K’ k’ Bu sözlükte kullanılan Laz alfabesinin 16’ncı harfi. Artdamaksıl kapantılı fırlatmalı konson (*) fonemini gösterir. [(*) Konson, halk dilinde yanlışlıkla “sessiz” denir. Bazılarına göre “ünsüz”. Lazca fonetiği ve fonolojisinde tek başına hece oluşturamayan fonemi ifade eder.]

Uluslararası Fonetik Alfabesi’nde [k’] şeklinde yazılır.


k’aabaluği i. Kalabalık. İsmet’iz dido buktamXvala mep’ç’opama do. Ala xvala soti var-ulun. Dulyaz gamulut’aşi-ti k’aabaluğiz ant’alen do oxoşe ulun. (AH-Lome) İsmet’i çok kolluyorum, yalnız yakalamak için. Ama yalnız bir yere gitmiyor. İş çıkışında da kalabalığa karışarak gidiyor. Milletik sira-muşi çumers. Memet’i mulun do k’aabaluğişi araz irçak’en do oğine golilams. (AH-Lome) Millet sırasını bekliyor. Mehmet gelip kalabalığın arasına sıkışarak öne geçiyor.


k’abaat’i (PZ) i. Kabahat. [< Arp.] Suç. Xasanik Osmanis k’abaat’i mobams. (PZ-Cigetore) Hasan Osman’a suç yüklüyor.


k’abani (PZ) i. Bayır. Eğik arazi. Mturi mtvasi k’abanis colvapu maşk’urinen. Ordo ordo ndoğişi jin pst’ur. (PZ-Cigetore) Kar yağınca yokuş inmekten korkuyorum. Sık sık buz üzerinde kayıyorum. → yama; [yamaç] mekta sva; medika yeri; okti; p’et’ra


k’abğa (AH) i. Kavga. K’oçik p’anda k’abğa şeni maana gorums. (AH-Lome) Adam her zaman kavga çıkarmak için bahane arıyor. K’abğas mot-ant’aler. Zati ar mcixişi şuri gegdgin. (AH-Lome) Kavgaya karışma. Zaten bir yumrukluk canın var. [birbiriyle kavga ediyor] ok’i(y)ilenI; ok’ak’iden, ok’vak’iden; ok’obun


k’abi (PZ) i. Kap. Pen3’e-k’abi. (PZ-Cigetore) Salyangoz kabuğu (= “Salyangoz kabı”). → k’ap’i[2]


k’abuği i. Ağaç kabuğu. Ç’urbi-ncaşi k’abuği goyazums. (PZ-Apso) Kestane ağacının kabuğunu soyuyor. Ç’uburişi k’abuği çiçku iven. K’olayi goi3’k’en. 3’ipuriz p’eci do k’ap’et’i k’abuği goz*in. Var-goi3’k’en. (AH-Lome) Kestanenin kabuğu yumuşak olur. Kolay soyulur. Gürgen kalın ve sert kabukla kaplıdır. Soyulmaz. → çerçi, kerki


k’açaği s. ve i. Kaçak. Xasani k’açaği ren. Cuma-muşik ot’k’obinams. (AH-Lome) Hasan kaçaktır. Kardeşi onu saklıyor. → mt’ineri


K’açkari i. Kaçkar dağları. K’açkariz mtviri var-ezdaşa mtviris mtviri yomtums. (AH-Lome) Kaçkarlarda kar kalkmadan kar üstüne kar yağar.


k’ada (PZ-Cigetore) i. Yoldaş. Arkadaş. So-ti-na vidare, k’ada-şk’imi şk’ala vulur. (PZ-Cigetore) Nereye gidersem yoldaşımla gidiyorum. Memet’ik k’ada-muşi coşk’idams. (PZ-Cigetore) Mehmet arkadaşını boğuyor.


k’adina (ÇM-Ğvant) i. Ağaçtan yapılmış oyma veya ekleme yağ kabı. Katık kabı. Ayşe ngola na-ikuy elaşk’omape (= elaşk’omupe) k’at’a asen k’adinape eyot’ambay. (ÇM-Ğvant) Ayşe yaylada yapmakta olduğu katıkları her yaptığında katık kaplarına üst üste yapışacak şekilde koyuyor.


k’afalti (AH) i. Kahvaltı. Berek k’afalti var-vu. M3ika çkva kek’içvit. Mç’k’udi amç’itanen. (AH-Lome) Çocuk kahvaltı etmedi. Biraz bekleyiverin. Ekmeği kızarıyor.


k’afri (AŞ ~ FN) i. Çivi. Usta inşaeti oçalişu-ora ar saeti iyaşa k’afri oçodinay. Çiraği-muşi-ti e3’uncğonay. (AŞ-Ok’ordule) Usta inşaatta çalışma zamanında bir saat olana kadar çiviyi bitiriyor. Çırağı da [çiviyi] aşağıdan yukarı gönderiyor. K’afri ti-mele golat’oçuy. (AŞ-Ok’ordule) Çiviyi öteye atıyor. Hay k’uçxe nobazgay. K’afri meboç’ada. (AŞ-Ok’ordule) Buraya ayağını bassın (= dayasın) Çivi çakayım. Hey k’afri noç’adun. Porça-şk’imi him kocelvobi. (AŞ-Ok’ordule) Orda çivi çakılı. Gömleğimi ona as. Si direği kodvogutini. Ma k’afri cepçare. (AŞ-Ortaalan) Sen direği durdur. Ben çivi çakacağım. Sanduği na-non3oy k’afrepe dolu3’i do hişo ixmari. (AŞ-Ortaalan) Sandığa (iç-alt kısımda) çakılı çivileri sök de öyle kullan. Soya k’afri konoç’adi do lamba kocelabi. (AŞ-Ortaalan) Direğe çivi çak da lambayı as. Ceç’aderi k’afri gamast’un. Melay. (AŞ-Ok’ordule) Çakılmış çivi kayıp çıkıyor. Kopuyor. Cordanişi porça k’afriz gelobun. (FN-Ç’anapet) Cordan’ın gömleği çivide asılıdır. Fadimeşi 3’ut’eli berek ibirt’uşa k’afri felis kono3onu. (FN-Ç’anapet) Fatma’nın en küçük çocuğu oynarken çiviyi kabağa batırdı. Alik pi3ayiz na-noç’k’adun k’afri me3’k’ums. (FN-Ç’anapet) Ali tahtada çakılı çiviyi söküyor. Mjangiyayi k’afri nez*işi pi3ariz var-goşulun. (FN-Çanapet) Paslı çivi ceviz tahtasından geçmiyor. Nayla-ç’art’ağişi pi3arepe m3ika ink’art’ez do pederik heya-şeni a-jur k’afri gyoç’k’adamz. (FN-Ç’anapet) Serenderin terasındaki tahtalar oynuyordu. Babam onun için birkaç çivi üstüne çakıyor. Muntxa gomoç’k’ondu, k’afri. (FN-Ç’enneti) Şeyi unuttum, çiviyi. → muxi; k’arfi


k’afri3’a (FN) i. Çengelli iğne. Kilitli iğne. P’ap’uliz na-geyokunz ruzaz p’anda ar k’afri3’a kelo3onz. (FN-Ç’anapet) Dedemin üstünde duran cekette her zaman bir çengelli iğne takılı. → ela3ona, ela3onaşe; fik’eta; me3igale


k’ağanams(PZ), k’ağanuy (AŞ) Eø har.f. Tavuk [erg.] ötüyor. Kormek makvali dosk’u do k’ağanams (PZ-Vigetore) Tavuk yumurtladı da ötüyor. Korme k’ağanuy. (AŞ-Ok’ordule) Tavuk ötüyor. → k’ark’alay; k’iyalams/ k’ialams; k’ark’alaps


k’ai → k’ayi


k’aide (PZ)(AH-Lome) [muhtemelen < bazı yörede “ezgi” anlamında kullanılan Türkçe “kaide” kelmesi < Ar. “kural” ya da “taban”] i. Melodi. [< Fra.] Ezgi. Mç’ari lak’irdepe şeni ağani k’aide ma p’i. (PZ-Cigetore) Yazdığım sözleri için yeni bir ezgiyi de ben yaptım. Na-p’ç’ari biyapaşi nenapeşi k’aide-ti ma p’i. (AH-Lome) Yazdığım şarkının sözlerinin müziğini de ben yaptım. Helesa yalessa3’oxle komolepek ok’işvelt’eşşi oraz na-zop’ont’es k’aide ren. (AH-Lome) “Helessa yalessa”, eskiden erkeklerin yardımlaşma sırasında söyledikleri bir kaidedir. → muzik’i; ezgi


k’ak’ala (PZ ~ ÇM) i. I. Tane. [< Far.] Bazı bitkilerin tohumlarının her biri. Ham3’o lazut’i k’ak’alape mçxu iyu. (ÇM-Ğvant) Bu yıl mısır taneleri kalın oldu. → k’ak’ali[1]

II. [sayı birimi olarak] Tane. [< Far.] Adet. [< Arp.] → tane; teği[2]; k’ore3xala; k’ak’ali[1]-II

III. (PZ) Testis yumurtası. Taşak. → vaji-k’ak’ala; k’vaciş k’ak’ali, k’vaciz k’ak’ali

IV. (ÇM) ♦ [dey. vaji-k’ak’ala (ÇM) : Testis yumurtası.] Vaji-k’ak’alape dvambaru. (ÇM-Ğvant) Testis yumurtaları şişmiş. → k’vaciş k’ak’ali, k’vaciz k’ak’ali


k’ak’ali[1] (AŞ ~ ÇX) i. I. Tane. [< Far.] Bazı bitkilerin tohumlarının her biri. Ntxirişi k’ak’alepe ç’ak’işe gamalayiz pi3arişi firidapez irçak’en. (FN-Ç’anapet) Fındık taneleri kozasından çıkınca tahta aralıklarına sıkışıyor. Sağaniz na-gyobğurt’u ntxirişi k’ak’alepe, berek omç’vetelaz kodolobğu. (FN-Ç’anapet) Tabağın içinde duran fındık tanelerini çocuk evin önündeki çöplüğe döktü. Ntxiri-ok’ak’aloni-meciz Xasaniz çkar xe var-dadven. Boyne heyaz hayaz ntxirişi k’ak’ali not’k’omers. (FN-Ç’anapet) Fındık ayıklama imecesinde Hasanın hiç eli durmuyor. Hep ona buna fındık tanesi fırlatıyor. Helimi m3ika nosişe zabuni ren. Gzaz na-golulunan k’oçepez ntxirişi k’ak’ali geyot’k’ome(r)z. (FN-Ç’anapet) Helim biraz akıldan hastadır. Yolda geçen insanların üstüne fındık taneleri atıyor. Na-momçi nez*iş k’ak’ali punt’ura gamaxtu. (FN-Sumla) Verdiğin ceviz tanesi delik (bozuk, koruk) çıktı. Ntxiri ar-jur ndğaz mjoraz kodupini. Ezdimt’aşi bigate k’ayi doçakşi. Ok’açxe bu3xite çonçi k’ayi moyakosi do hemindo şkule k’ak’alepe ok’okosi do jin ar mutu koyotvi. (AH-Lome) Fındığı bir iki gün güneşe ser. Kaldırırken çubukla güzelce döv. Sonra tırmıkla kuru kabukları üzerinden iyice süpür ve ondan sonra taneleri bir araya toplayıp üzerine bir şey örtüver. Xaciz dido k’ak’ali unt’alun. Goşamaloni ren. (AH-Lome) Fasulyenin içinde taneler çok. Seçilmesi gerekir. → k’ak’ala

II. [sayı birimi olarak] Tane. [< Far.] Adet. [< Arp.] Mustafa ! Sum k’ak’ali ntxiri komomiği. (AŞ-Ok’ordule) Mustafa ! Üç tane fındık getir. Da-çkimiz ar k’ak’ali bere uyonut’u. He-ti let’az komeçu. (AH-Lome) Kız kardeşimin bir tane çocuğu vardı. Onu da toprağa verdi. → tane; teği[2]; k’ore3xala; k’ak’alaII

III. (FN ~ HP) ♦ [dey. k’vaciş k’ak’ali, k’vaciz k’ak’ali (FN ~ HP) : Testis yumurtası.] Xasaniz k’vaciş k’ak’alepe dambaru. (FN-Ç’anapet) Hasan’ın yumurtaları şişti. Aliz k’vaciş k’ak’ali ut’k’va3u-doren. (AH-Lome) Ali’nin testisi patlamış. Mtuti k’ala ok’ak’idaşi k’vacis k’ak’aliz uzdare. (HP-P’eronit) Ayı ile kapışırken taşağındaki yumurtalarını sıkacaksın. Beres k’vacis ar k’ak’ali var-uğun. (HP-P’eronit) Adamın taşağında bir yumurtası yok. → vaji-k’ak’ala


k’ak’ali[2] (HP-Mxigi ~ ÇX)(AK) i. Ceviz. 1. Ceviz ağacı. Nandidik x’urz*enişi x’a k’ak’alişi ncas nodumers do jin yoçkumers. (AK-Döngelli) Babaannem üzüm dalını ceviz ağacına koyup yukarı doğru çıkarıyor (= gönderiyor). 2. Ceviz tanelerinin her biri. Alik Mp’olis na-xen da-muşişa k’ak’ali nuncğonups. (AK-Döngelli) Ali İstanbul’da oturan kız kardeşine ceviz yolluyor. K’ak’alişi nez*i. (AK-Döngelli) Ceviz içi. Ceviz ağacının meyvesinin iç kısmı. Dursunik k’ak’alepe yani-odaşa tirups do mulobğaps. (AK-Döngelli) Dursun cevizleri yan odaya taşıyor da döküyor. Dursunik na-tiru k’ak’alepe odas mulobğun. (AK-Döngelli) Dursun’un taşıdığı cevizler odada dökülmüş (= yığılmış) haldedir. K’ak’ali t’axua var-domaguru. (ÇX-Çxalazeni, ONM) Ceviz kırmayı öğrenemedim. → nezi, nez*i[1]


k’ak’aluy/ k’ak’alums/ k’ak’alups (ÇM ~ HP ÇX)(AK) EA har.f. Taneliyor. Tane tane ayıklıyor. Ali ntxiri k’ak’aluy. (ÇM-Ğvant) Ali fındık taneliyor. Ali ntxiri dok’ak’alay do hişote moxt’ay. (AŞ-Ok’ordule) Ali fındık ayıklasın da öyle gelsin. Doğani, na-k’k’ak’alu ntxirepe oda ammobğay. (AŞ-Ortaalan) Doğan, ayıkladığı fındıkları odanın içine atıyor (= döküyor). Cuma-şk’imi var-malen. Ntxiri k’ak’aluy. (AŞ-Ortaalan) Kardeşim gelemiyor. Fındık ayıklıyor. Nanak ğomamci na-p’k’ak’alit ntxiri mayben-odaz molobğamz. (FN-Ç’anapet) Annem dün akşam ayıkladığımız fındığı malzeme odasına döküyor. Nanak na-k’ak’alasen ntxiri oxoyiz eladgums. (FN-Ç’anapet) Annem ayıkladığı fındığı evin içinde bir yana koyuyor. Pederik ğomamci na-p’k’ak’alit ntxiri endğvarums-gendğvarums do k3aperepe goşiğams. (FN-Ç’anapet) Babam dün akşam ayıkladığımız fındığı karıştırıp çürükleri ayırıyor. Xaci k’ak’alums. (AH-Lome) Fasulye tane tane ayıklıyor. Lazut’i pkurçolit do dop’k’ak’alit. (AH-Lome) Mısırı ovuşturup da taneledik. Dadik lumcişa avliz gelaxen do ntxiri k’ak’alums. (AH-Lome) Yaşlı kadın akşama kadar evinin önündeki bahçede oturup fındık ayıklıyor. Sedatik na-k’ak’alu ntxirişi çeplape so mexums ? (AH-Lome) Sedat ayıkladığı fındığın kabuklarını nereye döküyor ? Sevimik na-k’ak’alu ntxiri betoniz gyupinams. (AH-Lome) Sevim ayıkladığı fındığı betona seriyor. Nacik, na-nçxalu nez*i mjoraz nupinams. Ğampo xomaşi k’ak’alums. (AH-Borğola) Naci sırıkla döktüğü cevizi güneşe seriyor. Yeşil kabuğu kuruyunca ayıklıyor. NandidikMani mani dop’aya do jur xeten mtxiri k’ak’alups. (AK-Döngelli) Babaannem “Çabucak yapayım” diye iki elle fındık ayıklıyor. → n3xunums (PZ), n3xunups (AK); [fasulye vs ayıklıyor] un3xunamsI (PZ)

şsz ik’ak’alen : Taneleniyor. Ntxiri ik’ak’alen. (ÇM ~ HP) Fındık taneleniyor.

part. k’ak’aleri : Tanelenmiş. K’ak’aleyi ntxiri k’alatişi xut’ulaşe gamixven. (FN-Ç’anapet) Tanelenmiş fındık sepetinin deliğinden dışarı dökülüyor. Nanak k’ak’aleyi ladre ntxiri naylaşi ç’art’ağiz gelobğu do oxombinamz. (FN-Ç’anapet) Annem ayıklanmış yaş fındığı serenderin terasına serpip kurutuyor. Berek k’ak’aleri ntxiri tude mexumz. (FN-Ç’anapet) Çocuk ayıklanmış fındığı yere döküyor.

f.-i. ok’ak’alu : Taneleme. Ayıklama. Hamseri ntxiri ok’ak’aluşa komoxt’i. (AŞ-Ortaalan) Bu gece fındık ayıklamaya gel.

f.-s. ok’ak’aloni : Tanelenmesi gereken. Tanelenecek. Ayıklanması gereken. Ntxiri-ok’ak’aloni-meciz Xasaniz çkar xe var-dadven. Boyne heyaz hayaz ntxirişi k’ak’ali not’k’oçams. (FN-Ç’anapet) Fındık ayıklama imecesinde Hasanın hiç eli durmuyor. Hep ona buna fındık tanesi fırlatıyor. Cumadiz ok’ak’aloni ar k’alati ntxiri go3’udgin. (FN-Ç’anapet) Amcamın önünde bir sepet ayıklanacak fındık duruyor. Cordanik ağne na-eç’opu ntxiri-ok’ak’aloni-makina çku mo3’iraman. (FN-Ç’anapet) Cordan yeni aldığı findık ayıklama makinesini bize tanıtıyor.


k’ala[1] (FN ~ ÇX) s.-e. → şk’ala. I. (FN ~ ÇX) i.s.-e. 1. İle. Beraberinde. Birkikte. Ali Xasani k’ala mundes-ti ik’let’asen p’anda heya docinams. (FN-Ç’anapet) Ali Hasanla ne zaman güreşse her zaman onu tuş ediyor. Cordani cumadi-muşi k’ala Obogeneşa ntxiri o3’iluşa ulun. (FN-Ç’anapet) Cordan amcasının beraberinde Obogene’ye fındık toplamaya gidiyor. 3’ut’a bort’işa berepe k’ala mili bibirt’it. (FN-Ç’anapet) Küçükken çocuklarla misket oynuyorduk. Osmani k’ala moim3kvit-dort’un do tkvande xolo mu-şeni var-mulun, p’eya ? - Oxoyiz numğezaman do hemtepez uyucams. (AH-Lome) Osman’la barışmıştınız da yine neden size gelmiyor, acaba ? Evde kışkırtıyorlar da onları dinliyor. Alişi exlak’i çkar va-ipels. İri k’ala ok’ak’iden. (AH-Lome) Ali’nin ahlâkı hiç yaramaz. Herkesle kavga eder. Oşi oğmalu dişka Bedriye k’ala bzdit. (AH-Lome) Yüz oğmalu odunu Bedriye ile taşıdık. Lazi cumalepe k’ala dopxedatşi çkunebura gyarepe bipxort. (AH-Borğola) Laz kardeşler ile oturduğumuzda Laz geleneğine ait yemekleri yiyoruz. Xusenişi bere p’at’i bere ren. Bere-çkimi p’ot’e hemu k’ala var-bosteram. (AH-Borğola) Hüseyin’in oğlu kötü çocuktur. Oğlumu asla onunla oynatmıyorum. Yaşari k’ala dulya var-ixenen. K’oçi goçums. (HP-P’eronit) Yaşar ile iş yapılmaz. Adamı dolandırıyor. Çilei k’oçepe k’ala mo-ğarğal. (ÇX-Makret) Evli erkeklerle konuşma. Xasanik man Orxani k’ala k’ayi mo-vix’opurt’at diye mikişturupan. (ÇX-Çxalazeni, TM) Hasan benimle Orhan’ın aramız iyi olmasın diye kışkırtıyor. 2. Yanında. Cıvarında. Yanından. Erdoğani nosiz va-ren. Ğoma na-ot’k’oçu kva uci-çkimi k’ala elastu. (FN-Ç’anapet) Erdoğan tam akılda değil. Dün attığı taş kulağımın yanından siyirip geçti. Limxana bardişi ogine na-maz*iru 3’i3’ila biga bgorişa ntxiri-peso k’ala let’az dolilu. (FN-Ç’anapet) Eğreltiotu yığınağı önünde gördüğüm yılan, sopa arayana kadar fındık kökünün orda toprağa girdi. Ntxiyonaşi dolont’ra3eri k’ala 3’k’ari gamulun. (FN-Ç’anapet) Fındıklığın çökmüş yerinden su çıkıyor. Cordani do Memet’i k’at’a ndgaz xinci k’ala ok’agenan. (FN-Ç’anapet) Cordan ile Mehmet her gün köprünün yanında karşılaşıyorlar. Nurdoğani mzuğa k’ala kelinciyu do kitabi ik’itxams. Ar k’ele-ti mzuğa-3’k’ari k’uçxes namçvalen. (FN-Ç’anapet) Nurdoğan deniz kıyısına uzanıp kitap okuyor. Bir taraftan da deniz suyu ayaklarına çarpıyor. Nanak handğa karmat’e k’ala ntxiri 3’ilums. (FN-Ç’anapet) Annem bugün değirmen cıvarında fındık topluyor. Mjurjuk nayla k’ala na-u-dort’un obğe gebuxvi. (FN-Ç’anapet) Serenderin orda yaban arısının yaptığı yuvasını dağıtın. Heko ncalepe k’ala a muntxa ink’ans. (FN-Sumla) Orada ağaçların yanında bir şey kımıldıyor. Şana didi-nana-muşi k’ala diksiren. (FN-Sumla) Şana büyükannesinin yanında rahatlıyor. Puci axiyişe amulut’aşi coğori nek’na k’ala go3’udgitun do va-goloşkumers. (AH-Lome) İnek ahıra girerken köpek kapının yanında ineğin önüne durup geçirmiyor. Memet’i noğaşe gyulun. Xinci k’ala cuma-muşi ek’içumers. (AH-Lome) Mehmet çarşıya iniyor. Köprünün yanında kardeşini bekliyor. Xçe dolokunu uça k’ala var-naxva. Arti majvaras nakten (= mijvakten, kuxvakten). (AK-Döngelli) Beyaz elbiseyi siyah ile yıkama. Birinin rengi öbürüne karışır.

II. (AH) c.s.-e. [fiilin perfektif biçimi arkasında] (Bir şeyi yap)-ınca hemen. (Bir şey yap)-ar (yap)-maz. Ank’esiz 3’i3’i nuk’idi. Nçxomik 3’i3’i z*iraz k’ala nolams. (AH-Lome) Kancaya solucan tak. Balık solucanı görünce hemen dalıyor. Berek oncirez meşaxtaz k’ala yorğani tiz moilapams. (AH-Lome) Çocuk yatağa girer girmez yorganı kafasından örtüp kapatıyor. K’apanik mtugi meç’opaz k’ala noxre3kinams. (AH-Lome) Kapan fareyi yakalar yakalamaz anında öldürüyor (= gebertiyor). [Aynı anlama gelen ifadeler : (PZ-Apso) muç’o moxt’u = moxt’u var-moxt’u = moxt’u var = na-moxt’u st’eri ; (AŞ) moxt’u do var ; (FN-Sumla) muç’o moxtu = moxtu va-moxtu = moxtu var = na-moxtu steri ; (AH-Lome) muç’o moxtu k’ala = moxtu var-moxtu = na-moxtu steri] → şk’ala, muç’o[3]


k’ala[2] (FN-Ç’anapet) c.s.-e. (Bir şeyi yap-)tığı yerde. → so-II; k’alaşa. a. [na- + emp. + k’ala] Osmanişi coğori pucepek na-mcumt’ez k’ala goşat’alu do hentere yomk’utinu. (FN-Ç’anapet) Osman’ın köpeği ineklerin otladığı yere daldı ve onları ürküttü. Amet’işi biç’i oxoyiz na-pxert’it k’ala çkar nena var-uşa goşilu do igzalu. (FN-Ç’anapet) Ahmet’in oğlu, evde oturduğumuz yerin arasından hiç ses yapmadan geçti ve gitti. Bere hakole komoiyoni. P’ap’uliz na-içalişamz k’ala nağen. (FN-Ç’anapet) Çocuğı bu tarafa getir. Dedeye (dedenin) çalıştığı yerde engel oluyor. Nandidik mota-muşiz xuzineri na-ncant’u k’ala p’ap’uliz nontxapamz. (FN-Ç’anapet) Ninem tornuna dedemin horlıyarak uyuduğu yerde (dedeye) dürtürüyor. Abdulaşi biç’iz xe do k’uçxe var-dadven. Berepe na-ibinan k’ala k’uçxe goluğamz do gyontxinamz. (FN-Ç’anapet) Abdulah’ın oğlunun eli ayağı durmuyor. Çocuklara oynadıkları yerde çelme takıyor ve düşürüyor. Bere na-ibirt’u k’ala heşote danciyu şkule nanakİni mod-ayet’azdeyi geyatvala gotume(r)z. (FN-Ç’anapet) Çocuk oynadığı yerde öylesine uyuya kaldığında annemÜşümesindiye örtü ile etrafını örtüyor. Nanaz şka a3’k’unayiz k’ayi na-nağalen k’ala daçxurişi ogine golinci(r)z. (FN-Ç’anapet) Annemin beli agırınca iyi yansıdığı yerde ateşın önüne uzanıyor.

b. [na- + perf. + k’ala] Cuma-çkimiz ndğaleyi oçalişuten xayi daç’k’inen do lumciz na-doxedasen k’ala go3’it’k’omerz. (FN-Ç’anapet) Kardeşim gündüz çalışmaktan çok yoruluyor ve akşam oturduğu yerde yığılıp kalıyor. Bozo-çkimiz lazut’işi msva na-nasvasen k’ala namç’itanen. (FN-Ç’anapet) Kızıma mısır yapraği sürüldüğü yer kırmızlaşıyor.


k’alani (FN-Ç’anapet) [isim son-edatsal sıfat] Bir şeyin [aps.] yanındaki. Cuma-çkimik livadi k’alani limxanopuna elaç’umz do heko çayi dodvasen. (FN-Ç’anapet) Kardeşim bahçenin yanındaki eğreltiliği yakıp oraya çay ekecek. → şk’alaşi


k’alasi/ k’alassi i. Kalas. Xasanik Alis nuşvelams. K’alasi pa3xaşi tudeşa amunt’orams. (PZ-Cigetore) Hasan Ali’ye yardım ediyor. Kütüğü kulübenin altına sürükleyerek gönderiyor. K’alassi mxuci eyebidum. (AŞ-Ortaalan) Kalası omzuma koyuyorum. Him na-moyiduy k’alassi si var-egazden. (AŞ-Ortaalan) Onun yüklendiği kalası sen kaldıramazsın. Cemalik k’alasepe-muşiz uça boya nusumels. (FN-Sumla) Cemal kendi kalaslarını siyah boya ile işaretliyor.


k’alaşa (FN-Ç’anapet) c.s.-e. [na- + emp. + k’alaşa] (Bir şeyi yap)-tığı yerden. Xasani Amet’iz na-içalişamt’u k’alaşa idu do tiz kogağu. (FN-Ç’anapet) Hasan Ahmet’in çalıştığı yere gitti ve rahatsız etti (= başına belâ oldu). → k’ala[2]


k’alaşen (FN-Ç’anapet) s.-e. [< k’ala + -şen] (Bir şeyin) yanından. Cuma-çkimişi 3’ut’eli bozo oncğoyari na-ren şeni nek’la k’alaşen ixorsarz. (FN-Ç’anapet) Kardeşimin küçük kızı utangaç olduğu için kapının ordan bakınıyor.


k’alaşi i. Dağlardan Karadeniz’e doğru esen sıcak rüzgâr. # K’alaşi kelibaru / Doşarşalu pavrepe / Ma noğa doloviç’vi/ Si ikter rak’anepe. (ÇM-Ğvant) Sıcak hava esti / Hışırdı yapraklar / Ben çarşı dibinde yandım / Sen dolaşıyorsun tepelerde. K’alaşi-oraz içalişamt’aşa pederik kçe gotvalate ti nik’oramz. (FN-Ç’anapet) Güneşli çok sıcak havalarda calışırken babam beyaz tülbentle başını bağlıyor.


k’alati i. 1. Büyük sepet. [Ot, çay, fındık vs taşımada kullanılır.] Cemalik k’alatepe ok’odums. (PZ-Cigetore) Cemal sepetleri yan yana getiriyor. K’alati mobun. (PZ)(AŞ) Sırtında sepet taşımış haldedir. K’alati mvobun. (ÇM-Ğvant) Sırtına sepet taşımış haldedir. K’alati gamat’axer-on. Lazut’epe nixven. (ÇM-Ğvant) Sepetin altı kırık. Mısırlar dökülüyor. K’ak’aleyi ntxiri k’alatişi xut’ulaşe gamixven. (FN-Ç’anapet) Tanelenmiş fındık sepetinin deliğinden dışarı dökülüyor. K’alati ha3’i sotiyen komoiği. (FN-Ç’anapet) Sepet şimdi nerede ise getir. 3an3ate ntxiri k’orobums do k’alatiz dolobğams. (AH-Lome) 3an3ayla fındığı toplayıp sepetin içine döküyor. K’alati lazut’ite ti şakiz opşa ren. (AH-Lome) Sepet başına kadar mısırla doludur. Fadimek k’alatis mtxirişi çonçi dolobaz*gaps. (AK-Döngelli) Fadime sepete fındık kabuklarını basıyor. 2. [miktar bölümü] K’alati1 dolusu. Ar k’alati ntxiri dop’3’ili. (PZ-Cigetore) Bir sepet fındık biçtim. Mamut’iz ntxironapez nak’o k’alati ntxiri gamaxtasen k’ayi gyazaden. (FN-Ç’anapet) Mahmut fındıklıklardan kaç sepet fındık çıkacağını iyi tahmin edebiliyor. Nana-çkimik ar k’alati lausti oxorişi jin yimers. (AK-Döngelli) Annem bir sepet mısırı evin üstüne çıkarıyor. K’ulanik k’alati kezdu do nana-muşis mok’idaps. (AK-Döngelli) Kız sepeti aldı da annesinin sırtına veriyor. ≠ t’ik’ina


k’alatina (PZ ~ AŞ) i. Küçükçe k’alati. Büyükçe sepet. Xasanik on3xenişa sum p’aç’oni k’alatina ok’ap’inams. (PZ-Cigetore) Hasan tavandan üç ayaklı sepeti düşürüyor. Ayşe na-ek’vazdasen şuk’u k’alatina dolibğay. P’ot’e monk’a var-ixenay. (ÇM-Ğvant) Ayşe kaldırabileceği kadar sepetini dolduruyor. Hiçbir zaman ağır olacak kadar doldurmuyor. # Ek’vobun k’alatina / Avla-şk’imi golulun / Ç’umanişi ext’a do / Limci mcora dolulun. (ÇM-Ğvant, S.Y. Sevdalık Türküleri Derleme) Sırtında sepeti asılı / Evimin önünden geçiyor / Sabah doğan güneş / Akşam batıyor.


k’alayi i. Kalay. K’alayi oxenu şeni daçxuri çoruğite ogzaman. (PZ-Cigetore) Kalay yapmak için ateşi körükle yakıyorlar. Bak’irişi sağanis k’alayi devusum. (PZ-Cigetore) Bakır sahanları kalaylatıyorum. Bakiri badyape (veya sağanepe) k’alayi cevoçamapan. (ÇM-Ğvant) Bakır sahanları kalaylatıyorum. Bakiri sağanepe k’alayi voxenapam. (AŞ-Ok’ordule) Bakır sahanları kalaylatıyorum. Bak’k’iri kap’p’epe k’alayi ceboçapam. (AŞ-Ortaalan) Bakır sahanları kalaylatıyorum. Bakirişi sağanepez k’alayi geboçapam. (FN-Ç’anapet) Bakır sahanlara (tabaklara) kalay yaptırıyorum. Bakır sahanları kalaylatıyorum. Eveliz sağanepez k’alayi geçamu şeni kyoruği ixmart’ez. (FN-Ç’anapet) Eskiden bakır tabakları kalaylamak için körük kullanırlardı. Bakiri saxanepes k’alayi boxenapam. (AH-Borğola) Bakır sahanları kalaylatıyorum.


k’alayci i. Kalaycı. K’alaycik daçxuris kyoruğite ubars. (AH-Lome) Kalaycı ateşe körükle üfler.


k’alayleri/ k’aleyleyi s. Kalaylanmış. 3’uk’alepe mt’ut’ate pşliç’i do k’alayleyi steyi randums. (AH-Lome) Kazanları kül ile ovdum da kalaylanmış gibi parlıyor.


k’ale (PZ ~ AŞ) s.-e. ve z. Tarafta. Tarafa. Taraftan. I. s.-e. → ktee, k’ele. a. [isim + k’ale] Pa3xa avla k’ale ceturguy. (ÇM-Ğvant) Kulübenin avla tarafını örtüyor. Ma ruba k’ale celebilam. Evedi mext’i. (AŞ-Ok’ordule) Ben dereye doğru iniyorum. Çabuk gel. Ç’e, bere, haşo onç’vet’ela k’ale komoxt’i. Gimç’eşare. (AŞ-Ok’ordule) Ey, çocuk, öyle ara tarafından (= ev ile serender arası tarafından) gel. Bekleyeceğim. Ali Ahmet’işi oxori k’ale celulun. (AŞ-Ok’ordule) Ali Ahmet’in evine doğru iniyor.

b. [direktif durumdaki zamir + k’ale] Şk’imda k’ale ot’oçi. (ÇM-Ğvant) Bana doğru at. Sk’anda k’ale vot’omar. (ÇM-Ğvant) Sana doğru atıyorumŞk’imde k’ale konanç’i. (AŞ-Ortaalan) Bana doğru yanaş. Na-mexvi cari sk’ande-k’k’ale nokossi. (*)(AŞ-Ortaalan) Döktüğün ekmeği senin tarafa doğru süpür. [(*) AŞ-Ortaalan diyalektinde sk’ande-k’k’ale ifadesi, -k’k’- şeklinde konson ikilemesi olduğuna göre fonetik bakımından “ortasından ayrılamayan bir takım” olarak hissediliyor. Dolayısıyla çizgili yazılması önerilir.]

II. z. → k’ele. a. [sıfat + k’ale][Bu zarfın bazı sıfat arkasındaki kullanımı, isim ile zarf arasındaki sınırının azçok belli belirsiz olduğunu göstermektedir. Bunun dışında da birçok diyalektlerde bazı zarflar kısmen isim tipi ekleme sistemine sahiptir. Fakat zarflara ergatif, datif ve enstrümantal durum göstergeleri asla eklenmediğine göre, zarf ile isim arasındaki sınırı kaybolmaz. → k’ales] a-1. [sayısal sıfat + k’ale] N3xeni moberi; ar k’ale ce3’onuy. (ÇM-Ğvant) Atın yükünün bir tarafı ağır basıyor. İri k’ale gulun do cari ak’vanday. (ÇM-Ğvant) Her tarafı gezip ekmek diliyor. Serende ar k’ale kocextu. Ç’umani tamiri p’are. (AŞ-Ok’ordule) Serederin bir köşesi çöktü. Yarın tamir edeceğim. Ogine hantepe bit’t’umi batakluği ort’t’u. Brinz*i dvorgamt’ey. Handğa iri k’ale opşey. Artuği brinz*işi tarla va-dosk’udu. (AŞ-Ortaalan) Eskiden buraları hep bataklık idi. Pirinç ekiyorlardı. Bugün her tarafı doldurdular. Artık pirinç tarlası kalmadı. Ar k’ale mesofa celamcar. Ar k’ale mç’imaşi nena biyucam. (AŞ-Ortaalan) Bir taraftan kanapede uzandım (= uzanmış haldeyim). Bir taraftan yağmurun sesini dinliyorum. İri k’ale gomit’roxun. (AŞ-Ortaalan) Her yanım kırılıyor (= (1)Çok kırgınım(2)Her tarafım çok ağrıyor.”)

a-2. [genitif durumdaki isim + sayısal sıfat + k’ale] Xincişi juri k’ale mbulepe kodvorgun. (ÇM-Ğvant) Köprünün iki tarafında kirazlar dikilidir.

a-3. [sayısal sıfat + k’ale + genitif durumdaki zamir] Coşk’unik iri k’ale-muşi goist’ik’ams. (PZ-Cigetore) Çoşkun her tarafını yoluyor.

a-4. [işaret sıfatı + k’ale] İri3’o ham k’ale mulun. Ma him k’ale vulur. (AŞ-Ok’ordule) Herkes bu tarafa geliyor. Ben öbür tarafa gidiyorum. Him k’ale nanç’i. (AŞ-Ortaalan) O tarafa yanaş.

a-5. [genitif durumdaki isim + işaret sıfatı + k’ale] Oxorişi ham k’ale iri ora mcora noduy. (AŞ-Ortaalan) Evin bu tarafına her zaman güneş vurur.

a-6. [genitif durumdaki şahıs zamiri + k’ale] Xasani mele ot’u. Şk’uni k’ale molulun. (PZ-Cigetore) Hasan ötede idi. Bu tarafa geliyor.

a-7. [isim tamlayan cümlemsi + k’ale] Cemali cari na-caç’abu k’ale cexoruy. (AŞ-Ok’ordule) Cemali ekmeği yapıştığı taraftan kemiriyor.

b. [zarf + k’ale] Ali bere-muşi 3’alendo k’ale ciyonay. Megagasen. (AŞ-Ok’ordule) Ali çocuğunu aşağı tarafa doğru indiriyor. Sana rastlayacak. Oşk’uri irote tudendo k’ale nok3ay. (AŞ-Ok’ordule) Elma her zaman alt tarafından bir kısmı çürüyor. Xali saloni cilendo-k’k’ale amupini. (AŞ-Ortaalan) Halıyı salonun yukarı tarafına doğru yay.

c. [son-edat + k’ale] Porça oginde k’ale jebi goyoç’ay. (ÇM-Ğvant) Gömleğin ön tarafının üzerine cep dikiyor.


k’alemi (FN ~ HP ÇX) i. Kalem. [< Arp. < Yun.] Nanak k’at’a bayramiz berepez k’alemi gurtams. (FN-Ç’anapet) Annem her bayramda çocuklara kalem dağıtıyor. Şanak k’alemi om3’k’ulanams. (FN-Sumla) Şana kalem sivriltiyor. K’alemi Xasaniz okaçun. (FN-Sumla) Kalem Hasan’ın elindedir. “K’alemite kart’ali bğara ya-şi dido gyacinu do ğri3ku. (AH-Borğola) “Kalemle kâğıdı karalayayım derken çok bastırdı da derin çizdi. Berek na-met’k’oçu k’alemi cuma-muşik ok’açxe meçamu şeni eluşinaxams. (AH-Borğola) Çocuğun attığı kalemi kardeşi sonra ona geri vermek için bir kenarda saklıyor. Alik k’alemi kezdu. (HP-P’eronit) Ali kalemi aldı. → k’elemi; onç’araşe, onç’arale


k’ales (PZ) z. Tarafta. Xasanis nak’u axap’arinen. İri k’ales ç’irç’ilams. (PZ-Cigetore) Hasan ne kadar konuşabiliyor. Her yerde zırıldıyor. → k’ale; k’eles


k’alivi (PZ ~ HP ÇX) i. Kulübe. Fındıklık, mısırlık gibi yerleri yabani hayvanlardan korumak için, içinde insanların konakladıkları, yerden 2-3 m. yükseklikte yapılan ahşap kulübe. K’alivi xen do dotanaşa mtutepe çuy. (ÇM-Ğvant) Kulübede oturup sabaha kadar ayıları (mısırı yemesinler diye) uzak tutuyor. K’alivi vor. Livadi ğejepe govuçum. (ÇM-Ğvant) Kulübedeyim. Bahçeyi domuzlardan koruyorum. Ayşe k’at’a limci kormepe-k’alivi nutuy do dijinen. (ÇM-Ğvant) Ayşe her akşam tavuk kümesini kapatıp yatıyor. K’aliviz lazut’i pçumert. (AH-Lome) Kulübede mısırı bekliyoruz. Babak k’aliviz pi3ayi me3’k’ims. (AH-Lome) Baba kulübeden tahta söküyor. Han3’o germaz k’alivi p’ç’k’adi. Edo dido irek’i divu. (AH-Borğola) Bu yıl dağda kulübe çaktım. Ama çok iğreti oldu. Ha3’i xart’omate motveri xvala germapez na-ren k’alivepe doskidu. (AH-Borğola) Şimdi çatısı tahta ile örtülü yalnız dağlarda olan kulübeler kaldı.


k’almaxa (AH-Borğola) i. Alabalık. K’almaxa enni k’ai ğvanç’k’ilişen geik’nimen do iç’open. (AH-Borğola) Alabalık en iyi solungacından tutularak yakalanır. K’almaxaz ğvanç’k’ilişen var-gyak’nana xeşen gamastun. (AH-Borğola) Alabalığı solungacından tutmazsan elinden kayar. K’almaxak zuranepes iz*ğen. Dgina 3’k’arepes moişvacams. (AH-Borğola) Alabalık akıntıda doyar (= avlanır). Durgun sularda dinlenir. → k’armaxa


k’alobi (AŞ) i. Kalıp. [< Arp.] Usta k’oloni-k’alobi elvo3’ay. (AŞ-Ok’ordule) Usta kolonun kalıbını yandan söküyor. Kemali k’alobi tudendo pi3ari meşk’vorçay. (AŞ-Ok’ordule) Kemal kalıbın altından içine doğru tahta seriyor (= yerleştiriyor). → k’alop’i


K’alon-k’arbuğali (AŞ) i. [muhtemeren < Türkçe “kalın kaburgalı”] [aşağlayıcı bir terim] Hemşinli. → Sumexi, Msumexi; Xemşeli/ Xemşelli; Somexi; Xemşinuri, Xemşinli


k’alop’i (AH) i. Kalıp. [< Arp.] Si hak’o so ilebi ? Opağuşe ar k’alop’i sap’oni var-egonç’un. (AH-Lome) Sen bu kadar nerede kirlendin ? Temizlenmene bir kalıp sabun yetmez. Ugamaxominu kereste inşaat’iz var-ixmaren. K’alop’i ç’k’adumt’aşi beşe-onepe eliç’up’ranen. (AH-Lome) İyice kurumamış kereste inşaatta kullanılmaz. Kalıp çakarken beşe onlar yamuluyor. → k’alobi


k’alori (AK) i. Kulübe. K’alorişi ç’eis pi3ari gyoç’k’adun. (AK-Döngelli) Kulübenin çatısına tahta çakılıdır.


k’aloriferi i. Kalorifer. [< Fra.] Mtviris na-isteru bere-muşişi k’uçxepe k’aloriferite ut’ubinams. (AH-Borğola) Karda oynayan çocuğunun ayaklarını kaloriferde ısıtıyor.


k’amik’ami (ÇM) i. Kaymakam. Huy na-moxt’u k’amik’ami olak’irduşa idasi nek’na şk’ala elvogutinay. “Doxedivar-it’uy. (ÇM-Ğvant) Şimdi gelen kaymakam görüşmeğe gidince kapı yanında ayakta bekletiyor. “Oturdemiyor. → k’aymak’ami, kaymakami


k’amişi i. Penis. [< Fra. < Lat.] Kamış. [Hastalığı, yarası vs hakkında konuşurken kullanılır.] → ole; [çocukların erkeklik organı] bibili, bibi; k’ut’u


k’amiyoni (PZ ~ ÇX) i. Kamyon. [< Fra.] Emogi mcalepe ok’vobğay. Ok’açxe k’amiyoni uyoxay. (ÇM-Ğvant) Önce ağaçları bir araya döküyor. Sonra kamyon çağrıyor. K’amiyoni çağili moğu. Gza cobğay. (AŞ-Ok’ordule) Kamyon çakıl getirdi. Yola döküyor. K’amiyonişi cindo cok’oray. Komoiğay. (AŞ-Ok’ordule) Kamyonun üstüne bağlasın da getirsin. K’amyoni ek’uk’ap’p’i-komoxt’i. (AŞ-Ortaalan) Kamyona atla. Gel. Yuk’epe k’amiyoni keyebodvi. (AŞ-Dutxe) Yükleri kamyonun üstüne koydum. Kyoyişi gza dido xizani ren. K’amiyoni ğaliz golit’aşa nez*işi-ncaz elan3’en. (FN-Ç’anapet) Köy yolu çok kötü. Kamyon küçük ırmaktan geçerken ceviz ağacına değiyor. K’amiyoniz mazi gamulu. (FN-Ç’anapet) Kamyonun dingili çıktı. Endra-gendra gzalepez k’amiyoni dido ixvanten. (FN-Ç’anapet) Kasisli yollarda kamyon çok sarsılıyor. Ali k’amiyonite ek’aktineyi moit’uşa cumadiz naylaz komuntxu. (FN-Ç’anapet) Ali kamyonla geri gelirken amcanın serenderine (kamyonu) carptırdı. K’amiyoni, ğalişe k’ele var-golalu do xincişen moyulun. (AH-Lome) Kamyon, dere tarafından geçemedi de köprüden geçip geliyor. Şuferik yaşik’i k’amiyonişi k’ap’ulaz gyok’orams. (AH-Lome) Şoför sandığı kamyonun arkasına bağlıyor. Tenekepe k’amiyonişi k’ap’ulaz diplat’u-doren. (AH-Lome) Tenekeler kamyonun arkasında yamulmuş. Doğanik oxorişe na-moğapu dişka k’amiyonişen muk moçodinams. (AH-Borğola) Doğan, eve getirttiği odunu kamyondan kendi boşaltıyor. Duk’ky’ani 3’oxe ar k’amiyoni dodgitu. Na-dovandvi gubre komomiğu. (ÇX-Çxalazeni, TM) Dükkânın önüne bir kamyon durdu. Sipariş ettiğim kemre (gübre) getirdi. → kamyoni


k’amk’uli/ k’amk’ul (PZ ~ AŞ) i. Sivrisinek ve ondan daha küçük sineklerin genel adı. K’amk’ul xe memoxen. (ÇM-Ğvant) Sinek elime kondu (= elimde duruyor). 3’i3’ila nenate k’amk’uli oç’opuy. Nena amitoray. (ÇM-Ğvant) Yılan dili ile sineği yakalıyor. Dilini içine alıyor. K’amk’ulepe a goiçvay. Dvaxunasen. (AŞ-Ok’ordule) Sinekleri bir savuştursun. Oturabilecek. Doğani nek’na gon3’uy. K’amk’uli amupinay. (AŞ-Ok’ordule) Doğan kapıyı açıyor. Sinekleri içeri sokuyor. Cari a mutu keyotvit. K’amk’uli gvabğen. (AŞ-Ok’ordule) Ekmeğin üstüne bir şey örtün. Sinek üşüşüyor. Sağani ar mutu kogoyotvi. K’amk’uli goyolay. (AŞ-Ok’ordule) Sahanın üstünü birşeyle ört. Sinek düşüyor. K’amk’uli mulun. Porça-şk’imi eyemaç’aben. (AŞ-Ok’ordule) Sinek geliyor. Gömleğimin üstüne yapışıyor. Puci na-noxen k’amk’ulepe guçuy. (AŞ-Ok’ordule) İnekte konmuş olan sinekleri savıyor. → k’ank’uli (FN ~ ÇX)


k’amoti (FN-Sumla) i. Çeyiz sandığı. Xepe k’amotiş jindole kogedvi. (FN-Sumla) Ellerini çeyiz sandığının üzerine koy.


k’amp’ara i. Mürver ağacı.


k’amp’ara-3’em3’e (ÇM) i. Kaval. [Irmak boylarında yetişen, gövdenin içinde boşluğu olan, yaprakları nahoş kokusu olan çok yıllık bitki gövdesinden yapılır. S.Y.] → p’ilili[2]; [metalden yapılan kaval] k’avali


k’am3’ami (PZ ~ AŞ) i. I. Kirpik. K’am3’ami gomaç’uxnu. (ÇM-Ğvant) Kirpiklerim yandı. → 3’am3’ami

II. (AŞ-Ortaalan) Göz kapağı. K’am3’ami mo-cut’vasam. (AŞ-Ortaalan) Göz kapaklarını hızla açıp kapama. → toli-k’am3’ami


k’am3’imuy (ÇM) EA har.f. Gözlerini [aps.] kırpıyor. Toli cvapirçu. Toli uxup’inu. Doşineri k’am3’imuy. (ÇM-Ğvant) Gözüne toz kaçmış. Gözü kısarak hızlı hızlı kırpıyor. → copatxamsII/ copatxayII; patxumsII/ patxupsII; ç’apxuyII; gyopatxamsII; n3’amums[1]; ç’uç’ups


k’anave3’a (PZ-Cigetore) i. Kendir veya yün dokumada iplik çileşi sarmaya yarayan ahşap parça. İp eğirme düzeneği. Didi-şk’imik çilimi şumt’aşa k’anave3’a golot’oçams-molot’oçams. (PZ-Cigetore) Büyükannem kilim dokurken k’anave3’a o yana atıp bu yana atıyor. → anamidi; k’asma


k’anca (PZ ~ ÇM) i. Kanca. Olta. Çxombi k’ancas nibu. Cemalik me3’ums. (PZ-Cigetore) Balık oltaya yakalandı (= takıldı). Cemal çözüyor. Ali çxomi oç’opu şeni k’anca 3’i3’i ek’uğay. (ÇM-Ğvant) Ali balık tutmak için kancaya solucan takıyor. → an3’işi; ank’esi


k’ancubali (AH) ü. (Saklambaç oynunda) Sobe !


k’an-çibani i. Kan çıbanı. K’an-çibaniz balarz*aği moitvi do ordo gaşvelasen. (AH-Lome) Kan çıbanının üzerine sinirotu ört. Çabuk iyileşecek.


k’ançxa (AK) i. Ağaç leğen. Ağaç yalak. K’ançxaten 3’k’ari var-mat’iren do maben. (AK-Döngelli) Ağaç leğen ile suyu taşıyamıyorum da (suyum) dökülüyor. → ombolina; sk’afindi, skafindi, skafit’i


k’ançxali (ÇM) i. Düz, çıplak ve sarp kaya. Yalçın kaya. K’ançxalişa irginen. İri k’ale goiragaden. (ÇM-Ğvant) Kayadan (= uçurumdan) yuvarlanıyor. Her tarafı kırılıyor.


k’andğu (PZ ~ AŞ), k’andğu/ k’andğo (FN), k’andğu (AH), k’andğo (HP ~ ÇX) i. Çilek. K’andğu şk’omi-i ? P’ici dogamç’itanu. (AŞ-Ortaalan) Çilek mi yedin ? Ağzın kırmızılaştı. Nanak livadiz na-3’ilu k’andğuşi k’onz*olepe dovu do motalepez uğasen. (FN-Ç’anapet) Annem bahçede topladığı çilekten salkımlar yapıp torunlarına götürecek. Didi-nanak dik’aş yaniz k’andğo dorgams. (FN-Sumla) Büyükanne buğday yanına çilek dikiyor. K’andğo çans. (HP-P’eronit) Çilek saplarında meyvesi var.


k’ank’uli (FN ~ AH) i. Sivrisinek ve ondan daha küçük sineklerin genel adı. Mç’ipeş k’ank’uli. (FN-Ç’anapet) Küçük kalabalık haldeki sinek. → k’amk’uli


k’ank’ums[1] (FN ~ AH) EA har.f. Sert bir cismi başka sert bir cisimle döverek ses çıkartıyor. Gürültü yapıyor. Ğomaşen doni oxoyiş ogineni uşkurişi ncaz ar mk’udi noxen do k’ank’ums. (FN-Ç’anapet) Dünden beri evin önündeki elme ağacına bir ağaçkakan konup tıklıyor. Berek k’uzite sağani k’ank’ums. (FN-Sumla) Çocuk kaşıkla sahanı döverek ses çıkartıyor. Oxoriz miti va-ren do berek m3udişi nek’na k’ank’ums. (AH-Lome) Evde kimse yok. Çocuk boşuna kapıyı çalıyor.

