L l Bu sözlükte kullanılan Laz alfabesinin 19’uncu harfi. Arka-öndamaksıl kenarsıl sesli konson (*) fonemini gösterir. [(*) Konson, halk dilinde yanlışlıkla “sessiz” denir. Bazılarına göre “ünsüz”. Lazca fonetiği ve fonolojisinde tek başına hece oluşturamayan fonemi ifade eder.]

Uluslararası Fonetik Alfabesi’nde [l] şeklinde yazılır. Türkçede kullanılan aynı harfin tersine Lazcada bu harf, tek bir foneme denk gelir.


laci (PZ-Cigetore)(AŞ) i. İlâç. [< Arp.] 1. Hastalığa karşı kullanılan ilâç. Sadik’ik çeçxurite ğurut’u. Vorsi laci eç’opu. Sk’udaşa goliktu. (PZ-Cigetore) Sadık sıtma ile ölüyordu. İyi ilâç almış. Hayata döndü. Ahmet’i zade zabuni rt’u. Laci oşşusi ciktu. (AŞ-Ok’ordule) Ahmet çok hastaydı. İlâç içince iyileşti. Sadiği sit’mate ğururt’u.Vrossi laci eç’ç’opu.Ciktu. (AŞ-Ortaalan) Sadık sıtma ile ölüyordu. İyi ilâç almış. İyileşti. 2. Zehir. Ham 3’anas mtucepe ipşu. Lacite oxosk’inaten-i ? Vana k’at’upek momç’işan-i ? (PZ-Cigetore) Bu sene fareler çoğaldı. İlâçla mı geberteceğiz ? Yoksa kediler mi yetişsin ? → ilaci; ç’ami, nç’ami; abut’raki


laconi (AŞ) s. İlâçlı. Laconi oşk’uri munt’ri var-meşk’axedun. (AŞ-Ok’ordule) İlâçlı elmanın içinde kurtçuk durmaz. → ilaconi; nç’amoni


laç’i (PZ-Apso ~ AŞ) i. Köpek. Omerik laç’i oxosk’inams. (PZ-Cigetore) Ömer köpeği gebertiyor.

Uk’ap’i do idi. Ğecik laç’i oşk’idams. (PZ-Cigetore) Koşarak git. Domuz köpeği boğuyor. Laç’i ti-3’aleşi kit’oç’en. (AŞ-Ok’ordule) Köpek aşağıya doğru atılıyor. Si laç’i şk’ala dibiri. Laç’i-şura galen. (AŞ-Ok’ordule) Sen köpekle oynadın. Köpek kokusu kokuyorsun. Lac’i u3’areli xrosk’un. Ar dvoşletinit. (AŞ-Ok’ordule) Köpek susuzluktan ölüyor. Bir kurtarın. → coğori


laç’idi (ÇM) i. Sıra sıra yapılan önü açık raf. [ÇM-AŞ’li Lazların konuştukaları Türkçe’de terek denir.] Ali suparape k’oda-laç’idi golasvaruy. (ÇM-Ğvant) Ali kitapları duvardaki rafa diziyor. → noşoni; xerevida; xalavida; tereği; ola3’ude, o3’ude


laç’i-k’inçi (ÇM) i. Baştankara. Laç’i-k’inçi obğe ğormape do 3’oderi-firidape ixenay. (ÇM-Ğvant) Baştankara yuvasını ağaç kovuklarına ve duvar boşluklarına yapar. → manç’uri


laç’ina (PZ ~ AŞ) i. Küçük köpek. Alişi laç’ina mi-ti azirasen golvancğonen. Ulun. (ÇM-Ğvant) Ali’nin küçük köpeği kimi görürse önüne düşüp gidiyor.


ladre (ÇM ~ AŞ-Ok’ordule)(FN)(AH-Borğola) s. Nemli. Yaş. Kurumamış. Ayşe nç’uneri lazut’epe şk’ala ladre lazut’epe unt’alay. (ÇM-Ğvant) Ayşe kurutulmuş mısırlarla nemli mısırları karıştırıyor. Ayşe xombula mt’alepe ladre mt’a eluduy. (ÇM-Ğvant) Ayşe kuru otlara yaş ot ekliyor (ya da : liştiriyor). Karmat’e ladre lazut’i mkvasi guri gvat’amben. (ÇM-Ğvant) Değirmende ıslak (= nemli) mısır öğütünce iç tarafına yapışıyor. Ladre dişk’a zori iç’ven. (AŞ-Ok’ordule) Yaş odun zor yanıyor. Nanak k’ak’aleyi ladre ntxiri naylaşi ç’art’ağiz gelobğu do oxombinamz. (FN-Ç’anapet) Annem ayıklanmış yaş fındığı serenderin terasına serpip kurutuyor. Leylak ladre tipepeXomasya do mjoras konupinu. (AH-Borğola) Leyla yaş otlarıKurusundiye güneşe doğru serdi. → larde


lafroni (ÇM) s. Hafif. Eşk’amtumani lafroni mobalaşete eşk’valen. Yokuş yukarı ancak hafif yükle çıkabilir. Ngolaşa vit’itşa lafroni mvoburt’u. Golomalu. (ÇM-Ğvant) Biz yaylaya giderken yükü hafifti. Beni geçti. Lafroni iyasen deyi goyazuy. (ÇM-Ğvant) Hafif olacak diye etrafını yontuyor. → pompa[1], pampa; subuki, subuka; çorçi


lagums (FN ~ AH) EA har.f. I. Toparlıyor. Çeki düzen veriyor. Memet’ik masa dolagu do dulyaşe igzalu. (AH-Borğola) Mehmet masayı toparladı da işe gitti. → golagums

II. Hallediyor. Nanak puci lagums. (AH-Lome) Annem inekle ilgili işleri yapıyor (= Sadece sağma değil, yemleme ve temizleme işi dahil yapıyor). Puci dolagu do dişka ozduz kogyoç’k’u. (AH-Borğola) İneği halletti de (= yemeğini verip sütünü sağıp altını temizledi de) odun taşımaya başladı.

lağuna (ÇM) i. [çoğ. lağunape] Sakız. Lağuna ç’ibri elvat’amben. (ÇM-Ğvant) Sakız dişinin yan tarafına yapışıyor. → olağune; sak’izi, sak’k’izi, sark’izi


lağunums/ lağunuy/ lağunups EA har.f. Çiğniyor. Ali cari dolağuna şuk’ule xurt’uli coşk’uy. (ÇM-Ğvant) Ali ekmeği çiğnedikten sonra boğazından indiriyor. Xatice cari zade lağunuy do korba var-ok’vaxven. (AŞ-Ok’ordule) Hatice ekmeği çok çiğniyor da karnı bozulmuyor. Cari lağunuy-cişk’uy. (AŞ-Ok’ordule) Ekmeği çiğniyor ve yutuyor. Mu lağunum ? (AŞ-Ortaalan) Ne çiğniyorsun ? Şanak sak’izi lağunums. (FN-Sumla) Şana sakız çiğniyor. Ma mç’k’idi blağunup. (ÇX-Çxalazeni, TM) Ben ekmeği çiğniyorum. → lağuy; ç’inaxuyII

yoks.part. ulağunu : Çiğnemeden. Ulağunu cişk’u. (AŞ-Ortaalan) Çiğnemeden yuttu.


lağuy (ÇM) EA har.f. Çiğniyor. Olağune lağuy. (ÇM-Ğvant) Sakız çiğniyor. → lağunums/ lağunuy/ lağunups; ç’inaxuyII


lai/ layi (AK) z. [lai/ layi + olumlu biçimi] Sanmıyorum ki. İya lai skani stei badi ren. Cameşi emtumani ar nobetis xililaps. (AK-Döngelli) Onun senin gibi ihtiyar olduğunu sanmıyorum. Caminin bayırından yukarı hızlıca çıkar. Lai mutu gaxvenen. (AK-Döngelli) Sanki bir şey yapabilir gibisin (= senin bir şey yapabileceğini sanmıyorum). Lai mutu giçkin. (AK-Döngelli) Sanki bir şey biliyor gibisin (= senin bir şey bildiğini sanmıyorum). Gz*eri vore. Lai daha maç’k’omen. (AK-Döngelli) Tokum. Daha yiyebileceğimi sanmam. Dido mç’ima mç’ips. Lai noğaşa malen. (AK-Döngelli) Çok yağmur yağıyor. Çarşıya gidebileceğimi sanmıyorum. K’oçik bere-muşişa layi geç’arali meçaps. Ç’it’a ç’it’a no3’iraps. (AK-Döngelli) Adam çocuğuna sanki para veriyor [= para vereceğini sanmıyorum]. Azar azar gösteriyor.


lakums (AH-Borğola) EA har.f. Ağlayanı [aps.] susturuyor. Na-ibgars bere-muşiz buz*i gyubu do dolaku. (AH-Borğola) Ağlayan çocuğuna süt içtirip (onu) susturdu. → op’lanams/ op’lanay; omplanay; omp’lanams; olakinams


lak’at’k’a (FN ~ HP ÇX) i. Sapan. Memetik lak’at’k’ate k’inçiz k’ai muxvalaminams. (AH-Borğola) Mehmet sapan ile kuşa iyi rast getiriyor. → dok’anaşeI


lak’idanz*i (FN) i. Sert ve sık dikenli tırmanıcı bir ağaççık. Köpekdikeni. → purki-an3’k’ili; danzi-nkolo; an3kili


lak’irde (PZ ~ ÇM) i. I. Lakırdı. Söz. Ali na-t’k’vasen lak’irdepe 3’oneri var-it’uy. (ÇM-Ğvant) Ali’nin söylediği sözleri patavatsızdır (= “Ali, söylediği sözleri ölçülü söylemez”; = söyledkleri saçmadır). Ali do Ayşe kok’işirey. Ma miti lak’irde var-celevudvi. Eşk’evik’açi. (ÇM-Ğvant) Ali ile Ayşe kavga ettiler. Hiçbirine söz ile taraf olmadım. Aralarında sıkıştım. → nena; sozi; zit’a

[dey. (PZ ~ ÇM) lak’irde nuk’vatams/ lak’irde nuk’vatay : Birinin sözünü kesiyor. Birinin konuşmasını önlüyor.] Xasanik ixap’art’aşa Alik p’anda lak’irde nuk’vatams. (PZ-Cigetore) Hasan konuşurken Ali her zaman sözünü kesiyor. Ali a miti ilak’irdamt’aşa lak’irde nuk’vatay. (ÇM-Ğvant) Ali biri konuşurken sözünü kesiyor. → nena nuk’vatay/ nena nuk’vatams/ nena nuk’vataps/ nena nuk’vatups

II. Kelime. Si var-gişk’ut’u ham lak’irde. Ho-i ? Oçi var-gişk’ut’u ham lak’irde. Yevana ma-ti var-gi3’vik’o-i ? (PZ-Cigetore) Sen bilmiyordun bu kelimeyi. Öyle mi ? Madem ki bilmiyordun bu kelimeyi. Yoksa ben de demesem miydim ? Şk’u cumrukluği muti var-vikumt çi çumrukluği şeni lak’irde mişk’ut’an ! (PZ-Cigetore) Biz gümrük ile ilgili bir şey yapmıyoruz ki gümrüklükle ilgili kelime bilelim ! Xasani lak’irdeşa opşa nik’açen. (PZ-Cigetore) Hasan kelimelere çok sıkışıyor.

III. çoğ.i. Şarkı sözleri. Ar ot’rağodu-lak’irdepe Lazeburi domç’ari. (PZ-Cigetore) Bir şarkı sözlerini Lazca olarak yazdım. Mç’ari lak’irdepe şeni ağani k’aide ma p’i. (PZ-Cigetore) Yazdığım sözleri için yeni bir ezgiyi de ben yaptım.


lak’ot’i (AH) i. Köpek yavrusu. Berek lak’ot’i k’alatiz dolokaçams. (AH-Lome) Çocuk köpek yavrusunu sepetin içinden çıkartmıyor. Lak’ot’i nana-muşiz notxozun. (AH-Borğola) Yavru köpek annesinin peşinden gidiyor. → k’ut’avina


lalini (AH) i. Nalın. [< Arp.] Takunya. [< Yun.] P’ap’ulik lalinite abdezi eç’opasen. (AH-Lome) Dedem takunya ile abdest alacak. 3’oxle çeçmeşe amabulut’itşi lalini mobidumert’it do amabulurt’it. (AH-Borğola) Eskiden tuvalete girdiğimizde nalın giyer, girerdik. → nalini; takuna


lalums/ laluy/ lalups Eø har.f. 1. Havlıyor. Laç’ik lalums. (PZ-Apso, Cigetore) Köpek havlıyor. Xasanişi laç’i hik’u mo lalums ? (PZ-Cigetore) Hasan’ın köpeği neden bu kadar avkuruyor ? Laç’i laluy. (ÇM ~ AŞ) Köpek havlıyor. Coğorik gale a m3ika nipuşonayiz yekten lalumz. (FN-Ç’anapet) Köpek dışarıda biraz hışıltı olunca hemen havlıyor. Coğorik lalums. (FN ~ HP-P’eronit) Köpek havlıyor. Coğorik lalups. (HP ~ ÇX) Köpek havlıyor. 2. [aşağılayıcı ifade] Boşuna konuşuyor. Dido mot-lalum ! 3’i3’epe gegixvare. (AH-Lome) Fazla boşuna konuşma ! Bağırsak solucanlarını dökerim (= bağırsaklarını dökerim). → ilalams

f.-i. olalu : Havlamak. Coğorişi olalu ognayiz bere şkurnate nana-muşiz nanç’en. (FN-Ç’anapet) Köpeğin havlamasını duyunca çocuk korkuyla annesine sığınıyor (= yanaşıyor). Alişi bozoz coğorişe dido aşkurinen. Cogorişi olalu ognayiz evedi oxoyişa amilams. (FN-Ç’anapet) Ali’nin kızı köpekten çok korkuyor. Köpek havlamasını duyunca hemen eve giriyor. Cordanişi bere cogorişi olaluşe dido mk’utun. (FN-Ç’anapet) Cordan’ın çocuğu köpek havlamasından çok ürküyor. Coğori olalu şeni ren; biga ovalu şeni ren. (AH, atasözü, K.A.) Köpek havlamak için var; sopa sallamak için var (= İnsanlar arasında gereksiz ve boş konuşanlar olur; ama bu konuşmaların can sıkmaması için de gerekli tedbir alınmalıdır). Coğori-çkimi seri oxoriz miti nanç’aşi olaluten oput’e yopxasinams. (AH-Borğola) Köpeğim gece eve kimse yanaşırsa havlıyarak semti ayaklandırır.

+ ulalams/ ulalay/ ulalaps ED har.f. Birine [dat.] karşı havlıyor. Laç’i ulalan-i berepe-ti 3’ale celipinen. (AŞ-Ok’ordule) Köpek onlara havlayınca çocuklar da aşağı doğru doluşup iniyorlar.

+ olalapams/ olalapay/ olalapaps ED ett.f. Havlatıyor. Avliz coğori var-t’uşi ğeciz olalapez. (AH, atasözü, K.A.) Avluda köpek olmayınca domuzu havlattılar (= İnsanlar mecbur kaldıklarında yoklukta bile bazı şeylerin üstesinden gelebilir).


lamba i. Lamba. [< Yun.] Soya k’afri konoç’adi do lamba kocelabi. (AŞ-Ortaalan) Direğe çivi çak da lambayı as. Lamba meskurun. (AH-Lome) Lamba sönüyor. Eminek şkurnaten tanut’aşa lamba ç’ums. (AH-Lome) Emine korkudan sabaha kadar lamba yakıyor. P’ap’ulik lumcis k’ayi dom3’k’upaşi lambaz nudvinams. (AH-Lome) Dedem akşam iyice hava karardıktan sonra lambayı yakıyor. Lambak mot farfalums ? İxi bars-i p’eya ? (AH-Lome) Lamba neden parıldıyor ? Rüzgâr mı esiyor acabaMelendon mi mok’ulun p’eya ? Ar mintxak gzaz lamba ofarfalams. (AH-Lome) Karşıdan kim geliyor acaba ? Birisi yolda lamba parıldatıyor. Berek lambaz gelonçaxams. (AH-Lome) Çocuk lambayı yakmak için elektrik anahtarı çakıyor. Lambak farfalums. Nek’na genk’olit. Te meskurasen. (AH-Borğola) Lambanın ışığı dalgalanıyor. Kapıyı kapatın. Işığı sönecek. Ampulişi tek farfalums. Ceryani nik’vatasen steri ren. Lamba doxazirit. (AH-Borğola) Ampulun ışığı dalgalanıyor. Elektrik kesilecek gibi. Lambayı hazırlayın. Doğanik m3’k’upi var-ivaşa lambas var-nudvinams. (AH-Borğola) Doğan karanlık olmadan lambayı yakmıyor. Musa na-var-nanç’uşinu lambas orz*os gedgitun do yunç’uşun. (AH-Borğola) Musa uzanamadığı lambaya iskemlenin üzerine dikilerek uzanıyor (= yetişiyor). Cayepeyi ortaz lamba guşabun. (ÇX-Makret) Ağaç kolonlar arasında lamba asılı duruyor. Timurik lamba nudvinaps (= gyunç’axups). (AK-Döngelli) Timur lambayı yakıyor. → ç’ak’la[1]-I


landi (FN-Sumla) i. Yün çileşi. Aşek k’asmate landi ge3’k’ums. (FN-Sumla) Ayşe k’asma ile yün çileşi çözüyor.


landums (FN) EA har.f. [emp.şim.1.tek. blandum] Kapıyı [aps.] kapatıyor. Xuseyinik oxoyişi nek’lape dolandu. (FN-Ç’anapet) Hüseyin evin kapılarını kapattı. ++ gelandums, nolandams; ≠ genk’olums


langoni (FN ~ AH) s. ve i. I. (FN-Ç’anapet) s. Erkek (köpek). Langoni coğori. (FN-Ç’anapet) Erkek köpek.

