H h Bu sözlükte kullanılan Laz alfabesinin 12’nci harfi. Mizmarsıl (= gırtlaksıl) ovmalı sessiz konson (*) fonemini gösterir. [(*) Konson, halk dilinde yanlışlıkla “sessiz” denir. Bazılarına göre “ünsüz”. Lazca fonetiği ve fonolojisinde tek başına hece oluşturamayan fonemi ifade eder.]

Uluslararası Fonetik Alfabesi’nde [h] şeklinde yazılır.


ha- → ko-


ha[1] (PZ ~ HP-P’eronit) iş.zm. Bu. Ha-st’eri. (PZ ~ AŞ) Böyle. Ha-st’eri dulya sk’anda var-mepşonumt’i. (ÇM-Ğvant) Böyle bir işi senden beklemiyordum. Ha-st’eri bobolape so-ti gazirassen elazlap’i. (AŞ-Ortaalan) Böyle böcekleri nerde görürsen köşeye sıkıştırıp ez. Ha k’onari. (FN ~ AH) Bu kadar. Ha-steri. (FN ~ HP-P’eronit) Böyle. Ha-steri dulya var-miz*irun. (FN-Sumla) Böyle iş görmedim, hayret. Ha-steri k’ai k’oçi ham oras so gaz*iren ? (FN-Sumla) Böyle iyi adam bu zamanda nerede bulabilirsin ? Va şkule ha-steri oxori vare. (FN-Sumla) Yapınca böyle bir ev yapacaksın. Vaybedula-çkimi ! Ha-ti muç’o memaç’aru ! (AH-Lome) Vay, benim kötü talihim ! Bu da nasıl başıma geldi ! Ha k’onari didi nca var-miz*iramut’u. (AH-Borğola) Bu kadar büyük ağaç görmemiştim. → ham[1], haya, aya[3]


ha[2] (AH ~ HP-P’eronit) iş.s. Bu. # Ar destani p’ç’ari mteli Lazuri / Ma mutu var-matkven omaç’u guri / Tangri-çkimi kemiç’opi ha guri / Muç’o p’a do so bida e verane. (AH-Musazade, Y.T.) Bir destani yazdım hepsi Lazca olarak / Ben bir şey söyleyemiyorum yandı kalbim / Tanrım al bu kalbimi / Nasıl yapayım nereye gideyim ey gidi. Ha anderi mişi ren. Sum ndğa ren gzaz gelaz*in. (AH-Lome) Bu ander kimindir ? Üç gündür yolda duruyor. Ha nca k’oçiz yat’azna k’oçi dozims. (AH-Lome) Bu ağaç insanın üstüne düşerse insanı ezer. Muellimik dersiz gyoç’k’amt’a şakiz ha iniz berepe gale dokaçams. (AH-Lome) Öğretmen derse başlayana kadar bu soğukta çocukları dışarıda tutuyor. Ha bere zabuni ren-i ? Hak’o sap’ari mot ren ? (AH-Lome) Bu çocuk hasta mıdır ? Bu kadar zayıf niyedir ? Ha mç’imas haşşo solen mulurt ? (AH-Lome) Bu yağmurda böyle nereden geliyorsunuz ? Allayise Aydini oşi kiloşen fazla ren. Ha k’ayrola koyoçvap’ams. (AH-Lome) Allah aklına Aydın yüz kilodan fazladır. Bu karyolayı çökertir. Ha 3’inek’i ma didi maven. (AH-Borğola) Bu çorap bana büyük geliyor. Ha m3’k’oşi nca oxori-çkimiz gyotun. (AH-Borğola) Bu karayemiş ağacı evimize gölge yapıyor. Ha gomtes skani-steri k’oçi va-ren. (HP-P’eronit) Bu çevrede senin gibi adam yok. Ha porças xut astani mepçi. (HP-P’eronit) Bu gömleğe beş kuruş verdim. Ha pucik k’ayi ninç’inams. (HP-P’eronit) Bu inek kendine iyi yanaştırıyor. → ham[2], am, aya[4]; a[1]


hak (PZ), hako (ÇM), hak/ hako (FN ~ AH) z. Burada. Buraya. Hak’u morderi k’uli hak ninçark’inen-i ? (PZ-Cigetore) Bu kadar büyük iskemle buraya sıkıştırılır mı ? Hako emogi mt’a-tomaşi cejinaşe Yusufina moğu. Himuşa ogi miti huypambuğina-vit’urt var-mişk’urt’ey. Tomaşi cejinaşepe cemcart’it. (ÇM-Ğvant) Buraya ilk defa pamuk yatağını Yusuf dayı getirdi. Ondan önce kimsemiz şimdipambuğidediğimizi bilmiyorduk. Yün yatağında yatıyorduk. Hako ort’t’iç’ç’i iyen-i ? (AŞ-Ortaalan) Burada bıldırcın olur mu ? Defteri hek hak eladvayiz lebiten iyuçanen. (FN-Ç’anapet) Defteri oraya buraya koyunca kir ile kararıyor. Hako var-domadginen. Gelebustur. (FN-Sumla) Burada duramıyorum. Aşağı doğru kayıyorum. # Ntxiris mebli, saği xe met’axeri / Ma hak bibgar, si Tunas elaxer-i? (FN, Anonim) Fındık ağacından düştüm, sağ elim kırıldı. Ben burada ağlıyorum, sen hâlâ Tuna’da mısın ? Hako çkunebura bisinapat do mitik mot-oxo3’onamt’as. (FN-Sumla) Burda Lazca konuşalım ve kimse anlamasın (= sadece biz anlayalım). Mdğora hako ar k’at’u golaxtu. (FN-Sumla) Demin buradan bir kedi geçti. Hak mu dulya giğun ? - Nosi bgorum. (AH-Lome) Burda ne işin var ? - Akıl arıyorum. (= Burada işim olmadığının farkına vardım. Boşu boşuna gelmişim. Hak mu çumer ? - Çkunepe hak golaxtanoren do hemtepe pçumer. - Tkvanepe ndğora Golilez. M3udişi mot-çumer. (AH-Lome) Burada ne bekliyorsun ? Bizimkiler buradan geçecekler de onları bekliyorum. - Sizinkiler demin geçtiler. Boşuna bekleme. Aliz felamuri na-dorgasen yeyi var-duskidu-i ? Moime(r)s do hak jur sinorişi araz goşorçak’amz. (AH-Lome) Ali’nin ıhlamur dikecek yeri kalmadı mı ? Getirip burada iki hudut arasına sıkıştırıyor. Vantilatori hak komoiği. Hakşen ma k’ayi memofarfalams. (AH-Lome) Vantilatörü buraya getir. Buradan bana güzel üflüyor. 3ana steri ar hek ar hak mot-noxedur ? (AH-Lome) Serçe gibi bir oraya bir buraya niye konuyorsun ? → hay, ak


hakele/ hayele (PZ) z. Bu taraftan geçip. Bu yandan. Bu yana. → hakole/ hakolen, akolendon, akolen, akule


hakelendo (PZ) z. Buradan. Çoyi-şk’imi hakelendo çxoro ver3’i 3’alendon. (PZ-Cigetore) Köyüm buradan dokuz kilometre aşağıdadır. Xasani hakelendo hus gamaxt’u. Oxori-muşişa elulun. (PZ-Cigetore) Hasan burdan şimdi çıktı. Evine yukarı doğru çıkıyor. hakole/ hakolen; hakşen; akolendo/ akolendon, akulen, akolen


hako → hak/ hako


hakole/ hakolen (ÇM ~ HP-P’eronit) z. Bu taraftan geçip. Bu yandan. Bu yana. K’inçi melendo karmat’e moyoju. Hakole komoyoju. (ÇM-Ğvant) Kuş öbür taraftan değirmen üstünden geçip beriye uçtu. Hakole cemtumani cext’asi gza zirar. (ÇM-Ğvant) Burdan aşağı doğru gidince yolu bulacaksın. Japoni-msva hakole birden mendra on. (ÇM-Ğvant) Japonya buradan çok uzaktır. # Hakole melenk’ale / K’o goimbuk’o xinci / Amseri va-memalen do / Meft’ar oç’ume limci. (ÇM-M’ek’alesk’irit) Burdan karşıya / Keşke köprü uzanmış olsaydı / Bu gece gelemiyorum da / Yarın akşam geleceğim. Ham k’aybana ezdi hakole. (AŞ-Ok’ordule) Bu kötü eşyayı kaldır burdan. Ali ! Ham dişk’a hakole nişk’oren. (AŞ-Ok’ordule) Ali ! Bu odun buradan kesilir. Ali k’afri hakole molat’oçuy. Mep’ç’opare. (AŞ-Ok’ordule) Ali çiviyi bu tarafa atıyor. Yakalayacağım. Ti-mole moxt’i. Hakolen vrossi seyiri gaxxenasen. (AŞ-Ortaalan) Beriye doğru gel. Buradan iyi seyredebileceksin. Komomiguti. Hakole bimt’are. (AŞ-Ortaalan) Arkamda dur. Buradan kaçacağım. XasaniHakolen melenk’ale golaft’aredeyi toç’ç’i gonzduy. (AŞ-Ortaalan) HasanBuradan karşı yakaya geçeceğimdiye ip geriyor. Babak handğa na-k’vatu dişka ğaliş hakole molot’k’omers. (FN-Ç’anapet) Babam bugün kestiği odunu küçük derenin bu tarafına atıyor. Bere hakole komoiyoni. P’ap’uliz na-içalişamz k’ala nağen. (FN-Ç’anapet) Çocuğı bu tarafa getir. Dedeye (dedenin) çalıştığı yerde engel oluyor. M3ika hakole golikti. (FN-Sumla) Biraz bu yana doğru dön. Mskveri steri hekole hakole ti mot-oktam. (AH-Lome) Geyik gibi bir o yana bir bu yana başını sallama. Kemalik xomula dişkape hakolen hekole berez golut’k’oçams. Berek-ti hekolen ezdims. (AH-Lome) Kemal kuru odunları buradan öteye çocuğa atıyor. Çocuk da öteden alıyor. Meleşen mole teli goink’iden do dişkape hakole komoiğen ( veya komoiğinen/ komok’iğen). (AH-Lome) Karşıdan karşıya tel gerilir ve odunlar bu tarafa taşınır. Puciz na-dolobun tok’i aliz kodolat’k’u-doren. Ti hekol hakole ovalaşi axri3ken do t’k’ebi doluç’k’omams. (AH-Lome) İneğe takılan ip boynunu sıkıvermiş. Başını öteye beriye sallayınca sürtünüp deriyi yiyor. Ğalişi 3’k’ariz golun3’oraşi hakole k’ele nit’obalen. (AH-Lome) Dere suyunun önünü kesince bu tarafa doğru gölleniyor. → hakelendo; hakele/ hayele, akolendon, akolen, akule


hakoleşa (FN) z. Bu tarafa. K’alati hakoleşa noği do ham ntxiri kodolobobğa. (FN-Ç’anapet) Sepeti bu tarafa tut (= uzat) da bu fındığı içine dökeyim. → akule


hakoni (ÇM ~ HP-P’eronit) s. ve i. Buralı. Hakoni bozomotalepe Xasani st’eri biç’epe var-no3’eran. (ÇM-Ğvant) Buranın kızları Hasan gibi erkeklere bakmazlar. # E verane K’ek’eti/ Diyi hakoni yerli/ Soti soti va-vulur/ Temelli vor temelli. (ÇM, atma türkü) Hey gidi K’ek’eti/ Oldun buranın yerlisi/ Hiçbir yere bir yere gitmiyorum/ Temelli buralıyım temelli.


hakşa (AŞ-Ortaalan ~ HP-P’eronit) z. 1. Buraya kadar. Dida dobiyi. Hakşa moxvacineri moxvacineri moft’i. (AŞ-Ortaalan) Yaşlandım (= yaşlı kadın oldum). Buraya kadar dinlene dinlene geldim. 2. Şimdiye kadar. Ham bere hakşa muda moxtu ? K’irimişen mulun-i ? (AH-Lome) Bu çocuk şimdiye kadar neden gelmedi ? Kırım’dan mı geliyor ? Hakşa na-kçipe ğurzuli gavas ! (AH-Borğola) Şimdiye kadar sana yedirdiklerim zehir olsun. → hakşakiz/ hakşakiz, akşa, akşaya


hakşakiz/ hakşakis (FN ~ AH) z. 1. Buraya kadar. 2. Şimdiye kadar. Go3’oz na-doborgi ant’ama k’ai irdu, edo hakşakis meyve var-meçu. (AH-Borğola) Geçen sene diktiğim şeftali iyi büyüdü, ama şimdiye kadar meyve vermedi. → hakşa, akşa, akşaya


hakşen (AH) z. Buradan. Xusenik na-k’vatu xorşape hakşen golimers. (AH-Lome) Hüseyin kestiği fasulye sırıklarını buradan geçiriyor. Hakşen tude muç’o geilen ? K’oçi meyolazna mtelli goiragaden. (AH-Lome) Buradan aşağıya nasıl inilir ? Adam bir düşerse hepten orası burası darp olur. Hakşen jin na-iz*iren ncalepuna şakiz amamtumani mtelli Abduamanişi ren. (AH-Lome) Buradan yukarıda görünen ormanlığa kadar olan bölgenin hepsi Abdurrahmanlarındır. Fuadik hekşen hakşen para ni3xams do amadgin. (AH-Lome) Fuat oradan buradan borç alarak ayakta duruyor. Vantilatori hak komoiği. Hakşen ma k’ayi memofarfalams. (AH-Lome) Vantilatörü buraya getir. Buradan bana güzel üflüyor. Ndğora hakşen gola-mamulişi suri golaxtu. (AH-Lome) Demin buradan yaylatavuğu sürüsü geçti. Ham coğori ogzali hakşen ! K’at’a yeyi mtelli puşonums. (AH-Lome) Bu köpeği buradan gönder ! Her tarafı durmadan eşeliyor. İnoraz mjora çkuni hakşen imendranen. (AH-Borğola) Kışın güneş bizim buradan (= Lazistan’dan) uzaklaşıyor. hakelendo, hakole/ hakolen; akolendo/ akolendon, akulen, akolen


hak’u (PZ ~ AŞ), hak’k’u (AŞ’nin bir kısmı), hak’o (FN ~ HP-P’eronit) z. Bu kadar. Hak’u morderi k’uli hak ninçark’inen-i ? (PZ-Cigetore) Bu kadar büyük iskemle buraya sıkıştırılır mı ? Hak’u doviyondri. P’iya araba moxt’asen-i ? (ÇM-Ğvant) Bu kadar bekledim. Acaba araba gelecek mi ? Porça hak’k’u ordoşe mo xari ? (AŞ-Ortaalan) Gömleği bu kadar erken niye yırttın ? Hak’k’u ordoşe moy ok’k’utum ? Ora komiğunan. (AŞ-Ortaalan) Bu kadar erken niye kapatıyorsun. Zamanımız var. Aliz mot-uluma do hak’o dopçinadvi. Ala xolo gedgitu do igzalu. (AH-Lome) “Ali’ye gitmediye bu kadar tembihledim. Ama yine tutup gitti. Ha bere zabuni ren-i ? Hak’o sap’ari mot ren ? (AH-Lome) Bu çocuk hasta mıdır ? Bu kadar zayıf niyedir ? → ak’o, ok’o; → k’onari, k’o


ham[1] (PZ ~ AŞ) iş.zm. Bu. → haya, aya. I. (PZ) [aps. ham; erg. hamuk/ hamuko; dat.-lok. hamus/ hamuso; pos. hamu; gen. hamuşi; dir.-abl. (PZ-Apso) hamuşe, (PZ-Cigetore) hamuşa; ens. hamute] [ham + -ti : aps. hamu-ti; erg. hamu-tik; dat.-lok. hamu-tis; dir-abl. hamuşe-ti/ hamuşa-ti; ens. hamute-ti]

II. (ÇM) [aps. ham/ hamu; erg.-dat.-pos. hamu; gen. hamuşi; dir-.abl. hamuşa; ens. hamute]

aps. ham/ hamu : Bu. Hini ordoşa igzaley. Hamu ncart’u. Rak’ani p’ri ext’ey mentxozu. (ÇM-Ğvant) Onlar erkenden yola koyuldular. Bu uyuyordu. Tepeye çıkmadan önce yetiştiAyşe himu hamu goiç’itxay. (ÇM-Ğvant) Ayşe onu bunu soruşturuyor.

[ham + -ti : aps.-erg.-dat. hamu-ti; dir.-abl. hamuşa-ti; ens. hamute-ti]

♦♦♦ [Aps., erg. veya dat. durumlarda iki adet işaret zamiri art arda geldiğinde durumları ne olsa olsun ham hamu, him hamu vs şeklinde söylenir. Ancak her iki adet zamir -ti ekli ise tek -ti ile himu hamu-ti vs şeklinde söylenir.] Ar p’ot’t’e kodomaç’irasendeyi him hamu meşk’apşinaxum. (PZ-Cigetore) “Bir zaman lâzım olurdiye onu bunu içe doğru bir yerde saklıyorum.

dat. hamu : Buna. Bu. Ali, na-asen dulya vrosi var-onna himu hamu-ti elusuy. (ÇM-Ğvant) Ali, yaptığı iş iyi değil ise onu bunu da bu işe karıştırıyor (= dahil ediyor).