şsz ik’ank’en : Sert bir cisim başka sert bir cisimle dövülerek ses çıkarıyor. M3’k’upiz nek’na ik’ank’uşi xvala na-bort’i şeni emk’uti. (AH-Lome) Karanlıkta kapı dövülünce yalnız olduğum için ürktüm. Serişi gverdiz nek’na ik’ank’uşi emp’k’uti. (AH-Borğola) Gece yarısı kapı çalınınca ürktüm.


k’ank’ums[2]/ k’ank’ups (HP) EA har.f. Lahanayı vs [aps.] döverek eziyor. Bozo-çkimik lux’u k’ank’ums. Limcineyi gyayi galiba lux’u k’ank’eyi ivasen. (HP-P’eronit) Kızım lahanayı eziyor. Akçam yemeği galiba lahana ezmesi olacak.

part. k’ank’e(r)i : Ezilmiş. Lux’u k’ank’eyi. (HP-P’eronit) Lahana ezmesi. → lu zeri, luyu zeri, luu zeri; lu-ncaxe(r)i; lu k’vane(r)i, lu mk’vane(r)i; dudeyi, lu-duderi; lux’u zeri; lux’u k’vaneri


k’anseri i. Kanser. [< Fra.] K’anseriz çkar çare var-uğun. K’oçi ar niç’opazna a sum-otxo tutaz tamo tamo ndğulun do gamastun. (AH-Lome) Kanserin hiç çaresi yok. İnsan bir yakalanırsa bir kaç ay içinde eriyip gider.


k’ant’arams (AH) Aø har.f. Lahana, çay vs [aps.] filizleniyor. Nanak lu k’ant’araşi dudi gyut’axams. (AH-Lome) Annem lahana filizlenince tepesinden kırıyor.


k’antari i. Kantar. [< Arp.] K’antariten dovi3’oni. (ÇM-Ğvant) Kantarla tartıldım. → o3’onaşe; o3’inale


k’ant’ari/ k’ant’ayi/ k’ant’ai (FN ~ HP ÇX) i. I. (FN ~ HP) (Kabağın) sarmaşıcı dalı. (Bağ) çubuğu. (Çileğin) sürgünü. (Kivinin) sürgünü. Babak, urz*enişi k’ant’arepe na-var-gestun steri txombuz oxok’orams. (FN-Ç’anapet) Babam üzümün filizlerini, aşağıya kaymayacak şekilde, kızıl ağaca bağlıyor. Nanak felişi k’ant’ari ntxiriz yoşkumerz. (FN-Ç’anapet) Annem kabağın filizlerini fındık ağacının üstüne gönderiyor. Kivişi k’ant’ayi dido ordo irden. Jur metre oğindeni m3xuliz nunç’uşun. (AH-Lome) Kivinin sürgünü çok hızlı büyüyor. İki metre ilerdeki armut ağacına uzanıyor. [kabağın sürgünü] mer3’i[1]; damari[2]

II. (AH ~ HP) (Lahana, çay vs’nin) filizi. Ham çai dido k’ai ren. Mteli k’ant’ai. (HP-P’eronit) Bu çay çok iyi. Hepsi filiz. → morci; ≠ k’ik’ili[3]


k’anuni (FN) i. Kanun. [< Arp.] Yasa. → usumiII

[dey. doxmeli k’anuni (FN-Ç’anapet) : Anayasa.] Han3’o St’aoşinaşi vit’o-juriz doxmeli k’anuniz mektura eçkindu. (FN-Ç’anapet) Bu yıl 12 Eylül’de anayasa değişme oldu. Han3’o St’aoşinaşi vit’ojuriz ağne doxmeli k’anuni gamaxtu. (FN-Ç’anapet) Bu yıl 12 Eylül’de yeni anayasa çıktı.


k’an3aray (ÇM) Eø har.f. Zırıldıyor. Zırlıyor. Bere m3udişi moy k’an3aray ? (ÇM-Ğvant) Çocuk neden boşuna zırıldıyor ? → ç’irç’ilams/ ç’irç’ilay[2]; ç’irinoms/ ç’irinams, ç’urinams; p’at’k’alams


k’an3i (ÇM) i. Dikenli bitkinin dikenlerinin her biri. Xe durğuni-k’an3i komema3onu. (ÇM-Ğvant) Elime dikenin iğnesi battı. → danzi, danz*i, daz*i


k’an3xanak’a (FN) i. Yabanmersini. Handğa berepez k’an3xanak’a bu3’ilare. (FN-Ç’anapet) Bugün çocuklara yabanmersini toplayacağım. → an3era, m3ela, n3ela; k’a3xanak’a


k’aoba (FN ~ ÇX) i. [çoğ. k’aobape] İyilik. K’aobape dido ordo goiç’k’ondinen. (FN-Ç’anapet) İyilikler çok erken unutulur. Xela do k’aobate ! (FN ~ HP) [ayrılırken söylenen söz] Görüşürüz ! Ğormotik p’anda k’aoba mekças. (AH-Lome) Tanrı her zaman sana iyilik versin. Heya guri-gek3aperi ren. K’aobaşi va-oxo3’onams. (AH-Lome) O, içi karadır. İyilikten anlamaz. 3’anağani-tkvanik k’aobape, mskvanobape do xelobape mogiğan. Ağani 3’ana mtelli k’iyana do k’oçinoba şeni cumalobaşi do dalobaşi ar 3’ana ivas. (AH-Lome) Yılbaşınız size iyilik, güzellik ve mutlulukları getirsin. Yeni yıl tüm dünya ve insanlık için kardeşlik bir yılı olsun. 3’anağani-skani-ti k’aoba do xelobate ogapşas. (AH-Lome) Senin de Yeni yıl iyilik ve mutluluk ile dolu olsun. → xiloba; vorsinoba, vrosinoba/ vrossinoba; [rahatlık] k’ayoba


k’apaği i. Kapak. Doloxeni k’apaği var-moşk’u3’aşşa mca bardaği var-dologaben. (AŞ-Ortaalan) İçerdeki kapağı sökmeden sütü bardağa dökemezsin. Cuma-muşik defterişi k’apaği gyuxaru do imt’u. (AH-Borğola) Kardeşi defterin kapağını yırttı da kaçtı. Berek toliyi k’apağepe p’ant’a apatxen. (ÇX-Makret) Çocuk göz kapaklarını sürekli kırpıyor. → k’ap’aği


k’apani i. Kapan. Tuzak. Mtuti k’apani cudgay, mebuy. (ÇM-Ğvant) Ayıyı kapanla yakalıyor. Kapanı kurup ayıyı yakalıyor. Mtutiz na-gebudgam k’apani muşebura moişalen. (AH-Lome) Ayıya kurduğum kapan kendi kendine boşalıyor. Axirişi nek’na k’ala mtugis k’apani gebudgam. Çkimi ç’ut’a bozok, mtugi guriz niç’vams do k’apani moşalums. (AH-Lome) Ahır kapısının yanına fareye kapan kuruyorum. K’apanik mtugi meç’opaz k’ala noxre3kinams. (AH-Lome) Kapan fareyi yakalar yakalamaz anında öldürüyor (= gebertiyor). Benim küçük kız fareye acıyıp kapanı boşaltıyor. K’apani dodgims. (HP-P’eronit) Tuzak kuruyor. → tuği; 3’ingiliç’iII; gedgale; ≠ kandara


k’apça (PZ ~ AŞ) i. [çoğ. k’apçape] Hamsi. Ma k’apça t’ağaneri opşa xaz*i mayen. (PZ-Cigetore) Tavalanmış hamsi çok hoşuma gider. Ar t’asite k’apça kep’ç’opi. Xorz*a-şk’imik n3xot’ums. (PZ-Cigetore) Bir sahan hamsi aldım. Karım ayıklıyor. K’apça kogamaxt’u. Xasanik ar teneçe k’apça keç’opu. Hus doxedu do k’apça 3xont’ums. (PZ-Cigetore) Hamsi çıktı. Hasan bir teneke hamsi aldı. Şimdi oturdu da hamsi ayıklıyor. T’ağanite k’apça ceç’uy. (ÇM-Ğvant) Tavada hamsi pişiriyor. K’apça 3’ulu n. Hik’u var-ğirun. (ÇM-Ğvant) Hamsı küçük. O kadar değmez. Ayşe k’apça 3xot’uy. (ÇM-Ğvant) Ayşe hamsı ayıklıyor. Nusa k’apça uncumeli axenu. Nost’oni var-uğun. (AŞ-Ok’ordule) Gelin hamsiyi tuzsuz yapabildi (= yanlışlıkla tuzsuz yaptı). Tadı yok. K’apça doloncumoreri omç’eşapay. (AŞ-Ok’ordule) Hamisiyi salamurada (= tuzlanmış olarak) bekletiyor. → kapça, kapçia, kapçiya, kapşi(y)a; xamsi


k’apçoni (PZ ~ AŞ) s. Hamsili. K’apçoni cari. (PZ ~ AŞ) Hamsili mısır ekmeği. K’apçoni caris msut’ulya var-vuk’atam. (PZ-Cigetore) Hamsili ekmeğe pazı katmıyorum. → kapçoni; → kapçon-gyayi, kapça-mç’k’udi, kapçon-mç’k’udi, kapçon-mç’k’idi


k’ap’aği i. Kapak. K’arvaniz nuk’uz na-nudgin k’ap’aği mot-nu3’k’amt ! (AH-Borğola) Peteğin ağzında duran kapağı açmayın ! → k’apaği


k’ap’et’i (FN ~ ÇX) s.-z. Sert. Sağlam. Dayanıklı. I. s. 1. Sert. Lu dorgamt’aşi svit’i eliyoni do k’ap’et’i let’az moxvadaşi ipti svit’i no3oni do ok’açxe lu dorgi. (AH-Lome) Lahana dikerken yanına svit’iyi al. Sert topraklara rastladın mı önce svit’iyi sok. Sonra lahanayı dik. Uşkuri dido k’ap’et’i ren. Kçiniz k’ibiri var-uğun. M3ika goncaxums do heşşo ipxors. (AH-Lome) Elma çok serttir. Yaşlı kadının dişleri yok. Biraz eziyor ve öyle yiyor. Masaz jin k’ap’et’i ar mutu yodvi do exti. Vana k’uçxe yodgaşi get’roxun. (AH-Lome) Masanın üstüne sağlam bir şey koyup öyle çık. Yoksa, ayağını bastın mı, üstü kırılır. Ham mç’k’udi va-iç’k’omen. İli steri k’ap’et’i ren. (AH-Lome) Bu ekmek yenmez. Kemik gibi serttir. Ç’uburişi k’abuği çiçku iven. K’olayi goi3’k’en. 3’ipuriz p’eci do k’ap’et’i k’abuği goz*in. Var-goi3’k’en. (AH-Lome) Kestanenin kabuğu yumuşak olur. Kolay soyulur. Gürgen kalın ve sert kabukla kaplıdır. Soyulmaz. Mu k’ap’et’i uşkiri ren, aya ! X’irx’int’is hogilomoskidu. (ÇX-Çxalazeni, ONM) Ne sert elma bu ! Gırtlağımda kaldı. 2. Sağlam. Sağlıklı. Livadişi ğoberi dido k’ap’et’i na-va-ren şeni pucepe umekaçu amalenan. (*)(FN-Ç’anapet) Bahçe çeperi çok sağlam olmadığından dolayı inekler zorlanmadan girebiliyorlar. [(*) FN-Ç’anapet diyalektinde yeterlik kipinde olsa da ulun fiilinin öznesi apsolütifte kalır. Diğer yörelerde gibi “pucepez amalen” denmez, pucepe amalen denir.] Si dido k’ap’et’i re. Çkunden dido ninç’are. (AH-Lome) Sen çok sağlamsın. Bizden çok yaşayacaksın. Pi3ariz dido mot-ge3’ik’idet. K’ap’et’i va-ren. Golastun do tiz kegabğenan. (AH-Lome) Tahtaya fazla asılmayın. Sağlam değil. Kopup başınıza yığılır. Mtiri-çkimik K’ap’et’i biva ya do k’at’a ndğaz enni ç’ut’aşen xut-aşi kilometre gulun. Handğa dik’aşi ont’uleşe k’uçxeten idu moxtu. (AH-Borğola) Kayınpederim sağlık için diye (= sağlam olayım diye) her gün en azından beş-altı km geziyor. Bugün buğday tarlasına yaya gidip geldi. 3. Dayanıklı. Bere-çkimi dido k’ap’et’i t’u-doren. Mupeyi zabunobapeşen çitun. (AH-Lome) Çocuğum çok dayanıklı imiş. Ne hastalıklardan kurtuluyor. (→ muçemi) 4. Sıkı. Cuma-çkimik ini oraz k’ap’et’i var-dolikunamz do uk’acxe boyne xvalumz. (FN-Ç’anapet) Kardeşim soğuk havada sıkı giyinmiyor ve sonra hep öksürüyor.

II. z. Sert şekilde. Sağlam şekilde. Ok’an3’uonişi tok’i k’ap’et’i var-genk’orayiz ordoşen mestun. (FN-Ç’anapet) Salıncağın ipini kuvvetli bağlamayınca erken sıyrılıyor. Xoroniz k’ap’et’i k’ap’et’i k’uçxe gyontxaman. (FN-Sumla) Horonda kuvvetli şekilde ayaklarını yere vuruyorlar. DoğanikNcaşen mot-meblamt’aya do t’ot’is k’ap’et’i gyak’nams. (AH-Borğola) DoğanAğaçtan düşmeyeyimdiye dala kuvvetli tutunuyor. K’uçxe k’ap’et’i gyontxi. (HP-P’eronit) Ayağını sağlam şekilde (yere) vur.


k’ap’et’iş uşkuri (AH) i. Bir tür sert elma. Demir elması. → nç’elerişi uşkuri


k’ap’i[1] (ÇM-Ğvant)(AŞ-Ok’ordule), k’ap’p’i (ÇM-Mek’alesk’irit)(AŞ-Ortaalan) i. I. Kap. Kap kacak. Tasini ! Bere buz-dolabi k’ap’i eyoduy. İdi. Keyuç’opi. (AŞ-Ok’ordule) Tahsin ! Çocuk buz dolabının üstüne kap koyuyor. Git. Al. Nusa tude k’ap’i ceçxuy. Var-moxt’asen. (AŞ-Ok’ordule) Gelin altta kap yıkıyor. Gelmeyecek. Kemali k’ap’i dolabi moladgay. (AŞ-Ok’ordule) Kemal kabı dolabın içine koyuyor. K’ap’i tereği golasvaruy. (AŞ-Ok’ordule) Kapları rafa sıralı diziyor. Bak’k’iri kap’p’epe k’alayi ceboçapam. (AŞ-Ortaalan) Bakır sahanları kalaylatıyorum. → angi

II. Bulaşık. K’ap’epe pçxam. (ÇM-Ğvant) Bulaşık yıkıyorum. K’ap’p’i pçxum. (AŞ-Ortaalan) Bulaşık yıkıyorum. Si k’ap’p’i çxare-i ? (AŞ-Ortaalan) Sen bulaşık yıkacak mısın ? → noçxeşe; p’ut’ali; angi; bulaşuği

[K’ap’i[1] ile k’ap’i[2] kelimelerinin aynı Türkçe “kap” kelimesinden gelme olduğu varsayılabilir. Buna rağmen, anlam farkı ve kullanım sahasının farkına bakıldığında Lazca olarak ayrı kelime olarak değerlendirilmeleri gerekmektedir.]


k’ap’i[2] (AH) i. Kap. Türlü şeylerin taşınması ya da saklanması için kullanılan torba, kılıf, çanta, sepet, sandık vs. Kitabiz k’ap’i var-godvaşi ordo ixaren. (AH-Lome) Kitabı kaplamayınca çabuk yırtılıyorEkremişi defteriz mç’ita k’ap’i goz*in. (AH-Lome) Ekrem’in defteri kırmızı kapla kaplıdır. “Defteri mot-goişiret’asya do naylonişi k’ap’i gudvaman. (AH-Borğola) Defter aşınmasın diye naylon kapla kaplarlar. → k’abi


k’ap’ineri/ k’ap’ineyi (ÇM)(FN ~ AH) z. [eşb. uk’ap’ams (PZ), uk’ap’ay (ÇM ~ AŞ) fiilinin partisipi.] I. (ÇM) 1. Koşarak. Bere k’ap’ineri moxt’u. Ar n3xeni-ceşvajoni şuk’u diyondru. Hiçi muti var-t’k’u. İgzalu. (ÇM-Ğvant) Çocuk koşarak geldi. Bir at soluğu kadar durdu. Hiçbir şey demeden gitti. 2. Çabucak. Hızlı. Hik’u k’ap’ineri ilak’irday çi k’oçi na-uşk’un-ti gvonoç’ondrinay. (ÇM-Ğvant) O kadar hızlı konuşuyor ki adama bildiğini de unutturuyor.

II. (FN-Ç’anapet) Koşarak. K’ap’ineri ulun. (FN-Ç’anapet) Koşuyor. Cuma-çkimiz dulyaşa it’uşa ondğeneri gyari goç’k’ondu do biç’i-muşik k’ap’ineri ek’uç’işinamz. (FN-Ç’anapet) Kardeşim işe giderken öğle yemeğini unuttu ve oğlu arkasından koşarak yetiştiriyor. → oxot’k’va3neri

III. (FN-Sumla ~ AH) Çabucak. Hızlı. Cuma-muşik da-muşişen k’ap’ineyi ipxors. (FN-Sumla) Erkek kardeş kız kardeşinden çabuk yiyor. Buk’ap’urt’i do k’ap’ineyi ar msucis kogebak’ni. (FN-Sumla) (Uçurumdan) zemine çarpa çarpa düşüyordum ve çabucak bir sarmaşığa tutundum. K’ap’inei k’ap’inei oxo-skanişa igzali. Ok’ogim3’k’upun. (FN-Sumla) Çabuk çabuk evine git. [Farkında değilsin ama] akşam oluyor. K’ap’ineyi hak komoxti. Vana dogoxre3kinam. (AH-Lome) Çabuk buraya gel. Yoksa seni geberteceğim. Hek’o k’ap’ineri mot moxti, bere-çkimi ! Nuk’u-nak’i gogamç’itanu-doren. (AH-Borğola) O kadar çabuk niye geldin, çocuğum ! Yüzün müzün kızarmış. Dido k’ap’ineri şvanums. K’itxit. Daç’k’indu-i ? (AH-Borğola) Çok çabuk soluyor. Sorun. Yorulmuş mu ?


K’ap’istonari Ğali i. Kabirse Deresi’nin Lazca adı. K’ap’istonari Ğalişi jilendo k’ele ğalik kvalepeşi jinşen çaçxalums. (AH-Borğola) Kabirse Deresinin yukarı tarafında dere taşların üstünden çağlayarak akıyor. K’ap’istonari Ğalişi jilendo k’ele T’oba-Gunz*e, T’oba-Uça, T’oba-Didi steri t’obape ren. (AH-Borğola) Kabirse Deresinin yukarı tarafında T’oba-Gunz*e (= “Uzun Göl”), T’oba-Uça (“Siyah-Göl”), T’oba-Didi (“Büyük Göl”) gibi t’obalar var.


k’ap’i3’i i. Ölçek ve ölçü birimi. I. (PZ-Cigetore) Bir ağırlık birimi. 1 k’ap’i3’i = 3,25 kg. [2 k’ap’i3’i = 1 ozumaşe/ ozmaşe] Ar k’ap’i3’i p’rinz*i miğut’u. Ar k’ap’i3’i daha eyevopşam. Ar ozumaşe p’rinz*i mayasen. (PZ-Cigetore) Bir yarım ölçek pirincim vardı. Bir yarım ölçek daha üzerini tamamlıyorum. Bir ölçek pirincim olacak. Cemalik Xasanişa ar k’ap’i3’i mdik’a ei3xams. (PZ-Cigetore) Cemal Hasan’dan bir ölçek buğday borç alıyor (= ödünç alıyor).

II. (ÇM ~ ÇX) 1. Eskiden yaygın kullanılan, silindirik ve kulplu ahşap ölçü kabı (bazen iri kamıştan yapılanları da vardı). [Takriben 15-20 cm çapında ve 20-30 cm derinliğinde olup 1 kg cıvarında kuru tahıla karşılık olur; un, mısır, buğday, pirinç vs tahıl ölçmeye yarar (fındık, ceviz vs çerez türü maddeler, daha büyük kapla ölçülür). A.D.] K’ap’i3’i ç’umanişi pşeri celiğay. Limci gamaçodineri eliğay. (ÇM-Ğvant) K’ap’i3’iyi sabahleyin dolu indiriyor. Akşam boş getiriyor. Mtuyi k’ap’i3’i mçveri dolimxoy. (ÇM-Ğvant) Fare ölçeğin içindeki unu yiyor. 2. Hacim ve sığa birimi. 1 k’ap’i3’i = yaklaşık 2,6 lt. Ar k’ap’i3’i mçveri memo3xi. (ÇM-Ğvant) Bir k’ap’i3’i (= 2,6 lt) un ödünç ver. Ar k’ap’i3’i 3xuneri ntxiriz sum k’ap’i3’i u3xunu ntxiri uşinoms. (AH-Borğola) Bir ölçek ayıklanmış fındığa üç ölçek ayıklanmamış fındığı karşılık olarak sayıyor. Nanak malte-çkuniz ar k’ap’i3’i mkveri ei3xu. (AH-Borğola) Annem komşumuzdan bir ölçü un ödünç aldı.

[(ÇM) 16 k’ap’i3’i = 8 ozumaşe = 1 msumyari]

[(FN) 16 k’ap’i3’i = 8 orosari/ oosayi = 4 matxori/ matxoyi = 2 limsomi/ limsumi = 1 msumyari/ msumyayi = yaklaşık 1 kile]

[(AH) 16 k’ap’i3’i = 8 orosari/ oosayi = 4 matxori/ matxoyi = 2 teneke = 1 sumyari/ sumyayi = yaklaşık 1 kile]

k’ap’k’ap’i (FN ~ HP) i. I. (FN)(AH-Borğola) Erkek hortlak. Bir çeşit cadı. Bere bort’işi m3’k’up’aşi oxorişe amaşkvimu şeni k’ap’k’ap’ite moşkurinamt’es. (AH-Borğola) Çocukken hava karardığında beni eve sokmak için hortlakla korkuturlardı. → xortlaği; ≠ cazi, cadi

[dey. K’ap’k’ap’i steri i3’k’en. (FN-Sumla) (İri gözlü erkek çocuk hakkında) K’ap’k’ap’i gibi bakıyor.] → ç’ink’a steri tolepe otanams

II. (AH-Lome) (Kadın ve erkek) hortlak. K’oçik k’ap’k’ap’i steri i3’k’ers. Seyi ke3’emilazna guri mit’k’va3un. (AH-Lome) Adam hortlak gibi bakıyor. Gece karşılaşırsam ödüm kopar.

III. (HP) Huysuz, huzursuz ve geçimsiz biri.


k’ap’t’ani i. Kaptan. [< İta., Fra.] K’aravi k’ap’t’anepek ixmars. (AH-Lome) Gemiyi kaptanlar kullanır.


k’ap’ula[1] i. [çoğ. k’ap’ulape] 1. Sırt. [Bazı kullanımda “sırt ve ense”] K’ap’ula xe misvi. Pupuli zirar. (ÇM-Ğvant) Sırtımda elini gezdir. Çıbanı bulacaksın. Bere nana-muşi k’ap’ula maben. (AŞ-Ok’ordule) Çocuk annesinin sırtına çıkıyor. Ma elamcant’ayiz cuma-çkimişi biç’i mulun do k’ap’ulaz geyemoxedun. (FN-Ç’anapet) Ben uzanırken kardeşimin oğlu gelip sırtıma oturuyor. K’ap’ulaz ar xuli kemiçkindu. (FN-Sumla) Sırtımda bir ur peyda oldu. Cemalik k’ap’ulaz k’alati moik’idams. (FN-Sumla) Cemal sırtına sepet taşıyor. Ar (jur, sum ...) k’ap’ulaş dişka. (FN-Sumla) Bir (iki, üç ...) seferde taşınabilencek (götürülebilecek) arka yükü. Haşşo idazna dişka k’ap’ulaz nacinen do va-alen. (AH-Lome) Böylece gitse arkasına (ya da sırtına) odun dayanır ve gidemez. K’ap’ulas ar mendemo3’k’edi. Sankis dumç’k’u memobuzals. (AH-Lome) Sırtıma bir baksana. Sanki karınca geziniyor. Birolis upi geçaşi k’ap’ulas peşkiri meşirçams. (AH-Borğola) Birol terleyince sırtına havlu seriyor. 2. Elinin dış tarafı. Fadimez xeşi k’ap’ulaz ar pupuli kyuxtu do heya-şeni doxtorişa idu. (FN-Ç’anapet) Fatma’nın elinin dış tarafında bir çıban çıktı. Ve onun için doktora gitti. 3. Arka. Orxani ar k’oçişi k’ap’ulaşa moxt’u do meç’işu şuk’ule golvalen. (PZ-Cigetore) Orhan bir adamın arkasından gelip (ona) yetiştikten sonra önüne geçiyor. Ndağişi k’ap’ulas opşa divalams. Mondo mç’ima mç’imasen. (PZ-Cigetore) Dağın arkasında çok şimşek çakıyor. Herhalde yağmur yağacak. Alişi dişk’a oxori-k’ap’ula k’ale cisvaren. Var-i3’aren. Mutu var-ağoden. (AŞ-Ok’ordule) Ali’nin odunu evin arka tarafına serilir (= dizilir). Islanmaz. Bir şey olmaz. Doğani oxori-k’ap’ulaşe let’t’a ek’axuy. (AŞ-Ortaalan) Doğan evin arkasından toprak döküyor. Gyubreş t’uvrape oxori-skanişi k’ap’ulaz ek’egidvi. (FN-Sumla) Gübre çuvallarını evinin arkasına bıraktım. Aşez ar didi k’alatite ntxiri oxoriş k’ap’ulaz nudgin. (FN-Sumla) Ayşe’nin bir büyük sepetle fındığı evin arkasına dayalı duruyor. Nuk’uz var-atku do k’ap’ula k’ele becğams. (FN-Sumla) Yüzüne karşı söyleyemedi. Arkasından kızarak bağırıyor. Osmani igzalaşi k’ap’ula-muşiz gyok’itxams. (AH-Lome) Osman gittiğinde arkasından konuşur. K’oçi-çkunik bozo xvala sotiksani var-oşkumers. Suntxa idasen cuma-muşi k’ap’ulaz ek’utxozinams. (AH-Lome) Bizim adam kızı hiçbir yere yalnız göndermiyor. Nereye giderse kardeşini arkasından gönderiyor. K’ap’ulaşi cebiz cuzdani dolobidvaşi muç’o eşastun do melams, çkar var-maçkinen. (AH-Lome) Arka cebime cüzdanı koyduğum zaman nasıl yukarıya doğru kayıp düştüğünü hiç fark edemiyorum. Cemalik cuma-muşiz xurxis gyari geladuşiGyaşkvinazya do k’ap’ulas montxams. (AH-Borğola) Cemal, kardeşinın boğazına yemek takılıncaYutabilsindiye sırtına vuruyor. 4. Geri. Sadik’is peği var-agzalen. P’anda k’ap’ulas ek’ask’udun. (PZ-Cigetore) Sadık pek yürüyemiyor. Her zaman arkada kalıyor. Emine ar soti ulut’aşi p’anda irişen k’ap’ulaz ek’askidun. (AH-Lome) Emine bir yere giderken her zaman herkesin arkasında kalıyor. Noğaşe k’uçxeten ulurt’anşi Memet’i k’ap’ulas ek’askidun. (AH-Borğola) Çarşıya ayakla giderlerken Mehmet arkada (= geride) kalır.

[dey. k’ap’ula nodumers (FN ~ AH) : (1) Sırtını dayıyor. (2) Birine güveniyor.] Aboepez k’apu’la var-nidven. (FN-Ç’enneti) Abululara sırt verilmez (= pek güvenilmez). Komoli-çkimik ma k’ap’ula memodumers do muk amoroms-gamoroms. (AH-Lome) Kocam bana güvenip kendisi bir aşağı, bir yukarı geziyor. K’oçişe k’ap’ula var-memadven. Xilafi p’aramiti dido uğun. (AH-Lome) Adama güvenemiyorum. Yanlış konuşması çok. Ma skande p’ot’e k’ap’ula va-memadven. (AH-Lome) Ben sana hiçbir zaman güvenemem. Ç’e, hemuz k’ap’ula va-nidven. Dido eç’k’ideyi k’oçi ren. (AH-Lome) Yahu, ona güven olmaz. Çok deli adamdır. Ma Alişi nenaz k’apula var-memadven. Parvi steri k’oçi ren. (AH-Lome) Ben Ali’nin sözüne gövenemem. Yaprak gibi adamdır (= yaprak gibi evirip çevirip konuşan adamdır). Hemuz k’ap’ula var-nidven. Dido xe elaçans. (AH-Lome) Ona güven olmaz. Çok eli uzundur. Ç’e ! Osmani mtelli ç’axraci ren. Hemuz k’ap’ula var-nidven. (AH-Lome) Yahu ! Osman dalaverecinin biridir. Ona güven olmaz. Çkvaşe k’ap’ula medute var-iskedinen. (AH, atasözü, K.A.) Başkasına güvenle yaşanmaz. → nandven[2]-II


k’ap’ulas (PZ-Apso), k’ap’ula[2] (ÇM) s.-e. Arkasında. Arkasına. Bere nca k’ap’ulas mogutun. (PZ-Apso) Çocuk ağacın arkasında duruyor. Nana-muşik bere nca k’ap’ulas mogutinams. (PZ-Apso) Annesi çocuğu ağacın arkasında durduruyor. Alişi oxori inora soba k’ap’ula osk’urinaşe dodguman. (ÇM-Ğvant) Ali’nin evinde kışın sobanın arkasına kurutaç kuruyorlar. z. [bir şeyin [gen.] arkasında] uk’açxes; uk’vaşxe


k’aravi (FN ~ HP) i. Gemi. Mzuğas k’aravi gedgin. (FN-Sumla) Denizde bir gemi var. Öyle duruyor. K’aravi k’ap’t’anepek ixmars. (AH-Lome) Gemiyi kaptanlar kullanır. → cemi; vapuri; mangana-sk’afindi; gemi; vapoyi


k’arbums (PZ-Cigetore) EA har.f. 1. Bir şeye [aps.] sırıkları çakıyor. Xasanik mcalepe k’arbums. Boda cobasen do sift’eri ç’opasen. (PZ-Cigetore) Hasan ağaçlara sırıkları çakıyor. Ağ kuracak da atmaca yakalayacak. 2. Bir şeye [aps.] basamak oluşturuyor. Xasanik mca k’arbums. Ext’asen do urz*eni 3’ilasen. (PZ-Cigetore) Hasan ağaca basamak oluşturuyor. Çıkıp da üzüm biçecek. ≠ k’arbuy


k’arbuy (ÇM) EA har.f. Hayvanı yüzdükten hemen sonra derisini [aps.] tuzlayıp gererek güneşe asıp kurutuyor. Ali puji nok’vatu. Dost’eresaru. Dok’arbu. (ÇM-Ğvant) Ali ineği kesti. Etini ayırıp yerleştirdi. Derisini kurutmak için gerdi. ≠ k’arbums


k’arç’alams (AH-Borğola) Eø har.f. Tavuk [erg.] kendi aralarında iletişim kurmak için ses çıkarıyor.


k’ardala (FN)(HP) i. [çoğ. k’ardalape] I. (FN) Süt mayalayıp yoğurt yapmak için kullanılan küçük kazan.

II. (HP) İneğin su ve yal içmesi için kullanılan küçük kazan.


k’arfi (AH ~ HP)(AK) i. Çivi. K’arfepe ndrik’oms. (AH-Lome) Çivileri eğiyor. Ar-jur kilo çkva k’arfi kort’azna einç’en. (AH-Lome) Bir-iki kilo daha çivi olursa yetiyor. K’arfi dido mçxu ren. Ustak eğete m3ika guşirams do omç’ipanams. (AH-Lome) Çivi çok kalın geliyor. Usta eğeyle biraz aşıtıp inceltiyor. Ncamez nek’naşi amaxtimonis paspasi k’arfite gyoç’k’adun. (AH-Lome) Caminin kapı girişinde paspas çiviyle çakılıdır. Berek nek’naz k’arfi orçak’ams. (*)(AH-Lome) Çocuk kapıya çivi saplıyor. [(*) Bu ifadede çocuk çiviyi çakmıyor. Çivinin belli bir kısmı çakılıdır.] K’uçxez k’arfi gomoxedu. Kuyi var-domabaz*gen. (AH-Lome) Ayağıma çivi battı. Topuğumu basamıyorum. O3’udeşi pi3ari dok3u-doren. Na-meboç’k’adam k’arfik var-okaçamz do mestun. (AH-Lome) Rafların tahtası çürümüş. Çaktığım çivi tutmuyor ve sıyrılıp kopuyor. K3apeyi pi3arik k’arfi var-okaçams. (AH, atasözü, K.A.) Çürük tahta çivi tutmaz. Ç’ak’uç’i k’arfız gepçişi 3xont’u do gomindunu. (AH-Borğola) Çekici civiye vurunca fırladı da kayboldu. Na-z*iroms mteli k’arfi do vidape unt’aşi oxmaru şeni eşişinaxams. (AH-Borğola) Bulduğu bütün çivi ve vidaları ihtiyaç duyduğunda kullanmak için (üstü açık herhangi bir şeyin arasına kendisi için) saklıyor. K’arfi xalamidas doloz*in. (HP-P’eronit) Çivi çekmecenin dibinde duruyor. Ramizik tavanis k’arfi e3’aç’k’adums. (HP-P’eronit) Ramiz tavana alttan çivi çakıyor. Boyine Nurişi k’uçxes k’arfi na3igen. (AK-Döngelli) Devamlı Nuri’nin ayağına çivi batıyor. Xerxi k’arfiz geçina k’ibiri mubğaps. (AK-Döngelli) Testereyi çiviye vurursan [çivi testereyi] körleştirir. → muxi; k’afri


k’arğa (AH) i. [çoğ. k’arğape] Karga. Karğapek xra3keri ğecişi leşi ipxornan. (AH-Lome) Kargalar gebermiş domuzun leşini yiyorlar. → uri[2]; k’varoci, k’vari[3], k’vai/ k’vayi; x’uri


k’arğaç’i (AH) i. Karaağaç. Babak na-xomun k’arğaç’is felamuri elurgams. (AH-Lome) Babam kurumaya yüz tutan karaağacın yanına ıhlamur dikiyor. → mula


k’arğuy (AŞ-Ortaalan) EA har.f. Bir veya birkaç malzemeyi  karıştırıyor. Si k’umi mo-k’arğum. Osmani k’arğuy. (AŞ-Ortaalan) Sen kumu karıştırma. Osman karıştırıyor.


k’ariç’i (ÇM) i. Değirmende öğütücü taşın ağzına mısırı belli oranda dökmek için ayarlanabilir düzenek. Karmat’e lazut’i moydonişa k’ariç’i dolibğen. Gorayaşe ok’anasi karmat’e p’iji dolvabğen. (ÇM-Ğvant) Değirmende haznedeki mısır, haznealtından dökülüyor. Titreştirici sallayınca değirmenin ağzına dökülüyor.


k’ark’ala (FN ~ ÇX) i. [çoğ. k’ark’alape] Su kabağı. Panda karkalaşa 3’kari va-mulun. (FN-Ç’anapet) Atasöz : Her zaman su kabağına su gelmez. Han3’o k’ark’ala dolobdvare. Ala tasi var-miğun. (AH-Lome) Bu sene su kabağı ekeceğim. Ama tohumum yok. Doğanik omçviru na-var-uçkin bere-muşiMot-işkidet’azya do k’ark’ala nuk’orams do omçvirams. (AH-Borğola) Doğan yüzme bilmeyen çocuğunuBoğulmasındiye [batmaması için] kurumuş su kabağı bağlayıp yüzdürüyor. Ğalepes omçviru doguru şeni didoten k’ark’ala nik’oraman. (AH-Borğola) Irmaklarda yüzme öğrenenler çoğunlukla (kendilerine) su kabağu bağlarlar. Memet’ik3’k’aris mot-gebilamt’aya do k’ark’ala nik’orams. (AH-Borğola) MehmetSuda batmıyayımdiye su kabağı (kendi üzerine) bağlıyor. K’ark’alape ilak’ideyi mod gulu ? (ÇX-Makret) Kurumuş su kabağı asılı neden dolaşıyorsun ? → t’ot’ori3’a; ori3’a


k’ark’alams (PZ-Cigetore) Eø har.f. Kuş [erg.] ötüyor. Cıvıldıyor. K’inçepek k’ark’alaman. (PZ-Cigetore) Kuşlar ötüyorlar (= cıvıldıyorlar). → 3i3ilams, i3’vi3’vilay, 3’vi3’vilay, 3’ip’inams, t’rağodumsII, uç’andamsII, ustvinsII


k’ark’alay (ÇM), k’ark’alaps (AK) Eø har.f. Tavuk [erg.] gıdaklıyor. Korme sk’vasi k’ark’alay. (ÇM-Ğvant) Tavuk yumurtlayınca gıdaklıyor. Aliş kormepe k’ark’alaman. Dosk’vey. (ÇM-Ğvant) Ali’nin tavukları ötüyorlar (= gıdaklıyorlar). Yumurtladılar. Kotumek mskup’t’aşi k’ark’alaps. (AK-Döngelli) Tavuk yumurtlarken gıdaklıyor. → k’ağanams, k’ağanuy; k’iyalams/ k’ialams; iyoxayII


k’ark’alamt’axu (FN-Sumla) i. Yusufçuk böceği. [Yusufçuk böceği (Lat. formica leo) ile kızböceğinin (Lat. libelulla depressa) Türkçe adları, halk dilinde sık sık birbiriyle karıştırılmaktadır. Bu yüzden hangisine denk geldiği belli olmayan kelimeler bu sözlükte gösterilmemiştir.]


k’armaxa i. Alabalık. K’armaxa geçaçxalonis-ti yulun. (FN-Sumla) Alabalık çağlayandan da yukarı çıkıyor. K’armaxa 3’k’ai-mesturi şakiz elulun. (FN-Sumla) Alabalık suyun sonuna kadar çıkar. → k’almaxa


k’arne i. Karne. [< Fra.] Öğrencilere verilen ve her dersten aldıkları notları gösteren belge. Cuma-çkimik berepeşi k’arnepe ok’u3’iramz. (FN-Ç’anapet) Kardeşim çocukların karnelerini karşılaştırıyor.


k’arp’uzi (PZ ~ AH HP ÇX) i. Karpuz. Xasanik k’arp’uzis meşk’uşk’omams. (PZ-Cigetore) Hasan karpuzu içten içe derinlemesine yiyor. K’arp’uzi cexoreri oşk’omu dido xazi mayen. (AŞ-Ortaalan) Karpuzu derinlemesine kemirmek çok hoşuma gidiyor. Araba dido ixvanten. K’arp’uzepe mtelli iplat’en. (AH-Lome) Araba çok sarsılıyor. Karpuzlar hep eziliyor. Berek na-meçes k’arp’uzişi dagi gexorums do ipxors. (AH-Borğola) Çocuk verilen karpuz dilimini kemirerek yiyor. → karpuzi


k’arşi (PZ-Apso) s. Karşıdaki. # K’arşi ona cevulur / Nena momçi mevulur / Sk’ani şeni, Emine / Dudi dveri govulur. (PZ-Apso, anonim) Karşı onaya doğru iniyorum / Ses ver. Sana geliyorum / Senin için, Emine / Başı dönmüş durumda geziyorum. → melenk’aleni


k’artik’arti (PZ-Cigetore ~ ÇM) i. (*) Birbiri. Birbirleri. Mç’apu do mceri k’artik’artis numgus. (PZ-Cigetore) Çakalla kurt birbirine benziyor. Oxorepe k’artik’artis nan3’en. (PZ-Cigetore) Evler birbirine değiyor. Lomç’ep’i meç’ordu svaşa k’artik’artis mevun3xum. (PZ-Cigetore) İpliği koptuğu yerden birbirine bağlayıp ekliyorum. Berepek k’artik’artis çamuri nusuman. (PZ-Cigetore) Çocuklar birbirine çamur sürüyorlar. Valepe k’artik’artis eyodvasi ok’it’amben. (PZ-Cigetore) Peynirleri birbirinin üstüne koyarsan birbirine yapışır. Xasanik jur svas daçxuri ogzu. İxi gamaxt’usi k’artik’artis kek’vambinu. (PZ-Cigetore) Hasan iki yere ateş yaktı. Rüzgâr çıkınca birbirine bağlandı. Karmat’e-kvalepe k’artik’arti şirç’uman. (ÇM-Ğvant) Değirmen taşları birbirini aşındırıyorAli do Ayşe k’artik’arti not’rağudaman. (ÇM-Ğvant) Ali ile Ayşe birbirlerine atma türkü söylüyorlar. Berepe na-ok’açunanpe k’artik’arti menduğaman. (ÇM-Ğvant) Çocuklar ellerindekileri birbirinden zorla alıyorlar. [Bu kelime, Lazca gramerde “isim” olarak sınıflandırılır. Türkçe karşılığı “birbiri” kelimesi ise Türkçe gramerde “zamir (adıl)” olarak sınıflandırılır.] → k’art’ik’art’i; artikarti/ artikati, artikartis; arti-majvaras


k’artofi (HP) i. Patates. → k’art’ofi, k’art’op’i; let’a-ore; let’a-makvali; patatesi; dixa-makvali; basabura


k’art’ali (AŞ) i. Kâğıt. Ayxani k’art’ali xe komemiç’ç’abu. (AŞ-Ok’ordule) Ayhan kağıdı elime yapıştırdı. → supa; suparaII; kart’ali; çağet’i


k’art’ik’art’i (AŞ-Ok’ordule) i. Birbiri. Birbirleri. K’art’ik’art’i  var-ayoropenan. (AŞ-Ok’ordule) Birbirlerini sevmiyorlar. [Bu kelime, Lazca gramerde “isim” olarak sınıflandırılır. Türkçe karşılığı “birbiri” kelimesi ise Türkçe gramerde “zamir (adıl)” olarak sınıflandırılır.] → k’artik’arti; artikarti/ artikati, artikartis; arti-majvaras


k’art’ofi (PZ-Cigetore), k’art’op’i (ÇM) i. Patates. Ğecik k’art’ofepe eşk’axums. (PZ-Cigetore) Domuz patatesleri eşip çıkarıyor. Nusak furunis k’art’ofi meşk’adums. (PZ-Cigetore) Gelin fırına patates atıyor. Eminek k’art’ofi didums. (PZ-Cigetore) Emine patatesi kendisi için koyuyor. Xasanik Ayşes k’art’ofi odaşa amuğams. (PZ-Cigetore) Hasan Ayşe’ye (= Ayşe için) patatesi odasına götürüyor. → let’a-ore; let’a-makvali; patatesi; dixa-makvali; k’artofi; basabura


k’arvani (AH ~ HP) i. I. Petek. Mtutik k’arvanepez topuri ixirams. (AH-Borğola) Ayı peteklerden bal çalıyor. “Topuri mtutik mot-ipxort’azya do k’arvani ncaz geşadgu. (AH-Borğola) “Balı ayı yemesindiye peteği ağaca koydu. Handğa k’arvaniz dido topuri m3kez. (AH-Borğola) Bugün petekten çok bal sağdılar. K’arvaniz topuri um3kamt’aşiBut’k’uci igzalazya do k’oma nupurinaman. (AH-Borğola) Petekten bal sağarlarken arı gitsin diye duman püskürtürler. K’arvaniz nuk’uz na-nudgin k’ap’aği mot-nu3’k’amt ! (AH-Borğola) Peteğin ağzında duran kapağı açmayın ! → k’vari[1]; toprişi çaça[2]; çeçi

II. Kovan. Arı kovanı. But’k’ucişi k’arvani. (AH-Lome) Arı kovanı. Ar k’arvanik bazi 3’anaz jur yavri meçams. (AH-Lome) Bir kovan bazı senede iki yavru verir. Muhammedik felamuris k’arvani geşadgims. (AH-Lome) Muhammet ıhlamur ağacına kovan koyuyor. Musak 3’ipurişi ncas k’arvani geşadumers. (AH-Borğola) Musa gürgen ağacına arı kovanı koyuyor. Ar k’arvani a ç’it’a kok’ixu. P’ap’ulik heya oisanasen. A ç’it’a oraşi xolo yeri-muşis dodvasen. (HP-P’eronit) Bir arı kovanı kısmen bozuldu. Dedem onu düzeltiyor. Az sonra tekrar yerine koyacak. → ğurni/ ğuni/ ğunni; bogina; m3ka


k’arxums/ k’arxuy[1] (PZ ~ ÇM) EA har.f. Var olan bir şeyin dağınıklığını gideriyor ya da düzeltiyor. Hazırlıyor. Toparlıyor. Eminek şeyepe-muşi k’arxums. Mondo golvaşa idasen. (PZ-Cigetore) Emine eşyalarını toparlıyor. Herhalde gezmeye gidecek. Ğuni dok’arxu. Sk’enceşa eyonçay. (ÇM-Ğvant) Kovanı hazırladı. (Ağaçtaki) iskeleye çıkarıyor. → ok’ok’arxums/ ok’ok’arxuy


k’arxuy[2] (ÇM) EA har.f. Hayvana yemini suyunu veriyor. Pujepe k’arxuy. Moxtasen. (ÇM-Ğvant) İneklere yemini suyunu veriyor. (O işi bitirdikten sonra) gelecek. → mecarams-me3’arams


k’aryola i. Karyola. [< İta.] Kemalik şkurinaten k’aryolaşi tude t’ufeği e3’adumers do incirs. (AH-Borğola) Kemal korkudan karyolanın altına tüfeği koyup da yatıyor. → k’ayrola


k’asa i. Kasa. [< İta.] Para kasası. Baba-muşiş k’asa gamoçodinams. (FN-Sumla) Babasının kasasını boşaltıyor (= Babasının parasını yiyor). Altunepe-çkimi babaşi k’asaz gemiz*in. (AH-Lome) Altınlarım babamın kasasında duruyor. → kasa


k’asabi (AŞ) i. Kasap. [< Arp.] Axiri na-nok’k’orun puci mçinoci var-on. Kasabişa mepçare. (AŞ-Ortaalan) Ahırda bağlı sığır yüklü değil. Kasaba vereceğim. → k’asap’i


k’asap’i (AH) i. Kasap. [< Arp.] K’asap’ik dulya doçodinuşi xami ğocis kono3onu. (AH-Lome) Kasap, işini bitirince bıçağını ahşap duvara sapladı. K’asap’is ar kilo bumbureği do ar kilo çkva cigeri dobo3’onapi. (AH-Lome) Kasaba bir kilo böbrek ve bir kilo da ciğer tarttırdım. Berek k’asap’i mulut’aşa xor3i çumers. Mç’aci var-noxunams. (AH-Lome) Çocuk kasap gelene kadar eti bekliyor. Sinek kondurmuyor. → k’asabi


k’aset’i/ k’aseti i. Kaset. [< Fra.] Eveluri k’aset’epe cebjirum. (ÇM-Ğvant) Eski kasetleri siliyorum. Eski k’asetepe cepşirum. (AŞ-Ok’ordule) Eski kasetleri siliyorum. Eski k’aset’epe pkossum. (AŞ-Ortaalan) Eski kasetleri siliyorum. Xmayineyi k’asetepe gebjilum. (FN-Ç’anapet) Eski (kullanılmış) kasetleri siliyorum. Mcveşi k’aset’epe gebjilom. (FN-Sumla)(AH-Lome) Eski kasetleri siliyorum. Mjve k’asetepe psilup. (ÇX-Çxalazeni, TM) Eski kasetleri siliyorum.


k’asma (FN) i. Kendir veya yün dokumada iplik çileşi sarmaya yarayan ahşap tezgâhın bir bölümü. İp eğirme düzeneği. Nanak k’asma ge3’k’ums. (FN-Ç’anapet) Annem iplikleri tezgahtan alıyor. Aşek k’asmate landi ge3’k’ums. (FN-Sumla) Ayşe k’asma ile yün çileşi çözüyor. → k’anave3’a; anamidi


k’asnaği (AH) i. Kasnak. Makinelerde, bir milden başka mile hareket geçiren kayışların takıldığı demir çember. Motoriz k’asnaği na-okaçamz civeta met’roxu-doren. (AH-Lome) Motorun kasnağını tutan cıvata kırılmış.


k’ast’ane (PZ) i. Kabak. Alik k’ast’ane oç’ams. (PZ-Cigetore) Ali kabağı yarıyor. Xasanik k’ast’ane do mjalva ok’ocibums. Mjalvali k’ast’ane asen. (PZ-Cigetore) Hasan süt kabağıyla sütü bir arada pişiriyor. Sütlü kabak yapacak. Xasanik k’ast’aneşi mer3’i xendeğis eyoşk’ums. (PZ-Cigetore) Hasan kabağın asmasını hendeğe çıkarıyor. → ore, feli, x’ox’ore/ x’ox’ori


k’ata[1] (PZ) i. 1. Bir hayvanın arkadaşı olan başka bir hayvan. 2. Bir hayvan ile çiftleşen başka bir hayvan. Ayşeşi puci xvala na-ot’u şeni opşa becğamt’u. Ar k’ata kelumç’eşu. Diraxat’u. Hus var-becğams. (PZ-Cigetore) Ayşe’nin ineği yalnız olduğu için çok bağırıyordu. (Ayşe) bir (hayvan) arkadaş (ineğin) yanına getirdi. (İnek) rahatladı. Daha da bağırmıyor.


k’ata[2] (ÇM) i. [çoğ. k’atape] Sürü. K’ata na-gundunasen şuroni mitişi k’ata nagasen nambinen. (ÇM-Ğvant) Sürüsünü kaybeden keçi kimin sürüsüne rastlarsa bağlanır (= sürüden biri olur). Ncenepe k’atape-nişi goruman. (ÇM-Ğvant) Buzağılar sürülerini arıyorlar. → suri


k’ateri, k’atineri → uk’atams


k’at’a/ k’at’t’a s. ve c.ö.-e. Her. I. s. Her. K’at’t’a çxovro-ti. (PZ-Apso) Her dokuzu. Golas şk’it ndğa dopsk’udi. K’at’a ndğas mç’imt’u. (PZ-Cigetore) Yaylada yedi gün kaldım. Her gün yağmurluydu. K’at’a ndğa gogişinam. (ÇM-Ğvant) Her gün seni anıyorum. İli vala na-a3’unen şeni k’at’a ç’umanişi moiselasi indrik’en. (ÇM-Ğvant) Kemik kas vs tüm vücudu ağırdığı için sabah kalkınca eğilip bükülüyor. K’at’a ndğaz melen rak’anis komok’axedun. (FN-Sumla) Her gün karşı sırtlara gidip, tepeyi arkasına alıp, oturur. K’at’a gyayiz jin lo3a ebopxor. (AH-Lome) Her yemek üstüne tatlı yiyorum. K’at’a k’ele jur jur guxedit. (AH-Lome) Her yanından ikişer kişi oturun. Berez k’at’t’a mutu şeni uğarğalaşi geşkurdun. (AH-Lome) Çocuğa her şey için bağırınca korkak yetişir. K’at’a berek didoten nana do baba-muşişen dozdams. (AH-Borğola) Her çocuk çoğunlukla ana ve babasına çekiyor, benziyor. P’ap’ulik mota-muşi k’at’a şei açkinen ya do guişaşen. (AK-Döngelli) Dedesi, torunu her şeyi biliyor diye şaşırıyor. Baba-çkimi noğas na-ren k’at’a k’oçi içinops. (AK-Döngelli) Babam çarşıdaki her adamı tanıyor. Oxorcak k’at’t’a şei dolabis mulosvarups. (AK-Döngelli) Kadın her şeyi dolaba diziyor. Mamulik k’at’t’a ç’umani k’ele x’iraps. (AK-Döngelli) Horoz her sabaha karşı ötüyor. → iriII

II. c.ö.-e. Her ...-diğinde. a. [gelecek zamandaki fiil önünde] K’at’a azirasen elamçay. (ÇM-Ğvant) O, her gördüğümde beni aşağılıyor. Bere k’at’a z*iyasen ğvalepez gaxvels. (AH-Lome) Çocuğu her gördüğünde yanaklarından öpüyor. Osmanik karmat’eşi xerk’i k’at’a nun3’orasen a vit nçxomi oç’opums. (AH-Lome) Osman, değirmen harkının her kesişinde on civarında balık tutar. K’at’a moptare cans. (AH-Lome) Her gelişimde yatıyor. Ham k’oçi-ti k’at’a moxtasen gyariz moxvadun. (AH-Lome) Bu adam da her gelişte yemeğe rastlıyor. Berez lemşi k’ayi var-axmaren. K’at’a duğasen xez na3onen. (AH-Lome) Çocuk iğneyi iyi kullanamıyor. Her daldırmada eline batıyor. b. [fiil-zarf önünde] Ali k’at’a rak’ani-dudişa ext’asi İhuhuuuu !” deyi gamiyoxay. (ÇM-Ğvant) Ali her dağın zirvesine çıktığında İhuhuuuu !” diye ünlüyor. Xat’ice k’at’a T’rabozanişa it’aşa cuma-muşi elok’atun. (FN-Ç’anapet) Hatice’nin her Trabzon’a gidişinde kardeşi yanında oluyor. K’at’a bidaşi XasanikOxori var-emaç’opezya do oxorca-muşi çkimde obgarinapams. (AH-Lome) Her gittiğimde HasanEv alamadıkdiye karısını bana ağlattırıyor.


k’at’a-mutu (AH) i. Her şey. Si k’at’a-mutus çxindi mot-no3onam. (AH-Lome) Sen her şeye burnunu sokma. → iri-mutu


k’at’a-ndğeri s. ve i. Her günkü. Günlük. I. s. K’at’a-ndğeri dolokunaşepe ordo ç’ordun. (ÇM-Ğvant) Günlük giysiler erken yırtılıyor. Alişi k’at’a-ndğeri porça t’anciyari k’oda-celvobaşe celvobun. (ÇM-Ğvant) Ali’nin günlük kirli gömleği duvardaki askılıkta asılıdır. II. i. Hirsoni dolokunapeşa kat’a-ndğerepe ordo ibri3’en. (ÇM-Ğvant) Özel zamanlarda için olan giysilerden günlük giysiler daha erken yırtılıyor (= eskiyor).


k’at’a-soti (AH-Borğola) i. Her yer. Daçxurişen na-yulun k’omak k’at’a-soti ouçanams. (AH-Borğola) Ateşten çıkan duman her yeri karartıyor. Dido p’at’i k’oçi ren. K’at’a-sotiz menç’k’valums. (AH-Borğola) Çok kötü adamdır. Her yere tükürüyor. → iri-soti/ ir-soti


k’at’ai (AK) i. Herkes. Niyazik k’at’ai aigdeps. (AK-Döngelli) Niyazi herkesi alaya alıyor. → alayi; alayi3o; iri3o, iri3’o; iri-xolo; mteliII-b


k’at’arazi (FN) i. Sincap. → ğayla, ğut’uğut’u[2], ğunduğundu, nz*emu(r)i, z*emu(r)i; mz*venuri


k’at’ayifi (AH) i. Kadayıf. K’at’ayifiz ntxiri do nez*i ncaxeri moyobği do heşşo ç’k’omi. (AH-Lome) Kadayıfın üzerine fındık ve ceviz ezmesi serperek ye. → kadayifi


k’at’ayya (AH ~ HP) z. Sürekli. Goişi, k’at’ayya haşo moğodam. Na-var-miçkin şeyepe mk’itxom. (HP-P’eronit) Goişi, sürekli bana böyle yapıyorsun. Benim bilmediğim şeyleri soruyorsun. Ma p’at’i ndğa şeni geç’areyi pşinaxum. K’at’ayya sanduğiz para gemiz*in. (HP-P’eronit) Ben kötü günler için parayı saklıyorum. Sürekli sandıkta param duruyor. → pasa, boyne/ boyine, manniya, p’anda[1]-II, telli


k’ateri uk’atams/ uk’atay, uk’atums/ uk’atups, uk’ateps/ uk’atups


k’at’i i. I. Kat. Jin k’at’iz gyurulti vanşi babak tudelen bigate e3’ontxams. (AH-Lome) Üst kattan gürültü yaptıklarında babam aşağıdan sopayla dürtüyor. Skani oxorişi ar k’at’iz nak’o toli ren ? (AH-Lome) Senin evinin bir katında kaç bölüm var ? Pi3arepe tudeni k’at’is raxat’i molisvaren. (AH-Lome) Tahtalar alt katta rahat diziliyor. Xasanik oxori-muşişi jin tuğulaten ar k’at’i daha yok’odams. (AH-Borğola) Hasan evinin üzerine tuğladan bir kat daha inşa ediyor (= ekliyor). → dgumeri

II. (AH) Misil. Xuseni skani jur k’at’i k’o koren. (AH-Lome) Hüseyin senin ikimislin kadar var. Nusa-çkunik ont’ule jur k’at’i molums. (AH-Lome) Gelinimiz tarlayı ikinci kat çapalıyor. → faraII


k’atineri uk’atams/ uk’atay, uk’atums/ uk’atups, uk’ateps/ uk’atups


k’at’iri/ k’at’t’iri i. Katır. Xasanişi k’at’iri t’ora doxosk’u. (PZ-Cigetore) Hasan’ın katırı az kalsın geberirdi. K’atirişi bu3xa eyut’roxu. (PZ-Cigetore) Katırın tırnağı (= toynağı) kırıldı. P’ap’ulik oxorişi kva k’at’iriz ozdapu. (FN-Ç’anapet) Dedem avin taşını katıra taşıttı. → masumani-guruni


k’at’t’a → k’at’a


k’at’u i. Kedi. K’at’upe ar svas dimpuleran do xosk’uran. (PZ-Cigetore) Kediler bir yere saklanıp ölürler. Ham 3’anas mtucepe ipşu. Lacite oxosk’inaten-i ? Vana k’at’upek momç’işan-i ? (PZ-Cigetore) Bu sene fareler çoğaldı. İlâçla mı geberteceğiz ? Yoksa kediler mi yetişsin ? Ar gale gamo3’erit ç’i k’at’uk mo k’iyams ? (PZ-Cigetore) Bir dışarı bakın ki kedi neden miyavlıyor ? Gujuği moxt’asi k’at’upe k’riyaman. (ÇM-Ğvant) Şubat ayı gelince kediler miyavlıyorlar. K’at’uz amşkorinayiz ğiramz. (FN-Ç’anapet) Kedi acıkınca miyavlıyor. K’at’uk k’inçişi motalepe gyoşk’idams. (FN-Ç’anapet) Kedi, kuş yavrularını (yuvasında) boğuyor. K’at’u xut’ulaz meşolapams. (FN-Sumla) Kediyi delikten içeriye geçiriyor. K’at’u ulun, kvas komok’uxedun do heko imjors. (FN-Sumla) Kedi gidip kayanın arkasına oturup orda güneşleniyor. K’at’uk goibadgalams. (FN-Sumla) Kedi silkiniyor. Nçxomişi mxape k’at’uz komeçi. (FN-Sumla) Balık kılçıklarını kediye ver. K’at’uk dido mğiroms. Gyari unon-i p’eya ? (AH-Lome) Kedi çok miyavlıyor. Yemek mi istiyor acaba ? K’at’u mç’ipe ğormaz meşulut’aşi ninz*gipen. (AH-Lome) Kedi ince delikten girerken sıkışıyor. Babak na-xro3ku k’at’uşi motalepe let’az doxums. (AH-Lome) Babam ölen kedi yavrularını toprağa gömüyor. K’at’u do coğoi kok’ik’ates. (HP-P’eronit) Kedi ile köpek bir araya geldiler. Gyaişiyeis k’at’uk p’iyaps. (ÇX-Makret) Kedi mutfakta miyavlıyor. M3’k’upis k’at’uşi tolepe çxat’ups. (ÇX-Makret) Karanlıkta kedinin gözleri parlıyor.