II. (AH) i. Yaşlı köpek. He didi langoniz ar luk’ma coğorişe aşkurinu. (AH-Lome) O büyük köpek bir lokma köpekten korktu.


lap’a (FN ~ AH) i. Lazların geleneksel bir tatlı çeşidi yiyeceği. [Lap’a, kabaktan yapılır. Bu kabak bal kabağı olmayıp kabuğu iki üç mm kalınlığında mika gibi serttir. Büyükçe dilimleyip haşlanarak kabuğunun içinde kaşıkla yenebilir. Ayrıca bu kabak tam sertleşmeden kabukları soyularak elma ya da armut kadar büyüklükte dilimlenerek az bir şeker katılıp su katmadan sütle pişirilir. Muhallebi kıvamında olur. Yemek üzeri yendiği gibi arada tatlı olarak da yenebilir. (AH-Lome, K.A.)] Berek lap’a imxort’uşa boyne kogoit’a3u do ha3’i nana-muşik ubonamz. (FN-Ç’anapet) Çocuk kabak çorbasını yerken hep üstüne bulaştırdı ve şimdi annesi yıkıyor. Dido mezmonute lap’a-ti var-iç’k’omen. (AH, atasözü, K.A.) Çok düşünürsen lap’a bile yenmez.


lap’arde (AH ~ ÇX) i. Erkek çakal. → lip’arde, lip’adre, lip’art’e; [erkek ve dişi çakal] mç’apu, mky’apu


lardamcaxu (AH) i. Konuşmayı beceremeyen, iki kelimeyi bir araya getiremeyen, geveleyen, anlamsızca konuşan kimse. Omeris op’aramitu mu uçkin ? Lardamcaxu mu tkvasen mus-ti var-uçkin. (AH-Lome) Ömer konuşmayı ne bilir ? Anlamsızca konuşur. Ne dediğini kendisi de bilmez.


larde (AŞ-Ortaalan) s. Yaş. Nemli. Islak. Larde dişk’a var-adven. (AŞ-Ortaalan) Yaş odun alev almaz. → ladre


larsums (FN-Ç’anapet) EA har.f. Bileme işini yapıyor. Biliyor. Bilevliyor. Pederik handğa na-larsu burç’ulepe nayla tudele moladumerz. (FN-Ç’anapet) Babam bugün bilevlediği uzun saplı tırpanları serenderin altına (= duvarla çevrili en alt kısımına) koyuyor. Cuma-çkimik kyostaten drep’ani larsumt’uşa var-açkinu do xe goişiru. (FN-Ç’anapet) Kardeşim tırpanı bilevlerken farkına varmadan elini aşındırdı. P’ap’ulik na-larsums nacağite dişka k’vatasen. (FN-Ç’anapet) Dedem bilevlediği küçük baltayla odun kesecek. → last’ums, last’ruy, lasirums/ lasiroms/ lasirups

part. larseri : Bilenmiş. Bilevlenmiş. Gunz*e pimbilepe larseyi xamite-ti niç’k’oren. (FN-Ç’anapet) Uzun sakallar bilevlenmiş bıçakla da kesiliyor.


lasirums/ lasiroms/ lasirups (FN ~ ÇX) EA har.f. Bileme işini yapıyor. Biliyor. Bilevliyor. Si miz k’ibiri ulasiram ? (AH-Lome) Sen kime diş biliyorsun ? (= mec. Sen kime kötülük yapmak için fırsat kolluyorsun ?) Drap’ani k’ayi lasirez-doren. Şa n3alums. (AH-Lome) Orağı güzel bilevlemişler. İyi kesiyor. Xami kvaz gyusumers do lasiroms. (AH-Borğola) Bıçağı taşa sürtüyor da biliyor. → last’ums, last’ruy, larsums

part. lasireri : Bilevlenmiş. Doğanis lasireri xami mepçam. İxmart’aşi nuk’u mubğams do xami iyya nuk’u mobğeri komomimers. (AH-Borğola) Doğan’a bilevlenmiş bıçak veriyorum. Kullanırken ağzını körlüyor ve bıçağı her zaman ağzı körlenmiş olarak bana getirir.


lastiği i. Lastik. [< Yun. λάστιχο < Fra. élastique] İştonişi lastiği fik’etate goşobudvi. (AH-Lome) Don lastiğini firkete ile geçirdim. Sobas lastiği ç’vaşi m3’ola bacas kogaç’aben. (AH-Borğola) Sobada lastik yakınca isi bacanın içine yapışır. Nanak gotkimaleşi lastiği gonzdips. (AK-Döngelli) Annem eteğin lastiğini gererek açıyor (= gevşetiyor). Nanak gotkimaleşi lastiği uzdips. (AK-Döngelli) Annem eteğin lastiğini darlaştırıypr (= sıkıyor). Oxorcak gotkimales lastiği guşu3’k’ips. (AK-Döngelli) Kadın eteklikten lastiği söküyor.


last’ruy (ÇM ~ AŞ) EA har.f. Bileme işini yapıyor. Biliyor. Çost’ra voktam do burç’uli blast’rum. (ÇM-Ğvant) Bileğitaşını çevirerek kupliyi biliyorum. Bere çost’ra uktay. Baba-muşi burç’uli last’ruy. (ÇM-Ğvant) Çocuk bileme taşını (babası için) çeviriyor. Babası burunlu baltayı biliyor. Ali sirafi dolast’ra şuk’ule nuk’osalete t’op’iji popojate nik’oramt’u. (ÇM-Ğvant) Ali usturayı biledikten sonra yüzünü fırça ile köpürtüyordu. → last’ums, larsums, lasirums/ lasiroms/ lasirups

part. last’reri : Bilenmiş. Ali, burç’uli oxmaru var-uşk’un. Last’reri burç’uli ar pirçi oraşi ceşaluy. (ÇM-Ğvant) Ali kupli kullanmayı bilmiyor. Bilenmiş kupliyi bir anda (= kısa bir zamanda) keskinliğini yok ediyor. Nacaği last’reri var-ort’asi dişk’a var-ik’vaten. (AŞ-Ok’ordule) Nacak bilenmiş olmayınca odun kesilmez.

+ ulast’ray EDA har.f. Biri için [dat.] bileme işini yapıyor. Ali andğa na-vulast’rare burç’uli andğa moşaluy. (ÇM-Ğvant) Ali bugün [Ali için] bilediğim kupliyi bugün keskinliğini giderir.


last’ums (PZ) EA har.f. Bileme işini yapıyor. Biliyor. İsmailik xizari last’ums. Celusums. (PZ-Cigetore) İsmail hızarı biliyor. Aşağı doğru sürüyor. Xasaniş nacağişi p’ici camp’iru. Ar dolast’uk’o vorsi iyaset’u. (PZ-Cigetore) Hasan’ın nacağın ağzı aşınmış. Bir bilettirse iyi olurdu. → last’ruy, larsums, lasirums/ lasiroms/ lasirups

yoks.part. işlevli {u-} önekli .f.i. ulast’uşi : Bilenmemiş. Burç’uli-şk’imi ulast’uşi on. (PZ-Cigetore) Tahram bilenmemiştir.

+ ulast’ams EDA har.f. Birine ait [dat.] bir şeyi [aps.] biliyor. Xasani ! Oraği-şk’imi demilast’ik’o ! (PZ-Cigetore) Hasan ! Orağımı bileseydin !


laşaoni (AK) s. Kuduz. Kudurmuş. Laşaoni coğoris lejveri aben. (AK-Döngelli) Kuduz köpekten salya akar. → laşoni; k’ut’uzi/ k’ut’t’uzi, k’unt’uzi s.; lişari/ lişayi i., leşayi/ leşai i. ≠ leşoni, leşyari


laşi (AK) i. I. Dudak. Emu stei laşi gonzderi k’ulani çkar var-miz*irun. (AK-Döngelli) Onun gibi dudağı gevşek kız ben hiç görmedim. → leşk’i; çabri, çarbiI; t’it’veri

II. Ağız. → çarbiII


laşoni (PZ-Cigetore) s. Kuduz. Kudurmuş. Ham laç’i laşoni-zabuni var-ot’uk’o ! (PZ-Cigetore) Bu köpek kuduz hastası olmasaydı ! → k’ut’uzi/ k’ut’t’uzi, k’unt’uzi; laşaoni s.; lişari/ lişayi i., leşayi/ leşai i. ; ≠ leşoni, leşyari


laşungi (AH ~ ÇX) i. Keser. → çeseri; sk’ep’ali


lat’ums/ lat’uy/ lat’t’uy (PZ ~ AH) EA har.f. I. (PZ ~ FN) 1. Ezerek yassıltıyor. Yassılaştırıyor. Xasanik çeserite teneçe lat’ums. (PZ-Cigetore) Hasan keserle teneke ezerek yassıltıyor. Ali tenekepe lat’uy. (ÇM-Ğvant, AŞ-Ok’ordule) Ali tenekeleri ezerek yassıltıyor. Ağne na-p’3’ili do avlaz na-dobdgi-dort’un xaciz berepe geyoxedez do dolat’ez. (FN-Ç’anapet) Yeni toplayip eve koyduğum fasulyenin üstüne çocuklar oturup ezdiler. 2. Cansız bir şeyi dövüyor. Ali drap’ani lat’uy. (ÇM-Ğvant) Ali tırpanı dövüyor. Xalepe dido itozu. Dido va-lat’t’aşa var-iyen. (AŞ-Ortaalan) Halılar çok tozlandı. Çok dövmeden olmuyor.

şsz. ilat’en : (Belirsiz biri ya da herhangi biri tarafından) eziliyor. Ğvari post’i ordo ilat’en. (PZ-Cigetore) Islak deri erken ezilip yassılıyor. Ham teneke xete ilat’en. (AŞ-Ok’ordule) Bu teneke elle eziliyor. Oncirez geyatvalez jindole dido oraz geyoxedayiz xayi ilat’en. (FN-Ç’anapet) Yatakta yorganın üstünde uzun müddet oturunca kötü eziliyor. [◘ eşb. → ilat’en]

II. (AH) Sac, teneke, kütük, taş vs gibi sertçe olan ve pek ezilmeyip kırılıp dökülen ve yamulan bir şey ezip yamuk yumuk hale getiriyor. → placums; plat’umsI

şsz. ilat’en : Yamuk yumuk hale getiriliyor. Demiri t’u3a ilat’en. (AH-Lome) Demir sıcak dövülür.


lausti/ laust’i/ lauzi/ lazut’i (AK) i. [Bitki adı olarak] Mısır. 1. Mısır bitkisi. Xasanik lausti jin jin var-ç’k’irups do dixaşen doloç’k’irups. (AK-Döngelli) Hasan mısırı üstten kesmiyor da yerden kesiyor. Dadik ont’ules lausti guşa3’kips. (AK-Döngelli) Teyze bahçede mısır sökerek seyrekleştiriyor. Mustafak na-t’axu laustişi p’ark’epe ncaşi tude kilobğaps. (AK-Döngelli) Mustafa kırdığı mısır koçanlarını ağacın altına yığıyor. Nanak ont’ules laust’is guşu3’k’ips. (AK-Döngelli) Annem bahçede mısırları seyrekleştirmek için bazılarını söküyor. 2. Mısır bitkisinin insan tarafında yenen kısmı. Lausti (= lazut’i) omku şeni mskibuşa nulvan. (AK-Döngelli) Mısır öğütmek için değirmene gidiyorlar. 3’aleni 3’k’arişi mskibu lausti k’ai mkups. (AK-Döngelli) Aşağıki suyun değirmeni mısırı iyi öğütüyor. Lausti imkven do iya pçumer. (AK-Döngelli) Mısır öğülüyor da onu bekliyorum. Nisak oput’es lausti numpinaps do oxominaps. (AK-Döngelli) Gelin bahçeye mısır serip kurutuyor. Fadimek dadi Xavanaşen ar teneke lausti-mkviri e3xeri gu3’umers. (AK-Döngelli) Fadime Havva haladan bir teneke mısır unu ödünç alıyor. → lazut’i


lavoni (AH) i. Bir evde yemek yiyen kalabalık bir sayı. Ma ar ndğaz jur fara mç’k’udi gebdumer. Nak’o lavoniz suffa dobudgam ! Tkvani steri sum k’oçi var-boret. (AH-Lome) Ben bir günde iki kere ekmek yaparım. Kaç kişiye sofra kuruyorum ! Sizin gibi üç kişi değiliz.


laxeri (PZ ~ AŞ) [< ilaxams/ ilaxay fiilinin partisipi] s. ve i. Deli. Sotinuri laxerepe moxt’ey do oxori kok’ibğey. (ÇM-Ğvant) Nerenin deliler gelip de evde yığıldılar.


layi → lai


Lazca (PZ ~ AŞ) s.-z. ve i. Lazca. Lazca gişk’un-i ? (PZ ~ AŞ) Lazca biliyor musun ? Husuşuk’ule iri Lazi beres Lazca onç’aru dovoguraten. (PZ-Cigetore) Bundan sonra her Laz çocuğa Lazca yazmayı öğreteceğim. [Türkçe -ce/-ca ekli olan bu kelime çok yaygın kullanılır.] → Lazebura, Lazeburi, Lazuri; şk’unebura, şk’uneburi, çkunebura, çkinebura; Lazce


Lazce (ÇX) s.-z. ve i. Lazca. Lazce bğarğalat. (ÇX-Çxalazeni, TM) Lazca konuşalım. → Lazca, Lazebura, Lazeburi, Lazuri; şk’unebura, şk’uneburi, çkunebura, çkinebura


Lazebura (ÇM ~ AH)(AK) s.-z. ve i. I. s. Lazların geleneğine ait. K’oçi na-dolvonkuy Lazebura n. (AŞ-Ortaalan) Adamın giydiği eşya Lazların geleneğine aittir. → Lazeburi

II. z. Lazca. Ham k’oçi lazebura var-ognay. (ÇM-Ğvant) Bu adam Lazca anlamıyor. Lazepe arte kok’optatşi iri Lazebura bip’aramitamt. (AH-Borğola) Lazlar birlikte bir araya geldiğimizde hepimiz Lazca konuşuyoruz. → Lazeburi, Lazuri; şk’unebura, şk’uneburi, çkunebura, çkineburi

III. i. Lazca. Laz dili. Lazebura kogişk’un-i ? (AŞ-Ok’ordule) Lazca biliyor musun ? Didi p’ap’uli-çkimik Lazebura dido k’ai uçkirt’u. (FN-Ç’anapet) Büyük dedem Lazcayı çok iyi bilirdi (= konuşurdu). Ha3’ineri berepe-çkuniz Lazebura k’ai var-uçkinan. Lazişi k’ult’uri Lazeburaş doloxe ren. (FN-Sumla) Bugünkü çocuklarımız Lazcayi iyi bilmiyorlar. Laz kültürü Lazca’nın içindedir. Gyurci nisa moix’onit do ç’it’a ç’it’a Lazeburas gyagen. (AK-Döngelli) Gürcü gelin getirdik de [o gelin] azar azar Lazcaya alışıyor. → Lazeburi, Lazuri


Lazeburi (PZ ~ AŞ) s. ve i. [Bu kelime her yörede kullanılmaz. Yakın zamanda yayınlardan öğrenildiği söyleniyor.] I. s. Lazların geleneğine ait. Lazeburi oşk’omalepes opşa lilve ixmaren. Vorsi iyen. (PZ-Cigetore) Laz yemeklerinde bol sebze kullanılır. Güzel olur. → Lazebura

II. i. Lazca. Laz dili. Lazeburi na-var-uşk’un şk’ala muti t’k’vare t’k’vi var-ognay. (ÇM-Ğvant) Lazca bilmeyenle ne söylersen söyle anlamaz. → Lazebura, Lazuri

III. z. Lazca. Lazca olarak. Ar ot’rağodu-lak’irdepe Lazeburi domç’ari. (PZ-Cigetore) Bir şarkı sözlerini Lazca olarak yazdım. Ma Lazeburi oxap’arinu demigurumun. (PZ-Cigetore) Benim Lazcayı öğrenmişliğim var.

Lazi s. ve i. Laz. I. s. Laz. Husuşuk’ule iri Lazi beres Lazca onç’aru dovoguraten. (PZ-Cigetore) Bundan sonra her Laz çocuğa Lazca yazmayı öğreteceğim. Lazi oxorcalepek odadulaz-ti içalişaman. (FN-Ç’anapet) Laz kadınları yaşlılıkta da çalışıyorlar. Ham 3’anaşi Lazi birapaşi festivali go3’oşen-ti mskva ivu. (AH-Borğola) Bu senenin Laz şarkı festivali geçen seneden de güzel oldu. Lazi kultura oskedinu şeni çkuni-sterepe uk’ors. (AH-Borğola) Laz Kültürünü yaşatmak için bizim gibiler gereklidir. Lazi kulturaşi oskedinu mteli k’oçinobaşi mxuci meçamute iven. (AH-Borğola) Laz kültürünün yaşatılması bütün insanlığın omuz vermesi ile olur.

