçapule yorçams. (AH-Lome) Annem biz yatarken yatağın üzerine çarşaf serer. Damte-çkimik erçapule gyok’idamt’aşi inat’ine-çkimi tude don3’ams. (AH-Lome) Kaynanam çarşaf asarken benim inadıma yere değdiriyor. Berez gyapsen. Nana-muşik onciyamt’aşi erçapulez nayloni e3’urçams. (AH-Lome) Çocuk altına kaçırıyor. Annesi yatırırken çarşafın altına naylon seriyor. Osmaniz seri gyapsen. İncirt’aşi erçapulez muşamba meşirçams. (AH-Lome) Osman gece çişini kaçırıyor. Yatarken çarşafının altına muşamba seriyor. Ayşek oncires erçapule yorçams. (AH-Borğola) Ayşe yatağa çarşaf seriyor. Mçxvapa serepes xvala erçapule eitumers do incirs. (AH-Borğola) Sıcak gecelerde yalnız çarşafı örtüp yatıyor. Na-inaxu didi erçapule çili-çkimi k’ala p’ç’imoşumt do p’3’ilaxumt. (AH-Borğola) Yıkanan büyük çarşafı eşimle kıvırarak suyunu çıkarıyoruz (= sıkıyoruz). Xusenik oncires erçapule var-meşorçaşa var-incirs. (AH-Borğola) Hüseyin yatağın içine çarşafı sermeden yatmaz. → eyorçala/ eyorçale, eyarçale, eyarçapule, ijarçale, ijarçapule; etvaşe; çarşafi


-eren/ -een (HP)(AK), -eren/ -elen (ÇX) “Duyulmuş geçmiş zaman” ve “duyulmuş gelecek zaman” göstergesi. → ren[2]

I. [emp.geç.] Dadi-çkimis burgili dido 3’k’unt’e(r)en. (HP-P’eronit) Teyzemin dizleri çok ağırıyormuş. Timurik, rak’anis giladgit’eren do k’ulanepeşa nubiraps (= ya da nubirs). (AK-Dögelli) Timur, bir tepede dikilmiş de kızlara doğru türkü atıyor. Ar ndğas ar k’oçi ont’ule-muşis t’eren. (ÇX-Çxalazeni, TM) Günün birinde bir adam kendi tarlasında imiş. Dido ndğa-mk’uleşi k’ulani t’een. Ordo doğuru. (AK-Döngelli) Günleri çok kısa olan bir kız imiş. Erken öldü. Çinoberi k’oçi t’een. Ama man mu-şeni var-viçini, var-miçkin. (AK-Döngelli) Tanınmış adammış. Ama ben niçin [onu] tanımadım, bilmiyorum.

II. [perf.geç.] Dadi-çkimi ğoman gyustu do burgili do xe p’at’i geçe(r)en. (HP-P’eronit) Teyzem dün kayıp dizleri ile elini fena vurmuş. Didi-nana-çkimik k’it’i nik’vat’e(r)en. Di3xiyi va-dadginen. (HP-P’eronit) Büyükannem parmağını kesmiş. Kanı durduramıyor. Se(r)entis tude berepek istere(r)enan. T’axeyi t’abağis ç’anç’axoni k’izi do ç’atali naşkve(r)enan. (HP-P’eronit) Serender altında çocuklar oynamış. Kırık tabakta çamurlu kaşık ve çatal bırakmışlar. K’oçik, ar kvas gilaxederen do ibirs. (AK-Döngelli) Adam bir taşa oturmuş da şarkı söylüyor. Alik bak’işi jin na-kexteen kotume z*iruşi xaşariten geçaps do gyoputxinaps. (AK-Döngelli) Ali, ahırın üzerine çıkmış olan tavuğu görünce fasulye çubuğu ile vurarak uçurtuyor (= aşağıya inmesini sağlıyor). Berek kart’alişen feluk’a dox’veen do ğalişi kenaris onçviraps. (AK-Döngelli) Çocuk kâğıttan kayık yapmış da derenin kenarında yüzdürüyor. Uşkiris x’a hanut’ruxeren. (ÇX-Çxalazeni, ONM) Elmanın dalı kırılmış.

III. [gelecek zaman] İsti bere oçkves. Gverdi saat’işi mutepe-ti moxtane(r)enan. (HP-P’eronit) Önce çocuğu gönderdiler. Yarım saat sonra kendileri de gelecekmişler.


erende (ÇM) i. Rende. [< Far.] Mca erende ceçay. (ÇM-Ğvant) Ağacı rendeliyor. Mca erendete gvoyazay. (ÇM-Ğvant) Ağacı rende ile yontuyor. → torpu; rende


ereti (AH) i. Eğreltiotu. Memeti ! Jimok’as golulut’aşi ti içvi ! Jindole ereti na-gedgin txomuşi-nca mostvasen do gegat’asen ! (AH-Borğola) Mehmet ! Evin arkasından (= yamaca bakan taraftan) geçerken kendini koru ! Yukarısında eğreltiotunun durduğu kızılağaç yerinden kopup (= ayrılıp) senin üzerine düşebilir ! [hayvanlar tarafından yenen tür eğreltiotu] bilon3a; limbo3a, limbro3a; [hayvanlar tarafından yenmeyen tür eğreltiotu] limxona, limxana


-eret’u (HP ~ ÇX) [“daha-önce-geçmiş zaman” göstergesi] Para mepçeret’i. (HP-P’eronit) Parayı (geçmişteki bir olaydan önce, zorunlu olmadan) vermiştim. Seriz bincirt’işi maxvas mt’eyi komobotvi. Sabaxtan ebiselisi xolo maxva kort’u. Var-meskure(r)et’u. (HP-P’eronit) Gece yatarken koru kül ile örttüm. Sabahleyin kalktığımda yine kor vardı. Sönmemişti. Aşo şeyi x’operet’u-i ? (HP-Mxigi) Böyle şey daha evvel meydana gelmiş miydi ? Kva mastolu. Var-vimt’e(r)et’ik’on t’uva mumat’asint’u. (AK-Döngelli) Bana taş attı. Eğer kaçmasaydım az kalsın bana çarpacaktı.


ergi (AŞ) i. Kayığın [gen.] eğrisi. Kayığın [gen.] yapımında kullanılan bükülmüş ağaç parçası. K’ayğişi na-k3u ergi dolo3’ay. (AŞ-Ok’ordule) Kayığın çürüyen eğrisini çıkarıyor.


-eri/ -eyi [fiil köküne eklenerek partisipi oluşturan morfem L.G.14.] Doxuneri. (PZ ~ ÇX)(AK) (1) Oturtarak. (2) Oturturulmuş halde. (3) Oturarak. (4) Oturmuş halde.


erk’inaçxa (FN-Ç’anapet) i. Salı günü. → t’axaçxa, ik’inaçxa


Ermenepeşi-çoyi (PZ) i. Ermenistan. Ermenepeşi-çoyi opşa mevozmo(r). Maluk’o vidat’u. (PZ-Cigetore) Ermenistan’ı çok merak ediyorum. Gidebilseydim giderdim. → Ermeni-msva, Ermenistani


Ermeni s. ve i. I. Ermeni. [< Fra.] Si na-ikum Ermenik vati uk’o. (PZ-Cigetore) [eskimiş aşağlayıcı ifade] Senin yaptığını Ermeni yapmazdı. Ermenişi dorineri ore-i ? Muya ore ? (PZ-Cigetore) [eskimiş aşağlayıcı ifade] Ermeniden doğma mısın ? Nesin ? Rusepe moxt’esi jur Rusi ar Ermeni keluk’aturt’u. (ÇM-Ğvant) Ruslar gelince iki Rus’un yanında bir Ermeni var idi. Xemşelepe Ermeni renan-doren. (FN-Ç’anapet) Hemşinliler Ermeni imişler. 3’oxle Lazepe Ermeni do Rumepe k’ala k’omşi t’ez-doren. (AH-Lome) Eskiden Lazlar Ermeni ve Rumlar ile komşu imişler. P’ap’uli-çkimişen Somexi na-zop’ont’u bogni. Ha3’i irikErmeniya do ixmars. (AH-Borğola) Dedemden [Ermeniler’e] Somexi dediğini duydum. Şimdi herkesErmenidiye kullanıyor. Ermeni do Turkepe artikartis mu-şeni var-x’oropan ? (AK-Döngelli) Ermeni ve Türkler birbirlerini neden sevmiyorlar ? → Somexi; [Hemşinli] Msumexi, Sumexi, Xemşelli; Kalon-karbuğali

II. (AŞ) [halk dilinde] Kimseyle konuşmayan, ortak olmayan, paylaşmayan (biri). Hik’k’u Ermeni mot-ore ? (AŞ-Ortaalan) Niye o kadar Ermeni’sin ?


Ermeni-msva (ÇM-Ğvant) i. Ermenistan. Ermeni-msvaşa var-ilen. (ÇM-Ğvant) Ermenistan’a gidilemiyor. → Ermenepeşi-çoyi, Ermenistani


Ermenistani (FN ~ AH HP)(AK) i. Ermenistan. [< Fra. + Far.] Ermenistani do Turkula k’omşi renan. (FN-Ç’anapet) Ermenistan ve Türkiye komşular. Ermenistanik Turkepes vize var-ugorams-doren. (AH-Lome) Ermenistan Türklere vize uygulamıyormuş. Han3’o Ermenistanişi nek’na kogon3’k’es. (AH-Borğola) Bu yıl Ermenistan [sınır] kapısını açtılar. Cumadik kamyoniten Ermenistanişa igzalu. (AK-Döngelli) Amcam kamyon ile Ermenistan’a gitti. → Ermenepeşi-çoyi, Ermeni-msva


es → ikums/ ikuy/ ikoms


eski s. Eski. Hik’u eski oxori on ç’i çendi çendine ok’ixven. (PZ-Cigetore) O kadar eski evdir ki kendi kendine yıkılıyor.Eski k’asetepe cepşirum. (AŞ-Ok’ordule) Eski kasetleri siliyorum. Eski k’aset’epe pkossum. (AŞ-Ortaalan) Eski kasetleri siliyorum. → mçeşi; ç’ağani[1]; pusk’i; eskineri; mcveşi, mcve, mjve; eveluri, 3’oxleşi; xmarineri


eskineri (AŞ ~ FN) s. Eski. Ergyuni t’raşi-maçina var-mo3’ondrun. K’at’a ndğa eskineri st’eri usturate pimpili ibğay. (AŞ-Ok’ordule) Ergün tıraş makineyi beğenmiyor. Her gün eskisi gibi ustura ile sakalı tıraş ediyor. Aydinik k’at’a sabaxtan eskineri steri skiafite pimpili ibğams. (FN-Sumla) Aydın her sabah eskisi gibi ustura ile sakalı tıraş ediyor. → mçeşi; ç’ağani[1]; pusk’i; eski; mcveşi, mcve, mjve; eveluri, 3’oxleşi; xmarineri


esk’at’i[1] (PZ) i. Ölünün arkasında bıraktığı sahipsiz ve değersiz şey. Virane. Harabe. K’aybana do esk’at’i na dosk’udare. (PZ-Cigetore) bed. Kimsen kalmasın da sahipsiz kalasın. → anderi; k’aybana


esk’at’i[2] (ÇM) i. Haç. Esk’at’i moiselu. Non3’ore kek’iyonu. (ÇM-Ğvant) Haç kalktı (= Hıristiyanların kutsama haçı gelenekten kalktı). Şarabı da peşi sıra götürdü.


esse (FN) s. Doğru. Gerçek. Esse zop’on-i ? (FN-Sumla) Doğru mu söylüyorsun ? Ar izmoce bz*iri, esse steri. (FN-Sumla) Bir rüya gördüm, sanki gerçek gibi.


estun (AH) Aø har.f. Bir anda yukarıya doğru kayarak fırlıyor. Duşemez tudelen e3’ontxaşi pi3ari estun. (AH-Lome) Döşemeye aşağıdan vurunca tahtalar yukarı kalkıyor.


est’un (ÇM) AL har.f. Bir şeyin [lok.] üstündeki bir şey [aps.] kayarak düşüyor. Sazite turgeri otvape mturi ordo est’un. (ÇM-Ğvant) Sac ile örtülü çatılardaki kar erken kayıyor (= kayarak aşağı düşüyor).


esvele (AH) i. Bilinmeyen bir yer. Var-mulurna mot-mulur. Esvele şakiz idi. (AH-Lome) Gelmiyorsan gelme. Bilinmeyen bir yere kadar gitEsveleşa galaz do mot-mogalet’as. (AH-Borğola) bed. Bilinmeyen yere kadar gidesin de gelemeyesin.


eşa- (FN ~ HP) fb. [vuayel önünde -] [ba-/ va-, bi-/ vi-, bo-/ vo-, bu-/ vu-, ma-, ga-, mi-, gi-, mo-, go önünde eşe-] → eşk’a-, işa-

I. Düşey doğrultuyla derin kapalı mekândan yukarı doğru.

II. Açık, oldukça meyilli ve uzun alanda yukarıya doğru.

III. Alt taraftan yukarıdaki bir şeyin arasına.

IV. Bir işi bitiriyor. (Ör. eşanaxums)


eşalams (FN ~ AH) AL har.f. Bir şeyin [lok.] içinde olan bir nesne [aps.] sıçrıyor. Gyari pşvelumt’işa k’vari eşalu do let’as melu. (FN-Sumla) Ekmek yoğururken (= ekmek yapmak için hamur yoğururken) hamur parçası sıçrayıp yere düştü. Eşalu do melu. (AH-Lome) (Bir şeyin içinde olan bir nesne) sıçrayıp düştü.

+ eşulams : ADL har.f. Bir şeyin [lok.] içinde olan birine ait [dat.] bir nesne [aps.] sıçrıyor. Cebiz o3xoci eşemilu-doren. (AH-Lome) Tarak cebimden düşmüş.


eşamtumani (FN ~ HP ÇX) z. Yokuş yukarıya bir nefeste. Bir nefeste çıkıp yokuş yukarıda. Ha3’i dobibadi. Eşamtumani var-eşemalen. Şimdi yaşlandım. Yokuş yukarı bir nefeste çıkamam.


eşanaxums (AH) EA har.f. Çamaşırı [aps.] yıkama işini bitiriyor. Nusak dolokunu eşanaxu. Ha3’i 3’ilaxums do ok’açxe-ti gyok’idasen. (AH-Lome) Gelin çamaşırı yıkadı (= yıkama işini bitirdi). Şimdi sıkıyor ve sonra da asacak.

naxums/ naxuy/ naxups


eşantxorums/ eşantxorups (FN ~ HP) EA har.f. [emp.şm.1.tek. eşamtxorum/ eşamtxorup] (Toprağı) yukarı doğru kazıyor. Babak xargi eşantxoru do ğalişi 3’k’ari livadişa oşkumers. (FN-Ç’anapet) Babam kanal kazıdı ve küçük dere suyunu bahçeye gönderiyor. Nanak xop’e duğams do let’a eşantxorums. (FN-Ç’anapet) Annem küreği daldırıyor ve toprağı kazıyor. Let’az k’ut’ala eşamtxori do nca doborgi. (AH-Borğola) Toprakta (toprağı yukarı doğru alıp) çukur kazdım da ağaç diktim. → eşk’antxorums/ eşk’antxoruy; işantxorups

part. eşantxoreri : Yukarı doğru kazılmış. Uşkuri dodgu şeni eşantxoreyiz mç’imaşi 3’k’ari dolodgitun. (FN-Ç’anapet) Elma dikmek için kazılmışın içine yağmur suyu birikiyor.


eşastun (FN ~ AH HP) Aø har.f. Yukarıya doğru kayarak çıkıyor. K’ap’ulaşi cebiz cuzdani dolobidvaşi muç’o eşastun do melams, çkar var-maçkinen. (AH-Lome) Arka cebime cüzdanı koyduğum zaman nasıl yukarıya doğru kayıp düştüğünü hiç fark edemiyorum. Duşemeşi pi3ari dido mot-şuvomt. Bazi pi3arepe ibaren do eşastun. (AH-Lome) Döşeme tahtalarını fazla ıslatmayın. Bazı tahtalar şişip aradan üste doğru kayar. → esk’ast’un


eşaşinaxums/ eşaşinaxups (FN ~ AH HP) EAL har.f. Üstü açık bir şeyin [lok.] arasına bir şeyi [aps.] saklıyor. Nanak berepeşi xareyi porçape-ti ncamepe okosu şeni nek’laşi geyide eşaşinaxumz. (FN-Ç’anapet) Annem çocukların yırtık gömleklerini de camları silmek için kapının arkasında saklıyor. → oşk’enda şinaxuy

+ eşuşinaxams/ eşuşinaxaps EDAL har.f. Birinin [dat.] ilerde kullanması için üstü açık bir şeyin [lok.] arasına bir şeyi [aps.] saklıyor. Da-çkimik 3’ut’eli cuma-çkuniz nayla-ç’art’agiz nç’elerişi uşkuri eşuşinaxamz. (FN-Ç’anapet) Kız kardeşim küçük kardeşimize serenderin terasında demir elmayı saklıyor. Cuma-muşik, na-var ixmars iri mutu na-moxtasen orapes unt’aşi hemuz meçamu şeni eşuşinaxams. (AH-Borğola) Kardeşi, kullanmadığı her şeyi gelecekte istediğinde (= ihtiyaç duyduğunda) ona vermek için (üstü açık herhangi bir şeyin arasına) saklıyor. [Bu fiil kurallı olarak eşebuşinaxam, eşuşinaxam, eşuşinaxams vs şeklinde çekilir. Fakat eşebunaxam, eşunaxam, eşunaxams vs kökündeki -şi- hecesinin kaybolduğu biçimleri de sıkça gözlemlenmektedir.]


eşat’k’omers (FN ~ HP) EAL har.f. Bir şeyi [aps.] bir yerden [lok.] yukarı çıkartıyor. Musak nek’naz levye dolumers do nek’na menteşez eşat’k’omers. (AH-Lome) Musa kapının altına levye sokarak kapıyı menteşeden çıkartıyor.


eşaxums/ eşaxups (FN ~ HP) EA har.f. Yukarı doğru deliyor. Yukarı doğru delerek (toprak vs) boşaltıyor. Muxuxik let’a eşaxums. (FN-Sumla, AH-Borğola) Köstebek toprağı delip yukarı doğru boşaltıyor. Mtugik doşeme eşaxums. (HP-P’eronit) Fare döşemeyi eşeliyor. → eşk’axums/ eşk’axuy, işaxups


eşaz*in (FN ~ HP) AL hal f. Arada yatay kalıyor. Arada yatay kalmış halde duruyor. Jimok’ani ont’ules xerk’işi jinşen menya şakis na-eşaz*in ap’uskali ma kodomidvit. (AH-Lome) Evin arkasındaki tarlada harkın üstünden rampaya kadar arada kalan kısmı bana ayırın. → eşk’azun, işaz*in


eşa3’k’ums (FN), eşa3’k’ims (AH ~ HP-P’eronit), eşa3’k’ips (HP) EA har.f. Dikilen bir şeyi [aps.] aradan söküp çıkarıyor. Nanak ağne çayluğiz na-extu-doren duğrenepe eşa3’k’ums. (FN-Ç’anapet) Annem yeni çaylıkta çıkan böğürtlen dikenlerini söküp çıkarıyor. Na-dolobdvi çayi dido p’eci kextu-doren. Babak xizanepe eşa3’k’ims. (AH-Lome) Ektiğim çay çok sık çıkmış. Babam kötülerini aradan çıkarıyor. Luşi ont’ulez na-extu tipepe eşa3’k’ims. (AH-Borğola) Lahana tarlasında çıkan otları söküyor. → eşk’a3’ams/ eşk’a3’ay, eşk’a3’uy, işa3’k’ips


eşebinaxam, eşebinaxamt vs → eşişinaxams


eşebunaxam, eşebunaxamt vs (eşaşinaxums altında) eşuşinaxams


eşiborinams (FN-Ç’anapet) Eø har.f. Geğiriyor. 3’ut’eli biç’i-çkimik mu ç’k’omu, var-miçkin. Handğa dido eşiborinamz. (FN-Ç’anapet) Küçük oğlanım ne yediğini bilmiyorum. Bugün çok geğiriyor. → eyamğoren; abo(y)inen/ aborinen; boinams; işiblokups


eşiğams (FN) EA har.f. 1. Cansız cismi [aps.] yukarı çıkarıyor. Nana-çkimik kitabepe k’alatiz dolosvarams do naylaşa eşiğams. (FN-Ç’anapet) Annem kitapları sepetin içine diziyor ve serendere çıkarıyor. Kyupişen ncumoreri kapça eşiğams. (FN-Sumla) Küpten tuzlanmış hamsi çıkarıyor. Ğalişen kva eşiğams. (FN-Sumla) Irmaktan taş çıkarıyor. 2. Ses tonunu [aps.] yükseltiyor. Sesi [aps.] çıkarıyor. Mamut’ik, berepek a m3ika nena eşiğaniz, ti do t’ani guragadams. (FN-Ç’anapet) Çocuklar biraz ses çıkarınca, Mahmut çocukların kafalarına gövdelerine rasgele vuruyor. 3. Bir bitki [erg.] çiçeğini [aps.] çıkarıyor. Orape moit’u3anuyiz lazut’ik sik’ali keşiğu. (FN-Ç’anapet) Havalar ısınınca mısır çiçeğini çıkardı (= açtı). → eşk’iğams/ eşk’iğay, eşimers, işimers, işimars


eşikaçen (FN ~ AH) AL har.f. I. (FN ~ AH) İki şey arasında sıkışıyor. Babak na-ek’vatu ncate gza nik’vatu do pucepe ğoberi do ncaşi araz eşikaçez. (FN-Ç’anapet) Babamın kestığı ağaçla yol tıkandı ve inekler ağaçla çeper arasında sıkışıp kaldılar. Jur m3xuliş araz ant’ama va-irden. Eşikaçen. (AH-Lome) İki armut arasında şeftali büyümez, sıkışır, kalır. Gale dido mot-dodgitu ! Mtviri dido mtums. Gogomtvasen. Eşikaçare. (AH-Borğola) Dışarıda çok durma ! Kar çok yağıyor. Her tarafına yağacak. Arasında kalacaksın. → eşk’ik’açenI; meşk’ik’açen, mişikaçen; k’oşk’ik’açen, goşikaçen, guşikaçeb

II. (FN-Ç’anapet)(AH-Borğola) İki kişinin arasında zor durumda kalıyor. Aliz baba-muşiz do nana-muşiz araz eşikaçu. Mu asen var-uçkin. (FN-Ç’anapet) Ali Anne ve babasının arasında sıkıştı, kaldı. Ne yapacağını bilemiyor. → eşk’ikaçenII; k’oşk’ik’açen; mişikaçen


eşilams (FN ~ HP) Aø har.f. [Bu fiil, sırf bildirme kipine sahiptir.] 1. Hızla veya bir nefeste yokuş yukarı çıkıyor. Nuranik k’ayi çayi 3’iloms. Ala mç’ima me3’ap’aşi haman oxoşe eşilams. (AH-Lome) Nuran iyi çay topluyor. Ama yağmur damlayınca hemen eve çıkar. A şvacis eşebilare. (HP-P’eronit) Bir nefeste yukarı çıkacağım. 2. (İnsan) bir zorunluluk karşısında, veya alışkanlıkla, yokuş yukarı çıkıyor. Hilmi yazi moxtayiz kyoyişa eşilams. (FN-Sumla) Hilmi yaz gelince (bir zorunluluk karşısında veya alışkanlıkla) köye çıkıyor. → eşk’ilay; + eşulun


eşimers (AH ~ HP) EA har.f. I. 1. Cansız cismi [aps.] yukarı çıkarıyor. Nanak k’itiz na-goxedasen daz*i eşimet’aşi lemşiz uci nuç’umz do heşşo t’k’ebiz ni3onams. (AH-Lome) Annem parmağına batan dikeni çıkarırken iğnenin ucunu yakıp derisine öyle sokuyor. Na-dolobdvi ore do şuk’a iri-xolo kuyik eşiğu do oç’k’omu-doren. (AH-Lome) Ektiğim kabak ve salatalıkların hepsini doğan kuşu eşeleyip yemiş. Doşemeşi pi3ari et’axu do na-dololu ma3’k’indi keşiğu. (AH-Borğola) Döşemenin tahtasını kırdı da düşen yüzüğünü çıkardı. 2. Sesini [aps.] çıkarıyor. Sesini [aps.] duyuruyor. → eşk’iğams/ eşk’iğay, eşiğams, işimers, işimars

yet. eşağen : Çıkarabiliyor. Baba dido şumeri t’u. Nena var-eşemağez. (AH-Lome) Babam çok kızgındı. Sesimizi çıkaramadık.