III. (AŞ) [aps.-erg.-dat. ham; pos. hamu; gen. hamuşi; dir-.abl. hamuşa; ens. hamute]

aps. ham : Bu. Him eyadvenna eyadvay. Ham nuxondasen. (AŞ-Ortaalan) O üstüne oturuyorsa otursun. Bu dayanır.

[ham + -ti : aps.-erg.-dat. hamu-ti; dir.-abl. hamuşa-ti; ens. hamute-ti] [Aps.-erg.-dat. iki adet işaret zamiri art arda geldiğinde ham hamu, him hamu vs şeklinde söylenir. Ancak her iki adet zamir -ti ekli ise tek -ti ile himu hamu-ti vs şeklinde söylenir.]


ham[2] (PZ ~ HP-P’eronit) iş.s. Bu. Ham mca ğorma kuğun. Va-maxmaranen. (ÇM-Ğvant) Bu ağaç kovuklu. Kullanamayacağız. Ham dulya himu-ti munay. (ÇM-Ğvant) Bu iş onun da işine gelir. Ham camez ar abdez-xana uko(r)oms. (FN-Ç’enneti) Bu camiye bir tuvalet lâzım. Ham p’ip’eri dido nk’olo ren. Nuk’us madu. (FN-Sumla) Bu biber çok acı. Ağzım yandı. Ham ç’ubrişi kap’i dok3u-doren. Dişka-ti var-iven. (FN-Sumla) Bu kurumuş kestane dip bölümü çürümüş. Odun bile olmaz. Ham nena p’ap’uli-skanişi nena ren. Ma mi3’u. Ma-ti si gi3’umel. (FN-Sumla) Bu söz senin dedenin sözdür. Bana o söyledi. Ben de sana söylüyorum. P’anda ham dulya ikomz. (AH-Lome) Sürekli (gereksizce abartarak) bu işi yapıyor. Ham k’oçi-ti k’at’a moxtasen gyariz moxvadun. (AH-Lome) Bu adam da her gelişte yemeğe rastlıyor. Ma ham mak’alepe p’ç’arumt’işi k’vaşi upi dobobği. (AH-Borğola) Ben bu makaleleri yazarken alın terini döktüm. Ham berek haşo mu-şeni ç’irinams ? (AH-Borğola) Bu çocuk böyle niçin zırıldıyor ? Ham 3’inek’i ma didi max’ven. (HP-P’eronit) Bu çorap bana büyük gelir. Ham pi3ari mçire muxtu. M3’ule pi3ari renna heya momçi. (HP-P’eronit) Bu tahta (kullanacak yere) geniş geldi. Dar tahta varsa onu ver. → ha[2], am, aya[4]; a[1]


haman (AŞ)(AH) z. Hemen. [< Far.] Monta-sk’ani ogzalu komoiç’u-i ? - Ho. Emogi haman colamt’u do huy iri ndğa daha msk’va agzalen. (AŞ-Ok’ordule) Torunun yürümeye başladı mı ? - Evet. İlk önce hemen düşüyordu da şimdi her gün daha güzel yürüyebiliyor. Bere t’eft’eri dovuyindram. Haman doğanç’k’uy. (AŞ-Ok’ordule) Çocuğa defter alıyorum. Hemen karalayıp bozuyor (= deftere anlamsız sert çizgiler çiziyor, karalıyor, boyuyor, kirletiyor vs).Nuranik k’ayi çayi 3’iloms. Ala mç’ima me3’ap’aşi haman oxoşe eşilams. (AH-Lome) Nuran iyi çay topluyor. Ama yağmur damlayınca hemen eve çıkar. → hamani, hemen; yeine; yekten


hamani (PZ) z. Hemen. [< Far.] Xasanis yelani peği var-axap’arinen. Hamani ucepe namç’itanen. (PZ-Cigetore) Hasan pek yalan konuşamıyor. Hemen kulakları kızarıyor (= kırmızılaşıyor). → yeine; yekten; haman, hemen


hamdğa (AŞ-Ok’ordule) z. Bugün. Emini var-ip’içumt’u do hamdğa ip’içuy. (AŞ-Ok’ordule) Emin oruç tutmuyordu da bugün oruç tutuyor. Çxomi bimxort’işa p’ot’e mxa nena va-mema3onert’u. Hamdğa ar tane komema3onu. (AŞ-Ok’ordule) Balık yerken hiçbir zaman kılçık dilime sokulmuyordu. Bugün bir tane sokuldu. → andğa, handğa; dğaII


hamdo (PZ-Cigetore) z. Bundan. Hamdo cemtumani iri şk’im on. (PZ-Cigetore) Bundan aşağıya [bulunan arazi] hep benimdir.


hamerepez (FN-Ç’anapet) z. [muhtemelen, < ham + yerepe + -z] Buralarda. Amet’i handğa hamerepez mot ikten ? (FN-Ç’anapet) Ahmet bugün buralarda niye dolanıyor ? Ne yapmak istiyor ? → haninepes, haminepe; hantepe[1]


haminepe (ÇM ~ AŞ-Ok’ordule) z. Buralarda. Ali haminepe mutxape goigoray. (ÇM-Ğvant) Ali buralarda bir şeyler aranıyor. Ali şuronepe ngola gundunu. Haminepe goigoren. (ÇM-Ğvant) Ali keçilerini yaylada kaybetti. Buralarda [keçileri] aranıyor. Andğa sunneç’ç’i haminepe iktert’u. (ÇM-Ğvant) Bugün sünnetçi buralarda dolanıyordu. Haminepe Eme-Bedişa vrosi urzeni na-a3’ilen miti var-on. Eme-Bedi urzeni-ara usuli usuli k’uk’ari mok’uğay. Var-odardalinaşa moizday. He-şeni em vrosi him a3’ilen. (ÇM-Ğvant) Eme Nene buralarda en iyi üzüm toplayandır (= buralarda ondan daha iyi üzüm toplayabilen kimse yok). Üzüm dalına yavaş yavaş kancayı takıyor. Titretmeden çekiyor. Onun için en iyi toplayabiliyor. Amser soton let’a koxik’anu. Haminepe-ti ink’art’u. (ÇM-Ğvant) Bu gece biryerlerde deprem oldu. Buralar da sallandı. Selimi sift’eri haminepe goputxinay. (AŞ-Ok’ordule) Selim atmacayı buralarda etrafta uçuruyor. → haninepes; hantepe[1]; hamerepez


haminepeşa (ÇM ~ AŞ-Ok’ordule) z. Buralara. Ali haminepeşa k’uçxe nit’oçu. (ÇM-Ğvant) Ali buralara uğramaz oldu. Mtuti k’uşumi dovuğiri şuk’ule haminepeşa k’uçxe komoizdu. (ÇM-Ğvant) Ayıya kurşun attığımdan beri [o ayı] buralardan ayağını çekti. Şk’u haminepeşa vit’oşonori 3’anaşa ogi moft’it. (ÇM-Ğvant) Biz buralara bininci yıldan önce geldik.


hamseneri/ hamseneyi (FN-Ç’anapet)(AH) s. ve i. I. s. Bu akşamki. Bu geceki. Hamseneri mç’imaz didi ğvari gextu. (FN-Ç’anapet) Bu geceki yağmurda büyük sel indi. Uşkurişi ncaz na-goz*irt’u urz*enişi binexi hamseneyi ixite golu. (FN-Ç’anapet) Elma ağacındaki üzüm sarmaşığı bu geceki rüzgârla soyuldu (= aşağıya indi). Hamseneri steri ini na-mavu p’ot’ez va-mşuns. (AH-Lome) Bu geceki gibi üşüdüğümü hiçbir zaman hatırlamıyorum. Hamseneri ayazik ç’umeneri t’aoni-ti doinopams. (AH-Lome) Bu geceki ayaz yarınki havayı da soğutur. Hamseneri ç’anda mişi ren ? (AH-Borğola) Bu geceki düğün kimindir ? → amserineri, hamserineri, hamserei, amseneyi

II. i. Bu akşamki yemek. Noğamisaşi cumadik hamseneyi şeni noğame gyayişa uç’andams. (FN-Ç’anapet) Gelinin amcası bu akşam için damadı yemeğe davet ediyor.


hamserei (FN-Sumla) s. Bu geceki. Hamserei mç’imaz noğai gzalepe mtel ment’ro3u-doren. (FN-Sumla) Bu geceki yağmurda tüm çarşı yollarında heyelân olmuş. → amserineri, hamserineri, hamseneri


hamseri (AŞ ~ AH) z. Bu gece. Bere, p’ot’e na-var-ikumt’u, hamseri capsu. (AŞ-Ok’ordule) Çocuk hiç yapmadığı halde bu akşam altına işedi. Hamseri komoxt’i. Ntxiri k’oşk’obiğaten. (AŞ-Ortaalan) Bu akşam gel. Fındık ayıklayacağız. Fadimez hamseri moselaşa var-yaseluşa gyotanu. (FN-Ç’anapet) Fatma bu gece sahura kalkamadan gün ağardı. Hamseri ixi baru do sotinui ntxiri let’as obğun. (FN-Sumla) Bu gece rüzgâr esti ve ne kadar fındık varsa yere serilmiş durumdadır. Hamseri izmocez p’at’i muntxanepe k’e3’emabğu. (AH-Borğola) Bu gece rüyada kötü bir şeyler gördüm. → amseri


hamserineri (AŞ) s. Bu geceki. Hamserineri ozisu steri soti var-miziramun. (AŞ-Ortaalan) Bu geceki gülmek gibi [bir gülme] bir yerde görmedim. → amserineri, hamserei, hamseneri, amseneyi


hamtepe (AH-Lome, Pilarget vs) iş.zm. Bunlar. Bunları. [erg. hamtepek; dat. hamtepez/ hamtepes; gen. hamtepeşi; dir. hamtepeşe; abl. hamtepeşen] Xasanik, “Hamtepe tude mot-doskidut’az ya do jin norçak’ams. (AH-Lome) Hasan, “Bunlar yerde durmasın diye yukarı sıkıştırıyor. Baba, ordeğepek omçviyu mundes digurez ? - Skiri-çkimi, hamtepe omçviru çkineri dibadenan. Doguru va-unonan. (AH-Lome) Baba, ördekler ne zaman yüzmeyi öğrendi ? - Oğlum, bunlar yüzmeyi doğuştan biliyor. Öğrenmeye gerek yok. → hani; hantere, hantepe, antepe


hamu- → ham[1]; haya


hamu do ok’aye/ hamu do ok’ayi (PZ-Cigetore) z. Bundan sonra. Ma hamu do ok’ayi vati gok’alap’ara. (PZ-Cigetore) Ben bundan sonra sana yalvarmayacağım. → husişuk’ule, husuşuk’ule


ham3’o (ÇM ~ AŞ) z. Bu yıl. Bu sene. Ham3’o ngolaşa olva guri miğun. (ÇM-Ğvant) Bu yıl yaylaya gitmeğe niyetliyim. Ham3’o mt’a-kormepe mboli monta var-gamvayoney. (ÇM-Ğvant) Bu yıl dağ tavukları çok yavru çıkaramadılar. Ham3’o m3xuli zade içanu. Ndali celaç’ordun. (AŞ-Ok’ordule) Bu yıl armut çok oldu. Dal kırılıyor. Ham3’o m3ela var-içanu. (AŞ-Ok’ordule) Bu sene yabanmersini yetişmedi. Ham3’o mtuyi cinziru. (AŞ-Ok’ordule, Ortaalan) Bu sene fare çoğaldı. Go3’o na-gop’k’vati framuli ham3’o vrossişa dirdu. (AŞ-Ortaalan) Geçen sene budadığım ıhlamur bu sene iyice büyüdü. Ham3’o dido ğanç’a cinziru. (AŞ-Ortaalan) Bu sene çok kene türedi. Ham3’o go3’oneri şuk’k’u msxuli var-iyu. (AŞ-Ortaalan) Bu sene geçen seneki kadar armut olmadı. Ham3’o pucepe mandroxorişa var-biyonare. (AŞ-Ortaalan) Bu sene sığırları “mandra evi”ne götürmeyeceğim. → 3’o, han3’o, an3’o, an3’i, 3’i


ham3’oneri (ÇM ~ AŞ) s. Bu seneki. Ham3’oneri oşk’uri tatli var-iyu. (AŞ-Ok’ordule) Bu seneki elma tatlı olmadı. Puci ham3’oneri nçala xazi var-ayu. (AŞ-Ok’ordule) İnek bu seneki samanı sevmedi. Ham3’oneri ntxiri dido ksaperi gamaxt’u. (AŞ-Ortaalan) Bu seneki fındık çok çürük çıktı. → 3’oneri[1], han3’oneri, an3’oneri, an3’ineri, 3’ineyi


handğa (AŞ-Ortaalan ~ AH) z. Bugün. Handğa araba ciyonasen. (AŞ-Ortaalan) Bugün arabayı indirecek. Ogine hantepe bit’t’umi batakluği ort’t’u. Brinz*i dvorgamt’ey. Handğa iri k’ale opşey. Artuği brinz*işi tarla va-dosk’udu. (AŞ-Ortaalan) Eskiden buraları hep bataklık idi. Pirinç ekiyorlardı. Bugün her tarafı doldurdular. Artık pirinç tarlası kalmadı. Sadik’ik handğa bogina 3’ipriz enç’u şeni tok’epe ok’um3xvams. (FN-Ç’anapet) Sadık bugün arı kovanını gürgene çekmek için ipleri bağlıyor. Cemali handğa xai goimskimen. P’iya so idasen ? (FN-Sumla) Cemal bugün acayip süsleniyor. Acaba nereye gidecek ? Handğa ondğeneri gyari şeni xaci mebok’idi. (AH-Gidreva) Bugün öylen yemeği için fasulye pişirdim. Handğa na-p’k’orobit lazut’epe onçamurez dopçxvarit. (AH-Borğola) Bugün topladığımız mısırları dibekte (döverek) ayıkladık. → andğa, hamdğa; dğaII

[dey. handğa ç’umanişşa (AŞ-Ortaalan) : Bugünden yarına. Az zaman sonra.] [Bu deyim Türkçe deyimin kopyası olabilir.] Furunci handğa ç’umanişşa na-gamiğay carepe omç’ipanay. (AŞ-Ortaalan) Fırıncı, çıkardığı ekmekleri bugünden yarına inceltiyor (= ekmeğin ağırlığını az zaman sonra azaltmaya çalışıyor).


handğalepez (AH) z. Bugünlerde. Handğalepez ucik dido min3’irams. P’eya mik mşinoms ? (AH-Lome) Bugünlerde kulağım çok çınlıyor. Acaba beni kim anıyor ? → andğalepes


handğaneri (FN ~ AH) s. Bugünkü. Handğaneri saat’epe ar ok’ixu-i ar daa var-geidgen. (FN-Sumla) Bugünkü saatler bir bozuldu mu bir daha kurulmaz. → dğaineri; hust’ineri; ha3’ineri, a3’ineri


hani (PZ ~ AŞ) iş.zm.çoğ. Bunlar. → hantere, hantepe, hamtepe, antepe. I. (PZ) [aps. hani; erg. hanik/ haniko; dat.-lok. hanis/ haniso; pos.-gen. hanişi; dir.-abl. (PZ-Apso) hanişe, (PZ-Cigetore) hanişa; ens. hanite] [hani + -ti : aps. hani-ti; erg. hani-tik; dat.-lok. hani-tis; dir-abl. hanişe-ti/ hanişa-ti; ens. hanite-ti] Kormeşi doyanures opşa dunç’u gulun. Hanişi ogvace nak on p’iya ? (PZ-Cigetore) Tavuk kümesinde çok karınca geziyor. Bunların yuvası nerede acaba ?

II. (ÇM) [aps.-erg.-dat. hani; pos.-gen. hanişi; dir-.abl. hanişa; ens. hanite] [hani + -ti : aps.-erg.-dat. hani-ti; dir.-abl. hanişa-ti; ens. hanite-ti] Ma hani şk’ala elaxuneri vor. (ÇM-Ğvant) Ben bunların yanında yanaşmayım.

