M m Bu sözlükte kullanılan Laz alfabesinin 20’nci harfi. Dudaksıl kapantılı genzel konson (*) fonemi gösterir. [(*) Konson, halk dilinde yanlışlıkla “sessiz” denir. Bazılarına göre “ünsüz”. Lazca fonetiği ve fonolojisinde tek başına hece oluşturamayan fonemi ifade eder.] Lazcada bu fonem, kelime başında sessiz konson önünde bulunduğunda sessiz, başka yerlerde ise sesli olarak telâffuz edilir. Uluslararası Fonetik Alfadesi’nde sesli ise [m] şeklinde, sessiz ise köşeli parantez içine m harfi altına ufacık yuvarlak konarak yazılır.


ma[1]/ man (*)(PZ ~ HP), man (ÇX)(AK) [(*) PZ-ÇM-AŞ-FN-AH diyalektlerinde man biçimi ancak man do “benimle” deyiminde gözlemlenir. HP diyalektlerinde ise bu deyimin dışında da sıklıkla kullanılır.] ş.zm. Ben.

aps.-erg.-dat.-lok. ma/ man : 1. aps. Ben. Beni. Man do Xasani noğaşa bile vidit. (PZ-Cigetore) Benimle Hasan çarşıya birlikte gittik. Ma si iri ora cuma st’eri mazin. (AŞ-Ortaalan) Ben seni her zaman kardeş gibi görürüm. Encami man-ti aya dulyaşen xomiaçkini. (AK-Döngelli) En sonunda ben de bu işten nefret ettim. Xasanik man do Orxani k’ayi mo-vix’opurt’at diye mikişturupan. (ÇX-Çxalazeni, TM) Hasan benimle Orhan’ın aramız iyi olmasın diye kışkırtıyor. Sin mundes-ti-na ida, man-ti emmaxtis vidaun. (ÇX-Çxalazeni, TM) Sen ne zaman giderse ben de o zaman gideceğim.

2. erg. Ben. Ma xaciz xorşa kelebu3oni. (AH-Gidreva) Ben fasulyenin yanına sırık diktim. Man daçxeri vogzi. Ama cumadi-çkimi-ti 3’k’ariten xonoskirinaps. (AK-Döngelli) Ben ateşi yaktım. Ama amcam da su ile söndürüyor. Man emus mevoci3’ap. (ÇX-Çxalazeni, TM) Ben onu alaya alıyorum.

3. dat. Ben. Bana. Benim. Ma Lazeburi oxap’arinu demigurumun. (PZ-Cigetore) Benim Lazcayı öğrenmişliğim var. Am 3’inek’i ma didi max’ven. (HP-P’eronit) Bu çorap bana büyük gelir. Man dido mçxurepe mix’onun. (AK-Döngelli) Benim çok koyunum var. Babak man hiç var-memisimins. (ÇX-Çxalazeni, TM) Babam beni hiç dinlemiyor.

4. (FN-Ç’anapet) lok. (*) Mteliz ma dulya dulamz. (FN-Ç’anapet) Herkesin işi bana düşer. [(*) Şahıs zamirlerinin lokatif durumu istisna olarak pek nadiren gözlemlenir. Ayrıca dulams fiili Arhavi diyalektlerinde AD.Dir hareket fiilidir. → dulams[B]]

pos.-gen. (PZ ~ AŞ) şk’imi/ şk’im : Benim. 1. pos. [şk’imi + s.-e.] Sevda-şk’imi ona doloxendo şkimi şeni gamixvalen. (PZ-Apso) Sevgilim tarladan benim için (= bana haber vermek için) öksürüyor. Ham 3’endeç’i şk’imi şeni opşa morderi on. K’uçxeşa gamamolun. (PZ-Cigetore) Bu çorap benim için çok büyük. Ayağımdan çıkıyor. Ali şk’imi şk’ala vrosi mo-iyert’ay deyi Xasani nup’izmay. (ÇM-Ğvant) Hasan Ali’yi benimle iyi olmasın diye kışkırtıyor. Şk’imi şeni dido ixvami. (AŞ-Ortaalan) Benim için çok dua et.

2. gen. a. [şk’imi + isim] Şk’imi urz*enişi ç’embape opşa mçxu on. (PZ-Cigetore) Benm üzümün salkımları çok kalındır. Şk’imi emice k’inçi p’3’amare deyi txombuşi mcaşi k’ap’ulas komok’axedu. (PZ-Cigetore) AmcamKuş vuracağımdiye kızılağacın arkasına saklandı. Şk’imi oxorişi jilendo ombri-mşk’vela dorgun. (PZ-Cigetore) Benim evin yukarısında erik fidanı dikilidir. b. [isim + -şk’imi] Ar p’ut’ucişi ğuni a 3’ulu ok’ixu do p’ap’u-şk’imik hus duzanasen. M3ika uk’ayi xolo sva-muşis dodvasen. (PZ-Cigetore) Bir arı kovanı kısmen bozulmuştu. Dedem şimdi düzeltiyor. Az sonra yine yerine koyacak. Porça-şk’imi nek’na şk’ala celvobun. (ÇM-Ğvant) Gömleğim kapının yanında asılıdır.

c. [şk’imi/ şk’im] Benim. Benimki. Hamdo cemtumani iri şk’im on. (PZ-Cigetore) Bundan aşağıya [bulunan arazi] hep benimdir. Cemalik sotinuri dişk’alepe ok’uk’açams doİri şk’imi onya it’us. (PZ-Cigetore) Cemal ne var ne yok bütün odunları (= herkesinkini kendine) topluyor veHepsi benimdiyor. Nek’na şk’ala na-celvobun porça şk’im on. (ÇM-Ğvant) Kapının yanında asılı olan gömlek benimkidir. Kva vot’omart’aşat şk’imi golut’oçay. (ÇM-Ğvant) Biz taş atarken benimkini geçiyor (= benimkiden öteye, daha uzağa atıyor). Sk’ani 3’una şk’imişi şk’ala dada n. (ÇM-Ğvant) Senin ağrın, benimkinin yanında oyuncak. Ali juma-muşiMaroni na-p’ç’opaten k’inçi sk’ani on. Majurani na-p’ç’opaten k’inçi şk’imi on.u3’u. (ÇM-Ğvant) Ali kardeşineİlk yakalacağımız kuş senin. İkinci yakalacağımız kuş benim.” dedi. Hantepe hintepe şk’imi on. (AŞ-Ortaalan) Buraları oraları benimdir.

pos.-gen. (FN ~ ÇX) çkimi/ çkim : Benim.

1. pos. [çkimi/ çkim + s.-e.] Nam oxorcas çkimi steri dulya axenen ? (AH-Lome) Hangi kadın benim gibi iş yapabilir ? Karmat’eşi 3’k’ari kvaten mebun3’oram do mok’obut’alam. Çkimi şkule ar mintxa mulun. Svareyi kvape doloxums do igzals. (AH-Lome) Değirmenin suyunu taşlarla kapatıp getiriyorum. Benden sonra birisi geliyor. Dizilmiş taşları bozup gidiyor. Alik çkimi k’ala dulyaz kogyoç’k’ams. Ala ma bigzalaşi xvala doskidun do guri gyak’vaten. (AH-Lome) Ali benimle işe başlıyor. Ama ben gidince yalnız kalıyor ve hevesi kesiliyor. Çkim k’ala ot’aik’uş golaxtina miz axenen ? (AH-Lome) Benimle koşmaya kim yarışabilir ? Cemalişi cumaşe bidaşiK’ai gi3’onsya do çkimi şeni k’vali t’ağanums. (AH-Borğola) Cemal’ın kardeşine gidince Hoşuna gidiyordiye benim için peynir tavalıyor.

2. gen. a. [çkimi + isim] Xasanişi k’uçxe çkimi k’uçxeşen mçire ren. (AH-Lome) Hasan’ın ayağı benim ayağımdan geniştir. Ar dostibi ! Skani nena do çkimi oğarğalu kuxuint’alen. (AK-Döngelli) Bir sus ! senin sözlerinle benim konuşmam karışıyor. Xasani çkimi amaris doskidu. (ÇX-Çxalazeni, TM) Hasan beni dinlemiyordu da bana muhtaç oldu. b. [isim + -çkimi] Bere-çkimik k’ai nenaten a şvaciz moğerdun. (AH-Borğola) Çocuğum tatlı sözlere bir anda kanıyor. Mota-çkimiz şalvari kamabokuni. (AH-Borğola) Torunuma şalvar giydirdim. K’ulani-çkimik lux’u zaps. Amseri gyari lux’u zeri ix’vasunon-i ? (ÇX-Çxalazeni, TM) Kızım lahanayı eziyor. Akşam yemeyimiz lahana ezmesi mi olacak ? Coğoyi-çkimi domiç’amues. (ÇX-Makret) Köpeğimi zehirlemişler. c. [çkimi] Benim. Benimki. Ham orapez nena do muzik’i-muşi çkimi na-ren ağne t’rağudape bikom. (FN-Ç’anapet) Bu arada sözleri ve müziği bana ait olan yeni şarkıları yapıyorum. K’va kçe na-ren xoci çkimi ren. (FN-Sumla) Alnı beyaz olan öküz benimkidir. Mişi k’uçxe ç’ut’a ren ? - Çkimi ç’ut’a ren. (AH-Lome) Kimin ayağı küçüktür ? - Benimki küçük.

dir.-abl. (PZ) şk’iminde/ şk’imde/ şk’imda, (ÇM ~ AŞ-Ok’ordule) şk’imda, (AŞ-Ortaalan) şk’imde/ şk’imda : Bana. Benden. a. [direktif işlevli ] Ham ndğalepes miti şk’imda var-mulun. (PZ-Cigetore) Bu günlerde kimse bana gelmiyor. Vit-do-xut defa degi3’vi ç’i şk’imda ela. (PZ-Cigetore) On beş kez dedim ki bana gel. Da-şk’imi şk’imda mulun. (PZ-Cigetore ~ AŞ-Ok’ordule) Kız kardeşim bana geliyor. Şk’imda k’ale ot’oçi. (ÇM-Ğvant) Bana doğru at. Şk’imde k’ale konanç’i. (AŞ-Ortaalan) Bana doğru yanaş. Şk’imda nanç’i. (AŞ-Ortaalan) Bana yanaş. Bere-şk’imi şk’imda va-mulun. Nana-muşi nabiray. (AŞ-Ortaalan) Çocuğum bana gelmiyor. Annesini oynatıyor.

b. [ablatif işlevli] Dudis xavinoba mogalasna şk’iminde mo-gişk’ut’as. (PZ-Cigetore) Başına kötülük gelirse benden diye bilmeyesin. Memet’i şk’imda t’obun. (PZ-Cigetore) Mehmet benden saklanıyor. Ali ar-jur ndğaşi doloxe şk’imda çitun. (PZ-Cigetore) Ali bir iki gün içinde benden kurtuluyor. Şk’imda mo-k’o3’ogazdert’ay. (ÇM-Ğvant) Benden çekinme Him şk’imde vrossi mekosuy. (AŞ-Ortaalan) O benden iyi siliyor.

dir. (FN) çkimda/ çkimde, (AH) çkimde, (HP ~ ÇX)(AK) çkimda : Bana. Bana doğru. Bana karşı. Fadime çkimda guri moxtimeri ren. (FN-Ç’anapet) Fatma bana küskündür. Annez çkimda guri muxtu. (FN-Ç’anapet) Annem bana küstü. Doğanik çkimda kuski ot’k’omels. (FN-Sumla) Doğan bana tekme atıyor (ama tekme bana isabet etmiyor). Goxtare goxtare do na çkimda gegalasen. (FN-Sumla) Gezeceksin gezeceksin de (her halde yine) bana muhtaç olacaksın. İxi 3’alendon çkimde k’ele bars. (FN-Sumla) Rüzgâr aşağıdan bana doğru esiyor. Nanak p’andaUgyareli boretya do berepez çkimde obgarinapams. (AH-Lome) Anne her zaman “Açız” diye çocukları bana ağlattırıyor. K’at’a bidaşi XasanikOxori var-emaç’opezya do oxorca-muşi çkimde obgarinapams. (AH-Lome) Her gittiğimde HasanEv alamadıkdiye karısını bana ağlattırıyor. Çkimde skanden met’i çkar miti var-mulun. (AH-Lome) Bana senden başka kimse gelmiyor. Çkimde iriz dulya dulams. (AH-Lome) Herkesin işi bana düşer. K’oçikBiçinom-i ?” ya do çkimde k’ele mok’i3’k’en. (AH-Borğola) AdamOnu tanıyor muyum ?” diye başını çevirip bana doğru bakıyor. ÇkimdaHomoxtiçkva tkvas. (AK-Döngelli) BanaGeldesin. Noğas mendraşen ar k’oçi doviçini. Coxo-muşi var-gumaşinet’u. Ama muk çkimda moxtu do selami momçu. (AK-Döngelli) Çarşıda uzaktan bir adamı tanıdım. Adını hatırlamıyordum. Ama kendisi bana gelip selam verdi.

abl. (FN ~ ÇX) çkimden : Benden. Çkimden met’a iri noğaşa geilu. (FN-Sumla) Benden başka herkes çarşıya indi. Xasani çkimden monk’a ren. (FN ~ AH) Hasan benden (kilo olarak) ağır basıyor. → çkimişen


ma[2] (PZ), (FN ~ HP ÇX) s.a.e. Diye. Dedim. [Sırf birinci şahsın söylediği sözün arkasına konarak kullanılır.] [(PZ) ma yerine ya edatı da kullanılır.] [(ÇM ~ AŞ)(AK) ma edatı kullanılmaz. Onun yerine ya edatı kullanılır.] ≠ ya, şo, çkva[3]

A. [ma] I. Dedim. a. (FN ~ AH) [ma-şa] Ben dediğimde. Ben derken. Toliz mu gağoduma-şaBerek gemçuya. (FN-Ç’enneti) “Gözüne ne oldu ?” dedim kiÇocuk bana vurdudedi. Na-doborgi uşkuriXomasenma-şa skidun. (AH-Borğola) Diktiğim elma ağacıKuruyacakdiye ben derken yaşadı. b. (AH-Borğola) [ma-şi] Ben derken. Ben dedim ama. Oxrişe amapta ma-şi suserişi nk’ola var maz*iru. (AH-Borğola) Eve gireyim derken kilidin anahtarını bulamadım. Memet’izSaat’i nak’o ren ?” ma-şiJur do gveriya mi3’u. (AH-Borğola) Mehmet’e Saat kaçtır ?” dediğimdeİki buçukdedi.

II. Diye. Nanak Saat’i nak’o ivu ?” ya do mk’itxuşiSaat’i jur do gveri divuma bu3’vi. (AH-Borğola) AnnemSaat kaç oldu ?” diye sorduğundaSaat iki buçuk oldudedim.

B. [ma do] Diye. Ma himus xepe mot-usum ma do cepçinadvi. (PZ-Apso) Ben ona elini sürme diye tembih ettim. “Var-ipelenma do p’t’axat’t’işadixmarinenma do mebaşkvi. (FN-Ç’enneti) “Bir şeye kıllanılmazdiye kırıyordum kitekrar kullanılırdiye vazgeçtim. Heyaz xe mot-usumel ma do dopçinadvi. (FN-Sumla) Ona elini sürme diye tembih ettim. Oxoris var-gamaxtare ma do çinadveri miyonun. (FN-Sumla) Evden çıkmayacaksın diye tembih etmişliğim var. Aliz mot-uluma do hak’o dopçinadvi. Ala xolo gedgitu do igzalu. (AH-Lome) Ali’ye gitmediye bu kadar tembihledim. Ama yine tutup gitti. Soğanik do dixa-makvalik mtelli k’ik’ili keliğu-dort’un. “Va-ixmarenma do bot’k’oçi. (AH-Lome) Soğan ve patates hep filizlenmişti. Kullanılmaz diye attım. MaLazut’i mkvazma do pçumer. Alik 3’k’ayi nuk’vatams do karmat’e dodginams. (AH-Lome) Ben mısır bitsin (= öğütülsün) diye bekliyorum. Ali suyu kesip değirmeni durduruyor. İsmet’iz dido buktamXvala mep’ç’opama do. Ala xvala soti var-ulun. Dulyaz gamulut’aşi-ti k’aabaluğiz ant’alen do oxoşe ulun. (AH-Lome) İsmet’i çok kolluyorum, yalnız yakalamak için. Ama yalnız bir yere gitmiyor. İş çıkışında da kalabalığa karışarak gidiyor. “Mundes moxtasen ?” ma do tolepe mot’axeri bi3’k’er. (AH-Lome) “Ne zaman gelecek ?” diye yorgun gözlerimle bakıyorum. Mç’k’udi diç’u. AlaK’ayi goşam3xvasma do var-gamabiği. (AH-Lome) Ekmek pişti. Amaİçi iyicene pişsindiye çıkarmadım. Xop’eşi dokaçaleMogvala ivasma do gop’azum. (AH-Borğola) Küreğin sapınıYuvarlak olsundiye etrafını yontuyorum. Terziz porça miç’az ma do dobandvi. (AH-Borğola) Terziye bana gömlek diksin diye ısmarladım. 3’oxle ncaşenOrdo geptama do me3’ebantxert’i. (AH-Borğola) Eskiden ağaçtan Erken ineyimdiye atlardım. Berek na-şirşolu gyari mot-gondunut’az ma do ma op’ç’k’omi. (AH-Borğola) Çocuğun karıştırdığı yemeği kaybolmasın diye ben yedim. Puci goğoberi ntxirepunaşe boyonaşi Mcvazma do oxobuşkumer. (AH-Borğola) İneği etrafı çeperli fındıklığa götürünceOtlasındiye serbest bırakıyorum. Na-bikomt dulyaXilli ivasma do dido biçalişam. (AH-Borğola) Yaptığımız işDoğru olsundiye çok çalışıyorum. Cavitis şekeri unt’u. “Şekeri k’ayi varenma do k’erk’eli ebuç’opi do xes mepçişi işumu do k’erk’eli go3’onk’anu. (HP-P’eronit) Cavit şeker istiyordu. “Şeker iyi değildiye (ben düşündüm ve) ona simit alıp eline verdiğimde kızıp simidi uzağa attı.


maana (PZ)(AH) i. [♦ dey. maana gorums (PZ)(AH): Bahane arıyor.] Xasanik Dulyaşa mot-vulut’adeyi maana gorums. (PZ-Cigetore) Hasanİşe gitmeyeyimdiye bahane arıyor. K’oçik p’anda k’abğa şeni maana gorums. (AH-Lome) Adam her zaman kavga çıkarmak için bahane arıyor. → mayana k’orobuy; e3’agorumsII; 3’iloğma k’orobuy


maarani (AH-Borğola) s. Birinci. Dorçinuşi ç’işinas Memet’i maarani ivu. (AH-Borğola) Koşu yarışında Mehmet birinci oldu. → maaroni; aroni, maroni; artani; [ilk] sift’eneri; emogindeni; moç’k’a; iptineri, iftineri


maari (ÇM ~ AŞ) i. Su kurbağası. → mayare, ma(y)i, max’ax’i; ≠ poxo, paxara, mcvabu, mjvabu


maaroni (PZ) s. Birinci. Ma nana-şk’imişi maoroni bere-muşi vore. (PZ-Cigetore) Ben annemin birinci çocuğuyum. → aroni, maroni; artani; maarani; [ilk] sift’eneri; emogindeni; moç’k’a; iptineri, iftineri


maaşani (PZ)(AH-Borğola) s. Altıncı. Xasanisi maaşani bere-muşi doğuru. (PZ-Cigetore) Hasan’n altıncı çocuğu öldü. Batumişa maaşani fara bidi. (AH-Borğola) Batum’a altıncı defa gittim. → aşineri; maşitani; aşitani; aşoni


maaşi (FN) i. Maaş. [< Arp.] Baba-muşiş maaşi go3’uğams do upareli amut’alams. (FN-Sumla) Babasının maaşını zorla alıyor ve parasız bırakıyor. → meaşi


maaşineri (PZ) s. Altıncı. Xasanisi maaşineri bere-muşi doğuru. (PZ-Cigetore) Hasan’n altıncı çocuğu öldü. → maaşani; aşineri; maşitani; aşitani; aşoni


maben[1] (AŞ ~ FN-Ç’anapet) AD har.f. Birinin sırtına çıkıyor. Brinin sırtına biniyor. Komomabi. (AŞ) Sıtıma çık. Komogaba. (AŞ) Senin sırtına çıkayım. Kommabu. (AŞ) Onun sırtına çıktı. Bere nana-muşi k’ap’ula maben. (AŞ-Ok’ordule) Çocuk annesinin sırtına çıkıyor. Mo-momaber. Ma si var-emazden. (AŞ-Ortaalan) Sırtıma çıkma. Ben seni taşıyamam. Da-çkimişi berez nana-muşiz k’ap’ulaz maben. (FN-Ç’anapet) Kız kardeşimin çocuğu annesinin sırtına yapışıyor. [◘ eşb. aben fiilinin 3.tek.ö.1.dat.tüm. biçimi] → mvaben[1]; mak’idenI


maben[2] (AŞ ~ AH) AD har.f. Sıvı [aps.] beri tarafa birinin [dat.] üzerine dökülüyor. Ali ! 3’arişi xortumi ik’atali. Hey gvobam. Hay maben. (AŞ-Ok’ordule) Ali ! Suyun hortumuna dikkat et. Oraya döküyorsun. Buraya sıçrayıp dökülüyor. Alişi xut 3’aneyi bozok baba-muşiz meşlep’eten 3’k’ari uğamt’aşa maben. (FN-Ç’anapet) Ali’nin beş yasındaki kızı babasına bardakla su götürürken üstüne dökülüyor. Hekşen go3’oxti ! Badana busumer. Komogabasen. (AH-Borğola) Oradan çekil ! Badana sürüyorum. Üzerine sıçrar (= dökülür). 3’k’ari momabu. (AH-Borğola) Üstüme yere paralel hareketle ön tarafıma su döküldü. [◘ eşb. aben fiilinin 3.tek.ö.1.dat.tüm. biçimi] → mvaben[2]


mabğen[1] (FN-Ç’anapet) AD har.f. Dolu, toprak vs katı cisim [aps.] duvara ya da cama [dat.] serpiliyor. Xoç’k’ak’ali oxoyişi nek’laz mabğen. (FN-Ç’anapet) Dolu evin kapısına serpiliyor. Boldizerik gza gelakosumt’uşa let’a oxorişi darabas komabğu. (FN-Ç’anapet) Dozer yolu açarken toprak evin duvarına serpildi (= döküldü).


mabğen[2] (AH ~ HP)(AK) AD har.f. Birine ait [dat.] bir şey [aps.] köreliyor. Kesmez oluyor. Xerxiz k’ibiri mabğu-doren. Babak m3ika eğe gyusumers. (AH-Lome) Testerenin dişleri körelmiş. Babam biraz eğe vuruyor. Xamite didi nca mot-yazum. Nuk’u mabğasen. (AH-Borğola) Bıçakla büyük ağacı yontma. Ağzı körelecek. Arguni kvaşa geçina p’ici mabğen. (AK-Döngelli) Baltayı taşa vurursan ağız kısmı kesmez hale gelir. Aya xamis k’ibiri xomabğeen. (AK-Döngelli) Bu bıçağın ağzı (= dişleri) körleşmiş. → cimp’iren; moişalen; mvabğen; + mubğams/ mubğaps

[dey. k’ibiri mabğen (AH) : Birinin dişleri kamaşıyor, ekşi bir şeyden uyuşup tedirginlik veriyor.] K’ibiri momabğu. (AH-Lome) Dişlerim kamaştı.


macida (PZ ~ ÇM) i. Sofra. Ayşe na-var-aşvasen 3’ari macida tudendo e3’vobay. (ÇM-Ğvant) Ayşe içemediği suyu yemek sofrasının altına döküyor. Ali macida k’o3’udgun. Cari var-uğun. (ÇM-Ğvant) Ali’nin önünde sofra kurulu. Ama ekmeği yok. → sofra, sufra, suffa


maçi i. Maç. [< Fra. < İng.] Ğoma na-vit bilardo-maçis mi geicginu ? (AH-Lome) Dün yaptığınız bilardo maçında kim yenildi ?


maçiçkinen (AH) DA hal f. [fb.{mo-}] I. Arzu ediyor. He mskva m3xulizKogebak’ibiraya do momaçiçkinen. (AH-Borğola) O güzel armuduIsırayımdiye iç geçiriyorum (= arzu ediyorum). Germaşe eşaptaşi iriİiihuhuhuhuuu !” ya do zori gamamğorinu momaçiçkinen. (AH-Borğola) Dağa çıktğımda hep İiihuhuhuuuudiye hızlı bağırmak içimden geliyor.

II. Tahrik oluyor. Alişi p’aramitişe Osmani dido işumen. Z*iraşi Ar k’ayi dobaxaya do maçiçkinen. (AH-Lome) Ali’nin konuşmalarına Osman çok kızıyor. Gördüğü anBir güzel döveyimdiye tahrik oluyor.


maçina (AŞ) i. Makine. [< İt. < Yun.] Ergyuni t’raşi-maçina var-mo3’ondrun. K’at’a ndğa eskineri st’eri usturate pimpili ibğay. (AŞ-Ok’ordule) Ergün tıraş makineyi beğenmiyor. Her gün eskisi gibi ustura ile sakalı tıraş ediyor. Na-ok’oxvi maçina bduzanişşa ump’p’a cemilu. (AŞ-Ortaalan) Bozduğun makineyi düzeltinceye kadargöbeğim düştü” (= çok zorlandım). → mangana[1]; makina, makine


maçxa i. [çoğ. maçxape] I. (PZ-Cigetore)(AŞ-Ok’ordule) Çağlayan. Şelale. → çaçxa; meçaçxaloni, meyaçxaloni

II. (PZ-Cigetore)(AŞ-Ortaalan ~ HP ÇX) Oluk. Su oluğu. Omerik maçxas 3’ari dolobu. (PZ-Cigetore) Ömer oluğa su döktü. Bere maçxa condgu do t’vasuşşa 3’ari şu. (AŞ-Ortaalan) Çocuk su oluğuna dudaklarını dayayıp da patlayıncaya kadar su içti. Oxorişi jin na-yobğun but’k’ape ezdoni ren. Maçxa metragasen. (AH-Borğola) Evin üzerinde dökülmüş [halde duran] yapraklar alınmalıdır. Oluğu tıkayacak. Omerik maçxas 3’k’ai gelobu. (HP-P’eronit) Ömer oluğa su döktü. → moydoni; [değirmende kapalı oluk] sp’ina; [ahşap su oluğu] ombolinaII; skafindiII

III. (ÇM) 1. Dik kayalık ve sulu kaya. 2. Oluklarda gürül gürül akan su.


maçxoroneri/ maçxoroni (PZ) s. Dokuzuncu. (Na-)malimbet’u bozomotas maçxoroneri fori çağet’i devunç’ari do hiçi nena var-momçu. (PZ-Cigetore) Sevdiğim kıza dokuzuncu kez mektup yazdım da hiç ses vermedi. çxovroni; çxoroneri; çxoroni; mançxoroni/ mançxorani


maç’abule (AŞ-Ok’ordule) i. Kertenkele. → maç’ambule; mxululi, mxuruli; mxalali, mxalale, mxalari; ntxolari


maç’ambule (PZ-Cigetore) i. Kertenkele. Maç’ambule st’eri k’oçi ore. (PZ-Cigetore) Kertenkele gibi (= çirkin sürüngen gibi, her deliğe giren, tiksinti veren) adamsın. → mxululi; maç’abule; mxuruli; mxalali, mxalale, mxalari; ntxolari


maç’apxen (AŞ ~ FN AH) AD har.f. Biri veya bir şey [aps.] bir şeye [dat.] çarpıp yapışıyor ya da yapışır gibi çarpıyor. Ali-şk’uni mu ağodu ? Mele mole maç’apxen do gulun. (AŞ-Ok’ordule) Ali’mize ne oldu ? Öteye beriye çarpıp geziyor. İxi elabarayiz t’ikşari ğoberiz maç’apxen. (FN-Sumla) Rüzgâr esince bahçe kapısı çitlere çarpıyor. Arabaz na-maç’apxen ç’anç’axi doxomun do var-melams. (AH-Lome) Arabaya sıçrayıp yapışan çamur, kuruyup düşmüyor. Mamuli e3’uk’apu do berez na-maç’apxu steri bere gyoktu. (AH-Lome) Horoz sıçradı ve abanarak çocuğa çarptığı gibi çocuğu yere düşürdü. Sinanik heşşo t’aik’oms ki ç’anç’axepe k’ap’ulaşen cinikiz maç’apxen. (AH-Lome) Sinan öylesine koşuyor ki çamurlar arkadan ensesine yapışıyor. → mvaç’apxen


maç’k’iden (FN ~ HP), mvaç’k’iden (ÇX) AD har.f. [fb.{mo-}, emp.şm.1.tek. mobaç’k’ider/ movaç’k’ider] 1. Yere paralel hareket ederek kendisi bir şeye (hızlı) çarpıyor. Nek’na maç’k’iden. (FN-Sumla) Kapı çarpıyor. Araba mbuliz komaç’k’idu. (FN-Sumla) Araba kiraz ağacına çarptı. İnoraz k’inçepe camiz maç’k’iden. (AH-Borğola) Soğuk zamanlarda kuşlar cama çarpar. Araba m3xulişi ncaz maç’k’idu. (AH-Borğola) Araba armut ağacına (hızlı) çarptı. K’amiyoni arabas maç’k’idu. (HP-P’eronit) Kamyon arabaya çarptı. 2. mec. Saldırıyor. → naç’apxen (PZ ~ AŞ); mantxen; + moç’k’idams/ moç’k’idaps


madalyoni i. Madalyon. [< İta.] Bere madalyoni dolvobun. (AŞ-Ortaalan) Çocuğun boynunda madalyon asılıdır.


madde i. Madde. [< Arp.] Yasa, sözlük gibi metinlerde her biri başlıbaşına bir yargı ya da bir konu bildiren bölüm. Han3’o 12 Eyluliz referandumi ivu do anayasaşi bazi maddepe dikturu. (AH-Lome) Bu yıl 12 Eylülde referandum yapıldı ve anayasanın bazı maddeleri değişti.


madudai (FN-Sumla) i. Büyük ağaçların tepeye yakın bölümü. Na-gyokti ncaşi madudaepe mxuciz geidvi do oxorişa moiği. (FN-Sumla) Yıktığın ağacın tepeye yakın kısımlarını omzuna al ve eve getir.


madulya (*)(AH-Borğola) i. İşçi. Na-p’k’vati ncalepe madulyak oxorişi jimok’aşen mandreşe golimers. (AH-Borğola) Kestiğim ağaçları işçi evin arkasından axıra götürüyor. [(*) Pek nadiren kullanılan bu kelimenin ancak 1993 yılından sonra duyulmaya başladığı söylenir.] → işçi; amele


maeçoni (ÇM) s.-z. I. s. Yirminci. II. z. Yirminci kez. Maeçoni movulur. Xolo-ti dolokunaşepe var-eminç’ini. (ÇM-Ğvant) Yirminci kez geliyorum. Yine elbisemi bitirmedin. → eçoni


mağala (AH) s. Yüksek. Peşkiyi hek’o mağala mot-gelok’idam. Berepe var-yanç’uşinen. (AH-Lome) Havluyu o kadar yükseğe asma. Çocuklar uzanamıyor. Mağala germapeşen gelamte gami3’k’edaşi zuğa iz*iren. (AH-Borğola) Yüksek dağlardan yokuş aşağı bakınca deniz görünür. Go3’oz k’a3xanak’a o3’ilu şeni mağala germapeşe bidi. (AH-Borğola) Geçen yıl yabanmersini toplamak için yüksek dağlara gittim.


mağara i. Mağara. İn. Coğori-çkunik mtuti mağaraz meşokaçams. (FN-Sumla) Bizim köpek ayıyı mağarada hapsediyor. ğormaII; ğunçki[2]


mai/ mayi (FN ~ AH) i. Su kurbağası. Mai oxorişa moyoni; xolo oç’vetelaşa ulun. (FN-Sumla, atasözü) Su kurbağayı eve getirsen yine damla dibine gider. (Çünkü onun yaşadığı yer orasıdır.) Mayişi k’op’alik 3’k’ariz k’udeli ovalams do imçvirs. (AH-Borğola) Kurbağanın iribaşı suda kuyruk sallayarak yüzüyor. → mayare, maari, max’ax’i. ≠ poxo, paxara, mcvabu, mjvabu


maili i. Mail. E-mail. [< İng. < Fra.] Elektronik posta ve bu yoluyla gönderilen mesaj. Mailiz dosya ek’ebuk’udi. (FN-Sumla) Dosyayı mailin arkasına ekledim. Mailiz dosya ek’uz*in. (AH-Lome) Dosya mailin arkasında eklidir.


Maisi/ Mayisi (PZ)(FN ~ AH HP) i. Mayıs [< Lat.] ayı. Mayisiz Karsişe k’oçepe mulunan do gverdobaşa çayi 3’iluman. (FN-Ç’anapet) Mayıs ayında Kars’tan vatandaşlar geliyorlar ve yarıya çay topluyorlar. P’ap’ulik Mayisiz na-eç’opu çayişi genç’areyi onciraleşi tudele meşaşinaxamz. (FN-Ç’anapet) Dedem Mayıs ayında aldığı çay parasını yatağın altında saklıyor. Çayiş morci Mayisis irden. (FN-Sumla) Çay filizi Mayıs ayında büyür.


majurani (ÇM), majura (FN ~ AH), majura/ majurani (HP ~ ÇX) s. z. ve i. → majvani, mancurani; juroni[2]; majvara/ majvani. I. s. 1. İkinci. Ayşe majurani bere dvayu. (ÇM-Ğvant) Ayşe’nin ikinci çocuğu oldu. Elemit’a do k’ok’i3’a steri zabunobape ar bereşen majura berepez dido k’olay nak’nen. (AH-Lome) Kızamık ve boğmaca gibi hastalıklar bir çocuktan diğer çocuklara çok kolay bulaşır. T’ok’serepez skani k’ala nçxomiş oç’opuşe na-biditşi majurani ndğaz Nacişi ç’anda ivu. (AH-Lome) Geçenlerde seninle balığa gittiğimizin ikinci günü Nacinin düğünü oldu. 2. Öteki. Diğer. Osmanik ar xez mek’oreyi na-uğun tok’i majura xete gei3’k’ams. (AH-Lome) Osman bir eline bağlı olan ipi öbür eliyle çözüyor. Memet’iz dulyaşi oxenu var-uçkin. Ar dulya var-oçodinanşa berepez majura dulyaz gyoç’k’apams. (AH-Lome) Mehmet iş yapmayı bilmiyor. Bir iş bitirmeden çocukları öteki işe başlatıyor. Çirağiz ar xez çanta-muşi elokaçun. Majura xez-ti ustak t’akimepe-muşi elokaçapams. (AH-Lome) Çırak bir koltuğunda kendi çantasını tutuyor. Diğer koltuğuna da usta kendi takımlarını tutturuyor. Berepeşi ari mensofaz dobonciri. Majuraz-ti tude meburçi. (AH-Lome) Çocukların birini mensofada yatırdım. Diğerine de yere yatak serdim. Ğampeyi dolokunepe majurani dolokunepe k’ala mot-naxum. Boya konakten. (HP-P’eronit) Boyanmış giysileri öbür giysiler ile birlikte yıkama. Boyası bulaşır.

II. z. İkinci sırada. Ali juma-muşiMaroni na-p’ç’opaten k’inçi sk’ani on. Majurani na-p’ç’opaten k’inçi şk’imi on.u3’u. (ÇM-Ğvant) Ali kardeşineİlk yakalacağımız kuş senin. İkinci yakalacağımız kuş benim.” dedi.

III. i. 1. İkincisi. 2. [çoğ. majurape/ majuranepe] Öteki. Diğeri. Öbürü. Ar xete dişkas gyak’nen; majurate azums. (FN-Sumla) Bir eliyle odunu tutuyor (= oduna tutunuyor); diğeri ile yontuyor. Fadime umçane nusa ren. Hemuşi nena majurapez-ti nodgitun. (AH-Lome) Fadime büyük gelindir. Onun sözü diğerlerine de tesir eder. Xociz m3ika çkva kogyudvi. Majuranepeşen ordo geipxors do va-ikaçen. (AH-Lome) Boğaya biraz daha koyuver. Diğerlerinden erken yiyip bitiriyor ve zapt edilemiyor. K’oçiz elak’idu-doren. Ari var-meskuraşa majuraz ek’un3’ams. (AH-Lome) Adam delirmiş. Biri sönmeden ardından diğerini tutuşturuyor. Pucepe axiriz amaboşkvaşi nek’na ek’ebizdam. Nek’na gon3’k’eri t’aşi ari mebok’oramt’aşa majura gamilams do imt’en. (AH-Lome) İnekleri ahıra alınca kapıyı çekiyorum. Kapı açık olunca birini bağlayana kadar ötekisi dışarı çıkıp kaçıyor. Ar puciz na-muzdare mja majuranepe k’ala ok’int’alen do gamiçinen. (AH-Lome) Bir inekten sağacağın süt diğerleriyle karıştırılıp satılabilir. Ali bz*irom. Nuk’uz daçxuri naçxant’en. Majuranepe var-iz*iren. (AH-Lome) Ali’yi görüyorum. Yüzüne ateş vuruyor. Diğerleri görünmüyor. K’oçepeşi ari na-t’u var-biçini. Ala majura meleni k’omşi-çkuni ren. (AH-Lome) Adamlardan birini(n ne olduğunu) tanıyamadım. Ama diğeri karşı komşumuzdur.Ar xek majuraniz nuşvels. (AH, atasözü, K.A.) Bir el diğerinin yardımcısıdır (= İnsan insanın yardımcısıdır). Lazut’işi ont’ulez lazut’i k’onare. Majuranepe k’ai irdaz ya do. (AH-Borğola) Mısır tarlasında mısırı seyrelteceksin. Öbürleri iyi büyüsün diye. Uşkurepeşi doloxe na-goşak3unpe goşiğare ki majurape-ti mot-ok3inamt’as. (AH-Borğola) Elmaların arasında içi çürüyenleri ayıklayacaksın ki diğerlerini de çürütmesin. → arti[1]


majvani[1] (PZ-Cigetore) s. ve i. Öbürü. Sonraki. Sk’anda majvani mi-ti-na moxt’asen moxt’as vati vixela. (PZ-Cigetore) Senden sonra kim gelirse gelsin sevinmeyeceğim. → majurani, mancurani, majura, majvara; → arti[1]


majvara/ majurani/ majuani/ majvani[2] (AK) s. ve i. → majurani, mancurani, majura; juroni[2]. I. s. 1. İkinci. II. i. 1. İkincisi. 2. Öteki. Diğeri. Öbürü. Xçe dolokunu uça k’ala var-naxva. Arti majvaras nakten (= mijvakten, kuxvakten). (AK-Döngelli) Beyaz elbiseyi siyah ile yıkama. Birinin rengi öbürüne karışır. → arti[1]


makasi (AK) i. Makas. K’ulanik makasiten şibi meç’k’irups. (AK-Döngelli) Kız makas ile uçkur kesiyor. → mak’asi


makfali → makvali


makina (FN ~ AH-Lome)(HP ÇX)(AK) i. Makine. [< İt. < Yun.] 1. Genelde makine. Aydiniz t’raşişi makina var-mo3’ondun. K’at’a sabaxtan eskineri steri skiafite pimpili ibğams. (FN-Sumla) Aydın tıraş makinesini beğenmiyor. Her sabah eskisi gibi ustura ile sakalı tıraş ediyor. Cordanik ağne na-eç’opu ntxiri-ok’ak’aloni-makina çku mo3’iraman. (FN-Ç’anapet) Cordan yeni aldığı findık ayıklama makinesini bize tanıtıyor. 3’k’ayişi makina kogeidgu-doren. 3’k’ayiten oipşaşi muşebura oçalişuz gyoç’k’ams. (AH-Lome) Su makinesi kurulmuş. Su ile dolunca kendiliğinden çalışmaya başlıyor. Oç’uşi makina nok’epe meç’k’idups. (AK-Döngelli) Dikiş makinesi iplik koparıyor. 2. Çamaşır makinesi. Makinaz na-inaxu şeepe gamiği do kogyok’idi. (FN-Ç’anapet) Makinede yukanan elbiseleri çıkar ve as. Nanak şeyepe naxumt’aşa gamanktumz do heşote makinaz meşadumerz. (FN-Ç’anapet) Annem eşyaları yıkarken (eşyaların) içini dışına çevirip o şekilde makineye (= çamaşır makinesine) koyuyor. Musafirepeşi dolokunupe nanak makinate naxums. 3’inek’epe-ti xete nunaxvams. (AH-Lome) Misafirlerinin giysilerini annem makinede yıkıyor. Çorapları da elde yıkıyor. 3. Dikiş makinesi. Makina dido nikaçaşi boyne tok’i ç’k’idoms. (AH-Lome) Makine çok zorlanınca sürekli ip koparıyor. Makina-çkimi k’ai var-ç’aps. Nok’epe ç’k’idups. (AK-Döngelli) Dikiş makinam iyi dikmiyor. İplik koparıyor. 4. Fotoğraf makinesi. Axme’tiz makina uğun. So mskva mutu z*irasen resimi gamimers. (AH-Lome) Ahmet’in [fotoğraf] makinesi var. Nerede güzel bir şey bulsa resmini çekiyor. → maçina; mangana[1]; makine


makine (AH-Borğola) i. Makine. [< İt. < Yun.] Apxazi gyumruğişi polisik t’ua, nek’naşi fot’oğrafi na-gamabiği şeni, fot’oğrafişi makine go3’omiğu. (AH-Borğola) Abhaz gümrük polisi az kalsın, kapının fotoğrafını çektiğim için, fotoğraf makinemi elimden alırdı. → maçina; mangana[1]; makina


makten (FN ~ AH) AD har.f. [fb.{mo-}] Sıvı madde [aps.] hareket yapanın [dat.] üzerine dökülüyor. Berez daçxurişen 3’uk’ali var-gyağen. Geimet’aşi tiz makten. (AH-Lome) Çocuk ateşten kazanı indiremez. İndirirken üstüne başına dökülebilir. Mskalaz na-geladgin 3’k’ari opşa vedre moikten do jin makten. (AH-Borğola) Merdivende duran su dolu kova devrilip de üzerine dökülüyor. → mvankten[1]

[dey. guri makten Birinin midesi bulanıyor.] Guri momakten. (FN-Ç’anapet) Midem bulanıyor. Guri makten. (FN-Ç’anapet) Midesi bulanıyor. → guri mankten; guri noxedun; guri nantxen; guri gvakten; guri gakten; guri akten


makvali i. Yumurta. Makvalepe ut’axu komomiği. (PZ ~ ÇX) Yumurtaları kırmadan getir. Ham kormek aşk’va makvali va-sk’ums. (PZ-Cigetore) Bu tavuk artık yumurtlamıyor. T’ağanis makvali t’ağaneri on. (PZ-Cigetore) Kulplu tavada yumurta kızartılmış ve hazırdır. Makvali mik ezdums oçkinu şeni Cordani berepez nayla tudele meşut’k’obun. (FN-Ç’anapet) Yumurtayı hangi çocugun aldığını ögrenmek için Cordan serenderin altına gizleniyor. Bere komoşkvi. Na-moxtasen steyi makvali mepçare. (FN-Ç’enneti) Çocuğu gönder. Gelir gelmez ona yumurta vereceğim. T’ağaniz yaği omçxvinams. Makvali mot’axasen. (FN-Sumla) Tavada yağ kızartıyor. Yumurta kıracak. Berez k’olay na-muxtamz şeni mk’valiz makvali mot’axums do t’ağanums. (AH-Lome) Çocuğa kolay geldiği için peynirin üzerine yumurta kırıp tavalıyor. Monç’vak 3’ip’li gamaonu şeni makvaliz yoxedun. (AH-Lome) Tavuk civciv çıkarmak için yumurtanın üstünde oturuyor. Ngeni-tkvaniz makvali muç’o çamt ? - Babak ngeni dokaçams. Nanak-ti makvali nukuz dolot’axums. (AH-Lome) Sizin danaya yumurtayı nasıl yediriyorsunuz ? - Babam danayı tutuyor. Annem de yumurtayı ağzının içine kırıyor. Makvali-skani si get’axi. (AH, atasözü, K.A.) Kendi yumurtanı kendin kır. Makvalişen gamaxtimerik makvali skums. (AH, atasözü, K.A.) Yumurtadan çıkan yumurta yapar. Çkuni oxoriz makvali şeni kotume, mja şeni puci iskedinen. (AH-Borğola) Bizim evde yumurta için tavuk, süt için inek beslenir. Mz*venuri makvalepe geç’k’omu. (ÇX-Makret) Sincap yumurtaları yedi. Niyazik ok’obğeri makvalepe ok’ok’ore3xups. (*)(AK-Döngelli) Niyazi toplanmış yumurtaları sayıyor. [(*) AK-Döngelli’de hem ok’ok’oro3xups hem ok’ok’ore3xups denir.]

[dey. makvalişi guri (AH) : 1. Yumurta sarısı. 2. Küçük çocuklara söylenen sevgi sözü.] Haya bere va-ren. Makvalişi guri ren. (AH-Lome) Bu, çocuk değil, makvalişi guridir.


mak’ale i. Makale. [< Arp.] Ma ham mak’alepe p’ç’arumt’işi k’vaşi upi dobobği. (AH-Borğola) Ben bu makaleleri yazarken alın teri döktüm.


mak’arina/ mak’ayina i. Makarna. [< İta.] Xamuri vorsi var-gaxenasi mak’arina bigas kogvaç’amben. (PZ-Cigetore) Sen hamuru iyi yapamayınca makarna sopasının etrafına (çepeçevre) yapışır. Gyayi gint’aşi mak’ayina do lu ar iven. (AH, atasözü, K.A.) Acıkınca makarna ile lahana aynı olur.


mak’arinaşi k’et’i/ mak’ayinaşi k’et’i (AH) i. Oklava. Mak’ayinaşi k’et’i berez tiz gepçişi ortas ok’ot’roxu. (AH-Lome) Oklavayı çocuğun kafasına vurduğumda [o oklava] ortadan kırıldı. Bere bort’işi mak’arinaşi k’et’is ğaç’o mebok’oramt’i. (AH-Borğola) Çocukken oklavaya çekirge kuşu bağlardım.


mak’asi (ÇM ~ AH) i. Makas. [< Arp.] Bere mak’asi muç’o zirasen, tomalepe işk’oray. (ÇM-Ğvant) Çocuk makası bulunca saçlarını kesiyor. Mak’asite çayi 3’ilumt’aşa duğrenişi pavri-ti goşant’alen. (FN-Ç’anapet) Makasla çay toplarken böğürtlen yaprağı da arasına karışıyor. Tomaşi gunz*epe mak’asiten niç’k’oren. (AH-Borğola) Saçın uzunları makasla kesilir. → makasi


mak’iden (FN ~ HP) AD har.f. [fb.{mo-}; kb.{a-}; emp.şm.1.tek.ö.3.dat.tü. (FN ~ AH) mobak’ider, (HP) movak’ider, (AK) muvak’ider] → mvak’iden. I. Birinin sırtına ya da arkasına çıkıyor. Beres goxtimu var-unon. Nana-muşiz k’ap’ulas mak’iden. (HP-P’eronit) Çocuk gezmek istemiyor. Annesinin sırtına çıkıyor. Nanas k’ap’ulas muvak’ider. (AK-Döngelli) Annemin sırtına çıkıyorum. → mvaben[1], maben[1]

II. mec. Biri ile cinsel ilişki kuruyor. K’oçepe zoyila oxorcaz mak’idez-doren. (AH-Lome) Adamlar zorla kadınla ilişki kurmuşlar. → xodums/ xoduy/ xodups


mak’oç’i (PZ)(AŞ-Ok’ordule) i. Mekik. Xasanişi xalak çilimi şvasen do mak’oç’i var-z*irams. (PZ-Cigetore) Hasan’ın halası kilim dokuyacaktı da mekik bulamıyor. → apxa; firk’eta


mak’ufli (AH) i. Soya fasulyesi. Aşek jimok’az na-upins mak’ufli çakşums. (AH-Lome) Ayşe evin arkasında serili olan soya fasulyesini dövüyor. Nanak ont’ule xaçkumt’aşiPucişi gyari ivenya do lazut’i şkule m3ika çkva mak’ufli ek’ut’k’omers. (AH-Lome) Annem tarlayı kazırkenİneklere yem olurdiye mısırın ardından biraz da soya tohumu atıyor.


mak’vande (FN ~ AH) i. Dilenci. Handğa na-moxtu mak’vande paği dolokuneri t’u. T’okseri na-moxtes jur mak’vande-ti pimpilepe bonz*oa [t’es do] nuk’u var-az*iret’es. (AH-Lome) Bugün gelen dilenci temiz giysiliydi. Geçenlerde gelen iki dilenci de sakalları upuzun. Ağızları görünmüyordu. Osmanik k’at’a bayramiz mak’vandes sadaka niçams. (AH-Borğola) Osman her bayramda dilenciye sadaka (kendisi için) veriyor. → mak’vandı; dilenci


mak’vandu (AK) i. Dilenci. Nandidi-çkimik mak’vandus korba uz*ğaps. (AK-Döngelli) Babaannem dilencinin karnını doyuruyor. → mak’vande; dilenci


mak’vaten (FN) AD har.f. Bir şey [aps.] biri için [dat.] kökten kesiliyor ya da bitiyor. Si dibadi. Oçilu mogak’vatu. (FN-Sumla) Sen yaşlandın. Senin için evlilik bitmiştir. + mok’vaten


malave (FN ~ AH HP ÇX) s. [Sırf inek hakkında kullanılır.] I. (FN) Açgözlü. Malave puci steri mu nadge(r) ? (FN-Ç’anapet) Açgözlü inek gibi ne dalıyorsun ? → toli-aci, toli-aji; toli-uz*ğu

II. (AH) Çok uysal olmayıp düzgün otlamayan ve oradan oraya koşuşturan. Ahırdan çıkarıldığında çok koşan, çeperlerden atlayan, huysuz, laf dinlemeyen. Malave puci steri ar hek ar hak mot cgiyalam ? (AH-Lome) Malave puci gibi oradan oraya ne koşuşturuyorsun ?

III. (AK) Çok aksi davranışlar sergileyen ve hırçın hareketlerde bulunan. Puci-skani dido malave ren. (AK-Döngelli) İneğin çok aksidir.


malebe (AH) i. Sazan balığı. Osmaniz malebe k’ai var-u3’ons.Malebe-mçxomi dido nostoneri var-ren ya mi3’u. (AH-Borğola) Osman sazan balığını beğenmiyor. BanaSazan balığı çok lezzetli olmazdedi.


malen[1]/ mvalen[1] → mulun


malen[2]/ mvalen[2] → ulun


malen[3]/ mvalen[3] (PZ)(AŞ) AD/ADL/ADY/AD.Dir har.f. Birine geliyor. [emp.şm. momalen, mogalen, malen/ mvalen/ (ko)mmalen vs] [eşb. (1) mulun filinin yeterik kipi. (2) ulun fiilinin yeterlik kipi emp.şm.1.tek.] [AŞ diyalektlerinden örnekleri, hem bu maddebaşına hem mvalen maddebaşına alınmıştır.] → mvalen/ malen; + muxtams/ muxtaps

I. AD har.f. Bir şey [aps.] birine [dat.] geliyor. Huçumet’işa t’ambuğali nç’ara komomalu. (ÇM-Ğvant) Hükümetten mühürlü yazı geldi. Badi dobiyi. Ğura-ora momalen. (AŞ-Ok’ordule) Yaşlandım. Ölüm zamanım geliyor.

II. ADL har.f. Bir olay [aps.] birinin [dat.] başına [lok.] geliyor. Obgaroni dulya dudis momales. (PZ-Cigetore) Ağlamaklı iş başımıza geldi. Dudis xavinoba mogalasna şk’iminde mo-gişk’ut’as. (PZ-Cigetore) Başına kötülük gelirse benden diye bilmeyesin. Dudis na-momalu dulyape momxvadu. (PZ-Cigetore) Başıma gelen işlere hak ettim.

III. ADY har.f. [yüklem = sıfat] Bir şey [aps.] birine [dat.] bir halde [yük.] geliyor. Beres k’olayi mvalu şeni valişi jindos makvali keyot’axu do t’ağanums. (PZ-Cigetore) Çocuğa kolay geldiği için peynirin üzerine yumurta kırıp tavalıyor. Ma ham poğarişi 3’ari vorsi momalen. (PZ-Cigetore) Bana bu çeşmenin suyu iyi geliyor. Xasanik ndğura na-mi3’upe ma ar m3ika u3xu momalu. - Sift’e si u3xu mogalu-i ? Himuk na-it’urspe ma p’anda opşa u3xu momalen. (PZ-Cigetore) Hasan’ın demin söyledikleri bana biraz garip geldi. - İlk defa mı sana garip geldi ? Onun söyledikleri bana her zaman çok garip geliyor. Xasani ndğura na-t’k’upe ma ar m3’ika garibi momalu. - Ar fori si garibi na mogalu ? Him na-it’t’uype ma irote zade garibi momalen. (AŞ-Ok’ordule) Hasan’ın demin söyledikleri bana biraz garip geldi. - Sana bir kere mi garip geldi ? Onun söyledikleri bana her zaman çok garip geliyor. Xasani mdğura na-t’k’upe a m3’ika t’evaffi momalu. (AŞ-Ortaalan) Hasan’ın demin söyledikleri bana biraz tuhaf geldi. Himuşi na-t’k’upe iri ora dido t’evaffi momalen. (AŞ-Ortaalan) Onun söyledikleri bana her zaman tuhaf gelir. Ham sak’k’izi doç’inaxxi. Vrossi mogalasen. (AŞ-Ortaalan) Bu sakızı çiğne. İyi gelecek. Cenç’areri m3’ika malussi çxindi elanzik’u. (AŞ-Ortaalan) Para az gelince burnunu büktü (= beğenmedi). Omçetinu zori momalen. (AŞ-Ortaalan) Beklemek bana zor geliyor.

IV. AD.Dir [♦ dey. (PZ)(AŞ) guri malen : (Birine [dir.]) kızıyor. Darılıyor.] Ma guri momalu. (PZ-Cigetore) Ben kızdım. Niyazi-şk’uni guri malusi goiğu. Memeti kodolvoç’apxu. (AŞ-Ok’ordule) Niyazi’miz kızınca gerildi. Mehmet’e tokat attı. Ali ustaşa guri malasi na-u yeri nomç’k’valay. (AŞ-Ok’ordule) Ali, ustadan kızınca yaptığı yere tükürüyor. → guri mvalen, guri muxtams/ guri muxtaps; elabru3’un


malezi (PZ ~ ÇM) i. I. (PZ) Sığıra verilen mutfak artığı. Ç’urç’ite pucepes malezi komeçi-i ? (PZ-Cigetore) Kazanla ineklere yemlerini verdin mi ?

II. (ÇM) Hayvanlara içirilen bir tür çorba. → hovangi


mali i. Mal. [< Arp.] Musak gyumruğiz içalişams. Kelefuri mali p’anda xez dolulams. (AH-Lome) Musa gümrükte çalışıyor. Kelepir mal her zaman eline düşer.


malte (AH-Borğola) i. Komşu. Malte-çkimişe na-moxtu ağne nusaz, nusalik’oba k’ai var-axenen. (AH-Borğola) Komşuma gelen yeni gelin, gelinliği iyi yapamıyor. Nusak oxraskiri-muşi malteşi bozos numskvanams. (AH-Borğola) Gelin kayınbiraderini komşu kızına yakıştırıyor. Seri malteşi berek oxori-muşişe gelulurt’aşi na-aşkurinen şeni bere-çkimik hemuz gyatxozen. (AH-Borğola) Gece komşunun çocuğu evine giderken korktuğu için çocuğum ona eşlik ediyor. Malte-çkimi Xasanik bozo-muşişi noğame moxtasen ya do çkun-ti micoxes. (AH-Borğola) Komşum Hasan, kızının nışanlısı gelecek diye bizide çağırdı. Nanak malte-çkuniz ar k’ap’i3’i mkveri ei3xu. (AH-Borğola) Annem komşumuzdan bir ölçü un ödünç aldı. Kemaliz ç’ut’aşen doni malte-muşişi bozoz toli gyoz*in. (AH-Borğola) Kemal’ın, küçüklüğünden beri komşusunun kızında gözü vardı (= gözü kızının üzerinde idi). Malte-çkimikSeri doxunuşe çkunde moxtitya do mok’omimçines. (AH-Borğola) KomşumGece oturmaya bize gelindiye haber yolladılar. Azeybeycani Turkiyeşi malte ren. (AH-Borğola) Azerbaycan Türkiye’nin komşusudur. Berepe osteru şeni malteşi avlişe mek’arçenan. (AH-Borğola) Çocuklar oynamak için komşunun avlusuna koşuyorlar. Malteşi avlis na-isters berepesMbuli mekçatenya-şi çkimde k’ele mok’arçenan. (AH-Borğola) Komşunun avlusunda oynayan çocuklaraSize kiraz vereceğimdeyince bana doğru koşuyorlar. → k’ongşi; k’omşi; işoni s.; marte; manz*ageri


malzeme i. Malzeme. [< Arp.] Osmaniz ustaluği var-axenen. Berez m3udişi malzeme gundinams. (AH-Lome) Osman ustalık yapamaz. Çocuğun malzemesini boşuna kaybediyor.


mama i. Mama. Kucak çocuğu için hazırlanan, lâpa kıvamında unlu yiyecek. Berek na-şk’omu mama ontxoams. (PZ-Apso) Çocuk yediği mamayı kusuyor.


mamcala (ÇM) i. Oduncu. P’anda dişk’a ok’vatute mamcala doviyi. (ÇM-Ğvant) Her zaman odun kesmekten oduncu oldum.


mamçxome (ÇM) i. Balıkçı. 1. Balık yetiştiricisi. Ferat’i mamçxome n. Rubape çxomi con3iru. (ÇM-Ğvant) Ferhat balık türeticisidir. Derelerde balıkları türetti. 2. Balık tutucusu. Ğoma çxomi oç’opu diguru. K’oçi mamçxome st’eri çxomi ç’opuy. (ÇM-Ğvant) Balık tutumayı dün öğrendi. Adam usta gibi balık tutuyor. → zuğa-k’oçi; mançxome


mamuli (PZ-Cigetore ~ ÇX)(AK) i. ve s. I. i. Horoz. Adilik mamulepe kormepes cuntxozinams. (PZ-Cigetore) Adil horozlara tavukların peşinden kovalatıyor. Alişi mamulik korme-muşis msvala elusums. (PZ-Cigetore) Ali’nin horozu tavuğuna kanat sürüyor. Mamuli xark’işi kormepeşa vidar deyi gamik’aten. (ÇM-Ğvant) Horoz başkalarının tavuklara gitmek için (= gideceğim diye) ayrılıyor. Mamuli dotanu-i-şi iyoxay. (ÇM-Ğvant) Horoz gün ağarırken ötüyor. Şk’imi mamuli sk’ani mamuli ocginay. (AŞ-Ok’ordule) Benim horozum senin horozunu yeniyor. Mamulik k’iyoms. Dotanu-doren. (AH-Lome) Horoz ötüyor. Sabah olmuş. Mamulik kotumez gyoksinams. (AH-Lome) Horoz tavuğun üstüne çıkıyor. Mamuli okotumaleşen axi-p’icişe meyaputxun. (AH-Lome) Horoz kümesten ahırın önüne doğru uçuyor. Mamuliz pampayişen di3xiri daben. (AH-Lome) Horozun ibiğinden kanı akıyor. Mamulik gyoksinomt’aşi kotume kodamxven. (AH-Borğola) Horoz çiftleşirken tavuk yere tam çöker. Sicaz na-çasen mamuliz ti a şvaciz non3alu. (AH-Borğola) Damada yedireceği horozun başını bir anda uçurdu (= kesti). Mamulepek, ok’obunant’aşi artikatişi pampariz nolaman. (AH-Borğola) Horozlar kavga ederlerken birbirlerinin ibiklerine dalarlar. Mamulişi pampari dido ginz*e ren. (AK-Döngelli) Horozun ibiği çok uzundur. Mamulik k’at’t’a ç’umani k’ele x’iraps. (AK-Döngelli) Horoz her sabaha karşı ötüyor. → mumuli

II. (ÇM ~ AH) s. (Kanatlılarda) Erkek. Mamuli-uri. (ÇM-Ğvant) Erkek karga. Mamuli-ordeği mky’apuk mendiyoni. (FN-Sumla) Erkek ördeği çakal götürdü. → mumuliII

III. (FN-Sumla)(AH-Lome) [FN-Sumla’da çok yeni ve pek nadiren] s. (Balıklar, böcekler ve bitkilerde) Erkek. Mamuli-nçxomi. (FN-Sumla) Erkek balık. Mamuli-kivi. (FN-Sumla) Erkek kivi. Çkuni 3’ip’ilepeşi xut mamuli do vit daduli gamaxtu. (AH-Lome) Bizim civcivlerden beşi horoz, onu tavuk çıktı. → sk’iriII


mamuli3’i (AH) i. Erkek atmaca. Handğa mtelli mamuli3’i golaxtu. (AH-Lome) Bugün hep erkek atmaca geçti. → sift’eri; atmaca; ≠ daduli3’i


man → ma[1]


mana (PZ) bağ. Ama. Fakat. Peği var-mşun, mana Xasanişa milvapurt’aseren. (PZ-Cigetore) Pek hatırlayamıyorum, ama Hasan’a gitmişliğim olabilir. Xasanik k’urbet’işa olva iduşunams. Mana xorz*a-muşik guri cuşalams. (PZ-Cigetore) Hasan gurbete gitmeyi düşünüyor. Ama hanımı yüreğinin hevesini kırıyor. → mara; ama; ala[2]; çkva[2]; edo[2]; doII


mancura/ mancurani (AŞ) s. ve i. 1. İkinci. İkincisi. 2. Öteki. Diğeri. [çoğ. mancurape] Ar3’o k’oçi xamite 3onuy. Mancurape o3’enan. (AŞ-Ok’ordule) Biri adamı bıçakla deliyor (= saplıyor). Diğerleri bakıyor. Na-ek’vatum msxuli oxori moy-goyat’t’assen şeni mancura k’ale a miti toç’ç’ite ozdapare. (AŞ-Ortaalan) Kestiğin armut ağacı evin üstüne düşmesin diye diğer taraftan iple birine çektireceksin. Ham makvalepe mancurape şk’ala moy-unt’alam. (AŞ-Ortaalan) Bu yumurtaları diğerleriyle karıştırma. → majurani/ majura; juroni[2]; majvara/ majvani


mançxome (FN ~ AH-Lome) i. Balıkçı. Balık tutucusu. Han3’o k’ayi mçxomi iyu do hemu-şeni mançxomepe dido ixelenan. (FN-Ç’anapet) Bu sene iyi balık oldu ve onun için balıkçılar çok seviniyor. Han3’o mançxomepek dido kapça ç’opez. (FN-Sumla) Bu sene balıkçılar çok hamsi tutular. İxik mançxomez na-unon steri var-bars. (AH, atasözü, K.A.) Rüzgâr balıkçının isteğine göre esmez (= İşler senin istediğin gibi yol almaz). Mançxome oncire-muşiz var-ğurun. (AH, atasözü, K.A.) Balıkçı yatağında ölmez. → zuğa-k’oçi; mamçxome


mançxoroni/ mançxorani (AH-Borğola) s. Dokuzuncu. Xuseniz mançxoroni bere davu. (AH-Borğola) Hüseyin’in dokuzuncu çocuğu oldu (= doğdu). → çxovroni; çxoroneri; maçxoroneri; maçxoroni; çxoroni, nçxoroni

manç’en (FN ~ AH) AD har.f. 1. Birine ait [dat.] bir şey [aps.] olgunlaşıyor. Pederiz oxoyişi ogine na-udgin mandalinape manç’en. (FN-Ç’anapet) Evin önünde dikili olan babamın mandalinaları olgunlaşıyor. 2. mec. Si ti moganç’u-doren. (AH-Lome) mec. Senin ecelin gelmiş (= “yaramazlık yapıp laf dinlemiyorsun” ya da “kasıtlı şekilde uğraşıyorsun”).


manç’uri (ÇM) i. Baştankara. Manç’uri obğe ğormape do 3’oderi-firidape ixenay. (ÇM-Ğvant) Baştankara yuvasını ağaç kovuklarına ve duvar boşluklarına yapar. → laç’i-k’inçi


manç’vale (PZ ~ HP ÇX)(AK) s. Sağımlık. Sağılan. (İyi) süt veren. Xasanis vorsi manç’vale puci uyonun. (PZ-Cigetore) Hasan’ın iyi sağılan ineği var. Ayşe jur manç’vale puji kuyonun. (ÇM-Ğvant) Ayşe’nin iki sağılan ineği var. Na-ep’ç’opi puci zade manç’vale gamaxt’u. (AŞ-Ok’ordule) Aldığım sığır çok sağılmalık çıktı. Nanak jur manç’vale puci axiriz oskedinamz. (FN-Ç’anapet) Annem iki sagımlık ineği ahırda besliyor. Nezaketişi puci dido manç’vale ren. Gamaçamuşe var-gamixvebinen. (AH-Lome) Nezaket’in ineği çok verimlidir. Satmaya kıyılmaz. Manç’vale na-va-ren puci var-işinaxen. (AH-Borğola) Sağımlık olmayan inek saklanmaz. → lulvoni


mandali i. Çamaşır mandalı. K’oçi mandali hey do hay goik’limay. P’anda ap’ant’u. (AŞ-Ok’ordule) Adam mandalı orasına burasına takıyor. Ola ki delirdi.


mandalina i. [çoğ. mandalinape] Mandalina ağacı ve onun meyvesi. [< İsp.] 1. Mandalina ağacı. Oxoris golamtumani mandalina kodobdgi. (FN-Ç’anapet) Ev cıvarına mandalina diktim. Çkuniz hek’o dido mandalina var-içanen. Oxoriz oç’k’omu şeni einç’en. (FN-Ç’anapet) Bizde o kadar çok mandalina yetişmez. Evde yemek için [ancak] yetiyor. Pederiz oxoyişi ogine na-udgin mandalinape manç’en. (FN-Ç’anapet) Evin önünde dikili olan babamın mandalinaları olgunlaşıyor. Na-çant’u mandalina do3’ilez. (FN-Ç’anapet) Olgunlaşmış (olup dallarda olan) mandalinayı topladılar. Cumadi-çkimik mandalinaz limxana gurçamz. (FN-Ç’anapet) Amcam mandalinanın etrafına eğreltiotu seriyor. Mandalinaz limxana var-guk’orayiz initen pavrepe niç’ven. (FN-Ç’anapet) Mandalinanın etrafını eğreltiotu ile sarmayınca soğuktan yaprakları yanıyor. Mandalinas limxana gopinams. (FN-Sumla) Mandalina ağacına (soğuk zarar vermesin diye) eğreltiotu sarıyor. Ont’uleşi k’udeliz mandalina orgun. (AH-Lome) Tarlanın sonuna mandalina dikilidir. 2. Mandalina meyvesi. Purcineri mandalina tadi var-ayen. (AŞ-Ortaalan) Pörsümüş mandalinanın tadı olmuyor. Ar mandalina ok’obi3’k’it do p’ç’ko’mit. (AH-Lome) Bir mandalina bölüşüp yedik. Mandalinape jin noçans. Si var-eganç’uşinen. (AH-Lome) Mandalinalar yukarıdadır. Sen uzanamazsın. Cumalepek na-ipxornan mandalinape ok’i3’k’aman do artikatiz niçaman. (AH-Borğola) Kardeşler yedikleri mandalinaları parça ayırıp birbirlerine veriyorlar.


mandili (PZ ~ AŞ) i. İnce malzemeden yapılmış, beyaz ve kenarları oyalı kadın başörtüsü. Eşarp. [< Fra.] Yazma. Bedriyek bozomota-muşis mandili mutums. (PZ-Cigetore) Bedriye kızını başörtüsü ile örtüyor. Ayşek bozomota-muşişi dudis mandili eyok’orams. (PZ-Cigetore) Ayşe kızının başına eşarp bağlıyor. Ayşek mandili citums. (PZ-Cigetore) Ayşe türban takıyor. # Kçeşi do mç’itaşi elegivelu / Kçe mandili tişa moyogivelu. (PZ’ın doğu kısmı, anonim) [Elbiseler arasında] beyaz olanı ve kırmız olanı sana yakıştı / Beyaz başörtüsü başından düştü (= açıldı). Uça mandili va-megomsk’un. Mo-citum. (ÇM-Ğvant) Siyah başörtüsü sana yakışmıyor. Örtme. Mandili na-şk’omuy luu celvan3’en. İk’atalay. (AŞ-Ok’ordule) Başörtüsü yediği lahananın içine değiyor. Dikkat etsin. Nusa mandili moni guşuy. (AŞ-Ok’ordule) Gelin eşarpa boncuk işliyor. Na-goik’oru mandili nutuy. (AŞ-Ok’ordule) Sardığı eşarpı örtüyor. BozomotaÇeyizi bixenaredeyi mandili guşuy. (AŞ-Ortaalan) Kız Çeyiz yapacağımdiye yazmanın çevresini örüyor. → dudi-motvala; ti-cetvale; ti-gotvala; şarba; fot’aII; xase; yazma[2]


mandoma (AH) i. Tahta döşeme. Axiriz mandoma oxenoni bore. Haşşote dorçalez var memaç’işinen. (AH-Lome) Ahıra tahta döşeme yaptırmam gerekiyor. Böylelikle yere serecek malzeme yetiştiremiyorum.


mandre[1] (ÇM ~ FN-Ç’anapet) i. Ahır. Xoji nceninape mandre nonçark’ay. (ÇM-Ğvant) Öküz buzağıları ahırda sıkıştırıyor. Mandre ar toli pujepe şeni, ar toli ncenepe şeni. (ÇM-Ğvant) Ahır bir göz inekler için, bir göz buzağılar için. K’oyinepe mandreşa gamaxt’ani didişa 3’ulu cisvareran. (ÇM-Ğvant) Koyunlar ahırdan çıkınca büyükten küçüğe sıralanıyorlar (diziliyorlar). Dolumcu. Şuronepe mandre amupinay. (ÇM-Ğvant) Akşam oldu. Keçileri ahıra sürüyor (= alıyor). Ayşe k’at’a ç’umani oxori-mandre-p’iji k’o3’akosuy. (ÇM-Ğvant) Ayşe her sabah evin ahır önünü süpürüyor. Mandreşi nek’na 3’ulu ey. Puci amit’a-gamit’aşa k’oşk’inç’arken. (AŞ-Ok’ordule) Ahırın kapısını küçük yaptılar. İnek girip çıkarken sıkışıyor. Nanak nçala do limxana ok’ok’orums do mandreşa iğams. (FN-Ç’anapet) Anne mısır sapı ile eğreltiotunu birbirine bağlayıp ahıra götürüyor. → bak’i; axiri


mandre[2] (FN-Sumla ~ AH-Lome) i. Baraka. [< İta.] Mandıra. [< Yun.] Koyun, keçi gibi hayvanların barındırıldığı ve yoğurt, peynir vb’nin yapıldığı yer. Nçala ntkomina oraz mandreşa einç’en. (FN-Sumla) Mısır samanı nemli zamanda barakaya çekilir. Lazepeşi k’at’a oxorişi yanis ar serenti ar çkva mandre gedgin. (AH-Lome) Lazların evlerinin yanında bir serender, bir de mandıra olur.


mandre-gamağmalaşe (ÇM) i. Ahırlarda gübreyi çekmek için kullanılan tırmık. Ahır gelberisi. Çemre mandre-gamağmalaşete gamiğinen. (ÇM-Ğvant) Gübre ahır gelberisi ile çıkarılır. → lifani; o3ijonaşe; opusxale; bu3xi


mandre-p’ici (AŞ) i. Ahırın girişi. Xasani oxorişi k’ap’ula k’ale na-on mandre-p’ici elaxuy. (AŞ-Ok’ordule) Hasan evin arkasında bulunan ahırın ağız kısmını yıkıyor.


mandroxori (AŞ-Ortaalan) i. “Mandra evi”. [Özellikle büyük baş hayvanların uygun mevsimlerde kendi başlarına beslenebildikleri bir ortamın sağlandığı yerlerdir. Doğal olarak süt ve ürünlerinin de yapıldığı bir yerdir. Sedat Alptekin] Handğa mandroxorişe sum limxona-nçala mobiği. (AŞ-Ortaalan) Bugün “mandra evi”nden üç adet eğreltiotu bağı getirdim. Ham3’o pucepe mandroxorişa var-biyonare. (AŞ-Ortaalan) Bu sene sığırları “mandra evi”ne götürmeyeceğim. ≠ mandre[2]


mangali[1] (AŞ)(AH) i. Mangal. 1. Bakırdan yanları kulaklı dekoratif mangal. [Eskiden çok soğuk havada bu mangala konan közlerle odalar ısıtılırmış. K.A.] 2. Açık havada ızgara yapmak için kullanılan mangal. Ali mangalite xor3’i asi gocguray. (AŞ-Ok’ordule) Ali mangalla et yapınca kapkara yapıyor.


mangali[2] (ÇX) i. Orak. Mangali ixmar-i ? Ginonna ağani komekça. (ÇX-Çxalazeni, TM) Orak kullanıyor musun ? İstiyorsan yenisini vereyim. → oraği; drap’ani, drep’ani, dep’rani; drip’p’ani; drap’ani-burç’uli


mangana[1] (ÇM) i. [çoğ. manganape] I. (Herhangi) makine. Mekanik düzenek. Na-dolixvasen manganape ağani st’eri 3’opxuy. (ÇM-Ğvant) Bozulan makineleri yenisi gibi yapıyor. Mangana ce3’opxer-on. 3’arite ipşu-i, ciç’en. (ÇM-Ğvant) Makine kurulmuş. Su ile dolunca kendiliğinden başlıyor. Doloxveri manganaşi var-oxvo3’onay. M3udişi nçxik’uy. (ÇM-Ğvant) Arızalı makineden anlamıyor. Boşuna kurcalıyor. → maçina, makina, makine

II. Araba. Otomobil. Mangana oxmarapu şeni op’alak’aray. (ÇM-Ğvant) Araba kullanmak için yalvarıyor. Mangana dolvaxu. Xvala nomşaray. (ÇM-Ğvant) Arabası bozuldu. Yalnız itiyor. Mangana var-cexedasen. M3udişi mvogutinay. (ÇM-Ğvant) Arabaya binmeyecek. Boşuna durduruyor. Mangana m3xuli konaç’irdu. (ÇM-Ğvant) Araba armut ağacına çarptı. Ali mangana arginu. Kok’itoru. (ÇM-Ğvant) Ali arabayı yuvarladı. Mahvoldu. Mangana oxorişi otva nağen. (ÇM-Ğvant) Arabaya evin çatısı engel oluyor. Mangana gza it’aşa nek’na nuvelay. (ÇM-Ğvant) Araç yolda giderken kapısı düşüyor. Alişi mangana oxori oginde dgun. (ÇM-Ğvant) Ali’nin arabası evin önünde duruyor (= park edilmiştir). Ali aşi şuri mangana-muşi ont’rinay. (ÇM-Ğvant) Ali altı kişiyi arabasına sığdırıyor. Hust’ineri manganapeşi nek’nape mendraşa cink’olen. (ÇM-Ğvant) Günümüzdeki arabaların kapıları uzaktan kilitleniyor. → araba; taksiII


mangana[2] (FN) i. [çoğ. manganape] (Genelde serenderlerin altında bulunan) taş dibeğin eğri ahşap tokmağı : tahıl dövmeye yarar. Ar megnapa gi3’va. Yulun, gyulun, n3az axvamen; mu-n-oren ? - 3’k’a-mangana (veya : oçambreşi mangana). (FN-Sumla) Bir bilmece sana söyleyeyim. İniyor, çıkıyor, göğe dua ediyor; nedir ? - 3’k’a-mangana (veya : dibek tokmağı).


mangana-sk’afindi (ÇM) i. Gemi. Zuğa mangana-sk’afindi doliğay. (ÇM-Ğvant) Deniz gemiyi batırıyor. Mangana-sk’afindi tudendo gaminç’oru. 3’arepete ipşu. Huy doliğay. (ÇM-Ğvant) Gemi alttan delindi. Sularla doldu. Şimdi batıyor. → cemi; vapuri; gemi; vapoyi; k’aravi


mangonen (PZ), (AŞ ~ HP) DA e.f. [emp.şm.1.tek. momangonen] Birinin canı öyle istiyor. Birinin keyifi geliyor. Hişo momangonu. (PZ-Cigetore) Canım öyle istedi. Var-momangonu. (PZ-Cigetore) İşime gelmedi. Canım istemedi. Ahmet’i mangonen. Diçalişay. (AŞ-Ok’ordule) Ahmet canı istediğinde çalışıyor. Badiz mangonen do m3ika m3ika elit’rağodams. (FN-Sumla) İhtiyar bazen canı isteyince (coşunca) hafif hafif türkü söylüyor. Fadimez mangonaşi iriz-xolo a3’iren. Va-mangonaşi mitiz va-a3’iren. (AH-Lome) Fatma, keyifi gelince herkese görünüyor. Keyifi gelmeyince kimseye görünmüyor. Alişi dulya muç’o içodaz ? Mangonen noğaşe gyulun. Mangonen dulyaşe ulun. Va-mangonaşi oxoriz va-gamulun. (AH-Lome) Ali’nin işi nasıl bitsin ? Canı ister çarşıya gider. Canı ister işe gider. Canı istemezse evden çıkmaz. Kemalis ar mangonen, heşo zopons. Ar mangonen, haşo zopons. (HP-P’eronit) Kemal canının istediği gibi bir şöyle bir böyle söylüyor (hikâye anlatıyor). → mvangonen, mvangoninen; eluvelun, eluvelay; mvarçilen, marçilen; munay, muynay, munyay


mani (ÇX) z. Erken. Tez. Dolokunupe dido mani bru3’un. (ÇX-Makret) Elbiseler çok çabuk yıpranıyor. Amyeris mç’k’idepe mani buğun. (ÇX-Makret) Burada ekmekler hemen küfleniyor. Xasani bere k’at’a ç’umani mani yedgitun. (ÇX-Çxalazeni, TM) Hasan’ın oğlu her sabah erken kalkıyor. Xuseyinik dğa ç’umani bere-muşi mani kayodgineren. (ÇX-Çxalazeni, TM) Hüseyin bu sabah oğlunu erken kaldırmış. Berepes Limci oxoriya mani moxtit diye telli dovandvapur. (ÇX-Çxalazeni, TM) Çocuklara Akşam eve erken gelin diye sürekli tembih ediyorum. → ordo


mani mani (HP)(AK) z. Çabuk. Çabucak. Hak kcume(r). Mani mani idi do komoxti. (HP-P’eronit) Burada seni bekliyorum. Çabuk gidip gel. FatmakPuci doyinu-i ?” ya do mani mani bak’işa nulun do minda3’k’en. (AK-Döngelli) Fatmaİnek doğurdu mu ?” diye çabuk çabuk ahıra gidiyor da bakıyor. NandidikMani mani dop’aya do jur xeten mtxiri k’ak’alups. (AK-Döngelli) Babaannem “Çabucak yapayım” diye iki elle fındık ayıklıyor. → manişa


manişa (HP)(AK) z. Çabuk. Çabucak. Manişa moxti. (HP-P’eronit) Çabuk gel. T’u3a gyari gale xododgaşi manişa gekirun. (AK-Döngelli) Sıcak yemeği dışarıya koyarsan çabuk soğur. Şoleri koltuği soba dogzina manişa doskirun. (AK-Döngelli) Islak koltuk sobayı yakarsan çabucak kurur. Oxorcak xut kilo mtxiri manişa n3xunups. (AK-Döngelli) Kadın beş kilo fındığı çabucak ayıklıyor. Luğişi x’a x3aperi var-t’as tina-ti manişa gilat’ruxun. (AK-Döngelli) İncir ağacının dalı çürük değilse bile çabucak kırılıyor. Ayşeşi xeepes x’ini ax’vaşi manişa xogvamç’itanen. (AK-Döngelli) Ayşe’nin elleri üşüyünce çarçabuk kıpkırmızı olur. → mani mani, manişa-xolo


manişa-xolo (AK) z. Çabucak. Noğaşi kuvali manişa-xolo buğun. (AK-Döngelli) Çarşı ekmeği çabucak küfleniyor. → manişa


mankten[1] (AŞ-Ok’ordule) AD har.f. ♦ [dey. guri mankten : Birinin midesi bulanıyor.] Guri momankten. (AŞ-Ok’ordule) Midem bulanıyor. → guri mvankten[1]; guri noxedun; guri nantxen; guri gvakten; guri makten; guri gakten; guri akten


mankten[2] (FN-Ç’anapet) AD har.f. Birinin [dat.] kanı [aps.] dökülüyor ya da akıyor. Çabri mebixvat’i. A m3ika din3xiri momanktu. (FN-Ç’anapet) Dudağımı ısırdım. Biraz kan aktı. Berek ti momontxu şkule cabrişe din3xiri momanktu. (FN-Ç’anapet) Çocuk kafasını bana çarpınca dudağım kanadı. → mvankten[2]; + munktay


manniya (AŞ-Ortaalan) z. Sürekli. Aralıksız. Ham k’inçi nossi var-uğun. Manniya niben. (AŞ-Ortaalan) Bu kuşun aklı yok. Tuzağa sürekli yakalanıyor. Txombu ndalepe manniya oxori nantxen. (AŞ-Ortaalan) Kızılağaçların dalları hep eve değiyor. Him laç’i manniya araba ntxozun. (AŞ-Ortaalan) O köpek sürekli araba kovalıyor. Ham bere manniya ixiray. A ndğa niç’ç’opasen. (AŞ-Ortaalan) Bu çocuk sürekli çalıyor. Bir gün yakalanacak. Ali na-dolikunay porçape manniya uç’ordun. (AŞ-Ortaalan) Ali’nin giydiği gömlekler habire yırtılıyor. → pasa; bo(y)ine, boyine; p’anda[1]-II;k’at’ayya; telli


manto i. Manto. [< Fra.] Kadın paltosu. Manto sobas mot-yok’idam. Xomut’aşa mtelli n3’ola kogak’oren. (AH-Lome) Mantoyu sobanın üzerine asma. Kuruyana kadar hep kurum bağlar.


mantxen (FN ~ AH) AD har.f. [fb.{mo-}] Çarpıyor. Yavaş çarpıyor. Axiri nek’laşi ogine na-noç’k’adurt’u pi3ari, pucepe mantxeyiz mot’roxu. (FN-Ç’anapet) Ahır kapısının önünde çakılı tahta, inekler çarpınca kırıldı. Araba m3xuliz mantxu. (FN-Sumla)(AH-Lome) Araba armut ağacına çarptı. Araba m3xulişi ncaz mantxu. (AH-Borğola) Araba armut ağacına (yavaş ) çarptı. → naç’apxen; maç’k’iden

+ mantxen I. AD har.f. Bir şey [aps.] birine [dat.] çarpıyor. BerepeNa-cgiyals n3xeni komomantxanorenya do go3’imt’enan. (AH-Borğola) ÇocuklarKoşan at bize çarpabilirdiye önünden kaçıyorlar.