II. (HP) Fotoğraf [aps.] çekiyor. Rizak resimi eşimers. (HP-P’eronit) Rıza fotoğraf çekiyor. → zdamsII; dizdamsII; zduyII; gamiğamsII; gamimersII


eşinaxams → eşişinaxams


eşişinaxams/ eşişinaxaps (FN ~ AH HP) EAL har.f. İlerde kendisi kullanmak için üstü açık bir şeyin [lok.] arasına saklıyor. Nadidik na-gamaçu ntxirişi para çkar var-ixma(r)z. Boyne eşişinaxamz. (FN-Ç’anapet) Ninem sattığı fındığın parasını hiç kullanmıyor. Hep saklıyor. Jur kile ntxiri oç’k’omu şeni eşebişinaxam. (AH-Lome) Dört teneke fındığı yeme için saklıyorum. Na-z*iroms mteli k’arfi do vidape unt’aşi oxmaru şeni eşişinaxams. (AH-Borğola) Bulduğu bütün çivi ve vidaları ihtiyaç duyduğunda kullanmak için (üstü açık herhangi bir şeyin arasına kendisi için) saklıyor. [Bu fiil kurallı olarak eşebişinaxam, eşişinaxam, eşişinaxams vs şeklinde çekilir. Fakat eşebinaxam, eşinaxam, eşinaxams vs kökündeki -şi- hecesinin kaybolduğu biçimleri de sıkça gözlemlenmektedir.]


eşix’onams/ eşix’onaps (HP) EA har.f. Kendi başına gidemeyen canlı varlığı [aps.] yukarı götürüyor ya da çıkarıyor. → eşk’iyonams/ eşk’iyonay, eşiyonams, işix’onups, işix’onaps


eşiyonams (FN ~ AH) EA har.f. Kendi başına gidemeyen canlı varlığı [aps.] yukarı götürüyor, çıkarıyor. Mzuğaz goşaxtu do bere keşiyonu. (FN-Ç’enneti) Denize girdi de çocuğu çıkardı. → eşk’iyonams/ eşk’iyonay, eşix’onams/ eşix’onaps, işix’onups, işix’onaps


eşkiya i. [çoğ. eşkiyape] Eşkiya. [< Arp.] 3’oxle gzas eşkiyapek na-golulunpez gyut’k’obut’ez do na-uğunpe xez go3’umert’ez. (AH-Borğola) Eskiden yolda eşkiyalar geçen insanlara pusu kuruyor, üstündekilerini zorla elinden alıyorlardı.


eşkurdun/ yeşkurdun (HP), yeşkurdun (AK)(ÇX) Aø har.f. Bir anlık korku duyuyor. Ürküyor. Epşkurdi. (HP-P’eronit) Ürktüm. → putxun[1]; eputxun[1]; domk’utun; eyamk’uten; mk’utun; yamk’utinen; emk’utun/ emk’utums


eşk’a- (PZ ~ AŞ) fb. [/a/ önünde eşk’v-] [/o/ önünde eşk’- (PZ), eşk’v- (ÇM ~ AŞ) ] [/i/ ve /u/ önünde eşk’-] [va-/ ba-, vi-/ bi-, vo-/ bo-, vu-/ bu-, ma-, ga-, mi-, gi-, mo-, go önünde eşk’e-] → eşa-, işa-

I. Düşey doğrultuyla derin kapalı mekândan yukarıya doğru.

II. Açık, oldukça meyilli ve uzun alanda yukarıya doğru.

III. Alt taraftan yukarıdaki bir şeyin arasına.


eşk’akuna (ÇM) i. [çoğ. eşk’akunape] İç çamaşır. [< Far.] Ayşe na-dolvonkuy eşk’akunape moi3’ay. (ÇM-Ğvant) Ayşe giydiği iç çamaşırlarını çıkarıyor. → eşk’akunaşe; fanela; fit’ik’ozi, filt’ik’ozi; meşakunale


eşk’akunaşe (ÇM) i. Atlet, fanila vs gibi iç giysi. Bedi-şk’imi eşk’akunaşe var-eşk’evikunaşa gale var-gamomoşk’umt’u. (ÇM-Ğvant) Ninem iç giysisi (= atlet, fanila vs) giymeden beni dışarı bırakmıyordu. Bere p’anda eşk’akunaşe dolozguy. (ÇM-Ğvant) Çocuk her zaman iç giysilerine kaka yapıyor. → eşk’akuna; fanela; fit’ik’ozi, filt’ik’ozi; meşakunale;meşk’akunaşe


eşk’amtumani (ÇM ~ AŞ) z. Yokuş yukarı. Eşk’amtumani lafroni mobalaşete eşk’valen. (ÇM-Ğvant) Yokuş yukarı ancak hafif yükle çıkabilir. Ngola eşk’amtumani emogindeni moşvajinoni eft’i. Komovişvaji. (ÇM-Ğvant) Yayla yokuşundaki ilk dinlenme yerine çıktım. Dinlendim. → elamtu, elamti; empti, emti, yemti


eşk’antxorums/ eşk’antxoruy (PZ ~ AŞ) EA har.f. [emp.1.tek. eşk’amtxorum] (Toprağı) yukarı doğru kazıyor. 3’ale 3’ari-purengi t’va3u. Ali-şk’uni hey eşk’antxoruy. (AŞ-Ok’ordule) Aşağıda su borusu patladı. Ali’miz orayı kazıyor. Na-eşk’amtxorit yeri berepe manniya kva dolvot’oçaman. (AŞ-Ortaalan) Kazdığımız yere çocuklar sürekli taş atıyorlar. → eşantxorums/ eşantxorups, işantxorups


eşk’ast’un (PZ ~ AŞ) Aø har.f. Yukarıya doğru kayarak çıkıyor. A muti nok’orasi vrosi var-cunk’ori-i, eşk’ast’un. (ÇM-Ğvant) Bir şeyi bağladığında iyi düğüm atmaz isen kayar (= kayarak çıkar). → eşastun


eşk’axums/ eşk’axuy (PZ ~ AŞ) EA har.f. Yukarı doğru deliyor. Yukarı doğru delerek (toprak vs) boşaltıyor. Ğecik k’art’ofepe eşk’axums. (PZ-Cigetore) Domuz patatesleri eşip çıkarıyor. Emxu let’a eşk’axuy. (ÇM-Ğvant) Köstebek toprağı yukarı atıyor. → eşaxums/ eşaxups, işaxups

+ eşk’uxums (PZ) EDA har.f. Biri için toprağı eşip alttan yukarı çıkarıyor. Kormepek mzgudaşi çok’işa let’a eşk’uxums. (PZ-Cigetore) Tavuklar mısır fidesinin kökünden toprak eşip çıkarıyor.

+ eşk’uxvay (ÇM) EDA har.f. (Birinin yaptığı bir şeyi) ortaya çıkarıyor. Bere t’obaşa doiley do ok’aç’xe eşk’uxvey. (ÇM-Ğvant) Delikanlıyı gizliden vurdular, amma sonradan (başkaları) ortaya çıkardılar. → moşk’uxums


eşk’a3’ams (PZ), eşk’a3’uy (ÇM), eşk’a3’ay (AŞ) EA har.f. Dikilen bir şeyi [aps.] aradan söküp çıkarıyor. Xasanik mşk’velape eşk’a3’ams. (PZ-Cigetore) Hasan fidanları söküyor. Ali oşk’endani mşk’vela eşk’a3’uy. (ÇM-Ğvant) Ali ortadaki fidani söküp çıkarıyor. Ali usta çiraği-muşi him pi3ari eşk’a3’ay deyi dutembiğu. Var-usi duylaşa kogamoşk’u. (AŞ-Ok’ordule) Ali usta çırağına o tahtayı çıkarsın diye tembih etti. Yapmayınca işten çıkardı. K3aperi ç’ibri eşk’a3’u (AŞ-Ortaalan) Çürük dişi (diğer dişlerin arasından) çıkardı. → eşa3’k’ums, eşa3’k’ims/ eşa3’k’ips, işa3’k’ips

+ eşk’u3’ams/ eşk’u3’ay EDA har.f. Birine ait [dat.] dikilen bir şeyi [aps.] söküp çıkarıyor. Ali Ayşeşi oşk’endani ç’ibri eşk’u3’ay. (ÇM-Ğvant) Ali Ayşe’nin ortadaki dişini söküyor.


eşk’ikunay (ÇM) EA dön.har.f. Atlet, fanila vs gibi iç giysileri giyniyor. Bedi-şk’imi eşk’akunaşe var-eşk’evikunaşa gale var-gamomoşk’umt’u. (ÇM-Ğvant) Ninem iç giysisi (= atlet, fanila vs) giymeden beni dışarı bırakmıyordu. → meşk’ikunay, meşikunams


eşk’iğams/ eşk’iğay (PZ ~ AŞ) EA har.f. I.1. Cansız cismi [aps.] yukarı çıkarıyor. Ali mbulepe k’alatişa xe duğay, eşk’iğay, elazlap’uy. (ÇM-Ğvant) Ali kirazları sepetten elini daldırarak çıkarıp kenarlarını eziyor. Ali xe duğay. Mçxu m3xulepe eşk’iğay. (ÇM-Ğvant) Ali elini daldırıyor. Kalın (= büyük) armutları alıyor. Ali aç’u doliğu. Cenç’arerepe keşk’iğu. (ÇM-Ğvant) Ali cebine [elini] soktu. Paraları çıkardı. Ayşe topri na-eşk’iğasen k’uzi losk’uy. (*)(ÇM-Ğvant) Ayşe bal çıkardığı kaşığı yalıyor. [(*) Bu cümledeki gelecek zaman na-eşk’iğasen biçimi, genel geçeri ifadesidir.] Ç’uk’k’ali k’uzi doluği do xor3’epe keşk’iği. (AŞ-Ortaalan) Kazana kaşık sok da etleri çıkar. 2. Değersiz canlı varlığı [aps.] yıkarı çıkarıyor. Ma Xasani-st’erepe cebi-şk’imişe eşk’ebiğam. (AŞ-Ortaalan) Ben Hasan gibileri cebimden çıkarırım. → eşiğams, eşimers, işimers, işimars

yet. eşk’ağen : Cansız cismi yukarı çıkarabiliyor. Tudeni mcalepe ti-jini var-eşk’emağes. (PZ-Cigetore) Alttaki ağaçları yukarı çıkaramadık.

II. (ÇM) Cansız cismi kendi içinden çıkarıyor. K’inçi montinape-muşi oçu şeni korbaşa oşk’omalepe eşk’iğay. (ÇM-Ğvant) Kuş yavrularına yedirmek için midesinden yiyecek çıkarıyor. Ali na-şk’omupe eşk’iğay (= ontxoray). (ÇM-Ğvant) Ali yediklerini çıkarıyor (= kusuyor).


eşk’ik’açen (ÇM ~ AŞ) AL har.f. I. İki şey arasında sıkışyor. M3xuli-arape oşk’enda eşk’evik’açi. (ÇM-Ğvant) Armut ağacının dalları arasında sıkıştım. # Jin m3a tude let’a eşk’evik’açi / Ngolaşa var-malu dolovik’açi. (ÇM-Ğvant, Havva Kaptan Destanı’ndan) Yukarıda gök aşağıda toprak sıkıştım / Yaylaya gidemedim sıkıldım. Hey cext’asi k’oçi eşk’ik’açen. (AŞ-Ok’ordule) Oraya inince adam sıkışıyor. Na-eşk’ik’açasen kuşk’urt’t’u. (AŞ-Ortaalan) [İki somut şey arasında] sıkışacağını biliyordu. → meşk’ik’açen; eşikaçen; mişikaçen; k’oşk’ik’açen, goşikaçen, guşikaçen

II. (ÇM) İki kişinin arasında zor durumda kalıyor. Ali do Ayşe kok’işirey. Ma miti lak’irde var-celevudvi. Eşk’evik’açi. (ÇM-Ğvant) Ali ile Ayşe kavga ettiler. Hiçbirine söz ile taraf olmadım. Aralarında sıkıştım. → k’oşk’ik’açen; eşikaçenII; mişikaçen


eşk’ilay (ÇM) AL har.f. [Bu fiil, sırf bildirme kipine sahiptir.] Hızla bir nefeste yukarı çıkıyor. Mo-nozmor. A piçoraşi rak’anişa eşk’evilar. (ÇM-Ğvant) Merak etme. Bir çırpıda tepeye çıkacağım. → eşilams; + eşk’ulun


eşk’ini (ÇM) s. [At, eşek, katır hakkında] eşkin, kişnek, güçlü, keyifli. N3xeni eşk’in-on. Omp’ilate konok’orik’o-ti meç’irduy. (ÇM-Ğvant) At kişnektir. Halatla bağlasan da koparıyor.


eşk’ixvalay (ÇM) Eø har.f. Balgam çıkarıyor. Ali eşk’ixvalay. (ÇM-Ğvant) Ali balgam çıkarıyor. fingiliII gamişifonamsII; gamixvalen; xvaliI dobğams/ xvaliI dobğaps


eşk’iyonams/ eşk’iyonay (PZ ~ AŞ) EA har.f. Kendi başına gidemeyen canlı varlığı [aps.] yukarı götürüyor, çıkarıyor. Ali t’oba an3’işi dolvon3’ay. Çxomi eşk’iyonay. (ÇM-Ğvant) Ali oltayı t’obaya daldırıyor. Balık çıkarıyor. → eşiyonams, eşix’onams/ eşix’onaps, işix’onups, işix’onaps


eşk’obğams (PZ) EAL har.f. Alt taraftan arasına (katı cismi) döküyor ya da atıyor. → eşk’vobğay


eşk’orums/ eşk’oruy (PZ ~ AŞ) EA har.f. [kb.{e-}] Kökünden biçiyor. Xasanik mbulişi mca eşk’orums. (PZ-Cigetore) Hasan kiraz ağacını kökünden kesiyor. Ali oşk’uri eşk’oruy. (ÇM-Ğvant) Ali elma ağacını kökünden kesiyor. Ali andğa oşk’oroni mt’alepe eşk’oruy. (ÇM-Ğvant) Ali bugün kesilecek otların hepsinin kesimini bitiriyor. Ali txombuşi fide eşk’oruy. (AŞ-Ok’ordule) Ali kızılağacın fidesini dipten kesiyor. Ar 3’ipri epşk’ori do dişk’a dobixeni. (AŞ-Ortaalan) Bir gürgen kestim de kendim için odun yaptım. → eç’k’orums, eç’k’irums/ eç’k’irups, yeç’k’irups


eşk’u- → eşk’a-, eşk’i-, eşk’vo-


eşk’ulun (PZ ~ AŞ) Aø har.f. [emp.şm.1.tek. eşk’evulur/ eşk’ebulur; emp.geç.1.tek. eşk’evulurt’i/ eşk’ebulurt’i; perf.1.tek. eşk’aft’i; gel. eşk’aft’are] 1. Düşey doğrultuyla derin kapalı mekândan yukarı çıkıyor. 2. Açık, oldukça meyilli ve uzun alanda yukarıya doğru çıkıyor. Cuma-muşis elvayonen do eşk’uluran. (PZ-Cigetore) Kardeşine eşlik edip de çıkıyorlar. Amseri rak’anişa eşk’aft’ar. (ÇM-Ğvant) Bu akşam tepeye çıkacağım. Golit’aşa emogi na-megagasen elagza eşk’axt’ar. (ÇM-Ğvant) Geçerken ilk rastladığın yukarı giden yoldan yukarı çıkacaksın. 3’o ngolaşa guri cet’eri eşk’evulurt. (ÇM-Ğvant) Bu yıl yaylaya buruk çıkıyoruz. # Cevulur eşk’evulur / Bgarineri noğaşa / Mo-goişaşer cuma / Komeft’ana t’obaşa. (AŞ-Cibist’as) İniyorum çıkıyorum / Ağlayarak çarşıya / Şaşırma kardeşim / Gelirsem gizlice. Cur ndğa ogine dağişşa keşk’aft’i. Mtutişa-ti ğecişa-ti va-mopxvadi. (AŞ-Ortaalan) İki gün önce dağa çıktım. Ayıyada domuza da rastlamadım. Haşo ti-cin empti keşk’axt’i. (AŞ-Ortaalan) Böyle baş yukarı çık. → eşulun/ işulun. → eşk’ilay

emp.geç. ikinci biçimi eşk’it’u/ eşk’it’t’u : Açık, oldukça meyilli ve uzun alanda yukarıya doğru çıkıyordu. Andğa rak’anişa eşk’evit’işa p’iji gamomoxombu. (ÇM-Ğvant) Bugün tepeye çıkarken ağzım kupkuru oldu. Ali xediği cedveri ti-cile eşk’it’t’u. (AŞ-Ok’ordule) Ali kar ayakkabısı takılı durumda yukarı doğru çıkıyordu.

emp.ist. ikinci biçimi eşk’it’as/ eşk’it’ay : Açık, oldukça meyilli ve uzun alanda yukarıya doğru çıksın. Rak’a rak’a eşk’it’aşa ar tumbina kon. Hey miyondri. (ÇM-Ğvant) Dağın sırtı boyunca çıkarken bir tepecik var. Beni orda bekle.

yet. eşk’valen : Yukarı çıkabiliyor. Ma peği elamtumani var-eşk’emalen. (PZ-Cigetore) Ben pek yokuş çıkamıyorum. Eşk’amtumani lafroni mobalaşete eşk’valen. (ÇM-Ğvant) Yokuş yukarı ancak hafif yükle çıkabilir.

f.-i. eşk’olva : Yukarı çıkma. Ham ngolaşa eşk’olva ogineri st’eri msk’va var-iyu. (ÇM-Ğvant) Bu yılki yaylaya gidiş önceki gibi güzel olmadı.


eşk’ut’oçams (PZ) EDA har.f. Bir şeylerin [dat.] arasından alıp atıyor. Xasanik livadi mçumt’aşa kvalepe eşk’ut’oçams. (PZ-Cigetore) Hasan tarlayı kazarken taşları içinden arasından söküp alıp atıyor. → moşk’at’oçams; moşat’k’omersI


eşk’vobğay (ÇM ~ AŞ) EAL har.f. Alt taraftan arasına (katı cismi) döküyor, atıyor. → eşk’obğams


eşk’vokunay (ÇM) EDA har.f. Atlet, fanila vs gibi iç giysileri [aps.] birine [dat.] giydiriyor. Bedi-şk’imi eşk’akunaşe eşk’emokunamt’u. (ÇM-Ğvant) Ninem bana iç giysi giydiriyordu. → meşk’vokunay/ meşk’okunay, meşokunams/ meşokunaps, mişokunaps, mişvokunaps


eşo (HP ~ ÇX) z. Öyle. Timurik eşo xvala xvala xen do boyne nozmons. (AK-Döngelli) Timur öyle yalnız yalnız oturuyor da her zaman derinlere dalıyor ve düşünüyor. Na-uğun ç’vinepe k’oro3xups do eşo imgars. (AK-Döngelli) Acılarını sayıyor da öyle ağlıyor. Berek nana-muşis nax’oneps do eşo ulun. (AK-Döngelli) Çocuk annesinin peşinden gidiyor. Alik andğa Xasanis gza ukti(r)aps do eşo nulvan noğaşa. (AK-Döngelli) Ali bugün Hasan’a yolunu değiştiriyor da öyle gidiyorlar çarşıya. K’oçik eşo onçviru uçkin ki mzoğa mjvarups do mulun. (AK-Döngelli) Adam öyle bir yüzmeyi biliyor ki denizi yarıp karıştırarak geliyor. Aya eşo megaps : Goişik Lazuri nenas dido x’orops. Mendra gzalepeşen akşaya moxteren. (ÇX-Çxalazeni, ONM) Bu öyle görünüyor : Goişi Lazcayi çok seviyor. Uzak yollardan buraya kadar gelmiş. → hişo, heşo, heşşo; ≠ s. hi-st’eri


eşobğams (FN ~ HP) EAL har.f. → eşk’obğams/ eşk’vobğay

I. (FN-Ç’anapet) Taneli katı cismi [aps.] dar ara bir yere [lok.] döküyor. Fadimek feli do lazut’işi aras ntxiri eşobğams. (FN-Ç’anapet) Fatma, kabak ile mısırın arasına fındık döküyor.

II. (FN-Sumla) Toprak vs gibi katı cismi [aps.] alttan yukarı doğru çıkarıyor.

III. (HP) Taneli katı cismi [aps.] bir şeyin üstüne [lok.] döküyor. Fundak p’at’i çayis k’ayi çayi eşobğams do ekisperis moğerdinams. (HP-P’eronit) Funda kötü çay üstüne iyi çayı döküp ekisperi kandırıyor.


eşote/ eşoten (HP ~ ÇX) z. Öylelikle. → hişote, heşote/ heşoten


eşu- → eşa-, eşi-, eşo-


eşulun (FN ~HP) Aø har.f. [emp.şm.1.tek. eşebulur/ eşevulur; perf.1.tek. eşafti/ eşapti; gel. eşaftare/ eşaptare/ eşaptaminon; f.-i. eşaxtimu] 1. Düşey doğrultuyla derin kapalı mekândan yukarı çıkıyor. 2. Açık, oldukça meyilli ve uzun alanda yukarıya doğru çıkıyor. Beyari moxtayiz golapeşa eşaftaten. (FN-Ç’anapet) İlkbahar geldiğinde yaylaya çıkacağız. P’ap’uli kyoyişa eşaxtayiz ar gamicoxamz (= gamimğoramz). (FN-Ç’anapet) Dede köye çıkınca bir haykırıyor. Ha3’i a m3ika emti eşaptaten do uk’ule gemti geptaten. (FN-Sumla) Şimdi biraz yokuş yukarı çıkacağız ve sonra iniş aşağıya ineceğiz. Badi var-eşala şkule oktis konamxven. (FN-Sumla) İhtiyar yukarı çıkamayınca yokuşta çömelir, kalır. Na-eşapti gza hek’o okti t’u ki çxindi burgulis eman3’et’u. (AH-Lome) Çıktığım yol o kadar yokuştu ki burnum dizime değiyordu. Puci-çkimi oktişen eşulut’aşi ingrinen. (AH-Borğola) İneğim yamaçtan yukarı çıkarken yuvarlanıyor. Noğaşen oxorişe eşebulurt’işi mç’imaz mebiç’opi. (AH-Borğola) Çarşıdan eve çıkarken yağmura yakalandım. Na-eşulut’u gza hek’o okti t’u ki çxindi burgulis gyuçamt’u. (AH-Borğola) Çıktığı yol o kadar yokuştu ki burnu dizine vuruyordu. → eşk’ulun/ işulun; + eşilams

emp. geçmiş zaman ikinci biçimi eşit’u : (Canlı varlık) az meyilli alanda yukarı çıkıyordu. Baba-skani emti eşit’u. (FN) Baban yokuş yukarı çıkıyordu.

yet. eşalen : Yukarı çıkabiliyor. Araba oktiz va eşalu do Osmanik nacins. (AH-Lome) Araba yokuştan (rampadan) çıkamadı da Osman itiyor. 3’i3’ila nçxomişi havuziz doloxtaşi dolikaçen do var-eşalen. (AH-Lome) Yılan balık havuzuna girince içinden çıkamıyor.


eşunaxams (eşaşinaxums altında) eşuşinaxams


eşvaneri → eyoşvanams/ eyoşvanay


eşya i. Eşya. [< Arp.] Eşya-muşi Axmet’iz muz gamağen. Ma mot gamabuğa ? (AH-Lome) Eşyasını Ahmet kendisi çıkarabilir. Ben neden çıkarayım ? Osmani var-moxtuşi eşya-muşi gale gamiğinen. (AH-Lome) Osman gelmeyince eşyası dışarı çıkarılıyor. → şeyi[1]


eteği i. Etek. Gunze eteği uğun. İnç’oray. (AŞ-Ok’ordule) Uzun eteği var. Yerlerde sürünüyor. Nana-muşik k’ulanis eteği gu3’vok’iraps. (ÇX-Çxalazeni, ONT) Annesi kıza etek bağlıyor. ort’apuII; belluği; got’k’imale; gu3’at’k’imale


etvaşe (ÇM) i. Örtü. Mbela etvaşe kocevoçi. (ÇM-Ğvant) Bezi örtünün üstüne diktim.[örtü] orti; sergi; [çarşaf] eyorçala/ eyorçale, eyarçale, erçapule, eyarçapule, ijarçale, ijarçapule; çarşafi


et’axums/ et’axuy/ et’axups/ yet’axups (PZ ~ HP ÇX) EA har.f. 1. Bir yere sabit olan bir şeyi sökme amaçlı kırıyor. İxi emogi didi mcalepe et’axuy. (ÇM-Ğvant) Rüzgâr önce büyük ağaçları kökünden kırıyor. Mutfaği na-dvorçun fayansi et’axuy. (AŞ-Ok’ordule) Mutfakta serili olan fayansı kırıyor. Na-var-ema3’u xoşk’ape ep’t’axi. (AŞ-Ortaalan) Sökemediğim sırıkları kırdım. Mamut’ik nxirişi nç’ulu et’axums. (FN-Ç’anapet) Mahmut fındık fidanını (= cubuğunu) yerinden kırıyor. Omerik m3xuliş fide e3’k’imt’aşi uçalime moizdamz do et’axums. (AH-Lome) Ömer armut fidesini topraktan sökerken uygunsuz çekip kırıyor. Doşemeşi pi3ari et’axu do na-dololu ma3’k’indi keşiğu. (AH-Borğola) Döşemenin tahtasını kırdı da düşen yüzüğünü çıkardı. 2. Aşağıdan yukarıya uyguladığı bir şiddet ve basınçla kırıyor. Xasanik oxori-muşişi otva et’axums. (PZ-Cigetore) Hasan evinin çatısını alttan yukarıya doğru kırıyor. Berek tudelen e3’ontxamz. Pi3ayi et’axumz do on3xonez meşilams. (AH-Lome) Çocuk aşağıdan vuruyor. Tahtayı kırıyor ve tavan arasına giriyor. + yut’axams/ yut’axaps

part. et’axeri : Bir yere sabit olan bir şey sökme amaçlı kırılmış. Et’axer mca oxori-otva goyozun. (ÇM-Ğvant) Kırılmış ağaç evin çatısının üstünde duruyor.


et’roxun/ yet’roxun (PZ ~ HP ÇX) Aø har.f. 1. Bir yere sabit olan bir şey kırılıyor ya da kırılıp sökülüyor. 2. Aşağıdan yukarıya uygulanan bir şiddet ve basınçla kırılıyor.