III. (AŞ) [aps.-erg.-dat. hani; pos.-gen. hanişi; dir-.abl. hanişa; ens. hanite] [hani + -ti : aps.-erg.-dat. hani-ti; dir.-abl. hanişa-ti; ens. hanite-ti] Korme k’avidi dido dunç’u gulun. Hanişi yuva so on, p’eya ? (AŞ-Ortaalan) Tavuk kümesinde çok karınca geziyor. Bunların yuvası nerede, acaba ? Dido ini mayu. Hani kogvogzi do dobit’t’obat. (AŞ-Ortaalan) Çok üşüdüm. Bunlarla ateş yak da ısınalım.


haninepes (PZ-Cigetore) z. Buralarda. Şk’uni haninepes opşa zemsk’u on. (PZ-Cigetore) Bizim buralarda çok karakuş (= karatavuk) var. Şk’uni haninepes vit-do-ovro 3’aneri bozomotalepe okomocaman. (PZ-Cigetore) Bizim buralarda on sekiz yaşındaki kızları evlendiriyorlar. Xasani gunz*e ora on ç’i haninepes va-maziren. (PZ-Cigetore) Uzun zamandır Hasan’ı buralarda görmüyorum. Şk’uni haninepes opşa an3era iyen. Ma-ti peği xaz*i mayen. (PZ-Cigetore) Bizim buralarda çok yabanmersini oluyor. Bende pek severim. Sk’uni haninepes ar mitxa mendrapeşa ulurt’aşa 3’ari ek’obaman. Hi-şeni Ayşe-tik k’oçi-muşis 3’ari ek’obams. (PZ-Cigetore) Bizim buralarda birileri uzaklara giderken ardından su döküyorlar. Onun için Ayşe de kocasının ardından su döküyor. Şk’uni haninepes danz*i-k’andğu opşun. (PZ-Cigetore) Bizim buralarda diken çileği çok var. → haminepe, hantepe[1], hamerepez


haninepeşa (PZ-Cigetore) z. Buralara kadar. Xuseyinik Xasanis hişo montxams ç’i nena-muşi haninepeşa mulun. (PZ-Cigetore) Hüseyin Hasan’a öyle vuruyor ki sesi buralara kadar geliyor. Evelis şk’uni haninepeşa Avrupalepe mulut’es. Hus ayina var-mulun. (PZ-Cigetore) Çok eskilerde bizim buralara Avrupa’lılar gelirsi. Şimdi hiçbiri gelmiyor.


hantepe[1] (AŞ-Ortaalan) z. Buralarda. Ogine hantepe bit’t’umi batakluği ort’t’u. Brinz*i dvorgamt’ey. Handğa iri k’ale opşey. Artuği brinz*işi tarla va-dosk’udu. (AŞ-Ortaalan) Eskiden buraları hep bataklık idi. Pirinç ekiyorlardı. Bugün her tarafı doldurdular. Artık pirinç tarlası kalmadı. Hantepe t’ant’ari golva oncğore onu. (AŞ-Ortaalan) Buralarda çıplak gezmek ayıptır. → haninepes, haminepe, hamerepez


hantepe[2] (FN ~ HP-P’eronit) iş.zm.çoğ. [erg. hantepek; dat. hantepez/ hantepes; gen. hantepeşi; dir. hantepeşa (FN), hantepeşe (AH), hantepeşa (HP-P’eronit); abl. hantepeşen] Bunlar. Bunları. → hani; hantere, hamtepe, antepe


hantere (FN) iş.zm.çoğ. [erg. hanterek; dat. hanterez; gen. hantereşi; dir. hantereşa; abl. hantereşen] Bunlar. Bunları. Şeyepe-skani oxormonduniz mot giz*in ? Hantere ar soti kezdi ! (FN-Ç’anapet) Eşyaların evin ortasında niye duruyor ? Bunları bir yere kaldır ! → hani; hantepe, hamtepe, antepe


han3’o (FN ~ HP-P’eronit) z. Bu yıl. Bu sene. Han3’o k’ayi mçxomi iyu do hemu-şeni mançxomepe dido ixelenan. (FN-Ç’anapet) Bu sene iyi balık oldu ve onun için balıkçılar çok seviniyor. Han3’o m3ika ntxiri maves. (FN-Sumla) Bu yıl az fındığımız oldu. Go3’oz na-gopxorxit felamuri han3’o dido k’ai irden. (FN-Sumla) Geçen sene budadığımız ıhlamur ağacı bu sene çok güzel büyüyor. Han3’o dido ini ivu do urz*eniş ç’abape mtelli elağurineri ren. (FN-Sumla) Bu sene soğuklar yüzünden üzüm salkımları hep soluk, ölü, sağlıksız oldular. Han3’o var-biçilana ora meyemilams. (FN-Sumla) Bu sene evlenmezsem zamanım geçiyor. Han3’o mbuliz heşşo çans ki t’ot’epez konz*ol konz*oli gyobun. (AH-Lome) Bu sene kirazlarda öyle (meyvesi) var ki dallarda salkım salkım asılıyor. Xut 3’anas ar ağani araba ebiç’opum. Han3’o para var-emanç’en. 3’anaşe ep’ç’opare. (AH-Lome) Beş yılda bir kendime yeni araba alıyorum. Bu yıl param yetmiyor. Seneye alacağım. Han3’o xaci şeni xorşa (= xaç’k’et’i) cuma-çkimik om3’k’ulinams. (AH-Gidreva) Bu yıl fasulye sırığını kardeşim sivriltiyor. → 3’o, ham3’o, an3’o, an3’i, 3’i


han3’oneri/ han3’oneyi (FN ~ HP-P’eronit) s. Bu seneki. Bu yılki. Bu yılın. Han3’oneri dişka ğober-cici k’ala elobğun. (FN-Ç’anapet) Bu seneki odun çeperin dibinde dökülmüş halde duruyor. Han3’oneri lazut’i tutxu extu. (FN-Ç’anapet) Bu seneki mısır seyrek çıktı. Nanak han3’oneri ntxiri gverdobaz meçu. (FN-Ç’anapet) Annem bu sene fındığı yarılığa verdi. Pederik han3’oneri ntxiri naylaz ont’rinams. (FN-Ç’anapet) Babam bu seneki fındığı serendere yerleştiriyor. Han3’oneri ntxiri mtelli elağurineri ren. (FN-Sumla) Bu seneki fındık hasadının hep bir yanı sönük, sağlıksız. Han3’oneri ntxiri otxo cumak ok’oltums. (FN-Sumla) Bu yılın fındığını dört kardeş (eşit miktarda) bölüşüyorlar. Han3’oneyi kapça dergiz doloncumorit. (FN-Sumla) Bu senenin hamsisini derginin içinde tuzladık. Han3’oneri ntxiriz dido punt’ura unt’alun. (AH-Lome) Bu seneki fındıkta çok çürük var. → 3’oneri[1], ham3’oneri, an3’oneri, an3’ineri, 3’ineri


harbi (PZ ~ AŞ) i. Harp. [< Arp.] Savaş. P’ap’u-şk’imişi cuma K’irimişi harbis ğuru. (PZ-Cigetore) Dedemin kardeşi Kırım savaşında ölmüş. P’ap’u-şk’imi Yonani-msvaşa na-moxt’u ask’erepe şk’ala harbi u. (ÇM-Ğvant) Dedem Yunanistan’dan gelen askerler ile savaştıK’ibrisi harbi diyu. (ÇM-Ğvant) Kıbrıs’ta savaş oldu. P’ap’p’u-şk’imi K’irimişa harbişa idu. Ar daha va-gvaktinu. (AŞ-Ortaalan) Dedem Kırım’a harbe gitti. Bir daha dönemedi. → savaşi; xarbi


ha-steri/ ha-steyi (FN ~ HP-P’eronit) [sıfatsal deyim] Böyle. Ha-steri dulya var-miz*irun. (FN-Sumla) Böyle iş görmedim, hayret. Ha-steri k’ai k’oçi ham oras so gaz*iren ? (FN-Sumla) Böyle iyi adam bu zamanda nerede bulabilirsin ? Va şkule ha-steri oxori vare. (FN-Sumla) Yapınca böyle bir ev yapacaksın. → ha-st’eri. ≠ haya steri/ hamu steri : Bunun gibi. Buna benzer.


ha-st’eri (PZ ~ AŞ) [sıfatsal deyim] Böyle. Ha-st’eri dulya sk’anda var-mepşonumt’i. (ÇM-Ğvant) Böyle bir işi senden beklemiyordum. Ha-st’eri dulya var-iziramun. (ÇM-Ğvant) Böyle bir iş görülmemiştir. Ha-st’eri bobolape so-ti gazirassen elazlap’i. (AŞ-Ortaalan) Böyle böcekleri nerde görürsen köşeye sıkıştırıp ez. → ha-steri. ≠ ham st’eri : Bunun gibi. Buna benzer.


haşo/ haşşo (PZ ~ HP-P’eronit) z. Böyle. Xoşk’a hay mevodum. Haşo iyen-i ? (AŞ-Ok’ordule) Sırığı buraya dayıyorum (= yaslıyorum). Böyle olur mu ? Boyne haşşo mot ikom ? (AH-Lome) Sürekli (hep) neden böyle yapıyorsun ? Haşşo idazna dişka k’ap’ulaz nacinen do va-alen. (AH-Lome) Böylece gitse arkasına (ya da sırtına) odun dayanır ve gidemez. Ham berek haşo mu-şeni ç’irinams ? (AH-Borğola) Bu çocuk böyle niçin zırıldıyor ? Heşo na-t’u var-miçkit’es. Çkinebura haşo bisimadit. (HP-P’eronit) Öyle olduğunu bilmiyorduk. Kendimizce böyle düşündük. Goişi, k’at’ayya haşo moğodam. Na-var-miçkin şeyepe mk’itxom. (HP-P’eronit) Goişi, sürekli bana böyle yapıyorsun. Benim bilmediğim şeyleri soruyorsun. → aşo


haşote/ haşoten (PZ ~ HP-P’eronit) z. Böylece. Böylelikle. Muya p’a ? Doloxe na-miğun sixinti haşote moşk’ovi3’am. (PZ-Cigetore) Ne yapayım ? İçimde olan sıkıntıyı böylelikle içimden söküyorum. Dauşeni. Haşoten dulya var-gaçodinen. (FN-Sumla-C) Acele et. Böylelikle işi bitiremezsin.Beres kitabi uk’itxare do haşoten ok’itxuz gyoginare. (AH-Borğola) Çocuğa kitap okuyacaksın ve böylece okumaya alıştıracaksın. → aşoten


hatti i. Hat. [< Arp.] Telefon, televizyon, İnternet vb. araçlarla iletişim sağlayan yol, kanal. İnternetis var-nik’orinen. Hattis a problemi ren. Hatti mestun. (AH-Lome) İnternet’e bağlanılmıyor. Hatta bir problem var. Hat kopuyor.


havuzi i. Havuz. [< Arp.] 3’i3’ila nçxomişi havuziz doloxtaşi dolikaçen do var-eşalen. (AH-Lome) Yılan balık havuzuna girince içinden çıkamıyor. Dido mç’ima mç’imaşi Xasaniz havuzepe ç’anç’axite dolapşen. (AH-Lome) Çok yağmur yağdığı zaman Hasan’ın havuzları çamurla doluyor.


hay (AŞ) z. Burada. Buraya. Bere 3’aleni k’avaği mouk’vatay. Hay var-on. (AŞ-Ok’ordule) Çocuk aşağıdaki kavağın tepesini buduyor. Burada değil. Mutuk’ore ort’asen ort’ay na-ikum naşk’vi do hay komoxt’i. (AŞ-Ok’ordule) Ne olursa olsun yaptığını bırak ve buraya gel. Xoşk’a hey nonciray do hay komoxt’ay. (AŞ-Ok’ordule) Direği oraya yaslasın da buraya gelsin. Xoşk’a hay mevodum. Haşo iyen-i ? (AŞ-Ok’ordule) Sırığı buraya dayıyorum (= yaslıyorum). Böyle olur mu ? Ali ! 3’arişi xortumi ik’atali. Hey gvobam. Hay maben. (AŞ-Ok’ordule) Ali ! Suyun hortumuna dikkat et. Oraya döküyorsun. Buraya sıçrayıp dökülüyor. Soti mot-ulur. Hay k’o3’omiguti. Gazin-i ? Him bere-ti baba-muşşi k’o3’ugutun. (AŞ-Ortaalan) Bir yere gitme. Burada önümde dur. Görüyor musun ? O çocuk da babasının önünde duruyor. Melenk’aleni 3’ipri hay na-cerenşe didi on. (AŞ-Ortaalan) Karşı yakadaki gürgen burada dikili olandan daha büyüktür. → hak/ hako, ak


haya (FN ~ HP) iş.z. [(FN) erg. hayak, dat. hayaz, gen. hayaşi][(AH ~ HP) erg. hamuk, dat. hamuz, gen. hamuşi] Bu. Haya steri. [Somut olarak göstererek] bunun gibi. Ntxiri-ok’ak’aloni-meciz Xasaniz çkar xe var-dadven. Boyne heyaz hayaz ntxirişi k’ak’ali not’k’omers. (FN-Ç’anapet) Fındık ayıklama imecesinde Hasanın hiç eli durmuyor. Hep ona buna fındık tanesi fırlatıyor. Na-vare oxori haya steri ivaz. (FN-Sumla) Yapaçağım ev bunun gibi olsun. Topuri-çkunişi nostoniz ar kogo3’k’edi. K’iyanaz enni k’ayi topuri haya ren. (AH-Lome) Balımızın tadına bir bakar mısın ? Dünyanın en güzel balı budur. AlikMa haya muç’o memaç’aru ?” ya do iri tiz geiçams. (AH-Lome) AliBu benim başıma nasıl geldi ?” diye hep başını dövüyor. Urz*enişi lova dido titxu divu. Hamuşen kyume var-iven. Ar m3ika mkveri kuk’atit. (AH-Borğola) Üzüm şırası çok sulu (= ince) oldu. Bundan meyve sucuğu olmaz. Biraz un katın. → ham[1], aya[3]


hayde ü. Haydi. # Hayde mendegiyona / 3’ulut’ina ort’aşa / Uk’ayi pişmanare / Om3’el uk’anamt’aşa. (Anonim) Haydi seni götüreyim / Küçücük (kız) iken / Sonra pişman olacaksın / Beşik sallarken. Hayde vigzalat. Gale cetanuy. (ÇM-Ğvant) Haydi gidelim. Dışarısı aydınlanıyor. Fadimez Ferdi dido aoropen. FerdikHayde” ya u3’vayiz yekten noumz. (FN-Ç’anapet) Fatma Ferdiyi çok seviyor. FerdiGeldediğinde hemen ona varıyor. → aya[1]


hayele → hakele


ha3’i (FN ~ HP) z. Şimdi. K’alati ha3’i sotiyen komoiği. (FN-Ç’anapet) Sepet şimdi nerede ise getir. Cordaniz doxunuten daç’k’inu do ha3’i goinç’imen. (FN-Ç’anapet) Cordan oturmaktan yoruldu ve şimdi geriniyor. Porça donapxvi do kogebok’idi. Ha3’i skurun. (FN-Sumla) Gömleğini yıkayıp astım. Şimdi kuruyor. K’uk’umaz ar mcixi mkveri dolobubği do ha3’i ulams. (FN-Sumla) Güğüme bir avuç un attım ve şimdi (ancak) çok hafif bir ıslaklık veriyor (= suyun fazla akmasını önledim). Angaraşe ipti moptişi dido mebikaçet’i, ala ha3’i tamo tamo oxobamç’k’er. (AH-Lome) Ankara’ya ilk geldiğimde çok daralıyordum, fakat şimdi yavaş yavaş uyum sağlıyorum. K’at’u coğorişen imt’u do on3xonez na-meşilu sum ndğa ren, ha3’i moşulun. (AH-Lome) Kedi köpekten kaçıp tavan arasına saklandığı üç gündür, yeni (= şimdi) ortaya çıkıyor. Ha3’i şkule sole bidaten ? (AH-Lome) Şimdiden sonra ne yöne gideceğiz ? → hus/ huy, a3’i


ha3’ineri (FN ~ HP) s. Şimdiki. Bugünkü. Ha3’ineri berepe-çkuniz Lazebura k’ai var-uçkinan. Lazişi k’ult’uri Lazeburaş doloxe ren. (FN-Sumla) Bugünkü çocuklarımız Lazcayi iyi bilmiyorlar. Laz kültürü Lazca’nın içindedir. Ha3’ineri sap’onepek çkar popoci var-ikoms. (AH-Lome) Şimdiki sabunlar hiç köpürmüyor. Ha3’ineri meyvepe mtelli xormoni ren. Çkar nostoni var-uğun. (AH-Lome) Şimdiki meyveler sırf hormondur. Hiçbir tadı yok. → hust’ineri, a3’ineri; handğaneri, dğaineri


ha3’işen (FN ~ AH) z. Şimdiden. İnoraz oç’k’omu şeni mkveri do xaci ha3’işen xaros komolobobği. (AH-Gidreva) Soğuk zamanlarda (= kışın) yemek için un ile fasulyeyi şimdiden erzak dolabına koydum. → husuşa, hust’eraşa, hust’işa, a3’işen


he[1] (ÇM)(FN ~ HP-P’eronit) iş.zm. O. → him, heya, eya/ iya. I. (ÇM) [sırf şeni son-edatı önünde] He-şeni. (ÇM-Ğvant) Ondan dolayı. O yüzden. İni gayu. Tolepe he-şeni gixup’un. (ÇM-Ğvant) Üşüdün. Gözlerin ondan dolayı büzüştü.