II. ADL har.f. Birine ait [dat.] bir şey [aps.] bir şeye [lok.] çarpıyor. Xeşi diro nek’naz momantxuşi xe gamamoz*urz*u. (AH-Borğola) El dirseği kapıya çarpınca elim uyuştu.


manz*ageri (AK) i. Komşu. Nanak termoni gibu do paklaciten manz*agerepes guipağups. (AK-Döngelli) Annem termoni pişirdi de bakraç ile komşularına dağıtıyor. Manz*ageri-muşik mbuli muğu. Ama Ayşek, manz*ageri idu şkule x3aperi na-ren şeni mbulepe nuxvaps. (AK-Döngelli) Komşusu kiraz getirdi. Ama Ayşe, komşusu gittikten sonra, çürük olduğu için kirazları döküyor. İrani do İraği manz*ageri renan. (AK-Döngelli) İran ve Irak komşudur. Ayşek manz*ageri-muşişa lausti-mkviri no3xaps. (AK-Döngelli) Ayşe komşusuna mısır unu ödünç veriyor. → k’ongşi; k’omşi; marte, malte; s. işoni


manz*inen/ manzinen (*)(AŞ ~ HP) Dø e.f. Artıyor. Kabarıyor. Emekli meaşi manzinen. (AŞ-Ok’ordule) Emekli maaşı artıyor. Osmani cenç’areri manzinen. (AŞ-Ortaalan) Osman’ın parası artıyor. Genç’areyi dido ç’k’inda do m3ika ixmarayiz manz*inen. (FN-Ç’anapet) Parayi çok kazanıp az kullanınca (para) artar. Axmet’i dido yangazi k’oçi ren. Ont’uleşi 3’kayiz manz*inaz ya do karmat’eşi 3’k’ayi nuk’vatams. (AH-Lome) Ahmet çok yaramaz adamdır. Tarlanın suyu artsın diye değirmenin suyunu kesiyor. Para va-xarcaşi yadven do manz*inen. (AH-Lome) Parayı harcamayınca üzerine konup artıyor. Tamo tamo Omeriz-ti berepe manz*inen. (AH-Lome) Yavaş yavaş Ömer’in de çocukları artıyor. K’at’a Arafas oxorepeşi dulyaz manz*inen. (AH-Borğola) Her Arife’de evin işleri artar (bayram geleceği için). Dido mç’ima mç’ims. Ğalişi 3’k’ariz manz*inen. Ğvari gextasen steri iven. (AH-Borğola) Çok yağmur yağıyor. Derenin suyu artıyor. Sel inecek gibi oluyor. [(*) Bu fiil her yerde manz*inen diye telâffuz edilir. Buna rağmen bu sözlükte Ardeşen diyalektleri için manzinen şeklinde de yazılmıştır. Çünkü Ardeşen diyalektlerinde z* konsonu, /z/ foneminin değişkeni olup sırf /n/ fonemi arkasında gözlemlenir.] → mvanz*inen/ mvanzinen; + munz*inams/ munzinay


man3’epura (AK) i. Gelincik hayvanı. Ali-cumadişi mcve oxoris man3’epura dido ren. (AK-Döngelli) Ali amcanın eski evinde gelincik çok var. → ğut’u/ ğut’uğut’u[21], ğut’una; mzenuri; geluncuği[2]/ gelincuği[2]


maotxani (AH) s. Dördüncü. Kçe kotumek sum ndğaz meyoneyi skums. Maotxani ndğa goşint’alams. Ok’açxe sum ndğa çkva skums. Xolo matxani goşint’alams do heşşote nooms. (AH-Lome) Beyaz tavuk üç gün sıralı yumurtluyor. Dördüncü günü atlıyor. Sonra üç gün daha yumurtlayıp dördüncü günü yine atlıyor ve öylece devam ediyor. → mayotxani; otxoni


maovrani (PZ) s. Sekizinci. Şk’uni haninepes maovrani tutas opşa t’u3a iyen. (PZ-Cigetore) Bizim buralarda sekizinci ayda çok sıcak oluyor. → maovroni, movroni; ovroneri; ovrotani; ovroni


maovroni/ movroni (ÇM), maovroni (AH-Borğola) s. Sekizinci. Ali maovroni çxomi oç’opu. (ÇM-Ğvant) Ali sekizinci balığı tuttu. Kamili maovroni fara xacişa idu. (AH-Borğola) Kâmil sekizinci defa hacca gitti. → maovrani; ovroneri; movroni; ovrotani, ovroni


mapat’ule (AH) i. Arıkuşu. Memet’ik Mapat’ulek but’k’uci do mzuci ipxorsya mi3’u. (AH-Borğola) Mehmet bana Arıkuşu bal arısı ve yabanarısı yerdedi.


mapusi (AK) i. Hapishane. [< Atp. + Far.] Cezaevi. Jandarmapek Niyazi kyoç’opes do mapusis muloxunasinonan. (AK-Döngelli) Jandarmalar Niyazi’yi yakaladılar da hapishaneye sokacaklar (= hapsedecekler).


mapxa (PZ ~ AH) s. ve i. I. s. [hava hakkında] Güneşli. Açık. Andğa mapxa on. Livadi omç’uşa vidaten. (PZ-Cigetore) Bugün hava açıktır. Tarlayı kazmaya gideceğiz. Bere mapxa ora libade mo-dolvokunam. Ançxvapen. (ÇM-Ğvant) Çocuğa güneşli zamanlarda kalın ceket giydirme. Sıcaklanıyor. Ali mapxa asi bere-muşi ek’iyonay. Ordoşa ngolaşa igzalay. (ÇM-Ğvant) Ali hava güneşlenince çocuğunu yoldaş olarak alıp yaylaya gidiyor. # Avla oşk’uri-sk’ani / Uça urzeni gvobun / Mç’imart’ay, mapxa ort’ay / Si p’anda gologobun. (ÇM-Ğvant, anonim) Kapı önündeki elma ağacında / Kara üzüm asması asılı (sarılı)/ Yağmurlu olsun, güneşli olsun / Sen her zaman dert etmezsin. Ç’umani p’eya mapxa iyasen-i ? (AŞ-Ok’ordule) Yarın acaba güneşli olacak mı ? Sumelaşa mapxa ora idik’k’o vrossi iyasert’t’u. (AŞ-Ortaalan) Sümela’ya güneşli zamanda gitseydin iyi olurdu. Mapxa orape. (AŞ-Ortaalan) Havanın güneşli olduğu dönem. Nanak mapxa oraz kotumepe gale goşkumerz. (FN-Ç’anapet) Annem güneşli havada tavukları dışarda dolaştırıyor. Handğa mapxa ren. Naxverepe a şvaciz doskurun. (AH-Borğola) Bugün güneşlidir. Yıkanmışlar çarçabuk kurur. Mjora na-geilams iz*iraşi ç’umanişe mapxa iven. (AH-Borğola) Güneşin batışı görüldüğünde yarın (= eltesi gün) hava açık olur. Mapxa t’aroniz mjora zuğaz geilamt’aşi n3a imç’itanen. (AH-Borğola) Açık havada güneş denizden batarken gök [güneşin battığı yerde] kırmızı oluyor. → mapxaşi; mjorala, mjoraşi; mjuroni

II. i. Güneşli hava. Açık hava. Han3’o ar k’ayi mapxa var-ivu. (AH-Lome) Bu yıl iyi bir güneşli hava olmadı. → mjoroni t’aroni; mjuroni t’aroni


mapxala (PZ ~ ÇM)(FN ~ AH HP ÇX) i. [çoğ. mapxalape] Havanın güneşli ve sıcak olduğu dönem. Ali mapxala nizmoy. (ÇM-Ğvant) Ali güneşli günleri hayal ediyor. Mapxalapete 3’arepe mesk’uru. (ÇM-Ğvant) Sıcaklardan sular (pınarlarda) kurudu, kesildi. Mapxala-orapez gale oçalişu k’ayi va-ren. (FN-Ç’anapet) Sıcak havalarda dışarda çalışmak iyi değil. Go3’oz mupeyi mapxalape ivu-dort’un. (AH-Lome) Geçen yıl ne güzel havalar olmuştu. Mapxala-orapez badi do kçinepek gale dido mot-gulut’an. (AH-Borğola) Güneşli ve sıcak dönemlerde yaşlı erkek ve kadınlar dışarıda çok gezmesinler. [AŞ diyalektlerinde bu terim gözlemlenmez : mapxa orape denir.]


mapxaşi (FN) s. [hava hakkında] Güneşli. Açık. Mapxaşi ndğalepez mzuğaşa omçviyuşa bidit. (FN-Ç’anapet) Güneşli günlerde denize yüzmeye gittik. → mapxa; mjorala, mjoraşi, mjuroni


Map’arve (PZ)(AH) i. Rize-Çayeli’nin Lazca adı. Şk’uni Atinas opşa t’oroci on. Map’arves-t’i opşa on-i ? (PZ-Cigetore) Bizim Pazar’da çok güvercin var. Çayeli’nde de çok var mı ? Alla raxmet’eylesun ! Cayidişi nandidi Map’arveşen moxtimeri t’u do Lazuri var uçkit’u. Ok’açxe Lazuri kodiguru. Ala k’ayi var-apa’aramitet’u. “Nandidi mu xali giğun ?” ya do p’k’itxat’itşiKayi bore skiri. Ala panda kapula ma3kunenya zop’ont’u do çku-ti biz*i3amt’it. (AH-Lome) Allah rahmet eylesin ! Cahit’in babaannesi Çayeli’nden gelme idi ve Lazca bilmezdi. Sonradan Lazcayı öğrendi. Ama iyice telâffuz edemiyordu. “Babaanne nasılsın ?” diye sorduğumuzdaİyiyim yavrum. Ama hep sırtım ağrıyordemek isterkenK’ayi bore skiri. Ala p’anda k’ap’ula ma3’k’unendeyemedenKayi bore skiri. Ala panda kapula ma3kunenderdi ve biz de gülerdik. Feluk’a-çkimi Map’arves ep’ç’opi. (AH-Borğpla) Kayığımı Çayeli’nden (satın) aldım. → Map’avre


Map’avre (ÇM ~ FN) i. Rize-Çayeli’nin Lazca adı. İrize-şa ulurt’aşa Map’avre golulur. (ÇM-Ğvant) Rize’ye gider iken Çayeli’nden geçiyorsun. Map’avreşa na-va-milvapun sum 3’ana diyu. (AŞ-Ok’ordule) Çayeli’ne gitmemişliğim üç sene oldu. Ançele Map’avrez na-ren dadi-muşişa idu. (FN-Ç’anapet) Ançele Çayeli’nde yaşayan halasına gitti. → Map’arve


map’azule/ map’p’azule (ÇM ~ FN) i. Ateşböceği. 3’o map’azulepe ordoşa gamixvey. (ÇM-Ğvant) Bu yıl ateşböcekleri erkenden çıktılar. Map’azule gomobuzun. Hak’u oroperi ! (AŞ-Ok’ordule) Ateş böceği üzerimde geziniyor. Ne kadar sevimli ! Ham seri zade map’azule maziru. (AŞ-Ok’ordule) Bu akşam çok ateşböceği gördüm. Ağust’ozi map’p’azule mazirassu oropa ndğalepe-şk’imi gomaşşinen. (AŞ-Ortaalan) Ağustos’ta ateşböceği gördüğümde sevdalık günlerimi hatırlarım. Ar Ağust’ozi seri ar k’ale map’p’azule çonape biseyiram. Ar k’ale t’ulumi biyucam. (AŞ-Ortaalan) Bir Ağustos gecesi bir taraftan ateşböceklerinin ışığını seyrediyorum. Bir taraftan tulum dinliyorum. → p’ap’azulya; 3’i3’inate, 3’i3’inateri; p’inç’k’u


mara (PZ-Cigetore) bağ. [pek nadiren] Ama. Fakat. Ham dulya ğoma p’3’opxik’ona iyaset’u. Mara andğa-ti va-maçodinu. (PZ-Cigetore) Bu iş dün yapsaydım olacactı. Ama bugün de bitiremedim. Seri diyu. Çona var-miğuran. Mara tuta şk’u memotanaman. (PZ-Cigetore) Gece oldu. Işığımız yok. Ama ay bizi aydınlatıyor. → mana; ala[2]; çkva[2]; edo[2]; doII


marani (ÇM) i. Serender ve kulübelerin alt katları. Ayşe xombula dişk’alepe marani tudendo meşk’vobğay. (ÇM-Ğvant) Ayşe kuru odunları kulübenin altına atıyor.


marazi i. 1. Süreğen ve insanı içten içe bitiren ölümcül hastalık. Mç’ipe-marazi. (PZ-Cigtore) Verem. Tüberküloz. İnce-marazi. (ÇM-Ğvant) Verem. Tüberküloz. # Skenceli felamuri / Eli cicişen eli / Muper marazi giğun / Mencelişen na meli. (FN-Sumla) Üzerinde arı kovanı skencesi olan ıhlamur ağacı / Koptun kökünden koptun / Nasıl bir hastalığın var ki / Takattan düşmüşsün. 2. Verem. Tüberküloz. Ham marazik ma moşk’urinams. (PZ-Cigetore) Bu verem beni korkutuyor. Mustava marazite ğurut’u. Nç’amepe şu do ha3’i tamo tamo skidun. (FN-Sumla) Mustafa veremden ölüyordu. İlâçlar aldı. Şimdi yavaş yavaş iyileşiyor. Bere-çkimi dido p’it’li-gexra3kei ren. P’ea marazi uğun-i ? (FN-Sumla) Çocuğumun benzi çok soluk. Acaba veremi mi var ? → mç’ipe-marazi, ince-marazi; çoxot’k’a; veremi

[dey. marazi muselams (AH) : 1. Birini [dat.] marazlandırıyor. 2. Birinin [dat.] başından kötü şeyleri geçtirip kahrediyor ya da birini [dat.] kötü halde rahatsız ediyor.] Si ma marazi momiseli. (AH-Lome) Sen beni kahrettin. Ham dulyak marazi momiselu. (AH-Lome) Bu iş beni kahretti.


marçilen (AŞ ~ FN-Ç’anapet) DA e.f. [emp.şm.1.tek. momarçilen] Biri [dat.] bir şeyi [aps.] uygun buluyor. Bir şey [aps.] birinin [dat.] işine geliyor. Hay voncirasi zade marçilen. (AŞ-Ok’ordule) Burda yatırınca uygun oluyor. Ham porça va-momarçilu. (AŞ-Ortaalan) Bu gömlek bana uymadı (= bana rahat gelmedi; gönlümün istediği gibi olmadı). Baba, na-var-marçilen a mutxa iyayiz xayi edgitun. (FN-Ç’anapet) Babam, işine gelmediği bir şey olunca hemen tepki veriyor. Ameti k’ala isinapamt’aşa a mutxa var-marçilayiz yekten nena mek’vatums. (FN-Ç’anapet) Ahmet ile konuşurken bir şey işine gelmeyince hemen konuşmayı kesiyor. Mamutiz a mutu var-marçilayiz toli oç’up’rinamz. (FN-Ç’anapet) Mahmut’un bir şey işine gelmeyince gözlerini kısıyor. Mamut’iz a mutxa va-marçilayiz eliç’up’ranamz. (FN-Ç’anapet) Mahmut, bir şey işine gelmeyince dudaklarını büküyor (= yan ciziyor). → mvarçilen; eluvelun, eluvelay; mangonen, mvangonen, mvangoninen; munay, muynay, munyay


març’a (ÇM ~ FN-Ç’anapet)(HP ~ ÇX)(AK) i. (Odunun) düzenli yığın. Dişk’a-març’a. (ÇM-Ğvant) Düzenli odun yığını. [≠ ok’obğeri dişk’a : rastgele odun yığını] Ali, dişk’a-març’a didi dişk’alepe oşk’enda na-on arinepe, 3’ulu dişk’alepe meşk’vonç’ay. (ÇM-Ğvant) Ali, odun yığınında büyük odunlar arasındaki boşluklara küçük odunları itip koyuyor. Ali ar març’a dişk’a kuğun. (ÇM-Ğvant) Ali’nin bir istif odunu var. Alişi mç’ipe dişk’alepe març’a em-tude nonçark’un. (ÇM-Ğvant) Ali’nin ince odunları odun dizininin en altında sokulturulmuş halde duruyor. Ali oxori tudendo març’a şeni muti var-doduy. (ÇM-Ğvant) Ali evin altını odun koymak (= dizmek) için bir şey koymuyor. Ayşe dişk’a-març’aşa mç’ipe dişk’alepe gamatoruy (*), ç’umanişi daçxuri ogzamt’u. (ÇM-Ğvant) Ayşe odun yığınından ince odunları dışarı çekerek sabah ateşi yakardı. [(*) “..... çekerek ..... yakardı”nın karşılığı olarak verilen “...... gamatoruy, ...... ogzamt’u” ifadesi, yazılı Türkçe ifadenin kopyasıdır. Doğal konuşma Lazcasında “... gamatorumt’u do ...... ogzamt’u.” şeklinde söylenir.] Ali na-asen març’a p’anda meyixven. P’ot’e-ti vrosi març’a var-axenen. (ÇM-Ğvant) Ali’nin yaptığı odun yığını her zaman yıkılıyor. Hiçbir zaman iyi bir yığın yapamıyor. Baba-şk’imi bet’i març’a dou. (AŞ-Ok’ordule) Babam büyük bir odun yığını yaptı. Cur març’a dişk’a dop’i. (AŞ-Ortaalan) İki yığın odun yaptım. Pederik livadişi jilendo na-ek’vatu txombuşi dişka u do març’a kogedgu. (FN-Ç’anapet) Babam bahçenin yukarısında kestiği kızıl agaçtan odun yapıp üst üste bir arada dizdi. An3’i cumadi-çkimişi jur març’a dişka uğun. (AK-Döngelli) Bu yıl amcamın iki yığın odunu var. → ç’arma; xarga


Mariaşina (AH-Borğola) i. Ağustos. Mzuci Mariaşina-tutaz dido iven. (AH-Borğola) Eşekarısı Ağustos ayında çok olur. → Maryaşina; Ağust’ozi/ Ağustozi, Ağuste


mark’at’i (ÇM) i. Yoğurt mayası. Ayşe ncavla mark’at’i k’atineri momçu. (ÇM-Ğvant) Ayşe bana sütü mayalanmış şekilde (= içine yoğurt mayası katılmış süt) verdi. → nç’amiIII


maroni (ÇM) s.-z. Birinci. I. s. Birinci. → maaroni; aroni; artani; maarani; [ilk] sift’eneri; emogindeni; moç’k’a; iptineri, iftineri

II. z. Birinci sırada. İlk. Ali juma-muşiMaroni na-p’ç’opaten k’inçi sk’ani on. Majurani na-p’ç’opaten k’inçi şk’imi on.u3’u. (ÇM-Ğvant) Ali kardeşineİlk yakalacağımız kuş senin. İkinci yakalacağımız kuş benim.” dedi. → aroni; emogi


marsi s. ve i. Mars. Tavla oyununda oyunculardan birinin karşı taraf hiç pul almadan bütün pullarını toplayıp iki sayı kazanması. Suma komat’k’oçazna marsi bikom. (FN-Ç’anapet) Dü-se gelirse mars yapıyorum. Dort-ceari kot’k’oçana marsi dobive(r). (AH-Lome) Dört-cihar atabilirsen mars olurum.


marte (FN-Sumla) i. [pek nadiren] Komşu. Marteş livadiz pucepe kamipinez. (FN-Sumla) Komşunun bahçesine inekler doluştu. Pi3xaloi 3’k’aiz marte kyoişi ir k’oçi nunç’un. (FN-Sumla) Pisala suyuna komşu köylerin köylülerinin hepsinin payı vardır. (= Doğal hak olarak herkesin payı var. Özel bir veya birkaç kişiye ait değil.) → k’ongşi; k’omşi; malte; işoni s.; manz*ageri


Mart’i (PZ ~ ÇM)(FN ~ AH-Lome) i. Mart [< Lat.] ayı. # Mart’i moxt’ay, mexuy at’amba-purki. (ÇM, anonim) Mart ayı gelsin, açar şeftali çiçekleri. # Amipinu xolo Mart’i dumani / Git’rağudar mo-ibgar e amani. (ÇM-Ğvant, K’.H.) Yine geliyor [bu tarafa] Mart [ayının] sisi / Ağıt yakacağım (= türkü söyleyeceğim) sakın ağlama. Mart’i moxtayiz rubapez mpula dolodgitun. (FN-Ç’anapet) Mart gelince vadilere sis doluyor. Mart’iş tuta var-içodaşa bilanço oçodinoni boret. (AH-Lome) Mart ayı bitmeden bilançoyu bitirmemiz gerek. → Mirk’ani


maruli i. Marul. T’auşanik lu do maruliz kinarepe guxvat’ams do naşkumers. (AH-Lome) Tavşan lahana ve marulun kenarlarını kemirip bırakıyor.


marxeli (ÇM) i. Usta. Marxelepe xeloba-nişite kvalepe-firidape xibarepe meşk’vorçamt’ey. (ÇM-Ğvant) Ustalar ustalıkları ile taşların arasındaki boşluklarına ince taşlar yerleştiriyorlardı. Şurçina-p’ap’u ham vanağişi em vrosi marxeli ort’u. Himu na-u 3’oderepe p’ot’e-ti var-meyixvasen. (ÇM-Ğvant) Şükrü dede bu yerleşkenin en iyi ustası idi. Onun yaptığı duvarlar hiçbir zaman yıkılmayacak. → usta


Maryaşina (ÇM) i. Ağustos. Maryaşinaşi mturi lebciyari iyen. (ÇM-Ğvant) Ağustos karı salyalı olur. 3’o Op’içu-ora Maryaşinaşi çxoroni ndğa mulun. Him ndğa op’içu cebgutaten. (ÇM-Ğvant) Bu yıl ramazan Ağustos ayının dokuzuncu gününe denk geliyor. O gün oruca başlayacağız. Huy inora st’eri var-on. Maryaşina vort. Na-ompunare mca meyapu şeni ç’umanişişa var-indun. (ÇM-Ğvant) Şimdi kış gibi değil. Ağustos ayındayız. Mayalamak için ısıttığın süt sabaha kadar soğumuyor. Mt’alepe Maryaşina ordo ixombinen. (ÇM-Ğvant) Otlar Ağustos ayında kısa sürede kurutulabiliyor. → Mariaşina; Ağust’ozi/ Ağustozi, Ağuste


masa (PZ)(AŞ ~ ÇX)(AK) i. [çoğ. masape] Masa. Oşk’omale vimxot. Dolap’is ç’at’alepe do k’uzepe gamiği do masas cedvi. (PZ-Cigetore) Yemek yiyoruz. Dolaptan çatalları ve kaşıkları çıkar da masaya koy. Bozomota masaşi orti balk’oni k’ale cepatxuy. Va-naxvaşa kezdums. (AŞ-Ok’ordule) Kız masa örtüsünü balkon tarafından silkeliyor. Yıkamadan kaldırıyor. Cari iri ora masa cimxoy. (AŞ-Ortaalan) Ekmeği her zaman masada yer. Masaşi k’uçxe mk’ule iyu. (AŞ-Ortaalan) Masanın ayağı kısa oldu. Çağet’t’epe masa eyodvi do hişşo cexari. (AŞ-Ortaalan) Kâğıtları masanın üzerine koy da öyle yırt. Sibelik masas yonç’arams. (FN-Sumla) Sibel masanın üzerinde yazıyor. Nusak berez ntxiri masaz yut’axamz do meçams. (AH-Lome) Gelin fındığı masada kırıp çocuğa veriyor. Masas ar muntxa yobez-doren. Muntxa ebodvare yaç’aben. (AH-Lome) Masanın üstüne bir şey dökmüşler. Ne koyarsam yapışıyor. Doğanik, dido mşkorineri rt’aşi masaz na-ren oç’k’omalepe gekosums. (AH-Borğola) Doğan, çok aç olunca (= çok acıkınca) masadaki yiyecekleri silip süpürüyor (= yiyor). Berez masaz na-ren k’uzişe var-nanç’uşinuşi nana-muşik konunç’inu. (AH-Borğola) Çocuk masadaki kaşığa uzanamayınca annesi yanaştırdı. Masa-çkimis muntxani gyoç’aru. (HP-P’eronit) Masamın üstüne bir şey yazdı. Mutfaği dari na-miğun şeni masa ekule akule var-gulikten. (AK-Döngelli) Mutfağım dar olduğundan dolayı masa o tarafa bu tarafa dönmüyor. → ost’oli (ÇM), st’oli (AŞ-Dutxe), stoli (FN-Sumla)


masari/ masayi/ masai (FN ~ AH) i. Kazık. Puci masariz mebok’oram. (FN-Ç’anapet, Sumla) İneği kazığa bağlıyorum. Ont’uleşi ğoberi şeni ç’uburişi masayi mik’orems. Ar soti ç’uburişi nca komaz*iren-i, p’eya ? (AH-Lome) Tarlaya çeper için kestane kazığı lazım. Bir yerde kestane ağacı bulabilir miyim acaba ? Xuşut’ik ğobeyi ikomt’aşi ipti masayi na-di3onasen yerepe let’az noğarams. Nak’o uk’orems xesap’ums do ok’açxe masaepe do3onuz gyoç’k’ams. (AH-Lome) Hurşit çeper yaparken önce kazık dikilecek yerleri toprakta çizer. Kaç tane lazım olacağını hesaplar ve sonra kazıkları dikmeye başlar. Osmanik na-xaziru masarepez let’az na-doskidun k’onayi meç’umz do heşşo do3onams. (AH-Lome) Osman hazırladığı kazıkların toprakta kalan kısımlarını yakıp öyle dikiyor. Rizak ont’ule ğobasen. Na-do3onasen masarepe gamayazums. (AH-Lome) Rıza tarlaya çeper yapacak. Dikeceği kazıkları sivriltiyor. Jur masayişi araz tok’i goşobun. (AH-Lome) İki kazık arasında ip asılı duruyor. Masarepe mçxu divu-doren. Babak m3ika goyazums do omç’ipanams. (AH-Lome) Kazıklar çok kalın olmuş. Babam biraz çevresini yontup inceltiyor. Babak ont’uleşi k’udelis masai do3onams. (AH-Lome) Babam tarlanın kıyı tarafına kazık dikiyor. Ar masayite ğober va-iğoben. (AH, atasözü, K.A.) Bir kazıkla çeper yapılmaz. Na-yazu masari ğoberiz nodumers. (AH-Borğola) Yonttuğu kazığı çepere dayıyor. Na-k’vatu masarepe ğoberiz nosvarams. (AH-Borğola) Kestiği kazıkları çepere diziyor. K’inçi masariz komuxedu. (AH-Borğola) Kuş kazığın tepesine tünedi. → mzgiji; mp’alo, mp’alu; k’azuği, kazuği


mask’indi (AŞ-Dutxe) i. Yüzük. Axmet’i Feride mask’indi mvodvamt’aşa a resimi koduzdi. (AŞ-Dutxe) Ahmet Feride’ye yüzük takarken bir resmini çek. → ma3’indi; yuzuği; ma3’k’indi


masumani (PZ ~ AŞ), masuma (FN), masumani (AH-Lome), masuma (HP ~ ÇX), masumani (AK) s. ve i. I. s. ve i. Üçüncü. Üçüncüsü. Xasanişi bozomotina-muşi sift’eneri mektebis masumani sinifis dosk’udun. (PZ-Cigetore) Hasan’ın kız çocuğu ilkokulun üçüncü sınıfta kalıyor. “Ç’umani meft’arena-mi3’u k’oçi ar daha masumani ndğas moxt’u. (PZ-Cigetore) “Yarın geleceğimdiyen adam bir daha üçüncü günde geldi. Ali masumani bere var-apelu. (ÇM-Ğvant) Ali’nin üçüncü çocuğu yaramaz çıktı. Didi cuma-çkimişi masumani biç’i ma dido memingams. (AH-Lome) Âbimin üçüncü oğlu bana çok benziyor. K’urban-bayamişi masumani ndğaz oxoriz var-bort’i. Zabunepe mobintvali. (AH-Lome) Kurban bayramının üçüncü günü evde değildim. Hastaları ziyaret ettim. Çkar şansi var-miğun. Aya masumani seferi ren hep-yeği mulun. (AK-Döngelli) Hiç şansım yok. Bu üçüncü seferdir hep-yek geliyor. → sumoni

II. (ÇM) s. Otuz yaşlarında. # K’uk’ma avla k’o3’adgun / Na-mulun ceçay kusi / Masumani diyi do / xolo var-moği nosi. (ÇM-Ğvant) Güğüm kapı önünde / Gelen vurur tekmeyi / Üçüncü yaşındasın (= otuz yaşlarındasın) / yine akıl getirmedin (= akıllanmadın). # K’o3’udgun pşeri topri / T’u3a cari eluzun / Masumani oran do / Xolo tolepe uzun. (ÇM-Ğvant) Dolu bal önündedir / Sıcak ekmek yanındadır / Otuzlarına geldi de / Hala gözü kapalı.


masumani-guruni (ÇM) i. Katır. N3xeni guruni omçinojasi masumani-guruni dirinen. (ÇM-Ğvant) At eşeği döllediğinde katır doğar. → k’at’iri


ma-şa → ma[2]


maşalla/ maşallah ü. Maşallah. [< Arp.] Puci-tkvani nak’o nongene ren ? - Nazargyuli sum nongene ren. Maşalla maxutanişe mçinoci ren. (AH-Lome) Sizin ineğiniz kaç doğum yapmıştır ? - Nazargül üç doğum yaptı. Maşallah beşincisine hamiledir. An3’i mtxiri ok’o çans ki maşallah mtxirepunas dolocans. (AK-Döngelli) Bu sene fındık o kadar çok vermiş ki maşallah fındıklık kaynıyor (= çok aşırı var).


ma-şi → ma[2]


maşitani (ÇM) s. Altıncı. Maşitani ndğa memalasen. (ÇM-Ğvant) Altıncı gün gelebileceğim. → maaşani; maaşineri; aşineri; aşitani; aşoni


maşkitani (AH) s. Yedinci. Maşkitani ndğaz sira skande mulun. (AH-Lome) Yedinci gün sıra sana geliyor. Xasaniz maşkitani bere-ti bozo davu. (AH-Borğola) Hasan’ın yedinci çocuğu da kız oldu. → maşk’itani; şk’itineri; şkitani, şkitoni


maşk’itani (PZ ~ ÇM) s. Yedinci. Alişi 3’ulu bozomotina-muşi maşk’itani on. (PZ-Cigetore) Ali’nin küçük kız çocuğu yedinci dır. # Maşk’itani murun3xi / Ext’asen ç’umanişi / Ndğa do seri ift’iler / Var-gaxenu gurişi. (ÇM-Ğvant) Yedinci yıldız / Sabahtan doğacak / Gece gündüz yırtınıyorsun / (Onun) gönlü olmadı. → şk’itineri; şkitani, şkitoni; maşkitani


matbaa i. [çoğ. matbaape] Matbaa. [< Arp.] Basım evi. Matbaapez k’artalişi jin gyoç’araman do geç’areri iven. (AH-Borğola) Matbaalarda kâğıt üzerine basım yapıyorlar ve kâğıt para oluyor.


matven (AŞ ~ HP) AD har.f. Bitki veya bulut [aps.] bir şeyi [dat.] örtüyor, kapıyor ya da kapatıyor. Mp’ula mjora matven. (AŞ-Ok’ordule) Duman güneşi engelliyor (= kapatıyor). Oxori na-matven mutu ort’t’u ep’k’vati. (AŞ-Ortaalan) Evi örten [bitki] ne vardıysa kökünden kestim. Gza 3’ale na-dolodgin txombupe ntxiriz matven. (FN-Ç’anapet) Yolun aşağısında duran kızılağaçları fındığa gölge yapıyor. Txombupe mok’vatoni ren. Çayiz matven. (AH-Lome) Kızılağaçlar kesilmelidir. Çayı gölgeliyor. Meyvaşi ncape p’eci dirganşi artikatiz matven. (AH-Borğola) Meyve ağaçları sık dikilince birbirini örter. → mvatven; goyatven; + mutums/ mutuy; motuy; motumers/ motumars


matxori/ matxoyi (FN ~ AH) i. Ölçü birimi. [1 matxori/ matxoyi = 2 orosari / oosayi = 4 k’ap’i3’i.] Otxoneçi matxori ntxiri mavu. (FN-Sumla) 80 matxori fındığım oldu (= Yaklaşık 40 teneke fındığım oldu = Yaklaşık 720 kg fındığım oldu). → k’ap’i3’i


mat’alen (FN~ AH) AD har.f. [fb.{mo-}; kb.{a-}; emp.şm.3.tek.ö.1.dat.tü. momat’alen; f.-i. mot’alu] I. Su [aps.] bir şeyi [dat.] basıyor. Ap’rilişi tutaz livaş 3’k’ariten ğalape irden do livadepez mat’alen. (FN-Ç’anapet) Nisan ayında kar suları ile büyüyen dereler bahçeleri basıyor. Mç’ima mç’imayiz ğalişi 3’k’ari livadiz mat’alen. (FN-Ç’anapet) Yağmur yağınca dere suyu bahçeyi basıyor.

part. mot’aleri/ mot’aleyi : Basıntılı (su). Akıntılı (su). Handğa karmat’eşi ğali dido mot’aleyi gyulun. (FN-Ç’anapet) Bugün değirmen deresi çok akıntılı akıyor.

II. Uçan kuş [aps.] süzüleyerek, yere paralel hareket ederek bir şey [dat.] üzerine sorti yapıyor ya da saldırıyor. Atmaca bulduciniz mat’alen. (FN-Sumla) Atmaca bıldırcına saldırıyor. ≠ gyat’alen


mat’en/ mat’t’en (AŞ), mat’en (AH ~ HP)(AK) AD har.f. [fb.{mo-}; kb.{a-}; emp.şm.3.tek.ö.1.dat.tü. momat’en/ mumat’en; f.-i. mot’u/ mot’alu] Yere paralel hareket ederek istenmeden isabet ediyor. Mermi kva mat’asi elast’un. Ar soti mendulun. (AŞ-Ok’ordule) Mermi taşa çarpınca sıyırıp kayıyor. Bir tarafa gidiyor. Muradi kva ot’oçusi xanç’ali momat’t’u. (AŞ-Ok’ordule) Murat taş atınca dirseğime vurdu. Bere kva ot’oçusi t’ora toli komomat’u. (AŞ-Ok’ordule) Çocuk taş atınca az kalsın gözüme vururdu. Otva mjora mat’asi ç’arç’alay. (AŞ-Ok’ordule) Çatıya güneş vurunca çatırdıyor. K’uçxe dişk’a mat’t’u. Himu-şeni itopay. (AŞ-Ortaalan) Ayağına odun vurdu. O yüzden topallıyor. Coğoris na-mek’udgam kvape mtelli elustun. Çkari var-mat’en. (AH-Lome) Köpeğe attığın taşların hepsi yanından sıyırıyor. Hiçbiri isabet etmiyor. Onurik na-ot’k’oçu kva k’vas komomat’u. (AH-Borğola) Onur’un attığı taş alnıma çarptı. Xasanik kusi na-geçu bulti k’vaciz momat’u. (AH-Borğola) Hasan’ın tekme attığı top testisime çarptı. Mo-ister. T’k’va3’ums. Berepes komat’en. (HP-P’eronit) Silahla uğraşma. Patlar. Çocuklara isabet eder. Kva mastolu. Var-vimt’e(r)et’ik’on t’uva mumat’asint’u. (AK-Döngelli) Bana taş attı. Eğer kaçmasaydım az kalsın bana çarpacaktı. → mvat’en; [isabet ediyor] nat’en

[dey. toli mat’en (AŞ-Ok’ordule)(FN ~ HP) : Birine nazar değiyor.] → toli nat’en; nazari ak’nen

[dey. şura mat’en (FN ~AH) : Birine [dat.] bir şeyin kokusu [aps.] vuruyor. = Biri [dat.] bir şeyin kokusunu [aps.] alıyor.] Mtutiz xor3işi şura mat’u do bağu xvantumz. (FN-Ç’anapet) Ayıya et kokusu geldi de ambarı sarsıyor. Coğorik let’a puşonums. Muç’o şura mat’u, p’eya ? (AH-Lome) Köpek toprak eşeliyor. Ne kokusu aldı, acaba ?

[dey. x’ini mat’en (AK) : Biri [dat.] üşütüyor ya da soğuk alıyor.] Beres x’ini mat’een do çxundi 3’in3’ups. (AK-Döngelli) Çocuk üşütmüş de burnunu çekiyor.


mat’ifone (ÇM-Ğvant) i. Miras hakkı olan kadın.


mat’k’ap’i (FN ~ AH-Lome) i. Matkap. [< Arp.] Delgi. Pederik mat’k’ap’ite ar didi kva gamaxums. (FN-Ç’anapet) Babam matkapla büyük bir taşı deliyor. Ustak mat’k’ap’ite duvayi gamaxums. (AH-Lome) Usta matkapla duvarı deliyor. → burgi; bileyizi


mavitani (AK) s. Onuncu. Balkonişen noğaşa vi3’k’er. Ama mavitani oxori var-iz*iren. (AK-Döngelli) Balkondan çarşıya bakıyorum. Ama onuncu ev gözükmüyor. mavit’ani; vit’ineri; mavit’oni; vitani, vitoni


mavit’ani (PZ)(AH-Borğola) s. Onuncu. Ma-ti mavit’ani tutas İst’anbolişa vidare. (PZ-Cigetore) Ben de onuncu ayda İstanbul’a gideceğim. Kemali Mp’olişen mavit’ani ndğaz goiktu. (AH-Borğola) Kemal İstanbul’dan onuncu gün geri döndü. → vit’ineri; mavit’oni; vitani, vitoni; mavitani


mavit’oni (ÇM) s. Onuncu. Mavit’oni mobaşe monk’a ort’u. (ÇM-Ğvant) Onuncu yük ağır idi. → mavit’ani; vit’ineri; vitani, vitoni; mavitani


mavizoyi i. Mavzer tüfeği. [< Özel ad “Mauser”] Jandamaz mavizoyi golobun. (AH-Lome) Jandarmada mavzer tüfeği asılıdır.


maxira (AH-Borğola) i. Hırsız. Maxirak na-nixiru ntxiri niç’opasen oxo3’onuşi ek’ixu do imt’u. (AH-Borğola) Hırsız çaldığı fındığı yakalanacağını anlayınca ardına döküp de kaçtı. → xirsuzi; mxisuzi, mxirsuzi; mxiri


maxutani s. Beşinci. Mektebis ok’ap’inuşis ma maxutani moft’i. (PZ-Cigetore) Okulda koşuda ben beşinci geldim. Ham maxutani ora n. Dolomoxunam. (ÇM-Ğvant) Bu beşinci kezdir. Beni aldatıyorsun. → xutineri; xutoni


maxutanişe (AH) z. Beşinci kez. Puci-tkvani nak’o nongene ren ? - Nazargyuli sum nongene ren. Maşalla maxutanişe mçinoci ren. (AH-Lome) Sizin ineğiniz kaç doğum yapmıştır ? - Nazargül üç doğum yaptı. Maşallah beşincisine hamiledir.


maxva (AH ~ ÇX)(AK) i. I. (AH) Kor ve köz. Skiri, daçxuri meskuru, ala maxva koren. Dişka yodvi do advaz. (AH-Lome) Yavrum, ateş söndü, ama közü var. Üzerine odun koy da tutuşsun. Doğanik gale na-ogzun daçxuriz maxva ezdu do oxoris-ti daçxuri kodugzu. (AH-Borğola) Doğan dışarıda yanan ateşten köz aldı da evde de ateşi tutuşturdu. “Kapça geç’veri k’ai goşiç’vasya do jini saçis maxva yobğamt’es. (AH-Borğola) “Pilakide hamsi iyi pişsindiye üstündeki saca köz dökerlerdi. Daçxuriz maxvape k’ok’arite dişkaşi tudele k’ele mobizdam. (AH-Borğola) Ateşteki közleri demir çengelle odunun altına doğru çekiyorum. → xomali/ xumali/ xurmali; [köz] çozi; kyozi; ≠ nomç’k’a

II. (HP) Kor. Seriz bincirt’işi maxvas mt’eyi komobotvi. Sabaxtan ebiselisi xolo maxva kort’u. Var-meskure(r)et’u. (HP-P’eronit) Gece yatarken koru kül ile örttüm. Sabah kalktığımda yine kor vardı. Sönmemişti. → paluri; xurmali

III. (ÇX-Mskibati) Kül. → mt’ut’a

IV. (AK) Yanan köz. K’ok’ariten maxva muşapxup. (AK-Döngelli) Demir çubuk ile közü öne doğru çekiyorum.  → xomali, xumali, xurmali


max’ax’i (HP ~ ÇX) i. Su kurbağası. → mayare, maari, mai; ≠ poxo, paxara, mcvabu, mjvabu


maya i. Maya. Zimari maya meçasi cari imbaren. (ÇM-Ğvant) Hamura maya verince ekmek şişer.


mayana (ÇM) i. [♦ dey. mayana k’orobuy : Bahane arıyor.] Ali amseri a soti olva şeni mayana k’orobuy. (ÇM-Ğvant) Ali bu akşam bir yere gitmek için bahane arıyor. # Mayana k’oroberi / Var-isvaren dulyape / Dulya osvaru şeni / Goykosare gurepe. (ÇM-Ğvant, anonim) Bahane arayarak / Sorunlar çözülmez / Sorun çözmek için / Yüreği temizleyeceksin. → 3’iloğma k’orobuy; e3’agorumsII; maana gorums


mayare (PZ) i. Su kurbağası. → maari, mai, max’ax’i. ≠ poxo, paxara, mcvabu, mjvabu


mayben-oda (FN) i. Depo. Malzeme odası. Pederik mayben-oda ordamz. (FN-Ç’anapet) Babam depo olarak kullanılan odayı büyütüyor. Nanak ğomamci na-p’k’ak’alit ntxiri mayben-odaz molobğamz. (FN-Ç’anapet) Annem dün akşam ayıkladığımız fındığı malzeme odasına döküyor. → depo


mayi → mai


Mayisi → Maisi


mayotxani (ÇM) s. Dördüncü. Ayşeşi ncenina mayotxani 3’ana dvorinasen. (ÇM-Ğvant) Ayşe’nin buzağı dördüncü yıl doğuracak. → otxoni; maotxani


mazap’u (PZ) i. Grip. [< Fra.] Nezle. Xasanis mazap’u ak’nu do çxindişa fingili calen. Gamişifonams. (PZ-Cigetore) Hasan gribe yakalandı da burundan sümük akıyor. Sümkürüyor. → nçori; çinda; gripi; nezle


mazari (AK) i. Mezar. [< Far. < Arp.] Si doğurina mazari-skanis xurmaşi sali gigo3igami(n)on. (AK-Döngelli) bed. Sen ölürsen mezarına hurma ağacından kazık sokacağım. → mezare


mazden → moizdams/ moizday


mazi (FN ~ AH) i. Dingil. K’amiyoniz mazi gamulu. (FN-Ç’anapet) Kamyonun dingili çıktı. Pi3arişi araba bikomt’işi mşkerişi ncaşen mazi buxenamt’i. (AH-Borğola) Tahtadan araba yaparken kumar ağacından dingilini yapardım.


mazot’i i. Mazot. [< Fra. < Rus.] Han3’o na-ep’ç’opi-dort’un mazot’i ordoşen moiçodu. (FN-Ç’anapet) Bu sene aldığım mazot erken boşaldı. Traktori çkimi şkule ixmarez-doren. Mazot’i dok’leri ren. (AH-Lome) Traktörü benden sonra kullanmışlar. Mazotu eksilmiş.


ma3’arist’e (ÇM) Sucu. Ar Mut’ana st’eri ma3’arist’e var-viyi. (ÇM-Ğvant) Bir Mut’a gibi sucu olamadım.


ma3’indi (PZ) i. Yüzük. Eminek ma3’indi moidums [ya da cidums]. (PZ-Cigetore) Emine yüzük takıyor. → yuzuği; mask’indi, ma3’k’indi


ma3’k’indi (FN ~ HP ÇX)(AK) i. Yüzük. Feridik Eminez ma3’k’indi modume(r)z. (FN-Ç’anapet) Ferit Emine’ye yüzük takıyor. Ğoma oxoyiz ogineni m3xulişi nca gop’k’vatumt’işa ma3’k’indi gomindunu. (FN-Ç’anapet) Dün evin önündeki armut ağacını budarken yüzüğüm kayboldu. Cemilik Xaticez ma3’k’indi modumels. (FN-Sumla) Cemil Hatice’ye yüzük takıyor. # K’itepez ma3’k’indi xepe k’inoni / Noğamisaz noğame var-unon-i ? (FN-Sumla, türkü) Parmakta yüzük, elleri kınalı / Geline damat gerekmez mi ? Feridek ma3’k’indi moidumers. (AH-Lome) Feride (kendisine) yüzük takıyor. Hilmik Feridez ma3’k’indi modumers. (AH-Lome) Hilmi Feride’ye yüzük takıyor. Ma3’k’indi so iği ? Gondinare. - Xez dolomokaçun. (AH-Lome) Yüzüğü nereye götürdün ? Kaybedeceksin. - Avucumun içinde. Ndğaleri na-moz*in ma3’k’indi seri kasaz meşadumers. (AH-Borğola) Gündüz giyindiği yüzüğü gece para kasasına koyuyor. Doşemeşi pi3ari et’axu do na-dololu ma3’k’indi keşiğu. (AH-Borğola) Döşemenin tahtasını kırdı da düşen yüzüğünü çıkardı. Memedik na-gundunu ma3’k’indi goru. (AH-Borğola) Mehmet kaybettiği yüzüğünü aradı. Fadime ok’o izaifu ki k’itis na-uğun ma3’k’indi gamustun. (AK-Döngelli) Fadime o kadar zayıfladı ki parmağında olan yüzük dışarı doğru çıkıyor. → ma3’indi, mask’indi; yuzuği


ma3’obğe (ÇM) i. Eşekarısı. Ma3’obğepe ğorma koni3’opxey. (ÇM-Ğvant) Eşekarıları kovukta yuvalandılar. Ma3’obğepe m3xuli nonpiran. (ÇM-Ğvant) Eşekarıları armudun üzerine yığıldılar → mzurzi; mcuci/ mcurci, mjurju; mzuci


mbağu (ÇM) i. Ev içinde bulunan ambar odası. Na-nixmar k’at’uğepe mbağu dodvi. Nixmarar. (ÇM-Ğvant) Günlük kullandığın katıkları ev içindeki ambara koy. Elinin altında olur. K’işi pşk’omaten deyi hust’eraşa mçveri do lobca mbağu komolabdvi. (ÇM-Ğvant) Kışın yiyeceğiz diye şimdiden un ile kuru fasulyeyi ambara koydım. Emine vali do minci p’anda mbağu amaduy. (ÇM-Ğvant) Emine her zaman peynir ile çökeleği ambara koyar. ≠ bağu


mbara (ÇM) i. Şişlik. Şişkinlik. Ali uba na-uğun mbara p’iyat’i simadi na-on var-uşk’un. (ÇM-Ğvant) Ali göbeğindeki şişkinliğin kötü ur olduğunu bilmiyor. → mbareri; froxti, floxti; p’up’u3’i; k’op’i


mbareri/ mbareyi (FN) i. [< imbaren, ambaren fiillerinin partisipi : “şişmiş, şişik”] Şişlik. Şişiklik. Şişkinlik. Kabarcık. Xeşi mbareyi gemixtamz. (FN-Ç’anapet) Elimin şişikliği iniyor. Xeşi mbareyi gemifroxtun. (FN-Ç’anapet) Elimin şişikliği iniyor. Doxtorik nandidi-çkimiz xeşi mbareyi gyufroxtinams. (FN-Ç’anapet) Doktor ninemin el şişkinliğini indiriyor. → mbara; froxti, floxti; p’up’u3’i; k’op’i


mbarums/ mbaruy (PZ ~ FN-Ç’anapet) EA har.f. Vuruyor. Dövüyor. Dayak atıyor. Xasani bere dombaru. (AŞ-Ok’ordule) Hasan çocuğa dayak attı. Xasanik k’at’a ndğaz oxorca-muşi mbarums. (FN-Ç’anapet) Hasan her gün karısını dövüyor. → mbaxums/ mbaxuy; baxums/ baxuy


mbaxums/ mbaxuy (PZ ~ ÇM)(AŞ-Ortaalan ~ FN-Ç’anapet) EA har.f. → mbarums/ mbaruy; baxums/ baxups; ≠ ceçams/ ceçay

I. (PZ) Ha bire dövüyor. Xasanişi berek Alişi beres p’anda mbaxums. (PZ-Cigetore) Hasan’ın çocuğu Ali’nin çocuğunu her zaman ha bire dövüyor

II. (ÇM)(AŞ-Ortaalan ~ FN-Ç’anapet) Ses çıkaracak şekilde (birini veya halıları vs) dövüyor. Ali bere-muşi mbaxuy. (ÇM-Ğvant) Ali çocuğunu (ses çıkaracak şekilde) dövüyor. Handğa bere vrossi dombaxi. (AŞ-Ortaalan) Bugün çocuğu (ses çıkaracak şekilde) iyice dövdüm. Ali Xasani ke3’idu do vrossi dombaxu. (AŞ-Ortaalan) Ali Hasanı altına aldı da iyice (= rastgele ve güçlü darbelerle) dövdü. Rifetik ordo ordo oxorca-muşi mbaxums. (FN-Ç’anapet) Rıfat erken erken eşini dövüyor.

f.-i. ombaxu : Ses çıkaracak şekilde dövme, dövmek. Ham k’oçi ombaxu dido xazi mayen. (AŞ-Ortaalan) Bu adamı dövmek çok hoşuma gidiyor.


mbela (PZ ~ AH) i. Bez. Paçavra. Mbela etvaşe kocevoçi. (ÇM-Ğvant) Bezi örtüyün üstüne diktim. Mek’vateri k’iti mbela gvo3’ay. (ÇM-Ğvant) Kesik parmağın bezini soyuyor (= çıkarıyor). “Ncavla mo-ipirçet’aydeyi mbela goyotuy. (ÇM-Ğvant) Sütün tozlanmaması için bez örtüyor. Avla na-gvonunbun toç’i mbelape cobay. (ÇM-Ğvant) Avluda gerilmiş ipte bezleri asıyor. Ayşe şuk’a tasepe tutxu mbela mek’oruy do ezduy. Tasepe va-k3uran. (ÇM-Ğvant) Ayşe salatalık tohumlarını tülbente sarıp saklıyor. Tohumlar çürümüyor. P’ap’ulik axirişi darabapez Mç’aci mot-amit’az deyi mbela goşorçak’amz. (FN-Ç’anapet) Dedem ahırın tahta aralıklarına sinek girmemesi için (= girmesin diye) bez sıkıştırıyor. Bageniş ğormapez mbela mebunz*gipi. (AH-Lome) Kulübenin deliklerine bez tıkadım. → bezi; paç’avra/ p’aç’avra; k’onk’i


mbeli (AH) i. Bel. Toprağı kazmaya yarayan ve ayakla basılarak yere batırılan, ucu sivri kürek ya da çatal biçiminde bir tarım aracı. Jur mbeli miğunan. Ariz sap’i met’axeri ren. (AH-Lome) İki tane belimiz var. Birinin sapı kırıktır. 3’oxle mbelite na-mtxorumt’it ont’ule ha3’i traktoris bontxorapamt. (AH-Borğola) Eskiden bel ile kazdığımız tarlayı şimdi traktöre kazdırıyoruz.


mbğo3’3’o (AŞ) i. Karayemişe benzer ucu tırtıllı bir ağaç türü. → mğo3’o


mboli (ÇM ~ AŞ) s.-z. Bol. Çok. M3’ika na-imxoy şeni mboli va-cuduy. (ÇM-Ğvant) Az yediği için çok koymuyor. 3’endeç’i mboli ayen do gamvolay. Mboli vali var-oçodu şeni carite ozğay. (ÇM-Ğvant) Fazla peynir tüketmemek için (= kelmesi kelimesine : tükenmemesi için) ekmekle doyuruyor. Na-ğirunşa mboli dik’vandi-i, var-gamogaçasen. (ÇM-Ğvant) Değerinden fazla istersen satamayacaksın. Ok’vançxaşe pilepe gunkturasi mboli k’vançxuy. (ÇM-Ğvant) El fenerinin pillerini değiştirince çok parlıyor (= ışık veriyor). Ali mboli ok’obğeri dişk’a kuğun. (ÇM-Ğvant) Ali’nin bir sürü yığın odunu var. Mboli nçxvapape puğarepe nosk’urinay. (ÇM-Ğvant) Aşırı sıcaklar pınarları kurutuyor (= pınarların suyunu kesiyor). Oxori oxenu şeni vit-vitepe mboli mo-oşk’orapam. Mboli var-ixmaren. (ÇM-Ğvant) Ev yaptırmak için ona-on fazla biçtirme. Çok kullanılmıyor. Puci-şk’imi mboli mboli mt’a şk’omeri n. (AŞ-Ok’ordule) İneğim bol bol ot yemiş durumdadır. → opşa[1]; zade; dido; s. [oldukça çok] moşkva; z. birden[1]


mbonums/ mbonuy (PZ ~ ÇM)(AŞ-Ortaalan) EA har.f. Vücudunu yıkıyor.

I. (PZ) Yaşayanın ya da ölünün [aps.] vücudunu yıkıyor. Xasanik laç’i-muşi mbonums. (PZ-Cigetore) Hasan köpeğini yıkıyor. → umbonams

II. (ÇM) Ölünün vücudunu [aps.] yıkıyor. Ali doğuru. Xoja mbonuy. Andğa dolvojinanen. (ÇM-Ğvant) Ali öldü. İmam yıkıyor. Bugün gömecekler. Ğureri a piçoraşi dombonu. Do3’opxu. (ÇM-Ğvant) Ölüyü bir anda yıkadı. Hazırladı. → bonums/ bonups; + imboy; + umboy

III. (AŞ-Ortaalan) Yaşayanın ya da ölünün vücudunu yıkıyor. Doğani bere mbonuy. (AŞ-Ortaalan) Doğan çocuğu yıkıyor. → umbonay


mbulapuna/ mbulepuna/ mbulopuna (FN) i. Kirazlık.


mbulepuna (PZ ~ ÇX) i. Kirazlık. → mbulapuna, mbulopuna


mbuli (PZ ~ HP ÇX)(AK) i. Kiraz. 1. Kiraz ağacı. Xasanik mbuli coyonams. (PZ-Cigetore) Hasan kiraz aşılıyor. Alişi mbuli-mşk’vela-muşi danz*epek meşk’ok’açams. (PZ-Cigetore) Ali’nin kiraz fidanlarının her tarafını dikenler kaplıyor. Enverik muper çaneri mbuli gek’vatums ! (FN-Sumla) Enver ne güzel bitmiş (biten) meyve veren bir kirazı (dibinden) kesiyor ! Han3’o mbuliz heşşo çans ki t’ot’epez konz*ol konz*oli gyobun. (AH-Lome) Bu sene kirazlarda öyle (meyvesi) var ki dallarda salkım salkım asılıyor. Mbulepez dido munt’uri uğun. (AK-Döngelli) Kirazlarda çok kurtçuk var. Molenik’eleni mbulis daha k’ai çans. (AK-Döngelli) Beri taraftaki kiraz ağacında daha çok (= daha iyi) mahsul var. 2. Kiraz meyvesi. Mbuli şk’omasi na-dvorgu uxvamay. (ÇM-Ğvant) Kiraz yiyince dikene (= kiraz ağacını diken kişi için) dua ediyorHandğa ar 3an3a mbuli dop’3’ili. (FN-Sumla) Bugün bir zembil kiraz topladım. Mbulişi ora golilu. (AH-Lome) Kiraz zamanı geçti. Berepe, mbuli na-var-artines şeni ok’ak’ides. (AH-Borğola) Çocuklar kirazı pay edemedikleri için kavga ettiler. Gyai var-ipxorna-ti mbuli oç’k’omi. (HP-P’eronit) Yemek yemiyorsan hiç olmazsa kiraz ye. Mbuloba diçodu. Ama go3’oneri stei k’ai mbuli va-rt’u. (AK-Döngelli) Kiraz zamanı bitti. Ama geçen seneki gibi iyi kiraz yoktu. Manz*ageri-muşik mbuli muğu. Ama Ayşek, manz*ageri idu şkule x3aperi na-ren şeni mbulepe nuxvaps. (AK-Döngelli) Komşusu kiraz getirdi. Ama Ayşe, komşusu gittikten sonra, çürük olduğu için kirazları döküyor. Sevimik p’odyaten mbuli mumers. Ama gu3’ak’ire-muşi guşaxveri na-ren şeni gverdi naxven. (AK-Döngelli) Sevim kucağıyla kiraz getiriyor. Ama önlüğü delik olduğu için yarısı dökülüyor. → buli


Mbuloba[1] (AH-Borğola) i. Haziran ayı. Mbulobaşi çodinaz mbulepez munt’uri noxedun. (AH-Borğola) Haziran ayının sonunda kirazlara (= kiraz meyvelerine) kurt konur. → Çerezi, Kerezi


mbuloba[2] (AK) i. Kiraz zamanı. Kirazın ürün zamanı. Mbuloba diçodu. Ama go3’oneri stei k’ai mbuli va-rt’u. (AK-Döngelli) Kiraz zamanı bitti. Ama geçen seneki gibi iyi kiraz yoktu.


Mbul-ora (AH-Borğola) i. Haziran ayı. Mbul-oraz mbuli k’onz*oli konz*oli p’3’ilomt’i. (AH-Borğola) Haziranda kirazi salkım salkım topluyordum. → Çerezi, Kerezi, Mbuloba


mca[1] (PZ-Cigetore)(ÇM)(AŞ-Ortaalan) i. [çoğ. mcalepe] Ağaç.

I. (PZ-Cigetore)(ÇM) Yaşayan ağaç. Txombuşi mcas urz*enişi binexi gok’oreri on. (PZ-Cigetore) Kızılağaca üzümün asması sarılıdır. Ek’vateri mca zut’u svas ek’iğams. (PZ-Cigetore) Kesilmiş ağaç olduğu yerde sürgün veriyor. Golaxt’u 3’anas na-cep’k’vati ç’urbişi mca 3’o xolo-ti domzgudu. (PZ-Cigetore) Geçen sene kestiğim kestane ağacı, bu sene yeniden filizlendi. Erdoğanik c’urbişi mca oxoris nocinams. (PZ-Cigetore) Erdoğan kestane ağacını eve dayıyor. Avlas oşk’urişi mca ceren. (PZ-Cigetore) Evin kapı önünde elma ağacı dikilidir. Mturi domtu. Mcalepes xila kocedu. (PZ-Cigetore) Kar yağdı. Ağaçlara taze kar koydu. Mca cek’vatumt’aşa arape var-guk’vati-i, arti mcalepe najinen. (ÇM-Ğvant) Ağaç keserken dallarını budamazsan diğer ağaçlara dayanır. Ham mca ğorma kuğun. Va-maxmaranen. (ÇM-Ğvant) Bu ağaç kovuklu. Kullanamayacağız. Msk’veri mturi mtvasi mcalepe tudendo sk’udun. (ÇM-Ğvant) Karaca kar yağınca ağaçların altında yaşıyor (= hayatını sürdürüyor/ yiyecek buluyor). Ma mca evit’aşa p’anda msk’ala mevodum (= mebdum). (ÇM-Ğvant) Ben ağaca çıkarken her zaman merdiven dayarım. → ncaI, ca; ağaci

II. (PZ-Cigetore)(ÇM)(AŞ-Ortaalan) Kesilmiş veya kenarları düzeltilmiş büyük ağaç gövdesi. Kereste. Mca so-oxmarare nu3’irar do mek’vatar. (ÇM-Ğvant) Ağacı kullanacağın yerle aynı ölçüde kesmelisin. Ç’ubri-mca gza cemizun. (ÇM-Ğvant) Bana ait kestane ağacı yolda duruyor. Mca erendete gvoyazay. (ÇM-Ğvant) Ağacı rende ile yontuyor. Ali mcalepe meyok’ore3xuy. (ÇM-Ğvant) Ali keresteleri yeniden sayıyor. Didi mca met’roxasi mebazgaşe cadven. (ÇM-Ğvant) Büyük ağaç (= kalas) kırılınca destek (o ağacın) üzerine dayanıyor. Oxori ikumt’aşa mcalepe vrosi k’oşk’iğar. Mç’ipe mcalepe ordoşa cindra3’en. (ÇM-Ğvant) Ev yaparken kalasları iyi seçmek gerekiyor. İnce kalaslar erkenden aşağı doğru eğiliyor. Ali mcalepe oşk’orapamt’uşa xut-xutepe gamak’ateri dvosvaru. Huy var-ant’alen. (ÇM-Ğvant) Ali keresteleri biçtirirken beşe-beşleri ayrı dizdi. Şimdi karıştırmıyor. → ncaII; kereste


mca[2] (ÇM ~ AŞ) [ÇM’de “süt” hem ncavla/ mcavla hem mca denir.] i. 1. Süt. # İni cari lu şk’ala / Cent’u3’eri mca şk’ala / A cari opşk’omik’o do / Fadume-şk’imi şk’ala. (ÇM-Mek’alesk’irit) Soğuk ekmek lahananın yanında / Cent’u3eri süt ile / Bir yemek yeseydim / Fatma’mın yanında. T’ast’işa mca niyoren. (ÇM-Ğvant) Tekneden süt dökülüyor. Xt’eri mca mboli var-oyondrinar. (ÇM-Ğvant) Mayalanmış sütü fazla bekletmemek gerek (= bekletmeyeceksin). Ali xt’umeri mca vat-uğurt’ay. (ÇM-Ğvant) Ali’de mayalanmış süt olmayabilir. Mca şk’orun. (ÇM-Ğvant) Süt kesiliyor. Süt bozuluyor. Huy inora st’eri var-on. Maryaşina vort. Na-ompunare mca meyapu şeni ç’umanişişa var-indun. (ÇM-Ğvant) Şimdi kış gibi değil. Ağustos ayındayız. Mayalamak için ısıttığın süt sabaha kadar soğumuyor. Xt’imeri mca. (AŞ-Ok’ordule) Mayalanmış süt. Bere mca cari pinçxvape celunçxuy. (AŞ-Ok’ordule) Çocuk ekmeğin içine ekmek parçaları (kırıntıları) atıyor. Mca ompinasi k’aymaği moyoğay do komomiğay. (AŞ-Ok’ordule) Sütü kaynatınca kaymağını üstünden alsın da bana getirsin. Mca do lazut’i-cari ok’vont’alay. Bere çay. (AŞ-Ok’ordule) Sütle mısır ekmeğini karıştırıyor. Çocuğa yediriyor. Puci mçinoceri on. Mca var-iyen. (AŞ-Ok’ordule) İnek yüklüdür. Süt olmuyor. Mca doşk’oruna konuyi. (AŞ-Ortaalan) Süt kesildi ise mayala. Doloxeni k’apaği var-moşk’u3’aşşa mca bardaği var-dologaben. (AŞ-Ortaalan) İçerdeki kapağı sökmeden sütü bardağa dökemezsin. Doğani mca ot’t’usanay. (AŞ-Ortaalan) Doğan sütü ısıtıyor. Doğani mca n3’oruy, compinay do hişo moğay. (AŞ-Ortaalan) Doğan sütü süzüyor, kaynatıyor da öyle getiriyor. Yengi na-dirinu bere 3’ari k’atineri mca cubare. (AŞ-Ortaalan) Yeni doğmuş çocuğa su katılmış süt vereceksin. 2. Süte benzer sıvı. Minç’ç’a vrossi na-var-iyu luği-mcate ciktinen. (AŞ-Ortaalan) Siğil iyi olmamış incir sütü ile tedavi edilir. → mjalva, mcavla, ncavla, mja[2]


mcaci[1] (ÇM ~ AŞ) i. Sinek. Karasinek. Mcaci elabzlap’i. (AŞ-Ortaalan) Sineği (bir köşede sıkıştırıp) ezdim. → mç’aci


mcaci[2] (ÇM) i. Porsukağacı. → p’or3’o


mcaci[3] (FN-Ç’anapet) i. Doğan kuşu. Ağustozişi tutaz Vi3’eşi rak’anepez dido mcaci iyen. (FN-Ç’anapet) Ağustos ayında Fındıklı tepelerinde çok doğan kuşu olur. mkui, kuri[3]/kuyi[2]


mca-k’andğu (ÇM) i. Dut. Mca-k’andğupe e3’arçale goyolay. (ÇM-Ğvant) Dutlar altına serilen bezin üstüne düşüyor. → mduti/ mdut’i; mjoli, joli


mcavla/ ncavla (ÇM) i. Süt. Mcavla şuşete k’alati dolodgun. (ÇM-Ğvant) Süt şişe ile sepetin içinde duruyor. → mjalva, mca[2], mja


mceri (PZ-Cigetore) i. Kurt (= köpekgillerden yırtıcı hayvan). Mç’apu do mceri k’artik’artis numgus. (PZ-Cigetore) Çakalla kurt birbirine benziyor. → mcveri, mgeri/ mgeyi


mcixi i. 1. Yumruk. Mcixi gyontxu do ok’ot’axu pi3ai. (FN-Ç’enneti) Yumruğunu vurup tahtayı kırdı, parçaladı. Mcixi geçu do k’ibiri yut’axu. (AH-Borğola) Yumruk vurdu da dişini kırdı. Mustafak Xasanis mcixi geçu do çarbi gudi3xiru. (AH-Borğola) Mustafa Hasan’a yumruk vurdu da dudağını kanlandırdı. 2. [Ölçü birimi olarak] Avuç. Yumrukluk. Ar mcixi xor3’i şeni zemsk’u iyilen-i ? (AŞ-Ortaalan) Bir avuç et için karakuş vurulur mu ? K’uk’umaz ar mcixi mkveri dolobubği do ha3’i ulams. (FN-Sumla) Güğüme bir avuç un attım ve şimdi (ancak) çok hafif bir ıslaklık veriyor (= suyun fazla akmasını önledim). K’abğas mot-ant’aler. Zati ar mcixişi şuri gegdgin. (AH-Lome) Kavgaya karışma. Zaten bir yumrukluk canın var.


mcora (ÇM ~ AŞ) i. 1. Güneş. Mcora nuxen do mxeni txuy. (ÇM-Ğvant) Güneşe karşı oturmuş halde yün eğiriyor. Mp’ula mcora mok’utuy. (ÇM-Ğvant) Bulut güneşi kapatıyor. Mcora dolişvajay. (ÇM-Ğvant) Güneş tam batmak üzeredir. # Mcora kext’u dolulun / Ğvandi haşo golulun. (ÇM-Ğvant, anonim) Güneş doğdu batıyor / Ğvantta böyle oluyor (= gelenekler böyledir). # Ek’vobun k’alatina / Avla-şk’imi golulun / Ç’umanişi ext’a do / Limci mcora dolulun. (ÇM-Ğvant, S.Y. Sevdalık Türküleri Derleme) Sırtında sepeti asılı / Evimin önünden geçiyor / Sabah doğan güneş / Akşam batıyor. Mcora dolilay. (AŞ-Ok’ordule) Güneş batıyor. 2. Güneş ışığı ve onun verdiği sıcaklık. Mcora rak’anepe kocedu. (ÇM-Ğvant) Güneş tepelere vurdu. Mcora cedvasi tolepe maxup’inen. (ÇM-Ğvant) Güneş vurunca gözlerim büzüşüyor. Mcora yema şuk’u gamvogzay. (ÇM-Ğvant) Güneş öğlende kızgın oluyor. 3. Güneş ışığındaki morötesi, ültraviyole. Mcorate dudi ceç’veri ikten. (ÇM-Ğvant) Güneşten başının üzeri yanmış halde geziyor. → mjora/ mjoa, mjura/ mjua


mcuci (AŞ-Ok’ordule), mcurci (AŞ-Ortaalan) i. Eşekarısı. Him k’oçi mcuci nomsk’u. (AŞ-Ok’ordule) O adamı eşekarısı soktu. Mcurci memomsk’u. (AŞ-Ortaalan) Eşekarısı beni ısırdı. → mzurzi, ma3’obğe, mjurju, mzuci


mcumeri (ÇM) s. ve i. I. s. Tuzlu. Ayşe na-ç’u k’apça mcumer-on. (ÇM-Ğvant) Ayşe’nin pişirdiği (= kızarttığı) hamsi tuzlu. → m3’utxe, ncumoni

II. i. Salamura. Ali k’apçape yazi oşk’omu şeni mcumeri oyondrinay. (ÇM-Ğvant) Ali hamsileri yazın yemek için salamurada bekletiyor.


mcumori (PZ ~ AŞ)(AH-Borğola) i. Sirke. Mcumorişi eni vorsi-muşi urz*enişi mcumori on. (PZ-Cigetore) Sirkenin en iyisi üzüm sirkesidir. Ozini lobiyas mcumori va-uk’at’aşa var-işk’omen. (PZ-Cigetore) Ezilmiş fasulyeye sirke katmayınca yenmiyor. Urzeni non3’ore mo-ikum. Mcumori i. (ÇM-Ğvant) Üzümü şarap yapma. Sirke yap. Urzeni-mcumori xalal on. (ÇM-Ğvant) Üzüm sirkesi helaldir. 3’o topri-mcumori va-maxenu. (ÇM-Ğvant) Bu sene bal sirkesi yapamadım. Ali na-u mcumori ağu st’eri p’rik’e diyu. (ÇM-Ğvant) Ali’nin yaptığı sirke zehir gibi acı oldu. Mele golaxt’i. Emuca-sk’ani mcumori ak’vandi do komoiği. (AŞ-Ok’ordule) Öteye geç. Amcandan sirke iste de getir. Mcumori ek’k’egiba-i ? (AŞ-Ortaalan) Sirke koyayım mı (= ilâve edeyim mi) ? 3’oxle urz*enişi 3’k’arişen mcumori bikomt’it. (AH-Borğola) Eskiden üzüm suyundan sirke yapardık. → ncumori


mcumorums/ mcumoruy (PZ ~ ÇM), mcumorups (HP)(AK) EA har.f. Tuzluyor. Xasanik k’eç’işi post’i gon3’u şuk’ule domcumoru do mjoras konudu. Oxombinams. (PZ-Cigetore) Hasan keçinin derisini yüzdükten sonra tuzlayıp da güneşe karşı gerdi. Kurutuyor. Ali çxomepe oç’opu. Domcumoru. Huy daçxuri jindo om3’olay. (ÇM-Ğvant) Ali balıkları tuttu. Tuzladı. Şimdi ateşin üzerinde ise tutuyor (= dumanlıyor). Kapçiya mcumorums. (HP-P’eronit) Hamsi tuzluyor. Kapçiya domcumori. (HP-P’eronit) Hamsi tuzladım. [HP-P’eronit’te bu fiilin dört adet değişkeni gözlemlenir : mcumorums/ mcumorups/ ncumorums/ ncumorups] Ar zameli puciş yaği domcumo(r)i do dopşinaxi. (AK-Döngelli) Bir çömlek tereyağını tuzladım ve sakladım. Eminek ar teneke kapşia mcumorups. (AK-Döngelli) Emine bir teneke hamsiyi tuzluyor. → ncumoruy/ ncumorums/ ncumorups


mcumoryari (PZ ~ AŞ) s. Sirkeli. Si salata mcumoryari xazi gayen-i ? (AŞ-Ortaalan) Sen salatayı sirkeli sever misin ?


mcums/ mcuy (PZ-Apso ~ AH) Eø har.f. Otluyor. Ar ncenina komiyonun. Opşa vorsi mcums. (PZ-Cigetore) Bir buzağım var. Çok güzel otluyor. Jamişepe ç’orç’i mcuman. (ÇM-Ğvant) Mandalar bataklıkta otluyorlar. Pucepe nupini do domcvan. (AŞ-Ortaalan) Inekleri sal da otlasınlar. Osmanişi coğori pucepek na-mcumt’ez k’ala goşat’alu do hentere yomk’utinu. (FN-Ç’anapet) Osman’ın köpeği ineklerin otladığı yere daldı ve onları ürküttü. Pucuk k’ayi mcu-doren. Jur k’ele-ti korba elabaren. (AH-Lome) İnek iyi otlamış. İki yandan da karnı şişiyor. Puci goğoberi ntxirepunaşe boyonaşi Mcvazma do oxobuşkumer. (AH-Borğola) İneği etrafı çeperli fındıklığa götürünceOtlasındiye serbest bırakıyorum. “Kotumepek mcvasya do ont’uleş k’ele dolupinams. (AH-Borğola) “Tavukları otlasındiye tarla tarafına sürüyor. → ncums, ncups; cups; + oncinams, omcinams, omcvinams/ omcunay/ omcvinay/ omcvinams, ocvinams/ ocvinaps

f.-i. omcu : Otlama. Pucepez lumcineri seriniz omcu k’ai u3’onan. Ala ma oxoşe bulut’aşa gzaz gemilumcun. (AH-Lome) Hayvanlar akşam serinliğinde otlamayı seviyorlar. Ama ben eve gidene kadar yolda karanlığa kalıyorum. Nacik ntxirepunaşe na-oyonu pucepe omcu şeni nupinams do muk gazeta ik’itxoms. (AH-Borğola) Naci fındıklığa götürdüğü inekleri otlamaları için serbest bırakıp kendisi gazete okuyor. Ont’ules tipi kextu-doren. Omcu şeni puci mebuktali. (AH-Borğola) Tarlada ot çıkmış. Otlaması için ineği saldım.


mcumu (PZ ~ AŞ-Ok’ordule)(HP) i. Tuz. Yemeğis mcumu m3ika ayu. Ar m3ika ç’k’va mcumu uk’oren. (PZ-Cigetore) Yemeğin tuzu az oldu. Biraz daha tuz gerekiyor. Ali mcumu oluy. (ÇM-Ğvant) Ali tuzu ezerek ufalıyor. Nusa luu mcumu uk’atay do unt’alay. (AŞ-Ok’ordule) Gelin lahanaya tuz katsın da karıştırsın. [AŞ-Ok’ordule ve HP-P’eronit’te hem ncumu hem mcumu denir.] → ncumu, cumu


mcuy → mcums


mcvabona (ÇM) i. Karakurubağasının sürekli çok buunduğu yer. Kurbağalık. Livadi-çiji mcvabona n. (ÇM-Ğvant) Tarlanın altı kurbağalıktır. → paxarapona; mjvabopuna


mcvabu (ÇM ~ AŞ) i. Kara kurbağası. → poxo, paxara, mjvabu; ≠ mayare, maari, mai, max’ax’i


mcvamxven (PZ-Apso) AD har.f. Yere doğru [dat.] çömeliyor. Bere dozgumu şeni mcvamxven. (PZ-Apso) Çocuk sıçmak için çömeliyor. → camk’usen; camxven, gyamxven, namxven; damxven; gyanç’en; gyomk’u3un, gyamk’u3un, damk’u3un, damk’u3en


mcve (ÇX)(AK) s. Eski. Mcve oxoyişi jin ağne oxoyi yok’idaps. (ÇX-Makret) Eski evinin üzerine yeni bir ev yaptı. Turanik mcve oxori-muşi doloxups. (AK-Döngelli) Turhan eski evini yıkıyor. Cemalik ağne ğoberi oxvenapasinon şeni mcve kazuğepe işa3’k’ips. (AK-Döngelli) Cemal yeni çit yaptıracağı için eski kazıkları söküyor. Saat’i dido mcve ren. Ama xolo duvaris gilobun do içalişeps. (AK-Döngelli) Saat çok eskidir. Ama yine duvarda asılıdır ve çalışıyor. K’oçik ağne geç’erali do mcve geç’erali uk’u3’uraps. (AK-Döngelli) Adam yeni para ile eski parayı karşılaştırıyor. Ali-cumadişi mcve oxoris man3’epura dido ren. (AK-Döngelli) Ali amcanın eski evinde gelincik çok var. [AK’da hem mcve hem mcveşi kullanılır.] → mçeşi; ç’ağani[1]; pusk’i; eski, eskineri; mcveşi, mjve; eveluri, 3’oxleşi; xmarineri


mcveri (PZ ~ AŞ) i. Kurt (= köpekgillerden yırtıcı hayvan). Ngola şuronepe seri ndğaleri mcveri cantxen. (ÇM-Ğvant) Yaylada keçilere kurt gece gündüz saldırıyor. Mcveri cantxasi şuronepe şiruy. (ÇM-Ğvant) Kurt [sürüye] saldırınca keçilerin hepsini katlediyor. → mceri, mgeri/ mgeyi


mcveşams (AH) EA har.f. Eskitiyor. Onurik ağani modvalu-muşi burtiz geçams do mcveşams. (AH-Borğola) Onur yeni ayakkabısını topa vuruyor ve eskitiyor. → bri3’oms


mcveşi (FN ~ HP) s. ve i. Eski. → mçeşi; ç’ağani[1]; pusk’i; eski, eskineri; mcve, mjve; eveluri, 3’oxleşi; xmarineri. I. s. Eski. Mcveşi orapez p’ap’ulepe-çkuni m3’uş oncirez incirt’ez. (FN-Sumla) Eskiden atalarımız tahıl sapından yapılmış yataklarda yatarlardı. Mcveşi k’aset’epe gebjilom. (FN-Sumla)(AH-Lome) Eski kasetleri siliyorum. Xusenik mcveşi oxoyi gyoktams. Ağne k’odasen. (AH-Lome) Hüseyin eski evi yıkıyor. Yenisini yapacak. Bakirci Osmanik mcveşi ç’uk’epe vayyozite plat’ums do arabaz gyosvarams. (AH-Lome) Bakırcı Osman eski kazanları balyozla ezerek arabaya yüklüyor. Kudi mcveşi na-uğunz guri ağani va-aven. (AH, atasözü, K.A.) Şapkası eski olanın yüreği yeni olmaz. Cuma-çkimik mcveşi oxori-muşi dolobğams. (AH-Borğola) Kardeşim eski evini yıkıyor. Hek’o mcveşi oxori ren do muşebura dolibğen. (AH-Borğola) O kadar eski evdir ki kendi kendine yıkılıyor. Xasanik mcveşi Lazi oxorepeşi fot’oğrafi (sureti) gamumers. (AH-Borğola) Hasan eski Laz evlerinin fotoğrafını çekiyor. Mcveşi oxorişi duvariz ğaç’o şeni na-meborçak’i biga, ar 3’ana kogolaxtu, xolo-ti hek norçak’un. (AH-Borğola) Eski evin duvarına çekirgekuşu için sokuşturduğum değnek, bir yıl geçti, yine de orada sokuşturulmuş haldedir. Eminik mcveşi oxorişi nek’naMiti mot-amalinet’azya do pi3’arite getragu. (AH-Borğola) Emin eski evin kapısınıKimse giremesindiye tahta ile kapadı (= tıkadı). Taneriz oxmaru şeni xop’e ak’vandanşi ağani na-ren var do mcveşi na-ren meçams do oxmarapams. (AH-Borğola) Taner’den kullanmak için kürek istediklerinde yenisini değil de eskisini verip kullandırıyor. Mcveşi k’asetepe pkosum. (HP-P’eronit) Eski kasetlerinin tozunu alıyorum. Mcveşi k’asetepe bjilom. (HP-P’eronit) Eski kasetlerin kaydını siliyorum. Mcveşi ndğalepe guişinaps. (AK-Döngelli) Eski günleri anıyor (= hatırlıyor).