+ eyut’roxun/ yut’roxun AD har.f. a. Birine [dat.] sabit olan bir şey [aps.] kırılıyor. Alişi puji andğa ç’umanişi mandreşa gamit’uşa akra eyut’roxu. (ÇM-Ğvant) Ali’nin ineğinin boynuzu bu sabah [inek] kapıdan çıkarken kırıldı. Alişi xoji akrape eyut’roxu. Koligi diyu. (ÇM-Ğvant) Ali’nin öküzünün boynuzları kırıldı. Boynuzsuz oldu. b. Birine ait [dat.] bir şey [aps.] aşağıdan yukarıya uygulanan bir şiddet ve basınçla kırılıyor. K’atirişi bu3xa eyut’roxu. (PZ-Cigetore) Katırın tırnağı (= toynağı) kırıldı.


eu- → eyu-


euro i. Euro. [< Fra., İta. vs < Yun.] Biç’i-çkimik na-mepçare vit euro xut ndğaz einç’inams. (FN-Ç’anapet) Oğlum verdiğim on euro’yu beş gün yettiriyor.


evedi z. Acele ile. Evedi ile. İvedi ile. Çabuk. Tolis capirçu. Toli oxozderi evedi evedi patxums. (PZ-Cigetore) Gözüne toz kaçmış. Gözü kısarak hızlı hızlı kırpıyor. Evedi menç’işit. K’oçi laç’i oxrosk’inay. (AŞ-Ok’ordule) Çabuk yakalayın. Adam köpeği öldürüyor. Ma ruba k’ale celebilam. Evedi mext’i. (AŞ-Ok’ordule) Ben dereye doğru iniyorum. Çabuk gel. Araba eisey. Ali evedi antxozay. Dvogutinay. (AŞ-Ok’ordule) Araba kalkıyor. Ali (arabayı) çabuk kovalasın. Durdursun. K’inçi nek’na noxen. Bere u3’vi. Noç’opay, evedi. (AŞ-Ok’ordule) Kuş kapıya kondu. Çocuğa söyle. Yakalasın, çabuk. Ç’e, bozomota, ump’a gazin. Komoitvi evedi. (AŞ-Ok’ordule) Be, kız, karnın görünüyor. Kapat çabuk. Ali bere ceçamt’u. Nana-muşşi evedi evedi moik’açu do dvoşletinu. (AŞ-Ortaalan) Ali çocuğu dövüyordu. Annesi çabuk çabuk (çocuğu) kucaklayarak kurtardı. Ali msxulona evedi evedi k’oşk’ilu. (AŞ-Ortaalan) Ali armutluğa hızlı hızlı daldı. Alişi bozoz coğorişe dido aşkurinen. Cogorişi olalu ognayiz evedi oxoyişa amilams. (FN-Ç’anapet) Ali’nin kızı köpekten çok korkuyor. Köpek havlamasını duyunca hemen eve giriyor. Na-nulu gyai evedi evedi kezdu. (FN-Ç’enneti) Yere düşen ekmeği acele ile kaldırdı.


eveli z. Evvel. [< Arp.] Eskiden. Eveli noğape şk’ala ç’orç’ona rt’u. P’rin3’i xaşk’umt’ey. Andğa aşk’va p’rin3’i livadepe va-dosk’udu. (ÇM-Ğvant) Eskiden sahile yakın yerler (= çarşılara yakın yerler) bataklıktı. Pirinç ekiyorlardı. Bugün artık pirinç tarlası kalmadı.


evelis (PZ) z. Evvel. [< Arp.] Eskiden. Fi tarihinde. Yani-mesna evelis enduşk’a-cenduşk’a ort’u. P’aşuma-zeni hus vorsi on. (PZ-Cigetore) Yani meselâ fi tarihinde inişli çıkışlı idi. P’aşuma (*) düzlük şimdi iyidir. [(*) P’aşuma = bir mahalle adı] Xasanik evelis noşk’eri ikumt’u do gamaçamt’u. (PZ-Cigetore) Hasan eskiden odun kömürü yapıp satıyordu. Evelis şk’uni haninepeşa Avrupalepe mulut’es. Hus ayina var-mulun. (PZ-Cigetore) Çok eskilerde bizim buralara Avrupa’lılar gelirsi. Şimdi hiçbiri gelmiyor.


eveluri (ÇM) s. ve i. Eski. Evvelî. [< Arp.] I. s. Eveluri k’aset’epe cebjirum. (ÇM-Ğvant) Eski kasetleri siliyorum. Eveluri çoyi ağani usumepe mo-dodum. (ÇM-Ğvant) Eski köye yeni gelenek getirme (= yerleştirme). mçeşi; ç’ağani[1]; pusk’i; eski, eskineri; mcveşi, mcve, mjve; 3’oxleşi; xmarineri

II. i. Ali p’anda nana-muşi eveluri gvoşinay. (ÇM-Ğvant) Ali her zaman annesine eski (anıları) anımsatıyor.


eveluriz (FN-Ç’anapet) z. Eskiden. Eveluriz p’ap’uli-çkimik oxoriz modu şeni nalini azumt’u. (FN-Ç’anapet) Eskiden dedem evde giymek için takuna yontardı. → oginesI; ogi[1]; ogineI-c; oğine[1]; 3’oxle, 3’oxe


evraği i. Evrak. [< Arp.] Bere baba-muşişi evrağepe cuxaru. (AŞ-Ortaalan) Çocuk babasının evraklarını bir şeyin üzerinde yırttı.


Evropa (FN) i. Avrupa. [< Yun.] Juri keyanaşi xarbi-ti Evropaz geiç’k’u. (FN-Ç’anapet) Dünya savaşının her ikisi de Avrupa’da başladı. Turkula Asya do Evropaşi araz ar xinci steri ren. (FN-Ç’anapet) Türkiye, Asya ve Avrupa arasında bir köprü halindedir. → Avropa, Avrupa


evuli (ÇM ~ AŞ) s.-e. Birinin söylediği gibi. Birinin yaptığı gibi. I. i.s.-e. [genitif veya direktif durumundaki ismin arkasında] Goişişa evuli na-ğurasen k’oçi va-dvoxvar. Ç’vare. (ÇM-Mek’alesk’irit) Goişi’nin dediği gibi ölen insanı gömmeyeceksin de yakacaksın.

II. c.s.-e. [na-lı cümlemsi arkasında] Na-p’i evuli. (ÇM-Mek’alesk’irt) Benim yaptığım gibi. [B.Ç.’de şöyle yazılıyor (34. ve 40. sayfalarda dipnot) : “Evuli: Ardeşen-Tolikçeti’de ‘misal, örnek’ anlamında kullanılmaktadır.” Bu iddia yalandır. L.G. 5.2.2.1. ve 6.3.1.]


exak’arums/ exak’aruy/ exak’arups (PZ ~ HP) EA har.f. I. (PZ ~ HP) Bir yerin üzerindeki bir şeyi [aps.] kazıyarak alıyor. Emineşi berek oxori-avlas kodozgu.Ayşe-tik xop’ete exak’aru. (PZ-Cigetore) Emine’nin çocuğu evin önündeki bahçede kakasını yaptı. Ayşe de kürekle kazıyarak temizledi. Xasanik puşk’undi exak’arums. (PZ-Cigetore) Hasan tezeği dibinden kazıyarak alıyor. Ali gzaşi puşk’undepe exak’aruy. (ÇM-Ğvant) Ali yoldaki dışkıları kazıyarak yok ediyor. Doğani na-naxu boya exak’aruy. (AŞ-Ortaalan) Doğan dökülen [toz] boyayı kazıyor. Nanak avlaz pucepek na-doz*gvez lazma xop’ete exak’arumz. (FN-Ç’anapet) Annem evin önüne ineklerin yaptığı pisliği kürekle kaldırıyor. Avli coğorişi k’undik imers. Axmet’ik mt’ut’a yobğu do xop’ete exak’arums. (AH-Lome) Avluyu köpek boku götürüyor. Ahmet kül döküp kürekle kazıyarak temizliyorTanerik tude na-exak’arasen let’a k’ap’ulaş k’ele ek’axums. (AH-Lome) Taner yerden kazıdığı toprağı arkaya doğru döküyor. Betoniz na-yaç’abu let’a xop’eten epxak’ari. (AH-Borğola) Betona yapışan toprağı kürekle kazıyıp temizledim. → yexak’arups

II. (PZ) Bir şeyi [aps.] dibinden ya da kökünden kazıyarak yok ediyor. Xasanişi livadis opşa danz*i ort’u. Hişo exak’aru ç’i p’ot’t’e vati mzgudasen. (PZ-Cigetore) Hasan’ın tarlasında çok diken var idi. [Hasan orasını] öyle kazıdı ki hiç bir zaman [diken] bitmeyecek. → cexak’arums/ cexak’aruy, gexak’arums/ gexak’arups


exindums (PZ) EA har.f. Bir şeyin [aps.] sorumluluğunu alıyor. Bir şeyi [aps.] üstleniyor. Alik iri tevuli exindums. (PZ-Cigetore) Ali her şeyin sorumluluğunu alıyor. XasanikMa p’aredeyi çoyişi duylape exindums. (PZ-Cigetore) HasanBen yapacağımdiye köyün işlerini kendi üzerine alıyor (= kendi sorumluluğuna alıyor). → einduy; eyiduyII; eindums; gyindvay


exlak’i i. Ahlâk. [< Arp.] Alişi exlak’i çkar va-ipels. İri k’ala ok’ak’iden. (AH-Lome) Ali’nin ahlâkı hiç yaramaz. Herkesle kavga eder.


exombun (FN) Aø har.f. Canlı bitki [aps.] olduğu yerde yavaş yavaş kuruyor. Oxoyiz ogineşi at’ambaz kyoği doluk3u do exombu. (FN-Ç’anapet) Evin önündeki şeftalinin kökü çürüdü ve (şeftali ağacı yavaş yavaş) kurudu. Oxoyişi ogine na-dgin uşkurişi nca exombun. (FN-Ç’anapet) Evin önünde duran elma ağacı kuruyor. Uşkuyiz pavri gaxu. Exombasen-i, var-miçkin. (FN-Ç’anapet) Elma ağacının yaprağı döküldü Kuruyacak mı, bilmiyorum. Çkuni let’az nez*i var-skidun. Ar jur 3’anaz doskidun do uk’ule exombun. (FN-Sumla) Bizim toprakta ceviz yaşamıyor. Bir iki yıl yaşıyor da sonra olduğu yerde kuruyor. → cexombun[1]; noxombams, noxombuy, noxombay; exomun; ç’it’a ç’it’a noxomun


exomun (AH) Aø Canlı bitki [aps.] olduğu yerde yavaş yavaş kuruyor. M3xulepes mu zabunoba geçu, var-oxoma3’onu. K’at’a 3’anas a-jur-sum exomun. (AH-Lome) Armutlara ne hastalık vurdu, anlayamadım. Her yıl birkaç tanesi kuruyor. Getasulez na-dirgu fidepez 3’k’ari var-gubana exomun. (AH-Borğola) Bahçeye dikilen fideler sulanmazsa kurur. → cexombun[1]; noxombams, noxombuy, noxombay; exombun; ç’it’a ç’it’a noxomun


exrisk’un (ÇM) Aø har.f. Deniz [aps.] kabarıyor. Birden mboli ixi bart’aşa zuğa exrisk’un. 3’arişi rak’anepe iyen. (ÇM-Ğvant) Çok fazla rüzgâr esince deniz kabarıyor. Dağlar gibi su tepeleri oluşuyor. epunII; irdenIII; epumsII


exrisk’uy (ÇM) Eø har.f. [♦ dey. guri exrisk’uy (ÇM) : Kızıyor. Sıkılıyor. Daralıyor.] Ali na-gorasen a muti var-zirasi guri exrisk’uy. (ÇM-Ğvant) Ali aradığı bir şeyi bulamayınca kızıyor (= sıkılıyor, daralıyor). # Gok’açun dadala var-memoğiram / Guri exrisk’eri moy momigoram ? (ÇM-Ğvant, S.Y. Derlemeler) Elinde çiçekler. Bana uzatmıyorsun / Kızgın gönül ile beni görmeğe niye geliyorsun ?[bunalıyor] goincogen; [kızıyor] guri mvalen/ guri malen; guri muxtams/ guri muxtaps


exums/ exuy (PZ ~ AŞ) EA har.f. Yukarı doğru delerek toprağı vs [aps.] boşaltıyor. Emxuk let’a exums. (PZ-Cigetore) Köstebek toprağı boşaltıyor. Emxu let’a exuy. (AŞ-Ok’ordule) Köstebek toprağı boşaltıyor.


ey- → ei- [Fiiller e- fiilbaşı ile başladığında, e- hecesi vurgulu olduğundan dolayı, arkasına gelen /i/ vuayeli sıkça yarı-konsonlaşır. Bu sözlükte, ey- serbest değişkeninin yaygın gözlemlenmesine rağmen, sırf ei- şeklinde yazılmıştır. Ancak şiirlerde, hece sayısını değiştirerek dizesini bozmamak için, asıl söylenişi nasıl ise öyle yazılmıştır.] → eyi-


ey → ikuy


eya (HP) zm. [erg. emuk, dat. emus/ emuz, pos.-gen. emuşi, sonek halinde gen. -muşi] → him, heya, iya

I. O. Şu.

II. [isim tamlayan cümlemsi arkasına konarak] ...-diği biri. ...-diği şey. → heyaII, iyaII, hentepeII, entepeII


eyaben (PZ ~ AŞ) AD har.f. [fb.{e-}][emp.3.tek.ö.1.dat.tü. emaben] Sıvı [aps.] birinin üzerine dökülüyor. → yaben

eyabğen[1] (PZ ~ AŞ) AD har.f. [fb.{e-}][emp.şm.3.tek.ö.1.dat.tü. emabğen] Taneli katı cisim [aps.] birinin [dat.] üzerine bir anda dökülüyor ya da düşüyor. → yabğen


eyabğen[2] (FN) AD har.f. [fb.{eyo-}] [emp.şm.3.tek.ö.1.dat.tü. eyemabğen] 1. Taneli katı cisim [aps.] birinin [dat.] üzerine art arda, peş peşe, kesintisiz dökülüyor ya da düşüyor. Ncaş tude mobişvacit-dort’un do sotinui xila keyemabğes. (FN-Sumla) Ağaç altında dinleniyorduk. Buz sakıtları ne kadar varsa hepsi peş peşe üzerimize döküldü. 2. mec. Birine [dat.] beklenmedik bir anda kalabalık insan [aps.] geliyor. Hak’o k’oçi keyemabğez. (FN-Sumla) Kimseyi beklemiyorduk, ama bir anda bunca insan eve geldi, doluştu. Jur k’oçişi oç’k’omale miğurt’es, mşkorineri xut k’oçi keyemabğes. (FN-Sumla) İki kişilik yiyeceğimiz vardı. Beş aç insan daha üzerimize geldi. Seriş gverdiz p’alik’aepe keyemabğez. (FN-Sumla) Gece yarısı delikanlılar ansızın, ummadık şekilde geldiler. → yabğen


eyaç’aben/ eyaç’ç’aben (AŞ) AD har.f. [fb.{eyo-}] Bir şeyin [dat.] üstüne yapışıyor. Msuci kva eyaç’aben. (AŞ-Ok’ordule) Sarmaşık taşın üstüne yapışıyor. K’amk’uli mulun. Porça-şk’imi eyemaç’aben. (AŞ-Ok’ordule) Sinek geliyor. Gömleğimin üstüne yapışıyor. Ordoşe ordo va-kosaşi pi3arepe leçe eyaç’ç’aben. (AŞ-Ortaalan) Sık sık silmeyince tahtaların üzerine leke yapışıyor. → eyaç’amben; eyat’amben; yaç’aben; gyaç’aben; yan3axen; gyan3axen


eyaç’amben (PZ-Apso) AD har.f. [fb.{eyo-}] Bir şeyin [dat.] üstüne yapışıyor. → eyat’amben; eyaç’(ç’)aben; yaç’aben; gyaç’aben; yan3axen; gyan3axen


eyadven (PZ ~ AŞ) AD har .f. [fb.{eyo-}][emp.şm.3.tek.ö.1.dat.tü. eyemadven] 1. Biri veya bir şey [aps.] birinin veya bir şeyin [dat.] üzerine konuyor. Sultanişi nçayis mcalepe eyadven. (PZ-Cigetore) Sultan’ın çayına ağaçlar konuluyor. Ğoberi moinkten. Livadi eyadven. (ÇM-Ğvant) Çit devriliyor. Bahçenin üzerine konuyor. Him eyadvenna eyadvay. Ham nuxondasen. (AŞ-Ortaalan) O üstüne oturuyorsa otursun. Bu dayanır. Xasan ! Moy-eyemadver. Şk’a ma3’unen. (AŞ-Ortaalan) Hasan ! Üstüme abanma (= çıkma, oturma). Belim ağrıyor. 2. mec. Birinin işine engel oluyor. Sultanis muti dulya var-uğun. Ulun do Xasanis keyadven. (PZ-Cigetore) Sultan’ın hiçbir işi yok da gidip de Hasan’a engel oluyor. 3. Bir şeyin [dat.] değeri [aps.] artıyor. K’at’a 3’ana lazut’i ğira eyadven. (ÇM-Ğvant) Her yıl mısırın değeri artıyor. [eşb. eyodums/ eyoduy ve eyidums/ eyiduy fiillerinin yeterlik kipi] → coxedunII; cadven; yadven; + edums/ eduy


eyamğoren (PZ ~ AŞ) Dø e.f. [fb. hem {e-} hem {eyo-}] [emp.şm. hem eyomamğoren, eyogamğoren vs hem de emamğoren, egamğoren vs] Geğiriyor. Cemalik na-şk’omu xurma doç’u do eyamğoren. (PZ-Cigetore) Cemal’in yediği hurma dokandı da geğiriyor. Ali luyu şk’omasi eyamğoren. (ÇM-Ğvant) Ali lahana yeyince geğiriyor. Cari zade aşk’omu. Eyamğoren. (AŞ-Ok’ordule) Yemek çok yedi. Geğiriyor. → eşiborinams; abo(y)inen/ aborinen; boinams; işiblokups


eyamkoy (ÇM) Eø hal f. [emp.şm. evamkor, eyamkor, eyamkoy, evamkort/ evamkortu/ evamkorte, eyamkort/ eyamkortu/ eyamkorte, eyamkoran] [emp.şm.3.tek. soru biçimi : eyamko(r)s-i ?] Esniyor. Ali dvajinert’aşa eyamkoy. (ÇM-Ğvant) Ali uykusu gelince esniyor. → amkoren; mkorums; mko(r)inoms ; inko(r)s


eyamk’uten (AŞ) Dø e.f. Bir anlık korku duyuyor. Ürküyor. K’ap’p’ineri na-moxt’i şeni emamk’utu. (AŞ-Ortaalan) Koşarak geldiğin için bir an korktum (= ürktüm). → putxun[1]; eputxun[1]; domk’utun; yamk’utinen; mk’utun; emk’utun/ emk’utums; eşkurdun/ yeşkurdun


eyanç’en[1] + [2]/ eanç’en[1] + [2] → einç’en[1]; eyonç’ams, yonç’ams


eyanç’uşen (PZ) AD har.f. Bir şeye [dat.] erişmek için kolunu uzatıyor. Uzanıyor. Yüksek bir yerde bulunan bir şeye [dat.] yetişiyor. Xasanik, eyanç’uşen do tereğişa saxani eç’opums. (PZ-Cigetore) Hasan uzanıp da terekten (*) tabağı alıyor. [(*) Terek = PZ-ÇM-AŞ’li Lazların konuştukları Türkçede “raf” anlamında kullanılır.] → eyunç’uşun, yunç’uşun, yunç’işun

yet. eyanç’uşinen : Erişebiliyor. Uzanabiliyor. Bir şeye yetişebiliyor. Xasanişi boyi gunz*e na-on şeni jin-k’alepes eyanç’uşinen. (PZ-Cigetore) Hasan’ın boyu uzun olduğu için yükseklere uzanabiliyor.


eyantxen (ÇM) AD har.f. [fb. {eyo-}; şm.3.tek.ö.1.dat.tü. eyemant’xen] Katı cisim [aps.] birinin ya da bir şeyin [dat.] üstüne düşüyor. Him dişk’a hikolendo gamalay do keyegantxasen. (ÇM-Ğvant) O odun, oradan çıkıp üstüne düşebilir. → goyat’en; eyat’en, yat’en; yantxen


eyanzinen (ÇM) har.f. AD har.f. Birine ait [dat.] bir şey [aps.] artıyor. Laç’i memaxolaşa memaxola oşk’urinu emanzinu. (ÇM-Ğvant) Köpek yaklaştıkça korkum arttı. → mvanzinen


eyarçale (FN) i. Üstüne serilen şey. Yatak çarşafı. Nanak ağne naxveri eyarçale oncirez eyorçams. (FN-Ç’anapet) Annem yeni yıkanmış çarşafı yatağa seriyor. Eyarçale gelastun do memsofaz ek’ibğen. (FN-Sumla) Yatak çarşafı kayıyor ve sedirin arkasına dökülüyor. Aynurik oncires eyarçale eyorçams. (FN-Sumla) Aynur yatağa çarşaf örtüyor. → eyorçala/ eyorçale, erçapule, eyarçapule, ijarçale, ijarçapule; etvaşe; çarşafi


eyarçapule (HP) i. Örtü. Çarşaf. Ayşek eyarçapule ge3’ok’idu. (HP-P’eronit) Ayşe örtüyü sarkıtarak astı. → eyorçala/ eyorçale, eyarçale, erçapule, ijarçale, ijarçapule; etvaşe; çarşafi


eyaşik’en (ÇM ~ AŞ-Ok’ordule) Dø hal f. [fb.{e-}] Hıçkırıyor. # Ma huy xolo mutxa kogomaşinu / Emaşik’en yari kelemişinu / Ti kok’o3’ovudvi domit’işinu / Amseri ezmoje sevdali-şk’imi. (ÇM-Ğvant, K’.Z.) Yine şimdi bir şey anımsadım / Hıçkırıyorum sevgilim beni andı / Başımı ona koydum (o beni) kaşıdı / Bu gece rüyamda sevgilim. → şik’ums, aşk’inen, şik’inams/ şik’inoms/ şik’inups


eyat’amben (PZ-Cigetore ~ ÇM) AD/ADL har.f. [fb.{eyo-}] → eyaç’amben; eyaç’(ç’)aben; yaç’aben; gyaç’aben; yan3axen; gyan3axen. I. AD har.f. Bir şey [aps.] bir şeyin [dat.] üstüne yapışıyor. K’uli k’o3’iği. Zimari eyat’amben. (PZ-Cigetore) Sandalyeyi çek. Hamur üstüne yapışıyor.

II. ADL har.f. Bir şey [aps.] birine ait [dat.] bir şeyin [lok.] üstüne yapışıyor. Toli na eyegat’ambasen ! (PZ-Cigetore) bed. Gözlerin kapansın ! Ayşe livadi iktert’aşa lobca-pavrepe ti eyat’amben. (ÇM-Ğvant) Ayşe bahçede gezerken fasulye yaprakları başına yapışıyor.


eyat’en/ eyat’t’en (AŞ) AD har.f. [fb.{eyo-}; şm.3.tek.ö.1.dat.tü. eyemat’en/ eyemat’t’en] 1. Katı cisim [aps.] birinin [dat.] üstüne düşüyor. Him dişk’a hekolendo gamalay do keyegat’t’asen. (AŞ-Ok’ordule) O odun oradan çıkıp üstüne düşebilir. Him dişk’a hikolendo gamalay do keyegat’t’asen. (AŞ-Ortaalan) [uyarı]O odun oradan çıkıp üstüne düşebilir. Msxuli-ndali celaç’ordu do keyemat’t’u. (AŞ-Ortaalan) Armut ağacının dalı kırılarak üstüme düştü. 2. mec. (Yağmur) birinin üzerine boşalıyor. Mç’ima emat’u. İri k’ale ç’anç’axi diyu. (AŞ-Ok’ordule) Yağmur üstüme boşaldı. Her taraf sulu çamur oldu. → goyat’en/ goyat’t’en; yat’en; eyantxen, yantxen


eye- → eyo-, ey-


eyi- → ei- [Fiiller e- fiilbaşı ile başladığında (*), bununla arkasına gelen /i/ vuayeli arasında bazen -y- konsonu duyuluyor ve yazılıyor. Bu sözlükte, eyi- serbest değişkeninin bazı yörelerde yaygın gözlemlenmesine rağmen, daima ei- şeklinde yazılmıştır.] [(*) Bu sözlükte eyi- şeklinde yazılan fiiller, eyo- fiilbaşlıdır.] → ey-


eyi → ei/ eyi


eyidums/ eyiduy (PZ ~ AŞ) EA/EAL har.f. [fb.{eyo-}: emp.şm.1.tek. eyevidum/ eyebidum] Kendisinin üstüne koyuyor. I. EA har.f. Kendisinin üstüne bir şeyi [aps.] koyuyor. Yuk’i mxuci eyevidum. (AŞ-Ok’ordule) Yükü omzumun üstüne koyuyorum. K’alassi mxuci eyebidum. (AŞ-Ortaalan) Kalası omzuma koyuyorum. eidumers, yidumers, yidvars; gidumers

II. (AŞ-Ok’ordule) Üstleniyor. Sorumluluğunu alıyor. Mçveri moğapu Ali eyiduy. Si moy- moğam. (AŞ-Ok’ordule) Unu getirmeyi Ali üstlendi. Sen getirme. → exindums, einduy/ eindums; goyindvay

III. EAL har.f. Kendi yükünün üstünde bir nesneyi [aps.] başka bir nesnenin üzerine [lok.] koyuyor. Dişk’aşi oğmale-şk’imis parvi-oğmale eyevidum. (PZ-Cigetore) Odun yükümün üstüne yaprak yükümü koyuyorum. Ayşeşi mcumu-ti eyevidum. Vulur. (ÇM-Ğvant) Ayşe’nin tuzunu da [yükümün] üstüne koyup gidiyorum. Mt’aşi yuk’i-şk’imi cur dişk’a eyebidum. (AŞ-Ortaalan) Ot yükümün üstüne iki odun koydum. → eidumers; yidumers, yidvars; gidumers


eyilams/ eyilay → eilams/ eilay


eyincirs (FN-Ç’anapet) → eincirs


eyişvanams (PZ) EA dö.har.f. Burnunu [aps.] çekiyor. Xasanis p’anda nçxindi a3’aren şeni p’anda-ti nçxindi eyişvanams. (PZ-Cigetore) Hasan’ın her zaman burnundan akıntısı var. Ondan dolayı her zaman da burnunu çekıyor. çxindi moişifonay; onç’ams


eyitums/ eyituy (PZ ~ AŞ) EAL har.f. [fb.{eyo-}] [emp.şm.1.tek. eyevitum/ eyebitum] Kendi üzerine var olan bir şeyin üzerine [lok.] başka bir şeyi [aps.] örtü olarak koyuyor. İni ort’aşa yorğani evitum. Himu jindo bat’t’aniye eyevitum. (ÇM-Ğvant) Soğuk olduğu zaman yorgan örtüyorum. Onun üstüne de battaniye örtüyorum. ≠ eitums/ eituy


eyiyonay (ÇM) EA har.f. [fb.{eyo-}: emp.şm.1.tek. eyeviyonam] (Ahşaptan duvarı) yüksekliye örüyor ya da üstüne örüyor. Moleni k’oda meleni şuk’u eyeviyonam. (ÇM-Ğvant) Bu taraftaki duvarı öbür taraftaki yüksekliğe örüyorum. → eiyonay


eyiz/ eiz → ei/ eyi


eyiz (FN) → ikoms fiilinin perf.3.çoğ.fiil-zarf biçimlerinden biri : “onlar (bir şeyi) yapınca”


Eyluli (AŞ)(AH) i. Eylül ayı. Ham3’o 12 Eyluli anayasa goinkturu. (AŞ-Ok’ordule) Bu yıl 12 Eylül’de anayasa değişme oldu. Han3’o 12 Eyluliz referandumi ivu do anayasaşi bazi maddepe dikturu. (AH-Lome) Bu yıl 12 Eylülde referandum yapıldı ve anayasanın bazı maddeleri değişti. → 3’ilva[1]; Çxalva; St’aroşina; St’aoşina; Çxavla; StveliII; Stauşina, Staroşina


eyo- (PZ ~ FN) [PZ-ÇM-AŞ diyalektlerinde sıkça, FN diyalektlerinde pek nadiren kullanılır.] fb. [vuayel önünde ey-] [vo-/ bo- önünde eye-] “Bir şeyin üstüne.” → geyo- (FN-Ç’anapet); ijvo- (ÇX); ijo-/ mijo- (AK)

eyobams/ eyobay/ eobay (PZ ~ AŞ) EAL har.f. [fb.{e-} veya {eyo-}] Bir şeyin [lok.] üstüne sıvı veya sıvı-katı karışımı [aps.] döküyor. 3’ari duvari keyobi. (AŞ-Ortaalan) Suyu duvarın üzerine dök. → goyobams/ goyobay; geyobams; yobams/ yobaps, ijobaps, ijvobups


eyobğams/ eyobğay/ eobğay (PZ ~ AŞ) EAL har.f. [fb.{e-} veya {eyo-}] Bir şeyin [lok.] üstüne taneli katı cismi [aps.] serpiyor ya da döküyor. Cetasule tasi keyobğay. O3ijonaşete 3ijonuy. (ÇM-Ğvant) Fidelikte tohumu atıyor. Tırmık ile toprağı yayıyor. Ali mt’ut’ape omt’ut’ale keyobğu. (ÇM-Ğvant) Ali külleri küllüğün üzerine yığdı. Ayşe t’ancyari dolokunaşepe cejinaşe eyobğay. (ÇM-Ğvant) Ayşe kirli giysileri yatağın üstüne atıyor. → goyobğams/ goyobğay; geyobğams; yobğams/ yobğaps, ijobğaps, ijvobğaps


eyobğun (PZ ~ AŞ) AL hal f. Taneli katı cisim [aps.] bir şeyin [lok.] üstüne dökülmüş halde duruyor. Ali guri mvalasi ost’oli mu-ti eyobğun ok’uk’açay-mexuy. (ÇM-Ğvant) Ali kızınca masanın üstünde ne varsa toplayıp atıyor. → goyobğun; yobğun; ijobğun, ijvobğun


eyoçums/ eyoçuy (PZ ~ ÇM) EA har.f. Bir şeyin [aps.] üstünü açıyor. Bir şeyin [aps.] örtüsünü açıyor. Ali k’at’a ceyindora otva eyoçuy-meyoturgay. (ÇM-Ğvant) Ali her sonbaharda çatı örtüsünü açıp yeniden örtüyor (= onarıyor)→ moyoçums/ moyoçuy; moyo3’uy; muçvams; [(örtüyü) açıyor] go3’ams

part. eyoçveri : Üstü açılmış. Üstü açık. Şuk’aşi fidepe eyoçveri ot’u. Mturi keyomtu do oiç’u. (PZ-Cigetore) Salatalığın fidelerin üstü açıktı. Kar yağdı. Üstü de yandı.