II. (FN ~ HP-P’eronit) ♦ [aps., he-ti] Omeri Lazonaz t’u-doren. Ma var-bz*iri. Xasanik mi3’u. Kitabi-muşi kogamaxtu-doren. He-ti var-bz*iri. (FN-Sumla) Ömer (geçmişte) Lazona’da bulunuyormuş. Ben onu görmedim. Hasan bana söyledi. (Ömer’in) kitabı yayınlanmış. Onu da görmedim. Da-çkimiz ar k’ak’ali bere uyonut’u. He-ti let’az komeçu. (AH-Lome) Kız kardeşimin bir tane çocuğu vardı. Onu da toprağa verdi. Oxorcak he-ti k’oçi şinoms do elancirs. (AH-Lome) Kadın onu da adamdan sayıp yanında yatıyor. He-ti dirdu do na-isternan berepez goşant’alen. (AH-Borğola) O da büyüdü de oynayan çocukların arasında karışıyor. Ar sebai-du unont’u. He-ti kot’k’oçu. (AH-Borğola) Bir sebayü-dü lazımdı. Onu da attı. ♦ [post.] He steri. (FN ~ HP-P’eronit) Öyle. Onun gibi. Oçilu şeni he k’onari do3xunana ora gamastun do dibader. (AH-Borğola) Evlenmek için o kadar ayıklarsan (= seçmeye kalkarsan) zaman çabuk geçer de yaşlanırsın.


he[2] (FN ~ HP-P’eronit) iş.s. O. He didi k’oçikOncğore renya va-zop’onz do pencerez coğori steri namxven do doloxe ixosars. (AH-Lome) O koskoca adamAyıptırdemiyor da köpek gibi pencereye çöküp içeriyi dikizliyor. He didi bozok na-golaxtasen k’oçiz nuk’u uxup’oms. (AH-Lome) O koskoca kız gelip geçene ağzını büzüyor. Babak na-k’vatasen ç’uburiz t’k’ebi va-goxomaşa nanak msurtu şeni goşorums. Ok’açxe he msurtupeşi 3an3a şeni babak k’ayepe goşimez do 3’k’ariz gelumt’vinams. (AH-Lome) Babamın kestiği kestaneler henüz kurumadan annem bağ ipi yapmak için kabuğunu hemen soyuyor. Sonra o kabuklardan çanta yapmak için babam iyilerini seçip suya koyuyor. Ar luk’ma berek he didi luk’ma amidumers. (AH-Lome) Bir lokma çocuk, o kadar büyük lokma alıyor ağzına. He na-gelobun tok’i xmareyi ren-i ? (AH-Lome) O asılan ip kullanılmış mıdır ? He didi langoniz ar luk’ma coğorişe aşkurinu. (AH-Lome) O büyük köpek bir lokma köpekten korktu. He bulti pompaten k’ai ibaren. (AH-Borğola) O top pompa ile iyi şişiyor. He dişkaşi ok’obğalas mot-nanç’e(r). Gyustun do kegabğenan. (AH-Borğola) O odun yığınına yaklaşma. Kayıp da (senin) üzerine dökülür. He didi ncaşen melana şuri a şvaciz gamagistun. (AH-Borğola) O büyük ağaçtan düşersen canın bir anda çıkar. He xami oçxe-muşiz kodolo3onit. Xe megak’vatanoren ! (AH-Borğola) O bıçağı kılıfına sokun. Elinizi kesebilirsiniz. He mskva m3xulizKogebak’ibiraya do momaçiçkinen. (AH-Borğola) O güzel armuduIsırayımdiye iç geçiriyorum (= arzu ediyorum). → him[2], hem[1], em[2]


hek/ heko (ÇM)(FN ~ HP-P’eronit) z. Orada. Oraya. Vija Sumexepe na-xeran msva n. Heko Lazepe var-xeran. (ÇM-Ğvant) Vija, Hemşinlilerin oturdukları yerdir. Orada Lazlar oturmuyorlar. Babak merzeşi bageni dolobğasen do heko ar oxori gedgasen. (FN-Ç’anapet) Babam mezradaki kulübeyi yıkıp oraya bir ev kuracak. Cordani xalat’ite 3’ipriz kextu edo xalat’i nuluyiz heko geikaçu. (FN-Ç’anapet) Cordan halatla gürgene çıktı ve halatı düşünce orda mahsur kaldı. Defteri hek hak eladvayiz lebiten iyuçanen. (FN-Ç’anapet) Defteri oraya buraya koyunca kir ile kararıyor. Erdoğani soti ç’anda ren ulun do heko kogeşaxedun. (FN-Ç’anapet) Erdoğan nerede davet düğün varsa hiç çekşnmeden gidip oraya oturur. K’at’u ulun, kvas komok’uxedun do heko imjors. (FN-Sumla) Kedi gidip kayanın arkasına oturup orda güneşleniyor. Ntxirepunaz ar xami kobz*iri. Ç’umanişe ordoşen hek bidare. (FN-Sumla) Fındıklıkta bir bıçak buldum. Yarın erkenden oraya döneceğim. 3ana steri ar hek ar hak mot-noxedur ? (AH-Lome) Serçe gibi bir oraya bir buraya niye konuyorsun ? Hek mu gorums ? - Nosi gorums. (AH-Lome) Orada ne arıyor ? - Akıl arıyor. (= Orada kendisinin işi yok. Boşu boşuna geziyor.) Malave puci steri ar hek ar hak mot cgiyalam ? (AH-Lome) Malave puci gibi oradan oraya ne koşuşturuyorsun ?Ntxirepunaz mskala gomoç’k’ondu-doren. Ç’umanişe ordo oras hek gobiktare. (AH-Borğola) Fındıklıkta merdiven unutmuşum. Yarın erken vakitte oraya döneceğim. Oxoris o3xoneşe epti-dort’un. Na-epti mskala geiktuşi hek gebikaçi. (AH-Borğola) Evde tavan arasına çıkmıştım. Çıktığım iskele devrilince orada mahsur kaldım. Hekşen mot-ulur ! Daz*epuna ren. Hek goşaxtimoni ren. Hekşen golaxti. (AH-Borğola) Oradan gitme ! Dikenlidir. Orada geçilecek yer var. Oradan geç. → hik/ hiko, hey, ek; hişoşa; hişoII, hişoşi


hekelendo (PZ-Cigetore) z. Oradan. Memet’i txombuşi mcas namp’onu do melenk’aleşa 3adums. Cenci bozomotalepe hekelendo goluluran. (PZ-Cigetore) Mehmet kızılağaca yaslanıp karşı tarafa bakıyor. Genç kızlar oradan geçiyorlar. Cemali p’anda ulun do Xasanişi oxoris elidven. Mu-ti na-var-asen hekelendo ignapen. (PZ-Cigetore) Cemal her zaman gidip de Hasan’ın evinde yerleşiyor. Bir şey yapmayacağı oradan belli. Alis u3’vit do hekelendo k’o3’oxt’as. Yevana dudis pi3ari koyolasen. (PZ-Cigetore) Ali’ye söyleyin de ordan çekilsin. Yoksa başına tahta düşecek. → hikolendo, hekolendo/ hekolendon, hekole, ekolendo, ekolen, ekule; hekşen


hekole/ hekolendo (AŞ-Ok’ordule), hekole (FN-Ç’anapet), hekole/ hekolen/ hekol (AH-Lome), hekolendon (FN ~ AH) z. Oradan. Oraya. Öteye. Orada. Ötede. 1. Oraya. Öteye. Orada. Ötede. Nana ! Cuzdani hey moy-dodum. Ali hekole para ixiray. (AŞ-Ok’ordule) Anne ! Cüzdanı oraya koyma. Ali ordan para çalıyor. Pederik ğalişi hekole na-dgirt’u ntxirişi k’alati mok’iğamz. (FN-Ç’anapet) Babam derenin karşı tarafında duran fındık sepetini beriye getiriyor. Mskveri steri hekole hakole ti mot-oktam. (AH-Lome) Geyik gibi bir o yana bir bu yana başını sallama. Kemalik xomula dişkape hakolen hekole berez golut’k’oçams. Berek-ti hekolen ezdims. (AH-Lome) Kemal kuru odunları buradan öteye çocuğa atıyor. Çocuk da öteden alıyor. Dişkape hekole mot-ot’k’omer. Lazut’iz yantxen. (AH-Lome) Odunları o tarafa atma. Mısırların üstüne düşüyor. Puciz na-dolobun tok’i aliz kodolat’k’u-doren. Ti hekol hakole ovalaşi axri3ken do t’k’ebi doluç’k’omams. (AH-Lome) İneğe takılan ip boynunu sıkıvermiş. Başını öteye beriye sallayınca sürtünüp deriyi yiyor. 2. Oradan. O taraftan. Him dişk’a hekolendo gamalay do keyegat’t’asen. (AŞ-Ok’ordule) O odun oradan çıkıp üstüne düşebilir. Bere cari gopu3xoluy. Hekole ç’opit. (AŞ-Ok’ordule) Çocuk ekmeği tırmalıyor. Ordan alın. Çku a mutxa bisinapamt’aşa Xasanik hekole a mutxaz eluç’k’ams. (FN-Ç’anapet) Biz bir şey konuşurken Hasan o taraftan başka bir konuya giriyor. Pederik oxorişi ogine na-go3’adgirt’u ntxirite opşa k’alatiBerepe ibirt’anşa mod-gyoktamt’an deyi hekole go3’iğamz. (FN-Ç’anapet) Babam evin önünde duran fındıkla dolu sepetiÇocuklar devirmesindiye ordan uzaklaştırıyor. Hekolen ar muntxa nipuşonen steri sersi mulun. (AH-Lome) O taraftan bir şeyler eşeleniyor gibi bir ses geliyor. → hekelendo, hikolendo, ekolendo, ekolen, ekule; hekşen


hekol-hakole (FN ~ AH-Lome), hekole-hakole (AH-Borğola) z. 1. Her iki taraftan. Nanak naxveyi porçape na-gyok’idasen tok’iPorçape let’az mod-dan3’ert’az” ya do hekol-hakole m3ika gonzdumz. (FN-Ç’anapet) Annem yıkanmış gömlekleri asacağı ipiGömlekler yere değmesindiye her iki taraftan biraz geriyor. 2. Oraya buraya. Şuraya buraya. Nk’ola me3oneri hekol-hakole dido dokti-i, k’ilidi yekten geinçxilen. (FN-Ç’anapet) Anahtar takılı iken fazla o tarafa bu tarafa döndürürsen kilit hemen bozulur. Berek hekol-hakole papa t’a3ums. (AH-Lome) Çocuk öteye beriye muhallebi sıçratıyor. Coğori osteru şeni hekole-hakole golarçen. (AH-Borğola) Köpek oynamak için öteye beriye koşuyor.


hekoni (FN ~ HP-P’eronit) s. ve i. Oralı. Afrik’aşi gverdi çoli na-ren şeni hekoni k’oçepes fuk’araluği do mşkorini p’ot’e var-açodenan. (AH-Lome) Afrıka’nın yarısı çöl olduğundan oranın insanları için yoksulluk ve açlık hiçbir zaman bitmez. → hekonuri


hekonuri (ÇM) s. ve i. Oralı. Ali St’anp’olişa idu şuk’ule olak’irdu hekonuri nimgvapinay. (ÇM-Ğvant) Ali İstanbul’a gittikten sonra konuşmasını onlara (= İstanbul’lulara) benzetiyor. → hekoni


hekoşa (AŞ) z. Oraya. Ntxirona msk’ala gomoç’ondru. Ç’umanişşi hekoşa gobiktare. (AŞ-Ortaalan) Fındıklıkta merdiven unuttum. Yarın sabah oraya döneceğim. Munde-ti hekoşa bidare bere-muşi 3’ari gomobay. (AŞ-Ortaalan) Ne zaman ki oraya gidersem çocuğu üstüme su döker. Hekoşa olva şeni sum ruba golaxt’are. (AŞ-Ortaalan) Oraya gitmek için üç vadi geçeceksin.


hekşen (AH) z. Oradan. Fuadik hekşen hakşen para ni3xams do amadgin. (AH-Lome) Fuat oradan buradan borç alarak ayakta duruyor. Kerimik pucepe hak naşku. Muk mele mek’ilu do hekşen pucepes mok’o3’k’en. (AH-Lome) Kerim inekleri burada bırakıp kendisi karşıya geçti. Oradan bu tarafa ineklere bakıyor. Hem yeyi mtelli ç’anç’axuna ren. Hekşen çkar var-golilen. (AH-Lome) Orası hepten çamurlu bir alandır. Oradan hiç geçilmez. Hekşen go3’oxti ! Badana busumer. Komegabasen. (AH-Borğola) Oradan çekil ! Badana sürüyorum. Üzerine sıçrar (= dökülür). Hekşen mot-ulur ! Daz*epuna ren. Hek goşaxtimoni ren. Hekşen golaxti. (AH-Borğola) Oradan gitme ! Dikenlidir. Orada geçilecek yer var. Oradan geç. → hikolendo, hekelendo, hekolendo/ hekolendon, hekole, ekolendo, ekolen, ekule


hek’o (FN ~ HP-P’eronit) z. O kadar. Arzu do Feride dalepeşi bozope renan. Hek’o ok’ungaman ki çkva na-var-uçkinanpez Ekizi dalepe ren da3’onenan. (FN-Ç’anapet) Arzu ile Feride birbirinin teyze kızılar. O kadar birbirne benziyorlar ki henüz bilmeyenler ikiz kardeş olduklarını sanıyorlar. Hek’o uoxo3’onu ar k’oçi ren ki merdeveniz gyulut’aşi k’uçxe dontxams do gyulun. (AH-Lome) O kadar anlayışsız bir adamdır ki merdivenden inerken ayaklarını vurarak iniyor. Hek’o dido oraz hak var-domadginen. (AH-Lome) O kadar uzun süre burada kalamam. Hek’o dido oraz elemaxunen do var-maçven. (AH-Lome) O kadar uzun süre oturup bekleyemem. Nak’o nena giçkin, hek’o k’oçi re. (AH, atasözü, K.A.) Kaç dil bilirsen o kadar çok insansın. Hek’o mamşkorinuşi lo3a, m3’utxe, na-ren gyari meona opç’k’omi. (AH-Borğola) O kadar açıkınca tatlı, tuzlu, var olan (bütün) yemeği arka arkaya yedim. Hek’o p’at’i n3a xon3u do emp’k’uti. (AH-Borğola) O kadar kötü gök gürledi ki ürktüm. Oxoyi hek’o mskva uğut’u ki k’oçi norant’un. (HP-P’eronit) O kadar güzel evi vardı ki insan gıpta ediyor. → hik’u, ek’o, ek’os, ok’o


helaçi (ÇM) i. Helâk. [< Arp.] Bitkin duruma gelme ya da getirme. Ayşe helaçi iyu do na-u valepe domt’orindu. (ÇM-Ğvant) Ayşe’nin büyük zorluklar ile yaptığı peynirleri küflendi. → isap’aren, goisap’aren; eç’k’odun[1]


hele ü. Hele bak. [Lazca’da bu kelime, dikkati çekmek için söylenen ünlem olup “özellikle” anlamına gelmez.] Go3’oxti, hele. (FN-Sumla) Çekil, bakalım. Bo3’k’eda, hele. (FN-Sumla) Şuna bir bakayım, göreyim. Aya, o3’k’edi, hele ! Mtugik t’uvra gamaxu-doren. (FN-Sumla) Şuna bak. Fare çuvalı delmiş. Nek’naz ar kart’ali noç’abun. Mu-n-oren ? Ar ik’itxi, hele ! (AH-Lome) Kapıda bir kâğıt yapışıyor. Neymiş ? Bir oku, hele ! M3ika dostibi, hele ! Ar mitxani icoxups heralda. (AK-Döngelli) Hele az sus ! Birisi çağırıyor herhalde. Hele gyaris o3’k’edi ! Gyaşiren. (AK-Döngelli) Yemeğe bir bak, hele ! Suyu azalıyor.