II. i. Eskisi. Mcveşi do ağani artikatiz ant’alen. (AH-Lome) Eskisi ve yenisi birbirine karışıyor. Ağani derdik mcveşi goç’k’endinapams. (AH, atasözü, K.A.) Yeni dert eskisini unutturur.


mçeşi (PZ-Cigetore) s. Eski. Xasanik ağani mjalva do mçeşi mjalva ok’on3’orams. (PZ-Cigetore) Hasan yeni süt ile eski sütü birbiri ile karıştırıyor. → ç’ağani[1]; pusk’i; eski, eskineri; mcveşi, mcve, mjve; eveluri, 3’oxleşi; xmarineri


mçetuy (AŞ-Ortaalan) EA har.f. Birinin gelmesini bekliyor. Otobussi na-cext’are yeri cuma-sk’ani mçetuy. (AŞ-Ortaalan) Otobüsten ineceğin yerde kardeşin bekliyor. uyondams, uyondrams/ uyondray; mç’eşun; mç’eşuy[3], umç’eşay; çumers/ çumels, çumars

f.-i. omçetinu : Bekleme. Beklemek. Omçetinu zori momalen. (AŞ-Ortaalan) Beklemek bana zor geliyor.


mçikoms (AH) EAL har.f. Dar bir yere [lok.] teperek sıkıştırıyor. Dolmişepez dido ezdaz ya do k’oçepe şa mçikoman. (AH-Borğola) Dolmuşlar çok adam alsın diye insanları habire sıkıştırıyorlar.


mçilana (ÇM) s. (Birinin [dat.] gönlü) geniş. ♦ [dey. guri mçilana uğun (ÇM) : Birinin gönlü geniştir.] Ali guri mçilana uğun. Ogorik’o-ti eyazden. (ÇM-Ğvant) Ali’nin gönlü geniş. Küfür etsen de kaldırabiliyor. → mçire


mçinoji (ÇM), mçinoci (AŞ-Ortaalan ~ HP ÇX) s. (Hayvan hakkında) hamile, gebe ya da yüklü. [Bu sıfat yöreye göre ya “sırf evcil otçul hayvanlar hakkında” ya “kedi, köpek dahil” ya da “balık, böcekler dahil çeşitli canlılar hakkında” kullanılır. → imçinocenII/ imçinojenII altındaki açıklama] Alişi puji mçinoji on. Var-inç’valen. (ÇM-Ğvant) Ali’nin ineği yüklüdür. Süt sağılmıyor (= süt vermiyor). Axiri na-nok’k’orun puci mçinoci var-on. K’asabişa mepçare. (AŞ-Ortaalan) Ahırda bağlı sığır yüklü değil. Kasaba vereceğim. Puci mçinoci na-ren şeni mja var-moizdamz. (FN-Ç’anapet) İnek yüklü olduğundan dolayı süt vermiyor. Nanak na-t’axu lazut’işi korzape mçinoci puciz kogo3’ubğu. (FN-Ç’anapet) Annem kırdığı mısır koçanlarını yüklü ineğin önüne verdi (= önüne döktü). Mozayi-çkimi xut tuteyi mçinoci ren. (AH-Lome) Benim buzağım beş aylık yüklüdür. Puci şkit tuteri mçinoci ren. Çkva mja var-inç’valen. (AH-Lome) İnek yedi aylık yüklüdür. Artık süt sağılmaz. Puci-tkvani nak’o nongene ren ? - Nazargyuli sum nongene ren. Maşalla maxutanişe mçinoci ren. (AH-Lome) Sizin ineğiniz kaç doğum yapmıştır ? - Nazargül üç doğum yaptı. Maşallah beşincisine hamiledir. Mçinoci puci dido var-gurçinare. (AH-Borğola) Yüklü ineği çok gezdirmeyeceksin. Coğori mçinoci ren. (HP-P’eronit) Köpek hamiledir. → ko(r)bapşa; (imçinocen altında partisipi) mçinoceri


mçire (PZ ~ HP ÇX) s. Geniş. [Bu sıfat arazinin genişliği için kullanılmaz.] Ali oxori mçire k’avarepete turguy. (ÇM-Ğvant) Ali geniş ağaç örtüsü ile evini örtüyor. Alişi oxori şk’imi oxorişa mçire on. (ÇM-Ğvant) Ali’nin evi benim evimden geniş. Ost’oli mçire n. Nek’na goinçark’en. Doloxe var-amomağen. (ÇM-Ğvant) Masa geniş. Kapıya sıkışıyor (= sığmıyor). İçeri alamıyorum. M3’k’oşi but’k’a mçire iven. (FN-Sumla) Karayemiş yaprağı geniş olur. Avli-çkuni tkvani avlişen mçire ren. (AH-Lome) Bizim ön bahçe sizin çn bahçeden geniştir. Xasanişi k’uçxe çkimi k’uçxeşen mçire ren. (AH-Lome) Hasan’ın ayağı benim ayağımdan geniştir. Oxorepez o3xonepe didoten mçire pi3ariten iç’k’aden. (AH-Borğola) Evlerde tavan arası çoğunlukla geniş tahtalarla çakılır. T’u3a mja mçire angiz ordo gekorun. (AH-Borğola) Sıcak süt geniş kapta erken soğur. Handğa dido k’oçi moxtasen. Kapçon-mç’k’udi mçire grestaz vi ! (AH-Borğola) Buğün çok insan gelecek Hamsili ekmeği geniş pilakide yap ! Oxoris mçire nek’na gebok’idi. Jur k’oçi arte amalinen. (AH-Borğola) Eve geniş kapı taktım. İki insan birlikte girebiliyor. NaylapezK’uçxepeşi jindole mtugi mot-yalet’azya do ncaşen mçire t’abala kara uxenaman. (AH-Borğola) SerenderlerdeAyakların üstüne fare çıkamasındiye ağaçtan geniş ve yassı tekerlek yaparlar. Ham pi3ari mçire muxtu. M3’ule pi3ari renna heya momçi. (HP-P’eronit) Bu tahta (kullanacak yere) geniş geldi. Dar tahta varsa onu ver. → mçilana


mçoxa[1] (ÇM)(AŞ-Dutxe)(FN-Ç’anapet) i. [çoğ. mçoxape] Keçi-koyun yününden veya kendir ipinden yapılan bugünkü kısa ceketlere benzeyen geleneksel giysi. Porça galendo cesluği, ar do mçoxa keyikunar, sk’anda msk’va miti var-iyasen. (ÇM-Ğvant) Gömleğin üzerine göğüslüğü, üstüne bir de ceket giyersen senden güzel kimse olmaz. Ayşe mçoxa cerinde mutonpe nok’limay. (ÇM-Ğvant) Ayşe ceketinin arkasına birşeyler takıyor. Alişi mçoxa elaç’irderişa pambuğepe gamvaxven. (ÇM-Ğvant) Ali’nin yeleğinin yırtık yerinden pamuklar dışarı çıkıyor. Bere mçoxa goyokunams. (AŞ-Dutxe) Çocuğa ceket giydiriyor. Han3’o Ap’rilis-ti p’eci mçoxa var-geikunaşa gale var-gamilen. (FN-Ç’anapet) Bu sene Nisan’da bile kalın ceket giymeden dışarıya çıkılmıyor. Noğaz toli-çkimişi ogine ar biç’i berek na-geloburt’u mçoxa ezdu do k’oçepez na-goşat’alu steri imt’u. (FN-Ç’anapet) Çarşıda gözümün önünde bir erkek çocuk asılı duran hırkayı aldı ve insanlar arasına daldığı gibi kaçtı.


mçoxa[2] (ÇM) i. [çoğ. mçoxape] Orta ölçekli tepe üzerine kurulmuş kale ya da sur. Mçoxa rak’ani, xinci ruba goyodgar. (ÇM-Ğvant) Kaleyi tepeye köprüyü dereye kuracaksın. Mçoxa amaxt’asi şuri dvoşvanar. Kaleye girince derin nefes alacaksın. (ÇM-Ğvant) Guri yaği, gale mçoxa. (ÇM-Ğvant) Yürek yağlı, dışı kaleli.


mçums (PZ-Cigetore) EA har.f. Tarlayı [aps.] kazıyor. Xasanik livadi mçums. (PZ-Cigetore) Hasan tarlayı kazıyor. Kemalik let’a mçums. Eyopatxams. (PZ-Cigetore) Kemal toprağı kazıp havalandırıyor. Xasanik livadi mçumt’aşa kvalepe moşk’at’oçams (= eşk’ut’oçams). (PZ-Cigetore) Hasan tarlayı kazarken taşları içinden arasından söküp alıp atıyor. xaçkumsI/ xaçkupsI


mçurçi (PZ ~ AŞ) i. Kestane kargası. Mçurçi mturi mtvasi niben. (ÇM-Ğvant) Kestane kargası kar yağınca yakalanıyor.


mçvela (ÇM) i. Çöplük. Bena : “var-ort’aten ! Heko mçvela-t’k’vani var-on çi ! Mu-t ort’asen dolvobğamt ! (ÇM-Ğvant) Yaşlı bir kadın (kendilerine ait araziye çöp atanı görünce) : “Yokolasıcalar ! Orası çöplüğünüz değil ki ! Ne var ne yok atıyorsunuz.” → oç’ertela, omç’vetela, oçvet’ela, oçvet’ula; ≠ omçvele


mçveri (PZ ~ AŞ) i. Un. Ar 3’anas jur şuris otxo ç’uvali mçveri einç’en. (PZ-Cigetore) Bir yılda iki kişiye dört çuval un yetiyor. Xasanik na-eç’opasen mçverişi cenç’areri Cemalik nuçams. (PZ-Cigetore) Hasan’ın alacağı unun parasını Cemal veriyor. Xasani karmat’es ot’u. Mçveris dint’olu do hus-t’i ipatxams. (PZ-Cigetore) Hasan değirmendeydi. Una bulaştı. Şimdi de silkeleniyor. Ayşek mçveri do şeçeri kok’ont’alu. Xalva ikums. (PZ-Cigetore) Ayşe un ile şekeri birbirine katıp helva yapıyor. Gudaşa mçveri domabğen. (ÇM-Ğvant) Tulumdan unum dökülüyor. K’işi pşk’omaten deyi hust’eraşa mçveri do lobca mbağu komolabdvi. (ÇM-Ğvant) Kışın yiyeceğiz diye şimdiden un ile kuru fasulyeyi ambara koydım. Ar k’ap’i3’i mçveri memo3xi. (ÇM-Ğvant) Bir k’ap’i3’i (= 2,6 lt) un ödünç ver. Mtuyi k’ap’i3’i mçveri dolimxoy. (ÇM-Ğvant) Fare ölçeğin içindeki unu yiyor. Mçveri şolasi ok’it’amben. Zimari iyen. (ÇM-Ğvant) Unu yoğurunca birbirine yapışıyor. Hamur oluyor. Ayşe termoni mçveri gvobğay. (ÇM-Ğvant) Ayşe termoniye (= lahana yemeğine) un döküyor. K’işi oşk’omu şeni hust’işa mçveri do lobca dolabi komolabdvi. (AŞ-Ok’ordule) Kışın yemek için şimdiden un ve fasulyeyi dolaba koydum. Karmat’e mçveri ek’emisk’udun. (AŞ-Ok’ordule) Değirmende un geride bırakıyorum (= kelimesi kelimesine “unum arkada kalıyor”). Mçveri mç’ipe don3ori. (AŞ-Ortaalan) Unu ince ele. On3oru giğunanna mçveri domin3orit. (AŞ-Ortaalan) Eleğiniz varsa unumu eleyin. → mkveri, mkiri, mkviri


mçxomi (FN-Ç’anapet, Ç’enntet)(AH-Borğola) i. Balık. Xasanik mçxomi imxort’uşa mxa kelu3onu. (FN-Ç’anapet) Balık yerken Hasan’a kılçık battı. Handğa mçxomi oç’opuşa bidit. Çkva didi mçxomi var-maç’opez. Boyne 3’ut’a mçxomepe komobiğit. (FN-Ç’anapet) Bugün balık avlamaya gittik. Ama büyük balık alamadık. Hep küçük balıkları getirdik. Geçaçxalonişi 3’alendo na-ren t’obaz dido mçxomi doloxen. (FN-Ç’anapet) Çağlayanın aşağısındaki t’obada çok balık yaşıyor. Xasaniz xurt’uliz mçxomişi mxa kela3onu. (FN-Ç’anapet) Hasan’ın yutağına balık kılçığı saplandı. Ğalişi 3’k’ari mobuskurinayiz mçxomepe gale gelaman. (FN-Ç’anapet) Küçük derenin suyunu kesince balıklar açığa düşüyorlar. T’ağaniz mçxomi geboktam. (AH-Borğola) Tavada balık çeviriyorum. Handğa na-p’ç’opi mçxomite feluk’a obopşi. (AH-Borğola) Bugün tuttuğum balıkla kayığı doldurdum. Osmanik ğaliz mçxomi ç’opumtaşi gyustun do k’ata oraz goiragaden. (AH-Borğola) Osman derede balık tutarken kayar ve her zaman her tarafı dövülür. Mçxomi p’ç’opumt’işi ank’esis ç’arğani konik’idu. (AH-Borğola) Balık avlarken kancaya yengeç yakalandı. Zuğaz dido mçxomi p’ç’opaşi Mamediz gamaboçapamt’i. (AH-Borğola) Denizde çok balık yakalayınca Muhammed’e sattırıyordum. Oxoriz mçxomi it’ağanaşi mçxomişi şura dolodgitun. (AH-Borğola) Evde balık tava yapıldığında balığın kokusu eve siniyor (= çöküyor). → çxombi (PZ), çxomi (ÇM ~ AŞ), nçxomi (FN-Sumla)(AH-Lome)


mçxu s. Kalın. İri. Xasanik t’op’u na-ibirs şeni t’ut’ulepe-muşi mçxu on. (PZ-Cigetore) Hasan top oynadığı için baldırları kalındır. Şk’imi urz*enişi ç’embape opşa mçxu on. (PZ-Cigetore) Benm üzümün salkımları çok kalındır. Cemalişi leşk’epe nak’u mçxu on. (PZ-Cigetore) Cemal’in dudakları ne kadar kalındır. Mç’ipe dişk’alepe mçxupe goyosvaray. (ÇM-Ğvant) İnce odunları kalınların üstüne diziyor. Ali xe duğay. Mçxu m3xulepe eşk’iğay. (ÇM-Ğvant) Ali elini daldırıyor. Kalın (= büyük) armutları alıyor. Ali mçxu biga mendrik’uy. (ÇM-Ğvant) Ali kalın sopayı büküyor. 3’oneri m3xulepe mçxu var-iyeran. (ÇM-Ğvant) Bu yılki armutlar tombullaşmıyorlar (= kalınlaşmıyorlar). Bere t’ut’ulepe mçxu uğun. Ordoşa var-agzalasen. (ÇM-Ğvant) Çocuğun kalçaları çok kalın. Erkenden yürüyemeyecek. Mosaşi toli dido mçxu vi-doren. Nçxomi goşilasen. (FN-Sumla) Ağın gözlerini çok iri yapmışsın. Balıklar geçer (= kaçar). Ank’esi mçxu ren do nçxomi var-nolams. (FN-Sumla) Kanca iri olduğu için balık dalmıyor. Lazut’işi mkveri mçxuşi on3orute in3oren. (AH-Lome) Mısır unu kalın elekle elenir. Berez mçxuşi mzucik nunz*u. (AH-Lome) Çocuğu kalın eşekarısı soktu. Nurik na-gamaçasen dişkapeşi mçxu oğmalupe ar, mç’ipe oğmalupe ar, dodumers do ok’ok’ore3xums. (AH-Lome) Nuri satacağı odunların büyükçe bağlarını bir araya, küçükçe bağlarını bir araya koyarak sayıyor. Masarepe mçxu divu-doren. Babak m3ika goyazums do omç’ipanams. (AH-Lome) Kazıklar çok kalın olmuş. Babam biraz çevresini yontup inceltiyor. Kyume dido mçxu ivaşi goişoren. (AH-Borğola) Meyve sucuğu çok kalın olunca dışı soyulur. İsmailik, mçxu nca mxuciz var-gyadvaşi ncaz tok’i gyudvams do osurinams. (AH-Borğola) İsmail iri ağacı omzuna koyamadığında ağaca ip bağlıyor da sürüklüyor. Doğanik mç’k’idepe mçxu mçxu gyuşkumers. (AK-Döngelli) Doğan ekmekleri kalın kalın yutuyor.


mçxuri (ÇX)(AK) i. Koyun. Man dido mçxuri mix’onun. (ÇX-R.B.) Benim çok koyunum var. Coğoyi mçxuepe çumars. (ÇX-Makret) Köpek koyunları koruyor. Man dido mçxurepe mix’onun. (AK-Döngelli) Benim çok koyunum var. Oput’es mçxurik var-cups do p’et’elaps. (AK-Döngelli) Bahçede koyun otlamıyor da meliyor. → k’oyini


mçxuş-t’oroci (AH) i. İri güvercin. Yabani güvercin. Handğa Kyamili k’ala mçxuş-t’oroci oiluşe bidit. (AH-Borğola) Bugün Kâmille iri (= yabani) güvercin avına gittik.


mçxvapa (PZ)(AH ~ HP) s. ve i. → nçxvapa, çxvapa, çxvopa/ mçxvopa. [FN’da bu kelime pek kullanılmaz. → t’u3aI-2] I. s. [hava hakkında] Sıcak. Dido mçxvapa ren. Babak ğaliz m3ika goiserinams. (AH-Lome) Hava çok sıcak. Babam derede biraz serinleniyor. Dido mçxvapa ren. Baba t’u3az çkar var-naxondinen. Lumcişa vantilatori ofarfalams. (AH-Lome) Hava çok sıcaktır. Babam sıcağa hiç dayanamıyor. Akşama kadar vantilatör çalıştırıyor. Mçxvapa serepes xvala erçapule eitumers do incirs. (AH-Borğola) Sıcak gecelerde yalnız çarşafı örtüp yatıyor. Mçxvapa t’aronepez gverdi t’et’eli incirnan. (AH-Borğola) Sıcak havalarda yarı çıplak yatarlar. Mçxvapa t’aroniz k’uk’umaşi 3’k’ari oşumuten a şvaciz moiçoden. (AH-Borğola) Sicak havada güğümün suyu içilerek hemen boşalıyor. Mçxvapa t’aronis gyarepe ordo imç’oxen. (AH-Borğola) Sıcak havada yiyecekler erken ekşiyor.

II. i. Sıcak hava. Havanın sıcaklığı. Kçini oxorcak ham mçxvapaz nuxedun do ont’ule xaçkums. (AH-Lome) Yaşlı kadın bu sıcakta oturup tarla kazıyor. Mustava Cumadi mçxvapaz var-naxondinen. Ğaliş kinayiz boxça elorçams do lumcişa ixi ibars. (AH-Lome) Hava çok sıcaktır. Mustafa Amca sıcağa pek dayanamıyor. Dere kenarına bohçasını serip akşama kadar serinliyor. Handğa mçxvapaten dobigubi. (AH-Borğola) Bugün sıcaklıktan piştim. Osmaniz oxoriz mçxvapa avaşi gale ixi ibarams do korun. (AH-Borğola) Osman evde sıcak olunca dışarıda rüzgârlanıp serinliyor. Mçxvapaten porça kogoman3axu. (HP-P’eronit) Sıcaktan (terlediğimden dolayı) gömleğim bana yapıştı.


mçxvapora (AH-Borğola) i. [< mçxvapa + ora] Yaz. Mçxvaporaşi ndğalepe gunz*e iven. İnora moxtaşi ndğalepe imk’ulanen. (AH-Borğola) Yaz günleri uzun oluyor. Kış gelince günler kısalıyor. İnoraz ndğalepe mk’ule iven. Mçxvapora moxtaşi ndğalepe igunz*anen. (AH-Borğola) Kış günleri kısa oluyor. Yaz gelince günler uzuyor. Ham ç’ut’a ğali mçxvaporas mteli gamaxomun. (AH-Borğola) Bu küçük dere yazın tamamen kuruyor. İnoraşi oç’k’omalepe mçxvaporaşen ixaziren. (AH-Borğola) Kışlık (= kışın kullanılan) yiyecekler yazdan hazırlanır. → yazi; t’u3ora


mçxvari/ çxvari (FN-Ç’anapet) i. Darı. Nanak ağne onaz na-xaçku-dort’un mçxvarişi ğormu dido nostonyari t’u. (FN-Ç’anapet) Annemin yeni açılmış bahçede ektiği darıdan yapılmış pilav çok lezzetli idi. → nçxvari, çxvari; kurumiII


mçxvineri (FN ~ AH) s. Kızgın. Kızdırılmış. Kızarmış. Ntxiri mçxvineyi grestaz k’ayi ikçanen. (FN-Ç’anapet) Fındık kızarmış ekmek pişirme taşında iyi kavruluyor. E skiri, ham k’oçiz mtelli elak’idu-doren. Mçxvineri k’uk’ayite berez k’uçxez noç’ums. (AH-Lome) Yavrum, bu adam hepten delirmiş. Kızgın maşayla çocuğun ayağını yakıyor.


mçxvopa/ çxvopa/ çxopa (AK) s. ve i. → mçxvapa; nçxvapa, çxvapa; t’u3aI-2; çxvopa. I. s. [hava hakkında] Sıcak. Dido mçxvopa na-ren şeni p’ip’erepe ç’it’a ç’it’a noxomun. (AK-Döngelli) Çok sıcak olduğu için biberler yavaş yavaş kuruyor.

II. i. Sıcak hava. Mçxvopaten gur-p’ici-çkimis noçxvopeli xogumabğu. (AK-Döngelli) Sıcaktan göğsüme isilik sardı.


mç’aci (PZ)(FN ~ HP ÇX)(AK) i. Sinek. Karasinek. BabakPucepeşi axiriz mç’aci mot-iyert’azdeyi abut’rak’i gopurinams. (FN-Ç’anapet) Babamİneklerin ahırında sinek olmasındiye ilâç sıkıyor. P’ap’ulik axirişi darabapez Mç’aci mot-amit’az deyi mbela goşorçak’amz. (FN-Ç’anapet) Dedem ahırın tahta aralıklarına sinek girmemesi için (= girmesin diye) bez sıkıştırıyor. Babak mç’aci şeni axirişi firidape nz*gipums. (FN-Ç’anapet) Babam sinekten dolayı ahırdaki delikleri kapatıyor. NanakFiridapeşen mç’aci mod-amit’azdeyi axirişi nek’la lazmate t’a3ums. (FN-Ç’anapet) AnnemAralıklardan sinekler girmesindiye ahırın kapısını inek dışkısı ile sıvazlıyor. Puciz k’uçxez DDT gobupurini do mç’aci noxedaşi hek noxro3kun. (AH-Lome) İneğin ayağına DDT ilâcı sıktım. Sinek, konduğu anda ölüyor (= geberiyor). Ncamiz mç’aci noxedaşi p’ap’ulik hek nozams do ncami mtelli dipinten. (AH-Lome) Cama sinek kondu mu dedem üzerinde eziyor ve cam kirleniyor. Berek k’asap’i mulut’aşa xor3i çumers. Mç’aci var-noxunams. (AH-Lome) Çocuk kasap gelene kadar eti bekliyor. Sinek kondurmuyor. Mç’acepe camiz noxro3kunan do cami oçxoni diven. (AH-Borğola) Sinekler cama yapışıp ölüyürlar ve cam yıkanacak olur. Gyozgira mç’aci mulun do topuris in3axen. (AK-Döngelli) Göz göre göre sinek geliyor da bala yapışıyor. → mcaci[1]


mç’apu (PZ ~ AŞ) i. I. (PZ-Apso, Cigetore)(AŞ) Çakal. Mç’apu ma mz*iyusi ti-jile eluk’ap’u. (PZ-Apso) Çakal beni görünce yukarıya doğru koşarak kaçtı. Berepes, mç’apu-nena dvaguanis, aşk’uyinenan. (PZ-Apso) Çocuklar çakalın sesini duyunca korkuyorlar. Laç’ik mç’apus meç’işums. (PZ-Apso) Köpek çakala yetişiyor. Berepes, mç’apuşi nena dvagurasi, aşk’urineran. (PZ-Cigetore) Çocuklar çakalın sesini duyunca korkuyorlar. Seri gale na-dosk’udu kormepes mç’apuk antxozu. (PZ-Cigetore) Geceye kalan tavuklara çakal kovaladı (= peşinden koştu). Mç’apu do mceri k’artik’artis numgus. (PZ-Cigetore) Çakalla kurt birbirine benziyor. Xasanis mç’apu nagasi mşk’urinate ç’ak’i eli3’ams. (PZ-Cigetore) Hasan’a çakal rastlayınca korkudan çakı çekiyor. Mç’apu xut’ula meşk’axen. Gamaxt’asi p’ilare. (AŞ-Ok’ordule) Çakal deliğin içinde duruyor. Çıkınca vuracağım. → lip’adre, mky’apu

II. (PZ-Cigetore)(ÇM) Tilki. Çoyi-şk’unis peği mç’apu var-iz*iren. P’at’a moik’vates-i ? (PZ-Cigetore) Köyümüzde pek tilki gözükmüyor. Soyu mu tükendi, acaba ? Mç’apu kormepe oşk’iday. (ÇM-Ğvant) Tilki tavukları boğuyor. Mç’apu xrask’eri iri3o goyomç’k’valay. (ÇM-Ğvant) Tilki ölüsünün üstüne herkes tükürür. Mç’apu na-ç’opu korme tamli tudendo elvoşk’omay. (ÇM-Ğvant) Tilki tuttuğu tavuğu çalının altında keyifle yiyor. Mç’apu kormepe not’obun do ç’opuy. (ÇM-Ğvant) Tilki tavuklara sessizce yaklaşıp izleyerek yakalıyor. → meli; 3kvit’i

mç’apu-m3xul (ÇM-Ğvant) i. Kuşburnu.


mç’axala (HP) i. [Ancak yaşlılar tarafından kullanıldığı söylenir.] Turşu. Mç’axala bikim. Mtelli şeyepe buk’atum. Muşebua ox’vapuşe mebaşkum. (HP-P’eronit) Turşu yapıyorum. Bütün şeyleri kattım. Kendi kendine olmaya bırakıyorum. → t’urşi/ t’ruşi; mç’oxali, ç’arxala, ç’axala[2]


mç’eşi (ÇM) i. I. Çoban. Ayşe hako huy golaxt’u. Mç’eşi na-on bere-muşi yemaneri oşk’omale nuğay. (ÇM-Ğvant) Ayşe şimdi buradan geçti. Çoban olan çocuğuna öğlen yemeği götürüyor. → çobani

II. Çobanlık. Ali puji-mç’eşişa var-idasi irayaten. (ÇM-Ğvant) Ali inek çobanlığına gitmediğinde rahatlıyor.


mç’eşu (PZ~ ÇM) i. Çobanlık. Evcil hayvanlara bakma. Nana-şk’imi puci mç’eşuşa idasi p’anda mç’imak cok’açams. (PZ-Cigetore) Annem inek çobanlığına gidince her zaman yağmura yakalanıyor (= tutuluyor). Andğa şuronepe mç’eşuşa vulur. (ÇM-Ğvant) Bugün keçilerin çobanlığına gidiyorum. Ali mç’eşuşa muç’o idasen dişk’alepe ok’ok’orobuy. Daçxuri ogzay. (ÇM-Ğvant) Ali çobanlık için gider gitmez odunları bir araya topluyor. Ateş yakıyor.


mç’eşums[1] (PZ-Apso), mç’eşuy[1] (ÇM) EA har.f. Besliyor. Birinin ihtiyacını karşılıyor. Birine bakıyor. Nana-muşik bere-muşi mç’eşums. (PZ-Apso) Anası çocuğa bakıyor. Andğa bere mç’eşum. (ÇM-Ğvant) Bugün çocuğa bakıyorum. → osk’uledinams/ osk’uledinay; osk’edinay, oskedinams/ oskedinaps


mç’eşums[2] (PZ-Cigetore), mç’eşuy[2] (ÇM) Peşi sıra gidiyor. Peşinden gidiyor. Takip ediyor. 1. Evcil hayvanları [aps.] bekliyor ya da koruyor. Ali pujepe dolumcaşa mç’eşuy. (ÇM-Ğvant) Ali inekleri akşama kadar takip ediyor. 2. Ektiği bitkiyi [aps.] koruyor. Dik’apona na-xaşk’are dik’a mç’eşar ; var-mç’eşana ogumu var-meşonar. (ÇM-Ğvant, atasöz) Buğday tarlasında ektiğin buğdayı bekleyeceksin (= koruyacaksın); beklemezsen (= korumazsan) ekin biçmeyi ummayacaksın. → çums/ çuy, çumers/ çumels, çumars; + umç’eşuy

f.-i. omç’eşu : Nöbet. Amserineri omç’eşu Alişi on. (ÇM-Ğvant) Bu akşamki nöbet Ali’nindir.


mç’eşun (ÇM) AD har.f. Birinin [dat.] gelmesini bekliyor. Bir şeyin [dat.] olmasını bekliyor. Oxorişa k’ayi moxt’i. Ç’itxape-sk’ani mç’eşum. (ÇM-Ğvant) Eve hoşgeldin. (Senin bana soracak olduğun) sorularını bekliyorum. uyondams, uyondrams/ uyondray; mç’eşuy, umç’eşay; mçetuy; çumers/ çumels, çumars


mç’eşuy[3] (AŞ) EA har.f. Birinin [aps.] gelmesini bekliyor. Bir şeyin [aps.] olmasını bekliyor. Xatice u3’vi do mç’eşay. Huy yataği pst’uresaum. İçodasi meft’are. (AŞ-Ok’ordule) Hatice’ye söyle de beni beklesin. Şimdi yatağı düzenliyorum. Bitince geleceğim. Mustafa nek’na k’limeri si k’ç’eşuy. (*)(AŞ-Ok’ordule) Mustafa kapıya tutunup seni bekliyor. [(*) Bu örnekte ikinci şahıs tümleç göstergesi -k’- konunca fiilin başındaki /m/ fonemi kaybolmuş. {/m/ veya /n/ + kapantılı konson} şeklinde başlayan tüm fiillerde olduğu gibi, mç’eşuy fiilinin ikinci şahıs tümleçli biçimi “oynaklı” olup çeşitli değişkenlerine sahiptir.] Sut’olya var-mç’eşaşa cibare. Vana purcun. (AŞ-Ok’ordule) Pazıyı bekletmeden pişireceksin. Yoksa büzüşüyor. 3’ari çuçuna iyaşşa mç’eşi. (AŞ-Ortaalan) Su ılıyıncaya kadar bekle. Oxori meyoxvana vrossi orape mç’eşare. (AŞ-Ortaalan) Evi yıkacaksan iyi havaları bekleyeceksin. Ma si mk’ç’eşum. (*)(AŞ-Ortaalan) Ben seni bekliyorum. [(*) Bu örnekte ikinci şahıs tümleç göstergesi -k’-, bir ara-eki olarak kullanılmıştır.] Na-pşoli zimari floxt’aşa mç’eşare. (AŞ-Ortaalan) Yoğurduğum hamur kabarıncaya kadar bekleyeceksin. Na-mç’eşurt’t’it k’oçi huy moyulun. (*)(AŞ-Ortaalan) Beklediğimiz adam şimdi karşıdan geliyor. [(*) Bu örnekte kullanılan mç’eşurt’t’it biçimine temsilî biçimi olarak mç’eşun denk gelir. Bir fiilin iki çeşit çekim tipine ait olması, ara sıra gözlemlenen olaydır.] → umç’eşay; → uyondams/ uyondrams/ uyondray; mçetuy; çumers/ çumels, çumars


mç’ima (PZ ~ HP)(AK) i. Yağmur. Semsiye uğurt’aşa va-mç’iy. Var-uğurt’aşa mç’ima cok’açay. (ÇM-Ğvant) Şemsiyesi varken yağmur yağmıyor. Olmayınca yağmura tutuluyor (= yağmur onu tutuyor). K’alatişi tok’i mç’imate işuva şkule mek3un edo meç’k’odun. (FN-Ç’anapet) Sepetin ipi yağmurda ıslandıkça çürüyüp kopuyor. Obogeneşen mobit’itşa mç’ima memç’işez. (FN-Ç’anapet) Obogene’den gelirken yağmur bize yetişti (= bizi yakaladı). Obogeneşen mobit’itşa mç’imaz obiç’opit. (FN-Ç’anapet) Obogene’den gelirken yağmura tutulduk. Nanak ğoma mç’imaz na-3’ilu-dort’un ntxiriGoşaskurazya do ekankumz. (FN-Ç’anapet) Annem dün yağmurda topladığı fındığı kuruması için havalandırıyor. Mç’ima mç’imu do k’eremidişen 3’k’ai 3’rodun. (FN-Sumla) Yağmur yağdı ve kiremitten (damla damla) su akıyor. Gyayi bipxort’i şkule mç’ima kogyoç’k’u. (AH-Lome) Ben yemek yerken yağmur başladı. Mç’ima gyayi op’ç’k’omi şkule gyoç’k’u. (AH-Lome) Yağmur ben yemek yedikten sonra başladı. Xomula let’a mç’ima geçaşi içuçkanen. (AH-Lome) Kuru toprak yağmur vurunca yumuşar. Mç’ima golan3u. (AH-Lome) Yağmur dindi (= kesildi). M3ika çkva doçvana beki mç’ima get’roxun. (AH-Lome) Biraz daha beklersen belki yağmur kırılır (diner). Ha mç’imas haşşo solen mulurt ? (AH-Lome) Bu yağmurda böyle nereden geliyorsunuz ? Mç’ima domç’imuşi but’k’ape gisilen. (AK-Döngelli) Yağmur yağdığında yapraklar siliniyor (= yaprakların üstündeki toz gideriliyor). → mç’vima


mç’imala i. [çoğ. mç’imalape] Yağmurlu hava. Yağmurlu dönem. Çayiş morci mç’imalas irden. (FN-Sumla) Çay filizi yağmurlu havada büyür. Nanaz dido dulya uğun. Oç’oni mutu na-ren ancaxi mç’imalapez ç’ims. (AH-Lome) Annemin çok işi var. Dikilecek ne varsa ancak yağışlı havalarda dikiyor.


mç’imoni (AH-Borğola) s. Yağmurlu. Berepez mç’imoni t’aroniz gale var gamalenanşi oxoriz nikaçenan. (AH-Borğola) Çocuklar yağmurlu havada dışarıya çıkamadıkları için evde sıkılırlar. Mjoroni do mç’imoni t’aronis sebze k’ai içanen. (AH-Borğola) Güneşli ve yağmurlu havada sebze iyi ürün verir. K’inçepek mç’imoni orapes moşkva t’ot’oni ncalepes meşaxedunan. (AH-Borğola) Kuşlar yağmurlu havalarda dalları bol ağaçlarda (korunmak için) otururlar.


mç’ims (PZ), mç’iy (ÇM ~ AŞ), mç’ims (FN-Ç’enneti ~ HP-P’eronit), mç’ips (HP)(AK) Hø/Aø har.f. [perf. (do)mç’imu (PZ ~ HP)(AK)] (Yağmur) yağıyor. [Bu fiil, karın yağması için kullanılmaz. Dolunun yağması için ise PZ-Apso’da kullanılır; diğer yörelerde kullanılmaz.] I. Hø har.f. Yağmur [aps.] yağıyor. Golas şk’it ndğa dopsk’udi. K’at’a ndğas mç’imt’u. (PZ-Cigetore) Yaylada yedi gün kaldım. Her gün yağmurluydu. Ngola xu-ndğa kodobguti. Xu-ti ndğa mç’imt’u. (ÇM-Ğvant) Yaylada beş gün kaldım. Beş gün de yağmurluydu. Semsiye uğurt’aşa va-mç’iy. Var-uğurt’aşa mç’ima cok’açay. (ÇM-Ğvant) Şemsiyesi varken yağmur yağmıyor. Olmayınca yağmura tutuluyor (= yağmur onu tutuyor). Mç’ima dido na-mç’imu şeni oxori tudele 3’ari dologutu. (AŞ-Ortaalan) Yağmur çok yağdığı için evin altında su birikti. Andğa mç’ima p’ot’e na-va-mç’imu st’eri mç’iy. (ÇM-Ğvant) Bugün yağmur hiç yağmadığı gibi yağıyor. Ğomamci p’ot’e na-var-miz*iyurt’u steri mç’ima domç’imu. (FN-Ç’anapet) Dün akşam hiç görmediğim gibi yağmur yağdı. Ham tutaz na-mç’ims mç’imate mtel yeri ç’anç’axi divu. (FN-Ç’enneti) Bu ay yağdığı yamur ile bütün yer çamurlu oldu. Haşşo mç’ima mç’imt’aşi sotiksani var-ilen. (AH-Lome) Böylesine yağmur yağarken hiçbir yere gidilmez. OsmanikMç’ima mç’imaşi moy-nobğamt’azya do nçalaz mok’utumers. (AH-Lome) Osman, “Yağmur yağarken üzerine serpmesin diye otun önünü kapatıyor. Mç’ima domç’imuşi but’k’ape gisilen. (AK-Döngelli) Yağmur yağdığında yapraklar siliniyor (= yaprakların üstündeki toz gideriliyor). Mç’ima domç’imaşi ç’erişen memsufaşi jin 3’k’ari gaben. (AK-Döngelli) Yağmur yağdığında tavan arasından sedirin üzerine su dökülüyor. Eminek, mç’ima var-mç’imuna ğalişi 3’k’ariten p’ip’eri şolups. (AK-Döngelli) Emine, yağmur yağmadığı zaman derenin suyu ile biberi suluyor. Dido mç’ima mç’ips. Lai noğaşa malen. (AK-Döngelli) Çok yağmur yağıyor. Çarşıya gidebileceğimi sanmıyorum. [“Yağmur yağıyor” ifadesi : (PZ) Mç’ima mç’ims. ; (ÇM ~ AŞ) Mç’ima mç’iy. ; (FN-Ç’anapet) Mç’ima mç’imun. ; (FN-Ç’enneti ~ HP-P’eronit) Mç’ima mç’ims. ; (HP)(AK) Mç’ima mç’ips. ; (ÇX) Mç’vima mçvips.] → mç’imun; mç’vips; ++ comç’ims/ gyomç’ms, yomç’ims vs

f.-i. omç’imu : Yağmurun yağması. Mç’ima omç’imu coç’ay. (ÇM-Ğvant) Yağmur yağmaya başlıyor.

II. Aø har.f. (PZ-Apso) Dolu [aps.] yağıyor. Andğa xoşak’ali mç’imu. (PZ-Apso) Bugün dolu yağdı. → mtums/ mtuy/ mtun/ mtups; mç’imum; ç’k’odun


mç’imun (FN-Ç’anapet) Hø/Aø har.f. [perf. (do)mç’imu] (Yağmur veya dolu) yağıyor.

I. Hø har.f. Yağmur [aps.] yağıyor. Mç’ima mç’imun. (FN-Ç’anapet) Yağmur yağıyor. Ğomamci umek’vatu domç’imu. (FN-Ç’anapet) Dün akşam aralıksız yağdı. → mç’ims/ mç’iy; mç’vips

II. Aø har.f. Dolu [aps.] yağıyor. Ğomamci dotanuşa xoç’k’ak’ali domç’imu. (FN-Ç’anapet) Dün gece gün doğana kadar dolu yağdı. Ğomamci na-mç’imu xoç’k’ak’alik livadepe var-oçinoni do3’opxu. (FN-Ç’anapet) Dün akşam yağan dolu bahçeleri tanınmayacak duruma getirdi. → mç’imsII; mtums/ mtuy, mtun, mtups; ç’k’odun


mç’ipanums/ mç’ipanuy (PZ ~ AŞ-Ok’ordule) EA har.f. İnceltiyor. Ali oxori mcalepe mç’ipanuy. (ÇM-Ğvant) Ali evin ağaçlarını (yontarak) inceltiyor. Doğani biga mç’ipanuy. (AŞ-Ok’ordule) Doğan değneği inceltiyor. → mç’ipe ikums; omç’ipanay/ omç’ipanams/ omç’ipanaps; + imç’ipanen


mç’ipaşa (FN ~ AH HP ÇX) s.-z. İnce düşünen. Titiz. Dido mç’ipaşaşi k’oçi re. (AH-Lome) Sen çok inceden bir adamsın. → titizi


mç’ipe s. İnce. Xasani ham ndğalepes mç’ipe iyen. P’iya muya ağodu ? (PZ-Cigetore) Hasan bugünlerde inceleşiyor. Acaba ne oldu ? Xasanik pi3ari azums do mç’ipe ikums. (PZ-Cigetore) Hasan tahtayı yontup inceltiyor. Toç’i mç’ipe n. A piçoraşi meç’ordun. (ÇM-Ğvant) İp incedir. Çabucak kopuyor. Mç’ipe dişk’alepe mçxupe goyosvaray. (ÇM-Ğvant) İnce odunları kalınların üstüne diziyor. Otva mç’ipe soyape so-on msvape mturite dolindra3’en. (ÇM-Ğvant) Çatıda ince kalasların (= makasların) olduğu yerler kardan çukurlanıyor. Ali nezi cek’vatu. Kok’oşk’iğu. Mç’ipe mç’ipe dok’vatu. Huy Goipağuy. Seri moxt’asen. (AŞ-Ok’ordule) Ali cevizi dibinden kesti. Ayıkladı. İnce ince kesti. Şimdi etrafını temizliyor. Akşam gelecek. Mçveri mç’ipe don3ori. (AŞ-Ortaalan) Unu ince ele. Mç’ipeş k’ank’uli. (FN-Ç’anapet) Küçük kalabalık haldeki sivrisinek. Xayi mç’imayiz karmat’eşi ğurni mç’ipe kvate dolipşen. (FN-Ç’anapet) Kötü yağınca değirmenin oluğu ince taşla doluyor. Berepek ragadeyiz Mamut’ik hentere mç’ipe ntxirişi nç’ulute doç’k’idu. (FN-Ç’anapet) Çocuklar gürültü yapınca Mahmut onları ince findık çubuğuyla dövdü. K’at’u mç’ipe ğormaz meşulut’aşi ninz*gipen. (AH-Lome) Kedi ince delikten girerken sıkışıyor. Atmaca na-iç’open mosa do k’inçi na-iç’open mosa ar va-iven. K’inçişi mosa daha mç’ipe toloni iven. (AH-Lome) Atmaca yakalanan ağ (= atmacanın yakalandığı ağ) ile kuş yakalanan ağ (= kuşun yakalandığı ağ) aynı olmaz. Kuş yakalanan ağ daha ince gözlü olur. Nurik na-gamaçasen dişkapeşi mçxu oğmalupe ar, mç’ipe oğmalupe ar, dodumers do ok’ok’ore3xums. (AH-Lome) Nuri satacağı odunların büyükçe bağlarını bir araya, küçükçe bağlarını bir araya koyarak sayıyor. Didi mçxomik mç’ipe misina meç’k’idoms. (AH-Borğola) Büyük balık ince misinayı koparır. Papa mç’ipe toloni suzgişen k’ai var-3’rodun. (AH-Borğola) Muhallebi ince gözlü süzgeçten iyi süzülmüyor. Mç’ipe pi3arişa monk’a mutu var-dodva. Get’ruxun. (AK-Döngelli) İnce tahtaya ağır bir şey koyma. Kırılır. Zemskuşi t’ut’uli mç’ipe ren. Ama binciş pilavi k’ala k’ai iç’k’omen. (AK-Döngelli) Karatavuğun budu incedir. Ama pirinç pilavı ile iyi yenir. tutxuII


mç’ipe-marazi (PZ-Cigetore) i. Verem. Tüberküloz. → marazi, ince-marazi; çoxot’k’a; veremi


mç’ipe-mç’vapi (AH) s. ve i. Ufak tefek. Mç’ipe-mç’vapepe mebaşkvi. (AH-Lome) Ufak tefekleri bıraktım.


mç’ira (ÇM) i. Çıra. Çami çokişa mç’ira moşk’vot’oçay. (ÇM-Ğvant) Çamın kökünden çıra (keserek) atıyor. Ali berepe-muşi nazarişi mç’ira nuk’limay. (ÇM-Ğvant) Ali çocuklarına nazar için [giysilerine] çıra iliştiriyor. Ayşe nazari şeni berepe dolokunaşepe mç’ira elumbinay. (ÇM-Ğvant) Ayşe nazar için (= nazardan korunmaları için) çocukların giysilerine çıra iliştiriyor (= bağlıyor). → note


mç’ita s. Kırmızı. Çxombis şvancalape mç’ita uğun. Mondo ağani ç’operi on. (PZ-Cigetore) Balığın solungaçları kırmızıdır. Sanırım yeni yakalamışlardır. N3xeni mç’ita moni dolvobun. (ÇM-Ğvant) Atın boynuna kırmızı boncuk asılıdır. Ç’apxu-nonç’epi mç’ita kçana dusvar. (ÇM-Ğvant) Çırpi ipine kırmızı renk sürmek gerekir (= kelimesi kelimesine : “süreceksin”). Ayşe kçe 3’endeç’epe mç’ita let’ate omç’itanay. (ÇM-Ğvant) Ayşe beyaz çorapları kırmızı toprak ile kırmızılaştırıyor. # Xarayepe mç’ita, tolepe uça / Munde dolikunar na-giç’i porça ? (ÇM-Ğvant) Yanakları(n) kırmızı, gözleri(n) siyah / Ne zaman giyeceksin sana diktiğim entariyi ? Mota-çkimiz mç’ita fork’a dido namskvanen. (FN-Sumla) Torunuma kırmızı elbise çok yakışıyor. Aşek bere-muşiz mç’ita kese ubaz kodolok’idu. (AH-Lome) Ayşe çocuğunun koynuna kırmızı keseyi taktı. A m3ika mç’ita let’a-ç’alimi komoiği. Ç’apxu p’aten. Ncaz eboç’apxaten do hemora şkule nca pxerxaten. (AH-Lome) Biraz kırmızı kil toprağı getir. Çırpı ipi yapıp ağaca çırpacağız ve ondan sonra ağacı biçeceğiz. Çili-çkimik kçe do mç’ita porçape t’u3a 3’kari k’ala ok’onaxomt’uşi kçe porçaz mç’ita konuk’nams. (AH-Borğola) Eşim beyaz ve kırmızı gömlekleri sıcak su ile yıkarken beyaz gömleğe kırmızı bulaştırıyor. Berek mç’ita do uça nok’epe uxunt’aleps. (AK-Döngelli) Çocuk kırmızı ve siyah iplikleri birbiri ile karıştırıyor.


mç’itali (PZ) s. Kırmızılı. Xasanişi k’iravat’i mç’itali on. Mç’itali Ayşeşi mandilis goşveri uğun dadali. (PZ-Cigetore) Hasan’ın kravatı kırmızılıdır. Kırmızılı Ayşe’nin başörtüsünde örülmüstür boncuk.


mç’itaşi i. Aralarında kırmızı olan. # Kçeşi do mç’itaşi elegivelu / Kçe mandili tişa moyogivelu. (PZ’ın doğu kısmı, anonim) [Elbiseler arasında] beyaz olanı ve kırmız olanı sana yakıştı / Beyaz başörtüsü başından düştü (= açıldı).


mç’ize (ÇM) i. Çise. Bere mç’ize-ora mt’alopona ikten. K’uçxepe k’o3’vağvaren. (ÇM-Ğvant) Çocuk çiseli zamanlarda çimenliklerde dolaşıyor. Ayakları ıslanıyor.


mç’k’adu (AH) i. Yapımcı. Bergi mç’k’adu dişkaşi bergite dixven. (AH, atasözü, K.A.) Kazma ustası (= kazma yapımcısı) ağaçtan yapılmış kazma ile gömülür (= terzi söküğünü dikmez; zanaatkârların yaptıklarından kendilerine bir şey kalmaz).


mç’k’emi (HP) Tohum. → tasi; ç’k’emi


mç’k’eşums (AH) EA har.f. Eşyaları [aps.] toparlayıp yerleştiriyor. Ağani nusak lumcişa oda-muşiz mç’k’eşums. (AH-Lome) Yeni gelin akşama kadar odasında yerleştirme yapıyor. → bargums, nubargams


mç’k’idi (HP ~ ÇX) i. Mısır ekmeği. Ham mç’k’idi var-iç’veren. Mteli n3omi ren. (HP-P’eronit) Bu ekmek pişmemiş. Hep hamurdur. Dido na-p’it kapçon mç’k’idi dido nostoneyi ivu. Ç’umani na-moxtasen bere-çkinis a ç’it’a dovuşinaxat. (HP-P’eronit) Bol yaptığımız hamsili mısır ekmeği çok lezzetli oldu. Yarın gelecek çocuğumuza bir kısmını ayıralım. Ma mç’k’idi blağunup. (ÇX-Çxalazeni, TM) Ben ekmeği çiğniyorum. Amyeris mç’k’idepe mani buğun. (ÇX-Makret) Burada ekmekler hemen küfleniyor. Çkar mç’k’idi va-en. (ÇX-Makret) Hiç ekmek kalmadı. Doğanik mç’k’idepe mçxu mçxu gyuşkumers. (AK-Döngelli) Doğan ekmekleri kalın kalın yutuyor. Kapşioni mç’k’idi dido nostoneri ix’ven. (AK-Döngelli) Hamsili ekmek çok lezzetli olur. Kuzinas ar ar teği dişka vistoli do mç’k’idi xogamiç’ven. (AK-Döngelli) Sobaya birer tane odun attım da ekmek içinden pişiyor. Furunişi ayari uk’açxe xomuizdi do mç’k’idi xogamiç’vas. (AK-Döngelli) Fırının ayarını geriye çevir de ekmeğin içi güzelce pişsin. → lazut’i cari; mç’k’udi, ç’k’idi


mç’k’omura (FN ~ AH) s. ve i. I. (FN) Saldırgan. Osmaniz mç’k’omura coğori uyonun do zincirite okaçams. (FN-Sumla) Osman’ın sert yiyici bir köpeği var ve zincirle tutuyor, zaptediyor.

II. (AH) Yiyici. Rüşvet yiyen. Mç’k’omura k’oçi. (AH-Lome) Rüşvet yiyen adam.


mç’k’oni[1] (FN) i. Pelit. Palamut ağacı. Rak’aniz didi mç’k’oni / İdi. Moxti. Çxvari k’oni. (FN-Sumla, “Boş gezen aylak kişi” anlamında ithafen demece) Tepede büyük pelit / Git. Gel. Darının otlarını yol.


mç’k’oni[2] (AK) i. Meşe. Sobas mç’k’onişi dişka dolo(v)obğaşi boruşen beri imç’itanen. (AK-Döngelli) Sobaya meşe odunu doldurduğumda borudan beri kızarıyor. → mç’oni; kçoni-şorçi


mç’k’udi (FN ~ AH) i. Mısır ekmeği. Nanak na-momçu lazut’iş mç’k’udi k’at’uk elemiç’k’omams. (FN-Sumla) Annemin bana verdiği mısır ekmeğinin kenarını kedi yiyor. Babak xomula mç’k’udi k’vançxums. T’u3a çorba yobasen do heşşo ç’k’omasen. (AH-Lome) Babam kuru ekmekleri doğruyor. Sıcak çorbayı üzerine döküp öyle yiyecek. K’oçi mşkorineri t’aşi mpalu mç’k’udi-ti bureği steri ipxors. (AH-Lome) İnsan acıkmış olunca yavan ekmeği de börek gibi yer. Xomula mç’k’udi çorbaz gelebuk’vançxaşi içuçkanen. (AH-Lome) Kuru ekmeği çorbaya doğrayınca yumuşuyor. Xusenik xami do mç’k’udi o3’udez goladumers. (AH-Lome) Hüseyin bıçak ve ekmeği rafa koyuyor. Mç’k’udi şeni mkveri moşkva divu-doren. M3ika koduk’li. (AH-Lome) Ekmek için un fazla olmuş. Biraz azaltıver. Karmat’ez na-gebudvi lazut’i mkums. Lazut’i domkvaşi mç’k’udi gebdvare. (AH-Lome) Değirmene kurduğum mısır öğütülüyor. Mısır öğütüldü mü ekmek kuracağım. Nanak lumci şeni na-gedvasen mç’k’udişi mkveri n3orums. (AH-Lome) Annem akşam için kuracağı ekmeğin ununu eliyor. Mç’k’udi mkiminomt’işi 3’k’ayi dido kek’amabu. N3omi m3ika lubu divu-doren. (AH-Lome) Ekmek yoğururken suyunu fazla koyabildim. Hamur biraz yumuşak olmuş. Mç’k’udi dinç’anu-doren. Var-iç’k’omen. (AH-Lome) Ekmek bozulmuş. Yenmiyor. Çiçku-berek xomula mç’k’udi ç’k’omasna geişkiden. (AH-Borğola) Bebek kuru ekmek yerse boğulur. Coğorik na-şinaxu mç’k’udepe amşkorinaşi moşimers. (AH-Borğola) Köpek sakladığı ekmekleri acıkınca çıkarıyor. Selimik sofraz na-ren mç’k’udişi punçxape ok’okosu do kotumepez kodubğu. (AH-Borğola) Selim sofrada olan ekmek kırıntılarını bir araya süpürüp tavuklara döktü. → lazut’i cari; mç’k’idi, ç’k’idi


mç’k’un (AH-Lome) Aø har.f. [part. mç’k’vine(r)i] Yaş olan meyve vs yiyecekler [aps.] güneşte, açık havada, rüzgârda ya da bir ısıyla yavaş yavaş kuruyor. [Elbise, ıslak yerler için kullanılmaz.] Luği t’ot’iz domç’k’u-doren. (AH-Lome) İncir dalında kurumuş. Urz*enepe mtelli mç’k’vineyi ren. (AH-Lome) Üzümler hep kurumuştur. Msurtu dido mç’k’vineyi ren. 3’k’ayiz geludvi do m3ika oçuçkani. (AH-Lome) Msurtu çok kurumuş durumdadır. Suya koyup biraz yumuşat. Ham dişkape domç’k’u-doren. Sobaşi k’eleşen kezdit. Advasen. (AH-Borğola) Bu odunlar çok kurumuş. Sobanın yanından kaldırın. Tutuşacak. → memç’k’un; + omç’k’vinams[1]-II


mç’k’valuy (ÇM), mç’k’valums (FN-Ç’anapet) Eø har.f. Tükürüyor. Yak’up’i gzaz igzalt’aşa boyne let’az mç’k’valums. (FN-Ç’anapet) Yakup yolda yürürken sürekli yere tükürüyor. → xaluy (ÇM); domç’k’valams; nç’k’valuy/ nç’k’valums/ nç’k’vals


mç’oni[1] (PZ ~ AŞ) i. Meşe. Mç’onişi dişk’a zade ont’obinay. (AŞ-Ok’ordule) Meşe odunu çok ısıtıyor. → kçoni-şorçi; mç’k’oni[2]


mç’oni[2] (ÇM-Ğvant) i. Adi gürgen.


mç’oxa (FN ~ ÇX) s. Ekşi. Da-çkimik ğoma na-nuu yoğut’i mç’oxa ren. (FN-Ç’anapet) Kız kardeşımın dün mayaladığı yoğurt ekşidir. Mç’oxa omuri do uşkuri uxvene oxorcalepes k’ayi u3’onan. (AH-Lome) Ekşi erik ve elma hamile kadınların hoşuna gidiyor. K’op’exi urz*eni dido mç’oxa iven. (AH-Borğola) Olmamış üzüm çok ekşi olur. st’ip’o


mç’oxali (FN-Ç’anapet) i. Turşu. Xacişi mç’oxali jur saat’iz 3’k’ariz geladvayiz k’ai inç’oren. (FN-Ç’anapet) Fasulye turşusunu iki saat suya koyunca iyice tuzu gidiyor. → t’urşi, t’ruşi; ç’arxala/ ç’axala[2], mç’axala, ç’axala[2]


mç’oxun (FN-Ç’anapet) Aø har.f. Yemek [aps.] ekşiyor. Yemek [aps.] bozuluyor. Balucaği k’atineyi xaci guberi ordoşen mç’oxun. (FN-Ç’anapet) Domates katılmış fasulye yemeği erken ekşiyor. T’u3a orapez gale na-dodgare gyari ordo mç’oxun. (FM-Ç’anapet) Sıcak havalarda dışarda bırakılan yemek erken ekşiyor. → imç’oxen; imjaren; ≠ [un, ekmek vs ekşiyor] inç’anen


mç’umaruy/ mç’omoruy (ÇM ~ AŞ) Eø har.f. Geviş getiriyor. Puji mç’umaruy. (ÇM-Ğvant) İnek geviş getiriyor. Alişi puji ordoşa oxorişa mulun. Avla elagutun. Mç’umoruy. (ÇM-Ğvant) Ali’nin sığırı erkenden eve gelip avluda duruyor. Geviş getiriyor. → ç’umarums; imç’amurams; imç’umans; mk’o(r)ums; imk’ors


mç’ums (PZ) EA har.f. (Ekim amaçla) tarlayı [aps.] kazıyor. Nusa xvala dudi-muşite livadi mç’ums. (PZ-Cigetore) Gelin yalnız başına tarlayı kazıyor. xaşk’ums/ xaşk’uy; xaçxums; xaçkums/ xaçkups

f.-i. omç’u : Tarlayı kazma. Andğa mapxa on. Livadi omç’uşa vidaten. (PZ-Cigetore) Bugün hava açıktır. Tarlayı kazmaya gideceğiz. Alik xorz*a-muşis livadi omç’u coç’apams. (PZ-Cigetore) Ali karısına tarlayı kazmaya başlatıyor. Livadi omç’uşa meci miğun. Giyoxik’o moxt’are-i ? (PZ-Cigetore) Tarla kazmaya imecem var. Seni çağırsam gelecek misin ? Livadi omç’uşa ar jur şuris vuyoxi. Moxt’anen-i ? (PZ-Cigetore) Tarla kazmaya birkaç kişiyi çağırdım. Gelecekler mi ? XasanisLivadi omç’u memişveli !” deyi vuyoxi. Himu-ti ar xovi moxt’u. Livadi gomixak’aru do mendaxt’u. (PZ-Cigetore) Hasan’ı tarlayı kazmaya yardım etmesi için çağırmıştım. O da bir anlık gelip tarlanın etrafını kazıdı de gitti.


mç’urç’a-k’inçi (ÇM) i. Çalıkuşu. Mç’urç’a-k’inçi obğe dixenay. K’axi-k’inçi cupaşay. (ÇM-Ğvant) Çalıkuşu yuva yapıyor. Saka kuşu [onun yuvasını] bozuyor. → m3’orida


mç’veri/ mç’veyi → t’at’i-mç’veyi


mç’vetun (ÇM) Aø har.f. Damlıyor. Otva vrosi var-maturgey. Huy mç’vetun. (ÇM-Ğvant) Çatıyı iyice örtemedik. Şimdi damlıyor. → t’ik’ams; comç’ims/ comç’iy, gyomç’ims; it’ap’en; i3’ap’en, 3’ap’ums, 3’ap’un; + umç’vetun (ÇM) AD har.f. Birine ait bir şey damlıyor. Puji-buzi mca umç’vetun. (ÇM-Ğvant) Ineğin memesinden süt damlıyor.

[dey. uji umç’vetun (ÇM) : Birinin kulağı sızlıyor.] Uji mimç’vetun. Bere oşk’urişa colasen. (ÇM-Ğvant) Kulağım sızlıyor. Çocuk elma (ağacı)ndan düşecek.


mç’vima (ÇX) i. Yağmur. Mç’vima mç’vips. (ÇX-Çxalazeni, TM) Yağmur yağıyor. → mç’ima


mç’vips (ÇX) Hø har.f. [(do)mç’vimu/ (do)mç’u] Yağmur [aps.] yağıyor. Mç’vima mç’vip’t’u. (ÇX-Çxalazeni, TM) Yağmur yağıyordu. Mç’vima domç’vimu. (= Mç’vima domç’u.) (ÇX-Çxalazeni, TM) Yağmur yağdı. → mç’ims/ mç’iy; mç’imun


mdğora (FN) z. Demin. Şimdiden az önce. Mdğora hako ar k’at’u golaxtu. (FN-Sumla) Demin buradan bir kedi geçti. Xasanik mdğora na-mi3’upe a m3ika t’uafi momixtu. - Çkva ağne t’uafi mogixtams-i ? Heyak na-zop’onspe ma p’anda t’uafi momixtams. (FN-Ç’anapet) Hasan’ın demin bana söyledikleri biraz tuhaf geldi. - İlk defa mı (= Daha yeni mi) sana tuhaf geliyor ? Onun söyledikleri her zaman bana tuhaf geliyor. Xasanik mdğora na-tku nenape a m3ika garibi momixtu. - Si ipti garibi mogixtams-i ? Heyak na-zop’ons nenape ma p’anda garibi momixtams. (FN-Sumla) Hasan’ın demin söylediği sözler bana biraz garip geldi. - Sana ilk defa mı garip geliyor ? Onun söylediği sözler bana her zaman garip geliyor. → huy-daya; ndğura, mdğura, ndğora


mdğoraneri (FN) s. ve i. Deminki. Şimdiden az önceki. Mdğoraneri steri ar dot’rağodi. (FN-Sumla) Deminki gibi bir türkü söyle. → ndğuraneri, mdğuraneri, ndğoraneri


mdğora-şkule (FN-Ç’anapet) z. Deminden beri. Az önceden beri. Mdğora-şkule kresti yulun. Nç’olo p’eya digubu-i ? (FN-Ç’anapet) Deminden beri buhar çıkıyor. Acaba taze mısır pişti mi ? → mdğuraşen beri; ndğoraşen doni; ndğora-şkule


mdğura (AŞ-Ortaalan) z. Demin. Şimdiden az önce. Memet’i mdğura hay ort’t’u. So idu ? (AŞ-Ortaalan) Mehmet demin burada idi. Nereye gitti ? Selimi mdğura kocemavalu. (AŞ-Ortaalan) Selim demin gözüme çarptı. → huy-daya; ndğura, mdğora, ndğora


mdğuraneri (AŞ-Ortaalan) s. ve i. Deminki. Şimdiden az önceki. → ndğuraneri, mdğoraneri, ndğoraneri


mdğuraşen beri (AŞ-Ortaalan) z. Deminden beri. Aşe mdğuraşen beri Ali muturepe nupur3inay. (AŞ-Ortaalan) Ayşe deminden beri Ali’ye birşeyler fısıldıyor. → mdğora-şkule; ndğoraşen doni; ndğora-şkule


mdik’a (PZ)(AŞ)(HP) i. [çoğ. mdik’ape] Buğday. Xasanik mdik’a oxaşk’uşa ulut’aşa Ayşe-tik mdik’a tasi ç’ek’uğams. (PZ-Cigetore) Hasan buğday ekmeye giderken Ayşe de buğday tohumu peşinden götürüyor. Nana-şk’imik mdik’a gumums. (PZ-Cigetore) Annem buğday başağını alıyor (= topluyor). Cemalik Xasanişa ar k’ap’i3’i mdik’a ei3xams. (PZ-Cigetore) Cemal Hasan’dan bir ölçek buğday borç alıyor (= ödünç alıyor). Xasanik mdik’a dupinams. (PZ-Cigetore) Hasan buğday seriyor. Lazut’is mdik’a unt’alun. (PZ-Cigetore) Mısıra buğday karışmış. Mdik’a-cari. (PZ)(AŞ) Buğday ekmeği. Nedimi na-moğey mdik’k’ape duvari elvobğay. (AŞ-Ortaalan) Nedim getirdikleri buğdayları duvarın dibine döküyor. Mdik’a mkums. (HP-P’eronit) Buğday ufalanıyor, öğütülüyor. [Bu kelime Hopa’da hem dik’a hem mdik’a şeklinde söylenir.] → dik’a; boğda, buğdayi


mdik’alepona, mdik’apuna, mdik’a-livadi, mdik’aluği (PZ-Cigetore), mdik’apuna (AŞ) i. Buğday tarlası. Buğdaylık. Mdik’alepona kek’un3’es. (PZ-Cigetore) Buğday tarlasını yaktılar. Nana-şk’imi Furtunaşa mdik’apunaşa idu. (AŞ-Ok’ordule) Annem Fırtına’ya buğday tarlasına gitti. → dik’apona


mduti/ mdut’i (PZ)(AŞ-Ok’ordule) i. Dut. Bula-şk’imişi livadişi mduti mcaşi tude araba-şk’imi memişk’vaput’u. Ar saat’i ok’ayi hişoşa golavikti ç’i araba-şk’imişi jin opşa mduti dobğut’u. (PZ-Cigetore) Teyzemin bahçesinde dut ağacının altına arabamı bırakmıştım. Bir saat sonra oraya döndüm. Arabamın üstüne çok dut dökülmüştü. → mca-k’andğu; mjoli, joli


mdu3xu (PZ-Apso) i. Ihlamur. → du3xu; flamuri, framuli, felamuri; ihlamuri


me- fb. [vuayel önünde n-] [(AK) va-, vo-, ma-, ga-, mo-, go- önünde mi-, fakat vi-, vu-, mi-, gi- önünde me-]

I. Yere paralel hareket ederek öteye. (Ör. nogutun/ nodgitun) 

II. Bir kısmını. Bir kısmında. (Ör. not’roxun/ not’ruxun)

III. [İşlevi belli değil.] (Ör. mek’vatums/ mek’vatuy/ mek’vatups)


meaşi (AŞ) i. Maaş. [< Arp.] Emekli meaşi manzinen. (AŞ-Ok’ordule) Emekli maaşı artıyor. → maaşi


mebazgaşe (ÇM) i. (Kalas gibi) büyük ve ağır bir şeyin yere düşmemesi için yandan verilen destek. Didi mca met’roxasi mebazgaşe cadven. (ÇM-Ğvant) Büyük ağaç (= kalas) kırılınca destek (o ağacın) üzerine dayanıyor.


mebaz*gale (FN), mebaz*gule (AH) i. Eğilmiş fındık vs ağaçlarına destek vermek için hazırlanan çatal ağaç. Gza gomtumaniş ntxirepez mabaz*gale komebubaz*gi. (FN-Sumla) Yol cıvarındaki fındıkları çatal kazıklarla destekledim.


mebira (AH-Borğola) i. Atma türkü. 3’oxle ntxirişi o3xunuşi mecepez artikatişe mebira-ti ixenet’u. (AH-Borğola) Geçmişte fındık ayıklama imecesinde atma türküler de söylenirdi. → met’rağudi


mebulur → nulun


mebums/ mebuy (PZ ~ AŞ) EA har.f. Tuzağa düşürüp yakalıyor. Cemalik bodate sift’eri mebums. (PZ-Cigetore) Cemal ağ ile atmaca yakalıyor. Mtuti k’apani cudgay. Mebuy. (ÇM- Ğvant) Ayıyı kapanla yakalıyor (= Kapanı kurup ayıyı yakalıyor). → nobinams


mebun (PZ ~ AŞ) AL hal f. Tuzağa düşüp yakalanmış haldedir. Atmaca hey mebun. İdi. Me3’i. Komoği. (AŞ-Ok’ordule) Atmaca orda yakalanmış. Git. Çöz. Getir.


mecarams (PZ) EA har.f. Hayvana [aps.] yemini veriyor. Eba-şk’imik puci mecarams-me3’arams. Hus moxt’asen. (PZ-Cigetore) Babam ineğin yemini suyunu veriyor. Şimdi gelecek.


mecburi z. Mecburen. [< Arp.] Xasani xast’a ncas. Vati golovaktik’o. Ama hus mecburi golovaktare. (PZ-Cigetore) Hasan hasta yatıyor. Uğramayacaktım. Ama şimdi mecburen uğrayacağım. Mecburi var-ort’uk’o reyi var-voxmarart’u. (ÇM-Ğvant) Mecburi olmasaydı oy kullanmayacaktım. Baba giyoxasi mecburi idare. (AŞ-Ok’ordule) Baba çağırınca mecburen gideceksin. Xayi izabunayiz mecburi doxtorişa ulur. (FN-Ç’anapet) Kötü hastalanınca mecburen doktora gidiyorsun. Memurepek k’ravadi mecburi nik’idaman. (AH-Lome) Memurlar mecburen kravat takıyorlar. Memurepek k’ravati mecburi nik’idaman. (AH-Borğola) Memurlar kravatı mecburen takarlar.


meci[1] (PZ)(AŞ) i. İmece. Oç’ume Doğani do Omeris mecişa vuyoxaten. (PZ-Cigetore) Yarın Doğan ile Ömer’i imeceye çağıracağız. Livadi omç’uşa meci miğun. Giyoxik’o moxt’are-i ? (PZ-Cigetore) Tarla kazmaya imecem var. Seni çağırsam gelecek misin ? Ç’umani mecişa giç’andrare. Si-ti Emine uç’andri. (AŞ-Ortaalan) Yarın seni imeceye çağıracağım. Sen de Emineyi çağır. Hamseri meci miğun. Moxt’are-i ? (AŞ-Ortaalan) Bu akşam imecem var. Gelecek misin ? → soxra; ≠ meji


meci[2] (FN ~ AH-Lome)(HP ÇX)(AK) I. Erkek imecesi. Ntxiri-ok’ak’aloni-meciz Xasaniz çkar xe var-dadven. Boyne heyaz hayaz ntxirişi k’ak’ali not’k’oçams. (FN-Ç’anapet) Fındık ayıklama imecesinde Hasanın hiç eli durmuyor. Hep ona buna fındık tanesi fırlatıyor. Pederiz kyoyiz na-ek’oskidu dulyape mecite oçodinapamz (veya : oxenapamz). (FN-Ç’anapet) Babam köyde geriye kalan işlerini imece ile bitirtiyor. Handğa biç’epe-çkuniz ğurniş getoruş meci uğunan. (FN-Sumla) Bugün bizim gençlerin değirmen oluğu imeceleri var. Ç’umanişe Armoniz dişka ok’vatuşi meci miğunan. (AH-Lome) Yarın Armonide odun kesmek için imecemiz var. Çku mecişe irişen ordo bidat do ar kobiz*irat. Ok’açxe gamapstut do komobulurt. (AH-Lome) Biz imeceye herkesten erken gidip bir görünelim (= görünmüş olalım). Sonra sıvışıp da geliriz. [kadın imecesi] noderiI

II. (AH-Borğola) Kapalı alanlarda yapılan imece. Ntxirişi mecepez artikatiz nobiraman. (AH-Borğola) Fındık imecelerinde birbirlerine atma türkü söylerler. 3’oxle ntxirişi o3xunuşi mecepez artikatişe mebira-ti ixenet’u. (AH-Borğola) Geçmişte fındık ayıklama imecesinde atma türküler de söylenirdi. [açık alanda yapılan imece] noderiII


meçaçxaloni (AH) i. Çağlayan. Meçaçxaloniz m3ika ek’egiçvare. (AH-Lome) Çağlayanda seni biraz bekleyeceğim. T’oba-dodgineyiz gakti; meyaçxaloniz mek’axti. (AH, atasözü, K.A.) Durgun sudan kaç; çağlayandan geç (= Sinsi insanlara güvenme). → maçxaI; çaçxa; geçaçxaloni, meyaçxaloni


meçama (ÇM) i. Borç (= “verilen ya da verilecek olan şey”). Ayşe Alişi meçama nuçay. (ÇM-Ğvant) Ayşe Ali’nin borcunu (onun yerine) veriyor. → e3xa; meçamoni; borji, borci; e3xeri


meçamoni (ÇM) i. [< meçams fiilinden türemiş fiil-sıfat] Borç (= “verilmesi gereken şey”). Ali meçamonepe pağuy. (ÇM-Ğvant) Ali borçlarını temizliyor. Ali meçamonepe goipağu. (ÇM-Ğvant) Ali borçlarını ödedi. → e3xa; meçama; borji, borci; e3xeri


meçams/ meçay/ meçaps [perf.1.tek. mepçi; f.-i. meçamu] [Bu fiilin datif tümleci birinci şahıs ise kökbaşı, {me-} yerine {mo-} olur. Örnekleri : A na-nindrik’en biga komomçi. (ÇM-Ğvant) Eğlebilen bir değnek ver. Nana do pederi-çkimik P’oliz nişi şeni na-eç’opez-dort’un oxori ma komomçez. (FN-Ç’anapet) Annem babam İstanbul’da kendileri için aldıkları evi bana verdiler. Coğap’i muda momçam ? (AH-Lome) Neden cevap vermiyorsun ?]

I. EDA har.f. Veriyor. 1. Bağışlıyor. Birine bırakıyor. Eriştiriyor. Bere dada komeçi. (ÇM-Ğvant) Çocuğa çicek ver. Dada mekça-i ? (ÇM-Ğvant) Çiçek sana vereyim mi ? Na-mekçi cenç’areri var-momçana vidar-dolovut’ar. (ÇM-Ğvant) Sana verdiğim parayı [geri] vermez isen gidip şikâyet edeceğim. Oşk’uri-3epla moy ot’oçam ? Puci mepçaten. (AŞ-Ok’ordule) Elma kabuğunu niye atıyorsun ? İneğe vereceğiz. Laç’ç’i him mo meçam. Oxosk’inare. (AŞ-Ortaalan) Köpeğe onu verme. Öldürürsün. Bere komoşkvi. Na-moxtasen steyi makvali mepçare. (FN-Ç’enneti) Çocuğu gönder. Gelir gelmez ona yumurta vereceğim. Kapças m3ika ncumu meçi. (FN-Sumla) Hamsiye az tuz ver. Boyne si mekçare-i ? (AH-Lome) Her zaman sana mı vereceğim ? Ğormotiz na-mekçu nenate up’aramiti. (AH, atasözü, K.A.) Allah’a onun sana verdiği dil ile konuş. Nurik ntxiri heşo k’ai ok’ortums do ariz ar k’ak’ali dido var-meçams. (AH-Borğola) Nuri fındığı öyle güzel ayırıyor ki birine bir tane fazla vermiyor (= iki kişiye tam aynı adet fındık veriyor). Para mepçeret’i. (HP-P’eronit) Parayı (geçmişteki bir olaydan önce, zorunlu olmadan) vermiştim. Beres dadalepe mepçi do nakten. (AK-Döngelli) Çocuğa oyuncakları verdim de oyalanıyor. Noğas mendraşen ar k’oçi doviçini. Coxo-muşi var-gumaşinet’u. Ama muk çkimda moxtu do selami momçu. (AK-Döngelli) Çarşıda uzaktan bir adamı tanıdım. Adını hatırlamıyordum. Ama kendisi bana gelip selam verdi. Memet’işi nenas x’uci var-meçat. Emuk na-meçu sozişen guikten. (*)(AK-Döngelli) Mehmet’in sözüne kulak vermeyin. O verdiği sözden döner. [(*) Akçakoca diyalektlerinde yasak istek kipi ikinci şahıs özneli biçimleri (= tekil var-meça “vermeyesin”, çoğul var-meçat “vermeyesiniz”), yasak emir kipinin yerini tutar (= “verme, vermeyin”).] Mangali ixmar-i ? Ginonna ağani komekça. (ÇX-Çxalazeni, TM) Orak kullanıyor musun ? İstiyorsan yenisini vereyim. 2. Birini (= genelde kızı) biri ile evlendiriyor. E, bere-çkimi ! Haşo amaonu-gamaonute si mitik bozo var-mekçams. (AH-Borğola) Ah, oğlum ! Böyle yukarı aşağı gezinmekle (= avare kalmakla) sana kimse kız vermez. + niçams/ niçay/ niçaps

yet. memaçen, megaçen, naçen vs : a. Verebiliyor. Xananişi bere dulyas var-naçu. Ar jur tuta daha isarbams. Dulya uz*irasen. (PZ-Cigetore) Xasan’ın çocuğunu işe veremedi. Birkaç ay daha sabrediyor. İş bulacak. Ali cenç’areri na-no3xasen k’oçi var-naçasi livadi gamvoçamapay. (ÇM-Ğvant) Ali borç para verdiği birine, parayı geri veremezse bahçeyi sattırıyor. Ar tuta şuk’ule belediye-seçimepe on. Hi-şeni vulur-movulur do leba nena memaçen. (AŞ-Ok’ordule) Bir ay sonra belediye seçimleri var. Ondan dolayı gidip geliyorum ve geç cevap verebiliyorum. Doğani na-ei3xu para, mundes-t’i xe ammalen him ora naçen. (AŞ-Ok’ordule) Doğan, borç aldığı parayı, ne zaman [o para] eline girerse o zaman verebilir. Konseri-şk’unişa na-moxt’epeşi bit’t’umişa doxunoni yeri var-memaçes. 3’anaşe daha didi yeri konseri p’aten. (AŞ-Ortaalan) Konserimize gelenlerin tümüne oturacak yeri veremedik. Seneye daha büyük (geniş) yerde konser yapacağız. Aliz oxorişi kira var-naçaşi baba-muşik nuçams. Ma mik memiçasen ? (AH-Lome) Ali evin kirasını ödeyemeyince babası veriyor. Benimkini kim verecek ? Aykutis Xasanişa borci var-naçu do Xasanik ont’ule gamoçapams. (HP-P’eronit) Aykut Hasan’a borcunu ödeyemedi de Hasan [Aykut’a] sebze bahçesini sattırıyor. b. Yanlışlıkla veriyor. Xasanik Ali’şi T’rabuzanişi adresi xilafi konaçu. Edo oxori va-bz*iri. (FN-Ç’anapet) Hasan Ali’nin Trabzon’daki adresini yanlış vermiş de evini bulamadım.

tec. nuçamapun (PZ ~ AŞ), nuçamun (FN- Ç’anapet), nuçamun/ nuçun (FN-Ç’enneti), nuçun (FN-Sumla), nuçamun (AH) : Vermişliği var. Hem berez ek’o gyari memiçamun ki. (FN-Ç’enneti) O çocuğa o kadar ekmek vermişim ki. Mati sedek’e komemiçun. (FN-Sumla) Ben de sadaka verdiğim olmuştur, vermişliğim var.

şsz niçen : Veriliyor. Coğori-çkunik, na-niçu gyayiz ogine naşurams do hemindoraz uk’ule imxo(r)z. (FN-Ç’anapet) Köpeğimiz, verilen yemeği önce kokluyor. Ondan sonra yiyor. Ont’ule irtinert’aşi bozopes-ti na-nunç’on k’onari niçen. (AH-Borğola) Tarla pay edilirken kızlarada payı kadarı verilir. Nosi şuk’a va-ren; var-nit’axen do va-niçen. (AH, atasözü, K.A.) Akıl salatalık değil; kırılıp verilemez.

part. meçame(r)i : Vererek. Verilmiş. Para meçameyi miğun. (HP-P’eronit) Verilmesi gereken parayı artık vermiş haldeyim.

f.-i. meçamu : a. Verme. Vermek. Xasanis pucepes mt’a meçamu açetinen. (PZ-Cigetore) Hasan ineklere ot vermeye üşeniyor. Lazi kulturaşi oskedinu mteli k’oçinobaşi mxuci meçamute iven. (AH-Borğola) Laz kültürünün yaşatılması bütün insanlığın omuz vermesi ile olur. X’onaşa ç’k’emi meçamuşi ora moxtu. (AK-Döngelli) Tarlaya tohum atma zamanı geldi. b. Geri verme. Alik mitis ar mutu yuç’opumt’aşi k’ayi ren. K’oçiz k’ayi gyudgams. Ala meçamuşi oras na-moxvadun steri ek’ut’k’omers do igzals. (AH-Lome) Ali birinden bir şey alırken iyidir. Adamı iyi kafaya alır. Fakat verme zamanı gelince rastfgele bırakıp gider.

yoks.part. umeçamu : Vermeden. Osmanik, mitiz ambari umeçamu lumciz ok’om3’k’upaşi a şvacis elastun do bere koz*iroms. (AH-Lome) Osman, hiç kimseye haber vermeden akşam henüz hava kararınca çarçabuk yukarı fırlayıp çocuğu görür.

f.-s. meçamoni : Vermeli. Verilmeli. Meçamoni cenç’areri mevut’oçi. (ÇM-Ğvant) Alacaklı olduğum (= bana verilmei gereken) parayı bıraktım.

[dey. ara meçams : Ara veriyor.] [Bu deyim Türkçe “ara veriyor” deyiminin kopyası olabilir.] Handğa Arkabişa bulur. Xut-aşi ndğa k’o dulya miğun. Gobiktaşa oç’aruz ara mepçam. (AH-Lome) Bugün Arhavi’ye gidiyorum. Beş-altı gün kadar işim var. Geri dönünceye kadar yazışmamıza ara veriyorum.

[dey. ç’k’emi meçaps (AK) : Buğday, arpa, mısır vs gibi tahıl ekiyor.] K’uk’upeşi sersi vognatşi meagnep’t’it ki x’onaşa ç’k’emi meçamuşi ora moxtu. (AK-Döngelli) Guguk kuşlarının sesini duyduğumuzda anlıyoruz ki tarlaya tohum atma zamanı geldi. → tasi meçay

[dey. guri meçams (AH) : Birine [dir.] gönlünü veriyor. Birini [dir.] seviyor.] Ma çkvaşe guri meçameri bore. (AH-Lome) Ben başkasına gönlümü vermiş haldeyim.

[dey. meydani var-meçams/ meydani var-meçay : Meydan vermiyor.] # Avlaşi ogine m3xuli-fidani / Onciruşa va-momçamt’i meydani / T’angri-şk’imi dolumci do dotani / Ordo moxt’i ordo. Cek’uğurare. (AŞ, N.T.) Evin önündeki bahçenin önünde armut fidanı / Uykuma meydan vermiyrordun / Tanrım akşam et ve sabah et / Tez gel tez. Ardından öleceğim.

[dey. mxuci meçams (AH) : Omuz veriyor. Destek veriyor.] Ali Rizaşi k’at’a dulyas baba-muşik mxuci meçams. (AH-Lome) Ali Rıza’nın bitin işlerine babası destek veriyor. Lazi kulturaşi oskedinu mteli k’oçinobaşi mxuci meçamute iven. (AH-Borğola) Laz kültürünün yaşatılması bütün insanlığın omuz vermesi ile olur. Hem k’oçis mxuci var-niçen. Dido dubaraci ren. (AH-Borğola) O adama güvenilmez (= destek almak için omuz verilmez). Çok hilekârdır.

[dey. nena meçams/ nena meçay/ nena meçaps : Çağırıldığında cevap veriyor.] Nena momçi. (PZ ~ ÇX) Cevap ver. Gicoxum, gicoxum do nena muda momçam ? (AH-Lome) Seni çağırıp duruyorum da niye hiç cevap vermiyorsun ?

+ nuçams/ nuçay/ nuçaps (PZ ~ ÇX)(*) EDA har.f. Birinin yerine veriyor. Xasanik na-eç’opasen mçverişi cenç’areri Cemalik nuçams. (PZ-Cigetore) Hasan’ın alacağı unun parasını Cemal veriyor. Ayşe Alişi meçama nuçay. (ÇM-Ğvant) Ayşe Ali’nin borcunu (onun yerine) veriyor. Amet’i Alişi çayi nuçay. Moxtasen. (AŞ-Ok’ordule) Ahmet Ali’nin çayını verecek. Gelecek. Ali hik’k’u vrossi bere on çi na-var-içinay mi-ti azirasen oşk’omaleşşi cenç’areri nuçay. (AŞ-Ortaalan) Ali o kadar iyi çocuktur ki tanımadığı kimi görürse yiyeceğinin parasını onun yerine verir. Oçi sk’ani şeni fitre niçam. Şk’imi şeni-ti memiçare. (AŞ-Ortaalan) Madem senin için fitre veriyorsun. Benim için de vereceksin. Cuma-çkimiz oxorişi kira pederik nuçams. (FN-Ç’anapet) Kardeşimin ev kirasını babam ödüyor. P’ap’ulik noğaz gyari ipxort’aşi masaz na-eluxedasenz-ti para nuçams. (AH-Lome) Dedem çarşıda yemek yerken masada yanında oturanın parasını da veriyor. Aliz oxorişi kira var-naçaşi baba-muşik nuçams. Ma mik memiçasen ? (AH-Lome) Ali evin kirasını ödeyemeyince babası veriyor. Benimkini kim verecek ? Dolmişiz gexedanşi geç’areri-muşi cumak nuçamt’u. (AH-Borğola) Dolmuşa binince parasını kardeşi verirdi. [(*) Akçakoca diyalektlerinde bu fiil kullanılmaz. Meçaps fiili bunun yerini de tutar. Ör.: Ayşeşi geç’arali-ti da-muşi meçaps. (AK-Döngelli) Ayşe’nin parasını da kız kardeşi veriyor.]

II. ED/øD har.f. ♦ [dey. liva meçay/ (mtvirik) livaz meçams (AŞ ~ HP) : Kar eriyor.] Liva meçay. (AŞ-Ok’ordule) Kar erimeye başladı. Mtvirik livaz meçu. (AH-Lome) (1) Kar erimeye başladı. (2) mec. Birileri varlığını har vurup harman savuruyorlar. (3) mec. Birileri zorunlu harcamaların artması ile birikimini eritiyorlar. Mtvirik livaz meçu şkule ğali dirdu. (AH-Borğola) Kar eridikten sonra dere büyüdü. Livas meçams. (HP-P’eronit) Kar erimeye yakın haldedir. Erimeye yüz tuttu. Livaz meçu. (HP-P’eronit) Kar eridi. → mturi ilebcay; m3’utxuy


meçaneri[1] (ÇM-Ğvant) s. ve i. [meçaneri[1] ile meçaneri[2] aynı kökenli olduğu düşünülebilir.] I. s. Takılı. Cek’eti jebepe meçaner-on. (ÇM-Ğvant) Ceket ceplidir. Mer3’i juroni ore meçaner-on. (ÇM-Ğvant) Beyaz kabak dalında çift kabak var.