+ eyuçums EDA har.f. Birine ait [dat.] bir şeyin [aps.] üstünü açıyor. Xasanik xorz*a-muşis eyorçala eyuçums. (PZ-Cigetore) Hasan karısının yorganı üstünden açıyor.


eyoç’abay/ eyoç’ç’abay (AŞ) EAL har.f. Bir şeyin [lok.] üstüne başka bir şey yapıştırıyorAli otva goyoxen. Na-comç’iy yeri mutxa eyoç’abay. (AŞ-Ok’ordule) Ali çatının üstünde oturuyor. Damlayan yerin üstüne bir şey yapıştırıyor. 3’ari na-comç’it’ay yeri a mutu eyoç’ç’abare. (AŞ-Ortaalan) Suyun damlattığı yere (= yerin üstüne) bir şey yapıştıracaksın. → eyoç’ambams; eyot’ambams/ eyot’ambay

yet. eyaç’aben/ eyaç’ç’aben : Bir şeyin üstüne başka bir şeyi yapıştırabiliyor. Si var-ort’t’ik’o-ti ma na-diç’ç’iren yeri mutu ort’t’asen eyemaç’ç’aben. (AŞ-Ortaalan) Sen olmasan da ben lazım olan yere ne olursa yapıştırabilirim.


eyoç’ambams (PZ-Apso) EAL har.f. Bir şeyin [lok.] üstüne başka bir şey yapıştırıyor→ eyot’ambams/ eyot’ambay; eyoç’ç’abay


eyoç’k’omams (FN) EAL har.f. [fb.{eyo-}] [emp.şm.1.tek. eyeboç’k’omam] Bir şeyin [lok.] üstüne başka bir şeyi [aps.] yiyor. → eyoşk’omams/ eyoşk’omay; yopxors, yoç’k’omams, gyopxors, gyoç’k’omams/ gyoç’k’omaps


eyoç’opinapams/ eyoç’opinapay [fb.{e-}] → eç’opums/ eç’opuy


eyoç’opuy (ÇM) EA har.f. [fb.{eyo-}] Suçüstü yakalıyor. Ali, berepe şuk’a nixiramt’anşa eyoç’opuy. (ÇM-Ğvant) Ali, çocuklar salatalık çalarken suçüstü yakalıyor. Mi-ti goxiruşa moxt’asen eyop’ç’opum. (ÇM-Ğvant) Hırsızlık için kim gelirse suçüstü yakalıyorum. noç’opams/ noç’opay; ceç’opuy; meç’opuy/ meç’opums/ meç’opups

+ eyoç’opapay EDA ett.f. Suçüstü yakalattırıyor. Ali a muti na-nuxirasen eyoç’opapay. (ÇM-Ğvant) Ali kendisinden bir şey çalanı suç üstü yakalattırıyor.


eyoç’ums/ eyoç’uy (PZ ~ AŞ) EA/EAL har.f. [fb.{eyo-}] → yoç’ums, yoç’vams

I. EA har.f. Bir şeyin [aps.] üzerini yakıyor. Xasanik pi3ari eyoç’ums. (PZ-Cigetore) Hasan tahtanın üzerini yakıyor.

II. EAL har.f. Bir şeyin [lok.] üzerinde başka bir şeyi [aps.] yakıyor. Xasanik pilit’aşi jin dişk’ape eyoç’ums. (PZ-Cigetore) Hasan sobanın üzerinde odunları yakıyor. Ali ğerepe kva jindo eyoç’uy. (ÇM-Ğvant) Ali mısır saplarını taşın üstünde yakıyor. Na-mexrosk’asen daçxuri n3’ixi eyoç’uy. (AŞ-Ok’ordule) Sönecek olan ateşin üstünde çalılık yakıyor. Ham dişk’ape-ti na-zun st’eri eyoç’vi. (AŞ-Ortaalan) Bu odunları da durduğu yerde yak.


eyodgams/ eyodgay (PZ ~ AŞ), eyodgams/ eodgams/ eyodgums/ eodgums (FN) EAL har.f. [fb.{eyo-}] Bir şeyin [lok.] üstüne başka bir şeyi [aps.] dik duracak şekilde yerleştiriyor. Xasanik oxori-muşis eyodgams. (PZ-Cigetore) Hasan evine üstüne kat koyuyor. Ali oxori ar oxori eyodgay. (ÇM-Ğvant) Ali eve bir ev daha koyuyor (= bir üst katı ekliyor). K’uk’uma daçxuriz eyodgams. (FN-Sumla) Güğümü ateşin üzerine koyuyor. → goyodgams, goyodguy; yodgams/ yodgaps

yet. eyadgen : Bir şeyin [lok.] üstüne başka bir şeyi [aps.] dik duracak şekilde yerleştirebiliyor. # Daçxuri na-eyodgun / Xarxalay ç’uk’alina / - Ar ç’urç’i var-eyadgu / Sotinuri Alina. (ÇM-Ğvant, Tembel Ali’ye atma türkü) Ateşin üzerindeki / Küçük kazan kaynıyor / - Bir büyük kazan (ateşin üzerine) koyamadı / Nerenin Ali’si.


eyodgun/ eodgun (PZ ~ AŞ) AL hal f. [fb.{e-}] Bir şeyin [lok.] üstünde ayakta kalmış halde duruyor. Daçxuri na-eyodgun / Xarxalay ç’uk’alina / - Ar ç’urç’i var-eyadgu / Sotinuri Alina. (ÇM-Ğvant, Tembel Ali’ye atma türkü) Ateşin üzerindeki / Küçük kazan kaynıyor / - Bir büyük kazan (ateşin üzerine) koyamadı / Nerenin Ali’si. → yodgin


eyodumels → yodumels


eyodums (PZ), eyoduy/ eoduy (ÇM ~ AŞ), eyodvams (AŞ-Dutxe), eyodumers (FN-Ç’anapet) EAL/ED har.f. [fb. {eyo-}] [perf.1.tek. eyevodvi/ eyebodvi; part. eyodveri] Üstüne koyuyor. I. EAL har.f. Bir şeyi [aps.] başka bir şeyin [lok.] üstüne yatay koyuyor. Kvaşi jinis kva eyodums. (PZ-Cigetore) Taş üstüne taş koyuyor. Pi3arişi jinis pi3ari eyevodum. (PZ-Cigetore) Tahta üstüne tahta koyuyorum. Alik kvaşi jin nez*i eyodums do cot’axams. (PZ-Cigetore) Ali taşın üstüne cevizi koyuyor da kırıyor. Valepe k’artik’artis eyodvasi ok’it’amben. (PZ-Cigetore) Peynirleri birbirinin üstüne koyarsan birbirine yapışır. Xe imbort’ayşa biga duvari eyoduy. (ÇM-Ğvant) Ellerini yıkarken değneği duvarın üstüne koyuyor. Oxorişa movulur. Suparape ost’oli keyevodum do vigzalam. (ÇM-Ğvant) Eve geliyorum. Ktapları masanın üstüne bırakıp gidiyorum. Ali grest’a daçxuri eyoduy. İgzalay. (ÇM-Ğvant) Ali ekmek pişirme taşını ateşin üstüne koyup gidiyor. Tasini ! Bere buz-dolabi k’ap’i eyoduy. İdi. Keyuç’opi. (AŞ-Ok’ordule) Tahsin ! Çocuk buz dolabının üstüne kap koyuyor. Git. Al. Tasini oxori-muşi xolo eyoduy. (AŞ-Ok’ordule) Tahsin evinin üstüne (yeni bir katı) yine koyuyor. Nusa daçxuri na-eyodu sağani gvoç’ondrun do dvouçanay. (AŞ-Ok’ordule) Gelin ateşin üstüne koyduğu sahanı unutup karartıyor. K’oçi xor3’i na-iç’ven daçxuri keyoduy. Gocguray. Naşkuy. (AŞ-Ok’ordule) Adam eti yanan ateşin üstüne koyuyor. Dışını yakıyor. Bırakıyor. Çağet’t’epe masa eyodvi do hişşo cexari. (AŞ-Ortaalan) Kâğıtları masanın üzerine koy da öyle yırt. Yuk’epe k’amiyoni keyebodvi. (AŞ-Dutxe) Yükleri kamyonun üstüne koydum. Bulenti kvas kva eyodvams. (AŞ-Dutxe) Bülent taş üstüne taş koyuyor. Da-çkimik kapça mşkeri-pavriz gedveri xurmaliz eyodu do yoç’ums. (FN-Ç’anapet) Kız kardeşım hamsiyi kumar yaprağına koyarak kor ateşın üstüne koyup kızartıyor. → geyodums/ geyodumers; yodumers/ yodumels, yodvams, ijodumers, ijvodvars; + eyadven/ yadven

II. ED har.f. 1. Birine [dat.] vuruyor. Bere ibgarasi ar eyoduy çi guri git’va3asen. (ÇM-Ğvant) Çocuk ağlayınca bir dövüyor ki yüreğin parçalanır. 2. Fiyatları [dat.] arttırıyor. Turçani k’at’a ndğa ğirape eyoduy. (ÇM-Ğvant) Bakkal her gün ederleri (= fiyatları) arttırıyor.

+ eyudums/ eyuduy/ eyudvams EDAL har.f. Birine ait [dat.] bir şeyin üstüne [lok.] koyuyor. Orxanik Alişi (ya da Alis) mxucis dişk’a eyudums. (PZ-Cigetore) Orhan Ali’nin omzuna odun koyuyor. + eyidums/ eyiduy


eyogutun/ eogutun (PZ ~ AŞ) AL har.f. Bir şeyin [lok.] üstüne çıkıp ayakta duruyor. → yodgitun


eyoğarams/ eyoğaray/ eoğaray (PZ ~ AŞ) EL/EAL har.f. [kb.{o-}] [emp.şm.1.tek. eyevoğaram/ eyeboğaram] [PZ, ÇM ve AŞ-Ok’ordule’de hem eyoğaray hem eyoğaruy denir.] → eyoğarums/ eyoğaruy/ eoğaruy; yoğarums, yoğarams/ yoğaraps, mijağarups, ijvoğarups

I. EL har.f. Bir şeyin üzerine [lok.] çizik atıyor. Pi3aris k’elemite eyevoğaram. (PZ-Cigetore) Tahta üzerine kalemle çiziyorum. Na-goloviyonam supara ar fori na-goloviyonare msvape eyevoğaram. (ÇM-Ğvant) Okuduğum kitapta bir daha okuyacağım yerlerin üzerini çiziyorum. Ma eyeboğaram. Si-ti na-bğari k’ale mek’vati. (AŞ-Ortaalan) Ben üstünü çiziyorum. Sen de çizdiğim taraftan kes.

II. EAL har.f. Bir şeyin üzerine [lok.] bir şeyi [aps.] çiziyor. Üzerine çiziyor. Üstünü çiziyor.


eyoğarums/ eyoğaruy/ eoğaruy (PZ ~ AŞ-Ok’ordule) EL/EAL har.f. [fb.{eyo-}] [kb.{ø-}] [emp.şm.1.tek. eyobğarum] → eyoğaray; yoğarums, yoğarams/ yoğaraps, mijağarups, ijvoğarups

I. EL har.f. Bir şeyin üzerine [lok.] çizik atıyor. Pi3aris k’elemite eyobğarum. (PZ-Cigetore) Tahta üzerine kalemle çiziyorum. Ali onç’aroni supara eyoğaruy. (ÇM-Ğvant) Ali defterin üstüne çiziyor.

II. EAL har.f. Bir şeyin üzerine [lok.] bir şeyi [aps.] çiziyor. Na-mak’vandi ok’odu-ğari amseri eyobğarum. (ÇM-Ğvant) İstediğin çizimi (= proje çizimini) bu akşam bitiriyorum.


eyojulinay/ eyoculinay (ÇM) EA har.f. [fb.{e-}] [kb.{o-}][emp.şm.1.tek. evojulinay/ evoculinay] Uçuruyor. Ali sift’eri naşk’uy. Eyojulinay. (ÇM-Ğvant) Ali atmacayı uçurup serbest bırakıyor. Ali livadi na-doloxeran urepe eyojulinay. (ÇM-Ğvant) Ali bahçedeki kargaları uçuruyor (= kovalıyor). + ejun/ ecun


eyok’orams/ eyok’oray (PZ ~ AŞ) EAL har.f. Bir şeyin üzerine [lok.] bir şeyi [aps.] bağlıyor. Ayşek bozomota-muşişi dudis mandili eyok’orams. (PZ-Cigetore) Ayşe kızının başına eşarp bağlıyor. Ali n3xeni mobale eyok’oray. (ÇM-Ğvant) Ali ata yük vuruyor (= bağlıyor). Nusa oçalişu naşk’va-do oxorişa it’asi dişk’aşi cindo puci mt’a eyok’oray do hişote ulun. (AŞ-Ok’ordule) Gelin çalışmayı bırakıp evine giderken odun yükünün üstüne ineğin otunu da koyup bağlıyor da öyle gidiyor. Bagaci araba vrossi eyok’ori. Gza mo-colamt’ay. (AŞ-Ortaalan) Bagajı arabaya (= arabanın üstüne) iyi bağla. Yolda düşmesin. → yok’orams; yok’irams/ yok’iraps; ijok’irups; ijvok’iraps


eyomk’utinay (ÇM ~ AŞ) EA har.f. [fb.{e-}] Ürkütüyor. Bir anlık korku veriyor. Ali urepe eyomk’utinay. (ÇM-Ğvant) Ali kargaları ürkütüyor. Nena mot-ikum. Bere eyomk’utinare. (AŞ-Ortaalan) Ses yapma. Çocuğu ürküteceksin. → oputxinams[1]; domk’utinams; yomk’utinams; oşkurdinams/ oşkurdinaps; + eyamk’uten


eyomtums[1] (PZ) AD/ADL har.f. [fb.{eyo-}] → comtun/ comtuy; yomtums/ yomtups. I. AD har.f. Kar [aps.] birinin ya da bir şeyin [dat.] üzerine yağıyor. 3’o mturi ordo mtu. Lazut’epes keyomtu. (PZ-Cigetore) Bu yıl kar erken yağdı. Mısırların üzerine (kar) yağdı. Livadişi lupes mturi eyomtums. (PZ-Cigetore) Tarladaki lahanaların üzerine kar yağıyor. K’işis karmat’eşa vulut’aşa mturi eyemomtums. (PZ-Cigetore) Kışın değirmene giderken üzerime kar yağıyor. Şuk’aşi fidepe eyoçveri ot’u. Mturi keyomtu do oiç’u. (PZ-Cigetore) Salatalığın fidelerin üstü açıktı. Kar yağdı. Üstü de yandı. Sum ndğeri mturişi jin ağani mturi eyomtums. (PZ-Cigetore) Üç günlük karın üstüne yeni kar yağıyor. [kar üzerine kar yağıyor] eyomtuyI

II. ADL har.f. Kar birine ait [dat.] bir şeyin [lok.] üzerine yağıyor.


eyomtums[2]/ yomtums (FN-Ç’anapet) AD/ADL har.f. [fb.{e-}] → comtun/ comtuy; yomtums/ yomtups. I. AD har.f. Kar [aps.] birinin ya da bir şeyin [dat.] üzerine yağıyor. Kyoyiz ğoma na-mtu-dort’un mtvirişi jindole handğa-ti eyomtumz-doren. (FN-Ç’anapet) Köyde dün yağan karın üstüne bugün de yağıyormuş.

II. ADL har.f. Kar birine ait [dat.] bir şeyin [lok.] üzerine yağıyor.


eyomtuy (ÇM ~ AŞ) AD har.f. [fb.{e-}] I. (ÇM) Kar [dat.] üstüne kar [aps.] yağıyor. Ceyinora na-mtu mturi p’ri ezdu andğa na-mtuy mturi eyomtuy. (ÇM-Ğvant) Sonbaharda yağan kar kalkmadan bugün yağan kar üstüne yağdı.[kar üzeri dahil herhangi bir şeyin üzerine kar yağıyor] eyomtums; yomtums/ yomtups

II. (AŞ) AD har.f. Kar [aps.] birinin ya da bir şeyin [dat.] üzerine yağıyor. Ar tuta diyu, otva mturi eyomtuy. (AŞ-Ok’ordule) Bir ay oldu, çatıya kar yağıyor. Oxorişa gamaft’isi doma3’onu : soti mturi on. Ma emomtuy. (AŞ-Ok’ordule) Evden çıkınca sandım ki nerde kar var. Benim üstüme yağıyor.


eyonaxums (PZ) EAL har.f. [emp.şm.1.tek. eyonapxum] Taş, masa vs [lok.] üzerinde çamaşırı [aps.] yıkıyor. Ayşek fot’a-muşi kvaşi jin eyonaxums. (PZ-Cigetore) Ayşe peştamalını taşın üzerinde yıkıyor. → goyonaxums


eyoncars/ eyoncay (PZ ~ AŞ) AL hal f. Bir şeyin [lok.] üstünde yatmış haldedir. Alişi xrask’eri laç’i gza eyoncay. (ÇM-Ğvant) Ali’nin ölü köpeği yolda yatmış halde duruyor.


eyonç’ams/ eyonç’ay (PZ ~ AŞ) EA har.f. [fb. {e-}; şm.1.tek. evonç’ams/ evonç’ay/ ebonç’ay] → yonç’ams/ yonç’aps

I. (PZ ~ ÇM)(AŞ-Ortaalan) (İp, tel veya kanca yardımıyla) yüksek yere çıkarıyor, kaldırıyor. Ğuni dok’arxu. Sk’enceşa eyonçay. (ÇM-Ğvant) Kovanı hazırladı. (Ağaçtaki) iskeleye çıkarıyor. Kvalepe keyonç’itu. (AŞ-Ortaalan) Taşları (bir ip veya tel yardımıyla) yükseğe doğru çıkarın.

II. (AŞ-Ok’ordule) (Herhangi yöntem ile) yüksek yere kaldırıyor. Bere dişk’a eyonçay. Huy var-malen. (AŞ-Ok’ordule) Çocuk odun kaldırıyor. Şimdi gelemez

III. (PZ ~ AŞ) (Asarak) idam ediyor. K’oçi keyonç’es. (PZ-Cigetore) Adamı astılar. Mu p’a ? K’oçi ebonç’a-i ? (AŞ-Ortaalan) Ne yapayım ? Adamı asayım mı (= idam edeyim mi ) ?

yet. eyanç’en[2] : İp ya da tel gibi çekici araçla yüksek yere kaldırabiliyor.

şsz einç’en[2] : İp ya da tel gibi çekici araçla yüksek yere kaldırılıyor. İdam ediliyor.


eyonç’inay (ÇM) EA har.f. [fb.{e-}] Bir işi ya da görevi [aps.] bitiriyor. Dulya muç’o evonç’init cari mamşk’uriney. (ÇM-Ğvant) İşi bitirir bitirmez acıktık. Ayşe andğa livadi obergu keyonç’inu. (ÇM-Ğvant) Ayşe bahçe çapalamayı bugün bitirdi. Ar duyla ordoşa var-eyonç’inasi daya mboli dulya ek’vambinen. (ÇM-Ğvant) Bir işi erken bitirmediğin zaman daha çok iş ekleniyor. # Ok’odu kocevoç’i / Cuzi evonç’inare / Evonç’ina şuk’ule / Cektora giyonare. (ÇM, türkü) Yapı yapmaya (= inşaata) başladım / Sonbaharda bitireceğim / Bitirdikten sonra / Seni kaçıracağım.

+ eyunç’inay EDA har.f. Birine ait [dat.] bir şey [aps.] ile ilgili işi bitiriyor. Maeçoni movulur. Xolo-ti dolokunaşepe var-eminç’ini. (ÇM-Ğvant) Yirminci kez geliyorum. Yine elbisemi bitirmedin.

+ eyonç’inapay EDA ett.f. Birine [dat.] bir işi [aps.] bitirtiyor. Ali a miti a muti coç’apasi eyonç’inapay. (ÇM-Ğvant) Ali birine bir işi başlattı mı, bitirtiriyor.


eyonduy (ÇM ~ AŞ) EDA har.f. Birine [dat.] onun işlemediği suçu [aps.] yüklüyor. İftira ediyor. Ali juma-muşi na-var-u dulyape eyonduy. (ÇM-Ğvant) Ali kardeşine yapmadığı işleri yüklüyor. Xasani çendi ixiray. Da-muşi eyonduy. (AŞ-Okordule) Hasan kendi çalıyor. Kız kardesinin üstüne [suçunu] atıyor. → mobamsII; goyonduy; eyot’t’axay; eyot’t’oçay; mok’idamsII+III; yok’idamsIII+IV


eyopatxams (PZ) EA har.f. Toprak ya da yığılı çay yaprağı [aps.] havalandırıyor. Ham nçayepe keyopatxit. Yevana iç’vasen. (PZ-Cigetore) Şu çayları havalandırın. Yoksa yanacak. Kemalik let’a mçums. Eyopatxams. (PZ-Cigetore) Kemal toprağı kazıp havalandırıyor. Xasanik nçayi gondağilams. Eyopatxams. (PZ-Cigetore) Hasan çayını dağıtıyor. Havalandırıyor. → ekankuy/ ekankums/ ekankups/ yekankups; gokankuy/ gokankums/ gokankups; gondağilams; upinay[1]


eyopşams (PZ) EA har.f. [emp.şm.1.tek. eyevopşam] Üzerine dolduruyor. Üzerini tamamlıyor. Ar k’ap’i3’i p’rinz*i miğut’u. Ar k’ap’i3’i daha eyevopşam. Ar ozumaşe p’rinz*i mayasen. (PZ-Cigetore) Bir yarım ölçek pirincim vardı. Bir yarım ölçek daha üzerini tamamlıyorum. Bir ölçek pirincim olacak. → eyopşay; yopşams[1]


eyopşay/ eopşay (ÇM ~ AŞ) EA har.f. [emp.şm.1.tek. evopşam/ ebopşam] Üzerine dolduruyor. Andğa sum ndğa n, gverdi na-naşk’vi ncavla-ç’uk’ali evopşam. (ÇM-Ğvant) Bugün üç gündür, yarım bıraktığın süt kazanını dolduruyorum. K’uk’ma na-moyiyoru 3’ari evopşam. (AŞ-Ok’ordule) Güğümün üstünden dökülen suyu üzerine dolduruyorum. → eyopşams


eyoputxinams/ eyoputxinay (PZ)(AŞ ~ FN-Ç’anapet) EA har.f. 1. Uçuruyor. Uçurup serbest bırakıyor. Xasanişi sift’eris var-aputxinen. Xasanik xolo-ti eyoputxinams. (PZ-Cigetore) Hasan’ın atmacası uçamıyor. Hasan halen uçuruyor. Xasani na-var-ipelen atmacape eyoputxinu. (AŞ-Ortaalan) Hasan yaramayan atmacaları uçurdu. 3. Tavuğu [aps.] bir yerden [abl.] uçuruyor. Cuma-çkimik kotumepe go3’k’onderişi jindole eyoputxinamz. (FN-Ç’anapet) Kardeşim tavukları örülmüş duvarın üzerinden uçuruyor. 3. Kendi imkânıyla uçamayan bir şeyi uçuruyor. Ğoma ar ixi kort’u. K’oçi eyoputxinay, di3’onert’u. (AŞ-Ok’ordule) Dün bir rüzgâr vardı. “Adamı uçuruyorsanılıyordu.


eyorçala/ eorçala (PZ)(FN-Ç’anapet), eyorçale (ÇM) i. [çoğ. e(y)orçalape/ eyorçalepe] Çarşaf. Nana-şk’imik eorçalape kotums. (PZ-Apso) Annem çarşafları katlıyor. Xasanik xorz*a-muşis eyorçala eyuçums. (PZ-Cigetore) Hasan karısının yorganı üstünden açıyor. Mendrale moft’asi nana-şkimi naxveri eyorçale eyemirçay. (ÇM-Ğvant) Uzaktan geldiğimde annem yıkanmış çarşaf (benim için) örtüyor (= seriyor). Ayşe eyorçale gombaxuy. (ÇM-Ğvant) Ayşe örtüyü silkelemek için (sırık ile) dövüyor. Bere p’ri dijinasen nana-muşi eyorçale elanz*iguy. (ÇM-Ğvant) Çocuk uyumadan annesi örtüyü (= yatak örtüsünü) kıvırıyor (= kenardan açıyor). Nanak ağne naxveri eyorçala oncirez eyorçams. (FN-Ç’anapet) Annem yeni yıkanmış çarşafı yatağa seriyor. → eyarçale, erçapule, eyarçapule, ijarçale, ijarçapule; etvaşe; çarşafi


eyorçams/ eyorçay (PZ ~ FN) EAL/EDA har.f. [fb.{eyo-}] Üzerine [lok./dat.] seriyor. I. EAL har.f. Düz bir alana, yere veya herhangi şeye [lok.] düzlem konumda bir şeyi [aps.] seriyor. Nana-şk’imi yataği çarşafi eyorçay. (AŞ-Ok’ordule) Annem yatağa çarşaf seriyor. Nanak ağne naxveri eyarçale oncirez eyorçams. (FN-Ç’anapet) Annem yeni yıkanmış çarşafı yatağa seriyor. Aynurik oncires eyarçale eyorçams. (FN-Sumla) Aynur yatağa çarşaf örtüyor. → geyorçams; yorçams/ yorçaps, ijorçaps, ijvorçaps; goyotums/ goyotuy

II. EDA har.f. Birini [dat.] bir şey ile [aps.] örtüyor. Bere keyorçi. İni mot-ayert’t’ay. (AŞ-Ortaalan) Çocuğun üzerini ört. Üşümesin.