helessa yalessa/ helesa yalessa ü. Yardımlaşmalarda “Hep beraber, hep birlikte” anlamında kullanılan ünlem. [Bu ünlem, Karadeniz, Ege Denizi ve Akdeniz kenarlarında yaşayanların konuştukları çok sayıda dilde kullanılmaktadır. İlk hangi dilden başlamış olduğunu bilme imkânımız yoktur.] # Andğa ç’andra on Alişi/ Helessa yalessa/ Mondo cuvelasen t’işi/ Helessa yalessa/ Noğamisa oren mişi/ Helessa yalessa hessa hey. (ÇM-Ğvant, anonim) Bügün Ali’nin düğünü/ Helessa yalessa/ Belki bahtı çökecek/ Helessa yalessa/ Gelin acaba kimlerden/ Helessa yalessa hessa hey. Helesa yalessa3’oxle komolepek ok’işvelt’eşşi oraz na-zop’ont’es k’aide ren. (AH-Lome) “Helessa yalessa”, eskiden erkeklerin yardımlaşma sırasında söyledikleri bir kaidedir. → heyamo, heyamola


helikopteri/ helik’opteri i. Helikopter. [< Fra. < Yunanca morfemlerden] “Na-goindunu berepe bziratendeyi helikopteri dido gvoputxinit. (AŞ-Ortaalan) “Kaybolan çocukları bulacağızdiye helikopteri çok uçurduk (= dolaştırdık). Biç’i-çkimik askerluğiz helikopteri oputxinams-doren. (AH-Borğola) Oğlum askerlikte helikopter uçuruyormuş (= kullanıyormuş). Memet’ik dada-helik’opteriHek hak goboputxinaya-şi ncaz konontxapu. (AH-Borğola) Mehmet oyuncak helikopteriOraya buraya uçurayımderken ağaca çarptırdı. → parponi


hem[1] (FN ~ HP) iş.s. O. Ançeleşi puciz mutu-ti var-nantvalu edo hem zabunluğiten xro3kun. (FN-Ç’anapet) Ançelenin ineğine hiçbir şeyin faydası dokunmadı ve o hastalıktan ölüyor. Hem na-zop’on nenape k’oçiş guris gant’en. (FN-Sumla) O senin söylediğin kelimeler adamın yüreğine batıyor, saplanıyor. Muntxa u3’vare, hem saat’iz konisamadams. (AH-Lome) Ne söylersen anında (= o saatte) ezberler. Si mundez idana ma-ti hem oraz bidare. (AH-Lome) Sen ne zaman gidersen ben de o zaman gideceğim. Oxorcak hem didi k’alati mtelli lazut’ite opşu do xolo jin ore eidumers. (AH-Lome) Kadın o büyük sepeti mısırla doldurdu. Yine de üzerine kabak koyuyor. Hem oxorcaz çkar nosik va-yuzdams. “Bere pxvelumya do ğvaz nuç’k’omams. (AH-Lome) O kadının hiç aklı kesmiyor. “Çocuğu öpüyorumdiye yanağından ısırıyor. Hem mskva bozo noğayi ren. (AH-Borğola) O güzel kız çarşılıdır. Tuğula ok’oç’abu şeni xarcis dido çimento ixmarare. Hem oraz k’ai ok’iç’aben. (AH-Borğola) Tuğlayı birbirine yapıştırmak için harça çok çimento kullanacaksın. O zaman birbirine iyi yapışır. Hemuk hem nositen puci muç’o guçumers ? (AH-Borğola) O, o akılla ineği nasıl idare ediyor ? Hem bere mot omk’u3un ? Vaşa korba a3’k’unen. (AH-Borğola) O çocuk niye çökmüş haldedir ? Acaba karnı ağırıyor mu ? → him[2], he[2], em[2], iya[2]


hem[2] ... hem[2] .../ hem[2] ... hemi-ti/ hem[2] ... hem-ti z. Hem ... hem... . [< Far.] Portakali hem gvo3’i hemi-ti domi3’i. (AŞ-Ortaalan) Portakalı hem soy hem de dilimle. K’vateri çayiz tipi moilu-doren. Bedriyek, hem pucişi gyari ikoms, hem çayiz gupağams. (AH-Lome) Kesilmiş çayı ot kaplamış. Bedriye hem ineğe yem yapıyor, hem çayın etrafını temizliyor. Osmanik hem ibirs, hem-ti oç’andinams. (AH-Lome) Osman hem şarkı söyler, hem de çalgı çalar.


hemen (AH) z. Hemen. Omeri bere steri ren. Ar mutu u3’vaşi hemen gegondun. (AH-Lome) Ömer çocuk gibidir. Bir şey söylediğinde hemen küsüyor. yeine; hamani; yekten; haman


hemeyi (FN) i. [< hem “o” + yeyi “yer”] Orası. O yer. K’urna medgeyi k’eleşe 3’k’ari ibert’u edo Akinik hemeyişen kerbet’inite uzdu. (FN-Ç’anapet) Kurnanın takılı olduğu yerden su akıyordu. Akın bağlantı yerinden kerpetenle sıktı. → heyII


hemindora şkule [< hemindoraz + şkule (*)][(*) Lazca tüm diyalektlerde /s/ ve /z/ fonemleri, /ş/ fonemi önünde bulunduğunda kurallı olarak kaybolur.] (FN-Ç’anapet) z. Ondan sonra. Ar şeyi dobisinapamt. Mtel şeyi içoden. Mamut’ik hemindora şkule xolo a mutxaz kek’uç’k’ams. (FN-Ç’anapet) Bir konuyu konuşuruz. Her şey biter. Mahmut ondan sonra bir şeyi tekrar gündeme getirir. Eçkindeyi bort’işa ok’oxveri saat’epe boduzanamt’i. Tekniğik mtel şeyi dokturu. Ha3’i na-ren saat’epe, ar kok’ixu-i hemindora şkule çkar var-iduzanen. (FN-Ç’anapet) Gençken bozulmuş saatleri düzeltiyordum. Teknoloji her şeyi değiştirdi. Bugünkü saatler, bir bozuldu mu, ondan sonra düzeltilemz. Baba-muşik becğuyiz berez guyiz gyat’u. Ogine çabrepe uxup’inu. Hemindora şkule obgarinuz kogyoç’k’u. (FN-Ç’anapet) Babası bağırınca çocuğun ağrına gitti. Önce dudaklarını büzdü. Sonra ağlamaya başladı. P’ap’uli-çkimik kotumez xunç’k’uli ambarayiz yuk’vatamt’u. Hemindora şkule k’ayi dupağamt’u do keluç’amt’u. Edo heşote kotume oşletinamt’u. (FN-Ç’napet) Dedem tavuğun taşlığı şişince yarıp temizledikten sonra dikerdi. Ve böylece tavukları kurtarırdı. → himdora şuk’ule, hemindoraz uk’ule, hemindo şkule, hemora şkule


hemindoraz (FN) z. O zaman. Si mundes-ti idare ma ti hemindoraz bidare. (FN-Ç’anapet) Sen ne zaman gidersen ben de o zaman gideceğim. → himdo, him ora, himdora, hem oraz, hemindoz; emmaxtis


hemindoraz uk’ule (FN-Ç’anapet) z. Ondan sonra. Coğori-çkunik, na-niçu gyayiz ogine naşurams do hemindoraz uk’ule imxo(r)z. (FN-Ç’anapet) Köpeğimiz, verilen yemeği önce kokluyor. Ondan sonra yiyor. → himu do ok’aye/ himu do ok’ayi; himdora şuk’ule, hemindora şkule, hemindo şkule, hemora şkule


hemindo şkule [< hemindoz + şkule (*)][(*) Lazca tüm diyalektlerde /s/ ve /z/ fonemleri, /ş/ fonemi önünde bulunduğunda kurallı larak kaybolur.] (AH) z. Ondan sonra. Ntxiri ar-jur ndğaz mjoraz kodupini. Ezdimt’aşi bigate k’ayi doçakşi. Ok’açxe bu3xite çonçi k’ayi moyakosi do hemindo şkule k’ak’alepe ok’okosi do jin ar mutu koyotvi. (AH-Lome) Fındığı bir iki gün güneşe ser. Kaldırırken çubukla güzelce döv. Sonra tırmıkla kuru kabukları üzerinden iyice süpür ve ondan sonra taneleri bir araya toplayıp üzerine bir şey örtüver. Gyari oç’k’omuz var-gyoç’k’aşa ipti aşurams do hemindo şkule ipxors. (AH-Borğola) Yemek yemeğe başlamadan önce kokluyor ve ondan sonra yiyor. → himu do ok’aye/ himu do ok’ayi; himdora şuk’ule, hemindora şkule, hemindoraz uk’ule, hemora şkule


hemindoz/ hemindos (AH-Borğola) O zaman. → himdo, him ora, himdora, hem oraz, hemindoraz; emmaxtis


hemora şkule [< hem ora şkule] (AH-Lome) z. Ondan sonra. Nusak dolokunu ipti meyanaxumz. Ok’açxe ar-jur saat’iz leğeniz gelumt’vinams do hemora şkule naxums. (AH-Lome) Gelin çamaşırları önce bir ön yıkama yapıyor. Sonra bir iki saat leğende ıslatıyor (= suya bastırıyor) ve ondan sonra yıkıyor. Ustak jur pi3ari ipti ok’oçabums do hemora şkule nek’naz goşaç’k’adums. (AH-Lome) Usta iki tahtayı önceden yapıştırıyor. Ondan sonra kapı arasına çakıyor. A m3ika mç’ita let’a-ç’alimi komoiği. Ç’apxu p’aten. Ncaz eboç’apxaten do hemora şkule nca pxerxaten. (AH-Lome) Biraz kırmızı kil toprağı getir. Çırpı ipi yapıp ağaca çırpacağız ve ondan sonra ağacı biçeceğiz. Nanak luşi gyari ikomt’aşi ipti 3’uk’alite geguboms. Ok’açxe 3’k’ari go3’un3’orams do hemora şkule-ti tencerez guboms. (AH-Lome) Annem lahana yameği yaparken önce kazanda biraz pişiriyor. Sonra suyunu süzüyor ve ondan sonra da tencerede pişiriyor. → himu do ok’aye/ himu do ok’ayi; himdora şuk’ule, hemindora şkule, hemindoraz uk’ule, hemindo şkule


hemtepe (AH-Lome, Pilarget vs) iş zm. [erg. hemtepek; dat. hemtepez/ hemtepes; gen. hemtepeşi; dir. hemtepeşe; abl. hemtepeşen] Onlar. Onları. Osmani k’ala moim3kvit-dort’un do tkvande xolo mu-şeni var-mulun, p’eya ? - Oxoyiz numğezaman do hemtepez uyucams. (AH-Lome) Osman’la barışmıştınız da yine neden size gelmiyor, acaba ? Evde kışkırtıyorlar da onları dinliyor. Hemtepek p’anda k’oçi eyiz eç’opuman. (AH-Lome) Onlar insanı her zaman alaya alırlar. Hak mu çumer ? - Çkunepe hak golaxtanoren do hemtepe pçumer. - Tkvanepe ndğora Golilez. M3udişi mot-çumer. (AH-Lome) Burada ne bekliyorsun ? Bizimkiler buradan geçecekler de onları bekliyorum. - Sizinkiler demin geçtiler. Boşuna bekleme. İşçepek çayi 3’ilomt’anşi babak soti var-ulun. Hemtepez yodgitun. (AH-Lome) İşçiler çay toplarken babam bir yere gitmez. Onların üzerinde durur. Hemuz gebugondi. P’ot’e hemtepeşe ar çkva var-bidare. (AH-Borğola) Ona küstüm. Asla onlara bir daha gitmeyeceğim. K’ai var-mşunsna-ti hemtepeşi ç’andaşe mixtimut’asen. (AH-Borğola) İyi hatırlamıyorsam dahi onların düğününe gitmişliğim olmalı. → hini; hentepe, entepe


hemu- → heya

hemu-şeni (FN ~ HP-P’eronit) bağ. Ondan dolayı. O yüzden. Onun için. Han3’o k’ayi mçxomi iyu do hemu-şeni mançxomepe dido ixelenan. (FN-Ç’anapet) Bu sene iyi balık oldu ve onun için balıkçılar çok seviniyor. Nana noğaşa oxtimoni ren. Hemu-şeni lumci-gyari oxenu şeni dauşinams. (FN-Ç’anapet) Annem çarşıya gitmek zorundadır. Ondan dolayı akşam yemeğini yapmak için acele ediyor. Ham berek hemu-şeni ibgaz. (AH-Lome) Bu çocuk ondan dolayı ağlıyor. Ham berek p’a hemu-şeni ibgaz. (AH-Lome) Şimdi iyi anladım ki bu çocuk bu (önemli) sebepten dolayı ağlıyor : her sabahki sıradan ağlama değil. Hemu-şeni var-moxtu. (AH-Lome) Ondan dolayı gelmedi. P’a hemu-şeni var-moxtu. (AH-Lome) Şimdi iyi anladım ki o sebepten dolayı gelmedi. Ma haşşo oxenu memomskun. Hemu-şeni haşşo bikom. (AH-Lome) Benim böyle yapmam (bana) yakışıyor. Onun için böyle yapıyorum. → himu-şeni, he-şeni, hi-şeni, heya-şeni, emu-şeni. ≠ hemu şeni : O kişi için. O şey için. Onun için.


hentepe[1] (AŞ-Ortaalan) iş zm. Oraları. → himinepe, hininepe, hintepe


hentepe[2] (FN ~ HP-P’eronit) iş.zm. [erg. hentepek; dat. hentepez/ hentepes; gen. hentepeşi; dir. hentepeşa (FN), hentepeşe (AH), hentepeşa (HP-P’eronit); abl. hentepeşen] [AH-Borğola’da hetepek, hetepes vs değişkenleri de gözlemlenir.]

I. Onlar. Onları. Hentepek munteşeburaşi dulya van. (FN-Sumla) Onlar kendi kendilerine iş yapsınlar. → hini; hentere; hemtepe, entepe

II. (HP-P’eronit) [isim tamlayan cümlemsi arkasına konarak] ...-diği birileri. ...-diği şeyler. ...-dikleri biri(leri). -dikleri şey(ler). Xasaniz mu u3’vana nik’ardams. Hemuk xolo p’ant’a na-uçkin hentepe ikips. (HP-P’eronit) Hasan’a ne söylesen de tenezzül eder. O yine de daima bildiklerini yapıyor. → heyaII, eyaII, iyaII; entepeII


-hentere (FN-Ç’anapet) [özel kişi adına eklenerek kollektif ismi türeten son-ek] (...)-giller. Xincişi melenk’ele Cordani-hentereşi kyoyişa ilen. (FN-Ç’anapet) Köprünün karşı tarafından Cordan’gillerin köyüne gidiliyor. Amet’i-hentere gendğani çkunda moxtanen. (FN-Ç’anapet) Ahmet’giller yarından sonra bize gelecekler.


hentere/ henteye (FN) iş.zm. Onlar. Onları. [erg. henterek; dat. henterez; gen. hentereşi; dir. hentereşa; abl. hentereşen] Henterek ma mtuti şeni mçumenan. (FN-Ç’anapet) Onlar beni ayıdan koruyorlar. Henterek nişebura dulya an. (FN-Ç’anapet) Onlar kendi kendilerine iş yapsın. Ma henteye Xasaniz dobusinapi tinaXayideyi var-bu3’vi. (FN-Ç’anapet) Ben onları Hasan’a anlattıysam daKötüdiye söylemedim. Berepek ragadeyiz Mamut’ik hentere mç’ipe ntxirişi nç’ulute doç’k’idu. (FN-Ç’anapet) Çocuklar gürültü yapınca Mahmut onları ince findık çubuğuyla dövdü. Osmanişi coğori pucepek na-mcumt’ez k’ala goşat’alu do hentere yomk’utinu. (FN-Ç’anapet) Osman’ın köpeği ineklerin otladığı yere daldı ve onları ürküttü. → hini; hentepe, hemtepe, entepe


hep-yeği i. (Tavla oyununda) Hep yek. [< Far. ya da Kür.] Her iki zarın birli düşmesi. Ali şk’ala tavla vibirasi zade hep-yeği ot’oçay. (AŞ-Ok’ordule) Ali ile tavla oynayınca çok bir-bir (= hep-yek) atıyor. Nak’o dido hep-yeği mulun ! (AH-Lome) Ne çok hep yek geliyor ! Çkar şansi var-miğun. Aya masumani seferi ren hep-yeği mulun. (AK-Döngelli) Hiç şansım yok. Bu üçüncü seferdir hep-yek geliyor.


heralde/ herhalde/ heralda z. Her halde. [her < Far. + hal < Arp. + -de < Tür.] Oşk’uri kek’iğu. Heralde irdasen. (AŞ-Ok’ordule) Elma (ağacı) filiz verdi. Her halde büyüyecek. Pucik dido mğorums. Herhalde eğindun. (HP-P’eronit) İnek çok bağırıyor. Her halde kızışıyor. M3ika dostibi, hele ! Ar mitxani icoxups heralda. (AK-Döngelli) Hele az sus ! Birisi çağırıyor herhalde. Nandidi-çkimi uk’unağurun heralda. Soti var-melas ! (AK-Döngelli) Babaannem bayılıyor herhalde. Sakın düşmesin ! Yamas mjura nodgin. Heralda ikindi icoxasinon. (AK-Döngelli) Yamaca güneş vuruyor. Her halde ikindi ezanı okuyacak. → mondo[1]-II; bekitaII; xeralda


herbet’i (AŞ) z. Elbette. [< Arp.] Suvaği-xarci çimento m3’ika uk’atusi na-noç’abay molay herbet'i. (AŞ-Ok’ordule) Sıva harcına çimento az katınca yapıştırdığın yerden kopuyor elbette. Porça hik’u soba gunt’asi herbet’i niç’ven. (AŞ-Ok’ordule) Giysiyi o kadar sobanın içine sokarsan elbette bir kenarından yanar. Hik’u cari oşk’omasi koç’i herbet’i  imgvanen. (AŞ-Ok’ordule) O kadar ekmek yeyince adam elbette kilo alır. → çkva[1]-I


hermat’i (ÇM) z. Yarından iki gün sonra. Cendğani’den bir gün sonra. Hermat’i Ali do ma ngolaşa vidaten. (ÇM-Ğvant) Yarından iki gün sonra Ali ve ben yaylaya gideceğiz. Ç’umani meji miğun. Megalasen-i ? Ma-ti hermat’i komegayonar. (ÇM-Ğvant) Yarın ödünçlü imecem var. Gelebilir misin ? Ben de yarından iki gün sonra gelirim. → himarti-ndğaII; me3’k’indğani; met’i-gendğane


hermat’i-ç’umani (ÇM) z. Yarından üç gün sonra. Cendğani’den iki gün sonra. Hermat’i’den bir gün sonra. Hermat’i-ç’umani xvamule-ndğa n. (ÇM-Ğvant) Yarından üç gün sonra bayramdır (= dua günüdür). → himarti-ç’umani


hersi (PZ-Cigetore) i. Sinirlenme. Kızgınlık.