II. i. Laz. Vija Sumexepe na-xeran msva n. Heko Lazepe var-xeran. (ÇM-Ğvant) Vija, Hemşinlilerin oturdukları yerdir. Orada Lazlar oturmuyorlar. Bğuraşa Lazi vore. (ÇM ~ AŞ’in batısı) Ölünceye kadar Laz’ım. Lazepe gunze 3’anape şuk’k’ule si oropate gvaşinanen. Ma do berepe-şki’mi-ti. (AŞ-Ortaalan) Lazlar uzun yıllar sonra seni sevgi ile hatırlıyor. Benimle çocoklarım dahil. Lazişi k’ult’uri Lazeburaş doloxe ren. (FN-Sumla) Laz kültürü Lazca’nın içindedir. Lazepeşi k’at’a oxorişi yanis ar serenti ar çkva mandre gedgin. (AH-Lome) Lazların evlerinin yanında bir serender, bir de mandıra olur. 3’oxle Lazepe Ermeni do Rumepe k’ala k’omşi t’ez-doren. (AH-Lome) Eskiden Lazlar Ermeni ve Rumlar ile komşu imişler. 3’oxle Lazepe-ti Xiristiyani t’ez-doren. (AH-Lome) Eskiden Lazlar da Hıristiyan imiş. Gyurcistanis Lazepe-ti renan. (AK-Döngelli) Gürcistan’da Lazlar da var.


Lazistani i. Lazların geleneksel yerleşim bölgesi. Lazistan. 3’oxle Lazistanişen Romanyaşe oçalişu şeni ulut’ez-doren. (AH-Lome) Eskiden Lazistan’dan Romanya’ya çalışmak için giderlermiş. → Lazona


lazma (FN ~ ÇX)(AK) i. İnek (ve boğa, dana vs) dışkısı. Kemre. Doğal gübre. Nanak uşkuriz lazma ek’ubğams. (FN-Ç’anapet) Annem elmaya hayvan dışkısını döküyor (= doğal gübre veriyor). Nanak axiriş nek’laşi xit’iz na-nasu lazma paç’avrate mekosums. (FN-Ç’anapet) Annem ahır kapısının koluna sürülen hayvan pişliğini bezle silip alıyor. Berepek ntxirişi k’alatiz lazma dusvez edo nanak 3’k’ari nobams do noçxams. (FN-Ç’anapet) Çocuklar findık sepetine inek pisliği sürdüler ve annem su dökerek temizliyor. NanakFiridapeşen mç’aci mod-amit’azdeyi axirişi nek’la lazmate t’a3ums. (FN-Ç’anapet) AnnemAralıklardan sinekler girmesindiye ahırın kapısını inek dışkısı ile sıvazlıyor. Nanak avlaz pucepek na-doz*gvez lazma xop’ete exak’arumz. (FN-Ç’anapet) Annem evin önüne ineklerin yaptığı pisliği kürekle kaldırıyor. Lazma gobubği do ncalepe ordo dirdu. (FN-Sumla) Etraflarına (köklerine) kemre döktüm ve ağaçlar çabuk büyüdü. Lazmaşen t’u3a kresti yulun. (FN-Sumla) Kemreden sıcak buhar çıkıyor. Ngenik lazma-muşiz eincirs. (AH-Lome) Buzağı kendi pisliğinin üzerine yatıyor. Modvaluz lazma memisun. (AH-Lome) Ayakkabıma inek dışkısı sürülmüş. Nanak axiri pağumt’aşi lazmape duvarişe k’ele elaxums. (AH-Lome) Annem ahırı temizlerken inek dışkılarını duvara doğru döküyor. Uşkurişi ncaz lazma xop’eten k’ai ek’ibğen. (AH-Borğola) Elma ağacına hayvan gübresi kürekle etrafına güzel dökülür. Memet’işi nusak ont’ules na-orgun lupe pucişi lazmate omgvanams. (AH-Borğola) Mehmet’in gelini tarlada dikili olan lahanaları inek gübresi ile besliyor. Bak’iyen lazma gamiği. (ÇX-Makret) Ahırdan inek dışkısı çıkardım. Cumadik bak’işi lazmape pencereşen gamaxups. (AK-Döngelli) Amcam ahırın inek dışkılarını pencereden dışarı atıyor (= boşaltıyor). → ç’enç’i; puşk’undi; [doğal gübre] mgvana; çemre; yazma[1]; [keçi ve koyun dışkısı] k’op’iya, k’opya; k’ork’ola; [tavuk dışkısı] 3’int’ili/,3’k’int’ili/ n3’k’int’ili; ≠ [kimyasal gübre] avropa, avropa-cubre, cubre, gyubre, gubre


Lazona [Lazi + -ona : 1980 yıllarında önerilmiş yeni terim (*)] i. Lazların geleneksel yerleşim yeri. Ham ndğa Lazonaşa govikti. Hek’k’o İnternet’i var-ort’u. Hi-şeni leba ginç’aram. (AŞ-Ok’ordule) Bugün Lazona’dan geri döndüm. Orada İnternet ile bağlantı kurma imkânım olmadı. Ondan dolayı sana geç yazıyorum. Lazona pot’e zelzele na-iyu var-mişk’unan. (AŞ-Ok’ordule) Lazona’da hiç zelzele olduğunu bilmiyoruz. # Eça, var-mzgudaşa na-xombun / Lazonaşi berepe / Diyey xark’i k’oçepe / Gonduneri berepe. (AŞ, X.T.) Yazık daha filizlenip yeşermeden kuruyup solan / Lazona’nın çocuklarına. / Oldular yabancı adamlar / kaybedilmiş çocuklar. Si Lazonaşi naylape kogiz*irun-i ? (FN-Sumla) Senin Lazona’nın serenderleri görmüşlüğün var mı ? Lazonaz germapeşi rubapeşen ğalepe gelulun. (AH-Borğola) Lazonada dağların vadilerinden ırmaklar akar. Ma Lazonaz na-ren mskva coğrafyape oç’arute iriz boçinapam. (AH-Borğola) Ben Lazonadaki güzel coğrafyayı yazarak herkese tanıtıyorum. Lazonaşen Avropaşe oçalişuşe dido k’oçi idu-doren. (AH-Borğola) Lazonadan Avrupa’ya çalışmaya çok insan gitmiş. [(*) Ona (PZ ~ AH) kelimesi “yerleşim yerinden uzakta bulunan fazla verimli olmayan arazi” anlamındadır. Bundan dolayı bu terim geniş alanda çok sayıda Lazlar tarafından tartışmasız benimsenmiş değildir.] → Lazistani


Lazuri [Bu kelime her yörede kullanılmaz. Yakın zamanda yayınlardan öğrenildiği söyleniyor.] s.-z. ve i. Laz dili ile ilgili. Lazca. → LazeburaII + III, LazeburiII

I. s. Laz dili ile ilgili. Lazuri nena bisinapam. (AŞ ~ FN) Laz dilini konuşuyorum. Lazuri nena do kultura şeni İnternetis ar site gebdgaten. Coxo-muşi mu gebodvit’k’on p’eya ? (AH-Lome) Laz dili ve kültürü ile ilgili bir İnternet sitesi kuracağız. Adını ne koysak acaba ? Lazuri nena bğarğalat. (HP-P’eronit) Laz dilini konuşalım.

II. z. Lazca. Nanak Mp’olis-ti Turkuli var-ip’aramitu. Na-idu yeriz şa Lazuri ospiyapu. (AH-Lome) Annem İstanbul’da da Türkçe konuşmadı. Gittiği yerde hep Lazca konuştu. Ar biyapaşi nenape Lazuri p’ç’ari. (AH-Lome) Bir şarkının sözlerini Lazca yazdım. # Ar destani p’ç’ari mteli Lazuri / Ma mutu var-matkven omaç’u guri. (AH-Musazade, Y.T.) Bir destani yazdım hepsi Lazca olarak / Ben bir şey söyleyemiyorum yandı kalbim. Lazuri oç’aru dido k’olayi dulya var-ren. Ham dulya na-ikomanpe dido skidan. (AH-Borğola) Lazca yazmak çok kolay iş değildir. Bu işi yapanlar çok yaşasınlar. Onuri tamo tamo Lazuri oç’aruşe gyagen. (AH-Borğola) Onur yavaş yavaş Lazca yazmaya alışıyor. Lazuri bğarğalap. (HP-P’eronit) Lazca konuşuyorum. → şk’unebura, şk’uneburi, çkunebura, çkinebura

III. i. Laz dili. Lazca. “Berepez Lazuri uçkinan-i ?” ya do muntxanepe k’itxoms. (AH-Borğola) “Çocuklar Lazca biliyorlar mı ?” diye bir şeyler soruyor. Osmanik mota-muşi elixunams do Lazuri dogurams. (AH-Borğola) Osman torununu yanında oturtuyor da Lazca öğretiyor.


lazutluği/ lazut’luği (PZ) i. Mısırlık. Mısır tarlası. Alişi lazutluği opşa p’eci var-on. (PZ-Cigetore) Ali’nin mısırlığı çok sık değil. İxi opşa barasi lazut’luği k’oşk’at’roxun. (PZ-Cigetore) Rüzgâr çok estiği zaman mısırlığın araları kırılıyor.→ lazut’epuna


lazut’epuna (AH) i. Mısır tarlası. Oxorcak Mot-biz*iret’aya do lazut’epunaz goşilams. (AH-Lome) KadınGörünmeyeyimdiye mısır tarlasından geçiyor. Ğeci lazut’epunaz goşulun. Umğorit ! (AH-Borğola) Domuz mısırlıktan geçiyor. Bağırın ! → lazutluği


lazut’i (PZ ~ ÇX) i. [Bitki adı olarak] Mısır. 1. Mısır bitkisi. FadumePuci mepçaredeyi lazut’t’işi koçanepe meç’irdu. (AŞ-Ortaalan) Fatmaİneğe vereceğimdiye mısır koçanlarını kopardı. Fadimek feli do lazut’işi aras ntxiri eşobğams. (FN-Ç’anapet) Fatma, kabak ile mısırın arasına fındık döküyor. Eminek livadiz lazut’i gyotasams. (FN-Sumla) Emine mısır tohumunu bahçeye ekiyor. K’aliviz lazut’i pçumert. (AH-Lome) Kulübede mısırı bekliyoruz. Lazut’i-çkuniz mtelli jur jur rok’a elaçans. (AH-Lome) Bizim mısırlarda hep ikişer koçan var. Doğanik lazut’işi nçala do mkeriMjoraz xomazya do arte ok’upinams. (AH-Borğola) Doğan, mısır çalısı ve arpayıGüneşte kurusundiye birlikte seriyor. 2. Mısır bitkisinin insan tarafından yenen kısmı. Lazut’i-cari. (PZ ~ AŞ) Mısır ekmeği. (→ mç’k’udi/ mç’k’idi/ ç’k’idi) K’alati gamat’axer-on. Lazut’epe nixven. (ÇM-Ğvant) Sepetin altı kırık. Mısırlar dökülüyor. Mca do lazut’i-cari ok’vont’alay. Bere çay. (AŞ-Ok’ordule) Sütle mısır ekmeğini karıştırıyor. Çocuğa yediriyor. Lazut’i mtxozi do naylaz kogebok’idi. (FN-Ç’anapet) Mısırı salkımladım ve seredere astım. Karmat’ez lazut’i gemiz*in. (FN-Sumla) Değirmende mısırım var (= mısırı öğütüyorum). Karmat’ek lazut’i gemku bekita. NanakLazut mot-geskidut’azya do xaroz na-guragadams sersi mulun. (AH-Lome) Değirmen mısırı öğüttü galiba. AnneminMısır kalmasındiye xaronun etrafına vurduğu sesler geliyor. Handğa na-p’k’orobit lazut’epe onçamurez dopçxvarit. (AH-Borğola) Bugün topladığımız mısırları dibekte (dmverek) ayıkladık. Lazut’i okurçolu şeni k’urk’a bixmart’it. (AH-Borğola) Mısır tanelemek için tanelenmiş koçan kullanırdık. Xasanik lazut’i okotumales amvobğaps. (ÇX-Makret) Hasan mısırı kümese döküyor. A3’i lazut’i oput’e molup. (ÇX-Makret) Şimdi büyük mısır bahçelerinde mısırın etrafını seyrekleştirip yüzeysel çapalıyorum. Lazut’iyi çonçi p’k’oobi. (ÇX-Makret) Kuru mısır yaprağı topladım. → lausti/ laust’i/ lauzi/ lazut’i


lazut’luği → lazutluği


leba (PZ ~ FN’nın batı kesimi) z. Geç. Xasani dulyaşa ulurt’aşa opşa iboden. Leba kodosk’udun. (PZ-Cigetore) Hasan işe giderken çok oyalanıyor. Geç kalıyor. Bedi-şk’imi limci leba dovijinasi ç’umanişi ordoşa cemok’u3xinay. (ÇM-Ğvant) Babaannem ben gece geç yatınca sabah erkenden beni uyandırıyor. Ali leba oraşa ngola dogutun. Mturi mtvasi elik’açen. (ÇM-Ğvant) Ali geç zamanlara kadar yaylada kalıyor. Kar yağınca (yaylada) sıkışıyor. So oxvakti do huyşa leba gayu ? (ÇM-Ğvant) Nerede eğlenip şimdiye kadar geç kaldın ? AliOrdo moxt’i. Mondo leba mo-gaert’ay. Oxorişa vidaten. (AŞ-Ok’ordule) Ali ! Erken gel. Sakın geç olma(yasın). Eve gideceğiz. Ali livadi tude çayiri gost’ik’ay. Leba moxtasen. (AŞ-Ok’ordule) Ali bahçenin altında çayır yoluyor. Geç gelecek. Nana-muşi u3’vi do bere moselay. Leba diyu. (AŞ-Ok’ordule) Annesine söyle de çocuğu kaldırsın. Geç oldu. Ar tuta şuk’ule belediye-seçimepe on. Hi-şeni vulur-movulur do leba nena memaçen. (AŞ-Ok’ordule) Bir ay sonra belediye seçimleri var. Ham ndğa Lazonaşa govikti. Hek’k’o İnternet’i var-ort’u. Hi-şeni leba ginç’aram. (AŞ-Ok’ordule) Bugün Lazona’dan geri döndüm. Orada İnternet ile bağlantı kurma imkânım olmadı. Ondan dolayı sana geç yazıyorum. Ondan dolayı gidip geliyorum ve geç cevap verebiliyorum. A m3’ika duşini. Leba mayanen. (AŞ-Ortaalan) Biraz acele et. Gecikeceğiz. Ançele Obogeneşen moit’uşa leba dau do gyom3’k’upu. (FN-Ç’anapet) Ançele Obogeneden gelirken geç oldu ve karanlığa kaldı. Ali ğoma dulyaşa ar saat’i leba moxtu. Xolo-ti şefik ar bitevi dulyaşi ndğa steri duşinu. (FN-Ç’anapet) Ali dün işe bir saat geç geldi. Buna rağmen şef, tam çalışılmış gün olarak saydı. → yano

[dey. leba leba (ÇM) : Aralıkla. Gereken sıklıkla olmadan.] Bere zabun-on. Şuri leba leba şvanuy. (ÇM-Ğvant) Çocuk hasta. Aralıkla nefes alıyor.


lebaşa/ lebaşşa (AŞ) z. Geç zamana kadar. Lebaşa koxer. Ok’ogim3’upun do moy var-eiselam ? (AŞ-Ok’ordule) Geç zamana kadar oturuyorsun. Sana karanlık oluyor. Niye kalkmıyorsun ? Seri lebaşşa moy-oç’andinam. İri k’riyay. (AŞ-Ortaalan) Gece geç vakte kadar çalgı çalma. Herkes bağırıyor. → yanoşa, yanoşakiz


lebca (ÇM) i. I. Erimekte olan kardan çıkan su. Mturi-lebcate çayi ikuy. (ÇM-Ğvant) Erimekte olan karın suyu ile çay yapıyor. → liva

II. Salya. Ali ndğaleri elijinasi lebca nayoren. (ÇM-Ğvant) Ali gündüz kestirirken salyası akıyor. → lejveri/ lejveyi


lebcari (AŞ) s. Kirli. İşt’oni hik’u lebcari goilen-i, Ali ? (AŞ-Ok’ordule) İç külotun o kadar kirli gezilir mi, Ali ? Lebcari porçape donaxvi. (AŞ-Ortaalan) Kirli gömlekleri yıka. → lebyari; t’anci[1]; t’anciyari, t’anciyareri; lebiyari; şaveri; pinti; leboni


lebciyari (ÇM) s. Salyalı. Sulu. Maryaşinaşi mturi lebciyari iyen. Ağustos karı salyalı olur.