+ eyurçams/ eyurçay EDA har.f. Biri için [dat.] bir şeyin üzerine [lok.] bir şeyi [aps.] seriyor. Mendrale moft’asi nana-şkimi naxveri eyorçale eyemirçay. (ÇM-Ğvant) Uzaktan geldiğimde annem yıkanmış çarşaf (benim için) örtüyor (= seriyor).


eyoselams/ eyoselay/ eoselay (PZ)(AŞ) EA har.f. I.1. Yatmış halde olan birini [aps.] yataktan vs kaldırıyor. Ali na-ncart’u svaşa Xasanik eyoselams. (PZ-Cigetore) Ali’yi [onun] yattığı yerden Hasan kaldırıyor. Bere let’a ingolen. Eyoselit. (AŞ-Ok’ordule) Çocuk toprakta yuvarlanıyor. Kaldırın. Bere kvaşi cindo cencay. İni ayasen. Eyoselit. (AŞ-Ok’ordule) Çocuk taşın üstünde yatıyor. Üşüyecek. Kaldırın. Naci na-ncart’u bere eyoselay. Dodginay. (AŞ-Ok’ordule) Naci uyuyan çocuğu kaldırıp ayağa durduruyor. 2. Oturmuş halde olan birini [aps.] ayağa kaldırıyor. Xasani na-xert’u svaşa Alik eyoselams. (PZ-Cigetore) Hasan’ı [onun] oturduğu yerden Ali kaldırıyor. → moselams/ mvoselay/ moselay; yoselams/ yoselaps

II. (PZ) Yatmış halde olan bir şeyi [aps.] kaldırıyor. Morderi ar çutuği gzas doloncart’u. Alik eyoselams. (PZ-Cigetore) Büyük bir tomruk yolda yatıyordu. Ali [onu] kaldırıyor.


eyosvarams/ eyosvaams/ eyosvaray (PZ ~ AŞ) EA/EAL har.f. [fb.{eyo-}] I. EA har.f. Üst üste diziyor. K’oçik pi3arepe eyosvaams. (PZ-Apso) Adam tahtaları üst üste diziyor. Andğa voşk’orapi pi3arepe eyevosvari. (PZ-Cigetore) Bugün biçtirdiğim tahtaları dizdim. → yosvarams/ yosvaraps; cosvarams/ cosvaray, gyosvarams/ gyosvaraps; yesvarups

II. EAL har.f. Üstüne diziyor. Dişk’alepe kvaşi jindo eyosvaray. (ÇM-Ğvant) Odunları taşın üstüne diziyor. → yosvarams/ yosvaraps; goyosvarams/ goyosvaray; cosvarams/ cosvaray, gyosvarams/ gyosvaraps; gesvarups


eyoşk’omams/ eyoşk’omay (PZ ~ AŞ) EAL har.f. [fb.{eyo-}] Bir şeyin [lok.] üstüne başka bir şey [aps.] yiyor. → eyoç’k’omams; yopxors, yoç’k’omams, gyopxors, gyoç’k’omams/ gyoç’k’omaps


eyoşk’ums/ eyoşk’uy (PZ ~ AŞ) EAL har.f. [fb.{e-}] [perf.1.tek. evoşk’vi/ eboşk’vi] 1. Canlı varlığı [aps.] bir şeyin üstüne [lok.] gönderiyor. Xasanik berepe on3xenişa eyoşk’ums. (PZ-Cigetore) Hasan çocukları çatıya çıkarıyor. Ali berepe omri o3’iluşa eyoşk’uy. (ÇM-Ğvant) Ali çocukları erik toplamaları için [erik ağacına] çıkarıyor (ya da : Ali çocukaların erik toplamak için erik ağacına çıkmalarına izin veriyor). Bere ombri mot eyoşk’um ? Ndali cet’axuy. (AŞ-Ok’ordule) Çocuğu eriğe niye çıkartıyorsun ? Dalı kırıyor. 2. Kabağın sarmaşıcı dal, kivinin sürgünü vs’yi bir şeyin üstüne gönderiyor. Xasanik k’ast’aneşi mer3’i xendeğis eyoşk’ums. (PZ-Cigetore) Hasan kabağın asmasını hendeğe çıkarıyor. Ali ore mer3’epe otvaşa eyoşk’uy. (ÇM-Ğvant) Ali kabağın sarmaşıcı dallarını çatıya doğru yönlendiriyor. Doğani urzeni balk’onişa eyoşk’u. (AŞ-Ok’ordule) Doğan üzümü balkona çıkarıyor. Baba-şk’imi uça urzeni txombu eyoşk’uy. (AŞ-Ortaalan) Babam siyah üzümü kızılağaca tırmandırıyor. → yoşkumers/ yoşkumels; yoçkumers, yoçkumars


eyoşvanams/ eyoşvanay (PZ ~ AŞ) EA har.f. [fb.{e-}] [emp.şm.1.tek. evoşvanam/ eboşvanam] Soluya soluya nefes [aps.] alıyor.

part. eşvaneri : Soluya soluya. Nefes [aps.] nefese. Şuri eşvaneri cevili. (ÇM-Ğvant) Nefes nefese indim.


eyotums/ eyotuy (PZ ~ AŞ) EAL har.f. [fb.{eyo-}] [emp.şm.1.tek. eyevotum/ eyebotum] Bir şeyin üzerine [lok.] başka bir şeyi [aps.] örtü olarak koyuyor. Bir şeyi [lok.] bir şey ile [aps.] örtüyor veya kapatıyor. Ayşe berepe k’at’a limci eyotuy. (ÇM-Ğvant) Ayşe çocukları her akşam örtüyor. Cari a mutu keyotvit. K’amk’uli gvabğen. (AŞ-Ok’ordule) Ekmeğin üstüne bir şey örtün. Sinek üşüşüyor. Gale gamaft’i. Mturi gomomtuy. Ar saet’i daha kodobgutina eyemotvasen. (AŞ-Ok’ordule) Dışarı çıktım. Etrafıma (ya da etrafımda) kar yağıyor. Bir saat kaldım ise üzerime örtecek. → goyotums/ goyotuy; yotumers; ijotumers; ijvotumars; + eyitums/ eyituy; eitums/ eituy


eyot’ambams/ eyot’ambay (PZ-Cigetore ~ ÇM) EAL har.f. I. (PZ-Cigetore ~ ÇM) Bir şeyin [lok.] üstüne başka bir şeyi [aps.] yapıştırıyorDoğanik k’ut’is luğite opşu. Jin-muşis eyot’ambams. (PZ-Cigetore) Doğan kutuyu incirle doldurdu. Üstüne yapıştırıyor. Ali suparape-muşi yoxo-muşi nç’areri me3’iraşepe eyot’ambay. (ÇM-Ğvant) Ali kitaplarının üzerine isminin yazıldığı etiketler yapıştırıyor. → eyoç’ambams; eyoç’ç’abay

II. (PZ) Üstüne bastırıyor. Doğanik leğenis let’ate opşu do eyot’ambams. (PZ-Cigetore) Doğan leğene toprak doldurdu da üstüne bastırıyor.

III. (ÇM) Bir kabın [lok.] içine, daha önce konmuş bir şeyin üzerine aynı şeyden veya başka bir şeyi [aps.] yapışık olacak şekilde koyuyor. Ayşe ngola na-ikuy elaşk’omape (= elaşk’omupe) k’at’a asen k’adinape eyot’ambay. (ÇM-Ğvant) Ayşe yaylada yapmakta olduğu katıkları her yaptığında katık kaplarına üst üste yapışacak şekilde koyuyor. Ayşe andğa na-u vali ğoma na-u eyot’ambay. (ÇM-Ğvant) Ayşe bugün yaptığı peyniri dün yaptığı peynirin üstüne yapışık durumda koyuyor.


eyot’axums/ eyot’axuy (PZ ~ AŞ) EAL har.f. [fb.{eyo-}] Bir şeyin üstüne [lok.] başka bir şeyi kırıyor. Beres k’olayi mvalu şeni valişi jindos makvali keyot’axu do t’ağanums. (PZ-Cigetore) Çocuğa kolay geldiği için peynirin üzerine yumurta kırıp tavalıyor. ≠ eyot’t’axay


eyot’a3ams/ eyot’a3ay (PZ )(AŞ) EAL har.f. Bir şeyin [lok.] üstüne pelte halinde olan bir şeyi [aps.] yayıyor ya da yapıştırıyor. Xasanik caris k’ork’ot’i eyot’a3ams. (PZ-Cigetore) Hasan ekmeğin üstüne k’ork’ot’i sürüyor. Xasani betoni-xarci tavani eyot’a3ay. (AŞ-Ok’ordule) Hasan beton harcı tavana doğru atıp yapıştırıyor. Çiği-k’oft’e diyu-i var-iyu-i oxo3’onu şeni tavani eyot’a3are. (AŞ-Ortaalan) Çiğ köftenin olup olmadığını anlamak için tavana yapıştırmalısın. → eyot’a3’ay; yot’a3ams; gyot’at’ups


eyot’a3’ay (ÇM) EAL har.f. Bir şeyin [lok.] üstüne pelte halinde olan bir şeyi [aps.] yayıyor ya da yapıştırıyor. Bere t’ot’o3’epe kva eyot’a3’ay. (ÇM-Ğvant) Çocuk çamurları taşın üstüne yapıştırıyor. → eyot’a3ams/ eyot’a3ay; yot’a3ams; gyot’at’ups


eyot’t’axay (AŞ-Ortaalan) EDA har.f. Birine [dat.] onun işlemediği suçu [aps.] yüklüyor. Makvalepe Ali nixxiru. Cuma-muşi keyot’t’axu. (AŞ-Ortaalan) Yumurtaları Ali çaldı. Suçu kardeşine attı. → k’abaat’i mobams; eyonduy; goyonduy; eyot’t’oçay; mok’idamsII; yok’idamsIII


eyot’t’oçay (AŞ-Ortaalan) EDA har.f. Birine [dat.] onun işlemediği suçu [aps.] yüklüyor. Makvalepe Ali nixxiru. Cuma-muşi keyot’t’axu (keyot’t’oçu). (AŞ-Ortaalan) Yumurtaları Ali çaldı. Suçu kardeşine attı. → k’abaat’i mobams; eyonduy; goyonduy; eyot’t’axay; mok’idamsII; yok’idamsIII


eyot’va3un (PZ ~ AŞ) AL har.f. Bir şeyin [lok.] üstünde patlıyor. # Kext’u mjora. Keyot’va3u vanaği / Moy var-it’ur, so on sk’ani duraği ? / Din3’inu, kodibu, gurişi yaği / Oi, oi, e na cek’voğurare. (ÇM-Ğvant, türkü, G.K.) Güneş çıkıp yayla evlerin üstünde patladı / Niye söylemiyorsun, senin evin nerede olduğunu ? / Eridi, döküldü yüreğimin yağı (= üzüldüm) / Ah, ah, ardından ölesin.


eyozun (PZ ~ AŞ) AL hal f. Biri şeyin [lok.] üzerinde yatay duruyor. Ayşeşi ncğimeri dolokunaşepe ost’oli eyozun (ÇM-Ğvant) Ayşe’nin buruşuk giysileri masanın üzerinde duruyor.[bir yerin üzerinde yatay duruyor] goyozun; cezun; gez*in


eyuk’ap’ams (PZ-Cigetore) AL har.f. Hızla yukarı çıkıyor. Xasanis p’ot’t’e var-dvanç’inen. On3xenişa eyuk’ap’ams do cuk’ap’ams. (PZ-Cigetore) Hasan hiçbir zaman yorulmuyor. Çatı katına hızla çıkıp iniyor. → eilay/ eilams; ililaps


eyulay (ÇM-Ğvant) AD har.f. [fb.{e-}] Birinin [dat.] dişi [aps.] yerinden çıkıyor. Ar ç’ibri emilu. (ÇM-Ğvant) Bir dişim yerinden çıktı, düştü.


eyulun/ eulun (PZ ~ AŞ) Aø har.f. [fb.{e-}] [kb.{u-}’nun işlevi belli değil] [emp.şm.1.tek. evulur/ ebulur; emp.geç.1.tek. evulurt’i/ ebulurt’i; perf.1.tek. eft’i; perf.3.tek. ext’u; f.-i. eyolva/ eolva] Düşey doğrultuyla yukarı çıkıyor, üst çıkıyor. Ruba imordu do gzaşa kext’u. (PZ-Cigetore) Dere büyüyüp yola kadar çıktı. Ruba imordu. Gzaşa kext’u. (ÇM-Ğvant) Dere büyüyüp yola kadar çıktı. Ayşe tudeni arape celvobazgay do m3’u eyulun. (ÇM-Ğvant) Ayşe aşağıdaki dallara basarak karayemişe çıkıyor. Mtuti m3xuli eyulun. Var-a3’ilasi arape goragaduy. (ÇM-Ğvant) Ayı armut ağacına çıkıyor. Toplayamayınca dalları tamamen kırıyor. Hini ordoşa igzaley. Hamu ncart’u. Rak’ani p’ri ext’ey mentxozu. (ÇM-Ğvant) Onlar erkenden yola koyuldular. Bu uyuyordu. Tepeye çıkmadan önce yetişti. Msk’ala celabazgineri eyulun. (ÇM-Ğvant) Merdivene ucuna basarak çıkıyor. Melenk’aleni okti ext’asi zeni gazirasen. (ÇM-Ğvant) Karşıdaki yokuşu çıktın mı, düzlüğü göreceksin. Ayşe, mcora muç’o ext’asen nek’na gon3’uy. (ÇM-Ğvant) Ayşe, güneş doğar doğmaz kapıyı açıyor. # Keft’i 3’ipri. Şuri kocevoşvani. / Dop’i oropa do var-vipişmani. (ÇM-Mek’alesk’irit, H.K.) Çıktım kayın ağacına. Nefes verdim. / Sevdalık yaptım. Pişman olmadım. Puşk’undişa klesti eulun. (AŞ-Jilen-Mzğem) Kemreden sıcak buhar çıkıyor. Ali flamuri-şk’imişa ext’u. Gomişk’oray. Mext’asen. (AŞ-Ok’ordule) Ali ıhlamuruma çıktı. Etrafını kessin. (Sana) gelecek. On3xone keyulvan. Bere hey cok’açay. Va-coşk’uy. (AŞ-Ok’ordule) Çatı katıya çıkıyorlar. Çocuğu orda mahsur tutuyor. İndirtmiyor. İsmaili ext’u do 3’ipri komok’uxedu. (AŞ-Ortaalan) İsmail gürgen ağacının en tepesine oturdu. → yulun (FN ~ ÇX); + e(y)ilams/ e(y)ilay

perf. istek kipi ikinci biçimi eit’as/ eit’ay : Üst çıksın. Ma mca evit’aşa p’anda msk’ala mevodum (= mebdum). (ÇM-Ğvant) Ben ağaca çıkarken her zaman merdiven dayarım. Naylaşi mskala monk’a yukiten eit’aşa let’az geilamz do mestun. (FN-Ç’anapet) Serenderin merdiveni ağır yükle çıkarken toprağa batıp kayıyor.

yet. emalen, egalen, eyalen vs : (1) Üst çıkabiliyor. XasanikMitis mot-eyalasdeyi mbuli-mcas danz*i guk’limams. (PZ-Cigetore) HasanKimse çıkamasındiye kiraz ağacına diken etrafına takıyor. AliMtuyepe moy-eyalert’andeyi serendi-parpa goişiray. (ÇM-Ğvant) Ali naylanın yuvarlak fare korumacının etrafını farelerin çıkamamaları için aşındırıyor. Omp’ila-suzi ham nezi var-egalen. (AŞ-Ortaalan) Halatsız bu cevize (= ceviz ağacına) çıkamazsın. (2) İstenmeden üst çıkıyor. Tansiyoni eyalasi k’oçi ç’ubri dişk’a st’eri dintxen. (AŞ-Ok’ordule) Tansiyonu çıkınca adam kestane ağacı gibi düşer (= devrilir).

[dey. şuri eyalen (PZ ~ AŞ): Birinin [dat.] canı cıkıyor (= Biri çok yoruluyor).] T’işuça Xasaniz, “Tutuni mevaşk’varedeyi hik’u nobazgu ç’i, şuri keyalu do xolo-ti var-nat’omalu. (PZ-Cigetore) Zavallı Hasan Sigarayı bırakacağımdiye o kadar direndi ki canı çıktı de yine de bırakamadı. Kvaloni livadis kva ok’orobute şuri kemales. (PZ-Cigetore) Taşlı tarlada taş toplamaktan canımız çıktı. Şuri kemalu. (AŞ-Ortaalan) Çanım çıkacak kadar çok yoruldum. → şuri yuxtams/ şuri yuxtaps, şuri yuxteps

şsz eilen/ eyilen : Üst çıkılır. T’k’vaneburate m3aşa var-eyilen. (ÇM-Ğvant) Kendi kendinize verdiğiniz kararla göğe çıkamazsınız (= çıkılmaz). Serendi-msk’ala so-eyilen k’o3’uzun. Mi-ti mvangonasen, msk’ala nodun. Serendişa eyulun. (ÇM-Ğvant) Naylanın taşınabilir merdiveni çıkış yerinin önünde duruyor. Kim isterse merdiveni dayayıp naylaya çıkıyor.


eyunç’uşun (ÇM ~ AŞ) AD/AHD har.f. a. AD har.f. Biri [aps.] bir şeye [dat.] erişmek için kolunu uzatıyor. Uzanıyor. Yüksek bir yerde olan şeye [dat.] yetişiyor. Ali gunze n. Em jini xerevida eyunç’uşun. (ÇM-Ğvant) Ali uzun buylu. En yüksek dolaba (= tereğe) eriş(ebil)iyor. Na-iziren msxuli eyunç’uşun doMep’3’ilaredeyi iboden. (AŞ-Ortaalan) Görünen armudu uzanıpKoparacağımdiye oyalanıyor. b. AHD har.f. Biri [aps.] bir şeye [dat.] erişmek için elini [aps.] uzatıyor. Bere xe var-eyunç’uşun. Nuşveli. (AŞ-Ok’ordule) Çocuğun eli erişmiyor. Yardım et. → eyanç’uşen; yunç’uşun, yunç’işun


eyuren/ euren (PZ ~ AŞ-Ok’ordule) AD hal f. [fb.{e-}] Birinden [dat.] nefret ediyor. Birine [dat.] kızgındır. Birine [dat.] kini var. Aydini İsmailis euren. (PZ-Apso) Aydın İsmaili’ye kızgındır. Xasani Alis eyuren. Var-alimben. P’anda non3xak’ams. (PZ-Cigetore) Hasan’ın Ali’ye kini var. Sevmiyor. Her zaman sataşıyor. Yilmazi eguren. (ÇM-Ğvant) Yılmaz sana kızgındır. Mu-şeni Ayşe eurer ? (AŞ-Ok’ordule) Niye Ayşe’den nefret ediyorsun ?


eyust’vams/ eyust’vay (PZ ~ AŞ) AL har.f. [fb.{e-} veya {eye-}] [kb.{u-}’nun işlevi belli değil] [fb.{e-} veya {eyo-}] [emp.şm.1.tek. evust’vam/ ebust’vam veya eyevust’vam/ eyebust’vam] Bir şeyin üstünde kayıyor. Bir şeyin üzerinden kayıyor. Gzas evust’vi. (PZ-Cigetore) Yolda kaydım. Mturi in3’inen. Badi gzas eyust’u do colu do vorsi ç’i soti var-not’roxu. (PZ-Cigetore) Kar eriyordu. İhtiyar yolda kayıp yere düştü. Ama iyi ki bir yeri kırılmadı. M3xulişi 3eplas cemabazginu. Evust’vi. Cevoli. (PZ-Cigetore) Armutun kabuğuna yanlışlıkla (= istemeyerek) bastım. Kaydım. Düştüm.


eyuşinaxay (ÇM) EDA har.f. Birine ait [dat.] bir şeyi [aps.] ilerde onun kullanması için saklıyor. Ayşe berepeşi inora-dolokunaşepe cençxva-ora moxt’asi eyuşinaxay. (ÇM-Ğvant) Ayşe çocukların kışlık giysilerini bahar gelince saklıyor.(eşaşinaxums altında) eşuşinaxams


ezani (PZ)(AŞ)(AH-Borğola)(AK) i. Ezan. [< Arp.] Ham şk’uni xocak opşa vorsi ezani iyoxams. (PZ-Cigetore) Şu bizim imam çok güzel ezan okuyor. Ezani iyoxay. (AŞ-Ok’ordule) Ezan okunuyor (= adının verilmesi gerekmeyen biri ezan okuyor). Ezani biyoxam. (AŞ-Ortaalan) Ezan okuyorum. Nciri gomak’k’ayibu. Ezani iyoxinaşşa kopxer. (AŞ-Ortaalan) Uykuyu kaybettim. Ezan okununcaya kadar oturuyorum. Ezani ik’itxert’aşi t’rik’i t’rik’iz var-eidven. (AH-Borğola) Ezan okunurken bacak bacak üstüne atılmaz. Ezani icoxups. (AK-Döngelli) Ezan okunuyor (= adının söylenmesi gerekmeyen biri ezan okuyor). → oxvamu-oyoxinu; izani


ezdims/ ezdips/ yezdips (AH ~ HP) EA/øA har.f. [AH-Borğola’da hem ezdims hem ezdums denir.] I. EA har.f. (AH ~ HP) Alttan yukarıya taşıyor, kaldırıyor ya da alıyor. Yerinden ayırıyor. Kemalik xomula dişkape hakolen hekole berez golut’k’omerz. Berek-ti hekolen ezdims. (AH-Lome) Kemal kuru odunları buradan öteye çocuğa atıyor. Çocuk da öteden alıyor. Berek mç’k’udi var-ezdims. “Dokoru-i ?” ya do xe mentxims. (AH-Lome) Çocuk ekmeği almıyor. “Soğudu mu ?” diye elliyor. Kçeşi urz*eni k’ayi gi3’onsna na-ginon k’o ezdi. (AH-Lome) Beyaz üzüm seversen istediğin kadar al. Ntxiri ar-jur ndğaz mjoraz kodupini. Ezdimt’aşi bigate k’ayi doçakşi. Ok’açxe bu3xite çonçi k’ayi moyakosi do hemindo şkule k’ak’alepe ok’okosi do jin ar mutu koyotvi. (AH-Lome) Fındığı bir iki gün güneşe ser. Kaldırırken çubukla güzelce döv. Sonra tırmıkla kuru kabukları üzerinden iyice süpür ve ondan sonra taneleri bir araya toplayıp üzerine bir şey örtüver. Ham dişkape gzas kebzdat. Na-golaxtasen k’oçiz nağen. (AH-Lome) Bu odunları yoldan kaldıralım. Geçecek insanlara engel oluyor. Madulyapek ont’ulez kvalepe ezdiman. (AH-Borğola) İşçiler tarlada taşları alıyor. Ma ont’ulez kvalepe ebzdi-dort’un. (AH-Borğola) Ben tarlada taşları almıştım. 3’oxle karmat’eşe bidaşi mekosalez na-ok’ibğen but’k’ape ebzdimt’i. (AH-Borğola) Eskiden değirmene gidince süzgeçte toplanan yaprakları alırdım. Dolmişepez dido ezdaz ya do k’oçepe şa mçikoman. (AH-Borğola) Dolmuşlar çok adam alsın diye insanları habire sıkıştırıyorlar. Cuma-muşik oxmarinu şeni xerxi ak’vanduşi DoğanikMu tkvala ren ? Mundes ginonna ezdiu3’u. (AH-Borğola) Kardeşi kullanmak için bıçkıyı istediğinde DoğanNe biçim sözdür (= ne demektir) ? Ne zaman istersen aldedi. Alik kart’ali ezdims. (HP-P’eronit) Ali kâğıt alıyor. Alik k’alemi kezdu. (HP-P’eronit) Ali kalemi aldı. → ezdums/ ezduy, yezdips; ek’azdums/ ek’azduy; e3’azdims; i3’ozdips

yet. yazden : Kaldırabiliyor. Nca monk’a na-ren şeni berez var-yazden. Tok’ite ek’itorums. (AH-Lome) Ağaç ağır olduğundan çocuk kaldıramıyor. İple sürüklüyor. Badiz ç’uvali va-yazdu. Memet’ik doloxe amutorams. (AH-Lome) Yaşlı adam çuvalı kaldıramadı. Mehmet (o adam için onun çuvalını) içeriye sürüklüyor.

f.-s. ezdoni : Kaldırılması gereken. Oxorişi jin na-yobğun but’k’ape ezdoni ren. Maçxa metragasen. (AH-Borğola) Evin üzerinde dökülmüş [halde duran] yapraklar alınmalıdır. Oluğu tıkayacak.