[♦ dey. hersi mvalen : Biri [dat.] sinirleniyor.] Hersi momalu. (PZ-Cigetore) Sinirlendim. Alis hersi mvalasi Xasanis xe-ceri sifet’is noft’ilams. (PZ-Cigetore) Ali sinirlendiği zaman Hasan’a elinin tersiyle suratına çarpıyor. Alis m3udişi ar mutxa du3’vek’es hişo hersi mvalen ç’i k’oçişi sifet’is naft’ilen. (PZ-Cigetore) Ali’ye yalandan bir şey söyleseler öyle sinirleniyor ki adamın suratına dalıyor. Xasanis hik’u hersi mvalu ç’i var-dibağen. (PZ-Cigetore) Hasan o kadar kızdı ki teselli olmuyor (= ikna olmuyor).

[♦ dey. hersi muyonams : Birini [dat.] sinirlendiriyor. Kızdırıyor.] Xuseyinik Xasanis hersi muyonu do araba-muşi duvaris konoç’apxapu. (PZ-Cigetore) Hüseyin Hasan’ı sinirlendirip arabasını duvara çarptırdı. Eminek hişo hersi momiyonams ç’i molaxams. (PZ-Cigetore) Emine öyle kızdırıyor ki beni delirtiyor. guri muyonams/ guri muyonay; coxunay


he-şeni (ÇM) bağ. Ondan dolayı. O yüzden. İni gayu. Tolepe he-şeni gixup’un. (ÇM-Ğvant) Üşüdün. Gözlerin onun için büzüştü. Haminepe Eme-Bedişa vrosi urzeni na-a3’ilen miti var-on. Eme-Bedi urzeni-ara usuli usuli k’uk’ari mok’uğay. Var-odardalinaşa moizday. He-şeni em vrosi him a3’ilen. (ÇM-Ğvant) Eme Nene buralarda en iyi üzüm toplayandır (= buralarda ondan daha iyi üzüm toplayabilen kimse yok). Üzüm dalına yavaş yavaş kancayı takıyor. Titretmeden çekiyor. Onun için en iyi toplayabiliyor. → himu-şeni, hi-şeni, heya-şeni, hemu-şeni, emu-şeni


heşo/ heşşo (FN ~ HP-P’eronit) z. Öyle. Ustak heşşo duvayi svarumz ki sanki 3’opxums. (AH-Lome) Usta öyle duvarı diziyor ki sanki kumaş üzerine süs işliyor gibidir. Han3’o mbuliz heşşo çans ki t’ot’epez konz*ol konz*oli gyobun. (AH-Lome) Bu sene kirazlarda öyle (meyvesi) var ki dallarda salkım salkım asılıyor. Xasanik heşşo nacinen do dulya ikomz ki dulya va-nuxondun. (AH-Lome) Hasan öylesine dayanıp iş yapıyor ki iş dayanmıyor. Xasanik ndğora na-tkupe ma m3ika garibi momixtu. - Si ipti heşo mogixtu-i ? Hemuk na-tkvasenpe ma p’anda heşo momixtams. (AH-Lome) Hasan’ın demin söyledikleri bana biraz garip geldi. Sana ilk defa mı öyle geldi ? Onun söyledikleri bana her zaman öyle geliyor. Heşo na-t’u var-miçkit’es. Çkinebura haşo bisimadit. (HP-P’eronit) Öyle olduğunu bilmiyorduk. Kendimizce böyle düşündük. → hişo, eşo; ≠ s. hi-st’eri


heşonişi (AH) z. (Birinci şahsa göre) karşı tarafa. Uzağa ileriye. Uzaklaşarak. Cuma, hem pi3arepe heşonişi k’ai isvaren. (AH-Borğola) Kardeş, o tahtalar karşı tarafa doğru güzel diziliyor.


heşote/ heşoten (FN ~ HP-P’eronit) z. Öylece. Oxoyişa na-moxtu sivil polisik ogine k’imluği no3’iru do heşoten doloxe amaxtu. (FN-Ç’anapet) Eve gelen sivil polis, önce kimliğini gösterip öyle içeri girdi. Noğame-çkimik jur 3’anaz Alamanyaz içalişu do heşote oxori p’k’odit. (FN-Ç’anapet) Kocam iki sene Almanya’da çalıştı ve o şekilde ev inşa ettik. Temelik muk muşebura mutu var-zop’ons. A miti elişinams do heşote isinapams. (FN-Ç’anapet) Temel kendi başına birşey söylemez. Birini yandaş edinip öyle konuşur. → hişote, eşote/ eşoten


hey (ÇM ~ AŞ) z. ve i. → hik/ hiko, hek/ heko, ek; hişoşa; hişoII, hişoşi. I. z. Orada. Oraya. Hey na-ceren ç’ubri kome3’iru. Ak’irluği var-iyen. (ÇM-Ğvant) Orada dikili olan kestane ağacını ölçümledim. Evin ana direkler üstü ağacı olmuyor. Rak’a rak’a eşk’it’aşa ar tumbina kon. Hey miyondri. (ÇM-Ğvant) Dağın sırtı boyunca çıkarken bir tepecik var. Beni orda bekle. Xasanişi bozomota ikomocen. Hey bidare. (AŞ-Ok’ordule) Hasan’ın kızı evleniyor. Oraya (= düğüne) gideceğim. Hey mu iyu gamogognapa. İşk’ini. (AŞ-Ok’ordule) Orda ne olduğunu sana anlatayım. Dinle. Xoşk’a hey nonciray do hay komoxt’ay. (AŞ-Ok’ordule) Direği oraya yaslasın da buraya gelsin. K’oçi hey nanciren do didginen-i ? (AŞ-Ok’ordule) Adam oraya yaslanır da durulur mu ? Ali ! 3’arişi xortumi ik’atali. Hey gvobam. Hay maben. (AŞ-Ok’ordule) Ali ! Suyun hortumuna dikkat et. Oraya döküyorsun. Buraya sıçrayıp dökülüyor. Hey mo-celarer. Colare. (AŞ-Ortaalan) Orada kenarda (= uçta) durma. Düşersin.

II. i. Orası. Hey mendra on. Mendilen-i ? (AŞ-Ok’ordule) Orası uzaktır. Gidilir mi ? → hemeyi


heya (FN ~ HP-P’eronit) iş.zm. I. O. → he; him[1], eya, iya ♦ aps. heya : O. Onu. Cumadi-çkimi zabuni ren. Ç’umanişe heya mobigorare. (FN-Ç’anapet) Amcam hastadır. Yarın onu ziyaret edeceğim. Si muntxa vare mati heya p’are. (AH-Lome) Sen ne yaparsan ben de onu yaparım. Karmat’ez dik’a gemiz*in. Heya pçumer. Berepez kovali gebudvare. (AH-Lome) Değirmende buğdayım var. Onu bekliyorum. Çocuklara buğday ekmeği koyacağım. Heya dido korbala na-ren şeni z*ğala var-uğun. (AH-Borğola) O çok karnına düşkün olduğu için doyması yoktur. Mç’k’udis munt’uri buzalams ! Heya kotumepes komeçit. (AH-Borğola) Elmekte kurt geziniyor ! Onu (= o ekmeği) tavuklara verin. Heya dido nosiyari k’oçi-ren. K’oçepe moğerdinams do a şvacis k’ap’ulas ek’ipinams. (AH-Borğola) O çok akıllı adamdır. İnsanları kandırıp da bir anda ardına takıyor. Ham pi3ari mçire muxtu. M3’ule pi3ari renna heya momçi. (HP-P’eronit) Bu tahta (kullanacak yere) geniş geldi. Dar tahta varsa onu ver.

pos. heya/ hemu : Onun. Heya steri. [Somut olarak göstererek] onun gibi. Heya steri var, haya steri ar arguni mixenare. (FN-Sumla) Onun gibi değil, bunun gibi bir balta bana yapacaksın. Dişka meyaxvaloni şakiz kogamamağuk’o hemu şkule k’olayi ren. (AH-Lome) Odunu aşağıya atılacak bölgeye kadar çıkarabilirsem ondan sonra kolaydır. Xusenişi bere p’at’i bere ren. Bere-çkimi p’ot’e hemu k’ala var-bosteram. (AH-Borğola) Hüseyin’in oğlu kötü çocuktur. Oğlumu asla onunla oynatmıyorum.

erg. heyak/ hemuk : O. Hemuk na-izmonams dulyape mitiz var-gaşinen. (AH-Lome) Onun düşündüğü işler kimsenin aklına gelmez. Hemuk si coğori k’o var-kşinoms. (AH-Lome) O seni köpek kadar saymaz. Hemuk na-dorgu fidanepez 3’k’ari goşatxums. (AH-Borğola) O, diktiği fidanlara su serpiştiriyor.

dat. heyaz/ hemuz : Ona. O. Onun. Ç’e, hemuz mu k’itxom ? Zati ar gzaşi ren. (AH-Lome) Yahu, ona ne soruyorsun ? Zat yol yordam bilmez. Hemuz guri çiçku uğun. Mintxa z*irasen aoropen. (AH-Lome) Onun yüreği yumuşaktır. Kimi görse aşık olur.Beres kofte pçamya do ar muk amidumers, ar hemus amudumers. (AH-Borğola) “Çocuğa köfte yediriyorumdiye bir kendi ağzına koyuyor, bir onun ağzına koyuyor. K’ut’alapez mç’ima mç’imaşi 3’k’ari dolodgitun. Hemus-tit’obaitkven. (AH-Borğola) Çukurlara yağmur yağınca su birikir. Ona da Lazca olarak t’obadenir.

gen. heyaşi/ hemuşi : Onun. Didi-çkuni Emine ren. Hemuşi meoneyi ma bore. (AH-Lome) Büyüğümüz Emine’dir. Devamında ben varım. Fadime umçane nusa ren. Hemuşi nena majurapez-ti nodgitun. (AH-Lome) Fadime büyük gelindir. Onun sözü diğerlerine de tesir eder. Hemuşi nenate çeçmeşe var-ilen. Nena but’k’a steri uğun. (AH-Lome) Onun lafı ile tuvalete gidilmez. Dili yaprak gibidir (= ortama göre, duruma göre sözünü değiştiriyor). Memeti, t’ik’inaz na-dolobğun urz*eni k’ai jlip’i. Hemuşi 3’k’ariten kyume p’aten. (AH-Borğola) Mehmet, küçük sepetteki üzümü iyice ez. Onun suyundan kyume yapacağız.

dir. heyaşa (FN), hemuşe (AH), hemuşa (HP-P’eronit) : Ona. Ona doğru.

abl. heyaşen / hemuşen : Ondan. Cumak, alimse-çkimik sigara na-şu az*iru tina heyaşen çkar toli var-mok’oğamz. (FN-Ç’anapet) Kardeşim, yeğenimin sigara içtiğini gördükten beri onun üzerinden gözünü hiç ayırmıyor. N3xenik moicgiyalaşi irik hemuşen go3’imt’en. (AH-Borğola) At koşunca herkes onun önünden kaçıyor.

ens. heyate/ heyaten/ hemute/ hemuten : Onunla.

II. (HP) [isim tamlayan cümlemsi arkasına konarak] ...-diği biri. ...-diği şey. İsmailiz mu u3’vana nik’ardams. Xolo na-uçkin heya ikips. (HP-P’eronit) İsmail’e ne söylesen de tenezzül eder. Yine de kendi bildiğini yapıyor. → eyaII, iyaII; hentepeII, entepeII


heyamo / heyamola ü. Denizcilikte ve yardımlaşmada “haydi hep beraber” anlamında kullanılan bir ünlem. [Bu ünlem, Karadeniz, Ege Denizi ve Akdeniz kenarlarında yaşayanların konuştukları çok sayıda dilde kullanılmaktadır. İlk hangi dilden başlayıp komşu dilere yaymış olduğunu bilme imkânımız yoktur.] # Andğa vidaten ngolaşa/ Heyamo/ 3’ari pşvaten omçvelişa/ Heyamo/ Mevo3’edaten t’obaşa/ Heyamo/ Msk’va bozope zi3ineri/ Heyamola hessa hey. (ÇM-Ğvant, anonim) Bugün yaylaya gideceğiz/ Heyamo/ Su içeceğiz (ahşap) yalaktan/ Heyamo/ Gizliden Bakacağız/ Heyamo/ Güzel kızlara gülerek/ Heyamola hessa hey. Hayde biç’epe ! İrik arte heyamolate mobizdat. (*) (AH-Lome) Haydi arkadaşlar ! Hep birlikte heyamola ile çekelim. [(*) Bu cümlede heyamolate şeklinde “heyamola ünlemi ile” anlamında kullanılmıştır. Bunun dışında durum ekli olarak hiç kullanılmaz. Bundan dolayı Sözlüğümüzde “isim” olarak sınıflandırılmamıştır.] → helesa yalessa


heya-şeni (FN) bağ. Ondan dolayı. O yüzden. Amet’ik dida do badepez p’anda nuşvelamz edo heya-şeni dido sebabi ç’k’indumz (= sebabi ayen). (FN-Ç’anapet) Ahmet yaşlı kadın ve erkeklere her zaman yardımcı oluyor ve ondan dolayı çok sevap kazanıyor. Livadiz lazut’i dido p’eci extu-doren. Heya-şeni handğa nanak oxorca k’ala goşu3’k’ams. (FN-Ç’anapet) Bahçedeki mısır çok sık çıkmış. Ondan dolayı annem bugün eşimle seyrekleştiriyor. Nanaz urz*enişi p’et’mezi dido dagubu. Heya-şeni p’eci ren. (FN-Ç’anapet) Annem üzüm pekmezini yanlışlıkla çok kaynattı. Onun için [pekmez] katı oldu. Fadimez xeşi k’ap’ulaz ar pupuli kyuxtu do heya-şeni doxtorişa idu. (FN-Ç’anapet) Fatma’nın elinin dış tarafında bir çıban çıktı. Ve onun için doktora gitti. Cuma-çkimik k’onç’i kvaz elontxu do m3ika dambaru. Heya-şeni ogine k’uçxe int’u3amz do heşote onciraleşa ulun. (FN-Ç’anapet) Kardeşim ayak bileğini taşa carptı ve [ayak bileği] biraz şisti. Ondan dolayı yatmadan önce sıcak suyla yıkayıp ovalıyor (= önce ayağını sıcak suyla yıkayıp ondan sonra yatağa gidiyor). → himu-şeni, he-şeni, hi-şeni, hemu-şeni, emu-şeni; ≠ heya şeni : O kişi için. O şey için.


hi (PZ ~ AŞ) iş.zm. [Sırf st’eri ve şeni son-edatlarının önünde kullanılır.] O. Hi-st’eri. (ÇM ~ AŞ) Öyle. Xoca ! Şk’u hi-st’eri şeyepe şeni mu vit’urt, gişk’un-i ? “Uci mo-meçam. Şuri mo-megak’açert’as.” (AŞ-Ok’ordule) Hocam ! Biz öyle şeyler için ne diyoruz, biliyor musun : “(Ona) kulak verme. Canın sıkılmasın.” Oxorza nusaloba var-axenert’u do hi-şeni gamok’atey. (AŞ-Ok’ordule) Kadın nusaloba yapamıyordu. O yüzden ayırdılar. → him, he, heya, eya, iya


hiç (ÇX) z. Hiç. [< Far.] Babak man hiç var-memisimins. (ÇX-Çxalazeni, TM) Babam beni hiç dinlemiyor. → hiçi; aina/ ayina; çkar, çkarte


hiçi (PZ ~ ÇM) z. Hiç. [< Far.] Xasanis hiçi nosi var-uğun. K’oft’e on. (PZ-Cigetore) Hasan’ın hiç aklı yok. Aptaldır. (Na-)malimbet’u bozomotas çxoroneri fori çağet’i devunç’ari do hiçi nena var-momçu. (PZ-Cigetore) Sevdiğim kıza dokuzuncu kez mektup yazdım da hiç ses vermedi. Şk’uni Atinas opşa t’oroci on. Art’aşenis hiçi var-on. (PZ-Cigetore) Bizim Pazar’da çok güvercin var. Ardeşen’de hiç yok. T’ruşi çupi hiçi va-dut’ay do gamvoçodinay. (ÇM-Ğvant) Turşu küpünü hiç bırakmadan boşaltıyor. Ali hiçi gompanoba var-uğun. (ÇM-Ğvant) Ali hiç hoşgörülü (= esnek) değil. → aina/ ayina; çkar, çkarte; hiç


hik/ hiko (PZ ~ AŞ) z. Orada. Oraya. Cenç’arerepe hiko mo-dodum. A mitepe moxt’anen do nixiranen. (AŞ-Dutxe) Paraları oraya koyma. Birileri gelip de çalarlar. → hey, hek, heko, ek; hişoşa; hişoII, hişoşi


hikmeti i. Hikmet. [< Arp.] K’oçepez elak’idanşi Tangrişen na-muxtanoren ar hikmetite iri-mutuşi ambari avenan. (AH-Lome) İnsanlar delirdiklerinde Allahtan gelen bir hikmetle her şeyden haberdar olabiliyorlar.