lebi (PZ)(AŞ ~ ÇX) i. Kir. Xasanis ar şeyi dolonkos ç’i iri lebi. (PZ-Cigetore) Hasan bir elbise giymiş ki hep kir. Xasanik anteri-muşi opşa ordo lebi ikums. (PZ-Cigetore) Hasan gömleğini çok erken kirletiyor. Osmanişi porça lebi opşa uğun. (AŞ-Ok’ordule) Osman’ın giysisinde kir çok var. Meyonaxvi-moyonaxvi. Lebi va-gamulun. (AŞ-Ortaalan) Tekrar tekrar, önden arkaya, arkadan öne, hangi yönden yıka. Kir çıkmaz. Xura bimbort’t’işa lebepe vrossi gobi3’i. (AŞ-Ortaalan) Banyo yaparken kirleri iyice çıkardım. Defteri hek hak eladvayiz lebiten iyuçanen. (FN-Ç’anapet) Defteri oraya buraya koyunca kir ile kararıyor. 3’ut’eli bozo-çkimi lumcuşa gale obiruten lebiz din3’u. (FN-Ç’anapet) Kücük kızım akşam olana kadar dışarda oynamaktan kir içinde kaldı. Alişi porça hek’o ilebu-doren ki nak’o napxvina-ti xolo lebi va-ni3’k’u. (AH-Lome) Ali’nin gömleği o kadar kirlenmiş ki ne kadar yıkadıysam da yine kiri çıkmadı. Xura ibont’aşi lebi me3’k’u şeni k’ai ik’riç’are. (AH-Borğola) Banyo yaparken kir çıkartmak için iyi keseleneceksin. Fadimeşi gu3’at’k’imales lebi uğun. (AK-Döngelli) Fadime’nin eteğinde kir var. Duvaris ar lebi nusun. Kosup, kosup. Var-işamax’onen. (AK-Döngelli) Duvarda bir leke (= kir) var. Siliyorum, siliyorum. Ama çıkaramıyorum. → t’anci[2]


lebiyari (FN) s. Kirli. Xasani ar tutaşen doni lebiyari porçaten gulun. (FN-Ç’anapet) Hasan bir aydan beri kirli gömlekle dolaşıyor. → lebyari; t’anci[1]; t’anciyari, t’anciyareri; lebcari; şaveri; pinti; leboni


leboni (HP) s. Kirli. Fundak leboni dolokunupe 3’k’ayis golibams. (HP-P’eronit) Funda kirli giysileri suya bastırıp kiri gevşetmek için bekletiyor. Dolokunu dido leboni t’u. 3’k’ayis gobolibit. Pçvit. Daha var-libu. (HP-P’eronit) Giysi çok kirli idi. Kiri gevşetmek için suya bastırdık. Bekledik. Daha (kir) erimedi. Leboni k’uçxeten oxorişa var-amaxta ! (AK-Dögelli) Kirli ayakla eve girme ! → lebyari; t’anci[1]; t’anciyari, t’anciyareri; lebcari, lebiyari; şaveri; pinti


lebums (AH) EA har.f. Kirletiyor. Kva duvariz uxri3ku do duvari dolebu. (AH-Borğola) Taşı duvara sürttü de duvarı kirletti. Onurik oxorişi duvariz ç’anç’axi not’a3ams do lebums. (AH-Borğola) Onur evin duvarına çamur yapıştırıyor da kirletiyor. → lebi ikums; it’ancaray/ it’anciyaray; moç’aç’uy; dilebcaray; şavuy/ şavums; pintums/ pintoms/ pintups


lebyari (PZ) s. ve i. Kirli. I. s. Kirli. → t’anci[1]; t’anciyari, t’anciyareri; lebcari, lebiyari; şaveri; pinti; leboni

II. i. Kirli olan şey. Memet’ik Alişi mu-ti-na on lebyarepe-muşi moşk’uxums. (PZ-Cigetore) Mehmet Ali’nin bütün pisliklerini ortaya çıkarıyor.


leçe (AŞ) i. Leke. Ordoşe ordo va-kosaşi pi3arepe leçe eyaç’ç’aben. (AŞ-Ortaalan) Sık sık silmeyince tahtaların üzerine leke yapışıyor. → melat’axeri


leçeri (AK) i. Reçel. Ar kilo şekerişi leçeri ar kiloşi kavanozişa int’ren. (AK-Döngelli) Bir kilo şekerin reçeli bir kiloluk kavanoza sığıyor.


leğeni i. Leğen. Doğanik leğenis let’ate opşu do eyot’ambams. (PZ-Cigetore) Doğan leğene toprak doldurdu da üstüne bastırıyor. Nusak dolokunu ipti meyanaxumz. Ok’açxe ar-jur saat’iz leğeniz gelumt’vinams do hemora şkule naxums. (AH-Lome) Gelin çamaşırları önce bir ön yıkama yapıyor. Sonra bir iki saat leğende ıslatıyor (= suya bastırıyor) ve ondan sonra yıkıyor. Leğenis na-yopşa ren 3’k’aris bere dolodgitun. (AK-Döngelli) Leğende dolu olan suyun içinde çocuk duruyor.


leğidi (ÇM) i. (Herhangi ağacın) filizi ya da fidanı. 3’o na-cep’k’vatit ç’ubrepe leğidepe kek’iğu. (ÇM-Ğvant) Bu yıl kestiğimiz kestaneler filizlendi. → mşk’vela; t’asi; fide; nergi; ≠ nzğomi


lejveri/ lejveyi (HP) i. Salya. 3xenis çinçviyis lejveyi dabğen. (HP-P’eronit) Atın çenesinden salya akıyor. Laşaoni coğoris lejveri aben. (AK-Döngelli) Kuduz köpekten salya akar. → lebca


lemç’k’va (ÇM)(FN ~ AH HP ÇX)(AK) i. Tükürük. Bere nik’açasi lemç’k’va nomç’k’valay. (ÇM-Ğvant) Çocuk sıkılınca (birine) tükürük tükürüyor. Nanak berez xez na-nasu-dort’un din3xiri lemç’k’vaten nukosamz. (FN-Ç’anapet) Annem çocuğun eline sürülen kan lekesini tükürükle siliyor. A 3’k’ari opşvat’i. Lemçk’va domixomu. (AH-Lome) Bi su içsem. Tükürüğüm kurudu. Xurxi gamamoxomaşi lemç’k’va gebişkumer do xurxi bişuvam. (AH-Borğola) Boğazım kuruyunca tükürük yutarım ve boğazımı ıslatırım. Ok’o lemç’k’va mot giğun ? (AK-Döngelli) Niçin o kadar çok tükürüğün var ? → lemç’va, lemşk’va


lemç’va (PZ) i. Tükürük. P’ici demixombu. Lemç’va var-demisk’udu. (PZ-Cigetore) Ağzım kurudu. Tükürüğüm kalmadı. → lemç’k’va, lemşk’va


lemsa (FN ~ AH) i. [çoğ. lemsape] I. (FN ~ AH) (Örümcek) ağı. Bobola-lemsa. (FN ~ AH) Örümcek ağı. [örümcek ağı] raxna-mosa, raxnaşi boda, bobola-mosa mosa, bobola-mosa, limsa, bobola-lemsa, bombula-lemsa, bombula-lemsi, bombula-msesa; [genelde “ağ”] boda; mosa; ≠ lesa

II. (FN) 1. İnce ipekli dokuma. 2. Eskiden kendir veya kenevirden yapılan çok ince dokuma. Lemsaş porça. (FN-Sumla) Kendir ipliğinden ince dokunmuş kumaş gömleği.


lemşale (AH-Borğola) i. İğnelik. İğnedenlik. İğnelerin saplı olarak kalması amacı ile yapılan içi pamuk, bez vs dolu kese. Lemşi lemşalez k’ai ni3onen. (AH-Borğola) İğne iğneliğe iyi saplanır, batırılır. → me3onale


lemşi i. İğne. I. Dikiş iğnesi. Lemşis lomç’epi kogondvik’o. (PZ-Cigetore) İğneye ipliği taksaydın (= geçirseydin). Nana-şk’imişi tolepe k’evi on. Cozluği p’i oxmaraşa lemşis ordo lomç’epi gondums. (PZ-Cigetore) Annemin gözleri sağlamdır. Gözlüğü kullanmadan iğneye erken iplik geçiriyor. Lemşi pi3arepe oşk’enda kok’oşk’alu. (ÇM-Ğvant) İğne tahtalar ortasına düştü. “Lemşi mo-mema3onert’ay deyi ik’atalay. (ÇM-Ğvant) “İğne batmasın (= yanlışlıkla batırmayayım) diye kolluyor. Muç’o dvajinasen lemşi gunt’ay. (ÇM-Ğvant) Uyur uyumaz iğne batırıyor. Badi dobiyisi toli ok’omaxven. Cozluği-suzi lemşi toç’i va-gomanden. (AŞ-Ok’ordule) Yaşlanınca gözlerim bozuluyor. Gözlüksüz iğneye iplik geçiremiyorum. Lemşi, lemşi kap’iz no3ons. (FN-Ç’anapet) Dikiş iğnesi kabında sokuludur. Kalamani p’ç’imt’aşi bazi lemşi var-goşulun do bizi elebiyonam. (AH-Lome) Çarık dikerken bazen iğne geçmiyor. Bunun için sivri bir şey kullanıyorum. Okçinalik’is tolepe ok’omaxu. Gyozluği va-gebidginaşa lemşiz nok’epe var-goşomadven. (AH-Lome) Yaşlılıkta gözlerim bozuldu. Gözlük takmadan iğneyi ipliğe geçiremem. Terzik yakas lemşi elidaz*ams. (AH-Lome) Terzi yakasına iğne takıyor. Nana-çkimiz tolepek dido k’ai uz*iroms. Lemşiz nok’epe k’olayi goşadven. (AH-Borğola) Annemin gözleri sapsağlam (= çok iyi görüyor). İğneye iplik kolaylıkla geçiriyor. Lemşi lemşalez k’ai ni3onen. (AH-Borğola) İğne iğneliğe iyi saplanır, batırılır. Nana-çkimi perdes lemşi no3igaps do eşo şinaxups. (AK-Döngelli) Annem perdeye iğne saplıyor da öyle saklıyor. Omerik lemşis nok’epe mişvolapaps. (ÇX-Çxalazeni, TM) Ömer iğneye iplik geçiriyor.

II. [Enjektörün iğnesi ve ondan türemiş anlamlar.] 1. Enjektörün iğnesi. Xasanişi xanç’alis lemşi elon3ons. (PZ-Cigetore) Hasan’ın kolunda iğne takılıdır. T’ulumbaşi lemşi memit’roxu. (FN-Ç’anapet) Enjektörümün iğnesi kırıldı. 2. Enjektör ile yapılan tedavi. Ali t’oxtorişa idusi sum oşvoni ç’ami ar do lemşi komeçey. (ÇM-Ğvant) Ali doktora gidince üç içilecek ilaç bir de iğne verdiler. Eminek lemşi oxenapu do zabunobaşen çitu. (FN-Sumla) Emine iğne yaptırdı ve hastalıktan kurtuldu. 3. Enjektör ile yapılan aşı. Berepe mo-izabunert’an şeni çoyişi mektebis purki-zabunişi lemşi duxenes. (PZ-Cigetore) Çocukların hasta olmamaları için köyün okulunda çiçek hastalığın iğnesini (= aşısını) yaptılar. Fevzik k’at’a zabunoba şeni lemşi ikoms. (AH-Lome) Fevzi her hastalık için iğne yapıyor (= aşı yaptırıyor). → igne; t’ulumba; aşi[2]; aşilama


lemşk’va (AŞ) i. Tükürük. Baba-şk’imi mik’riyasi şk’urinate lemşk’va va-cemaşk’ven. (AŞ-Ok’ordule) Babam bana bağırınca korkudan tükürük yutamıyorum. Xurt’t’uli hik’k’u maç’ven çi lemşk’va va-cemaşk’ven. (AŞ-Ortaalan) Boğazım o kadar ağırıyor ki tükrük yutamıyorum. → lemç’va, lemç’k’va


lengeni (AH) Tepsinin büyüğü, leğenin küçüğü bir kap.


-lepe → -epe, -pe


-lepona/ -lepuna → -epona/ -epuna vs


leri/ leyi/ lei i. Sarmısak. Xasanik çutuğişi jin leri ceyolums. (PZ-Cigetore) Hasan kütüğün üzerinde sarımsak eziyor. Ayşe leri ceyolaşe ceyoluy. (ÇM-Ğvant) Ayşe sarmısağı döveçte dövüyor. Nanak mugvala mzuğaşi kvaten leri ncaxumz. (FN-Ç’anapet) Annem yuvarlak çakıl taşıyla sarmısağı eziyor. Meryemiz na-dodu lei yuxtams. (FN-Sumla) Meryem’in ektiği sarmısaklar çıkıyor. İsmailik lerepe 3xunups. Çuruğepe ostolaps. (ÇX-Çxalazeni, TM) İsmail sarmısakların iyisini seçip (ayıklayıp) çürümüş olanları atıyor.


lesa (AH) i. [çoğ. lesape] Balık tutmak için gece dereye atılıp bırakılan ağ. → boda; mosa; ≠ lemsa


leşayi/ leşai (AH-Borğola) i. Kuduz hastalığı. Leşai xvala coğorepez var-aven. K’oçepes-ti nak’nen. (AH-Borğola) Kuduz sadece köpeklerde olmaz. İnsanlarada bulaşır. → laşoni, laşaoni s.; k’ut’uzi/ k’ut’t’uzi, k’unt’uzi s.; lişari/ lişayi i. ≠ leşoni, leşyari


leşi i. Leş. 3’ameri laç’işi leşi dok3u. Opşa gont’ams. (PZ-Cigetore) Gebertilmiş köpeğin leşi çürüdü. Çok kokuyor. Karğapek xra3keri ğecişi leşi ipxornan. (AH-Lome) Kargalar gebermiş domuzun leşini yiyorlar. → xra3keriII


leşk’i (PZ ~ AŞ) i. Dudak. Cemalişi leşk’epe nak’u mçxu on. (PZ-Cigetore) Cemal’in dudakları ne kadar kalındır. Xasanik leşk’epe-muşi xepe-muşis nodums. (PZ-Cigetore) Hasan dudaklarını eline dayıyor. Ayşe mp’ala n. Na-u3’vare leşk’epete ognay. (ÇM-Ğvant) Ayşe sağır. Söylediğini dudaktan anlıyor (= dudak okuyor). İnite leşk’i mit’va3u. Din3xiri cemalen. (ÇM-Ğvant) Soğuktan dudağım çatladı. Kanıyor. Leşk’i p’up’uli domau. (AŞ-Ok’ordule) Dudağım yara oldu. Leşk’i uxup’inu. İbgarassen. (AŞ-Ortaalan) Dudağını büzüştürdü. Ağlayacak. → çabri, çarbiI; laşi; t’it’veri


leşoni (ÇM) s.-z. Saldırgan. [Köpeklerin et yerken ve yedikten hemen sonra gösterdiği çok saldırgan durumunu kasteder.] Laç’i leşoni leşoni ikten. (ÇM-Ğvant) Köpek saldırgan saldırgan dolaşıyor. → leşyari; ≠ laşoni, laşaoni; k’ut’uzi/ k’ut’t’uzi, k’unt’uzi s.; lişari/ lişayi i., leşayi/leşai i.


leşyari (ÇM) s.-z. Saldırgan. [Köpeklerin et yerken ve yedikten hemen sonra gösterdiği çok saldırgan durumunu kasteder.] Laç’i leşyar on. Mo-naxoler. (ÇM-Ğvant) Köpek saldırgandır. Yaklaşma→leşoni; ≠ laşoni, laşaoni; k’ut’uzi/ k’ut’t’uzi, k’unt’uzi s.; lişari/ lişayi i., leşayi/ leşai i.


let’a i. Toprak. I. Üzerinde bitkilerin yetiştiği madde. Amseri inite let’aşa xila domzgudu. (ÇM-Ğvant) Bu gece soğuktan yerden kırağı filizlendi. Ali oxori-k’ap’ula na-ek’vobğun let’ape ek’axuy. (ÇM-Ğvant) Ali evin arkasındaki toprakları atıyor (= başka yere döküyor). Mtuti tati-muşite let’a ntxoruy. Hey mutxa doxveri uğun. (AŞ-Ok’ordule) Ayı pençeleri ile torağı kazıyor. Oraya evvelden bir şey gömmüş. Çayi hey dvobğasi let’a int’olen. (AŞ-Ok’ordule) Çayı oraya dökünce toprak karışıyor. Ağne na-dolodu purengiz let’a mulapamz. (FN-Ç’anapet) Yeni koyduğu su boruların üstünü toprakla örtüyor. Gyari pşvelumt’işa k’vari eşalu do let’as melu. (FN-Sumla) Ekmek yoğururken (= ekmek yapmak için hamur yoğururken) hamur parçası sıçrayıp yere düştü. Muxuxik let’a xums. (FN-Sumla, AH-Lome, AH-Borğola) Köstebek toprağı deliyor. Muxuxik let’a moçodinams. (AH-Lome) Köstebek toprak boşaltıyor. Babak na-xro3ku k’at’uşi motalepe let’az doxums. (AH-Lome) Babam ölen kedi yavrularını toprağa gömüyor. Bidoni let’ate oipşu-doren. Babak usuletila galendon bigate govrat’k’ums. (AH-Lome) Bidonun içi toprakla dolmuş. Babam usulca dışarıdan sopayla vuruyor. Ont’ulez na-ren xerk’iz let’a kodolibğu-doren ! Gondğvari do 3’k’ari moşkva moxtas. (AH-Borğola) Tarlada olan su kanalına toprak dokülmüş. Temizle de su bol gelsin. Kemalik kazuği şeni let’a işantxorups. (AK-Döngelli) Kemal kazık için (= kazık çakmak için) toprak kazıyor. Abdulak açma xaçkupt’uşi let’aşen Rumepeşen doskidineri ar dergi muşaxtu. (AK-Döngelli) Abdullah açmayı kazıyorken topraktan Rumlardan kalma bir küp çıktı. Let’a işimars. (ÇX-Çxalazeni, TM) Toprak çıkarıyor. Let’a işaxups. (ÇX-Çxalazeni, TM) Toprak çıkarıyor.