+ yuzdams/ yuzdaps EDA har.f. Birine ait [dat.] bir şeyi [aps.] kaldırıyor. Handğa dikişepe emizdat’ez. Ala doxtorikYaraz akinti giğunya do dikişepe var-emizdu. (AH-Lome) Bugün dikişlerim alınacaktı. Ama doktorYaranda akıntı vardiye dikişlerimi almadı. Oxoris o3xoneşe epti-dort’un. Na-epti mskala emizdez do hek gemokaçez. (AH-Borğola) Evde tavan arasına çıkmıştım. Çıktığım iskeleyi aldılar ve orada mahsur bıraktılar.

[dey. nosik yuzdams (AH): Birinin [dat.] aklı kesiyor.] Berez ha3’i nosik var-yuzdams. İrdaşi hamtepe iri açkinasen. (AH-Lome) Çocuğun şimdi aklı kesmiyor. Büyüyünce bunların hepsini bilecek. Hem oxorcaz çkar nosik va-yuzdams. “Bere pxvelumya do ğvaz nuç’k’omams. (AH-Lome) O kadının hiç aklı kesmiyor. “Çocuğu öpüyorumdiye yanağından ısırıyor. → nosi oxuzdams; nosik nuk’vatams

II. EA har.f. (AH) Alıyor. 1. Yiyecek vs [aps.] alıyor. Kçeşi urz*eni k’ayi gi3’onsna na-ginon k’o ezdi. (AH-Lome) Beyaz üzüm seversen istediğin kadar al. Nurik topurişi tenekepe xete moi3’onams do monk’a na-ren ezdims. (AH-Lome) Nuri bal tenekelerini elinde tartıyor ve ağır olanını alıyor. Kçe urz*eni k’ai gi3’onsna na-ginon k’onari ezdi. (AH-Borğola) Beyaz üzüm hoşuna gidiyorsa istediğin kadar al. 2. İlâç [aps.] alıyor. Sadiği sit’maten ğurut’u. Kai nç’ami ezdu do skidalaşe goiktu. (AH-Borğola) Sadık sıtma ile ölüyordu. İyi ilâç almış. Hayata döndü. 3. Payını [aps.] alıyor. Na-p’3’ilit ntxiri sum cumak ok’obirtit do ma-ti na-manç’en k’onari ebzdi. (AH-Borğola)

Topladığımız fındığı üç kardeş bölüştük ve bana düşen (= hakkım olan) kadarını aldım.

III. EA har.f. (AH) Tahammül ediyor. Katlanıyor. Omeriz muntxa u3’vare ezdims. Ala Xasaniz k’at’a nena var-yazden. (AH-Lome) Ömer’e ne söylersen kaldırabiliyor. Ama Hasan her sözü kaldıramıyor. → iç’ibray, iç’ibren, iç’ibrams; moiç’ibray/ moiç’ibrams; isarbams, isap’rams; nuxondun; naxondinen; ninç’en[1]

yet. yazden : Tahammül edebiliyor. Katlanabiliyor. Omeriz muntxa u3’vare yazden. Ala Xasaniz k’at’a nena var-yazden. (AH-Lome) Ömer’e ne söylersen kaldırabiliyor. Ama Hasan her sözü kaldıramıyor.

IV. øA har.f. (AH) Kar [aps.] eriyor (= Gösterilmeyen özne karı [aps] kaldırıyor). K’açkariz mtviri var-ezdaşa mtviris mtviri yomtums. (AH-Lome) Kaçkarlarda kar kalkmadan kar üstüne kar yağar. Ont’ulez mtviri ezdims. T’aoni m3ika dot’ubu. (AH-Lome) Tarlada kar kalkıyor. Havalar biraz ısındı. → ezdun[1]; ezduyIII


ezdums (PZ), ezduy (ÇM ~ AŞ), ezdums (FN)(AH-Borğola) EA/øA har.f. [AH-Borğola’da hem ezdims hem ezdums denir.] I. (PZ ~ FN)(AH-Borğola) EA har.f. Kaldırıyor. 1. Alttan yukarıya taşıyor. K’oçik xvala xvala ncalepe ezdums. (PZ-Apso) Adam tek başına ağaçları kaldırıyor. 3’i3’ila ti ezduy. Usuli usuli nanç’en. (ÇM-Ğvant) Yılan kafasını kaldırıp yavaş yavaş yaklaşıyor. Badi k’oçiHim buç’ç’i ebzdaredeyi nokan3aray. (AŞ-Ok’ordule) Yaşlı adamO kütüğü kaldıracağımdiye ıkınıyor. K’oçik biga ezdums. (FN-Ç’anapet, Ç’enneti, Sumla) Adam sopayı kaldırıyor. Bozo-çkimi dido digunz*anu. Xe ezdayiz naylaşi ç’art’ağiz yunç’uşun. (FN-Ç’anapet) Kızım çok uzadı. Kolunu kaldırınca serenderin balkonuna yetişiyor. Doğanik papa ipxort’aşi k’uzite moşkva na-ezdums şeni jin-muşi goit’a3ams. (AH-Borğola) Doğan muhallebi yerken kaşıkla bol aldığı için üstüne yapıştırıp bulaştırıyor. Na-nulu gyai evedi evedi kezdu. (FN-Ç’enneti) Yere düşen ekmeği acele ile kaldırdı. 2. Alıyor. Yerinden ayırıyor. Götürüyor. Ayşe cençxva-ora moxt’asi inora-dolokunaşepe ezduy. (ÇM-Ğvant) Ayşe bahar gelince kışlık giysileri kaldırıyor (= başka bir yere saklıyor). Lazut’i hişo kobğun do miti ti var-ezduy. (AŞ-Ok’ordule) Mısır öylece dökülmüş halde duruyor da kimse de kaldırmıyor. Atmaca civcivi ezduy. (AŞ-Ok’ordule) Atmaca civcivi kaldırıyor. Bozomota masaşi orti balk’oni k’ale cepatxuy. Va-naxvaşa kezdums. (AŞ-Ok’ordule) Kız masa örtüsünü balkon tarafından silkeliyor. Yıkamadan kaldırıyor. K’uzi colu. Bere ko3’uzun. Ezdi. (AŞ-Ok’ordule) Kaşık düştü. Çocuğun önünde duruyor. Kaldır. Noğaz toli-çkimişi ogine ar biç’i berek na-geloburt’u mçoxa ezdu do k’oçepez na-goşat’alu steri imt’u. (FN-Ç’anapet) Çarşıda gözümün önünde bir erkek çocuk asılı duran hırkayı aldı ve insanlar arasına daldığı gibi kaçtı. → ezdims, ezdips, yezdips; ek’azdums/ ek’azduy; e3’azdims; i3’ozdips

yet. emazden, egazden, eyazden/ yazden vs : Kaldırabiliyor. a. Alttan yukarıya taşıyabiliyor. Ali eçi-do-aşi mt’u yat’oni eyazden. (ÇM-Ğvant) Ali yirmi altı karış kalas kaldırabiliyor. Him na-moyiduy k’alassi si var-egazden. (AŞ-Ortaalan) Onun yüklendiği kalası sen kaldıramazsın. Mo-momaber. Ma si var-emazden. (AŞ-Ortaalan) Sırtıma çıkma. Ben seni taşıyamam. Livadi-çkuniz mtel meyveşi koren. Şanak 3’ut’a cuma-muşi moikaçams do var-yazden. (FN-Sumla) Şana küçük kardeşini kucaklıyor ama kaldıramıyor. b. Alabiliyor. Götürebiliyor. Ayşe ar ndğa na-şk’orasen mt’alepe ndğa-gverdişi eyazden. (ÇM-Ğvant) Ayşe bir günde biçtiği otları yarım günde kaldırabiliyor (= toplayıp bir yere yerleştirebiliyor). Naa-ti gi3’ons heya egazden. (FN-Ç’anapet) Bahçemizde her çeşit meyve var. Hangisini istersen alabilirsin. c. Tahammül edebiliyor. Katlanabiliyor. Ali guri mçilana uğun. Ogorik’o-ti eyazden. (ÇM-Ğvant) Ali’nin gönlü geniş. Küfür etsen de kaldırabiliyor. Baba-muşi uk’riyasi bere eyazden. Xark’i na-k’riyasen var-eyazden. (AŞ-Ok’ordule) Babası bağırınca çocuk tahammül edip kaldırabilir. Başkaları bağırınca kaldıramaz (= katlanamaz).

f.-i. ozdu : Alttan yukarıya taşıma. Kaldırma. K’alatişi tok’i ntxiri ozduten dişiri do dimç’ipanu. (FN-Ç’anapet) Sepetin ipi yük taşımaktan aşınıp inceldi.

+ eyuzdams/ eyuzday (PZ ~ AŞ), yuzdams/ yuzdaps (FN) EDA har.f. Birine ait [dat.] bir şeyi [aps.] kaldırıyor. Tomalepe evuzdi do ofrinditi komevajundi. (ÇM-Ğvant) Saçlarını açıp alnını öptüm. T’akimepeşi nk’ola so-ti dobdvare açkinen do muturen kemizdams. (FN-Ç’enneti) Aletlerin, takımların (= çekiç, bıçkı vs’nin) olduğu yerin (= dolabın) anahtarını nereye bırakırsam onu keşfediyor (= buluyor, anlayabiliyor) ve hepsini alıkoyuyor.

II. (ÇM) EA har.f. Muhafaza ediyor. Koruyor. Ali mu-ti meçare ezduy. (ÇM-Ğvant) Ali’ye ne verirsen koruyor (= muhafaza ediyor). Ayşe şuk’a tasepe tutxu mbela mek’oruy do ezduy. Tasepe va-k3uran. (ÇM-Ğvant) Ayşe salatalık tohumlarını tülbente sarıp saklıyor. Tohumlar çürümüyor. → şinaxuy

III. (ÇM) øA har.f. Kar eriyor (= Gösterilmeyen özne karı [aps.] kaldırıyor.) Kar kalkıyor. Cençxu-ora komoxt’u. Rak’anepe mturi ezduy. (ÇM-Ğvant) İlkbahar geldi. Tepelerde kar kalkıyor (= eriyor). Ceyinora na-mtu mturi p’ri ezdu andğa na-mtuy mturi eyomtuy. (ÇM-Ğvant) Sonbaharda yağan kar kalkmadan bugün yağan kar üstüne yağdı. → ezdun[1]; ezdimsIV

IV. (FN) EA har.f. 1. Korumaya alıyor. Kaldırıyor. Ançelek livadi ezdums. (FN-Ç’anapet) Ançele bahçedeki ekini kaldırıyor. Şeyepe-skani oxormonduniz mot giz*in ? Hantere ar soti kezdi ! (FN-Ç’anapet) Eşyaların evin ortasında niye duruyor ? Bunları bir yere kaldır ! Berepeşi nanak obiralepe ezdums. (FN-Ç’anapet) Çocukların annesi oyuncakları topluyor. (= Korumaya alıyor.) 2. İhmal ediyor. Rafa kaldırıyor. Oncğore ezdez-doren. (FN-Ç’anapet, Sumla) Utanma duygusunu kaybetmişler.


ezdun[1] (PZ-Apso)(AŞ-Ok’ordule) Aø har.f. Kar [aps.] kalkıyor ya da kayboluyor. Mtuyi ezdun. (PZ-Apso) Kar kalkıyor. Mturi ezdun. (AŞ-Ok’ordule) Kar kalkıyor (= kayboluyor). → ezduyIII; ezdimsIV


ezdun[2] (AŞ-Ok’ordule) EA har.f. Saklıyor. Oxorişi nk’ola ezdun. Evin anahtarı saklıyor. → şinaxums/ şinaxuy/ şinaxups


ezgi i. Melodi. [< Fra.] Ezgi. Na-p’ç’ari tkvalape şeni ar ağani ezgi-ti ma p’i. (AH-Borğola) Yazdığım sözleri için yeni bir ezgiyi de ben ben yaptım. → k’aide; muzik’i


eziyeti i. Eziyet. [< Arp.] Hak’o eziyetis muç’o ninç’e(r) ? (AH-Lome) Bu kadar eziyete nasıl katlanıyorsun ?


ezmoce (PZ ~ AŞ-Ok’ordule), ezmoje (ÇM-Ğvant) i. Rüya. Seriş oşk’endas p’iyat’i ezmoce bz*iri. Cep’k’u3xi. Himu do ok’ayi ç’umanişaşa va-domacinu. (PZ-Cigetore) Gece ortasında kötü rüya gördüm. Uyandım. Ondan sonra sabaha kadar uyuyamadım. # Ma huy xolo mutxa kogomaşinu / Emaşik’en yari kelemişinu / Ti kok’o3’ovudvi domit’işinu / Amseri ezmoje sevdali-şk’imi. (ÇM-Ğvant, K’.Z.) Yine şimdi bir şey anımsadım / Hıçkırıyorum sevgilim beni andı / Başımı ona koydum (o beni) kaşıdı / Bu gece rüyamda sevgilim. P’anda ezmoce st’eri borer. (AŞ-Ok’ordule) Sanki rüyadaymış gibiyim. → izmoce


e3xa (PZ) i. Borç. Xasanik e3xa-muşi goipağums. (PZ-Cigetore) Hasan kendi borcunu temizliyor (= ödüyor). → meçama, meçamoni; borji, borci; e3xeri


e3xeri (AK) i. Borç. → e3xa; meçama, meçamoni; borji, borci

[dey. e3xeri gu3’umers : Birinden [abl.] borç alıyor.] Fadimek dadi Xavanaşen ar teneke lausti-mkviri e3xeri gu3’umers. (AK-Döngelli) Fadime Havva haladan bir teneke mısır unu ödünç alıyor. ei3xams/ ei3xay, i3xams, ni3xams


e3’a- (PZ ~ HP) fb. [/a/ önünde e3’v- (PZ ~ AŞ), e3’- (FN ~ HP) ] [/o/ önünde e3’- (PZ), e3’v- (ÇM ~ AŞ), e3’- (AŞ’nin bir kısmı)(FN ~ HP) ] [/i/ ve /u/ önünde e3’-] [va-/ ba-, vi-/ bi-, vo-/ bo-, vu-/ bu-, ma-, ga-, mi-, gi-, mo-, go önünde e3’e-] → i3’a-

I. Altta, alta, alttan. Altında, altına, altından. (Ör. e3’adums/ e3’aduy/ e3’adumers/ e3’adumels)

II. Alttan yukarıya doğru. (Ör. e3’vok’anay, e3’onk’anams)

III. [işlevi belli değil] (Ör. e3’vabğen)


e3’abğen (PZ-Apso)(FN ~ HP) Dø e.f. ≠ e3’vabğen

I. (PZ-Apso) Garip bir sıkıntıda bulunuyor. Cemalis ke3’abğu. Cemal’in başı dertte, kıçında pireler uçuşuyor.

II. (FN ~ AH) Rüyada kâbus görüyor. Birine rüyada korku ve şüphe basıyor. Cemalis ke3’abğu. (FN-Ç’enneti) Cemal rüyada kâbus görmüş. İzmocez e3’emabğu. (FN-Sumla) Rüyada kâbus gördüm, korktum. Hamseri izmocez p’at’i muntxanepe k’e3’emabğu. (AH-Borğola) Bu gece rüyada kötü bir şeyler gördüm.

III. (HP) Ateşten rüya görerek sayıklıyor. Cemalis ke3’abğu. (HP-P’eronit) Cemal ateşten sayıklamaya başladı.


e3’açxams (PZ), e3’açxay (ÇM), e3’açxuy (AŞ), e3’açxums (FN), e3’açxims (AH ~ HP-P’eronit), e3’açxips (HP) EA har.f. Alttan yukarı doğru (çamaşır ve insan vücudu dışındaki şeyi) yıkıyor. Oxoyiş tudele dido oraz na-var-bixmarit şeni limsaten dik’oru-dort’u. Nanak xort’umiten 3’k’ari e3’obams do e3’açxums. (FN-Ç’anapet) Evin altını çok zamandır kullanmadığımız için her tarafı örümcek sarmıştı. Annem altan hortumla su dökerek temizliyor. → i3’açxips


e3’aç’adums/ e3’aç’aduy (PZ ~ AŞ) EAL har.f. Alttan yukarı belirsiz bir şeyi [aps.] çakıyor. Ali tude mutxa e3’aç’aduy. Ç’ak’uç’i-nena mulun. (ÇM-Ğvant) Ali aşağıda bir şey çakıyor. Çekiç sesi geliyor. → e3’aç’k’adums/ e3’aç’k’adups, i3’aç’k’adups

f.-s. e3’aç’aduşi (PZ) : Alttan yukarı çakılması gereken. Alişi oxorişi on3xodure e3’aç’aduşi ot’u. Xasani moxt’u do hus e3’aç’adums. (PZ-Cigetore) Ali’nin tavanı çakılı değildi. Hasan geldi de şimdi alttan yukarıya çakıyor.

+ e3’uç’adams/ e3’uç’aday (PZ ~ AŞ) EDA har.f. Alttan yukarı belirli bir şeye [dat.] çivi vs’yi [aps.] çakıyor. Oxorişi merterizepe dok3es. Ar avara ndğas ke3’evuç’adat. (PZ-Cigetore) Evin saçakları çürüdü. Bir boş zamanda alttan yukarı çakalım. Ali oxori tudendoİxi mo-e3’vobamt’aydeyi tutxu pi3arepe e3’uç’aday. (ÇM-Ğvant) Ali evin alt tarafına rüzgârdan korumak için ince tahtalar çakıyor. Otva-şk’uni gaminç’oru. Usta pi3ari e3’uç’aday. (AŞ-Ok’ordule) Çatımız delindi. Usta tahta alttan yukarı çakıyor.


e3’aç’k’adums/ e3’aç’k’adups (FN ~ HP) EAL har.f. Alttan yukarı belirsiz bir şeyi [aps.] çakıyor. Xasanik nayla-ç’art’ağiz pi3ari e3’aç’k’adumz. (FN-Ç’anapet) Hasan serenderin teras altına tahta çakıyor. Jindolen k’arfi var-niç’k’aden. Ustak pi3ayi tudelen e3’aç’k’adums. (AH-Lome) Yukarıdan çivi çakılamıyor. Usta tahtayı alttan çakıyor. Ramizik tavanis k’arfi e3’aç’k’adums. (HP-P’eronit) Ramiz tavana alttan çivi çakıyor. → e3’aç’adums/ e3’aç’duy; i3’aç’k’adups

+ e3’uç’k’adams/ e3’uç’k’adaps EDA har.f. Alttan yukarı belirli bir şeye [dat.] çivi vs’yi [aps.] çakıyor. Pederik naylaz mturik na-gamaxoru pi3ariz e3’uç’k’adamz. (FN-Ç’anapet) Babam serenderde farenin oyduğu tahtaya alttan çakıyor. Xayatiz pi3ayi goşat’roxu. Babak axireşen nca e3’uç’k’adams do ok’ap’et’anams. Jin-ti ağani pi3ayi yoç’k’adasen. (AH-Lome) Hayat odasında döşeme tahtası kırıldı. Babam ahırdan alttan yukarı doğru ağaç çakıp sağlamlaştırıyor. Üst tarafına da yeni tahta çakacak. KemalikOkotumales mç’ima mot-gyomç’imt’asya do saçaği-muşis pi3ari e3’uç’k’adams. (AH-Borğola) Kemal Kümese yağmur yağmasındiye saçağının altına tahta çakıyor. Memet’ik mtvirite na-dolondruk’u bagenişi xart’omapeMot-gonstut’asya do mçxu pi3arite e3’aç’k’adu do ok’ap’et’anu. (AH-Borğola) Mehmet kardan eğilen mandıranın ahşap örtüsünüÇökmesindiye kalın tahta ile alttan çakarak sağlamlaştırdı. Ramizik sanduğis e3’uç’k’adums. (HP-P’eronit) Ramiz sandığın kırık olan tabanına altından çakıyor.


e3’adgams/ e3’adgay (PZ ~ ÇM) EAL har.f. Alta dik duracak şekilde koyuyor. → e3’adguy/ e3’adgums, e3’adgims/ e3’adgips, i3’adgips

+ e3’udgams/ e3’udgay EDA har.f. Bir şeyin altına [dat.] başka bir şeyi [aps.] dik duracak şekilde koyuyor.


e3’adgin (FN ~ HP) AL hal f. Bir şeyin altında dik duracak şekilde konmuş haldedir. K’alatiz na-dolobobği ntxiri nayla tudele e3’adgin. (FN-Ç’anapet) Sepette doldurduğum fındık serenderin altında duruyor. N3a xon3unt’aşi ncaz var-e3’adgitare. (AH-Borğola) Gök gürlerken ağaç altında durmayacaksın. → e3’adgun, i3’adgin


e3’adgitun (FN ~ HP) AL har.f. Bir şeyin altına girip ayakta duruyor. Aliz oxorişi nk’ola var-uğurt’u. Mç’ima moxtuyiz naylas tudele e3’adgitu. (FN-Ç’anapet) Ali’nin ev anahtarı yoktu. Yağmur gelince serenderin altına girio durdu. Mç’ima moxtayiz kotumepe oç’vetelaz e3’adgitunan. (FN-Sumla) Yağmur yağınca tavuklar çatının altına sığınıyorlar. Coğoriz nosi uğun. Mç’ima mç’imaşi ncaz e3’adgitun. (AH-Lome) Köpeğin aklı var. Yağmur yağınca ağacın altında duruyor. “Mç’imaz mot-bişuvert’aya do ncaşi tude e3’adgitun. (AH-Borğola) “Yağmurda ıslanmıyayımdiye ağacın altında duruyor. → e3’adgutun, i3’adgitun


e3’adgims (AH), e3’adgims/ e3’adgips (HP) EAL har.f. Alta dik duracak şekilde koyuyor. → e3’adgams/ e3’adgay, e3’adguy/ e3’adgums, i3’adgips

+ e3’udgams/ e3’udgaps EDA har.f. Bir şeyin altına [dat.] başka bir şeyi [aps.] dik duracak şekilde koyuyor. Emine ! Kapçaz ar mutu ke3’udgi. Na-içxu şeni 3’k’ayi 3’rodun. Tude mot-dibet’az. (AH-Lome) Emine ! Hamsinin altına bir şey koy. Yıkandığı için suyu süzülüyor. Yere akmasın.


e3’adgun (PZ ~ AŞ) AL hal f. Bir şeyin altında dik duracak şekilde durmuş ya da konulmuş haldedir. Omşvelinaşi tudes k’uk’ma e3’adgun. (PZ-Cigetore) Çeşmenin altında güğüm konulmuş. Alişi mangana otva tudendo e3’adgun. (ÇM-Ğvant) Ali’nin arabası çatının altında duruyor. Araba-şk’imi Yilmazişi oxori e3’adgun. (AŞ-Ok’ordule) Arabam Yılmaz’ın evinin altında duruyor. Na-gorum ç’uk’k’ali masa e3’adgun. (AŞ-Ortaalan) Aradığin kazan masanın altındadır. → e3’adgin, i3’adgin


e3’adguy (AŞ), e3’adgums (FN) EAL har.f. Alta koyuyor. Aytekini araba-muşi oxori e3’adguy. (AŞ-Ok’ordule) Aytekin arabasını evin altına koyuyor. → e3’adgams/ e3’adgay, e3’adgims/ e3’adgips, i3’adgips

+ e3’udgay/ e3’udgams EDA har.f. Bir şeyin altına [dat.] başka bir şeyi [aps.] koyuyor. Mç’ima comç’imsna ç’uk’k’ali e3’udgi. (AŞ-Ortaalan) Yağmur damlıyorsa kazanı altına koy.


e3’adums (PZ), e3’aduy (ÇM ~ AŞ), e3’adums (AŞ-Dutxe), e3’adums/ e3’adumers (FN), e3’adumels (FN-Sumla), e3’adumers (AH ~ HP), EAL har.f. [perf.1.tek. e3’abdvi; part. e3’adve(r)i/ e3’adume(r)i] Alta yatay koyuyor. Ali arguni p’anda dojinaşe tudendo e3’aduy. (ÇM-Ğvant) Ali büyük baltayı her zaman yatağın altına koyuyor. 3’inek’i modveri var-iskurinen. Sobas tude e3’advi. (AH-Lome) Çorap giyinik halde kurutulmaz. Sobanın altına koy. Kemalik şkurinaten k’aryolaşi tude t’ufeği e3’adumers do incirs. (AH-Borğola) Kemal korkudan karyolanın altına tüfeği koyup da yatıyor. → i3’adumers, i3’advars

+ e3’udums/ e3’uduy, e3’udumers/ e3’udumels EDA har.f. Bir şeyin altına [dat.] başka bir şeyi [aps.] yatay koyuyor. Xasanik k’ulişi p’aç’as kva e3’udums. (PZ-Cigetore) Hasan sandalyenin ayağının altına taş koyuyor (= ayağına taşla destek veriyor). Ayşe oxori-nk’ola nek’na tudendo e3’uduy. (ÇM-Ğvant) Ayşe anahtarı kapının altına koyuyor. Ali monk’a kvalepe ek’azduy. Ma xibarepe e3’evudum. (ÇM-Ğvant) Ali ağır taşları kaldırıyor. Ben altına kırık taşları koyuyorum. Ayşe oxori-nk’ola p’anda nek’na-mekosale tudendo e3’uduy. (ÇM-Ğvant) Ayşe her zaman evin anahtarını kapının altındaki kalasın altına koyuyor. M3xuli k’alatişi ntxiriz mot-e3’udumer. İzlip’en. (FN-Ç’anapet) Armudu sepetteki fındığın altına koyma. Eziliyor. Muavinik arabaz t’ak’ozi e3’udumers. (AH-Lome) Muavin arabaya takoz koyuyor.


e3’agoruy/ e3’agorums (AŞ ~ FN) EAL har.f. I. Bir şeyin [lok.] altında bir şeyi [aps.] arıyor. Selimi sedirişi tudele a mutxa e3’agoruy. (AŞ-Ok’ordule) Selim sedirin altından bir şey arıyor. Cordanik berez na-nulu obirale arabaşi tudele e3’agorumz. (FN-Ç’anapet) Cordan, çocuğun elinden düşen oyuncağı arabanın altında arıyor.