II. i. [takılı olan şey =] Madalya. Ceçaneri meçaneri kuğunna ceçanerişa bet’i k’oç on. (ÇM-Ğvant) Omzunda rütbesi olanın madalyası varsa (madalyasız) rütbeliden daha kıdemli adamdır.


meçaneri[2] (FN ~ ÇX) s. [< niçanen ve naçanen fiillerinin partisipi] Bitkinin sapları veya dallarında oluşmuş (meyve, koçan vs). Ağani meçaneri lobiyaşi gyari dido k’ai mi3’ons. (AH-Borğola) Yeni oluşmuş fasulye yemeği çok hoşuma gidiyor. + niçanen, naçanen


meçans (FN ~ AH) AL hal f. Bitkinin dalları veya saplarının birinde [lok.] meyvesi [aps.] var. Nç’eleyişi uşkuriz oxoyi k’eleni ndaliz otxo uşkuyi meçanz. (FN-Ç’anapet) Demir elmanın ev tarfındaki dalında dört elma var. Mendra t’ot’epes na-meçans m3xulepe k’ok’arite mobizdam do p’3’ilom. (AH-Borğola) Uzak dallardaki armutları ağaç çengelle çekip topluyorum. → mençay; nonçars/ nonçay; noçans


meç’abele (AH) i. Yapıştırıcı. Meç’abele ar mutuz ar k’ele isvinaşi niç’aben. Jur k’ele isvinasna ok’in3axen. (AH-Borğola) Yapıştırıcıyı bir şeyin bir tarafına sürülünce yapışır. İki tarafına sürülürse kaynaşırcasına yapışır. → ç’abu; t’ambu; oç’abule, oç’abula


meç’aderi → noç’adams/ noç’aday


meç’eç’i (AH-Borğola ~ HP ÇX)(AK) i. Siğil. K’itiz na-emixtu meç’eç’i muşebura gondunu. (AH-Borğola) Parmağımda çıkan siğil kendi kendine kayboldu. K’ulanis mskva mskva xe uğut’u. Ama ar tuta ren meç’eç’i xogvabğu. (AK-Döngelli) Kızın güzel güzel eli vardı. Ama bir aydır siğil sardı. → minç’aI/ minç’ç’a; meç’eç’ili; moç’e-mundi[2]; monç’e-mundi[2]; meç’enç’i


meç’eç’ili (ÇM) i. Siğil. Ali xe meç’eç’ili kogamvalu. (ÇM-Ğvant) Ali’nin elinde siğil oluştu. → minç’aI/ minç’ç’a; moç’e-mundi[2]; monç’e-mundi[2]; meç’enç’i; meç’eç’i


meç’enç’i (AH-Lome) i. Siğil. Berobas p’anda xepes meç’enç’i mavet’es. (AH-Lome) Çocukluğumuzda her zaman ellerimizde siğil olurdu. → minç’aI/ minç’ç’a; meç’eç’ili; moç’e-mundi[2]; monç’e-mundi[2]; meç’eç’i


meç’ims/ meç’ips (AH ~ HP ÇX) EA har.f. Bir kısmı dikiş dikiyor. Ç’uvali tişa opşa ren. Omerik ç’uvalişi nuk’uz jur xete gukaçams do oxorca-muşik-ti ç’uvalt’uzite meç’ims. (AH-Lome) Çuval başına kadar doludur. Ömer çuvalın ağzını iki eliyle çevreleyerek tutuyor ve karısı da çuvaldızla dikiyor. → meç’ums[2]


meç’irdums/ meç’irduy (PZ ~ AŞ) EA har.f. Koparıyor. N3xeni eşk’in-on. Omp’ilate konok’orik’o-ti meç’irduy. (ÇM-Ğvant) At kişnektir. Halatla bağlasan da koparıyor. FadumePuci mepçaredeyi lazut’t’işi koçanepe meç’irdu. (AŞ-Ortaalan) Fatmaİneğe vereceğimdiye mısır koçanlarını kopardı. → meç’k’idums/ meç’k’idups; ç’k’idoms, ç’k’idups; me3’k’umsII; + meç’ordun


meç’irdun (FN ~ HP ÇX)(AK) Aø/AL/A.Abl/A.Ens har.f. → ga3’k’endun; naç’iren. I. Aø har.f. Bıkıyor. Usanıyor. Beziyor. Sıkılıyor. Nana Mp’oliz dido meç’irdu-doren. Cuma-çkimik moyonams. (AH-Lome) Annem İstanbul’da çok sıkılmış. Kardeşim (ona eşlik ederek) getiriyor. Omeri so ulun ? - M3ika meç’irdu. Jilendo k’ele elulun. (AH-Lome) Ömer nereye gidiyor ? - Biraz sıkıldı. Yukarıya doğru gidiyor.

II. AL har.f. Bir şeyden [lok.] sıkılıyor, bıkıyor ya da usanıyor. Xasani na-gyoç’k’asen dulyas ordo meç’irdun. (FN-Sumla) Hasan başladığı işten erken bıkıyor.

III. A.Abl har.f. Bir şeyden [abl.] usanıyor, sıkılıyor ya da bıkıyor. Ma Lazuri oç’aruşen var-mep’ç’irdare. (AH-Borğola) Ben Lazca yazmaktan bezmeyeceğim. Fadieme oxorişi dulyaşen dido meç’irdun. (AK-Döngelli) Fadime ev işlerinden çok usanıyor ve yoruluyor.

IV. A.Ens har.f. Bir şeyden [ens.] bıkıyor, sıkılıyor ya da usanıyor. Nana-çkimi noğaz oxoriz doxunute meç’irdun. (FN-Ç’anapet) Annem çarşıda evde oturmaktan bıkıyor. Çkvaşen ok’vanduten k’oçi var-meç’irdun-i ? (AH-Lome) Başkasından istemekten insan bıkmaz mı ?


meç’işums (PZ-Apso, Cigetore) ED har.f. Yetişiyor. I. (Kısa mesafede) arkasından koşarak yetişiyor. Xasanik Alis meç’işums. (PZ-Apso) Hasan Ali’ye yetişiyor. Xasani-şkunik teyares meç’işums. (PZ-Cigetore) Hasan’ımız uçağa yetişiyor. Laç’ik mç’apus meç’işums. (PZ-Apso) Köpek çakala yetişiyor. → menç’işun, meç’işun/ meç’uşun/ meç’ç’işun

II. (Birinin ihtiyacına) yetişiyor. [Datif tümleci birinci şahıs ise kökbaşı, {me-} yerine {mo-} olur.] Ham 3’anas mtucepe ipşu. Lacite oxosk’inaten-i ? Vana k’at’upek momç’işan-i ? (PZ-Cigetore) Bu sene fareler çoğaldı. İlâçla mı geberteceğiz ? Yoksa kediler mi (bize, bizim için) yetişsin ?


meç’işun (PZ-Cigetore), meç’işun/ meç’uşun (ÇM), meç’ç’işun (AŞ-Ortaalan), meç’işun (FN ~ ÇX) AD har.f. [Bu fiilin kökbaşı, datif tümleci birinci şahıs olsa da {me-} yerine {mo-} olmaz.] Yetişiyor. 1. (Kısa mesafede) arkasından koşarak yetişiyor. Xasani Alis meç’işun. (PZ-Cigetore) Hasan Ali’ye yetişiyor. Orxani ar k’oçişi k’ap’ulaşa moxt’u do meç’işu şuk’ule golvalen. (PZ-Cigetore) Orhan bir adamın arkasından gelip (ona) yetiştikten sonra önüne geçiyor. Ali k’ap’ineri ulun. Xasani var-uk’ap’aşa meç’işun. (ÇM-Ğvant) Ali koşarak gidiyor. Hasan koşmadan yetişiyor. Faiği kimliği-muşşi gvoç’ondru do oxorişe gamaxt’u dort’t’u. Bere-muşşi ceride-muşşi uk’k’ap’p’u. Baba-muşşi otobussi va-cexeduşşa meç’ç’işu. (AŞ-Ortaalan) Faik kimliğini unutup evden çıkmıştı. Çocuğu arkasından koştu. Babası otobüse binmeden yetişti. Obogeneşen mobit’itşa mç’ima memç’işez. (FN-Ç’anapet) Obogene’den gelirken yağmur bize yetişti (= bizi yakaladı). Var-naç’işinu şkule ducoxu do arabaz ek’oçvapu. (FN-Ç’enneti) Yetişemeyince çağırıp arabanın bekletilmesini sağladı. Osman’iz m3ika duyondi. Mek’ç’işasen. (AH-Lome) Osman’ı biraz bekleyiver. Sana yetişecek. BerekNanaz mep’ç’işaya do moicgiyalams. (AH-Lome) ÇocukAnneme yetişeyimdiye koşuyor. Puci ntxirepunaşen germaşe amilamt’a şakis meç’işi ! (AH-Borğola) İnek fındıklıktan dağa doğru yukarı çıkana kadar yetiş ! 2. (Okuyarak, boydan, akıl üstünlüğünden vs) yetişiyor. K’ap’ineyi irden, didi cuma-muşis meç’işun. (FN-Sumla) Hızlı büyüyor, abisine yetişiyor. Xasani Alis meç’işu. (FN ~ ÇX) Hasan Ali’ye yetişti. 3. Uzak bir yerde bulunan bir şeye → menç’işun, meç’işums. ≠ moç’işun; ++ ç’işun

yet. naç’işinen/ naç’ç’işinen : Yetişebiliyor. Duşinana otobussi megaç’ç’işinasen. (AŞ-Ortaalan) Acele edersen otobüsü yakalayabilirsin. Tkva iftariz var megaç’işinez. Gzaz gegilumcez. (AH-Lome) Siz iftara yetişemediniz. Yolda akşama yakalandınız. Sebaetik dulya ikomt’aşi otxo xe niçanams. Miti var-naç’işinen. (AH-Lome) Sebahat iş yaparken dört elle çalışıyor. Kimse yetişemez. Axiriz mandoma oxenoni bore. Haşşote dorçalez var memaç’işinen. (AH-Lome) Ahıra tahta döşeme yaptırmam gerekiyor. Böylelikle yere serecek malzeme yetiştiremiyorum. [Bu fiil, yeterlik kipinde sırf datif öznesinin şahsına göre çekilir. “Yetiştiği an, yer, kişi vs” ise, datif değil, lokatif durumdadır.] [◘ eşb. nuç’işun fiilinin yeterlik kipi]

yet. nanç’işinen/ nanç’uşinen (*)(ÇM)(AH-Borğola) : Yetişebiliyor. Laç’i dudi na-var-nanç’uşinen msvape pupuli ayasi arti laç’epe nolosk’apay. (ÇM-Ğvant) Köpek başının ulaşamaduğı yerlerde yarası (çibanı) olunca başka köpeklere yalatıyor. Musa na-var-nanç’uşinu lambas orz*os gedgitun do yunç’uşun. (AH-Borğola) Musa uzanamadığı lambaya iskemlenin üzerine dikilerek uzanıyor (= yetişiyor). “Masaz iri nanç’uşinasya do salat’ a ortas goşadgims. (AH-Borğola) “Masada herkes uzanabilsindiye salatayı ortaya yerleştiriyor. Pucişi alis na-gyuz*in tok’iPuci luşe mot-nanç’uşinasya do umk’ulanams. (AH-Borğola) İneğin boynunda [bağlı] olan ipiİnek lahanaya uzanamasındiye kısaltıyor. Berez masaz na-ren k’uzişe var-nanç’uşinuşi nana-muşik konunç’inu. (AH-Borğola) Çocuk masadaki kaşığa uzanamayınca annesi yanaştırdı. [(*) Birçok yörede bu grup fiillerin meç’işun/ menç’işun, meç’uşun/ menç’uşun, niç’işinen/ ninç’işinen, niç’uşinen/ ninç’uşinen vs gibi değişkenler gözlemlenir.]

şsz ninç’uşinen (AH-Lome) : Uzanılıp yetiştirilir. Dido jin yonç’ams. Var-ninç’uşinen. (AH-Lome) Çok yukarı çekiyor. Uzanılmıyor.


meç’k’aderi → noç’k’adams/ noç’k’adaps


meç’k’idums/ meç’k’idoms/ meç’k’idups (FN ~ HP ÇX) EA har.f. Koparıyor. Berek on3’eliz na-nubun emzuği meç’k’idums. (FN-Ç’anapet) Çocuk beşiğe bağlı emziği koparıyor. Pucik tok’i meç’k’idoms. (FN-Sumla) İnek ipini koparıyor. Xocik tok’i meç’k’idoms. Zincirite mebok’oram. (AH-Lome) Boğa ipi koparıyor. Zincirle bağlıyorum. Didi mçxomik mç’ipe misina meç’k’idoms. (AH-Borğola) Büyük balık ince misinayı koparır. Oç’uşi makina nok’epe meç’k’idups. (AK-Döngelli) Dikiş için olan makine iplik koparıyor. → meç’irdums/ meç’irduy; ç’k’idoms, ç’k’idups; me3’k’umsII; + meç’k’odun; ++ noç’k’idams


meç’k’irums/ meç’k’irups (HP ~ ÇX)(AK) EA har.f. Tırpan, bıçak, makas vs ile bir kısmını kesiyor ya da biçiyor. Timurik arguniten nca meç’k’irups. (AK-Döngelli) Timur balta ile ağaç kesiyor. K’oçik dişkaşi gverdi meç’k’irups. (AK-Döngelli) Adam odunun yarısını kesiyor. K’ulanik makasiten şibi meç’k’irups. (AK-Döngelli) Kız makas ile uçkur kesiyor. Nanak xamiten kuvali meç’k’irups. (AK-Döngelli) Annem bıçak ile buğday ekmeği kesiyor. → meç’k’orums; [tırpan, bıçak, makas ya da testere ile biçiyor ya da kesiyor] meşk’orums/ meşk’oruy; + ç’k’irums/ ç’kirups

şsz niç’k’iren : Kesiliyor. K’urbanis aya xoci niç’k’iren. (AK-Döngelli) Kurbanda bu öküz kesilebilir (= kesilir). Xoci niç’k’iren do berek-ti o3’k’en. (AK-Döngelli) Öküz kesiliyor ve çocuk da ona bakıyor. Ç’it’a arguniten aya nca var-niç’k’iren. (AK-Döngelli) Küçük balta ile bu ağaç kesilmez.

+ naç’k’iren AD har.f. Birine ait [dat.] bir şeyın [aps.] bir kısmı kesiliyor. Tekiniz k’uçxe naç’k’irelen do pantoli xoguidi3xiren. (AK-Döngelli) Tekin’in ayağı kesilmiş ve pantolonu kanlanıyor. ◘ eşb. meç’k’irups fiilinin yeterlik kipi.


meç’k’odun (FN ~ HP ÇX)(AK) Aø har.f. Kopuyor. Feli monk’anobate meç’k’odu do gzaz kodantxu. (FN-Ç’anapet) Kabak ağırlıkktan koptu ve yola düştü. K’alatişi tok’i mç’imate işuva şkule mek3un edo meç’k’odun. (FN-Ç’anapet) Sepetin ipi yağmurda ıslandıkça çürüyüp kopuyor. Berek avlaz na-gombun tok’iz burç’uli gyusumers. Meç’k’odasen. (FN-Ç’anapet) Çocuk evin önünde gerilmiş ipe uzun saplı tırpanı sürtüyor. Kopacak. Nanak ğoma ntxirişi k’alati na-amok’idu tok’i meç’k’odu. (FN-Ç’anapet) Annemin dün fındık sepeti astiği ip koptu. Şuri pambuğişi nok’epite bokaçam. Mundez meç’k’odasen var-miçkin. (FN-Ç’anapet) Nefesimi pamuk ipliğiyle tutuyorum. Ne zaman kopacağını bilmiyorum. Suleriş nok’epi dido ordo var-meç’k’odun. (FN-Sumla) Kendir ipliği çok erken kopmaz. Tok’i na-meç’k’odasen yeyiz ok’op’k’orum do mebum3xvam. (AH-Lome) İpi koptuğu yerden birbirine bağlayıp ekliyorum. Tok’i na-meç’k’odu yeyişen babak xolo ok’o3xums. (AH-Lome) İpi koptuğu yerden babam tekrar birbirine bağlıyor. Tok’i dido dişiru-doren. Gudeli ncaşen gebonç’amt’aşa meç’k’odun. Babak a çkva tok’i elum3xvams do ok’ap’et’anams. (AH-Lome) İp fazla aşınmış. Sepeti ağaçtan aşağı indirene kadar kopabilir. Babam yandan bir ip daha ekleyip sağlamlaştırıyor. Şkas na-gu3’amibun oçxe k’arfis nağu do meç’k’odu. (AK-Döngelli) Belimde asılı duran bıçak kılıfı (= kın) çiviye takıldı da koptu. → meç’ordun; + meç’k’idoms/ meç’k’idups; ++ ç’k’odun


meç’k’orums (FN ~ AH) EA har.f. Tırpan, bıçak, makas vs ile bir kısmını ya da kısa bir süre kesiyor ya da biçiyor. Oxorcak lazut’işi tudeni msvalepe meç’k’orumz do puciz meçasen. (FN-Ç’anapet) Kadın mısır sapının dallarındaki yapraklarını kesip ineğe verecek. Eminek ngeni şeni axi-p’icis m3ika tipi meçk’orums. (AH-Lome) Emine ahırın önünde dana için biraz ot biçiyor. Bedriyek jimok’ani ont’ulez ar ink’ili nçala meç’k’orums. (AH-Lome) Bedriye evin arkasındaki tarladan bir bağ mısır sapı kesiyor. Asiye-ti moxtasan. Ngeni şeni ont’ulez a-jur ink’ili tipi meç’k’orums. M3ika ek’ebiçvat. (AH-Lome) Asiye de gelecek. Dana için tarladan bir iki bağ ot kesiyor. Biraz bekleyelim. Çayişi jin sedis mt’k’a golaçans. Xasanik drap’anite meç’k’orums. Mt’k’ape kyokişen var-e3’k’aşi a-jur tutaşi xolo komulun. (AH-Lome) Çayın üst setinde dikenler var. Hasan orakla kesiyor. Dikenleri kökünden sökmezsen bir-iki ay sonra tekrar gelir. Tekinik ont’ulez dido na-irdu tipepe drap’anite meç’k’orums. (AH-Borğola) Tekin tarlada çok büyümüş otları orakla biçiyor. → meç’k’irums/ meç’k’irups; [tırpan, bıçak, makas ya da testere ile kısmen biçiyor ya da kesiyor] meşk’orums/ meşk’oruy; + ç’k’orums, ç’k’irums/ ç’kirups

yet. naç’k’oren : (1) Biçebiliyor. Kesebiliyor. (2) Yanlışlıkla kesiyor. Nandidik m3xuli p’ro3umt’aşa xe naç’k’oren. (FN-Ç’anapet) Ninem armudu soyarken elini yanlışlıkla kesiyor. Nurani dik’aru-doren. Ala xvala xvala ham yeyi nak’o oraz naç’k’oren ? (AH-Lome) Nuran iyileşmiş. Ama yalnız yalnız burayı ne kadar zamanda biçebilir ? D’rap’ani oxmaru k’ai na-var-uçkins xe naç’k’oren. (AH-Borğola) Orak kullanmayı iyi bilmeyen elini kesebiliyor.

şsz niç’k’oren : Biçiliyor. Kesiliyor. Gunz*e pimbilepe larseyi xamite-ti niç’k’oren. (FN-Ç’anapet) Uzun sakallar bilevlenmiş bıçakla da kesiliyor. Tipi drap’anite k’olayi niç’k’oren. (AH-Lome) Ot orakla kolay kesiliyor. Tomaşi gunz*epe mak’asiten niç’k’oren. (AH-Borğola) Saçın uzunları makasla kesilir.


meç’opuy/ meç’ç’opuy/ meç’opums/ meç’opups (ÇM)(AŞ-Ortaalan ~ ÇX) EA har.f. Yakalıyor. 1. Avı ya da yemi [aps.] yakalıyor. K’at’u-çkuni k’ayi avci ren. K’inçiz not’k’obun do tude gextaşi ğrap ya do meç’opums. (AH-Lome) Bizim kedimiz iyi avcıdır. Kuşa saklanıp bekliyor ve yere inince rap diye yakalayıveriyor. Xeşen na-amt’u daduli3’i tamo tamo nanç’u do meç’opu. (AH-Borğola) Elinden kaçırdığı dişi atmacayı yavaş yavaş yaklaşıp yakaladı. 2. Atılan bir şeyi [aps.] yere düşmeden önce yakalıyor. Ali k’afri hakole molat’oçuy. Mep’ç’opare. (AŞ-Ok’ordule) Ali çiviyi bu tarafa atıyor. Yakalayacağım. 3. Birini [aps.] yerinde anında suçüstü yakalıyor. Emuli livadi şuk’a nixirt’uşa komep’ç’opi. (ÇM-Ğvant) Emuli’yi bahçede salatalık çalarken yakaladım. Bere meç’opi. Bardi ek’un3’ay. Ç’vasen. (AŞ-Ok’ordule) Çocuğu yakala. Eğrelti yığıntısını ateşe verip yakacak. Ali meç’ç’opey-dort’t’u. Handğa oxuşk’vey. (AŞ-Ortaalan) Ali’yi yakalamışlardı. Bugün serbest bıraktılar. Hemdik nayla-muşişen ntxiri gamiğamt’uşa Xasani meç’opu. (FN-Ç’anapet) Hamdi, serenderinden fındık çıkaran (= çalan) Hasan’ı suçüstü yakaladı. Aşek nez*i ixirt’uşa saebi-muşik meç’opums. (FN-Sumla) Ayşe ceviz çalarken (cevizin) sahibi onu yakalıyor. Gzas elut’k’obi do meç’opi. (AH-Lome) Yolda saklanarak yakala. Cumadik ont’ulez meşat’k’obums do ntxiriş ok’orobuşe na-moxtasen berepe meç’opums. (AH-Lome) Amca tarlanın içine saklanıp fındık toplamaya gelen çocukları süçüstü yakalıyor. K’apanik mtugi meç’opaz k’ala noxre3kinams. (AH-Lome) Kapan fareyi yakalar yakalamaz anında öldürüyor (= gebertiyor). P’ap’ulik, berepek mbuli ixirt’eşi meçop’ums do uğarğalams. (AH-Borğola) Dede, çocuklar kiraz çalarken yakalıyor ve azarlıyor. Biç’i-çkimik da-muşiz gyaz*i3ams do imt’en. Da-muşik-ti heya meç’opaşi nu3’ip’olams. (AH-Borğola) Oğlum ablasını alaycı bir şekilde taklit edip kaçıyor. Ablası da onu yakalayınca çimdikliyor. → noç’opams (PZ), noç’opay (AŞ-Ok’ordule); eyoç’opuy (ÇM); ceç’opuy (AŞ-Ortaalan)

şsz niç’open/ niç’ç’open : Süçüstü yakalanıyor. Ham bere manniya ixiray. A ndğa niç’ç’opasen. (AŞ-Ortaalan) Bu çocuk sürekli çalıyor. Bir gün yakalanacak. Anaç’i k’inçi jur k’uçxete niç’open. (AH-Lome) Kurnaz kuş iki ayakla yakalanır (= Çok fazla kurnazlık yapmak ahmaklığa da dönüşebilir).

+ noç’opapams/ noç’opapay/ noç’opapaps EDA har.f. Suçüstü yakalatıyor. Meboç’opapi. (AŞ-Ortaalan) Suçüstü yakalattım.


meç’ordun (PZ ~ AŞ) Aø har.f. Kopuyor. Lomç’ep’i meç’ordu svaşa k’artik’artis mevun3xum. (PZ-Cigetore) İpliği koptuğu yerden birbirine bağlayıp ekliyorum. Ham Xasani dunyaşa nak’u meç’ordu ç’i şuri naşk’ums. (PZ-Cigetore) Şu Hasan dünyadan ne kadar koptu ki canından vazgeçiyor (= canını bırakıyor). Toç’i mç’ipe n. A piçoraşi meç’ordun. (ÇM-Ğvant) İp incedir. Çabucak kopuyor. K’oçi na-meç’ordu toç’ç’i nuk’k’oray. (AŞ-Ortaalan) Adam kopan ipi bağlıyor. → meç’k’odun; + meç’irdums [1]/ meç’irduy


meç’ums[1]/ meç’uy/ meç’ç’uy/ meç’ups EA har.f. 1. Bir kısmını (ateşle) yakıyor. Nusak toç’i meç’ums. (PZ-Cigetore) Gelin ipi yakıyor. Ali çağet’i meç’uy. (AŞ-Ok’ordule) Ali kâğıdın ucunu yakıyor. Vrossi var-ik’atalam do meç’ç’umer. (*)(AŞ-Ortaalan) İyi kollamıyorsun da yakıyorsun. [(*) Ortaalan’da gözlemlenen meç’ç’umer biçiminde emperfektif aspekt göstergesi, {-umer-} şeklindedir.] Xasanik tok’işi mentxozerişen şkule na-ek’askidasen suleri meç’umz. (FN-Ç’anapet) Hasan ip büklümünden geriye kalan kenevir lifini yakıyor. Osmanik na-xaziru masarepez let’az na-doskidun k’onayi meç’umz do heşşo do3onams. (AH-Lome) Osman hazırladığı kazıkların toprakta kalan kısımlarını yakıp öyle dikiyor. 2. Bir kısmını (soğuktan) yakıyor. İxi xe do p’ici meç’uy. (ÇM-Ğvant) Rüzgâr el ve ağzı (soğuktan) yakıyor. 3. mec. Biri hakkında olumsuz konuşuyor. Birinin becerisini, insanlığını, inancını vs eleştirip yok sayıyor. Nanak nusaz hek’o gyok’itxams ki na-ren-ti mtelli meç’ums. (AH-Lome) Annem gelini o kadar kötülüyor ki hepten yok ediyor. Berez m3ika dulya var-axenen, ala baba-muşik-ti mtelli meç’ums. (AH-Lome) Çocuk pek iş yapamıyor, ama babası da hepten yok ediyor.

part. meç’ve(r)i : Bir kısmı yanmış. Xasani dudi meç’veyi bigaten gulun. (HP-P’eronit) Hasan ucu yanmış sopa ile geziyor.

+ nuç’ums/ nuç’uy/ nuç’ups (PZ-Apso ~ AŞ-Ok’ordule)(AH-Lome)(HP ÇX ?) EDA/EA har.f. → noç’ums/ noç’ups; nuç’ixnay. a. EA har.f. [kb.{u-}’nun işlevi belli değil.] Bir kısmını yakıyor. Nusak toç’i nuç’ums. (PZ-Cigetore) Gelin ipi yakıyor.

b. EDA har.f. Birine ait [dat.] bir şeyin [aps.] bir kısmını yakıyor. Ali mzgijepe tudendo nuç’uy. (ÇM-Ğvant) Ali kazıkların alt kısmını yakıyor. Ali çağet’i memiç’uy. (AŞ-Ok’ordule) Ali kâğıdımın ucunu yakıyor. Nanak k’itiz na-goxedasen daz*i eşimet’aşi lemşiz uci nuç’umz do heşşo t’k’ebiz ni3onams. (AH-Lome) Annem parmağına batan dikeni çıkarırken iğnenin ucunu yakıp derisine öyle sokuyor. Yaşarik k’azuğepes dudi nuç’ums. (HP-P’eronit) Yaşar kazıkların ucunu yakıyor.

+ nuç’vay/ nuç’vams/ nuç’vaps (AŞ-Ortaalan ~ FN)(AH-Borğola) (ÇX ?) EDA/EA har.f. a. EA har.f. [kb.{u-}’nun işlevi belli değil.] Bir kısmını yakıyor. Cenc’areri nuç’vana va-gaxmarasen. (AŞ-Ortaalan) Paranın ucunu yakarsan kullanamayacaksın. Enverik xaç’k’et’epeş dudi nuç’vams. (FN-Sumla) Enver sırıkların ucunu yakıyor. → noç’vams

b. EDA har.f. Birine ait bi şeyin bir kısmını yakıyor. Enverik xaç’k’et’epeş dudi memiç’vams. (FN-Sumla) Enver sırıklarımın ucunu yakıyor.


meç’ums[2] (FN-Ç’anapet) EA har.f. Bir kısmı dikiş dikiyor. Yamalıyor. Fadimek ntxirişi ç’uvalepe meç’ums. (FN-Ç’anapet) Fatma fındık çuvallarını dikiyor (= yamalıyor, onarıyor). [bir kısmı dikiyor] meç’ims/ meç’ips; [yamalıyor] cuburams/ cuburay; eluç’abay; burams, gyoburams/ gyoburaps, gamaburoms


meç’vala → guri-meç’vala


meç’ve (ÇM) i. Ucu yanık ve hâlâ ucunda alev olan odun. Köseği. Eğsi. Meç’vepe aşk’va noç’ve diyu. (ÇM-Ğvant) Ucu yanmış odunlar artık söndü. → meç’veşi, menoç’veI; ≠ noç’ve


meç’veşi (PZ)(AŞ) s. ve i. I. s. Ucu yanık (odun). Meç’veşi dişk’ate mo-cekçamt’a. (PZ-Cigetore) Ucu yanmış odunla seni dövmeyeyim.

II. i. Ucu yanık odun. Köseği. Eğsi. Meç’veşi komomiği. (AŞ-Ok’ordule) Ateşli odunu getir. → meç’ve, menoç’ve; ≠ noç’ve


medgeri/ medgeyi → nudgams/ nudgay/ nudgaps


medi (HP) i. Umut. Ümit. [< Far.] Ramizişa medi uğut’u. Ramizik-ti var-meçuna amaskidun. (HP-P’eronit) Ramiz’den umuyordu. Ramiz de vermezse ortada kalır. → umit’t’i


medika (AŞ-Ok’ordule) s. [yer hakkında] Meyilli. Eğimli. Livadi na-dovorgam oşk’uri cexombun. (AŞ-Ok’ordule) Bahçeye diktiğim elma kuruyor. → mekta


medums (PZ), meduy (ÇM ~ AŞ), medums (AŞ-Dutxe), medumels (FN-Sumla), medums/ medumers (FN ~ AH), medumers (HP)(AK), medvars (ÇX) EAL har.f. [perf..1.tek. mebdvi; part. medve(r)i/ medume(r)i] I. Yere paralel hareket ederek koyuyor. Dik bir şeye [lok.] dayıyor. Cemalik mcas binexi medums. (PZ-Cigetore) Cemal ağaca asmayı yaslıyor. Ma mca evit’aşa p’anda msk’ala mebdum. (ÇM-Ğvant) Ben ağaca çıkarken her zaman merdiven dayarım. → nodums/ noduy, nodumers/ nodumels, nodvars

f.-i. medu (AH) : Yere paralel hareket ederek koyma. Dik bir şeye dayama. Hilmi şeni mskala medu var-unon. M3xuliz me3’antxen do gyulun. (AH-Lome) Hilmi için merdiven koymaya gerek yok. Armuttan atlayıp iniyor.

II. (ÇM) (Gözlerine göz kapaklarını) koyuyor. (Gözleri) kapıyor. Amseri mezmonute toli-k’am3’ami va-mebdvi. (ÇM-Ğvant) Bu gece tasamdan gözlerimi kapamadım (= hiç uyuyamadım). Toli muç’o medvasen perepe aziren. (ÇM-Ğvant) Gözlerini kapatır kapatmaz perileri görüyor. [gözlerini yumuyor] udums/ uduy; oduy; odums/ odumers; ok’odumersIII; odvars


meduzaneri/ meduzaneyi s. Düzenli. Nanaz meduzaneyi na-uğurt’u oxori motalepe-muşik doşişolez. (FN-Ç’anapet) Annemin düzenli olan evi torunları karman çorman ettiler. → memskvaneri


medvineri → nudvinay/ nudvinams/ nudvinaps


megaps (ÇX) AY değ.f. Bir şeyin [aps.] bir halde [yük.] olduğu görünüyor. Aya eşo megaps : Goişik Lazuri nenas dido x’orops. Mendra gzalepeşen akşaya moxteren. (ÇX-Çxalazeni, ONM) Bu öyle görünüyor : Goişi Lazcayi çok seviyor. Uzak yollardan buraya kadar gelmiş. + nugaps


megnapa (FN) i. [çoğ. megnapape] Bilmece. Ar megnapa gi3’va. Yulun, gyulun, n3az axvamen; mu-n-oren ? - 3’k’a-mangana (veya oçambreşi mangana). (FN-Sumla) Bir bilmece sana söyleyeyim. İniyor, çıkıyor, göğe dua ediyor; nedir ? - 3’k’a-mangana (veya dibek tokmağı). → ognapa[1]


megza (PZ ~ AŞ)(FN-Sumla) s. ve i. [çoğ. megzape] I. (PZ) i. Yola yakın yer. Ogines 3’ale megzapes iri zoni ot’u. P’rinç’i xaşk’umt’es. Andğa iri k’ale ipşes. Aşk’va p’rinç’i livadi var-dosk’udu. (PZ-Cigetore) Eskiden sahil yoluna yakın yerler hep bataklık imiş. Pirinç ekiyorlarmış. Bugün her taraf doldular. Artık pirinç tarlası kalmadı. K’oçi megzas kelazlap’u. (PZ-Cigetore) Adamı yola yakın meyilli yerde ezdi.

II. (ÇM) s. ve i. a. s. Yakın. Oxori-şk’uni gza megza n. (ÇM-Ğvant) Evimiz yolun kenarındadır. Ali oxori megza 3’oderi elaxuy. Meyo3’odapasen. (ÇM-Ğvant) Ali evin ordaki duvarı yıktırıyor. Yeniden ördürecek. Ayşe oxori megza lazut’epe ordo k’ombola oşk’omu şeni omgvanay. (ÇM-Ğvant) Ayşe eve yakın mısırları erken taze mısır yemek için besliyor (= gübreliyor). (→ xolo[2])

b. i. Yakın yer. Oxori-megza meğobu. (ÇM-Ğvant) Evin girişini (= yolunu) kapattı.

III. (AŞ-Ok’ordule) s. Yola yakın. Haşo megza yeri dişk’a kelebiğam. (AŞ-Ok’ordule) Böyle yola yakn bir yere odunu çıkarırım.

IV. (FN-Sumla) s. Yakın. Ğura, k’oçi şeni nak’o mendra, nak’o megza ren, mis uçkin ? (FN-Sumla) Ölüm, insan için ne kadar uzak, ne kadar yakın, kim bilir ?


meğobams (PZ), meğobay (ÇM ~ AŞ), meğobams/ meğobums (FN), meğobums (AH-Lome), meğobams (AH-Borğola), meğbams/ meğobaps (HP) EA har.f. Bir yolu çita vs ile yönünü belirtmeden kapatıyor. Küçük bir alanı kapatıyor. Dar bir geçit yerini kapatıyor. Herkesin geçmeye hakkının olduğu bir yeri kapatıyor. Oxori-megza meğobu. (ÇM-Ğvant) Evin girişini (= yolunu) kapattı. Ar hik’u yeri meğobi. (AŞ-Ok’ordule) Bir o kadar (küçük) yeri kapat. Gza meğobina miti va-golvalassen. (AŞ-Ortaalan) Yolu örüp kapatırsan kimse geçemeyecek. Livadi-k’udeli meğobi do puci mod-amalert’az. (FN-Ç’anapet) Bahçenin dibini kapat ve inek giremesin. Cemalik karmat’eşi gza meğobams/ meğobums. (FN-Sumla) Cemal değirmen yolunu kapatıyor. Pucepe imt’enya do karmat’eşi gza meğobums. (AH-Lome) “İnekler kaçıyor diye değirmen yolunu kapatıyor. XasanikGzaşen miti mot-golalet’as ya do meğobams. (AH-Borğola) Hasan, “Yoldan kimse geçemesin diye (herkese yolu) kapatıyor. → noğobams/ noğobay/ noğobaps

+ nuğobams/ nuğobay/ nuğobaps EDA har.f. Birinin [dat.] yolunu [aps.] kapatıyor. Nuğobi. Mo-gammalert’t’ay. (AŞ-Ortaalan) (Çıkışı) ör-kapat. Çıkamasın. Nacik puci omcvinamt’aşi gza nuğobams do pucepe gale var-gamalenan. (AH-Lome) Naci inek otlatırken yolu kapatıyor ve inekler dışarı çıkamıyor. Pucepe ğaliş k’ele gyulunan do melondo imt’enan. Babak ğalişe k’eleni gza nuğobams. (AH-Lome) İnekler dere tarafından iniyorlar ve karşıya kaçıyorlar. Babam dereye taraf yolu çeperle kapatıyor. CemalikPuci ont’uleşen getasuleşe mot-amulut’asya do t’ikşariten nuğobams. (AH-Borğola) Cemal, “İnek bahçeden sebzeliğe girmesindiye çit kapısıyla kapatıyor. → cuğobams/ cuğobay, gyuğobams/ gyuğobaps


meğvareri → niğvaren


meji (ÇM) i. Ödünç olarak birini işe çağırma veya birine iş için gitme. Ödentili imece. [Daha sonra karşı taraftan da iş gücü alınıp karşılıklı işgücü ödentisi söz konusudur. S.Y.] Ç’umani meji miğun. Megalasen-i ? Ma-ti hermat’i komegayonar. (ÇM-Ğvant) Yarın ödünçlü imecem var. Gelebilir misin ? Ben de yarından iki gün sonra gelirim.[ödentisiz imece; ortak çalışma; karşılıksız yardımlaşma] meci[1] + [2]; soxra


mejixişiren (HP) Aø har.f. [fb.{meja-}(*)] Yıkılıp ufalanıyor. Yıkıntı parçaları oluyor. Japonyas 3unami ivu do noğa, oxorepe do k’oçepe mejixişiru. (HP-P’eronit) Japonya’da tsunami oldu da çarşı, ev, adam, herkes herşey yıkılıp parçalandı. [(*) Bu fiilbaşının şimdiye kadar tek bir kullanım örneği bulunmuştur. Dolayısıyla ne anlama geldiği bilinmez. Şu anda Lazca Gramer’de konu edilmemiştir.]


mekaçaloni (AH-Lome) i. I. [ancak su ile uğraşanlar tarafınan bilinen bir terim] Su tutulan yer. Ğaliz na-mamt’ez dişkape mekaçaloniz konibğu-doren. (AH-Lome) Derede kaçırdığımız odunlar su tutulan yerde yığılmış.

II. Baraj. [< Fra.] (*) Mekaçaloniz 3’k’ari okaçuz kogyoç’k’ez. (AH-Lome) Barajda su tutmaya başladılar. [(*) K.A. tarafından önerilen yeni bir anlam ve kullanım]


mekosale[1] (ÇM) i. Evin üst tarafındaki ana taban ağacı. Ali mcalepe ok’oduy. Mekosale şeni nu3’irasen. (ÇM-Ğvant) Ali ağaçları eşleştiriyor (= ölçü için bir araya getiriyor). Evin üst taraf ana taban ağaç için ölçecek (= deneyecek). ≠ nek’na-mekosale


mekosale[2] (FN-Ç’anapet) i. Uzun saplı süpürge. Mekosaleten oxoyiz doloxe na-eçkindu-dort’u limsape komepkosi. (FN-Ç’anapet) Uzun saplı süpürge ile evin içinde oluşan örümcek ağlarını temizledim.


mekosale[3] (FN-Sumla) i. Oxomondule’nin (= evin sürekli oturulan, açık ateşin bulunduğu mekânın) aşağı köşesinde süpürgenin sürekli konduğu alan. Aşek okosalete oxomondule dokosu do mekosalez konodu. (FN-Sumla) Ayşe süpürge ile oxomonduleyi süpürdü ve [süpürgeyi] ilgili alana (= mekosale’ye) koydu (= dayadı).


mekosale[4] (AH-Borğola) i. Değirmene gelen sudaki yaprakların su tankını dolmasını engelleyen tarak biçimindeki süzgeç. 3’oxle karmat’eşe bidaşi mekosalez na-ok’ibğen but’k’ape ebzdimt’i. (AH-Borğola) Eskiden değirmene gidince süzgeçte toplanan yaprakları alırdım.


mekossale (AŞ-Ortaalan) i. Geleneksel Laz evlerinde oturma odası olarak kullanılan odanın yoğun kullanılıp daima süpürülen kısmı. Si iri ora mekossale do 3’ale doxedare. (AŞ-Ortaalan) Sen her zaman mekossalenin aşağı kısmında oturacaksın.


mekosums/ mekosuy/ mekosups (PZ ~ AH HP)(ÇX)(AK) EA har.f. I. (PZ ~ AŞ) Küçük bir bölümü süpürüyor. Herhangi bir şeyin bir bölümünü siliyor. Ali cet’ağaneri mekosuy. (ÇM-Ğvant) Ali muhlamayı silip süpürüyor. Him şk’imde vrossi mekosuy. (AŞ-Ortaalan) O benden iyi siliyor.

II. (FN-Ç’anapet) Dikey bir yerde belli alanda oluşan kiri silip alıyor. Nanak axiriş nek’laşi xit’iz na-nasu lazma paç’avrate mekosums. (FN-Ç’anapet) Annem ahır kapısının koluna sürülen hayvan pişliğini bezle silip alıyor. Mekosaleten oxoyiz doloxe na-eçkindu-dort’u limsape komepkosi. (FN-Ç’anapet) Uzun saplı süpürge ile evin içinde oluşan örümcek ağlarını temizledim.

III. (AH) Bir şeye veya bir yere sürülmüş ya da damlamış bir nesneyi, bulaştığı şeyin üzerinden siliyor. Ekremi dido paği bere ren. Dolokunuz ar mutu na3’apaz do konasvaz-na var-noxoma şakiz hem oraz mekosumz. (AH-Lome) Ekrem çok temiz bir çocuktur. Elbisesine bir şey damlayıp sürülse kurumadan o an hemen siler.

+ nukosams/ nukosay/ nukossay/ nukosaps/ nukosups EDAL har.f. Birine ait [dat.] bir şeyin [lok.] üzerindeki kiri [aps.] süpürüyor veya siliyor. Nanak berez xez na-nasu-dort’un din3xiri lemç’k’vaten nukosamz. (FN-Ç’anapet) Annem çocuğun eline sürülen kan lekesini tükürükle siliyor. K’vaz noşkeyi gologasu-doren. Moxti do komegikosa. (AH-Lome) Alnına kömür sürülmüş. Gel de silivereyim. Beres ç’anç’axi dasu-doren. Şu beziten konukosi. (AH-Borğola) Çocuğa çamur sürülmüş. Islak bezle üzerini sil. Jin ç’anç’axi memasu-doren. Şu beziten komemikosi. (AH-Borğola) Üstüme çamur sürülmüş. Islak bezle üzerimi sil. Berez porças ç’anç’axi nusun. Şu bezite konukosi ! (AH-Borğola) Çocuğun gömleğine çamur sürünmüş. Islak bezle siliver !


mekta (PZ ~ ÇM) s. [yer hakkında] Meyilli. Eğik. Xasanik na-n3xunu ntxirepe-muşi hus-t’i mekta svas celobğams. (PZ-Cigetore) Hasan ayıkladığı fındıklarını şimdi de yamaç yere serpiyor (= seriyor). Melenk’alepe iri k’ale mekta n. Zeni var-on. (ÇM-Ğvant) Karşı taraflar hep eğimli. Düz yer yok.→ medika


mektebi i. Okul. [< Fra.] Mektep. [< Arp.] Ayxanik berepe-muşis mektebi goloyonapams. (PZ-Cigetore) Ayhan çocuklarına okul okutuyor. Berepe mo-izabunert’an şeni çoyişi mektebis purki-zabunişi lemşi duxenes. (PZ-Cigetore) Çocukların hasta olmamaları için köyün okulunda çiçek hastalığın iğnesini (= aşısını) yaptılar. Xasanişi bozomotina-muşi sift’eneri mektebis masumani sinifis dosk’udun. (PZ-Cigetore) Hasan’ın kız çocuğu ilkokulun üçüncü sınıfta kalıyor. Vit-do-şk’it 3’aneri vort’i, mektebi mevaşk’visi. (PZ-Cigetore) On yedi yaşındaydım, okulu bıraktığımda. Bere mektebişa olva kocagu. (ÇM-Ğvant) Çocuk okula gitmeye alıştı. Vit’t’o-xut’t’i bort’t’işa ham mektebi bit’t’urt’t’i. (AŞ-Ortaalan) On beşindeyken bu mektepte okuyordum. Muxtarik, t’alebepek seriz mektebişi darabaz na-nonç’arez sloganepe nojilu. (FN-Ç’anapet) Muhtar, öğrencilerin gece okulun ahşap ara bölmesine yazdıkları sloganları siliverdi. Ağne mektebiz na-gyoç’k’u 3’ut’eli bozo-çkimi nana-muşiz xez gyak’nen do heşote mektebişa ulun. (FN-Ç’anapet) Okula yeni başlayan küçük kızım annesinin eline tutunarak o şekilde okula gidiyor. Mektebişen moxtaşi kitabi gonk’anams. (FN-Sumla) Okuldan gelince kitabını bir köşeye sallayıp atıyor. Fadimek bere-muşi mektebişa goxazirums. (FN-Sumla) Fatma çocuğunu okula hazırlıyor. Cumalepe-çkimi mektebişi gomtez xenan. (AH-Lome) Kardeşlerim okulun çevresinde oturuyorlar (ikamet ediyorlar). Mektebişen gamaptaşı gzalepez osteruz doloblam. Oxoşe bulut’aşa gzaz gemolumcun. (AH-Lome) Okuldan çıkınca yollarda oyuna dalıyorum. Eve gidene kadar yolda akşam oluyor. Bere-muşi mektebişe oşkumert’aşi didi berepez ek’utxozinams. (AH-Borğola) Çocuğunu okula yollarken büyük çocukların ardına takıyor. Nana-muşik bere mektebişen mulurt’uşi nagen do oxorişe moyonams. (AH-Borğola) Annesi çocuğu okuldan gelirken karşılıyor ve eve getiriyor. Mektebişi berepe artikatişi çisti renan. (AH-Borğola) Okul çocukları birbirinin aynısıdır. Vit’o-xut 3’ana mektebi bik’itxi. (AH-Borğola) On beş yıl okul okudum. → okuli


mektubi (AŞ ~ AH)(AK) i. Mektup. [< Arp.] Ayşe mektubi it’uy. (AŞ-Ok’ordule) Ayşe mektup okuyor. Ar3’o boyine mektubi momincğonams. Mutxa mak’alap’ay st’eri. Vrosi na-var-anç’aren şeni mu goruy-ti var-oxovo3’oni. (AŞ-Ok’ordule) Birisi bana sürekli mektup gönderiyor. Bir şey yalvarıyor gibi. Ama düzgün yazamadığı için ne istediğini anlayamadım. Na-mak’vandi fot’oğrafepe mektubiz ek’egidvi. (FN-Sumla) İstediğin fotoğrafları mektuba ekledim (onunla birlikte gönderiyorum). P’ap’uliz k’at’a oraz Mp’oliz na-uyonun motaşi mektubi muxtams. (AH-Borğola) Dedeye her zaman İstanbul’da olan torununun mektubu gelir. Fadime do Zalixa mektubiten numçinapan. (AK-Döngelli) Fadime ile Zeliha mektupla haberleşiyorlar. → çağet’iIII


mek3un (ÇM)(FN-Ç’anapet) Aø har.f. Kısmen çürüyor. Bir tarafı çürüyor. K’alatişi tok’i mç’imate işuva şkule mek3un edo meç’k’odun. (FN-Ç’anapet) Sepetin ipi yağmurda ıslandıkça çürüyüp kopuyor.mex3un

+ nuk3un AD har.f. Bir şeyin [dat.] bir kısmı [aps.] çürüyor. Ali k’uçxe pupuli dvayu. Ç’ami var-oxmaru. Var-ciktu. Huy k’uçxe nuk3un. (ÇM-Ğvant) Ali’nin ayağında çıban oluştu. İlâç kullanmadı. İyileşmedi. Şimdi ayağının bir kısmı (= çıban olan bölgeler) çürüyor. → nok3ams/ nok3ay, nox3ams/ nox3aps


mek’a- (FN ~ HP) fb. “Karşıya” [vuayel önünde mek’-] [ba-/ va-, bi-/ vi-, bo-/ vo-, bu-/ vu-, ma-, ga-, mi-, gi-, mo-, go önünde mek’e-] → meya-, mija-

I. (FN)(AH-Lome, Borğola) “Herhangi yöntemle karşı tarafa” (Ör. mek’ulun[1] “herhangi yöntemle karşıya geçiyor”)

II. (AH-Pilarget)(HP) “Aşağıya inmeden karşı tarafa” (Ör. mek’ulun[2] “aşağıya inmeden, köprüden geçerek ya da uçarak, atlayarak vs karşıya geçiyor”) → mik’a-


mek’açineri → nok’açinams; nok’açay


mek’amtumani (FN ~ HP) z. Karşıya doğru. Ondğe şkule Ali, si do ma, sumi mek’amtumani mek’ebayonat. (AH-Lome) Öğleden sonra Ali, sen ve ben, üçümüz karşıya doğru geçelim.


mek’aputxun (FN ~ HP) AL har.f. Karşıya doğru uçuyor. → meyojun; meyoputxun, meoputxun; mik’aputxun; meyaputxun; mijaputxun


mek’arbums (FN-Ç’anapet) EA har.f. [fb.{me-}] Var olan bir olguyu ortadan kaldırıyor ya da yok ediyor. Xasani 3’k’ar-tolişa eşaxtu do mu k’undi ç’k’omu var-miçkin. K’ayi k’ayi na-geit’u 3’k’ari mek’arbu. (FN-Ç’anapet) Hasan pınarın başına çıkıp ne bok yediğini bilmiyorum. İyice akan suyu yok etti.

mek’arbuy (ÇM)(AŞ-Ortaalan) EA har.f. [fb.{me-}] İzini tozunu yok ediyor. Bulunmaz hale getiriyor. Ali mu-ti nixirasen mek’arbuy. (ÇM-Ğvant) Ali neyi çalarsa (izini tozunu) yok ediyor. + nik’arben


mek’arçen (AH) Aø har.f. [fb.{mek’a-}] [kb.{a-}’nın işlevi belli değil] [emp.şm.1.tek. mek’ebarçen] Hızla öteye doğru koşuyor. Berepe moxtanşi Ali mek’arçen do ambari komekçaman. (AH-Lome) Çocuklar gelince Ali bir koşuda karşıya geçip size haber verir. [Bu fiilin şimdiki zaman biçimleri genel geçeri ifade eder, o anda gerçekleşmekte olan hareketi ifade etmez. K.A.] Berepe osteru şeni malteşi avlişe mek’arçenan. (AH-Borğola) Çocuklar oynamak için komşunun avlusuna koşuyorlar.


mek’at’k’oçams/ mek’at’k’oçaps (FN ~ HP) EAL har.f. Öteye atıyor. → mik’at’k’oçaps; mek’at’k’omers/ mek’at’k’omels


mek’at’k’omers (FN ~ AH), mek’at’k’omels (FN-Sumla) EAL har.f. [Bu fiilin perfektif biçimleri gözlemlenmemektedir.] Öteye atıyor. → mik’at’k’omers, mik’at’k’omars; mek’at’k’oçams/ mek’at’k’oçaps

+ mek’ut’k’omers/ mek’ut’k’omels EDA har.f. Biri için öteye atıyor. Kemalik xomula dişkape hakolen hekole berez mek’ut’k’omerz. Berek-ti hekolen ezdims. (AH-Lome) Kemal kuru odunları buradan öteye çocuğa atıyor. Çocuk da öteden alıyor.


mek’axtimoni (AH) i. Karşı tarafa geçmek için kullanılan köprü ya da köprü vazifesi gören herhangi bir şey. Ğaliz na-gonz*in nca mek’axtimoni şeni ixmarnan. (AH-Borğola) Derede karşıya doğru uzanmış ağacı geçilecek yer olarak kullanıyorlar.


mek’ayonen (AH) A.Dir har.f. [kb.{a-}] Karşıya geçiyor. Ondğe şkule Ali, si do ma, sumi mek’amtumani mek’ebayonat. (AH-Lome) Öğleden sonra Ali, sen ve ben, üçümüz karşıya doğru geçelim. meyulun[1], meulun[1]; mek’ulun, mik’ulun; mek’ilamsII


mek’a3xont’un (HP) AL har.f. Karşıya atlıyor. Aydini ç’it’a ğalişen mek’a3xont’u. (HP-P’eronit) Aydın küçük dereden karşıya atladı. → mik’a3xont’un; mija3xont’un


mek’idale (FN-Ç’anapet) i. [dey. İnternet’işi mek’idale : İnternet bağlantısı] Oxoyiz İnternet’işi mek’idale miğun. (FN-Ç’anapet) Evde İnternet bağlantım var.


mek’ideri → nok’idams


mek’ilams/ mek’ilaps (AH ~ HP) Aø/A.Dir har.f. [Bu fiil, sırf bildirme kipine sahiptir.] I. Aø har.f. Zaman [aps.] geçiyor. Ondğeyi mek’ilu. (HP-P’eronit) Öğleni geçti. → golulun; golilay, golilams/ golilaps; meyilams; mik’ilaps

+ mek’ulams/ mek’ulaps AD har.f. Zaman [aps.] biri için [dat.] geçiyor. Birinin [dat.] zamanı [aps.] geçiyor. Bere-bayiz obant’alit. Çkva ora mek’emilez. (AH-Lome) Çoluğa çocuğa karıştık (= Evlenip çocuk sahibi olduk). Artık vaktimiz geçti. Bozopez ora mek’ulanşi oxoriz kelaskidunan. (AH-Lome) Kızların yaşı geçince evde kalırlar.

II. (AH) A.Dir har.f. Biri [aps.] karşıya [dir.] geçiyor. Kerimik pucepe hak naşku. Muk mele mek’ilu do hekşen pucepes mok’o3’k’en. (AH-Lome) Kerim inekleri burada bırakıp kendisi karşıya geçti. Oradan bu tarafa ineklere bakıyor. → mek’ulun, mik’ulun; mek’ayonen; ++ meyulun


mek’ireli (AK) s. [part. < nok’iraps] Bağlı. Bağlanmış. Mek’ireli puci ncaşen me3’k’ips. (AK-Döngelli) Bağlı olan ineği ağaçtan çözüyor. → mek’oreri


mek’itxums/ mek’itxoms (FN ~ AH) EDA har.f. Birine [dat.] soru [aps.] soruveriyor. Ar mutxaz var-geboç’k’aşen ogineMuç’o p’a ?” deyi ti-çkimiz mep’k’itxum. (FN-Ç’anapet) Bir şeye başlamadan önceNasıl yapsamdiye kendi kendime soruyorum. Adresi so ren komiçkinan. Ala babak xolo a-jur k’oçiz mek’itxoms. (AH-Lome) Adres neresi [olduğunu babam ve ben] biliyoruz. Ama babam yine de [bildiğimiz o adresi] bir iki kişiye soruyor.


mek’ix’onams/ mek’ix’onaps (HP) EAL har.f. Karşıya doğru (canlı varlığı) götürüyor. → mek’iyonams, mik’ix’onups, mik’ix’onaps


mek’iyaloni (FN) i. Fındık süzgeci. Fındık eleği. Mo(y)akoseri ntxiri mek’iyaloniz gyobğayiz xişili-nani tudele ke3’ibğen. (FN-Ç’anapet) Koçan kısmı üstünden alınmış fındığı fındık süzgecine dökünce tozları altında dökülür. Nanak ntxirişi çepla moakosumz do mxişiyoni ntxiri mek’iyaloniz gyobğamz. (FN-Ç’anapet) Annem boş fındık koçanlarını süpürüp üstünden alıyor ve tozlu fındığı eleğin üstüne döküyor.


mek’iyonams (FN ~ AH) EAL har.f. Karşıya doğru (canlı varlığı) götürüyor. → mek’ix’onaps, mik’ix’onups, mik’ix’onaps


mek’oçkumers (HP) EA har.f. Karşıya doğru (canlı varlığı) gönderiyor. → mek’oşkumers, mik’oçkumers, mik’oçkumars; mek’olapams/ mek’olapaps, mik’volapaps


mek’olapams/ mek’olapaps (FN ~ HP) EAL har.f. Öteye, karşıya (yürüyen canlı varlığı) gönderiyor. Va-lumcaşa nanak k’omşişi berepe oxori-nişişa mek’olapams. (FN-Ç’anapet) Akşam olmadan annem komşu çocuklarını evlerine gönderiyor. Pucepe rak’ani k’ele mek’olapams. (FN-Sumla) İnekleri karşı tepelere doğru gönderiyor. → mik’volapaps; mek’oşkumers; mek’oçkumers, mik’oçkumers, mik’oçkumars; ≠ mik’olapaps


mek’oreri/ mek’oreyi (PZ ~ AH) s. ve i. [part. < nok’orams/ nok’oray] I. s. Bağlı. Bağlanmış. Mek’oreri toç’i goim3’en. (PZ-Cigetore) Bağlanmış ip sıyrılıyor. Mek’oreri toç’i ek’ust’un. (ÇM-Ğvant) Bağlanmış ip sıyrılıyor. Mek’oreri t’oçi nust’un. (AŞ-Ok’ordule) Bağlanmış ip kayıyor. Feluk’a p’anduraz mek’oreyi ren. (FN-Sumla) Kayık iskele babasına bağlıdır. Osmanik ar xez mek’oreyi na-uğun tok’i majura xete gei3’k’ams. (AH-Lome) Osman bir eline bağlı olan ipi öbür eliyle çözüyor. Daduli3’ik k’uçxez mek’oreri na-uğun tok’i gei3’k’ams do imt’en. (AH-Borğola) Atmaca ayağına bağlı olan ipi söküp (= çözüp) kaçar. → mek’ireli

II. i. Bağlantı. İnternet’i mek’oreri on-i ? (AŞ-Ok’ordule) İnternet bağlantısı var mı ?


mek’oruy (ÇM) EAL har.f. Paketliyor. Bir şeyin [lok.] içine bir şeyi [aps.] sarıyor. Ayşe şuk’a tasepe tutxu mbela mek’oruy do ezduy. Tasepe va-k3uran. (ÇM-Ğvant) Ayşe salatalık tohumlarını tülbente sarıp saklıyor. Tohumlar çürümüyor. melak’orums; melak’irums/ melak’irups, milak’irups; mulak’irups


mek’oşkumers (FN ~ HP), mek’oşkumels (FN-Sumla) EA har.f. Karşıya doğru (canlı varlığı) gönderiyor. Mustavak m3’k’upiz bere xvala xvala mot mek’oşkumers ? (AH-Lome) Mustafa çocuğu karanlıkta yalnız yalnız neden karşıya gönderiyor ? → mek’oçkumers, mik’oçkumers, mik’oçkumars; mek’olapams/ mek’olapaps, mik’volapaps


mek’o3’k’en (AH) ED har.f. Birinin veya bir şeyin [dat.] ardından öteye doğru bakıyor. Emine mele mek’ulut’aşi cuma-muşik mek’o3’k’en. (AH-Lome) Emine karşıya giderken kardeşi arkasından bakıyor.


mek’t’asi[1] (ÇM) i. İpek. Mek’t’asi dolokunaşepe goixazirar do prandar. (ÇM-Ğvant) İpek giysiler giyeceksin ki parlayacaksın. → met’aksi; 3’ikva


mek’t’asi[2] (PZ ~ AŞ) i. Bir armut türünün adı.


mek’t’asi-bobola (ÇM) i. İpekböceği. met’aksişi munt’ri


mek’t’as-obğe (ÇM) i. İpekböceğin kozası. → konkola


mek’udgams (AH) EDA har.f. Birine [dat.] karşı bir şeyi [aps.] atıyor. Coğoris na-mek’udgam kvape mtelli elustun. Çkari var-mat’en. (AH-Lome) Köpeğe attığın taşların hepsi yanından sıyırıyor. Hiçbiri isabet etmiyor.


mek’ulams/ mek’ulaps → mek’ilams/ mek’ilaps


mek’ulun[1] (FN)(AH-Lome, Borğola) AL har.f. [kb.{u-}’nun işlevi belli değil] (Köprüden geçerek, dereye girerek, uçarak vs herhangi bir yöntemle) karşıya geçiyor. Musa Gidrevaşe mek’ulun. (AH-Lome) Musa Gidrevaya geçiyor. Ğaliz xinci var-mez*in. Bere mektebişe ulut’aşi ğaliz me3’uk’ap’un do mek’ulun. (AH-Lome) Derede köprü yok. Çocuk okula giderken dereden atlayarak karşıya geçiyor. Emine mele mek’ulut’aşi cuma-muşik mek’o3’k’en. (AH-Lome) Emine karşıya giderken kardeşi arkasından bakıyor. T’oba-dodgineyiz gakti; meyaçxaloniz mek’axti. (AH, atasözü, K.A.) Durgun sudan kaç; çağlayandan geç (= Sinsi insanlara güvenme). Ğaliz na-ren xincişen meyulun do cuma-muşişe mek’ulun. (AH-Borğola) Deredeki köprüden karşıya geçip (karşıda oturan) kardeşinin yanına gidiyor. → mek’ilamsII; mik’ulun; ++ meyulun

emp.geç. ikinci biçimi mek’it’u : Karşıya gidiyordu. Aşez m3’k’upiz dido aşkurinen. İşo mek’it’aşi nanak ek’o3’k’en. (AH-Lome) Ayşe karanlıkta çok korkuyor. Yan komşuya giderken annem arkasından bakıyor.

tec. mek’uxtimun : Öteye geçmişliği var. Ç’ut’a biç’i-skani ğalişen mele mek’uxtimun-i ? (AH-Lome) Küçük oğlunun derenin karşı tarafına geçmişliği var mı ? Meleni-Sarp’işe mek’egixtimun-i ? (AH-Lome) Melen Sarp’a geçmişliğin var mı ?


mek’ulun[2] (AH-Pilarget)(HP) AL har.f. Aşağıya inmeden (= köprüden ya da uçarak, atlayarak vs) karşıya geçiyor. → mik’ulun; ++ meyulun


mek’umçinams/ mek’umçinaps (AH ~ HP) EDAL har.f. Karşı tarafta [lok./dir.] bulunan birine [dat.] haber [aps.] yolluyor. Alik baba-muşi na-moxtu Osmaniz mek’umçinams. - Mi k’ala mek’umçinams ? - Kemali k’ala mek’umçinams. (AH-Lome) Ali babasının geldiğini Osman’a haber veriyor. - Kiminle heber veriyor ? - Kemal ile haber veriyor. Cemalik cuma-muşizGyarişe çkunde moxtanya do mek’umçinams. (AH-Borğola) Cemal kardeşineYemeğe bize gelindiye haber yolluyor. ++ numçinams; mok’umçinams


mek’ut’alams/ mek’ut’alaps (FN ~ HP) EAL har.f. [kb.{u-}’nun işlevi belli değil] (Canlı veya cansızı) öteye doğru götürüyor. Pederik ğalişi 3’k’ari livadi k’ele mek’ut’alams. (FN-Ç’anapet) Babam dere suyunu bahçeye doğru gönderiyor. Omerik pucepe mek’ut’alams. (AH-Lome) Ömer inekleri öteye doğru salıyor. → mik’ut’aleps, mik’ut’alaps


mek’vateri i. [< mek’vatums/ mek’vatuy/ mek’vatups fiilinin partisipi] Kesici araçla yaralanmış yer. Kesik yer. Xasanik xez mek’vateri ok’işvelz. (FN-Ç’anapet) Hasan eldeki kesik yer tedavi ediyor.


mek’vatums/ mek’vatuy/ mek’vatups EA har.f. Kesiyor. 1. Kesici araçla ikiye ayırıyor veya ucunu alıyor. Mca so-oxmarare nu3’irar do mek’vatar. (ÇM-Ğvant) Ağacı kullanacağın yerle aynı ölçüde kesmelisin. Ma eyeboğaram. Si-ti na-bğari k’ale mek’vati. (AŞ-Ortaalan) Ben üstünü çiziyorum. Sen de çizdiğim taraftan kes. 3’oxle k’ut’u nciyaxepek mek’vatumt’es. Ha3’i hem dulya xastaxanes ixenen. (AH-Borğola) Eskiden bibiyi sünnetçiler keserlerdi. Şimdi bu iş hastanelerde yapılıyor. Binexi mo-mek’vatup. (ÇX-Makret) Üzüm asmasını kesme. 2. Kesici araçla yaralıyor. 3. Boğazlıyor. 4. Akımı durduruyor. 5. Yolu [aps.] kesiyor. K’oçepek gza mek’vatuman. (AH-Lome) Adamlar yolu kesiyorlar. + nik’vatams/ nik’vatay/ nik’vataps

şsz nik’vaten : Kesiliyor. P’ap’ulik ağne na-nik’vatu ngenişi xor3i nçxiliz do3onu do ot’uxnams. (FN-Ç’anapet) Dede, yeni kesilen dananın etini şişe dizdi ve kızartıyor. Babak na-ek’vatu ncate gza nik’vatu do pucepe ğoberi do ncaşi araz eşikaçez. (FN-Ç’anapet) Babamın kestığı ağaçla yol tıkandı ve inekler ağaçla çeper arasında sıkışıp kaldılar. Puci nik’vataşi ipti t’k’ebi go3’k’aman. (AH-Borğola) İnek kesildiğinde önce derisini yüzerler.

part. mek’vateri : 1. Kesici araçla ikiye ayrılmış. 2. Kesici araçla yaralanmış. Mek’vateri k’iti mbela gvo3’ay. (ÇM-Ğvant) Kesik parmağın bezini soyuyor (= çıkarıyor). Biç’i-çkimiz mek’vateyi k’itiz kapka komoyodu. (FN-Ç’anapet) Oğlumun kesik parmağını kabuk bağladı. Bozo-çkimik ibirt’aşa var-açkinen edo mek’vateyi xe a mutuz elontxamz do elankanen. (FN-Ç’anapet) Kızım oynarken farkına varmadan kesilmiş elini bir şeye çarpıyor ve [yarası kızımı] acıtıyor. 3. Boğazlanmış. 4. Durdurulmuş (akım).

yoks.part. umek’vatu : Aralıksız. Kesintisiz. Kesilmemiş. Ğomamci umek’vatu domç’imu. (FN-Ç’anapet) Dün akşam aralıksız yağdı.

[dey. ndğa mek’vateri : Günü kesilmiş. Günü belli.] Ndğa-muşi mek’vateri na-t’u kuçkit’u. (AH-Lome) Gününün belli olduğunu biliyordu.

[dey. nena mek’vatums[1]/ nena mek’vatuy[1] (PZ)(AŞ-Ortaalan ~ AH HP ÇX): Söz kesiyor. Sözleşip kesin karar veriyor.] Adili şk’ala Aytenik nena mek’vates. (PZ-Cigetore) Adil ile Ayten söz kestiler. Hamseri Asiye nena mek’vatuşşa mulun. (AŞ-Ortaalan) Bu gece Asiye söz kesmeye geliyor. Berek baba-muşiz k’itxoms do heşşo nena mek’vatums. (AH-Lome) Çocuk babasına soruyor da öyle söz veriyor. ♦ f.-i. nena mek’vatu[1] (***) : Söz kesme. Sözleşip karar verme. Bozoşi oxorişe nena mekv’atuşe ides. (AH-Borğola) Kızın evine söz kesmeğe gittiler. [(***) Nena mek’vatu biçimi, nena mek’vatums ve nena nuk’vatams deyimlerinin ortak fiil-isim halidir. Lazcada fiil-isimler, kökbaşsız olduğundan dolayı, ve ayrıca fiil-isim haline sahip olmayan fiil de çok sayıda bulunduğu için, fiillerin temsilî biçimi olarak kullanılamaz.] → zit’a nik’vatay/ zit’a doduy (ÇM), sozi nuk’vatups (AK).

[dey. nena mek’vatuy[2]/ nena mek’vatums[2] (AŞ-Ok’ordule)(FN-Ç’anapet): Konuşmayı bırakıyor. Artık konuşmuyor.] Ar m3’ika uxap’arasi nena mek’vatuy. (AŞ-Ok’ordule) Biraz ona bağırınca söz kesiyor. Ameti k’ala isinapamt’aşa a mutxa var-marçilayiz yekten nena mek’vatums. (FN-Ç’anapet) Ahmet ile konuşurken bir şey işine gelmeyince hemen konuşmayı kesiyor.

[dey. sozi nuk’vatups (AK): Söz kesiyor. Sözleşip karar veriyor.] Amseri Xaccek k’ulani-muşi şeni sozi nuk’vatups. (AK-Döngelli) Bu gece Hatice kızı için söz kesiyor. → nena mek’vatums[1]/ nena mek’vatuy[1]; zit’a nik’vatay/ zit’a doduy

+ nuk’vatams/ nuk’vatay/ nuk’vataps, nuk’vatups EDA/ED har.f. a. EDA har.f. 1. Birine ait [dat.] bir şeyi [aps.] kesici araçla kesiyor. Bere dirinasi emogi ump’a nuk’vataman. (ÇM-Ğvant) Çocuk doğunca önce göbeğini keserler. Ali berepe mboli ilak’irdaniNena megik’vataru3’omey. Mvoğuredinay. (ÇM-Ğvant) Ali çocuklar çok konuşuncaDilini keserimdeyip aldatıyor. Toç’ç’i xe memik’vatu. (AŞ-Ortaalan) İp elimi kesti. Puciz bu3xa dagunz*anu-doren. Konuk’vatit ! (AH-Borğola) İneğin tırnağı (= toynağı) uzamış. Kesin ! 2. Birine akan [dat.] suyun [aps.] akımını durduruyor. Karmat’es 3’k’ai nuk’vat’i. (FN-Sumla) Değirmenin suyunu kes. MaLazut’i mkvazma do pçumer. Alik 3’k’ayi nuk’vatams do karmat’e dodginams. (AH-Lome) Ben mısır bitsin (= öğütülsün) diye bekliyorum. Ali suyu kesip değirmeni durduruyor. Axmet’i dido yangazi k’oçi ren. Ont’uleşi 3’kayiz manz*inaz ya do karmat’eşi 3’k’ayi nuk’vatams. (AH-Lome) Ahmet çok yaramaz adamdır. Tarlanın suyu artsın diye değirmenin suyunu kesiyor. Coşkunik çkimi 3’k’ari memik’vatu. (AH-Borğola) Coşkun, bana akan kaynak suyunu kesti. Mskibus 3’k’ai nuk’vatu. (HP-P’eronit) Değirmenin suyunu kesti. 3. Birinin [dat.] yolunu [aps.] kesiyor. Gza megik’vates do si oxorişa nakelendo golulur ? (PZ-Cigetore) Yolunu kestiler de sen eve nerden geçiyorsun ?

b. (AH ~ HP)(AK)(ÇX) ED har.f. Akımı durduruyor. 3’k’ariz nuk’vatu. (AH-Borğola) Bir kaynak suyu birine veya kendisine akarken suyun önüne bent çekerek akımını durdurdu. Ma Çoşkunişi na-diben 3’k’ariz mebuk’vati. (AH-Borğola) Ben Coşkun’a akan bir kaynak suyunu kestim. Ont’ulez na-yoxen 3’k’ariz nuk’vati ! (AH-Borğola) Tarlaya binmiş suyu kes ! Nanak pirinconaşi 3’k’ari nuk’vatups. (AK-Döngelli) Annem pirinçliğin suyunu kesiyor.

[dey. lak’irde nuk’vatams/ lak’irde nuk’vatay (PZ ~ ÇM) : Birinin sözünü kesiyor. Birinin konuşmasını önlüyor.] Xasanik ixap’art’aşa Alik p’anda lak’irde nuk’vatams. (PZ-Cigetore) Hasan konuşurken Ali her zaman sözünü kesiyor. Ali a miti ilak’irdamt’aşa lak’irde nuk’vatay. (ÇM-Ğvant) Ali biri konuşurken sözünü kesiyor.

[dey. nena nuk’vatams (AŞ ~ AH HP ÇX), nena nuk’vatups (AK) : Birinin sözünü kesiyor. Birinin konuşmasını önlüyor.] Oxorza mutxa gamomignapasert’u. Bere nena nuk’vatay. (AŞ-Ok’ordule) Kadın bir şey bana anlatacaktı. Çocuk sözünü kesiyor. Ali a mutu dot’k’vayna nena nuk’vatare. (AŞ-Ortaalan) Ali bir şey söylerse sesini kesersin. Celalik mteliz nena nuk’vatams edo mitiz var-osinapapamz. (FN-Ç’anapet) Celâl herkesin sözünü kesiyor ve kimseyi konuşturmuyor. Nena memik’vatez. (AH-Lome) Sözümü kestiler. Babak nana-çkimişi nena nuk’vatups. (AK-Döngelli) Babam annemin sözünü kesiyor. [Not : PZ ve ÇM’de nena nuk’vatams/ nena nuk’vatay = “Birinin dilini kesiyor.” Ör. Nena megik’vatar. (ÇM-Ğvant) Dilini keseceğim.] ♦ f.-i. (AŞ ~ AH HP ÇX)(AK) nena mek’vatu[2] (***) : Birinin sözünü kesmek. Ar mitik ip’aramitamt’aşi nena mek’vatu k’ai var-ren. (AH-Borğola) Bir kimse konuşurken söz kesmek iyi değildir. [(***) Nena mek’vatu biçimi, nena mek’vatums ve nena nuk’vatams deyimlerinin ortak fiil-isim halidir. Lazcada fiil-isimler, kökbaşsız olduğundan dolayı, ve ayrıca fiil-isim haline sahip olmayan fiil de çok sayıda bulunduğu için, fiillerin temsilî biçimi olarak kullanılamaz.]

[dey. nosik nuk’vatams : Aklı kesiyor (= Bir şeyin olabileceğine inanıyor).] Nosik va-memik’vatams. (AH-Lome) Aklım kesmiyor (= Beklenen bir olayın gerçekleşmesine inanamıyorum). Biç’iz 3’ana ç’ut’a uğun. Nosik va-nuk’vatams. Mskvanobaşe moğerdun do aoropen. (AH-Lome) (Erkek) çocuğun yaşı küçük(tür). Aklı kesmiyor. Güzelliğe kanıp aşık oluyor. Jureneçi-do-vit’o-xutis vit’o-jur gamiğams. Eçi-do-vit doskidun.” ya zop’ons. Nosik hek’o nuk’vatams. (AH-Lome) “Elli beşten on iki çıkarıyor. Otuz kaldı.” diyor. Aklı o kadar kesiyor.

[dey. tolik nuk’vatams (AH) : Gözü kesiyor (= Bir işi yapabilme konusunda kendisine güveniyor).] Mp’olişe oxtimu guriz dolomangonen. Ala oxtimuşe tolik var-memik’vatams. (AH-Lome) İstanbul’a gitmek içimden geçiyor. Ama gitmeye gözüm kesmiyor. Tolik megik’vatamzna memanç’i. (AH-Lome) Gözün kesiyorsa yaklaş bana.

[dey. zit’a nuk’vatay (ÇM) : Söz kesiyor.] Amseri Ali do Ayşe zit’a nuk’vataman. (ÇM-Ğvant) Bu akşam Ali ile Ayşe söz kesiyorlar.


mela-[1] (PZ ~ AŞ) fb. [/a/ önünde melv-] [/o/ önünde mel- (PZ), melv- (ÇM ~ AŞ)] [/i/ ve /u/ önünde mel-] [va-/ ba-, vi-/ bi-, vo-/ bo-, vu-/ bu-, ma-, ga-, mi-, gi-, mo-, go önünde mele-]“Ağzın içine” (Ör. melidums/ meliduy/ melidvams)


mela-[2] (FN-Ç’anapet) fb. [vuayel önünde mel-] [ba-, bi-, bo-, bu-, ma-, ga-, mi-, gi-, mo-, go- önünde mele-]

I. Birinin yanına. (Ör. meludumers)

II. İterek. (Ör. melazdums)


mela-[3] (FN ~ HP) “bir şeyin içine; bir şeyin içinde” (Ör. melak’orums, melak’irums/ melak’irups) → mila-; mula-II


melak’irums/ melak’iyums/ melak’irups/ melak’iyups (HP) EAL har.f. Bir şeyin içine [lok.] bağlıyor. Paketliyor. Sardıç bohçalıyor. Mendille sarıyor. → melak’orums; mek’oruy; milak’irups; mulak’irups


melak’orums (FN ~ AH) EAL har.f. Bir şeyi [aps.] bir şeyin içine [lok.] bağlıyor. Paketliyor. Sardıç bohçalıyor. Mendille sarıyor. Nanak na-ncaxu nez*i p’aç’avraz melak’oru do heşote yaği ot’ap’inamz. (FN-Ç’anapet) Annem ezdiği cevizi bezin içine bağlayıp öyle yağ sızdırıyor. Da-çkimik ondğeneri gyari fot’az melak’orumz do nap’irişa iğasen. (FN-Ç’anapet) Kız kardeşım öğle yemeğini önlük bezin içine baglıyor ve arazide çalışılan yere götürecek. Şekeri k’ayi melak’ori. Vana dumç’k’u kogabğen. (AH-Lome) Şekeri iyice sarıp bağla. Yoksa karıncalar üşüşüp sarıyor. Nanak xut ngroşi xut fara melak’orums do şinaxums. (AH-Lome) Annem beş kuruşu beş kere bağlayıp saklıyor. Tanerik ont’ulez ondğeneri gyarişen na-doskidu kovali fot’az melak’orums. (AH-Borğola) Taner tarlada öğlen yemeğinden arta kalan buğday ekmeğini peştemalın içine koyup paketliyor. Omerik  na-3’ilu çayi boxçaz melak’orums do gamat’k’omers. (AH-Lome) Ömer topladığı çayı bohçalayarak dışarıya atıyor. → mek’oruy; melak’irums/ melak’irups, milak’irups; mulak’irups

[dey. xut para xut yeyiz melak’orums (AH) : Beş para beş yere bağlıyor (= Tutumlu olmak gerekiyor).] Ma xut para xut yeyiz melap’k’orum. (AH-Lome) Ben beş kuruşu beş yere bağlarım (= Tutumlu olmam gerekiyor).

part. melak’oreri : Bir şeyin içine bağlanmış. Paketlenmiş. mendille sarılmış. Fadimek fot’az melak’oreri kovali oxorişe moiğaşiMtugik mot-ipxort’asya do ntaroz moladumers. (AH-Borğola) Fatma peştemale bağlı buğday ekmeğini eve getirinceFare yemesindiye dolabın içine koyuyor.


melay/ melams (AŞ ~ HP-P’eronit), melaps (HP ~ ÇX)(AK) Aø/A.Dir har.f. [fb.{me-}] [emp.şm.1.tek. meblam (FN ~ AH), meblam/ meblap (HP), mevlap (ÇX)] 1. Yerinden kopup düşüyor. Ceç’aderi k’afri gamast’un. Melay. (AŞ-Ok’ordule) Çakılmış çivi kayıp çıkıyor. Kopuyor. Xut 3’aneyi bere ncaşi dudişa extuyizMelasendeyi dido maşkurinu. (FN-Ç’anapet) Beş yaşındaki çocuk ağacın ucuna çıkıncaDüşecekdiye çok korktum. Ap’azaşi Şukri ğoma ncaşe melu do t’eyarete Mp’olişa mendiyonez. (FN-Ç’anapet) Abhaz Şükrü dün ağaçtan düştü ve ucakla İstanbul’a götürdüler. Ncaşen tude mebli. (FN-Sumla) Ağaçtan aşağıya düştüm. Ncaşen melu do let’as kogyaç’k’idu. (FN-Sumla) Ağaçtan düşüp yere çarptı. Gyari pşvelumt’işa k’vari eşalu do let’as melu. (FN-Sumla) Ekmek yoğururken (= ekmek yapmak için hamur yoğururken) hamur parçası sıçrayıp yere düştü. Bere ncaşen na-melat’u kogemazadu-dort’un. (FN-Sumla) Çocuğun ağaçtan düşeceğini tahmin etmiştin. # Ntxiris mebli, saği xe met’axeri / Ma hak bibgar, si Tunas elaxer-i ? (FN, Anonim) Fındık ağacından düştüm, sağ elim kırıldı. Ben burada ağlıyorum, sen hâlâ Tuna’da mısın ? Eşalu do melu. (AH-Lome) (Bir şeyin içinde olan bir nesne) sıçrayıp düştü. Elalu do melu. (AH-Lome) (Bir bütünün) yanından yarılarak, koparak, ayrılarak yere düştü. Xez gamamistu do melu. (AH-Lome) Elimden kayıp düştü. Ncaşen na-melu steyi ğrunçkiz dolantxu. (AH-Lome) Ağaçtan düştüğü gibi çukura düştü. Helimi ncaz na-melu ar 3’ana divu. K’uçxe var-ak’au. İtopals. (AH-Lome) Halim ağaçtan düştüğü bir yıl oldu. Ayağı iyileşemedi. Topallıyor. Arabaz na-maç’apxen ç’anç’axi doxomun do var-melams. (AH-Lome) Arabaya sıçrayıp yapışan çamur, kuruyup düşmüyor. K’ap’ulaşi cebiz cuzdani dolobidvaşi muç’o eşastun do melams, çkar var-maçkinen. (AH-Lome) Arka cebime cüzdanı koyduğum zaman nasıl yukarıya doğru kayıp düştüğünü hiç fark edemiyorum. Cumadik mota-muşi Mot-melamt’az ya do xincişen goloyonams. (AH-Borğola) Amcam torununu Düşmesin diye köprüden öteye geçiriyor. K’oçi ncaşen melu. “Doğuruptkvit do moik’au. (AH-Borğola) Adam ağaçtan düştü. “Öldüdedik ama iyileşti. Ncaşen meblişi iri k’ele gomot’roxu. (AH-Borğola) Ağaçtan düşünce vücudumun her tarafı kırıldı. DoğanikNcaşen mot-meblamt’aya do t’ot’is k’ap’et’i gyak’nams. (AH-Borğola) DoğanAğaçtan düşmeyeyimdiye dala kuvvetli tutunuyor. He didi ncaşen melana şuri a şvaciz gamagistun. (AH-Borğola) O büyük ağaçtan düşersen canın bir anda çıkar. KemaliMot-meblamt’aya do xez gemak’nen. (AH-Borğola) KemalDüşmeyeyimdiye elime tutunuyor. X’urz*eni p’3’ilup’t’işi na-guşobun xenç’k’eli melu. (AK-Döngelli) Ben üzüm toplarken asılı olan sepet düştü. Tekini melu do xe aba(r)en. (AK-Döngelli) Tekin düştü de eli şişiyor. Badi oxoris gulut’uşi melu do şuri xogamustu. (AK-Döngelli) Yaşlı adam evde yürüyorken (= gezerken) düştü ve canı aniden çıktı. Berek boyine melaps do xolo mutu var-ağoden. (AK-Döngelli) Çocuk devamlı düşüyor da yine de bir şey olmuyor. Bavra baruna ncaşen uşkiri melaps. (AK-Döngelli) Rüzgâr eserse ağaçtan elma düşer. Nandidi-çkimi uk’unağurun heralda. Soti var-melas ! (AK-Döngelli) Babaannem bayılıyor herhalde. Sakın düşmesin ! 2. mec. (Takattan) düşüyor. # Skenceli felamuri / Eli cicişen eli / Muper marazi giğun / Mencelişen na meli. (FN-Sumla) Üzerinde arı kovanı skencesi olan ıhlamur ağacı / Koptun kökünden koptun / Nasıl bir hastalığın var ki / Takattan düşmüşsün. → nolams/ nolay; novelams/ novelay; molams, mvolay, molay

+ nulams/ nulaps AD/øDL har.f. I. AD har.f. Birine ait [dat.] bir şey [aps.] yere düşüyor. Cordani xalat’ite 3’ipriz kextu edo xalat’i nuluyiz heko geikaçu. (FN-Ç’anapet) Cordan halatla gürgene çıktı ve halatı düşünce orda mahsur kaldı. Coşkuniz genç’areyi nulu. (FN-Ç’anapet) Coşkun’un parası düştü. Cordanik berez na-nulu obirale arabaşi tudele e3’agorumz. (FN-Ç’anapet) Cordan, çocuğun elinden düşen oyuncağı arabanın altında arıyor. BerekPara memilasenya do xez dolikaçams. (AH-Lome) ÇocukParayı düşürürümdiye elinin içinde sıkıca tutuyor. Mja opşa bidoni, çayiz goşobit’işa, xeşen memilu do t’k’va3u. Mja mtelli çayiz goşobun. (AH-Lome) Süt dolu bidon, çaydan (ben) geçerken, elimden düşüp patladı. Süt hepten çaylığa aktı (= akıp dökülmüş halde duruyor). Berez gzas para nulu-doren. Heya gorums. (AH-Lome) Çocuk yolda parasını düşürmüş. Onu arıyor. Ayxaniz geç’areyi nulu. (AH ~ HP) Ayhan’ın parası düştü. K’uk’uma balk’onişen nulu do dilat’u. (AH-Borğola) Güğümü balkondan düştü de yassıldı. Nana-muşis balk’onişen na-nulu 3’inek’i bere-muşik balk’onişe yut’k’oçams. (AH-Borğola) Annesinin balkondan düşürdüğü çorabı (= kelimesi kelimesine : “balkondan düştüğü annesinin çorabını”) çocuğu balkona [geri] yukarı atıyor. Mxucis na-gelobun 3an3aMot-memilamt’asya do tok’iten-ti elik’orams. (AH-Borğola) Omzunda asılı olan heybeyiDüşürmeyeyimdiye iple de kendine bağlıyor. Nanak kuvali oxtimap’t’u. Ar parça xes nustu. Kanulu. (ÇX-Çxalazeni, TM) Anne ekmek hamuru yoğuruyordu. Bir parçası elinden kayıp düştü.