II.1. Arazi. Molenk’aleni let’ape iri-ti şk’imi on. (PZ-Cigetore) Bu taraftaki topraklar hep benimdir. Babak oxoyişi let’a ok’ortums. (FN-Ç’anapet) Babam ev arazisini pay ediyor. Cumalepe let’ape-muşi oko3’k’uman. (FN-Sumla) Kardeşler topraklarını ayırıyorlar (= paylaşıyorlar). Nana-çkimi baba-muşiş let’az nunç’un. (FN-Sumla) Annemin, babasının toprağında payı var. Muşi let’a muk ixmars. (FN-Sumla) Kendi toprağı kendisi kullanıyor. Nintereşi let’a ninterek ixmarnan. (FN-Sumla) Kendi topraklarını kendileri kullanıyorlar. Ma let’a mot-gamapça. Let’ak gyayi var-gorums. Var-nixiren. Ne iç’ven ne-ti gondunun. Mutu var-ağoden. Miz*in. Koz*in. (HP-P’eronit) Ben araziyi satmam. Arazi yemek istemez. Çalınmaz. Ne yanar ne de kaybolur. Ona bir şey olmaz. Bana kalır. Durur. 2. mec. Miras. Mamut’i çkar mutu uxenu oxorcaşi let’az geşaxen. (FN-Ç’anapet) Mahmut hiç zahmetsiz eşinin mirasında keyfle yaşıyor. → dixa; arazi


let’a-ç’alimi (AH) i. Kil toprak. A m3ika mç’ita let’a-ç’alimi komoiği. Ç’apxu p’aten. Ncaz eboç’apxaten do hemora şkule nca pxerxaten. (AH-Lome) Biraz kırmızı kil toprağı getir. Çırpı ipi yapıp ağaca çırpacağız ve ondan sonra ağacı biçeceğiz.


let’a-k’avari (ÇM) i. Kiremit. Otva let’a-k’avarite mutuy. (ÇM-Ğvant) Çatıyı kiremitle örtüyor. Ali otva na-turgumanpe let’a-k’avarepe meserya nunç’ay. (ÇM-Ğvant) Ali örtü (= çatı) örtenlere kiremitleri sırayla veriyor. → çeremit’a, çeremit’i, çiremit’t’i, k’eremidi/ k’eremiti; keremidi


let’a-makvali (AŞ-Ok’ordule, Ortaalan ~ FN) i. Patates. Nanak let’a-makvali daçxurişi xurmaliz geşobğams edo ç’ums. (FN-Ç’anapet) Annem patatesi ateş korlarının içine dökerek pişiriyor. → k’art’ofi, k’art’op’i; let’a-ore; patatesi; dixa-makvali; k’artofi; basabura


let’a-ore (AŞ-Ok’ordule) i. Patates. → k’art’ofi, k’art’op’i; let’a-makvali; patatesi; dixa-makvali; k’artofi; basabura


let’a-simaderi (ÇM) s. Haritalı. Haritaları olan. Let’a-simaderi suparapete gzalepe bziramt’it. (ÇM-Ğvant) Harıtalarla (= harita kitaplarla) yolları buluyorduk.


let’a-simadi (ÇM) i. Harita. [< Yun.] Alamanyaşi sotik’oreni let’a-simadepe giğun-i ? (ÇM-Ğvant) Almanya’nın çeşitli yerlerini detaylı gösteren haritaların var mı ? [Let’a-simadi kelimesini köydeki istihkâm onbaşı Şaban dayı askeri deyim olarak söylerdi. S.Y.] → xarita, xareta; → nisimadams/ nisimaday


levye i. Levye. [< Fra.] Musak nek’naz levye dolumers do nek’na menteşez eşat’k’omers. (AH-Lome) Musa kapının altına levye sokarak kapıyı menteşeden çıkartıyor.


libade (ÇM) i. Kalın ceket. Hırka. Bere mapxa-ora libade mo-dolvokunam. Ançxvapen. (ÇM-Ğvant) Çocuğa güneşli zamanlarda kalın ceket giydirme. Sıcaklanıyor. → xirk’a; ruza; mont’k’omeri


libu (HP) s. (Çok kirli çamaşırdaki kir) suya bastırıp bekletmesine rağmen henüz erimemiş ya da gevşememiş. Dolokunu daha libu ren. (HP-P’eronit) (Suya bastırıp beklettiğimiz) giysideki kir daha erimemiş (= gevşememiş).


libun (HP) Aø har.f. Suya bastırılıp bekletilen çamaşırdaki kir [aps.] gevşiyor ya da eriyor. Dolokunu dido leboni t’u. 3’k’ayis gobolibit. Pçvit. Daha var-libu. (HP-P’eronit) Giysi çok kirli idi. Kiri gevşetmek için suya bastırdık. Bekledik. Daha (kir) erimedi.


libya i. Libya. Misiri do Libya juri-ti Afrik’az ren. (AH-Lome) Mısır ve Libya, ikisi de Afrika’dadır.


lifani (PZ) i. Tırmık. Lifanite çaça ikosen. (PZ-Apso) Tırmık ile kuru yaprak toplanır. Nusas na-mepçi lifani opşa mvarçilen. (PZ-Cigetore) Geline verdiğim tırmık çok kolayına geliyor (= işine geliyor). → pavri-okosaşe, mandre-gamağmalaşe, o3ijonaşe; opusxale; bu3xi


liğra (HP) i. Lira. Şilya liğraşi çami dixmaru do xolo var-ikaru. (HP-P’eronit) Bin liralık İlâç kullandı, yine de iyileşmedi. → lira


lilve (PZ-Cigetore) i. Sebze. Lazeburi oşk’omalepes opşa lilve ixmaren. Vorsi iyen. (PZ-Cigetore) Laz yemeklerinde bol sebze kullanılır. Güzel olur. [Bu kelime PZ-Cigetore köyünde 1960 yıllarına kadar kullanıldığı hatırlanır.] → sebze; zerzevati


limbo3a (ÇM) i. Eğreltiotunun hayvanlar tarafından yenen türleri. Aşkmerdiveni. Andğa şuk’a-limbo3a dopşk’ori. (ÇM-Ğvant) Bugün şuk’a-limbo3a (=Çamlıhemşin’de olan 6 adet tür limbo3a arasında salatalık kokusu vereni) biçtim. Şuronepe limbo3a-pavrepe guxvat’ey. Ğerepe xvala naşk’vey. (ÇM-Ğvant) Keçiler eğreltiotunun yapraklarını koparıp yediler. Yalnız sapları kaldı (= bıraktılar). → bilon3a; limbro3a; ereti


limbo3ona (ÇM) i. Limbo3a’nın yoğun olduğu yer.


limbro3a (FN-Ç’anapet) i. Eğreltiotunun hayvanlar tarafından yenen türleri. Handğa pucepez dido limbro3a buç’k’ori do kogo3’obubği. (FN-Ç’anapet) Bugün ineklere bolca eğreltiotunu kestim ve yemledim. Nanak na-ç’k’oru limbro3a Ançelez nayla tudele moludumers. (FN-Ç’anapet) Annem, biçtiği limbro3a otunu Ançele için serenderin altına koyuyor. → bilon3a; limbo3a; ereti


limcerişi (ÇM) z. Akşam üstü. Melenk’alepe mcora ç’umanişi nozun. Limcerişi var-nozun. (ÇM-Ğvant) Karşı taraflara güneş sabah vuruyor. Akşam üstü vurmuyor. → dolumcerişi; lumcizII


limci (PZ ~ ÇM)(AK)(ÇX) i. ve z. Akşam. I. i. Limci diyu. (PZ ~ ÇM) Akşam oldu. (→ dolumcun) Limci dix’ven. (AK-Döngelli) Akşam olur. Kotumek limci ix’vaşi okotumales mişulun. (AK-Döngelli) Tavuk akşam olunca kümese giriyor. Limci dix’vaşi berek kotumepe okotumales muloxunaps. (AK-Döngelli) Akşam olunca çocuk tavukları kümese sokuyor.

II. z. Xasani AlisHam limci Ferit’i ağani nusa-muşi şk’ala oxorişa moxt’asendeyi dumçinu. (PZ-Cigetore) Hasan Ali’yeBu akşam Ferit yeni gelini ile birlikte eve gelecek.” diye haber yolladı. Ali ğoma limci ozi3inute kodomobğey. (ÇM-Ğvant) Ali dün akşam bizi gülmekten yere serdi. Kormepe limci k’avidi ciyaneran. (ÇM-Ğvant) Tavuklar gece kümeste tünüyorlar. Bedi-şk’imi k’at’a limci mimeselaman. (ÇM-Ğvant) Babaannemiz her akşam bize hikâye anlatıyor. Yaşari limci mi-ti moxt’asen seri oxori dvodginay (= dvogutinay). (ÇM-Ğvant) Yaşar akşam kim eve gelirse evde konuk ediyor. Kimoci-çkimi a3’i va-ren. Limci k’ele xolo mugaluna hoz*irop. (AK-Döngelli) Kocam şu anda yok. Akşama doğru yine gelebilirsen bulursun. Cumadik puci-muşi ç’umani uçumers do limci-ti muçumers. (AK-Döngelli) Amcam ineğini sabahleyin güderek götürüyor ve akşam da güderek getiriyor. Berepes Limci oxoriya mani moxtit diye telli dovandvapur. (ÇX-Çxalazeni, TM) Çocuklara Akşam eve erken gelin diye sürekli tembih ediyorum. → lumci, lumciz


limci-cari (PZ) i. Akşam yemeği. Bozomota-şk’imik lu zams. Limci-cari-şk’uni lu zeri ot’asen-i ? (PZ-Cigetore) Kızım lahanayı eziyor. Akşam yemeğimiz lahana ezmesi mi olacak ?


limcineri/ limcineyi (PZ ~ ÇM)(HP ~ ÇX) s. Akşamki. Ğoma limcineri ok’oxunaşe birden msk’va rt’u. Alayi3o kodovibğit. (ÇM-Ğvant) Dün akşamki davet çok güzeldi. Hepimiz eğlendik. Bozo-çkimik lux’u k’ank’ums. Limcineyi gyayi galiba lux’u k’ank’eyi ivasen. (HP-P’eronit) Kızım lahanayı eziyor. Akçam yemeği galiba lahana ezmesi olacak. Nak’o tuta ren p’rasa var-p’ç’k’omi. Limcineyi gyayi p’rasa p’at. (HP-P’eronit) Kaç aydır pırasayı yemedim. Akşam yemeğimiz pırasa yapalım. → lumcineri; akşamineri


limcişa (PZ ~ ÇM) [< limci + s.-e. -şa] z. Akşama kadar. An3’işi dok’açeri limcişa ikten. Çxomi var-aç’opu. (ÇM-Ğvant) Akşama kadar elinde olta tutup dolaşıyor. Balık tutamadı.

lumcişa, lumci şakiz


limoni i. Limon. [< Far. ve Arp.] Çxombis limoni goç’inaxums. (PZ-Cigetore) Balığa limon sıkıyor. Limoni çxomi goyoç’inaxuy. (ÇM-Ğvant) Balığa limon sıkıyor. Çxomi limoni goç’inaxuy. (AŞ-Ok’ordule) Balığa limon sıkıyor. P’ap’ulik t’ağaneyi kapçaz limoni yoç’inaxamz do imxoz. (FN-Ç’anapet) Dedem tavalanmış hamsinin üstüne limon sıkıp yiyor. Nçxomiz limoni go3’ilaxums. (FN-Sumla) Balığa limon sıkıyor. Nçxomiz limoni yoç’inaxams. (AH-Borğola) Balığa limon sıkıyor. Çxomiz limoni goç’inaxi. (HP-P’eronit) Balığa limon sık.


limsa (FN-Ç’anapet) i. [çoğ. limsape] Örümcek ağı. Parpali limsaz konik’idu. (FN-Ç’anapet) Kelebek örümcek ağına yakalandı. Limsaz na-nik’iden parpalepe heko noxro3kunan. (FN-Ç’anapet) Örümcek ağına takılan kelebekler orda yapışarak ölüyorlar. Mekosaleten oxoyiz doloxe na-eçkindu-dort’u limsape komepkosi. (FN-Ç’anapet) Uzun saplı süpürge ile evin içinde oluşan örümcek ağlarını temizledim. Oxoyiş tudele dido oraz na-var-bixmarit şeni limsaten dik’oru-dort’u. Nanak xort’umiten 3’k’ari e3’obams do e3’açxums. (FN-Ç’anapet) Evin altını çok zamandır kullanmadığımız için her tarafı örümcek sarmıştı. Annem altan hortumla su dökerek temizliyor. → raxna-mosa, raxnaşi boda, bobola-mosa mosa, bobola-mosa, bobola-lemsa, bombula-lemsa, bombula-lemsi, bombula-msesa


limsa-bobola/ limsaşi bobola (FN-Ç’anapet) i. Örümcek. Bozo-çkimik pi3ayiz na-noxert’u limsaşi bobola konon3’amu. (FN-Ç’anapet) Kızım tahtada duran örümcek böceğini öldürdü (= ezdi). → raxna, bobola, bobola-mosa, bombula, bombola


limsomi/ limsumi (FN) i. Ölçü birimi. [1 limsomi/ limsumi = 2 matxori/ matxoyi = 4 orosari/ oosayi = 8 k’ap’i3’i. Bir limsomi/ limsumi yaklaşık bir zeytin yağı tenekesine takabül eder.] → k’ap’i3’i


limxana (FN ~ AH) i. Eğreltiotunun hayvanlar tarafından yenmeyen türü. Nanak nçala do limxana ok’ok’orums do mandreşa iğams. (FN-Ç’anapet) Anne mısır sapı ile eğreltiotunu birbirine bağlayıp ahıra götürüyor. Nanak limxanaşi bardiz xoçka gudumers. (FN-Ç’anapet) Annem eğreltiotu yığınağının etrafına sırık koyuyor. Cumadi-çkimik mandalinaz limxana gurçamz. (FN-Ç’anapet) Amcam mandalinanın etrafına eğreltiotu seriyor. Limxana bardişi ogine na-maz*iru 3’i3’ila biga bgorişa ntxiri-peso k’ala let’az dolilu. (FN-Ç’anapet) Eğreltiotu yığınağı önünde gördüğüm yılan, sopa arayana kadar fındık kökünün orda toprağa girdi. Cevadik na-me3’ilu uşkurepe tude na-obğun limxanaz geyot’k’oçamz. (FN-Ç’anapet) Cevat kopardığı elmaları yerde yığılmış eğreltiotunun üstüne atıyor. Mandalinaz limxana var-guk’orayiz initen pavrepe niç’ven. (FN-Ç’anapet) Mandalinanın etrafını eğreltiotu ile sarmayınca soğuktan yaprakları yanıyor. Cuma-çkimik “K’işiz mandalinape mod-t’roxut’andeyi tok’iten limxana guğamz. (FN-Ç’anapet) KardeşimKışın mandalinalar kırılmasındiye etrafına iple eğreltiotu sarıyor. Pucepez limxana var-e3’urçez do ç’anç’axi davez. (FN-Ç’enneti) İneklerin altına eğreltiotu sermediler de [ineklerin altı] sulu çamurlu oldu (= pis ve ineğin yatmaktan rahatsız olacağı yer haline geldi). Mandalinas limxana gopinams. (FN-Sumla) Mandalina ağacına (soğuk zarar vermesin diye) eğreltiotu sarıyor. Aşek limxana ç’k’orums do ntxiriş ciciz goşorçak’ams. (FN-Sumla) Ayşe eğreltiotu biçip fındık ağacının dip kısmına sıkıştırıyor. Bedriye dido tamo ren. Limxana tito tito eç’k’orums. Aşek a xut-aşi arte ok’ukaçams do eç’k’orums. (AH-Lome) Bedriye çok yavaştır. Eğreltiotunu tek tek biçiyor. Ayşe beş-altı tanesini birden tutup biçiyor. Kamilik çergez k’ai oşinaxu şeni iri k’ele xomula limxana gotumers. (AH-Borğola) Kâmil kuş avlama kulübesine iyi saklanabilmek için her tarafını kuru eğreltiotu ile kaplıyor. → limxona; ≠ bilon3a, limbo3a, limbro3a; ereti