[dey. k’atuk k’udeli na-var gyusumers (AH) : “kedinin kuyruk değdirmediği” = Onemsiz olan.] Ç’e, k’at’uk k’udeli na-var gyusumerz şeepez hek’o mot uk’udelam. (AH-Lome) Yahu, kedinin bile kuyruğunu değdirmediği şeylere o kadar üsteleme.


k’at’uği/ k’at’t’uği i. Katık. Na-nixmar k’at’uğepe mbağu dodvi. Nixmarar. (ÇM-Ğvant) Günlük kullandığın katıkları ev içindeki ambara koy. Elinin altında olur. Ngolurepe ngola cari do k’at’uğite sk’uduran. (ÇM-Ğvant) Yaylacılar yaylada ekmek ve katık ile yetiniyorlar (= yaşıyorlar). Ayşe ar lulvoni do ar muzimare puji anç’valen. Hinite k’at’uği ikuy. (ÇM-Ğvant) Ayşe’nin bir iyi süt veren bir de sütü azalan inek sağılıyor. [Ayşe] onlar ile peynir, yağ vs yapıyor. Cari dido, k’atuği m3’ika uğun. (AŞ-Ok’ordule) Ekmeği fazla, katığı az var. K’at’t’uği m3’ika onu. Ninç’ineri şk’omitu. (AŞ-Ortaalan) Katık azdır. İdareli (= azar azar) yiyin. Xarcek k’at’uğiz nink’iyalams. Mç’k’udi gecgineri ipxors. (AH-Lome) Hatice katıkta idarelidir. Ekmek ağırlıklı yiyor. → elaşk’oma; p’osvari


k’at’una (PZ ~ AŞ) i. Küçük kedi. Laç’i k’at’una oşk’iday. (ÇM-Ğvant) Köpek küçük kediyi boğuyor. K’at’una nek’na şk’ala elancay. (ÇM-Ğvant) Kedi (ya da : kedi yavrusu) kapının orda yatıyor.


k’aumişi (AH) i. Kavrulmuş fındık. Damtirek sicaz cebiz k’aumişi doludumers. (AH-Lome) Kaynana damadın cebine kavrulmuş fındık koyuyor.


k’aurma i. Kavurma. Cumadik handğa k’aurma oxenu şeni ngeni nok’vatams. (FN-Ç’anapet) Amcam kavurma yapmak için dana kesiyor.


k’avaği i. Kavak. Bere 3’aleni k’avaği mouk’vatay. Hay var-on. (AŞ-Ok’ordule) Çocuk aşağıdaki kavağın tepesini buduyor. Burada değil. → kce-mca; caxçe


K’avağuyi T’oba i. Arhavi’ye bağlı Yak’oviti (= Kavak) köyünde bulunan Kavak Gölü’nün Lazca adı. [Orç’ayi dereden beslenir. K’ap’ise deresine akarak denize karışır.] K’avağuyi T’oba derini ren. Necmi gunz*e na-ren şeni iri gyont’onams. (AH-Lome) Kavak Gölü derindir. Necmi uzun boylu olduğundan herkesi batırıyor.


k’avanozi (FN ~ AH) i. Kavanoz. Gverdişa opşa na-rt’u k’avanozi nanak na-momçu p’et’mezite eyebopşam. (FN-Ç’anapet) Yarısına kadar dolu olan kavanozu annemin verdiği pekmezle üstünü dolduruyorum. Ayraniz ncumu bok’atapi. Nusak k’avanozite m3ika nçaxums. (AH-Lome) Ayrana tuz kattırdım. Gelin kavanozla biraz çalkalıyor. K’avanozepe Aşek galendon gokosums. Si tencerepe xaziri. (AH-Lome) Kavanozları Ayşe dışarıdan siliyor. Sen tencereleri hazırla.→ kavanozi


k’avali (ÇM) i. Kaval. Metalden yapılan kaval. Ali noğa k’avali diyindru. (ÇM-Ğvant) Ali kasabadan kaval aldı. [kaval] p’ilili[2]; [bitki gövdesinden yapılan kaval] k’ampa’ra-3’em3’e


k’avari (ÇM) i. Çatıyı örtmek için kullanılan tahta. Tahta kiremiti. Otva-k’avarepe ixi barasi elast’un-celast’un. (ÇM-Ğvant) Rüzgâr esince çatının örtüleri aşağı yukarı kayıyor. Ali oxori mçire k’avarepete turguy. (ÇM-Ğvant) Ali geniş ağaç örtüsü ile evini örtüyor. Otva-k’avarepe ixi goxu. Mç’ima moxt’asi oxori tudepe niğvaren. (ÇM-Ğvant) Çatının ahşap örtülerini rüzgâr kısmen döktü. Yağmur gelince evin alt tarafları ıslanıyor. Ali oxorişi galeni soyapeMç’ima mo-nobğamt’aydeyi mç’ipe k’avari gutuy. (ÇM-Ğvant) Ali evin dış tarafındaki direklere yağmur serpmemesi için ince örtü ile örtüyor. İxi kva na-var-cezun otva-k’avarepe moyoçuy. (ÇM-Ğvant) Rüzgâr, üstünde taş olmayan çatı tahta örtüleri açıyor. xart’oma, xart’uma


k’ave i. Kahve. [< Arp.] 1. Kahve ağacı ve çekirdeği. 2. Kahve çekirdeğinden hazırlanan içecek. 3. Kahve2 gibi içecekler içilerek vakit geçiliren yer. Bere okulişa var-ulun. K’ave çağeti ç’apxuy. (AŞ-Ok’ordule) Çocuk okula gitmiyor. Kahvede kâğıt çarpıyor. Muradik k’avez ar-jur saat’iz arkadaşepe-muşi k’ala oxoktun. (AH-Lome) Murat kahvede bir-iki saat arkadaşlarıyla eğleniyor. Handğa k’aves kart’ali bisterit. (AH-Borğola) Bugün kahvede kâğıt oynadık.


k’avi[1] (PZ)(AK) i. Mantar. Şk’uni flamurepes opşa k’avi iyen. (PZ-Cigetore) Bizim ıhlamur ağacında çok mantar oluyor. Ç’ubuişi ncas k’avi noç’abun. (AK-Döngelli) Kestane ağacına mantar yapışıktır. → kudi; oz*e; 3’i3’ilaşi-kudi; oce


k’avi[2] (ÇM) i. Kav. Ateş yakmak için çakmak çakarak tutuşturulan madde. Ali k’avi ç’apxuy. (ÇM-Ğvant) Ali kav çakıyor.


k’avidi (ÇM ~ AŞ) i. Kümes. Kormepe limci k’avidi ciyaneran. (ÇM-Ğvant) Tavuklar gece kümeste tünüyorlar. Kormepe k’avidi tudendo 3’intili ipşu. (ÇM-Ğvant) Tavukların kümesinin altı dışkı doldu. Korme k’avidi dido dunç’u gulun. Hanişi yuva so on, p’eya ? (AŞ-Ortaalan) Tavuk kümesinde çok karınca geziyor. Bunların yucası nerede, acaba ? → doyanure; kormepe-k’alivi; okotumale


k’avuli (PZ ~ ÇM) i. İddia. K’avuli va-nç’ari-i, kok’ixven. (ÇM-Ğvant) İddiayı yazmazsan bozuluyor.


k’axi (ÇM) i. 1. İspinoz. # Cençxva-ora komoxt’u / K’axi-k’inçi 3’i3’vilay / Guri yaği cadvasi / Rak’anepe moyilay. (ÇM-Ğvant) Bahar geldi / İspinoz ötüyor / Gönül sevinçli olunca / Tepeleri aşıyor. 2. Saka kuşu. Mç’urç’a-k’inçi obğe dixenay. K’axi-k’inçi cupaşay. (ÇM-Ğvant) Çalıkuşu yuva yapıyor. Saka kuşu [onun yuvasını] bozuyor.


k’aybana (PZ ~ AH-Lome) s., i. ve ü. I. s. Lânetli. Kötü. İllet. K’aybana na dosk’udare. (AŞ-Ortaalan) bed. Kötü (= lânetli, dışlanmış) kalasın. Bere-çkimi na-meyolu k’aybana yeyiz va-golomalen. (AH-Lome) Çocuğumun yuvarlandığı lânetli yerden geçemiyorum. Avliz na-t’u t’ik’ina do bergi kezdez-doren. Mintxak ezdu, k’aybana avaz, k’aybana doskidaz. (AH-Lome) bed. Avluda duran sepet ve kazmayı almışlar. Kim aldıysa lânetli olsun, lânetli kalsın.

II. i. 1. Lânetlenen şey. Kötü şey. İllet şey. Değersiz şey. Kötü olan herhangi şey. Ham k’aybana ezdi hakole. (AŞ-Ok’ordule) Bu kötü eşyayı kaldır burdan. 2. Birinin bıraktığı kötü şey. K’aybana na-doskidasen. Var-mik’orems. (FN-Ç’anapet) Allah kahretsin (= kimseye de yaramasın). İstemiyorum (= bana lâzım değil). Hem dukkyanik nak’o xe kturu do mitis-ti var-apelu. Anderi do k’aybana. (AH-Lome) O dükkân kaç el değiştirdi ve hiç kimseye yaramadı. Değersiz olup kimse istemez. 3. Ölünün arkasında bıraktığı sahipsiz ve değersiz şey. K’aybana do esk’at’i na dosk’udare. (PZ-Cigetore) bed. Kimsen kalmasın da sahipsiz kalasın. Ali doğuru. K’aybanape-muşi gurtaman. (ÇM-Ğvant) Ali öldü. Arkasından bıraktığı eşyaları dağıtıyorlar. 4. Adı uğursuza çıkan ve kötü anılan yer. → esk’at’i; anderi

III. (FN) ü. [“Sorun çözümsözdür, çaresizdir” anlamına gelip tevekkül ifade eder.] Nosi şuk’a va-ren ki megit’axa k’aybana. (FN, atasözü) Akıl salatalık değil ki kırıp vereyim de sorun çözülsün (= kırıp vermem de sorunun çözülmesi de imkânsızdır).


k’ayi[A] (ÇM) s. [Sırf deyim üyesi olarak kullanılır.] ♦ [deyi k’ayi moxt’i : hoş geldin.] Oxorişa k’ayi moxt’i. Ç’itxape-sk’ani mç’eşum. (ÇM-Ğvant) Eve hoşgeldin. (Senin bana soracak olduğun) sorularını bekliyorum.

[dey. guri k’ayi ayen (ÇM) : Biri [dat.] seviniyor.] Ali da-muşişi ç’andraşa mendaxt’uk’o, da-muşi guri k’ayi ayasert’u. (ÇM-Ğvant) Ali kız kardeşinin düğününe gitseydi, kız kardeşi sevinecekti. Guri k’ayi mayasi / Tolepe gomakosen / Gzalepe memagasi / Guri-ti cemakosen. (ÇM-Ğvant, anonim) Mutlu olduğum zaman / Gözlerim parlıyor / Yollarda karşılaştığımızda / Gönlüm de (= içimdeki olumsuzluklar da) siliniyor. gurik yaği k’orums; ixelen

[dey. guri k’ayi ikten (ÇM) : Mutlu dolanıyor.] Nusa guri k’ayi ikten. (ÇM-Ğvant) Gelin mutlu dolanıyor (= mutlu görünüyor).


k’ayi[B] (AŞ) z. [Sırf deyim üyesi olarak kullanılır.] ♦ [dey. k’ayi k’ayi[B]: İyice.] M3xuli k’ayi k’ayi konçay. (AŞ-Ok’ordule) Armut iyi iyi var (= oluşuyor).


k’ayi[C]/ k’ay/ k’ai (FN ~ ÇX)(AK) s.-z. ve i. İyi. → vorsi/ vrosi/ vrossi; xili. I. s. 1. İyi. Kaliteli. Uygun. Fundak p’at’i çayis k’ayi çayi eşobğams do ekisperis moğerdinams. (HP-P’eronit) Funda kötü çay üstüne iyi çayı döküp ekisperi kandırıyor. 2. Tatlı. Güzel. Çiçeğiz k’ai şua alems. (HP-P’eronit) Çiçek güzel kokuyor. Bere-çkimik k’ai nenaten a şvaciz moğerdun. (AH-Borğola) Çocuğum tatlı sözlere bir anda kanıyor. 3’ineyi t’aonepe k’ayi yen. (ÇX-Makret) Bu seneki havalar iyidir. 3. İyi. Esen. K’ai bore. (FN ~ HP-P’eronit) İyiyim. K’ai vore. (HP ~ ÇX) İyiyim.

II. z. İyi. İyice. Güzel. Xasani dido k’ai fut’p’oli ibirs. (FN-Ç’anapet) Hasan çok güzel futbol oynuyor. Mamut’iz  ntxironapez nak’o k’alati ntxiri gamaxtasen k’ayi gyazaden. (FN-Ç’anapet) Mahmut fındıklıklardan kaç sepet fındık çıkacağını iyi tahmin edebiliyor. Muradik na-vu bageniz “İxi mot-amulut’az ya do k’ai dotragu. (AH-Borğola) Murat, yaptığı dağ evine Rüzgâr girmesin diye iyice kapattı. 3’aleni 3’k’arişi mskibu lausti k’ai mkups. (AK-Döngelli) Aşağıki suyun değirmeni mısırı iyi öğütüyor. Doğanis mu-tu-na u3’va k’ai gamagneps. (AK-Döngelli) Doğan’a ne söylersen de iyi anlıyor.

[dey. k’ayi k’ayi[C]/ k’ay-k’ayi[C]/ k’ai k’ai[C]] a. (FN-Ç’anapet) İyice. Xasani 3’k’ar-tolişa eşaxtu do mu k’undi ç’k’omu var-miçkin. K’ayi k’ayi na-geit’u 3’k’ari mek’arbu. (FN-Ç’anapet) Hasan pınarın başına çıkıp ne bok yediğini bilmiyorum. İyice akan suyu yok etti. → vrossişa

b. (FN-Sumla) 1. Nedeni yokken. Gereği yokken. Durup dururken. K’oçi k’ai k’aiXami-çkimi si giğunya do kodolomak’idu. (FN-Sumla) Adam durup dururkenBıçağım sendediye başıma belâ oldu. 2. Hayret ki. Doğanik z*igara 3’u3’onumt’u do k’ai k’ai naşku. (FN-Sumla) Doğan sigarayı (içiyor değil) âdeta emiyordu. Ama hayret ki bıraktı. 3. İyiden iyiye. Uşkuri m3xuliz gebomponi do k’ai k’ai skidun. (FN-Sumla) Elmayı armuda aşladım. İyiden iyiye tuttu. Yaşıyor.

c. (AH-Lome) 1. Göz göre göre. K’ay-k’ayi k’oçişi ğura çumenan. (AH-Lome) Göz göre göre adamın ölümünü bekliyorlar. (→ gyozgyoraI, gyozgiraI) 2. Yeterince. K’oçiz k’ayi k’ayi nosi kuğun ala oxorca m3ika ugamamk’asu ren. (AH-Lome) Adamın aklı yerinde, ama kadın biraz eksiktir.

d. (HP-Peronit) Rahat rahat. Fazla nedeni yokken. Engini k’ayi k’ayi koxert’u. Kemalik komungonu do seri sinemaşe igzales. (HP-P’eronit) Engin rahat rahat oturuyordu. Kemal ona istek uyandırdı ve akşam sinemaya gittiler.

[dey. k’ai a3’onen, k’ai d’a3’onen; k’a(y)i u3’ons, k’a(y)i u3’onun, k’a(y)i u3’oun DA e.f.] → a3’onen[1], da3’onen[1]; u3’ons, u3’onun, u3’oun.

III. i. [çoğ. k’ayepe/ k’aepe] İyi şey. İyi kişi. İyisi. Ar gzaz k’ayi-ti iven, p’at’i-ti. (AH, atasözü, K.A.) Bir yolda iyi de olur, kötü de (= Hayatta her türlü insanlarla karşılaşmak olasıdır). K’ai do p’at’i ar nenate itkven. (AH, atasözü, K.A.) İyi ve kötüyü aynı dil söyler. K’ait’e biz*irat ! (FN ~ AH) (İyilikle) görüşelim (= görüşmek dileği ile). Babak na-k’vatasen ç’uburiz t’k’ebi va-goxomaşa nanak msurtu şeni goşorums. Ok’açxe he msurtupeşi 3an3a şeni babak k’ayepe goşimez do 3’k’ariz gelumt’vinams. (AH-Lome) Babamın kestiği kestaneler henüz kurumadan annem bağ ipi yapmak için kabuğunu hemen soyuyor. Sonra o kabuklardan çanta yapmak için babam iyilerini seçip suya koyuyor. Nandidi-çkimik uşkirepeşi k’aepe yaşik’is dolot’k’omers. (AK-Döngelli) Babaannem elmaların iyilerini sandığa atıyor.

[dey. guri k’aiten/ guri k’ayiten (FN ~ HP) : Hoşça kal.]


k’ayibi (PZ) i. [♦ dey. k’ayibi dvayen : Biri [dat.] bir şeyi [aps.] kaybediyor.] Xasanis on3xeci-muşi k’ayibi dvayu. Meşk’agorums-moşk’agorums do var-z*irams. (PZ-Cigetore) Hasan tarağını kaybetti. Altını üstünü arıyor da bulamıyor. gondinams, gvondinay, gondinay, gondinums, gondinaps, gvondinaps; gok’ayibay


k’ayiği (AŞ) i. Kayık. Kayiğişi na-k3u ergi dolo3’ay. (AŞ-Ok’ordule) Kayığın çürüyen eğrisini [= kayığın yapımında kullanılan bükülmüş ağaç parçasını] çıkarıyor. Mosa k’ayiği gvombay. Duzanuy. (AŞ-Ok’ordule) Ağı kayığa sarıyor. Düzeltiyor. Ali k’ayiği-muşi ozdapay. Barana-muşişa moiyonasen. (AŞ-Ok’ordule) Ali kayığını çektiriyor. Barınağına getirecek. Mosa k’ayiği guğun. (AŞ-Ok’ordule) Ağ kayığın etrafında dolanmış haldedir. Hik’k’u didi çxomi ort’u çi zuğaşi orta k’ayiği-şk’imi-ti dolizdasert’t’u. (AŞ-Ortaalan) O kadar büyük balıktı ki denizin ortasında kayığımı da (dibe) çekecekti. → filuk’a, feluk’a


k’ayişi i. Kayış. Kemer. Yilmazi k’ayişi xami kelvon3oy. (AŞ-Ok’ordule) Yılmaz’ın kemerinde bıçak var. Ncaz ar mutu var-got’k’aşa mot’ori va-içalişen. K’ayişi iktaşi nca xri3koms. (AH-Lome) Ağaca bir şey sarmadan motor çalıştırılmaz. Kayış döndükçe ağaca sürtüyor.


k’ay-k’ayi (AH) z. Göz göre göre. Hem didi m3udi k’ay-k’ayi muç’o-ti imtilanen ! (AH-Lome) O büyük yalan göz göre göre nasıl da gerçekleşiyor ! K’ay-k’ayi k’oçişi ğura çumenan. (AH-Lome) Göz göre göre adamın ölümünü bekliyorlar. → gyozgyoraI, gyozgiraI


k’aymaği i. Kaymak. Coşk’unik mjalvaşi k’aymağepe moyoğams. (PZ-Cigetore) Coşkun sütün kaymaklarını üstünden alıyor. Mca ompinasi k’aymaği moyoğay do komomiğay. (AŞ-Ok’ordule) Sütü kaynatınca kaymağını üstünden alsın da bana getirsin. Mjas k’aymaği moyobomer. (AH-Lome) Sütün kaymağını alıyorum.


k’aymak’ami (AH) i. Kaymakam. [< Arp.] Tasinik berepe-muşi vali do k’aymak’amepez eluşinams. (AH-Lome) Tahsin çocuklarını vali ve kaymakamlarla kıyaslıyor. → k’amik’ami, kaymakam


k’aymak’amluği (AH) i. Kaymakamlık. K’aymak’amluğiz na-mepçi istidaz muxtariz muxuri ebon3’api. (AH-Lome) Kaymakamlığa verdiğim dilekçeyi muhtara mühürlettim.


k’ayoba (PZ-Cigetore ~ ÇM) i. [çoğ. k’ayobape] Rahatlık. Si k’ayobate na sk’udare do mitis na var-nandvare ! (PZ-Cigetore) Sen rahat yaşayasın da kimseye muhtaç olmayasın ! Obaderaşi k’ayoba dogocu-i ? (PZ-Cigetore) Yaşlılıkta rahatlık battı mı ? İgnapinu. Cuma ! Mondo si k’ayoba dogocu. (PZ-Cigetore) Anlaşıldı. Kardeş ! Her halde senin rahatlığın kaçtı (= tedirgin oldun). Şk’uni çoylis k’ayobape doces. (PZ-Cigetore) Bizim köylülerin rahatlıkları battı. [PZ ve ÇM diyalektlerinde k’ayi/ k’ai sıfatı kullanılmamasına rağmen k’ayoba kelimesi eskiden beri kullanılıyor. “63 yaşındayım. Ben bildim bileli kullanılıyor.” A.O.A. 22-04-2009] [iyilik] k’aoba

[dey. xila do k’ayobate : (*) Bolluk ve mutlulukla. ] Si-ti 3’anağani xila do k’ayobapete to gologixt’ay. (ÇM-Ğvant) Senin de yeni yılın bolluk ve mutluluklarla geçsin. [(*) yeni eve oturunca ve yeni yılda tutulan bir dilek]


k’ayoboni (ÇM) s. Mutlu. Rahatlığı olan. # Ceyindora mulun. Pavrepe goyxven / Var-gvoktaşa mxeni moya var-ikten / Zabuni guri-şk’imi var-cikten / K’ayoboni ndğalepe govişinam. (ÇM-Ğvant, anonim) Sonbahar geldi. Yapraklar dökülüyor / Döndürmeden yün eğirici neden dönmüyor / Hasta yüreğim iyileşmiyor / Mutlu günleri anımsıyorum.


k’ayrola i. Karyola. [< İta.] Allayise Aydini oşi kiloşen fazla ren. Ha k’ayrola koyoçvap’ams. (AH-Lome) Allah aklına Aydın yüz kilodan fazladır. Bu karyolayı çökertir. → k’aryola


k’azaği i. Kazak. Baştan geçme örme giysi. Nanak t’u3a 3’k’ayite na-naxu k’azaği dotxu. (FN-Ç’anapet) Annemin sıcak suyla yıkadığı kazak çekti (= küçüldü). K’azaği-skani monç’vaş gerçale divu-doren. (AH-Lome) Kazağın, tavuk folluğu gibi olmuş (= eskimiş). → geyakuna; kazaği


k’azeta i. Gazete. [< İta.] Gelaxunoniz na-gelabdvi k’azeta toli obdvi-gom3’k’işa en3u. (FN-Ç’anapet) Banka koyduğum gazete göz kapayıp açana kadar yok oldu. Berek ağani k’azeta xarums. (AH-Lome) Çocuk yeni gazeteyi yırtıyorK’azeta doncğimok’u do sobaz komeşut’k’oçu. (AH-Borğola) Gezeteyi buruşturdu da sobaya attı. → gazeta


k’azi (FN ~ AH) i. [K’azi, kendir ipliğinin işlenmesiyle ev tezgâhlarında (oşvaleyi) dokunmuş çok ince bir kumaştır. İnsanlar bu kumaştan gömlek ve daha çok kadınlar başörtüsü yaparlardı ve çok ünlü bir kadın eşyası idi. Kıymetli idi, çünkü çok ince dokunması gerekirdi ve çok zor dokunurdu. Lemza diye bir dokuma daha vardı ki o, daha kalın dokunurdu. Lemza ile k’azi arasında, normal yün halı ile ipek halı arasındakı fark gibi idi. FN, A.D.]  # Yoyi nana xolo komoxtu yazi / Noderepe ivasen bazi bazi / Kimik yazma kimik moytvasen k’azi / Pukurasen duzluği dadi-çkimi. (FN ~ AH, Anonim) Of anne of yine geldi yaz mevsimi / İmeceler olacak ara sıra / Kimi yazma ile kimi k’azi ile başını örtür / Çiçek açacak düzlük, teyzem.


k’azimaği (AH) i. Kazma işi. K’azimaği ma va-maxenen. Boxenapare. (AH-Lome) Kazmayı ben yapamam. Yaptıracağım.


k’azuği (AŞ)(HP) i. Kazık. K’azuği derini dolvo3onare çi mo-ei3’ay. (AŞ-Ortaalan) Kazığı derine sokacaksın ki çıkmasın. Yaşarik k’azuğepes dudi nuç’ums. (HP-P’eronit) Yaşar kazıkların ucunu yakıyor. → mzgiji; masari/ masayi; kazuği; mp’alo, mp’alu


k’azyaği i. Gazyağı. [< Fra. + Tür.] K’azyağiş ç’ak’la. (FN-Sumla) Bir şişenin içine gazyağı doldurup ağzına bez parçası sokuşturarak yapılan aydınlatıcı araç. → gazyaği


k’a3xanak’a (FN ~ AH) i. Yabanmersini. Handğa berepez k’a3xanak’a bu3’ilare. (FN-Ç’anapet) Bugün çocuklara yabanmersini toplayacağım. K’a3xanak’a ar 3’anaz doloxe xut fara içanen-doren. (AH-Lome) Yabanmersini bir yıl içinde beş kere meyve verirmiş. Go3’oz k’a3xanak’a o3’ilu şeni mağala germapeşe bidi. (AH-Borğola) Geçen yıl yabanmersini toplamak için yüksek dağlara gittim. → an3era, m3ela, n3ela; k’an3xanak’a


k’ebile i. Sülale.


k’eç’i (PZ-Cigetore) i. Keçi. K’eç’epe t’k’vaninde muluran. (PZ-Cigetore) Keçiler sizden geliyorlar. K’eç’i do k’oyinik k’op’iyape kodobğes. (PZ-Cigetore) Keçi ve koyun dıskılarını döktüler. K’eç’epe movo3i. Omcvinuşa vupinam. (PZ-Cigetore) Keçileri saldım. Otlatmaya götürüyorum. Ordo na-upines k’eç’epeşi uk’açxe pucepe-ti nomç’eşes. (PZ-Cigetore) Erken gönderilen keçilerden sonra inekler de peşinden koşuldu (= ineklerin de peşinden koştular). Xasanik k’eç’işi post’i gon3’u şuk’ule domcumoru do mjoras konudu. Oxombinams. (PZ-Cigetore) Hasan keçinin derisini yüzdükten sonra tuzlayıp da güneşe karşı gerdi. Kurutuyor. Xasanik k’eç’epe axirişa amupinams. (PZ-Cigetore) Hasan keçileri ahıra içeri güdüyor. Xasanik Alis k’eç’epe nut’omalams. (PZ-Cigetore) Hasan Ali’ye keçileri emanet ediyor. → keçi; şoroni/ şuroni; ntxa, txa


k’eladi (AH) i. Geleneksel Laz evlerinde oxoşkagure’de sürekli yanan açık ateşin çevresinde oturulabilecek mesafedeki alan. P’ap’uliz nciri muxtaşi k’eladis t’k’ebi elorçams do nciri met’axums. (AH-Lome) Dedemi uyku bastırınca ocağın kenarına postu serip biraz kestiriyor.


k’ele (FN ~ ÇX)(AK) s.-e. ve z. I. s.-e. [yön] Tarafa. Tarafta. Taraftan. → ktee, k’ale

a. [isim + k’ele] a-1. [pos. + k’ele] Ançele handğa bgayineyi livadi k’ele it’u. Mu omç’un, var-miçkin. (FN-Ç’anapet) Ançele bugün ağlamaklı bahçeye doğru gidiyordu. Ne derdi var, bilmiyorum. Cumadi-çkimik pederi noğa k’ele it’aşa na-elobun livori elo3’k’ams. (FN-Ç’anapet) Amcam babam şehre doğru giderken belindeki tabancayı söküp alıyor. T’rap’uzani k’ele dido nvalu. Mç’ima moxtasen. (FN-Sumla) Trabzon tarafında çok şimşek çaktı. Yağmur yağcak. Pucepe rak’ani k’ele mek’olapams. (FN-Sumla) İnekleri karşı tepelere doğru gönderiyor. Livadişi ğali k’ele noğobams. (FN-Sumla) Bahçenin ırmak tarafını çitle örüyor. Xasanik Timuri-ti yezdu do araba came k’ele gilix’onups. (AK-Döngelli) Hasan Timur’u da alarak arabayı aşağıda bulunan camiye doğru sürdü. Oxorişi p’ici k’ele moxti. (AK-Döngelli) Evin ön kısmı tarafından gel. K’irimi Uça-Mzoğaşi Ukranya k’ele ren. (AK-Döngelli) Kırım Karadeniz’in Ukrayna tarafındadır

a-2. [gen. + k’ele] Lomaşen Sumlaşe Armoniş k’ele ilen. (AH-Lome) Lomeden Sumlaya Armoniden gidilir. Musak puci çkuni ont’uleş k’ele muçumers. (AH-Borğola) Musa ineği bizim tarlaya doğru sürüyor. Doğanik ont’ulez na-t’axu lazut’işi rok’ape gzaş k’ele elobğams. (AH-Borğola) Doğan tarlada kırdığı mısır koçanlarını yol tarafına yığıyor. Doğanik gzaş k’ele na-elobğun lazut’epe t’ik’inaz dolobğams. (AH-Borğola) Doğan yol tarafında yığılı duran mısırları sepete dolduruyor. Xasanik yastuği muş k’ele muitiraps. (ÇX-Makret) Hasan yastığı kendine doğru çekiyor. → a-4.

a-3. [dir. + k’ele] Avlişi m3xuli eliktu-doren. Babak tok’i gyudu do oxorişe k’ele dizdams. (AH-Lome) Evin kapı önündeki armut ağacı eğilmiş. Babam ip taktı ve eve doğru çekiyor. Nurani dulyaşe k’ele çkar mutuşe var-ç’irdun. (AH-Lome) Nuran işten yana hiçbir şeye üşenmiyor. Ont’ulez oktişe k’ele meyant’ra3eri let’az lazut’i va-pxaçki. (AH-Lome) Tarlada rampaya doğru kaymış toprağa mısır ekmedim. Axmet’ik nçamiz na-xomuşe k’ele m3ika note elo3’k’ams. (AH-Lome) Ahmet çamın kuruyan tarafından biraz çıra söküyor. T’aonik mzuğaşe k’ele xolo ok’otumers. Mç’ima moxtasen. (AH-Lome) Hava deniz tarafında yine kapatıyor. Yağmur gelecek. Xasanik pucepe ntxirepunaşe k’ele uçumers. (AH-Lome) Hasan inekleri fındıklığa doğru güdüyor. Axi-p’icişi ont’ule k’udelişe k’ele m3ika dolont’ra3eri ren. (AH-Lome) Ahırın önündeki tarla sonuna doğru biraz çöküktür. K’at’a nca dudişe k’ele imç’ipanen. (AH-Lome) Bütün ağaçler tepesine doğru inceleşir. Nanak axiri pağumt’aşi lazmape duvarişe k’ele elaxums. (AH-Lome) Annem ahırı temizlerken inek dışkılarını duvara doğru döküyor. Babak oxoris jimok’aşe k’ele-ti balk’oni nok’odams. (AH-Lome) Babam evin arka tarafına da balkon ekliyor. Tenerik na-mok’vatu ç’ut’a ntxomuşi-nca gzaşe k’ele moitorams. (AH-Borğola) Taner dibinden kestiği küçük kızılağacı yola doğru sürükleyerek çekiyor.

a-4. [lok. + k’ele] Musak puci çkuni ont’ules k’ele muçumers. (AH-Borğola) Musa ineği bizim tarlaya doğru sürüyor. Doğanik ont’ulez na-t’axu lazut’işi rok’ape gzas k’ele elobğams. (AH-Borğola) Doğan tarlada kırdığı mısır koçanlarını yol tarafına yığıyor. Doğanik gzas k’ele na-elobğun lazut’epe t’ik’inaz dolobğams. (AH-Borğola) Doğan yol tarafında yığılı duran mısırları sepete dolduruyor. → a-2.

b. [direktif durumdaki zamir + k’ele] Çkunde k’ele dolayiz ar pederiz-ti kelacoxare. (FN-Ç’anapet) Bize doğru (= bizim mahalleye) gidersen bir de babama uğrarsın. İxi 3’alendon çkimde k’ele bars. (FN-Sumla) Rüzgâr aşağıdan bana doğru esiyor. Muşişe k’ele gyoç’k’ams. (FN-Sumla) Kendi tarafından başlıyor. Ma skande k’ele bivare. (AH-Lome) Ben sana taraf olacağım. Badik pucepe çkunde k’ele muçumers. (AH-Lome) İhtiyar adam inekleri bize doğru getiriyor. BadikMicoxanya do melendon çkunde k’ele mok’i3’k’en. (AH-Lome) Yaşlı adamBeni çağırsınlardiye karşıdan bize doğru bakıyor. K’oçikBiçinom-i ?” ya do çkimde k’ele mok’i3’k’en. (AH-Borğola) AdamOnu tanıyor muyum ?” diye başını çevirip bana doğru bakıyor.

II. s.-e. (AH-Lome)(AK) [zaman] -e doğru. Nusak lazut’i t’axums do ont’ulez ok’obğams. Lumcişa k’ele oxorişe zdasen. (AH-Lome) Gelin mısırı kırıp tarlada bir araya yığıyor. Akşama doğru eve taşıyacak. Kimoci-çkimi a3’i va-ren. Limci k’ele xolo mugaluna hoz*irop. (AK-Döngelli) Kocam şu anda yok. Akşama doğru yine gelebilirsen bulursun.

III. s.-e. (AH-Borğola) [k’ele + partisip] Biri [gen.] tarafından. Goişi Kojima mteli Lazepeş k’ele çineri ar k’oçi ren. (AH-Borğola) Goişi Kojima bütün Lazlar tarafından tanınmış bir insandır.

IV. z. → k’ale

a. [sıfat + k’ele] [Bu zarfın bazı sıfat arkasındaki kullanımı ve - daha da ilginç ! - “isim tamlayan cümlemsi” arkasındaki kullanımı, isim ile zarf arasındaki sınırının azçok belli belirsiz olduğunu göstermektedir. Bunun dışında da birçok diyalektlerde bazı zarflar kısmen isim tipi ekleme sistemine sahiptir. Fakat zarflara ergatif (-k), datif (-s/ -z) ve enstrümantal (-te/ -ten) durum göstergeleri asla eklenmediğine göre, zarf ile isim arasındaki sınırı kaybolmaz. → k’elendo, k’eles, k’eleşe/ k’eleşen] a-1. [sayısal sıfat + k’ele] Ar k’ele nanak lazut’i 3xunumt’aşa babak-ti 3xuneri lazut’epe ntxozums. (FN-Ç’anapet) Bir taraftan annem mısırı ayıklarken babam da ayıklanmış mısırlardan salkım yapıyor. Nurdoğani mzuğa k’ala kelinciyu do kitabi ik’itxams. Ar k’ele-ti mzuğa-3’k’ari k’uçxes namçvalen. (FN-Ç’anapet) Nurdoğan deniz kıyısına uzanıp kitap okuyor. Bir taraftan da deniz suyu ayaklarına çarpıyor. K’at’a k’ele jur jur guxedit. (AH-Lome) Her yanından ikişer kişi oturun. Babak kovali va-koraşa t’epsiz ar k’ele eluç’k’omams do nana oşumams. (AH-Lome) Babam ekmeği soğumadan tepsideyken kenarından yiyor ve annemi kızdırıyor. Ncaşen meblişi iri k’ele gomot’roxu. (AH-Borğola) Ağaçtan düşünce vücudumun her tarafı kırıldı. Meç’abele ar mutuz ar k’ele isvinaşi niç’aben. Jur k’ele isvinasna ok’in3axen. (AH-Borğola) Yapıştırıcıyı bir şeyin bir tarafına sürülünce yapışır. İki tarafına sürülürse kaynaşırcasına yapışır. Turkiyeşi sum k’ele zuğate got’k’eri ren. (AH-Borğola) Türkiye’nin üç tarafı denizle kaplıdır. Memet’i, hem nek’na xeşo var-goliğen. K’olak’idi majura k’ele gyokti ! (AH-Borğola) Mehmet, o kapı öyle kitlenmez. Anahtarını diğer tarafa devir (= çevir)! Mustafas ar k’ele nuzuli geçu. (HP-P’eronit) Mustafa’nın bir tarafı felç oldu. Osmanik mzoğasVisterya do bereşi ti 3’k’aris gyont’onaps do ar k’ele-ti iz*i3aps. (AK-Döngelli) Osman denizdeOynuyorumdiye çocuğun başını suya batırıyor ve bir taraftan da gülüyor. a-2. [işaret sıfatı + k’ele] Berek uşkiri ar em k’ele mik’ut’aleps, ar am k’ele muk’ut’aleps. (AK-Döngelli) Çocuk elmayı bir o tarafa götürüyor, bir bu tarafa getiriyor.

b. [zarf + k’ele] b-1. [yer] Nanak 3’ut’eli bozoz tomalepe du3xonu do duntxozu şkule ogine k’ele ar-ti 3’uta çoçok’a duxenu. (FN-Ç’anapet) Annem, küçük kızımın saçlarını tarayıp ördükten sonra ön tarafına da küçük bir kâkül yaptı. Gza oxoriş ogindele k’ele golulun. (FN-Ç’enneti) Yol evin ön tarafından geçiyor. Arabaz ogine k’ele nacinit. (FN-Sumla) Arabayı ön tarafından dayanın. Ugondaru nteliz yuki yak’idaşi mtelli tudele k’ele kogeik’iden. (AH-Lome) Gerilmemiş tele yük bindi mi, tel aşağıya sarkar. Naymek Xali mot-it’olepet’azya do galendo k’ele m3ika elanz*ikoms. (AH-Lome) NaimeHalı kirlenmesindiye dışarıdan biraz kıvırıyor. Ğalişi 3’k’ariz golun3’oraşi hakole k’ele nit’obalen. (AH-Lome) Dere suyunun önünü kesince bu tarafa doğru gölleniyor. K’oma jindole k’ele yulun. (AH-Borğola) Duman yukarıya doğru çıkıyor. K’ap’istonari ğalişi jilendo k’ele ğalik kvalepeşi jinşen çaçxalums. (AH-Borğola) Kabirse deresinin yukarı tarafında dere taşların üstünden çağlayarak akıyor. b-2. [zaman; an] Mamulik k’at’t’a ç’umani k’ele x’iraps. (AK-Döngelli) Horoz her sabaha karşı ötüyor.

c. [isim tamlayan cümlemsi + k’ele] Pi3ari na-gamişiru k’ele gamixu. (FN-Ç’anapet) Tahta aşındığı yerden delindi. Ağani betoni oşuvoni ren. Mjora na-geçams k’ele ç’k’odun. (AH-Lome) Yeni beton sulanmalıdır. Güneşin vurduğu taraf çatlıyor.


k’elemi (PZ-Cigetore)(AŞ-Ok’ordule) i. Kalem. [< Arp. < Yun.] Berek k’elemi dom3’ulanu. (PZ-Cigetore) Çocuk kalemi sivrileştirdi. Coşk’unik tereğis k’elemepe golasvarums. (PZ-Cigetore) Coşkun rafa kalemleri diziyor. Berek p’anda k’elemi gondinams. (PZ-Cigetore) Çocuk her zaman kalem kaybediyor. Ebak bere-muşis k’elemi gundinams. (PZ-Cigetore) Baba çocuğunun kalemini kaybediyor. Muradi cuma-muşi k’urşun-k’elemi gamum3’k’valay. (AŞ-Ok’ordule) Murat kardeşinin kalemini sivriltiyor. Muradi cuma-muşi k’urşun-k’elemi uşiray. (AŞ-Ok’ordule) Murat kardeşinin kalemini aşındırıyor. → k’alemi; onç’araşe, onç’arale


k’elendo (AK) z. ve s.-e. I. z. [ar k’elendo] Bir taraf. O3’inaleten xor3i 3’inup’t’uşi ar k’elendo ge3’inups. (AK-Döngelli) Tartı (= kantar) ile et tartarken bir tarafı ağır bastı. Berek dişkaşi ar k’elendo noç’ups. (AK-Döngelli) Çocuk sopanın bir ucunu yakıyor. → k’ele

II. s.-e. Bir şey [pos.] tarafından. Oxorişen vo3’k’edina uşkirişi nca k’elendo mjora gyant’onun. (AK-Döngelli) Evden bakarsam elma ağacı tarafından güneş batıyor.


k’eleni (FN ~ AH HP ÇX)s. Taraftaki. a. [aps. + k’eleni] Nç’eleyişi uşkuriz oxoyi k’eleni ndaliz otxo uşkuyi meçanz. (FN-Ç’anapet) Demir elmanın ev tarfındaki dalında dört elma var. b. [dir. + k’eleni] Pucepe ğaliş k’ele gyulunan do melondo imt’enan. Babak ğalişe k’eleni gza nuğobams. (AH-Lome) İnekler dere tarafından iniyorlar ve karşıya kaçıyorlar. Babam dereye taraf yolu çeperle kapatıyor. c. [ar k’eleni] Bir taraftaki. BabakAxiriz ç’enç’i ar yeyiz ok’inç’azya do axirişi ar k’eleni let’a dolok’lant’ums. (AH-Lome) Babam ahırda inek sidiklerinin bir yerde toplanması için ahırın bir tarafındaki toprağı çukurlaştırıyor.


k’eles (AH) z. Tarafta. [< k’ele + lokatif göstergesi] [Lazca k’ele zarfının bazı sıfat arkasındaki kullanımı ve “isim tamlayan cümlemsi” arkasındaki kullanımı, isim ile zarf arasındaki sınırının azçok belli belirsiz olduğunu göstermektedir. Bunun dışında da birçok diyalektlerde bazı zarflar kısmen isim tipi ekleme sistemine sahiptir. Fakat zarflara ergatif (-k), datif (-s/ -z) ve enstrümantal (-te/ -ten) durum göstergeleri asla eklenmediğine göre, zarf ile isim arasındaki sınırı kaybolmaz.] [gen. + k’eles : tarafında] Kyurtepe Turkiyeşi k’at’a k’eles skidunan. (AH-Borğola) Kürtler Türkiye’nin her tarafında yaşıyorlar. → k’ales


k’eleşe (FN), k’eleşen (AH) s.-e. Taraftan. Yan taraftan. K’urna medgeyi k’eleşe 3’k’ari ibert’u edo Akinik hemeyişen kerbet’inite uzdu. (FN-Ç’anapet) Kurnanın takılı olduğu yerden su akıyordu. Akın bağlantı yerinden kerpetenle sıktı. Kemalik ipti sanduği jur k’eleşen-ti kinarişen elaxums do ok’açxe-ti jur k’ele xe gek’limoni k’ulpi nuk’idams. (AH-Lome) Kemal önceden sandığın iki yanını da kenarından deliyor. Ve sonradan her iki yanına da elle tutulacak kulp takıyor. Ham dişkape domç’k’u-doren. Sobaşi k’eleşen kezdit. Advasen. (AH-Borğola) Bu odunlar çok kurumuş. Sobanın yanından kaldırın. Tutuşacak. → k’ele


k’elez (AH-Borğola) s.-e. [gen. + k’elez] ...-nin kenarında. Ha3’i Zuğa-Uçaşi k’elez kvanç’alapuna var-doskidu. (AH-Borğola) Şimdi Karadeniz kenarında (= kıyısında) çakıllık kalmadı.


k’enç’i-ncumu (AH) i. Kaya tuzu. 3’uk’alis pucişi mutu bgubomt’aşi k’enç’i-ncumu buk’atam. (AH-Lome) Kazanda inek için bir şey pişirirken kaya tuzunu katıyorum. K’enç’i-ncumu 3’k’aris k’ayi dopçxaşen doni boxominam do hem ora şkule karmat’es bomkvapam do heşşo bixmar. (AH-Lome) Kaya tuzunu suda iyice yıkadıktan sonra kurutup daha sonra da değirmende öğütüp öyle kullanıyorum.


k’epi (AH-Gidreva) i. Kendir. 3’oxle ok’epes k’epi do xaci orgamt’ez. (AH-Gidreva) Eskiden kendir tarlasında kendir ile fasulye dikiyorlardı. → ç’epri, ç’erpi, k’epri, k’erpi, k’ep’ik’ale


k’epri (FN)(ÇX) i. Kendir. K’epri k’ai var-xombaşa va-isulen. (FN-Sumla) Kendir iyice kurumadan sapından ayrılmaz. K’epriş kyoğepe bonz*olyayi iven. (FN-Sumla) Kendir kökleri karışık saçak köklü olur. K’epri omjores komebupini do tamo tamo noxombun. (FN-Sumla) Kendiri güneşli meyilli yere serdim ve (kendir orda) yavaş yavaş kuruyor. Ek’na-p’içiz k’epri meupini. (ÇX-Makret) Kapı bahçeye kendir serdim. → ç’epri, ç’erpi, k’erp’i, k’epi, k’ep’ik’ale


k’ep’ik’ale (HP) i. Kendir. → ç’epri, ç’erpi, k’epri, k’erpi, k’epi


k’era (FN)(AH-Borğola) i. Geleneksel Laz evlerinde evin ortasında bulunan ocaklık. Alik k’uk’uma k’eraz eladgums. (FN-Sumla) Ali güğümü evin oturma bölümünün kenarına koyuyor. Ma na-p’i gyari didi-nanak k’eraz elemiç’k’omams. (FN-Sumla) Benim yaptığım yemeği büyükanne ocaklığın bir kenarında gizli gizli yiyor. Mcveşi oxorepez k’era do hemuşi jin na-ge3’obun k’eremuliz 3’uk’alepez gyari igubet’u. (AH-Borğola) Eski evlerde ocak ve onun üstünde asılan demir askıda kazanlarda yemek pişirilirdi. → ort’ebe; ot’vebi; nk’era/ nk’eya/ nk’iya


k’eremidi/ k’eremiti (FN ~ AH) i. Kiremit. Pederik oxoriz mç’ima na-gyomç’imt’u yeri ağne k’eremidite getragumz. (FN-Ç’anapet) Babam yağmurun evin için aktığı yeri yeni kiremitle kapatıyor (= örtüyor). Mç’ima mç’imu do k’eremidişen 3’k’ai 3’rodun. (FN-Sumla) Yağmur yağdı ve kiremitten (damla damla) su akıyor. K’eremidiz na-gyomç’ims yeriz ustak on3xoneşen amo3’k’ers. (AH-Lome) Kiremidin su kaçırdığı yere usta tavan arasından bakıyor. Çatiz k’eremiti motvams. (AH-Borğola) Çatıyı kiremitle örtüyor. → çeremit’a, çeremit’i; let’a-k’avari; çiremit’t’i; keremidi


k’eremuli (FN-Sumla ~ AH) i. Açık ateş üstüne kazan asmak için kullanılan çengelli demir zincir. Ocak zinciri. Ateş zinciri. Ç’uk’i k’eremuliz go3’obun. (FN-Sumla) Kazan ateş zincirinde asılı duruyor. Cemalik nçxomi k’eremuliz, uşkuriş xoşafi-ti mjoraz omç’k’vinams. (FN-Sumla) Cemal, balığı ateş zincirinde, elma hoşafını ise güneşte kurutuyor. 3’oxle oxorepes soba var-t’uşi meydanis daçxuri ivet’u. K’eremulite daçxuris 3’uk’alepe geşik’idet’u do heşşopete gyari igubet’u. (AH-Lome) Eskiden evlerde soba yokken meydanda ateş yakılırdı. Çengelli demir zincirlerle ateşin üstüne kazanlar asılıp öylece yemek pişirilirdi. 3’oxle oxorepez gyarepe k’eremuliz go3’ik’idet’u do igubet’u. (AH-Borğola) Eskiden evlerde yemekler k’eremuli’ye asılırdı ve öyle pişirilirdi. Mcveşi oxorepez k’era do hemuşi jin na-ge3’obun k’eremuliz 3’uk’alepez gyari igubet’u. (AH-Borğola) Eski evlerde ocak ve onun üstünde asılan demir askıda kazanlarda yemek pişirilirdi. 3’oxle 3’uk’alişi gyari k’at’a oxoris k’eremulis koge3’obut’u. (AH-Borğola) Eskiden her evde kazan yemeği (= kaynatılmış yemek) ocak (askı) demirinde asılı halde olurdu. → k’lemuri, k’remuli, k’ermuli


k’erk’eli (PZ ~ ÇM)(AH ~ HP ÇX) i. 1. Halka, çember biçiminde olan şey. Ğurni k’erk’eli gurt’asi var-k’ok’i3’en. (ÇM-Ğvant) Kovana çember atınca sökülmüyor. (→ xalk’a) 2. Halka biçiminde çörek. Simit. Xombula k’erk’eli vimxot’işa xurt’ulis kodemisk’udu. (PZ-Cigetore) Kuru simit yerken [simit] gırtlağımda kaldı. Nana-şk’imi k’erk’eli mixenay. (ÇM-Ğvant) Annem bana simit yapıyor. Ayşena-Bedi k’at’a ç’umanişi berepe k’erk’eli uxenamt’u. (ÇM-Ğvant) Ayşena Nine her sabah çocuklara simit yapardı. Nandidi k’at’a sabayle ordo eyselt’u. Berepes k’erk’eli uxenamt’u do berepeşi guri ikomt’u. (AH-Lome) Nine her sabah erken kalkardı. Çocuklara simit yapardı ve çocukların gönlünü ederdi. Ham k’erk’elepe berepez komeçi. (AH-Lome) Bu simitleri çocuklara ver. Cavitis şekeri unt’u. “Şekeri k’ayi va-renma do k’erk’eli ebuç’opi do xes mepçişi işumu do k’erk’eli go3’onk’anu. (HP-P’eronit) Cavit şeker istiyordu. “Şeker iyi değildiye (ben düşündüm ve) ona simit alıp eline verdiğimde kızıp simidi uzağa attı. → k’irk’eli


k’ermuli (FN-Ç’anapet) i. Açık ateş üstüne kazan asmak için kullanılan çengelli demir zincir. Ocak zinciri. Ağne k’vali k’ermuliz mebok’idi do bomç’k’vinam. (FN-Ç’anapet) Yeni peyniri k’ermuliye asıp ısıtıyorum. → k’lemuri, k’remuli, k’eremuli


k’erpi (AH-Lome) i. Kendir. Oğine ont’ulepez k’erpi ixaçket’u. Ala ha3’i mitik va-xaçkums. Tamo tamo moç’k’odun. (AH-Lome) Eskiden tarlalara kendir ekilirdi. Ama şimdi kimse ekmiyor. Yavaş yavaş yok oluyor. → ç’epri, ç’erpi, k’erp’i, k’epi, k’ep’ik’ale


k’et’i/ k’et’t’i i. Çubuk. Alik k’et’i demiğiru do t’ora tolis gomamt’u. (PZ-Cigetore) Ali bana çubuk attı da az kalsın [o çubuk] gözüme saplanırdı. Bere k’et’i xe dok’açeri let’a kank’uy. (AŞ-Ok’ordule) Çocuk küçük bir odun çubuk elinde tutarak toprağı gereksiz ayrıştırıyor. Atmaca k’et’t’i kocelvoxuni. (AŞ-Ortaalan) Atmacayı cubuğun kenarına oturt. K’et’t’i ç’apxeri mo-gulur. Toli gomint’t’are. (AŞ-Ortaalan) Çubuğu çarparak gezme. Gözüme sokarsın. Handğa na-p’ç’opi kapçape saği 3’k’arite opşa ç’uk’iz kodoloboxuni. 3’ut’eli bozok obiru şeni k’et’i doluğams. (FN-Ç’anapet) Bugün yakaladığım hamsileri canlı olarak su dolu kazana koydum. Küçük kızım oynamak için suyun içine çubuk uzatıyor (= indiriyor). K’et’is nok’epi gok’orams. (FN-Sumla) Çubuğun etrafına iplik sarıyor. Xasani ncaz nincirs do k’et’i azums. (FN-Sumla) Hasan ağaca yaslanıp çubuk yontuyor. Babak çayi na-dolodu yeepe oxi3’onaz ya do k’et’i gyo3onams. (AH-Lome) Babam çay ektiği yerler anlaşılsın diye üzerine çubuk dikiyor. Ç’e, hek’o biz*i3it ki z*i3ate k’et’i dobivit. (AH-Lome) Yahu, o kadar güldük ki güle güle çubuğa döndük (= mec. “gülerek kendimizden geçtik”). BabakÇayi na-doloz*in yerepe oxi3’onazya do k’et’i orçak’ams. (AH-Lome) BabamÇay ekili yerler belli olsundiye çubuk dikiyor. Nandidik ont’ules na-obğun k3aperi uşkurepe, k’et’i gyo3onams do k’orobums. (AH-Borğola) Ninem tarlada dökülmüş olan çürük elmaları, çubuk sokarak topluyor. Şuk’aşi fide mot-moiktet’az ya do k’et’i elebu3onam do şibiten ok’op’k’orum. (AH-Borğola) Salatalık fidesi devrilmemesi için yanına çubuk dikiyor, bez parçası ile bağlıyorum. Memet’i ! K’et’i heşo mot-ovalam. K’oçişi tolis kona3onen. (AH-Borğola) Mehmet ! Değneği öyle sallama. İnsanın gözüne saplanır. Doğanik z*arz*eri xor3i ğaç’o na-gelaxen k’et’iz yuk’orams do çams. (AH-Borğola) Doğan, kıyılmış eti sığırcığın konduğu değneğin üzerine bağlıyor da (o sığırcığa) yediriyor. Alik k’et’i x’azups do omç’ipanaps. (AK-Döngelli) Ali çubuk yontuyor da inceliyor. → nç’ulu, ç’ulu; ç’epxe


k’et’i-n3xeni i. Bisiklet. [< Fra.] Alişi bere k’et’i-n3xeni cexuneri gzalepe ikten. (ÇM-Ğvant) Ali’nin çocuğu bisiklet ile yollarda dolaşıyor. Cuma-ckimişi jur 3’aneri 3’ut’a biç’i k’ala nogaz gobit’aşa na-az*irasen k’at’a k’et’i-n3xenis k’iti noğirams. (FN-Ç’anapet) Kardeşimin iki yaşındaki küçük oğluyla çarşıda dolaşırken gördüğü her bisikleti parmakla işaret ediyor. Doğanik bere-muşiz mektebi oçodinaşi k’et’i-n3xeni ukadams. (AH-Borğola) Doğan çocuğuna okulu bitirdiğinde bisiklet vaadediyor. → bisiklet’i


k’evi (PZ-Cigetore) s. 1. [tarladaki toprak hakkında] Sert. Livadi tavi var-iyaşa var-ixaşk’en. Opşa k’evi iyen. (PZ-Cigetore) Tarla yumuşamazdan kazılmaz. Çok sert oluyor. 2. [birinin gözleri vs hakkında] Sağlam. Nana-şk’imişi tolepe k’evi on. Cozluği p’i oxmaraşa lemşis ordo lomç’epi gondums. (PZ-Cigetore) Annemin gözleri sağlamdır. Gözlüğü kullanmadan iğneye erken iplik geçiriyor. → k’ap’et’i


k’ialams → k’iyalams


k’iams → k’iyams


k’ibiri/ k’ibiyi (AH ~ ÇX)(AK) i. 1. Diş. K’ibiri ma3’k’unen. (AH-Lome) Dişim ağrıyor. Uşkuri dido k’ap’et’i ren. Kçiniz k’ibiri var-uğun. M3ika goncaxums do heşşo ipxors. (AH-Lome) Elma çok serttir. Yaşlı kadının dişleri yok. Biraz eziyor ve öyle yiyor. Si miz k’ibiri ulasiram ? (AH-Lome) Sen kime diş biliyorsun ? (= mec. Sen kime kötülük yapmak için fırsat kolluyorsun ?) P’ap’uliz k’ibiri var-uğun. Ala 3’opxer-şekeri nuk’uz molidumers do 3’u3’onums. (AH-Lome) Dedemin dişleri yok. Ama süslü şekerleri ağzının içinde emiyor. Berek k’ibirepe dido mot-işliç’amt’as. Ok’açxe k’ibirepe gadi3xiren. (AH-Lome) Çocuk dişlerini fazla fırçalamasın. Sonra dişleri kanlanıyor. Aşek furç’ate beres k’ibiri uşliç’ams. (AH-Lome) Ayşe fırçayla çocuğun dişlerini temizliyor. Kenkve k’ibirite uşkuri muç’o ç’k’omare ? (AH-Borğola) Seyrek dişlerle elmayı nasıl yiyeceksin ? K’ibiyepe a ç’it’a mank’ans. (HP-P’eronit) Dişlerim birazcık oynuyor. K’ibiyi doifurçi. (ÇX-Makret) (Kendi) dişlerini firçala. Dixçinaşi k’ibirepe gugaxvasinon do kenkva ix’vaginon. (AK-Döngelli) Yaşlı kadın olduğunda dişlerin dökülecek de seyrek dişli olacaksın. 2. Çark, testere, tarak gibi çentikli şeylerdeki çıkıntıların her biri. Xerxiz k’ibiri mabğu-doren. Babak m3ika eğe gyusumers. (AH-Lome) Testerenin dişleri körelmiş. Babam biraz eğe vuruyor. Ç’ağanaşi k’ibiyiten kolye ikips do x’alis dolik’idams. (HP-P’eronit) Yengecin “dişleri” ile kolye yapıp boğazına takıyor. Osmanis arguni oxmaru var-uçkin. Ek geçaps, ak geçaps do k’ibiri mubğaps. (AK-Döngelli) Osman balta kullanmayı bilmiyor. Oraya vuruyor, buraya vuruyor da körlestiriyor. Xerxi k’arfiz geçina k’ibiri mubğaps. (AK-Döngelli) Testereyi çiviye vurursan [çivi testereyi] körleştirir. Aya xamis k’ibiri xomabğeen. (AK-Döngelli) Bu bıçağın ağzı (= dişleri) körleşmiş. Cumadi-çkimik xerxişi k’ibiri diginz*anuşi olasiraleten gyuşiraps. (AK-Döngelli) Amcam testerenin dişi uzayınca eğe ile aşındırıyor. → k’ibri, k’irbi, ç’ibri

[dey. k’ibiri mabğen (AH) : Birinin [dat.] dişleri kamaşıyor. Birinin [dat.] dişleri ekşi bir şeyden uyuşup tedirginlik veriyor.] K’ibiri momabğu. (AH-Lome) Dişlerim kamaştı.