hikole/ hikolendo (ÇM) z. Oradan. Him dişk’a hikolendo gamalay do keyegantxasen. (ÇM-Ğvant) O odun, oradan çıkıp üstüne düşebilir. → hekelendo, hekolendo/ hekolendon, hekole, ekolendon, ekolen


hik’u/ hik’k’u (PZ ~ AŞ) z. O kadar. Hik’u eski oxori on ç’i çendi çendine ok’ixven. (PZ-Cigetore) O kadar eski evdir ki kendi kendine yıkılıyor. Ali eba-muşişi 3’iminde on. Hik’u numgus ç’i. (PZ-Cigetore) Ali babasının tıpkısıdır. O kadar benziyor ki. Omerişi puci nak’u-ti-na osk’uledinare hik’u mjalva munz*inams. (PZ-Cigetore) Omer’in ineğini ne kadar beslersen o kadar da sütü arttıyor. Alişi bere opşa xavi on. Nak’u-ti-na imordasen hik’u-ti islop’en. (PZ-Cigetore) Ali’nin çocuğu çok yaramazdır. Ne kadar da büyürse o kadar da uysallaşıyor. Hik’u msk’va ilak’irday çi na-va-mvangoninen-ti mungonay. (ÇM-Ğvant) Öyle güzel konuşuyor ki canının istemediği şeye bile istek uyandırıyor. K’apça 3’ulu n. Hik’u var-ğirun. (ÇM-Ğvant) Hamsı küçük. O kadar değmez. Na-dolomoxunu şeni hik’u xayifi miğun. Ar k’o gişk’urt’uk’o. (ÇM-Ğvant) (O beni) kandırdığı için o kadar kinim var. Bir bilseydin. Hik’u didi puci kra aen-i ? (AŞ-Ok’ordule) O kadar büyük ineğin boynuzu olur mu ? Hik’u mendrale gzalineri var-moilen. (AŞ-Ok’ordule) O kadar uzaktan yürüyerek gelinmez. Porça hik’u soba gunt’asi herbet’i niç’ven. (AŞ-Ok’ordule) Giysiyi o kadar sobanın içine sokarsan elbette bir kenarından yanar. # Hik’u msk’va na putxur, e, k’inçi-şk’imi ! (AŞ, A.A.) O kadar güzel uçuyorsun, ey, kuşum ! Çayi hik’k’u mot-opşam. Mo3’ixvasen. (AŞ-Ortaalan) Çayı (= yaş çay yaprağını) o kadar doldurma. Üstten (veya kenardan) dökülür. Hik’k’u mşk’urinace mot ore ? (AŞ-Ortaalan) Niye o kadar korkaksın ? → hek’o, ek’o, ek’os, ok’o


him[1] (PZ ~ AŞ) iş.zm. O. → heya, eya, iya[1]. I. (PZ) [aps. him; erg. himuk/ himuko; dat.-lok. himus/ himuso; pos. himu[1]; gen. himuşi; dir.-abl. himuşe (PZ-Apso), himuşa (PZ-Cigetore); ens. himute] [him + -ti : aps. himu-ti; erg. himu-tik; dat.-lok. himu-tis; dir-abl. himuşe-ti/ himuşa-ti; ens. himute-ti]

aps. Si muya-na are ma-ti him pare. (PZ-Cigetore) Sen ne yaparsan ben de onu yaparım.

II. (ÇM) [aps. him/ himu; erg.-dat.-pos. himu[1]; gen. himuşi; dir-.abl. himuşa; ens. himute] [him + -ti : aps.-erg.-dat. himu-ti; dir.-abl. himuşa-ti; ens. himute-ti] [Aps., erg. veya dat. durumlarda iki adet işaret zamiri art arda geldiğinde durumları ne olsa olsun him himu, ham himu vs şeklinde söylenir. Ancak her iki adet zamir -ti ekli ise tek -ti ile himu hamu-ti vs şeklinde söylenir.]

aps. him/ himu : O. Onu. Him Emuli-pxe na-ort’u va-mişk’urt’u. (ÇM-Ğvant) Onun Emuli’gillerden olduğunu bilmiyordum. Ayşe himu hamu goiç’itxay. (ÇM-Ğvant) Ayşe onu bunu soruşturuyor.

pos. himu : Onun. Himu şeni obgaru var-ğirun. (ÇM-Ğvant) Onun için ağlamaya değmez. Amet’t’i çinaperi na-on şeni mi-ti azirasen himu şk’ala issinapay. (AŞ-Ortaalan) Ahmet tanınmış biri olduğu için kimi görürse onunla konuşuyor.

erg. himu : O. Himu andğa kçe porça dolvonkuy. (ÇM-Ğvant) Bugün o, beyaz gömlek giyiyor. Himu na-t’k’vasen ma p’anda umcumeli momalen. (ÇM-Ğvant) Hasan’ın demin söyledikleri bana garip geldi. - İlk defa mı (= bie tek mi) sana garip geldi ? Onun söyledikleri bana her zaman garip geliyor. Xark’epe goixaşk’ey. Himu oxaşk’u moiç’ay. (ÇM-Ğvant) Başkaları tarlaya tohum vermeyi bitirdi. O başlıyor. Himu p’anda xapisişa meşk’ulun-moşk’ulun. (ÇM-Ğvant) O her zaman hapise girip çıkıyor. Himu zabuni vrosi 3aduy. Xeşa mvalen. (ÇM-Ğvant) O, hastaya iyi bakıyor. Elinden geliyor.

dat. himu : Ona. O. Onun. Himu ar puci dvaç’ç’in. (ÇM-Ğvant) Ona bir inek gerekiyor. Himu mutxa kodovundvi. (ÇM-Ğvant) Ben ona bir şey tembihledim. P’iyat’i m3xulepe himu gamuk’atay. (ÇM-Ğvant) Kötü armutlarını ona ayırıyor. Ham dulya himu-ti munay. (ÇM-Ğvant) Bu iş onun da işine gelir. Ali, na-asen dulya vrosi var-onna himu hamu-ti elusuy. (ÇM-Ğvant) Ali, yaptığı iş iyi değil ise onu bunu da bu işe karıştırıyor (= dahil ediyor).

gen. himuşi : Onun. Mitişi porça pirçi var-dvaç’andren. Himuşi porça panda it’anciyaren. (ÇM-Ğvant) Hiç kimsenin gömleğine toz konmuyor. Onun gömleği her zaman kirleniyor.

dir.-abl. himuşa : Ona doğru. Ondan. Hako emogi mt’a-tomaşi cejinaşe Yusufina moğu. Himuşa ogi miti huypambuğina-vit’urt var-mişk’urt’ey. Tomaşi cejinaşepe cemcart’it. (ÇM-Ğvant) Buraya ilk defa pamuk yatağını Yusuf dayı getirdi. Ondan önce kimsemiz şimdipambuğidediğimizi bilmiyorduk. Yün yatağında yatıyorduk.Himuşa vit’i. Gza memagu. (ÇM-Ğvant) Ona gidiyordum. Yolda bana rastladı. Himuşa nanç’i. (AŞ-Ortaalan) Ona yanaş.

III. (AŞ) [aps.-erg.-dat. him; pos. himu[1]; gen. himuşi; dir-.abl. himuşa; ens. himute] [him + -ti : aps.-erg.-dat. himu-ti; dir.-abl. himuşa-ti; ens. himute-ti]

♦♦♦ [Aps.-erg.-dat. iki adet işaret zamiri art arda geldiğinde him himu, ham himu vs şeklinde söylenir. Ancak her iki adet zamir -ti ekli ise tek -ti ile himu hamu-ti şeklinde söylenir.]

aps.-erg.-dat. him : O. Onu. Si mu-tu are, ma-ti him p’are. (AŞ-Ok’ordule, Ortaalan) Sen ne yaparsan ben de onu yaparım. Laç’ç’i him mo-meçam. Oxosk’inare. (AŞ-Ortaalan) Köpeğe onu verme. Öldürürsün. Him şk’imde vrossi mekosuy. (AŞ-Ortaalan) O benden iyi siliyor.

himu-ti : O da. Onu da. İrote para akv’anden. Himu-ti va-meçay. (AŞ-Ok’ordule) Her zaman para istiyor. O da vermiyor. “Him cantxozendeyi himu-ti imt’ass-i ? (AŞ-Ortaalan) “O kovalıyordiye o da kaçsın mı ? Si dont’obana himu-ti nt’obasen. (AŞ-Ortaalan) Sen saklanırsan o da saklanacak.

pos. himu : Onun. Si himu st’eri toma gasxonen-i ? (AŞ-Ortaalan) Sen onun gibi saç tarayabiliyor musun ?

dir.-abl. himuşa/ himuşe (*) : Ona. Ondan. Xasani zirameri on. Himuşa mot-ulur. (AŞ-Ortaalan) Hasan görünmüştür. Ona gitme. Mo-gomağer. Himuşe gale mutu va-bgorum. (AŞ-Ortaalan) Dolaşma. Ondan başka bir şey istemiyorum. [(*) Sedat Alptekin’e göre Ortaalan ve komşu köylerde konuşulan Lazcada direktif himuşa (ona) ile ablatif himuşe (ondan) arasında ayrım yapılıyor. Bu ayrım Ardeşen diyalektlerinin çoğunda gözlemlenmez.]


him[2] (PZ ~ AŞ) iş.s. O. Him dişk’a hikolendo gamalay do keyegantxasen. (ÇM-Ğvant) O odun, oradan çıkıp üstüne düşebilir. Him dişk’a hekolendo gamalay do keyegat’t’asen. (AŞ-Ok’ordule) O odun oradan çıkıp üstüne düşebilir. Si mundes-t’i idare ma-ti him ora bidare. (AŞ-Ok’ordule) Sen ne zaman gidersen ben de o zaman gideceğim. Badi k’oçiHim buç’ç’i ebzdaredeyi nokan3aray. (AŞ-Ok’ordule) Yaşlı adamO kütüğü kaldıracağımdiye ıkınıyor. Doğani na-ei3xu para, mundes-t’i xe ammalen him ora naçen. (AŞ-Ok’ordule) Doğan, borç aldığı parayı, ne zaman [o para] eline girerse o zaman verebilir. Mutuk’ore ort’t’ay him yeri va-naşk’vare. (AŞ-Ortaalan) Her ne olursa olsun orayı bırakmayacaksın. → hem[1], he[2], em[2], iya[2]


himarti-ç’umani (PZ) z. Yarından üç gün sonra. Xasani şk’imda himarti-ç’umani moxt’asen. (PZ-Cigetore) Hasan bana yarından dördüncü günde (= yarından üç gün sonra) gelecek. → hermat’i-ç’umani


himarti-ndğa (PZ) z. I. Dünden iki gün önce. Ma himarti-ndğaşi ogines Ankaraşa moft’i. (PZ-Cigetore) Ben üç gün öncesinde (= dünden iki gün önceden daha önce) Ankara’dan geldim. → p’işindğa ogindeni ndğa; sum ndğa 3’oxle

II. Yarından iki gün sonra. Ma himarti-ndğa şuk’ule İst’ambolişa vidare. (PZ-Cigetore) Ben üç günden sonra (= yarından iki gün sonradan daha sonra) İstanbul’a gideceğim. → hermat’i; me3’k’indğani; met’i-gendğane


himdo (PZ ~ ÇM) z. O zaman. Si mundes-na idare ma-ti himdo vidare. (PZ-Cigetore) Sen ne zaman gidersen ben de o zaman gideceğim. Si mundes-t’i idar ma-ti himdo vidar. (ÇM-Ğvant) Sen ne zaman gidersen ben de o zaman gideceğim. him ora, himdora, hemindoraz, hem oraz, hemindoz; emmaxtis


himdora (AŞ-Ortaalan) z. O zaman. Si munde-ti idare ma-ti himdora bidare. (AŞ-Ortaalan) Sen ne zaman gidersen ben de o zaman gideceğim. Dişk’ape na-dodum yeri ham dişk’ape var-eç’ç’opassen. Dişk’ape a m3’ika ok’vonç’i. Himdora eç’ç’opassen. (AŞ-Ortaalan) Odunları koyduğun yer bu odunları[n tümünü] almayacak (= tümünü alacak kadar geniş bir yer değil). Odunları biraz birbirine yaklaştır. O zaman [o yer odunların tümünü] alacak. → himdo, him ora, hemindoraz, hem oraz, hemindoz; emmaxtis


himdora şuk’ule (ÇM) z. Ondan sonra. Himinepe gokosi. Gonculi. Himdora şuk’ule mu-ti are i. (ÇM-Ğvant) Oraları süpür. Temizle. Ondan sonra ne yaparsan yap. → himu do ok’aye/ himu do ok’ayi; hemindora şkule, hemindoraz uk’ule, hemindo şkule, hemora şkule


himinepe (PZ-Apso)(ÇM) iş.zm. Oraları. Seris rubapes moy-gulur. Himinepes kva it’oçen. (PZ-Apso) Gece ırmaklarda gezme. Oralarda taş atılıyor. Himinepe gokosi. Gonculi. Himdora şuk’ule mu-ti are i. (ÇM-Ğvant) Oraları süpür. Temizle. Ondan sonra ne yaparsan yap. Mp’ula rak’ani ti şk’ala golagutun. Himinepe mç’iy. Tudendo mapxa iyen. ÇM-Ğvant) Bulut dağların başında duruyor. Oralarda yağmur yağıyor. Aşağılarda hava güzel (= güneşli) oluyor. → hininepe, hintepe, hentepe[1]


himu- → him[1]


himu[2] (ÇM) i. Kendisi. Ali oxorişa moxt’asi mi-ti xen mvoselay. Himu kodoxedun. (ÇM-Ğvnat) Ali eve girince kim oturuyor ise kaldırıyor. O (= kendisi) oturuyor. [◘ eşb. him[1] altında himu[1]] → mu[2]


himu do ok’aye/ himu do ok’ayi (PZ-Cigetore) z. Ondan sonra. Seriş oşk’endas p’iyat’i ezmoce bz*iri. Cep’k’u3xi. Himu do ok’ayi ç’umanişaşa va-domacinu. (PZ-Cigetore) Gece ortasında kötü rüya gördüm. Uyandım. Ondan sonra sabaha kadar uyuyamadım. Amedi şk’ala Kemali livadişa molva-nişi viyondram. Mondo yemaşa m3ika ogine moxt’anen. Yemaneri cari hak pşk’omaten. Himu do ok’ayi sumi-tik noğaşa vidaten. (PZ-Cigetore) Ahmet ile Kemal’in bahçeden gelmelerini bekliyorum. Her halde öğleden az önce gelecekler. Öğlen yemeğini burada yiyeceğiz. Ondan sonra üçümüz çarşıya gideceğiz. Sift’e terzis golovaktaten. Muç’e uruba na-gorum himus vumeselaten. Nak’u k’umaşi na-diç’is terzik şk’u mi3’vanen. Himu do ok’ayi k’umaşi eç’opuşa mendaft’aten. Himu do ok’ayi xolo terzişa mendaft’aten. K’umaşi hek mevaşk’vaten. (PZ-Cigetore) İlk önce terziye uğrarız. Nasıl elbise istediğini ona anlatacağız. Ne kadar kumaş gerektiğini terzi bize söyleyecek. Ondan sonra kumaş almaya gideceğiz. Daha sonra tekrar terziye gideceğiz. Kumaşı oraya bırakacağız. himdora şuk’ule, hemindora şkule, hemindoraz uk’ule, hemindo şkule, hemora şkule


himu-şeni (PZ)(AŞ-Ortaalan) bağ. Ondan dolayı. O yüzden. Himu-şeni ma opşa vibgari. (PZ-Cigetore) Ondan dolayı ben çok ağladım. Dido imxizu. Himu-şeni mundi aç’ç’u. (AŞ-Ortaalan) Çok ıkındı. O yüzden poposu acıdı. K’uçxe dişk’a mat’t’u. Himu-şeni itopay. (AŞ-Ortaalan) Ayağına odun vurdu. O yüzden topallıyor. Bere nek’na gon3’umt’uşa nk’ola dolot’axu. Himu-şeni gale kodosk’udu. (AŞ-Ortaalan) Çocuk kapıyı açarken anahtarı içinde kırdı. Ondan dolayı dışarıda kaldı. → he-şeni, hi-şeni, heya-şeni, hemu-şeni, emu-şeni; ≠ himu şeni : O kişi için. O şey için.


hini (PZ ~ AŞ) iş.zm.çoğ. Onlar. → hantere, hantepe, hamtepe, antepe. I. (PZ) [aps.-pos. hini; erg. hinik/ hiniko; dat.-lok. hinis/ hiniso; gen. hinişi; dir.-abl. hinişe (PZ-Apso), hinişa (PZ-Cigetore); ens. hinite] [hini + -ti : aps. hini-ti; erg. hini-tik; dat.-lok. hini-tis; dir-abl. hinişe-ti/ hinişa-ti; ens. hinite-ti]

abl. hinişa : Onlardan. Çori-3’i3’ilas k’uçxe var-on. 3’i3’ilas numgus do hinişa var-on. (PZ-Cigetore) Köryılanın ayağı yok. Yılana benziyor ama onlardan değil.