II. (AH) øDL har.f. ♦ [dey. burgulepez nulams (AH): Birinin [dat.] dizlerinde [lok.] derman kalmıyor.] Burgulepez memilu. Mutu va-maxenen. (AH-Lome) Dizlerimde güç kalmadı. Bir şey yapamam. burgulepez go3’ilams; burgulepez go3’ulams


melat’axeri (ÇM) i. Leke. Ayşe dolokunaşepe meyonaxuy-moyonaxuy. Melat’axeri var-gamvayonen. (ÇM-Ğvant) Ayşe çamaşırları yeniden yeniden yıkıyor. Lekeyi çıkaramıyor. → leçe


melazdums (FN-Ç’anapet) EA har.f. İterek kapatıyor. P’ap’ulik nek’laz bigate notxams do melazdums. (FN-Ç’anapet) Dede kapıyı bastonla iterek kapatıyor.


mela3’k’ums (FN), mela3’k’ims (AH) EA har.f. Paketi [aps.] açıyor. Bohçayı [aps.] açıyor. Nanak, pederik na-muncğonu dolokunape mela3’k’umz. (FN-Ç’anapet) Annem babamın yolladığı giyecekleri açıyor. Badik boxça mela3’k’ims. Mu gyuz*in, bz*iraten. (AH-Lome) Yaşlı adam bohçasını açıyor. İçinde ne var, göreceyiz.


mele[1] z. Öteye. Ötede. Karşı tarafa. Karşı tarafta. a. [lokatif işlevli] Ötede. Karşı tarafta. Gaz*iren-i ? Mele laç’i dgun. (PZ-Cigetore) Görüyor musun ? Ötede köpek ayakta duruyor. # Nani nani ç’e Xasani / Mele mulun nana-skani / Kalamani dokaçeyi / 3i3i opşa mokaçeyi. (FN-Sumla) Ninni ninni e Hasan / (İşte görüyorum) karşıda, geliyor annen / Elinde çarıkları / Memeleri süt dolu ve kucaklanmış (= süt öylesine dolu ki dökülmesin diye annen memelerini kucaklamış). Yunanistani Ege-Zuğaşi mele ren. (AH-Borğola) Yunanistan Ege Denizi’nin karşısındadır. Nazmiyek xincişi mele t’u do a3’i mole muk’ulun. (AK-Döngelli) Nazmiye köprünün karşı tarafındaydı da şimdi bu tarafa geçiyor. b. [direktif işlevli] Öteye. Karşı tarafa. Cektaperi puji m3’ule nek’na koşk’it’aşa mele mole elvasven. (ÇM-Ğvant) Tavlı inek dar kapıdan geçerken öteye beriye sürtünüyor (= sürtüyor). Mele golaxt’i. Emuca-sk’ani mcumori ak’vandi do komoiği. (AŞ-Ok’ordule) Öteye geç. Amcandan sirke iste de getir. Ali-şk’uni mu ağodu ? Mele mole maç’apxen do gulun. (AŞ-Ok’ordule) Ali’mize ne oldu ? Öteye beriye çarpıp geziyor. Xusenik pucepe mele oşkumet’u. Ğaliz golulut’uşi bereşi nena ognu. İ3’k’edu. Berepeşi ari t’obas işkidet’u. A şvacis t’obaz dolantxu do bere muşletinu. (AH-Lome) Hüseyin ineklerini karşı tarafa götürüyordu. Dereden geçerken çocuk sesini duydu. Baktı. Çocukların biri t’obada boğulmak üzere idi. Hemen atlayıp çocuğu kurtardı. Emine mele mek’ulut’aşi cuma-muşik mek’o3’k’en. (AH-Lome) Emine karşıya giderken kardeşi arkasından bakıyor. Kerimik pucepe hak naşku. Muk mele mek’ilu do hekşen pucepes mok’o3’k’en. (AH-Lome) Kerim inekleri burada bırakıp kendisi karşıya geçti. Oradan bu tarafa ineklere bakıyor. Ç’ut’a biç’i-skani ğalişen mele mek’uxtimun-i ? (AH-Lome) Küçük oğlunun derenin karşı tarafına geçmişliği var mı ? Elektriğis meunç’xaki do mele natanen. (AK-Döngelli) El fenerini açtım (= çaktım) da karşı taraf aydınlandı. → melendoşa, melendo, melondo, melenk’ale, melenk’ele, melendok’ele, melenik’ele


mele[2] (ÇM) ö.-e. Bir şeyin ötesine. Ayşe kvalepe gza mele golat’oçuy. (ÇM-Ğvant) Ayşe taşları yolun ötesine atıyor.


melemi (AH-Borğola) i. Merhem. [< Arp.] Pupulis melemi var-isvinasna dintxomuren. (AH-Borğola) Yaraya merhem sürülmezse iltihaplanır. Ntxomuroni pupulis melemi usvare. (AH-Borğola) İltihaplı yaraya merhem süreceksin. → melhemi


melendo[1] (PZ ~ AŞ) z. Karşı taraftan. Öteden. Öbür taraftan. K’inçi melendo karmat’e moyoju. Hakole komoyoju. (ÇM-Ğvant) Kuş öbür taraftan değirmen üstünden geçip beriye uçtu. Bulgari-msva İst’anboli melendo n. (ÇM-Ğvant) Bulgaristan İstanbul’un ötesindedir. Melendo oxorca goiç’irday. Xolo var-ognaman. (AŞ-Ok’ordule) Öteden kadın yırtınıyor. Yine duymuyorlar. → melenk’aleşa, melenkaleşe; meleşen; melendon, melendoşen


melendo[2]/ melondo (AH) z. Karşıya. Karşı tarafa. Sabayle t’obaz keşuyi edgitun. Melendo var-iz*iren. (AH-Lome) Sabahları t’obada buhar çıkıp yükseliyor. Karşısı görünemiyor. Pucepe ğaliş k’ele gyulunan do melondo imt’enan. Babak ğalişe k’eleni gza nuğobams. (AH-Lome) İnekler dere tarafından iniyorlar ve karşıya kaçıyorlar. Babam dereye taraf yolu çeperle kapatıyor. → mele; melendoşa; melenk’ale, melenk’ele, melendok’ele, melenik’ele


melendon/ melondon (AH) z. Karşı taraftan. BadikMicoxanya do melendon çkunde k’ele mok’i3’k’en. (AH-Lome) Yaşlı adamBeni çağırsınlardiye karşıdan bize doğru bakıyor. Melondon ar bgaraşi sersi mulun. Ala mi ğuru, var-miçkinan. (AH-Lome) Karşıdan ağıt sesleri geliyor. Ama kimin öldüğünü bilmiyoruz. Melendon mi mok’ulun p’eya ? Ar mintxak gzaz lamba ofarfalams. (AH-Lome) Karşıdan kim geliyor acaba ? Birisi yolda lamba parıldatıyor. → melenk’aleşa, melenk’aleşe; melendo[1]; melendoşen


melendoni s. Karşı taraftaki. Ötedeki. Öbür taraftaki. melenk’aleni; melenk’eleni, melendok’eleni; melenik’eleni


melendok’ele/ melenk’ele (AH) z. Karşı tarafa. Karşı tarafta. Melendok’ele si igzali. Ma hak bort’are. (AH-Borğola) Karsı tarafa sen git. Ben burada olacağım (= kalacağım). Melendok’ele na-k’vatu dişkape mxucis eidumers do mok’imers. (AH-Borğola) Karşı tarafta kestiği odunu omzuna koyup getiriyor. → mele; melendoşa; melenk’ale; melenk’ele, melenik’ele


melendok’eleni (AH) s. ve i. Karşı taraftaki. Karşı tarafta bulunan. Çayişi ğalişen melendok’eleni ugverdela komepçi. Molenk’ele ma p’3’ilare. (AH-Lome) Çayın derenin karşı taraftakini yarıya verdim. Bu taraftakini ben toplayacağım. → melendoni; melenk’aleni; melenk’eleni, melenik’eleni


melendoşen (FN-Ç’anapet) z. ve s.-e. Karşı taraftan. → melenk’aleşa, melenk’aleşe; melendon. I. z. Kotume melendoşen livadişa moyaputxun. (FN-Ç’anapet) Tavuk karşı tarafından bahçeye doğru uçuyor.

II. s-.e. Kotume 3’k’ar melendoşen livadişa moyaputxun. (FN-Ç’anapet) Tavuk derenin karşı tarafından bahçeye doğru uçuyor.


melendoşa (FN) z. Karşı tarafa. Öteye. Karşı tarafa kadar. Öteye kadar. Şek’ip’ik derez molendon melendoşa xinci gondums. (FN-Sumla) Şekip derenin bu yanından öteki yanına köprü uzatıyor. → mele; melendo, melondo; melenk’ale; melenk’ele, melndok’ele; melenik’ele


meleni/ melen s. ve i. Karşıdaki. Ötedeki. I. s. Meleni rak’anişa iyoxasi melenk’alepeşa nena gamilanden. (ÇM-Ğvant) Ötedeki tepeye gidip bağırınca karşı taraflardan ses yankılanıyor. Ali ngolaşa moit’uşa gza ant’alu. Meleni ruba k’ale kocalu. (ÇM-Ğvant) Ali yayladan gelir iken yolunu şaşırdı. Öbür taraftaki dereye indi. Meleni çoyişa bgaraşa bulur. (AŞ-Ok’ordule) Otedeki köye ağlama yerine gidiyorum. Meleni ona k’oçi dişk’a cisvaray. (AŞ-Ok’ordule) Ötedeki yerde adam odun diziyor. Meleni çoyi cumalona var-ixenen. (AŞ-Ok’ordule) Ötedeki köyde kardeşlik yapılmıyor. Ali meleni oxori na-ey cari moliğay. (AŞ-Ok’ordule) Ali ötedeki evde yapılan ekmeği getiriyor. K’inçi otvaşe meleni oxorişa meyoputxu. (AŞ-Ortaalan) Kuş çatıdan ilerdeki eve uçtu. Meleni rak’k’ani mcora farfalay. (AŞ-Ortaalan) Öteki tepede güneş ışıldıyor. Ayşe meleni livadi ntxiri k’oşk’iğay. Ç’umani Emineşi ntxiri k’oşk’uğasen. (AŞ-Ortaalan) Ayşe ilerdeki bahçede fındık ayıklıyor. Yarın Emine’nin fındığını ayıklayacak. Meleni rak’k’ani tuta 3’k’umulay. (AŞ-Ortaalan) Karşı tepeden ay parıldıyor. K’at’a ndğaz melen rak’anis komok’axedun. (FN-Sumla) Her gün karşı sırtlara gidip, tepeyi arkasına alıp, oturur. Melen rak’aniz ar didi ç’ubri gedgin. (FN-Sumla) Karşı yamaçta büyük bir kestane ağacı var (= dikili duruyor). Meleni gzas na-golobğun k’umi do çağili mişi ren ? (AH-Lome) Karşı yolda yığılı duran kum ve çakıl kimindir ? Nanak melen bagenişe pucepez nçala golumers. (AH-Lome) Annem karşı kulübeye inekler için mısır samanı götürüyor. Melen ont’ule ntxirepunaşe k’ele dido endra-gendra ren. İsa var-intxoren do var-ixaçken. (AH-Lome) Karşı tarlanın fındıklık tarafı çok tümsekli ve çukurludur. Doğru dürüst bellenip kazınamıyor. Meleni-Sarp’işe mek’egixtimun-i ? (AH-Lome) Melen Sarp’a geçmişliğin var mı ? Melen ona 3’alendo k’ele m3ika kvaloni ren. Xaçkumt’atşi bergiz ugurit. (AH-Lome) Karşı tarlanın aşağı yanı biraz taşlıdır. Kazırken çapayı kollayın. K’oçepeşi ari na-t’u var-biçini. Ala majura meleni k’omşi-çkuni ren. (AH-Lome) Adamlardan birini(n ne olduğunu) tanıyamadım. Ama diğeri karşı komşumuzdur.Ar k’oçik meleni yamaşen skanda muk’o3’k’en. (AK-Döngelli) Bir adam karşıki yamaçtan sana doğru bakıyor.

II. i. Karşıdaki şey. Moleni k’oda meleni şuk’u eyeviyonam. (ÇM-Ğvant) Bu taraftaki duvarı öbür taraftaki yüksekliğe örüyorum.


melenik’ele (AK) z. Karşı tarafa. Karşı tarafta. K’oçik melenik’ele igzalu. Ama var-iz*iren. (AK-Döngelli) Adam karşı tarafa gitti. Ama görünmüyor. K’oçik ar molenik’ele mulun, ar melenik’ele ulun. (AK-Döngelli) Adam bir beri tarafa geliyor, bir karşı tarafa gidiyor. → mele; melenk’ale; melenk’ele, melendok’ele


melenik’eleni (AK) s. Karşı taraftaki. Çkini oxori melenik’eleni oxorişa dido nungaps. (AK-Döngelli) Bizim evimiz karşı taraftaki eve çok benziyor. → melendoni; melenk’aleni; melenk’eleni, melendok’eleni


melenk’ale (PZ ~ AŞ) z. Karşı tarafta. Karşı tarafa. Tutaşi çona melenk’alepes natanen. Melenk’ale vort’ik’o ma-ti mematanaset’u. (PZ-Cigetore) Ay ışığı karşı taraflara vuruyor. Karşı taraflarda olsaydım, bana da o ışıktan vuracaktı. Melenk’ale vulut’işa mendralendo mevo3’eri ç’i mutxa elancas. Mevaxolisi vogni ç’i laç’i ot’u. (PZ-Cigetore) Karşıya giderken uzaktan baktım ki bir şey kenarda yatıyor. Yanaştığımda anladım ki köpek imiş. Melenk’ale do molenk’aleşa na-mulun 3’arepe tude ok’int’alen. (ÇM-Ğvant) Karşı taraftan ve bu taraftan gelen sular aşağıda birleşiyorlar. Ali pujepe melenk’ale nupinay. (ÇM-Ğvant) Ali inekleri karşı yamaca yayıyor (= otlatmaya götürüyor). Rumeni-msva zuğa melenk’ale on. (ÇM-Ğvant) Romanya denizin karşı kıyısındadır. # Hakole melenk’ale / K’o goimbuk’o xinci / Amseri va-memalen do / Meft’ar oç’ume limci. (ÇM-M’ek’alesk’irit) Burdan karşıya / Keşke köprü uzanmış olsaydı / Bu gece gelemiyorum da / Yarın akşam geleceğim. Mcora doliluşa molenk’ale kodopxedi. Melenk’ale biseyiri. (AŞ-Ortaalan) Güneş batıncaya kadar bu yakada oturdum. Karşı yakayı seyrettim. XasaniHakolen melenk’ale golaft’aredeyi toç’ç’i gonzduy. (AŞ-Ortaalan) HasanBuradan karşı yakaya geçeceğimdiye ip geriyor. # Melenk’ale t’ik’ani / Guri koxomink’ani. (AŞ, anonim) Karşı yakada kuzu / Sen yüreğimi oynattın. # Melenk’ale moy gulur ? / Uça 3’i3’ila re-i ? / - Nak’u sevda miyonun ? / Ok’k’obi3’ilare-i ? (AŞ-Ortaalan, anonim) Karşı yakada niye geziyorsun ? / Siyah yılan mısın ? / - Ne kadar sevdam var ? / İkiye mi ayrılacağım ? → mele; melenk’ele, melendok’ele, melenik’ele    


melenk’alendo (PZ) z. 1. Karşı tarafta. Xasani na-xes svas melenk’alendo oxori-nişi opşa vorsi iz*iren. (PZ-Cigetore) Hasan’ın oturduğu yerden karşı taraftaki evleri çok iyi görünüyor. 2. Karşı taraftan. Xasanik melenk’alendo mola3’e(r)s. Muti t’k’vaset’u-i ? (PZ-Cigetore) Hasan karşıdan bu tarafa bakıyor. Bir şey diyecek miydi ? Xasanişi k’eçepe melenk’alendo celipineran. (PZ-Cigetore) Hasan’ın keçileri karşıdan topluca yukardan aşağı doğru iniyorlar. # Melenk’alendo cevulur / Nena momçi mevulur / E, bozo, sk’ani şeni / Ti dvaleri govulur. (PZ-Cigetore, anonim) Karşı taraftan iniyorum / Ses ver. Sana geliyorum / Ey, kız, senin için / Başı dönmüş durumda geziyorum. Xasanik melenk’alendo dişk’a moliğams. (PZ-Cigetore) Hasan karşı taraftan odun getiriyor.


melenk’aleni (PZ ~ AŞ) s. Karşı taraftaki. Melenk’aleni bozomota ma alimben, alimben. Ma-ti him bozomota opşa malimben. (PZ-Cigetore) Karşı taraftaki kız beni seviyor, seviyor. Ben de o kızı çok seviyorum. So-xenşa melenk’aleni oxorepe azin. (ÇM-Ğvant) Oturduğu yerden karşı taraftaki evleri görüyor. Melenk’aleni okti ext’asi zeni gazirasen. (ÇM-Ğvant) Karşıdaki yokuşu çıktın mı, düzlüğü göreceksin. Melenk’aleni 3’ipri hay na-cerenşe didi on. (AŞ-Ortaalan) Karşı yakadaki gürgen burada dikili olandan daha büyüktür. → melenk’eleni, melendok’eleni, melenik’eleni


melenk’alepe (ÇM) z. Karşı taraflara. Karşı taraflarda. Mcora ç’umanişi emogi melenk’alepe noduy. (ÇM-Ğvant) Güneş sabahleyin ilk önce karşı taraflara vuruyor. Melenk’alepe mcora ç’umanişi nozun. Limcerişi var-nozun. (ÇM-Ğvant) Karşı taraflara güneş sabah vuruyor. Akşam üstü vurmuyor. Melenk’alepe iri k’ale mekta n. Zeni var-on. (ÇM-Ğvant) Karşı taraflar hep eğimli. Düz yer yok.→ melenk’alepes


melenk’alepes (PZ) z. Karşı taraflara. Tutaşi çona melenk’alepes natanen. Melenk’ale vort’ik’o ma-ti mematanaset’u. (PZ-Cigetore) Ay ışığı karşı taraflara vuruyor. Karşı taraflarda olsaydım, bana da o ışıktan vuracaktı. → melenk’alepe


melenk’alepeşa (ÇM) z. Karşı taraflardan. Meleni rak’anişa iyoxasi melenk’alepeşa nena gamilanden. (ÇM-Ğvant) Ötedeki tepeye gidip bağırınca karşı taraflardan ses yankılanıyor.


melenk’ales (PZ) z. Karşıda. Karşıya. Melenk’ales, muya n var-mişk’un, mjora nodvasi muntxak k’vançxums. (PZ-Cigetore) Karşıda, nedir bilmiyorum, güneş vurduğu zaman bir şey parıldıyor. Xasanis vuyoxamt’aşa nena-şk’imi melenk’ales delilanden. (PZ-Cigetore) Hasan’ı çağırırken sesim karşıya yankılanıyor.


melenk’aleşa (PZ-Cigetore) z. Karşı taraftan. Karşı tarafa. Memet’i txombuşi mcas namp’onu do melenk’aleşa 3adums. Cenci bozomotalepe hekelendo goluluran. (PZ-Cigetore) Mehmet kızılağaca yaslanıp karşı tarafa bakıyor. Genç kızlar oradan geçiyorlar. → melenk’aleşe; melenk’alendo; melendo; melendon; melendoşen


melenk’aleşe (AŞ-Ortaalan) z. Karşı taraftan. İdi do melenk’aleşe xe mivali. (AŞ-Ortaalan) Git de karşı yakadan (= karşı taraftan) bana el salla. → melenk’aleşa; melenk’alendo; melendo; melendon; melendoşen


melenk’ele (FN ~ HP ÇX) z. Karşı tarafta. Karşı tarafa. Xincişi melenk’ele Cordani-hentereşi kyoyişa ilen. (FN-Ç’anapet) Köprünün karşı tarafından Cordan’gillerin köyüne gidiliyor. Molenk’ele mç’ima na-mç’ims mot-o3’k’er. Melenk’ele mjora ren. (AH-Borğola) Beri tarafta yağmur yağdığına bakma. Karşı tarafta güneş var (= güneşlidir). Melenk’ele si igzali. Ma hak bort’are. (AH-Borğola) Karsı tarafa sen git. Ben burada olacağım (= kalacağım). Melenk’ele dodgiti ! Nezle komemik’nimare. (AH-Borğola) Karşı tarafta dur ! Nezleni bana bulaştırabilirsin. → melenk’ale, melendok’ele, melenik’ele


melenk’eleni (FN ~ HP ÇX) s. ve i. Karşı taraftaki. Karşı tarafta bulunan. Melenk’eleni ntxiyona cuma-çkimişi ren. (FN-Ç’anapet) Karşı taraftafi fındıklık kardeşime aittir. Ont’ule ğalişi molenk’ele doxaçki-doren. Melenk’eleni mu vi ? (AH-Lome) Tarlayı dereden bu tarafa olan kısmını kazmışsın. Derenin öbür tarafını ne yaptın ? Melenk’eleni ntxirepuna cuma-çkimişi ren. (AH-Borğola) Karşı taraftaki fındıklık kardeşimindir. → melenk’aleni; melendok’eleni, melenik’eleni


melepe (ÇM) z. Öte taraflara. Alişi oprandaşe did-on. Hakole melepe noduy. (ÇM-Ğvant) Ali’nin ışıldağı büyük. Burdan öte tarafları aydınlatıyor.


meleşen z. Öteden. Karşıdan. Meleşen mole teli goink’iden do dişkape hakole komoiğen ( veya komoiğinen/ komok’iğen). (AH-Lome) Karşıdan beriye tel gerilir ve odunlar bu tarafa taşınır.

İrdenik meleşen mole tok’i gonk’idams. (HP-P’eronit) İrden karşıdan beriye ip geriyor.


melhemi (AH-Lome) i. Merhem. [< Arp.] Nuk’uz msursu mağodu do melhemi bisumer. (AH-Lome) Yüzümde msursu oluştu. Merhem sürüyorum. → melemi


meli (AŞ-Ok’ordule)(FN-Ç’anapet) i. Tilki. → mç’apuII; 3kvit’i


melidums (PZ), meliduy (ÇM ~ AŞ), melidvams (AŞ-Dutxe) EAL dö.har.f. 1. Kendi ağzına [lok.] koyuyor. Refik’ik p’icis ombri melidums. (PZ-Cigetore) Refik ağzına erik koyuyor (= alıyor). P’ici cari meliduy. (AŞ-Ok’ordule) Ağzına ekmek koyuyor. 2. Yiyecek bir şeyi kendi göğsüne [lok.] sokuşturuyor. Bere na-var-aşk’omu cari uba meliduy. (ÇM-Ğvant) Çocuk yiyemediği ekmeği göğsüne sokuşturuyor. → amidums/ amiduy/ amidvams, amidumers, amidumels, amidvars; molidums/ molidumers; + meludums/ meluduy, meludvams


melondo → melendo[2]


melondon → melendon


meludums (PZ), meluduy (ÇM ~ AŞ), meludvams (AŞ-Dutxe) EDAL har.f. Birinin [dat.] ağzına [lok.] koyuyor. Berek k’iyams. 3i3a p’icis komeludvi do mo-k’iyamt’as. (PZ-Cigetore) Çocuk bağırıyor. Emziği ağzına ver de bağırmasın. Bere buzi komeludvi. (AŞ-Ortaalan) Memeyi çocuğun ağzına ver. → amudums/ amuduy, amudvams, amudumers, amudumels, amudvars; moludumers, moludumels; + melidums/ meliduy, melidvams


meludumers (FN-Ç’anapet) EDA har.f. Birinin [dat.] yanına yatay koyuyor. Nandidik berepez ondğeneyi şeni gyayi meludumers. (FN-Ç’anapet) Büyükanne öğlen için çocukların yanlarına yemek veriyor.


memalen → nulun


memç’k’un (AH-Lome) Aø har.f. Yaş olan bir şey [aps.] güneşte, açık havada rüzgârda ya da bir ısıyla yavaş yavaş kuruyor. [Meyve vs yiyecekler için kullanılır. Elbise, ıslak yerler için kullanılmaz.] Urz*eni memç’k’u-doren. (AH-Lome) Üzüm yerinde kurumuş. → mç’k’un


memç’k’valay (ÇM), memç’k’valams (FN-Ç’anapet) Eø har.f. Yere paralel hareket ile tükürüyor. → menç’valams; menç’k’valay, menç’k’vals, menç’k’valums


memç’vetineri (ÇM) part. [♦ dey. şuri memç’vetineri uğun : Tez canlıdır.] Ayşe şuri memç’vetineri uğun. P’ri dolumcasenOra nak’u iyu ?” deyi iç’itxay. (ÇM-Ğvant) Ayşe tez canlı. Akşam olmadanSaat kaç oldu ?” diye soruyor.


-memgvaperi (PZ ~ AŞ) [numgums/ numgvay fiilinin partisipi] s. Bir şeye benzeyen. Bir şeye benzemiş. Orxanişi porça inci-memgvaperi mpuli nubun. (AŞ-Ortaalan) Orhan’ın gömleğinde inciye benzer düğme takılıdır.


memk’ulanuy (ÇM) EA har.f. İleri doğru hareket ederek ya da başkası için kısaltıyor. + momk’ulanuy; omk’ulanay/ omk’ulanams/ omk’ulanaps

+ numk’ulanay EDA har.f. Birine ait [dat./gen.] bir şeyi [aps.] kısaltıyor. Emine Ayşeşi porça numk’ulanay. (ÇM-Ğvant) Emine Ayşe’nin gömleğini kısaltıyor.


memleketi i. Memleket. [< Arp.] 1. Birinin çocukluğu ve gençliğini yaşadığı yer. Ntxirişi oraz bere-bayite memleketişe bidaten. (AH-Lome) Fındık zamanı çoluk çocuk memlekete gideceğiz. 2. Ülke. Uk’rayna nam k’it’aşi memleketi ren ? (AH-Lome) Ukrayna hangi kıta ülkesidir ?


memp’oneri → namp’onen


memskvaneri (AH) s. [< namskvanen fiilinin partisipi] Düzenli. Oxoky’ura oxorca na-ren oxorepes iri dulya memskvaneri iven. (AH-Borğola) Becerikli kadın olan evlerde bütün iş düzenli olur. → meduzaneri


memsk’vana (ÇM) i. Süs. Ayşe bozomota-muşi muton memsk’vanape gvobay (= gvok’limay). Ç’andraşa oşk’vasen. (ÇM-Ğvant) Ayşe kızına süsler takıyor. Düğüne gönderecek.


memsofa (FN), memsufa (AK) i. [çoğ. memsofape/ memsufape] Sedir. [< Arp.] Divan. [< Far.] Geleneksel Laz evlerinin kimi odalarında karyola ve divan yerine yatak için kullanılan ahşap sedir. Nanaz handğa dido daç’k’inu do memsofas a m3ika gointxen. (FN-Ç’anapet) Annem bugün çok yoruldu ve sedirde biraz uzanıyor. Eyarçale gelastun do memsofaz ek’ibğen. (FN-Sumla) Yatak çarşafı kayıyor ve sedirin arkasına dökülüyor. Troni memsufas guladumers. (AK-Döngelli) İskemleyi sedire yanlamasına koyuyor. Doğanik memsufaşi tude xali i3’urçaps. (AK-Döngelli) Doğan sedirin altına halı seriyor. Mç’ima domç’imaşi ç’erişen memsufaşi jin 3’k’ari gaben. (AK-Döngelli) Yağmur yağdığında tavan arasından sedirin üzerine su dökülüyor. Berek memsufai jin gincirs. (AK-Döngelli) Çocuk sedirin üzerinde (yatmış halde) uyuyor. P’ap’uli-çkimi memsufaşi kenaris ilaxedun do z*igara şups. (AK-Döngelli) Dedem sedirin kenarına oturup sigara içiyor. → mesofa, mensofa; sediri; divani


memuri i. Memur. [< Arp.] Xasanişi morderi bere-muşi huçumet’işi memuri on. (PZ-Cigetore) Hasan’ın büyük çocuğu devletin memurudur. Alişi bere memuri diyu. (ÇM-Ğvant, AŞ-Ok’ordule) Ali’nin oğlu memur olmuş. Cordanişi papuli Trabozaniz memuri rtu. (FN-Ç’anapet) Cordan’ın dedesi Trabzon’da memurdu. Memurepek k’ravadi mecburi nik’idaman. (AH-Lome) Memurlar mecburen kravat takıyorlar. Memurepek dulyaşe ulut’anşi k’ravati nik’idaman. (AH-Borğola) Memurlar işe giderken kravat takarlar.


mem3xveri → num3xvay/ num3xvams


menceli (FN ~ AH) i. Derman. Güç. Cuma-çkimiz xepez dido menceli uğun. Didi ntxiriz ge3’ik’iden do heşote ntxiri 3’ilumz. (FN-Ç’anapet) Kardeşimin kolları çok güçlüdür. Büyük fındık ağaçlarına asılıp o şekilde fındık topluyor. # Skenceli felamuri / Eli cicişen eli / Muper marazi giğun / Mencelişen na meli. (FN-Sumla) Üzerinde arı kovanı skencesi olan ıhlamur ağacı / Koptun kökünden koptun / Nasıl bir hastalığın var ki / Takattan düşmüşsün. Guri-skaniz oropa, burgulepe-skaniz menceli mot-dogak’laz. (AH-Lome) Yüreğinde sevgi, dizlerinde derman eksilmesin. Burgulepez go3’omilu. Menceli va-miğun. (AH-Lome) Dizlerimde güç kalmadı. Dermanım yok. Menceliz mebli. (AH-Lome) Gücümü kaybettim (= kelimesi kelimesine : “güçte düştüm”). Alik lumcişa umoşvacinu içalişams. Lumciz oxoşe moxtimuşe menceli var-aven. Bageniz go3’it’k’omers do dincirs. (AH-Lome) Ali akşama kadar dinlenmeden çalışıyor. Akşam eve gelmeye gücü kalmıyor. Bitap düşüp kulübede yatıyor.


menceloni (AH) s. Güçlü. Menceloni ixi baraşi zuğaşi jindole dipopocen. (AH-Borğola) Güçlü rüzgar esince denizin üstü köpürür. → muçemi; menceliya(r)i; ğurz*uli-steri


mencelyari/ mencelyayi/ mencelyai (FN) s. Güçlü. Xasani dido mencelyai ren. Na-ulun taksiz nacins do dodginams. (FN-Sumla) Hasan çok güçlüdür. Giden taksiye dayanıp durduruyor. → muçemi; menceloni; ğurz*uli-steri


mencironi/ menciyoni (AH) i. Arkalıklı sandalye. Baba menciyoniz doxedaşi nincirs do raxat’i iven. (AH-Lome) Babam arkalıklı sandalyeye oturunca yaslanıyor ve rahat ediyor. finori-k’uli; troni[1] ; ≠ meyojinaşe-k’uli


mençay (ÇM) AL hal f. Bitkinin dalları veya saplarının birinde [lok.] meyvesi [aps.] var. M3xulepe imğijanen. Ok’açxe so-mençay noxombun. (ÇM-Ğvant) Bazı cins armutlar olgunlaşırken ciğer rengini alırlar ve sonra dalında kururlar. → meçans; nonçars/ nonçay; noçans


menç’areri (PZ) i. Damga. Pucişi ucis menç’areri uğun. (PZ-Cigetore) İneğin kulağında damga var. → t’ambuğa; nişani[2]; t’amuga; damga


menç’eluy (ÇM), menç’elums (FN-Ç’anapet) EA har.f. İnsanı ya da hayvanı [aps.] besliyor. Ayşe 3’oneri inora sum xoji menç’eluy. (ÇM-Ğvant) Ayşe bu kış üç öküz besliyor. Ayşe berepe toprite menç’eluy. (ÇM-Ğvant) Ayşe çocukları bal ile besliyor. Nana izabunuyiz jur ndğaşen doni pucepe pederik menç’elumz. (FN-Ç’anapet) Annem hastalanınca iki günden beri ineklerle ilgili işleri babam hallediyor. [insanı, hayvanı ya da bitkiyi besliyor] omgvanams/ omgvanay/ omgvanaps


menç’işun/ menç’uşun (AŞ-Ok’ordule) AD har.f. [Bu fiilin kökbaşı, datif tümleci birinci şahıs olsa da {me-} yerine {mo-} olmaz.] Yetişiyor. [Birçok yörede bu grup fiillerin meç’işun/ menç’işun, meç’uşun/ menç’uşun, niç’işinen/ ninç’işinen, niç’uşinen/ ninç’uşinen vs gibi değişkenler gözlemlenir.] 1. (Kısa mesafede) arkasından koşarak yetişiyor. Faik’i nufus-çağeti gvoç’ondru do oxorişa kogamaxt’u-dort’u. Bere-muşi antxozu. Ot’op’osi p’ri cexedu menç’işu. (AŞ-Ok’ordule) Faik kimliğini unutup evden çıkmıştı. Çocuğu arkasından koştu. Babası otobüse binmeden yetişti. Evedi menç’işit. K’oçi laç’i oxrosk’inay. (AŞ-Ok’ordule) Çabuk yakalayın. Adam köpeği öldürüyor. Alişi bidoni dolipşen. Menç’işay do 3’ari cenk’olay. (AŞ-Ok’ordule) Ali’nin bidonu doluyor. Yetişsin de suyu kapatsın. 2. (Okuyarak, boydan, akıl üstünlüğünden vs) yetişiyor. → meç’işums, meç’işun/ meç’uşun/ meç’ç’işun

yet. nanç’işinen/ nanç’uşinen : Yetişebiliyor.

+ nunç’işinay/ nunç’uşinay EDA har.f. Arkasından gidip bir şeyi [aps.] birine [dat.] yetiştiriyor ya da uzatıyor. [Bu fiil ettirgen değil : “birini yetiştiriyor = birinin yetişmesini sağlıyor” anlamına gelmez.]


menç’k’valams (FN-Sumla), menç’k’vals (AH-Lome), menç’k’valums (AH-Borğola ~ HP-P’eronit), menç’k’valups (HP ~ ÇX)(AK) Eø har.f. Yere paralel hareket ile tükürüyor. Önüne tükürüyor. Guri na3’k’aren do menç’k’valams. (FN-Sumla) Midesi sulanıyor (= midesinden ağzına reflü oluyor) ve sık sık tükürüyor. K’oçiz oncğoreşi var-uçkin. Pencereşen galendo menç’k’vals. (AH-Lome) Adamın görgüden haberi yok. Pencereden dışarıya tükürüyor. Dido p’at’i k’oçi ren. K’at’a-sotiz menç’k’valums. (AH-Borğola) Çok kötü adamdır. Her yere tükürüyor. Doğanik menç’k’valups do eşo gulun. (AK-Döngelli) Doğan tükürüyor da öyle geziyor (= tükürüyerek geziyor). → menç’valams; memç’k’valay/ memç’k’valams, menç’k’valay; + nonç’k’valams; ++ gyonç’k’valams

f.-i. menç’k’valu : Yere paralel hareketle tükürme. Hek hak menç’k’valu dido oncğore ren. (AH-Borğola) Oraya buraya tükürmek çok ayıptır.


menç’u → ninç’en; nonç’ams, nanç’en


menç’valams (PZ) Eø har.f. Yere paralel hareket ile tükürüyor. Önüne tükürüyor. → memç’k’valay/ memç’k’valams; menç’k’valay, menç’k’vals, menç’k’valums


menda- (PZ ~ HP) [olumluluk baş-eki] [vuayel önünde mend-] [-va-/-ba-, -vi-/-bi-, -vo-/-bo-, -vu-/-bu-, -ma-, -mi-, -mo-, -ga-, -gi-, -go- önünde mende-]→ minda-. → do-[1], ko-/ ka-/ ku-/ ho-/ xo-, o-[2]

I. [emp.] K’inçi-monta imordasi ogvace-muşi naşk’ums do ceputxun-mendulun. (PZ-Cigetore) Kuş yavrusu büyüyünce yuvasını terk edip de gidiyor. Doxunuşa mendulun. Oxori goixiray. (ÇM-Ğvant) Oturmağa gidiyor. Evi soyuyor. Hey mendra on. Mendilen-i ? (AŞ-Ok’ordule) Orası uzaktır. Gidilir mi ? Ar ink’ili tipi mutu va-ren. Berek xez elikaçams do mendimers. (AH-Lome) Bir bağ ot bir şey değil. Çocuk koltuğunun altına tutuşturup götürür.

II. [perf.] # Hayde mendegiyona / 3’ulut’ina ort’aşa / Uk’ay ipişmanare / Om3’el uk’anamt’aşa. (PZ, Anonim) Hayde seni götüreyim / Küçücük (kız) iken / Sonra pişman olacaksın / Beşik sallarken. Mtuti amseri ar şuroni mendiyonu. Dost’eresayu. (ÇM-Ğvant) Ayı bu akşam bir keçiyi götürdü. Yok etti. Sotik’ore ort’asen ort’ay mendaft’at. (AŞ-Ok’ordule) Nereye olursa olsun gidelim. Zade mevik’açi. Ma ar soti mendemiyoni da. (AŞ-Ok’ordule) Çok darlandım (sıklıdım). Beni bir yere götür da. Ma-ti k’uçxe-modvalu megiğart’u. Si moxt’isi moxvadu. Huy si mendiğare. (AŞ-Ok’ordule) Ben de sana ayakkabı getirecektim. Sen gelince uygun düştü (= denk geldi). Şimdi sen götürürsün. Komemancğoni do curi-ti dulyaşa mendaft’at. (AŞ-Ortaalan) Önüme geç de birlikte işe gidelim. Ğoma ar varya goç’k’adeyişe mo(y)oputxu do hamseyi heya mky’apuk mendiyonu. (FN-Ç’anapet) Genç bir tavuk dün çeperle çevrili yerin üstünden uçup dışarıya çıktı ve çakal bu gece onu götürdü. Badi k’oçik na-ç’opu nçxomişi gverdi kogamaçu. Gverdi-ti oç’k’omu şeni oxoşe mendiğu. (AH-Lome) İhtiyar adam tuttuğun balıkların yarısını sattı. Yarısını da yemek için eve götürdü. Puci eğrindu-doren. Xocişe muda oşkume(r) ? - Mendeboşkvi. (AH-Lome) İnek kızışmış. Neden (birini) boğa aramaya göndermiyorsun ? - Gönderdim. K’ap’ulas ar mendemo3’k’edi. Sankis dumç’k’u memobuzals. (AH-Lome) Sırtıma bir baksana. Sanki karınca geziniyor. Oxorca ! Gale berepek nçxiroman. Ar mendo3’k’edi ! (AH-Borğola) Hanım ! Dışarıda çocuklar çığlık atıyor. Bir bakıver ! Musa ! Ont’uleşen opuşonuşi sersi ren. Mendo3’k’edi ! Vaşa mumçkvi mot-t’az ! (AH-Borğola) Musa ! Tarladan eşeleme sesi geliyor. Bakıver ! Sakın porsuk olmasın ! Berepe k’ala vip’aramitamt’i. Mendap’3’k’edişi Axmetik ma amigdemt’u. (HP-P’eronit) Çocukla konuşuyordum. Baktığımda Ahmet beni alaya alıyordu. Mendap’3’k’edişi golan3’k’ideyi nulunan. (HP-P’eronit) Ben o tarafa baktığımda belli aralıklarla yan yana dizilerek gidiyorlar.


mendaxt’-/ mendaxt- → ulun


menda3’k’en → -3’k’en


mendili i. Mendil. [< Arp.] Sixintite mendili ncğimoms. (FN-Sumla) Sıkıntıdan mendil kırıştırıyor. Mendili cebiz dolodveri ancğimen. (AH-Lome) Mendil cebinde iken kırışıyor. Eminek mendiliz tentena guşums. (AH-Lome) Emine mendilin etrafına oya işliyor. Mendili çkar var-ixmars. Boine çxindi onç’ams. (AH-Borğola) Mendili hiç kullanmıyor. Devamlı burnunu çekiyor. Ayşeşi mendilis monepe gyoçans. (AK-Döngelli) Ayşe’nin mendilinde boncuklar takılıdır. Abdula-çilik mendilis para mulak’irups do şinaxups. (AK-Döngelli) Abdulla’ın eşi mendilin içine para koyarak bağlıyor da öyle saklıyor.


mendra s. Uzak. Ali gza mendra uğun. Moxt’aşa culumcun. (ÇM-Ğvant) Ali’nin yolu uzak. Gelinceye kadar (Ali’ye) akşam oluyor. Hey mendra on. Mendilen-i ? (AŞ-Ok’ordule) Orası uzaktır. Gidilir mi ? Dalavera na-uğun k’oçişen mendra dodgitare. (FN-Ç’anapet) Entrikası olan insandan uzak duracaksın. Dadi mendra soti ulut’aşi pencerepe getragums. (AH-Lome) Yaşlı kadın uzak bir yerlere giderken pencereleri kapatıyor. Cavidi ğnoseri k’oçi ren. Heşşo k’oçepeşen mendra dodgitun. (AH-Lome) Cavit akıllı adamdır. Öyle insanlardan uzak durur. Arabaten mendra ar soti ulut’anşi mu-şeni 3’k’ari ek’obaman ? Var-oxoma3’onen. (AH-Borğola) Arabayla uzak bir yere giderlerken niçin suyu ardından döküyorlar? Anlayamıyorum. Aya eşo megaps : Goişik Lazuri nenas dido x’orops. Mendra gzalepeşen akşaya moxteren. (ÇX-Çxalazeni, ONM) Bu öyle görünüyor : Goişi Lazcayi çok seviyor. Uzak yollardan buraya kadar gelmiş.


mendrale (ÇM ~ FN-Ç’anapet) z. Uzaktan. Mendrale moft’asi nana-şkimi naxveri eyorçale eyemirçay. (ÇM-Ğvant) Uzaktan geldiğimde annem yıkanmış çarşaf (benim için) örtüyor (= seriyor). # Alisari-k’inçina / Mendrale domimçinay. (ÇM-Ğvant, anonim türkü) Kızılgerdan kuşu / Uzaktan bana haber gönderiyor. Hik’u mendrale gzalineri var-moilen. (AŞ-Ok’ordule) O kadar uzaktan yürüyerek gelinmez. Mendrale oropa xazi va-mayen. (AŞ-Ortaalan) Uzaktan sevmek hoşuma gitmiyor. Nanak pederiz nap’irişa gyari uğamt’aşa ogine mendrale gamucoxamz. (FN-Ç’anapet) Annem babama çalıştığı yere yemek götürürken önceden uzaktan sesleniyor. → mendralendo, mendraleşen, mendralen, mendraşen


mendralen (FN) z. Uzaktan. Çku ok’obimxort’atşa k’at’uk-ti mendralen mo3’k’ernan. (FN-Sumla) Biz bir arada (= aynı kaptan ya da aynı sofradan) yemek yerken kedi de uzaktan bizi bakıyor. → mendralendo, mendrale, mendraleşen, mendraşen


mendralendo (PZ) z. Uzaktan. Melenk’ale vulut’işa mendralendo mevo3’eri ç’i mutxa elancas. Mevaxolisi vogni ç’i laç’i ot’u. (PZ-Cigetore) Karşıya giderken uzaktan baktım ki bir şey kenarda yatıyor. Yanaştığımda anladım ki köpek imiş. → mendrale, mendraleşen, mendralen, mendraşen


mendraleşen (PZ)(AH) z. Uzaktan. Çemali mendraleşen mulun. (PZ-Cigetore) Kemal uzaktan geliyor. Metinik t’obaz ank’esi mendraleşen dolon3’ams. (AH-Lome) Metin t’obada oltayı uzaktan salıyor. Pucepe-çkuni kçeoci na-renan şeni mendraleşen k’ai goşionen. (AH-Borğola) İneklerimiz beyazımsı olduklari için uzaktan iyi seçilirler (= görürler). → mendralendo, mendrale, mendralen, mendraşen


mendrapeşa (PZ) z. Uzaklara. Sk’uni haninepes ar mitxa mendrapeşa ulurt’aşa 3’ari ek’obaman. Hi-şeni Ayşe-tik k’oçi-muşis 3’ari ek’obams. (PZ-Cigetore) Bizim buralarda birileri uzaklara giderken ardından su döküyorlar. Onun için Ayşe de kocasının ardından su döküyor. → mendraşa


mendras (PZ) z. Uzakta. Japoniya şk’unda opşa mendras on. (PZ-Cigetore) Japonya bizden çok uzaktadır.


mendraşa (ÇM ~ AŞ)(AK) z. I. (ÇM ~ AŞ) 1. Uzağa. Mendraşa it’aşa oşk’omale na-var-uğun gza ceğurun. (ÇM-Ğvant) Uzağa giderken yiyeceği olmayan yolda ölüyor. A miti mendraşa it’t’aşa 3’ari ek’vobare. Adet’t’i hişo on. (AŞ-Ortaalan) Biri uzağa giderken arkasından su dökeceksin. Adet öyledir. 2. Uzaktan. Hust’ineri manganapeşi nek’nape mendraşa cink’olen. (ÇM-Ğvant) Günümüzdeki arabaların kapıları uzaktan kilitleniyor. (→ mendraşen, mendralendo, mendraleşen, mendrale, mendralen)

II. (AK) Uzağa. Kva dido mendraşa mastolen. (AK-Döngelli) Taşı çok uzağa atabiliyorum. → mendrapeşa


mendraşen (FN)(AK) z. Uzaktan. Hentere mendraşen bere di3’onenan. (FN-Ç’anapet, Sumla) Onlar uzaktan çocuk sanılıyorlar. Mendraşen si var-maçinobu. (AK-Döngelli) Uzaktan seni tanıyamadım. Noğas mendraşen ar k’oçi doviçini. Coxo-muşi var-gumaşinet’u. Ama muk çkimda moxtu do selami momçu. (AK-Döngelli) Çarşıda uzaktan bir adamı tanıdım. Adını hatırlamıyordum. Ama kendisi bana gelip selam verdi. → mendralendo, mendraleşen, mendrale, mendralen


mendrik’oni (AH) i. Bükülen yer. Mesoğoni mendrik’oni k’ala ma3’k’unen. (AH-Lome) Uyluk kemiğim (veya kalça kemiğim) eklem yanında ağrı yapıyor.


mendrik’ums/ mendrik’uy (PZ ~ FN-Ç’anapet), mendrik’oms (FN-Sumla ~ HP-P’eronit), mendrik’ups (HP ~ ÇX) EA har.f. Bir şeyi [aps.] bir ucundan eğiyor ya da büküyor. Bir yöne doğru büküyor. Mturi yat’oni mendrik’uy. (ÇM-Ğvant) Kar ağacı büküyor. Ali mçxu biga mendrik’uy. (ÇM-Ğvant) Ali kalın sopayı büküyor. Şukriz xamişi oxmaru va-uçkin. K’at’a ixmarasen mendrik’oms do naşkume(r)z. (AH-Lome) Şükrü bıçak kullanmayı bilmiyor. Her kullandığında büküp bırakıyor. Xort’umi mendrik’aşi t’k’va3ineri yerişen 3’kari ibzit’ilen. (AH-Lome) Hortumu bükersen patlak yerinden su fışkırıyor.

şsz nindrik’en : Eğilir. Eğilebilir. A na-nindrik’en biga komomçi. (ÇM-Ğvant) Eğlebilen bir değnek ver.

part. mendrik’eri : Eğik. Xasanik, oxori-muşişi avla a m3ika mendrik’eyi ot’u do let’ate dolopşams. (PZ-Cigetore) Hasan, evinin avlusu biraz eğikti de ona toprakla dolgu yapıyor. Osmanişi didi bozos t’rik’epe m3ika mendrik’eri uğun. (FN-Ç’anapet) Osman’ın büyük kızının bacakları biraz bükük.


mendruk’un/ mendrik’un (PZ ~ HP ÇX) Aø hal f. 1. Bir şey [aps.] kendi kendine (güçsüzlüğünden, dirençsizliğinden) eğiliyor ya da bükülüyor. Xasanişi oşk’urişi mşk’vela mturi cedvasi mendruk’un. (PZ-Cigetore) Hasan’ın elma fidanı, kar konduğu zaman bükülüyor. Mturi mtvasi arape mendruk’un. (ÇM-Ğvant) Kar yağınca dallar bükülüyor. Mosa k’ale zade m3xul mo-dolodum. Mendruk’un. (AŞ-Ok’ordule) Armut toplama elemanına fazla armut koyma. Bükülüyor. Ham nteli var-ipelen. Ordo mendruk’un. (AŞ-Ortaalan) Bu tel yaramıyor. Erken bükülüyor. 2. mec. (İnsan) Başkasının sözünü kabul ediyor. Dido inati k’oçi ren. Var-mendruk’un. (HP-P’eronit) Çok inatçı adamdır. Başkasının sözünü kolay kolay kabul etmez. ≠ mondruk’un


menenç’iti i. Menenjit. [< Fra.] Cordanişi 3’ut’eli biç’iz menenç’iti ağodu do uci nanduru (= ndure diyu). (FN-Ç’anapet) Cordan’ın küçük oğlu menenjit oldu ve kulağı sağır oldu.


menevi[1] (PZ ~ ÇM) s. ve i. I. s. Meyilli. Eğimli. Eğik. Yamuk. Xasani-oxorişi avla opşa menevi on. (PZ-Cigetore) Hasan’ın evin ön tarafındaki bahçesi çok meyillidir. → elaninkteri, elankteri; elakteri; meyokta, meyakteri; ilakteri

II. i. Eğim. Alişi otva menevi m3ik’a meçey. Comç’imasen. (ÇM-Ğvant) Ali’nin çatısına eğimi az verdiler. Yağmurda akacak (= damlayacak).


menevi[2] (FN ~ AH-Lome) s. ve i. I. s. Az meyilli. Az eğimli. Avlaşi betoni gelaçxumt’aşa3’k’ari k’olayi idazdeyi m3ika menevi gebobit. (FN-Ç’anapet) Avladaki betonu yıkarken suyun kolay gitmesi için biraz meyilli döktük. Hem yeyi m3ika menevi naşkvi do 3’k’ari muşebura gamilas. (AH-Lome) Orayı biraz meyilli bırak da su kendiliğinden aksın. Balk’oni galendo k’ele menevi t’asen ki 3’k’ari doloxe var-amaxtasen. (AH-Lome) Balkon dışarıya doğru az eğimli olacak ki içeriye su girmesin

II. i. Az eğimli alan. ≠ okti (= orta derecede eğimli alan); menya (= dik eğimli alan)


menevili (AH-Borğola) s. Kavisli. Xop’eşi dokaçale yazumt’aşiK’ai ixmarinasya do m3ika menevili vare. (AH-Borğola) Küreğin sapını yontarkenİyi kullanılsındiye biraz kavisli yapacaksın.


menk’ilums/ menk’ilups (HP ~ ÇX) EA har.f. Bir kısmını kilitliyor. → menk’olums/ menk’oluy


menk’olums/ menk’oluy (PZ ~ AH) EA har.f. Bir kısmını kilitliyor. K’oçepek gza menk’oluman. (AH-Lome) Adamalar yolu kilitliyorlar. → menk’ilums/ menk’ilups


menoçxe (AH) i. Bulaşık suyu. Bozonak menoçxe dobamt’aşi oçvet’elaz jinşen meyoçxiyalams do çku mema3’ap’enan. (AH-Lome) Kız bulaşık suyunu çöplüğe dökerken etrafa saçarak akıtıyor ve bize sıçrıyor.


menoç’ve (FN ~ AH) i. I. Ucu yanık odun. Köseği. Eğsi. Dişka sobaz doloxe k’ayi va-meşudvaşi menoç’vepe gale gamalams. (AH-Lome) Odunu sobanın içine iyice yerleştirmedin mi köseğiler dışarı düşer. → meç’veşi, meç’ve

II. 1. Ucu yanmış ve ucundaki yanan alevi olmayan, sönmüş odun. 2. Izmarit. Tutunişi menoç’vepe mtelli gzaz obğun. (FN-Sumla) Sigara izmaritleri hep yola dökülmüş haldedir. → noç’ve


mensofa (AŞ)(AH) Geleneksel Laz evlerinin kimi odalarında karyola ve divan yerine yatak için kullanılan ahşap sedir. Sedir. [< Arp.] Divan. [< Far.] Berepeşi ari mensofaz dobonciri. Majuraz-ti tude meburçi. (AH-Lome) Çocukların birini mensofada yatırdım. Diğerine de yere yatak serdim. Bere bort’itşi na-golobincirt’it mensofape ha3’i dido var-ixmaren. (AH-Borğola) Çocukken üzerinde yattığımız sedirler şimdi çok fazla kullanılmıyor. → mesofa, memsofa, memsufa; sediri; divani


menteşe i. Menteşe. Musak nek’naz levye dolumers do nek’na menteşez eşat’k’omers. (AH-Lome) Musa kapının altına levye sokarak kapıyı menteşeden çıkartıyor.


mentxeri → nontxay; nontxams; mentxims/ mentxips


mentxims/ mentxips (AH ~ HP ÇX)(AK) EDA/ED harf. [emp.şm.1.tek.ö.3.tüm. memtxim/ memtxip] [part. mentxeri] Dokunuyor. Elini sürüyor. + nontxay; nontxams; + nuntxips. I. EDA har.f. Birine veya bir şeye [dat.] elini [aps.] sürüyor, dokunuyor ya da elini değdiriyor. Berek mç’k’udi var-ezdims. “Dokoru-i ?” ya do xe mentxims. (AH-Lome) Çocuk ekmeği almıyor. “Soğudu mu ?” diye elliyor. Berek ma xe memtxu. (AH-Lome) Çocuk bana elini değdirdi. Nurik na-gebudvi gyarepezZ*ğeri boreya do çkariz xe var-mentxu-doren. (AH-Borğola) Nuri, koyduğum yemeklereTokumdiye hiçbirine el sürmemiş. Berek ar fara xe na-nak’vatu şeni şkurnaten xamiz çkar xe var-mentxims. (AH-Borğola) Çocuk bir defa eli kesildiği için korkudan bıçağa hiç dokunmuyor. Hemuk xe memtxaşi maxit’inen. (AH-Borğola) O bana el dokununca gıdıklanıyorum Beres ar ç’it’a xe memtxaşi axit’onen. (AK-Döngelli) Çocuğa biraz dokunduğum zaman gıdıklanıyor.

II. ED har.f. Birine [dat.] dokunuyor ya da elini değdiriyor. Nana-skanik t’k’obaşa sin mentxips. (*)(AK-Döngelli) Annen gizlice sana dokunuyor. Sin mentxip. (*)(AK-Döngelli) (1) Sana dokunuyorum. (2) Sen (birine) dokunuyorsun. [(*) AK diyalektlerinde /n/ konsonu ile başlayan fiil kökü önünde ikinci şahıs göstergesi g-/k- telaffuz edilmez.] Emus memtxip. (AK-Döngelli) Ona dokunuyorum. Beres mu-şeni mentxip ! (AK-Döngelli) Çocuğa niçin dokunuyorsun ! Sin mentxip do xolo-ti var-gok’u3xur. (AK-Döngelli) Sana dokunuyorum da yine de uyanmıyorsun.

Bu fiil, AK diyalektlerinde, bildirme kipi emperfektif şimdiki zamanda şöyle çekilir.

ergatif öznesi

datif tümleci

man

çkin

si/ sin

tkvan

emusentepes

man


mentxip

mentxipt

memtxip

si/ sin

memtxip

memtxipt


mentxip

emuk

memtxips

memtxipan

mentxips

mentxipan

mentxips

çkin


mentxipt

memtxipt

tkvan

memtxipt


mentxipt

entepek

memtxipan

mentxipan

mentxipan


mentxore (PZ-Apso)(FN-Sumla ~ AH HP ÇX) i. Kusmuk. Bere on3’eliz mentxore-muşite geişkiden. (FN-Sumla) Çocuk beşikte kendi kusmuğu ile boğuluyor (= boğulabiliyor). Mundeneri mentxore ren, va-miçkin. Doxomu-doren. (AH-Lome) Ne zamanki kusmuk olduğunu bilmiyorum. Kurumuş. → nontxore; ontxoreri


mentxozeri (FN) i. Büklüm. Xasanik tok’işi mentxozerişen şkule na-ek’askidasen suleri meç’umz. (FN-Ç’anapet) Hasan ip büklümünden geriye kalan kenevir lifini yakıyor.


mentxozuy[1](ÇM) EA har.f. Son düğümü atıyor. A piçi domiyondri. Memtxozum. (ÇM-Ğvant) Biraz bekle son düğümü atıyorum.


mentxozuy[2](ÇM) Eø har.f. Belirsiz birinin arkasından koşuyor. Koşarak belirsiz birine veya bir şeye yetişiyor. Hini ordoşa igzaley. Hamu ncart’u. Rak’ani p’ri ext’ey mentxozu. (ÇM-Ğvant) Onlar erkenden yola koyuldular. Bu uyuyordu. Tepeye çıkmadan önce yetişti


mentxozuy[3](AŞ-Ortaalan) Eø har.f. Bir insan [erg.] büküyor. Him nak’k’u mentxozuy, si nak’k’u mentxozum, mazirassen. (AŞ-Ortaalan) O ne kadar büküyor, sen ne kadar büküyorsun, göreceğim.


ment’ro3un (FN ~ ÇX) Aø har.f. Toprak [aps.] kopuyor. Heyelân oluyor. Hamserei mç’imaz noğai gzalepe mtel ment’ro3u-doren. (FN-Sumla) Bu geceki yağmurda tüm çarşı yollarında heyelân olmuş. Si na-vi duvari ment’ro3asen. (FN-Sumla) Senin yaptığın duvar bir gün yıkılacak, heyelân olacak. Samsonişen hakole gza ment’ro3u-doren. Musa otoposite mulut’u do Samsonis elikaçu. (AH-Lome) Samsun’dan bu tarafta yolda heyelân olmuş. Musa otobüsle geliyordu. Samsun’da mecburen kaldı. → mvaşk’ven; nt’ro3’un, nt’rosun, nt’ro3un, t’ro3un; + mont’ro3un; meyant’ro3un; caşk’ven; dolvaşk’ven; gelant’ro3un


menya (AH-Lome) i. Rampa. Dik eğimli alan. Jimok’ani ont’ules xerk’işi jinşen menya şakis na-eşaz*in ap’uskali ma kodomidvit. (AH-Lome) Evin arkasındaki tarlada harkın üstünden rampaya kadar arada kalan kısmı bana ayırın. Geduzas xarga na-ren dişka Omerişi ren. Menyaz na-nosvarun dişkape çkimi ren. (AH-Lome) Düzlükte istif edilmiş odunlar Ömer’indir. Rampa da dizili odunlar benimdir. İxi baraşi lazut’epe menyaz gelipinen. (AH-Lome) Rüzgâr esince mısırlar rampadan aşağı yatıyor. Na-ç’k’orum tipi menyaz mot-nupinam. İxi elabaraşı mtelli 3’alendo meyixven. (AH-Lome) Biçtiğin otları yamaç yerlere serme. Rüzgâr esince hep aşağıya doğru yayılıyor. → emptina; okti


menzgipums/ menzgipuy (PZ ~ AŞ) EA har.f. Sıvi bir şeyin [aps.] dökülmesini engelliyor. Su kaçıran bir yeri [aps.] akmaması için tıkıyor. Tapalıyor. Duman vs’nin [aps.] yolunu kapatıyor. Ali ! 3’ari xortumi t’va3u. Him menzgipuy. Seri moxtasen. (AŞ-Ok’ordule) Ali ! Su hortumu patladı. Onu (yama amaçlı) tıkasın. Gece gelecek.

+ nunzgipams/ nunzgipay ED/EDH har.f. [Bu fiil, menzgipums/ menzgipuy fiili ile eşanlamlıdır.] (Sıvı, duman vs’nin) yolunu kapatıyor. Tapalıyor. a. ED har.f. M3’ora mo-nunzgipam. (ÇM-Ğvant) Bacayı (= duman yolunu) tıkama. K’urna nunzgipay. (ÇM-Ğvant) Musluğu tıkıyor. Firidaşe dido ini mulun. Nunzgipi. (AŞ-Ortaalan) Delikten çok soğuk geliyor. Tıka. b. EDH har.f. Onçaxule 3’ip’a mevunzgipi. (AŞ-Ok’ordule) Yayığın tıpasını sokup sıkıştırdım.


menz*gipums (FN), menz*gipoms (AH), menz*gipups (FN ~ ÇX) EA har.f. [perf.1.tek. memz*gipi] 1. Sıvi bir şeyin [aps.] dökülmesini engelliyor. Su kaçıran bir yeri [aps.] akmaması için tıkıyor. Tapalıyor. Duman vs’nin [aps.] yolunu kapatıyor. Baba P’olişa it’aşa oxorişa na-mulun 3’k’arişi purengi menz*gipums. (FN-Ç’anapet) Babam İstanbul’a giderken eve gelen su borusunu tıkıyor. 3’k’ariş k’urna k’urk’ate menz*gipums. (FN-Sumla) Suyun kurnasını mısır çörtüğü ile tıkıyor. Cumadik axiriz mç’aci na-amulun ğormape menz*gipoms. (AH-Lome) Amaca(m) ahıra sineğin girdiği delikleri tıkıyor. Oxoriz na-gyomç’ims ğorma kart’alite menz*gipu. (AH-Borğola) Yağmur suyunun eve damladığı deliği kâğıtla tıkadı. 2. (FN-Sumla)(Bir geçidi) kapatıyor. Cemalik kyoliş gza ğoberite menz*gipums. (FN-Sumla) Cemal köylünün yolunu çitle kapatıyor.

f.-i. menz*gipu : Tıkama. Pederik purengi menz*gipu şeni biga goazumz do omç’ipanamz. (FN-Ç’anapet) Babam su borusunu tıkamak için sopayi yontup inceltiyor.

part. menz*giperi : Sıvı veya gazın geçmesini engelleyerek. Sıvı veya gazın geçmesi engellenmiş. Tıkalı. Handğa karmat’eşe bidi do menz*giperi lulas 3xik’epe kogamabiği. (AH-Borğola) Bugün değirmene gittim de tıkalı aparattan çalı çırpıları çıkarttım.

+ nunz*gipams/ nunz*gipaps EDA har.f. [Bu fiil, menz*gipums/ menz*gipoms/ menz*gipups fiili ile eşanlamlıdır.] Tıkıyor. Bageniş ğormapez mbela mebunz*gipi. (AH-Lome) Kulübenin deliklerine bez tıkadım. 3’uk’ali gamixu-doren. 3’k’ari dobams. Luk’una mebunz*gipi. Daçxuriz mot-yodgam. (AH-Lome) Kazan delinmiş. Su akıtıyor. Bal mumuyla tıkadım. Ateşe koyma.


men3xuli (ÇM) i. Eklem. Xe-men3xuli. (ÇM-Ğvant) Bilek. K’uçxe-men3xuli. (ÇM-Ğvant) Ayak bileği. Andğa men3xulepe ma3’unen. (ÇM-Ğvant) Bugün eklemlerim ağırıyorM3xulişa colu. Men3xuli gamvolu. (ÇM-Ğvant) Armut ağacından düştü. Eklem yerinden çıktı. Xe-men3xuli mit’roxun. (ÇM-Ğvant) Elimin ek yeri ağırıyor. Bena-şk’imi k’at’a limci dulyaşa moxt’asiMen3xulepe maç’venit’uy. Majurani ndğa xolo-ti dulyaşa ulun. (ÇM-Ğvant) Ninem her akşam işten gelinceEklemlerim ağırıyordiye söyleniyor. Ertesi gün yine işe gidiyor. → eklemi


meo- → meyo-/ meo-


meoçama → meyoçama/ meoçama


meona (FN ~ HP) i. ve s.-z. I. i. Arkası. Devamı. Ont’uleşi meonaz oxori-çkuni mulun. (AH-Lome) Tarlanın arkasında (devamında) bizim ev gelir.

II. s.-z. a. s. Arka arkaya sıralı. Didişen ç’ut’aşe meona ren steyi psvarat. (AH-Lome) Büyükten küçüğe sıralıymış gibi dizelim. P’eronitis meona oxorepe goladgin. (HP-P’eronit) P’eronit köyünde arka arkaya evler kurulmuştur. b. z. Arka arkaya. Art arda. Xocik meona mğoru. (FN-Sumla) Öküz arka arkaya bağırdı. Hek’o mamşkorinuşi lo3a, m3’utxe, na-ren mteli gyari meona opç’k’omi. (AH-Borğola) O kadar açıkınca tatlı, tuzlu, var olan bütün yemeği arka arkaya yedim. → meoneriII/ meyoneriII


meoneri/ meoneyi/ meyoneri (FN ~ AH) i. ve z. I. i. Devamında olan. Aşez bozo avu. Meoneri-muşi biç’i ren. (FN-Sumla) Ayşe’nin kızı oldu. Devamında olan mutlaka erkektir. Didi-çkuni Emine ren. Hemuşi meoneyi ma bore. (AH-Lome) Büyüğümüz Emine’dir. Devamında ben varım. Çku sumi-ti artikatişi meoneyi boret. (AH-Lome) Biz üçümüz de sıralıyız. Birbirimizin devamıyız. Xuseniz jur bozo bere uyonut’u. Hemtepeşi meoneri ar biç’i bere davu. (AH-Borğola) Hüseyin’in iki kızı vardı. Onların devamında bir erkek çocuğu oldu.

II. z. Art arda. Sıralı. Sırası ile. Kçe kotumek sum ndğaz meyoneyi skums. Maotxani ndğa goşint’alams. Ok’açxe sum ndğa çkva skums. Xolo matxani goşint’alams do heşşote nooms. (AH-Lome) Beyaz tavuk üç gün sıralı yumurtluyor. Dördüncü günü atlıyor. Sonra üç gün daha yumurtlayıp dördüncü günü yine atlıyor ve öylece devam ediyor. → meonaII


meoruy/ meorums → meyoruy/ meyorums


mepineri → nupinams/ nupinay


mepşeri → napşen


meputxun (AŞ ~ ÇX) Aø har.f. (Kuş) daldan havalanıyor.


mera (PZ-Cigetore) i. Yüksek yerlerde yazın evcil hayvanların otlatıldığı yer. Doğanik pucepe meraşa omcvinuşa upinams. (PZ-Cigetore) Doğan inekleri meraya otlatmaya götürüyor. → merzeIII


meraği i. Merak. [< Arp.] Kaygı. Tasa. MaÇabe so on ?” meraği var-maen. (AŞ-Ok’ordule) BenKâbe nerede ?” diye merak etmiyorum. Rifeti dido muk’elidi ren. Osinaputen k’oçiz derdi do merakı goç’k’ondinapamz. (FN-Ç’anapet) Rıfat cok esprilidir. Sohbetiyle insana dert ve merakı unutturuyor.


merak’li (ÇM) s.-z. Tasalanmış halde. Efkârlı. # Pujepe dolovupini Arak’li / Ç’indrağepe ran3’uy xolo merak’li. (ÇM-Ğvant) İnekleri Arak’liya doğru sürdüm / Çıngıraklar çıngırdıyor efkârlı.


merant’u (HP) i. Gıpta. İmrenme.


merçala (PZ) i. Omuza vs serilen koruyucu şey. Ayşek yuk’i torut’aşaMot-cemandaşk’asdeyi mxucis merçala meşk’irçams. (PZ-Cigetore) Ayşe yük taşırkenEzilmesindiye omuzuna paçavra kendi içine doğru seriyor.


merçale (ÇM) i. I. Evcil hayvanların altına serilen koruyucu şey. Ayşeşi merçale-pavrepe mandre elvot’ambun. (ÇM-Ğvant) Ayşe’nin ineklerin altına serdiği ağaç yaprakları ahırın kenarına yığılmış haldedir. → dorçaleIII-2

II. İnsan bir yük taşırken sırtına konulan koruyucu. Ayşe k’ap’ulate dişk’a torumt’aşa merçale meşk’irçay. (ÇM-Ğvant) Ayşe sırtı ile odun taşırken sırt-koruyucu koyuyor.


merdeveni (AH), merduveni (AK) i. Taşınamaz sabit merdiven. Hek’o uoxo3’onu ar k’oçi ren ki merdeveniz gyulut’aşi k’uçxe dontxams do gyulun. (AH-Lome) O kadar anlayışsız bir adamdır ki merdivenden inerken ayaklarını vurarak iniyor. Ali doloxe var-amulun. Merdeveniz go3’axen. (AH-Lome) Ali içeri girmiyor. Merdivenin önünde oturuyor. Memet’i ndğora-şkule merdeveniz geladgin. Mi çumers ? (AH-Lome) Mehmet deminden beri merdivende dikili duruyor. Kimi bekliyor ? Hulyak oxorişi merduveni gilakosups. (AK-Döngelli) Hülya evin merdivenini aşağı doğru süpürüyor.


meremt’isuzi s. Merhametsiz. [< Arp. + Tür.] Acımasız. Katı yürekli. Muteberi dido meremt’isuzi ar oxorca ren. Komoci-muşik na-aseren mutu var-uşinams. (FN-Ç’anapet) Muteber çok merhametsiz bir kadındır. Kocasının yaptığı hiçbir şeyi ciddiye almıyor.


mergya (FN ~ AH HP ÇX) i. [çoğ. mergyape] Maydanoz. (*) Aynurik kapçaz mergya guç’k’orams. (FN-Sumla) Aynur hamsiye maydanoz doğruyor. Aynur hamsinin etrafına maydanoz doğruyor. Aşek kapça-mç’k’udiz msut’ulya do mergya goç’k’orams. (AH-Lome) Ayşe hamsili ekmeğe pazı ve maydanoz doğruyor. Nanak xomula xaci digubuşen doniNostoni meçazya do xomula mergya ek’ut’k’oçams. (AH-Lome) Annem kuru fasulye piştikten sonraTat versindiye kuru maydanoz atıyor.Saxaniz mergya geç’k’orums. (AH-Borğola) Sahana maydanoz doğruyor. Ruk’iyek getasulez p’eci na-çans mergya otitxanams. (AH-Borğola) Rukiye bahçedeki sık olan maydanozları seyreltiyor. Doğanik mergya xamite dido fara ok’oç’k’orumz do omç’ipanams. (AH-Borğola) Doğan maydanozu bıçakla çok kere ortadan biçip inceltiyor. Getasules na-dorgasen mergya şeni let’a bergite gokankums. (AH-Borğola) Sebzeliğe dikeceği maydanoz için toprağı kazmayla havalandırıyor. → meroca [(*) Bazı yayınlarda yapılan iddianın tersine, bu kelime “sebze” anlamında kullanılmaz.]


mergyalepuna (AH-Borğola) i. Maydanoz bahçesi. Babak mergyalepunaz lu goşurgams. (AH-Borğola) Babam maydanoz bahçesinin arasına lahana dikiyor.


mermi i. Mermi. Mermi kva mat’asi elast’un. Ar soti mendulun. (AŞ-Ok’ordule) Mermi taşa çarpınca sıyırıp kayıyor. Bir tarafa gidiyor. → k’uşumi, k’urşumi, k’urşuni


meroca (PZ-Cigetore)(AŞ) i. [çoğ. merocape] Maydanoz. Ham meroca mutfaği kododvi. (AŞ-Ok’ordule) Bu maydanozu mutfağa koy. → mergya


merterize (PZ) i. (Evin) saçağı. Oxorişi merterizepe dok3es. Ar avara ndğas ke3’evuç’adat. (PZ-Cigetore) Evin saçakları çürüdü. Bir boş zamanda alttan yukarı çakalım.


merze (PZ ~ FN-Ç’anapet) i. I. (PZ) Yerleşim bölgesinden uzak tek katlı tek odalı barınak. Doğanis Vasilitis jur k’ore3xala merze uğun. (PZ-Cigetore) Vasilitide (*) Doğan’ın iki adet tek katlı tek odalı barnağı var. [(*) Vasiliti = Yerleşim bölgesinden uzak en yüksekte olan semte verilen yer adı.] → pa3xa[1]-I

II. (ÇM) Kışlak olarak konaklanan yerlerin dışındaki ikincil oturma yerleri ve tarım işlerinin yapıldığı yerlerin genel adı. [Ğvant köyünün merze’sinde eskiden sırf ilkbahardan kış mevsimine kadar kalınıyordu; şimdi kış yaz oturuluyor. Artık bir semt adı olmuş durumdadır. S.Y.] Merzeşa vulur. (ÇM-Ğvant) Merzeye gidiyorum.

III. (AŞ ~ FN-Ç’anapet) Yüksek yerlerinde yazın evcil hayvanların otlatıldığı bölge. K’oçi pucepe merzeşşa uçuy. (AŞ-Ortaalan) Adam sığırları merzeye götürüyor. Babak merzeşi bageni dolobğasen do heko ar oxori gedgasen. (FN-Ç’anapet) Babam merzedaki kulübeyi yıkıp oraya bir ev kuracak. → mera


mer3’i[1] (PZ ~ ÇM) i. Kabak, hıyar vs’nin sarmaşıcı dal. Xasanik k’ast’aneşi mer3’i xendeğis eyoşk’ums. (PZ-Cigetore) Hasan kabağın asmasını hendeğe çıkarıyor. Ali ore mer3’epe otvaşa eyoşk’uy. (ÇM-Ğvant) Ali kabağın sarmaşıcı dallarını çatıya doğru yönlendiriyor. Mer3’i gunzanoba va-3adar. Na-niçanuşi didoba 3adar. (ÇM-Ğvant) Sarmaşıcı dalın uzunluğuna değil, verdiği ürünün büyüklüğüne bakacaksın. Mer3’i juroni ore meçaner-on. (ÇM-Ğvant) Beyaz kabak dalında çift kabak var. Ali şuk’a-mer3’işi şuk’a toli kocedu. (ÇM-Ğvant) Ali salatalığın sarmaşıcı dalındaki salatalığa göz koydu. Ore-mer3’i, ore imordaşa imorda cindra3’en. (ÇM-Ğvant) Kabak (bitkisinin) gövdesi, kabak (meyvesi) büyüdükçe eğiliyor. Ali avla-3’oderi-arinepe mp’alupe meşk’vombaray. Ore-mer3’epe nupinasen. (ÇM-Ğvant) Ali avlunun duvarındaki aralıklara ağaç saplamaları saplıyor. Kabak asmalarını yönlendirip sarmalayacak. → damari[2]; k’ant’ari/ k’ant’a(y)i (FN ~ ÇX)


mer3’i[2] (FN ~ HP) i. Meyve ve sebzelerin sapı.


mesamadu → nisamadams


mesele (ÇM) i. Masal. [< Arp.] Hikâye. [< Arp.] Efsane. [< Far.] Öykü. Ali berepe mesele umeselay. (ÇM-Ğvant) Ali çocuklara hikâye anlatıyor. # Aya mi3’vi meseli / Hey dvantxi, hey moyseli. (ÇM-Ğvant, tekerleme) Haydi bir öykü anlat / Orda düş, orda kalk. → zit’eri; meseli; p’aramitiII


meseli (PZ)(AŞ ~ ÇX) Masal. [< Arp.] Hikâye. [< Arp.] Efsane. [< Far.] Öykü. Çağet’i va-miğun ç’i ma si meseli ginç’ara. (PZ-Cigetore) Kâğıdım yok ki benim sana bir masal yazmam imkânsız [= kelimesi kelimesine : ben sana bir masal yazayım]. Amseri Xasanişi oxoris vot’i. Hik’u ognapa imeselu ç’i meseli omeselus ora var-dusk’udu. (PZ-Cigetore) Bu gece Hasan’ın evindeydim. O kadar bilmece anlattı ki masal anlatmaya zamanı kalmadı. P’ap’ulik k’at’a lumcis berepez meseli usinapams. (FN-Ç’anapet) Dede her akşam çocuklara masal anlatıyor. Berek meseli ik’itxomt’aşi na-ik’itxu yerepeşi tude e3’uğarams. (AH-Lome) Çocuk masal okurken okuduğu yerlerin altını çiziyor. → zit’eri; mesele; p’aramitiII


meserya (ÇM) z. Sırayla. Ali dişk’alepe nisvaray. Meserya şk’orasen. (ÇM-Ğvant) Ali odunları kendi kullanımına göre diziyor. Sırayla kesecek. Ali otva na-turgumanpe let’a-k’avarepe meserya nunç’ay. (ÇM-Ğvant) Ali örtü (= çatı) örtenlere kiremitleri sırayla veriyor. → mesirya


mesimaderi → nisimadams/ nisimaday


mesirya (PZ-Apso) z. Sırayla. → meserya


meskirun (HP ~ ÇX)(AK) Aø har.f. I. 1. Musluk suyu gibi kapalı yerden akan sıvı [aps.] kesiliyor ya da akmıyor. Oxori-çkimis 3’k’ari ondğerişa vixmar. Ondğeri şkule meskirun. (AK-Döngelli) Evimde suyu öğlene kadar kullanıyorum. Öğleden sonra kesiliyor. 2. Dere suyu [aps.] kuruyup kesiliyor. Yazi moxtaşi ğalişi 3’k’ari xomeskirun. (AK-Döngelli) Yaz gelince dere kuruyor. → mesk’urunI, meskurunI; ++ geskirun

II.1. Ateş [aps.] sönüyor. Soba vogzi. Ama dişka xodiliç’uşi kameskiru. (AK-Döngelli) Sobayı yaktım. Ama Odun yanıp bitince söndü. 2. Işık [aps.] sönüyor. Elektrik [aps.] kesiliyor. Elektriği meskiraşi luk’unaten dopxedu(r)t. (AK-Döngelli) Elektrik keslidiğinde mum ışığı ile oturuyoruz. Luk’unas mevubaraşi meskirun. (AK-Döngelli) Muma üflediğimde sönüyor. → mesk’urunIV; meskurunIII; mexosk’un, mxrosk’un


meskurineri → noskurinams


meskurun (FN ~ HP-P’eronit) Aø har.f. I. Musluk suyu gibi kapalı yerden akan sıvı kesiliyor ya da akmıyor. 3’k’ari meskuru. (FN) Su kesildi. Su akmıyor. → mesk’urunI, meskirunI

II. Sağım hayvanının [aps.] sütü kesiliyor. Puci meskuru. (HP-P’eronit) İneğin sütü kesildi. İnek süt vermiyor. → mesk’urunII, meskirunII; nisk’urun, niskirun

III. 1. Ateş [aps.] sönüyor. Na-meskurun daçxuri notete gamigzen. (FN-Sumla) Sönen ateşi çıra ile yeniden canlandırır. Skiri, daçxuri meskuru, ala maxva koren. Dişka yodvi do advaz. (AH-Lome) Yavrum, ateş söndü, ama közü var. Üzerine odun koy da tutuşsun. Soba meskurun. (AH-Lome) Soba sönüyor. K’oçiz elak’idu-doren. Ari var-meskuraşa majuraz ek’un3’ams. (AH-Lome) Adam delirmiş. Biri sönmeden ardından diğerini tutuşturuyor. Daçxuri meskuru. K’uk’ari ezdi do a konuçxat’i. (AH-Lome) Ateş sönüverdi. Demir çengeli alıp ateşi bir karıştırıver. Seriz bincirt’işi maxvas mt’eyi komobotvi. Sabaxtan ebiselisi xolo maxva kort’u. Var-meskure(r)et’u. (HP-P’eronit) Gece yatarken koru kül ile örttüm. Sabahleyin kalktığımda yine kor vardı. Sönmemişti. 2. Işık [aps.] sönüyor. Kyona meskuruyiz nanak kirp’it’i gelançaxu do nuk’laz nudvinu. (FN-Ç’anapet) Isık sönünce annem kibriti çakarak mumu yaktı. Te meskurun. (AH-Lome) Işık sönüyor. Lamba meskurun. (AH-Lome) Lamba sönüyor. Lambak farfalums. Nek’na genk’olit. Te meskurasen. (AH-Borğola) Lambanın ışığı dalgalanıyor. Kapıyı kapatın. Işığı sönecek. → mesk’urunIV; meskirunII; mexosk’un, mexrosk’un; + noskurinams


mesk’urun (PZ ~ AŞ) Aø har.f. I. (PZ ~ AŞ) Pınar suyu, musluk suyu gibi kapalı yerden çıkıp akan sıvı [aps.] kesiliyor ya da akmıyor. 3’ari mesk’uru. (PZ ~ AŞ) Su kesildi. Akmıyor. Mapxalapete 3’arepe mesk’uru. (ÇM-Ğvant) Sıcaklardan sular (pınarlarda) kurudu. Kesildi. → meskurunI, meskirunI; + nosk’urinams/ nosk’urinay

II. (PZ ~ AŞ) Sağım hayvanının [aps.] sütü kesiliyor. Puci mesk’uru. (PZ)(AŞ) İnek süt vermiyor. (= İneğin sütü kesildi.) → meskurunII, meskirunII

III. (PZ-Cigetore) Yağış [aps.] kesiliyor (= diniyor). Mç’ima mesk’uru. (PZ-Cigetore) Yağmur dindi (= kesildi). → gen3un, gen3ums; gon3un, gon3ums; golan3un, golan3ums; goliğamsII; get’roxunII

IV. (AŞ-Ortaalan) Ateş ya da ışık [aps.] sönüyor. Daçxuri k’uk’arite ndğvari. Moy-mesk’ururt’ay. (AŞ-Ortaalan) Ateşi çengelli demirle karıştır. Sönmesin. → mexosk’un; mexrosk’un; meskurunIII; meskirunII


mesofa (PZ ~ AŞ) i. Sedir. [< Arp.] Kanepe. [< Fra.] Divan. [< Far.] Geleneksel Laz evlerinin kimi odalarında karyola ve divan yerine yatak için kullanılan ahşap sedir. Xasanik mesofas k’uli goyodgams. (PZ-Cigetore) Hasan divanın üstüne sandalyeyi koyuyor. Xasani oxorişa moxt’as var-moxt’as mesofas gonindven. (PZ-Cigetore) Hasan eve gelir gelmez kanepeye uzanıyor. Xasanis dvanç’inasi mesofas kogolicinen. (PZ-Cigetore) Hasan yorulduğu zaman divana yanlamasına uzanıyor. Oxorişa nç’ineri moxt’u. Dolokunaşepete mesofa muç’o elijinu dvajinu. (ÇM-Ğvant) Eve yorgun geldi. Giysileri ile birlikte sedire uzandı. Uykuya daldı. # Mesofa kocelapxer / Mevo3’er palurepe / Palurepe iğasen / Usvaroni derdepe. (ÇM-Ğvant, atma türkü) Kanepede oturdum / Ateşin parıltılarını seyrediyorum / Parıltılar alıp götürecek / çözülemeyen sorunları. Mesofa kopxer. (AŞ-Ok’ordule) Sedirde oturuyorum. Mesofa aşk’va oragadoni diyu. Var-dixunen. (AŞ-Ok’ordule) Sedir artık kırılmaklık oldu. Oturulmuyor. Ar k’ale mesofa celamcar. Ar k’ale mç’imaşi nena biyucam. (AŞ-Ortaalan) Bir taraftan kanapede uzandım (= uzanmış haldeyim). Bir taraftan yağmurun sesini dinliyorum. → sediri; memsofa, mensofa, memsufa; divani


mesoğoni (FN ~ AH HP) i. Uyluk ve/veya kalça. [Kalça eklemini de ifade eder.] K’uçxes pupuli ivayiz mesoğoniz elidven. (FN-Sumla) Ayakta çıban olunca kalça ekleminde şişlik olur. Mesoğoniz na-emixtu pupulik toli dovu-doren. Txomburi gamulun. (AH-Lome) Kalçamda çıkan çıban göz oluşturmuş (= göz yapmış). İltihap geliyor. Mesoğoni mendrik’oni k’ala ma3’k’unen. (AH-Lome) Uyluk kemiğim (veya kalça kemiğim) eklem yanında ağrı yapıyor. Kçini oxorcak, gyantxu do mesoğoni nit’axu. (AH-Borğola) Yaşlı kadın düştü de kalçasını kırdı. Mesoğoniz ar didi beni gemoxen. (AH-Borğola) Kalçamda büyük bir ben (yüzeye işlemiş olarak) var.[kalça] t’ut’uli[1]-II-2


mestun (FN ~ AH) Aø har.f. I. (FN) Kayıyor. Naylaşi mskala monk’a yukiten eit’aşa let’az geilamz do mestun. (FN-Ç’anapet) Serenderin merdiveni ağır yükle çıkarken toprağa batıp kayıyor. → nustun

II. (FN ~ AH) 1. Bağlanmış ip [aps.] sıyrılıyor. Çakılmış çivi [aps.] sıyrılıp kopuyor. Ok’an3’uonişi tok’i k’ap’et’i var-genk’orayiz ordoşen mestun. (FN-Ç’anapet) Salıncağın ipini kuvvetli bağlamayınca erken sıyrılıyor. Na-gebudvi yeriz tok’ik var-okaçams. Yuki yacinaşi mestun. (AH-Lome) Bağladığım yerde ip tutmuyor. Yük binince sıyrılıyor. O3’udeşi pi3ari dok3u-doren. Na-meboç’k’adam k’arfik var-okaçamz do mestun. (AH-Lome) Rafların tahtası çürümüş. Çaktığım çivi tutmuyor ve sıyrılıp kopuyor. Nazimiye ! O3’udes dido monk’a mutu mot-yodumer ! Jur k’arfi geçameri ren. Mestun do gegat’en. (AH-Borğola) Nazmiye ! Ahşap rafa çok ağır bir şey koyma ! İki çivi ile tutturulmuştur. Yerinden sıyrılıp da (= koparıp, açılıp) senin üzerine düşer. → nustun. 2. Bağlanmış hat [aps.] kopuyor. İnternetis var-nik’orinen. Hattis a problemi ren. Hatti mestun. (AH-Lome) İnternet’e bağlanılmıyor. Hatta bir problem var. Hat kopuyor.


mest’eresaruy/ mest’eresayuy (ÇM) EA har.f. Düzenle yerleştiriyor. Ayşe andğa na-moğu dişk’alepe mest’eresayuy. (ÇM-Ğvant) Ayşe bugün getirdiği odunları düzenle yerleştiriyor. → st’eresaruy; st’uresauy, st’uressaay; nost’uresaay; + nist’eresaray

+ nust’eresaray EDA har.f. Birine ait [dat.] bir şeyi [aps.] düzenle yerleştiriyor. Ayşe berepe dolokunaşepe nust’eresaray. (ÇM-Ğvant) Ayşe çocukların giysilerini düzenleyip yerleştiriyor.