[dey. k’ibiri uk’ore3xams (AH-Lome) : (Gençler ya da çocuklar büyükleri) umursamıyor. Saygısız davranıyor. Çekinmiyor. Korkmuyor.] K’ibiri mik’ore3xaman. (AH-Lome) Beni umursamıyorlar.

[dey. k’ibiri ok’ore3xapams (AH) : (Gençlere) kendini saydırmıyor. Önemsettirmiyor.] K’ibiyi mot-ok’ore3xapam. (AH-Lome) Kendini kabul ettir. Kendini saydır. Kendini önemset.


k’ibiri-gamaxveri (AK) s. Dişleri dışa çıkmış. K’ibiri-gamaxveri k’oçepe k’ai var-ma3’onen. (AK-Döngelli) Dişleri dışa doğru çıkmış adamları beğenmiyorum.


k’ibri (ÇM-Mek’alesk’irit)(AŞ-Ok’ordule)(FN) i. 1. Diş. K’ibri oxomank’anen. (AŞ-Ok’ordule) Dişlerim hafifçe oynuyor. K’ibrişi 3’k’unate ğva elimbaren. (FN-Ç’anapet) Diş ağrısıyla yanak şişiyor. K’ibrepe mank’ans. (FN-Sumla) Dişlerim hafifçe oynuyor. Xasanik nop’in3’k’alete k’ibri içxinkams. (FN-Sumla) Hasan ince odun parçası ile (= kürdan ile) dişini kurcalıyor. 2. Çark, testere, tarak gibi çentikli şeylerdeki çıkıntıların her biri. → k’irbi, ç’ibri, k’ibiri/ k’ibiyi


k’ibri-oz*inz*gale (FN) i. Kürdan. → oz*inz*gale; 3kip’ola


K’ibrisi (PZ ÇM AŞ FN AH-Lome) i. Kıbrıs. K’ibrisi harbi diyu. (ÇM-Ğvant) Kıbrıs’ta savaş oldu. K’ibrisi ar ç’uç’ut’a ada ren. Ala stratecoba uğun. (AH-Lome) Kıbrıs küçücük bir adadır. Ama stratejik önemi var. → Kibrisi


k’ici (AK) i. Bir şeyin arkası, kenarı ya da köşesi. Oxoriş k’ici. (AK-Döngelli) Evin arkası.


k’iç’aci (AH-Borğola) i. Sivrisinek. → sivri-sineği


k’iç’i k’iç’i (ÇM) ü. Anamidi’nin dönerken çıkardığı ses. # Anamidi k’iç’i k’i ç’i / Nana-sk’ani dvayu biç’i. (ÇM-Ğvant) Anamidi k’iç’i-k’iç’i (diye ses çıkararak döndü) / Annenin erkek çocuğu oldu.


k’idums/ k’idups (HP ~ ÇX) EA har.f. İnşa ediyor. Axmetik oxoyi dok’idu. Ramizik-ti k’idums. (HP-P’eronit) Ahmet ev inşa etti. Ramiz de inşa ediyor. Farik bak’i gyoktaps. Ama ağne k’idasinon. (AK-Döngelli) Fahri ahırı yıkıyor. Ama yeni yapacak. → k’odums/ k’oduy

f.-i. ok’idu : İnşa etme. 3’anaşi oxori ok’idu guris miğun. (AK-Döngelli) Seneye ev inşa etmeyi düşünüyorum.

+ uk’idams/ uk’idaps EDA har.f. Biri için inşa ediyor. Axmeti do Ramizik Kemali do Mexmetis oxoyi uk’idaman. (HP) Axmet ile Ramiz, Kemal ile Mehmet için ev inşa ediyorlar.

+ ok’idapaps EA ett.f. İnşa ettiriyor. Ağne na-vok’idapi oxorişi duvari vopa3’apaminon. (AK-Döngelli) Yeni inşa ettirdiğim evin duvarını sıvatacağım.


k’ik’i (AK) i. Küçük çengelimsi. Kanca.


k’ik’ili[1] (ÇM) i. Çocukların dişilik organı.


k’ik’ili[2] (FN ~ AH) i. Gaga.


k’ik’ili[3]/ k’ik’il (AH ~ HP ÇX)(AK) i. Filiz. K’vateyik k’ik’il keliğu-doren. (AH-Lome) Kesilmiş olan şey filizlenmiş. Na-dolobdvi soğanik do dixa-makvalik k’ik’il kogamonç’u-doren. (AH-Lome) Ektiğim patates ve soğan filiz çıkarmış. Soğanik do dixa-makvalik mtelli k’ik’ili keliğu-dort’un. “Va-ixmarenma do bot’k’oçi. (AH-Lome) Soğan ve patates hep filizlenmişti. Kullanılmaz diye attım. Şa doxedi. K’ik’il eliğare. (AH-Lome) mec. Otura otura [= kelimesi kelimesine : “mümkün olduğu kadar otur”] filiz vereceksin (= çok tembelsin). NanakBrinci k’ik’ili gamiğasya do 3’k’aris gyont’onaps. (AK-Döngelli) AnnemPirinç filiz çıkarsındiye suya batırıyor. ≠ morci; k’ant’ari


k’ik’inoni (AK) s. Küçük çengelimsili. Kancalı. Fatoşik x’ucis k’ik’inoni kyupe dilik’idaps. Vidali kyupe niçaneps. (AK-Döngelli) Fatoş kulağına çengelli küpeyi takıyor. Vidalı küpeyi sıkarak tutturuyor.


k’ik’i3’a (PZ) s. Kıvırcık. Xasanişi bozomotaşi tomalepe k’ik’i3’a on. (PZ-Cigetore) Hasan’ın kızının saçları kıvırcıktır. → k’irk’i3’a, k’irk’ola


k’ilavi (PZ-Cigetore) i. Kenar. Şk’uni zuğaşi k’ilavis opşa k’umi on. (PZ-Cigetore) Bizim denizin kenarında çok kum var. Xasanik m3xulepe do3’ilu. Oxorişi k’ilavis elobğams. (PZ-Cigetore) Hasan armutları toplamış. Evin kenarına döküyor. Xasanişi dişk’alepe avlaşi k’ilavis elobğun. (PZ-Cigetore) Hasan’ın odunları evinin önündeki bahçenin kenarında dökülmüş halde duruyor. Xasani xendeğişi k’ilavis celagutun. (PZ-Cigetore) Hasan hendeğin kenarında duruyor. → çenare, çenari, kenari, kinari


k’ilidi (FN) i. Kilit. [< Far.] Nk’ola me3oneri hekol-hakole dido dokti-i, k’ilidi yekten geinçxilen. (FN-Ç’anapet) Anahtar takılı iken fazla o tarafa bu tarafa döndürürsen kilit hemen bozulur. → mk’ola; p’amp’u; suseri; k’unk’li


k’ilifi (AH) i. Kılıf. [< Arp.] Nanak k’oltuğepes k’ilifi mo3’k’ams. (AH-Lome) Annem koltukların kılıfını açıyor.[bıçak kılıfı] oçxe; k’ini


k’imluği (FN) i. Kimlik. Oxoyişa na-moxtu sivil polisik ogine k’imluği no3’iru do heşoten doloxe amaxtu. (FN-Ç’anapet) Eve gelen sivil polis, önce kimliğini gösterip öyle içeri girdi. → nufus-çağedi; kimliği


k’imp’iri (FN-Ç’anapet) i. Daha yeni oluşan çok küçük meyve ve sebze.


k’imp’irums (FN-Ç’anapet) EA har.f. Salatalıkları [aps.] çok küçükken hepsisni topluyor. ≠ k’ip’irams


k’inçi (PZ ~ HP-P’eronit) i. Kuş. Şk’u ceceğeni-k’inçi vobiyam do sift’eri p’ç’opumt. (PZ-Cigetore) Biz ceceğeniyi oynatıp atmaca yakalıyoruz. K’inçi jun. Korme va-jun. (PZ ~ AŞ-Jilen-Mzğem) Kuş uçar. Tavuk uçmaz. K’inçepe oşk’omoni dut’ay. (ÇM-Ğvant) Kuşlara yemlik (= yiyecek) bırakıyor. K’inçi obğeşa oşk’omale meşk’iğay. (ÇM-Ğvant) Kuş yuvaya yiyecek taşıyor. Cemali ceceğeni-k’inçi atmaca oç’opa şuk’ule oxuşk’uy. (AŞ-Ok’ordule) Cemal ceceğeniyi atmaca tuttuktan sonra serbest bırakıyor. Xasani ncaz ek’ut’k’obun do msucişa na-moxtasen k’inçepe çume(r)s. (FN-Ç’anapet) Hasan ağacın arkasına gizlenerek sarmaşığa gelecek kuşları bekliyor. K’işiz k’inçepe naylaz moputxun. (FN-Ç’anapet) Kışın kuşlar serendere uçuşuyorlar. Kva ot’k’oçu do k’inçis komuxvadinu. (= Kva ot’k’oçu do k’inçis komuxvalaminu.) (FN-Sumla) Taş attı ve kuşa isabet ettirdi. Xasanik na-ilu k’inçi çili-muşik ç’uxnums. (FN-Sumla) Hasan’ın vurduğu kuşun tüylerini karısı ateşte yakıyor. K’inçepek mu k’ai-ti t’rağoduman ! (FN-Sumla) Kuşlar ne güzel de cıvıldaşıyorlar ! K’inçi irdaşi yuvaşen geputxun. (AH-Lome) Kuş büyüyünce yuvadan uçar. K’at’uK’inçepe mot emk’utut’anya do tamo tamo nanç’en. (AH-Lome) KediKuşlar ürkmesindiye yavaş yavaş yaklaşıyor. K’inçi steri idi do komoxti. (AH-Lome) Kuş gibi gidip (= Çok çabuk gidip) geliver. K’inçik motalepe-muşi tamo tamo goputxinams do gyogams. (AH-Lome) Kuş yavrularını yavaş yavaş çevrede uçurup alıştırıyor. Osmanik k’inçi oiluşe iduşiK’inçik mot-mz*iromt’azya do kogyamxu do t’k’obu. (AH-Borğola) Osman, kuş vurmaya gittiğindeKuş beni görmesindiye çömelip saklandı. Ramizi k’incis nanç’en. (HP-P’eronit) Ramiz kuşa yanaşıyor. → k’vinçi, x’vinçi


k’inçina (PZ ~ AŞ) i. Küçük kuş. K’at’a ç’umanişi alisari k’inçina avla elajun. (ÇM-Ğvant) Her sabah kızılgerdan kuşu kapı önünden yukarı doğru uçuyor. # Alisari k’inçina / Mendrale domimçinay. (ÇM-Ğvant, anonim türkü) Kızılgerdan kuşu / Uzaktan bana haber gönderiyor.


k’inçona (ÇM) i. Kuşların yoğun olduğu yer.


k’inçxi (FN ~ HP) i. Soyulmuş kendir sapı. K’inçxiş ç’ak’la. (FN-Sumla) Kuru kendir kamışlarını birleştirip tutuşturarak yapılan aydınlatıcı araç. Nanak k’a’ta ç’umaniz daçxuri k’inçxite gamogzams. (AH-Lome) Annem her sabah ateşi kendir sapıyla tutuşturuyor. → k’linçxi


k’ini (ÇM ~ AŞ) i. Kın. Kılıf. Xami şeni k’ini doloç’uy. (ÇM-Ğvant) Bıçak için kınının içini yakıyor. Tabanca kemiç’ç’opu, kemiç’ç’opu. K’ini-ti kemiç’ç’opuk’k’o cepçart’t’u. (AŞ-Ortaalan) Tabancamı aldı, aldı. Kılıfını da almış olsaydı, döverdim. → oçxe; k’ilifi


k’inoni s. Kınalı. # K’itepez ma3’k’indi xepe k’inoni / Noğamisaz noğame var-unon-i ? (FN-Sumla, türkü) Parmakta yüzük, elleri kınalı / Geline damat gerekmez mi ?


k’ioms → k’iyoms


k’ip’irams (FN-Ç’anapet) EA har.f. Meyve ve sebze [aps.] henüz çok küçükken koparıyor. NanakBerepek şuk’a mot-k’ip’iramt’anya do dida-k’in3’uriten oşkurinams. (FN-Ç’anapet) AnnemÇocuklar küçük salatalıkları koparmasınlardiye dida-k’in3’uri ile korkutuyor. ≠ k’imp’irums


k’iravat’i (PZ ~ ÇM) i. Kravat. [< Fra.] Xasanişi k’iravat’i mç’itali on. Mç’itali Ayşeşi mandilis goşveri uğun dadali. (PZ-Cigetore) Hasan’ın kravatı kırmızıdır. Kırmızı Ayşe’nin başörtüsünde örülmüstür boncuk. Ali oxorişa muç’o moxt’asen k’iravat’i doli3’ay. (ÇM-Ğvant) Ali eve gelir gelmez kravatını çıkarıyor. # Dolink’oray do ali / 3’ikvaşi k’iravat’i / Ç’andra-ti maziranen / Mi ayoropen yat’i. (ÇM-Ğvant, anonim) Bağladı da boynuna / İpekten kravatı / Düğün de göreceğiz / Bakalım kimi seviyor. Utili kçe porçate dolibi k’iravat’i / Panda haşo ort’ana gamaçare k’omat’i. (ÇM-Ğvant, horonda atma türkü) Ütülü beyaz gömlek ile kravat tak / Eğer hep böyle olursan büyük bir araziyi satarsin (= satmak zorunda kalırsın). → kiravat’i; kravat’i; k’ravadi, k’ravati


k’irbi (PZ-Apso, Cigetore) i. 1. Diş. Beres k’irbi-muşite ntxiris cadginen. (PZ-Apso) Çocuk dişleri ile fındığı kıracak şekilde kavrayabiliyor (= dişleyebiliyor). Ar k’irbi a 3’ulu mank’as. (PZ-Cigetore) Bir dişim hafif oynuyor. 2. Çark, testere, tarak gibi çentikli şeylerdeki çıkıntıların her biri. → k’ibri, ç’ibri, k’ibiri/ k’ibiyi


k’irbi-cicili (PZ-Cigetore) i. Dişeti. K’irbi-cicilepe pupuli domayu. Ma3’unen. (PZ-Cigetore) Dişetlerim çıban oldu. Ağırıyor. → jijili, cicili[2], circili; ğencğili


k’irboni (PZ) s. ve i. Dişli. Dişi olan. Çemçve k’irbonik mundi-muşis var-3adums do ma cemadi3en. (PZ-Cigetore) Eksik dişli götüne bakmayıp da benimle dalga geçiyor.


K’irimi i. I. Kırım. P’ap’u-şk’imişi cuma K’irimişi harbis ğuru. (PZ-Cigetore) Dedemin kardeşi Kırım savaşında ölmüş. Bolşeviğepe K’irimi furunepe na-uğut’eype ogzaley. (ÇM-Ğvant) Bolşevikler Kırım’da fırınları olanları gönderdiler. Ma K’irimi so on va-mişk’un. (AŞ-Ok’ordule) Ben Kırım nerede bilmiyorum. P’ap’p’u-şk’imi K’irimişa harbişa idu. Ar daha va-gvaktinu. (AŞ-Ortaalan) Dedem Kırım’a harbe gitti. Bir daha dönemedi. K’irimi Uca-Mzugaşi hekole k’ele doskidun. (FN-Ç’anapet) Kırım Karadenizin öte tarafinda kalıyor. Ham bere hakşa muda moxtu ? K’irimişen mulun-i ? (AH-Lome) Bu çocuk şimdiye kadar neden gelmedi ? Kırım’dan mı geliyor ? K’irimişen na-bars ixik Arkabis zuğa dido ordams. (AH-Borğola) Kırım’dan esen rüzgâr Arhavi’de denizi çok büyütüyor. K’irimi Uça-Mzoğaşi Ukranya k’ele ren. (AK-Döngelli) Kırım Karadeniz’in Ukrayna tarafındadır

II. (ÇM) Ukrayna. K’irimi Rusepe keç’opey. (ÇM-Ğvant) Ukrayna’yı Ruslar aldı. → Uk’rani-msva, Uk’rayna, Ukranya


k’irk’eli (AŞ ~ FN) i. Halka biçiminde çörek. Simit. Dida berepe ok’upinay. K’irk’eli gurtay. (AŞ-Ok’ordule) Yaşlı kadın çocukları topluyor. Simit dağıtıyor. Bere mot-obgarinam. Ar k’irk’eli duyindri. (AŞ-Ortaalan) Çocuğu ağlatma. Bir simit ona al (= ona satın al). 3’ut’a bort’işa k’irk’eli dido k’ai doma3’onert’u. (FN-Ç’anapet) Küçükken simit çok hoşuma giderdi. → k’erk’eli; ≠ xalk’a


k’irk’i3’a (ÇM) s. Kıvırcık. Ali k’irk’i3’a tomalepe uğun. (ÇM-Ğvant) Ali’nin kıvırcık saçları var (= Ali’nin saçları kıvırcıktır/ Ali kıvırcık saçlıdır). Alişi tomalepe k’irk’i3’a on. (ÇM-Ğvant) Ali’nin saçları kıvırcıktır. → k’ik’i3’a, k’irk’ola


k’irk’ola (FN ~ AH HP) s. 1. Kıvırcık. 2. Kıvırcık saçlı. # K’irk’ola mskvaila muç’o t’ik’ani / Si domç’vi do domxali, gyuli-çkimi. (AH, anonim) Sanki kuzu gibi kıvırçık saçlı küçük güzel kız. Sen beni yaktın, pişirdin, sevgilim. → k’ik’i3’a, k’irk’i3’a


k’irk’oleri/ k’irk’oleyi (FN ~ AH) [< k’irk’olums fiilinin partisipi] i. Bükme tatlısı. Nanak handğa k’irk’oleyi ikoms. (FN-Ç’anapet) Annem bugün bükme tatlısı yapıyor.


k’irk’olums (FN ~ AH HP ÇX) EA har.f. 1. Kıvırıyor. Eminek bozo-muşişi ntomape k’irk’olums. (AH-Lome) Emine kızının saçlarını kıvırcık yapıyor. 2. mec. İşin içinden çıkılmaz hale getiriyor. Xasanik mu k’irk’olums, var-oxobo3’oni. (FN-Ç’anapet) Hasan ne entrikalar çeviriyor, anlayamadım.

part. k’irk’oleri : Kıvırlı. Kıvırarak. Kıvırılarak. 3’i3’ila k’irk’oleri cans. (AH-Borğola) Yılan kıvrılı olarak uyuyor. 3’oxleni gzape germapeşen k’irk’oleri golulut’u. (AH-Borğola) Eski yollar dağlardan kıvrılarak geçerdi.


k’irnap’i i. Kırnap. Kuru kendir liflerinden yapılan, çuval ve ayakkabı vs dikmek için kullanılan biraz kalınca iplik. Kyamilik na-elustu modvalu k’irnap’iten elaç’ums. (AH-Borğola) Kâmil yanı sökülmüş ayakkabıyı kırnapla dikiyor.


k’irums/ k’irups (HP ~ ÇX)(AK) EA har.f. Bağlıyor. Sarıyor. # Si Mp’olis golaxe(r) efendi steyi / Man ak dişka p’k’irup xamali steyi. (HP-Azlağa, türkü) Sen İstanbul’da efendi gibi oturuyorsun / Ben burada odun bağlıyorum hamal gibi. Nanak sarma k’irups. (AK-Döngelli) Annem sarma sarıyor. Ç’uburişi kerki gou3’k’ip do bincişi xeşi p’k’irup. (AK-Döngelli) Kestane ağacının kabuğunu soyuyorum (= söküyorum) da pirinç demetini bağlıyorum. → k’orums/ k’oruy; + ik’irams/ ik’iraps

+ uk’irams/ uk’iraps/ uk’irups EDA har.f. Birine bağlıyor. Birine ait bir şeyi sarıyor.


k’irza (HP ~ ÇX) i. [çoğ. k’irzape] Lahana ezmek için kullanılan ahşap mablak. Lux’u k’irzaten ar saat’i k’ayi ncaxare. (HP-P’eronit) Lahanayı k’irza ile bir saat iyice döveceksin. → ozaşa, cedvalaşe, ozaşe, k’orza


k’işi (PZ ~ AH HP ÇX)(AK) i. Kış. K’işişi ndğalepe mk’ule iyen. Yazi moxt’asi ndğalepe igunz*anen. (PZ-Cigetore) Kış günleri kısa oluyor. Yaz gelince günler uzuyor. K’işi şeni oşk’omale (= mçveri do lobiya) husuşa kok’op’k’arxi. On3xenis kodobdvi. (PZ-Cigetore) Kış için yiyecek (= un ve fasulye) şimdiden toparladım. Tavan arasına koydum. K’işi pşk’omaten deyi hust’eraşa mçveri do lobca mbağu komolabdvi. (ÇM-Ğvant) Kışın yiyeceğiz diye şimdiden un ile kuru fasulyeyi ambara koydım. K’işi oşk’omu şeni hust’işa mçveri do lobca dolabi komolabdvi. (AŞ-Ok’ordule) Kışın yemek için şimdiden un ve fasulyeyi dolaba koydum. K’işi ndğalepe 3’ulu iyen. Yazi moxt’asi ndğalepe irden. (AŞ-Ok’ordule) Kış günleri kısa oluyor. Yaz gelince günler uzuyor. K’işi ndğalepe mk’ule iyen. Yazi moxt’asi ndğalepe igunzanen. (AŞ-Ortaalan) Kış günleri kısa oluyor. Yaz gelince günler uzuyor. Yazi ndğalepe gunze iyen. K’işi moxt’asi ndğalepe imk’ulanen. (AŞ-Ortaalan) Yaz günleri uzun oluyor. Kış gelince günler kısalıyor. K’işiz k’inçepe naylaz moputxun. (FN-Ç’anapet) Kışın kuşlar serendere uçuşuyorlar. K’işişi ndğalepe 3’ut’a iyen. Yazi moxtayiz ndğalepe irden. (FN-Ç’anapet) Kış günleri kısa oluyor. Yaz gelince günler uzuyor. Yazişi ndğalepe didi iyen. K’işi moxtayiz ndğalepe i3’ut’anen. (FN-Ç’anapet) Yaz günleri uzun oluyor. Kış gelince günler kısalıyor. Cuma-çkimik “K’işiz mandalinape mod-t’roxut’andeyi tok’iten limxana guğamz. (FN-Ç’anapet) KardeşimKışın mandalinalar kırılmasındiye etrafına iple eğreltiotu sarıyor. K’işis k’oçi ikyunten. (FN-Sumla) Kış mevsiminde insan (kış uykusuna benzer duruma düşüp) tembelleşiyor. 3’k’ai-çkuni k’işiz k’ayi gyulun do yaziz dak’linen. (FN-Sumla) Bizim suyumuz kışın iyi akar ama yazın eksilir. Nz*emurepe iniz var-iz*irenan. So mu ikoman ? - K’işiz ncaşi ğormapez incirnan. (AH-Lome) Sincaplar kışın gözükmüyor. Nerede ne yapıyorlar ? - Ağaçtaki deliklerde kış boyunca uyuyorlar. K’işiz ndğalepe dido mk’ule iven. (AH-Lome) Kışın günler çok kısa olur. K’işluği dişka yazis gak’vatasen ki k’işi şakis k’ayi gamaxomasen. (AH-Lome) Kışlık odunu yazın kesebileceksin ki kışa kadar iyice kuruyacak. K’işiz lumcineri mja sabayleneri mja k’ala ok’in3’oren. (AH-Lome) Kışın akşamki süt sabahkiyle birlikte aynı kaba süzülür. Han3’o ma k’işişi enç’ina dişka var-miğun. (AH-Lome) Bu sene kışa yeterli odunum yok. Xarga geduzas ixenen. Oktiz var-ixenen. Oktiz na-vare xarga, k’işiz mtviri yomtvaşi meyixven. (AH-Lome) Odun istifi düz yerde yapılır. Rampaya yapılmaz. Rampa yerde yapacağın odun istifi, kışın üzerine kar yağınca yıkılır. Baziz k’işiz mtviri ak’vandana-ti var-mekçams. (AH, atasöz) Bazılarından kış aylarında kar istesen de sana vermezler (= Bazı insanlar nemrutluğundan kendisine yaramayan bir şeyin başkasına yaramasını istemez). K’işi moxtaşi ndğalepe mk’ule ix’ven. (AK-Döngelli) Kış gelince günler kısa olur. → inora (AH-Borğola); x’inua; x’inoba


k’işi-saat’i (PZ) i. Kış saati. Ham 3’ana t’axva-tutaşi eçi-do-vit’o-ar ndğas yazi-saat’işi k’işi-saat’işa kogolaft’it. (PZ-Cigetore) Bu yıl Ekim 31’inde yaz saatinden kış saatine geçtik.


k’işineri (FN)(AK) s. Kışlık. Kışın kullanılan. Pederik handğa k’işineri dişka xazirumz. (FN-Ç’anapet) Babam bugün kışlık odun hazırlıyor. K’işineyi dişka nayla tudele meşobğun. (FN-Ç’anapet) Kışlık odun serenderin bodrumunda yığılı halde duruyor. Xasanik nana-muşis k’işineri dişka gilumers. (AK-Döngelli) Hasan Annesi için kışlık odununu yukarıdan aşağıya indiriyor. → k’işluği; inoraşi


k’işluği (PZ)(AŞ)(AH) s. Kışlık. Kışın kullanılan. 3’o k’işluği dişk’a var-miğun. (PZ-Cigetore) Bu sene kışlık odunum yok. Ham3’o k’işluği dişk’a var-maxenes. (AŞ-Ok’ordule) Bu yıl kışlık odunu yapamadık. K’işluği dişka yazis gak’vatasen ki k’işi şakis k’ayi gamaxomasen. (AH-Lome) Kışlık odunu yazın kesebileceksin ki kışa kadar iyice kuruyacak. → k’işineri; inoraşi


k’iti i. I. Parmak. 1. El parmağı. Refik’ik ar mintxapes k’itite noğirams. (PZ-Cigetore) Refik birilerine parmakla işaret ediyor. Xasanis k’iti nak’vatasi xepepe-muşi din3xiyari iyen. (PZ-Cigetore) Hasan’ın parmağı kesilince elleri kanlanıyor (= kanlı oluyor). Mek’vateri k’iti mbela gvo3’ay. (ÇM-Ğvant) Kesik parmağın bezini soyuyor (= çıkarıyor). Bere k’it’i t’u3a soba non3’ay. Gvaç’vasen. (ÇM-Ğvant) Çocuk parmağını sıcak sobaya değdiriyor. Yanacak. Bexa bere k’ork’ot’i k’itite p’iji amuduy. (ÇM-Ğvant) Hatice çocuğa k’ork’ot’iyi eli ile ağzına koyuyor. Ali t’u3anoba ognapu şeni 3’ulu k’iti ncavla dolvon3’ay. (ÇM-Ğvant) Ali sıcaklığı anlamak için (= ölçmek için) serçe parmağını süte daldırıyor. Mbareri k’iti-şk’imi ç’ami dovisvisi cemofloxt’u. (ÇM-Ğvant) Şişik parmağıma ilâç sürünce şişkinliği indi. OxorzaGomoç’ondrasendeyi k’iti nonç’epi nik’oray. (AŞ-Ok’ordule) KadınUnuturumdiye parmağına ince ip bağlıyor. Biç’i-çkimiz mek’vateyi k’itiz kapka komoyodu. (FN-Ç’anapet) Oğlumun kesik parmağını kabuk bağladı. Ayxanik k’iti nik’vatu do t’k’ebiz nubun. (FN-Sumla) Ayhan parmağını kesti. Sadece deri tutuyor gibi. # K’itepez ma3’k’indi xepe k’inoni / Noğamisaz noğame var-unon-i ? (FN-Sumla, türkü) Parmakta yüzük, elleri kınalı / Geline damat gerekmez mi ? Nanak k’itiz na-goxedasen daz*i eşimet’aşi lemşiz uci nuç’umz do heşşo t’k’ebiz ni3onams. (AH-Lome) Annem parmağına batan dikeni çıkarırken iğnenin ucunu yakıp derisine öyle sokuyor. Doxtorik cuma-çkimişi k’itiz nç’ami nusumers. (AH-Lome) Doktor kardeşimin parmağına ilaç sürüyor. Hak’k’i dido yangazi bere ren. K’oltuğiz gamaşireyi yeepez k’iti amumers do gexarums. (AH-Lome) Hakkı çok yaramaz çocuktur. Koltuğun aşınmış yerlerine parmağını takıp yırtıyor. KemalikNek’na gon3’k’anya do ziliz k’iti nobaz*gams. (AH-Borğola) Kemal Kapıyı açsınlardiye zile parmağını basıyor. Didi-nana-çkimik k’it’i nik’vat’eren. Di3xiyi va-dadginen. (HP-P’eronit) Büyükannem parmağını kesmiş. Kanı durduramıyor. Fadime ok’o izaifu ki k’itis na-uğun ma3’k’indi gamustun. (AK-Döngelli) Fadime o kadar zayıfladı ki parmağında olan yüzük dışarı doğru çıkıyor. 2. Ayak parmağı. Xasanişi k’uçxeşi k’itepe k’oşk’ak3un. Muya şeni on var-mişk’un. (PZ-Cigetore) Hasan’ın ayak parmakların arası çürüyor. Nedendir bilmiyorum.

II. (ÇM) Tava vs’nin sapı. Ali t’ağani-k’iti noçxay. (ÇM-Ğvant) Ali tavanın sapını yıkıyor.[balta, tava vs’nin sapı] xit’iII


k’itxeri (FN ~ AH HP ÇX) s. [< ik’itxams[2]/ ik’itxoms/ ik’itxaps fiilinin partisipi] Okulda okumuş. Tahsil görmüş. K’itxeri k’oçi na-unon steri dulyaz amalen. (AH-Lome) Okumuş insan istediği gibi işe girebiliyor.


k’itxums/ k’itxoms/ k’itxops/ k’itxups (FN ~ ÇX)(AK) EDA har.f. Birine [dat.] soru [aps.] soruyor. Nana do babaşa na-miğun oropa mk’itxumna nanak çkva gyon3’onams. (FN-Ç’anapet) Annem ve babama olan sevgimi soruyorsan annem daha ağır basıyor. K’itxa şkuleMuslimani borezop’ons do p’ot’e var-ip’içvams. (FN-Sumla) SoruncaMüslümanımder, ama hiçbir zaman oruç tutmaz. A ya k’itxi. Çkunden mulun-i ? (FN-Sumla) Sor bakalım. Bizden mi geliyor ? “Ma mot-mk’itxomtmu tkvala ren ? Ali bere-skani va-ren-i ? (AH-Lome) “Bana sormayınne demek ? Ali senin çocuğun değil mi ? HemtepezTkva muda ulut ?” şo do k’itxit. (AH-Lome) OnlaraSiz neden gitmiyorsunuz ?” diye sorun. Berek baba-muşiz k’itxoms do heşşo nena mek’vatums. (AH-Lome) Çocuk babasına soruyor da öyle söz veriyor. Heya muşebura dimtinen. Çku şa mk’itxoman-i ? (AH-Lome) O kendi başına dikleşiyor. Bize sormuyor ki. Nuranik komoliz uğun-i var-uğun-i ya do çkar var-k’itxoms. Muntxa unon yoç’opinapams. (AH-Lome) Nuran kocasınaVar mı ? Yok mu ?” diye hiç sormaz. Ne isterse satın aldırır. Ma ar mutu bikomt’aşi ipti ti-çkimiz p’k’itxom. (AH-Lome) Ben bir şey yaparken önce kendime soruyorum. Berek ar mutu mk’itxaşi baba-muşik mok’ucoxums do coğap’i meçams. (AH-Lome) Çocuk bir şey bana sorduğunda babası azarlayarak cevap veriyor. O3’k’edu. Bere-muşi gemzuli steri ren. Baba-muşik k’itxu : “Mu gomç’un ?” ya do. BerekMa mutu var-momç’un. Nciri komomixtuya u3’u. (AH-Borğola) Baktı. Çocuğu üzgün gibi. Babası da sordu : “Ne derdin var ?” diye. Çocuk : “Benim derdim yok. Uykum geldidedi. Na-var-açkinasen mutu k’itxaşi nosi apaşen. (AH-Borğola) Bilemeyeceği bir şeyi sorunca aklı karışır (= şaşırır). “Berepez Lazuri uçkinan-i ?” ya do muntxanepe k’itxoms. (AH-Borğola) “Çocuklar Lazca biliyorlar mı ?” diye bir şeyler soruyor. Dido k’ap’ineri şvanums. K’itxit. Daç’k’indu-i ? (AH-Borğola) Çok çabuk soluyor. Sorun. Yorulmuş mu ? Nanak Saat’i nak’o ivu ?” ya do mk’itxuşiSaat’i jur do gveri divuma bu3’vi. (AH-Borğola) AnnemSaat kaç oldu ?” diye sorduğundaSaat iki buçuk oldudedim. Ar duyla ikomt’aşi hemuşi çkineris k’itxare. (AH-Borğola) Bir iş yaparken onun bilginine soracaksın (= danışacaksın). Goişi, k’at’ayya haşo moğodam. Na-var-miçkin şeyepe mk’itxom. (HP-P’eronit) Goişi, sürekli bana böyle yapıyorsun. Benim bilmediğim şeyleri soruyorsun. P’ap’ulik mota-muşis mutxanepe k’itxups. (AK-Döngelli) Dedesi torununa bir şeyler soruyor. → ik’itxams[1] ve onun altında uk’itxams[1], iç’itxay ve onun altında uç’itxay

f.-i. ok’itxu : Soru sormak. Skanda ağne na-ok’itxu minon ondepe (= şeyepe) megincğonup. (AK-Döngelli) Sana yeni sormak istediğim şeyleri gönderiyorum [eşb. ik’itxams[2]/ ik’itxaps fiilinin f.-i.]

part. k’itxe(r)i : Soru sorarak. [eşb. ik’itxams[2]/ ik’itxaps fiilinin partisipi.]

yoks.part. uk’itxu : Sormadan. Uk’itxu, uxesap’u muşebura nacinen do m3udiş ibadgalen. (AH-Lome) Sormadan, hesaplamadan kendi kendine dayanıp boşuna debeleniyor. Galeşen na-moxtasen k’oçik mitişen uk’itxu 3’k’ari mtelli gamoçodinams do milleti kamut’alams. (AH-Lome) Dışarıdan gelen adam, kimseye sormadan suyu hepten boşaltıp milleti ortada bırakıyor.

[eşb. ik’itxams[2]/ ik’itxaps fiilinin yoksunluk partisipi.](→ uk’itxeli)

+ ok’itxapams/ ok’itxapaps EDA ett.f. Birinin soru sormasını sağlıyor. [eşb. ik’itxams[2]/ ik’itxaps fiilinden türen ettirgen fiil : Okutuyor.]


k’it’a i. Kıta. Arap’istani Asya-k’it’az ren. (AH-Lome) Arabistan Asya kıtasındadır. Uk’rayna nam k’it’aşi memleketi ren ? (AH-Lome) Ukrayna hangi kıta ülkesidir ?


k’it’ip’irozi/ k’it’ip’iyozi (AH ~ HP ÇX)(AK) s. Cimri. Dido k’it’ip’iyozi k’oçi ren. Çkar geç’areri var-xarcums. (AH-Borğola) Çok cimri adamdır. Hiç para harcamaz. Ok’o k’it’ip’irozi k’oçi ren ki mitis 3’k’ari bile var-meçaps. (AK-Döngelli) O kadar cimri adamdır ki kimseye su bike vermez. → 3’im3’imi; nak’isi; xinç’ç’i; xesisi; t’at’i-mç’veri; dey. [çok cimridir] rak’anişi mskveris-ti nunç’vals; m3’k’iriz xardali gamimers


k’ivi i. Kivi [< Maorice= Yeni Zelanda’nın yerli dili] bitkisi ve onun meyvesi. Sabrik k’ivi do3’ilu do ha3’i avlas ok’obğams. (FN-Sumla) Sabri kivi meyvesini topladı. Şimdi kapıya yığıyor. → kivi


k’iyalams/ k’ialams (FN ~ AH-Lome) Eø har.f. Tavuk [erg.] ötüyor. Kotumek kodosku-i, p’eya ! Dido k’iyalamz. (FN-Ç’anapet) Tavuk yumurtladı mı, acaba ! Çok ötüyor. Kotumepek makvali doskva şkule k’iyalams. (AH-Lome) Tavuklar yumurtladıktan sonra öter. → k’ark’alay; k’ağanuy; k’ark’alaps; k’i(y)ams, k’riyay


k’iyams/ k’iams (PZ)(FN) Eø har.f. I. Kuş ya da horoz [erg.] ötüyor. Andğa ordo moviseli. P’i pşk’omisi k’uk’uk dok’iyu. Cemojginu. (PZ-Cigetore) Bugün erken kalktım. Yemek yememişken guguk kuşu öttü. Yendi beni. T’orocina amseri opşa k’iyamt’es. P’iya muya ağodes ? (PZ-Cigetore) Güvercin yavruları bu gece çok bağırıyorlardı. Acaba bir şey mi oldu ? Ğomamci avlaşi ogineni m3’k’oz ar mğuk dotanuşa dok’iyu. (FN-Ç’anapet) Dün akşam evin önündeki karayemiş agacında bir baykuş sabaha kadar öttü. → k’riyay; k’iyoms/ k’ioms; x’iraps

II. (PZ) Kadın veya çocuk [erg.] ince ses ile bağırıyor. Berek k’iyams. 3i3a p’icis komeludvi do mo-k’iyamt’as. (PZ-Cigetore) Çocuk bağırıyor. Emziği ağzına ver de bağırmasın.

+ uk’iyams ED har.f. a. Erkek, kadın veya çocuk [erg.] belirli birine [dat.] bağırıyor. Laç’is vuk’iyasi aşk’urinen do celuk’ap’ams. (PZ-Cigetore) Köpeğe bağırdığımda [köpek] korktuğundan aşağıya koşuyor. b. Erkek, kadın veya çocuk [erg.] birine [dat.] kızıyor. Xasanik Ayşes uk’iyu şeni Ayşe guri-cet’ineri on. (PZ-Cigetore) Hasan Ayşe’ye kızdığı için Ayşe’nin yüreği buruktur (= üzgündür).

III. (PZ) Kedi [erg.] miyavlıyor. Ar gale gamo3’erit ç’i k’at’uk mo k’iyams ? (PZ-Cigetore) Bir dışarı bakın ki kedi neden miyavlıyor ? → k’riyayIV; 3’iyay; ğirams; mğiroms; p’iyoms, p’iyaps


k’iyana (AH) i. [pek nadiren] Dünya. Topuri-çkunişi nostoniz ar kogo3’k’edi. K’iyanaz enni k’ayi topuri haya ren. (AH-Lome) Balımızın tadına bir bakar mısın ? Dünyanın en güzel balı budur. Ham k’iyanaz çkar var-bixeli. Uçaşa gomduni. (AH-Lome) Bu dünyada hiç gülmedim (= mutlu olmadım). Hayatım boşa geçip gitti. 3’anağani-tkvanik k’aobape, mskvanobape do xelobape mogiğan. Ağani 3’ana mtelli k’iyana do k’oçinoba şeni cumalobaşi do dalobaşi ar 3’ana ivas. (AH-Lome) Yılbaşınız size iyilik, güzellik ve mutlulukları getirsin. Yeni yıl tüm dünya ve insanlık için kardeşlik bir yılı olsun. Nepali k’iyanaz so eloç’abun ? Ma xaretaz yeyi-muşi zoyila maz*iren. (AH-Lome) Nepal ülkesi dünyanın neresindedir ? Ben haritada onun yerini (= onun nerede bulunduğunu) zor bulabiliyorum. Amerik’a nak’o imencelaz do izenginasen, k’iyanas-ti hek’o fuk’araluği irdasen. (AH-Lome) Amerika ne kadar güçlenip zenginleşecekse dünyada o kadar yoksulluk büyüyecek. → kiana, kiyana, keyana; dunya


k’iymeti i. Kıymet. [< Arp.] Cuma dido giyonut’aşi cumalobaz-ti k’iymeti var-aven. (AH-Lome) Kardeşin çok olunca kardeşliğin de kıymeti olmuyor.


k’iymetli s. Kıymetli. [< Arp. + Tür.] Sevimis k’iymetli ar mutu uğut’aşi xvala bere-muşişe gamoxvebun. (AH-Lome) Sevim’in değerli bir şeyi olunca ancak kendi çocuğuna vermeye kıyabiliyor. → mudara[1]


k’iyoms/ k’ioms (AH) Eø har.f. Horoz [erg.] ötüyor. Mamulik k’iyoms. Dotanu-doren. (AH-Lome) Horoz ötüyor. Sabah olmuş. Malte-çkimişi mamulik serişi gverdis-ti k’ioms. (AH-Borğola) Komşumun horozu gece yarısında da ötüyor. → k’iyams/ k’iams, k’riyay; x’iraps


k’izaği (AH) i. Kızak. Berobaz mtviri mtvat’uşi mskalaz gepxedut’it do mskalate k’izaği steri bijuyinamt’it. (AH-Lome) Çocukluğumuzda kar yağınca ağaç merdivene binip merdivenle kızak gibi kayardık. → sk’afindi-ost’ulinaşe; ost’vaşeII, mturi-ost’vaşe; osurinoni; sinik’iyi; gelastvinoni; kizaği; [kızak ya da kayak : cost’ulinaşa, dest’ulinaşa; ost’ulinaşe, mturi-ost’ulinaşe; ost’vinaşe; osurinale]


k’izi (HP ~ ÇX) i. Kaşık. 1. Kaşık. Sofra aracı. Se(r)entis tude berepek istere(r)enan. T’axeyi t’abağis ç’anç’axoni k’izi do ç’at’ali naşkve(r)enan. (HP-P’eronit) Serender altında çocuklar oynamış. Kırık tabakta çamurlu kaşık ve çatal bırakmışlar. Ramizik gyai didi k’iziten amidumers. (HP-P’eronit) Ramiz yemeği büyük kaşıkla ağzına koyuyor. Berek pilavis k’izi dumers. (AK-Döngelli) Çocuk pilava kaşığı daldırıyor. 2. [ölçü birimi] Kaşıklık. Memetik ar k’izi gyari bile uşleps. (AK-Döngelli) Mehmet bir kaşık(lık) yemeği bile esirgiyor. → k’uzi


k’i3i (AK) i. Taştan oyulmuş içi derin tepsi. Pleki. Xaccek k’i3is n3omi gedumers. (AK-Döngelli) Hatice k’i3iye hamur koyuyor. → gest’a, cest’a, grest’a/ gresta


-k’k’o → -k’o


k’lavi[1] (HP) El bileği. → xeş-ali; xanç’eli, xenç’eli


k’lavi[2] (ÇX) Kol. → xanç’ali[1]


k’lemuri (PZ ~ ÇM) i. Açık ateş üstüne kazan asmak için kullanılan çengelli demir zincir. Ocak zinciri. Ayşek k’işi-tutas daçxuri ogzu. Ç’uk’alis lu kek’ubğu. K’lemuris kocelabu. A k’ale inçxunams. A k’ale-ti lu cibums. (PZ-Cigetore) Ayşe kış ayında ateşi yaktı. Kazana lahanayi koydu. Zincirli kancaya astı. Bir taraftan ısınıyor. Bir tafartan da lahanayı pişiriyor. K’lemuri ot’vebi jindo k’o3’vobun. (ÇM-Ğvant) Ocak zinciri ocağın üstünden asılıdır. → k’remuli, k’ermuli, k’eremuli


k’limeri/ k’limeyi (PZ ~ FN)(HP) [part. < ak’nen] Tutunmuş. → k’nimeri (AH)


k’linçxi (PZ ~ AŞ) i. Kendir sapı. → k’inçxi


k’nimeri/ k’nimeyi (AH) part. Tutunmuş. < ak’nen. → k’limeri


-k’o/ -k’k’o/ -k’on/ -k’onna [Dilek kipi göstergesi]

I. (PZ ~ AŞ) [-k’o/ -k’k’o] [PZ-ÇM-AŞ diyalektlerinde 1’inci ve 2’nci şahıs çoğul göstergesi {-t}, dilek kipi göstergesinin arkasına eklenir. Ayrıca 3’üncü şahıs çoğul geçmiş zaman göstergesi {-es/ -ey} ile dilek kipi göstergesi, birleşip {-ek’es}(PZ), {-ek’oy}(ÇM ~ AŞ), {-ek’os}(AŞ-Dutxe) şekillerini alır.] Alis m3udişi ar mutxa du3’vek’es hişo hersi mvalen ç’i k’oçişi sifet’is naft’ilen. (PZ-Cigetore) Ali’ye yalandan bir şey söyleseler öyle sinirleniyor ki adamın suratına dalıyor. Na-dolomoxunu şeni hik’u xayifi miğun. Ar k’o gişk’urt’uk’o. (ÇM-Ğvant) (O beni) kandırdığı için o kadar kinim var. Bir bilseydin. Him flamuri oxori zade mok’vatven. Cep’k’vatik’ot. (AŞ-Ok’ordule) O ıhlamur (ağacı) evi çok kapatıyor. Keselim (= Kesseydik). Him flamuri Alişi oxori zade mok’utus. Gopşk’orik’ot. (AŞ-Ok’ordule) O ıhlamur Ali’nin evini çok kapatıyor. Budasak (= Budasaydık). Sumelaşa mapxa ora idik’k’o vrossi iyasert’t’u. (AŞ-Ortaalan) Sümela’ya güneşli zamanda gitseydin iyi olurdu.

II. (FN) [-k’o/ -k’on] Oxorca-çkunizAşeş bozo biç’i-çkimiz komepçik’oya do dolangonen. (FN-Sumla) Bizim hanımAyşe’nin kızını oğluma vereydimdiye çok istiyor.

III. (AH) [AH diyalektlerinde dilek kipi, diğer diyalektlerin tersine, zorunlu olarak -k’o ekini almaz. Ayrıca yöreye göre ve kişiye göre oldukça değişik biçimleri gösteriyor. Bu konuda ileri ve ince alan araştırmaları gerekmektedir.]

IV. (HP)(AK) [-k’on/ -k’onna] Hemtepe oxoriz t’eskonna ! (*) (HP-P’eronit) Onlar evde olsaydılar ! [(*) /s/ konsonunun arkasına geldiğinde -k’onna eki -konna şeklinde telâffuz edilir. FN-AH-HP-ÇX diyalektlerinde /s/, /ş/ ve /x/ arkasına gelen fırlatmalı konsonlar kurallı olarak fırlatmasızlaşır.] Xasani-sterepe p’ant’a mix’oont’uk’on k’at’a dulya voçodinap’t’it. (AK-Döngelli) Hasan gibiler her zaman yanımda olsaydı her işi bitirirdik. Kva mastolu. Var-vimt’e(r)et’ik’on t’uva mumat’asint’u. (AK-Döngelli) Bana taş attı (= kelimesi kelimesine : “bana doğru taş atıldı”). Eğer kaçmasaydım az kalsın bana çarpacaktı.