II. (FN) mec. Bahane arıyor. Cuma-çkimik dulyaşa var-oxtimu şeni p’anda a mutxa e3’agorumz. (FN-Ç’anapet) Kardeşım işe gitmemek için her zaman bir bahane arıyor. mayana k’orobuy; 3’iloğma k’orobuy; maana gorums


e3’agutun (PZ ~ AŞ) AL har.f. 1. [insan veya hayvan] Bir şeyin altına girip ayakta duruyor. “Mç’ima mç’imasi mo viğvert’adeyi çami tudendo e3’agutun. (ÇM-Ğvant) “Yağmur yağınca ıslanmayayımdiye çamın altına giriyor. İ3’arare. Nayla ke3’aguti. (AŞ-Ortaalan) Islanacaksın. Serenderin altına gir. 2. [sıvı] Biri şeyin altında birikiyor. Na-mcay yeri xolo 3’ari e3’agutun. (AŞ-Ortaalan) Yattığım yerin altında gene su birikiyor. → e3’adgitun, i3’adgitun


e3’akotums (PZ-Apso) EAL har.f. Altına katlıyor. → e3’akot’ums, e3’ak’otuy, e3’ak’ot’t’uy, e3’akot’ums/ e3’akot’ups, i3’akot’ups


e3’akot’ums/ e3’akot’ups (PZ-Cigetore)(FN ~ HP) EAL har.f. Altına katlıyor. → e3’akotums, e3’ak’otuy, e3’ak’ot’t’uy, i3’akot’ups

part. : e3’akot’eri : Altına katılmış halde. P’aç’a e3’akot’eri opşa dopxedi do k’uçxepe gamamibuzgu. (PZ-Cigetore) Ayaklarımı bükerek çok oturdum da ayaklarım uyuştu.


e3’ak’otuy (ÇM ~ AŞ-Ok’ordule) EAL har.f. Altına katlıyor. → e3’akotums; e3’ak’ot’t’uy; e3’akot’ums/ e3’akot’ups, i3’akot’ups

part. e3’ak’oteri : Altına katlayarak. Altına katlanmış halde. Ali k’uçxe e3’ak’oteri doxedasi k’uçxe gamvozurzen. (ÇM-Ğvant) Ali ayağını altına alıp (= altına katlayıp) oturunca ayağı uyuşuyor.


e3’ak’ot’t’uy (AŞ-Ortaalan) EAL har.f. Altına katlıyor. → e3’akotums, e3’akot’ums; e3’ak’otuy; e3’akot’ums/ e3’akot’ups, i3’akot’ups


e3’alams (FN ~ HP), e3’alaps (HP) Aø har.f. Alt tarafa düşüyor. → e3’olams, e3’volay; i3’alaps

+ e3’ulams/ e3’ulaps AD har.f. Bir şeyin [dat.] altına düşüyor. Berek na-e3’ulasen kart’ali xarums. (FN-Ç’anapet) Çocuk önüne gelen kâğıdı yırtıyor. Mzuğa epayiz ogine mutu-ti e3’ulasen dolitoramz. (FN-Ç’anapet) Deniz kabarınca önüne ne gelirse içeriye sürüklüyor. Mç’imaz e3’ulez. İ3’k’arenan. (FN-Sumla) Yağmura tutuldular ve ıslanıyorlar. Aliz dido işumaşi mu vasen var-uçkin. Na-e3’ulasen k’oçi goragadums. (AH-Lome) Ali çok kızdığı zaman ne yapacağını bilmez. Önüne gelenin orasını burasını darp eder. Bere ç’ut’alaşen oxiruz kogyogez do ha3’i muntxa e3’ulasen ixirs. (AH-Lome) Çocuğu küçükken çalmaya alıştırdılar. Şimdi ne bulursa çalıyor. Metiniz xez t’urva elokaçun. Gzas miti va-rt’aşi na-e3’ulasen ntxirepe t’urvaz dolot’k’oçams. (AH-Lome) Metin’in elinde torba var. Yolda kimse olmayınca önüne gelen fındıkları torbaya atıyor. K’oçik k’ap’k’ap’i steri i3’k’ers. Seyi ke3’emilazna guri mit’k’va3un. (AH-Lome) Adam hortlak gibi bakıyor. Gece karşılaşırsam ödüm kopar.


e3’ams (PZ) EA har.f. Üste doğru söküyor. → e3’uy, e3’k’ums, e3’k’ams, e3’k’ims, e3’kips, ye3’k’ips

şsz ei3’en : Üste doğru sökülüyor. Üste doğru sökülüp açılıyor. Onçaxuleşi demet’ula ei3’en. (PZ-Cigetore) Yayığın örtüsü üstten açılıyor. Muxi jindo ei3’en. (ÇM-Ğvant) Çivi üste doğru sökülür. [◘ eşb. Aø har.f.]


e3’arçale (ÇM) i. Altına serilen bez. Mca-k’andğupe e3’arçale goyolay. (ÇM-Ğvant) Dutlar altına serilen bezin üstüne düşüyor.


e3’at’axums/ e3’at’axuy/ e3’at’axups (PZ ~ HP) EA har.f. Alttan kırıyor. Alttan yukarıya doğru kırıyor. Ali oxori-obazgaşepe e3’at’axuy. (ÇM-Ğvant) Ali evin direklerini alttan kırıyor. Otvaşi tudendo na-k’o3’aren kva e3’at’axuy. (AŞ-Ok’ordule) Damın altında duran taşı alttan kırıyor. Cordaniz naylaşi nk’ola gundunu. Naylaz amaxtimu şeni saçağişi pi3ari e3’at’axu. (FN-Ç’anapet) Cordan serenederin anahtarını kayıbetti. Serendere girmek için saçak tahtasını aşağıdan vurarak kırdı. Ustak betoni murç’ite tudelen e3’at’axums. (AH-Lome) Usta betonu murç ile aşağıdan kırıyor. → i3’at’axups

+ e3’ut’axams/ e3’ut’axay/ e3’ut’axaps ED/EDA har.f. I. ED har.f. Bir şeyin altını kırıyor. Xoşk’a var-e3’ut’axamşa moy-dvo3onam. (AŞ-Ortaalan) Sırığı alttan kırmadan dikme.

II. EDA har.f. Birine ait [dat.] bir şeyi [aps.] alttan kırıyor.


e3’axedun → e3’uxedun [E3’uxedun biçimi e3’axedun biçiminden türemiştir. Buna rağmen e3’uxedun biçimi temsilî maddebaşı edilmiştir. Lazca diyalektlerin çoğunda e3’uxedun biçimi e3’axedun ile eşanlamlı olarak kullanılıp çok daha yaygındır. Bu sınıflandırma, henüz tartışma konusudur.]


e3’axen (AH) AL hal f. Bir şeyin [lok.] altında oturmuş haldedir. Xasani felamuris e3’axen. (AH-Lome) Hasan ıhlamur ağacı altında oturuyor. → e3’uxen maddebaşı

+ e3’uxen AD hal f. Bir şeyin [dat.] altında oturmuş haldedir. Cemali seentiş tude e3’uxen. (AH-Lome) Cemal serenderin altında oturuyor. [E3’uxen biçimi e3’axen biçiminden türemiştir. Buna rağmen e3’uxen biçimi ayrıca temsilî maddebaşı edilmiştir. Lazca diyalektlerin çoğunda e3’uxen biçimi e3’axen ile eşanlamlı olarak kullanılıp çok daha yaygındır. Bu sınıflandırma, henüz tartışma konusudur.]


e3’azdims/ e3azdips (AH ~ HP) EA har.f. Alttan yukarı kaldırıyor. Cuma-çkimik ar oğmalu dişka xete gukaçams do e3’azdims. (AH-Borğola) Kardeşim bir yük odunu eliyle kucaklayıp da kaldırıyor. ezdums/ ezduy; ezdims/ ezdips, yezdips; ek’azdums/ ek’azduy; i3’ozdips


e3’a3’iren/ e3’a3’iyen (PZ ~ ÇM)(FN ~ AH HP) ADL har.f. Birinin [dat.] gözüne [lok.] altından görünüyor. Gonduni. Toliz mot e3’ema3’ire(r). (AH-Lome) Kaybol. Gözüme görünme. + a3’iren/ a3’iyen


e3’ibams[1]/ e3’ibay[1] (PZ ~ AŞ) EA har.f. I. (PZ ~ AŞ-Ok’ordule) Kendi vücudunun bir yerine [lok.] taşıma amaçlı bir şey [aps.] asıyor. Omuzluyor. Sırtılıyor. Xasanik bere e3’ibams. (PZ-Cigetore) Hasan çocuğu sırtılıyor. Ali yat’oni e3’ibay. İğay. (ÇM-Ğvant) Ali ağacı omuzlayıp götürüyor. Ayşe bere-muşi p’oca e3’ibay. Oxorişa mendiyonams. (AŞ-Ok’ordule) Ayşe çocuğunu alıp kucağına asıyor eve götürüyor.

II. (AŞ-Ortaalan) Kendinden daha ağır veya büyük bir şeyi sahiplenmek veya kendine mal etmek için kucaklıyor. Kendi gereksiniminden daha fazla bir şeyi kucaklıyor. Didi t’ik’k’ina ke3i’bu do iğay. (AŞ-Ortaalan) Büyük sepeti kucakladı da götürüyor.


e3’ibams[2]/ e3’ibay[2] (PZ ~ AŞ) EA har.f. Kendisinin altına sıvı [aps.] döküyor. Xasanik 3’ari e3’ibams. (PZ-Cigetore) Hasan kendisinin altına su döküyor.


e3’idums (PZ), e3’iduy (ÇM ~ AŞ), e3’idumers (FN ~ HP) EA/EAL har.f. a. EA har.f. Kendisinin altına yatay koyuyor. Xasanis pi3arişi k’ulis var-caxunen şeni post’i e3’idums. (PZ-Cigetore) Hasan tahta iskemleye oturamadığı için postu altına koyuyor. Ali dijinert’aşa ot’oçaşe ti-cedvaşe tudendo e3’iduy. (ÇM-Ğvant) Ali uyurken silahını yastığın altına koyuyor. Kemali k’oltuği p’ri doxeda yastuği ke3’iduy. (AŞ-Ok’ordule) Kemal koltuğa oturmadan yastığı altına koyuyor. Ali Xasani ke3’idu do vrossi dombaxu. (AŞ-Ortaalan) Ali Hasanı altına aldı da iyice (= rastgele ve güçlü darbelerle) dövdü. Pederik orz*oz doxedurt’aşa yastuği e3’idumerz. (FN-Ç’anapet) Babam iskemleye otururken altına yastık koyuyor. P’ap’ulik tude doxedut’aşi yastuği e3’idumers. (AH-Lome) Dedem yere otururken altına yastık koyuyor. Kvaz mot-gexedur. Minderi e3’idvi. (AH-Lome) Taşa oturma. Altına minder koy. b. EAL har.f. Kendine ait bir şeyin [lok.] altına bir şeyi [aps.] yatay koyuyor. Tude doxedut’aşiLet’aşi ini mot-goşomolamt’asya do mundiz pi3ari e3’idumers. (AH-Borğola) Yere otururkenToprağın soğuğu içime geçmesindiye kıçının altına tahta koyuyur. → i3’idumers, i3’idvars


e3’ikaçams/ e3ikaçaps/ i3’ikaçaps (FN ~ ÇX) EA har.f. Kendisi ayakta iken (çocuğu) kaldırıp koynuna tutuyor. Ma dulya bikomt’aşi Eminek bere e3’ikaçams. (AH-Lome) Ben iş yaparken Emine (ayakta durup) çocuğu koynuna alıyor. Bere var-dodgitun. A m3ika e3’ikaçi do kogoyoni. (AH-Lome) Çocuk durmuyor. Biraz koynuna alıp gezdiriver. → e3’ik’açams/ e3’ik’açay


e3’ik’açams/ e3’ik’açay (PZ ~ AŞ) EA har.f. [part. e3’ak’açeri] Kendisi ayakta iken çocuğu vs [aps.] kaldırıp koynuna tutuyor. Xasanis var-dvanç’inen do berepe e3’ik’açams-ayonen. (PZ-Cigetore) Hasan yorulmuyor da çocukları kucaklayıp götürebiliyor. → e3’ikaçams/ e3’ikaçaps/ i3’ikaçaps

part. e3’ak’açeri : Koynuna tutarak. Bere e3’ak’açeri goliyonay. (ÇM-Ğvant) Çocuğu koynuna tutup götürüyor. Ali ngolaşa mamuli e3’ak’açeri ayonen. (ÇM-Ğvant) Ali yaylaya horozu kucağında tutarak götürebiliyor.


e3’ina-ge3’ina (HP) i. Tahterevalli. → en3’a-cen3’a, 3’ilimoniII, on3’ona, en3’ona-gen3’ona


e3’incğonay (ÇM) EA har.f. Bir şeyi [aps.] kendi önüne katıp (ya da alıp) götürüyor. Ali pujepe ordoşa e3’incğonay. Omcunuşa uçuy. (ÇM-Ğvant) Ali erkenden inekleri önüne katıp (= alıp) otlatmağa götürüyor. + e3’uncğonay


e3’ipsams/ e3’ipsay/ e3’ipsaps (PZ ~ AH HP) Eø har.f. Kendi altına (= külotun içine) işiyor. Berek e3’ipsu. Mseli gont’ams. (PZ-Cigetore) Çocuk altına işedi. Sidik kokuyor.i3’ipsaps, i3’ipsips


e3’itkvams (AH-Lome) Eø dön.har.f. I. Kendi kendine konuşuyor. Dido mebazmonaşi kimi oras çkimebura e3’ebitkvam. (AH-Lome) Çok daldığımda kimi zaman kendi kendime konuşuyorum. II. Kendi kendine soru soruyor. Ma çkimebura e3’ebitkvi. (AH-Lome) Ben kendi kendime sordum. → goik’itxams; ciç’itxay; ti-muşiz k’itxoms


e3’i3’k’ers/ e3’i3’k’en (AH) ED har.f. Alttan yukarı bakıyor. P’ap’ulik uciz k’ayi var-ognams. Ala bazi bazi jindole e3’i3’k’en. (AH-Lome) Dedemin kulakları pek iyi duymaz. Ama arada yukarı doğru bakıyor. Seri n3az e3’i3’k’eduşi murun3xepe z*iru. (AH-Borğola) Gece göğe bakınca yıldızları gördü. → ek’a3’ersI, ek’a3’en; + e3’o3’k’ers/ e3’o3’k’en


e3’k’ams/ e3’k’ims/ e3’k’ips/ ye3’k’ips (AH ~ ÇX) EA har.f. Üste doğru söküyor. Axmet’ik na-e3’k’ims xorşape gopağumz do bageniz nodumers. (AH-Lome) Ahmet söktüğü fasulye sırıklarını temizleyip kulübeye dayıyor. Omerik m3xuliş fide e3’k’imt’aşi uçalime moizdamz do et’axums. (AH-Lome) Ömer armut fidesini topraktan sökerken uygunsuz çekip kırıyor. Ma na-dobo3oni masarepe babak iri e3’k’ims. (AH-Lome) Babam benim diktiğim kazıkların hepsini söküyor. Ont’ulez na-doborgit felamurepe iri doskidu. Babak e3’k’ims do gzaz golorgams. (AH-Lome) Tarlaya diktiğimiz ıhlamurların hepsi canlandı. Babam onları söküp yol kenarına dikiyor. Çayişi jin sedis mt’k’a golaçans. Xasanik drap’anite meç’k’orums. Mt’k’ape kyokişen var-e3’k’aşi a-jur tutaşi xolo komulun. (AH-Lome) Çayın üst setinde dikenler var. Hasan orakla kesiyor. Dikenleri kökünden sökmezsen bir-iki ay sonra tekrar gelir. → e3’ams, e3’uy, e3’k’ums


e3’k’ums (FN) EA har.f. Üste doğru söküyor. Da-çkimik ağne na-e3’k’u k’romi salata oxenu şeni geç’k’orums. (FN-Ç’anapet) Kız kardeşım salata yapmak için yeni söktüğü soğanı doğruyor. Nanak motalepe-muşik oxoyi e3’k’ez-gyoktesko-ti berepez çkar mutu var-u3’ume(r)z. Boyne moiç’ibramz. (FN-Ç’anapet) Annem torunları evi söküp yıksalar dahi çocuklara bir şey demiyor. Hep sabrediyor→ e3’ams, e3’uy; e3’k’ams, e3’k’ims/ e3’k’ips/ ye3’k’ips


e3’obams[1](PZ) EAL Altına asıyor. → e3’vobay[1]; e3’ok’idams/ e3’ok’idaps, i3’ok’idaps, i3’vok’idaps

+ e3’ubams[1] EDA har.f. Bir şeyin altına [dat.] başka bir şeyi [aps.] asıyor.


e3’obams[2] (PZ) (FN ~ HP-P’eronit), e3’obaps (HP) EAL har.f. 1. Bir şeyin altına sıvı [aps.] döküyor. Oxorca mtelli ağnose ren. Bereşi mseli masaz tude e3’obams. (AH-Lome) Kadın hepten akılsızdır. Çocuğun çişini masanın altına döküyor. 2. Bir şeyin altına alttan yukarıya doğru (sıvı) döküyor. Oxoyiş tudele dido oraz na-var-bixmarit şeni limsaten dik’oru-dort’u. Nanak xort’umiten 3’k’ari e3’obams do e3’açxums. (FN-Ç’anapet) Evin altını çok zamandır kullanmadığımız için her tarafı örümcek sarmıştı. Annem altan hortumla su dökerek temizliyor.

O3xonez aduşi 3’k’ari e3’obu do noskurinu. (AH-Borğola) Tavan arası tutuşunca suyu alttan yukarıya doğru döktü de söndürdü. → e3’vobay[2], i3’obaps, i3’vobaps

+ e3’ubams[2]/ e3’ubay[2]/ e3’ubaps EDA har.f. 1. Belirli bir şeyin altına (sıvı) döküyor. 2. Belirli bir şeye alttan yukarıya doğru (sıvı) döküyor. Xasanik pucişi buz*is 3’ari e3’ubams. (PZ-Cigetore) Hasan ineğin memesine alttan yukarıya su döküyor.


e3’obğams (PZ)(FN ~ HP-P’eronit), e3’obğaps (HP) EAL har.f. Bir şeyin [lok.] altına taneli katı cismi [aps.] döküyor. → e3’vobğay, i3’obğaps/ i3’vobğaps

şsz. e3’ibğen : Katı cisim [aps.] altına dökülüyor. Mo(y)akoseri ntxiri mek’iyaloniz gyobğayiz xişili-nani tudele ke3’ibğen. (FN-Ç’anapet) Koçan kısmı üstünden alınmış fındığı fındık süzgecine dökünce tozları altında dökülür.


e3’oç’k’idams/ e3’oç’k’idaps (FN ~ HP) EA har.f. Biri bir şeye [aps.] aşağıdan yukarıya hareket ederek çarpıyor. → i3’oç’k’idaps, i3’voç’k’idaps


e3’ok’anams (PZ) EA har.f. Havaya atıyor. Xasanik 3’ulu bere-muşi obiramt’aşa p’anda ti-jini e3’ok’anams. (PZ-Cigetore) Hasan küçük çocuğunu oynatırken her zaman yukarıya doğru atıyor. ≠ e3’vok’anay


e3’ok’ap’inams (AH-Borğola) EA har.f. Alttan yukarıya doğru sıçratıyor. Ayşek bere-muşi e3’ok’ap’inu. (AH-Borğola) Ayşe çocuğunu yukarıya doğru zıplattı. + e3’uk’ap’un

part. e3’ak’ap’ineri : Alttan yukarıya doğru sıçrayarak. Mk’olepek e3’ak’ap’ineri gulunan. (AH-Borğola) Çekirgeler sıçrayarak gezerler.


e3’ok’idams (FN ~ HP-P’eronit), e3’ok’idaps (HP) EAL/EDA har.f. I. Bir şeyin altına [lok.] asıyor. Fadimek handğa na-3’ilu mbuli 3an3ate nayla tudele ke3’ok’idu. (FN-Ç’anapet) Fatma bugün topladığı kirazı 3an3a (= kestane agacı kabuğundan işlenmiş canta) ile serenderin altına astı. Babak ağne na-3xunu lazut’epe oxombinu şeni nayla tudelez e3’ok’idams. (FN-Ç’anapet) Babam yeni soyduğu mısırları kurutmak için serenderin altına asıyor. Nusak dolokunu naxu. T’aoni mç’ima ren. Seentiş tudele e3’ok’idams. (AH-Lome) Gelin çamaşır yıkadı. Hava yağmurlu. Serenderin altında asıyor. → e3’obams, e3’vobay

II. (AH) EDA har.f. mec. Birine [dat.] gereksizce, düşüncesizce, fazladan ve hak etmediği bir şeyi veriyor. Ma parate na-ep’ç’opum topuri cuma-çkimiz-ti mepçam. Cuma-çkimik nçxomi ç’opums. Ma çkar var-momçams do xark’iz e3’ok’idamz do meçams. (AH-Lome) Ben parayla satın aldığım balı kardeşime de veriyorum. Kardeşim balık tutar. Bana hiç vermez de hep başkalarına verir.


e3’olams (PZ) Aø har.f. Alt tarafa düşüyor. → e3’volay; e3’alams/ e3’alaps, i3’alaps


e3’onk’anams/ e3’onk’anaps (FN ~ HP) EA har.f. Alt taraftan yukarı doğru sallıyor. Nanak mjolişi ndali e3’onk’anamz do na-dibğasen mjoli kotumepez uk’orobamz. (FN-Ç’anapet) Annem dut dalını aşağıdan yukarıya doğru sallıyor ve dökülen dutları tavuklara topluyor. Ngeni m3ika elam3kveri ren. Mja gyubamt’aşi ti e3’onk’anams. Nuk’uz iguri. (AH-Lome) Dana biraz şımarıktır. Süt içirirken kafasını yukarı doğru sallıyor. Yüzünü kolla. Berek na-okaçut’u biga e3’onk’anu do çxindiz ke3’emontxu. (AH-Borğola) Çocuk elinde tuttuğu değneği yukarıya soğru salladı da burnuma alttan yukarıya vurdu. → e3’vok’anay; e3’vonk’anay; i3’onk’anaps, i3’vonk’anaps; ≠ e3’ok’anams; + e3’unk’anaps (HP)


e3’ontxams/ e3’ontxaps (FN ~ AH HP) ED/EL/EDL har.f. → e3’vontxay; i3’untxips

I. ED/EL har.f. Alttan birine [dat.] veya bir şeye [lok.] vuruyor ya da dürtüyor. Ngenik mja var-moxtayiz nana-muşiz e3’ontxamz. (FN-Ç’anapet) Buzağı süt gelmeyince aşağıdan anasını dürtüyor. Jin k’at’iz gyurulti vanşi babak tudelen bigate e3’ontxams. (AH-Lome) Üst kattan gürültü yaptıklarında babam aşağıdan sopayla dürtüyor. Berek tudelen e3’ontxamz. Pi3ayi et’axumz do on3xonez meşilams. (AH-Lome) Çocuk aşağıdan vuruyor. Tahtayı kırıyor ve tavan arasına giriyor. Duşemez tudelen e3’ontxaşi pi3ari estun. (AH-Lome) Döşemeye aşağıdan vurunca tahtalar yukarı kalkıyor.