-mest’uri (ÇM), -mesturi (FN) [isim arkasına eklenip isim türeten yapım eki] 1. Bir şeyin son bulduğu yer. K’armaxa 3’k’ai-mesturi şakiz elulun. (FN-Sumla) Alabalık suyun sonuna kadar çıkar. 2. Bir zaman diliminin sonu. Tuta-mest’uri on. Tuta-ti aşk’va var-pranduy. (ÇM-Ğvant) Ay sonudur. Ay da artık parlamıyor. Ar t’uvra mkveri tuta-mesturişa einç’en. (FN-Sumla) Bir çuval un ay sonuna kadar yetiyor. Tena 3’ana-mesturiz dibadu. (FN-Sumla) Tena yıl sonunda doğdu.


mest’un → nust’un, nust’vams/ nust’vay


mesveri → nusums/ nusuy, nusumels, nusumers, nusumars


meşa- (FN ~ HP) fb. [vuayel önünde meş-] [ba-/ va-, bi-/ vi-, bo-/ vo-, bu-/ vu-, ma-, ga-, mi-, gi-, mo-, go önünde meşe-] “Yanlamasına derinliği olan kapalı mekânın içine” (Ör. meşulun vs) → meşk’a-, mişa-


meşabğen (FN ~ HP) D.Dir e.f. İçin için kızıyor. İçerliyor. Giderek kızıyor. Kinliyor. Xuseni Osmanis dido noçkins. Osmanik isap’rams. Ala dido-ti meşabğen. (AH-Lome) Hüseyin Osman’a çok takılıyor. Osman sabrediyor. Ama çok da sinirleniyor. Amedişe dido meşemabğen. (AH-Borğola) Ahmet’e içerliyorum. İsmailik na-tku nenape mebisimadaşi tamo tamo meşemabğen. (HP-P’eronit) İsmail’in söylediklerini düşündüğünde yavaş yavaş sinirleniyorum.


meşadgams/ meşadgaps (FN ~ HP) EAL har.f. Yanlamasına derin mekânın içine dik duracak şekilde koyuyor. Nanak na-şolu dik’a-mkverişi zimari froxtayiz furuniz meşabdgare. (FN-Ç’anapet) Annemin yoğurduğu buğday un hamuru kabarınca fırına koyacağım. Mç’k’udi mugvala t’epsite furuniz meşadgi. (AH-Lome) Ekmeği yuvarlak tepside fırına koy. → meşk’adgams/ meşk’adgay, mişadgaps


meşadgin (FN ~ HP) AL hal f. Yanlamasına derin mekânın içinde dik duruyor. Oncumale o3’udes tude ğociz meşadgin. (AH-Lome) Tuzluk rafın altında köşede duruyor. → meşk’adgun, mişadgin


meşadums/ meşadumers (FN), meşadumels (FN-Sumla), meşadumers (AH ~ HP) EAL har.f. Yanlamasına derin kapalı mekânın içine [lok.] yatay koyuyor. Nanak şeyepe naxumt’aşa gamanktumz do heşote makinaz meşadumerz. (FN-Ç’anapet) Annem eşyaları yıkarken (eşyaların) içini dışına çevirip o şekilde makineye (= çamaşır makinesine) koyuyor. Ç’ubriş ncalepe naylaş tude meşadumels. (FN-Sumla) Kestane ağaçlarını serenderin altına istif ediyor. Ndğaleri na-moz*in ma3’k’indi seri kasaz meşadumers. (AH-Borğola) Gündüz giyindiği yüzüğü gece para kasasına koyuyor. Ramizik axiris dişka meşadumers. (HP-P’eronit) Ramiz ahıra odun koyuyor. → meşk’adums/ meşk’aduy; mişadumers, mişadvars

+ meşudumers/ meiudumels/ mişudvars EDA har.f. Yanlamasına derin kapalı mekânın içine [dat.] yatay koyuyor. Dişka daçxuriz meşudumers. (FN-Ç’anapet) Odun ateşe veriyor. Ncalepe meşadumels do jur ncaşi ara-muşiz kvalepe meşudumels. (FN-Sumla) Ağaçları bir mekânın içine koyup iki ağacın arasına da taşları koyuyor. Dişka sobaz doloxe k’ayi va-meşudvaşi menoç’vepe gale gamalams. (AH-Lome) Odunu sobanın içine iyice yerleştirmedin mi köseğiler dışarı düşer. Oxorcak beres mundis fit’ili meşudumers. (HP-P’eronit) Kadın çocuğun anusuna fitili koyuyor.


meşağeri-moşağeri/ meşağer-moşağeri (FN) s. [part. < meşiğams ve moşiğams] I. (FN-Ç’anapet) Dalavereci. Üçkâğıtçı. Yak’up’işi 3’ut’eli biç’i dido meşağer-moşağeri k’oçi ren. (FN-Ç’anapet) Yakub’un küçük oğlu çok dalavereci bir adamdır. xit’ip’iyozi; ç’axraci; dubaraciII; uci-mek’vateri

II. (FN-Sumla) Karışık. Meşağeri-moşağeri dulyape uğunan. (FN-Sumla) Karışık işleri var.


meşakunale (AH) i. İç giyim. İç çamaşırı. Kçe meşakunalez lebi dolakten. (AH-Lome) Beyaz iç giyime kir nüfuz ediyor. Femiz dido upi geçu-doren. Meşakunale moşi3’k’ams. (AH-Lome) Fehmi çok terlemiş. İç çamaşırını çıkarıyor. fanela; fit’ik’ozi, filt’ik’ozi; eşk’akuna, eşk’akunaşe; ≠ meşk’akunaşe


meşaputxun (FN ~ HP) AL har.f. (Kuş) Yanlamasına derin kapalı mekânın içine uçup giriyor. → meşk’ajun/ meşk’acun, meşk’aputxun, mişaputxun


meşaşinaxams (FN-Ç’anapet), meşaşinaxums/ meşaşinaxups (FN-Sumla ~ HP) EAL har.f. Bir şeyi [aps.] yanlamasına derin bir yere [lok.] saklıyor. P’ap’ulik Mayisiz na-eç’opu çayişi genç’areyi onciraleşi tudele meşaşinaxamz. (FN-Ç’anapet) Dedem Mayıs ayında aldığı çay parasını yatağın altında saklıyor. Cavidik xami do livoyi tipis meşaşinaxums. (AH-Lome) Cavit bıçak ve tabancayı otların içinde saklıyor. Na-z*irasen ir şeyi oncires meşaşinaxums. (AH-Borğola) Bulduğu her şeyi yatağının içinde saklıyor. → meşk’aşinaxums/ meşk’aşinaxuy, mişaşinaxups


meşat’k’obun (FN ~ HP) AL har.f. Yanlamasına derin kapalı mekânın içine saklanıyor. Cumadik ont’ulez meşat’k’obun do ntxiriş ok’orobuşe na-moxtasen berepe meç’opums. (AH-Lome) Amca tarlanın içine saklanıp fındık toplamaya gelen çocukları süçüstü yakalıyor. → meşk’at’obun; mişat’k’obun


meşat’k’oçams/ meşat’k’oçaps (AH ~ HP) EAL har.f. Yanlamasına derin kapalı mekânın içine atıyor. Mtugişi ğormaz na-meşap’t’k’oçi mç’ipe kvalepe mtugik ğormaşen gamaxtimu şeni gale moşat’k’omers. (AH-Borğola) Fare deliğinin içine attığım ince taşları fare, delikten çıkmak için dışarı atıyor. → meşk’at’oçams, meşk’vot’oçay; meşat’k’omers


meşat’k’omers (FN ~ AH) EAL har.f. Yanlamasına derin kapalı mekânın içine atıyor. Nanak, pederik na-k’vatu dişkapeMod-işuvert’azya do nayla tudele meşat’k’omerz. (FN-Ç’anapet) Annem babamın kestiği odunlarIslanmasındiye serenderin altına atıyor. → meşk’at’oçams, meşk’vot’oçay; meşat’k’oçams/ meşat’k’oçaps


meşaxedun (FN ~ HP) AL har.f. Yanlamasına derin kapalı mekânın içine oturuyor. Coğori mç’ima mç’imaşi bagenis meşaxedun. (AH-Lome) Köpek yağmur yağınca kulübeye giriyor. Mky’apu ndğaleri yuva-muşis meşaxedun. Seri gale gamulun. (AH-Lome) Çakal gündüz yuvasında olur. Gece dışarı çıkar. K’inçepek mç’imoni orapes moşkva t’ot’oni ncalepes meşaxedunan. (AH-Borğola) Kuşlar yağmurlu havalarda dalları bol ağaçlarda (korunmak için) otururlar. → meşk’axedun, mişaxedun


meşaxen (FN ~ HP) AL hal f. 1. Yanlamasına derin kapalı mekânın içinde oturmuş haldedir. Ç’uburi pen3kvaşen gamaxtuşiSo meşapxet’iya tku-doren. (AH-Lome) Kestane, kabuğundan çıkıncaNerede bulunuyordumdemiş (= Kestane dışarı çıkınca yaşadığı kabuğunu beğenmemiş. = İnsanlar geçmişlerini, nereden geldiklerini bilmeleri ve bunlara saygı duyulmalıdır). Mtugi so ren ? K’arvanis meşaxen. (AH-Lome) Fare nerede ? Peteğin içindedir. Kotumepe okotumales meşaxenan. (AH-Borğola) Tavuklar kümesin içindedirler. Xasani çerges meşaxen. (AH-Borğola) Hasan kuş avlama kulübesinin içindedir (oturuyor). 2. mec. Gizli duruyor. Ali so ren ? Çkar var-iz*iren. Dağiz meşaxen. (AH-Lome) Ali nerede ? Hiç gözükmüyor. Dağdan çıkmıyor. → meşk’axers, meşk’axen, mişaxen


meşaz*in (FN ~ HP) AL hal f. Yanlamasına derin kapalı mekânın [lok.] içinde yatay duruyor. Belge 82 coxoni dosya ek’uz*in. Dosyaz doloxe 99R do 100R belgepeşi coğap’i meşaz*in. (AH-Lome) Belge 82 isimli dosya eklidir. Dosyanın içinde 99R ve 100R belgelerinin cevabı var. Bergi axiris meşaz*in. (AH-Borğola) Kazma ahırda duruyor. → meşk’azun, mişaz*in

+ meşuz*in AD hal f. Yanlamasına derin kapalı mekânın [dat.] içinde yatay duruyor. P’ap’uliz guri muxtayiz nek’laşi tudele na-meşuz*in biga gamatorumz do berepez ç’işun. (FN-Ç’anapet) Dede kızınca sandalyenin altında duran sopayı çıkarıp çocukları kovalıyor.


meşidumers (FN ~ HP) EAL har.f. Yanlamasına derin kendine ait mekânın içine [lok.] yatay koyuyor. Si bere va-re, skiri. Tiz nosi meşidvi. (AH-Lome) Sen çocuk değilsin, yavrum. Aklın başına koy. Ç’e bere ! Tiz nosi meşidvi. Vana ç’inç’vala gegixum. (AH-Lome) Bak çocuk ! Aklını başına devşir. Yoksa bağırsaklarını meydana dökerim. → meşk’idums/ meşk’iduy, meşk’idvams, mişidumers, mişidvars


meşiğams (FN) EAL har.f. Cansız cismi [aps.] yanlamasına derin kapalı mekânın [lok.] içine götürüyor. Meşağeri moşağeri dulyape uğunan. (FN-Sumla) Karışık işleri var. → meşk’iğams/ meşk’iğay, meşimers, mişimers, mişimars


meşikaçen (FN ~ HP) AL har.f. Yanlamasına derin kapalı mekânın içinde tutuluyor. Meyant’ra3eriz dişka meşikaçu-doren. Babak xop’ete let’a mo3’k’amz do dişkapeşi k’ayi na-ren moşimers. (AH-Lome) Heyelânın içinde odun kapanmış. Babam kürekle toprağı açarak odunların iyisini seçip çıkarıyor. → meşk’ik’açen, mişikaçen


meşikunams/ meşikunaps (FN ~ HP) EAL dö.har.f. (Soğuk nedeni ile) ikinçi çamaşırı içine giyiniyor. Yuni-falenaz doloxe mutu var-meşikunaşi t’aniz ixri3ken. (AH-Lome) Yün fanilanın içine bir şey giymeyince vücuda sürtünüyor. → meşk’ikunams/ meşk’ikunay; mişikunaps; + meşokunams/ meşokunaps


meşilams (FN ~ AH) EAL har.f. [Bu fiil, sırf bildirme kipine sahiptir.] Yanlamasına derin kapalı mekânın içine hızla giriyor. Mtugi xut’ulas meşilu. (FN-Sumla) Fare deliğe girdi. Berek tudelen e3’ontxamz. Pi3ayi et’axumz do on3xonez meşilams. (AH-Lome) Çocuk aşağıdan vuruyor. Tahtayı kırıyor ve tavan arasına giriyor. → meşk’ilay; + meşulun


meşimers (AH ~ HP) EAL har.f. 1. Yanlamasına derin kapalı mekânın içine (cansız cismi) götürüyor. 2. Halka şeklinde olan bir şeyin içine sokuyor. Tok’is ti meşiğu do ti-muşi k’einç’u. (AH-Borğola) İpe başını soktu ve kendini astı. → meşk’iğams/ meşk’iğay, meşiğams, mişimers, mişimars


meşini i. Meşin. 1. Sepilenmiş bayağı deri. 2. Vinileks veya deri ve deri benzeri ayakkabı malzemesi. Modvaluz na-meboç’abi meşini xomaşi muşebura ela3’k’en. (AH-Lome) Ayakkabıya yapıştırdığım meşin kuruyunca kendiliğinden sökülüyor. “Burti ordo mot-işiret’azya do galendo meşini guz*in. (AH-Borğola) “Top erken aşınmasındiye etrafında meşin kaplıdır.

meşipxors (AH-Borğola) EA har.f. 1. Yanlamasına derin mekânın içinde yiyor. 2. Bir şeyin iç kısmını yanlamasına derinleyerek yiyor. Mtugik pot’uk’ali goxorums do meşipxors. (AH-Borğola) Fare portakalın etrafını kemirir ve içini yer. → meşk’uşk’omams/ meşk’uşk’omay; meşuç’k’omams; meşuç’k’omaps; mişimxors; mişuç’k’omaps


meşirçams (FN ~ AH HP) EAL dön.har.f. Kendine ait bir yerin [lok.] içine seriyor. P’ap’ulik upi geçuyiz şkaz na-meşirçu-dort’un peşkiri gamitoramz. (FN-Ç’anapet) Dedem terleyince beline serdiği havluyu çekip çıkarıyor. Osmaniz seri gyapsen. İncirt’aşi erçapulez muşamba meşirçams. (AH-Lome) Osman gece çişini kaçırıyor. Yatarken çarşafının altına muşamba seriyor. Birolis upi geçaşi k’ap’ulas peşkiri meşirçams. (AH-Borğola) Birol terleyince sırtına havlu seriyor. → meşk’irçams/ meşk’irçay; mişirçaps


meşiruy/ meşşiruy (AŞ) EA har.f. Siliyor. Na-nç’ç’ari nç’ara nişirenna meşşiri. (AŞ-Ortaalan) Yazdığın yazı siliniyorsa sil. Nç’areri camepe meşşiri. (AŞ-Ortaalan) Yazılı camları sil. → cejirums/ cejiruy; ceşiruy; jilums/ jiloms, gejilums/ gejiloms, nojilams; gesilups, silups; + nişiren


meşişinaxams/ meşişinaxaps (FN ~ HP) EAL dön.har.f. Yanlamasına derin kapalı mekânın [lok.] içine kendisi için bir şeyi [aps] saklıyor. Nanaz handğa na-mepçi luğepeşi gverdi naniÇ’umanişe p’ç’k’omaredeyi meşişinaxamz. (FN-Ç’anapet) Anneme bugün verdiğim incirlerin yarısını [annem]Yarın yiyeceğimdiye saklıyor. Kçinik na-ok’onç’u parape ubas meşişinaxums. (AH-Lome) Yaşlı kadın biriktirdiği paraları koynunda saklıyor. Mediak na-eç’opu emeklişi geç’areri ubas meşişinaxams. (AH-Borğola) Mediha aldığı emekli maaşını göğsünün içine saklıyor. → meşk’işinaxams/ meşk’işinaxay, mişişinaxups, mişişinaxaps


meşiyalams (FN-Sumla) Eø har.f. Hışırtı yapıyor. Hışırdıyor. → şaşalams; şarşalay; şiyams; şiyalams, şiyaleps

şsz nişiyalen : Hışırtı oluyor. Germaz nişiyaluyiz emamk’utinu. (FN-Sumla) Dağda hışırtı olunca bir anda ürktüm.


meşk’a- (PZ ~ AŞ) fb. [/a/ önünde meşk’v-] [/o/ önünde meşk’- (PZ), meşk’v- (ÇM ~ AŞ)]

[/i/ ve /u/ önünde meşk’-] [va-/ ba-, vi-/ bi-, vo-/ bo-, vu-/ bu-, ma-, ga-, mi-, gi-, mo-, go önünde meşk’e-] “Yanlamasına derin kapalı mekânın içinde veya içine” (→ meşk’ulun vs) → meşa-, mişa-


meşk’acun → meşk’ajun


meşk’adgams/ meşk’adgay (PZ ~ AŞ) EAL har.f. Yanlamasına derin mekânın içine dik duracak şekilde koyuyor. → meşadgams/ meşadgaps, mişadgaps


meşk’adgun (PZ ~ AŞ) AL hal f. Yanlamasına derin mekânın içinde dik duruyor. → meşadgin, mişadgin


meşk’adums (PZ), meşk’aduy (ÇM ~ AŞ), meşk’adums (AŞ-Dutxe) EAL har.f. [emp.şm.1.tek. meşk’abdum] Yanlamasına derin kapalı mekânın içine yatay koyuyor. Nusak furunis k’art’ofi meşk’adums. (PZ-Cigetore) Gelin fırına patates atıyor. Ali p’anda nk’ola nek’na tudendo meşk’aduy do igzalay. (ÇM-Ğvant) Ali her zaman anahtarı kapının altına koyup gider. Oxorza k’urta-muşi çekmece meşk’aduy. Şinaxums. (AŞ-Ok’ordule) Kadın iç külotunu çekmecenin içine koyuyor. Saklıyor. Bilezuği-sk’ani çarşaffi elanzik’i do komeşk’advi. (AŞ-Ortaalan) Bileziğini çarşafı kaldırıp içine koy. → meşadums/ meşadumers, mişadumers, mişadvars


meşk’agorums-moşk’agorums (PZ) EA har.f. Altını üstünü (= sağdan soldan her tarafını) arıyor. Xasanis on3xeci-muşi k’ayibi dvayu. Meşk’agorums-moşk’agorums do var-z*irams. (PZ-Cigetore) Hasan tarağını kaybetti. Altını üstünü arıyor da bulamıyor. → moşk’agorums-meşk’agorums


meşk’agoruy (ÇM ~ AŞ) EAL har.f. Yanlamasına derin kapalı mekânın [lok.] içinde bir şeyi [aps.] arıyor. Ayşe dojinaşe tudendo mutxape meşk’agoruy. (ÇM-Ğvant) Ayşe yatağın altında bir şeyler arıyor.


meşk’ajun/ meşk’acun (PZ-Apso)(ÇM)(AŞ-Jilen-Mzğem) AL har f. Yanlamasına derin kapalı mekânın içine uçup giriyor. K’inçi a miti azirasi tamli meşk’ajun. (ÇM-Ğvant) Kuş birini görünce çalının altına uçuyor. → meşk’aputxun, meşaputxun, mişaputxun


meşk’akunaşe (ÇM) i. Kazak, yelek vs gibi iç giysisi. Bedi-şk’imi ini orape meşk’akunaşe meşk’emokunamt’u. (ÇM-Ğvant) Ninem soğuk zamanlarda içi giysisi (= kazak, yelek vs) bana giydiriyordu. ≠ eşk’akunaşe; meşakunale


meşk’ambarums (PZ), meşk’ambaruy (AŞ) EAL har.f. İçe doğru yanlamasına sıkıştırıyor. Yanlamasına derin mekânın içine vurarak dolduruyor. Xasanik serendes mt’a meşk’ambarums. (PZ-Cigetore) Hasan kilere yanlamasına ot sıkıştırıyor. Soba dişk’a meşk’ambara-dolvobazgasi teneke-muşi dolondrik’uy. (AŞ-Ok’ordule) Sobaya odunu doldurup bastırınca tenekesi içerde yamuluyor. Orhani mutu ziru dolabi meşk’ambaru. (AŞ-Ortaalan) Orhan ne bulduysa dolaba sıkıştırdı. → meşk’vombaray, meşombarums


meşk’aputxun (AŞ) AL har.f. (Kuş) Yanlamasına derin kapalı mekânın içine uçup giriyor. → meşk’ajun/ meşk’acun, meşaputxun


meşk’aşinaxums/ meşk’aşinaxuy (PZ ~ AŞ) EAL har.f. Yanlamasına derin kapalı mekânın [lok.] içine bir şeyi [aps.] saklıyor. Ar p’ot’t’e kodomaç’irasendeyi him hamu meşk’apşinaxum. (PZ-Cigetore) “Bir zaman lâzım olurdiye onu bunu içe doğru bir yerde saklıyorum. Ayşe cenç’arerepe cejinaşe meşk’aşinaxuy. (ÇM-Ğvant) Ayşe paraları yatağın içinde saklıyor. → meşaşinaxams; meşaşinaxums/ meşaşinaxups, mişaşinaxups

+ meşk’uşinaxams/ meşk’uşinaxay EDAL har.f. Biri için [dat.] bir şeyi [aps.] içeri bir yere [lok.] saklıyor. “Bere-şk’imi moxt’asi migorasendeyi torpi meşk’evuşinaxam. (PZ-Cigetore) “Çocuğum geldiği zaman (benden) isteyecekdiye bal görünmeyecek bir yerde saklıyorum.


meşk’at’oçams (PZ) EAL har.f. Yanlamasına derin kapalı mekânın içine atıyor. Xasanik serenderişi tude dişk’a meşk’at’oçams. (PZ-Cigetore) Hasan kilerin altından odunu içe doğru atıyor. → meşk’vot’oçay; meşat’k’oçams/ meşat’k’oçaps, meşat’k’omers


meşk’at’obun (PZ ~ AŞ) AL/A.Abl/EA har.f. Yanlamasına derin kapalı mekânın içine saklanıyor. → meşat’k’obun, mişat’k’obun


meşk’axedun (PZ ~ AŞ) AL har.f. Yanlamasına derin kapalı mekânın içine oturuyor. Xasanişi k’at’u p’anda k’ulişi tude meşk’axedun. (PZ-Cigetore) Hasan’ın kedisi her zaman iskemlenin altına girip oturuyor. Ğut’uğut’u na-gamaxorasen msva meşk’axedun. (ÇM-Ğvant) Sincap oyduğu oyuğa girip oturuyor (= yerleşiyor). Laconi oşk’uri munt’ri var-meşk’axedun. (AŞ-Ok’ordule) İlâçlı elmanın içinde kurtçuk durmaz. → meşaxedun, mişaxedun


meşk’axers/ meşk’axen (PZ), meşk’axen (ÇM ~ AŞ) AL hal f. 1. Yanlamasına derin kapalı mekânın içinde oturmuş haldedir. Xasanişi korme doyanures meşk’axes. (PZ-Cigetore) Hasan’ın tavuğu tünek yerinde oturmuş haldedir. Mtuyi dişk’alepe oşk’enda meşk’axen. (ÇM-Ğvant) Fare odunların arasında gizlenmiş halde. Mç’apu xut’ula meşk’axen. Gamaxt’asi p’ilare. (AŞ-Ok’ordule) Çakal deliğin içinde duruyor. Çıkınca vuracağım. 2. Gizli iş çeviriyor. Ali meşk’axen. Mu asen miti var-uşk’un. (ÇM-Ğvant) Ali gizlenmiş adam. Ne yapacağını kimse bilmiyor. → meşaxen, mişaxen


meşk’azun (PZ ~ AŞ) AL hal f. Yanlamasına derin kapalı mekânın içinde duruyor. Alişi arguni ek’naşi tude meşk’azun. (PZ-Cigetore) Ali’nin baltası kapı altında duruyor. Alişi burç’uli nek’na tudendo meşk’azun. (ÇM-Ğvant) Ali’nin kuplisi kapı altında duruyor. Xami çekmece meşk’azun. Heko pşinaxum. (AŞ-Ok’ordule) Bıçak çekmecede duruyor. Orda saklıyorum. → meşaz*in, mişaz*in


meşk’idums (PZ), meşk’iduy (ÇM ~ AŞ), meşk’idvams (AŞ-Dutxe) EAL har.f. Yanlamasına derin kendine ait mekânın içine [lok.] yatay koyuyor. Xasanik uba-muşis ç’ak’i meşk’idums. (PZ-Cigetore) Hasan koynuna çakıyı koyuyor. Para ump’a komeşk’iduy. (AŞ-Ok’ordule) Parayı karnınınn içine koyuyor. → meşidumers, mişidumers, mişidvars


meşk’iğams/ meşk’iğay (PZ ~ AŞ) EAL har.f. Yanlamasına derin kapalı mekânın içine (cansız cismi) götürüyor. Xasanik ç’armas xoşk’a meşk’iğams. (PZ-Cigetore) Hasan odun yığınına fasulye sırığını yandan sokuşturuyor. Ali dudi p’arantenişa meşk’iğay. Doloxe 3aduy. (ÇM-Ğvant) Ali başını pencereden içeri götürüp içeriye bakıyor. K’inçi obğeşa oşk’omale meşk’iğay. (ÇM-Ğvant) Kuş yuvaya yiyecek taşıyor. Xe na-meşk’ebiği yeri dolomak’açu. (AŞ-Ortaalan) Elim [bu elimi] soktuğum yerde sıkıştı. Ali xinci tudele ruba cur kvaşi oşk’enda xe meşk’iğay do çxomi o3’en. (AŞ-Ok’ordule) Ali köprünün altında ırmakta iki taş arasına elini sokuyor da balığa bakıyor. → meşiğams, meşimers, mişimers, mişimars


meşk’ikunams/ meşk’ikunay (PZ ~ AŞ) EA dö.har.f. (Soğuk nedeni ile) ikinçi çamaşırı içine giyniyor. Xasanis opşa ini na-ayen şeni opşa meşk’ikunams. (PZ-Cigetore) Xasan çok üşüdüğü için çok iç içe giyniyor. Bere doloxendo porça meşk’okunay do ini var-iyasen. Ar-ti çendi-ti meşk’ikunay. (AŞ-Ok’ordule) Çocuğa çinden giysi giydirsin de soğuk olmayacak. Bir de kendisi de içine giysin. İni mayenit’t’urna yunişi fit’t’ik’ozi meşk’ikunare. (AŞ-Ortaalan) “Üşüyorumdiyorsan içine yün fanila giyeceksin. Oxorza porça meşk’ikunams. (AŞ-Dutxe) Kadın içine gömlek giyiyor. → amikunams[1]; → meşikunams/ meşikunaps/ mişikunaps; + meşk’okunams/ meşk’vokunay/ meşk’okunay


meşk’ik’açen (PZ ~ AŞ) AL har.f. I. (PZ ~ AŞ) Yanlamasına derin kapalı mekânın içinde tutuluyor. Çayi-fide meşk’ik’açu. (AŞ-Ortaalan) Çay fidanı (başka bitkiler tarafından kaplanarak) içte kaldı, sıkıştı. → meşikaçen, mişikaçen; + meşk’ok’açams/ meşk’vok’açay/ meşk’ok’açay

II. (PZ) Bir şeyler arasında sıkışıyor. Muzayina xocepeşi oşk’endas meşk’ik’açen. (PZ-Cigetore) Küçük dişi dana öküzlerin arasında sıkışıyor. → eşk’ik’açen, mişikaçen


meşk’ilams (PZ) AL har.f. [Bu fiil, sırf bildirme kipine sahiptir.] Yanlamasına derin mekânın içine kayarak giriyor. Xasani mç’apuşi yuvas meşk’ilams. (PZ-Cigetore) Hasan çakal yuvasına yanlamasına kayarak giriyor. ≠ meşk’ilay


meşk’ilay (ÇM ~ AŞ) AL har.f. [Bu fiil, sırf bildirme kipine sahiptir.] Yanlamasına derin mekânın içine hızla giriyor. K’inçi tamlona meşk’ilay. (ÇM-Ğvant) Kuş çalılığa yanlamasına girip gözden kayboluyor. Cemali Lazut’i na-dvorgun yeri meşk’ilay. Celulun. (AŞ-Ok’ordule) Cemali mısır dikili yerin içinden hızlı geçip iniyor. Ayşe dolilayşa meşk’iluk’k’o vrossi iyasert’t’u. (AŞ-Ortaalan) Ayşe hızla ineceğine hızla girseydi iyi olurdu. → meşilams; + meşulun


meşk’imxoy (ÇM) EA har.f. Gizlice yiyor. Ğut’uğut’u na-ik’orobasen nezepe xut’ula meşk’imxoy. (ÇM-Ğvant) Sincap topladığı cevizleri oyuğunda gizlice yiyor. → meşk’işk’omams


meşk’irçams/ meşk’irçay (PZ ~ AŞ) EAL dön.har.f. Kendine ait yanlamasına derin bir yerin [lok.] içine seriyor. Kendine içine doğru seriyor. Ayşek yuk’i torumt’aşaMot-cemandaşk’asdeyi mxucis merçala meşk’irçams. (PZ-Cigetore) Ayşe yük taşırkenEzilmesindiye omuzuna paçavra kendi içine doğru seriyor. Ayşe k’ap’ulate dişk’a torumt’aşa merçale meşk’irçay. (ÇM-Ğvant) Ayşe sırtı ile odun taşırken sırt-koruyucu koyuyor. # Cesluği doloxendo / Meşk’irçay uça porça / Si molaxar. Be, bozo / Tolepe giğun uça. (ÇM-Ğvant) Göğüslüğün içine / Giyiyor siyah gömlek / Beni delirteceksin. Ey, kız / Siyah gözlerin var. Kemali zade upi ceçu. Xavlu meşk’irçay. (AŞ-Ok’ordule) Kemal’a çok ter vurdu. Havluyu içine seriyor. → meşirçams/ meşirçaps, mişirçaps


meşk’işinaxams/ meşk’işinaxay (PZ ~ AŞ) EAL dön.har.f. Yanlamasına derin kapalı mekânın [lok.] içine kendisi için bir şeyi [aps] saklıyor. Muya na-iyasen peği var-ignapinen. Hi-şeni a m3’ika cenç’areri meşk’evişinaxam. (PZ-Cigetore) Ne olacak pek belli değil. Onun için kendime biraz para saklıyorum. Ayşe p’anda ti-3’una-ç’ami meşk’işinaxay. (ÇM-Ğvant) Ayşe her zaman baş ağrısı ilâcını kendisi için içeri bir yere saklıyor. → meşişinaxams/ meşişinaxaps, mişişinaxups, mişişinaxaps


meşk’işk’omams (PZ) EA har.f. Gizlice yiyor. Doğanik bak’lava xvala meşk’işk’omamt’u. (PZ-Cigetore) Doğan baklavayı tek başına gizlice yiyordu. → meşk’imxoy


meşk’obğams (PZ) EAL har.f. Taneli katı cismi [aps.] yanlamasına derin kapalı mekânın içine dışarıdan döküyor. Xasanik furunis dişk’a meşk’obğams. (PZ-Cigetore) Hasan fırının içerisine odunu döküyor. → meşk’vobğay, meşobğams/ meşobğaps, mişobğaps, mişvobğaps


meşk’obğun (PZ) AL hal f. Taneli katı cisim [aps.] yanlamasına derin kapalı mekânın [lok.] içine dökülmüş haldedir ya da yığılıdır. → meşk’vobğun; meşobğun, mişobğun, mişvobğun


meşk’ok’açams/ meşk’ok’açay (PZ)(AŞ) EAL/EA har.f. Yanlamasına derin kapalı mekânın içinde tutuyor. → meşk’vok’açay, meşokaçams/ meşokaçaps; mişikaçeps; + meşk’ik’açen. I. EAL har.f. Canlı ya da cansız bir cismi bir şeyin veya yerin içinde (= sınırları belli olan kapalı veya açık alanda) tutuyor. Selimik kormepe doyanures meşk’ok’açams. (PZ-Cigetore) Selim tavukları kümese kapatıyor. Ğeci tudeni ruba meşk’ok’açay. Hey p’ilaten. (AŞ-Ok’ordule) Domuzu aşağıdakı ırmakta tutsun. Orda vuracağız.

II. EA har.f. Çalı çırpı [erg.] bir bitkinin [aps.] her tarafını kaplıyor. Alişi mbuli-mşk’vela-muşi danz*epek meşk’ok’açams. (PZ-Cigetore) Ali’nin kiraz fidanlarının her tarafını dikenler kaplıyor.


meşk’okunams (PZ), meşk’okunay (AŞ) EAL har.f. Bir giysinin içine içlik giysi giydiriyor. Ayşeşi beres opşa ini na-ayen şeni p’anda meşk’okunams. (PZ-Cigetore) Ayşe’nin çocuğu çok üşüdüğü için her zaman iç içe giydiriyor. Bere doloxendo porça meşk’okunay do ini var-iyasen. (AŞ-Ok’ordule) Çocuğa içinden giysi giydirsin de soğuk olmayacak. → amokunams[1]; → eşk’vokunay; meşk’vokunay; meşokunams/ meşokunaps/ mişokunaps/ mişvokunaps; + meşk’ikunams/ meşk’ikunay


meşk’onç’ams (PZ) EAL har.f. Yanlamasına derin mek’anın içine yavaş yavaş itiyor ya da sürükleyerek gönderiyor. Xasanik serenderişi tudes mskala meşk’onç’ams. (PZ-Cigetore) Hasan kilerin altına merdiven içe doğru sürükleyerek gönderiyor. → meşk’vonç’ay/ meşonç’ams/ meşonç’aps/ mişvonç’aps/ mişonç’aps


meşk’ont’obinay (AŞ) EAL har.f. Yanlamasına derin kapalı mekânın içine saklıyor ya da gizliyor. Bere mila-muşi axiri meşk’ont’obinay. (AŞ-Ok’ordule) Çocuk misketini ahırın içinde saklıyor. Aşe bere-muşi mendra yeri meşk’ont’obinu do oşletinu. (AŞ-Ortaalan) Ayşe çocuğunu uzak yerde saklayarak kurtardı. → meşk’vot’obinay; meşot’k’obinams; mişot’k’obinaps, mişvot’k’obinaps


meşk’orçams/ mek’orçay (PZ)(AŞ) EAL har.f. Yanlamasına derin bir yerin [lok.] içine eğreltiotu vs [aps.] seriyor. Ayşek divanişi tudes xali meşk’orçams. (PZ-Cigetore) Ayşe kanepenin altına halıyı içe doğru seriyor. Kemali k’alobi tudendo pi3ari meşk’orçay. (AŞ-Ok’ordule) Kemal kalıbın altından içine doğru tahta seriyor (= yerleştiriyor). → meşk’vorçay; meşorçams/ meşorçaps; mişvorçaps, mişorçaps


meşk’orums/ meşk’oruy (PZ ~ AŞ) EA har.f. Tırpan, bıçak, makas ya da testere ile bir kısmını biçiyor ya da kesiyor. Xasanik gale dişk’a meşk’orums. (PZ-Cigetore) Hasan dışarıda odun biçiyor (= kesiyor). Ali m3xulişi gza k’ale na-uk’açinun ara meşk’oruy. (ÇM-Ğvant) Ali armut ağacının yol tarafına uzanan dalını [testere vs gibi bir alet ile] kesiyor. Ayşe çayi jindo na-ceren mşk’velaşi pavrepeMo-mvatvert’aydeyi meşk’oruy. (ÇM-Ğvant) Ayşe çaylığın üzerinde bulunan ağacın dallarınıGölge yapmasındiye [hızar veya benzeri bir gereç ile] kesiyor (= biçiyor). Gunze pi3ari mağu. Meşk’oruy. (AŞ-Ok’ordule) Uzun tahta getirebildi. Kesiyor. Ham pi3ari gunze mulun. A m3ik’a meşk’ori. (AŞ-Ortaalan) Bu tahta uzun geliyor. Biraz kes (= biç). [tırpan, bıçak, makas vs ile kısmen biçiyor ya da kesiyor] meç’k’orums, meç’k’irums/ meç’k’irups; + şk’orums/ şk’oruy

yet. naşk’oren : (1) Kesebiliyor. Xasanişi beres p’anda xes ç’ak’i ok’açun. P’anda-ti xe naşk’oren. (PZ-Cigetore) Hasan’ın çocuğunun her zaman elinde çakı tutuluyor. Her zaman da elini kesebiliyor. (2) Yanlışlıkla kesiyor. Ali bere ofrindepe na-catven tomalepe nuşk’oramt’aşa ofrindepe-ti naşk’oren. (ÇM-Ğvant) Ali çocuğun kaşlarının üzerini örten saçlarını keserken kaşlarını da (yanlışlıkla) kesiyor. Bo3’iram do Ali xolo yanlişi naşk’oren. (AŞ-Ok’ordule) Gösteriyorum da Ali yine de yanlış kesebiliyor.

şsz nişk’oren : Kesiliyor. Dolok’anures monk’a k’oçepe mot-dolok’anamt. Dolok’anureşi toç’i nişk’oren. (PZ-Cigetoen) Salıncakta ağır adamları [bindirip] sallamayın. Salıncağın ipi kesilir. Osk’uraşe-t’oç’i na-cudvare ara nişk’oren. (ÇM-Ğvant) Kurutma ipinin bağlandığı dal kesilir. Ali ! Ham dişk’a hakole nişk’oren. (AŞ-Ok’ordule) Ali ! Bu odun buradan kesilir. Dişk’a xerxite nişk’oren. (AŞ-Ortaalan) Odun testere ile kesilir (= biçilir).

+ nuşk’orams EDA har.f. Birine ait [dat.] bir şeyi [aps.] kesiyor. Ali bere ofrindepe na-catven tomalepe nuşk’oray. (ÇM-Ğvant) Ali çocuğun kaşlarının üzerini örten saçlarını kesiyor.


meşk’oxunams/ meşk’oxunay (PZ)(AŞ) EAL har.f. Yanlamasına derin kapalı makânın içine oturtuyor. Ma si Fatmaşi ubas meşk’egoxunam. (PZ-Cigetore) Ben seni Fatma’nın koynuna koyuyorum. → meşk’voxunay; meşoxunams/ meşoxunaps, mişoxunaps; mişvoxunaps


meşk’uk’ap’ams/ meşk’uk’ap’ay (PZ ~ AŞ) EL har.f. [kb.{u-}’nun işlevi belli değil] Yanlamasına derin kapalı mekânın [lok.] içine hızla giriyor ya da atlıyor. Ar korme komiyonun. Vantxozasi doyanureşi tude meşk’uk’ap’ams. (PZ-Cigetore) Bir tavuğum var. Kovaladığım zaman kümesin altının içine koşarak giriyor. K’at’u-monta a miti azirasi obğe meşk’uk’ap’ay. (ÇM-Ğvant) Kedi yavrusu birini görünce yuvanın içine atlıyor. Dere na-on çxomepe meşk’uk’ap’ay do impulenan. (AŞ-Ortaalan) Deredeki balıklar bir yerin içine atlayıp gizleniyorlar.


meşk’ulun (PZ ~ AŞ) AL har.f. 1. Yanlamasına derin dar alanın içine (yatarak, sürünerek, sürtünerek) giriyor. Xasanik ordo yatağis komeşk’ulun do dicinen. (PZ-Cigetore) Hasan erken yatağa giriyor da yatıyor. Korme oda tudendoşa komeşk’axt’u. (ÇM-Ğvant) Tavuk oda altına (fazla acele etmeden) girdi. Xut’ula va-meşk’ulun. (AŞ-Ortaalan) Deliğe girmiyor. 2. Saklanma amaçlı (her tarafı tam kapalı olmayabilen) bir yere giriyor. Ot’obinu şeni tamlepe tudendo meşk’ulun. (ÇM-Ğvant) Gizlenmek için çalıların altına giriyor3. Gizli işler çeviriyor. Meşk’ulun-moşk’ulun. Mvoğuredinay. (ÇM-Ğvant) Girip çıkıyor. Kandırıyor. Meşk’axt’u-moşk’axt’u. Dunya gamailu. (ÇM-Ğvant) (İşlere veya ilişkilere) girip çıktı. Dünyayı batırdı (= berbat etti ; işi veya düzeni bozdu). → meşulun, mişulun

perf. ikinci biçimi meşk’ilu : Hızla veya bir nefeste içeri girdi. Korme oda tudendoşa meşk’ilu. (ÇM-Ğvant) Tavuk oda altına kaçıp girdi.


meşk’uşk’omams/ meşk’uşk’omay (PZ ~ AŞ) ED/EDA har.f. Yanlamasına derin delik yaparak bir şeyin iç kısmını yiyor. → meşuç’k’omams; meşipxors; meşuç’k’omaps; mişimxors; mişuç’k’omaps. I. ED har.f. Bir şeyin ortasını yiyip yanlamasına derin delik oluşturuyor. Bir şeyi içten içe derinlemesine yiyor. Xasanik k’arp’uzis meşk’uşk’omams. (PZ-Cigetore) Hasan karpuzu içten içe derinlemesine yiyor. K’inçi luği meşk’uşk’omay. (AŞ-Ok’ordule) Kuş incirin içini yiyor.

II. EDA har.f. Birine ait [dat.] bir şeyin [aps.] ortasını yiyip yanlamasına derin delik oluşturuyor. Mtuyi vali meşk’emişk’omey. (ÇM-Ğvant) Fare peynirimizin ortasını yiyip yanlamasına derin delik yaptı.


meşk’ut’oçams/ meşk’ut’oçay (PZ ~ AŞ) EDA har.f. → meşut’k’oçams/ meşut’k’oçaps. I. (PZ-Cigetore) 1. Yanlamasına derin mekânın içine [dat.] atıyor. 2. Alttan atıyor. Xasanik Alis tudendo t’op’u meşk’ut’oçams. (PZ-Cigetore) Hasan Ali’ye alttan top atıyor (= gönderiyor).

II. (ÇM ~ AŞ) 1. Yanlamasına derin mekânın içine [dat.] atıyor. Ali kva ğorma meşk’ut’oçay. (ÇM-Ğvant) Ali taşı ağacın kovuğuna atıyor. K’oçi soba dişk’a meşk’utoçay. (AŞ-Ok’ordule) Adam sobanın içine odun atsın. 2. Yanlamasına derin mekânın içinde duran birine [dat.] bir şeyi [aps.] atıyor. Laç’ç’i mu-tu meşk’ut’oçare meşk’ut’oçi, xolo-ti na-molaxen yerişşe va-gamulun. (AŞ-Ortaalan) Köpeğe ne atarsan at, gene durduğu yerden çıkmaz.


meşk’vabğen (ÇM) AD har.f. Taneli katı cisim [aps.] bir açıklıktan yanlamasına derin kapalı mekânın [dat.] içine giriyor ya da dökülüyor. Kvalepe-firidape ixite pirçi, let’a meşk’vabğen. (ÇM-Ğvant) Taşların aralıklarına rüzgâr ile toz toprak giriyor (= doluyor).


meşk’vo- → meşk’o-


meşk’vobğay (ÇM ~ AŞ) EAL har.f. Yanlamasına derin kapalı mekânın içine dışarıdan taneli katı cismi [aps.] döküyor. Ğut’uğut’u nezepe mcaşi ğorma meşk’vobğay. (ÇM-Ğvant) Sincap ağacın kovuğuna cevizleri döküyor (= dolduruyor). Ayşe xombula dişk’alepe marani tudendo meşk’vobğay. (ÇM-Ğvant) Ayşe kuru odunları kulübenin altına atıyor. Doğani soba dişk’a meşk’vobğay. (AŞ-Ok’ordule) Doğan sobaya odun atıyor. Xasani xendeği na-ntxoru let’t’ape oxori tudele meşk’vobğay. (AŞ-Ortaalan) Hasan hendekten kazdığı toprakları evin altına döküyor. → meşk’obğams, meşobğams/ meşobğaps, mişobğaps, mişvobğaps


meşk’vobğun (ÇM ~ AŞ) AL hal f. Taneli katı cisim [aps.] yanlamasına derin kapalı mekânın [lok.] içine dökülmüş haldedir ya da yığılıdır. Ali na-moğu dişk’alepe oxori tudendo udosvaru meşk’vobğun. (ÇM-Ğvant) Ali’nin getirdiği odunlar dizilmeden evin altında dağınık duruyor. K’uzina mt’ut’a meşk’vobğun. (AŞ-Ok’ordule) Kuzinanın içinde kül var. → meşk’obğun; meşobğun, mişobğun, mişvobğun


meşk’vokunay (ÇM ~ AŞ) EDAL har.f. Biirine [dat.] bir giysinin içine [lok.] içlik giysi [aps.] giydiriyor. Gale ini on. Ayşe bere-muşi meşk’akunaşe meşk’vokunay. (ÇM-Ğvant) Dışarısı soğuk. Ayşe çocuğuna iç giysi giydiriyor. Bedi-şk’imi ini orape meşk’akunaşe meşk’emokunamt’u. (ÇM-Ğvant) Ninem soğuk zamanlarda içi giysisi (= kazak, yelek vs) bana giydiriyordu. Bere dido upi ceçu. A mutu meşk’vokunik’k’o vrossi iyassen. (AŞ-Ortaalan) Çocuk çok terledi. İçine bir şey giydirsen iyi olacak. → amokunams[1]; → meşk’okunams/ meşk’okunay; meşokunams/ meşokunaps/ mişvokunaps; + meşk’ikunay


meşk’vok’açay (ÇM ~ AŞ) EAL/EA har.f. Yanlamasına derin kapalı mekânın içinde tutuyor. → meşk’ok’açams, meşokaçams/ meşokaçaps, mişikaçeps

I. EAL har.f. Canlı ya da cansız bir cismi bir şeyin veya yerin içinde (= sınırları belli olan kapalı veya açık alanda) tutuyor. Laç’i k’at’u ntxozun. P’andiloma tudendo meşk’vok’açay. (ÇM-Ğvant) Köpek kediyi kovalayıp döşemenin altına sıkıştırıyor. Didi 3’ari dişk’alepe moğu. Kva tudendo meşk’vok’açu. (ÇM-Ğvant) Büyük su odunları getirdi. Taşın altına sokup üstünü kapladı.

II. EA har.f. Çalı çırpı [erg.] bir bitkinin [aps.] her tarafını kaplıyor. Durğunepe 3’o na-dovorgi mşk’velape meşk’vok’açay. (ÇM-Ğvant) Dikenler (= Dikenli bitkiler) bu yıl diktiğim fidanları kaplıyor.


meşk’vombaray (ÇM) EAL har.f. İçe doğru yanlamasına sıkıştırıyor. Yanlamasına derin mekânın içine vurarak dolduruyor. Ali avla-3’oderi-arinepe mp’alupe meşk’vombaray. Ore-mer3’epe nupinasen. (ÇM-Ğvant) Ali avlunun duvarındaki aralıklara ağaç saplamaları saplıyor. Kabak asmalarını yönlendirip sarmalayacak. → meşk’ambarums/ meşk’ambaruy, meşombarums


meşk’vonç’ay (ÇM ~ AŞ) EAL har.f. Yanlamasına derin mek’anın içine yavaş yavaş itiyor. Ali, dişk’a-març’a didi dişk’alepe oşk’enda na-on arinepe, 3’ulu dişk’alepe meşk’vonç’ay. (ÇM-Ğvant) Ali, odun yığınında büyük odunlar arasındaki boşluklara küçük odunları itip koyuyor. Xasani oxorişi tude na-on mandreşa pi3ari meşk’vonç’ay. (AŞ-Ok’ordule) Hasan evin altında bulunan ahıra tahta (içeri doğru yatay) sürüyor. → meşk’onç’ams/ meşonç’ams/ meşonç’aps/ mişvonç’aps/ mişonç’aps


meşk’vorçay (ÇM ~ AŞ) EAL har.f. Yanlamasına derin bir yerin [lok.] içine eğreltiotu, tahta vs [aps.] seriyor. Marxelepe xeloba-nişite kvalepe-firidape xibarepe meşk’vorçamt’ey. (ÇM-Ğvant) Ustalar ustalıkları ile taşların arasındaki boşluklarına ince taşlar yerleştiriyorlardı. Kemali k’alobi tudendo pi3ari meşk’vorçay. (AŞ-Ok’ordule) Kemal kalıbın altından içine doğru tahta seriyor (= yerleştiriyor). → meşk’orçams/ meşk’orçay; meşorçams/ meşorçaps; mişvorçaps, mişorçaps


meşk’vot’obinay (ÇM) EAL har.f. Yanlamasına derin kapalı bir yere saklıyor. Ali livori ğorma meşk’vot’obinay. (ÇM-Ğvant) Ali silahını oyuğun içine saklıyor. → meşk’ont’obinay; meşot’k’obinams; mişot’k’obinaps, mişvot’k’obinaps


meşk’vot’oçay (ÇM) EAL har.f. Yanlamasına derin kapalı mekânın içine atıyor. Ayşe xombula mt’alepe on3xeni meşk’vot’oçay. (ÇM-Ğvant) Ayşe kuru ot (= yemleri) çatı altına atıyor. → meşk’at’oçams, meşat’k’oçams/ meşat’k’oçaps, meşat’k’omers


meşk’voxunay (ÇM ~ AŞ) EAL har.f. Yanlamasına derinliği olan kapalı makânın içine oturtuyor. → meşk’oxunams/ meşk’oxunay; meşoxunams/ meşoxunaps, mişoxunaps; mişvoxunaps


meşlep’e (FN ~ AH) i. Maşrapa. [< Arp.] Bardak. 3’ut’eli biç’i-çkimi meşlep’ez 3’k’ari dolobuşen-ti ç’irdun. (FN-Ç’anapet) Küçük oğlum bardağa su koymaktan bile üşeniyor. Na-ep’ç’opare meşlep’e jur ndğaz domit’roxun. (FN-Ç’anapet) Aldığım bardak iki günde kırılıyor. Alişi xut 3’aneyi bozok baba-muşiz meşlep’eten 3’k’ari uğamt’aşa maben. (FN-Ç’anapet) Ali’nin beş yasındaki kızı babasına bardakla su götürürken üstüne dökülüyor. Nandidiz meşlep’ez na-doludgin mja naoren. (FN-Ç’anapet) Ninemin bardak içinde duran sütü dökülüyor. → meşrepe; bardaği


meşobğams/ meşobğaps (FN ~ HP) EAL har.f. Yanlamasına derin kapalı mekânın içine dışarıdan taneli katı cismi [aps.] döküyor. → meşk’obğams/ meşk’vobğay/ meşk’obğay, mişobğaps, mişvobğaps


meşobğun (FN ~ HP) AL hal f. 1. Taneli katı cisim [aps.] yanlamasına derin kapalı mekânın [lok.] içine dökülmüş haldedir ya da dağınık yığılı haldedir. K’işineyi dişka nayla tudele meşobğun. (FN-Ç’anapet) Kışlık odun serenderin bodrumunda yığılı halde duruyor. Okotumaleşi oskumales makvali meşobğun. (AH-Borğola) Kümesin yumurtlama yeri yumurta ile doludur. 2. Böcek [aps.] yanlamasına derin kapalı mekânın [lok.] içine toplanmış haldedir. Pi3aris tude mtelli bobonç’va meşobğun. (AH-Lome) Tahtanın altında hep böcek var. → meşk’obğun, meşk’vobğun, mişobğun, mişvobğun

+ meşubğun ADL hal f. Taneli katı cisim [aps.] birine ait [dat.] yanlamasına derin kapalı mekânın [lok.] içinde dökülmüş halde duruyor. Da-çkimiz o3xonez na-meşubğurt’u ntxiri mtuyik meşuç’k’omu. (FN-Ç’anepet) Kız kardeşimin evinin çatısında yığılı olan fındığını fare yedi.


meşokaçams/ meşokaçaps (FN ~ HP) EAL/EA har.f. Yanlamasına derin kapalı mekânın içinde tutuyor. → meşk’ok’açams, meşk’vok’açay, meşk’ok’açay; mişikaçeps

I. EAL har.f. Canlı varlığı ya da cansız bir cismi bir şeyin veya yerin içinde (= sınırları belli olan kapalı alanda) tutuyor. Şanik k’at’u k’alatiz meşokaçu. (FN-Ç’anapet) Şani kediyi [devrilmiş] sepetin altına kapattı. Coğori-çkunik mtuti mağaraz meşokaçams. (FN-Sumla) Bizim köpek ayıyı mağarada hapsediyor. Omerik 3’ip’ilepe k’alatiz meşokaçams. (AH-Lome) Ömer civcivleri sepetin altına kapatıyor.

II. EA har.f. Çalı çırpı [erg.] bir bitkinin [aps.] her tarafını kaplıyor. Duğrenik ağne na-extu çayi meşokaçu do nanak handğa heya mo3’k’uşa ulun. (FN-Ç’anapet) Yeni çıkan çayı böğürtlenler kaplamış ve annem onun üstünü açmaya gidiyor. Limxana yulun do çayi meşokaçams. (FN-Sumla) Eğreltiotu çıkıyor ve çayın her yanını kaplıyor. K’vateri çayiz var-gumolana mtelli mt’k’a moilams do çayi meşokaçams. (AH-Lome) Kesilmiş çayı (= çayın etrafını) çapalamazsan her tarafı diken kaplıyor ve çay [dikenlerin] içinde kalıyor.


meşokunams/ meşokunaps (FN ~ HP) EDA har.f. Birine [dat.] (soğuk nedeni ile) ikinci çamaşırı [aps.] içine giydiriyor. Didi-nanak mota-muşiz fit’ik’ozi meşokunamz. (FN-Ç’anapet) Büyükanne torununa atleti içine giydiriyor. → meşk’okunams/ meşk’vokunay/ meşk’okunay; mişokunaps/ mişvokunaps

+ meşikunams/ meşikunaps EA dö.har.f. (Soğuk nedeni ile) ikinçi çamaşırı içine giyniyor.


meşolapams/ meşolapaps (FN ~ HP) EAL har.f. 1. Canlı varlığı [aps.] dar bir delikten yanlamasına derin kapalı mekânın içine gönderiyor ya da sokuyor. Ndğaleyiz pederik coğori naylaşi tudele meşolapams. (FN-Ç’anapet) Gündüz babam köpeği serederin altına sokuyor (= kapatıyor). K’at’u xut’ulaz meşolapams. (FN-Sumla) Kediyi delikten içeriye geçiriyor. 2. Cansız nesneyi dar bir delikten yanlamasına derin kapalı mekânın içine geçiriyor. Ongure m3’k’oraz meşolapams. (FN-Sumla) Çatı taşıyıcı kalası m3’k’ora’da tavan arasından geçiriyor. mişolapaps; mişvolapaps


meşombarums (FN-Ç’anapet) EA har.f. İçe doğru yanlamasına sıkıştırıyor. Yanlamasına derin mekânın içine vurarak dolduruyor. Nanak nayla tudele Meleyisinaşen na-izdinu limxanaten meşombarumz. (FN-Ç’anapet) Annem serenderin altını Meleyisinadan taşınan eğreltiotu ile dolduruyor. → meşk’ambarums, meşk’vombaray, meşk’ambaruy


meşonç’ams/ meşonç’aps (FN ~ HP) EAL har.f. Yanlamasına derin mek’anın içine yavaş yavaş itiyor ya da sürükleyerek çekiyor. 3’ut’eli biç’i-çkimi incirt’aşa obiralepe-muşi onciraleş tudele meşonç’amz. (FN-Ç’anapet) Küçük oğlum uyurken oyuncaklarını yatağın altına itiyor. Berek mskala serentişi tude meşonç’ams. (AH-Lome) Çocuk, ahşap merdiveni sürükleyerek serenderin altına çekiyor. Mtugik na-ç’opu k’inçi gorma-muşis meşonç’ams. (AH-Borğola) Fare avladığı kuşu deliğine çekiyor. → meşk’onç’ams/ meşk’vonç’ay/ mişvonç’aps/ mişonç’aps


meşonums/ meşonuy (PZ ~ AŞ) EA har.f. [Bu fiil sırf bildirme kipi emperfektif biçimlerine sahiptir.] Umuyor. İstediği bir şeyin gerçekleşmesini hayal ederek bekliyor. Xasani mundes moxt’asen ? Mepşonum. (PZ-Cigetore) Hasan ne zaman gelecek ? Bekliyorum. Mezmoneri mepşonum. (PZ-Cigetore) Merakla bekliyorum. Ha-st’eri dulya sk’anda var-mepşonumt’i. (ÇM-Ğvant) Böyle bir işi senden beklemiyordum. Dik’apona na-xaşk’are dik’a mç’eşar ; var-mç’eşana ogumu var-meşonar. (ÇM-Ğvant, atasöz) Buğday tarlasında ektiğin buğdayı bekleyeceksin (= koruyacaksın); beklemezsen (= korumazsan) ekin biçmeyi ummayacaksın. Ham kianaşi enni uneneli k’oçepe rt’es, na-ğures Japonepe. Miti var-elvat’ert’es. Hini na-k’oşk’iyonu k’oçepe Elektriği gamobiyonatendeyi uç’itxeli zuğa-p’ici ar santrali kocedges. Ar ndğa him santralite çendi k’oçepe-nişi na-ilanert’u var-meşonumt’es. Let’a-nana guri komuones. Ok’it’axu. Zuğa-ti guri komuones. 3unami diyu. Empu. İdu. Noğa kocost’ik’u. Hey na-sk’udurt’es k’rima Japonepe tisya dou. Zade guri maç’u. Mabgarinu. (AŞ-Ok’ordule) Bu dünyanın en sessiz insanları idiler, ölen Japonlar. Kimseye sataşmazlardı. Onların seçtiği insanlarElektrik çıkaracağızdiye sormadan denizin ağzına bir santral koydular. Bir gün o santral ile kendi insanlarını vuracaklarını beklemiyorlardı. Toprağın kalbini kızdırdılar. Ortadan kırıldı. Denizin de kalbini kızdırdılar. Tsunami oldu. Kabardı. Gitti. Şehri yere vurdu. Orda yaşayan zavallı Japonları kurban etti. Çok kalbim acıdı. Ağlayabildim. → naxen; meşvens


meşorçams/ meşorçaps (FN ~ AH) EAL har.f. Yanlamasına derin bir yerin [lok.] içine çarşaf, eğreltiotu vs [aps.] seriyor. Nanakİni mod-amit’azya do axiri-nek’laşi jin limxana meşorçamz. (FN-Ç’anapet) AnnemSoğuk girmesindiye ahır kapısının üst tarafina eğreltiotu seriyor. Babak on3xones nayloni meşorçams. (AH-Lome) Babam tavan arasına naylon seriyor. Xusenik oncires erçapule var-meşorçaşa var-incirs. (AH-Borğola) Hüseyin yatağın içine çarşafı sermeden yatmaz. → meşk’orçams, meşk’vorçay, meşk’orçay, mişvorçaps


meşot’k’obinams/ meşot’k’obinaps (FN ~ HP) EAL har.f. Yanlamasına derin kapalı bir yere saklıyor. Mtutik motalepe-muşi mitik na-va-z*iyasen yeriz meşot’k’obinams. (FN-Ç’enneti) Ayı yavrularını kimsenin görmeyeceği yerde saklıyor. → meşk’vot’obinay; meşk’ont’obinay; mişot’k’obinaps, mişvot’k’obinaps


meşoxunams/ meşoxunaps (FN ~ HP) EAL har.f. Yanlamasına derin kapalı makânın içine oturtuyor. → meşk’oxunams, meşk’voxunay, meşk’oxunay; mişoxunaps; mişvoxunaps


meşrepe (FN-Sumla) i. Maşrapa. [< Arp.] Bardak. 3’k’aişi meşrepe ut’axu komomiği. (FN-Sumla) Maşrapayı kırmadan getir. → meşlep’e, bardaği


meşuç’k’omams/ meşuç’k’omaps (FN ~ AH-Lome)(HP) EDA/ED har.f. I. EDA har.f. Yanlamasına derin kapalı yerde birine ait [dat.] bir şeyi [aps.] yiyor. Da-çkimiz o3xonez na-meşubğurt’u ntxiri mtuyik meşuç’k’omu. (FN-Ç’anepet) Kız kardeşimin evinin çatısında yığılı olan fındığını fare yedi.

II. Yanlamasına derin delik oluşturarak bir şeyin iç kısmını yiyor.→ meşk’uşk’omams/ meşk’uşk’omay; meşipxors; mişimxors; mişuç’k’omaps

II.a ED har.f. Bir şeyin [dat.] iç kısmını yiyip yanlamasına derin delik oluşturuyor. K’işiz mtuyik felepez meşuç’k’omamz. (FN-Ç’anapet) Kışın fare kabağın içini derinleyerek yiyor. II.b EDA Birine ait [dat.] bir şeyin [aps.] iç kısmını yiyip yanlamasına derin delik oluşturuyor. Kçinik k’at’a 3’anaz motalepez na-uşinaxams nez*i, motalepe mulut’anşa mtugepek meşuç’k’omams. (AH-Lome) Yaşlı kadının her yıl torunların için sakladığı cevizi torunları gelene kadar fareler yiyor.


meşulun (FN ~ HP) AL har.f. [emp.şm.1.tek. meşebulur/ meşevulur; emp.geç.1.tek. meşebulurt’i/ meşevulurt’i, meşebit’i/ meşevit’i; perf.geç.1.tek. meşafti/ meşapti, meşebili /meşevili; gel.1.tek. meşaftare/ meşaptare, meşebilare/ meşevilare; part. meşaxtime(r)i; f.-i. meşaxtimu] 1. Yanlamasına derin kapalı dar alanın içine (yatarak, sürünerek, sürtünerek) giriyor. K’at’u mç’ipe ğormaz meşulut’aşi ninz*gipen. (AH-Lome) Kedi ince delikten girerken sıkışıyor. Oncirez k’at’u meşaxtu-doren do nanak gepatxums. (AH-Lome) Yatağa kedi girmiş de annem yatağın üstünü silkeliyor. Berek oncirez meşaxtaz k’ala yorğani tiz moilapams. (AH-Lome) Çocuk yatağa girer girmez yorganı kafasından örtüp kapatıyor. Ustak nek’naz suseyi na-meşaxtasen yeyi xamite gyoğams do m3ika çkva ordams. (AH-Lome) Usta kilidin kapıya gireceği yeri bıçakla oyup biraz daha büyütüyor. Mtutik inoraşi onciru şeni ğunçki-muşiz meşilu. (AH-Borğola) Ayı kış uykusu için mağarasına girdi. K’inçi meşaxtuşi ragi moişalu do niç’opu. (AH-Borğola) Kuş girince kapan boşaldı da [kuş] yakalandı. Pucik ğoberişi tudeleşen şka dolok’lant’ums do meşulun. (AH-Borğola) İnek çeperin altından belini çukurlaştırarak içeri geçiyor. Xop’es na-var-meşaxtu dokaçaleşi dudi zumparate guşirams. (AH-Borğola) Küreğe girmeyen sapın ucunun, zımpara kâğıdı ile etrafını aşıtıyor. 2. Pantalon ile ayak arasına giriyor. Let’a mtelli dumç’k’u ren. K’uçxeşen (= k’uçxe k’ele) meşulun do mpolo mipxors. (AH-Lome) Yer hep karınca dolu. Ayağımdan girip baldırımı yiyor. 3. Kendini koruma amaçlı (dar olmayabilen) bir yere (yatmayarak, sürtünmeyerek) giriyor. Mç’ima mç’maşi bageniz meşulun. (AH-Lome) Yağmur yağınca kulübeye giriyor. 4. Saklanma amaçlı (kapalı olmayabilen) bir yere giriyor. Dağiz meşulun. (AH-Lome) Dağa giriyor. Daz*epunaz meşulun. (AH-Lome) Dikenliğe giriyor. → meşk’ulun, mişulun; + mişilams

yet. meşalen : Yanlamasına derin kapalı dar mekânın içine girebiliyor. Hem 3axepunaşa coğori-ti var-meşalen. (FN-Sumla) O karmakarışık bitki örtüsü olan yere köpek bile giremiyor.

perf. ikinci biçimi meş’ilu : Hızla veya bir nefeste içeri girdi. K’at’u coğorişen imt’u do on3xonez na-meşilu sum ndğa ren, ha3’i moşulun. (AH-Lome) Kedi köpekten kaçıp tavan arasına saklandığı üç gündür, yeni (= şimdi) ortaya çıkıyor.


meşut’k’obun (FN) AD har.f. Kuytu dehliz bir yerde pusuya yatıyor. Makvali mik ezdums oçkinu şeni Cordani berepez nayla tudele meşut’k’obun. (FN-Ç’anapet) Yumurtayı hangi çocugun aldığını ögrenmek için, Cordan serenderin altına gizleniyor.


meşut’k’oçams/ meşut’k’oçaps (FN ~ HP) EDA har.f. Yanlamasına derin mekânın içine [dat.] atıyor. K’azeta doncğimok’u do sobaz komeşut’k’oçu. (AH-Borğola) Gezeteyi buruşturdu da sobaya attı. → meşk’ut’oçams/ meşk’ut’oçay


meşuxtams/ meşuxtaps (FN ~ AH HP) AD har.f. Yanlamasına derin, birine ait [dat.] bir mekânın içine giriyor. Coğorik dilalaşi berez aşkurinen do ubaz meşemixtams. (AH-Lome) Köpek havlayınca çocuk korkuyor ve göğsüme giriyor.


meşvela (AH) i. Yardım. Meşvela şeni iç’işinenan. (AH-Borğola) Yardım için yarışıyorlar. → yardumi; f. [yardım ediyor] nuşvels, nuşvelams


meşvens (FN ~ AH HP ÇX), meşvens/ meşvenams (AH-Borğola) EDA har.f. [Bu fiil sırf bildirme kipi emperfektif biçimlerine sahiptir.] Biri tarafından [dat.] bir şeyi [aps.] bekliyor. Umuyor. İstediği bir şeyin gerçekleşmesini hayal ederek bekliyor.Berek baba-muşiz p’anda para meşvens. (FN-Sumla) Çocuk babasından daima para bekler, umar. Dadik han3’o tadili ivaşi motalepe-muşi moxtasen ya do meşvens. (AH-Lome) Teyze bu yıl tatilde torunları gelecek diye umuyor. “Dido mçxomi p’ç’opareya do mçxomişe idu. Edo na-meşvent’u steri var-aç’opu. (AH-Borğola) “Çok balık avlayacağımdiye balığa gitti. Ama umduğu gibi avlanamadı. Berepek k’at’a bayramiz didilepeşen geç’areri meşvenaman. (AH-Borğola) Çocuklar her bayramda büyüklerden para umuyorlar. → meşonums/ meşonuy; naxen

yoks.part. umeşvenu : Umulmadan. Beklenmeden. Apansız. Ansızın. Umeşvenu hak’o k’oçi mot moxtu ? Seri so dodgitanoren ? (AH-Lome) Habersiz bu kadar adam niye geldi ? Gece nerede kalacaklar ? → ameşvene/ ameşvenu, umeşvene


meterizi (AH-Lome) i. Kuş avlama kulübesi. (*) Meterizi but’k’ate gotveri ren. Mç’ima mç’imaşi gyomç’ims. (AH-Lome) Kuş avlama kulübesi yaprakla örtülüdür. Yağmur yağınca içine damlıyor. [(*) Kışın kuş avı yapmak için yapılan basit kulübelerdir. Kuşlardan gizlenmek için yapılır. Dört tane basit ağaç kazık dikilerek etrafına ya eski işe yaramaz çıkma tahtalar çakılır veya naylonla çevrilip üstü yaprak ve dallarla kamufle edilir. Genelde kapısı yoktur. Üç tarafı çevrilip bir tarafı giriş çıkış için boş bırakılır. İçeride oturmak için ağaçtan sabit bir oturma platformu yapılır. Ön taraftan bir kitap ebadında küçük bir pencere boşluğu bırakılır. İçerideki ağaç oturağa oturulup tüfeğin namlusunu küçük pencereden uzatıp kuşa nişan alınır. Kulübenin büyüklüğü en fazla 200 x 200 cm ebadında iki kişinin sığabileceği kadar bir genişlikte olur. Boyu ise ya bir insan boyundadır veya eğilerek girilip içeri oturulur. Bu kulübeler genelde sezonluktur. Yazın sökülüp atılarak kışın yine yapılır. Eğer sökülüp atılmamışsa sağı solu tekrar örtülüp kullanılabilir. Kışın çok kar yağdığı zaman yem bulamayan karakuşlar (mzesku), yem bulmak için ev civarlarına kadar gelirler. En çok elma armut ve kiraz gibi ağaçlardaki sarmaşıklara gelip sarmaşık tohumlarıyla beslenirler. Kuşları kolay hedeflemek için kulübeler (meterizi) genelde sarmaşıklara yakın uygun yerlere konuşlandırılır. Karakuş (mzesku) kışın yağlıdır ve eti çok lezzetli olur. Yağda tavalaması yapıldığı gibi, Lazların “k’inçişi k’aplama” dedikleri kuşlu pilavı da yapılır. Nadiren başka kuşlar avlansa da bu kulübelerde genelde mzesku avı yapılır. K.A.] → tenta; çerge


metragale (AH) i. Tapa. Tıkacı. Onçaxales metragale k’ai nutragit. Mja nçaxumt’aşi mot-dibet’as. (AH-Borğola) Yayığın tıkacını iyi tıkayın. Sütü [ayran için] çalkalarken [süt] dökülmesin. → 3’up’i[1]; 3’up’a[3]


metragums (AH) EA har.f. Oluğu [aps.] tıkıyor. Bir şeyin [aps.] bir kısmını kapıyor. Oxorişi jin na-yobğun but’k’ape ezdoni ren. Maçxa metragasen. (AH-Borğola) Evin üzerinde dökülmüş [halde duran] yapraklar alınmalıdır. Oluğu tıkayacak.

+ nutragams EDA har.f. Birine ya da bir şeye ait [dat.] bir şeyi [aps.] tıkıyor. Onçaxales metragale k’ai nutragit. Mja nçaxumt’aşi mot-dibet’as. (AH-Borğola) Yayığın tıkacını iyi tıkayın. Sütü [ayran için] çalkalarken [süt] dökülmesin.


metre i. Metre. [< Fra. < Yun.] Toç’ç’i va-nunç’uşay. Cur metre elum3xvi. (AŞ-Ortaalan) İp yetmiyor. Kaynak yaparak iki metre ilâve et. Kivişi k’ant’ayi dido ordo irden. Jur metre oğindeni m3xuliz nunç’uşun. (AH-Lome) Kivinin sürgünü çok hızlı büyüyor. İki metre ilerdeki armut ağacına uzanıyor.


metreluği s. ve i. Metrelik. Si na-ixmari one-onepes xut metreluği unt’alun-i ? (AH-Lome) Senin kullandığın ona onların içinde beş metrelik var mı ?


metu → nutums/ nutuy/ nutumers/ nutumels/ nutumars


metvale/ metvalaşe (ÇM) i. Hem işbaşında hem günlük yaşamda belin ön tarafına bağlanan işlemeli kadın örtüsü. Ayşe bozomotina-muşiPorça moy-at’anciyaran” deyi metvale k’o3’vok’oray. (ÇM-Ğvant) Ayşe küçük kızına gömleğin kirlenmemesi için önlük bağlıyor. Ayşe avla mcora nodvasi metvalaşe mok’ituy. (ÇM-Ğvant) Ayşe kapıönüne güneş vurunca önlüğü ile kapatıyor. → k’o3’otvala; go3’ak’ora, go3’ak’orale, go3’ok’orale, go3’ak’iru/ go3’ak’iyu, go3’ak’irale, gu3’ak’ire; fot’a


met’a (FN) s.-e. Bir şey [pos., abl., gen.] haricinde. Bir şeyden [pos., abl, gen.] başka. → aşk’va[2]; gale[2]; met’i; çkva[4]

a. [pos. + met’a] Kyoyiz lu met’a mu-n-oren ? (FN-Ç’enneti) Köyde lahanadan başka ne var ? (= Köyde lahana çok bol var.)

b. [abl. + met’a] Hamuşen met’a xami var-giğun-i ? (FN-Ç’enneti) Bundan başka bıçağın yok mu ? Heyaşen met’a k’oçi va-z*iri-i ? (FN-Ç’enneti) Ondan başka adam bulamadın mı ? Çkimden met’a iri noğaşa geilu. (FN-Sumla) Benden başka herkes çarşıya indi.

c. [gen. + met’a] Oxoriz gyayiş met’a mu-n-oren ? (FN-Ç’enneti) Evde ekmekten başka ne var ? (= Evde ekmek çok var.)


met’aksi (PZ-Cigetore)(FN ~ AH HP ÇX) i. İpek. Met’aksişi munt’ri. (PZ-Cigetore) İpekböceği. Met’aksiş munt’uri. (FN-Sumla) İpekböceği. Oropa-çkimiz met’aksişi mendili mepçi. (FN-Sumla) Sevgilime ipek mendil hediye ettim. Bozok ti ibonuşi ntoma met’aksi steri davu. (AH-Lome) Kız saçını yıkayınca saçları ipek gibi oldu. → mek’t’asi; 3’ikva

[dey. veresiya met’aksi var-ezdims : Çıkarsız iş yapmıyor. Her işten faydalanmaya çalışıyor.] Ma hemuz var-meboşvelapam. Hemuk veesiya met’aksi var-ezdims. (AH-Lome) Ben ona yardım ettirmem. O çıkarı olmadan iş yapmaz.


met’axums/ met’axuy/ met’axups EA har.f. Odun, direk, kemik vs uzunluğu olan bir şeyi [aps.] kırıyor. Ubazgu axvanepe mturi met’axu. (ÇM-Ğvant) Desteklenmemiş mertekleri kar kırdı. # Ntxiris mebli, saği xe met’axeri / Ma hak bibgar, si Tunas elaxer-i ? (FN Anonim) Fındık ağacından düştüm, sağ elim kırıldı. Ben burada ağlıyorum, sen hâlâ Tuna’da mısın ? Msva met’axeri uğun do k’inçiz var-aputxinen. (FN-Sumla) Kanadı kırık olduğundan kuş uçamıyor. Hak’k’ik arguni uçalime ovalams. Sum geçamus sap’i met’axums. (AH-Lome) Hakkı baltayı usulsüz sallıyor. Üç vuruşta sapını kırıyor.

şsz nit’axen : Kırılıyor. Nosi şuk’a va-ren; var-nit’axen do va-niçen. (AH, atasözü, K.A.) Akıl salatalık değil; kırılıp verilemez.

part. met’axeri : Kırık. Kırılmış. Andğa ar k’inçi kobz*iri. Msvala met’axeri uğut’u. (PZ-Cigetore) Bugün bir kuş gördüm. Kanadı kırık idi. Jur mbeli miğunan. Ariz sap’i met’axeri ren. (AH-Lome) İki tane belimiz var. Birinin sapı kırıktır. Xe met’axeri uğunna-ti xolo-ti k’uzi k’ai dikaçams. (AH-Borğola) El kırık olsa bile yine de kaşığı iyi tutuyor.