V. (ÇX) [-k’o] K’oi Melen-Sarpişa ilet’uk’o ! (ÇX-Çxalazeni, TM) Keşke Melen-Sarpa gidilseydi !


k’o[1] (PZ ~ HP) z. Keşke. K’o derdepe-şk’imi gişk’urt’uk’o ! (PZ ~ AŞ) Keşke dertlerimi bilseydin ! Haşo goiniğu do sifet’is ar moç’apxams ç’i ar k’o gişk’ut’uk’o ! (PZ-Cigetore) Böyle gerilip de suratına bir vuruyor ki bir bilseydin ! Ma na-mağodu dulya ar k’o gişk’ut’ek’es ! P’ot’e na-var-iyen dulya ! (PZ-Cigetore) Bana olan işi bir bilseniz ! Hiçbir zaman olmayacak iş ! Xergite 3’ari moyones. Ar çaçxalams, ar çaçxalams ç’i k’o z*irik’o ! İxelat’u. (PZ-Cigetore) Ark ile su getirdiler. Bir sesleye bir sesleye akıyordu ki görseydin ! Sevinecektin. # Hakole melenk’ale / K’o goimbuk’o xinci / Amseri va-memalen do / Meft’ar oç’ume limci. (ÇM-M’ek’alesk’irit) Burdan karşıya / Keşke köprü uzanmış olsaydı / Bu gece gelemiyorum da / Yarın akşam geleceğim. Na-dolomoxunu şeni hik’u xayifi miğun. Ar k’o gişk’urt’uk’o ! (ÇM-Ğvant) (O beni) kandırdığı için o kadar kinim var. Bir bilseydin ! → k’oi/ k’oyi (ÇX)


k’o[2] (FN ~ AH HP ÇX) s.-e. Kadar. Kçeşi urz*eni k’ayi gi3’onsna na-ginon k’o ezdi. (AH-Lome) Beyaz üzüm seversen istediğin kadar al. Skani k’o ma-ti komiğun. (AH-Lome) Senin kadar bende de var. Hemuk si coğori k’o var-kşinoms. (AH-Lome) O seni köpek kadar saymaz. Oxorca sum ndğa ren noxen do ar fot’a k’o getasule var-açodinu. (AH-Lome) Kadın üç gündür uğraşıyor da bir bohça kadar (= kelimesi kelimeine : bir peştamal kadar) bahçeyi bitiremedi. Xuseni skani jur k’at’i k’o koren. (AH-Lome) Hüseyin senin ikimislin kadar var. Handğa Arkabişa bulur. Xut-aşi ndğa k’o dulya miğun. Gobiktaşa oç’aruz ara mepçam. (AH-Lome) Bugün Arhavi’ye gidiyorum. Beş-altı gün kadar işim var. Geri dönünceye kadar yazışmamıza ara veriyorum. Arabak na-eç’opasen k’o mobok’idaten. Navayi k’ap’ulate biğaten. (AH-Lome) Arabanın alacağı kadar yükleyeceğiz. Gerisini sırtımızla götüreceğiz. → şuk’uri; şuk’u; k’onari


k’obo (FN) s. (elma, armut, erik, şeftali gibi şekerli tadı olan meyve hakkında) Olgunlaşmamış. Ham. Jimolaz na-ek’adgin m3xuli var-moinç’u. K’obo ren. (FN-Ç’anapet) Evin arkasındaki armut olgunlaşmadı. Hamdır. → xanç’eni[2]; ≠ ğiz*i


k’occa (FN ~ AH) s. Kocaman. Koskoca. K’occa kitabi ar ndğaz gamaçodinams. (FN-Sumla) Kocaman kitabı bir günde bitiyor (= sonuna kadar okuyor). K’occa berek lumcişa gzaz cgiyalams. (AH-Lome) Kocaman çocuk akşama kadar yolda koşuyor. Oxorcak k’occa bere k’at’uşi motali steri moikaçams do dulyaşe ulun. (AH-Lome) Kadın kocaman çocuğu kedi yavrusu gibi kucaklayıp işe gidiyor. Ç’e ! K’occa k’oçik bere steri ç’irinoms. (AH-Lome) Yahu ! Koca adam çocuk gibi zırıldıyor. K’occa berek nana-muşi k’at’a suntxa idasen ek’abgars. (AH-Lome) Kocaman çocuk annesi nereye giderse arkasından ağlıyor.


k’oçi/ k’oç i. İnsan. Adam. Koca. I.1. İnsan. K’oçi ğurasi inda gvak’aiben. (ÇM-Ğvant) İnsan ölünce ısısını kaybediyor. Sum 3’ana var-izirasi k’oçi imendranen. (AŞ-Ok’ordule) Üç yıl görünmeyince insan uzaklaşıyor. Noğayi k’oçepez çxindi jin okaçunan. (FN-Ç’anapet) Çarşılı insanlar kibirli olurlar. (Burunları yukarıda olur). 3’anape sole golaxtu var-gaçkinaşa k’oçi ibaden. (FN-Ç’anapet) Senelerin nerden geçtiğinin farkına varmadan insan yaşanıyor. Sufra udodgu k’oçi var-işkven. (FN-Ç’enneti) Eve gelen misafire sofra kurulmadan yol verilmez. K’işis k’oçi ikyunten. (FN-Sumla) Kış mevsiminde insan (kış uykusuna benzer duruma düşüp) tembelleşiyor. K’oçi doğurayis şuri-muşi n3aşa yulun. (FN-Sumla) İnsan ölünce ruhu göğe çıkar. Tok’i tok’iz mem3xveri, k’oçi k’oçiz mem3xveri. (FN-Sumla, atasözü) İp ipe eklidir, insan insana eklidir (= birbirinin akrabasıdır). Xvala oxorcaz ham dulyape muç’o axenen ?” ya do k’oçi goişaşen. (AH-Lome) “Yalnız kadın bu işleri nasıl yapabilir ?” diye insan şaşırıyor. K’anseriz çkar çare var-uğun. K’oçi ar niç’opazna a sum-otxo tutaz tamo tamo ndğulun do gamastun. (AH-Lome) Kanserin hiç çaresi yok. İnsan bir yakalanırsa bir kaç ay içinde eriyip gider. K’oçinoba, k’oçepeşi cumaloba oxo3’onaşi çodinas eçkindun. (AH-Borğola) İnsanlık, insanların kardeşlik anlayışı sonucunda oluşur. Hem coğoik k’oçi imxors. Ti içvi. (HP-P’eronit) O köpek insanı ısırır. Kendini kolla. 2. Yetişkin erkek insan. Adam. Ali komoli k’oç on. Muç’o-ti on, it’uy. K’oçi norgay. (ÇM-Ğvant) Ali yiğit adamdır. [Olan şeyleri] nasıl olsa olduğu gibi söylüyor. [Karşıdaki] adamın yüzüne dikiyor. Evedi menç’işit. K’oçi laç’i oxrosk’inay. (AŞ-Ok’ordule) Çabuk yakalayın. Adam köpeği öldürüyor. K’oçi k’ai k’aiXami-çkimi si giğunya do kodolomak’idu. (FN-Sumla) Adam durup dururkenBıçağım sendediye başıma belâ oldu. Hem na-zop’on nenape k’oçiş guris gant’en. (FN-Sumla) O senin söylediğin kelimeler adamın yüreğine batıyor, saplanıyor. Alik lumcaşi k’oçepe çkunde komok’ut’alams. (AH-Lome) Ali akşam olunca adamları bize salar. (= Ali insanları başından savıyor.) Çilei k’oçepe k’ala mo-ğarğal. (ÇX-Makret) Evli erkeklerle konuşma. 3. İyi huylu ve insaniyetli kimse. Guri mvalasi k’oçi st’eri var-ilak’iday do becğay. (ÇM-Ğvant) Kızınca adam gibi konuşmuyor. Bağırıyor. Ham kianas k’ai oskidinu şeni k’oçi steri k’oçi ivare. (FN-Sumla) Bu dünyada iyi yaşamak için adam gibi adam olacaksın. İri steri si-ti k’oçi ivi. (AH-Lome) Herkes gibi sen de adam ol. Ha gomtes skani-steri k’oçi va-ren. (HP-P’eronit) Bu çevrede senin gibi adam yok. 4. Birinin hizmet ve maiyetinde bulunan kimse. Adam. K’oçepes amşk’orines. (PZ) Adamlar acıkmış. Ham ndğa Ali k’oçi ok’açu. Çayi o3’ilapay. (AŞ-Ok’ordule) Bu gün Ali adam tuttu. Çay toplatıyor. 5. Adamcağız. Kendisine karşı sevgi veya acıma duyulan erkek. K’oçi sk’ani şeni na-var-u muti var-on. Xolo-ti moy var-mok’3’ondun ? (ÇM-Ğvant) Adamcağız senin için yapmadığı bir şey yok. Hala niye beğenmiyorsun ? K’oçi mtelli xvala xvala kodoskidu. (AH-Lome) Adamcağız yapayalnız kaldı.

II. Koca. Emines k’oçi duğuru do şira kodosk’udu. (PZ-Cigetore) Emine’nin kocası öldü de dul kaldı. Ayşe k’oçi-muşi e3’ubğay. (ÇM-Ğvant) Ayşe kocasını kışkırtıyor. Nusa k’oçi duğuru do cuma-muşi osk’edinay. (AŞ-Ok’ordule) Gelinin kocası öldü de kardeşi besliyor. Nusa irote koç’i-muşi mutxanepe numçinay. (AŞ-Ok’ordule) Gelin her zaman kocasına bir şeyle haber yolluyor. Nusa k’oçi-muşi ogzalu. 3’ari ek’vobay. (AŞ-Ok’ordule) Gelin beyini gönderdi. Arkasından su döküyor. K’oçi-şk’imi domiğuruk’k’o kok’obitorart’u. (AŞ-Ortaalan) Kocam ölecek olsa mahvolurdum. Fadimeşi k’ociz dido asinapen. Çkar nuk’u var-dadven. (FN- Ç’anapet) Fatmanın kocası çok konuşabiliyor. Hiç çenesi durmuyor. K’oçi-çkimi a3’i va-ren. Limci k’ele xolo mugaluna hoz*irop. (AK-Döngelli) Kocam şu anda yok. Akşama doğru yine gelebilirsen bulursun. → komoci; p’alik’ariII; komoli[2B]-II; kimoli[1]; kimoci; noğameV-VIII; p’ark’ali


k’oçinoba (AH) i. İnsanlık. 1. İnsanca davranış. Si, skiri, k’oçinobaz kogamaxti-doren. (AH-Lome) Sen, yavrum, insanlıktan çıkmışsın. K’oçinoba, k’oçepeşi cumaloba oxo3’onaşi çodinas eçkindun. (AH-Borğola) İnsanlık, insanların kardeşlik anlayışı sonucunda oluşur. K’oçinoba şeni na-ixenen mteli dulya k’ai iven. (AH-Borğola) İnsanlık için yapılan bütün işler iyi olur. 2. İnsanların tümü. 3’anağani-tkvanik k’aobape, mskvanobape do xelobape mogiğan. Ağani 3’ana mtelli k’iyana do k’oçinoba şeni cumalobaşi do dalobaşi ar 3’ana ivas. (AH-Lome) Yılbaşınız size iyilik, güzellik ve mutlulukları getirsin. Yeni yıl tüm dünya ve insanlık için kardeşlik bir yılı olsun. Lazi kulturaşi oskedinu mteli k’oçinobaşi mxuci meçamute iven. (AH-Borğola) Laz kültürünün yaşatılması bütün insanlığın omuz vermesi ile olur. Ağan-3’anak mteli k’oçinobas k’aoba do xelobape muğas. (AH-Borğola) Yeni yıl, tüm insanlığa iyilik ve mutlulukları getirsin. → k’oçonoba, k’oçoba


k’oçoba (AK) i. İnsanlık. Dibadi do ar k’oçoba var-gaguru. (AK-Döngelli) Yaşlandın da (= ihtiyarlandın da) bir insanlık öğrenemedin. → k’oçonoba, k’oçinoba


k’oçonoba (PZ)(FN-Ç’anapet) i. İnsanlık. 1. İnsanca davranış. Ham Xasanis soti k’oçonoba var-nusun. (PZ-Cigetore) Şu Hasan’a hiç insanlık sürünmemiş. On3oruten mkveri muşen n3oruman ? Hemu-şeni k’oçonoba goruman. (FN-Ç’anapet) Elekle unu niye elerler ? Onun için insanlığı ararlar ! 2. İnsanların tümü. K’oçonobaz cgina var, cumaloba uk’oremz. (FN-Ç’anapet) İnsanlığın kavgaya değil, kardeşliğe ihtiyacı var. → k’oçinoba, k’oçoba


k’oçuği i. Gocuk. Gale gamulut’uşi k’ai dolikunu doMo-bişuvert’aya do jin-ti k’ocuği komoikunu. (AH-Borğola) Dışarı çıkarken iyi giyindi veIslanmıyayımdiye üstüne de gocuk giyindi.


k’oç’i (AH ~ HP ÇX) i. I. (AH-Lome) Ayak bileği. → k’uçxe-men3xuli; k’onç’i

II. (HP-P’eronit) Ayak bileğindeki kemik çıkıntısı.


k’oda (PZ ~ AŞ) i. I. (PZ-Apso)(ÇM ~ AŞ) Ahşap duvar. Ahşaptan bölme duvar. K’odas lobca nobği. (PZ-Apso) Duvara fasulye tohumu at ki dursun. (= Laf anlamayana anlatmak ne kadar zor !) K’oda eyiyonay. (ÇM-Ğvant) Ahşaptan duvarı örüyor. Ali k’oda mut-ort’ape not’ambay. (ÇM-Ğvant) Ali duvara bir şeyler yapıştırıyor. K’oda muxi konoç’adi. Mutonpe movubar. (ÇM-Ğvant) Duvara çivi çak. Bi şeyler asacağım. T’opi k’oda nontxasi goikten. (ÇM-Ğvant) Top duvara vurunca geri dönüyor. K’oda noşk’erite celağaruy. (ÇM-Ğvant) Duvarda yukarıdan aşağıya kömür ile çiziyor. K’oda celvoğarams do boya oxenoni dikums. (AŞ-Ok’ordule) Duvarı çiziyor da boya sürülecek (= sürülmesi gereken) duruma getiriyor. Xop’e k’oda nodgun. (AŞ-Ok’ordule) Kürek duvara yaslanmış halde duruyor. K’oda na-celabun on3oru komomiği. (AŞ-Ok’ordule) Duvarda asılı duran eleği bana getir. K’oda ğap’i ağani dobusvit.K’uk’malepe hiko mo-eladgum. (AŞ-Dutxe) Duvarı yeni boyadık. Güğümleri oraya koyma. → darabaII

II. (PZ-Cigetore) Duvar. K’odaşi kvalepe dişiru. Aşk’va mo3’ixven. (PZ-Cigetore) Duvardaki taşlar aşındı. Artık akıp dökülüyor. → çoşe; duvari; 3’oderi


k’oda-celvobaşe (ÇM) i. Duvardaki askılık. Alişi k’at’a-ndğeri porça t’anciyari koda-celvobaşe celvobun. (ÇM-Ğvant) Ali’nin günlük kirli gömleği duvardaki askılıkta asılıdır.


k’oda-grest’a (ÇM) i. Fırın. Noğa k’oda-grest’ate cari ç’uman. (ÇM-Ğvant) Kasabada ekmeği fırında pişiriyorlar. → furuni


k’odapapara (ÇM) i. [çoğ. k’odapaparape] Turuncu gelincik. [2900-3000 m yüksetilerde yetişiyor.] Doloşk’omeri meyoxt’asi k’odapaparape gazirasen. (ÇM-Ğvant) Geçidi geçince turuncu gelincikleri göreceksin. ≠ celincuği, geluncuği


k’odums/ k’oduy (PZ ~ AH) EA har.f. İnşa ediyor. Oxori k’oday amogalen. (ÇM-Ğvant) Evi inşa e3in de girebilirsin. Kemali oxori k’odumt’uşa porça iri k’ale tozi kogvabğu. Dgun-ipatxay. (AŞ-Ok’ordule) Kemal ev kurarken (= inşaat ederken) gömleğinin her tarafına toz döküldü. Durup silkeleniyor. Na-p’k’odi pasxa ok’k’ixu. (AŞ-Ortaalan) İnşa ettiğim derme çatma ev bozuldu. Noğame-çkimik jur 3’anaz Alamanyaz içalişu do heşote oxori p’k’odit. (FN-Ç’anapet) Kocam iki sene Almanya’da çalıştı ve o şekilde ev inşa ettik. Memet’ik kvaşi duvari k’odums. (FN-Sumla) Mehmet taş duvar örüyor. Cemalik nayla k’odums do bere-muşik-ti eluşvelams. (FN-Sumla) Cemal serender inşa ediyor. Oğlan da yardım ediyor. Oxori k’odumt’aşi nez*i do ç’uburişi nca ixmari. Dido ninç’en. (AH-Lome) Ev yaparken ceviz ve kestane ağacı kullan. Çok uzun dayanır. Xusenik mcveşi oxoyi gyoktams. Ağne k’odasen. (AH-Lome) Hüseyin eski evi yıkıyor. Yenisini yapacak. Memet’ik muk na-k’odu oxoriz cumalepe-muşi-ti ninç’inams. (AH-Lome) Mehmet kendisinin inşa ettiği eve kardeşlerini de ortak ediyor. Memet’ik muk na-k’odu oxoriz cumalepe-muşi-ti ninç’inams. (AH-Lome) Mehmet kendisinin inşa ettiği eve kardeşlerini de ortak ediyor. Na-içils do oxoyi na-k’odums Ğormotik geluşvels. (AH, atasözü, K.A.) Evlenene ve ev yapana Allah yardım eder. Osmanik muk na-k’odu oxori-muşi xe-muşite mo3’opxu. (AH-Borğola) Osman, kendi inşa ettiği evinin içini kendi eliyle döşedi. Oxori k’odumt’uşi sotinuri ncape kok’obğu. (AH-Borğola) Evi inşa ederken ne kadar ağaç varsa hepsini yığdı. Doğanik, na-k’odu oxori-muşişi galendo verniği sveri pi3arite go3’opxu. (AH-Borğola) Doğan, inşa ettiği evinin dışını vernik sürülü tahta ile işledi. → k’idums/ k’idups (HP ~ ÇX) [FN-Sumla’da k’odums fiili, diğer yörelerdeki 3’odums/ 3’oduy, 3’k’ondums, 3’k’idums/ 3’k’idups fiillerine de denk gelir.]

f.-i. ok’odu : İnşa etme. İnşa etmek. İnşaat. # Ok’odu kocevoç’i / Cuzi evonç’inare / Evonç’ina şuk’ule / Cektora giyonare. (ÇM, türkü) Yapı yapmaya (= inşaata) başladım / Sonbaharda bitireceğim / Bitirdikten sonra / Seni kaçıracağım. Xasanik ağne oxori ok’odu şeni rubaşe kva zdums do naylaşi ogine ok’obğams. (FN-Ç’anapet) Hasan yeni evi inşa etmek için dereden taş taşıyıp serenderin önüne yığıyor. Nayla ok’odu şeni na-p’k’vatit ncalepe oxoyişi tudele molosvarun. (FN-Ç’anapet) Serender yapmak için kestiğimiz ağaçlar evin altında dizili duruyor.

+ uk’odams/ uk’oday EDA har.f. Biri için inşa ediyor. # Oxori domik’odu / Ar var-cemibu p’amp’u / Na-mepçi cenç’areri / Olosk’apasen xamp’u. (ÇM, S.Y.) Evimi inşa etti / Kilidini takmadı / Verdiğim paralara / Ona ayağının altını yalatacak. Kotume goyonaşi okotumale-ti uk’odare. (AH-Lome) Tavuk gezdirince ona kümes de yepacaksın.


k’oft’e (PZ) i. Aptal. Xasanis hiçi nosi var-uğun. K’oft’e on. (PZ-Cigetore) Hasan’ın hiç aklı yok. Aptaldır. sefili; budala; banga[2]; gangara; gangu


k’oi/ k’oyi (ÇX) z. Keşke. K’oi Melen-Sarpişa ilet’uk’o ! (ÇX-Çxalazeni, TM) Keşke Melen-Sarpa gidilseydi ! → k’o


k’ok’ari/ k’ok’ayi (AH-Borğola ~ HP ÇX)(AK) i. I. Fındık, kiraz vs toplarken dallar çekmeye yarar çengelli sopa. Ağaç çengel. Mendra t’ot’epes na-meçans m3xulepe k’ok’arite mobizdam do p’3’ilom. (AH-Borğola) Uzak dallardaki armutları ağaç çengelle çekip topluyorum. K’ok’ariten mbulişi x’a muk’ainç’ini. (AK-Döngelli) Çengelli sopa ile kirazın dalını kendime doğru çektim. → k’uk’ari/ k’uk’ayi

II. Közleri öne doğru çekmek için ocakta veya sobada kullanılan metal ucu bükük demir. Demir çengel. Daçxuriz maxvape k’ok’arite dişkaşi tudele k’ele mobizdam. (AH-Borğola) Ateşteki közleri demir çengelle odunun altına doğru çekiyorum. Bulenti k’ok’ayi oç’k’vinams. (HP-P’eronit) Bülent k’ok’ari’yi (= k’ok’arinin çengelini) kırmızı hale gelecek kadar ısıtıyor. K’ok’ariten maxva muşapxup. (AK-Döngelli) Demir çubuk ile közü öne doğru çekiyorum.  → k’uk’ula; k’uk’ari/ k’uk’ayi


k’ok’ik’atams (PZ) EA har.f. Kendi aralarında paylaşıyor. Cumalepek sva-nişi k’ok’ik’ataman. (PZ-Cigetore) Kardeşler arazilerini kendi aralarında paylaşıyor. → ok’irtay/ ok’irtams, ok’iltams; goirtams, goiltams; irtams


k’ok’itorams (PZ) Eø har.f. Mahvoluyor. Xasanik sefi-muşite k’ok’itorams. (PZ-Cigetore) Hasan kendi hatasıyla mahvoluyor. → ok’itoren, ok’itoray


k’ok’ixven (PZ) Aø har.f. Bozuluyor. Yıkılıyor. Hik’u eski oxori on ç’i çendi çendine k’ok’ixven. (PZ-Cigetore) O kadar eski evdir ki kendi kendine yıkılıyor. P’ap’u-şk’imik na-3’opxu serenderi k’ok’ixu. Ağani-muşi p’3’opxare. (PZ-Cigetore) Dedemin yaptığı serender bozuldu. Onarıp yenisini yapacağım. → ok’ixven; meyixven


k’ok’i3’a (FN ~ AH HP ÇX) i. Boğmaca. K’ok’i3’a k’oçiz nak’nen. (FN-Sumla) Boğmaca insana bulaşır. Boğmaca bulaşıcı hastalıktır. Elemit’a do k’ok’i3’a steri zabunobape ar bereşen majura berepez dido k’olay nak’nen. (AH-Lome) Kızamık ve boğmaca gibi hastalıklar bir çocuktan diğer çocuklara çok kolay bulaşır. Yaseminik k’ok’i3’a gololapu. Çkva tamo tamo ik’aren. (AH-Lome) Yasemin boğmacayı atlattı. Artık yavaşça iyileşiyor. → k’ok’i3’i, k’ori3’a, k’ork’i3’a


k’ok’i3’ers/ k’ok’i3’en (PZ) Eø dön.har.f. Kendi etrafına bakıyor. Xasanik ham ndğalepes opşa k’ok’i3’es. (PZ-Cigetore) Hasan bu günlerde çok etrafına bakıyor. [◘ eşb. k’ok’o3’ums/ k’ok’o3’uy fiilinin şahıssız kipi] → ok’i3’ers/ ok’i3’en; goi3’en; goi3’k’en, goi3’k’ers; gui3’k’en


k’ok’i3’i (PZ-Cigetore) i. Boğmaca. Berepes k’ok’i3’i ak’nu. (PZ-Cigetore) Çocuklara boğmaca bulaştı. Çocuklar boğmacaya yakalandı. → k’ori3’a, k’ork’i3’a, k’ok’i3’a


k’ok’o- (PZ ~ ÇM) fb. [PZ-Cigetore’de hem ok’o- hem k’ok’o- denir. ÇM’de genelde ok’o- bazen de k’ok’o- denir.] “Ortadan ikiye ayırarak. İkiye bölerek.” → ok’o-[3]

[/a/ önünde k’ok’v-] [/o/ önünde k’ok’- (PZ), k’ok’v- (ÇM)] [/i/ ve /u/ önünde k’ok’- ]


k’ok’oç’ordun/ ok’oç’ordun (PZ) Aø har.f. Ağaç [aps.] dikili iken ortadan yarılıyor. Xasanişi oşk’uri-mcas hik’u nças ç’i ç’at’alaşa k’ok’oç’ordun. (PZ-Cigetore) Hasan’ın elma ağacı o kadar ürün vermiş ki çatalın ortasından koparak yırtılıyor. → ok’oç’ordunII


k’ok’ok’atams (PZ) EA har.f. Kendileri arasında pay ediyor. Ayırıyor. Cumalepek sva-nişi k’ok’ok’ataman. (PZ-Cigetore) Kardeşler arazilerini pay ediyorlar. [birine pay ediyor] urtams; ≠ ok’ok’atams/ ok’ok’atay/ ok’ok’ataps


k’ok’ok’vatums (PZ) EA har.f. Ortadan kesiyor. Xasanik sotineri mcalepe k’ok’ok’vatums. (PZ-Cigetore) Hasan nerde ağaç vardı ise ortadan kesiyor. [PZ-Cigetore’de hem ok’ok’vatums hem k’ok’ok’vatums denir.] → ok’ok’vatums/ ok’ok’vatuy/ ok’ok’vatups


k’ok’oşk’orums (PZ) EA har.f. [emp.şm.1.tek. k’ok’opşk’orum; part. k’ok’oşk’oreri] Ortadan biçiyor. Xasanik ç’urbişi mca k’ok’oşk’orums. (PZ-Cigetore) Hasan kestane ağacını ortadan yarıyor (= kesiyor). → ok’oşk’oruy; ok’oç’k’orums; ok’oç’k’irums/ ok’oç’k’irups

k’ok’ot’axums (PZ) EA har.f. Ortadan kırıyor. Kırıp ortadan bölüyor. → ok’ot’axuy/ ok’ot’axums/ ok’ot’axups


k’ok’oxums (PZ) EA har.f. Bozuyor. Yıkıyor. Ma dobduzanum. Xasanik k’ok’oxums. (PZ-Cigetore) Ben düzeltiyorum. Hasan bozuyor. Ma livadişi ğoberi vikum. Mondo pucepek k’ok’oxuman. (PZ-Cigetore) Ben bahçe çitini yapıyorum. Ama inekler onu bozuyor. → ok’oxuy/ ok’oxums/ ok’oxups


k’ok’o3’ilums (PZ) EA har.f. Ortadan koparıyor. Ortadan ayırıyor. → ok’o3’iluy, ok’o3’ilums/ ok’o3’iloms/ ok’o3’ilups


k’ok’o3’ums/ k’ok’o3’uy (PZ ~ ÇM) EA har.f. Ortadan ayırıyor. Bölüyor. → ok’o3’uy; ok’o3’k’ums, ok’o3’k’ims, ok’o3’k’ams, ok’o3’k’ips

şsz k’ok’i3’en : Ortadan bölünüyor. Ğurni k’erk’eli gurt’asi var-k’ok’i3’en. (ÇM-Ğvant) Kovana çember atınca sökülmüyor. [◘ eşb. k’ok’i3’ers fiilinin değişkeni]


k’olak’idi (FN ~ AH) i. Evin dış kapısını içerden kapatan kanca biçiminde özel sürgü. Emine oxoriz xvala t’aşi nek’naz k’olak’idi dolumers do oxoriz heşşo dodgitun. (AH-Lome) Emine evde yalnızken kapıya kancayı takıyor ve evde öyle kalıyor. Memet’i, hem nek’na xeşo var-goliğen. K’olak’idi majura k’ele gyokti ! (AH-Borğola) Mehmet, o kapı öyle kitlenmez. Anahtarını diğer tarafa devir (= çevir)! → k’ulaç’idi, nk’olak’idi, k’urak’i


k’olayi s.-z. I. s. Kolay. Şerixişi oxoyiz nusalik’oba oxenu dido k’olayi va-ren. (AH-Lome) Şerih’lerin evinde gelinlik yapabilmek kolay değil. Berez k’olay na-muxtamz şeni mk’valiz makvali mot’axums do t’ağanums. (AH-Lome) Çocuğa kolay geldiği için peynirin üzerine yumurta kırıp tavalıyor. Dişka meyaxvaloni şakiz kogamamağuk’o hemu şkule k’olayi ren. (AH-Lome) Odunu aşağıya atılacak bölgeye kadar çıkarabilirsem ondan sonra kolaydır. Lazuri oç’aru dido k’olayi dulya var-ren. Ham dulya na-ikomanpe dido skidan. (AH-Borğola) Lazca yazmak çok kolay iş değildir. Bu işi yapanlar çok yaşasınlar.

II. z. Kolaylıkla. M3’ule gzalepe k’olayi var-igzalinen. (ÇM-Ğvant) Dar yollarda kolay yürünmüyor. Ntxiri onç’vinare. Nç’vineri ntxiri daha k’olayi gamiçen. (AŞ-Ortaalan) Fındığı kurutacaksın. Kurumuş fındık daha kolay satılır. Memet’ik na-k’oru ink’ilepez xaman3’a gyuz*in. Tok’i k’olayi gei3’k’en. (AH-Lome) Mehmet’in sardığı bağlar düğümlüdür. İpi kolay çözülür. Ç’uburişi k’abuği çiçku iven. K’olayi goi3’k’en. 3’ipuriz p’eci do k’ap’et’i k’abuği goz*in. Var-goi3’k’en. (AH-Lome) Kestanenin kabuğu yumuşak olur. Kolay soyulur. Gürgen kalın ve sert kabukla kaplıdır. Soyulmaz. Enverik Mp’olis kelorçu. Çkva k’olay-k’olay var-mulun. (AH-Lome) Enver İstanbul’a postu serdi. Artık kolay kolay gelmez. Nana-çkimiz tolepek dido k’ai uz*iroms. Lemşiz nok’epe k’olayi goşadven. (AH-Borğola) Annemin gözleri sapsağlam (= çok iyi görüyor). İğneye iplik kolaylıkla geçiriyor.


k’olayiluği i. Kolaylık. Pucepe omcvinuşa k’olayiluğite delipinen. (PZ-Cigetore) İnekler otlatmaya kolaylıkla yollanıyor.


k’oli i. Koli. [< Fra.] Alik kitabepe-muşi k’oliz dolosvarams. (AH-Lome) Ali kitaplarını koliye yerleştiriyor.


k’oloni i. Kolon. [< Fra.] Usta k’oloni-k’alobi elvo3’ay. (AŞ-Ok’ordule) Usta kolonun kalıbını yandan söküyor. Balk’oniz hek’o k’oçi mot-gelibğet. K’oloni na-var nuçans şeni monk’anoba var-yazden do gonstun. (AH-Lome) Balkona o kadar kalabalık yığılmayın. Kolonu olmadığı için ağırlığı taşıyamaz ve çöker.


k’oltuği i. Koltuk (= kol dayayacak yerleri olan geniş sandalye). Kemali k’oltuği p’ri doxeda yastuği ke3’iduy. (AŞ-Ok’ordule) Kemal koltuğa oturmadan yastığı altına koyuyor. Xasanik k’uçxe k’oltuğiz gyobaz*gu. (FN ~ HP) Hasan ayağını koltuğa bastı. Hak’k’i dido yangazi bere ren. K’oltuğiz gamaşireyi yeepez k’iti amumers do gexarums. (AH-Lome) Hakkı çok yaramaz çocuktur. Koltuğun aşınmış yerlerine parmağını takıp yırtıyor. Orhaniz na-xet’u k’oltuğiz danciren do serişi gverdiz muşebura gok’un3xun. (AH-Lome) Orhan oturduğu koltukta uykuya dalıyor ve gece yarısı kendi kendine uyanıyor. Nanak k’oltuğepes k’ilifi mo3’k’ams. (AH-Lome) Annem koltukların kılıfını açıyor. Onurik TV-iz (= televizyoniz), k’oltuğiz nincirs do o3’k’ers. (AH-Borğola) Onur TV’ye (= televizyona), koltuğa yaslanıp bakıyor. Dido monk’a k’oçi na-ren şeni na-doxedun k’oltuğepe yoçvap’ams. (AH-Borğola) Çok ağır adam olduğu için oturduğu koltuğu çökertiyor. K’oltuğiz ar m3ika nciri mep’t’axaşi oncirez nciri mamt’en. (AH-Borğola) Koltukta biraz kestirince yatakta uykum kaçıyor. Onurik burti osteruşen doç’k’inderi moxtaşi k’oltuğiz golincirs do moişvacams. (AH-Borğola) Onur top oyunundan yorgun gelince koltuğa uzanıp da dinleniyor. → koltuği


k’oma (PZ)(AH-Borğola ~ HP ÇX) i. Duman. K’oma jindole k’ele yulun. (AH-Borğola) Duman yukarıya doğru çıkıyor. Daçxurişen na-yulun k’omak k’at’a-soti ouçanams. (AH-Borğola) Ateşten çıkan duman her yeri karartıyor. K’arvaniz topuri um3kamt’aşiBut’k’uci igzalazya do k’oma nupurinaman. (AH-Borğola) Petekten bal sağarlarken arı gitsin diye duman püskürtürler. Baloniz na-dolobubari sigaraşi k’oma, balonişi nuk’u oxobuşkvaşi galendo purinams. (AH-Borğola) Balonun içine üflediğim sigara dumanı, balonun ağzını bırakınca dışarı püskürür. → mk’oma, nk’oma


k’omaderi (ÇM ~ AŞ) [< ak’omaden fiilinin partisipi] s. ve i. Özlemiş olan. Özlem içinde olan. → k’omanderi


k’omanderi (PZ) [< ak’omanden fiilinin partisipi] s. ve i. Özlemiş olan. Özlem içinde olan. → k’omaderi


k’omat’i (ÇM) i. Büyük arazi. Ali 3’o ar k’omat’i diyindru. (ÇM-Ğvant) Ali bu yıl büyük bir arazı aldı. Utili kçe porçate dolibi k’iravat’i / Panda haşo ort’ana gamaçare k’omat’i. (ÇM-Ğvant, horonda atma türkü) Ütülü beyaz gömlek ile kravat tak / Eğer hep böyle olursan büyük bir araziyi satarsin (= satmak zorunda kalırsın).


k’ombola (ÇM), k’ombala (AŞ-Ok’ordule) i. Taze mısır koçanı. Ali k’ombola celut’axay. (ÇM-Ğvant) Ali taze mısır koçanlarını kırıyor. Ayşe oxori megza lazut’epe ordo k’ombola oşk’omu şeni omgvanay. (ÇM-Ğvant) Ayşe eve yakın mısırları erken taze mısır yemek için besliyor (= gübreliyor). K’ombala ok’ot’axuy. Gverdi komomçams. (*)(AŞ-Ok’ordule) Mısırı kırıp yarısını bana veriyor. [AŞ-Ok’ordule diyalektinde hem momçay hem momçams denir.] → mjiri; p’ark’i


k’omp’uri (PZ)(AŞ) i. Taneleri alınmış mısır koçanı. Lazut’epe domtolit. K’omp’urepe gamak’atit. (PZ-Cigetore) Mısır tanelerini aldık. Koçanlarını ayırın. K’omp’p’uri mo-xorum. Ç’ibri cemasven. (AŞ-Ortaalan) Mısır koçanını kemirme. Dişlerim kamaşıyor. → k’ump’uri[1]; k’urk’a; k’urk’ut’i; buk’i[2]; k’utli


k’omp’uroni (PZ)(AŞ) s. Koçanlı (mısır). Lazut’epe-şk’uni k’omp’uroni on. (PZ-Cigetore) Mısırlarımız koçanlıdır.


k’omşi (PZ)(FN ~ ÇX) i. Komşu. K’omşepek urz*eni ç’inaxuman. Mondo p’ek’mezi 3’opxanen. (PZ-Cigetore) Komsular üzüm eziyorlar. Galiba pekmez yapacaklar. Xasanik k’omşişi berepe avla-muşis goşk’ums. (PZ-Cigetore) Hasan komşunun çocuklarını evinin önündeki bahçede dolaştırıyor (= gezmesine izin veriyor). “Ma k’omşepe-şk’imis nak’u xavinoba voğodi ?” deyi govik’itxam. (PZ-Cigetore) “Ben komşularıma ne kadar kötülk yaptım ?” diye kendi kendime soruyorum. Asyanurepe şk’uni k’omşi oran. (PZ-Cigetore) Asya’lılar bizim komşumuzdur. Va-lumcaşa nanak k’omşişi berepe oxori-nişişa mek’olapams. (FN-Ç’anapet) Akşam olmadan annem komşu çocuklarını evlerine gönderiyor. Musak na-ç’opu nçxomepe k’omşepez gultams. (FN-Sumla) Musa tuttuğu balıkları (kendisi pay almadan hepsini) komşulara dağıtıyor, pay ediyor. 3’oxle Lazepe Ermeni do Rumepe k’ala k’omşi t’ez doren. (AH-Lome) Eskiden Lazlar Ermeni ve Rumlar ile komşu imişler. Yunanistani k’ala k’omşi boret. (AH-Lome) Yunanistan ile komşuyuz. K’oçepeşi ari na-t’u var-biçini. Ala majura meleni k’omşi-çkuni ren. (AH-Lome) Adamlardan birini(n ne olduğunu) tanıyamadım. Ama diğeri karşı komşumuzdur. K’omşi-çkimiyen lobiyaşi ç’k’emi yevuçop’i. (ÇX-Makret) Komşudan fasulye tohumu aldım. → k’ongşi; marte, malte; işoni s. ; manz*ageri


k’omşiluği (PZ)(FN ~ AH) i. Komşuluk. # K’omşiluğişa bulut’ayiz bazi / Gzalepez memager. Mot-ikom nazi. (FN-Xazara, K’.M.) Komşuluğa giderken bazı / Yollarda bana raslıyorsun. Naz etme. İrani do Turkiyaşi k’omşiluği k’ayi ren. (AH-Lome) İran ve Türkiye’nin komşuluk ilişkileri iyidir.


-k’on/ -k’onna → k’o


k’onari/ k’onayi (FN ~ ÇX)(AK) s.-e. Kadar. I. i.s.-e. Ha k’onar(i). (FN ~ HP-P’eronit) Bu kadar. Hemuk si coğori k’onari var-kşinoms. (AH-Lome) O seni köpek kadar saymaz. Ha k’onari didi nca var-miz*iramut’u. (AH-Borğola) Bu kadar büyük ağaç görmemiştim. Oçilu şeni he k’onari do3xunana ora gamastun do dibader. (AH-Borğola) Evlenmek için o kadar ayıklarsan (= seçmeye kalkarsan) zaman çabuk geçer de yaşlanırsın. → şuk’uri; şuk’u; k’o[2]

II. c.s.-e. Kçeşi urz*eni k’ai doga3’onenna na-ginon k’onayi eç’opi. (FN-Sumla) Beyaz üzüm seversen istediğin kadar al. Osmanik na-xaziru masarepez let’az na-doskidun k’onayi meç’umz do heşşo do3onams. (AH-Lome) Osman hazırladığı kazıkların toprakta kalan kısımlarını yakıp öyle dikiyor. Si na-gik’orems k’onayi ntxiri ezdi. Dido mot-ezdim. Navayi gamapçare. (AH-Lome) Sana lâzım olduğu kadar fındık al. Fazla alma. Gerisini satacağım. Kçe urz*eni k’ai gi3’onsna na-ginon k’onari ezdi. (AH-Borğola) Beyaz üzüm hoşuna gidiyorsa istediğin kadar al. Ont’ule irtinert’aşi bozopes-ti na-nunç’on k’onari niçen. (AH-Borğola) Tarla pay edilirken kızlara da payı kadarı verilir. Na-p’3’ilit ntxiri sum cumak ok’obirtit do ma-ti na-manç’en k’onari ebzdi. (AH-Borğola) Topladığımız fındığı üç kardeş bölüştük ve bana düşen (= hakkım olan) kadarını aldım. Han3’o nanak na-p’3’ilit ntxiri ar 3’anaz na-einçen k’onari momçes. (AH-Borğola) Bu yıl annem, topladığımız fındığı bir yılda yetecek kadarını bize verdi. Nanak çayişi geç’areri çkun, jur cumaz na-anç’en k’onari unç’inams. (AH-Borğola) Annem, çay parasını biz, iki kardeşe payına düştüğü kadarına ortak ediyor. Na-momincğoni sorepeşa na-maxonu k’onari cevabi mepçi. (AK-Döngelli) Bana gönderdiğin sorulara yapabildiğim kadar cevap verdim. → şuk’uri; şuk’u


k’onç’i (FN) i. Ayak bileği. Cuma-çkimik k’onç’i kvaz elontxu do m3ika dambaru. Heya-şeni ogine k’uçxe int’u3amz do heşote onciraleşa ulun. (FN-Ç’anapet) Kardeşim ayak bileğini taşa carptı ve [ayak bileği] biraz şisti. Ondan dolayı yatmadan önce sıcak suyla yıkayıp ovalıyor (= önce ayağını sıcak suyla yıkayıp ondan sonra yatağa gidiyor). Biç’i-çkimiz k’onç’iş jindole txombreyi pupuli uğun. (FN-Ç’anapet) Oğlumun ayak bileği üstünde iltihaplı çıbanı var. → k’uçxe-men3xuli; k’oç’i


k’onç’olozi (FN-Sumla) i. Erkek insan biçimli bir tasarım : kara ve çok kıllı, genelde ırmaklarda karanlık ve kuytu yerlerde geceleyin bağırarak dolaşır diye çocuklara söylenir.


k’ongşi [k’oŋ∫i](*) (AŞ) i. Komşu. Berepe dido ibireydeyi tudeni k’ongşi bigate e3’vontxay. (AŞ-Ortaalan) “Çocuklar çok oynadılardiye alttaki komşu değnekle alttan yukarı doğru vuruyor. [(*) Bu kelimedeki -ng- yazılışı, artdamaksıl kapantılı genzel konsonu ([ŋ]) simgeler. Çeşitli Lazca diyalektlerde ara sıra duyulan bu konsonun bir fonem olup olmadığını belirtmek için ileri araştırma gerekmektedir.] → k’omşi; marte, malte; işoni s.; manz*ageri


k’onk’i (AK) i. [çoğ. k’onk’ipe] Paçavra. Koltuğişi tude k’onk’ipe mişobğun. (AK-Döngelli) Koltuğun altında paçavralar doludur (= yığılıdır). bezi; mbela; paç’avra, p’aç’avra


k’onk’oraxi (AH) i. Saçı ve sakalı karışmış, yaşlı ve bakımsız adam. Ti-skaniz ar m3ika i3’k’edi. K’onk’oraxi divi-doren. (AH-Borğola) Kendine biraz bak. Bakımsız olmuşsun.


k’ontroli i. Kontrol. [< Fra.] Nana-çkimiz k’uatri na-uğun şeni aşi tutas ar xastaxaneşe k’ontrolişe ulun. (AH-Borğola) Annemde guatr olduğu için altı ayda bir hastaneye kontrole gider.


k’onuy/ k’onums[A] (ÇM)(FN-Ç’anapet) EA har.f. Bahçe vs’deki [aps.] otları yoluyor ya da ayıklıyor. Ayşe andğa ç’umanişi şuk’ule livadi k’onuy. (ÇM-Ğvant) Ayşe bugün sabahtan beri bahçede yabani otları ayıklıyor. Nanak handğa Aşe k’ala livadi k’onums. (FN-Ç’anapet) Annem bugün Ayşe ile bahçedeki otları yoluyor. (k’oşk’a3’ams altında) mt’alepe k’oşk’u3’ams; ç’ik’onups

yoks.part. uk’onu : Yabani otlardan temizlenmemiş. Lobca-t’afoni uk’onu on. Mt’alepe gvonçay. (ÇM-Ğvant) Fasulye ocağı yabani otlardan arındırılmamış (= yabani otlar temizlenmemiş). Otlar oluşmuş.

+ uk’onay (ÇM) ED har.f. Bahçedeki sebze vs için [dat.] yabani otları yoluyor ya da ayıklıyor. Ayşe andğa mzgudape uk’onay. (ÇM-Ğvant) Ayşe bugün mısır fidelerinin yabani otlarını ayıklıyor.


k’onums[B] (FN-Sumla ~ AH) EAL har.f. Bahçe vs’de [lok.] otları [aps.] yoluyor. Aşek livadis çayiri k’onums. (FN-Sumla) Ayşe bahçede ot yoluyor. Rak’aniz didi mç’k’oni / İdi. Moxti. Çxvari k’oni. (FN-Sumla, “Boş gezen aylak kişi” anlamında ithafen demece) Tepede büyük pelit / Git. Gel. Darının otlarını yol. Nanak ont’ulez tipi k’onums. (AH-Lome) Annem tarlada ot yoluyor. Eminek çayiz na-k’onums tipi ok’ok’orums do gzaşe k’ele moşat’k’omers. (AH-Lome) Emine çaylıkta yolduğu otları bağ yaparak yola doğru atıyor. Ont’ulez tipi p’k’oni. (AH-Borğola) Bahçede ot yoldum. (k’oşk’a3’ams altında) mt’alepe k’oşk’u3’ams; ç’ik’onups


k’onz*oli (FN ~ AH) i. I. (FN) (Üzüm ve karayemiş dışında) meyve salkımı. Nanak livadiz na-3’ilu k’andğuşi k’onz*olepe dovu do motalepez uğasen. (FN-Ç’anapet) Annem bahçede topladığı çilekten salkımlar yapıp torunlarına götürecek.

II. (AH) (Üzüm ve karayemiş dışında) meyvelerin doğal salkımı. Han3’o dido k’ayi ntxiri çans. Bunkvape t’ot’iz konz*oli konz*oli ge3’obun. (AH-Lome) Bu sene çok güzel fındık var. Çotanaklar dalda salkım salkım asılı. Mbul-oraz mbuli k’onz*oli konz*oli p’3’ilomt’i. (AH-Borğola) Haziranda kirazi salkım salkım topluyordum.


k’opya (ÇM ~ AŞ) i. Küçük baş hayvan (koyun ve keçi) dışkısı. Şuronepe do k’oyinepe k’opya mexuman. (ÇM-Ğvant) Keçi ve koyunlar dışkı dökerler. K’oyini k’opyaşi yazma çayi var-ek’ibğen. (AŞ-Ok’ordule) Koyun dışkısının gübresi çaya dökülmez. → k’op’iya, k’ork’ola; [doğal kemre] mgvana; çemre; [inek dışkısı] puşk’undi, ç’enç’i; lazma; [tavuk, kuş vs dışkısı] 3’int’ili, 3’k’int’ili, n3’k’int’ili; [kimyasal gübre]avropa, avropa-cubre, cubre, gyubre, gubre


k’op’a[1] (PZ) i. [çoğ. pek kullanılmaz] Alın. Bere colu do k’op’a gamut’roxu. (PZ-Cigetore) Çocuk düştü de alnı kırıldı. → ofrinditi; ti2; k’va, x’va


k’op’a[2] (PZ) s. ve i. Kel. Kel kafalı. Xasanişi dudis toma var-dusk’udu. Dudi k’op’a dvayu. (PZ-Cigetore) Hasan’ın başına saç kalmadı. Başı kel oldu. → k’op’ali[2]/ k’op’p’ali; goxveri; p’et’k’eli


k’op’a[3] / k’op’p’a[1] (ÇM ~ ÇX)(AK) i. [çoğ. k’op’ape] 1. Ağaç kepçe. K’uzi do k’op’a komomçi. (ÇM-Ğvant) Kaşık ile kepçeyi verir misin ? Ali pilavişi tencere k’op’a duğay. (AŞ-Ok’ordule) Ali pilav tenceresine kepçeyi daldırıyor. Bozo-şk’imi ! K’op’a eç’opi do luu gondğvari. (AŞ-Ok’ordule) Kızım ! Kepçeyi al da lahanayı karıştır. NanakMot-gyaç’vert’azya do k’op’ate termoni ndğvarums. (FN-Ç’anapet) AnnemDibe tutamasındiye termoniyi kepçe ile karıştırıyor. Toli k’op’a steri otanams. (AH-Lome) Gözler kepçe gibi büyüyüp parlıyor. P’et’mezi igubet’aşi nanak k’op’ate popocepe moyoğams. (AH-Lome) Pekmez pişerken annem ahşap kepçe ile köpüklerini alıyor. Kyumeşi lova k’op’aten ndğvarums. (AH-Borğola) Meyve sucuğu şırasını kepçe ile karıştırıyor. SevimikOxo(v)uktapya do k’op’aten termoni mjvarups. (AK-Döngelli) SevimKarıştırıyorumdiye kepçe ile termoniyi dalgalandırıyor (= yararak ve daha sert biçimde karıştırıyor). 2. [ölçü birimi] Kepçe. Kepçelik. Nana-şk’imi ar k’op’a luu cemidu. (AŞ-Ok’ordule) Annem bir kepçe lahana bana (= tabağıma) koydu. Ar k’op’a lu-ncaxeri kogedvi. (FN-Sumla) Bir kepçe lahana ezmesi koy. → şerep’i


k’op’a-k’uzi (AH) i. Kepçe-kaşık [kepçeden küçük, kaşıktan büyük olur].


k’op’ali[1] (ÇM) i. I. Topuz. [Kendir, mısır vs gibi birçok şey dövülür.] K’op’alite lazut’epe mkvasum. (ÇM-Ğvant) Topuz ile mısırı dövüyorum (= mısır tanelerini koçanından ayırıyorum). → k’op’p’a[2]

II. mec. İribaş. Kurubağ yavrusu. → k’op’alina; 3’ari-k’op’aliII/ 3’ari-k’op’p’ali, 3’k’a-k’op’ali; k’op’ali[3]


[Eşbiçimli olan k’op’ali[1] [2] [3] [4] kelimeleri, aynı kökenli oldukalrı düşünülebilmesine rağmen, yöreye göre oldukça değişik anlamlarda kullanıldığından dolayı ayrı ayrı maddebaşı edilmiştir.]


k’op’ali[2]/ k’op’p’ali (AŞ) i. Üzerinde hiçbir şey olmayan pürüsüz bir yüzey [= saçları usturaya vurulmuş veya kafasında hiç saç bulunmayan bir baş gibi]. Dudi k’op’ali domau. (AŞ-Ok’ordule) Başım kel oldu. Ti k’op’p’ali doboxenapi. (AŞ-Ortaalan) Başımı kel yaptırdım (= tamamen saçsız yaptırdım). → k’op’a[2]; goxveri; p’et’k’eli


k’op’ali[3] (AH-Borğola) i. İribaş. Kurbağa yavrusu. Mayişi k’op’alik 3’k’ariz k’udeli ovalams do imçvirs. (AH-Borğola) Kurbağanın iribaşı suda kuyruk sallayarak yüzüyor. → k’op’alina; k’op’ali[1]-II; 3’ari-k’op’aliII/ 3’ari-k’op’p’ali, 3’k’a-k’op’ali


k’op’ali[4] (AK) i. Toplu iğne. DoğaniK’op’ali giğun-i ?” ya do akşa moxtu. (AK-Döngelli) DoğanToplu iğnen var mı ?” diye buraya kadar geldi. Mundi k’op’ali coğori miğunan. (AK-Döngelli) Kıçı top gibi bir köpeğimiz var.


k’op’alina (PZ-Cigetore) i. İribaş. Kurbağa yavrusu. Ham t’obas opşa mjvabuşi k’op’alinape on. (PZ-Cigetore) Bu su birikintisinde çok kurbağa yavruları var. →3’ari-k’op’aliII/ 3’ari-k’op’p’ali, 3’k’a-k’op’ali; k’op’ali[1]-II, [3]


k’op’ç’a (PZ-Cigetore) i. Kapı mandalı. Xasanik ek’nas k’op’ç’a golut’oç’ams. (PZ-Cigetore) Hasan kapının mandalını çözüyor.


k’op’ela (FN) s. Piç. Munirişi 3’ut’eli biç’i k’opela ren-i, mitiz-ti var-uçkin. (FN-Ç’anapet) Munir’in küçük oğlu piç mi, kimse de bilmiyor. → k’op’ele


k’op’ele (AH) s. 1. Piç. Ma skani bere var-bore-i ? K’op’ele bore-i ? (AH-Lome) Ben senin çocuğun değil miyim ? Piç miyim ? 2. mec. Terbiyesiz ve arsız (çocuk). Ham bere dido k’op’ele ren. Mişe dozdu-doren ? (AH-Borğola) Bu çocuk çok piç. Kimden çekmiş ? → k’op’ela


k’op’erat’ifi i. Kooperatif. [< Fra.] K’op’erat’ifiz veesiya gyubre na-eç’opasenpeşi liste ikoman. Çayişi para meçamt’anşi gyubreşi para na-gyok’vatapanorenpe listez nijilen. (AH-Lome) Kooperatiften veresiye gübre alanların listesi yapılıyor. Çay parası verilirken gübre parasını kestirenler listeden siliniyor.


k’op’exi (AH) s. Olmamış ham (üzüm). K’op’exi urz*eni dido mç’oxa iven. (AH-Borğola) Olmamış üzüm çok ekşi olur.


k’op’i (AK) i. Şişlik. Kabarcık. Alişi tis na-uğun k’op’i xogyuxteps. (AK-Döngelli) Ali’nin başındaki şişlik iniyor. → mbara; froxti, floxti; mbareri; p’up’u3’i


k’op’iya (PZ-Cigetore)(FN) i. [çoğ. k’op’iyape] Küçük baş hayvan (koyun ve keçi) dışkısı. K’eç’i do k’oyinik k’op’iyape kodobğes. (PZ-Cigetore) Keçi ve koyun dıskılarını döktüler. Keçiş k’op’iyak livadiz k’ayi mgvana meçams. (FN-Sumla) Keçi dışkısı bahçeye iyi tav verir. → k’opya; k’ork’ola; [doğal kemre] mgvana; çemre; [inek dışkısı] puşk’undi, ç’enç’i, lazma; [tavuk, kuş, fare, böcek vs’in dışkısı] 3’int’ili, 3’k’int’ili, n3’k’int’ili; [kimyasal gübre] avropa, avropa-cubre, cubre, gyubre, gubre


k’op’p’a[2] (AŞ-Ortaalan) i. Kendir veya mısır dövmede kullanılan ahşaptan yapılmış ve ucu yuvarlak ve L şeklinde olan alet. Topuz. → k’op’ali[1]-I


k’op’p’ali → k’op’ali


k’ordela i. Kurdele. Xaccek ntoma k’ayi di3xonaşen doni k’ordela nik’idams do heşşo mektebişe ulun. (AH-Lome) Hatice iyice saçını taradıktan sonra kurdele takar ve öyle okula gider.


k’ore3xala (PZ) i. Adet. Tane. Doğanis Vasilitis jur k’ore3xala merze (= pa3xa) uğun. (PZ-Cigetore) Vasilitide (*) Doğan’ın iki adet tek katlı tek odalı barnağı var. [(*) Vasiliti = Yerleşim yerden uzak en yüksekte olan semte verilen yer adı.] → tane; k’ak’alaII, k’ak’ali[1]-II


k’ore3xapa (AH-Lome) i. [çoğ. k’ore3xapape] Ağıt yakma. Lazi oxorcalepek bgarapez bazi-ti k’ore3xapape ikoman. (AH-Lome) Laz kadınları yas tutarken bazen de ağıt yakarlar. → svarapa; [matem, yas, ağlama] bgara; mgara


k’ore3xums (PZ), k’ore3xuy (ÇM ~ AŞ), k’ore3xums/ k’oe3xums (FN ~ AH-Lome) EA/Eø har.f. Sayıyor. → k’oro3xums/ k’oro3xups. I. EA har.f. 1. Bir şeyin sayısını [aps.] sayıyor. Çxomi k’ore3xuy. Ok’irtanen. (AŞ-Ok’ordule) Balık sayıyor. Bölüşecekler. Ma dop’k’ore3xi. Si-ti meyok’ore3xi. (AŞ-Ortaalan) Ben saydım. Sen de tekrar say. Ar fara k’ore3xeyi genç’areyi xolo k’ore3xums. (FN-Ç’anapet) Bir kere sayılmış parayı tekrar sayıyor. Ar fara k’oe3’xeyi para xolo k’oe3’xums. (FN-Sumla) Bir kere sayılmış parayı tekrar sayıyor. Para ma dop’k’ore3xi, ala babak a çkva meyak’ore3xums. (AH-Lome) Parayı ben saydım, ama babam bir kez daha sayıyor. 2. Bir şeyden veya birilerden olarak sayıyor. Mk’ore3xuman. (AH-Lome) Beni (onlardan) sayıyorlar, dahil ediyorlar. Ma mitik k’oçi ya do va-mk’ore3xums. (AH-Lome) Beni kimse adamdan (= adam diye) saymıyor.

yet. ak’ore3xen : Sayabiliyor. Vit’o-xutoni murun3xi şuk’ule var-mak’ore3xu. (ÇM-Ğvant) Onbeşinci yıldızdan sonrasını sayamadım.

part. k’ore3xeri : Sayılı. Sayılmış. K’ore3xeri ndğalepe ar şvacis gamiçoden. (FN-Sumla) Sayılı günler bir nefeste bitiveriyor.

+ uk’ore3xams/ uk’ore3xay EDA har.f. Birine ait [dat.] bir şeyin [aps.] sayısını sayıyor. # Daçxuri-palurepe / Na-nağalen k’odape / Molva-sk’ani var-iyu / Gik’ore3xam ndğalepe. (ÇM-Ğvant, anonim) Ateşin yalımlarıdır / Duvarlara yansıyan / Gelişin olmadı / Günlerini sayıyorum.

[dey. k’ibiri uk’ore3xams (AH-Lome) : Gençler ya da çocuklar [erg.] büyükleri [dat.] umursamıyor. Saygısız davranıyor. Çekinmiyor. Korkmuyor.] K’ibiri mik’ore3xaman. (AH-Lome) (Gençler, çocuklar) beni umursamıyor (= saygısız davranıyor, çekinmiyor, korkmuyor).

+ ok’ore3xapams EDA ett.f. [Sırf deyim üyesi olarak kullanılır.]

[dey. k’ibiri ok’ore3xapams (AH) : (Gençlere kendini) saydırmıyor. Kendini önemsettirmiyor.] K’ibiyi mot-ok’ore3xapam. (AH-Lome) Kendini kabul ettir. Kendini saydır. Kendini önemset.