II. (ÇM ~ AŞ) [aps.-erg.-dat.-pos. hini; gen. hinişi; dir-.abl. hinişa; ens. hinite] [hini + -ti : aps.-erg.-dat. hini-ti; dir.-abl. hinişa-ti; ens. hinite-ti] Hini ok’iyilen do ma hey moy bida ? (AŞ-Ok’ordule) Onlar vuruşuyorlar da ben oraya niye gideyim ?

aps. hini : Onlar. Hini ordoşa igzaley. Hamu ncart’u. Rak’ani p’ri ext’ey mentxozu. (ÇM-Ğvant) Onlar erkenden yola koyuldular. Bu uyuyordu. Tepeye çıkmadan önce yetiştiHini ti-nişite dulya an. (AŞ-Ok’ordule) Onlar kendi başlarına iş yapsınlar. Kat’upe ok’opinu var-diç’ç’in. Hini ok’ipinenan. (AŞ-Ortaalan) Kedilerin toplanmasına gerek yok. Onlar kendiliklerinden toplanıyorlar.


hininepe (PZ-Cigetore) iş.zm. Oraları. T’k’vani hininepe muyaperi on ? Opşa mevozmor. (PZ-Cigetore) Sizin oralar nasıldır ? Çok merak ediyorum. → himinepe; hintepe, hentepe[1]


hintepe (AŞ-Orataalan) iş.zm. Oraları. Hantepe hintepe şk’imi on. (AŞ-Ortaalan) Buraları oraları benimdir. → himinepe, hininepe, hentepe[1]


hi-st’eri (ÇM ~ AŞ) [sıfatsal deyim] Öyle. Xoca ! Şk’u hi-st’eri şeyepe şeni mu vit’urt, gişk’un-i ? “Uci mo-meçam. Şuri mo-megak’açert’as.” (AŞ-Ok’ordule) Hocam ! Biz öyle şeyler için ne diyoruz, biliyor musun : “(Ona) kulak verme. Canın sıkılmasın.” ≠ him st’eri : Onun gibi. Ona benzer.z. hişo, heşo, heşşo, eşo


hi-şeni (PZ)(AŞ-Ok’ordule) bağ. Ondan dolayı. O yüzden. Xasanik na-ç’ums dişk’alepe ğvari na-on şeni var-adven. Hi-şeni bacas m3’ola nat’amben. (PZ-Cigetore) Hasan’ın yaktığı odunları ıslak olduğu için yanmıyor. Onun için bacaya is yapışıyor. Selimik beres ceçu do berek hi-şeni mk’usums. (PZ-Cigetore) Selim çocuğa vurdu da çocuk ondan dolayı inliyor. Hasanis nçxindi fingilyari uğun. Hi-şeni cişifonams. (PZ-Cigetore) Hasan’ın burnu sümüklüdür. Ondan dolayı sümkürüyor. Muya na-iyasen peği var-ignapinen. Hi-şeni a m3’ika cenç’areri meşk’evişinaxam. (PZ-Cigetore) Ne olacak pek belli değil. Onun için kendime biraz para saklıyorum. Lu dobcibit. Var-vimxot. Muya-şeni gişk’uran-i ? Var-gişk’uran. Gi3’vat. Korun do hi-şeni. (PZ-Cigetore) Lahanayı pişirdik. Yemiyoruz. Neden biliyor musunuz ? Bilmiyorsunuz. Söyleyelim. Soğuyor da ondan. Oxorza nusaloba var-axenert’u do hi-şeni gamok’atey. (AŞ-Ok’ordule) Kadın nusaloba yapamıyordu. O yüzden ayırdılar. Ali livadi let’a eincirs. Hi-şeni izabunen. (AŞ-Ok’ordule) Ali bahçede toprakta uyuyor. Ondan hastalanıyor. K’oçi oxori vrosi var-axenu. Hi-şeni meyoxuy. (AŞ-Ok’ordule) Adam evi iyi yapamadı. Ondan yıkıyor. Tahsini araba eç’opasen. Hi-şeni gvo3’en. (AŞ-Ok’ordule) Tahsin araba alacak. Ondan dolayı bakıyor. Ham ndğa Lazonaşa govikti. Hek’k’o İnternet’i var-ort’u. Hi-şeni leba ginç’aram. (AŞ-Ok’ordule) Bugün Lazona’dan geri döndüm. Orada İnternet ile bağlantı kurma imkânım olmadı. Ondan dolayı sana geç yazıyorum. → himu-şeni, he-şeni, heya-şeni, hemu-şeni, emu-şeni


hişo/ hişşo (PZ ~ AŞ) z. I. Öyle. Lazut’i hişo kobğun do miti ti var-ezduy. (AŞ-Ok’ordule) Mısır öylece dökülmüş halde duruyor da kimse de kaldırmıyor. Xoşk’a ke3’ubazgi. Hişo zade nuxondun. (AŞ-Ok’ordule) Direkle altından besle. Öyle çok dayanıyor. Hişo mudara doana ok’ixven. (AŞ-Ok’ordule) Öyle zayıf yaparsan bozulur. Bere du3’vi do na-it’t’oçanenpe hişo kok’ogzay. (AŞ-Ok’ordule) Çocuğa söyle de atılacakları bir araya toplayıp tutuşturup yaksın. Nişşani şk’uneburi iyasen, hişşo var-i ? (AŞ-Ortaalan) Nişan geleneğimize göre yapılacak, değil mi ? Xasani ordo ğuru. Hişo cozurt’t’u. (AŞ-Ortaalan) Hasan erken öldü. Yazgısı öyle idi. → heşo, eşo; ≠ s. hi-st’eri

II. Oraya. Ntxirona msk’ala gomoç’ondru do ç’umanişi hişo goviktare. (AŞ-Ok’ordule) Fındıklıkta merdiven unuttum. Yarın sabah oraya döneceğim. → hişoşa, hişoşi; hik, hiko, hey, hek, heko, ek; hekoşa


hişoşa (PZ-Cigetore) z. Oraya. Bula-şk’imişi livadişi mduti mcaşi tude araba-şk’imi memişk’vaput’u. Ar saat’i ok’ayi hişoşa golavikti ç’i araba-şk’imişi jin opşa mduti dobğut’u. (PZ-Cigetore) Teyzemin bahçesinde dut ağacının altına arabamı bırakmıştım. Bir saat sonra oraya döndüm. Arabamın üstüne çok dut dökülmüştü. → hişoII, hişoşi; hik, hiko, hey, hek, heko, ek; hekoşa


hişoşeni (PZ) z. Öylesine. Xasani lazut’epeşi oşk’endas hişoşeni k’oşk’ilams. (PZ-Cigetore) Hasan mısırların arasında öylesine geziniyor.


hişoşi (AŞ) z. O tarafa. Ma ruba celebilare. Si hişoşi mext’i. (AŞ-Ok’ordule) Ben dereye doğru ineceğim. Sen o tarafa gel. → hişoşa; hişoII; hik, hiko, hey, hek, heko, ek; hekoşa


hişote (PZ ~ AŞ) z. Öylelikle. Bere elvak’nen do hişote goiyonams. (Aş-Ok’ordule) Çocuğu elinden tutuyor da öylelikle gezdiriyor. Moy mxit’um ? Hişote irote dolixven. (AŞ-Ok’ordule) Niye kurcalıyorsun ? Öylelikle her zaman bozuluyor. Ali bidoni tişa dolvopşay. Hişote moğams. (AŞ-Ok’ordule) Ali bidonu başına kadar dolduruyor. Öyle getiriyor. Ar p’içi daha cafloxt’ay do xura hişote umboni. (AŞ-Ok’ordule) Şişikliği biraz daha insin de (onun) vücudunu öyle yıka. Naci noğaşa it’aşa cuma-muşi elvak’aten. Hişote ulvan. (AŞ-Ok’ordule) Naci çarşıya giderken kardeşi katılıyor. Öyle gidiyorlar. Ceceğeni toli mutxa elvoç’abun. Hişote atmaca var-azin. (AŞ-Ok’ordule) Ceceğeni adlı kuşun gözünün kenarında bir şey yapışık durumda. öylece atmacayı görmüyor. → heşote, heşoten, eşote, eşoten


ho- → ko-


ho ü. Evet. [Olumluluk ünlemi (*)] Xalamidas çusk’i var-on. Si oxmaram-i ? Ho. Vit t’ek’ik’e iyondri. Mekçare. (PZ-Cigetore) Çekmecede küskü yok. Sen mi kullanıyorsun ? - Evet. On dakika bekle. Sana vereceğim. Monta-sk’ani ogzalu komoiç’u-i ? - Ho. Emogi haman colamt’u do huy iri ndğa daha msk’va agzalen. (AŞ-Ok’ordule) Torunun yürümeye başladı mı ? - Evet. İlk önce hemen düşüyordu da şimdi her gün daha güzel yürüyebiliyor. [(*) Türkçe, İngilizce vs gibi dillerde “evet” anlamına gelen kelime genelde “zarf” olarak sınıflandırılır. Bu sözlükte Lazca zarflar “tek-biçimli kelimeler arasında fiili, sıfatı, başka zarfı veya tüm cümleyi niteleyenler” olarak tanımlanmıştır. Lazca ho kelimesi bu tanıma göre zarf değildir.]

[dey. ho-i ? (PZ) : Öyle mi ?] Si var-gişk’ut’u ham lak’irde. Ho-i ? Oçi var-gişk’ut’u ham lak’irde. Yevana ma-ti var-gi3’vik’o-i ? (PZ-Cigetore) Sen bilmiyordun bu kelimeyi. Öyle mi ? Madem ki bilmiyordun bu kelimeyi. Yoksa ben de demesem miydim ?


Hollanda i. Hollanda. [< Fra.] Fransa do Hollandaşi oşk’endas nak’u ver3’i on ? (PZ-Cigetore) Fransa ile Hollanda arasında kaç kilometre var ?


hovangi (ÇM) i. Hayvanlara verilen sulu haşlanmış sebze ve ot. → maleziII


huçumet’i (PZ ~ AŞ) i. Hükümet. Xasanişi morderi bere-muşi huçumet’işi memuri on. (PZ-Cigetore) Hasan’ın büyük çocuğu devletin memurudur. Huçumet’işa t’ambuğali nç’ara komomalu. (ÇM-Ğvant) Hükümetten mühürlü yazı geldi. → hukumetiI


huhuli (PZ) i. Baykuş. Huhulepe ndğaleris var-iz*ireran. Seris gamuluran. (PZ-Cigetore) Baykuşlar gündüz görünmezler. Gece çıkıyorlar. → ğu; mğu; ololi


hukumeti (AH) i. I. Hükümet. [< Arp.] Hukumetik oç’k’omaleşi fiyatiz p’anda munz*inams. (AH-Lome) Hükümet yiyecek fiyatlarını her zaman arttırıyor. → huçumet’i

II. Devlet. Hukumetişi k’oçik ncalepe mesamadu şeni t’ambuğa geçu-doren. (AH-Lome) Devletin adamı (= orman memuru, ormancı) ağaçları belirlemek için damgalamış.


hus (PZ) z. Şimdi. Eba-şk’imik puci mecarams, me3’arams. Hus moxt’asen. (PZ-Cigetore) Babam ineğin yemeğini suyunu veriyor. Şimdi gelecek. Ar p’ut’ucişi ğuni a 3’ulu ok’ixu do p’ap’u-şk’imik hus duzanasen. M3ika uk’ayi xolo sva-muşis dodvasen. (PZ-Cigetore) Bir arı kovanı kısmen bozulmuştu. Dedem şimdi düzeltiyor. Az sonra yine yerine koyacak. Ayşek şeyepe-muşi donaxu do kocelabu. Hus-t’i doxombu şeni ce3’ams. (PZ-Cigetore) Ayşe çamaşırlarını yıkayıp da astı. Şimdi de kuruduğu için çözüyor. Xasanik korme nok’vatu do hus-ti ft’ilums. (PZ-Cigetore) Hasan tavuğu kesti ve şimdi de [onun tüylerini] yoluyor. Xasanis lazut’işi mzgudape p’eci ayu. Hus-t’i k’oşk’a3’ams. (PZ-Cigetore) Hasan’ın mısır fideleri sık oldu. Şimdi de arasından söküyor. Xasanik ntxirepe-muşi dok’orobu do hus-t’i n3xunums. (PZ-Cigetore) Hasan fındıklarını topladı da şimdi de ayıklıyor. Ayşek 3’ari dompunu. Hus oyondrinams do mot’roxun. (PZ-Cigetore) Ayşe suyu ısıttı. Şimdi bekletiyor da [su] hafif soğuyor. → huy, ha3’i/ a3’i


husişuk’ule (PZ) z. Bundan sonra. → hamu do ok’ayi/ hamu do ok’aye; husuşuk’ule


hust’eraşa (ÇM) z. Şimdiden. K’işi pşk’omaten deyi hust’eraşa mçveri do lobca mbağu komolabdvi. (ÇM-Ğvant) Kışın yiyeceğiz diye şimdiden un ile kuru fasulyeyi ambara koydım. → husuşa, hust’işa, ha3’işen, a3’işen


hus-t’i → hus (= hus + -ti)


hust’ineri (ÇM ~ AŞ) s. Şimdiki. Bugünkü. Günümüzdeki. Hust’ineri nusalepe onusalu gvoç’ondrey. (ÇM-Ğvant) Şimdiki gelinler gelinliği unuttular. Hust’ineri manganapeşi nek’nape mendraşa cink’olen. (ÇM-Ğvant) Günümüzdeki arabaların kapıları uzaktan kilitleniyor. Hust’ineri berepe nosi kuğunan. (AŞ-Ok’ordule) Şimdiki çocuklarda akıl var. Hust’ineri berepe manniya eluk’ap’aman-celuk’ap’aman. (AŞ-Ortaalan) Şimdiki çocuklar sürekli yukarı-aşağı koşuşturuyorlar. → ha3’ineri, a3’ineri; handğaneri, dğaineri


hust’işa (AŞ-Ok’ordule) z. Şimdiden. K’işi oşk’omu şeni hust’işa mçveri do lobca dolabi komolabdvi. (AŞ-Ok’ordule) Kışın yemek için şimdiden un ve fasulyeyi dolaba koydum. → husuşa, hust’eraşa, ha3’işen, a3’işen


husuşa (PZ-Cigetore) z. Şimdiden. K’işi şeni oşk’omale (mçveri do lobiya) husuşa kok’op’k’arxi. On3xenis kodobdvi. (PZ-Cigetore) Kış için yiyecek (un ve fasulye) şimdiden toparladım. Tavan arasına koydum. → hust’eraşa, hust’işa, ha3’işen, a3’işen


husuşuk’ule (PZ-Cigetore) z. Bundan sonra. Husuşuk’ule iri Lazi beres Lazca onç’aru dovoguraten. (PZ-Cigetore) Bundan sonra her Laz çocuğa Lazca yazmayı öğreteceğim. → husişuk’ule; hamu do ok’ayi/ hamu do ok’ayi


huşa (ÇM) z. Şimdiye kadar. Ğomaneri dulyape oxenoni vort’i do huşa va-p’i. (ÇM-Ğvant) Dünkü işlerimi yapmak zorunda idim. Amma henüz yapmadım. → huyşa


huy (ÇM ~ AŞ) z. Şimdi. Omri huy k’urup’-on. Var-işk’omen. (ÇM-Ğvant) Erik şimdi körpedir. Yenmez. Huy na-u oxori kok’oxuy. (ÇM-Ğvant) Şimdi yaptığı evi söküyor. # E verane, Malivorişi daği/ Amupinu mp’ula. Opşu vanaği./ Oynt’alert’u, t’angala do ç’indraği./ Gomaşina. Ma huy va-mevuxondur. (ÇM, anonim) Ey gidi, Malivor Dağı/ İçeriye sis serdi. Yayla evlerini sisle doldurdu./ Birbirine karışırdı, çan ile çıngırak./ Hatırlayayım. Ben şimdi dayanmıyorum. Ma-ti k’uçxe-modvalu megiğart’u. Si moxt’isi moxvadu. Huy si mendiğare. (AŞ-Ok’ordule) Ben de sana ayakkabı getirecektim. Sen gelince uygun düştü (= denk geldi). Şimdi sen götürürsün. Ali na-k’vatu dişk’ape 3’ale celiğu. Huy hey ok’oduy. Lumci moxtasen. (AŞ-Ok’ordule) Ali kestiği odunları aşağıya indirdi. Şimdi orada bir araya koyuyor. Akşam [yine] gelecek. → hus, ha3’i/ a3’i


huy-daya (ÇM) z. Demin. Şimdiden az önce. Xasani huy-daya na-t’k’upe umcumeli momalu. - Ar xvala umcumeli mogalu-i ? Himu na-t’k’vasen ma p’anda umcumeli momalen. (ÇM-Ğvant) Hasan’ın demin söyledikleri bana garip geldi. - İlk defa mı (= bie tek mi) sana garip geldi ? Onun söyledikleri bana her zaman garip geliyor. ndğura, mdğura, mdğora, ndğora

huyşa (ÇM) z. Şimdiye kadar. Andğa huyşa vit’o-sumoni k’oçi xinci komeyoxt’u. (ÇM-Ğvant) Bugün şimdiye dek onüçüncü kişi köprüden geçti. So oxvakti do huyşa leba gayu ? (ÇM-Ğvant) Nerede eğlenip şimdiye kadar geç kaldın ? → huşa