limxanopuna/ limxanapuna (FN ~ AH) i. Limxana’nın yoğun olduğu yer. Eğreltilik. Cuma-çkimik livadi k’alani limxanopuna elaç’umz do heko çayi dodvasen. (FN-Ç’anapet) Kardeşim bahçenin yanındaki eğreltiliği yakıp oraya çay ekecek. Limxanapuna onç’varoni ren. Mtelli didağu-doren. (AH-Lome) Eğreltiotunun olduğu yer temizlenmelidir. Hepten dağ olmuş. → olimxone, limxonapona/ limxonapuna


limxona (PZ ~ AŞ)(AK) i. Eğreltiotunun hayvanlar tarafından yenmeyen türü. Monk’a limxona yuk’i oğmaloni deviyi. (PZ-Cigetore) Ağır eğreltiotu yükünü götürmeklik oldum. Olimxoneşa limxona oşk’oruşa vulur. (ÇM-Ğvant) Eğreltiliğe eğrelti biçmeğe gidiyorum. Ayşeşi limxona-toç’i m3xuli-ara ce3’vobun. (ÇM-Ğvant) Ayşe’nin eğrelti ipi armudun dalında asılıdır. Limxona otva eyoduy. (AŞ-Ok’ordule) Eğreltiotunu damın üstüne koyuyor. Puci limxona e3’urçay. (AŞ-Ok’ordule) İneğin altına eğreltiotu seriyor. Puci limxona gvorçun. İni var-ayasen. (AŞ-Ortaalan) İneğin etrafında eğrelti otu sarılı. ÜşümeyecekLimxonaşi doloxes na-gi(v)obği uşkirepe guşax3un. (AK-Döngelli) Eğreltiotunun içine döktüğüm (= koyduğum) elmalar kendi aralarında çürüyor. → limxana; ≠ bilon3a, limbo3a, limbro3a; ereti


limxonapona (PZ ~ ÇM), limxonapuna (AŞ)(AK) i. Limxona/ limxana’nın yoğun olduğu yer. Eğreltilik. Limxonapona amaxt’i do t’obi. (ÇM-Ğvant) Eğreltiliğin içine gir. Saklan. → olimxone, limxanopuna/ limxanapuna


lip’adre[1] (ÇM) i. (Erkek ve dişi) çakal. Berepe lip’adre nena dvaguran-i, aşk’urineran. (ÇM-Ğvant) Çocuklar çakalın sesini duyunca korkuyorlar. Lip’adre k’riyay. (ÇM-Ğvant) Çakal uluyor. → mç’apu; mky’apu


lip’arde (PZ), lip’adre[2] (AŞ ~ FN-Ç’anapet, Pi3xala), lip’art’e/ lip’arde (FN-Sumla) i. Erkek çakal. Lip’ardek uru şkule ntomalepe domimz*gudu. (FN-Sumla) Erkek çakal bağırınca (uluyunca) tüylerim diken diken oldu. → lap’arde


lira i. Lira. [< İtra.] Ham at’ambas aşi lira koğirs. (PZ) Bu şeftali altı lira eder. Ham supara eçi-do-vit’oçxoro cenç’areri koğirun. (ÇM-Ğvant) Bu kitap otuz dokuz liraya değer. Ham ant’amaz aşi lira koğins. (FN-Ç’enneti) Bu şeftali altı lira eder. Am ant’amaz aşi lira ğirs. (HP-P’eronit) Bu şeftali altı lıra eder. A ant’ama aşi liras ğirs. (ÇX-Çxalazeni, TM) Bu şeftali altı lira eder. → liğra


lirs (AK) Eø har.f. Oturur vaziyette uyukluyor. Kestiriyor. Oxorcak dixçinu do limci ix’vaşi boyne lirs. (AK-Döngelli) Kadın yaşlandı da akçam olunca her zaman oturur vaziyette uyukluyor. → nciri met’axums/ nciri met’axuy; elijinen


lise i. Lise. [< Fra. < Yun.] Remzi lise it’uy. (ÇM ~ AŞ) Remzi lisede okuyor.


liste i. Liste. [< Fra.] K’op’erat’ifiz veesiya gyubre na-eç’opasenpeşi liste ikoman. Çayişi para meçamt’anşi gyubreşi para na-gyok’vatapanorenpe listez nijilen. (AH-Lome) Kooperatiften veresiye gübre alanların listesi yapılıyor. Çay parası verilirken gübre parasını kestirenler listeden siliniyor.


lişari/ lişayi (AH-Lome) i. Kuduz hastalığı. → laşoni, laşaoni s., k’ut’uzi/ k’ut’t’uzi, k’unt’uzi s., leşayi/ leşai i. ≠ leşoni, leşyari

[dey. lişayi amagzen : 1. Biri [dat.] kuduruyor. 2. Biri [dat.] aşırı derecede savırsızca davranıyor.] Mu ivu, skiri ? Suffa didgasen. Muda çumert ? Lişayi amagagzes-i ? (AH-Lome) Ne oldu, yavrum ? Sofra kurulacak. Niye beklemiyorsunuz ? Kudurdunuz mu ? Mu gomçun ? Lişayi amagagzu-i ? Moxtanşi iri steyi si-ti z*irare. (AH-Lome) Neyin var senin ? Kudurdun mu ? Geldikleri zaman herkes gibi sen de göreceksin ?


liva (AŞ ~ HP ÇX) i. Erimekte olan kardan çoğalan su. Livaz mçxomi k’ai iç’open. (FN-Ç’anapet, Sumla) Livada balık iyi tutulur. (= Dere bulanık olduğu için balıklar saçmaya kolay girer.) → lebca (ÇM)

[dey. liva meçay (AŞ), (mtvirik) livaz meçams (FN ~ HP) : Kar eriyor.] [Bu deyim, yöreye göre ya öznesiz ya da ergatif özneli sözdizimini gösteriyor.] Liva meçay. (AŞ-Ok’ordule) Kar erimeye başladı. Livas meçams. (HP-P’eronit) Kar erimeye yakın haldedir. Erimeye yüz tuttu. Livaz meçu. (HP-P’eronit) Kar eridi. Mtvirik livaz meçu. (AH-Lome) (1) Kar erimeye başladı. (2) mec. Birileri varlığını har vurup harman savuruyorlar. (3) mec. Birileri zorunlu harcamaların artması ile birikimini eritiyorlar. Mtvirik livaz meçu şkule ğali dirdu. (AH-Borğola) Kar eridikten sonra dere büyüdü. → ilebcay; m3’utxuyII


livadi (PZ ~ FN) i. Bahçe. Sebze bahçesi. Tarla. Andğa livadişa doloft’isi lazut’işi msva k’ot’ulas memasu do k’ot’ula maç’ven. (PZ-Cigetore) Bugün tarlaya girdiğimde mısır yaprağı enseme süründü de ensem yanıyor. Livadepe p’ap’ape udorgu on. (ÇM-Ğvant) Bahçelere fideler henüz dikilmemiş. Livadi na-doborgit luupe ç’umanişi domzgudey. (AŞ-Ok’ordule) Bahçeye ektiğimiz lahanalar sabahleyin filizlendi. Nam livadi ma manç’asen, heya nani pxaçxare. (FN-Ç’anapet) Hangi tarla bana düşerse onu ekeceğim. Livadişi k’udeliz na-dobdgi uşkurepe k’ayi skidun. (FN-Ç’anapet) Bahçe dibine diktiğim elmalar iyi tutuyor. Xasanik livadişa na-amaxtu pucepez berepe uç’işinams. (FN-Ç’anapet) Hasanbahçeye giren inekeleri çocuklara kovalatıyor. Musafiris livadepe-muşi o3’irams. (FN-Sumla) Misafire bahçelerini gösteriyor. Akifik livadis çapa geçams. Upi dobğams. (FN-Sumla) Akif bahçeyi çapalıyor. Ter döküyor, emek veriyor. Nusalepek noderite livadi xaçkuman. (FN-Sumla) Gelinler imece ile bahçe kazıyorlar. → ont’ule


livadi-k’udeli (FN) i. Bahçenin dibi. Go3’oz na-p’k’vati dişka livadi-k’udeliz ok’obğun. (FN-Ç’anapet) Geçen sene kestiğim odunlar bahçenin dibinde yığlıdır. Livadi-k’udeliz t’abanca steri a mutxa kodit’k’va3’u. (FN-Ç’anapet) Bahçenin dibinde tabancaya benzer bir şey patladı. Xasanik livadi-k’udelişi uok’ortu ntxiyona muk kelişinu. (FN-Ç’anapet) Hasan bahçe dibindeki pay edilmemiş fındiklığı kendi mülkiyetine geçirdi. Pederik livadi-k’udelişi an3kilopuna noç’vams. (FN-Ç’anapet) Babam bahçe dibindeki dikenli arazıyı yakıyor. Xasanik cuma-muşiz numçinu do livadi-k’udelişi ntxirona-muşi kogamoçapu. (FN-Ç’anapet) Hasan kardesine haber yolladı ve bahçenin dibindeki fındıklığı sattırdı. Livadi-k’udeliz na-z*in feliz ntxirişi dişka na3onen. (FN-Ç’anapet) Bahçe dibinde yatan kabağa fındık sapı (= fındık odunu) saplanıyor. Pederik livadi-k’udelişi gent’ra3eriz ntxiri do nez*i kododgu. (FN-Ç’anapet) Babam bahçe dibindeki tümseğin kaydığı yere fındık ve ceviz dikti. Livadi-k’udeliz na-ren dolok’lant’eriz mç’ima mç’imayiz 3’k’ariten oipşen. (FN-Ç’anapet) Bahçe dibindeki çukura yağmur yağınca [çukur] suyla doluyor. → livadişi k’udeli; ont’uleşi k’udeli


livori[1] (ÇM) i. Sıracagillerden aslanağızına benzer bir yabani bitki.


livori[2]/ livoyi (ÇM)(FN-Ç’anapet)(AH-Lome)(AK) i. Tabanca. Livorite ot’oçay. Rak’anepe gamagundun. (ÇM-Ğvant) Silahla atıyor (= ateş ediyor). Tepelerde yankılanıyor. Ali livori ğorma meşk’vot’obinay. (ÇM-Ğvant) Ali silahını oyuğun içine saklıyor. Livori elo3ons. (FN-Ç’anapet) Tabanca kemerinde (belinde) sokuludur. Cumadi-çkimik pederi noğa k’ele it’aşa na-elobun livori elo3’k’ams. (FN-Ç’anapet) Amcam babam şehre doğru giderken belindeki tabancayı söküp alıyor. Ali-Rizas livoyi yastuğiz e3’uz*in. (AH-Lome) Ali-Rıza’nın tabancası yastığının altında duruyor. Cavidik xami do livoyi tipis meşaşinaxums. (AH-Lome) Cavit bıçak ve tabancayı otların içinde saklıyor. Osmanik bere-muşişi şkas livori ilo3igaps do duğunişa eşo oçkumers. (AK-Döngelli) Osman çocuğunun beline tabanca sokuyor da düğüne öyle gönderiyor. → dok’anaşe/ dok’anaşa, donk’anaşe; p’ara; ot’oçape, ot’oçaşe/ ot’oçaşşe; ostomiloni; luveri


lobca (PZ-Apso)(ÇM)(AŞ-Ok’ordule) i. [çoğ. lobcape] Fasulye. 1. Fasulye bitkisi. Çiji k’ale lobca dvorgay. (ÇM-Ğvant) Alt tarafa fasulye ekiyor. Ayşe livadi iktert’aşa lobca-pavrepe ti eyat’amben. (ÇM-Ğvant) Ayşe bahçede gezerken fasulye yaprakları başına yapışıyor. Ayşeşi lobcape mcora nuzun. Nç’vasen. (ÇM-Ğvant) Ayşe’nin fasulyeleri güneşte. Kavrulacaklar. Doğani lobcaşi xoşk’a oxori ogine avla-livadi dolvo3onay. (AŞ-Ok’ordule) Doğan fasulyenin sırığını evin önünde avlu-bahçeye sokuyor (= saplıyor). 2. Fasulye taneleri. K’odas lobca nobği. (PZ-Apso) Duvara fasulye tohumu at ki dursun. (= Laf anlamayana anlatmak ne kadar zor !) Ayşe na-gamaçay lazut’i lobcape-ti unt’alun. (ÇM-Ğvant) Ayşe’nin sattığı (= satmakta olduğu) mısırlara fasulyeler de karışmış. K’işi pşk’omaten deyi hust’eraşa mçveri do lobca mbağu komolabdvi. (ÇM-Ğvant) Kışın yiyeceğiz diye şimdiden un ile kuru fasulyeyi ambara koydım. K’işi oşk’omu şeni hust’işa mçveri do lobca dolabi komolabdvi. (AŞ-Ok’ordule) Kışın yemek için şimdiden un ve fasulyeyi dolaba koydum. 3. Fasulye yemeği. Lobca t’ağani ek’ibğen. Başk’a soti var-iyen. (AŞ-Ok’ordule) Fasulye tavaya eklenir. Başka bir yere olmaz. Ali lobca do luu ok’ocibuy. (AŞ-Ok’ordule) Ali fasulye ile lahanayı birlikte pişiriyor. → lobiya, lobya; xaci


lobiya (PZ-Cigetore)(AH-Borğola ~ ÇX)(AK) i. Fasulye. 1. Fasulye bitkisi. Xasanik 3’o lobiya var-dodums. (PZ-Cigetore) Hasan bu sene fasulye ekmiyor. Let’a movonçxik’am ç’i lobiya dobdvare. (PZ-Cigetore) Toprağı eşiyorum ki fasulye ekeceğim. Ayşeşi fot’as lobiyaşi parvi not’ambun. (PZ-Cigetore) Ayşe’nin peştamalında fasulye yaprağı yapışmıştır. Nanaşi gotkimales lobiyaşi but’k’ape ilon3axun-gilon3axun. (AK-Döngelli) Annemin eteliğinin kenarlarına fasulyenin yaprakları yukarıya aşağıya yapışmış haldedir. 2. Fasulye taneleri. K’işi şeni oşk’omale (mçveri do lobiya) husuşa kok’op’k’arxi. On3xenis kodobdvi. (PZ-Cigetore) Kış için yiyecek (un ve fasulye) şimdiden toparladım. Tavan arasına koydum. Alik lobiya şk’ala lazut’i ok’ont’alams. (PZ-Cigetore) Ali fasulye ile mısırı karıştırıyor. Lobiyaşi ç’arxala dolobdvi. (ÇX-Makret) Fasulye turşusu kurdum. Oxorcak x3aperi lobiyape mexups. (AK-Döngelli) Kadın çürümüş fasulyeleri döküyor. Nana-çkimik ç’axala x’vasinon do lobiya mogibups. (AK-Döngelli) Annem turşu yapacak da fasulye haşlıyor (= kaynatıyor). 3. Fasulye yemeği. Ayşek vorsi xor3’oni lobiya ikums. (PZ-Cigetore) Ayşe iyi etli fasulye yapıyor. Xasanik lobiya imxos. Korba ombarinams. (PZ-Cigetore) Hasan fasulyeyi yiyor. Karnını şişiriyor. Ayşek lobiya cibumt’aşa opşa gondğvarums. (PZ-Cigetore) Ayşe fasulyeyi pişirirken çok karıştırıyor. Ayşek lobiya ucibaput’u. Vorsi var-icibu do xolo-ti cecibums. (PZ-Cigetore) Ayşe fasulyeyi pişirmişti. İyi pişmediği için tekrar pişiriyor. Ayşek t’ağaneri lobiya mocibums. (PZ-Cigetore) Ayşe kavrulmuş fasulyeyi biraz daha pişiriyor. Lobiyaşi gyariz lori bz*iraşi var-bipxor. (AH-Borğola) Fasulye yemeğinde lif görünce yemem. Lobiyaşi ç’arxala dido nostoneri iven. (AH-Borğola) Fasulye turşusu çok lezzetli olur. Ağani meçaneri lobiyaşi gyari dido k’ai mi3’ons. (AH-Borğola) Yeni oluşmuş fasulye yemeği çok hoşuma gidiyor. Lufiye dadik go3’ak’irute lobiya k’orobums. (HP-Mak’rial) Lufiye teyze önlük ile fasulye topluyor. → lobca, lobya, xaci


lobun (PZ ~ FN) Aø har.f. Su alıp yumuşuyor. Xaşk’aleri 3’ari ek’ubu. Hişote lobu, şeyi. (AŞ-Ok’ordule) Kaynar su ekledi de öylelikle yumuşadı, eşya. Vrossi lobassen şeni Doğani carepe dont’u3u. (AŞ-Ortaalan) İyi yumuşayacak diye Doğan ekmekleri sıcak suyla haşladı. Kalamani çuçuna 3’k’aiz ordo lobun. (FN-Sumla) Çarık, ılık suda erken yumuşar.


lobya (AŞ-Ortaalan)(ÇX) i. [çoğ. lobyape] Fasulye. → lobca, lobiya, xaci


lodosi i. Lodos. [< Yun.] İnda lodosişa cinktasi mturi olebcapu coc’ay. (ÇM-Ğvant) Isı lodosa dönünce kar erimeye başlar.