II. Eø/EA har.f. [Beklenmeyen ölümler için] Ağıt yakıyor. Ağıt söylüyor. Ayşe nana-muşi şeni xut ndğa n k’ore3xuy. (ÇM-Ğvant) Ayşe annesi için beş gündür ağıt yakıyor. 3’ulu nusa serişa k’ore3xuy. (AŞ-Ok’ordule) Küçük gelin geceye kadar ağıt yakıyor. Aşe na-ğuru cuma-muşşi şeni dido k’ore3xu. (AŞ-Ortaalan) Ayşe ölen kardeşi için çok ağıt yaktı. Na-ğuru bere ağani çileyi t’u. Nana-muşik bere-muşişi ozmonupe k’ore3xums do svarums. (AH-Lome) Ölen çocuk yeni evliydi. Annesi çocuğunun düşüncelerini sıralayarak ağıt yakıyor. ç’ek’vabgars; gyabgars, gyamgars; svarums[2]-II


k’ori3’a (ÇM) i. Boğmaca. K’ori3’a ak’nu. Boyine xvaluy. (ÇM-Ğvant) Boğmacaya yakalandı. Hep öksürüyor. → k’ok’i3’i, k’ork’i3’a, k’ok’i3’a


k’ork’i3’a (AŞ-Ok’ordule) i. Boğmaca. Bere k’ork’i3’a ak’nu. Doxt’orişa mendebiyonat. (AŞ-Ok’ordule) Çocuğa boğmaca tuttu. Doktora götürelim. Xasani k’ork’i3’a meyemik’limey. (AŞ-Ok’ordule) Hasan boğmacayı bize bulaştırdı. → k’ok’i3’i, k’ori3’a, k’ok’i3’a


k’ork’ola (AH ~ ÇX) i. Küçük baş hayvan (koyun ve keçi) dışkısı. → k’op’iya, k’opya; [doğal kemre] mgvana; çemre; [inek dışkısı] puşk’undi; ç’enç’i; lazma; [tavuk, kuş, fare, böcek vs’nin dışkısı] 3’int’ili, 3’k’int’ili, n3’k’int’ili; [kimyasal gübre] avropa, avropa-cubre, cubre, gyubre, gubre


k’ork’ot’i[1] (PZ-Apso), k’ork’ort’i/ k’ork’ot’i (PZ-Cigetore), k’ork’ot’i[1] (ÇM ~ AŞ-Ok’ordule), k’ork’ot’t’i (AŞ-Ortaalan) i. I. (PZ-Apso) Çocuk maması ya da herhangi bir şeyin lapa olmuş hali. Nana-muşik beres k’ork’ot’i çams. (PZ-Apso) Annesi çocuğa mama yediriyor.

II. (PZ-Cigetore) Yemek veya tatlı hazırlamada karışık malzemelerin bulandırılmış hali. [Çorba haline getirilmiş k’ork’ort’i, bulamaç gibi acıda olabilir, Laz böreğine katılan şerbet gibi tatlı da olabilir.] Xasanis k’ork’ot’i mevot’a3i. (PZ-Cigetore) Hasan’a pıhtı (= çok sulu hamur) yapıştırdım. Xasanik caris k’ork’ot’i eyot’a3ams. (PZ-Cigetore) Hasan ekmeğin üstüne k’ork’ot’i sürüyor.

III. (ÇM) Unu yağ ile kızartıp su ile haşlanarak yapılan hafif katı çorba. Bere ç’umanişi k’ork’ot’i pçam. (ÇM-Ğvant) Çocuğa sabahları un çorbası yediriyorum. Bexa bere k’ork’ot’i k’itite p’iji amuduy. (ÇM-Ğvant) Hatice çocuğa k’ork’ot’iyi eli ile ağzına koyuyor. Ali k’ork’ot’i k’uzite var-şuy. Condgay. Şuy. (ÇM-Ğvant) Ali çorbayı kaşıkla içmiyor. Dudaklarını [tabağa] dayayıp içiyor

IV. (AŞ) Unu yağ ile kızartıp süt ve şeker eklenerek yapılan muhallebi. [Laz böreği vs gibi tatlı için kullanılır.] Nana-şk’imi na-u bureğişi k’ork’ot’i lulu iyu. (AŞ-Ok’ordule) Annemin yaptığı Laz böreğinin muhallebisi sulu oldu. Nak’u p’eci k’ork’ot’i ! (AŞ-Ok’ordule) Ne kadar sıkı muhallebi ! K’ork’ot’i floxt’un. (AŞ-Ok’ordule) Muhallebi kabarıyor. Dido k’ork’ot’t’i mo-çam. (AŞ-Ortaalan) Çok muhallebi yedirme. K’ork’ot’t’i dido lulu iyu. (AŞ-Ortaalan) Muhallebi çok yumuşak oldu. → de3i; papa[2]


k’ork’ot’i[2] (FN ~ AH) i. Ufalanmamış madde. I. (FN-Ç’anapet)(AH-Lome) 1. (Önceden bellenmiş tarlada çapa ile kazma yaparken ortaya çıkan) bir yumruk veya iki yumruk büyüklüğünde sertleşmiş toprak kütlesi. Toprak yumağı. Ağne na-mtxorit livadiz dido k’ork’ot’i ren. (FN-Ç’anapet) Yeni kazıdığımız bahçede çok toprak yumağı var. Ont’ule xaçkumt’atşi k’ork’ot’i mot-dut’alamt. Bergişi dudi yontxit do goşibğasen. (AH-Lome) Tarlayı kazırken sert toprak kütlelerini bırakmayın. Kazmayı tepesinden üzerine vurun da dağılacak. 2. mec. İnsanın, kabız olunca çıkan çok sert dışkısı. Çkar gale var-malen. Jur ndğaz ar bulur do ar k’ork’ot’i gamulun. (AH-Lome) Hiç tuvalete gidemiyorum. İki günde bir gidiyorum da çok sert bir dışkı çıkıyor.

II. (FN-Sumla)(AH-Borğola) Toprak veya hamurun dağılmamış yumağı. Bureği ikomt’aşi k’ork’ot’i-mkveri k’uziten k’ai jlip’are. (AH-Borğola) Börek yaparken dağılmamış [yumak halinde olan] unu kaşıkla iyice ezeceksin.


k’orobums/ k’orobuy/ k’orobups EA har.f. Topluyor. Xasanik ntxirepe-muşi dok’orobu do hus-t’i n3xunums. (PZ-Cigetore) Hasan fındıklarını topladı da şimdi de ayıklıyor. K’omşi xorz*a ar k’alati urz*eni şk’u momiğes. Baği na-var-miğut’es uşk’ut’u şeni şk’uni şeni-ti k’orobu. (PZ-Cigetore) Komşu kadın bir sepet üzüm bize getirdi. Bağımız olmadığını bildiğinden dolayı bizim içinde topladı. Omerik n3xik’epe dok’orobu do oxorişa komoğu. (PZ-Cigetore) Ömer incecik odunları toplayıp eve getirdi. Bere na-k’orobu dadalape xe dolvok’açun. (ÇM-Ğvant) Çocuk topladığı çiçekleri elinde sımsıkı tutuyor. Para gza k’orobu st’eri gurtay. (AŞ-Ok’ordule) Parayı yolda toplamış gibi dağıtıyor. Ali 3’iloğma k’orobuy. Dulyaşa imt’en. (AŞ-Ok’ordule) Ali bahane arıyor. İşten kaçıyor. Doloxeni galeni mi-ti on bit’t’umi k’oçepe dok’k’orobi. (AŞ-Ortaalan) İçerdeki dışardaki kim varsa bütüm adamları topla. Pen3’e-kudi dok’orobi. (AŞ-Ortaalan) Salyangoz kabuğu topla. Na-napxvi şeyepe i3’aren. Ordoşe dok’k’orobi. (AŞ-Ortaalan) Yıkadığım şeyler ıslanıyor. Erkenden topla. Na-colu pavrepe opusxalete dok’k’orobi. (AŞ-Ortaalan) Düşen yaprakları tırmıkla topla. Berepek tutastez nez*i k’orobuman. (FN-Sumla) Çocuklar ay ışığında ceviz topluyorlar. 3an3ate ntxiri k’orobums do k’alatiz dolobğams. (AH-Lome) 3an3ayla fındığı toplayıp sepetin içine döküyor. Ont’ulez na-k’orobums iri-mutu imers do ğaliz dolobğams. (AH-Lome) Tarladan topladığı her şeyi götürüp dereye atıyor (döküyor). 3xik’i p’k’orobi do daçxuri dobogzi. (AH-Lome) Çalı çırpı toplayıp ateş yaktım. Handğa na-p’k’orobit lazut’epe onçamurez dopçxvarit. (AH-Borğola) Bugün topladığımız mısırları dibekte (döverek) ayıkladık. Nandidik ont’ules na-obğun k3aperi uşkurepe, k’et’i gyo3onams do k’orobums. (AH-Borğola) Ninem tarlada dökülmüş olan çürük elmaları, çubuk sokarak topluyor. Lufiye dadik go3’ak’irute lobiya k’orobums. (HP-Mak’rial) Lufiye teyze önlük ile fasulye topluyor. Lazut’iyi çonçi p’k’oobi. (ÇX-Makret) Kuru mısır yaprağı topladım.

yet. ak’oroben : Toplayabiliyor. Da-çkimik gza jile na-gelibğu-dort’un nez*epeNanaz raxat’i ak’orobaz” ya do gzaz dubğamz (ya da : gelubğamz). (FN-Ç’anapet) Kız kardeşim yolun üstüne dökülen cevizleriAnnem rahat toplayabilsindiye yola döküyor.

f.-i. ok’orobu/ ok’k’orobu : Toplama. Toplamak. Alik bozomota-muşis ntxiri ok’orobu oçodinapams. (PZ-Cigetore) Ali kızına fındık toplamayı bitirtiyor. Kvaloni livadis kva ok’orobute şuri kemales. (PZ-Cigetore) Taşlı tarlada taş toplamaktan canımız çıktı. N3xik’i ok’k’orobuşşa bulur. (AŞ-Ortaalan) Çalı çırpı toplamaya gidiyorum. Cumadik ont’ulez meşat’k’obums do ntxiriş ok’orobuşe na-moxtasen berepe meç’opums. (AH-Lome) Amca tarlanın içine saklanıp fındık toplamaya gelen çocukları süçüstü yakalıyor.

f.-s. ok’oroboni : Toplanması gereken. Ntxiri ok’oroboni ren. (AH-Lome) (Yerdeki) fındık toplanmalıdır.

part. k’oroberi : Toplanmış. Toplayarak. Mayana k’oroberi / Var-isvaren dulyape / Dulya osvaru şeni / Goykosare gurepe. (ÇM-Ğvant, anonim) Bahane arayarak / Sorunlar çözülmez / Sorun çözmek için / Yüreği temizleyeceksin.

+ uk’orobams/ uk’orobay/ uk’orobaps EDA har.f. Biri için topluyor. Nanak mjolişi ndali e3’onk’anamz do na-dibğasen mjoli kotumepez uk’orobamz. (FN-Ç’anapet) Annem dut dalını aşağıdan yukarıya doğru sallıyor ve dökülen dutları tavuklara topluyor.

+ ok’orobapams/ ok’orobapay/ ok’orobapaps EDA ett.f. Toplatıyor. Alik ntxiriluği-muşişa xorz*alepes ntxiri ok’orobapams. (PZ-Cigetore) Ali fındıklığında kadınlara fındık toplatıyor.


k’oro3xa (AH-Borğola) i. Rakam. Sayı. Vit’o-sum, enni na-p’orom k’oro3xa ren. (AH-Borğola) On üç, en sevdiğim rakamdır.


k’oro3xums/ k’oro3xups (AH-Borğola ~ ÇX) EA har.f. → k’ore3xums/ k’ore3xuy

I. Bir şeyin sayısını [aps.] sayıyor. Ma na-p’k’oro3xi var-mo3’ondu do muk-ti meyak’oro3xu. (AH-Borğola) Benim saydığımı beğenmedi de kendi de tekrar saydı. Ar çkva koro3xums. (HP-P’eronit) Tekrar sayıyor. Geç’arali-muşi noksani ren-i ya do k’oro3xups. (AK-Döngelli) Parası eksik midir diye sayıyor. Geç’arali k’oro3xups. Ama boyne gaşaşen. (AK-Döngelli) Parayı sayıyor. Ama devamlı şaşırıyor.

şsz ik’oro3xen : Sayılıyor. Hamseri k’ai tutaste ren. Galeni kvape ik’oro3xen. (AH-Borğola) Bu gece iyi ay ışığı var. Dışarıdaki taşlar sayılıyor.

part. (AH ~ HP) k’oro3xeri/ k’oro3xeyi, (AK)(ÇX) k’oro3xeli : Sayarak. Sayılmış. Kemalik k’oro3xeli geç’arali xolo mijak’oro3xups. (AK-Döngelli) Kemal sayılan parayı tekrar sayıyor.

II. Acı duygularını kelimelere dökerek saya saya ağlıyor. Na-uğun ç’vinepe k’oro3xups do eşo imgars. (AK-Döngelli) Acılarını sayıyor da öyle ağlıyor.


k’orturi (ÇM) s. ve i. Gürcü. K’orturepe mulvan do m3’ika cenc’arerite dulyape ikuman. (ÇM-Ğvant) Gürcüler gelip ucuz paraya çalışıyorlar. → Curci; Gurci, Gyurci


k’orums/ k’oruy (PZ ~ AH) EA har.f. 1. İp, iplik vs’yi [aps.] bağlıyor. Xasanik toç’i k’orums. (PZ-Cigetore) Hasan ip bağlıyor. M3’xulişi ndali toç’i k’oruy. (AŞ-Ok’ordule) Armut dalında ip bağlıyor. 2. İp, iplik vs ile bir şeyi [aps.] bağlıyor. # Ar enç’ili dop’k’ori / Ar-jur xolo p’k’orare / Be, bozo, imordasi / P’iya mi eç’opare ? (ÇM-Ğvant) Bir bağ bağladım / Bir iki daha bağlayacağım / Ey, kız, büyüyünce / Kimi alacaksın ? (= Kiminle evleneceksin ?) Ali çadiri k’oruy. (ÇM-Ğvant) Ali çadırı bağlıyor (=kuruyor). Ali mobumaşe k’oruy. (ÇM-Ğvant) Ali yük bağlıyor. Nusa mt’a-yuk’i dok’oru. Ulun. (AŞ-Ok’ordule) Gelin ot yükünü bağladı ve gidiyor. Aşe bauli k’oruy. (AŞ-Ortaalan) Ayşe bavulu bağlıyor. Nurik na-k’vatums dişka Muzeyyenik goç’k’orums. Aşek-ti oğmalu k’orums. (AH-Lome) Nuri’nin keseceği odunları Müzeyyen temizliyor. Ayşe de bağlıyor. Memet’ik na-k’oru ink’ilepez xaman3’a gyuz*in. Tok’i k’olayi gei3’k’en. (AH-Lome) Mehmet’in sardığı bağlar düğümlüdür. İpi kolay çözülür. → k’irums/ k’irups; + ik’orams/ ik’oray/ ik’k’oray ♦ şsz. ik’oren : bağlanıyor. Xasan ! Toç’işi dulya doyi do hişo mot ok’obği ? İk’oren. Var-gişk’un-i ? (PZ-Cigetore) Hasan ! İpin işini yaptın da öyle niye yığdın ? Bağlanıyor. Bilmiyor musun ? Oxoyiş tudele dido oraz na-var-bixmarit şeni limsaten dik’oru-dort’u. Nanak xort’umiten 3’k’ari e3’obams do e3’açxums. (FN-Ç’anapet) Evin altını çok zamandır kullanmadığımız için her tarafı örümcek sarmıştı. Annem altan hortumla su dökerek temizliyor.

[dey. gurik yaği k’orums : Seviniyor. Hoşuna gidiyor.] (Na-)var-malimben ar mitis xavinoba ağodasi guri-şk’imik yaği k’orums. (PZ-Cigetore) Sevmediğim birine kötülük olunca seviniyorum. → guri k’ayi ayen; ixelen

+ uk’orams[2]/ uk’oray/ uk’k’oray EDA har.f. Birine bağlıyor. Birinin (yarasını vs) sarıyor. “Bere mo-goipu3xonamt’aydeyi xepe duk’oray. Dvajinasi cu3’ay. (ÇM-Ğvant) Çocuğun (kendi üstünü) tırmalamaması için ellerini bağlıyor. (Çocuk) uyuyunca çözüyor.

+ ok’orapams/ ok’orapay EDA ett.f. Sardırıyor. Nazimik xe ok’orapams. Ala incirt’aşi goi3’k’ams do incirs. (AH-Lome) Nazım elini sardırıyor. Ama yatarken sargıyı çıkarıp yatıyor.


k’orza (FN ~ AH) i. [çoğ. k’orzape] Lahana, fasulye vs ezmek için kullanılan ahşap mablak. Tokmak. → ozaşa, cedvalaşe, ozaşe, k’irza

[dey. lazut’iş k’orza] a. (FN-Ç’anapet) Mısır koçanı. b. (FN-Sumla) Olgunlaşmış mısır kellesi. ≠ nç’olo


k’oşk’a- (PZ ~ AŞ) fb. [/a/ önünde k’oşk’v-] [/o/ önünde k’oşk’- (PZ)(AŞ’nin bir kısmı), k’oşk’v- (ÇM ~ AŞ)] [va-/ ba-, vi-/ bi-, vo-/ bo-, vu-/ bu-, ma-, ga-, mi-, gi-, mo-, go önünde k’oşk’o-] “Araya. Arada. Aradan. Arayı. Arasına. Arasında. Arasından. Arasını.” → goşa-, guşa-


k’oşk’abun → k’oşk’obun


k’oşk’aç’adums/ k’oşk’aç’aduy (PZ ~ AŞ) EAL har.f. Araya [lok.] çakıyor. → goşaç’k’adums/ goşaç’k’adups; guşaç’k’adups


k’oşk’adgams (PZ) EAL har.f. Bir şeylerin [lok.] arasına dik duracak şekilde koyuyor ya da yerleştiriyor. Xasanik Alişi do Memet’işi oxorişi oşk’endas serenderi k’oşk’adgams. (PZ-Cigetore) Hasan Ali ile Mehmet’in evin arasına serender yerleştiriyor. → k’oşk’adguy; goşadgums, goşadgims/ goşadgips, guşadgips


k’oşk’adguy (ÇM ~ AŞ) EAL har.f. Bir şeylerin [lok.] arasına dik duracak şekilde koyuyor ya da yerleştiriyor. Ali çupina moy-t’roxurt’ay şeni mt’alepe oşk’enda k’oşk’adguy do mangana ceduy. (ÇM-Ğvant) Ali testi kırılmasın diye otların arasına koyup araca koyuyor. K’ap’i dolabi k’oşk’adguy. (AŞ-Ok’ordule) Kabı dolabın içine (= ortasına) yerleştiriyor. → k’oşk’adgams; goşadgums, goşadgims/ goşadgips, guşadgips

+ k’oşk’udgay EDA har.f. Bir şeylerin [dat.] arasına dik duracak şekilde koyuyor ya da yerleştiriyor. Ali k’oda-firidape noxlap’epe k’oşk’udgay. (ÇM-Ğvant) Ali duvardaki aralıkların içine parça tahtalar (= ağaç parçaları, ağaç yontusu) koyuyor.


k’oşk’adums/ k’oşk’aduy (PZ ~ AŞ) EAL har.f. Arasına ya da ortasına yatay koyuyor. Arasından ya da ortasından geçiriyor. Andğa t’u3a kovali-caris şveni k’oşk’abdi do pşk’omi. (PZ-Cigetore) Bugün sıcak buğday ekmeğe içyağı koydum da yedim. Ç’uk’k’ali daçxuri k’oşk’advi. Yemeği ordo icibasen. (AŞ-Ortaalan) Kazanı ateşin ortasına yerleştir. Yemek erken pişecek. → goşadums/ goşadumers/ goşadumels, guşadumers, guşadvars


k’oşk’aksaperi (AŞ-Ortaalan) s. Arasında çürümüş. Arası çürük. → k’oşk’ak3aperi; goşak3aperi, goşax3aperi, guşax3aperi


k’oşk’aksun (AŞ-Ortaalan) Aø/AL har.f. → k’oşk’ak3un; goşak3un; goşax3un, guşax3un

I. Aø har.f. Bir şeylerin [aps.] arası çürüyor.

II. AL har.f. Bir şeylerin arasında [lok.] bir şey [aps.] çürüyor. Baba-şk’imi na-momincğonu peyniri na-dobdvi yeri k’oşk’aksu. (AŞ-Ortaalan) Babamın bana gönderdiği peynir koyduğum yerin arasında çürüdü.


k’oşk’ak3aperi (PZ ~ AŞ-Ok’ordule) s. Arasında çürümüş. Arası çürük. → k’oşk’aksaperi; goşak3aperi, goşax3aperi, guşax3aperi


k’oşk’ak3un (PZ ~ AŞ-Ok’ordule) Aø/AL har.f. → k’oşk’aksun; goşak3un; goşax3un, guşax3un

I. Aø har.f. Bir şeylerin [aps.] arası çürüyor. Xasanişi k’uçxeşi k’itepe k’oşk’ak3un. Muya şeni on var-mişk’un. (PZ-Cigetore) Hasan’ın ayak parmakların arası çürüyor. Nedendir bilmiyorum. Orepe ok’odvasi k’oşk’ak3un. (ÇM-Ğvant) Kabakları bitişik koyarsan arası çürür. II. AL har.f. Bir şeylerin arasında [lok.] bir şey [aps.] çürüyor.

k’oşk’alams/ k’oşk’alay (PZ ~ AŞ) AL har.f. Araya düşüyor. Arasına düşüyor. Xasani pi3arepeşi oşk’endas k’oşk’alams. (PZ-Cigetore) Hasan tahataların arasına düşüyor. Lemşi pi3arepe oşk’enda kok’oşk’alu. (ÇM-Ğvant) İğne tahtalar ortasına düştü. → goşalams/ goşalaps/ guşalaps


k’oşk’ask’urun (AŞ) Aø har.f. Bir şeyin [aps.] arası ya da bir şeyin [aps.] iç kısmı kuruyor. Na-cobey porça-şk’imi huy daha k’oşk’ask’urun. (AŞ-Ok’ordule) Astıkları eşyamın daha yeni araları kurudu. Buç’ç’i doloxendo k’oşk’ask’uru. Galendo ğvari on. (AŞ-Ortaalan) Kütük içten kurudu. Dışardan ıslak. → k’oşk’axombun; goşaskurun, goşaskirun, guşaskirun


k’oşk’at’roxun (PZ ~ AŞ) Aø har.f. Bir şey [aps.] ortalardan kırılıyor. İxi opşa barasi lazut’luği k’oşk’at’roxun. (PZ-Cigetore) Rüzgâr çok estiği zaman mısırlığın araları kırılıyor. Avla na-ceren oşk’urişi mboli na-nçay arape k’oşk’at’roxun. (ÇM-Ğvant) Kapı önünde dikili olan elmanın çok meyvesi olan dalları kırılıyor. Txombu zade ğuni goyodgasi k’oşk’atroxun. (AŞ-Ok’ordule) Kızılağacın üstune fazla arı peteği koyunca ortalardan kırılıyor. Na-memincğonare şeyepe mo-k’oşk’at’roxasen şeni vrossi kogvok’k’ori. (AŞ-Ortaalan) Göndereceğin şeyleriKırılmasındiye iyice sar.

+ k’oşk’ut’roxun AD har.f. Bir şeyin [dat./ gen.] ortasındaki ya da arasındaki bir şey [aps.] kırılıyor. M3xuli-arapeşi t’ukşepe mturite k’oşk’ut’roxun. (ÇM-Ğvant) Armut dallarının filizleri kardan bir bölümü (= ara ara) kırılıyor. Nak’u-ti buk’k’atalik’o-ti cami-vazoşi mçipe yeri k’oşk’ut’roxu. (AŞ-Ortaalan) Ne kadar özen gösterdiysem de cam vazonun ince yeri kırıldı. → goşat’roxun; guşat’ruxun, guşvat’ruxun


k’oşk’axers/ k’oşk’axen (PZ ~ AŞ) AL hal.f. Arasına oturmuş haldedir. Jur şurişi oşk’enda k’oşk’axen. (ÇM-Ğvant) İki kişi arasında oturuyor. → ç’eşk’axen; goşaxen, guşaxen


k’oşk’axedun (PZ ~ AŞ) AL har.f. Arasına oturuyor. Ali moxt’a, berepe oşk’enda k’oşk’axedun. (ÇM-Ğvant) Ali gelip çocukların arasına rastgele oturuyor. → goşaxedun, guşaxedun


k’oşk’axombun (PZ ~ ÇM) Aø har.f. Bir şeylerin [aps.] arası kuruyor. Mşk’velaponape k’oşk’axombun. (PZ-Cigetore) Fidanlıkların arası kuruyor. Ham ndğalepe mç’ima var-mç’imu. Livadi lazut’epe msva msva k’oşk’axombun. (ÇM-Ğvant) Bugünlerde yağmur yağmadı. Bahçede mısırlar yer yer kuruyor. → k’oşk’ask’urun, goşaskurun, goşaskirun, guşaskirun


k’oşk’azgums/ k’oşk’azguy (PZ ~ AŞ) EL har.f. [perf.1.tek. k’oşk’abzgvi] 1. Arasına sıçıyor. Ortasına sıçıyor. 2. mec. İşi berbat ediyor. → goşaz*gums/ goşaz*gups, guşaz*gups


k’oşk’a3’ams (PZ) EAL har.f. Aradan söküyor. Xasanis lazut’işi mzgudape p’eci ayu. Hust’i k’oşk’a3’ams. (PZ-Cigetore) Hasan’ın mısır fideleri sık oldu. Şimdi de arasından söküyor. → k’oşk’a3’uy; goşa3’k’ums, goşa3’k’ims/ goşa3’k’ips, guşa3’k’ips

+ k’oşk’u3’ams EDA har.f. Bir şeylerin [dat.] arasından bir şeyi [aps.] söküyor. Ayşek lazut’i-mzgudas mt’alepe k’oşk’u3’ams. (PZ-Cigetore) Ayşe mısır fideleri arasındaki otları temizliyor.[bahçe vs yabani otlardan temizliyor] k’onuy/ k’onums


k’oşk’a3’uy (ÇM ~ AŞ) EAL har.f. Belirsiz bir şeyler arasından [lok.] bir şeyi [aps.] söküyor. Ali didi mşk’velape k’oşk’a3’uy. (ÇM-Ğvant) Ali büyük fidanları aradan söküyor. Doğani dorgeri fidepeşi oşk’enda na-onpe k’oşk’a3’uy. (AŞ-Ok’ordule) Doğan dikilmiş fidelerin arasında olanları aradan söküyor. Mutu ort’t’asen ort’t’ay eni msk’va Fadume k’oşk’a3’uy. (AŞ-Ortaalan) Ne olursa olsun en güzel Fatma söküyor. → k’oşk’a3’ams; goşa3’k’ums, goşa3’k’ims/ goşa3’k’ips, guşa3’k’ips

+ k’oşk’u3’ay EDA/ED har.f. a. EDA har.f. Belirli bir şeylerin [dat.] arasından bir şeyi [aps.] söküyor. b. ED har.f. Fideleri [dat.] seyrekleştiriyor. Ali p’ap’ape k’oşk’u3’ay. (ÇM-Ğvant) Ali fideleri aradan söküyor (= seyrekleştiriyor). Fadume na-dvorgu lazut’t’epe k’oşk’u3’ay. (AŞ-Ortaalan) Fatma diktiği mısırları (bir kısmını diğerlerinin arasından) söküyor.


k’oşk’iğams/ k’oşk’iğay (PZ ÇM~ AŞ) EA har.f. Cansızları seçiyor ya da ayıklıyor. Cemalik m3xuli eç’opumt’aşa vorsepe-muşi k’oşk’iğams do eç’opums. (PZ-Cigetore) Cemal armut alırken iyilerini seçip de alıyor. Mtuti-ti vrosi lazut’i k’oşk’iğay do imxoy. (ÇM-Ğvant) Ayı bile iyi mısırı seçip yiyor. Ali nezi k’alati ndğvaruy. Mçxupe k’oşk’iğay. (ÇM-Ğvant) Ali ceviz sepetini (= sepet içindeki cevizleri) karıştırıyor. En kalınlarını seçiyor. Oxori ikumt’aşa mcalepe vrosi k’oşk’iğar. Mç’ipe mcalepe ordoşa cindra3’en. (ÇM-Ğvant) Ev yaparken kalasları iyi seçmek gerekiyor. İnce kalaslar erkenden aşağı doğru eğiliyor. Xasani çayi k’oşk’iğay. (AŞ-Ok’ordule) Hasan çay ayıklıyor. Ali nezi cek’vatu. Kok’oşk’iğu. Mç’ipe mç’ipe dok’vatu. Huy Goipağuy. Seri moxt’asen. (AŞ-Ok’ordule) Ali cevizi dibinden kesti. Ayıkladı. İnce ince kesti. Şimdi etrafını temizliyor. Akşam gelecek. Hamseri komoxt’i. Ntxiri k’oşk’obiğaten. (AŞ-Ortaalan) Bu akşam gel. Fındık ayıklayacağız. → goşiğams, goşimers, guşimers, guşimars; n3xonuy[1]; 3xunums/ 3xunoms/ 3xunups

+ k’oşk’uğams/ k’oşk’uğay EDA har.f. 1. Bir şeyler arasından [dat.] bir şeyi [aps.] ayıklıyor. Xasanik p’rinz*is kvalepe k’oşk’uğams. (PZ-Cigetore) Hasan pirincinin taşlarını ayıklıyor. Ayşe p’rin3’i kvalepe k’oşk’uğay. (ÇM-Ğvant) Ayşe pirincin taşlarını ayıklıyor. 2. Birine ait [dat.] bir şeyi [aps.] ayıklıyor. Nana-şk’imi xala çayi k’oşk’uğay. (AŞ-Ok’ordule) Annem halanın çayını ayıklıyor. Ayşe meleni livadi ntxiri k’oşk’iğay. Ç’umani Emineşi ntxiri k’oşk’uğasen. (AŞ-Ortaalan) Ayşe ilerdeki bahçede fındık ayıklıyor. Yarın Emine’nin fındığını ayıklayacak.

f.-s. k’oşk’ağmaloni (PZ), k’oşk’ağaponi (ÇM ~ AŞ) : Ayıklanması gereken. Noğaşa p’rin3’i viyindri. K’oşk’ağmaloni on. (PZ-Cigetore) Çarşıdan pirinç satın aldım. Ayıklanması gerekir.


k’oşk’ik’açen (PZ ~ AŞ) AL har.f. İki kişi veya iki şey arasında sıkışıyor. → goşikaçen/ guşikaçen


k’oşk’ilams (PZ) AL har.f. [Bu fiil, sırf bildirme kipine sahiptir.] Geziniyor. Kısa bir çevre içinde gezip duruyor. Xasani lazut’epeşi oşk’endas hişoşeni k’oşk’ilams. (PZ-Cigetore) Hasan mısırların arasında öylesine geziniyor. ≠ k’oşk’ilay


k’oşk’ilay (ÇM ~ AŞ) AL har.f. [Bu fiil, sırf bildirme kipine sahiptir.] Hızla araya giriyor. Hızla araya girip kayboluyor. K’inçi tamlona k’oşk’ilay. (ÇM-Ğvant) Kuş çalılığa dalıp kayboluyor. Xasani Lazut’i na-dvorgun yeri k’oşk’ilay. Celulun. (AŞ-Ok’ordule) Hasan mısır dikili yerin arasından hızlı geçip iniyor. Ali msxulona evedi evedi k’oşk’ilu. (AŞ-Ortaalan) Ali armutluğa hızlı hızlı daldı. → goşilams; ≠ guşilaps (AK); + k’oşk’ulun


k’oşk’inçrak’en (PZ-Cigetore), k’oşk’inçark’en (ÇM)(AŞ-Ortaalan) AL har.f. Arasına sıkışıyor. Alişi xoji cektaperi on. Mandre nek’na k’oşk’inçark’en. (ÇM-Ğvnat) Ali’nin öküzü tavlıdır. Ahır kapısına sıkışıyor. Hak’k’u k’oçi na-on yeri mo-k’oşk’incark’er. Megzlip’anen. (AŞ-Ortaalan) Bu kadar adamın olduğu yerde sıkışma. Seni ezecekler. → k’oşk’inç’ark’en; goşirçak’en, guşiçak’en; ++ goinçark’en


k’oşk’inç’ark’en (AŞ-Ok’ordule) AL har.f. Arasına sıkışıyor. Bere xergi k’oşk’inç’ark’u do ma voşletinu. (AŞ-Ok’ordule) Çocuk harkta sıkıştı ve ben onu kurtardım. Mandreşi nek’na 3’ulu ey. Puci amit’a-gamit’aşa k’oşk’inç’arken. (AŞ-Ok’ordule) Ahırın kapısını küçük yaptılar. İnek girip çıkarken sıkışıyor. → k’oşk’inçrak’en/ k’oşk’inçark’en; goşirçak’en, guşiçak’en


k’oşk’iyonams/ k’oşk’iyonay (PZ ~ AŞ) EA har.f. Canlılar arasında iyisini seçiyor. Ham kianaşi enni uneneli k’oçepe rt’es, na-ğures Japonepe. Miti var-elvat’ert’es. Hini na-k’oşk’iyonu k’oçepe Elektriği gamobiyonatendeyi uç’itxeli zuğa-p’ici ar santrali kocedges. Ar ndğa him santralite çendi k’oçepe-nişi na-ilanert’u var-meşonumt’es. Let’a-nana guri komuones. Ok’it’axu. Zuğa-ti guri komuones. 3unami diyu. Empu. İdu. Noğa kocost’ik’u. Hey na-sk’udurt’es k’rima Japonepe tisya dou. Zade guri maç’u. Mabgarinu. (AŞ-Ok’ordule) Bu dünyanın en sessiz insanları idiler, ölen Japonlar. Kimseye sataşmazlardı. Onların seçtiği insanlarElektrik çıkaracağızdiye sormadan denizin ağzına bir santral koydular. Bir gün o santral ile kendi insanlarını vuracaklarını beklemiyorlardı. Toprağın kalbini kızdırdılar. Ortadan kırıldı. Denizin de kalbini kızdırdılar. Tsunami oldu. Kabardı. Gitti. Şehri yere vurdu. Orda yaşayan zavallı Japonları kurban etti. Çok kalbim acıdı. Ağlayabildim. → goşiyonams; goşo(y)onams; goşox’onams/ goşox’onaps; guşox’onups 

f.-i. k’oşk’ayonu : Canlılar arasında iyisini seçme. Ayşe vrosi k’oşk’ayonu kuşk’un. (ÇM-Ğvant) Ayşe canlılar arasında en iyisini seçmesini biliyor.


k’oşk’obğams (PZ) EAL har.f. Arasına (taneli katı cismi) döküyor. Gzalepe tva3u. Çoylik let’a k’oşk’obğams. (PZ-Cigetore) Yollar patladı. Köylü toprağı ortasına döküyor. → k’oşk’vobğay; ≠ goşobğams/ goşobğaps, guşobğaps


k’oşk’obun/ k’oşk’abun (PZ) AL hal f. Sıvı madde [aps.] bir şeylerin [lok.] arasına akıtılmış halde duruyor. Pi3arişi t’va3ineris zift’i k’oşk’obun (= k’oşk’abun). (PZ-Cigetore) Tahtanın yarığında katran akıtılmış halde duruyor. → k’oşk’vobun[2], goşobun[2]


k’oşk’oğmalu (PZ-Cigetore) i. [< k’oşk’iğams fiilini f.-.i. hali] Seçim. Xasanik k’at’a ndğa İnternet’is no3’erapute Alamanişi k’oşk’oğmalu şeni çendi-muşis xaberi ayen. (PZ-Cigetore) Hasan her gün İnternet’e bakarak Almanya’daki seçim hakkında kendini haberdar ediyor. → seçimi; 3xunaII


k’oşk’ulun (PZ ~ AŞ) AL har.f. 1. Bir yerin içinden geçiyor. 2. İki şeyin arasından geçiyor. Kapıdan geçiyor. Cektaperi puji m3’ule nek’na koşk’it’aşa mele mole elvasven. (ÇM-Ğvant) Tavlı inek dar kapıdan geçerken öteye beriye sürtünüyor (= sürtüyor). → goşulun, guşulun; guşilaps; + k’oşk’ilay


k’oşk’urgams/ k’oşk’urgay (PZ ~ AŞ) EDA har.f. Canlı bitkiyi [aps.] bir şeyler [dat.] arasına dikiyor. Txombuşi mşk’velape tutxu iyu do Ali-tik txombuşi mşk’velape k’oşk’urgams. (PZ-Cigetore) Kızılağaç fidanları seyrek oldu da Ali de (başka) kızılağaç fidanlarını (şimdi olanların) arasına dikiyor. Ayşe lazut’i-mzgudape ore-p’ap’ape k’oşk’urgay. (ÇM-Ğvant) Ayşe mısır fidelerinin arasına kabak fideleri dikiyor. Nana-şk’imi avla-livadi çayluği lazut’i k’oşk’urgay. (AŞ-Ok’ordule) Annem avlu bahçesinde çaylığın arasına mısır ekiyor. → goşorgams/ goşorgaps; goşudgams; ≠ guşurgaps


k’oşk’u3’ams/ k’oşk’u3’ay (PZ ~ AŞ) EDA/ED har.f. → goşu3’k’ams/ goşu3’k’aps, guşu3’k’aps; (om3’ulanay[1] altında) um3’ulanay. I. EDA har.f. Bir şeylerin [dat.] arasından bir şeyi [aps.] söküyor. Çayişi oşk’enda na-on mt’ape k’oşk’u3’ay. (AŞ-Ok’ordule) Çayın ortasında olan otları söküyor.

II. ED har.f. Bir şeylerin arasından (o şeylerin bir kısımını) söküp seyrekleştiriyor. Alik mzgudapes k’oşk’u3’ams. (PZ-Cigetore) Ali mısır fidanları ayıklıyor. Ayşe livadi 3’ulu mzgudape k’oşk’u3’ay. (ÇM-Ğvant) Ayşe bahçede küçük fideleri seyrekleştiriyor (= diğerlerinin arasından söküyor). Livadi na-orgun 3’ulu fidepe k’oşk’u3’i. (AŞ-Ortaalan) Bahçede dikili küçük fidanları (diğerlerinin arasından) sök.


k’oşk’vabğen (PZ ~ AŞ) A.Dir. har.f. Bir yerin aralarına [dir.] taneli katı cisim [aps.] dökülüyor. Mç’ipe mçveri firidapeşa k’oşk’vabğen. (ÇM-Ğvant) İnce un tahata aralıklarına dökülüyor.


k’oşk’vobğay (ÇM ~ AŞ) EAL har.f. Bir şeylerin [lok.] arasına taneli katı cismi [aps.] döküyor. Ali oşk’urepe firidaşa k’oşk’vobğay. (ÇM-Ğvant) Ali elmaları aralıktan döküyor. → k’oşk’obğams; ≠ goşobğams/ goşobğaps, guşobğaps

+ k’oşk’ubğay EDA har.f. Belirli bir şeyin [dat.] ortasına taneli katı cismi [aps.] döküyor. Ali daçxuri dişk’a k’oşk’ubğay. (ÇM-Ğvant) Ali ateşin ortasına odun koyuyor. Ali arpape çemre k’oşk’ubğay. (ÇM-Ğvant) Ali arpaların arasına gübre döküyor.


k’oşk’vobun[1] (ÇM ~ AŞ) AL hal f. Katı cisim [aps.] bir şeylerin [lok.] arasında asılı duruyor. Şuk’a pavrepe oşk’enda k’oşk’vobun. (ÇM-Ğvant) Salatalık yaprakların arasında asılı duruyor. oşk’endas k’o3’obun (PZ-Cigetore), goşobun[1], guşobun, guşabun


k’oşk’vobun[2] (ÇM ~ AŞ) AL hal f. Sıvı madde [aps.] bir şeylerin [lok.] arasına akıtılmış halde duruyor. Otva dolondra3’eri so-on msva 3’ari kok’oşk’vobun. (ÇM-Ğvant) Çatıda basık olan yerde su birikintisi var. → k’oşk’abun/ k’oşk’obun, goşobun[2]


k’oşk’vonçark’ams (PZ), k’oşk’vonçark’ay (ÇM), k’oşk’vonç’ark’ay (AŞ) EAL har.f. Arasına sıkıştırıyor. Hey k’oşk’vonç’ark’amanna p’ot’e va-gamaonanen. (AŞ-Ok’ordule) O araya sıkıştırıyorlarsa hiçbir zaman çıkaramayacaklar. → goşorçak’ams


k’otuy (ÇM ~ AŞ-Ok’ordule), k’ot’t’uy (AŞ-Ortaalan) EA har.f. Katlıyor. P’aranteni nogutun. Porça k’otuy. (ÇM-Ğvant) Pencere önünde durup gömlek katlıyor. Nana-şk’imi oda-muşi şeyepe-muşi kotuy. (AŞ-Ok’ordule) Annem odasında eşyalarını katlıyor. Gazeta vrossi dok’k’ot’t’i. (AŞ-Ortaalan) Gazeteyi iyi katla. → kotums; kot’ums/ kot’ups


k’ot’ula/ k’ot’t’ula (PZ ~ ÇM) i. Ense. Ebak p’anda bereşi k’ot’ulas muç’apxams. (PZ-Cigetore) Baba sürekli çocuğun ensesine vuruyor. Andğa livadişa doloft’isi lazut’işi msva k’ot’ulas memasu do k’ot’ula maç’ven. (PZ-Cigetore) Bugün tarlaya girdiğimde mısır yaprağı enseme süründü de ensem yanıyor. Xasanişi k’ot’ulas tomalepe dolvabğen. (PZ-Cigetore) Hasan’ın ensesine saçlar içine dökülüyor. Ayxani bere k’ot’ula kek’vot’va3’u. (ÇM-Ğvant) Ayhan çocuğun ensesine vurdu. Ayxani bere k’ot’t’ula ceçu. (= Ayxani bere k’ot’t’ula dolvot’vasu.) (AŞ-Ortaalan) Ayhan çocuğun ensesine vurdu. → k’ut’ula[1]; ciniki


k’ova (AŞ) i. Kova. K’ova k’uyi dolvonç’ay. Eiğaşa 3’ari naoren. (AŞ-Ok’ordule) Kovayı kuyuya indiriyor. Çıkarana kadar suyu dökebiliyor. → kova


k’oyi → k’oi


k’oyini i. Koyun. K’eç’i do k’oyinik k’op’iyape kodobğes. (PZ-Cigetore) Keçi ve koyun dıskılarını döktüler. Cemalik k’oyinepe omcvinu şeni mt’aleponas nupinams. (PZ-Cigetore) Cemal koyunları otlatmak için otlaklığa salıyor. K’oyinepe mandreşa gamaxt’ani didişa 3’ulu cisvareran. (ÇM-Ğvant) Koyunlar ahırdan çıkınca büyükten küçüğe sıralanıyorlar (diziliyorlar). K’oyini k’opyaşi yazma çayi var-ek’ibğen. (AŞ-Ok’ordule) Koyun dışkısının gübresi çaya dökülmez. K’oyini toma doptxvi. (AŞ-Ortaalan) Koyunun yününü eğirdim. Nanak k’oyinişi yuni ntalumz. (FN-Ç’anapet) Annem koyun yününü ayırıp temizliyor (= iplik yapımına hazırlıyor). K’oyiniş t’k’ebi. (FN-Sumla) Koyun derisi. Koyun posti. Keçepe k’oyinepeşen gamak’atums. (FN-Sumla) Keçileri koyunlardan ayırıyor, seçiyor. Nam xayvanepek imç’amurams ? - Puci, k’oyini do keçik imç’amurams. (FN-Sumla) Hangi hayvanlar geviş getiriyor ? - İnek, koyun ve keçi geviş getiriyor. Çobanik Xasaniz koyinepe gamuk’atams. (FN-Sumla) Çoban Hasan’ın koyunlarını (sürüden) ayırıyor. Xayvanepeşi namupek mk’orums ? Namupek var-mk’orums ? - Pucik, ntxak, k’oyinik mk’orums. Coğorik, k’at’uk, mgerik, mtutik var-mk’orums. (AH-Lome) Hayvanların hangileri geviş getiriyor ve hangileri geviş getirmiyor ? - İnek, keçi, koyun geviş getiriyor. Köpek, kedi, kurt, ayı geviş getirmiyor. Musak k’oyini nok’vataşi jin amok’idams do t’k’ebi gamoşorams. (AH-Lome) Musa koyun kestiği zaman yukarı asıyor ve aşağıdan derisini soyuyor. → mçxuri (AK)(ÇX)


k’o3’a- (PZ ~ AŞ) fb. [Bu fiilbaşı ÇM-AŞ diyalektlerinde bazen go3’a- şeklinde de söylenir.] [/a/ önünde k’o3’v-] [/o/ önünde k’o3’- (PZ)(AŞ’nin bir kısmı), k’o3’v- (ÇM ~ AŞ)] [/i/ ve /u/ önünde k’o3’-] [va-/ ba-, vi-/ bi-, vo-/ bo-, vu-/ bu-, ma-, ga-, mi-, gi-, mo-, go- önünde k’o3’o- ] → go3’a-, gu3’a-

I. Ön tarafta aşağıya, aşağıda. (Ör. k’o3’axedun)

II. Önünden yana doğru çekilerek. (Ör. k’o3’ulun)

III. Sarkıtarak; sarkıtılarak. (Ör. k’o3’obun/ k’o3’vobun)


k’o3’aberi part. → k’o3’obams/ k’o3’obams, k’o3’vobay


k’o3’adgams (PZ), k’o3’adguy (ÇM), k’o3’adgay (AŞ) EA har.f. Önde dik duracak şekilde koyuyor. Ali mcora ext’asi meyojinaşe-k’uli nek’na oginde k’o3’adguy. K’uli meyojineri imcoray. (ÇM-Ğvant) Ali güneş doğunca arkaya yatabilen sandalyeyi kapının önüne koyuyor. Sandalyeye uzanıp güneşleniyor. → go3’adgums, go3’adgims/ go3’adgips; gu3’adgips


k’o3’adgun (PZ ~ AŞ) AL hal f. Ön tarafta dik konulmuş haldedir. K’uli p’ort’as k’o3’adgun. (PZ-Cigetore) İskemle asma kapının önünde konulmuş halde duruyor. # K’uk’ma avla k’o3’adgun / Na-mulun ceçay kusi / Masumani diyi do / xolo var-moği nosi. (ÇM-Ğvant) Güğüm kapı önünde / Gelen vurur tekmeyi / Üçüncü yaşındasın (= otuz yaşlarındasın) / yine akıl getirmedin (= akıllanmadın). K’uli nek’na k’o3’adgun. (AŞ-Ortaalan) İskemle kapının önünde duruyor. → go3’adgin

+ k’o3’udgun AD hal f. Birinin [dat.] önünde dik konulmuş haldedir. Bir şeyin [dat.] önünde dik duruyor. Ali macida k’o3’udgun. Cari var-uğun. (ÇM-Ğvant) Ali’nin önünde sofra kurulu. Ama ekmeği yok. # P’aranteni oginde / Kok’o3’udgun dadala / K’inçi vor ki3’vi3’vilar / Kogamaxt’ana avla. (ÇM-Ğvant) Pencerenin önünde / Duruyor çiçek / (Ben) kuşum (sana) cıvıldayacağım / Avlaya çıkarsan. # K’o3’udgun pşeri topri / T’u3a cari eluzun / Masumani oran do / Xolo tolepe uzun. (ÇM-Ğvant) Dolu bal önündedir / Sıcak ekmek yanındadır / Otuzlarına geldi de / Hala gözü kapalı. Masa k’o3’udgun şeni vrossi anç’ç’aren. (AŞ-Ortaalan) Önünde masa olduğu için iyi yazabiliyor.

k’o3’agutun (PZ ~ AŞ) AL har.f. Ön tarafa ayakta duruyor. Önde aşağı tarafa ayakta duruyor. Ali livadi çiji k’o3’agutun. Şuronepe tudeşi var-cosk’uy. (ÇM-Ğvant) Ali bahçenin alt tarafında duruyor. Keçileri aşağı bırakmıyor. Ali nek’na k’o3’agutun. Miti var-amvoşk’uy. (ÇM-Ğvant) Ali kapının önünde duruyor. İçeriye kimseyi almıyor. K’oçi k’o3’agutun şeni si va-maziru. (AŞ-Ortaalan) Adam önde duruyor da seni görmedim. → go3’adgitun

+ k’o3’ugutun AD har.f.

I. (PZ ~ AŞ) Birinin önünde ayakta duruyor. Bere aşk’urinasi baba-muşi k’o3’ugutun. (ÇM-Ğvant) Çocuk korkunca babası önüne geçiyor. Soti mot-ulur. Hay k’o3’omiguti. Gazin-i ? Him bere-ti baba-muşşi k’o3’ugutun. (AŞ-Ortaalan) Bir yere gitme. Burada önümde dur. Görüyor musun ? O çocuk da babasının önünde duruyor. Xasani k’o3’omigutun. (AŞ-Ortaalan) (1) Hasan önümde ayakta duruyor. (2) mec. Hasan bana arka çıkıyor, benden taraf oluyor, bana yardımcı oluyor.

II. (ÇM) mec. Birilerinin önderliğini yapıyor. Ali p’iyat’osina moy-didvert’ay deyi berepe kok’o3’ugutu. (ÇM-Ğvant) Ali kötülük olmasın diye çocuklarına önderlik yaptı.

k’o3’akosums/ k’o3’akosuy (PZ ~ AŞ) EA har.f. Ön tarafını ya da altı tarafını süpürüyor. Ayşe k’at’a ç’umani oxori-mandre-p’iji k’o3’akosuy. (ÇM-Ğvant) Ayşe her sabah evin ahır önünü süpürüyor. Doğani oxori-avla-muşi k’o3’akosuy. (AŞ-Ok’ordule) Doğan evin avlusunun ön tarafını süpürüyor. → go3’akosums/ go3’akosups, gu3’akosups

+ k’o3’ukosams/ k’o3’ukosay ED har.f. Birinin veya bir şeyin ön tarafını ya da altı tarafını süpürüyor. Ayşek pucepes k’o3’ukosams. (PZ-Cigetore) Ayşe ineklerin alt tarafını süpürüyor. Xasanik mxişolya ogi-muşis kodobğu. Ayşek-ti k’o3’ukosams. (PZ-Cigetore) Hasan ekmek kırıntılarını önüne döktü. Ayşe de ön taraflarını süpürüyor.


k’o3’aren (PZ ~ AŞ) AL hal f. Altında duruyor. Otvaşi tudendo na-k’o3’aren kva e3’at’axuy. (AŞ-Ok’ordule) Damın altında duran taşı alttan kırıyor.


k’o3’at’axums/ k’o3’at’axuy (PZ ~ AŞ) EA har.f. Alttan kırıyor. Altını kırıyor. → go3’at’axums/ go3’at’axups, gu3’at’axups

+ k’o3’ut’axams/ k’o3’ut’axay EDA har.f. Birine ait [dat.] bir şeyi [aps.] alttan kırıyor. Birine ait bir şeyin altını kırıyor. Alik k’ulis p’aç’a k’o3’utaxams. (PZ-Cigetore) Ali iskemlenin ayağını alttan kırıyor.


k’o3’axedun (PZ ~ AŞ) AL har.f. Ön tarafa oturuyor. Coşkuni irişi kok’o3’axedun. (PZ-Cigetore) Coşkun herkesin ön tarafında oturuyor. → go3’axedun, gu3’axedun

+ ko3’uxedun AD har.f. Birinin önüne veya önünde oturuyor. Levent’i p’anda ma kok’o3’omixedun. (PZ-Cigetore) Levent her zaman benim önümde oturuyor.


k’o3’axen (PZ-Apso)(ÇM ~ AŞ) AL hal f. Ön tarafta oturmuş haldedir. → k’o3’axers, go3’axen


k’o3’axers (PZ-Noxlamsu, Cigetore) AL hal f. Ön tarafta oturmuş haldedir. → k’o3’axen, go3’axen


k’o3’ibay (AŞ) E.Abl dön.har.f. Kendini bir şeyden [abl.] sarkıtıyor. Kendini asıyor. Otvaşa toç’ite k’o3’ibay. (AŞ-Ok’ordule) Çatıdan iple kendini sarkıtıyor. → k’o3’iben; nişk’iden; ti-muşi einç’ams[2]; einç’en[2]; amik’iden; ti-muşi yonç’ams; ge3’ik’iden; gu3’ik’idaps; yinç’aps


k’o3’iben (PZ) Aø har.f. Kendini asıyor. nişk’iden; k’o3’ibay; ti-muşi einç’ams[2]; einç’en[2]; amik’iden; ti-muşi yonç’ams; ge3’ik’iden; gu3’ik’idaps; yinç’aps


k’o3’iç’i (PZ ~ ÇM) i. Boğmaca. Ham 3’ana berepe k’o3’iç’i ak’ney. Kodibğey. (ÇM-Ğvant) Bu yıl çocukları boğmaca tuttu. Döküldüler. → k’ok’i3’i, k’ok’i3’a


k’o3’iğams/ k’o3’iğay (PZ ~ AŞ) EA.Abl har.f. Önünden cansız bir şeyi [aps.] çekiyor. Önünden cansız bir şeyi [aps.] uzaklaştırıyor. Bereşi dolokunaşas din3xiri ankten. Hekelendo dolokunape-muşi k’o3’iği. (PZ-Cigetore) Çocuğun giysisine kan bulaşıyor. Ordan elbiselerini çek. K’uli k’o3’iği. Zimari eyat’amben. (PZ-Cigetore) Sandalyeyi çek. Hamur üstüne yapışıyor. → go3’iğams, go3’imers, gu3’inimers, gu3’imars


k’o3’iğvaren (PZ ~ AŞ) Aø har.f. Alt tarafı ıslanıyor. Sift’ercepe ort’iç’i şeni gulurt’aşa şk’a do 3’ale k’o3’iğvareran. (PZ-Cigetore) Atmacacılar bıldırcın için gezerlerken belden aşağıya kadar ıslanıyorlar. Ayşe pucişi mt’aşa idasi k’o3’iğvaren do komulun. (PZ-Cigetore) Ayşe inek yemi için gittiğinde alt tarafı ıslanıp da geliyor. Ayşe mç’ima-ora tamlonape ikten. K’o3’iğvaren. (ÇM-Ğvant) Ayşe yağmurlu zamanlarda çalılıklarda dolaşıyor. Giysilerinin alt tarafı ıslanıyor. → go3’işuven; gu3’işolen

+ k’o3’vağvaren AD har.f Birine ait [dat.] bir şeyin [aps.] alt tarafı ıslanıyor. Emines fot’a k’o3’vağvaru do k’o3’osk’urinams. (PZ-Cigetore) Emine’nin peştamalının altı ıslandı da alt kısmını kurutuyor. Xasanis pontuli k’o3’vağvaru. Hus-ti doxedu do k’o3’isk’urinams. (PZ-Cigetore) Hasan pantolonun alt kısmını ıslattı (= kelimsi kelimesine : “Hasan’ın pantolonun alt kısmı ıslandı”). Şimdi de oturdu da (pantolonunun) alt kısmını kurutuyor. Bere mç’ize-ora mt’alopona ikten. K’uçxepe k’o3’vağvaren. (ÇM-Ğvant) Çocuk çiseli zamanlarda çimenliklerde dolaşıyor. Ayakları ıslanıyor.


k’o3’ik’anen (PZ ~ AŞ) AL/A.Dir har.f. Altında sallanıyor. Çemali mcaşi araşa k’o3’ik’anen. (PZ-Cigetore) Kemal ağacın dalından aşağı sallanıyor. → k’o3’ink’ay; + k’o3’ok’anams/ k’o3’vok’anay


k’o3’ik’orams/ k’o3’ik’oray (PZ ~ AŞ) EA har.f. Kendi önüne bağlıyor. → go3’ik’orams, go3’ik’irams/ go3’ik’iraps, gu3’ik’iraps


k’o3’imt’en[1] (PZ) A.Abl har.f. Gizliden kaçıyor. Çaktırmazdan kaçıyor. Kaytarıyor. Xasani p’anda dulyaşa k’o3’imt’en. (PZ-Cigetore) Hasan her zaman işten kaçıyor. Ayşe dulyaşa ulurt’aşa k’o3’imt’en do ulun. (PZ-Cigetore) Ayşe işe giderken gizliden kaçıyor da öyle gidiyor.


k’o3’imt’en[2] (ÇM ~ AŞ) A.Abl har.f. Birinin ya da bir şeyin [abl.] önünden kaçıyor. Ali mangana azirasi k’o3’imt’en. (ÇM-Ğvant) Ali araba görünce (yoldan/ önünden) kaçıyor. Bere oncğore ayen. K’o3’imten. (AŞ-Ok’ordule) Çocuk utanıyor. Kaçıyor. → go3’imt’en[2]


k’o3’im3’ulanen (ÇM) Aø har.f. Yıkanmış pantolon vs [aps.] daralıp kısalıyor ya da çekiyor. Pontuli emogi naxvasi k’o3’im3’ulanen. (İM-Ğvant) Pantolonu ilk yıkadığında kısalıyor. → oxt’un; im3’ulanen; zduyIII; txun; xtun, xtams; muizdipsII


k’o3’ink’ay (ÇM) AL har.f. Altında sallanıyor. Var-oxvok’orey do k’o3’ink’ay. (ÇM-Ğvant) Bağlamadıkları için sallanıyor. → k’o3’ik’anen


k’o3’in3’ilaxay (ÇM) EA har.f. Kendisinin altına akıtıyor. Kendisinin altına (sıvı) döküyor. Tişi upepe 3’ip’it’i 3’ip’it’i k’o3’ovin3’ilaxi. (ÇM-Ğvant) Alın teri damla damla akıttım, döktüm.


k’o3’isk’urinams/ k’o3’isk’urinay (PZ ~ AŞ) EA har.f. Kendine ait bir şeyin [aps.] alt kısmını kurutuyor. Xasanis pontuli k’o3’vağvaru. Hus-ti doxedu do k’o3’isk’urinams. (PZ-Cigetore) Hasan pantolonun alt kısmını ıslattı (= kelimsi kelimesine : “Hasan’ın pantolonun alt kısmı ıslandı”). Şimdi de oturdu da (pantolonunun) alt kısmını kurutuyor. Ayşe mç’ima-ora galendo moxt’asi pilint’a sk’ala meğvareri dolokunaşepe k’o3’isk’urinay. (ÇM-Ğvant) Ayşe yağmurlu zamanlarda dışarıdan gelince fırınlı sobanın yakınında giysilerinin ıslak olan alt kısmını kurutuyor. → go3’iskurinams/ go3’iskurinaps, gu3’iskurinaps


k’o3’ixunams/ k’o3’ixunay (PZ ~ AŞ) EA dö.har.f. Kendisinin önüne birini oturtuyor. # Bere kok’o3’ixunu / Un3xonay tomalepe / 3’k’umulay do memo3’ey / Govağari tolepe. (ÇM-Ğvant) Çocuğu önüne oturttu / (Çocuğunun) saçlarını tarıyor / Parıltıyla bana bakıyor / Kurban olayım (= kelimesi kelimesine : kurban oldum) gözlere. → go3’ixunams/ go3’ixunaps, gu3’ixunaps


k’o3’izden (PZ ~ AŞ) Aø har.f. 1. Geri duruyor. Çekiliyor. 2. Utanıyor. Çekiniyor. P’anda k’o3’izden. Ma azirasi imt’en. (ÇM-Ğvant) Her zaman çekiniyor. Beni görünce kaçıyor. + k’o3’vazden


k’o3’obams[1] (PZ) EAL har.f. [emp.şm.1.tek. k’o3’ovobam] → k’o3’vobay[1]; go3’ok’idams/ go3’ok’idaps, gu3’ok’idaps, gu3’vok’idaps

I. Bir şeyin altına doğru asıyor. Nana-şk’imik 3’endeç’i-şk’imi osk’ualeşi tude ktee k’o3’obams. (PZ-Apso) Annem çorabımı kurutma tezgâhının altına doğru asıyor. Xasanik mcas toç’i k’o3’obams. (PZ-Cigetore) Hasan ağacın altına ip asıyor.