[dey. nciri met’axums/ nciri met’axuy (PZ ~ AH): Uyukluyor. Kestiriyor.] Xasanis opşa nciri mvalasi nciri met’axums. (PZ-Cigetore) Hasan’ın çok uykusu gelince kısa uyku ile geçiştiriyor. Ali bere ibgart’aşa uji var-meçay. Nciri met’axu-muşi 3aduy. (ÇM-Ğvant) Ali çocuk ağlarken kulak asmıyor (= önemsemiyor). Kestirmeye (= uyuklamaya) bakıyor. Doğani dulyaşa moxt’u. Dvanç’inu. Nciri met’axuy. (AŞ-Ok’ordule) Doğan işten geldi. Yoruldu. Uykuyu kırıyor (= uykusunu kesmek için azcık kestiriyor). Ndğaleri nciri met’axu. Seri var-ancirasen. (AŞ-Ortaalan) Gündüz uykuyu kırdı (= kestirdi). Gece uyuyamayacak. Nandidi-çkimik ondğeneyi gyai şkule a m3ika nciri met’axums. (FN-Ç’anapet) Ninem öğle yemeğinden sonra biraz kestiriyor. M3ika nciri mep’t’axi. (AH-Lome) Biraz kestirdim. P’ap’uliz nciri muxtaşi k’eladis posti elorçams do nciri met’axums. (AH-Lome) Dedemi uyku bastırınca ocağın kenarına postu serip biraz kestiriyor. Yukselis nciri koyacinu. M3ika nciri met’axums. (AH-Lome) Yüksel’e uyku çöktü. Biraz kestiriyor. K’oltuğiz ar m3ika nciri mep’t’axaşi oncirez nciri mamt’en. (AH-Borğola) Koltukta biraz kestirince yatakta uykum kaçıyor.→ elijinen; lirs

+ nut’axams/ nut’axay/ nut’axaps EDA har.f. 1. Birine ait bir şeyi (= kol, bacak vs) kırıyor. K’uçxe nut’axu. (PZ ~ ÇX) (Başkasının) bacağını kırdı. 2. Biri için (odun, direk, kemik vs uzunluğu olan bir şeyi) kırıyor. Ar ndegi feli memit’axu. Kodomok’açu. (ÇM-Ğvant) Bir dilim kabağı kırıp elime tutuşturdu. Nosi şuk’a va-ren ki megit’axa k’aybana. (FN-Ç’anapet vs) Akıl salatalık değil ki kırıp vereyim de sorun çözülsün (= kırıp vermem de sorunun çözülmesi de imkânsızdır).


met’i (AH) i.s.-e. Bir şey [abl.] haricinde. Bir şeyden [abl.] başka. Çkimde skanden met’i çkar miti var-mulun. (AH-Lome) Bana senden başka kimse gelmiyor. Aliz ar daşen met’i çkar miti var-uyonun. (AH-Lome) Ali’nin bir kız kardeş dışında başka kimsesi yok. Hemuşen met’i gyari na-var-ç’k’omu miti var-doskidu. (AH-Borğola) Ondan başka yemek yememiş kimse kalmadı. [AH-Borğola’da daha çok çkva[4] kullanılır.] → aşk’va[2]; gale[2]; met’a; çkva[4]


met’i-gendğane (AK) z. Yarından iki gün sonra (= gendğane’nin ertesi günü). Ç’umen xomoxti. Ç’umen var-mugalenna gendğane moxti. Gendğane-ti var-mugalenna met’i-gendğane xomoxti. (AK-Döngelli) Yarın gel. Yarın gelemezsen ertesi gün (= yarından sonra) gel. Ertesi gün de gelemezsen bir sonraki gün (= yarından iki gin sonra) gel. → himart’i-ndğa, hermat’i; me3’k’indğani


met’k’oçams/ met’k’oçaps (FN ~ ÇX)(AK) EA har.f. 1. Bir nesneyi [aps.] öteye atıyor. Berek na-met’k’oçu k’alemi cuma-muşik ok’açxe meçamu şeni eluşinaxams. (AH-Borğola) Çocuğun attığı kalemi kardeşi sonra ona geri vermek için bir kenarda saklıyor. 2. Bir mesleği [aps.] bırakıyor. Osmanik terziluği met’k’oçu. Furuniz içalişams. (AH-Lome) Osman terziliği bıraktı. Fırında çalışıyor. 3. Normal ve doğal görünen hareketi [aps/] yapmayı bırakıyor. İnterneti gamaxtuşen doni berepek gale osteru met’k’oçes. (AH-Lome) İnternet çıktıktan sonra çocuklar dışarıda oynamayı bıraktılar. 4. Kötü alışkanlığını [aps.] bırakıyor. Bereburi okançupe mundes met’k’oçare ? (AH-Lome) Çocukça saçmalıkları ne zaman bırakacaksın ? Babak z*igaa met’k’oçu, ala k’oçiz gaşinaşi xolo goigoren. (AH-Lome) Babam sigarayı bıraktı, ama insan hatırlayınca yine [sigara] aranıyor. Z*igara mep’t’k’oçi. İpti ipti dido mebikaçi. Ala tamo tamo moyobager. (AH-Lome) Sigarayı bıraktım. Önceleri çok darlandım. Ama yavaş yavaş alışıyorum. → met’k’omers/ met’k’omels

+ nut’k’oçams/ nut’k’oçaps EDA har.f. Belirli birine doğru atıyor. Coğoriz mç’k’udi mebut’k’oçaşi icubalams do oxorişi ar k’elez elipxors. (AH-Borğola) Köpeğe ekmek attığımda kapıyor ve evin bir tarafında kenarda yıyor.


met’k’oçeri [< not’k’oçams fiilinin partisipi] (FN-Ç’anapet) s. Eskimiş. Nanak met’k’oçeyi kilimepe dgums edo ç’art’ağiz dorçasen. (FN-Ç’anapet) Annem eski kilimleri birbirine ekleyerek oturma odasına serecek.


met’k’omers (FN ~ HP)(AK), met’k’omels (FN-Sumla) EA har.f. [Bu fiilin perfektif biçimleri gözlemlenmemektedir.] I. Öteye atıyor. Cuma-çkimişi 3’ut’eli berek uşkuri goxorums do met’k’omers. (FN-Ç’anapet) Kardeşimin küçük çocuğu elmanın etrafını kemiriyor ve atıyor. M3xuli me3’iloms do met’k’omels. (FN-Sumla) Armudu koparıp (yere) atıyor. → met’k’oçams/ met’k’oçaps; istomers (AK)

part. met’k’omileri : 1. Öteye atılmış. 2. mec. Terk edilip bırakılmış. Met’k’omileri oxoris msici gak’iren. (HP-P’eronit) Terk edilmiş eve sarmaşık sarılıyor.

+ nut’k’omers/ nut’k’omels EDA har.f. Belirli birine doğru atıyor. Berez m3xuli mebut’k’omer. Pucik ucubalams. (AH-Lome) Çocuğa armut atıyorum. İnek kapıyor. Ma Yaseminiz m3xul mebut’k’omer. Axmet’ik xez nucubalams. (AH-Lome) Ben Yasemin’e armut atıyorum. Ahmet elinden kapıyor. Coğori-çkimiz mç’k’udi mebut’k’omert’aşi tude var-melaşa icubalams. (AH-Borğola) Köpeğime ekmek atıyorken yere düşene kadar (= yere düşmeden önce) kapıyor.

II. Düşürüyor. Memet’ik k’uk’umaten 3’k’ari zdimt’uşi k’uk’uma met’k’omers do goncaxums. (AH-Borğola) Mehmet güğümle su taşırken güğümü düşürüyor da her tarafını eziyor. → ok’ap’inams[1]/ ok’ap’inay/ ok’k’ap’p’inay


met’k’orinums/ met’k’oinums (FN) Eø har.f. Sesli olarak yelleniyor. Sesli olarak osuruyor. → nit’orinams; t’orinuy; t’k’o(r)ins, t’k’o(r)inams, t’k’o(r)inoms; goit’k’orinams/ goit’k’orinaps


met’oçeri [< not’oç’ams fiilinin partisipi] (ÇM) s. Bırakılmış. Dul (kadın). Met’oçeri oxorza. (ÇM-Ğvant) Dul kadın. → şiraI/ şiyaI


met’omalums (PZ) EA har.f. 1. Bırakıyor. 2. Eşini [aps.] bırakıyor. Boşuyor. → naşk’ums

+ nut’omalams EDA har.f. a. Birine bırakıyor. İri tevuli ma memit’omalaman. (PZ-Cigetore) Her şeyi bana bırakıyorlar. (not’oçay altında) nut’oçay; naşk’uy (AŞ); dut’ams/ dut’ay

b. Birine emanet ediyor. Xasanik Alis k’eç’epe nut’omalams. (PZ-Cigetore) Hasan Ali’ye keçileri emanet ediyor. → nut’oçayb; nuşk’uy; dudumersc; nuşkumers

yet. nat’omalen : Bırakabiliyor. T’işuça Xasaniz, “Tutuni mevaşk’varedeyi hik’u nobazgu ç’i, şuri keyalu do xolo-ti var-nat’omalu. (PZ-Cigetore) Zavallı Hasan Sigarayı bırakacağımdiye o kadar direndi ki canı çıktı de yine de bırakamadı.

+ met’omalapams EDA ett.f. Bıraktırıyor. Boşatıyor. Selimik Memet’is xorz*a-muşi met’omalapu. (PZ-Cigetore) Selim Mehmet’e karısını bıraktırdı.


met’orinuy (ÇM ~ AŞ) Eø har.f. Sesli olarak yelleniyor. Sesli olarak osuruyor. → nit’orinams; t’orinuy


met’rağudi (ÇM) i. Atma türkü. Ok’oğmaleri met’rağudepe. (ÇM-Ğvant) Derleme atma türkü (kelimesi kelimesine : bir araya toplanmış atma türküler). → mebira; + not’rağuday


met’roxun (PZ ~ HP), met’ruxun (AK)(ÇX) Aø har.f. Bir kısmı kırılıyor. M3xulişa cevit’i. Ara met’roxu. (ÇM-Ğvant) Armuttan iniyordum. Dal kırıldı. Didi mca met’roxasi mebazgaşe cadven. (ÇM-Ğvant) Büyük ağaç (= kalas) kırılınca destek (o ağacın) üzerine dayanıyor. Cot’axana met’roxasen. (AŞ-Ortaalan) Yere doğru kırmaya çalışırsan kırılacak. T’ağanişi xit’i met’roxu. (FN-Ç’anapet) Tavanın sapı kırıldı. 3’uk’alişi xit’i met’roxu. (FN-Sumla) Kazanın kulpu kırıldı. Motoriz k’asnaği na-okaçamz civeta met’roxu-doren. (AH-Lome) Motorun kasnağını tutan cıvata kırılmış. Elakteri mot-doxedu ! Orz*oşi k’uçxe met’roxasen. (AH-Borğola) Yanlanarak oturma ! İskemlenin ayağı kırılacak. Uşkurişi ncaz epti-dort’un. T’ot’i met’roxu do t’ua mebli. (AH-Borğola) Elma ağacına çıkmıştım. Dal kırıldı da az kalsın düşerdim. ++ t’roxun


meulun → meyulun


meut’i/ beut’i (FN-Sumla) s. 1. [insan veya hayvan] Koma halinde olan. Xasani meut’i steri cans. (FN-Sumla) Hasan koma halinde imiş gibi uyuyor. Ncaşen melu do beut’i kogointxu. (FN-Sumla) Ağaçtan düştü ve komaya girdi (= koma halinde uzandı). Uli-beut’i cans. (= Uli-meut’i cans.) (FN-Sumla) Ölüm döşeğinde yatıyor. Can çekişiyor. 2. [bitki] Ölmek üzere olan. Solmuş. Dido t’u3a ivu do balucağiş fidepe beut’i melez. (FN-Sumla) Çok sıcak oldu ve domates fideleri soldu.


meuxtams → meyuxtams


meveri (AH) s. [süt hakkında] Mayalanmış. Korineri mjape meveri ren. Mja şvana tencerete sobaz na-yodgin t’u3a ren. (AH-Lome) Soğumuş olan sütler mayalıdır. Süt içeceksen sobanın üstünde tenceredeki süt sıcaktır. → xt’eri, xt’imeri, xt’umeri; ≠ [kesilmiş] xtimeri


mevulur → nulun


mexi (ÇM) i. Ok. Mexi-toç’i movizdam. (ÇM-Ğvant) Okun ipini (= gergi ipini) çekiyorum. → oki; zuk’umi


mexosk’un (PZ)(AŞ-Ortaalan) Aø har.f. Işık ya da ateş [aps.] sönüyor. Daçxuri mexosk’un. (AŞ-Ortaalan) Ateş sönüyor. → mexrosk’un; mesk’urunIV; meskurunIII, meskirunII; + noxosk’inams/ noxosk’inay

+ nuxosk’un ADL har.f. Birine ait [dat.] bir şeydeki [lok.] ateş sönüyor. Guri daçxuri va-memixosk’u. (AŞ-Ortaalan) Yürek yangınım sönmedi.


mexrosk’un (ÇM ~ AŞ-Ok’ordule) Aø har.f. (Işık, ateş) sönüyor. Çona mexrosk’usi şuri mamt’u. (ÇM-Ğvant) Işık sönünce (bir an) çok korktum. Çona mexrosk’asi nukla nudvinar. (ÇM-Ğvant) Işık sönünce mum yakmalısın. Daçxuri mexrosk’un. Dişk’a kek’ut’oçi. (AŞ-Ok’ordule) Ateş sönüyor. Odun ekle. At. Na-mexrosk’asen daçxuri n3’ixi eyoç’uy. (AŞ-Ok’ordule) Sönecek olan ateşin üstünde çalılık yakıyor. → mexosk’un; mesk’urunIV; meskurunIII, meskirunII

+ nuxrosk’un AD har.f. Birine ait [dat.] ışık ya da ateş [aps.] sönüyor. Çona memixrosk’un. (AŞ-Ok’ordule) Işığım sönüyor.


mexums/ mexuy[1]/ mexxuy/ mexups EA har.f. [perf.1.tek. mepxvi] 1. Taneli katı cismi [aps.] döküyor ya da atıyor. Ayşek k’alati elonktams do lazut’epe mexums. (PZ-Cigetore) Ayşe sepeti yana eğip de mısırları döküyor. Xasani pilint’aşi cemt’ut’ale mexuy. (ÇM-Ğvant) Hasan sobanın küllüğünü kürüyor (= döküyor). Şuronepe do k’oyinepe k’opya mexuman. (ÇM-Ğvant) Keçi ve koyunlar dışkı dökerler. 3eplape mo mexum. Ok’iği. Pujepe mepçaten. (ÇM-Ğvant) (Üzüm, fasulye vs’nin) kabukları atma. Biriktir. İneklere vereceğiz. Ali guri mvalasi ost’oli mu-ti eyobğun ok’uk’açay-mexuy. (ÇM-Ğvant) Ali kızınca masanın üstünde ne varsa toplayıp atıyor. Cari imxort’aşa pinçxolyape mo-mexum. (ÇM-Ğvant) Yemek yerken ekmek kırıntılarını dökme. Ğomaneri cari oç’ertela mexvi. (AŞ-Ortaalan) Dünkü yemeği(n artıklarını) oç’ertelaya dök. Na-mexvi cari sk’ande-k’k’ale nokossi. (AŞ-Ortaalan) Döktüğün ekmeği senin tarafa doğru süpür. Urzeni-3epla moy mexxum ? (AŞ-Ortaalan) Üzümün kabuğunu niye döküyorsun ? Cari imxort’aşa cari-pinçxvape mo-mexum. (AŞ-Ortaalan) Yemek yerken ekmek kırıntılarını dökme. Xe mutu gok’açun hay mexvi. (AŞ-Ortaalan) Elinde ne tutuyorsan buraya dök. Berek k’ak’aleri ntxiri tude mexumz. (FN-Ç’anapet) Çocuk ayıklanmış fındığı yere döküyor. Sobaşen na-gamiği mt’ut’a omt’ut’alez mexvi. (FN-Sumla) Sobadan çıkardığın külü küllüğe dök. Sedatik na-k’ak’alu ntxirişi çeplape so mexums ? (AH-Lome) Sedat ayıkladığı fındığın kabuklarını nereye döküyor ? Bereşi gyari nç’amoni ren. Na-moskidasen mexvi. (AH-Lome) Çocuğun yemeği ilaçlıdır. Artanı döküver. Tanerik p’orcate na-moiğu ntxirişi çepla oçvet’ulas mexums. (AH-Borğola) Taner kucağında getirdiği fındık kabuklarını çöplüğe döküyor. Fadimek nokosepe oçvet’ulas mexums. (AH-Borğola) Fatma süprüntüleri çöplüğe döküyor. Nisak k’at’a ndğa gyari mexups. (AK-Döngelli) Gelin her gün yemek döküyor. Berek sağani-muşis na-ren gyari var-aç’k’omu do t’k’obaşa mexups. (AK-Döngelli) Çocuk sağanındaki yemeği yiyemedi de gizlice döküyor. Oxorcak x3aperi lobiyape mexups. (AK-Döngelli) Kadın çürümüş fasulyeleri döküyor. (→ mijaxups) 2. Gözyaşı [aps.] döküyor. Çilambri mexuy. (ÇM-Ğvant) Gözyaşları döküyor. Ala-çilambri mexuy. (ÇM-Ğvant) Hüngür hüngür ağlayarak gözyaşı döküyor. 3. mec. İnsanı [aps.] saygısızca dışarı atıyor. Ali oxori miti var-oxişk’uy. Mi-ti idasen mexuy. (ÇM-Ğvant) Ali kimseyi eve sokmuyor. Kim giderse kovuyor. Nusa mtiri-muşişa var-ce3’vazdet’uk’o alayi3o oxorişa memxvanert’u. (ÇM-Ğvant) Gelin kayınbabasından korkmasaydı (= çekinmeseydi) hepimizi evden atardı (= kovardı). + nixven; naxven

tec. nuxun[4] : (Sayılamayan katı cismi) dökmüşlüğü var. Ntxiri memixun. (FN-Sumla) Fındığı dökmüşlüğüm var.

+ nuxums (PZ-Cigetore), nuxuy (ÇM), nuxvay (AŞ), nuxvams (FN ~ AH), nuxvaps/ nuxups (AK) EDA har.f. a. Birine ait [dat.] taneli katı cismi [aps.] döküyor. Mo mok’anam. Mok’aç’un lazut’epe-şk’imi memixum. (PZ-Cigetore) Sallama beni. Tuttuğum mısırlarımı döküyorsun. Bere n3xeni na-mvobun mçveri biga gunt’ay-nuxuy. (ÇM-Ğvant) Çocuk atın sırtındaki unu çomak sokarak döküyor. Nandidik na-k’ak’alu ntxiri jur 3’aneri mota-muşik boyne tude nuxvamz. (FN-Ç’anapet) Ninenin ayıkladığı fındığı iki yaşındaki tornu hep yere döküyor. Alik boxçaz na-gyupinu lazut’i Memet’ik tude nuxvams. (AH-Lome) Ali’nin bohçaya serdiği mısırı mehmet yere döküyor. Orhanik Memet’is saxaniz na-gubğun ntxirepe xete geloç’k’idams do nuxvams. (AH-Borğola) Orhan Mehmed’in sahanın içindeki fındıkları eli ile yukardan aşağıya vurup döküyor. K’ulanik pencereşen kotumepes gyari nuxvaps. (AK-Döngelli) Kız pencereden tavuklara yem atıyor. FadimekGyari var-imxorsya do da-muşişi sağani xonuxups. (AK-Döngelli) FadimeYemek yemiyordiye kız kardeşinin sağanını (= sağanın içindekileri) döküyor.

b. Biri için ya da birinin zararına [dat] taneli katı cismi [aps.] döküyor. Mebuxvam. (AŞ-Ok’ordule) Ona (katı cismi) döküyorum. Megixva. (AŞ-Ok’ordule) Sana (katı cismi) dökeyim. Memixvi. (AŞ-Ok’ordule) Benim için (katı cismi) dök. XasaniAli şk’imi şeni k’umi memixudeyi himu şeni-ti nuxvasen-i ? (AŞ-Ortaalan) HasanAli benim için kum döktüdiye onun için de [kum] dökecek mi ? Nurik nana-muşiz na-u3’iloms ntxiri ntxerepunaz nuxvams. (AH-Lome) Nuri annesine topladığı fındıkları fındıklığa döküp bırakıyor. Xasanik işumaşi Kamilik na-meçu-dort’un nez*epe avli-muşiz nuxvams. (AH-Borğola) Hasan kızınca Kâmil’in [Hasan’a] vermiş olduğu cevizleri [Kâmil’in] avlusuna döküyor. Manz*ageri-muşik mbuli muğu. Ama Ayşek, manz*ageri idu şkule x3aperi na-ren şeni mbulepe nuxvaps. (AK-Döngelli) Komşusu kiraz getirdi. Ama Ayşe, komşusu gittikten sonra, çürük olduğu için kirazları döküyor. (dobğams/ dobğay altında) dubğams/ dubğay


mexuy[2] (ÇM) øA har.f. Meyve ağacının çiçekleri [aps.] açıyor. # Marti moxt’ay, mexuy at’amba-purki. (ÇM, anonim) Mart ayı gelsin, açar şeftali çiçekleri.


mexvat’ums[1]/ mexvat’uy (PZ ~ FN-Ç’anapet) EA har.f. Bir kısmı ısırıyor. Bir kısmı dişliyor.

yet. naxvat’en[1] : İstemeyerek bir kısmı ısırıyor. Nena memaxvat’u. (AŞ-Ok’ordule) Dilimi (istemeyerek) ısırdım.

+ nuxvat’ams[1]/ nuxvat’ay EDA har.f. Birine ait [dat.] bir şeyin [aps.] bir kısmını ısırıyor. Ayşek, berepe alimben şeni berepes peği nuxvat’ams. (PZ-Cigetore) Ayşe, çocukları sevdiği için çocukları pek ısırıyor. nuşk’omams/ nuşk’omay; nuç’k’omamsII; nupxors, nuç’k’omaps


mexvat’ums[2] (FN ~ AH) EA har.f. Bir kısmı kemiriyor. Getasulez şuk’a na-gamiç’arasen, ulun do mtugik mexvat’ums. (AH-Lome) Bahçede salatalık tomurcuklanıp oluştu mu, fare gidip kemiriyor.

yet. naxvat’en[2] : Bir kısmı kemirebiliyor.

+ nuxvat’ams[2] EDA har.f. Birine ait [dat.] bir şeyin [aps.] bir kısmını kemiriyor ya da ısırıp koparıyor. Çiçku-bere cant’aşi xvala va-nişkvinen. Mtugik uci nuxvat’ams. (AH-Lome) Bebek uyurken yalnız bırakılmaz. Fare kulağını kemirir.


mex’orums/ mex’orups (HP ~ ÇX) EA har.f. Bir kaptan (hiç katı cismi içine almayan az miktarda sıvı) boşaltıyor ya da yere döküyor. Nek’naşen ar k’uk’uma 3’k’ari mex’oru. (AK-Döngelli) Kapıdan bir güğüm su döktü. → meyorums/ meyoruy/ meoruy/ meorums; mijax’orups; munktay


meya-/ mea- (FN ~ HP) fb. [vuayel önünde mey-] [ba-, va-, bi-, vi-, bo-, vo-, bu-, vu-, ma-, ga-, mi-, gi-, mo-, go önünde meye-] → meyo-/ meo-, mija-

I.a. (FN)(AH-Lome, Borğola) Bir şeyin üzerinden basarak öteye, karşıya. (Ör. meyulun “köprüden öteye geçiyor”)

I.b. (AH-Pilarget)(HP) Önce aşağıya indikten sonra karşıya. (Ör. meyulun “dereye girerek karşıya geçiyor”)

II. Tekrar. Yeniden. (Ör. meyaç’ums “tekrar yakıyor”; meyat’ağanums “tekrar tavalıyor”)

III. 1. Tamamen. (Ör. meyaç’ums “yakıp kül ediyor”) 2. Ne varsa rasgele. (Ör. meyat’ağanums “ne var ne yok hepsini tavalıyor”)


meyaçama (FN) i. İnkisar. [< Arp.] Ah. Beddua. [< Far. + Arp.] Meyaçama-çkimi dağodu. (FN-Ç’anapet) Ahım ona tuttu. İnkisarım tuttu. → me(y)oçama; k’rima


meyaçxaloni (AH) i. Şelale. Çağlayan. Meyaçxaloniz hekole nçxomi va-ren. M3udişi mot-bulut’at. (AH-Lome) Şelaleden sonra balık yok. Boşuna gitmeyelim. → maçxaI; çaçxa; meçaçxaloni


meyaçxiyalums (AH) Eø har.f. Çağlayarak akıyor. T’obaz imçvirt’aşi 3’k’arik na-meyaçxiyalums k’ele mot-ulu(r). (AH-Lome) T’obada yüzerken suyun yüksekten çağladığı tarafa gitme. + meyoçxiyalams


meyaç’ums (AH-Lome) EA har.f. [part. meyaç’veri] I. Yakıp kül ediyor. Xasanik isina meyaç’ums. (FN-Ç’anapet) Hasan çalılık araziyi yakıp kül ediyor. Remzik bere-muşiz ar mutu dağodazna Loma meyaç’ums. (AH-Lome) Remzi çocuğuna bir şey olursa Lomeyi yakıp kül eder. Xasani mot-oşumamt ki oxori, serenti, bageni, iriz-xolo amun3’amz do meyaç’ums. (AH-Lome) Hasan’ı kızdırmayın ki evi, serenderi, mandırayı, hepsini yakıp kül eder.

II. Tarla olacak yeri vs [aps.] tekrar yakıyor. Alışagelmiş bir yerin yakılması işini yine yapıyor. Pederik 3’k’ar-mele na-miğunan let’a çayluği oxenu şeni meyaç’ums. (FN-Ç’anapet) Babam derenin karşısında sahip olduğumuz araziyi çaylık yapmak için yakıyor. Nanak kurumi şeni ona meyaç’ums. (AH-Lome) Annem darı için verimsiz alan olan tarlayı yakıyor. Rizak İsinaz na-nç’varu yeyi meyaç’ums. (AH-Lome) Rıza İsinada temizlediği dikenli alanı yakıyor.


meyagubums/ meyaguboms (FN ~ AH HP) EA har.f. Sulu yiyecekleri [aps.] tekrar pişiriyor. Oxorcak ondğeneyi şeni ğomaneyi xaci meyagubums. (FN-Ç’anapet) Eşim öğle yemeği için dünkü fasulyeyi tekrar ısıtıyor. EminekXaci mot-imç’oxet’azya do meyaguboms. (AH-Lome) Emine fasulye yemeğiniEkşimesindiye tekrar kaynatıyor.


meyakten (FN ~ AH HP ÇX) AD har.f. Bir renk ya da kan [aps.] bir şeye [dat.] bulaşıyor. Nanak porçape ok’onaxuyiz kçe porçapez mç’ita rengi meyaktu. (FN-Ç’anapet) Annem gömlekleri beraber yıkayınca beyaz gömleklere kırmızı renk bulaştı. Berez çxindişe na-gyuxtu din3xiri kçe porçaz meyaktu. (FN-Ç’anapet) Çocuğun burnundan akan kan, beyaz gömleğe leke yaptı. P’anda-skaniz giçkit’az. Kçe do uça dolokunu ont’aleyi var-inaxven. Kçez uça p’anda meyakten. (AH-Lome) Her zaman için bilesin. Beyaz ve siyah giyim karışık yıkanmaz. Beyaza her zaman siyah bulaşır. Ntao-tkvaniz boya meyaktu-doren. Xamite gogixak’aramt. (AH-Lome) Erzak dolabınıza boya bulaşmış. Bıçakla etrafını kazıyoruz. → ankten; akten; nakten[1]; [renk, hastalık vs bulaşıyor] nak’nen; meyak’nen; mijvakten; uxvakten; ++ uktinams EDA har.f. Bir rengi [aps.] bir şeye [dat.] bulaştırıyor.


meyakteri (FN-Ç’anapet) s. Meyilli. Eğimli. Avlaşi betoni gelaçxumt’aşa3’k’ari k’olayi idazdeyi m3ika meyakteri gebobit. (FN-Ç’anapet) Avladaki betonu yıkarken suyun kolay gitmesi için biraz meyilli döktük. → elaninkteri, elankteri; elakteri; meyokta; menevi; ilakteri


meyak’nen → meyik’nen


meyak’ore3xums (FN ~ AH-Lome), meyak’oro3xums/ meyak’oro3xups (AH-Borğola ~ HP) EA har.f. Sayılmış şeyi [aps.] tekrar sayıyor. Cuma-çkimik handğa na-p’ç’k’indit genç’areyi meyak’ore3xums. (FN-Ç’anapet) Kardeşım bugün kazandığımız parayı tekrar sayıyor. Para ma dop’k’ore3xi, ala babak a çkva meyak’ore3xums. (AH-Lome) Parayı ben saydım, ama babam bir kez daha sayıyor. Ma na-p’k’oro3xi var-mo3’ondu do muk-ti meyak’oro3xu. (AH-Borğola) Benim saydığımı beğenmedi de kendi de tekrar saydı. → meyok’ore3xums/ meyok’ore3xuy; mijak’oro3xups; gek’oro3xums


meyamti (FN) i. Meyilli yer. Alik cumadi-muşiz oxoyişi jimola meyamtiz na-norçak’urt’u didi kvalepe moşu3’k’ams. (FN-Ç’anapet) Ali amcası için evinin arkasındaki meyilli yerde saplanmış büyük taşları söküp çıkarıyor.


meyanaxums (FN ~ AH HP) EA har.f. I. Çamaşırı [aps.] tekrar yıkıyor. Nanak doloktimeyi porçape meyanaxums. (FN-Ç’anapet) Annem lekeli gömlekleri tekrar yıkıyor. Kçe dolokunupe bozos k’ayi var-anaxu-doren. Nana-muşik a çkva meyanaxums. (AH-Lome) Beyaz giysileri kız iyi yıkayamamış. Annesi bir kez daha yıkıyor. → meyonaxums/ meyonaxuy

II. (AH) Ön yıkama yapıyor. Nusak dolokunu ipti meyanaxumz. Ok’açxe ar-jur saat’iz leğeniz gelumt’vinams do hemora şkule naxums. (AH-Lome) Gelin çamaşırları önce bir ön yıkama yapıyor. Sonra bir iki saat leğende ıslatıyor (= suya bastırıyor) ve ondan sonra yıkıyor.


meyant’ra3eri (AH ~ HP) s. ve i. I. s. Heyelândan dolayı kaymış ya da kayıp çökmüş (toprak). Ont’ulez oktişe k’ele meyant’ra3eri let’az lazut’i va-pxaçki. (AH-Lome) Tarlada rampaya doğru kaymış toprağa mısır ekmedim.[çukur; çökmüş arazi] cendra3’eri; dolondra3’eri, dolont’ra3’eri, dolont’raseri, dolont’ro3eri

II. i. Heyelândan dolayı çökmüş toprak. Meyant’ra3eriz dişka meşikaçu-doren. Babak xop’ete let’a mo3’k’amz do dişkapeşi k’ayi na-ren moşimers. (AH-Lome) Heyelânın içinde odun kapanmış. Babam kürekle toprağı açarak odunların iyisini seçip çıkarıyor. Si k’alati meyant’ra3eriz naşkvi. Ma hekşen kebzdim. (AH-Lome) Sen sepeti heyelanın oraya bırak. Ben oradan alırım.


meyant’ro3un (AH ~ HP) Aø har.f. Heyelân oluyor. Meyant’ro3uşi na-geiktu oxoriz ğurerepe gamoyonaman. (AH-Lome) Heyelânda yıkılan evden ölüleri çıkarıyorlar. Let’a meyant’ro3u-doren do hek na-gedgit’u nca-ti meyant’ro3u-doren. (AH-Borğola) Toprak heyalandan dolayı kaymış da orada duran ağaçta kaymış. caşk’ven; nt’ro3’un, nt’rosun; ment’ro3un, mont’ro3un, nt’ro3un, t’ro3un; dolvaşk’ven, mvaşk’ven; gelant’ro3un/ gilant’ro3un


meyaperi (PZ ~ AŞ) [< nuyams/ nuyay/ nuay fiilinin partisipi] i. Yoğurt. T’abağişi meyaperi ceşk’omams. (PZ-Cigetore) Tabaktaki yoğurdu yiyip bitiriyor. Xasanik meyaperi imxort’aşa goit’a3ams. (PZ-Cigetore) Hasan yoğurt yerken kendi üzerine [yoğurdun bir kısmını] döküyor (= sürüyor, yayıyor). Meyaperi nuyasen. (ÇM-Ğvant) Yoğurt mayalayacak. Ncavla t’ast’i p’ri cen3’oray meyaperi şeni elubay. (ÇM-Ğvant) Sütü t’ast’iye (= kaymak teknesine) süzmeden yoğurt için ayırıyor. Meyaperi badya ceduy. (ÇM-Ğvant) Yoğurdu tasa koyuyor. Meyaperişi jindoni yağepe moyoğay. (ÇM-Ğvant) Yoğurdun üstündeki yağları alıyor. → yoğurt’i/ yoğuti/ yoğut’i, yoğurdi


meyaputxun/ meaputxun (FN ~ HP) A.Abl/A.Dir har.f. Süzülerek karşıya doğru aşağıya meyilli uçuyor, ya da tünediği yerden başka bir yere (daldan dala) uçuyor. K’oçi p’araşot’ite rak’anişen meaputxu. (FN-Sumla) Adam paraşütle yamaçtan adeta kuş gibi uçtu. Mamuli okotumaleşen axi-p’icişe meyaputxun. (AH-Lome) Horoz kümesten ahırın önüne doğru uçuyor. → meyojun; meyoputxun, meoputxun; mijaputxun


meyat’ağanums (AH) EA har.f. 1. Ne var ne yok hepsini tavalıyor. 2. Tavalanmış bir yiyeceği [aps.] tekrar tavalıyor. Nanak ğoma na-gubu lu-pancayi meyat’ağanums. Ondğeriz p’ç’k’omaten. (AH-Lome) Annem dün pişirdiği lahana-pancari kavuruyor. Öğlene yiyeceğiz.


meyaxums (AH) EA har.f. [part. meyaxvaleri] Uçurum vs indirmenin mümkün olmadığı yerden aşağıya atıyor. Babak bagenişi let’a ğalişe k’ele meyaxums. (AH-Lome) Babam kulübeden çıkan toprağı dereye doğru atıyor. Axmetik gzas na-golaxtasens çkar var-ugurams. Dişka meyaxumt’aşi k’oçis tiz gyut’alams. (AH-Lome) Ahmet yoldan geçeblere hiç dikkat etmiyor. Odunları aşağıya doğru atarken adamların üzerine düşürüyor.


meyaxvaloni (AH) i. Dağda insan güçü ile odun, ağaç vs nakledilirken yolların geçmediği, uçurumdan odunların aşağıya atıldığı yer. Dişka meyaxvaloni şakiz kogamamağuk’o hemu şkule k’olayi ren. (AH-Lome) Odunu aşağıya atılacak bölgeye kadar çıkarabilirsem ondan sonra kolaydır. Dişkape meyaxvaloni şakis noderite gamabiğaten. (AH-Lome) Odunları meyaxvaloniye kadar imece ile çıkaracağız.


meydani i. Meydan. [< Arp.] Ntxiri dupinaşi punt’ape iri meydaniz gelams. (AH-Lome) Fındığı serince çürüklerin hepsi açığa çıkıyor.

[dey. meydani var-meçams/ meydani var-meçay : Meydan vermiyor.] # Avlaşi ogine m3xuli-fidani / Onciruşa va-momçamt’i meydani / T’angri-şk’imi dolumci do dotani / Ordo moxt’i ordo. Cek’uğurare. (AŞ, N.T.) Evin önündeki bahçenin önünde armut fidanı / Uykuma meydan vermiyrordun / Tanrım akşam et ve sabah et / Tez gel tez. Ardından öleceğim.


meyhane i. Meyhane. [< Far.] Raki-tkvani oxoriz şvit. Meyhanez mot-ixodet. (FN-Sumla) Rakınız evde için. Meyhanede kazıklanmayın.


meyiçams/ meyiçay (PZ ~ AŞ) Eø dön.har.f. Kendine ya da kendi kendine beddua ediyor. Ayşek p’anda meyiçams. (PZ-Cigetore) Ayşe her zaman beddua ediyor. + meyoçams/ meyoçay/ meoçay/ meyoçaps


meyijinen (ÇM-Ğvant) Aø har.f [emp.şm.1.tek. meyovijiner; yet. meyajinen] Öteye doğru uzanıyor.

part. meyojineri : Öteye doğru uzanmış halde. Ali mcora ext’asi meyojinaşe-k’uli nek’na oginde k’o3’adguy. K’uli meyojineri imcoray. (ÇM-Ğvant) Ali güneş doğunca arkaya yatabilen sandalyeyi kapının önüne koyuyor. [Arkalıklı] sandalyeye uzanıp güneşleniyor.


meyik’nen (FN) Aø har.f. Hastalık, renk vs [aps.] belirsiz birilere veya bir şeylere bulaşıyor. Suntxani na-ren na-meyik’nen ozabunluğişen-ti ti-skani içvare. (FN-Ç’anapet) Herhangi bir yerdeki bulaşıcı hastalıktan da kendini koruyacaksın.

+ meyak’nen AD har.f. [emp.şm.1.tek.dat.tüm. meyemak’nen] Bir hastalık, renk vs [aps.] belirli birine [dat.] bulaşıyor. Xasaniz dido mot-nanç’ert. Goncoba omç’un. Komeyegak’nanen. (FN-Sumla) Hasan’a fazla yanaşmayın. Onda uyuz var. Size de bulaşabilir. → nak’nen[2]; mijvakten; uxvakten; [hastalık bulaşıyor] ak’nen; nak’limen; [renk, kan vs bulaşıyor] ankten; akten; nakten; [renk bulaşıyor] meyakten


meyilams (FN ~ AH) Aø har.f. [fb.{meya-}][Bu fiil, sırf bildirme kipine sahiptir.] Zaman [aps.] geçiyor. Ondğe meyilu. (FN-Ç’anapet, Sumla) Öğleni geçti. Ondğe meyilaşi mjoraz ncalepe mok’atven do avliz va-no3’k’ers. (AH-Lome) Öğleni geçince ağaçlar güneşin önünü kapatıyor ve avluya (güneş) vurmuyor. → golulun; golilay/ golilams/ golilaps; mek’ilams/ mek’ilaps, mik’ilaps

+ meyulams AD har.f. Birinin [dat.] zamanı [aps.] geçiyor. Bozo-skaniz ora meyulu. Ar sotiyenşa komeçi. (FN-Sumla) Kızının evlilik zamanı geçti. Herhangi bir yere ver (= evlendir). Ora meyemilu. (FN-Sumla) Zamanım geçti (= Eskidim). Han3’o var-biçilana ora meyemilams. (FN-Sumla) Bu sene evlenmezsem zamanım geçiyor. Nemaziş ora meyemilams. (FN-Sumla) Namaz zamanım geçiyor.


meyili (AH) i. Meyil. Eğim. Balk’onis ter3ine meyili uğun. 3’k’ari nek’naşe k’ele eladgitun. (AH-Lome) Balkonun eğimi terstir. Su kapıya doğru gölleniyor.


meyimorden[1] (PZ ~ ÇM) Aø har.f. Çocuk [aps.] hiç büyümeyip tam tersine küçülüyor gibi oluyor. Alişi biç’i bere meyimordu. Hiçi var-imorden. (PZ-Cigetore) Ali’nin erkek çocuğu küçülüyor gibi oldu. Hiç büyümüyor. Alişi bere ozabunute meyimorden. (ÇM-Ğvant) Ali’nin çocuğu hastalıktan küçülüyor.


meyimorden[2] (AŞ-Ok’ordule) Aø har.f. Çocuk [aps.] büyüyüp yetişkin oluyor. Şk’imi bere vit-do-şk’it 3’anaşi diyu. Meyimorden. (AŞ-Ok’ordule) Benim çocuk 17 senelik oldu. Büyüyor.


meyincirs (FN ~ AH) EL har.f. Yaslanıyor. Pederiz daç’k’ina şkule ncaz meyincirs do moişvacun. (FN-Ç’anapet) Babam yorulunca ağaca yaslanıyor ve dinleniyor. Babaz dido daç’k’indu. Orz*oz va-daxunen. Ğocişe k’ele meyincirs. (AH-Lome) Babam çok yoruldu. İskemlede oturamıyor. Köşeye doğru yaslanıyor. nacinen; namp’onen; nanciren; nincirs


meyixven (ÇM)(AH) Aø har.f. I. (ÇM) Yıkılıyor. Şurçina-p’ap’u ham vanağişi em vrosi marxeli ort’u. Himu na-u 3’oderepe p’ot’e-ti var-meyixvasen. (ÇM-Ğvant) Şükrü dede bu yerleşkenin en iyi ustası idi. Onun yaptığı duvarlar hiçbir zaman yıkılmayacak. Ali na-asen març’a p’anda meyixven. P’ot’e-ti vrosi març’a var-axenen. (ÇM-Ğvant) Ali’nin yaptığı odun yığını her zaman yıkılıyor. Hiçbir zaman iyi bir yığın yapamıyor. + k’ok’ixven

II. (AH) 1. Aşağıya doğru dağılıyor, yığılıyor ya da yayılıyor. Na-ç’k’orum tipi menyaz mot-nupinam. İxi elabaraşı mtelli 3’alendo meyixven. (AH-Lome) Biçtiğin otları yamaç yerlere serme. Rüzgâr esince hep aşağıya doğru yayılıyor. 2. İstif edilen herhangi bir şey [aps.] aşağıya doğru yıkılıyor. Xarga geduzas ixenen. Oktiz var-ixenen. Oktiz na-vare xarga, k’işiz mtviri yomtvaşi meyixven. (AH-Lome) Odun istifi düz yerde yapılır. Rampaya yapılmaz. Rampa yerde yapacağın odun istifi, kışın üzerine kar yağınca yıkılır.


meyo- (PZ ~ AŞ), meo- (AŞ) fb. [vuayel önünde mey-/ me-] [va-/ ba-, vi-/ bi-, vo-/ bo-, vu-/ bu-, ma-, ga-, mi-, gi-, mo-, go- önünde meye-] → meya-, mija-

I. Karşıya. Karşıda. Öteye. Ötede. (Ör. meyulun “karşıya geçiyor”)

II. Tekrar. Yeniden. (Ör. meyonç’arums/ meyonç’aruy “tekrar yazıyor”)


meyoçama/ meoçama (PZ ~ AŞ)(AH-Borğola ~ HP) i. İnkisar. [< Arp.] Ah. Beddua. [< Far. + Arp.] Meyoçama-şk’imi ak’nu. (ÇM-Ğvant) Ahım tuttu. İnkisarım tuttu. Meoçamate divat’una p’at’epe var-doskidut’u. (AH-Borğola) Beddua ile olsaydı, kötüler kalmazdı. → meyaçama; k’rima


meyoçams/ meyoçay/ meoçay/ meyoçaps (PZ ~ HP) ED har.f. Birine [dat.] beddua ediyor. Ali irote bere meyoçay. (AŞ-Ok’ordule) Ali hep çocuğa beddua ediyor. Muteberik berepe-muşiz dido meyoçams. (FN-Ç’anapet) Muteber çocuklarına çok beddua ediyor. Kçiniz mu ağodu ? Miz meyoçams ? (AH-Lome) Yaşlı kadına ne oldu ? Kime beddua ediyor ? → mijoçaps


meyoçxiyalams (AH) EA har.f. Çağlatarak akıtıyor. Bozonak menoçxe dobamt’aşi oçvet’elaz jinşen meyoçxiyalams do çku mema3’ap’enan. (AH-Lome) Kız bulaşık suyunu çöplüğe dökerken etrafa saçarak akıtıyor ve bize sıçrıyor. + meyaçxiyalums


meyodums/ meyoduy (PZ ~ AŞ) EDA har.f. Birine [dat.] yeni ad [aps.] veriyor. Birini yeniden adlandırıyor. Birinin adını değiştiriyor. Xasanik bere-muşişi yoxo meyodums. (PZ-Cigetore) Hasan çocuğunun ismini değiştiriyor. Ali bere-muşi yoxo meyoduy. (ÇM-Ğvant) Ali çocuğuna yeni isim veriyor. Otxo 3’aneri bere yoxo meyoduy. (AŞ-Ok’ordule) Dört yıllık çocuğa yeni isim veriyor. Hik’k’u dido moy miyoxam ? Yoxo meyemodum-i ? (AŞ-Ortaalan) O kadar çok niye beni çağırıyorsun ? Bana yeni isim mi veriyorsun ?


meyojinaşe-k’uli (ÇM) i. Arkaya yatabilen arkalıklı sandalye. Ali mcora ext’asi meyojinaşe-k’uli nek’na oginde k’o3’adguy. K’uli meyojineri imcoray. (ÇM-Ğvant) Ali güneş doğunca arkaya yatabilen sandalyeyi kapının önüne koyuyor. Sandalyeye uzanıp güneşleniyor. ≠ finori-k’uli; troni[1]; mencironi/ menciyoni


meyojineri → meyijinen


meyojun (PZ-Apso)(ÇM)(AŞ-Jilen-Mzğem) AL har.f. Bulunduğu yerden öbür tarafa bir yerin veya bir şeyin üstünden uçuyor. K’inçi ncaşe ncas meyojun. (PZ-Apso) Kuş ağaçtan ağaca uçuyor. K’inçi rak’ani meyoju. (ÇM-Ğvant) Kuş tepeyi aşarak öbür tarafa uçtu. meyoputxun, meoputxun; mek’aputxun, mik’aputxun; meyaputxun; mijaputxun


meyokta (PZ) s. Meyilli. Eğimli. Xasani-oxorişi avla opşa meyokta on. (PZ-Cigetore) Hasan’ın evin ön tarafındaki bahçesi çok meyillidir. → elaninkteri, elankteri; elakteri; menevi; meyakteri; ilakteri


meyok’ore3xums/ meyok’ore3xuy (PZ ~ AŞ) EA har.f. Yeniden sayıyor. Tekrar sayıyor. Ali mcalepe meyok’ore3xuy. (ÇM-Ğvant) Ali keresteleri yeniden sayıyor. Ant’alu. Meyok’ore3xuy xolo. (AŞ-Ok’ordule) Karıştırdı. Yeniden sayıyor bir daha. Ma dop’k’ore3xi. Si-ti meyok’ore3xi. (AŞ-Ortaalan) Ben saydım. Sen de tekrar say. → meyak’ore3xums, meyak’oro3xums/ meyak’oro3xups; mijak’oro3xups


meyok’ore3xums-moyok’ore3xums/ meyok’ore3xuy-moyok’ore3xuy (PZ ~ ÇM)(AŞ-Ortaalan) EA har.f. Tekrar tekrar sayıyor. Xasanik ar dulya aşa meyok’ore3xums-moyok’ore3xums. (PZ-Cigetore) Hasan bir işi yapana kadar tekrar tekrar sayıyor. Ali cenç’arerepe meyok’ore3xuy-moyok’ore3xuy. Na-ort’asert’u şuk’u var-mvat’inen. (ÇM-Ğvant) Ali paraları tekrar tekrar sayıyor. Olması gerekeni tutturamiyor. Nak’k’u-ti meyok’ore3xare-moyok’ore3xare xolo mutu var-iyen. (AŞ-Ortaalan) Ne kadar tekrar tekrar, önden ileriye, ileriden geriye, hangi yönden sayarsan say, gene bir şey olmaz.


meyolams/ meyolaps (AH ~ HP) AL har.f. Karşı tarafa doğru düşüyor. Hakşen tude muç’o geilen ? K’oçi meyolazna mtelli goiragaden. (AH-Lome) Buradan aşağıya nasıl inilir ? Adam bir düşerse hepten orası burası darp olur. Bere-çkimi na-meyolu k’aybana yeyiz va-golomalen. (AH-Lome) Çocuğumun yuvarlandığı lânetli yerden geçemiyorum.


meyona (AH) s. Ardı sıra. Peş peşe. Berepe sumi-ti tito 3’ana araten meyona renan. (AH-Lome) Çocuklar üçü de birer sene arayla peş peşedirler. [ardı sıra; peşinden] z. peşine-muşi


meyonaxums/ meyonaxuy (PZ ~ AŞ) EA har.f. Çamaşırı [aps.] yeniden yıkıyor. Ayşe porçape meyonaxuy. (ÇM-Ğvant) Ayşe gömlekleri yeniden yıkıyor. Porça dolvanktu. Va-gamaxt’u do meyonaxuy. (AŞ-Ok’ordule) Gömleğin içine işledi (= gömleğin üstüne dökülen veya sürülen leke gömleğin ipliklerinin içine kadar girdi). [Leke] çıkmadı da yeniden yıkıyor. Porça xolo dişşavu. Meyonaxvi. (AŞ-Ortaalan) Gömlek gene pislendi. Tekrar yıka. → meyanaxums


meyonaxums-moyonaxums/ meyonaxuy-moyonaxuy (PZ ~ ÇM) EA har.f. Çamaşırı [aps.] tekrar tekrar yıkıyor. Eminek dolokunape-muşi meyonaxums-moyonaxums. (PZ-Cigetore) Emine giysilerini tekrar takrar yıkıyor. Ayşe dolokunaşepe meyonaxuy-moyonaxuy. T’anci do melat’axeri var-gamvayonen. (ÇM-Ğvant) Ayşe çamaşırları yeniden yeniden yıkıyor. Kiri ve lekeyi çıkaramıyor. Meyonaxvi-moyonaxvi. Lebi va-gamulun. (AŞ-Ortaalan) Tekrar tekrar, önden arkaya, arkadan öne, hangi yönden yıka. Kir çıkmaz.


meyoneri → meoneri


meyont’rosun (AŞ-Ortaalan) AL har.f. Karşıda heyelân oluyor. Meleni rak’k’ani meyont’rosu. (AŞ-Ortaalan) Karşı yakadaki dağda heyelân oldu.


meyoputxun/ meoputxun (PZ)(AŞ) A.Dir har.f. Karşıya doğru uçuyor. K’inçi otvaşe meleni oxorişa meyoputxu. (AŞ-Ortaalan) Kuş çatıdan ilerdeki eve uçtu. meyojun; mek’aputxun, mik’aputxun; meyaputxun; mijaputxun


meyorums (PZ), meyoruy (ÇM), meoruy/ meyoruy (AŞ), meorums/ meyorums (FN ~ AH) EA har.f. [emp.şm.1.tek. mep’orum] 1. Bir kaptan (hiç katı cismi içine almayan sıvı) yere döküyor ya da boşaltıyor. [Sıvının döküldüğü yer önemli değil.] K’uk’minas na-doloret’u 3’ari t’u3a na-iyuşe Xasanik meyorums. (PZ-Cigetore) Güğümdeki su ısındığı için Hasan döküyor (= akıtıyor). K’uk’maşi 3’ari meyoruy. (ÇM-Ğvant) Güğümdeki suyu boşaltıyor. K’uk’ma elvonktay do na-doloren 3’ari meyoruy. (ÇM-Ğvant) Güğümü yana eğip içindeki suyu döküyor. 3’ari meorumt’t’aşa miti gvaben-i va-gvaben-i o3’edare do hişo meorare. (AŞ-Ortaalan) Suyu dökerken kimsenin üzerine dökülüp dökülmediğine (= kelimesi kelimesine : “dökülüyor mu, dökülmüyor mu”) bakacaksın da öyle dökeceksin. Emine, skafindi meyoyi do k’ayi doçxi. (AH-Lome) Emine, skafindiyi boşalt ve güzelce yıka. 2. Dikkatsızlikten (sıvı) döküyor. Berek mja komeoru. (FN-Ç’enneti) Çocuk sütü döktü. mex’orums/ mex’orups; mijax’orups; munktay; + niyoren/ nioren

yet. nayoren/ naoren : İstemeyerek (sıvı) döküyor. Bozomotas din3xiri nayoru. Fogas dolvankten. (PZ-Cigetore) Kızdan kan aktı. Entarisine bulaşıyor. Çilambri naoren. (AŞ-Ok’ordule) Gözyaşı döküyor. Gözyaşlarını tutamıyor. K’ova k’uyi dolvonç’ay. Eiğaşa 3’ari naoren. (AŞ-Ok’ordule) Kovayı kuyuya indiriyor. Çıkarana kadar suyu dökebiliyor. → dobay 3.; dobğams/ dobğaps, dvobğay/ dvobğaps


meyost’un (PZ ~ AŞ) Aø/AL har.f. Karşıya kayıyor. Öteye kayıyor. Xasanişi pi3arepe ti-mele meyost’un. (PZ-Cigetore) Hasan’ın tahtaları öbür tarafa kayıyor. Ali mturi-ost’vaşe cexuneri 3’ulu bunksinape meyost’un. (ÇM-Ğvant) Ali kızak ile küçük tümsekleri kayarak aşabiliyor.

+ meyust’un ADø/ADL har.f. a. (= meyost’un) Nusa 3’aleni livadişa cit’aşa irote meyust’un-colay. (AŞ-Ok’ordule) Gelin aşağıdaki bahçeye inerken her zaman kayıp düşüyor. b. mec. Birinin [dat.] kafası, akılı vs [aps.] bozuluyor. Xasanis nosi meyust’un. (PZ-Cigtetore) Hasan’ın aklı kayıyor. Ali berepe gvabğan-i, meyust’un. (ÇM-Ğvant) Ali çocuklar üstüne yığılınca deliriyor. Aşe odidera meyust’u. (AŞ-Ortaalan) Ayşe yaşlılıkta atlattı (= kafayı yedi ; kafayı sıyırdı ; dengeyi bozdu ; deli oldu).


meyoturgams/ meyoturgay (PZ ~ AŞ) EA har.f. Çatıyı [aps.] yeniden örtüyor. Ali k’at’a ceyindora otva eyoçuy-meyoturgay. (ÇM-Ğvant) Ali her sonbaharda çatı örtüsünü açıp yeniden örtüyor (= onarıyor)


meyoxums (PZ)(AH) EA har.f. I. (PZ) Taneli katı cismi [aps.] karşı tarafa aktarıyor. Xasanik dişk’alepe meyoxums do moyoxums. (PZ-Cigetore) Hasan odunları o tarafa bu tarafa aktarıyor.

II. (AH) Toz ya da süprüntü artık nesneleri [aps.] yüksek yerden uzağa atıyor. Avliz na-ok’obğun nokose nanak oçvet’elaz meyoxums. (AH-Lome) Avluda yığılmış artıkları annem çöplüğe atıyor.


meyoxuy (ÇM ~ AŞ) EA har.f. Ev, bina vs [aps.] yıkıyor. İxi Ayşe na-dvosvaru dişk’alepe meyoxuy. (ÇM-Ğvant) Rüzgâr Ayşe’nin yerleştirdiği odunları yıkıyor. K’oçi oxori vrosi var-axenu. Hi-şeni meyoxuy. (AŞ-Ok’ordule) Adam evi iyi yapamadı. Ondan yıkıyor. Oxori meyoxvana vrossi orape mç’eşare. (AŞ-Ortaalan) Evi yıkacaksan iyi havaları bekleyeceksin. → ok’oxums/ ok’oxuy/ ok’oxups; dolobğams[2]/ dolobğaps[2]

şsz meyixven : Ev, bina vs yıkılıyor. Oxori ç’arç’alay. Meyixvasen. (AŞ-Ortaalan) Ev çatırdıyor. Yıkılacak.


meyo3’ers/ meyo3’en (PZ ~ AŞ) ED har.f. [çekimi için : → no3’ers, no3’en, o3’en] Karşıya bakıyor. Rak’anişa meyo3’edasi çaçxa izin. (ÇM-Ğvant) Tepeden bakınca çağlayan gözüküyor.


meyo3’odums/ meyo3’oduy (PZ ~ AŞ) EA har.f. Taş veya tuğlayı kullanarak duvarı [aps.] yeniden örüyor. Ali 3’oderi o3’odu var-uşk’un. Na-3’odasen 3’oderi k’at’a 3’ana meyo3’oduy. (ÇM-Ğvant) Ali duvar örmeği bilmiyor. Ördüğü duvarları her yıl yeniden örüyor.

+ meyu3’odams/ meyu3’oday EDA har.f. Taş veya tuğlayı kullanarak birine ait [dat.] duvarı [aps.] yeniden örüyor. 3’oderi-sk’ani vrosi var-a3’odey-dort’u. Meyegi3’odaman. (ÇM-Ğvant) Duvarını iyi örememiş idiler. Yeniden örüyorlar.

+ meyo3’odapams/ meyo3’odapay EDA ett.f. Taş veya tuğlayı kullanarak birine [dat.] duvarı [aps.] yeniden ördürüyor. Ali oxori megza 3’oderi elaxuy. Meyo3’odapasen. (ÇM-Ğvant) Ali evin ordaki duvarı yıktırıyor. Yeniden ördürecek. Ali ! Duvarı xolo moy meyego3’odapaman ? (ÇM-Ğvant) Ali ! Sana duvarı neden yeniden ördürüyorlar ?


meyuk’limay (ÇM ~ AŞ-Ok’ordule) EDA har.f. Hastalığı, rengi vs [aps.] birine [dat.] bulaştırıyor. Ali izabunasi komovigorina meyemik’limay. (ÇM-Ğvant) Ali hastalanınca görmeğe gidersem hastalığını (bana) bulaştırıyor. Xasani k’ork’i3’a meyemik’limey. (AŞ-Ok’ordule) Hasan boğmacayı bize bulaştırdı. → unktams/ unktay; nuk’limams, nuk’nams; [hastalığı bulaştırıyor] uğodinams; meyuşkumers/ meuşkumers


meyulams → meyilams


meyulun[1]/ meulun[1] (PZ ~ AŞ) AL har.f. [fb.{me(y)o-}; yet. meyalen/ mealen] [f.-i. meyolva] Karşıya (herhangi yöntemle) geçiyor. Öteye geçiyor. Mangana xinci meyit’aşa ek’a3’omilaşe elusuy. (ÇM-Ğvant) Araba köprüyü geçerken geri bakma aynasına sürtüyor. Andğa huyşa vit’o-sumoni k’oçi xinci komeyoxt’u. (ÇM-Ğvant) Bugün şimdiye dek onüçüncü kişi köprüden geçti. Ali xinci so-var-on 3’arepe 3’ari dolvobazgay-meyulun. (ÇM-Ğvant) Ali köprü olmayan sularda suların içine basarak geçiyorDoloşk’omeri meyoxt’asi k’odapaparape gazirasen. (ÇM-Ğvant) Geçidi geçince turuncu gelincikleri göreceksin. Ali ! Dere çutuği gonzun. Hey cobazgi. Komeyoxt’i. (AŞ-Ok’ordule) Ali ! Derede kütük duruyor. Ona bas. Öteki tarafa geç. Cebolare. Kelemak’ni do komeyoft’a. (AŞ-Ortaalan) Düşebilirim. Elimden tut da karşıya geçeyim. Dere meyoft’işa nak’k’u pissi şeyi on bit’t’umi elemaç’abu. (AŞ-Ortaalan) Dereyi geçinceye kadar ne kadar pis şey varsa hepsi bana (= yan tarafıma) yapıştı. ++ mek’ulun, mik’ulun; mijulun

yet. meyemalen, meyegalen, meyalen : Karşıya geçebiliyor. Öteye geçebiliyor. 3’ari nçireri komeyemalayna movuçitur. (ÇM-Ğvant) Suyu yüzerek geçersem kurtuluyorum. Ali ruba var-meyalasi xincişa gvakten. (ÇM-Ğvant) Ali dereyi geçemeyince köprüden geçiyor (= köprüyü kullanıyor). Alişi bere sinifi var-meyalen. (ÇM-Ğvant) Ali’nin çocuğu sınıfı geçemiyor (= sınıfta kalıyor). Alişi bere zit’a-3’ana var-meyalen. (ÇM-Ğant) Ali’nin çocuğu eğitim yılını geçemiyor (= sınıfta kalıyor). Puji 3’ari va-meyalasi goikten. (ÇM-Ğvant) İnek suyu geçemeyince geri dönüyor.


meyulun[2]/ meulun[2] (FN ~ AH) AL/A.Abl har.f. [fb.{me(y)a-}] [f.-i. meyaxtimu] Bir şeyi basarak [lok./ abl.] üzerinden geçiyor. Köprü vs bir şeyin üstünden geçerek [lok./ abl.] karşıya gidiyor. Xasani xincişen me(y)ulun. (FN-Ç’enneti) Hasan köprüden öteye geçiyor. Xasani xincişen va-me(y)axtu. (FN-Sumla) Hasan köprüden öteye geçmedi. Musak pucepe ğalişen goloşkumerz do muk xinciz meyulun. (AH-Lome) Musa inekleri dereden geçirip kendisi köprüden karşıya geçiyor. Ncaz meyulun. (AH-Lome) Ağaç üzerinden geçiyor. Ğaliz na-ren xincişen meyulun do cuma-muşişe mek’ulun. (AH-Borğola) Deredeki köprüden karşıya geçip (karşıda oturan) kardeşinin yanına gidiyor. → mijulun[1]; mijilaps; ++ mek’ulun

f.-s. meyaxtimoni : Köprüden vs geçmeli. Mele meyaxtimoni bore. (AH-Lome) Karşıya geçmeliyim.


meyulun[3] (AH-Pilarget)(HP) A.Abl har.f. Önce aşağıya indikten sonra (= dereye girerek [abl.]) karşıya geçiyor. Doğani ğalişen meyaxtu. (AH-Pilarget, HP-P’eronit) Doğan dereden karşıya geçti. → mijulun[2]; ++ mek’ulun


meyunt’alams (AH) EDL har.f. Birinin [dat.] aklını [lok.] çeliyor. Memet’ik berepez nosiz meyunt’alams do dulya-mutepeşi goç’k’endinapams. (AH-Lome) Mehmet çocukların aklını çelip işlerini unutturuyor.


meyuşkumers/ meuşkumers (FN) EDA har.f. [fb. {me(y)a-}] Birine bir hastalığı [aps.] bulaştırıyor. Xasanik ozabunluği-muşi çkar var-içvaz do ozabunluği bere-buruz-ti meuşkumerz. (FN-Ç’anapet) Hasan hastalığını hiç kollamıyor ve hastalığı çoluğa çocuğa bulaştırıyor. → uğodinams; [hastalığı, rengi vs buaştırıyor] unktams/ unktay; meyuk’limay; nuk’limams, nuk’nams


meyuxtams/ meuxtams (FN ~ AH) ADL/ AD.Abl har.f. [fb. {me(y)a-}] → ağoden; gyabğenII I. ADL har.f. ♦ [dey. tiz meyuxtams (FN ~ AH) : Kötü bir olay [aps.] birinin [dat.] başına [lok.] geliyor. Xark’iz dido gyaz*i3ayiz uk’açxe si-ti tiz meyegixtamz. (FN-Ç’anapet) Başkasını çok alay edip gülersen sonra [aynı olay] senin başına da gelir. Tiz mu meyegixtasen var-giçkin. (FN-Ç’anapet) Başına ne geleceğini bilemezsin. Badi k’oçiz tiz muperepe meyuxtams ! (AH-Lome) Yaşlı adamın başına neler geliyor ! → tişen meyuxtams; tişen goluxtams

II. AD.Abl har.f. ♦ [dey. tişen meuxtams/ tişen meyuxtams (FN ~ AH) : Kötü bir olay [aps.] birinin [dat.] başından [abl.] geçiyor.] Xasaniz na-içalişamt’u fabrikaz tişen na-var-meuxtu mutu va-ren. (FN-Ç’anapet) Çalıstığı fabrikada Hasan’ın başına gelmeyen bi şey yok. Aliz tişen heşşo şeyepe meyuxtams ki çkar mitik inani var-ikoms. (AH-Lome) Ali’nin başından öyle olaylar geçiyor ki hiç kimse inanmıyor. → tişen goluxtams


meyva/ meyve i. [çoğ. meyvape/ meyvepe] 1. Meyva. Meyve. [< Far.] Livadi-çkuniz mtel meyveşi koren. Naa-ti gi3’ons heya egazden. (FN-Ç’anapet) Bahçemizde her çeşit meyve var. Hangisini istersen alabilirsin. Tangrik meyve do sebze k’uli-muşik ç’k’omaz ya do oçanams. (AH-Lome) Allah meyve ve sebzeyi kendi kulu yesin diye verir. Go3’oz na-doborgi ant’ama k’ai irdu, edo hakşakis meyve var-meçu. (AH-Borğola) Geçen sene diktiğim şeftali iyi büyüdü, ama şimdiye kadar meyve vermedi. Meyva mitik var-noçanams. Muşebura niçanen. (AH-Borğola) Meyveyi kimse oluşturamaz. Kendi kendine oluşur. Pukrinoraz meyvapeşi ncapek ipti gamik’urump’en do ok’açxe but’k’a gon3’k’iman. (AH-Borğola) İlkbaharda meyve ağaçları önce tomurcuklanır ve sonra yaprak açarlar. Meyvape imonç’ent’aşa nç’ami gopurinoman do munt’urepe oxro3kinoman. (AH-Borğola) Meyveler olgunlaşana kadar ilâç püskürtüyorlar ve kurtları öldürüyorlar. Berepek oda-mutepeşiz dersi ikomt’anşi nana-mutepeşik meyva hek amumers do çams. (AH-Borğola) Çocuklar adalarında ders yaparlarken anneleri meyvayı oraya götürür de yedirir. Didi ncalepes o3’ilaşe var-t’aşa meyva var-ni3’ilen. (AH-Borğola) Büyük ağaçlarda o3’ilaşe (= meyve toplama aracı) olmadan meyve toplanamaz. X’ayepes meyve çans. (ÇX-Makret) Dallarda meyve var. 2. Meyve ağacı. Nana-çkimik ağani dorgeri meyvapesİmgvanasya do guntxorams. (AH-Borğola) Annem yeni dikilmiş meyveleriTopraktan iyi besin alsındiye etrafını kazıyor. [“meyva veriyor” anlamına gelen fiil] nçars, nçay, nçans, çans; inçanen, içanen, niçanen


mezare i. 1. Mezar. [< Far. < Arp.] 2. Mezarlık. Seyişi gverdiz mezarez golobit’işi maşkurinu. (AH-Lome) Gece yarısı mezarlıktan geçerken korktum. → mazari


mezlap’e (ÇM) i. Posa (= meyve posası, sebze posası, ceviz posası vs). M3xuli mezlap’e. (ÇM-Ğvant) Armut posası. Nezi mezlap’e. (ÇM-Ğvant) Ceviz posası. [meyve posası] ç’aç’a; [fındık ve cevizin posası] çapla/ çepla; [ceviz posası] no3’ilexi


mezlap’ums/ mezlap’uy (PZ ~ AŞ-Ok’ordule) EA har.f. Yere paralel hareket ederek yumuşak bir şeyi [aps.] eziyor. Mangana mu-ti nagasen mezlap’uy. (ÇM-Ğvant) Araba neye rastlarsa eziyor. [ÇM’de hem mezlap’uy hem mezlip’uy denir.] → mezlip’uy/ mezlip’ums


mezlip’uy (ÇM)(AŞ-Ortaalan), mezlip’ums (FN) EA har.f. Yere paralel hareket ederek yumuşak bir şeyi [aps.] eziyor. Hak’k’u k’oçi na-on yeri mo-k’oşk’incark’er. Megzlip’anen. (AŞ-Ortaalan) Bu kadar adamın olduğu yerde sıkışma. Seni ezecekler. [ÇM’de hem mezlap’uy hem mezlip’uy denir.] → mezlap’ums/ mezlap’uy


mez*in (AH) AL hal f. Öteye doğru konmuş halde yatay duruyor. Ğaliz xinci var-mez*in. Bere mektebişe ulut’aşi ğaliz me3’uk’ap’un do mek’ulun. (AH-Lome) Derede köprü yok. Çocuk okula giderken dereden atlayarak karşıya geçiyor.

+ nuz*in ADL hal f. Birine ait [dat.] bir şey [aps.] bir yerde [lok.] öteye doğru yatay duruyor. Memet’iz xvani xinci k’ala nuz*in. “Dido monk’a renya do xvala var-moiğu. (AH-Lome) Mehmet’in merteği köprünün yanında duruyor. “Çok ağırdırdiye yalnız getirmedi. [◘ eşb. noz*in altındaki nuz*in]


me3igale (AK) i. Kilitli iğne. Çengelli iğne. Nandidi-çkimi fork’a-muşis me3igale ni3igaps. (AK-Döngelli) Babaannem elbisesine kilitli iğne batırarak takıyor. → ela3ona, ela3onaşe; k’afri3’a


me3onale (AH-Lome) i. İğnelik. Lemşi me3onale-muşiz ni3onen. (AH-Lome) İğne iğneliğe takılır. → lemşale


me3’a- (FN ~ AH) fb. [vuayel önünde me3’-] [ba-, bi-, bo-, bu-, ma-, ga-, mi-, gi-, mo-, go önünde me3’e-] “Yukarıdan alta” (Ör. me3’antxen, me3’uk’ap’un)


me3’antxen (AH) AD har.f. [fb.{me3’a-}] [emp.şm.1.tek. me3’ebantxer] Yukarıdan alta atlıyor. Hilmi şeni mskala medu var-unon. M3xuliz me3’antxen do gyulun. (AH-Lome) Hilmi için merdiven koymaya gerek yok. Armuttan atlayıp iniyor. 3’oxle ncaşenOrdo geptama do me3’ebantxert’i. (AH-Borğola) Eskiden ağaçtan Erken ineyimdiye atlardım. Doğani ncaşi tudeni t’ot’iz ge3’ik’iden do me3’antxen. (AH-Borğola) Doğan ağacın altındaki dala asılıp [oradan] atılıyor. → me3’uk’ap’un; o3xont’un


me3’ap’un (AH) Aø har.f. [fb.{me-}] Çok az damlıyor. Birkaç damla düşüyor. Nuranik k’ayi çayi 3’iloms. Ala mç’ima me3’ap’aşi haman oxoşe eşilams. (AH-Lome) Nuran iyi çay topluyor. Ama yağmur damlayınca hemen eve çıkar. + na3’ap’un


me3’arams (PZ) EA har.f. [fb.{me-}] Hayvana [aps.] suyunu veriyor. Eba-şk’imik puci mecarams-me3’arams. Hus moxt’asen. (PZ-Cigetore) Babam ineğin yemini suyunu veriyor. Şimdi gelecek.


me3’ik’onups (AK) EA har.f. [fb.{me-}] Sert biçimde çimdikleyerek eti vs koparıyor. Nana-muşik eşo me3’ik’onu ki beres pupuli yuxtu. (AK-Döngelli) Annesi öyle çimdikledi ki çocukta yara çıktı. ≠ me3’ip’olups


me3’ilums/ me3’iluy/ me3’iloms/ me3’ilups EA har.f. [fb.{me-}] Meyve, sebze, çay vs’yi [aps.] az miktarda koparıyor ya da topluyor. Xasanik şkuni mbuli-mcaşa mbuli me3’ilums. (PZ-Cigetore) Hasan bizim kiraz ağacından kiraz koparıyor. AyşekLuği mep’3’ilaredeyi ara-muşi moint’orams[1] (= moizdams) do me3’ilams. (PZ-Cigetore) Ayşeİncir koparacağımdiye dalını kendine doğru çekiyor da koparıyor. K’uk’arite mok’iğay do me3’iluy. (AŞ-Ok’ordule) K’uk’ari (= ucunda çatal bulunan ağaç parçası) ile tutup kendine çekip koparsın. Şuk’a me3’ilana dida-mangisa giyonasen. (AŞ-Ok’ordule) Salatalığı koparırsan dida-mangisa seni götürür. Ndali k’uk’arite dizdi do oşk’uri me3’ili. (AŞ-Ortaalan) Dalı çengelli sopa ile çek de elmayı kopar. Cordani extu do at’amba me3’ilumz. (FN-Ç’anapet) Cordan üste çıkıp şeftali koparıyor. Cevadik na-me3’ilu uşkurepe tude na-obğun limxanaz geyot’k’oçamz. (FN-Ç’anapet) Cevat kopardığı elmaları yerde yığılmış eğreltiotunun üstüne atıyor. Nanak ondğeneyi gyarişen ogine ar 3an3a ntxiri me3’ilumz do k’alati-muşi yopşamz. (FN-Ç’anapet) Annem öğle yemeğinden önce bir heybe fındık topluyor ve sepetinin üzerini dolduruyor. M3xuli me3’iloms do met’k’omels. (FN-Sumla) Armudu koparıp (yere) atıyor. Şuk’a ha3’i mot-me3’ilom. Lumci şakiz doçunun. (AH-Lome) Salatalığı şimdi toplama. Akşama kadar tazeliğini kaybeder. Oxoriz na-ren lu doçunu. Ont’ulez ağani me3’ili. (AH-Borğola) Evde olan lahana tazeliğini yitirdi. Tarladan yenisini kopar. Cuma-muşik na-me3’ilu-dort’un şuk’aMitik mot-uğarğalamt’asya do Xasaniz yok’idu. (AH-Borğola) Kardeşinin koparmış olduğu salatalığıKimse (kardeşimi) azarlamasındiye [bir yabancı olan] Hasan’a yükledi. ≠ geç’k’idums

yet. na3’ilen : Az miktarda meyve, sebze vs’yi toplayabiliyor. Xete na-var-mema3’ilu uşkurepe xeç’k’et’alite komep’3’ili. (AH-Gidreva) Elle toplayamadığım (= koparamadığım) elmaları meyve toplama aleti ile topladım.

şsz ni3’ilen : Meyve, sebze, çay vs [aps.] az miktarda toplanıyor. Didi ncalepes o3’ilaşe var-t’aşa meyva var-ni3’ilen. (AH-Borğola) Büyük ağaçlarda o3’ilaşe (= meyve toplama aracı) olmadan meyve toplanamaz.

+ nu3’ilams EDA har.f. Meyve, sebze, çay vs’yi [aps.] biri için [dat.] az miktarda koparıyor ya da topluyor. Jur ç’aç’a urzeni memi3’ili. (ÇM-Ğvant) İki salkım üzüm bana koparır mısın. Ali ! Ondğe şkule moxti do a jur ç’aba urz*eni komemi3’ili. (AH-Lome) Ali ! Öğleden sonra gel de bana birkaç salkım üzüm topla.

+ no3’ilapams EDA ett.f. Meyve, sebze, çay vs’yi [aps.] birine [dat.] az miktarda kopartıyor ya da toplatıyor. Xasanik oşk’urişi mca-muşişa berepes oşk’uri no3’ilapams. (PZ-Cigetore) Hasan elma ağacından çocuklara elma kopartıyor.


me3’ip’olups (AK) EA har.f. [fb.{me-}] Birini [aps.] çimdikliyor. Nandidis guri muxtaşi mota-muşi me3’ip’olups. (AK-Döngelli) Babaannem sinirlenince (= kızınca) tornunu çimdikliyor. → nusk’ip’olams; nu3’k’ip’olay/ nu3’k’ip’olams; 3’ip’olums; nu3’ip’olams; ≠ me3’ik’onups


me3’iraşe (ÇM) i. [fb.{me-}] Etiket. [< Fra.] Ali suparape-muşi yoxo-muşi nç’areri me3’iraşepe eyot’ambay. (ÇM-Ğvant) Ali kitaplarının üzerine isminin yazıldığı etiketler yapıştırıyor.


me3’ireri (ÇM) [< nu3’iray fiilinin partisipi] i. Nişanlı (kız ve erkek). Ali Ayşeşi me3’irer-on. (ÇM-Ğvant) Ali Ayşe’nin nişanlısıdır. Ayşe Alişi me3’irer-on. (ÇM-Ğvant) Ayşe Ali’nin nişanlısıdır. Ali do Ayşe me3’ireri oran. (ÇM-Ğvant) Ali ile Ayşe nişanlılar (= birbirine uygun bulundular; bu uygunluk da ailece onaylandı). → nişanli


me3’k’ims/ me3’k’ips (AH ~ ÇX)(AK) EA har.f. I. 1. Söküyor. Babak k’aliviz pi3ayi me3’k’ims. (AH-Lome) Baba kulübeden tahta söküyor. Çekmeces tudeleni k’arfi kome3’k’i. (AH-Lome) Çekmecenin alt tarafındaki çiviyi sök. X3aperi kap’i me3’k’u do bulişi nergi orgu. (AK-Döngelli) Çürümüş kökü söktü de kiraz fidesi ekti. Ont’uleşen k’romi me3’k’ips. (AK-Döngelli) Bahçeden soğan söküyor. 2. Çözüyor. Mek’ireli puci ncaşen me3’k’ips. (AK-Döngelli) Bağlı olan ineği ağaçtan çözüyor. → me3’ums/ me3’uy, me3’k’ums

II. (AH-Borğola) Keseleyerek vücuttan kir [aps.] çıkartıyor. → gu3’k’ams (FN-Ç’anapet); (3’k’ips altında) u3’k’ips (AK)

şsz ni3’k’en : 1. Sökülüyor. 2. Çözülüyor. 3. (Çamaşırdan kir) çıkarılıyor. Alişi porça hek’o ilebu-doren ki nak’o napxvina-ti xolo lebi va-ni3’k’u. (AH-Lome) Ali’nin gömleği o kadar kirlenmiş ki ne kadar yıkadıysam da yine kiri çıkmadı. Tipişi doloktima dolokunuz dido p’at’i dolakten do onaxute var-ni3’k’en. (AH-Borğola) Otun lekesi elbiseye çok kötü leke yapar da yıkamakla çıkmaz.

f.-.i. me3’k’u : a. Sökme. b. (AH)(Vücuttan kir) çıkartma. Xura ibont’aşi lebi me3’k’u şeni k’ai ik’riç’are. (AH-Borğola) Banyo yaparken kir çıkartmak için iyi keseleneceksin.


me3’k’indğani (AH) z. Yarından iki gün sonra. Ç’umanişe çkar ora var-maven. Gendğani sap’at’oni ren. Noğaşe geptaten. Skande ancaxi me3’k’indğani memacoxinen. (AH-Lome) Yarın hiç zamanım olmaz. Öbür günü cumartesidir. Çarşıya ineceğiz. Sana ancak ertesi günü uğrayabilirim. → himarti-ndğa, hermat’i; met’i-gendğani


me3’k’ums (FN) EA har.f. I. (FN-Ç’anapet) 1. Söküyor. Alik pi3ayiz na-noç’k’adun k’afri me3’k’ums. (FN-Ç’anapet) Ali tahtada çakılı çiviyi söküyor. 2. (İpi) söküyor. Çözüyor. Ançelek puci na-nok’orurt’u tok’i me3’k’ums. (FN-Ç’anapet) Ançele ineğin bağlı olduğu ipi söküyor. → me3’ums/ me3’uy, me3’k’ims/ me3’k’ips

II. (FN-Sumla) Koparıyor. Çam-pisa me3’k’ums. (FN-Sumla) Çam reçinesini koparıyor. Atmacaz na-gyudvi tok’i me3’k’ums. (FN-Sumla) Atmacaya taktığı ipi koparıyor. meç’irdums/ meç’irduy; meç’k’idums/ meç’k’idups; ç’k’idoms, ç’k’idups


me3’omila (ÇM) [< no3’en] i. I. Bakış. # Moliğay enç’ili upi dolvat’u / Me3’omila-sk’ani xolo memat’u. (ÇM-Ğvant) Ot bağı getiriyor terleri akarak / Senin bakışın yine (bana) dert oldu. → 3’k’omili

II. Fotoğraf. [< Fra. < Yun.] Esma me3’omila nç’aruy. (ÇM-Ğvant) Esma fotoğraf çekiyor (= bakışı yazıyor). Ali na-mo3’ondasen me3’omilape guğaray. (ÇM-Ğvant) Ali beğendiği resimlerin etrafını çiziyor. Ali baba-muşişi me3’omila oxori k’odape not’ambay. (ÇM-Ğvant) Ali babasının fotoğrafını evdeki duvarlara yapıştırıyor. → fot’oğrafi, fot’orafi; resimi; suret’i; sifet’i



me3’uk’ap’un[1] (FN) Aø har.f. [fb.{me3’a-}] Yukarıdan alta atlıyor. Amet’işi didi biç’i nayla-ç’art’ağişen me3’uk’ap’un. (FN-Ç’anapet) Ahmet’in büyük oğlu serenderin balkonundan atlıyor. → me3’antxen; o3xont’un


me3’uk’ap’un[2] (AH) Aø har.f. [fb.{me3’a-}] Yukarıda bulunduğu yerden ileriye atlıyor. Ğaliz xinci var-mez*in. Bere mektebişe ulut’aşi ğaliz me3’uk’ap’un do mek’ulun. (AH-Lome) Derede köprü yok. Çocuk okula giderken dereden atlayarak karşıya geçiyor. Ncaşen me3’ebuk’ap’işi t’rik’i memot’roxu. (AH-Borğola) Ağaçtan atlayınca bacağım kırıldı.


me3’ums/ me3’uy (PZ ~ AŞ) EA har.f. 1. Söküyor. Çxombi k’ancas nibu. Cemalik me3’ums. (PZ-Cigetore) Balık oltaya yakalandı (= takıldı). Cemal çözüyor. 3’ari-xergi me3’uy. 3’ari cut’ay. (AŞ-Ok’ordule) Su setini söküyor. Suyu bırakıp akıtıyor. Cami na-noç’abun çağet’t’i me3’i. (AŞ-Ortaalan) Camda yapışmış olan kâğıdı sök. So-ti elvoç’aberi-meç’aberi mutu on bit’t’umi me3’i. (AŞ-Ortaalan) Nerde nasıl yapışmış ne varsa (= kelimesi kelimesine : “nerede kenarda yapışmış ya da yere paralel hareket ederek yapışmış ne varsa”) hepsini sök. T’ap’a me3’i do onçaxule dolvo3’edi. Yaği diyu-i ? (AŞ-Ortaalan) Tapayı sök de yayığın içine bak. Yağ oldu mu ? 2. Çözüyor. Ali vali-t’orbina me3’uy. Vali momçanen. (ÇM-Ğvant) Ali peynir torbasının bağını çözüyor. Bana peynir verecek. Atmaca hey mebun. İdi. Me3’i. Komoği. (AŞ-Ok’ordule) Atmaca orda yakalanmış. Git. Çöz. Getir. Pucepe me3’u. 3’aleni livadi dolupinay. (AŞ-Ok’ordule) Sığırları çözdü. Aşağıdaki bahçeye güdüyor. Fatma puci hamdğa var-me3’u. Huy mt’a işk’oray. (AŞ-Ok’ordule) Fatma ineği bugün çözmedi. Şimdi ot kesiyor. → me3’k’ums, me3’k’ims/ me3’k’ips

+ nu3’ams/ nu3’ay EDA har.f. Birne veya bir şeye ait [dat.] bir şeyi [aps.] söküyor. Tani nçaxumt’aşa 3’ip’a nu3’i do oşvanapi. (ÇM-Ğvant) [Kaymaktan yağ ve] ayranı ayrıştırırken [onçaxule’deki = toprak kabındaki] havalandırma deliği[ndeki tıpayı] söküp havalandır.


mgara (ÇX) i. Ölü evinde yapılan ağlama. Matem. Yas. Cuma-çkimiyi mgaras man-ti ek bort’i. (ÇX-Makret) Kardeşimin ölüm töreninde ben de ordaydım. → bgara; [ağıt yakma] svarapa; k’ore3xapa


mgeri/ mgeyi (FN ~ ÇX) i. Kurt (= köpekgillerden yırtıcı hayvan). Xayvanepeşi namupek mk’orums ? Namupek var-mk’orums ? - Pucik, ntxak, k’oyinik mk’orums. Coğorik, k’at’uk, mgerik, mtutik var-mk’orums. (AH-Lome) Hayvanların hangileri geviş getiriyor ve hangileri geviş getirmiyor ? - İnek, keçi, koyun geviş getiriyor. Köpek, kedi, kurt, ayı geviş getirmiyor. → mcveri, mceri


mgvana (PZ ~ ÇM)(FN) i. Bitkilere verilen gıda. Tav. Gübre. Xasanişi livadis mgvana var-uğun. (PZ-Cigetore) Hasan’ın tarlası besili değil (= gübresizdir). Ayşe mgvana na-var-ek’ubğu p’ap’ape duxombu. (ÇM-Ğvant) Ayşe’nin gübrelemediği fideler kurudu. Keçiş k’op’iyak livadiz k’ayi mgvana meçams. (FN-Sumla) Keçi dışkısı bahçeye iyi tav verir. → çemre; yazma[1]; [inek dışkısı] puşk’undi; ç’enç’i; lazma; [keçi ve koyun dışkısı] k’op’iya, k’opya; k’ork’ola; [tavuk dışkısı] 3’int’ili, 3’k’int’ili, n3’k’int’ili; [kimasal gübre] cubre, gyubre, gubre


mgvaneri s. [< omgvanams/ omgvanay/ omgvanaps ve imgvanen fiillerinin partisipi] 1. Tavlı. Besili. Semiz. Xasanik k’urbani şeni k’ai mgvaneri puci eç’opu. (AH-Borğola) Hasan kurban için iyi besili inek satın aldı. 2. Şişman. Dido mgvaneri puci do k’oçi juri-ti ayni ren. Juris-ti mundi var-gağen. (AH-Borğola) Çok şişman inek ve insan aynıdır. İkisi de götünü gezdiremez (= kendini taşıyamaz). → cektaperi


mğaca (PZ) s. (Armut hakkında) Çok olgunlaşıp içi ciğer rengi olmuş. Mğaca m3’xuli. (PZ) Çok olgunlaşmış armut. → mğica/ mğija; monduna


mğica (AŞ-Ortaalan), mğija (ÇM-Ğvant, AŞ-Jilen-Mzğem) s. 1. [Armut hakkında] Çok olgunlaşıp içi ciğer rengi olmuş. Mğija m3xuli cari şuk’ule şk’omi. (ÇM-Ğvant) Olgunlaşmış armudu yemekten sonra ye. 2. [Diğer meyveler hakkında] Çok olgunlaşıp yumuşamış. → mğaca; monduna


mğiri/ mğiyi (PZ ~ ÇX)(AK) s. (Su hakkında) Bulanık. Mğiri 3’ari paği 3’aris ok’int’alen. (PZ-Cigetore) Bulanık su temiz suya karışıyor. Andğa ruba mğiri on. (ÇM-Ğvant) Bugün dere bulanık. Ham ndğa abca mğiri culun. (AŞ-Ok’ordule) Bugün dere bulanık iniyor. Dere mğiri var-iyaşşa çxomi va-gaç’ç’open. (AŞ-Ortaalan) Dere bulanık olmadan balık tutamazsın. Jile dozerik na-içalişamz şeni handğa ğali mğiri gulun. (FN-Ç’anapet) Yukarda dozer çalıştığı için bugün dere bulanık akıyor. Ğvaiş 3’k’ai mğiyi gyulun. (FN-Sumla) Sel suyu bulanık akar. Mç’ima mç’imaşi oxorişi 3’k’ari mğiri gyulun. (AH-Lome) Yağmur yağınca evin suyu bulanık akıyor. 3’aleni ğalişi 3’k’ari dido mğiri ren. (AK-Döngelli) Aşağıdaki derenin suyu çok bulanıktır. → mğiyayi; ≠ ğağili

[dey. mğiri 3’k’ayiz nçxomi ç’opums (AH) : Bir işi bilmeden ezbere yapıyor.] Si mğiri 3’k’ayiz nçxomi ç’opum. (AH-Lome) Sen bulanık suda balık avlıyorsun (= Sen işi bilmeden ezbere yapıyorsun).


mğiroms (AH-Lome) Eø har.f. Kedi [erg.] miyavlıyor. K’at’uk dido mğiroms. Gyari unon-i p’eya ? (AH-Lome) Kedi çok miyavlıyor. Yemek mi istiyor acaba ? → k’iyamsIII;k’riyayIV; 3’iyay; ğirams; p’iyoms, p’iyaps


mğiyayi (FN) s. (Su hakkında) Bulanık. Ğali mğiyayi gyulun. (FN-Ç’anapet) Dere bulanık akıyor. → mğiri/ mğiyi


mğorini (AH) i. Böğürme. Bağırma. Lumci m3ika axirişe oxtimuz dogayanazna pucepek mğorinite edgitunan. (AH-Lome) Akşam biraz ahıra gitmede geç kalırsan inekler bağırarak ayaklanıyorlar.


mğorums/ mğoruy/ mğorups; mğorams/ mğoray/ mğoraps Eø har.f. 1. İnek, dana, domuz vs [erg] böğürüyor ya da bağırıyor. Ngenepe ok’op’3’k’it do lumcişa mutu uç’k’omu mğoruman. (AH-Lome) Danaları ayırdık da akşama kadar bir şey yemeden bağırıyorlar. Pucik dido mğorums. Herhalde eğindun. (HP-P’eronit) İnek çok bağırıyor. Her halde kızışıyor. 2. Insan [erg.] (genelde erkek) bağırıyor. Mot-mğoram. Mitis skanden var-aşkurinen. (FN-Sumla) Bağırma. Kimse senden korkmuyor. Rizak dido mğorums. Ar k’ayi nena var-uğun. Ala oxorca-muşik iri moiç’ibrams. (AH-Lome) Rıza çok bağırıp çağırır. Bir iyi söz söylemez. Ama karısı her şeyi mecburen kabulleniyor.

f.-i. omğorinu : Bağırma. Böğürme. Bağırış. Xasaniz gale na-ibinan berepeşi omğorinuşe şuri nakaçayiz xami eli3’k’amz do berepez ç’işun. (FN-Ç’anapet) Hasan dışarda oynayan çocukların bağırışlarından canı sıkılınca bıçağını çekip çocukları kovalıyor.