lokups (AK) EA har.f. [şm.1.tek. blokup] Yalıyor. Ar mutxani blokup. (AK-Döngelli) Bir şeyi yalıyorum. Pucik geni-muşi lokups. (AK-Döngelli) İnek yavrusunu yalıyor. → losk’ums/ losk’uy, loskums/ loskups; ++ gelokups


lok’ma i. Lokma. [< Arp.] Doğanik minci-get’ağaneriz lok’ma elusumers. (FN-Ç’anapet) Doğan tavalanmış çökeleğe ekmek parçasını bandırıyor. Berek ar jur lok’ma mutu imxors do manişa dizğen. (AK-Döngelli) Çocuk bir iki lokma bir şey yiyor da hemen (= çabucak) doyuyor. → luk’ma


Lomayi s. ve i. [< Lome = Arhavi ilçesine bağlı Yolgeçen köyünün Lazca adı.] Lome’li. Lomayi ğali Yak’ovitiz Orç’ayi ğali k’ala ok’int’alen. (AH-Lome) Lome deresi Yak’ovit’de Orç’i deresi ile birleşiyor.


lomç’epi (PZ-Cigetore) i. İplik. [Hele “iğneye takılı olmayan iplik” ifade eder.] Lemşis lomç’epi kogondvik’o. (PZ-Cigetore) İğneye ipliği taksaydın. Lomç’ep’i meç’ordu svaşa k’artik’artis mevun3xum. (PZ-Cigetore) İpliği koptuğu yerden birbirine bağlayıp ekliyorum. Xasanik lemşişi nç’oreris mçxu lomç’epi muç’e ont’rinams ? (PZ-Cigetore) Hasan iğnenin deliğine kalın ipi nasıl sığdırıyor ? Nana-şk’imişi tolepe k’evi on. Cozluği p’i oxmaraşa lemşis ordo lomç’epi gondums. (PZ-Cigetore) Annemin gözleri sağlamdır. Gözlüğü kullanmadan iğneye erken iplik geçiriyor. → mt’vaI; nonç’epiI, nok’epiI, nok’epe


lomi (AH) i. Küskü. Fasulye sırığı ya da kazık dikmek için sert toprakları açmaya yarayan demir kazık. Jur pi3ayi artikatiz ok’oç’k’aderi ren. Lomi moiği do kok’op’3’k’a. (AH-Lome) İki tahta birbirine çakılı. Küsküyü getir. Ayırayım. Ok’oç’k’aderi pi3ari lomiten ok’o3’k’ams. (AH-Borğola) Bir araya getirilerek birbirine çakılmış tahtayi küskü ile ayırıyor. → çusk’i, kyuski


lon3a (PZ) s. I. Nahoş. Tatsız. Ekşimsi. Şkuni mduti opşa lon3a on. Var-işk’omen. (PZ-Cigetore) Bizim dut çok nahoş. Yenmiyor. → lo3a[1]; [ekşimsi] elamç’oxeri

II. Buruk. Yiyince ağzı buran. Ar ombri opşk’omi. K3aperi ort’u-i, var-mişk’un. P’ici lon3a demiyu. (PZ-Cigetore) Bir erik yedim. Çürük müydü, bilemiyorum. Ağzımı burdu (= ağzımı tatsızlaştırdı). → nk’oloIII


lon3’a (ÇM) s. I. Cıvık. Mturi lon3’a diyu. Var-igzalen. (ÇM-Ğvant) Kar cıvıklaştı. Yürünmüyor. Cari şolumt’aşa lon3’a mo-ikum. (ÇM-Ğvant) Hamur yoğururken cıvık yapma. → tutxuIII; tutxoci; titxuII

II. mec. Gereksiz ve anlamsız (söz). Lon3’a lon3’a mo-ilak’irdam. (ÇM-Ğvant) Gereksiz anlamsız konuşma yapma.


lori (AH) i. Taze fasulye lifi. Lobiyaşi gyariz lori bz*iraşi var-bipxor. (AH-Borğola) Fasulye yemeğinde lif görünce yemem.


loriç’i (PZ) i. Kazma. Loriç’işi sap’i gamalams. (PZ-Cigetore) Kazmanın sapı çıkıyor. Xmarineri loriç’i komomçes. Him ma muya voğoda ? (PZ-Cigetore) Kullanılmış kazmayı verdiler. Ben onu ne yapayım ? → origi; bergi


loskums/ loskups (FN ~ HP) EA har.f. [emp.şm.1.tek. bloskum (FN ~ AH), bloskum/ bloskup (HP-P’eronit), vloskup (ÇX)] Yalıyor. Pucik ngeni-muşi loskums. (AH-Lome) İnek danasını yalıyorK’at’uk motali-muşi loskums. (AH-Borğola) Kedi yavrusunu yalıyor. Xasanik dondurma loskums. (HP-P’eronit) Hasan dondurma yalıyor. → losk’ums/ losk’uy; lokups; + iloskams/ iloskaps

+ oloskapams/ oloskapaps EDA har.f. Birine [dat.] bir şeyi [aps.] yalatıyor. Alik p’e3’e steri puciz ti oloskapamz. (AH-Lome) Ali dana gibi ineğe başını yalatıyor. Xasanik coğorişi motalis ili oloskapams. (AH-Borğola) Hasan köpek yavrusuna kemik yalattırıyor. Aykutik Xasanis dondurma oloskapams. (HP-P’eronit) Aykut Hasan’a dondurma (sonuna kadar ya da çokça) yalatıyor.

losk’ums/ losk’uy (PZ ~ AŞ) EA har.f. [emp.şm.1.tek. blosk’um] Yalıyor. Ayşe topri na-eşk’iğasen k’uzi losk’uy. (*)(ÇM-Ğvant) Ayşe bal çıkardığı kaşığı yalıyor. [(*) Bu cümledeki gelecek zaman na-eşk’iğasen biçimi, genel geçeri ifadesidir.] Laçi xor3’i vuk’ap’ini. Goşk’omu. İli-muşi losk’uy. (AŞ-Ok’ordule) Köpeğe et attım. Etrafını yedi. Kemiğini yalıyor. T’u3a orape dondurma blosk’um. (AŞ-Ortaalan) Sıcak zamanlarda dondurma yalıyorum. → loskums/ loskups; lokups; + ilosk’ams

+ olosk’apams/ olosk’apay EDA ett.f. Birine [dat.] bir şeyi [aps.] yalatıyor. # Oxori domik’odu / Ar var-cemibu p’amp’u / Na-mepçi cenç’areri / Olosk’apasen xamp’u. (ÇM, S.Y.) Evimi inşa etti / Kilidini takmadı / Verdiğim paralara / Ona ayağının altını yalatacak. K’at’u laç’i k’udeli olosk’apay. (AŞ-Ok’ordule) Kedi köpeğe kuyruğunu yalatıyor. K’uçxe-t’abu ncumu dissu do laç’ç’i olosk’apay. (AŞ-Ortalan) Ayak tabanına tuz sürdü de köpeğe yalatıyor.


lova (FN ~ AH HP ÇX) i. [çoğ. lovape] Meyve ezilmesinden elde edilen su. Şıra. Handğa otxo ç’uk’i urz*eniş lova dop’it. (FN-Sumla) Bugün dört büyük kazan üzüm suyu yaptık. # Avlis kogeidgu ç’uk’i do tava / Kogebobit tavas 3’iminde lova. (FN, A.D.) Kapıya büyük kazanlar kurduk / İçine süzülmüş temiz meyve suyu doldurduk. Urz*eni p’3’ilaxumt. Lova dobobamt do p’et’mezi bikomt. (AH-Lome) Üzümü sıkıyoruz. Suyunu çıkarıp pekmez yapıyoruz. Urz*eni t’ik’inaz dolijlip’u-doren. Na-3’rodasen lova berez dolokunuz gaben. (AH-Lome) Üzüm sepetin içinde ezilmiş. Süzülen suyu çocuğun elbisesine dökülüyor. Urz*enişi lova dido titxu divu. Hamuşen kyume var-iven. Ar m3ika mkveri kuk’atit. (AH-Borğola) Üzüm şırası çok sulu (= ince) oldu. Bundan meyve sucuğu olmaz. Biraz un katın. Kyumeşi lova k’op’aten ndğvarums. (AH-Borğola) Kyume (= meyve sucuğu) şırasını kepçe ile karıştırıyor. Nanak urz*enişi lova do m3xulişi lova 3’uk’aliz ok’on3’orums. (AH-Borğola) Annem üzüm şırası ile armut şırasını kazana süzüyor. T’urvaz na-ren lovape 3’rodun do 3’uk’alişe ok’in3’oren. (AH-Borğola) Torbada olan şıralar damlayarak kazana süzülüyor. XasanikLova igubazya do 3’uk’ali daçxuriz geşadgims. (AH-Borğola) HasanŞıra kaynasındiye kazanı ateşin üzerine koyuyor. Lovas popoci suzgeçiten moyoboği. (AH-Borğola) Şıranın üzerindeki köpüğü süzgeçle aldım. → loyaIII; guri-3’ari; ≠ lox’a


lox’a (HP) s. Tatlı. I. Şekerli tadı olan. Aya bureği dido lox’a ren. (AK-Döngelli) Bu Laz böreği çok tatlıdır. → tatli; loya; lo3a[2]

II. Tuzlu, ekşi, acı vs olmayan. Jileni x’onaşi lox’a 3’k’ari dido x’ini ren. (AK-Döngelli) Yukarıki tarlanın tatlı suyu çok soğuktur. → loyaII


loya (PZ ~ AŞ) s. ve i. Tatlı. I. s. Şekerli tadı olan. # Molenk’ale cuneli / Loya n, urz*eni-sk’ani. (PZ-Cigetore, anonim) Bu taraf güneşli / Tatlıdır üzümün. Alişi m3xuli loya on. (ÇM-Ğvant) Ali’nin armudu tatlıdır. Alişi m3xuli imğijanasi birden loya iyen. (ÇM-Ğvant) Ali’nin armudu olgunlaşınca tatlı (= şeker gibi) oluyor. Baklava zade loya iyu. (AŞ-Ok’ordule) Baklava çok şekerli oldu. → tatli; lo3a[2]; lox’aI

II. (PZ)(AŞ) s. [su hakkında] Tuzlu olmayan. Loya 3’ari. (PZ)(AŞ-Ok’ordule) Tatlı su. → lox’aII

III. (PZ)(AŞ) i. Meyve ezilmesinden elde edilen su. Şıra. → guri-3’ari; lova

IV. (ÇM) i. a. Şeker. Monta-şk’imi jebepe loya migoray. (ÇM-Ğvant) Tornum ceplerimde şeker arıyor. → şeçeri2, şekeri2

b. Şerbet. Ayşe baklava doç’uy. İndasi loya gvobay. (ÇM-Ğvant) Ayşe baklavayı pişiriyor. Soğuyunca şerbet döküyor. → şerbet’i, şerbeti

c. [çoğ. loyape] Tatlı. Ayşe oxori na-asen gomçverite loyape ikuy. (ÇM-Ğvant) Ayşe evde açtığı yufka ile tatlı yapıyor.


lo3a[1] (AŞ-Ortaalan) s. Peltek tatlı. Ne şekerli ne şekersiz. Ne tam tatlı ne tam tatsız. Ham urzeni 3’ari m3ika lo3a-n. (AŞ-Ortaalan) Bu üzüm suyu biraz tatsız, tuzsuz, belirgin bir tadı olmayandır. → lon3a


lo3a[2] (FN ~ AH) s. ve i. I. (FN ~ AH) s. 1. (Çok) tatlı. Şekerli tadı olan. Lo3a mutu p’ç’k’oma şkule gurik mç’ums. (FN-Sumla) Tatlı bir şey yedikten sonra midem ekşiyor. Na-pşum çayis ar şekeri dolut’k’oçi-doren. Ma lo3a pşum. Kek’ut’k’oçi, ar şekeri daha ! (AH-Borğola) İçtiğim çaya bir şeker içine atmışsın. Ben tatlı içerim. Ardından bir şeker daha at ! Dido şeker k’ateri çayi lo3a na-iven şeni var-pşum. (AH-Borğola) Çok şeker katılmış çayı çok tatlı olduğu için içmiyorum. 2. mec. Lo3a nenate xoci-ti inç’valen. (AH, atasözü, K.A.) Tatlı dil ile öküz bile sağılır. → tatli; loyaI; lox’aI

II. (AH) i. Tatlı yiyecek. K’at’a gyayiz jin lo3a ebopxor. (AH-Lome) Her yemek üstüne tatlı yiyorum. Hek’o mamşkorinuşi lo3a, m3’utxe, na-ren mteli gyari meona opç’k’omi. (AH-Borğola) O kadar açıkınca tatlı, tuzlu, var olan bütün yemeği arka arkaya yedim.


lo3anoba (AH) Tatlı olma durum. Tatlılık. Topurişi lo3anobaz but’k’ucişi nz*i uğun. (AH, atasözü, K.A.) Balın tatlılığında arının iğnesi olur.


lu (PZ)(FN ~ AH) i. Lahana. [Karalahana (= koyu yeşil lahana)] Lu cotasams. (PZ) Lahana tohumunu ekiyor. Lus p’at’ila var-ek’ubğasi nost’onyayi var-iyen. (PZ-Cigetore) Lahanaya içyağı katmayınca lezzetli olmuyor. Bozomota-şk’imik lu zams. Limci cari-şk’uni lu zeri ot’asen-i ? (PZ-Cigetore) Kızım lahanayı eziyor. Akşam yemeğimiz lahana ezmesi mi olacak ? Andğa ozaşate lu bzi. (PZ-Cigetore) Bugün ozaşa ile lahana ezdim. P’ap’uli-çkimik luşi cici p’ro3umt’u do imxort’u. (FN-Ç’anapet) Dedem lahananın dibini soyup yerdi. Nanak luşi ncumuz no3adams. (FN-Sumla) Annem lahananın tuzuna bakıyor (= tadıyor). Dido mtviri mtvaşi lupe mteli eiçvap’en. (AH-Borğola) Çok kar yağınca lahanalar tamamen çöküyor. → luyu, luu, lux’u


lu-duderi/ lu-dudeyi (AH) i. Sarğas lu-duderi ipxort’eşşi muşi k’ele lazut’işi mç’k’udi ek’ik’vançxums. (AH-Borğola) Teknede lahana yemeği yerlerken kendi tarafına mısır ekmeği doğruyor. (lu/ luyu/ luu) zeri, lu k’vaneri, lu-ncaxeri, (lu) mk’vaneri/ mk’vaneri, dudeyi, lux’u k’ank’eyi, lux’u zeri, lux’u k’vaneri


lu-ncaxeri (*)(FN ~ AH) i. Lahana ezmesi. Ar k’op’a lu-ncaxeri kogedvi. (FN-Sumla) Bir kepçe lahana ezmesi koy. Nanak lu-ncaxeriz mkveri elaçams. (FN-Sumla) Annem kaynayarak pişen lahana yemeğine azar azar un katıyor. Lu-ncaxerişi dido na-ren var-aç’k’omu do kogyut’alu. (AH-Borğola) Lahana ezmesinin fazla olanı yiyemedi ve bıraktı. Fetik sarğaz na-ren lu-ncaxeriz nuk’u yokaçams do doluç’k’omams. (AH-Borğola) Fethi teknedeki lahana ezmesini, ağzını üstünde tutarak yiyor. Nuk’u-xanumis lu-ncaxeri var-mo3’ons. (AH-Borğola) Ağzı hanım (= ağzına düşkün olan) lahana dövmesini beğenmiyor. [(*) Bu kelime lu-ncaxeriz, lu-ncaxerişi vs gibi biçimlerine sahip olduğundan dolayı çizgili olarak yazılması gerekmektedir.](lu/ luyu/ luu) zeri, lu k’vaneri, (lu) mk’vaneri/ mk’vaneri, dudeyi, lu-duderi, lux’u k’ank’eyi, lux’u zeri, lux’u k’vaneri


lubu (ÇM)(FN ~ AH HP ÇX) s. 1. Sulu olduğundan dolayı yumuşak. Suyu emmiş olduğundan dolayı yumuşak. T’ebi omcorasi oxup’un. İğvarasi lubu iyen. (ÇM-Ğvant) Deri güneşleyince (güneşte kuruyunca) büzülüyor. Islanınca yumuşak oluyorPuci-çkunişi yoğut’i p’anda lubu iven. (FN-Sumla) İneğimizin yoğurtu her zaman yumuşak, sulu oluyor. Mç’k’udi mkiminomt’işi 3’k’ayi dido kek’amabu. N3omi m3ika lubu divu-doren. (AH-Lome) Ekmek yoğururken suyunu fazla koyabildim. Hamur biraz yumuşak olmuş. Berez xurxi bareyi uğun. Lubu gyarepe xvala gyaşkven. (AH-Lome) Çocuğun boğazı şiştir. Sadece yumuşak yemekleri yutabiliyor. 2. (Sulu yemek normaldan daha çok) sulu. Nanaz, handğa na-gubu termoni dido lubu daxenu. (FN-Ç’anapet) Annem, bugün yaptığı termoniyi çok sulu yapabildi. → lulu


lugat’i/ lugati i. Lügat. [< Arp.] Sözlük. → sozluği


luği i. İncir. 1. İncir ağacı. Bere luği-fide celat’axuy. U3’vi do moy-ikumt’as. (AŞ-Ok’ordule) Çocuk incir fidesini kırıyor. Söyle de yapmasın. Avla-şk’imi msxuli, ombri ar-ti luği ceren. (AŞ-Ortaalan) Evimin kapı önünde armut, erik bir de incir dikilidir. Na-doborgi luğişşi ndali noxombu. (AŞ-Ortaalan) Diktiğim incirin dalı kurudu. Luğiş dişkaşi xurmali var-iven. (FN-Sumla) İncir odunundan kor (ve köz) olmaz. Luğiş parvi. (AH-Lome) İncir yaprağı. Luğişi x’a x3aperi var-t’as tina-ti manişa gilat’ruxun. (AK-Döngelli) İncir ağacının dalı çürük değilse bile çabucak kırılıyor. Çkimi ont’uleşi ortas luğişi nca gedgin. (AK-Döngelli) Bahçemin ortasında incir ağacı dikilidir. 2. İncir ağacının meyvesi. Xasani luğişi mcaşi tudendo golulut’aşa luği dudis goyolams. (PZ-Cigetore) Hasan incir ağacın altına geçerken incır başına düşüyor. Luğepe aras nok3ams do mitik var-imxors. (PZ-Cigetore) İncirler dalda çürüyor da kimse yemiyor. Doğanik k’ut’is luğite opşu. Jin-muşis eyot’ambams. (PZ-Cigetore) Doğan kutuyu incirle doldurdu. Üstüne yapıştırıyor. Moit’t’aşa luği komomiği. Lulupeşi ort’t’ay. (AŞ-Ortaalan) Gelirken incir getir. Yumuşaklarından olsun. Luği serentişi xayatiz omç’k’vinams. (AH-Lome) İnciri serenderin balkonunda kurutuyor.