II. Sarkıtarak asıyor. K’oçik urz*eni-ncaşe gudeli k’o3’obams. (PZ-Apso) Adam sepeti üzüm ağacından sarkıtıyor. Baba-şk’imi ğuni sk’ences kok’o3’obu. (PZ-Apso) Babam arı kovanını sk’enceye sarkıtarak astı.


k’o3’obams[2] (PZ) EAL har.f. [emp.şm.1.tek. k’o3’ovobam] Ön tarafa (sıvı) döküyor. P’ap’u-şk’imik ncaşi tude 3’ayi k’o3’obams. (PZ-Apso) Dedem ağacın altına su döküyor. → k’o3’vobay[2]; go3’obams/ go3’obaps, gu3’obaps, gu3’vobups

+ k’o3’ubams/ k’o3’ubay EDA har.f. Ön tarafına (sıvı) döküyor. Nana-şk’imik pucis 3’ayi k’o3’ubams. (PZ-Apso) Annem ineğe su veriyor.


k’o3’obun (PZ)(AŞ) AL hal f. Sarkıtarak asılıdır. Txombuşi mcas xor3’i k’o3’obun. (PZ-Cigetore) Kızılağaçta et sarkıtarak asılıdır. Ma ogines t’orba k’o3’omobun. (PZ-Cigetore) Önümünde torba sarkıtılarak asılıdır. Jur mcaşi oşk’endas ar binexi k’o3’obun. (PZ-Cigetore) İki ağacın ortasında bir asma asılı duruyor. → k’o3’vobun, go3’obun, gu3’obun, gu3’vobun; [birine ait bir şeye sarkıtılarak asılıdır] gu3’ubun


k’o3’ok’anams (PZ) EA/EAL har.f. Alttan sallıyor. Altından sallıyor. K’oçik burç’uli k’o3’ok’anams. (PZ-Cigetore) Adam baltayı alttan sallıyor. → k’o3’vok’anay


k’o3’ok’orams/ k’o3’ok’oray (PZ)(AŞ’in bir kısmı) EDA har.f. Biri ya da bir şeyin [dat.] önüne bir şeyi [aps.] bağlıyor. 3’ulu bozomotina ik’vandusi nana-muşi fot’a k’o3’ok’oray (AŞ-Ok’ordule) Küçük kızcık isteyince annesi şal gibi bir örtüyü önüne bağlıyor. → k’o3’vok’oray; go3’ok’orams; go3’ok’irams/ go3’ok’iraps; gu3’ok’iraps, gu3’vok’iraps

+ k’o3’uk’orams/ k’o3’uk’oray EDA har.f. Biri ya da bir şeyin [dat.] önüne bir şeyi [aps.] bağlıyor. Ayşek bozomota-muşis fot’a k’o3’uk’orams. (PZ-Cigetore) Ayşe kızına alt tarafına peştamal bağlıyor. [K’o3’ok’orams ile k’o3’uk’orams fiilleri eşanlamlıdır.]


k’o3’osk’urinams/ k’o3’osk’urinay (PZ)(AŞ’in bir kısmı) EA har.f. Bir şeyin [aps.] alt kısmını kurutuyor. Emines fot’a k’o3’vağvaru do k’o3’osk’urinams. (PZ-Cigetore) Emine’nin peştamalının altı ıslandı da alt kısmını kurutuyor. → k’o3’vosk’urinay; go3’oskurinams


k’o3’otvala (PZ ~ AŞ) i. İşbaşında bele bağlanan örtü. → go3’ak’ora, go3’ak’orale, go3’ok’orale, go3’ak’iru/ go3’ak’iyu, go3’ak’irale, gu3’ak’ire; fot’a; metvale, metvalaşe


k’o3’udgams/ k’o3’udgay (PZ ~ AŞ) EDA har.f. 1. Birinin [dat.] önüne koyup yerleştiriyor. Xasanişi ogis Alik k’uli k’o3’udgams. (PZ-Cigetore) Hasan’ın önüne Ali iskemle kuruyor. 2. Birinin [dat.] önüne yiyecek bir şeyi [aps.] bir kabın içine koyup sunuyor. Ayşe luyu cecibuy. Ar pirçi oraşi (= apiçoraşi) k’o3’omidganen. (ÇM-Ğvant) Ayşe lahana pişiriyor. Birazdan önümüze [yememiz için] koyacak. Ali oxorişa na-moxt’anenpe em vrosi cari k’o3’udgay. (ÇM-Ğvant) Ali eve gelenlere en iyi yemekleri veriyor. Ayşe a piçi luyu a piçi oraşi cecibuy. Berepe kok’o3’udgay. (ÇM-Ğvant) Ayşe biraz lahanayı az bir zamanda pişirip çocukların önüne koyuyor. Ali na-k’o3’udgare oşk’omalepe cekosuy. (ÇM-Ğvant) Ali önüne koyduğun yiyecekleri silip süpürüyor. Ayşe puji na-k’o3’udgasen 3’ari, puji izğa şuk’ule k’o3’uğay. (ÇM-Ğvant) Ayşe ineklerin önüne koyduğu suyu, inek iyice doyduktan sonra alıyor. Selimi sofra k’o3’omidgay. (AŞ-Ok’ordule) Selim sofrayı önüme yerleştirip koyuyor. → go3’udgams/ go3’udgaps, gu3’udgaps


k’o3’udums/ k’o3’uduy (PZ ~ AŞ) EDA har.f. Birinin [dat.] önüne yatay koyup bırakıyor. Xasanişi ogis Alik cari k’o3’udums. (PZ-Cigetore) Hasan’ın önüne Ali ekmek koyuyor. Xasanik kormes iri cari kok’o3’udu. Kormes nz*gilums. (PZ-Cigetore) Hasan tavuğa tüm ekmeği verdi de tavuk da gagalıyor. Ali na-k’o3’udvare cari p’anda cimxoy. (ÇM-Ğvant) Ali önüne koyduğun yemeği her zaman yiyip bitiriyor. Ali laç’i cari k’o3’uduy. (ÇM-Ğvant) Ali köpeğe yemek veriyor. Bere na-k’o3’udvare cari var-imxoy. İşurşolen. (ÇM-Ğvant) Çocuk önüne koyduğun yemeği yemiyor. Her yerine bulaştırıyor. # Ma huy xolo mutxa kogomaşinu / Emaşik’en yari kelemişinu / Ti kok’o3’ovudvi domit’işinu / Amseri ezmoje sevdali-şk’imi. (ÇM-Ğvant, K’.Z.) Yine şimdi bir şey anımsadım / Hıçkırıyorum sevgilim beni andı / Başımı ona koydum (o beni) kaşıdı / Bu gece rüyamda sevgilim. Selimi dişk’a k’o3’omiduy. (AŞ-Ok’ordule) Selim odunu önüme koyup bırakıyor. → go3’udumers, go3’udumels, gu3’udumers, gu3’udvars


k’o3’uğams (PZ) EDA har.f. Birinin ya da bir şeyin [dat.] altından bir şeyi [aps.] çekip alıyor. Ayşek daçxuris dişk’a k’o3’uğams. (PZ-Cigetore) Ayşe ateşın altından odunu çekip alıyor.


k’o3’uğay (ÇM ~ AŞ) EDA har.f. Birinin [dat.] önünden ya da elinden bir şeyi [aps.] alıyor. Ayşe puji na-k’o3’udgasen 3’ari, puji izğa şuk’ule k’o3’uğay. (ÇM-Ğvant) Ayşe ineklerin önüne koyduğu suyu, inek iyice doyduktan sonra alıyor. Bere çirbit’i celoçay. K’o3’uği. (AŞ-Ok’ordule) Çocuk kibriti çakıyor. Ondan (kibriti) al. ≠ [birinin elinden zorla alıyor] go3’uğams; go3’uncubalams; go3’umers; gu3’umers, gu3’umars


k’o3’ulun (PZ ~ AŞ) A.Abl har.f. Önünden yana doğru çekiliyor. Alis u3’vit do hekelendo k’o3’oxt’as. Yevana dudis pi3ari kogoyolasen. (PZ-Cigetore) Ali’ye söyleyin de ordan çekilsin. Yoksa başına tahta düşecek. K’o3’oxt’i ogi-şk’imişa. Mo-mok’omatve(r). (PZ-Cigetore) Çekil önümden. Önümü kapatma. İnternet’işa konambinen. Dotanaşa var-k’o3’ulun. (ÇM-Ğvant) İnternet’e bağlanıyor. Sabaha kadar çekilmiyor (= bağlı kalıyor). → go3’ulun; ≠ gu3’ulun (AK)


k’o3’uren (PZ ~ AŞ) AD hal f. Bir şeyin ön tarafında bulunuyor. # Avla mbuli k’o3’uren / Arape ç’aç’a ç’aç’a / Ham pşeri guri-şk’imi / Cepça xami do voç’a. (ÇM-Ğvant) Kapı önünde kiraz [ağacı] / Dalları salkım salkım / Bu dolu olan yüreğimi / Bıçak vurup deşeyim.


k’o3’uşk’orams/ k’o3’uşk’oray (PZ ~ AŞ) ED/EDA har.f. I. a. ED har.f. Bir şeyin alt kısmını [dat.] kesiyor. Pisari a m3’ika k’o3’uşk’ori do coçadi. (AŞ-Ortaalan) Tahtayı biraz alt ucudan kes de çak. b. EDA har.f. Bir şeyin [dat.] alt kısmını [aps.] kesiyor. Bir şeyin altından [dat.] bir şeyi [aps.] kesiyor. Ali k’ulişi k’uçxepe k’o3’uşk’oray. (ÇM-Ğvant) Ali iskemlenin ayaklarını (= alt tarafını) kesiyor. Tudeni ndali k’o3’uşk’oray. (AŞ-Ok’ordule) Alttaki dalı kessin. → go3’uç’k’orams, go3’uç’k’irams/ go3’uç’k’iraps, gu3’uç’k’iraps, gu3’uç’kirups

II. ED har.f. Ağacın [dat.] altını ot vs’den temizliyor. Xasanik mcalepeşi tude k’o3’uşk’orams. (PZ-Cigetore) Hasan ağaçların altındakş otları biçiyor. → e3’uşk’oray, e3’uç’k’orams, e3’uç’k’irams/ e3’uç’k’iraps, i3’uç’k’irups, i3’uç’k’iraps


k’o3’uzun (PZ ~ AŞ) AD hal f. [fb.{k’o3’a-}] Birinin [dat.] önünde bir şey [aps.] yatay duruyor. Xasanis var-ek’vazda st’eri çutuği k’o3’uzun. (PZ-Cigetore) Hasan’ın kaldıramayacak olduğu kütüğü (Hasan’ın) önünde duruyor. Serendi-msk’ala so-eyilen k’o3’uzun. Mi-ti mvangonasen, msk’ala nodun. Serendişa eyulun. (ÇM-Ğvant) Naylanın taşınabilir merdiveni çıkış yerinin önünde duruyor. Kim isterse merdiveni dayayıp naylaya çıkıyor. K’uzi colu. Bere ko3’uzun. Ezdi. (AŞ-Ok’ordule) Kaşık düştü. Çocuğun önünde duruyor. Kaldır. → go3’uz*in, gu3’uz*in


k’o3’vancğonen (ÇM) AD har.f. Birinin [dat.] önderliğini yapıyor. Ali p’anda alayi3’o k’o3’vancğonen. (ÇM-Ğvant) Ali herkese önderlik yapıyor.


k’o3’vazden (PZ ~ AŞ) D.Abl e.f. [şm.1.tek.ö.3.tü. k’o3’omazden] Biri [dat.] başka birinden [abl.] çekiniyor. Alis şk’imda oncğore na-ayen şeni şk’imda k’o3’vazden. (PZ-Cigetore) Ali benden utandığı için benden çekiniyor. K’o3’vazden do oxorişa var-amulun. (ÇM-Ğvant) Çekindiği için eve girmiyor. Şk’imda mo-k’o3’ogazdert’ay. (ÇM-Ğvant) Benden çekinmeBere baba-muşişa zade k’o3’vazden. (AŞ-Ok’ordule) Çocuk babasından çok çekiniyor. Nussa şkimde dido k’o3’vazden. (AŞ-Ortaalan) Gelin benden çok çekiniyor. → ce3’vazden[1]; go3’imt’en[1]; + k’o3’izden


k’o3’vobay[1] (ÇM ~ AŞ) EAL har.f. [emp.şm.1.tek. k’o3’ovobam/ k’o3’obobam] Sarkıtarak asıyor. Lazut’i-gumva-ora ongureşa k’o3’vobay. (ÇM-Ğvant) Harman zamanında mısırı ana omuz ağacına sarkıtarak asıyor. K’remuli ç’uk’ali kok’o3’vobi do daçxuri ogzi. (AŞ-Ok’ordule) K’remui’ye kazan asıp ateş yak. → k’o3’obams[1]/ k’o3’obams; go3’ok’idams/ go3’ok’idaps/ gu3’vok’idaps

part. k’o3’aberi : Sarkıtarak. Sarkıtılarak. Sarkıtılmış halde. Oxori muç’o amaxt’are jin k’o3’aberi on, gazirasen. (ÇM-Ğvant) Eve girer girmez yukarıdan sarkıtılarak asılıdır, göreceksin.


k’o3’vobay[2] (ÇM ~ AŞ) EAL har.f. [emp.şm.1.tek. k’o3’ovobam/ k’o3’obobam] Ön tarafa (sivi) döküyor. → k’o3’obams[2], go3’obams/ go3’obaps, gu3’vobups


k’o3’vobun (ÇM ~ AŞ) AL hal f. Sarkıtılarak asılıdır. K’lemuri ot’vebi jindo k’o3’vobun. (ÇM-Ğvant) Ocak zinciri ocağın üstünden asılıdır. → k’o3’obun, go3’obun; [birine ait bir şeye sarkıtılarak asılıdır] gu3’ubun


k’o3’vok’anay (ÇM ~ AŞ) EA/EAL har.f. Alttan sallıyor. Altından sallıyor. Aşağı tutup sallıyor. T’angala dik’açu. K’o3’vok’anay. (ÇM-Ğvant) Çanı tuttu. Sallıyor. → k’o3’ok’anams; + k’o3’ik’anen; k’o3’ink’ay

+ k’o3’uk’anay EDA har.f. Birine ait bir şeyi aşağı tutup sallıyor. T’angala k’o3omik’anaman. (ÇM-Ğvant) Çanımı aşağı tutup sallıyorlar.


k’o3’vok’oray (ÇM ~ AŞ) EDA har.f. Biri ya da bir şeyin [dat.] önüne bir şeyi [aps.] bağlıyor. Ayşe bozomotina-muşiPorça moy-at’anciyaran” deyi metvale k’o3’vok’oray. (ÇM-Ğvant) Ayşe küçük kızına gömleğin kirlenmemesi için önlük bağlıyor. → k’o3’ok’orams/ k’o3’ok’oray; go3’ok’orams; go3’ok’irams/ go3’ok’iraps; gu3’ok’iraps, gu3’vok’iraps


k’o3’vosk’urinay (ÇM ~ AŞ) EA har.f. Bir şeyin [aps.] alt kısmını kurutuyor. Ayşe mç’ima-ora galendo moxt’asi pilint’a şk’ala meğvareri dolokunaşepe k’uli mubay. K’o3’vosk’urinay. (ÇM-Ğvant) Ayşe yağmurlu zamanlarda dışarıdan gelince fırınlı sobanın yakınında giysilerini sandalyenin üzerine koyup ıslak olan alt kısmındaki yerleri kurutuyor. → k’o3’oskurinams/ k’o3’osk’urinay; go3’oskurinams


k’ravadi (AH-Lome) i. Kravat. [< Fra.] Damtirek noğamisas lira nodaz*u. Sicas-ti k’ravadis altuni toka eludaz*ams. (AH-Lome) Kaynana geline lira taktı. Damadın kravatına da altın toka takıyor. Axmet’ik dolokunu ikturaşi k’ravadi-ti ikturams. (AH-Lome) Ahmet elbisesini değiştirince kravatını da değiştiriyor. → k’iravat’i; kravat’i; kiravat’i; k’ravati


k’ravati (AH-Borğola) i. Kravat. [< Fra.] Dulyaşe ulut’aşi k’ravati-muşi muk nik’orams. (AH-Borğola) İşe giderken kravatını kendi bağlıyor. Memurepek dulyaşe ulut’anşi k’ravati nik’idaman. (AH-Borğola) Memurlar işe giderken kravat takarlar. → k’iravat’i; kiravat’i; kravat’i; k’ravadi


k’raxuy (AŞ-Ok’ordule) EA har.f. Bir alet, bir makine vs’yi kurcalıyor. Memet’i motori k’raxuy. Ok’oxuy. (AŞ-Ok’ordule) Mehmet motoru kurcalıyor. Bozuyor. → mxit’ums/ mxit’uy; uxit’ins; uxit’onums


k’remuli (AŞ), (HP) i. Açık ateş üstüne kazan asmak için kullanılan çengelli demir zincir. Ocak zinciri. K’remuli ç’uk’ali kok’o3’vobi do daçxuri ogzi. (AŞ-Ok’ordule) Ocak zincirine kazan asıp ateş yak. Ç’uk’i k’remuliz go3’obun. (HP-P’eronit) Kazan k’remulide sarkıtılarak asılıdır. → k’lemuri, k’ermuli/ k’eremuli


k’riç’oms (AH) EA har.f. Keseliyor. Osmanik xamamiş t’ellak’i steri k’oçi k’riçoms. (AH-Lome) Osman tellak gibi adam keseliyor. + ik’riç’ams

+ uk’riç’ams EDA har.f. Birinin [dat.] vücudunun bir kısmını [aps.] keseliyor. Babak xura ibont’aşi nanak k’ap’ula uk’riç’ams. (AH-Lome) Babam yıkanırken annem sırtını keseliyor. Nanak bere-muşiz k’ap’ula uk’riç’ams. (AH-Borğola) Anne çocuğunun arkasını keseliyor. → cumbonams; gyu3’k’ams; gyuk’riç’ams


k’rima[1] (AŞ) s. Zavallı. Ham kianaşi enni uneneli k’oçepe rt’es, na-ğures Japonepe. Miti var-elvat’ert’es. Hini na-k’oşk’iyonu k’oçepe Elektriği gamobiyonatendeyi uç’itxeli zuğa-p’ici ar santrali kocedges. Ar ndğa him santralite çendi k’oçepe-nişi na-ilanert’u var-meşonumt’es. Let’a-nana guri komuones. Ok’it’axu. Zuğa-ti guri komuones. 3unami diyu. Empu. İdu. Noğa kocost’ik’u. Hey na-sk’udurt’es k’rima Japonepe tisya dou. Zade guri maç’u. Mabgarinu. (AŞ-Ok’ordule) Bu dünyanın en sessiz insanları idiler, ölen Japonlar. Kimseye sataşmazlardı. Onların seçtiği insanlarElektrik çıkaracağızdiye sormadan denizin ağzına bir santral koydular. Bir gün o santral ile kendi insanlarını vuracaklarını beklemiyorlardı. Toprağın kalbini kızdırdılar. Ortadan kırıldı. Denizin de kalbini kızdırdılar. Tsunami oldu. Kabardı. Gitti. Şehri yere vurdu. Orda yaşayan zavallı Japonları kurban etti. Çok kalbim acıdı. Ağlayabildim. → t’işuça; eçxome; eçama


k’rima[2] (AH) i. İnkisar. [< Arp.] Ah. Beddua. [< Far. + Arp.] K’rima-çkimi konak’nu. (AH-Lome) Ahım tuttu. → meyoçama/ meoçama, meyaçama


k’riyay/ k’riyams (ÇM ~ AŞ) Eø har.f. I. Horoz, kuş vs [erg.] ötüyor. K’inçi k’riyay. (AŞ-Ok’ordule) Kuş ötüyor. Ar bere txombuşi dudi celadgun do k’riyams. (AŞ-Ok’ordule) Bir çocuk kızılağacın başında duruyor da bağırıyor. Munde-ti guguli k’riyassen, gişk’urt’t’ay çi vrossi şeyepe var-iyen. (AŞ-Ortaalan) Ne zaman ki baykuş bağırır, bil ki iyi şeyler olmuyor. → k’iyams/ k’iams, k’iyoms/ k’ioms; x’iraps

II. İnsan [erg.] bağırıyor. Ayşe aşk’urinasi k’riyay. (ÇM-Ğvant) Ayşe korkunca bağırıyor. Baba-muşi uk’riyasi bere eyazden. Xark’i na-k’riyasen var-eyazden. (AŞ-Ok’ordule) Babası bağırınca çocuk tahammül edip kaldırabilir. Başkaları bağırınca kaldıramaz (= katlanamaz). Seri lebaşşa moy-oç’andinam. İri k’riyay. (AŞ-Ortaalan) Gece geç vakte kadar çalgı çalma. Herkes bağırıyor.

[kadın ve çocuk ince ses ile bağırıyor] k’iyams/ k’iams; [yetişkin erkek bağırıyor] mğorums/ mğoruy/ mğorups; mğorams/ mğoray/ mğoraps; [erkek veya kadın bağırıyor] x’urams/ x’uraps

f.-i. (ÇM) ok’riyinu : Feryat etme. Ayşe ok’riyinute iri3o ok’upinay. (ÇM-Ğvant) Ayşe feryat ederek herkesi topluyor.

+ uk’riyay ED har.f. Birine [dat.] bağırıyor. Oxori amuk’ap’u do mik’riyey. (AŞ-Ok’ordule) Evin içine atlayıp bana bağırdılar. Baba-şk’imi mik’riyasi şk’urinate lemşk’va va-cemaşk’ven. (AŞ-Ok’ordule) Babam bana bağırınca korkudan tükürük yutamıyorum. Bere nana-muşi uk’riyay. Oxorza nena var-ikums. İç’ibren. (AŞ-Ok’ordule) Çocuk annesine bağırıyor. Kadın ses çıkarmıyor. Sabrediyor.

III. (ÇM) Çakal [erg.] uluyor. Lip’adre k’riyay. (ÇM-Ğvant) Çakal uluyor. → urams, x’urams/ x’uraps

IV. (ÇM) Kedi [erg.] miyavlıyor. Gujuği moxt’asi k’at’upe k’riyaman. (ÇM-Ğvant) Şubat ayı gelince kediler miyavlıyorlar. → k’iyamsIII; 3’iyay; ğirams; mğiroms; p’iyoms, p’iyaps


k’rizi i. Kriz. [< Fra.] Oxorcaz k’rizi muxtaşi mtelli ti do t’ani goistikams. (AH-Lome) Kadının krizi geldiği zaman hepten üstünü başını yoluyor.


k’romi i. Soğan. Selamik caris k’romi eloşk’omams. (PZ-Cigetore) Selami ekmeğin yanında soğan yiyor. Ayşe k’romepe badya ceşk’oruy. (ÇM-Ğvant) Ayşe soğanları tabağın içine doğruyor. Da-çkimik ağne na-e3’k’u k’romi salata oxenu şeni geç’k’orums. (FN-Ç’anapet) Kız kardeşım salata yapmak için yeni söktüğü soğanı doğruyor. 3’k’ayi stei k’romi. (ÇX-Makret) Taze soğan. Ont’uleşen k’romi me3’k’ips. (AK-Döngelli) Bahçeden soğan söküyor. → soğani


k’rosta (FN ~ AH) i. 25-30 cm çapında ve 8-10 cm kalınlığında özel bir taştan yontularak hazırlanmış silindirik bir bileme aracı : silindirin ortası delinerek bükülmüş demir geçirilir ve çatal bir ağaca oturtulur; bir kişi bu silindiri döndürürken diğeri bilenecek aleti ona bastırarak tutar ve biler. → kroste; ≠ çost’e, çost’ra, kyosta, bilevi, kyoste


k’rump’i (ÇM) s. Körpe. Omri k’rump’i niçanay var, berepe 3’iluman. (ÇM-Ğvant) Çocuklar erik körpeyken topluyorlar. → k’urup’i; çuçku, çiçku, çiçxu; ≠ k’urump’i


k’uatro (AH-Lome), k’uatri (AH-Borğola) i. Guatr. Guatro. [< Fra.] Emine k’uatro-ameliyati na-ivu si kogiçkin-i ? (AH-Lome) Emine’nin guatr ameliyatı olduğunu biliyor musun ? Nana-çkimiz k’uatri na-uğun şeni aşi tutas ar xastaxaneşe k’ontrolişe ulun. (AH-Borğola) Annemde guatr olduğu için altı ayda bir hastaneye kontrole gider. → jurguliII; xvanç’ala, xvanç’i


k’uçxe (PZ ~ AŞ-Ok’ordule, Ortaalan)(FN ~ ÇX) i. Ayak. I. Canlılarda ayak. → k’uşxe (AŞ-Dutxe). a. Canlılarda ayak bileği ile parmakları kapsayan alan. Oxorzak bere-muşi k’uçxe ç’unç’u let’as dogutinams. (PZ-Apso) Kadın çocuğunu yalın ayakla toprakta durduruyor. P’aç’a e3’akot’eri opşa dopxedi do k’uçxepe gamamibuzgu. (PZ-Cigetore) Ayaklarımı bükerek çok oturdum da ayaklarım uyuştu. K’uçxe celemist’un. (PZ ~ AŞ-Ortaalan) Ayağım aşağı doğru kayıyor. Emogi k’uçxe nust’un, ok’açxe irginen. (ÇM-Ğvant) Önce ayağı kayıyor, sonra yuvarlanıyor. Ali 3xup’u k’uçxepete ikten. (ÇM-Ğvant) Ali çıplak ayaklarla dolaşıyor. Nanaz k’uçxeşi jindole dişka gyat’u do dambaru. (FN-Ç’anapet) Annemin ayağın üstüne odun düştü ve [ayağının sırtı] şişti. K’uçxe na-dodgasen steyi mtelli dumç’k’upe zims. (AH-Lome) Ayağını bastığı gibi tüm karıncaları eziyor.

b. Canlılarda ayak ile bacak. Yilmazik na-a3’k’unen k’uçxe isrimams. (FN-Sumla) Yılmaz ağrıyan bacağını ovuyor. Anaç’i k’inçi jur k’uçxeten nik’iden. (AH-Borğola) Uyanık geçinen kuş (tuzağa) iki ayakla yakalanır. Ok’aru şeni k’at’a ndğas ç’it’a ç’it’a k’uçxeten goptare. (HP-P’eronit) İyileşmek için her gün azar azar ayakla yürüyeceğim (= dolaşacağım). Baba-çkimi k’at’a ndğa noğaşa k’uçxeten ulun. (AK-Döngelli) Babam her gün çarşıya yaya gidiyor. → polo[1]

[dey. k’uçxe ek’uğay (AŞ-Ok’ordule) : Çelme takıyor.] Kemali Xasani k’uçxe ek’uğay. (AŞ-Ok’ordule) Kemal Hasan’a ayak takıyor (= çelme takıyor). → k’uçxe mok’uğams; ek’uborkay; k’uçxe goluğams; k’uçxe golumers[2]-III; k’uçxe gulimersII; k’uçxe gulumers

[dey. k’uçxe goluğams (FN), k’uçxe golumers (AH), k’uçxe gulimers/ k’uçxe gulumers (AK) : Çelme takıyor.] Abdulaşi biç’iz xe do k’uçxe var-dadven. Berepe na-ibinan k’ala k’uçxe goluğamz do gyontxinamz. (FN-Ç’anapet) Abdulah’ın oğlunun eli ayağı durmuyor. Çocuklara oynadıkları yerde çelme takıyor ve düşürüyor. Berepe-skani dido yangazi ren. “Şak’a boğodamya do t’ik’ina mok’ideyi bozos k’uçxe golumers. (AH-Lome) Senin çocukların çok yaramaz. Şaka yapıyorum diye sepet yüklü kıza çelme takıyor. Memet’i mulut’uşi Xasanik k’uçxe goluğu do gyontxinu. (AH-Borğola) Mehmet gelirken Hasan çelme takıp da yere düşürdü. Xasani mik’it’aşi Timurik k’uçxe gulimers. (AK-Döngelli) Hasan geçerken Timur çelme takıyor (= ayağını ona doğru uzatıyor). → k’uçxe mok’uğams; ek’ubork’ay

[dey. k’uçxe moizdams/ k’uçxe moizday (PZ ~ AŞ-Ok’ordule)(FN ~ AH HP ÇX) : Ayağını çekiyor. Artık uğramaz oluyor.] Xasanik k’uçxe moizdams. Aşk’va vati golomaktasen. (PZ-Cigetore) Hasan ayağını geri çekiyor. Artık bana uğramaz. Mtuti k’uşumi dovuğiri şuk’ule haminepeşa k’uçxe komoizdu. (ÇM-Ğvant) Ayıya kurşun attığımdan beri [o ayı] buralardan ayağını çekti. Xasani aşk’va var-mulun. K’uçxe komoizdu. (AŞ-Ok’ordule) Hasan artık gelmiyor. Ayağını çekti. Cordani dido oraşen doni çkar var-maz*iren. Bekita kyoyişen-ti k’uçxe moizdu. (FN-Ç’anapet) Cordani epeyi zamandan beri göremiyorum. Herhalde köyden de ayağını çekti (= köye de artık uğramaz oldu). Ma çkva hem oxorişen k’uçxe komobizdi. (AH-Lome) Ben artık o evden ayağımı çektim.

[dey. k’uçxe mok’uğams : Birine [dat.] çelme takıyor.] Xasanik Alis k’uçxe mok’uğams. (PZ-Cigetore) Hasan Ali’ye çelme takıyor. ek’uborkay; k’uçxe ek’uğay; k’uçxe goluğams; k’uçxe golumers; k’uçxe gulimers; k’uçxe gulumers

[dey. k’uçxe mvazden (AŞ-Ortaalan) : Ayağı çekmiyor. Bir yere gitmek istemiyor.] K’uçxe momazden. Olva va-bgorum. (AŞ-Ortaalan) Ayağım çekmiyor. Gitmek istemiyorum.

[dey. k’uçxe nit’oçay : Bir yerden [abl.] ayağını çekiyor. Bir yere [abl.] artık uğramaz oluyor.] Ali haminepeşa k’uçxe nit’oçu. (ÇM-Ğvant) Ali buralara uğramaz oldu.

[dey. k’uçxe nobaz*gaps (AK) : Direniyor. İnat ediyor.] Fadime gorupan. Ama baba-muşi k’uçxe nobaz*gaps do var-meçaps. (AK-Döngelli) Fadime’yi (evlendirmek maksadıyla) istiyorlar. Ama babası direniyor da vermiyor. → t’rik’i nobaz*gams

II. (AŞ ~ AH HP ÇX)(AK) Masa, sandalye, iskemle, köprü vs gibi şeylerin yerden yüksekçe durmasını sağlayan dayangaçlardan her biri. 3’ari didi iyasi mcalepe xinci-k’uçxe elust’un do celulun. (ÇM-Ğvant) Su kabarınca ağaçlar köprü ayağını yandan sıyırıp geçiyor. Masaşi k’uçxe mk’ule iyu. (AŞ-Ortaalan) Masanın ayağı kısa oldu. Elakteri mot-doxedu ! Orz*oşi k’uçxe met’roxasen. (AH-Borğola) Yanlanarak oturma ! İskemlenin ayağı kırılacak. Serentepeşi k’uçxepez mtugiz mot-yalet’az ya do ncaşi kara uxenaman. (AH-Borğola) Serenderlerin bacaklarından fare çıkamasın diye ağaçtan yuvarlaklık yapıyorlar. NaylapezK’uçxepeşi jindole mtugi mot-yalet’azya do ncaşen mçire t’abala kara uxenaman. (AH-Borğola) SerenderlerdeAyakların üstüne fare çıkamasındiye ağaçtan geniş ve yassı tekerlek yaparlar. Tronis ar k’uçxe var-uğunşi ilikten. (AK-Döngelli) İskemlenin bir ayağı olmadığından devriliyor. Nana-çkimik tronişi k’uçxepes boya gilusumers. (AK-Döngelli) Annem iskemlenin ayaklarına aşağıya doğru boya sürüyor. p’aç’a; polo[1]; baba[2]


k’uçxe-jin (PZ-Cigetore) i. Ayak üstü. Ayak sırtı. Post’ali memat’u do k’uçxe-jin pupuli domayu. (PZ-Cigetore) Ayakkabı (bana) vurdu da ayağımın üstü çıban oldu. → k’uçxe-tî


k’uçxe-kui (AK) i. Ayağın arka kısmı. Ayak topuğu. → kuri/ kuyi/ kui


k’uçxe-men3xuli (ÇM) i. Ayak bileği. → k’onç’i, k’oç’i


k’uçxe-modvala (PZ-Cigetore) i. Ayakkabı. K’uçxe-modvala-şk’imi nç’oreri on. (PZ-Cigetore) Ayak giyeceğim deliklidir. → post’ali; k’uçxe-modvale, k’uçxe-modvalu, k’usxe-modvalaşe, modvalu; ayak’k’abi


k’uçxe-modvale (ÇM) i. Ayakkabı. K’uçxe-modvale elemiç’ordu. (ÇM-Ğvant) Ayakkabımın yanı söküldü. → post’ali; k’uçxe-modvala; k’uçxe-modvalu, k’usxe-modvalaşe, modvalu; ayak’k’abi


k’uçxe-modvalu (AŞ ~ FN-Ç’anapet) i. Ayakkabı. Ma-ti k’uçxe-modvalu megiğart’u. Si moxt’isi moxvadu. Huy si mendiğare. (AŞ-Ok’ordule) Ben de sana ayakkabı getirecektim. Sen gelince uygun düştü (= denk geldi). Şimdi sen götürürsün. K’uçxe-modvalu k’oda elvasven. İk’atalay. (AŞ-Ok’ordule) Ayakkabı duvara sürünüyor. Dikkat etsin. K’uçxe-modvalu elema3’k’u. (FN-Ç’anapet) Ayakkabımın yanı söküldü. Na-elema3’k’u k’ucxe-modvalu oç’abulete komeboç’abi. (FN-Ç’anapet) Sökülen ayakkabımı yapıştırıcıyla yapıştırdım. Cumak ğoma k’uçxe-modvalu-çkimi moidu do modvalu xayi gointxu. (FN-Ç’anapet) Kardeşim dün ayakkabımı giydi ve ayakkabı kötü açıldı. → post’ali; k’uçxe-modvala, k’uçxe-modvale, k’uşxe-modvalaşe; modvalu; ayak’k’abi


k’uçxe-ost’ulinaşe (ÇM) i. Bir tür kayak. Ön tarafı hafif kalkık, önünde ip bağlanan, ipi elle yönlendirip iki ayağı tahtanın üzerine koyarak kaymaya yarayan bir gereç. Ali k’uçxe-ost’ulinaşete zerbi ast’ulinen. (ÇM-Ğvant) Ali ayak-kayağı ile hızlı kayabiliyor.[kızak ya da kayak : ost’ulinaşe]


k’uçxe-tati/ k’uçxe-tatili (AK) i. Ayağın ön kısmında parmaklarının bulunduğu yer. K’uçxe-tatili-çkimişi jin kva xogimat’u. (AK-Döngelli) Ayak parmaklarımın üst kısmına taş değdi. → tatiII, tatili[2]

k’uçxe-tî (*)(ÇM) i. Ayak üstü. Ayak sırtı. Ali k’uçxe-tî pupuli dvayu. (ÇM-Ğvant) Ali’nin ayağının üst kısmında çıban oldu. [(*) Bu bitişik kelimenin son hecesi vurguludur : k’uçxe-tí. “Ayak dahil” anlamında k’uçxe-ti ifadesinin son hecesi ise vurgusuzdur : k’úçxe-ti. İki ifade arasındaki vurgu farkını göstermek için bu sözlükte “şapkalı i” harfi kullanılmıştır.] → k’uçxe-jin


k’uçxe-t’abu (ÇM)(AŞ-Ortaalan) i. Ayak tabanı. K’uçxe ç’unç’u iktasi k’uçxe-t’abu imbaren. (ÇM-Ğvant) Çıplak ayak ile dolaşınca ayakaltı şişiyor. K’uçxe-t’abu ncumu dissu do laç’ç’i olosk’apay. (AŞ-Ortalan) Ayak tabanına tuz sürdü de köpeğe yalatıyor. → xamp’u; k’uçxeş t’abu; k’uçxeş t’at’i


K’uç’uği (AH-Lome) i. Şubat ayı. 3’ulu-tuta, Gujuği, Tuta-3’ut’a, K’undura, Tuta-mk’ule


k’udeli i. 1. (Hayvanlarda, kuşlarda vs) Kuyruk. N3xeni k’udeli tomalepe nuç’ixnay. (ÇM-Ğvant) Atın kuyruk kıllarının bir kısmını yakıyor. Coğoyiş kudeliz tok’i nubun. (AH-Lome) Köpeğin kuyruğunda ip asılıdır. Nçxomi k’udelişen va-iç’open. (AH, atasözü, K.A.) Balık kuyruktan tutulmaz. Mayişi k’op’alik 3’k’ariz k’udeli ovalams do imçvirs. (AH-Borğola) Kurbağanın iribaşı suda kuyruk sallayarak yüzüyor. Pucik k’udeli gu3’onk’anaps. (AK-Döngelli) İnek kuyruğunu sallıyor. 2. (Arazinin) dibi veya ucu. Livadişi k’udeliz na-dobdgi uşkurepe k’ayi skidun. (FN-Ç’anapet) Bahçe dibine diktiğim elmalar iyi tutuyor. Ont’ule-tkvanişi k’udeliz mişi çağili ok’obğun ? (AH-Lome) Sizin tarlanın ucunda kimin çakılı yığılı duruyor ? Ont’uleşi k’udeliz mandalina orgun. (AH-Lome) Tarlanın sonuna mandalina dikilidir. Axi-p’icişi ont’ule k’udelişe k’ele m3ika dolont’ra3eri ren. (AH-Lome) Ahırın önündeki tarla sonuna doğru biraz çöküktür. Babak ont’uleşi k’udelis masai do3onams. (AH-Lome) Babam tarlanın kıyı tarafına kazık dikiyor. → livadi-k’udeli


k’udeli-makasi (FN-Ç’anapetr)/ k’udel-mak’asi (FN-Sumla) i. Kırlangıç. K’udeli-makasi motalepek oputxinuz kogyoç’k’ez. (FN-Ç’anapet) Kırlangıç yavruları uçmaya başladılar. → şilidoni, oşiridoni, şirdoni, şiridoni, mşkiridoni, mşkirdoni


k’uk’ari/ k’uk’ayi (PZ ~ AH-Lome) i. I. (PZ ~ AH-Lome) Fındık vs toplarken dallar çekmeye yarar çengelli sopa. Luğişi arape opşa gale on. K’uk’ari dixo var-i3’ilen. (PZ-Cigetore) İncir ağacın dalları çok dışarıda. Çengelli sopasız biçilmez. Xasanik urz*eni k’uk’arite mok’izdams do 3’ilums. (PZ-Cigetore) Hasan üzümü kancalı sopa ile kendine çekip biçiyor. Ali k’uk’arite oşk’uri 3’iluy. (ÇM-Ğvant) Ali çengel ile elma topluyor. Haminepe Eme-Bedişa vrosi urzeni na-a3’ilen miti var-on. Eme-Bedi urzeni-ara usuli usuli k’uk’ari mok’uğay. Var-odardalinaşa moizday. He-şeni em vrosi him a3’ilen. (ÇM-Ğvant) Eme Nene buralarda en iyi üzüm toplayandır (= buralarda ondan daha iyi üzüm toplayabilen kimse yok). Üzüm dalına yavaş yavaş kancayı takıyor. Titretmeden çekiyor. Onun için en iyi toplayabiliyor. K’uk’arite mok’iğay do me3’iluy. (AŞ-Ok’ordule) K’uk’ari ile tutup kendine çekip koparsın. Ndali k’uk’arite dizdi do oşk’uri me3’ili. (AŞ-Ortaalan) Dalı çengelli sopa ile çek de elmayı kopar. Pederik ntxiriz k’uk’ari ek’uğamz do geizdamz. (FN-Ç’anapet) Babam fındığa kancayı takıp aşağıya çekiyor. Ç’umanişe ntxiri p’3’ilaten. Ar-sum-otxo k’uk’ari dopxazirat. (AH-Lome) Yarın fındık toplayacağız. Dalları çekmek için birkaç tane çengelli sopa hazırlayalım→ k’ok’ari/ k’ok’ayi

II. (ÇM ~ AH-Lome) Közleri öne doğru çekmek için ocakta veya sobada kullanılan ucu bükük demir. Maşa. Ali k’uk’arite cegzaşe ndğvaruy. (ÇM-Ğvant) Ali çengel ile ocağı karıştırıyor. Ali ! K’uk’ari komomçi. K’uzina domçxik’a. (AŞ-Ok’ordule) Ali ! Demiri ver. Kuzineyi karıştırayım. Daçxuri k’uk’arite ndğvari. Moy-mesk’ururt’ay. (AŞ-Ortaalan) Ateşi çengelli demirle karıştır. Sönmesin. Nanak k’uk’arite daçxurişi xurmalepe xop’ez gyobğamz. (FN-Ç’anapet) Annem kancayla ateş küllerini küreğe koyuyor. E skiri, ham k’oçiz mtelli elak’idu-doren. Mçxvineri k’uk’ayite berez k’uçxez noç’ums. (AH-Lome) Yavrum, bu adam hepten delirmiş. Kızgın maşayla çocuğun ayağını yakıyor. Daçxuri meskuru. K’uk’ari ezdi do a konuçxat’i. (AH-Lome) Ateş sönüverdi. Demir çengeli alıp ateşi bir karıştırıver. → k’uk’ula; k’ok’ari/ k’ok’ayi


k’uk’k’u (FN-Sumla ~ AH) ü. ve i. I. ü. Kuku ! (= guguk kuşunun sesi) PukrinorasK’uk’k’u !” bzop’ont’it do k’uk’k’u gebocginamt’it. (AH-Borğola) İlkbahardaKuku !” deyip de guguk kuşunu yenerdik [= Lazlarda bir gelenekti].

II. i. Guguk kuşu. A mutu kamabiç’k’oma do baem k’uk’k’uz gebocgina. (AH-Lome) Bir şeyler atıştırayım da bari guguk kuşunu yeneyim. [Lazlarda sabah ağzına hiç lokma koymadan guguk sesini duyan kişi guguk kuşuna yenilmiş sayılır. Bu, sabah erken kalkmaya teşvik için söylenir. Lazlarda doğaya karşı aktivitede geri kalmamak için guguk kuşunu yenebilmek önemli bir geleneksel olgudur. Özellikle çocukların erken kalkmalarını sağlamak için, bir yarış tadında heveslendirmeye çalışılır. A.K.] → k’uk’u[1]; gunguli, guguli


k’uk’ma (PZ ~ AŞ) i. Güğüm. Opşa k’uk’mate 3’ari var-itoren. (ÇM-Ğvant) Dolu güğüm ile su taşınmaz. K’uk’ma elvonktay do na-doloren 3’ari meyoruy. (ÇM-Ğvant) Güğümü yana eğip içindeki suyu döküyor. Daçxuri na-goyodgun k’uk’ma 3’ari şirşilay. (ÇM-Ğvant) Ateşin üzerindeki güğümdeki su şırıldıyor. K’uk’ma hey ninç’ark’inen-i ? (AŞ-Ok’ordule) Güğüm oraya sıkıştırılır mı ? K’oda ğap’i ağani dobusvit. K’uk’malepe hiko mo-eladgum. (AŞ-Dutxe) Duvarı yeni boyadık. Güğümleri oraya koyma. → k’uk’uma


k’uk’mina (PZ ~ AŞ) i. Küçük güğüm. Axiris k’uk’mina amadgun. (PZ-Cigetore) Ahırın içinde güğüm duruyor. 3’ari k’uk’minaşa niyoren. (PZ-Cigetore) Su güğümden dökülüyor. Emine k’uk’minate 3’ari moğamt’aşa foga-muşi niğvaren. (PZ-Cigetore) Emine güğümla su getirirken entarisinin bir kısmı ıslanıyor. K’uk’minas na-doloret’u 3’ari t’u3a na-iyuşe Xasanik meyorums. (PZ-Cigetore) Güğümdeki su ısındığı için Hasan döküyor (= akıtıyor). Ort’ebes k’uk’mina celadgun. (PZ-Cigetore) Şöminenin kenarında küçük ğüğümde suları duruyor. K’uk’mina hey so nonç’ark’am ? Colasen. (AŞ-Ok’ordule) Güğüm oraya nereye sıkıştırıyorsun ? Düşecek. K’uk’mina 3’ari dolvobun. (AŞ-Ortaalan) Küçük güğümde su var. K’uk’mina ipşu. (AŞ-Ortaalan) Küçük güğüm doldu. K’uk’minate 3’ari moğuşa moiçodinu. (AŞ-Ortaalan) Küçük güğümle su getirinceye kadar [o küçük güğüm] boşaldı.


k’uk’u[1] (PZ)(FN-Ç’anapet)(AK) ü. ve i. I. ü. Kuku ! (= guguk kuşunun sesi)

II. i. Guguk kuşu. Andğa ordo moviseli. P’i pşk’omisi k’uk’uk dok’iyu. Cemojginu. (PZ-Cigetore) Bugün erken kalktım. Yemek yememişken guguk kuşu öttü. Yendi beni. [Bizde (= Lazca’nın konuşulduğu yörede) böyle bir inanış var. Nedenini bilemiyorum. Sabah erken kalkıp da kahvaltı yapmamış iken guguk kuşu öterse yenilmiş sayılırsın. O gün işin iyi gitmezmiş. A.O.A.] K’uk’upeşi sersi vognatşi meagnep’t’it ki x’onaşa ç’k’emi meçamuşi ora moxtu. (AK-Döngelli) Guguk kuşlarının sesini duyduğumuzda anlıyoruz ki tarlaya tohum atma zamanı geldi. → gunguli, guguli; k’uk’k’u


k’uk’u[2] (PZ) i. Saklambaç. → ot’obinaşe/ ot’obinaşi/ ot’obinuşi (ÇM), ont’obale (AŞ), get’k’obina (FN ~ HP), paulapan3’i (HP)


k’uk’ula (PZ) i. Közleri öne doğru çekmek için ocakta veya sobada kullanılan ucu bükük demir. Ayşek k’uk’ulate çozi monçxik’ams. (PZ-Cigetore) Ayşe ucu bükük demirle közü eşiyor. → k’ukariII, k’ok’ariII


k’uk’uma (FN ~ ÇX)(AK) i. 1. Güğüm [bakırdan yapılır ve su taşımada kullanılır]. Jur 3’aneyi berek k’uk’uma elonktams do muşebura 3’k’ari dolibams. (FN-Ç’anapet) İki yaşındaki çocuk su kabını yana deviriyor ve kendine su alıyor. K’uk’uma geiktu do 3’k’ai nioru. (FN-Sumla) Güğüm devrildi, (içindeki) su yere döküldü. K’uk’umak xolo ulams. (FN-Sumla) Güğüm yine çok hafif sızdırıyor, dışarıya ıslaklık veriyor. K’uk’umaz ar mcixi mkveri dolobubği do ha3’i ulams. (FN-Sumla) Güğüme bir avuç un attım ve şimdi (ancak) çok hafif bir ıslaklık veriyor (= suyun fazla akmasını önledim). Aşek k’uk’umaz 3’k’aite opşu do k’uk’uma-muşik go3’i3’rodinams. (FN-Sumla) Ayşe güğümünü su ile doldurdu. Ama güğüm alttan sızdırıyor. K’uk’umak ç’vetums. (FN-Sumla) Güğüm (içindeki suyu) damla damla sızdırıyor. Memet’ik k’uk’umaten 3’k’ari zdimt’uşi k’uk’uma met’k’omers do goncaxums. (AH-Borğola) Mehmet güğümle su taşırken güğümü düşürüyor da her tarafını eziyor. K’uk’uma balk’onişen nulu do dilat’u. (AH-Borğola) Güğümü balkondan düştü de yassıldı. Kemalik mxuciten na-zdim k’uk’umaşi 3’k’ari ar k’ele k’ap’ulas ek’iorams. (AH-Borğola) Kemal omuzuna taşıdığı güğümdeki suyu sırtının bir tarafına döküyor. K’uk’umas 3’k’ai dolobun. (HP-P’eronit) Güğümde su var (= su güğümün içine dökülmüş halde duruyor). 3’k’ariş tude k’uk’uma i3’adgips. (AK-Döngelli) Suyun altına güğümü koyuyor. K’uk’umaşi tude t’ak’o i3’uz*in. (AK-Döngelli) Güğümün altında tahta parçası (= ağaç parçası, kütük parçası) duruyor. 2. [ölçü birimi] Güğüm dolusu. Nek’naşen ar k’uk’uma 3’k’ari mex’oru. (AK-Döngelli) Kapıdan bir güğüm su döktü. → k’uk’ma


k’uk’un3i (ÇM) i. Tomurcuk. → k’ump’i, k’urump’i/ k’ump’uri/ k’uump’i; ≠ k’rump’i


k’uk’u3’i (HP) i. (Kabuklu yeşil fındık, toprak vs ile oluşturulan) piramit şeklindeki yığın, yükseltme.


k’ulaci i. Kulaç. Gerilerek açılmış iki kolun parmak uçları arasındaki uzaklık. Xasanis ar k’ulaci ç’arma dişk’a uğun. (PZ-Cigetore) Hasan’ın bir kulaç odun yığını var. → k’ulaç’i


k’ulaç’i (ÇM) i. Kulaç. Gerilerek açılmış iki kolun parmak uçları arasındaki uzaklık. Lazut’epe doguman şuk’ule ar k’ulaç’i ğerepe tudendo nutomart’ey. (ÇM-Ğvant) Mısırların harmanını kaldırdıktan sonra dibine bir kulaç mısır sapı bırakıyorlardı. → k’ulaci


k’ulaç’idi (ÇM) i. Evin kapısını içerden kapatan kanca biçiminde özel sürgü. Dolumca-i, nek’na k’ulaç’idi ek’udvar. (ÇM-Ğvant) Akşam olunca kapının kancasını takmalısın. Dolumcasi k’ulaç’idi dolvoğramar do umezmonu dijinar. (ÇM-Ğvant) Akşam olunca kapının kancasını tam yerine oturttun mu, endişesiz uyuyacaksın. Ayşe limci iyasi nek’na k’ulaç’idi ek’uğay-dijinert’u. (ÇM-Ğvant) Ayşe akşam olunca kapının kilidini bağlar, uyurdu. → nk’olak’idi, k’olak’idi; k’urak’i


k’ulani (HP-Limani, Makreal, Sarp)(*) (AK)(ÇX) [(*) HP-P’eronit, Ortahopa, Azlağa vs’de aynı anlamda bozo kelimesi kullanılır.] 1. Kız evlât. Amseri Xaccek k’ulani-muşi şeni sozi nuk’vatups. (AK-Döngelli) Bu gece Hatice kızı için söz kesiyor. Aysunik k’ulani-muşi okimocaps. (AK-Döngelli) Aysun kızını evlendiriyor. Ayşek, k’ulani-muşi dikimocuşiXvala dopskidiya do emuşi derdi zdips. (AK-Döngelli) Ayşe, kızı evleninceYalnız kaldımdiye onun derdini çekiyor. Memetik Xasanişi k’ulani gorasinon. Ama Niyazik var-şignas ki dulya xogyuşalups. (AK-Döngelli) Mehmet Hasan’ın kızını isteyecek. Ama Niyazi duymasın ki işi bozar. K’ulani-çkimik lux’u zaps. Amseri gyari lux’u zeri ix’vasunon-i ? (ÇX-Çxalazeni, TM) Kızım lahanayı eziyor. Akşam yemeyimiz lahana ezmesi mi olacak ? Kemali k’ulanik çkimi dişka doç’u. (ÇX-Çxalazeni, TM) Kemal’ın kızı odunumu yaktı. 2. Evlenmemiş kız. A k’ulaniz ç’iç’it’a xepe uğun. (ÇX-Makret) Kızın küçücük elleri var. K’ulanik t’at’eri angepe çxips. (AK-Döngelli) Kız bulaşmış kap kacakları yıkıyor. Aya k’ulanişi nunk’u tuta steyi çxat’un. (AK-Döngelli) Bu kızın yüzü ay gibi parlıyor. Xasanikİya k’ulani bgoraya do ç’it’a ç’it’a guri gedumers. (AK-Döngelli) HasanO kız alacağım (= isteyeceğim)diye yavaş yavaş hevesleniyor. Timurik, rak’anis giladgit’eren do k’ulanepeşa nubiraps (= ya da nubirs). (AK-Döngelli) Timur, bir tepede dikilmiş de kızlara doğru türkü atıyor. Dido ndğa-mk’uleşi k’ulani t’een. Ordo doğuru. (AK-Döngelli) Günleri çok kısa olan bir kız imiş. Erken öldü. Elifi dido k’ai k’ulani ren. Emu stei k’ai sotiskani va-ren. (AK-Döngelli) Elif çok iyi bir kızdır. Onun gibi iyi bir kız hiçbir yerde yoktur. K’ulanis Avrupalurepe stei dolokunupe uğun. (AK-Döngelli) Kızın Avrupalılar gibi elbiseleri var. → bozo, bozomota, bozona; [kız evlât] osuri


k’ule (ÇX) s.-e. [{-şi}/{-yi}’li isim, zamir ve fiillerin arkasına konur] -den sonra. -dikten sonra. → şuk’ule/ şk’ule, şik’ule, şkule; şkul. I. [isim ve zamir arkasında] -den sonra. Jur dğas 3’oxe Artvinis Sinani bz*iri. Ç’umenşi k’ule kyoyiya meptaunon ya tkumart’u. (ÇX-Çxalazeni, TM) İki gün önce Artvin’de Sinan’ı gördüm. Yarından sonra köye geleceğini söylüyordu.