II. EDL har.f. Birine ait [dat.] bir şeye [lok.] alttan vuruyor. Berek na-okaçut’u biga e3’onk’anu do çxindiz ke3’emontxu. (AH-Borğola) Çocuk elinde tuttuğu değneği yukarıya soğru salladı da burnuma alttan yukarıya vurdu.


e3’onuy-ce3’onuy (ÇM) Eø har.f. [fb.{e-}, {ce-}] Ölçüp tartıyor. Hesap ediyor kitap ediyor. Ep’3’onum-cep’3’onum. (ÇM-Ğvant) Ölçüp tartıyorum. Hesap ediyor kitap ediyorum.

eduy-ceduy, en3’uy-cen3’uy; t’işinay[2], it’işinay[2]


e3’opxors (AH) EAL har.f. [emp.şm.1.tek. e3’ebopxor] Yemek [lok.] öncesi bir şeyi [aps.] yiyor. Çku k’at’a gyariz get’ağaneri ar mutu e3’ebopxort. (AH-Lome) Biz her yemek öncesi tavalanmış bir şey yeriz. KamilikGyaris k’ai biz*ğaya do mpalo mç’k’udi e3’opxors. (AH-Borğola) KâmilYemekte iyi doyayımdiye yavan ekmeği önceden yiyor.


e3’orçeri → e3’urçams/ e3’urçay/ e3’urçaps


e3’o3’ers/ e3’o3’ey (PZ-Apso), e3’o3’ers/ e3’o3’en (PZ-Cigetore), e3’o3’en (ÇM ~ AŞ) ED har.f. Belirli bir şeye [dat.] alttan yukarı bakıyor. [çekim için → no3’ers, no3’en] → e3’o3’k’ers/ e3’o3’k’en, i3’o3’k’en


e3’o3’k’en/ e3’o3’k’ers (FN ~ HP) ED har.f. Belirli bir şeye [dat.] alttan yukarı bakıyor. Burguliz jin va-e3’em’o3’k’en. (AH-Lome) Dizimden yukarı bakmaz (= Bana çok saygı gösteriyor). Ustak na-ç’k’adu tavanizMskva domaxenu-doren-i ?” ya do tudelen e3’o3’k’en. (AH-Lome) Usta çaktığı tavanaGüzel yapabilmiş miyim ?” diye aşağıdan bakıp kontrol ediyor. Omerik ip’aramitamt’aşi arada tavaniz na-amobun kyumepez e3’o3’k’ers. (AH-Lome) Ömer konuşurken arada tavana asılı kyumelere gözü kayıyor. [çekim için → o3’ken, o3’k’ers] → e3’o3’ers/ e3’o3’ey, e3’o3’en, i3’o3’k’en


e3’ubazgams/ e3’ubazgay/ e3’ubaz*gams/ e3’ubaz*gaps (PZ ~ HP) EDA har.f. Bir şeyi [aps.] bir şeyin [dat.] desteği olarak altından kullanıyor. Bir şey ile [aps.] bir şeyi [dat.] altından destekliyor. Otva, mturi mtvasi var-e3’ubazgasi cindra3’en. (ÇM-Ğvant) Çatı, kar yağınca desteklenmez ise eğiliyor. Mca var-e3’ubazgaşa uk’açinay. Celat’roxasen. (ÇM-Ğvant) Ağacı desteği koymadan uzatıyor. Kırılacak. Xoşk’a ke3’ubazgi. Hişo zade nuxondun. (AŞ-Ok’ordule) Direkle altından besle. Öyle çok dayanıyor. Nezişi ndali celat’roxun. A xoşk’a ke3’ubazgi. (AŞ-Ok’ordule) Cevizin dalı kırılıyor. Bir sırıkla altından destekle. Tuğla msk’va var-e3’ubazgasi e3’volay. (AŞ-Ok’ordule) Tuğlayı altına güzel yerleştirmiyorsam altı tarafa düşer. Nayla oç’k’omalete dobaz*gu do ha3’i nca e3’ubaz*gams. (FN-Sumla) Serenderi yiyecekle tıka basa doldurdu. Şimdi (yıkılmasın diye) altını ağaçla besliyor, destekliyor. Gzaz jin ntxirepe mtelli mondruk’u-doren. Babak e3’ubaz*gams. (AH-Lome) Yolun üstündeki fındıklar hep eğilmiş. Babam destek veriyor. → i3’ubaz*gaps

yoks.part. ue3’obazgu/ ue3’obaz*gu : Altından destek vermeden. Mca ue3’obazgu uk’açinam. Celat’roxasen. (ÇM-Ğvant) Ağacı destek vermeden uzatıyorsun. Kırılacak.


e3’uç’k’irams/ e3’uç’k’iraps (HP) ED har.f. Fındık, çay vs’nin altını [dat.] ot, diken vs’den temizliyor. → e3’uşk’orams/ e3’uşk’oray, e3’uç’k’orams, i3’uç’k’iraps


e3’uç’k’omams/ e3’uç’k’omaps (FN ~ HP) ED/EDA har.f. Altını yiyor. → e3’uşk’omams/ e3’uşk’omay, i3’uç’k’omups, i3’uç’k’omaps

I. ED har.f. Bir şeyin [dat.] altını yiyor.

II. EDA har.f. Birine ait [dat.] bir şeyin [aps.] altını yiyor.


e3’uç’k’orams (FN ~ AH) EDA/ED har.f. Fındık, çay vs’nin altını [dat.] ot, diken vs’den temizliyor. a. EDA har.f. Nanak nayla k’ala na-dgin uşkurişi ncaz tudele na-çans oçxap’ule e3’uç’k’orams. (FN-Ç’anapet) Annem serenderin yanındakı elma agacın altında oluşan ısırgan otunu temizliyor. b. ED har.f. Ali-Rizak handğa ntxirepunaz e3’uç’k’orams. (AH-Lome) Ali Rıza bugün fındıklığın altını temizliyor. → e3’uşk’orams/ e3’uşk’oray, e3’uç’k’irams/ e3’uç’k’iraps, i3’uç’k’iraps


e3’udgams/ e3’udgay → e3’adgams, e3’adguy/ e3’adgums, e3’adgims/ e3’adgips


e3’udgin (FN ~ HP) AD hal f. Birinin ya da bir şeiyn [dat.] altında ayakta duruyor. → e3’udgun, i3’udgin


e3’udgun (PZ ~ AŞ) AD hal f. Birinin ya da bir şeyin [dat.] altında ayakta duruyor. Ali mangana ke3’udgun. (ÇM-Ğvant) Ali’nin altında araba var. → e3’udgin, i3’udgin


e3’udums/ e3’uduy/ e3’udumers/ e3’udumels → e3’adums/ e3’aduy/ e3’adumers/ e3’adumels


e3’ugzams/ e3’ugzay/ e3’ugzaps (FN ~ HP) EDA har.f. Bir şeyin [dat.] altında ateş [aps.] yakıyor. Dido daçxuri mot-e3’ugzam. P’et’mezi ixalen. (FN-Sumla) Fazla ateş yakma. Pekmez yanıyor, kavuruyor. Daçxuri dido e3’ugzaşi gyari ordo gepums. (AH-Borğola) Ateşi fazla altından tutuşturunca yemek erken kaynar. → i3’ugzaps; ++ ogzams/ ogzay/ ogzaps


e3’uğarams/ e3’uğaray/ e3’uğaraps (PZ ~ HP) ED har.f. 1. Alttan yukarı çiziyor. 2. Altını çiziyor. Berek meseli ik’itxomt’aşi na-ik’itxu yerepeşi tude e3’uğarams. (AH-Lome) Çocuk masal okurken okuduğu yerlerin altını çiziyor. → i3’uğarups, i3’uğaraps


e3’ukaçams/ e3’ukaçaps (FN ~ HP) EDA har.f. Bir şeyin [dat.] altına başka bir şeyi [aps.] tutuyor. Altından tutuyor. Mincişi t’urva 3’rodun do nanak 3’uk’ali e3’ukaçams. (AH-Lome) Çökelek torbası süzülüyor da annem altından kazan tutuyor. Babak mjoli onk’anamt’aşi nanak tudelen sarğa e3’ukaçams. (AH-Lome) Babam dut silkelerken annem alttan tekne tutar. → e3’uk’açams/ e3’uk’açay; i3’ukaçaps; + e3’ikaçams/ e3’ikaçaps

f.-s. e3’akaçoni : Altına tutulacak olan. Babak mjoli onk’anams. E3’akaçoni mutu var-maz*iru. Fot’a e3’ebukaçare. (AH-Lome) Babam dut silkeliyor. Altına tutacak bir şey bulamadım. Peştamalı tutacağım.

+ e3’okaçapams/ e3’okaçapaps EDAL ett.f. Birine [dat.] bir şeyin [lok.] altına bir şeyi [aps.] tutturuyor. Xe şlop’eri na-uğun şeni kovali ğalacicas e3’okaçapams. (AH-Borğola) Eli kirli olduğu için ekmeği koltuğunun altına tutturuyor.


e3’uk’açams/ e3’uk’açay (PZ ~ AŞ) EDA har.f. Bir şeyin [dat.] altına başka bir şeyi [aps.] tutuyor. Altından tutuyor. → e3’ukaçams/ e3’ukaçaps, i3’ukaçaps; + e3’ik’açams/ e3’ik’açay


e3’uk’ap’ams/ e3’uk’ap’ay (PZ ~ AŞ) Eø har.f. [kb.{u-}’nun işlevi belli değil]

I. (PZ ~ ÇM)(AŞ-Ortaalan) Aniden havaya fırlıyor. Alttan yukarı doğru sıçrıyor. Alik e3’uk’ap’ams-duk’ap’ams. (PZ-Cigetore) Ali yukarıya doğru atılıp aşağıya doğru atılıyor. Mcvabu a miti azirasi e3’uk’ap’ay. (ÇM-Ğvant) Kurbağa birini görünce aniden havaya fırlıyor. E3’uk’ap’p’i-cuk’ap’p’ik’o-ti ham dulya iyassen. (AŞ-Ortaalan) Hızla havaya fırlayıp hızla yere çöksen de bu iş olacak. → ejun/ ecun, e3’uk’ap’un; i3’olaps

II. (AŞ-Ok’ordule) Aniden ayağa kalkıyor. Xasani guri malasi e3’uk’ap’ay. Ulun. (AŞ-Ok’ordule) Hasan kızınca aniden kalkıp gidiyor. → mo3’uk’ap’ams[1]/ mo3’uk’ap’ay[1]; e3’uk’ap’unII; yuk’ap’unII; eipxasen


e3’uk’ap’un (AH) Aø har.f. [kb.{u-}’nun işlevi belli değil] I. Alttan yukarıya doğru sıçrıyor. Mamuli e3’uk’apu do berez na-maç’apxu steri bere gyoktu. (AH-Lome) Horoz sıçradı ve abanarak çocuğa çarptığı gibi çocuğu yere düşürdü. Ayşe oxeluten e3’uk’ap’u. (AH-Borğola) Ayşe sevinçten zıpladı. → ejun/ ecun, e3’uk’ap’ams/ e3’uk’ap’ay; i3’olaps; + e3’ok’ap’inams

II. Aniden ayağa kalkıyor. Berek na-u3’vare var-oxo3’onams. Oxoriz doloxe e3’uk’ap’un. Yuk’ap’un. Gyuk’ap’un. Gyurulti ikoms. (AH-Lome) Çocuk söylediğini anlamıyor. Evin içinde yukarı sıçrıyor. Zıplıyor. Hopluyor. Gürültü yapıyor. → mo3’uk’ap’ams[1]/ mo3’uk’ap’ay[1]; e3’uk’ap’ayII; yuk’ap’unII; eipxasen


e3’ulun (PZ ~ HP) AL har.f. [kb.{u-}’nun işlevi belli değil] Bir şeyin [lok.] altına giriyor. Bere monk’a kva e3’ulun. Şk’a not’roxassen. (AŞ-Ortaalan) Çocuk ağır taşın altına giriyor (= omuzluyor). Beli kırılacak. → i3’ulun


e3’uncğonams/ e3’uncğonay[2]/ e3’uncğonaps (PZ)(AŞ ~ HP) EDA har.f. Birine [dat.] bir şeyi [aps.] aşağıdan yukarı gönderiyor. Usta inşaeti oçalişu-ora ar saeti iyaşa k’afri oçodinay. Çiraği-muşi-ti e3’uncğonay. (AŞ-Ok’ordule) Usta inşaatta çalışma zamanında bir saat olana kadar çiviyi bitiriyor. Çırağı da [çiviyi] aşağıdan yukarı gönderiyor. → i3’uncğonups, i3’uncğonaps


e3’uncğonay[1] (ÇM) EDA har.f. Birinin [dat.] önüne bir şeyi [aps.] katıp onu götürmesine izin veriyor. # T’ubi otxo ot’oçi / Ar m3xuli cemit’oçi / Ar daya kot’oçana / E3’egincğonar boçi. (ÇM-Ğvant, A.A.S.Y.) At dört-ciharı / At bir armut yukardan / Bir daha atarsan / Koçu önüne katacağım. + e3’incğonay


e3’unk’anaps → e3’onk’anaps


e3’urçams/ e3’urçay/ e3’urçaps (PZ ~ HP) EDA har.f. [part. e3’orçeri] Birinin veya bir şeyin [dat.] altına bir şeyi [aps.] seriyor. Ayşek pucepes parvi e3’urçams. (PZ-Cigetore) Ayşe sığırların altına yaprak seriyor. Ayşe pujepe pavri e3’urçay. (ÇM-Ğvant) Ayşe ineklerin altına yaprak seriyor. Pujepe limxona-ğerepe e3’urçasi candaşk’eran. (ÇM-Ğvant) İneklerin altına eğreltiotu serince sapları sert geliyor. Puci limxona e3’urçay. (AŞ-Ok’ordule) İneğin altına eğreltiotu seriyor. Pucepez limxana var-e3’urçez do ç’anç’axi davez. (FN-Ç’enneti) İneklerin altına eğreltiotu sermediler de [ineklerin altı] sulu çamurlu oldu (= pis ve ineğin yatmaktan rahatsız olacağı yer haline geldi). Berez gyapsen. Nana-muşik onciyamt’aşi erçapulez nayloni e3’urçams. (AH-Lome) Çocuk altına kaçırıyor. Annesi yatırırken çarşafın altına naylon seriyor. Berepek punçxa tude dobğaman. Dorçale ar mutu komoiği do tude ke3’eburçat. (AH-Lome) Çocuklar ekmek kırıntılarını yere döküyorlar. Yere serilecek bir şey getiriver de altlarına serelim. DoğanikPuciz xomulaz yancirazya do çaçi e3’urçams. (AH-Borğola) Doğanİnek kuru üzerine (= kuru yerde) yatabilsindiye kurumuş yaprak seriyor. → i3’urçaps

f.-i. e3’arçalu (AH-Borğola) : Puciz e3’arçalu şeni ntxirepunaz çaçi kosums. (AH-Borğola) İneğin altına sermek için fındıklıkta kuru yaprakları söpürüyor.


e3’uşk’omams/ e3’uşk’omay (PZ ~ AŞ) ED/EDA har.f. Altını yiyor. → e3’uç’k’omams/ e3’uç’k’omaps, i3’uç’k’omups, i3’uç’k’omaps

I. ED har.f. Bir şeyin [dat.] altını yiyor. Mtuyi çabla e3’uşk’omu. (ÇM-Ğvant) Fare çarığın altını yedi.

II. EDA har.f. Birine ait [dat.] bir şeyin [aps.] altını yiyor. Mtuyi çabla e3’egişk’omu-i ? (ÇM-Ğvant) Fare senin çarığının altını yedi mi ?


e3’uşk’orams (PZ-Cigetore), e3’uşk’oray[1] (AŞ-Ok’ordule) ED har.f. Kırılan dalı vs’yi [aps.] altından yukarıya doğru kesiyor. M3xulişi ndali celat’roxu. Bere him e3’uşk’oray. (AŞ-Ok’ordule) Armudun dalı aşağı doğru kırıldı. Çocuk onu altından kessin.


e3’uşk’oray[2] (ÇM)(AŞ-Ortaalan) ED har.f. Fındık, çay vs’nin altını [dat.] ot, diken vs’den temizliyor. Ayşe oşk’uri tudendo mt’alepe e3’uşk’oray. (ÇM-Ğvant) Ayşe elma ağacının altında otları kesiyor. Ntxirona var-e3’uşk’oraşa ntxiri var-i3’ilen. (AŞ-Ortaalan) Fındıklığın altını temizlemeden fındık toplanmaz. → e3’uç’k’orams, e3’uç’k’irams/ e3’uç’k’iraps, i3’uç’k’iraps; k’o3’uşk’orams/ k’o3’uşk’oray


e3’ut’axams/ e3’ut’axay/ e3’ut’axaps → e3’at’axums/ e3’at’axuy/ e3’at’axups


e3’uxedun (PZ ~ HP) AD har.f. AD har.f. Bir şeyin [dat.] altına oturuyor. Ezgi 3’aris ke3’uxedu do iğvaren. (PZ-Cigetore) Ezgi (= birinin adı) suyun altına girmiş de ıslanıyor. Zemsk’u ç’umanişi 3’ari ke3’uxedun. Ok’açxe msvalepe do tomalepe inzgilay. (ÇM-Ğvant) Karatavuk sabah suyun altına giriyor. Sonra tüylerini ve kanatlarını gagalıyor. Ali bere ke3’uxedu. Bere cozgvayna azirasen. (AŞ-Ortaalan) Ali çocuğun altına girdi. Çocuk üzerine sıçarsa görecek. P’ap’ulik dido mjora ivaşi gale var-gamulun. Gale gamaxtazna-ti felamuyiz tude e3’uxedun. (AH-Lome) Dedem çok sıcaklarda dışarı çıkmıyor. Dışarı çıksa da ıhlamur ağacının altında oturuyor. KemaliK’ai mematanazya do tez e3’uxedun. (AH-Borğola) Kemal İyi ışık alayım (= aydınlanayım)” diye ışığın altına oturuyor. → i3’axedun; i3’uxedun


e3’uxen (PZ-Apso)(ÇM ~ HP) AD hal f. Bir şeyin [dat.] altında oturmuş haldedir. Cemali seentiş tude e3’uxen. (AH-Lome) Cemal serenderin altında oturuyor. DoğaniMiti mot-yulut’azya do uşkurişi ncas e3’uxen. (AH-Borğola) DoğanKimse çıkmasındiye elma ağacının altında oturmuş haldedir. → e3’uxers; e3’axen, i3’axen; i3’uxen


e3’uxers (PZ-Noxlamsu, Cigetore) AD hal f. Bir şeyin [dat.] altında oturmuş haldedir. → e3’uxen; e3’axen, i3’axen; i3’uxen


e3’uxunams/ e3’uxunay/ e3’uxunaps (PZ ~ HP) EDA har.f. Bir şeyin [dat.] altına oturtuyor. Ayxanik laç’i 3’aris ke3’uxunu do ğvarums. (PZ-Cigetore) Ayhan köpeği suyun altına soktu da ıslatıyor. → i3’oxunaps, i3’uxunaps


e3’uy (ÇM ~ AŞ) EA har.f. [fb.{e-}] Üste doğru söküyor. Ğoma na-coç’adu muxepe andğa e3’uy. (ÇM-Ğvant) Dün çaktığı çivilerin hepsini bugün söküyor. Ali andğa oxorişi cerçalepe e3’uy. (ÇM-Ğvant) Ali bugün evin döşemelerini söküyor. P’eyat’t’i mt’ape nak’k’u ep’3’ik’o-ti ek’emosk’udun. (AŞ-Ortaalan) Kötü otları ne kadar söksem de (yine de) arkamda kalıyor. → e3’ams, e3’k’ums, e3’k’ams, e3’k’ims/ e3’k’ips, ye3’k’ips

yet. eya3’en : Üste doğru sökebiliyor. Na-var-ema3’u xoşk’ape ep’t’axi. (AŞ-Ortaalan) Sökemediğim sırıkları kırdım.


e3’uzun (PZ ~ AŞ) AD/ADL hal f. → e3’uz*in, i3’uz*in

I. AD hal f. Bir şeyin [dat.] altında yatay konmuş halde duruyor. Ar mutxaşi tudes makvali e3’uzun. (PZ-Cigetore) Bir şeyin altında yumurta duruyor. Ali ot’oçaşe ti-cejinaşe tudendo e3’uzun. (ÇM-Ğvant) Ali’nin silahı yastığın altında duruyor.

II. ADL hal f. Birine ait [dat.] bir şeyin [lok.] altında yatay konmuş halde duruyor. Na-gondunu yuzuği bere mundi e3’uzun. (AŞ-Ortaalan) Kaybolan yüzük çocuğun poposunun altındadır.


e3’uz*in (FN ~ HP) AD hal f. Bir şeyin [dat.] altında yatay konmuş halde duruyor. Cumadik naylaşi parpaz na-e3’uz*irt’u t’avli moşa3’k’ums. (FN-Ç’anapet) Amcam serender direği tekerleğinin aldında duran tahta parçasını söküp çıkarıyor. Ali-Rizas livoyi yastuğiz e3’uz*in. (AH-Lome) Ali-Rıza’nın tabancası yastığının altında duruyor. Oxorişe uluna nek’naşi k’ola gale na-ren okosales e3’uz*in. Giçkit’as. (AH-Borğola) Eve gidiyorsan kapının anahtarı dışarıdaki süpürgenin altında duruyor. Bilesin. → e3’uzun; i3’uz*in


e3’u3’k’ondums/ e3’u3’k’ondams (AH-Lome) EDA har.f. Bir şeyin [dat.] altına taş veya tuğlayı kullanarak duvarı [aps.] inşa ediyor. Ustak oxoriz tudele kva e3’u3’k’ondums. (AH-Lome) Usta evin alt kısmına taş duvar örüyor.


e3’vabğen[1] (ÇM) AD har.f. Katı cisim [aps.] bir şeyin [dat.] altına giriyor ya da yığılıyor. Çabla gamaç’irderi uğun do kva e3’vabğen. (ÇM-Ğvant) Çarığı yırtık olduğu için taş giriyor. 3’ari didi iyasi kvalepe k’umi e3’vabğen. (ÇM-Ğvant) Su büyüyünce taşlar kum altına giriyor.


e3’vabğen[2] (ÇM) Dø e.f. Dertleniyor. Tasalanıyor. Kederleniyor. Bere-muşi askerişa mektubi na-va-muncğonay şeni e3’vabğen. (ÇM-Ğvant) Askerlik yapan çocuğu mektup göndermediği için dertleniyor. Xaberi va-moxt’u. Xolo-ti ke3’emabğu. (ÇM-Ğvant) Haber gelmedi. Yine endişelendim. → cozurinams; ≠ e3’abğen


e3’vak’açen (ÇM) AD har.f. Bir şeyin altına [dat.] sığınıyor. Mç’ima moxt’asi ank’ra e3’vak’açen. (ÇM-Ğvant) Yağmur yağınca ardıç altına sığınıyor.


e3’vamxven (AŞ) AD har.f. Bir şeyin [dat.] altına dayanıyor. Poğari e3’ebamxvi. 3’ari pşvi. (AŞ-Ok’ordule) Pınara ağzımı dayayıp su içtim.


e3’vancğonen (ÇM) AD har.f. Birinin [dat.] önüne düşüp gidiyor. Birine [dat.] öncülük edip onu bir yere götürüyor. Ali pujepe e3’vancğonen. Ngolaşa ulun. (ÇM-Ğvant) Ali ineklerin önüne düşüp (= önünden gidip) yaylaya gidiyor. N3xeni mi-ti ç’epxe dik’açasen e3’vancğonen. Ulun. (ÇM-Ğvant) At kim kırbaç tutarsa onun önüne düşüp gidiyor. → ç’ek’vayonen; ogi-muşis ulun; nancğonen, golancğonen, go3’ancğonen, gu3’ancğonen


e3’vo- → e3’o-


e3’vobay[1] (ÇM ~ AŞ) EAL har.f. Altına asıyor. Ali oxori tudendoİxi mo-e3’vobamt’aydeyi tutxu pi3arepe e3’uç’aday. (ÇM-Ğvant) Ali evin alt tarafına rüzgârdan korumak için ince tahtalar çakıyor. Naxveri şeyepe otva e3’vobi. Mot-i3’arert’t’ay. (AŞ-Ortaalan) Yıkanmış eşyaları çatının altına as. Islanmasın. → e3’obams[1]; e3’ok’idams/ e3’ok’idaps, i3’ok’idaps; i3’vok’idaps

+ e3’ubay[1] EDA har.f. Bir şeyin altına [dat.] başka bir şeyi [aps.] asıyor. Ali k’alati t’angala e3’ubay. (ÇM-Ğvant) Ali sepetin altına (küçük) çan asıyor.


e3’vobay[2] (ÇM ~ AŞ) EAL har.f. Bir şeyin altına (sıvı) döküyor. Ayşe na-var-aşvasen 3’ari macida tudendo e3’vobay. (ÇM-Ğvant) Ayşe içemediği suyu yemek sofrasının altına döküyor. Suvaği na-ey yeri 3’ari e3’vobay. (AŞ-Ok’ordule) Sıva yapılan yeri alttan yukarı ıslatsın. 3’ari duvari e3’vobi. (AŞ-Ortaalan) Suyu duvarın altına dök. → e3’obams[2], i3’obaps, i3’vobaps

+ e3’ubay[2] EDA har.f. Belirli bir şeyin [dat.] altına (sıvı) döküyor. Tahsini yeni na-ikums oxori ğoma na-dvobey betoni 3’ari e3’ubay. (AŞ-Ok’ordule) Tahsin yeni yaptığı evde dün döktükleri betonun altına su döküyor.


e3’vobğay (ÇM ~ AŞ) EAL har.f. Altına (katı cismi) döküyor. Ayşe nezepe dojinaşe tudendo e3’vobğay. (ÇM-Ğvant) Ayşe cevizleri yatağın altına döküyor. Na-kossi let’t’ape xali e3’vobği. (AŞ-Ortaalan) Süpürdüğün toprakları halının altına dök. → e3’obğams/ e3’obğaps, i3’obğaps/ i3’vobğaps

+ e3’ubğay EDA/ED har.f.

I. Bir şeyin altına [dat.] katı cismi [aps.] döküyor.

II. (ÇM) ED har.f. Kışkırtıyor. Ayşe k’oçi-muşi e3’ubğay. (ÇM-Ğvant) Ayşe kocasını kışkırtıyor.


e3’vodgay (ÇM) EL har.f. Bir şeyin [lok.] altına ek yaptırıyor. Ali mk’ule pontuli e3’vodgay. (ÇM-Ğvant) Ali kısa pantolonuna (alttan) ek yaptırıyor. + e3’adguy


e3’voduy (ÇM ~ AŞ) EAL har.f. Bir şeyin [lok.] altına bir şeyi [aps.] yatay koyuyor.

+ e3’vodvapay EDA ett.f. Birine [dat.] bir şeyin [lok.] altna bir şeyi [aps.] koyduruyor. Ayşe nonç’epepe Ali mxuji-duği e3’vodvapay. (ÇM-Ğvant) Ayşe ipleri Ali’nin koltuğunun altında tutturuyor.e3’odums, e3’odumers/ e3’odumels, i3’odumers; i3’vodvars


e3’vok’anay (ÇM)(AŞ-Ortaalan) EA har.f. Alt taraftan yukarı doğru sallıyor. Bere biga e3’vok’anay. İkten. (ÇM-Ğvant) Çocuk değneği aşağı yukarı sallayarak dolaşıyor. Amet’i arguni e3’vok’anusi xeşe gust’u. (AŞ-Ortaalan) Ahmet baltayı alttan yukarı salladığında [balta] elinden kaydı. → e3’vonk’anay, e3’onk’anams/ e3’onk’anaps, i3’onk’anaps


e3’volay (ÇM ~ AŞ) Aø har.f. Alt tarafa düşüyor. Altından düşüyor. Oxori obazgaşe ixite e3’volay. (ÇM-Ğvant) Evin direği rüzgârdan (evin) altından düşüyor. Tuğla msk’va var-e3’ubazgasi e3’volay. (AŞ-Ok’ordule) Tuğlayı altına güzel yerleştirmiyorsam altı tarafa düşer. → e3’olams; e3’alams/ e3’alaps, i3’alaps

+ e3’ulay AD har.f. 1. Bir şeyin [dat.] altına düşüyor. 2. mec. Birinin altına düşüyor. Manniya mot e3’emolam ? (AŞ-Ortaalan) Sürekli altıma niye düşüyorsun.


e3’vonk’anay (AŞ-Ok’ordule) EA har.f. Alt taraftan yukarı doğru sallıyor. Xasani lobca-xoşk’a e3’vonk’anay. (AŞ-Ok’ordule) Hasan fasulye sırığını sallıyor. → e3’vok’anay, e3’onk’anams/ e3’onk’anaps, i3’onk’anaps


e3’vontxay (ÇM ~ AŞ) ED/EL/EDL har.f. → e3’ontxams/ e3’ontxaps; i3’untxips

I. ED/EL har.f. Alttan birine [dat.] veya bir şeye [lok.] vuruyor. Berepe oxori k’uçxe zade contxesi him ora tutendo-ti na-xenanpe e3’vontxay. Mutu var-izit’en. (AŞ-Ok’ordule) Çocuklar evde ayaklarını çok vurunca o zaman aşağıda oturanlar alttan yukarı vuruyor. Bir şey denmez.Berepe dido ibireydeyi tudeni k’ongşi bigate e3’vontxay. (AŞ-Ortaalan) “Çocuklar çok oynadılardiye alttaki komşu değnekle alttan yukarı doğru vuruyor.

II. EDL har.f. Birine ait [dat.] bir şeye [lok.] alttan vuruyor. Nceni puji buzi e3’vontxay. (ÇM-Ğvant) Buzağı ineğin memesine alttan vuruyor.