luği-mca (AŞ-Ortaalan) i. İncir sütü. Minç’ç’a vrossi na-var-iyu luği-mcate ciktinen. (AŞ-Ortaalan) Siğil iyi olmamış incir sütü ile tedavi edilir.


luksi (ÇM ~ AŞ) i. Lüks. [< Lat.] Lüks lambası. Hava basınçlı bir çeşit petrol lambası. Emogi luksi nudvinamt’aşa isp’irto oxmaran. (ÇM-Ğvant) Lüksü ilk yakarken ispirto kullanırlar. Luksi tereği celadgun. Kociği do vogzat. (AŞ-Ok’ordule) Lüks rafta duruyor. İndir de yakalım.


luk’ma i. Lokma. [< Arp.] Ar luk’ma berek he didi luk’ma amidumers. (AH-Lome) Bir lokma çocuk, o kadar büyük lokma alıyor ağzına. → lok’ma

[sıfatsal deyim ar luk’ma : Bir lokma kadar küçük. Ufacık.] Oxarcak ar luk’ma bozos çarbiz boya golusume(r)s. (AH-Lome) Kadın bir lokma kızın dudağını boyuyor. Skiri-çkimi ar luk’ma bozok, çiçku-bere moikaçams do gale gamulun. (AH-Lome) Yavrum bir lokma kız, bebeği kucaklayıp dışarı çıkıyor. He didi langoniz ar luk’ma coğorişe aşkurinu. (AH-Lome) O büyük köpek bir lokma köpekten korktu. Ar luk’ma berez nuk’uz z*igara nudgin. (AH-Lome) Bir lokma çocuğun ağzında sigara var.


luk’na (PZ) i. Mum. → nukla; nuk’la; luk’una; mumi

[dey. (PZ) luk’na st’eri : Uslu. Kıpırtısız. Mum gibi.] Ali hişo islop’u ç’i luk’na st’eri diyu. (PZ-Cigetore) Ali öyle terbiye oldu ki mum gibi oldu.


luk’una (AH ~ HP ÇX)(AK) i. 1. Mum. 3’uk’ali gamixu-doren. 3’k’ari dobams. Luk’una mebunz*gipi. Daçxuriz mot-yodgam. (AH-Lome) Kazan delinmiş. Su akıtıyor. Bal mumuyla tıkadım. Ateşe koyma. 3’oxle oxorepes luk’unate bitanamt’it. (AH-Borğola) Geçmişte evlerde mumla aydınlanıyorduk. Luk’unas mevubaraşi meskirun. (AK-Döngelli) Muma üflediğimde sönüyor. 2. Mum ışığı. Elektriği meskiraşi luk’unaten dopxedu(r)t. (AK-Döngelli) Elektrik keslidiğinde mum ışığı ile oturuyoruz. → luk’na; nukla, nuk’la; mumi


lula (AH) i. Değirmende suyun fışkırması için ağaçtan yapılan aparat. Handğa karmat’eşe bidi do menz*giperi lulas 3xik’epe kogamabiği. (AH-Borğola) Bugün değirmene gittim de tıkalı aparattan çalı çırpıları çıkarttım.


lulu (ÇM ~ AŞ) s. ve i. Sulu olduğundan dolayı yumuşak. → lubu. I. s. Cari lulu mot i ? (ÇM-Ğvant) Ekmeği neden yumuşak yaptın ? Lulu carişi elemik’vat’i. (AŞ-Ok’ordule) Yumuşak ekmekten bana kes. Nana-şk’imi na-u bureğişi k’ork’ot’i lulu iyu. (AŞ-Ok’ordule) Annemin yaptığı Laz böreğinin muhallebisi sulu oldu. K’ork’ot’t’i dido lulu iyu. (AŞ-Ortaalan) Muhallebi çok yumuşak oldu.

II. i. Moit’t’aşa luği komomiği. Lulupeşi ort’t’ay. (AŞ-Ortaalan) Gelirken incir getir. Yumuşaklarından olsun.


lulu-bere (FN) i. Bebek. Aşi ndğaneyi lulu-bere (ya da : ağne bere). (FN-Ç’anapet) Altı günlük bebek. berena; çiçku-bere


lulvoni (ÇM) s. Yeni doğum yapmış olup iyi süt veren (evcil hayvan). Ayşe jur lulvoni puji kuyonun. (ÇM-Ğvant) Ayşe’de iki iyi süt veren (= yeni doğum yapmış, verimli) ineği var. Ayşe ar lulvoni do ar muzimare puji anç’valen. Hinite k’at’uği ikuy. (ÇM-Ğvant) Ayşe’nin bir iyi süt veren bir de sütü azalan inek sağılıyor. [Ayşe] onlar ile peynir, yağ vs yapıyor. → manç’vale


lumci (AŞ ~ HP) z. Akşam. Ali na-k’vatu dişk’ape 3’ale celiğu. Huy hey ok’oduy. Lumci moxtasen. (AŞ-Ok’ordule) Ali kestiği odunları aşağıya indirdi. Şimdi orada bir araya koyuyor. Akşam [yine] gelecek. Ğoma lumci mtviriş bulti steri xoşk’ak’ali mtu. (FN-Sumla) Dün akşam kartopu iriliğinde dolu yağdı. Ğoma lumci ç’anda çkuneburi ixenu. (AH-Lome) Dün akşam(ki) düğün bize göre (= geleneğimize göre) yapıldı. Lumci dudeyi mebok’idam. Gyayi mot-ipxort. (AH-Lome) Bu akşam dudeyi yapıyorum. Yemek yemeyin. Ğoma lumci dido xon3u. (AH-Lome) Dün akşam çok gök gürledi. Hasanik, handğa doxedu do lumci şak’iz tiz mt’iri it’işinu. (AH-Borğola) Hasan, bugün oturup akşama kadar başından bit ayıkladı. Ğoma lumci dido donoç’k’inde bort'it. (HP-P’eronit) Dün akşam çok yorgunduk. → limciII (PZ ~ ÇM)(AK)(ÇX)


lumcineri (AŞ ~ HP) s. Akşamki. Pucepez lumcineri seriniz omcu k’ai u3’onan. Ala ma oxoşe bulut’aşa gzaz gemilumcun. (AH-Lome) Hayvanlar akşam serinliğinde otlamayı seviyorlar. Ama ben eve gidene kadar yolda karanlığa kalıyorum. K’işiz lumcineri mja sabayleneri mja k’ala ok’in3’oren. (AH-Lome) Kışın akşamki süt sabahkiyle birlikte aynı kaba süzülür. → limcineri; akşamineri


lumcişa (AŞ ~ HP) [< lumci + s.-e. -şa] z. Akşama kadar. Nak’k’u 3’ana on iri ndğa sabaxtan lumcişa biçalişamt. Ar defa tatilişa gamaft’aten. Cunaxxi var-on. (AŞ-Ortaalan) Kaç senedir sabahtan akşama kadar çalışıyoruz. Bir kere tatile çıkacağız. Günah olmaz. Kçinik ndğa lumcişa ntxiri goşigams. (FN-Sumla) Kocakarı gün akşama kadar fındık seçiyor. Berepez Lumcişa ordo oxoyişa moxtit ma do çinadveri miyonun. (FN-Sumla) Çocuklarıma “Akşam erkenden eve gelin” diye tembihliyim (söyledim ve sürekli söylüyorum). Ngenepe ok’op’3’k’it do lumcişa mutu uç’k’omu mğoruman. (AH-Lome) Danaları ayırdık da akşama kadar bir şey yemeden bağırıyorlar. Mustava lumcişa oxoyiz kogeşaxen do soti va-ulun. (AH-Lome) Mustafa akşama kadar evde boş oturup bir yere gitmez. K’occa berek lumcişa gzaz cgiyalams. (AH-Lome) Kocaman çocuk akşama kadar yolda koşuyor. Dadik lumcişa avliz gelaxen do ntxiri k’ak’alums. (AH-Lome) Yaşlı kadın akşama kadar evinin önündeki bahçede oturup fındık ayıklıyor. Ceketişi mxuciz na-gez*in t’ela m3ika t’eni ren. Lumcişa mjoras gyok’idana ancaxi goşaskurun. (AH-Lome) Ceketin omuz arasındaki tela biraz nemlidir. Akşama kadar güneşe asarsan ancak kurur. P’ap’ulis lumcişa musafi xez elokaçun. (AH-Lome) Dedemin akşama kadar Kur’an koltuğunun altındadır. Lumcişa gale na-istenan berepe oxorişe t’oleperi mulunan. (AH-Borğola) Akşama kadar dışarıda oynayan çocuklar eve kirli geliyorlar. → limcişa


lumciz (AH) z. I. Akşam. Alik lumcişa umoşvacinu içalişams. Lumciz oxoşe moxtimuşe menceli var-aven. Bageniz go3’it’k’omers do dincirs. (AH-Lome) Ali akşama kadar dinlenmeden çalışıyor. Akşam eve gelmeye gücü kalmıyor. Bitap düşüp kulübede yatıyor. → limciII, lumci

II. Akşam üstü. Lumciz ordoci çkunde keşaxtit. (AH-Lome) Akşam üstü erkence bize çıkın. → limcerişi; dolumcerişi


lumcun (FN ~ AH) øø e.f. Akşam oluyor. Va-lumcaşa nanak k’omşişi berepe oxori-nişişa mek’olapams. (FN-Ç’anapet) Akşam olmadan annem komşu çocuklarını evlerine gönderiyor. P’ap’uli lumcurt’aşa nek’laşi ogine go3’adgitun edo mzuğaz o3’k’en. (FN-Ç’anapet) Dedem akşam olurken kapının önünde duruyor ve denizi seyrediyor. Da-çkimik, lumcurt’aşa nanaz gale geyarçalez na-gyubğurt’u lazut’i oxoyişa amutoramz. (FN-Ç’anapet) Kız kardeşim, akşam olurken annemin çarşaf üstünde dışarda duran mısırı sürükleyerek eve alıyor. Lumca şkule kçinik nek’naz golut’k’oçams. (FN-Sumla) Akşam olunca yaşlı kadın kapının mandalını sürgüler. Alik lumcaşi k’oçepe çkunde komok’ut’alams. (AH-Lome) Ali akşam olunca adamları bize salar (= Ali insanları başından savıyor). Eminez xvala aşkurinen. Lumcaşi nek’na doloxendon golumers do heşşo doxedun. (AH-Lome) Emine yalnız korkuyor. Akşam olunca kapıyı içerden kilitliyor ve öyle oturuyor. Eminek va-lumcaşa nek’naşi surgi golut’k’omers. (AH-Lome) Emine akşam olmadan kapıyı sürgülüyor. Lumcaşi germapez mky’apupek ouruz gyoç’k’aman. (AH-Borğola) Akşam olunca dağlarda çakallar ulumaya başlar. → limci diyen; seri diyen; dolumcun, dolumcuy; iseren


luu (AŞ) i. Lahana. [Karalahana (= koyu yeşil lahana)] Livadi na-doborgit luupe ç’umanişi domzgudey. (AŞ-Ok’ordule) Bahçeye ektiğimiz lahanalar sabahleyin filizlendi. Ozaşete luu bzum. (AŞ-Ok’ordule) Ahşap mablak ile lahana eziyorum. Luu p’rin3’i ek’ubğay. (AŞ-Ok’ordule) (Yemek pişirmede yarı mamul durumda olan) lahanaya pirinç ekliyor. Nana-şk’imi tencere luu-pavri cosvaray. (AŞ-Ok’ordule) Annem tencereye lahana yaprağı seriyor. Nusa luu no3aday do xolo uncumeli axenen. (AŞ-Ok’ordule) Gelin lahanayı tadıyor da yine de tuzsuz yapabiliyor. Doğani luu-tasi 3’ari gobay. (AŞ-Ok’ordule) Doğan lahana tohumuna su döküyor. Bozomota-şk’imi luu zuy. Seri na-pşk’omaten luu zeri on-i, p’eya ? (AŞ-Ortaalan) Kızım lahanayı eziyor. Akşam yemeğimiz lahana ezmesi mi, acaba ? Luu nobana cici unt’ali. (AŞ-Ortaalan) Lahana yemeği yapacaksan içine cici karıştır. → lu, luyu, lux’u


luveri (ÇX) i. Silah. Tabanca. Luveriten mo-ister. Dot’k’va3’un. Berepes komoxvadun. (ÇX-Çxalazeni, TM) Silahla oynama. Patlar. Çocuklara isabet eder. → dok’anaşe, dok’anaşa, donk’anaşe; p’ara; ot’oçape, ot’oçaşe/ ot’oçaşşe; livori; t’abanca; ostomiloni


lux’u (HP ~ ÇX)(AK) i. Lahana. [Karalahana (= koyu yeşil lahana)] Lux’u gyotasams. (HP-P’eronit) Lahana tohumunu ekiyor. Lux’u k’irzaten ar saat’i k’ayi ncaxare. (HP-P’eronit) Lahanayı k’irza ile bir saat iyice döveceksin. Bozo-çkimik lux’u k’ank’ums. Limcineyi gyayi galiba lux’u k’ank’eyi ivasen. (HP-P’eronit) Kızım lahanayı eziyor. Akçam yemeği galiba lahana ezmesi olacak. K’ulani-çkimik lux’u zaps. Amseri gyari lux’u zeri ix’vasunon-i ? (ÇX-Çxalazeni, TM) Kızım lahanayı eziyor. Akşam yemeyimiz lahana ezmesi mi olacak ? Alimoni lux’u xili ix’ven. (ÇX-Makret) Kuyrukyağı ile lahana iyi olur. Niyazik lux’u k’vaneri tencereşen dilimxors. (AK-Döngelli) Niyazi lahana ezmesini tencereden yiyor. Doğanik lux’us ç’k’idi duluk’ançxeps do oxogibups. (AK-Döngelli) Doğan lahana yemeğine ekemk ufalıyor da o şekilde bir arada ğişiriyor. Ont’ules çiçxu çiçxu lux’u miğun. (AK-Döngelli) Bahçede taze taze lahanam var. Lux’u-xarxaşi alimaten k’ai ixonen. (AK-Döngelli) Haşlama lahana yemeği içyağı ile iyi yapılır. → lu, luyu, luu


luyu (ÇM) i. Lahana. [Karalahana (= koyu yeşil lahana)] P’anda luyu nobay, muç’o luyuşi aşk’va muti var-iyen. (ÇM-Ğvant) Lahanadan başka bir şey olmazmış gibi hep ezme lahana pişiriyor. Luyu-jiji bcibar. (ÇM-Ğvant) Lahana saplarını haşlayacağım. 3’ari dvoxarxalinu. Huy luyu ek’ubğay. (ÖM-Ğvant) Suyu kaynattı. Şimdi (suyun) içine lahana döküyor (ekliyor). Luyu şveni var-uk’ati-i, k’vana var-ayen. (ÇM-Ğvant) Lahanaya içyağı katmayınca lezzeti olmuyor. Ali luyu şk’omasi eyamğoren. (ÇM-Ğvant) Ali lahana yeyince geğiriyor. Ayşe luyu do şveni aroğverda ok’ocibuy. (ÇM-Ğvant) Ayşe lahana ile içyağını birlikte haşlıyor (= pişiriyor). Ayşe luyu gondğvaruy. (ÇM-Ğvant) Ayşe lahanayı (ezerek) karıştırıyor. # İni car luyu şk’ala / Cent’u3’eri mca şk’ala / Mpalu cari pşk’omik’o / Emine-şk’imi şk’ala. (ÇM-Ğvant) Soğuk ekmek lahana çorbası ile / Katı bulamaç süt ile / Yavan ekmek yeseydim / Emine’m ile. → lu, luu, lux’u