II. c.s.-e. -dikten sonra.


k’uli[1] (PZ ~ AŞ) i. Hasırla örülmüş boyu kısa iskemle. Arkalıksız oturak. Nanak bere-muşi k’ulis celaxunams. (PZ-Apso) Annesi çocuğu iskemleye oturtuyor. Nusak k’ulis lazut’i cedums. (PZ-Cigetore) Gelin iskemleye mısır koyuyor. Hak’u morderi k’uli hak ninçark’inen-i ? (PZ-Cigetore) Bu kadar büyük iskemle buraya sıkıştırılır mı ? Xasanik k’ulişi p’aç’a guşirams. (PZ-Cigetore) Hasan iskemlenin ayağının etrafını aşındırıyor. K’uli goliğamt’aşa kuri cantxen. (ÇM-Ğvant) Iskemleyi götürünce (iskemlenin) ayak topuğu vuruluyor. Otva-3'ari avla na-dgun k’uli goyaben. (ÇM-Ğvant) Çatı suyu kapı önünde duran iskemlenin üstüne dökülüyor. # Avla-sk’ani ceren m3xuli-mek’tasi / K’ulişa moyseli limci meft’asi / 3’ari kocemibi toli cekçasi / Var-moxeli si-ti var-ixelare. (ÇM-Ğvant, anonim) [Senin] kapının önünde mek’t’asi armudu dikili / Akşam evine [ben] gelince oturduğun iskemleden kalk (= iskemleyi bana ver) / Göz ile [ben sana] işaret verince bana su ver / [Beni] güldürmedin. Sen de gülmeyeceksin. Ali ! K’uli doloxe kamiği. İ3’aren. (AŞ-Ok’ordule) Ali ! İskemleyi içeri al. Islanıyor. P’ap’u k’uli moinç’ay. Doxedasen-i ? (AŞ-Ok’ordule) Dede iskemleyi kendine doğru yanaştırıyor. Oturacak mı ? K’ulepe kodobdgi. (AŞ-Dutxe) İskemleleri koydum. Nusa lazut’i k’uli kocedu. (AŞ-Dutxe) Gelin iskemlenin üstüne mısır koydu. → orz*o; troni; t’at’a; ≠ meyojinaşe-k’uli


k’uli[2] (FN ~ AH) i. Kul. Tanrı’ya göre insan. Bere mzuğaz kodololu do çkar miti Ğormotişi k’ulik var-nuşvelu. (FN-Ç’anapet) Çocuk denize düştü ve hiçbir Allah’ın kulu yardım etmedi. Tangrik meyve do sebze k’uli-muşik ç’k’omaz ya do oçanams. (AH-Lome) Allah meyve ve sebzeyi kendi kulu yesin diye verir. Tangrişe gyore k’oçepe k’uli ren-doren. (AH-Borğola) Tanrıya göre insanlar kul imiş.


k’ulpi i. Kulp. Kemalik ipti sanduği jur k’eleşen-ti kinarişen elaxums do ok’açxe-ti jur k’ele xe gek’limoni k’ulpi nuk’idams. (AH-Lome) Kemal önceden sandığın iki yanını da kenarından deliyor. Ve sonradan her iki yanına da elle tutulacak kulp takıyor. → xit’i


k’ult’uri (FN) i. Kültür. [< Fra.] Lazişi k’ult’uri Lazeburaş doloxe ren. (FN-Sumla) Laz kültürü Lazca’nın içindedir. → kultura


k’ulubi i. Kulüp. [< İng.] Cumadi-çkimi moelimepeşi k’ulubişa gelaxtu. (FN-Ç’anapet) Amcam ögretmenler kulübüne gitti.


k’umanya i. Kumanya. Yolculuk için hazırlanan yiyecekler. Baba do nana handğa noğaz renan. Remezani şeni k’umanya eç’opanoren. (AH-Lome) Babam ve annem bugün çarşıdalar. Ramazan için kumanya alacaklar.


k’umari/ k’umayi i. Kumar. [< Arp.] K’umari ibiy do kok’otoruy irote. (AŞ-Ok’ordule) Kumar oynuyor da mahfediyor her zaman. Mamut’i xizani k’oçi ren. Oxorcak ntxiri 3’ilums do na-ç’k’indums genç’areyi k’umariz gondinums. (FN-Ç’anapet) Mahmut yaramaz adamdır. Hanımının fındık toplayarak kazandığı parayı kumarda kaybediyor. Xasanik na-mogams para mtell k’umariz gondinams. (FN-Sumla) Hasan kazandığı parayı hep kumarda kaybediyor. Nuri-çkunik k’umariz dido para gondinams. (AH-Lome) Bizim Nuri kumarda çok para kaybediyor. Nurik oxorcaz xez na-dolobun belez*z*uği dolo3’k’ams. Ulun do k’umayiz meçams. (AH-Lome) Nuri karısının elinde takılı bileziği çıkarıyor. Gidip de kumara veriyor.


k’umaşi i. Kumaş. [< Arp.] Sift’e terzis golovaktaten. Muç’e uruba na-gorum himus vumeselaten. Nak’u k’umaşi na-diç’is terzik şk’u mi3’vanen. Himu do ok’ayi k’umaşi eç’opuşa mendaft’aten. Himu do ok’ayi xolo terzişa mendaft’aten. K’umaşi hek mevaşk’vaten. (PZ-Cigetore) İlk önce terziye uğrarız. Nasıl elbise istediğini ona anlatacağız. Ne kadar kumaş gerektiğini terzi bize söyleyecek. Ondan sonra kumaş almaya gideceğiz. Daha sonra tekrar terziye gideceğiz. Kumaşı oraya bırakacağız. Paltosiz başka k’umaşişi xe nudgin. (AH-Lome) Pardösünün kolu başka bir kumaştan eklidir.


k’umi (PZ)(AŞ)(AH) i. Kum. Şk’uni zuğaşi k’ilavis opşa k’umi on. (PZ-Cigetore) Bizim denizin kenarında çok kum var. K’inçi na-goyobğun k’umi, “Bok’ap’inaredeyi goipatxay. (AŞ-Ok’ordule) Kuş, üzerindeki kumu, “Yere düşüreceğimdiye silkeleniyor. Si k’umi mo-k’arğum. Osmani k’arğuy. (AŞ-Ortaalan) Sen kumu karıştırma. Osman karıştırıyor. Xendeği na-elvobğun k’umepe naşk’vi. (AŞ-Ortaalan) Hendeğin kenarında duran kumları bırak. Meleni gzas na-golobğun k’umi do çağili mişi ren ? (AH-Lome) Karşı yolda yığılı duran kum ve çakıl kimindir ? Kvape kogudvit do k’umi mot goşibğet’az. (AH-Borğola) Taşları etrafına koyun da kum dapılmasın. → xijili; mk’umi; xişili[1]; kumi


k’ump’i (PZ-Cigetore) i. Tomurcuk. → k’uk’un3i; k’urump’i; k’up’uri; k’ump’u(r)i; k’u(r)ump’i


k’ump’uri[1] (ÇM) i. Taneleri alınmış mısır koçanı. Ali onçaxule 3’up’a k’ump’urite dunzgipu. (ÇM-Ğvant) Ali toprak yayığın deliğini mısır koçanı ile tıkadı. → k’omp’uri; k’urk’a; k’urk’ut’i; buk’i[2]; k’utli; ≠ ç’eba[2]; ≠ xunduri


k’ump’uri[2]/ k’ump’uyi (FN-Sumla) i. Tomurcuk. Purkiş k’ump’uyi. (FN-Sumla) Çiçeğin tomurcuğu. → k’ump’i; k’uk’un3i; k’urump’i; k’up’uri; k’uump’i


k’ump’uroni (FN-Sumla) s. Tomurcuklu. K’ump’uroni t’ot’i. (FN-Sumla) Tomurcuklu dal.


k’undi i. Dışkı. Bok. Kormek ar kodozgu ç’i 3’iminde k’undi. (PZ-Cigetore) Tavuk bir sıçtı ki hepten bokun boku. Korme k’undi nzgiluy. Makvali-muşi vimxort. (ÇM-Ğvant) Tavuk dışkı gagalıyor. Yumurtasını yiyoruz. Kotumek bereşi k’undi ğağums. (FN-Ç’anapet) Tavuk çocuk bokunu karıştırıyor. İçxen. İştonis k’undi nasven. (FN-Sumla) İshali var. Donuna bok bulaşıyor. Avli coğorişi k’undik imers. Axmet’ik mt’ut’a yobğu do xop’ete exak’arums. (AH-Lome) Avluyu köpek boku götürüyor. Ahmet kül döküp kürekle kazıyarak temizliyorNusa-çkuniz bere-muşişi k’undişe-ti guri dakten. (AH-Lome) Bizim gelin kendi çocuğunun kakasına da iğreniyor. Nusak çiçku-bere-muşiz k’undi sveri mundi nubonams. (AH-Borğola) Gelin bebeğinin bok sürülmüş (= bulaşmış) kıçını yıkıyor.

[dey. k’undi imxors : Yakşıksız bir iş yapıyor.] Xasani 3’k’ar-tolişa eşaxtu do mu k’undi ç’k’omu var-miçkin. K’ayi k’ayi na-geit’u 3’k’ari mek’arbu. (FN-Ç’anapet) Hasan pınarın başına çıkıp ne bok yediğini bilmiyorum. İyice akan suyu yok etti.

[dey. k’undi ğağums (FN ~ HP ÇX) : Örtbas edilmiş şeyleri tekrar kurcalıyor. Eski şeyleri karıştırıp ortalığı geriyor.] Si na-ikomsk’undi oğağuu3’umenan. (AH-Lome) Senin yaptığına k’undi oğağu derler : “Örtbas edilmiş bir şeyi tekrar kurcalamakdemektir.


k’undiyari/ k’undiyayi (PZ ~ FN) s. Boklu. Xasanişi mundi k’undiyayi vit 3’aneri biç’i nana-muşiz dolakten. (FN-Ç’anapet) Hasana’ın götü boklu on yaşındaki oğlu annesine karşı geliyor. → k’undoni


k’undoni (AH) s. Boklu. Mundi k’undoni. (AH-Lome) [küçümseme] Götü boklu. → k’undiyari/ k’undiyayi


K’undura (FN-Sumla) i. Şubat ayı. [Yayınlarda gösterildiği halde pek kullanılmaz.] 3’ulu-tuta, Gujuği, Tuta-3’ut’a, K’uç’uği, Tuta-mk’ule


k’unk’li (AH-Borğola) i. Kilit. M3’k’upiz galeni nek’naşi nk’ola k’unk’liz a şvaciz buvinam. (AH-Borğola) Karanlıkta dış kapının anahtarını kilide çabucak uyduruyorum. Oxoriz na-geinçxilu k’unk’li keserite gepstiki. (AH-Borğola) Evde bozulan (asma) kilidi keserle söktüm. → mk’olaI; p’amp’u; k’ilidi; suseri


k’unk’uli (AH) i. Küçük ot yığını. Güneşte çabuk kuruması amacıyla genelde birkaç bağlık ot ya da eğreltiotundan dik konularak yapılan yığın. Na-p’ç’k’orum nçala ha3’i k’unk’uli bikom. A sum-otxo ndğaşa k’ayi doxomun do bardi dobikomt. (AH-Lome) Kestiğim mısır samanlarını şimdilik k’unk’uli (= küçük yığımlar) halinde yerleştiriyorum. Birkaç güne kadar iyice kurur ve bardi (= büyük yığın) yaparız.


k’unt’uzi (FN-Ç’anapet) s. Kuduz. Kudurmuş. Mamut’işi coğori k’unt’uzi diyu. (FN-Ç’anapet) Mahmut’un köpeği kuduz oldu. → laşoni, laşaoni s., k’ut’uzi/ k’ut’t’uzi s.; lişari/ lişayi i., leşayi/ leşai i. ≠ leşoni, leşyari


k’un3xi (AK) i. Çalı çırpı yığını. K’oçi k’un3xis xilot’k’obun do Osmanişi gza çumers. (AK-Döngelli) Adam çalılıklarda pusuya yatıyor da Osman’ın yolunu bekliyor.


k’un3’uli (AH) i. Bir şeyin ya da bir yerin en yüksek kısmı ya da tepesi. Arabas dişka mobun. Jur k’oçi-ti k’un3’ulis muxen. (AH-Lome) Araba odun yüklüdür. İki kişi de tepesinde oturuyor.


k’up’a (ÇM) z. Yüzükoyun. Yüzü yere gelerek. Bere korba k’up’a kocemamxu. (ÇM-Ğvant) Çocuk karnımın üzerine yüzükoyun yattı. → ti-k’op’ela; ust’i-k’up’a; p’ici-k’up’a; p’ici-k’up’eni


k’up’ala/ k’up’p’ala → ti-k’up’ala/ ti-k’up’p’ala


k’up’ani → tiş-k’up’ani


k’up’eni → ti-k’up’eni


k’up’uri (FN-Ç’anapet) i. Tomurcuk. → k’ump’i; k’uk’un3i; k’urump’i/ k’uump’i


k’urak’i (HP) i. Evin dış kapısını içerden kapatan kanca biçiminde özel sürgü. → k’ulaç’idi, nk’olak’idi, k’olak’idi

[dey. k’urak’is mut’k’oçams : K’urak’i’yi geçirip kapıyı kilitliyor.] İncirt’aşi k’urakis komut’k’oçi. (HP-P’eronit) Yatarken kapıyı kilitle.


K’urban-bayrami (FN-Ç’anapet)(AK), K’urban-bayami (AH-Lome) i. Kurban bayramı. K’urban-bayamişi masumani ndğaz oxoriz var-bort’i. Zabunepe mobintvali. (AH-Lome) Kurban bayramının üçüncü günü evde değildim. Hastaları ziyaret ettim. → Tisya-barami/ Tisya-bayami; Xajileri-dandra; Xajileri-bayrami; K’urbaniş bayrami


k’urbani i. Kurban. [< Arp.] K’urbani nok’vati. Dinsxiri bere konusvi. (AŞ-Ortaalan) Kurban kes. Kanını çocuğa sür. Baba-skani han3’o k’urbaniz miz nanç’en ? (AH-Lome) Baban bu yıl kurbanda kiminle ortak oluyor ? Xasanik k’urbani şeni k’ai mgvaneri puci eç’opu. (AH-Borğola) Hasan kurban için iyi besili inek satın aldı. Memet’ik go3’oneri k’urbaniz k’ai, xor3oni puci eç’opu-dort’un. (AH-Borğola) Mehmet geçen yılki kurbanda iyi, [bol] etli inek satın almıştı. K’urbaniş bayramiz k’urbani şeni puci nok’vatez. (AH-Borğola) Kurban bayramında kurban için inek kestiler. K’urbanis aya xoci niç’k’iren. (AK-Döngelli) Kurbanda bu öküz kesilebilir (= kesilir).


k’urbaniş bayrami (AH-Borğola) i. Kurban bayramı. K’urbaniş bayramiz k’urbani şeni puci nok’vatez. (AH-Borğola) Kurban bayramında kurban için inek kestiler. → Tisya-barami/ Tisya-bayami; Xajileri-dandra; Xajileri-bayrami; K’urban-bayrami, K’urban-bayami


k’urbet’i (PZ), k’urbeti (FN) i. Gurbet. [< Arp.] Cemali k’urbet’işa idu. Cenç’areri klimums. (PZ-Cigetore) Cemal gurbete gitti. Para kazanıyor. Xasanik k’urbet’işa olva iduşunams. Mana xorz*a-muşik guri cuşalams. (PZ-Cigetore) Hasan gurbete gitmeyi düşünüyor. Ama hanımı yüreğinin hevesini kırıyor. Xasani k’urbet’işa olvaşa vazi-mulun. (PZ-Cigetore) Hasan gurbete gitmekten vazgeçiyor. K’urbetis dizengini do ha3’i kyoyis elaxer-i ? (FN-Sumla) Gurbette zengin oldun. Şimdi köyde yan gelip keyif çatıyorsun, değil mi ? Aşeşi komocik k’urbetis para ç’k’indums. (FN-Sumla) Ayşenin kocası gurbette para kazanıyor. → gurbeti


k’urç’oluy (ÇM) EA har.f. Ovalıyor. (Kuru yaparak vs) ovalayarak parçalıyor. Kırıp döküyor. Hik’u xalat’al on. K’uçxe muç’o mvoselasen ragaduy-k’urç’oluy. (ÇM-Ğvant) O kadar sakar. Ayağını kaldırır kaldırmaz kırıp döküyor. + ik’urç’olay

+ uk’urç’olay EDA har.f. Birine ait [dat.] bir şeyi [aps.] ovalıyor, ovuşturuyor ya da masaj yapıyor. Ali bere-muşi ti uk’urç’olay. (ÇM-Ğvant) Alı oğlunun başına masaj yapıyor (= başını ovuşturuyor). Ali bere-muşi na-gamuvelu xe unt’u3ay-uk’urç’olay. (ÇM-Ğvant) Ali çocuğunun burkulan elini sıcak su ile yıkayıp masaj yapıyor.(isrimams altında) usrimams/ usrimoms


k’urç’olums (AH) EA har.f. Kir çıkarmak için tabak, bardak vs’yi ses çıkartırcasına yıkıyor. Da-çkimik bardaği 3’k’arite k’urç’olums do çxims. (AH-Borğola) Kız kardeşim bardağı su ile iyice yıkıyor.


k’urk’a (FN ~ AH) i. Taneleri alınmış mısır koçanı. K’urk’a xut’ulaz norçak’ams. (FN-Sumla) Taneleri alınmış mısır koçanını deliğe sıkıştırıyor. 3’k’ariş k’urna k’urk’ate menz*gipums. (FN-Sumla) Suyun kurnasını mısır çörtüğü ile tıkıyor. Lazut’i okurçolu şeni k’urk’a bixmart’it. (AH-Borğola) Mısır tanelemek için tanelenmiş koçan kullanırdık. → k’ump’uri[1], k’omp’uri; k’urk’ut’i; buk’i[2]; k’utli


k’urk’amt’axu (AK) i. Ağaçkakan. K’urk’amt’axu xolo nca guşaxups. (AK-Döngelli) Ağaçkakan yine ağaç deliyor. → t’ok’t’ok’oro-k’inçi; mk’udi


k’urk’ut’i (AK) i. Taneleri alınmış mısır koçanı. Oxoris na-ren ar xut’ulasMtugi var-moxtasya do k’urk’ut’i noçak’un. (AK-Döngelli) Evde olan bir deliğeFare girmesindiye mısır koçanı sokuşturulmuş haldedir. Oxorcak duvarişi xut’ulaşa k’urk’ut’i oçak’aps. (AK-Döngelli) Kadın duvardaki deliğe mısır koçanı sıkıştırıyor. → k’omp’uri; k’ump’uri[1]; k’urk’a; buk’i[2]


k’urna i. I. Kurna. K’urna medgeyi k’eleşe 3’k’ari ibert’u edo Akinik hemeyişen kerbet’inite uzdu. (FN-Ç’anapet) Kurnanın takılı olduğu yerden su akıyordu. Akın bağlantı yerinden kerpetenle sıktı. 3’k’ariş k’urna k’urk’ate menz*gipums. (FN-Sumla) Suyun kurnasını mısır çörtüğü ile tıkıyor.

II. Musluk. K’urna nunzgipay. (ÇM-Ğvant) Musluğu tıkıyor. Ali Xasanişi k’urna 3’ari diben do him uzday. (AŞ-Ok’ordule) Ali Hasan’ın musluğundan su kaçırıyordu. Onu (= musluğunu) sıkıyor.

3’ut’eli biç’i-çkimik k’urnaz xe nutumers do 3’k’ari obzit’ilams. (FN-Ç’anapet) Kücük oğlum su musluğuna elini dayarak su fışkırtıyor. → musluği


k’urşumi (FN-Sumla) i. 1. Kurşun. Pb simgesi ile gösterilen element. 2. Mermi. → k’uşumi, k’urşuni; mermi


k’urşuni (HP) i. 1. Kurşun. Pb simgesi ile gösterilen element. 2. Mermi. Duşmanepek k’urşunepe momit’ales. (HP-P’eronit) Düşmanlar kurşunları bize isabet ettirdiler. → k’uşumi, k’urşumi; mermi


k’urşun-k’elemi (AŞ) i. Kurşun kalem. Muradi cuma-muşi k’urşun-k’elemi uşiray. (AŞ-Ok’ordule) Murat kardeşinin kalemini aşındırıyor. Muradi cuma-muşi k’urşun-k’elemi gamum3’k’valay. (AŞ-Ok’ordule) Murat kardeşinin kalemini sivriltiyor. Doğani k’urşun-k’elemi şiruy. Him şiruyna si-ti şiri. (AŞ-Ortaalan) Doğan kurşun kalemi aşıtıyor. O aşıtıyorsa sen de aşıt.


k’urta i. Kadın külotu. Oxorza k’urta-muşi çekmece meşk’aduy. Şinaxums. (AŞ-Ok’ordule) Kadın iç külotunu çekmecenin içine koyuyor. Saklıyor. K’ulanik k’urta muidumers. (AK-Döngelli) Kız külot giyniyor. Berek k’at’a ndğa k’urtas diliz*gups. (AK-Döngelli) Çocuk her gün donuna sıçıyor. Nandidik gotkimale var-mui3’k’aşa k’urta muşi3’k’ips. (AK-Döngelli) Babaanne etekliği çıkarmadan donunu çıkarıyor.


k’urump’i/ k’uump’i (AŞ) (AH ~ ÇX) i. Tomurcuk. → k’ump’i; k’uk’un3i; k’up’uri; k’ump’uri[2]; ≠ k’rump’i


k’urup’i (ÇM) s. ve i. 1. s. Körpe. Omri huy k’urup’-on. Var-işk’omen. (ÇM-Ğvant) Erik şimdi körpedir. Yenmez. 2. i. Meyvenin körpe olanı. (Kabak, salatalık vs gibi) sebzelerin körpe meyvesi. k’rump’i; çuçku, çiçku, çiçxu


k’urz*uli (AH) i. Üveyik. Han3’o k’urz*uli dido ivasen. (AH-Borğola) Bu yıl üveyik çok olacak.


k’uşumi (ÇM) i. 1. Kurşun. Pb simgesi ile gösterilen element. 2. Mermi. Mtuti k’uşumi dovuğirisi tudeşi imt’u. Cevantxozi. Va-bziri. (ÇM-Ğvant) Ayıya ateş edince (= kurşun sıkınca) aşağı doğru kaçtı. Arkasından aşağı doğru koştum. Bulamadım. K’uşumi na-dovuğiri mtuti idu. Rak’ani jindo kocexrosk’u. (ÇM-Ğvant) Kurşun attığım ayı gitti. Tepenin üstünde öldüMtuti k’uşumi dovuğiri şuk’ule haminepeşa k’uçxe komoizdu. (ÇM-Ğvant) Ayıya kurşun attığımdan beri [o ayı] buralardan ayağını çekti. → k’urşumi, k’urşuni; mermi


k’uşxe (AŞ-Dutxe) i. Ayak. K’uşxe memaç’u. (AŞ-Dutxe) Ayağım üşüdü. → k’uçxe


k’uşxe-modvalaşe (AŞ-Dutxe) i. Ayakkabı. Andğa ağani k’uşxe-modvalaşepe komidvan. (AŞ-Dutxe) Bugün yeni ayakkabılarını giysinler. → post’ali; k’uçxe-modvala, k’uçxe-modvale; ayak’k’abi; k’uçxe-modvalu, modvalu


k’utli (ÇX) i. Taneleri alınmış mısır koçanı. Oput’epes na-ren k’utlepe op’ç’vi. (ÇX-Makret) Evin önündeki mısır koçanlarını yaktım. k’ump’uri; k’omp’uri; k’urk’a; k’urk’ut’i; buk’i


k’ut’ala[1] (AH) i. Çukur. Karmat’e dido k’ut’alaz dolodgin. (AH-Lome) Değirmen çok çukurda duruyor. Let’az k’ut’ala eşamtxori do nca doborgi. (AH-Borğola) Toprakta (toprağı yukarı doğru alıp) çukur kazdım da ağaç diktim. K’ut’alapez mç’ima mç’imaşi 3’k’ari dolodgitun. Hemus-tit’obaitkven. (AH-Borğola) Çukurlara yağmur yağınca su birikir. Ona da Lazca olarakt’obadenir. → çuk’uri; dolondra3’eri; dolont’raseri; dolok’ufa; dolont’ra3eri (= dolont’ro3un altında dolont’ro3eri); dolok’ut’ala


k’ut’ala[2] (HP) i. Küçük tepelerin arasında düşük seviyedeki düz yer. [Bu kelime AK diyalektlerinde kullanılmaz.]


k’ut’ali (AK) s. Çukurlu. Beres ump’a k’ut’ali uğun. (AK-Döngelli) Çocuğun göbek deliği [normalden daha] çukur haldedir. Gza ok’o ok’oxveri ren ki k’ut’ali k’ut’ali ren. (AK-Döngelli) Yol o kadar bozuk ki delik deşiktir.


k’ut’avina (ÇM) i. Köpek yavrusu. Bere k’ut’avina obiray. (ÇM-Ğvant) Çocuk köpek yavrusunu oynatıyor. Ali bigate k’ut’avina nobiray. (ÇM-Ğvant) Ali değenek ile köpek yavrusunu oynatıyor. Ali biga k’ut’avina noğiray. (ÇM-Ğvant) Ali köpek yavrusuna değeneği yönlendiriyor. Bere laç’i-k’ut’avina nobiray. (ÇM-Ğvant) Çocuk, köpek yavrusu ile oynaşıyor. → lak’ot’i


k’ut’i i. Kutu. Doğanik k’ut’is luğite opşu. Jin-muşis eyot’ambams. (PZ-Cigetore) Doğan kutuyu incirle doldurdu. Üstüne yapıştırıyor. Mehmet ! Na-go3’k’edi k’ut’ipez ar kogeloğari do ok’açxe z*iyameri na-ren oxi3’onas. (AH-Lome) Mehmet ! Baktığın kutulara bir çizik at da sonradan görülmüş olduğu (kontrol edilmiş olduğu) anlaşılsın. → çabuk’a


k’ut’nu/ k’ut’ni i. Kutnu. [< Arp.] Ayşeşi k’ut’ni dolokunaşepe pranduy. (ÇM-Ğvant) Ayşe’nin kutnu giysileri parıldıyor (= parıltılıdır). # Ulun ulun mogutun / K’ut’nu dolvonkuy nusa / 3’ari doloxert’ana / Goyok’t’oçare mosa. (ÇM-Ğvant) Gidip gidip duruyor / Kutnu giymiştir gelin / Suyun içinde (bile) olsan / Üstüne ağ atacağım.


k’ut’u (FN ~ AH HP ÇX) i. 1. Çocukların erkeklik organı. Pipi. Cuma-çkimik ğoma ciyaxi moiyonu do biç’i-muşiz k’ut’u nok’vatapu. (FN-Ç’anapet) Kardeşım dün sünnetçi getirdi ve oğlunun bibilini kestirdi. 3’ut’a berepes k’ut’u, didi k’oçepez ole uğunan. (FN-Sumla) Küçük çocuklarda pipi, büyük adamlarda sik var. Berepe imt’it ! Nciyaxi mulun. K’ut’u megok’vatanoren. (AH-Lome) Çocuklar kaçın ! Sünnetçi geliyor. Pipinizi kesecek. Ç’ut’a biç’iz pseli muxtaşi k’ut’u kodamtinen. (AH-Borğola) Küçük çocuğun çişi geldiğinde pipisi diklenir. 3’oxle k’ut’u nciyaxepek mek’vatumt’es. Ha3’i hem dulya xastaxanes ixenen. (AH-Borğola) Eskiden bibiyi sünnetçiler keserlerdi. Şimdi bu iş hastanelerde yapılıyor. 2. [Hastalığı, yarası vs hakkında konuşurken] Yetişkinlerin erkeklik organı. Penis. K’ut’uz pupuli emixtu-doren. Doxtoyiz o3’iyuşe oncğore maven. (AH-Lome) Penisimde çıban çıkmış. Doktora göstermeye utanıyorum. → bibi, bibili; [yetişkinlerin erkeklik organı] ole; k’amişi


k’ut’u-bizi (AH) i. “Sivri pipi” [Çocuklara sevgi ifadesi olarak söylenir.]


k’ut’ula[1] (AŞ) i. Ense. Ayxani bere k’ut’ula ceçu. (AŞ-Ok’ordule) Ayhan çocuğun ensesine vurdu. Bere k’ut’ula k’ale mixit’inay. (AŞ-Ok’ordule) Çocuk beni boynun araka tarafından gıdıklıyor. → k’ot’ula; ciniki


k’ut’ula[2] (HP) i. Erkek çocuğu şımartarak hitap ederken kullanılan terim. K’ut’ula-çkimi ! (HP-P’eronit) K’ut’ulacığım !


k’ut’ulu (HP) i. Erkek çocuk hakkında konuşurken “çocuğum” anlamına gelen terim.


k’ut’u-mç’k’iru (AK) i. Sünnetçi. K’ut’u-mç’k’iru moxtuşi berek imgaru do imt’u. (AK-Döngelli) Sünnetçi gelince çocuk ağladı da kaçtı. → sunneç’ç’i; ciyaxi, nciyaxi


k’ut’umzumu (FN ~ AH HP) i. Sebze kurtlarından olan, ortadan ikiye katlanarak ölçüm yapar gibi yürüyen, lahana, fasulye ve fındık üzerinde sıkça görünen böcek. Ölçümcüböcek. Tırtılböceği. [Bu böcek, gri renkte, 3 santim kadar boyunda, kalınlığı da 2 mm civarında, kibrit çöpü gibi düz ama yumuşak bir vücuda sahiptir. Vücudunun her iki ucunda da milimetrik (gözle ancak fark edilebilir) tırtılı var. Bu tırtıllarla yürür. Yürürken baş kısmındaki tırtılı öne atıp ardından arka tırtılını da öne doğru atar. Ortası bir yay gibi yükselip tam ters U gibi durur. Hiç düz haline rastlanmaz. K.A.] Mu gomç’un ? K’ut’umzumu steri mot eloom-geloom ? (AH-Lome) Neyin var ? K’ut’umzumu gibi bir aşağı bir yukarı ne dolaşıyorsun ?


k’ut’uni (AŞ) s. ve i. Sağır. Bere u3’vi doDoguti !”. Var-işk’inasi uci k’ut’uni iyen. (AŞ-Ok’ordule) Çocuğa söyle deDur !”. Dinlemeyince kulağı sağır olur (oluyor). Uci k’ut’uni domau. (AŞ-Ok’ordule) Kulağım sağır (= duymaz) oldu. → mt’ura; uji-p’ut’uriII; mp’ala; ndure; dundga, uci-dundga, dunga; uca


k’ut’uzi/ k’ut’t’uzi (PZ)(AŞ-Ortaalan) s. Kuduz. Kudurmuş. K’ut’uzi laç’i. (PZ-Cigetore) Kuduz köpek. Ham laç’i k’ut’uzi-zabuni var-ot’uk’o ! (PZ-Cigetore) Bu köpek kuduz hastası olmasaydı ! Him laç’ç’i k’ut’t’uzi diyu. (AŞ-Ortaalan) O köpek kuduz oldu. Ham laç’ç’i k’ut’t’uzi var-on. (AŞ-Ortaalan) Bu köpek kuduz değil. → laşoni, laşaoni s.; k’unt’uzi s.; lişari/ lişayi i., leşayi/leşai i. ≠ leşoni, leşyari


k’uump’i → k’urump’i


k’uyi (PZ ~ AH) i. Kuyu. Xasanik Alişi k’uyis toç’i deluğams. (PZ-Cigetore) Hasan Ali’nin kuyusuna ip indiriyor. K’ova k’uyi dolvonç’ay. Eiğaşa 3’ari naoren. (AŞ-Ok’ordule) Kovayı kuyuya indiriyor. Çıkarana kadar suyu dökebiliyor. Cumadik berepe k’uyiz dolokaçams do oşkurinams. (AH-Lome) Amca çocukları kuyuya kapatıp korkutuyor. K’uyiz 3’k’ayi doloxomuşi babak k’uyi kvate dolopşams. (AH-Lome) Kuyuda su kuruyunca babam kuyuyu taşla dolduruyor. Mtugik k’at’u z*iraşi çeçmeşi k’uyiz dolilams. (AH-Lome) Fare kediyi görünce tuvalet kuyusunun içine kaçıyor. → kuyi[3]


k’uzi (PZ ~ AH) i. 1. Kaşık. [Eskiden k’uzi (= ağaç kaşık) ile demirişi k’uzi (= metal kaşık) ayrımı yapılırdı. Bugün artık sadece k’uzi derken de “metal kaşık” anlamına gelebilir.] şk’omale vimxot. Dolap’is ç’at’alepe do k’uzepe gamiği do masas cedvi. (PZ-Cigetore) Yemek yiyoruz. Dolaptan çatalları ve kaşıkları çıkar da masaya koy. Ali k’ork’ot’i k’uzite var-şuy. Condgay. Şuy. (ÇM-Ğvant) Ali çorbayı kaşıkla içmiyor. Dudaklarını [tabağa] dayayıp içiyorPederik k’uzi oxenu şeni t’avliz gyoğamz. (FN-Ç’anapet) Babam tahta kaşık yapmak için kalın tahta parçasını derinliğine oyuyor. Berek k’uzite sağani k’ank’ums. (FN-Sumla) Çocuk kaşıkla sahanı döverek ses çıkartıyor. K’uzite mu nk’amum ? Xop’ete eluği do meçi çkva. (AH-Lome) Kaşıkla ne sayıyorsun ? Küreği daldırıp versene artık. O3’udes tude ok’uzale ren. K’uzepe hek gelobun. (AH-Lome) Rafın altında kaşıklık var. Kaşıklar orada asılıyor. Tencerez gyaç’u-doren. Aşek t’u3a 3’k’arite oçuçkanams do k’uzite gexak’arums. (AH-Lome) Tencerenin dibi tutmuş. Ayşe sıcak su ile yumuşatıp kaşıkla kazıyor. Berepe k’uzi dakaçet’a şakiz nana-mutepeşik nuk’uz gyari amudumers. (AH-Borğola) Çocuklar kaşık tutabilene kadar anneleri ağzına yemek koyar (= yemek yedirir). Nursen ! Gyari p’ç’k’omaten. Taroşen saxani do k’uzepe gamiği. (AH-Borğola) Nursen ! Yemek yiyoruz. Kap kacak dolabından sahan ile kaşık çıkar. Bureği ikomt’aşi k’ork’ot’i-mkveri k’uziten k’ai jlip’are. (AH-Borğola) Börek yaparken dağılmamış [yumak halinde olan] unu kaşıkla iyice ezeceksin. Doğanik papa ipxort’aşi k’uzite moşkva na-ezdums şeni jin-muşi goit’a3ams. (AH-Borğola) Doğan muhallebi yerken kaşıkla bol aldığı için üstüne yapıştırıp bulaştırıyor. 2. [ölçü birimi] Kaşık. Kaşıklık. Ar k’uzi 3’arite cişk’iden. (ÇM-Ğvant) Bir kaşık su ile boğuluyor. A k’uzi 3’ari yeri cişk’idu. (AŞ-Ortaalan) Bir kaşık suda boğuldu. Dido p’at’i k’oçi ren. K’oçi ar k’uzi 3’k’ariz doloşkidams. (AH-Borğola) Çok kötü adamdır. Adamı bir kaşık suyun içine boğar. → k’izi


k’uzili (FN-Sumla) i. Koyun ve keçinin yavrusu. Si ar xor3oni gyari kodogindvina. K’uziliş xor3i ren. Ngeniş xor3i ren. Naya gorum ? (FN-Sumla) Sana etli bir yemek ısmarlayayım. Kuzu eti var. Dana eti var. Hangisini istiyorsun ? Koyini-çkunik jur kuzili kodoinu. (FN-Sumla) Koyunumuz iki kuzu doğurdu. → t’ik’ani; p’it’i, p’it’ile


k’uzina (AŞ-Ok’ordule) i. Ekmek de pişirilen bir cins soba. Fırınlı soba. K’uzina mt’ut’a meşk’vobğun. (AŞ-Ok’ordule) Kuzinanın içinde kül var. K’uzina elankteri dgun. Doduzani. (AŞ-Ok’ordule) K’uzina yamuk duruyor. Düzelt. Ali ! K’uk’ari komomçi. K’uzina domçxik’a. (AŞ-Ok’ordule) Ali ! Demiri ver. Kuzineyi karıştırayım. K’uzina naxolasi daçxuri msk’va nağalen. (AŞ-Ok’ordule) Kuzineye yanaşınca ateş güzel yansıyor. Ali k’uzinaşi k’apula post’i elorçay. İnciy. (AŞ-Ok’ordule) Ali kuzinenin arkasına postu seriyor. Uyuyor. → pilit’a, pilint’a; kuzina; soba


k’va (ÇM)(FN ~ AH) i. [çoğ. k’vape] Alın. Ar xoji komiyonun, uça k’va kçe. (ÇM-Ğvant) Bir siyah alnı beyaz öküzüm var. K’va kçe na-ren xoci çkimi ren. (FN-Sumla) Alnı beyaz olan öküz benimkidir. K’vaşen upi mi3’rodu. (FN-Sumla) Alnımdan ter damla damla aktı. K’vaz noşkeyi gologasu-doren. Moxti do komegikosa. (AH-Lome) Alnına kömür sürülmüş. Gel de silivereyim. Ma ham mak’alepe p’ç’arumt’işi k’vaşi upi dobobği. (AH-Borğola) Ben bu makaleleri yazarken alın teri döktüm. Onurik na-ot’k’oçu kva k’vas komomat’u. (AH-Borğola) Onur’un attığı taş alnıma çarptı. → k’op’a[1]; ofrinditi; ti2; x’va


k’vacala (FN-Ç’anapet) s. [Kedilerde] Taşaklı. Erkek. K’vacala k’at’u. (FN-Ç’anapet) Erkek kedi. → k’vaconi; ≠ mumuli, sk’iri, mamuli


k’vaci (AŞ ~ ÇX) i. Erkeklik bezi. Taşak. [Taşağın tümünü ifade eder; testis yumurtalarının her birini ifade etmez.] Muxt’ari k’vaci pupuli dvau do xast’axaneşa idu. (AŞ-Ok’ordule) Muhtarın erkeklik bezinde yara oldu da hastaneye gitti. Mu ağodu var-miçkin. Berez k’vaci kogyuxtu. (FN-Ç’anapet) Ne olduğunu bilmiyorum. Çocuğun taşağı indi (= fıtık oldu). İnite k’vaci domambaru. (FN-Sumla) Soğuktan taşağım şişti. Obgarinu obgarinute berez k’vaci dabaru. (AH-Lome) Ağlaya ağlaya çocuğun taşağı şişti. Aliz k’vaciş k’ak’ali ut’k’va3u-doren. (AH-Lome) Ali’nin testisi patlamış. Xasanik kusi na-geçu bulti k’vaciz momat’u. (AH-Borğola) Hasan’ın tekme attığı top testisime çarptı. Mtuti k’ala ok’ak’idaşi k’vacis k’ak’aliz uzdare. (HP-P’eronit) Ayı ile kapışırken taşağındaki yumurtalarını sıkacaksın. Beres k’vacis ar k’ak’ali var-uğun. (HP-P’eronit) Adamın taşağında bir yumurtası yok. → vaji


k’vaconi (AŞ ~ ÇX) s. Taşaklı. Erkek. K’vaconi coğori. (FN-Sumla) Erkek köpek. K’vaconi mtuti. (FN-Sumla) Erkek ayı. → k’vacala; ≠ mumuli; sk’iri; mamuli


k’vai/ k’vayi (FN-Sumla ~ HP) [-a-, uzun okunur] i. Karga. → uri[2]; k’varoci, k’vari[3]; k’arğa; x’uri


k’vali (AŞ ~ FN)(AH-Borğola) i. Peynir. Handğa yema k’vali do cari kçare. (AŞ-Ortaalan) Bugün öğleyin sana peynir ve ekmek yedireceğim. Ağne k’vali k’ermuliz mebok’idi do bomç’k’vinam. (FN-Ç’anapet) Yeni peyniri k’ermuliye asıp ısıtıyorum. Nanak handğa na-muzdu mjas p’ip’idi ek’ubu do nap’irişa oğu şeni k’vali dou. (FN-Ç’anapet) Annem bugün sağdığı sütte peynir mayası katarak iş yerine götürmek için peynir yaptı. Nanak da-çkimiz ntxiri do k’vali nuncğonams. (FN-Ç’anapet) Annem kız kardeşıme fındık ve peynir yolluyor. K’vali-muşiz noç’k’omams. (FN-Sumla) Peynirini ısırıyor. Peynirinin bir kısmını yiyor. Mtugik k’valiz eluç’k’omu. (FN-Sumla) Fare peynirin bir kısmını yedi. Cuma-çkimişe bidaşiK’ai gi3’onsya do çkimi şeni k’vali t’ağanums. (AH-Borğola) Kardeşime gidince Hoşuna gidiyordiye benim için peynir tavalıyor. Nana-muşik Onuris k’vali gyut’ağanams do çams. (AH-Borğola) Annesi Onur’a peynir tavalayıp da yediriyor. K’vali şeni mja gubaşi k’valişen çkva na-doskidun 3’k’ariztaniitkven. (AH-Borğola) Peynir için sütü kaynattktan sonra kalan suyapeynir suyudenir. → vali; peyniri; mk’vali, x’vali


k’vali-get’ağaneri (FN ~ AH) i. Peynir tavalaması. Kemalik k’vali-get’ağaneris kovali dolon3’ams do ipxors. (AH-Borğola) Kemal peynir tavalamasına buğday ekmeğini bandırıp da yiyor. → minci-ce(t’)t’ağaneri, minci-get’ağaneri; k’vali-t’ağaneri


k’vali-t’ağaneri (AŞ ~ AH) i. Peynir tavalaması. K’vali-t’ağaneri xazi maen. (AŞ-Ok’ordule) Tavalanmış peyniri seviyorum. Doğanik k’vali-t’ağaneriz kovali gyon3’ams do ipxors. (AH-Borğola) Doğan peynir-tavalanmışa buğday ekmeğini bandırıp da yiyor. → minci-ce(t’)t’ağaneri, minci-get’ağaneri; k’vali get’ağaneri

k’vana (ÇM) i. Lezzet. Tat. Luyu şveni var-uk’ati-i, k’vana var-ayen. (ÇM-Ğvant) Lahanaya içyağı katmayınca lezzeti olmuyor. Ham cari k’vana var-uğun. (ÇM-Ğvant) Bu yemeğin tadı yok. Alişi avla na-culun 3’ari k’vana kuğun. (ÇM-Ğvant) Ali’nın kapısının önünde akan su tatlıdır (= lezzetlidir). → tadi; nost’oni, nostoni


k’vançxums[1]/ k’vançxuy (PZ ~ ÇM) Eø har.f. I. (PZ) Parıldıyor. Işıldıyor. Melenk’ales, muya n var-mişk’un, mjora nodvasi muntxak k’vançxums. (PZ-Cigetore) Karşıda, nedir bilmiyorum, güneş vurduğu zaman bir şey parıldıyor. → prandums/ pranduy, prandun; farfalams/ farfalay; 3’k’umulay; çxat’uy, çxat’ups, çxat’un, çxant’un; valums; çxant’ums/ çxant’ups; randums; tanups[2]

II. (ÇM) Parlıyor. Işık veriyor. Ok’vançxaşe pilepe gunkturasi mboli k’vançxuy. (ÇM-Ğvant) El fenerinin pillerini değiştirince çok parlıyor (= ışık veriyor). → 3’umulay; pranduy; randums


k’vançxums[2]/ k’vançxups (FN ~ AH HP ÇX) EA har.f. Ekmek [aps.] doğruyor. Babak xomula mç’k’udi k’vançxums. T’u3a çorba yobasen do heşşo ç’k’omasen. (AH-Lome) Babam kuru ekmekleri doğruyor. Sıcak çorbayı üzerine döküp öyle yiyecek. ++ ek’unçxums; celunçxuy; geluk’vançxams; duluk’ançxeps; duluk’vançxups


k’vaneri/ k’vaneyi (FN)(AK) s. ve i. → lu zeri, luyu zeri, luu zeri, lu-ncaxeri, lu mk’vaneyi, dudeyi, lu-duderi, lux’u k’ank’eyi, lux’u zeri

[dey. (FN) lu k’vaneri, (AK) lux’u k’vaneri : Yazın karalahananın en körpe yapraklarından hazırlanan sarmısaklı ve içyağlı ezme : isteğine göre çok taze fasulye, yeşil bezelye, pazı, barbunya, patates, ceviz, yeşil acı biber, tereyağı ve sıvıyağ katılabilir.] Niyazik lux’u k’vaneri tencereşen dilimxors. (AK-Döngelli) Niyazi lux’u k’vaneriyi tencereden yiyor.


k’van3a (FN ~ HP ÇX) i. 1. Testi büyüklüğünde toprak kap : içine günlük kullanılan tereyağı ve pekmez gibi yiyecekler konur. Helimişik zopont’u kiHa t’ani x3asen. Let’a-çkimişen-ti k’van3a ivasen.” (HP-P’eronit) Helimişi diyordu kiBu beden çürüyecek. Toprağımdan da  kap olacak.” 2. Toprak tencere. Çömlek. K’van3az xit’i nut’axez-doren. (AH-Lome) Çömleğin kulpunu kırmışlar. → zameli


k’vari[1] (ÇM) i. Petek. Arı kovanındaki bal peteklerinden her biri. → toprişi çaça[2]; çeçi; k’arvani


k’vari[2] (ÇM ~ FN) i. I. (ÇM ~ AŞ) Hamurdan mayasız yapılan ince bir ekmek çeşidi. Pideye benzer küçük ekmek. Si k’vari şolar do t’ağanite ceç’var. (ÇM-Ğvant) Sen k’variyi yoğurup (= k’variyi yapmak için hamur yoğurup) tavada pişireceksin. → p’ap’ayina

II. (FN) Topak. Hamur parçası. Gyari pşvelumt’işa k’vari eşalu do let’as melu. (FN-Sumla) Ekmek yoğururken hamur parçası sıçrayıp yere düştü.


k’vari[3] (FN-Ç’anapet) i. Karga. → uri[2]; k’varoci, k’vai/ k’vayi; x’uri


k’vari[4] (HP) i. Peynirin miktar ölçüsü. Ar k’vari x’vali. (HP-P’eronit) Yuvarlak bir bakır tabak ölçüsündeki peynir.


k’varoci (AŞ-Ok’ordule, Siyat) i. Karga. Ar k’varoci irote lazut’i nzgalumt’u. Ma-ti dop’ili. (AŞ-Ok’odule) Bir karga her zaman mısırı gagalıyordu. Ben de vurdum. → uri[2]; k’vari[3]; k’arğa; k’vai/ k’vayi, x’uri


k’varums (FN ~ AH) EA har.f. Hadım ediyor. Eniyor. Xasanik coğori k’varums. (FN-Ç’anapet) Hasan köpek kısırlaştırıyor. Xasanik didi na-ren jur xoci dulyaz oxmaru şeni k’varums. (AH-Lome) Hasan, büyük olan iki boğayı işte kullanmak için hadım ediyor3’oxle xocepe dido ivaşi gverdi k’varumt’ez. (AH-Borğola) Eskiden öküzler çok olunca yarısını hadım ederlerdi. → varums/ varuy, x’varums/ x’varups


k’vata (AK) i. Merdiven. Timurik ncaşa k’vata nodumers. (AK-Döngelli) Timur ağaca merdiven dayıyor (= koyuyor). K’vata so ren ? - K’vata oxorişi uk’açxes noz*in. (AK-Döngelli) Merdiven nerededir ? - Merdiven evin arkasında dayalı olarak duruyor. Osmanişi k’vata bak’is nudgin. (AK-Döngelli) Osman’ın merdiveni ahıra dayalı duruyor. → msk’ala, mskala


k’vatums/ k’vatuy/ k’vatups EA har.f. Kesiyor. Ali nezi cek’vatu. Kok’oşk’iğu. Mç’ipe mç’ipe dok’vatu. Huy Goipağuy. Seri moxt’asen. (AŞ-Ok’ordule) Ali cevizi dibinden kesti. Ayıkladı. İnce ince kesti. Şimdi etrafını temizliyor. Akşam gelecek. Nayla ok’odu şeni na-p’k’vatit ncalepe oxoyişi tudele molosvarun. (FN-Ç’anapet) Serender yapmak için kestiğimiz ağaçlar evin altında dizili duruyor. Go3’oz na-p’k’vati dişka livadi-k’udeliz ok’obğun. (FN-Ç’anapet) Geçen sene kestiğim odunlar bahçenin dibinde yığlıdır. Babak xvala xvala nuxtu do nca k’vatums. (AH-Lome) Babam yalnız yalnız girişip ağaç kesiyor. Si na-k’vati dişka var-mogağu. Ar tuta ren gzaz giz*in. (AH-Lome) Sen kestiğin odunu getiremedin. Bir aydır yolda duruyor. Xusenik na-k’vatu xorşape hakşen golimers. (AH-Lome) Hüseyin kestiği fasulye sırıklarını buradan geçiriyor. Na-p’k’vati dişka avliz elobğun. Doloxe var-amamağu. (AH-Lome) Kestiğim odun evin önündeki bahçede bir kenarda duruyor. İçeri alamadım. Cemalik dişka k’vatumt’aşi arguniz nuk’u mtelli duncaxams. (AH-Lome) Cemal odun keserken baltanın ağzını hep köreltiyor. Alik xor3i na-k’vatumt’u xete Omeris alis dolak’idu do dolokunu gudi3xiru. (AH-Lome) Ali et kestiği eliyle Ömer’in boynuna sarılarak Ömer’in elbiselerini kanlandırdı. Oxorişi gomtumaniz na-ren ncape dop’k’vati. (AH-Borğola) Evin etrafında bulunan ağaçları kestim. Ntxirepunaz na-k’vatu dişkape guruniz mok’idams do oxorişe zdims. (AH-Borğola) Fındıklıkta kestiği odunları eşeğin sırtına veriyor da (= yüklüyor da) eve taşıtıyor.

şsz ik’vaten : Kesiliyor. Nacaği last’reri var-ort’asi dişk’a var-ik’vaten. (AŞ-Ok’ordule) Nacak bilenmiş olmayınca odun kesilmez. İnoras oç’u şeni na-ik’vaten dişkapeMot-işuvet’asya do odişkales molisvaren. (AH-Gidreva) Kışın yakmak için kesilen odunları Islanmasındiye odunluğa diziliyor.

f.-i. ok’vatu : Kesme. Kesmek. P’anda dişk’a ok’vatute mamcala doviyi. (ÇM-Ğvant) Her zaman odun kesmekten oduncu oldum.

f.-s. ok’vatoni, ok’vatuşi : Kesmeli. Kesilmesi gereken. Him ağaci ntxombun. Ok’vatuşi bore. (AŞ-Ok’ordule) O ağaç kuruyor (= ölüyor). Kesmem gerekiyor. Ont’ulez ğeri ok’vatoni ren. (AH-Lome) Tarlada mısır saplarının kesilmesi gerek.

part. k’vateri/ k’vateyi : Kesilmiş. Keserek. Ali k’vateri dişk’a k’oda nosvaray. (AŞ-Ok’ordule) Ali kesilmiş odunu duvara diziyor. Berez oçu şeni k’vateyi xor3i nçxiliz dop3oni do bot’uxnam. (FN-Ç’anapet) Çocuğa yedirmek için kesilmiş eti şişe dizdim (= sapladım) ve kızartıyorum. Mk’ule k’vateri dişka dişkaluğiz a piçoraz molisvaren. (FN-Ç’anapet) Kısa kesilmiş odun kısa zamanda odunluğa yerleştiriliyor. K’vateri çayiz var-gumolana mtelli mt’k’a moilams do çayi meşokaçams. (AH-Lome) Kesilmiş çayı (= çayın etrafını) çapalamazsan her tarafı diken kaplıyor ve çay [dikenlerin] içinde kalıyor.

+ uk’vatams/ uk’vatay/ uk’vataps EDA har.f. Birine ait [dat.] bir şeyi [aps.] kesiyor. Ali n3xeni bu3xape uk’vatay. (ÇM-Ğvant) Ali atın turnaklarını (= toynaklarını) kesiyor. Kçinik iniz it’ubint’aşi dişka na-uk’vatu k’oçiz berepe uxvamams. (AH-Lome) Yaşlı kadın soğukta ısınırken odununu kesen adamın çocukları için (= adamın yerine onun çocukları için) dua ediyor.

+ ik’vatams/ ik’vatay/ ik’vataps EA dö.har.f. Kendine ait bir şeyi [aps.] kesiyor.

+ ok’vatapams EDA ett.f. Birine [dat.] bir şeyi [aps.] kestiriyor. Alis xor3i mot-ok’vatapam. Z*arz*ums do naşkumers. (AH-Lome) Ali’ye eti kestirme. Lime lime edip bırakıyor.


k’vavili (AH) i. Çiçek hastalığından korumak için yapılan aşının bıraktığı iz. İrişi xez k’vavili gyoxen. (AH-Lome) Herkesin elinde çiçek aşısı izi var. Si xez k’vavili va-giğun-i ? (AH-Lome) Senin elinde aşı izi yok mu ? → vavili


k’veri/ k’veyi (FN-Sumla) i. Köryılan. → çori-3’i3’ila; mt’veri[1], mk’veri, x’veri


k’vinçi (HP-Ortahopa) i. Kuş. → k’inçi, x’vinçi