+ umğorams ED har.f. Birine (kızarak) bağırıyor. Berez umğoraşi na-uçkin do na-var-uçkin mtelli ant’alen. (AH-Lome) Çocuğa bağırınca bildiğini ve bilmediğini hepten karıştırıyor. Xocak umğoraşi berez mtelli nosi ant’alen. (AH-Lome) Hoca çocuğa bağırdığı zaman çocuğun aklı hepten karışıyor. Berez baba-muşik umğoruşi na-xen orz*oz kogyamk’u3u. (AH-Borğola) Çocuk, babası ona bağırdığında oturduğun iskemle üzerine çömeldi. Ğeci lazut’epunaz goşulun. Umğorit ! (AH-Borğola) Domuz mısırlıktan geçiyor. Bağırın !


mğo3’o (ÇM) i. Karayemişe benzer ucu tırtıllı bir ağaç türü. → mbğo3’3’o


mğu (AŞ ~ AH) i. Baykuş. Ğomamci avlaşi ogineni m3’k’oz ar mğuk dotanuşa dok’iyu. (FN-Ç’anapet) Dün akşam evin önündeki karayemiş agacında bir baykuş sabaha kadar öttü. Hamus ncirişi xali var-uğun. Tolepe mğu steri otanams. (AH-Lome) Bunun uyuyacak gibi hali yok. Gözleri baykuş gibi parlıyor. Mğupek seri gulunan. Ndğaleri canan. (AH-Borğola) Baykuşlar gece gezerler. Gündüz uyurlar. → huhuli; ğu


mi (***) soru zm. [çoğ. mipe (PZ ~ ÇM), mipe/ miperepe (AŞ), mintere/ mintepe (FN), mipe/ miperepe (AH), mirepe (HP), mintepe (ÇX)] Kim. [(***) (FN ~ HP) Bu soru zamiri, ikinci ve üçüncü şahıstaki kopula fiili önünde mi-n- şeklini alır. Ör.: Si mi-n-ore? (FN ~ HP) Sen kimsin ? Hem k’oçi mi-n-oren ? (FN ~ HP-P’eronit) O adam kimdir ?]

a. [aps.] Si mi ore ? (PZ ~ AŞ) Sen kimsin ? Si mi re ? (ÇX-Çxalazeni, TM) Sen kimsin ? Ali-cumadişe mintxanepe moxtez-doren. Mipe renan z*iri-i ? - Kobz*iri. Ala çkari çinaperi va-ren. (AH-Lome) Ali-amcalara birileri gelmiş. Kimlerdir, gördün mü ? - Gördüm. Ama hiçbiri tanıdık değil.

b. [pos.] Mi-pxe r ? (ÇM-Ğvant) [Evli bir kadına] Sen evlenmeden önce kimlerden idin ? (= Kimlerden gelin geldin ?) Ham oxorcak mipe k’ala imzik’en, mitiz var-uçkin. (AH-Lome) [hakaret olarak] Bu kadın kimlerle düzüşüyor kimse bilmiyor. Alik baba-muşi na-moxtu Osmaniz mek’umçinams. - Mi k’ala mek’umçinams ? - Kemali k’ala mek’umçinams. (AH-Lome) Ali babasının geldiğini Osman’a haber veriyor. - Kiminle heber veriyor ? - Kemal ile haber veriyor.

c. [erg.] İri k’ale ntxiri dobğun. Mik mexu ? (PZ-Cigetore) Her tarafta fındık dökülmüş. Kim döktü ? Aliz oxorişi kira var-naçaşi baba-muşik nuçams. Ma mik memiçasen ? (AH-Lome) Ali evin kirasını ödeyemeyince babası veriyor. Benimkini kim verecek ? Berepe ! Hak’o p’at’işi ksini mik vu ? Çxindi memolu ! (AH-Borğola) Çocuklar ! Bu kadar kötü (sessiz) osuruğu kim yaptı ? Burnum düştü !

d. [dat.] Ham oxorcak mipe k’ala imzik’en, mitiz var-uçkin. (AH-Lome) [hakaret olarak] Bu kadın kimlerle düzüşüyor kimse bilmiyor. Baba-skani han3’o k’urbaniz miz nanç’en ? (AH-Lome) Baban bu yıl kurbanda kiminle ortak oluyor ? Kçiniz mu ağodu ? Miz meyoçams ? (AH-Lome) Yaşlı kadına ne oldu ? Kime beddua ediyor ? Osmanik pencereşen bere-muşis ucoxups. Ama bere so ren, mis uçkin ? (AK-Döngelli) Osman pencereden çocuğu çağırıyor. Ama çocuğu nerede, kim bilir ?

e. [gen.] Mipeş or ? (ÇM-Ğvant) Hangi soydansın ? Mişi k’uçxe ç’ut’a ren ? - Çkimi ç’ut’a ren. (AH-Lome) Kimin ayağı küçüktür ? - Benimki küçük. Ha anderi mişi ren. Sum ndğa ren gzaz gelaz*in. (AH-Lome) Bu ander kimindir ? Üç gündür yolda duruyor. Meleni gzas na-golobğun k’umi do çağili mişi ren ? (AH-Lome) Karşı yolda yığılı duran kum ve çakıl kimindir ?


mia-/ miva- (AK) → na-


midvams (AŞ-Dutxe) EA har.f. [fb.{mo-}] I. Belden aşağısına bir şey [aps.] giyiniyor. Ma modvalu mobidvam. (AŞ-Dutxe) Ben ayakkabı giyiyorum. 3’ineç’i midvams. (AŞ-Dutxe) Çorap giyiyor. Andğa ağani k’uşxe-modvalaşepe komidvan. (AŞ-Dutxe) Bugün yeni ayakkabılarını giysinler. → moidums, moiduy, moidumers, moidumels, muidvars; amikunams[2]

II. Eldiven [aps.] giyiyor. III. Kendine yüzük [aps.] takıyor.


mija- (AK)(ÇX) fb. [/a/ ve /o/ önünde mij- (AK), mijv- (ÇX)] [/i/ ve /u/ önünde mij-] [va-, vi-, vo-, vu-, ma-, ga-, mi-, gi-, mo-, go- önünde mijo-] meyo-, meya-; mek’a-, mik’a-

I. (AK) “Bir şeyin üzerinden karşıya” (Ör. mijulun[1])

II. (ÇX) “Önce aşağıya indikten sonra karşıya” (Ör. mijulun[2])

III. (AK)(ÇX) “Tekrar” (Ör. mijak’oro3xups)


mija-[2] (AK) fb. [vuayel önünde mij-] “Bir şeyin üstüne başka bir şeyi” → eyo-; geyo-; ijo-, ijvo-


mijağarups (AK) EL/EAL har.f. → eyoğarums/ eyoğaruy; eyoğarams/ eyoğaray; yoğarums; yoğarams/ yoğaraps; ijvoğarups. I. EL har.f. Bir şeyin üzerine [lok.] çizik atıyor. Berek didi kvaepeşi jin mijağarups. (AK-Döngelli) Çocuk kayaların üzerini çiziyor.

II. EAL har.f. Bir şeyin üzerine [aps.] bir şeyi [aps.] çiziyor.


mijak’oro3xups (AK) EA har.f. Tekrar sayıyor. Kemalik k’oro3xeli geç’arali xolo mijak’oro3xups. (AK-Döngelli) Kemal sayılan parayı tekrar sayıyor. → meyok’ore3xums/ meyok’ore3xuy; meyak’ore3xums; meyak’oro3xums/ meyak’oro3xups; gek’oro3xums


mijam3’k’upineri (AK) s. Karanlık. Dursinik dağişi mijam3’k’upineri gzaşen dililaps. (AK-Döngelli) Dursun dağın karanlık yolundan hızlıca aşağa iniyor.


mijaputxun (AK)(ÇX) A.Abl/A.Dir har.f. Karşı tarafa uçuyor. Çkini oxorişen cumadi-çkimişi oxorişa t’orocepe mijaputxun. (AK-Döngelli) Bizim evden amcamın evine güvercinler uçuyor. → meyojun; meyoputxun, meoputxun; meyaputxun/ meaputxun; mek’aputxun, mik’aputxun


mijaxups (AK) EA har.f. Taneli katı cismi [aps.] döküyor. Timurik mtxiri uk’açxe mijaxups. (AK-Döngelli) Timur fındığı arkaya döküyor. Timurik mtxiri uk’açxe-muşis mijaxups. (AK-Döngelli) Timur fındığı kendi arkasına döküyor. mexums/ mexuy/ mexxuy/ mexups


mijax’orups (AK) EA har.f. Bir kaptaki sıvı [aps.] döküyor. Yusufik ar teneke 3’k’ari uk’açxe mijax’orups. (AK-Döngelli) Yusuf bir teneke suyu arkaya döküyor. Yusufik ar teneke 3’k’ari uk’açxe-muşis mijax’orups. (AK-Döngelli) Yusuf bir teneke suyu kendi arkasına döküyor. → meyorums/ meyoruy/ meoruy/ meorums, mex’orups; munktay


mija3xont’un (AK) AL har.f. Karşıya atlıyor. Xasani xargişen em k’ele mija3xont’un. (AK-Döngelli) Hasan harktan öbür tarafa atlıyor. → mek’a3xont’un, mik’a3xont’un


mijilaps (AK) A.Dir har.f. Bir şeyin üzerinden karşıya geçiyor. Beres jindole va-mijila. (AK-Döngelli) Çocuğun üstünden geçme. Cuma-muşi dixas cant’uşi Xasanik jin-muşis mijilu. (AK-Döngelli) Kardeşi yerde yatmış haldeyken Hasan onun üstünden geçti. → mijulun[1]


mijobaps (AK) EAL har.f. [fb.{mija-}][kb.{o-}] [emp.şm.1.tek. mijoubap (*)] Bir şeyin üstüne [lok., dir.] sıvı ekliyor ya da ilâve ediyor. Gyarişa 3’k’ari var-dubağuşi xolo mijobaps. (AK-Döngelli) Yemeğe su yetmeyince yine ilâve ediyor (= üstüne döküyor, koyuyor). [(*) *mijovobap > *mijoobap > mijoubap şeklinde fonetik evrimi olduğu varsayılabilir.] → eyobams/ eyobay, yobams/ yobaps, ijobaps, ijvobups

+ mijubaps EDA/EA.Dir har.f. Bir şeyin üstüne [dat./dir.](*) sıvı [aps.] ekliyor, ilâve ediyor. Nandidi-çkimi gyarişa 3’k’ari ijubaps. (AK-Döngelli) Ninem yemeğe su ekliyor. [(*) Diğer diyalektlerdeki EDA ve EDAL sözdizimleri, AK diyalektlerinde genelde EA.Dir ve EAL.Dir sözdizimlerine denk gelir. Bu diyalektlerde datif durumun işlevlerinin bir kısmı direktif duruma verilmiştir.]

+ mijobapaps EDAL/EAL.Dir ett.f. Birine [dat./dir.] bir şeye [lok.] sıvı [aps.] ekletiyor. Nana-muşik Fadimeşa na-igiben gyaris 3’k’ari ijobapaps. (AK-Döngelli) Annesi Fadime’ye pişmekte olan yemeğe su ekletiyor. (ijobaps altında) ijobapaps


mijoçaps (AK) ED har.f. Birine [dat.] beddua ediyor. Mijopçi do dak’nu. Çkar var-ixelu. (AK-Döngelli) Beddua ettim de ahım tuttu. Hiç mutlu olmadı. → meyoçams/ meyoçay/ meoçay/ meyoçaps


mijoç’k’omaps (AK) EAL har.f. [fb.{mija-}] [nadiren] Üstüne yiyor. Pucik, ont’uleşa amaxtu do mu ren mu va-ren mijoç’k’omaps. (AK-Döngelli) İnek bahçeye girdi de ne var ne yok yiyor. → eyoşk’omams/ eyoşk’omay; eyoç’k’omams; yopxors, yoç’k’omams, gyopxors, gyoç’k’omams/ gyoç’k’omaps


miju- (AK) (ijo- altında) iju-


mijulun[1] (AK) A.Dir har.f. [emp.şm. mija(v)ulur, mijulur, mijulun vs] Bir şeyin üzerinden karşıya geçiyor. → mijilaps; + mik’ulun


mijulun[2] (ÇX) A.Dir har.f. [emp.şm. mijovulur, mijulur, mijulun vs] Önce aşağıya indikten sonra karşıya geçiyor. → meyulun[1]; + mek’ulun, mik’ulun


mijvakten (AK) AD har.f. Hastalık, renk vs [aps.] birine veya bir şeye [dat.] bulaşıyor. Xçe dolokunu uça k’ala var-naxva. Arti majvaras mijvakten. (AK-Döngelli) Beyaz elbiseyi siyah ile yıkama. Birinin rengi öbürüne karışır. → nak’nen[2]; meyak’nen; uxvakten; [renk, kan vs bulaşıyor] ankten; akten[1]; nakten[1]; [hastalık bulaşıyor] ak’nen[2]; nak’limen; [renk bulaşıyor] meyakten


mik’a-[1] (AK)(ÇX) fb. [/a/ ve /o/ önünde mik’- (AK), mik’v- (ÇX)] [/i/ ve /u/ önünde mik’-] [(ÇX) va-, vi-, vo-, vu-, ma-, ga-, mi-, gi-, mo-, go- önünde mik’o-] “Karşıya” → mek’a-; meyo-/ meo-, meya-, mija-

I. (AK) “Herhangi yöntemle karşıya” (Ör. mik’ulun[1] “herhangi yöntemle karşıya geçiyor”)

II. (ÇX) “Aşağıya inmeden karşı tarafa” (Ör. mik’ulun[2] “köprüden karşıya geçiyor”)


mik’a-[2] (AK) fb. [vuayel önünde mik’-] [va-, vi-, vo-, vu-, ma-, ga-, mi-, gi-, mo-, go- önünde mik’o-] “Arkaya. Arkada” (Ör. mik’adumers)→ ek’a-, ik’a-


mik’adumers (AK) EA.Dir har.f. Bir şeyi [aps.] başka bir şeyin [dir.] arkasına yatay koyuyor. Arguni uşkirişi ncaşa mik’adumers. (AK-Döngelli) Baltayı elma ağacının arkasına koyuyor. → ek’adums/ ek’aduy; ek’adumers/ ek’adumels; ik’advars

+ mik’udumers EDA har.f. Bir şeyi [aps.] başka bir şeyin [dat.] arkasına yatay koyuyor. Arguni uşkirişi ncas mik’udumers. (AK-Döngelli) Baltayı elma ağacının arkasına koyuyor.


mik’at’k’oçaps (AK)(ÇX) EAL har.f. Öteye atıyor. → mek’at’k’oçams/ mek’at’k’oçaps. → mik’at’k’omers, mik’at’k’omars; mik’istomers


mik’at’k’omers (AK), mik’at’k’omars (ÇX) EAL har.f. Öteye atıyor. → mek’at’k’omers/ mek’at’k’omels; mik’at’k’oçaps; mik’istomers


mik’a3xont’un (AK)(ÇX) AL har.f. Karşıya atlıyor. Xasani xargişen em k’ele mik’a3xont’un. (AK-Döngelli) Hasan harktan öbür tarafa atlıyor. → mek’a3xont’un; mija3xont’un


mik’ilaps (AK)(ÇX) Aø har.f. [Bu fiil, sırf bildirme kipine sahiptir.] Zaman [aps.] geçiyor. → golilay/ golilams/ golilaps; meyilams; mek’ilams

+ mik’ulaps AD har.f. Zaman [aps.] biri için [dat.] geçiyor. Birinin [dat.] zamanı [aps.] geçiyor. Ora mik’amilu. (AK-Döngelli) Zamanım geçti.


mik’istomers (AK) EAL har.f. [emp.şm. mik’a(v)istomer, mik’istomer, mik’istomers vs] Öteye atıyor. Karşıya atıyor. → mik’at’k’omers, mik’at’k’oçaps


mik’ix’onups (AK), mik’ix’onaps (ÇX) EAL har.f. Canlı varlığı karşıya doğru götürüyor. → mek’iyonams, mek’ix’onaps


mik’oçkumers (AK), mik’oçkumars (ÇX) EA har.f. Canlı varlığı karşıya doğru gönderiyor. → mek’oşkumers, mek’oçkumers; mek’olapams/ mek’olapaps, mik’volapaps


mik’olapaps (AK) EA har.f. Zamanı [aps.] geçiriyor. Oxoris ik’alandep do mu-şeni ora mik’olapap ? (AK-Döngelli) Evde oyalanıyorsun da niçin zamanı geçiriyorsun ? Babak k’at’a 3’ana mtxiri o3’iluşi ora mik’olapaps do eşo gyoç’k’aps. (AK-Döngelli) Babam her sene fındık toplama zamanını geçiriyor da öyle başlıyor. → golut’oçamsIII; goluç’uy; golut’oçayIII; gololapamsI; ≠ mik’volapaps


mik’ulun[1] (AK) A.Dir har.f. [kb.{u-}’nun işlevi belli değil] [emp.şm. mik’a(v)ulur, mik’ulur, mik’ulun vs] (Herhangi yöntemle) karşıya geçiyor. Öteye geçiyor. Mele mik’a(v)ulur. (AK-Döngelli) Karşıya geçiyorum. Xincişen mik’apti. (AK-Döngelli) Köprüden geçtim. Jileni x’onaşen ont’uleşa mik’axtu. (AK-Döngelli) Yukarıki tarladan bahçeye geçti. → mek’ulun

emp.ist.ikinci biçimi : mik’avit’a, mik’it’a, mik’it’as. Xasani mik’it’aşi Timurik k’uçxe gulimers. (AK-Döngelli) Hasan geçerken Timur çelme takıyor (= ayağını ona doğru uzatıyor). Bere mik’it’aşi nana-muşis ilantxen. (AK-Döngelli) Çocuk geçerken annesine yandan değiyor.

perf. ikinci biçimi : mik’avili, mik’ili, mik’ilu. Ğalişa gepti do mele mik’avili. (AK-Döngelli) Dereye indim de karşıya geçtim.

yet. mik’valen : Karşıya geçebiliyor. Öteye geçebiliyor. Berek an3’i var-içalişu do sinifi var-mik’valu. (*)(AK-Döngelli) Çocuk bu yıl çalışmadı da sınıfı geçemedi. [(*) Bu ifadede sinifi kelimesi zarf olarak kullanılıyor.]


mik’ulun[2] (ÇX) A.Dir har.f. [kb.{u-}’nun işlevi belli değil] [emp.şm. mik’ovulur, mik’ulur, mik’ulun vs] Aşağıya inmeden (= köprüden geçerek, atlayarak ya da uçarak vs) karşıya geçiyor. Öteye geçiyor. → mek’ulun


mik’ut’aleps (AK), mik’ut’alaps (ÇX) EAL har.f. [kb.{u-}’nun işlevi belli değil] (Canlı veya cansızı) öteye doğru götürüyor. Berek uşkiri ar em k’ele mik’ut’aleps, ar am k’ele muk’ut’aleps. (AK-Döngelli) Çocuk elmayı bir o tarafa götürüyor, bir bu tarafa getiriyor. → mek’ut’alams/ mek’ut’alaps


mik’uxtaps (AK)(ÇX) AD har.f. Zaman [aps.] biri için [dat.] geçiyor. Birinin [dat.] zamanı [aps.] geçiyor. Ora mik’amixtu. (AK-Döngelli) Zamanım geçti. Ora mik’omixtu. (ÇX-R.B.) Zamanım geçti.


mik’volapaps (ÇX) EA.Dir har.f. (Yürüyen canlı varlığı) öteye, karşıya, gönderiyor. Omerik pucepe ğalis mik’volapaps. (ÇX-Çxalazeni, TM) Ömer inekleri aşağıya inmeden (dereye girmeden köprüden geçerek) öteye gönderiyor. → mek’olapams/ mek’olapaps; mek’oşkumers; mek’oçkumers, mik’oçkumers, mik’oçkumars; ≠ mik’olapaps


mila- (ÇX) “bir şeyin içine; bir şeyin içinde” (Ör. milak’irups) → mela-[3]; mula-II


mila (AŞ) i. 1. Misket. Bilye. Bere mila-muşi axiri meşk’ont’obinay. (AŞ-Ok’ordule) Çocuk misketini ahırın içinde saklıyor. 2. Misket oyunu. Bilye oyunu. → mirasi; mili[1], mile, milya


milak’irups (ÇX) EAL har.f. Bir şeyin [lok.] içine bir şeyi [aps.] bağlıyor. Paketliyor. Sardıç bohçalıyor. Mendille sarıyor. → melak’orums; mek’oruy; melak’irums/ melak’irups; mulak’irups


mile (AH) i. 1. Misket. Bilye. 2. Misket oyunu. Bere bort’itşi dido mile bistert’it. (AH-Lome) Çocukken çok misket oynardık. Bere bort’işi mile osteru şeni oxorişen bimt’et’i. (AH-Borğola) Çocukken misket oynamak için evden kaçardım. → mirasi; mila, mili[1], milya


mili[1] (FN-Ç’anapet) i. 1. Misket. Bilye. 2. Misket oyunu. Bilye oyunu. 3’ut’a bort’işa berepe k’ala mili bibirt’it. (FNÇ’anapet) Küçükken çocuklarla misket oynuyorduk. → mirasi; mila, mile, milya


mili[2] (AH) i. Mil. [< Arp.] Türlü işlerde kullanılmak için yapılan ince ve uzun maden çubuk. Dişli na-oktams mili a-jur 3’anaz doloxe galendon goişiren. (AH-Lome) Dişliyi çeviren milin, bir-iki sene içinde dış çevresi aşınıyor.


mili-oyini (AK) i. Çelikçomak oyunu. Beroba-çkimis mili-oyini vistert’it. (AK-Döngelli) Çocukluğumda çelikçomak oyunu oynardık. → rik’i


milleti i. Millet. [< Arp.] Yusufik ondğeneri gyarişe milleti ek’ipinams do mulun. (AH-Lome) Yusuf öğle yemeğine milleti arkasına takıp geliyor. Galeşen na-moxtasen k’oçik mitişen uk’itxu 3’k’ari mtelli gamoçodinams do milleti kamut’alams. (AH-Lome) Dışarıdan gelen adam, kimseye sormadan suyu hepten boşaltıp milleti ortada bırakıyor. K’oçik milletişi doloxe oxorcas toli unçaxams. (AH-Lome) Adam milletin içinde kadına göz kırpıyor. Oncğoreşi var-uçkin. Milleti kogemipxasinu. (AH-Lome) Ayıptan anlamaz. Millete rezil oldum. Fadimez hek’o at’at’uyi bere uyonun ki suntxa idasen milleti gyapxasen. (AH-Lome) Fadime’nin o kadar ukala çocuğu var ki nereye giderse herkese rezil oluyor. P’ura-p’ura do milleti gemipxasinare. (*)(AH-Lome) Avazım çıktığı kadar bağırıp millete rezil olacağım. [(*) P’ura (< urams) fiilinin öznesi daima bir kadındır.] Oxorcak milletiş doloxe çxindi işifonams. (AH-Lome) Kadın milletin içinde sümkürüyor. Cuma ! Toli ham bozos egiz*it’as. Milleti ok’ibğaşi mitişe uz*iyamu gamastun do igzals. (AH-Lome) Kardeş ! Gözün bu kızın üzerinde olsun. Millet yığılınca kimseye görünmeden sıvışıp gidiyor. Milletik sira-muşi çumers. Memet’i mulun do k’aabaluğişi araz irçak’en do oğine golilams. (AH-Lome) Millet sırasını bekliyor. Mehmet gelip kalabalığın arasına sıkışarak öne geçiyor. Orhanik mukMu bore ?” ya va-zop’ons do milletiz notkvams. (AH-Lome) Orhan kendisiBen neyim ?” demiyor da millete dil uzatıyor. Milletişi doloxe oncğore gemit’alaşi ğvalepe gomamç’itanen. (AH-Lome) Milletin içinde beni ayıplayınca yanaklarım kızarıveriyor.


milya (AK) i. 1. Misket. Bilye. 2. Misket oyunu. Bilye oyunu. Berepek milya isters. (AK-Döngelli) Çocuklar misket oyunu oynuyorlar. → mirasi; mila, mili[1], mile


milyoni i. Milyon. [< Fra.] “Turkiyas 20 (= eçi) milyoni Alevi ren ya do itkvinen. (AH-Lome) Türkiye’de 20 milyon Alevi olduğu söylenir.


mi-na (PZ) bsz zm. [taviz cümlemsilerinde] Kim (olsa olsun). Orxanişi p’ut’ucepe opşa cemçamule n. Mi-na moxt’asens no3onams. (PZ-Cigetore) Orhan’ın arıları çok saldırgan. Her geleni sokuyor. → mi-ti-na; mi-t’i, mi-ti, miti-ti


minci (PZ-Cigetore ~ AH HP ÇX) i. Ekşimik. Çökelek. Xasanik minci-3’ari n3’orums. (PZ-Cigetore) Hasan ekşimik suyunu süzüyor. T’ağanis minci cet’ağaneri on. (PZ-Cigetore) Kulplu tavada ekşimik pişirilmiştir. Xasanik minci mjoras konudu do onç’unams. (PZ-Cigetore) Hasan ekşimiği güneşe verdi ve kurutuyor. Minci mjoras nozun. Nç’un. (PZ-Cigetore) Ekşimik güneşin karşısında duruyor. Kuruyup sertleşiyor. Emine vali do minci p’anda mbağu amaduy. (ÇM-Ğvant) Emine her zaman peynir ile çökeleği ambara koyar. Ayşe minci mcora konupinu. Onç’unay. (ÇM-Ğvant) Ayşe peyniri güneşe verdi. Kurutuyor. Minci onç’vinay. Zade msk’va iyen. (AŞ-Ok’ordule) Çökeleği kurutuyor. Çok güzel oluyor. Tekini minci-t’ağaneri cexak’aruy. (AŞ-Ok’ordule) Tekin kızartılmış çökeleği dibinden kazıyor. Minci t’ağaneri dvoçodinu. T’ağani goxak’aruy. (AŞ-Ok’ordule) Minci tavalamışı bitirdi. Tavayı kazıyor. Minci cekoru. Ordoşşe oşk’omi. (AŞ-Ortaalan) Çökelek soğudu. Erkenden ye. Yenge-şk’imi dido xazi na-mayen şeni minci t’ağanuy. (AŞ-Ortaalan) Yengem [tavalanmış çökeleği] çok sevdiğim için çökelek tavalıyor. Mincişi t’urva 3’rodun do nanak 3’uk’ali e3’ukaçams. (AH-Lome) Çökelek torbası süzülüyor da annem altından kazan tutuyor. Nanak ipti mja ok’imers. Ok’açxe ar didi tencerete mk’vali ikoms. Na-geskidun tani-ti t’urvate n3’orums do minci ikoms. (AH-Lome) Annem ilk olarak sütü biriktiriyor. Sonra büyük bir tencere içinde peynir yapıyor. Kalan peynir suyunu da bez torbada süzerek minci yapıyor. Nusak berepes minci gyut’ağanams. (AH-Lome) Gelin çocuklara minci tavalıyor. → minz*i


minci-cet’ağaneri (PZ), minci-cet’t’ağaneri (ÇM ~ AŞ) i. Çökelek tavalaması. E, cuma-şk’imi ! Munde İstanbulişa moxt’are ? Moxtasi minci-cet’t’ağaneri pşk’omaten. Ti-sk’ani vrossi o3’edi. (AŞ) Ey, kardeşim ! Ne zaman İstanbul’a geleceksin ? Geldiğinde çökelek tavalaması yiyeceğiz. Kendine iyi bak. → minci-get’ağaneri; k’vali-t’ağaneri, k’vali get’ağaneri


minci-get’ağaneri (FN) i. Çökelek tavalaması. Doğanik minci-get’ağaneriz lok’ma elusumers. (FN-Ç’anapet) Doğan tavalanmış çökeleğe ekmek parçasını bandırıyor. → minci-ce(t’)t’ağaneri; k’vali-t’ağaneri, k’vali-get’ağaneri


minç’a (PZ)(FN-Ç’anapet), minç’ç’a (AŞ-Ortaalan) i. I. (PZ)(AŞ-Ortaalan ~ FN-Ç’anapet) Siğil. Deride ve en çok ellerde oluşan pürtüklü küçük ur. Xasanis xes minç’a caçanen. (PZ-Cigetore) Hasan’ın eline siğil oluşuyor. Minç’ç’a vrossi na-var-iyu luği-mcate ciktinen. (AŞ-Ortaalan) Siğil iyi olmamış incir sütü ile tedavi edilir. Biç’i-çkimiz xez minç’a kyuxtu. (FN-Ç’anapet) Oğlumun elinde siğil çıktı. → meç’eç’ili; moç’e-mundi[2]; monç’e-mundi[2]; meç’enç’i, meç’eç’i

II. (PZ) İsilik. → ç’eğeli; floxti[1]; noçxvopeli


minç’en (AŞ-Dutxe) Aø har.f. Meyve [aps.] olgunlaşıyor. M3xuli minç’en. (AŞ-Dutxe) Armut olgunlaşıyor. → imonç’en (PZ ~ AŞ), moinç’en (FN), imonç’en (AH ~ HP), muinç’en (ÇX). → iyenIII


minda- (AK)(ÇX) [olumluluk baş-eki] [vuayel önünde mind-] Xoci x’onas doloxen-i ? İdi do minda3’k’edi. (AK-Döngelli) Öküz tarlanın içinde oturuyor mu ? Git de bir bak. Sevimik nana-muşişi 3’k’unepe minduxtas ya do k’uçxes 3’uveli noxunaps. (AK-Döngelli) Sevim annesinin ağrıları geçsin diye ayağına sülük koyuyor. Ti-skanis xili mindi3’k’edi. (ÇX-Çxalazeni, TM) Kendine iyi bak. Onuris Çarşişa mindaxtina dik’aşi kuvali mvomalu var-gogoç’k’ondas diye hodovandvi. (ÇX-Çxalazeni, TM) Onur’a Çarşıya gidersen buğday ekmeği getirmeyi unutma diye tembih ettim. Osmanik ok’an3’urales berepe ok’an3’urasunt’u. Ar mindap’3’k’edi. Muk ik’an3’urs. (ÇX-Çxalazeni, TM) Osman salıncakta çocuğunu sallayacaktı. Bir baktım da kendisi sallanıyor. → menda-; do-[1], ko-/ ka-/ ho-, o-[2]


minda3’k’en → -3’k’en


minderi (FN ~ AH)(AK) i. Minder. Kvaz mot-gexedur. Minderi e3’idvi. (AH-Lome) Taşa oturma. Altına minder koy. Nana-çkimik damtire-muşis minderi i3’udumers. (AK-Döngelli) Annem kaynanasının altına minder koyuyor.[saman minderi] şirte


minon → unon


mintepe/ mintere → mi


mintxa (PZ)(FN ~ AH) bsz zm. [çoğ. mintxape] Biri. → mitxa, mintxani, mitxani

I. Bilindiği için adının söylenmesi gerekmeyen biri, veya bilindiği halde adı hatırlanmayan biri.

II. [ar mintxa] Kimliği önemli olmayan herhangi biri, veya göründüğü halde kim olduğu bilinmeyen biri. Refik’ik ar mintxapes k’itite noğirams. (PZ-Cigetore) Refik birilerine parmakla işaret ediyor. Karmat’eşi 3’k’ari kvaten mebun3’oram do mok’obut’alam. Çkimi şkule ar mintxa mulun. Svareyi kvape doloxums do igzals. (AH-Lome) Değirmenin suyunu taşlarla kapatıp getiriyorum. Benden sonra birisi geliyor. Dizilmiş taşları bozup gidiyor. Melendon mi mok’ulun p’eya ? Ar mintxak gzaz lamba ofarfalams. (AH-Lome) Karşıdan kim geliyor acaba ? Birisi yolda lamba parıldatıyor. k

III. [taviz cümlemsilerinde] Kim olsa olsun. Kimi olsa olsun. Kime olsa olsun. Hemuz guri çiçku uğun. Mintxa z*irasen aoropen. (AH-Lome) Onun yüreği yumuşaktır. Kimi görse aşık olur. Oşinaxoni mutu va-ren. Mintxaz u3’vare u3’vi. (AH-Lome) Saklanacak bir şey değil. Her kime söylersen söyle. Mintxa t’azna t’az, ma va-bort’aşi oxoyişe mot-amoşkume(r). (AH-Lome) Kim olursa olsun ben yokken eve sokma. [Bu cümle, Mi-ti t’azna t’az diye başlasa da eşanlamlı olur.] Avliz na-t’u t’ik’ina do bergi kezdez-doren. Mintxak ezdu, k’aybana avaz, k’aybana doskidaz. (AH-Lome) bed. Avluda duran sepet ve kazmayı almışlar. Kim aldıysa lânetli olsun, lânetli kalsın. Bozos ti dido jin ge3’uz*in. Mintxa mebo3’iraten nçxindi elanz*ikoms. (AH-Lome) Kızın gönlü çok yükseklerde. Kimi gösterirsek burun kıvırıyor.


mintxani (AH ~ HP) bsz zm. Biri. Ali-cumadişe mintxanepe moxtez-doren. Mipe renan z*iri-i ? - Kobz*iri. Ala çkari çinaperi va-ren. (AH-Lome) Ali-amcalara birileri gelmiş. Kimlerdir, gördün mü ? - Gördüm. Ama hiçbiri tanıdık değil. → mitxa, mintxa, mitxani


mintxaniren/ mintxaniyen (FN ~ AH-Lome) bsz zm. [taviz cümlemsilerinde] Herhangi biri. Osmanik ar mutu ak’vandu do var-yaç’opazna mintxaniren t’az gyugondams. (AH-Lome) Osman birinden bir şey isteyip alamazsa kim olursa olsun küsüyor.


minz*i (PZ-Apso) i. Çökelek. Minz*i i3’aren. (PZ-Apso) Çökelek su veriyor. → minci


mipe, miperepe → mi


mirepe → mi


mirasi (PZ) i. 1. Misket. Bilye. Bere mila-muşi axiri meşk’ont’obinay. (AŞ-Ok’ordule) Çocuk misketini ahırın içinde saklıyor. 2. Misket oyunu. Bilye oyunu. Andğa berepe şk’ala mirasi vibirit. (PZ-Cigetore) Bugün çocuklarla misket oynadık. → mila, mili[1], mile, milya


Mirk’ani (AH-Borğola) i. [pek nadiren] Mart ayı. → Mart’i


misa[1] (ÇM) s.-z. Sessiz. Sessizce. Sakin. Uysal. Moxt’u şuk’ule var-ilak’irday. Misa misa koxen. (ÇM-Ğvant) Geldiğinden beri konuşmuyor. Sessiz sessiz oturuyor. Nusa misa ikten. (ÇM-Ğvant) Gelin sessiz dolanıyor (= işlerini yapıyor). Andğa ar bere komaziru. Misa misa nana-muşi şk’ala iktert’u. (ÇM-Ğvant) Bugün uysal bir çocuk gördüm. Annesi ile dolaşıyordu. → unenale; uneneli; insuzi; uselebu


misa[2] (AH) i. Sakinlik. Sessizlik. Ç’e, ar misa dovi ! (AH-Lome) Yahu, bir sus ! Oxorca ! Berepez misa doxenapi. Televizyonişi sersi var-bognam. (AH-Borğola) Hanım ! Çocukları sustur. Televizyonun sesini duymuyorum.


Misiri i. Mısır ülkesi. Misiri do Libya juri-ti Afrik’az ren. (AH-Lome) Mısır ve Libya, ikisi de Afrika’dadır. Misiriz mcveşi tarixuri piramitepe ren. (AH-Borğola) Mısır’da eski tarihi piramitler var. Ar arkadaşi-çkimi goxtimu şeni Misirişa idu. (AK-Döngelli) Bir arkadaşım gezmek için Mısır’a gitti. → Misiri-msva


Misiri-msva (ÇM-Ğvant) i. Mısır ülkesi. Misiri-msva xeneri rak’anepe kon. (ÇM-Ğvant) Mısır’da yapma tepeler var. → Misiri


mişa- (AK)(ÇX) fb. [/a/ ve /o/ önünde miş- (AK), mişv- (ÇX)] [/i/ ve /u/ önünde miş-] [(ÇX) va-, vi-, vo-, vu-, ma-, ga-, mi-, gi-, mo-, go- önünde mişvo-] “Yanlamasına derin kapalı mekânın içine veya içinde” → meşk’a-, meşa-


mişadgaps (AK)(ÇX) EAL har.f. Yanlamasına derin mekânın içine yerleştiriyor. Gyari buz-dolabis var-mişadgina çxvopas imjaren. (AK-Döngelli) Yemeği buzdolabına koymazsan [kelimesi kelimesine : “koymadıysan”] sıcakta ekşir. → meşk’adgams/ meşk’adgay, meşadgams/ meşadgaps


mişadgin (AK)(ÇX) AL hal f. Yanlamasına derin mekânın içinde duruyor. → meşk’adgun, meşadgin


mişadumers (AK), mişadvars (ÇX) EAL har.f. Yanlamasına derin kapalı mekânın içine yatay koyuyor. Oxorcak bak’is xop’e mişadumers. (AK-Döngelli) Kadın inek ahırına kürek koyuyor. → meşk’adums/ meşk’aduy, meşadums/ meşadumers/ meşadumels


mişaputxun (AK)(ÇX) AL har.f. Kuş [aps.] yanlamasına derin kapalı mekânın içine uçup giriyor. → meşk’ajun/ meşk’acun, meşk’aputxun, meşaputxun


mişaşinaxups (AK)(ÇX) EAL har.f. Bir şeyi [aps.] içeri bir yere [lok.] saklıyor. NanakBelki musafirepe mulunya do x’vali mişaşinaxups. (AK-Döngelli) AnnemBelki misafirler gelirdiye gizli bir yere peynir saklıyor. → meşk’aşinaxums/ meşk’aşinaxuy; meşaşinaxams; meşaşinaxums/ meşaşinaxups


mişat’k’obun (AK)(ÇX) AL har.f. Yanlamasına derin kapalı mekânın içine saklanıyor. → meşk’at’obun; meşat’k’obun


mişaxedun (AK)(ÇX) AL har.f. Yanlamasına derin kapalı mekânın içine oturuyor. → meşk’axedun, meşaxedun


mişaxen (AK)(ÇX) AL hal f. Yanlamasına derin kapalı mekânın içinde oturmuş haldedir. → meşk’axers, meşk’axen, meşaxen


mişaz*in (AK)(ÇX) AL hal f. Yanlamasına derin kapalı mekânın içinde [lok.] yatay duruyor. → meşk’azun, meşaz*in

+ mişuz*in AD hal f. Yanlamasına derin kapalı mekânın içinde [dat.] duruyor. Aya ğalis dido ç’ağali mişuz*in. (AK-Döngelli) Bu derede çok yengeç var.


mişidumers (AK), mişidvars (ÇX) EAL har.f. Yanlamasına derin kendine ait mekânın içine [lok.] yatay koyuyor. Dadik geç’arali-muşi ubas mişidumers do eşo şinaxups. (AK-Döngelli) Teyze parasını göğsüne koyuyor da öyle saklıyor. Nazifek bere-muşis xeşi koltuğis musafi mişidumers do cameşa oçkumers. (AK-Döngelli) Nazife çocuğunun koltuk altına Kur’anı (= Kur’an-ı kerimi) tutturuyor da camiye gönderiyor. → meşk’idums/ meşk’iduy/ meşk’idvams, meşidumers


mişikaçen (AK) AL har.f. I. Yanlamasına derin kapalı mekânın içinde tutuluyor. → meşk’ik’açen, meşikaçen

II.1. İki şey arasında sıkışıyor. Jur ncaşi aras xomişikaçen. (AK-Döngelli) İki ağacın arasında sıkışıyor. 2. mec. İki kişi arasında veya bir kalabalık içinde zor durumda kalıyor. → eşk’ik’açen, eşikaçen; k’oşk’ik’açen, goşikaçen, guşikaçen


mişikaçeps (AK) EAL har.f. Yanlamasına derin kapalı mekânın içinde tutuyor. Mtxirepunaşi norçeri n3xik’epe mişikaçeps do tirups. (AK-Döngelli) Fındıklıktaki serili çalı çırpıları [toplayarak ve koltuk altına doğru kavrayarak] taşıyor (= çekiyor). → meşk’ok’açams, meşokaçams


mişikunaps (AK)(ÇX) EA dö.har.f. (Soğuk nedeni ile) ikinçi çamaşırı içine giyniyor. → meşk’ikunams/ meşk’ikunay; meşikunams/ meşikunaps


mişimers (AK), mişimars (ÇX) EAL har.f. Kapalı derin mekânın içine (cansız cismi) götürüyor. → meşk’iğams/ meşk’iğay, meşiğams, meşimers


mişimxors (AK) EA har.f. Yanlamasına derin delik oluşturarak bir şeyin [aps.] iç kısmını yiyor. Bir şeyin iç kısmını yiyip yanlamasına derin delik oluşturuyor. Memetik karpuzi va-ç’k’irups do xeten mişimxors. (AK-Döngelli) Mehmet karpuzu kesmiyor da içini derinlemesine elle yiyor. → meşk’uşk’omams/ meşk’uşk’omay; meşuç’k’omams; meşipxors; mişuç’k’omaps

misina (AH) i. Misina. Didi mçxomik mç’ipe misina meç’k’idoms. (AH-Borğola) Büyük balık ince misinayı koparır. İxiz mçxomi ç’opumt’aşi misina apaşen. (AH-Borğola) Rüzgârda balık tutarken misinası karışıyor. → tona; an3’işi


mişişinaxups (AK), mişişinaxaps (ÇX) EAL dön.har.f. Kendisi için bir şeyi [aps] içeri bir yere [lok.] saklıyor. Timuris xes geç’erali guşulaşi mişişinaxups. (AK-Döngelli) Timur’un eline para geçince gizli bir yere saklıyor (= biriktirmek maksadıyla kenara atıyor). → meşk’işinaxams/ meşk’işinaxay, meşişinaxams/ meşişinaxaps


mişobğaps (AK) EAL har.f. Yanlamasına derin kapalı mekânın içine dışarıdan taneli katı cismi [aps.] döküyor. → meşk’obğams/ meşk’vobğay/ meşk’obğay, meşobğams/ meşobğaps, mişvobğaps


mişobğun (AK) AL hal f. Taneli katı cisim [aps.] yanlamasına derin kapalı mekânın [lok.] içine dökülmüş haldedir ya da yığılıdır. Koltuğişi tude k’onk’ipe mişobğun. (AK-Döngelli) Koltuğun altında paçavralar doludur (= yığılıdır). → meşk’obğun, meşk’vobğun; meşobğun, mişvobğun


mişokunaps (AK) EDA har.f. (Soğuk nedeni ile) ikinci çamaşırı içine giydiriyor. → meşk’okunams/ meşk’vokunay/ meşk’okunay, meşokunams/ meşokunaps, mişvokunaps

+ mişikunaps EA dö.har.f. (Soğuk nedeni ile) ikinçi çamaşırı içine giyniyor.


mişolapaps (AK) EAL har.f. Dar bir yerden bir şey ya da bir canlıyı gönderiyor, geçiriyor. Daz*epunas ar ç’it’a gza gon3’k’u do bere-muşi mişolapaps. (AK-Döngelli) Dikenlikte küçük bir yol açtı da çocuğunu geçirdi. → meşolapams, mişvolapaps


mişonç’aps (AK) EAL har.f. Yanlamasına derin mek’anın içine yavaş yavaş itiyor ya da sürükleyerek çekiyor. → meşk’onç’ams/ meşk’vonç’ay/ meşonç’ams/ meşonç’aps/ mişvonç’aps


mişorçaps (AK) EAL har.f. Yanlamasına derin bir yerin [lok.] içine eğreltiotu vs [aps.] seriyor. → meşk’orçams/ meşk’orçay; meşorçams/ meşorçaps; mişvorçaps


mişot’k’obinaps (AK), mişvot’k’obinaps (ÇX) EAL har.f. Yanlamasına derin kapalı ve gizli bir yere saklıyor. → meşk’vot’obinay; meşk’ont’obinay; meşot’k’obinams


mişoxunaps (AK) EAL har.f. Yanlamasına derin kapalı makânın içine oturtuyor. → meşk’oxunams, meşk’voxunay, meşk’oxunay; meşoxunams/ meşoxunaps; mişvoxunaps


mişuç’k’omaps (ÇX) ED/EDA har.f. Yanlamasına derin delik oluşturarak bir şeyin iç kısmını yiyor. → meşk’uşk’omams/ meşk’uşk’omay; meşuç’k’omams; meşipxors; mişimxors. I. ED har.f. Bir şeyin iç kısmını yiyip yanlamasına derin delik oluşturuyor.
II. EDA Birine ait [dat.] bir şeyin [aps.] iç kısmını yiyip yanlamasına derin delik oluşturuyor.


mişulun (AK)(ÇX) AL har.f. Yanlamasına derin dar alanın içine (yatarak, sürünerek, sürtünerek) giriyor. Kotumek limci ix’vaşi okotumales mişulun. (AK-Döngelli) Tavuk akşam olunca kümese giriyor. Çxomik kvaşi tudes mişulun. (AK-Döngelli) Balık taşın altına giriyor. Ğoberişen mişa(v)it’işi daz*ik xeşi jin xogemixaru. (AK-Döngelli) Çitten (= çitle kapatılan yerden) geçerken diken elimin üst kısmını yırttı. → meşk’ulun, meşulun


mişvobğaps (ÇX) EAL har.f. Yanlamasına derin kapalı mekânın içine dışarıdan taneli katı cismi [aps.] döküyor. → meşk’obğams/ meşk’vobğay/ meşk’obğay, meşobğams/ meşobğaps, mişobğaps


mişvobğun (ÇX) AL hal f. Taneli katı cisim [aps.] yanlamasına derin kapalı mekânın [lok.] içine dökülmüş haldedir ya da yığılıdır. → meşk’obğun, meşk’vobğun; meşobğun, mişobğun


mişvokunaps (ÇX) EDA har.f. (Soğuk nedeni ile) ikinci çamaşırı içine giydiriyor. → meşk’okunams/ meşk’vokunay/ meşk’okunay, meşokunams/ meşokunaps, mişokunaps

+ mişikunaps EA dö.har.f. (Soğuk nedeni ile) ikinçi çamaşırı içine giyniyor.


mişvolapaps (ÇX) EAL har.f. Dar bir yerden bir şey ya da bir canlıyı gönderiyor, geçiriyor. Omerik lemşis nok’epe mişvolapaps. (ÇX-Çxalazeni, TM) Ömer iğneye iplik geçiriyor. → meşolapams, mişolapaps


mişvonç’aps (ÇX) EAL har.f. Yanlamasına derin mek’anın içine yavaş yavaş itiyor ya da sürükleyerek çekiyor. Selimik sanduği dolabiyi tude mişvonç’aps. (ÇX-Makret) Selim sandığı dolabın altına itiyor. → meşk’onç’ams/ meşk’vonç’ay/ meşonç’ams/ meşonç’aps/ mişonç’aps


mişvorçaps (ÇX) EAL har.f. Yanlamasına derin bir yerin [lok.] içine eğreltiotu vs [aps.] seriyor. → meşk’orçams, meşk’vorçay, meşk’orçay; meşorçams/ meşorçaps; mişorçaps


mişvoxunaps (ÇX) EAL har.f. Yanlamasına derin kapalı makânın içine oturtuyor. → meşk’oxunams, meşk’voxunay, meşk’oxunay; meşoxunams/ meşoxunaps, mişoxunaps


mi-ti/ mi-t (ÇM-Ğvant)(AŞ-Ortaalan)(FN-Sumla)(AH-Lome) bsz zm. [erg. mi-tik, dat. mi-tiz] [taviz cümlemsilerinde] Kim olsa olsun. Her kim. Ali mi-ti nagasen bere-muşi oçinapay. (ÇM-Ğvant) Ali kim ile karşılaşırsa oğlunu tanıştırıyor. Ali mi-t ort’asen elaçay. Cunaxepe gvo3’ay. (ÇM-Ğvant) Ali kim olursa alay ediyor. Günahlarını alıyor. Mi-ti şk’ala dulya asen nuxun. (ÇM-Ğvant) Kiminle iş yaparsa iflâs ettiriyor. Yaşari limci mi-ti moxt’asen seri oxori dvodginay (= dvogutinay). (ÇM-Ğvant) Yaşar akşam kim eve gelirse evde konuk ediyor. Ali na-ikuy karmat’e mi-ti nuşvelasen nunç’inay. (ÇM-Ğvant) Ali yeni yaptığı değirmene kim yardım ederse ortak ediyor. Ali oxorişa moxt’asi mi-ti xen mvoselay. Himu kodoxedun. (ÇM-Ğvant) Ali eve girince kim oturuyor ise kaldırıyor. O (= kendisi) oturuyor. Kvaşi xinci mi-ti ort’asen var-axenen. Xinci oxenu şeni xeloba diç’in. (ÇM-Ğvant) Taştan köprü rasgele (= herhangi biri) yapamaz. Köprü yapmak için ustalık gereklidir. Ompuloni mutu var-on. Mi-ti u3’vare u3’vi. (AŞ- Ortaalan) Saklanacak bir şey değil. Her kime söylersen söyle. Mtuti mi-ti nagasen oşk’iday. (AŞ-Ortaalan) Ayı kime rastlarsa boğuyor. Ali hik’k’u vrossi bere on çi na-var-içinay mi-ti azirasen oşk’omaleşşi cenç’areri nuçay. (AŞ-Ortaalan) Ali o kadar iyi çocuktur ki tanımadığı kimi görürse yiyeceğinin parasını onun yerine verir. Oşinaxoni mutu va-ren. Mi-tiz u3’vare u3’vi. (FN-Sumla) Saklanacak bir şey değil. Her kime söylersen söyle. Mi-ti t’azna t’az, ma va-bort’aşi oxoyişe mot-amoşkume(r). (AH-Lome) Kim olursa olsun ben yokken eve sokma. [Bu cümle, Mintxa t’azna t’az diye başlasa da eşanlamlı olur.] → mi-na, mi-ti-na; mi-t’i, miti-ti; ≠ miti


miti bsz zm. Kimse. ≠ mi-ti. I.a. [miti + olumsuzluk] Hiç kimse. Kimse. Miti var-on. (PZ ~ AŞ) Kimse yok. Z*irameri arguni mitik var-eç’opums. (PZ-Cigetore) Bulunmuş baltayı kimse almıyor. Miti na-va-miyonurt’u şeni elaxuneri vimordi. (ÇM-Ğvant) Kimsem olmadığı için yanaşma olarak büyüdüm. Mitişi porça pirçi var-dvaç’andren. Himuşi porça panda it’anciyaren. (ÇM-Ğvant) Hiç kimsenin gömleğine toz konmuyor. Onun gömleği her zaman kirleniyor. Lazut’i hişo kobğun do miti ti var-ezduy. (AŞ-Ok’ordule) Mısır öylece dökülmüş halde duruyor da kimse de kaldırmıyor. Nek’na mogutun. Gale miti va-gamoşk’uy. (AŞ-Ok’ordule) Kapıda duruyor. Dışarıya kimseyi çıkarmıyor. Gza meğobina miti va-golvalassen. (AŞ-Ortaalan) Yolu örüp kapatırsan kimse geçemeyecek. Mamut’işi oxoriz miti va-ren. Nintere (= nintepe) so idez ? (FN-Ç’anapet) Mahmud’un evinde kimse yok. Kendileri nereye gittiler ? Mtutik motalepe-muşi mitik na-va-z*iyasen yeriz meşot’k’obinams. (FN-Ç’enneti) Ayı yavrularını kimsenin görmeyeceği yerde saklıyor. Çku irik-xolo artikati z*iyameri na-boret mitişen var-mpulomt. (AH-Lome) Biz hepimiz önceden birbirimizi gördüğümüzü (görüşmüş olduğumuzu) kimseden saklamıyoruz. Coğorik miti var-ninç’inams. (AH-Lome) Köpek kendine kimseyi yaklaştırmıyor. Memet’ik animse-muşiz mok’idams. Ala oxoriz mi amaxtu-doren mitiz var-uçkin. (AH-Lome) Mehmet yeğenine (suç) yüklüyor. Fakat eve kimin girdiğini kimse bilmiyor. Ma mitişi xezmeky’ari var-bore. (AH-Lome) Ben kimsenin hizmetçisi değilim. Mitis mitişi var-gogzun. İri 3’k’uni do ç’vini-muşişi derdiz ren. (AH-Lome) Kimse kimsenin umurunda değil. Herkes kendi ağrısı ve acısının derdindedir. Çkar mitiz beroba-muşi var-goç’k’ondun. (AH-Borğola) Hiç kimse çocukluğunu unutmaz. Ç’andaşa mitiz var-dobucoxi. Çkinebura bort’it. (HP-P’eronit) Düğüne kimseyi çağırmadım. Biz bize idik. Ek’na mitis mo-gon3’k’ap. (ÇX-Makret) Kapıyı kimseye açma. b. [miti + soru] Kimse ... mi ? Ar goi3’k’edi. Ham golamtumaniz mitik si na-ikompe ikoms-i ? (AH-Lome) Bir etrafına bakıver. Bu çevrede kimse senin yaptıklarını yapıyor mu ?

çoğ. (AŞ-Ortaalan) mitirepe : Caferi p’eya mitirepe gvok’usxinams-i ? (AŞ-Ortaalan) Caferi acaba birileri uyandırırlar mı ?

II.a. [a(r) miti + olumluluk] Biri. Birisi. Bir kimse. Oxorişa a miti moxt’asi ali dolvaben. (ÇM-Ğvant) Eve biri gelince (hoş geldin diye) boynuna sarılıyor. Oxaşk’u ora var-uşk’un. A miti xaşk’asi ek’voç’ay. (ÇM-Ğvant) Tarlaya tohum verme zamanını bilmiyor. Biri tohum verince ardı sıra başlıyor. A miti doilu-i, em m3’ika ovro 3’ana molaxedun. (ÇM-Ğvant) Birini öldürürse en azından sekiz sene hapsolur. N3xeni nali ceçamu şeni a miti dvok’açapar. (ÇM-Ğvant) Atı nallamak için birine tutturman gerek (= tutturacaksın). İrri yeri ordoşşe guğobi. Vana a miti guğobassen. (AŞ-Ortaalan) Her yeri erkenden iyice ör-kapat. Yoksa herhangi biri örer-kapatır. Fadume bere-muşi aşk’urinen deyi a miti eluk’atay do hişo mektebişa oşk’uy. (AŞ-Ortaalan) Fatma cocuğu korkuyor diye yanına birini katarak öyle okula gönderiyor. Ar mitik ip’aramitamt’aşi nena mek’vatu k’ai var-ren. (AH-Borğola) Bir kimse konuşurken söz kesmek iyi değildir. b. [a(r) miti + olumsuzluk] Mşk’urinaje a miti şk’ala seri gza var-cebgutur. (ÇM-Ğvant) Korkak biri ile gece yola çıkmıyorum.

çoğ. (AŞ-Dutxe) mitepe : Cenç’arerepe hiko mo-dodum. A mitepe moxt’anen do nixiranen. (AŞ-Dutxe) Paraları oraya koyma. Birileri gelip de çalarlar.


mitidixo (ÇM) s.ve i. Kimsesiz. Mitidixo st’eri ti mo-cegiburt’ay. (ÇM-Ğvant) Kimsesiz gibi boynu bükük olma. → mitisuzi; umiteli


mitiksani (AH) zm. Hiç kimse. Osmanişi oxori ndğaleri mot’axez do amaxtez-doren. Mtilana mitiksanik var z*iru-doren-i ? (AH-Lome) Osman’ın evini gündüz vakti kırıp girmişler. geröekten de hiç kimse görmemiş mi ? Mitiksani var-moxtazna-ti ma zuğaşe omçviruşe bidare. (AH-Borğola) Hiç kimse gelmese dahi ben denize yüzmeğe gideceğim. → mitiskani


mitik’ere/ mit’ik’ere (PZ) bsz zm. Her kim. Kim olsa olsun. → mit’ik’ore, mitik’ore; mitonpe; mitiyen


mitik’ore (AŞ) bsz zm. Her kim. Mitik’ore ort’asen ort’ay oxori mot-amoşk’um. (AŞ-Ok’ordule) Kim olursa olsun eve sokma. Mitik’ore ort’t’ay va-moxt’asen. (AŞ-Ortaalan) Kim olursa olsun gelmeyecek. → mitik’ere/ mit’ik’ere, mit’ik’ore; mitonpe; mitiyen


miti-mutuyen/ miti-muturen (FN) bsz zam. [erg. miti-mutuyenk, dat. miti-mutuyenz, gen. miti-mutuyenşi] Her ne ve her kim. Ne ve kim varsa hepsi. Ham kianaşi nimetepez şuri na-dolodgin iri --- k’at’u, coğori, 3’i3’ila, k’oçi --- kva do nca miti-muturen iri nunç’un. (FN-Sumla) Bu dünyanın nimetlerine yaşayan her canlının --- kedi, köpek, yılan, insanın --- ve taş ve ağacın, ne ve kim varsa hepsinin, payı vardır.


mi-ti-na (PZ) bsz zm. [taviz cümlemsilerinde] Kim (olsa olsun). Sk’anda majvani mi-ti-na moxt’asen moxt’as vati vixela. (PZ-Cigetore) Senden sonra kim gelirse gelsin sevinmeyeceğim. → mi-na; mi-t’i, mi-ti, miti-ti


mitiskani (AK) zm. Hiç kimse. Amseri ti dido ma3’k’unen. Mitiskani var-minon. (AK-Döngelli) Bu akşam başım çok ağrıyor. Hiç kimseyi istemiyorum. → mitiksani


mitisuzi s. Kimsesiz. Yetim olan. Cordanişi mitisuzi elamxenak k’ayi içalişamz. (FN-Ç’anapet) Cordan’ın kimsesiz yanaşması iyi çalışıyor. Cumadi-çkimik mitisuzi berepez meşvelute ar didinoba dou. (FN-Ç’anapet) Amcam kimsesiz çocuklara yaptığı yardımla bir büyüklük yaptı. → mitidixo; umiteliI


miti-ti (FN-Ç’anapet) bsz zm. [taviz cümlemsilerinde] Kim olsa olsun. Her kim. Ompuloni mutu va-ren. Mitiz-ti u3’vare u3’vi. (FN-Ç’anapet) Saklanacak bir şey değil. Her kime söylersen söyle. → mi-na, mi-ti-na; mi-t’i, mi-ti


mitiyen/ mitiren (FN) bsz zm. [erg. mitiyenk, dat. mitiyenz, gen. mitiyenşi] 1. Her kim. Sarğaşen n3omi eşalu do let’as melu. Mitiyenpe moxtasen. (FN-Sumla) Teknedeki hamur sıçrayıp yere düştü. Galiba birileri gelecek. [Teknede hamur yoğururken hamur parçası sıçrayıp yere düşerse eve bir misafirin veya misafirlerin geleceğine inanılır. A.D.] 2. Herhangi biri. K’at’a ndğaz a suntxanepez a mitiyenpe dibadenan. (FN-Ç’enneti) Her gün bir yerlerde birileri doğuyorlar. → mitik’ere/ mit’ik’ere, mit’ik’ore, mitik’ore; mitonpe


mitonpe (ÇM) bsz zm. [muhtemeren < mit(i) + on + -pe] Herhangi biri. Herhangi birileri. Ali ham ndğalepe mot’at’a3’eri on. Mitonpe dubara uktay. (ÇM-Ğvant) Ali bugünlerde kızgın dolaşıyor. Birine karşı oyun oynuyor (= bir kötülük yapmaktadır/ tasarımındadır). Ayşe t’k’u çi ğoma mitonpe t’ubi bere dvayu. (ÇM-Ğvant) Ayşe dedi ki birilerinin ikiz çocukları oldu. → mitik’ere/ mit’ik’ere, mit’ik’ore, mitik’ore; mitiyen/ mitiren


mitxa (PZ ~ AH) bsz zm. [çoğ. mitxape] Biri. → mintxa, mintxani, mitxani

I. Kim olduğu bilinmeyen herhangi biri. Toli miruk’ay. Mitxa moxt’asen. (ÇM-Ğvant) Gözüm seğiriyor. Biri gelecek.

II. Bilindiği için adının söylenmesi gerekmeyen biri, veya bilindiği halde adı hatırlanmayan biri. Bir başkası. A mitxaşen na-moxtu telefonite kiyana dakturu. (FN-Ç’anapet) Bir başkasından gelen telefonla dünyası değişti.

III. [ar mitxa] Kimliği önemli olmayan herhangi biri, veya göründüğü halde kim olduğu bilinmeyen biri. Baba-şk’imi nez*i onçxalus ar mitxa ninç’inams. (PZ-Apso) Babam ceviz silkelemek için birini ortak ediyor. Xasanis p’anda ar mitxa not’obun. (PZ-Cigetore) Hasan’ı her zaman biri takip ediyor. Ar mitxape moxt’asen mondo. Uci mi3’iyams. (PZ-Cigetore) Birileri gelecek galiba. Kulağım çınlıyor.

IV. [taviz cümlemsilerde] Herhangi biri. Oxorca m3ika ar gzaşi ren. Mitxa z*irasen aliz dolobun. (AH-Lome) Kadın biraz eksik. Kimi görürse boynuna sarılıyor.


mitxani (AK) bsz zm. Biri. Mitxanik nek’na nok’ank’aps. (AK-Döngelli) Birisi kapıyı tıkırdatıyor. Mitxanik nek’na t’ank’ups. (AK-Döngelli) Birisi kapıya vuruyor. M3ika dostibi, hele ! Ar mitxani icoxups heralda. (AK-Döngelli) Hele az sus ! Birisi çağırıyor herhalde. P’ap’uli-çkimik gzas ar mitxanis xonaguna ilokaçaps do uğarğals. (AK-Döngelli) Dedem yolda birisine rastlarsa zorla tutuyor da konuşuyor. → mitxa, mintxa, mintxani


mi-t’i bsz zm. (AŞ-Ok’ordule) Kime olsa olsun. Kimi olsa olsun. Ompuloni mutu var-on. Mi-t’i u3’vare u3’vi. (AŞ-Ok’ordule) Saklanacak bir şey değil. Her kime söylersen söyle. → mi-na, mi-ti-na; mi-ti, miti-ti


mit’ik’ore (ÇM) bsz zm. Her kim. Mit’ik’ore mu-ti t’k’vasen t’k’vay. (ÇM-Ğvant) Her kim ne söylerse söylesin. Mit’ik’ore uç’itxare uç’itxi, si çemi dogdvasen. (ÇM-Ğvant) Her kime sorarsan sor, seni haksız bulacak. → mitik’ere/ mit’ik’ere, mitik’ore; mitonpe; mitiyen


mi3’vi → u3’omers/ u3’omey, u3’umey/ u3’umers/ u3’umels


mja[1] (PZ) i. Ayran. Morderi t’asis mja kok’ovinçxumt do ok’ovimxot. (PZ-Cigetore) Büyük sahana ayranın içine ekmek doğrayıp da hep beraber yiyoruz. Mja ok’onçxveri t’asişi doloxe doloşk’omams. (PZ-Cigetore) İçine ekmek doğranmış ayranı tasın içinde yiyor. Alik mja nçaxums. (PZ-Cigetore) Ali ayran çalkalıyor. → tani[1], ntani; ayrani/ ayyani


mja[2] (FN ~ ÇX)(AK) i. [çoğ. (FN-Ç’anapet) mjalepe] Süt. Nanak ğoma do handğa na-muzdu mjalepe 3’uk’aliz ok’on3’orums. (FN-Ç’anapet) Annem dün ve bugün sağdığı sütleri küçük kazanda bir araya getiriyor. Cuma-çkimik mjas topri gelubams edo şums. (FN-Ç’anapet) Kardeşim sütün içine bal dökerek içiyor. Puci mçinoci na-ren şeni mja var-moizdamz. (FN-Ç’anapet) İnek yüklü olduğundan dolayı süt vermiyor. Aşek Fadimeşi mja n3’orums. (FN-Sumla) Ayşe Fadime’nin sütünü süzüyor. Bak’laçiz a mutu komotvi. Mjaz ntxombuş parvi gelulams. (AH-Lome) Bakracın üzerine bir şey ört. Süte kızılağaç yaprağı düşüyor. Nanak yoğuti do mja onçaxalez ok’obams, nçaxums do yaği ikoms. (AH-Lome) Annem yoğurdu ile sütü yayığa döküp bir arada çalkalayıp yağ yapıyor. Ocağiz mja yodgaşi toli mot-mok’omer. Mja dido ordo gepums. (AH-Lome) Ocağa süt koyunca gözünü ayırma. Süt çok erken taşıyor. Nanak bere-muşi şeni mjas kuvali duluk’vançxups. (ÇX-Çxalazeni, TM) Anne çocuğa sütün içine ekmek parçaları doğruyor. Mja ç’apra mod-ikaçap. Hanix’oen. (ÇX-Makret) Sütü yamuk tutma. Dökersin. Xasanik mja nç’valup’t’aşi pucik kursi istomers. (AK-Döngelli) Hasan süt sağarken inek tekme atıyor. Alik mja şup’t’uşi çarbişi-n3a-muşi diç’u. (AK-Döngelli) Ali süt içerken damağı yandı. Puci mçinoceri na-ren şeni mja xoniskiru. (AK-Döngelli) İnek yüklü olduğu için sütü kesildi. → mjalva, mcavla, ncavla, mca[2]


mjaçxa (PZ-Cigetore) i. Pazar günü. Emice-şk’imi zuğaşi çenareşi oxori-muşis xes. Golaxt’u mjaçxa ndğas golovakti. P’anda zuğas 3adumt’u. (PZ-Cigetore) Amcam deniz kenarındaki evinde oturuyor. Geçen pazar gününde ona ziyaret ettim. Her zaman denize bakıyordu. → çaçxa; bjaçxa


mjalva (PZ) i. Süt. Nana-şk’imik mjalva ok’ominçxvams. (PZ-Apso) Annem bana sütün içine ekmek doğruyor. Nanak bereşi mjalvas cari ek’unçxums. (PZ-Cigetore) Anne çocuğa sütün içine ekmek parçaları doğruyor. Mjalva şk’orun. (PZ-Cigetore) Süt kesiliyor. 3’ulu ç’uk’anite mjalva dovompuni. (PZ-Cigetore) Küçük kazanla süt kaynattım. Mjalva empu. Ç’uk’alis moyaben. (PZ-Cigetore) Süt kabardı. Kazandan taşıyor. Coşk’unik mjalvaşi k’aymağepe moyoğams. (PZ-Cigetore) Coşkun sütün kaymaklarını üstünden alıyor. Puci-şk’imişi mjalva k’at’a ndğa mvanz*inen. (PZ-Cigetore) İneğimin sütü her gün artıyor. Puci kobapşa na-on şeni mjalva var-ayen. (PZ-Cigetore) İnek yüklü olduğu için süt olmuyor. Mjalva-çxvari opşa vikumt’it. (PZ-Cigetore) Sütlü darı çok yapardık. → mcavla, ncavla, mca[2], mja[2]


mjalvali (PZ) s. [< Lazca mjalva + Türkçe -li eki] Sütlü. Xasanik k’ast’ane do mjalva ok’ocibums. Mjalvali k’ast’ane asen. (PZ-Cigetore) Hasan süt kabağıyla sütü bir arada pişiriyor. Sütlü kabak yapacak.


mjangi (FN-Ç’anapet) i. I. Bakır pası (= bakır hidrokarbonat). → zemci, zanci

II. [nadiren] Demir pası.


mjangiyayi (FN-Ç’anapet) s. II. Paslı (bakır). II. [nadiren] Paslı (demir). Mjangiyayi k’afri nez*işi pi3ariz var-goşulun. (FN-Çanapet) Paslı çivi ceviz tahtasından geçmiyor. → pasiyayi


mjiri (PZ) i. Taze mısır koçanı. Xasanik mjiris guxvat’ams. (PZ-Cigetore) Hasan taze mısırın etrafını koparıp yiyor. → k’ombola, k’ombala; p’ark’i


mjoli (FN ~ HP ÇX)(AK) i. Dut. 1. Dut ağacı. Amet’ik avlaş ogine ar mjoli dodgums. (FN-Ç’anapet) Ahmet evin kapı önüne bir dut ağacı dikiyor. Babak mjoli onk’anamt’aşi nanak tudelen sarğa e3’ukaçams. (AH-Lome) Babam dut silkelerken annem alttan tekne tutar. Babak mjoli onk’anams. E3’akaçoni mutu var-maz*iru. Fot’a e3’ebukaçare. (AH-Lome) Babam dut silkeliyor. Altına tutacak bir şey bulamadım. Peştamalı tutacağım. Bere mjolişa kextu do p’eci x’aepes guşaxedun. (AK-Döngelli) Çocuk dut ağacına çıktı da sık dallara saklanarak oturuyor. Bere mjolişa kextu do en jin na-ren x’as xogilaxedu. (AK-Döngelli) Çocuk dut ağacına çıktı da en yüksek dala oturdu. Didi mjoli xogikteren do dixas gonz*in. (AK-Döngelli) Büyük dut ağacı devrılmiş de yerde uzunlamasına duruyor. Berek mjoli patxu. Ama m3ik’a xodit’alu. Emu-şeni xolo gopatxups. (AK-Döngelli) Çocuk dut ağacını silkeledi. Ama birazcık kaldı. Bu yüzden kalan dutlar için tekrar silkeliyor. 2. Dut meyvesi. Nanak mjolişi ndali e3’onk’anamz do na-dibğasen mjoli kotumepez uk’orobamz. (FN-Ç’anapet) Annem dut dalını aşağıdan yukarıya doğru sallıyor ve dökülen dutları tavuklara topluyor. Arabas mjoli gobğun. (HP-P’eronit) Dut ağacının altında duran arabanın üstüne büyük miktarda dut dökülmüş. Berek mjoli imxort’aşi 3’u3’onups do imxors. (AK-Döngelli) Çocuk dutu yerken emerek yiyor. → mduti/ mdut’i; mca-k’andğu; joli


mjoloba (AK) i. Dut zamanı. Dutun ürün zamanı. Mjoloba moxtas do pekmezi dop’a. (AK-Döngelli) Dut zamanı gelsin de pekmez yapayım.


mjora (PZ)(FN ~ ÇX), mjora/ mjoa/ mjura/ mjua (AK) i. 1. Güneş. Mjora yulun. (FN ~ ÇX) Güneş doğuyor. Mjora iç’opa şkule tuta mok’atven. (FN-Sumla) Güneş tutulunca (güneşin) önünü ay kapatıyor. Lumcis mjora goiktaşi pencerez çxant’un. (AH-Lome) Akşam üzeri güneş dönünce (güneş) pencereden yansıyor. 2. Güneş ışığı ve onun verdiği ısısı. Ayşes na-dolonkos fogas mjora nodvasi prandums. (PZ-Cigetore) Ayşe’nin giydiği entariye güneş vurduğunda [o entari] parıldıyor. “Mjora mo memodumt’asdeyi xorz*a-muşi ogine-muşis mogutinams. (PZ-Cigetore) “Güneş bana vurmasındiye karısını önünde durduruyor. Xasanik minci mjoras konudu do onç’unams. (PZ-Cigetore) Hasan ekşimiği güneşe verdi ve kurutuyor. Minci mjoras nozun. Nç’un. (PZ-Cigetore) Ekşimik güneşin karşısında duruyor. Kuruyup sertleşiyor. Pi3ai omjores mot-nupinam. Mjorak mondrik’oms. (FN-Sumla) Tahtayı güneşli yere koyma. Güneş onu büküyor. Ondğe meyilaşi mjoraz ncalepe mok’atven do avliz va-no3’k’ers. (AH-Lome) Öğleni geçince ağaçlar güneşin önünü kapatıyor ve avluya [güneş] vurmuyor. Porça mtelli domaşuvu. Mjoraş k’ele gebok’idi do skurun. (AH-Lome) Elbisem hep ıslandı. Güneşe doğru astım da kuruyor. Ağani betoni oşuvoni ren. Mjora na-geçams k’ele ç’k’odun. (AH-Lome) Yeni beton sulanmalıdır. Güneşin vurduğu taraf çatlıyor. Mja bak’laç’ite mjoraz nuz*in. Serini ar soti keladgi. (AH-Lome) Süt bakracın içinde güneşe karşı duruyor. Serin bir yere kaldır. Guri ini giğut’aşi mjorak var-ot’ubinams. (AH, atasözü, K.A.) Yüreğin soğuksa güneş ısıtamaz (= Gönül istemeyince zoraki olmaz). Na-ixominasen tipepe mjoras nuz*in. (AH-Borğola) Kurutulacak otlar güneşe karşı duruyor. Xasanik mjoroni t’aronis oncire mjoraşe gamimers. Bigate vrat’k’ums do ekankums. (AH-Borğola) Hasan güneşli havada yatağı güneşe çıkarıyor. Değnek vurarak havalandırıyor. Çayis mjorak mo-geçamt’as. Mo-iç’vet’as. Jin perde kogyotvi. (HP-P’eronit) Çayı güneş vurmasın. (Çay) yanmasın. Üstünü perde ile ört ! 3. Güneş ışığındaki morötesi, ültraviyole. Berepe zuğaz dido t’et’eli goxtanşi mjoraten iç’venan. (AH-Borğola) Çocuklar denizde çok çıplak gezdiklerinde güneşten yanarlar. Berepeşi onluğepe mjora z*iranşi gyakçanenan. (AH-Borğola) Çocukların önlükleri güneşi görünce soluyorlar. Uça dolokunu mjoraz dido doskidaşi ordo dikçanen. (AH-Borğola) Siyah elbise güneşte (= güneş ışığı altında) çok kalınca erkenden solar (= beyazlaşır). Ok’o mjoras (= mjuras) var-doxeda ! Nunk’u gamç’itanen. (AK-Döngelli) O kadar güneşte oturma ! Yüzün kızarır (= kırmızı olur). → mcora; mjura/ mjua


mjorala (FN-Ç’anapet) s. Güneşli. Mjorala ora. (FN-Ç’anapet) Güneşli hava. → mapxa, mapxaşi; mjoraşi, mjoroni, mjuroni


mjoraşi (FN-Ç’anapet) s. Güneşli. Faik’i mjoraşi ndğaz mtviriz isurinamz. (FN-Ç’anapet) Faik güneşli günde karda kayıyor. → mapxa, mapxaşi; mjorala, mjoroni, mjuroni


mjoroni (FN-Sumla ~ AH) s. ve i. I. s. Güneşli. Xasanik mjoroni t’aronis oncire mjoraşe gamimers. Bigate vrat’k’ums do ekankums. (AH-Borğola) Hasan güneşli havada yatağı güneşe çıkarıyor. Değnek vurarak havalandırıyor. Mjoroni do mç’imoni t’aronis sebze k’ai içanen. (AH-Borğola) Güneşli ve yağmurlu havada sebze iyi ürün verir. → mjorala, mjoraşi, mjuroni

II. i. Güneşli yer. → omcore, omjore


mjura/ mjua/ mjora/ mjoa (AK) i. Güneş. Ok’o mjuras (= mjoras) var-doxeda ! Nunk’u gamç’itanen. (AK-Döngelli) O kadar güneşte oturma ! Yüzün kızarır (= kırmızı olur). Ont’ules na-ren ncaşi uşkiris mjura geçaşi ar semti ilamç’itanen. (AK-Döngelli) Bahçede bulunan ağaçtaki elmaya güneş vurunca bir tarafı kızarıyor. Oxorişi balkonis mjura nodgin do var-gilamaxunen. (AK-Döngelli) Evin balkonuna güneş vuruyor (= evin balkonunda güneş duruyor) da oturamıyorum. Yamas mjura nodgin. Heralda ikindi icoxasinon. (AK-Döngelli) Yamaca güneş vuruyor. Her halde ikindi ezanı okuyacak. → mjora, mcora


mjurju (FN-Ç’anapet) i. Eşekarısı. Yaban arısı. Ğoma mjurjuk berez nonz*u edo xe dambaru. (FN-Ç’anapet) Dün çocuğu eşekarısı soktu ve eli şişti. Mjurjuk nayla k’ala na-u-dort’un obğe gebuxvi. (FN-Ç’anapet) Serenderin orda yaban arısının yaptığı yuvasını dağıtın. → mzurzi, ma3’obğe, mcuci/ mcurci, mzuci


mjuroni (AK) s. Güneşli. Andğa mjuroni t’aroni ren. (AK-Döngelli) Bugün güneşli hava var. → mapxa, mapxaşi; mjoraşi, mjorala, mjoroni


mjvabopuna (FN-Ç’anapet, Sumla) i. Kara kurbağasının sürekli çok bulunduğu yer. → paxarapona; mcvabona


mjvabu (PZ-Apso ve [nadiren] Cigetore)(ÇM)(FN ~ ÇX) i. Kara kurbağası. Ham t’obas opşa mjvabuşi k’op’alinape on. (PZ-Cigetore) Bu su birikintisinde çok kurbağa yavruları var. 3’i3’ilak mjvabu geişkumels. (FN-Sumla) Yılan kurbağayı yutuyor. Mjvabupe let’az işinaxenan. (AH-Borğola) Karakurbağaları toprakta saklanır. → poxo; paxara; mcvabu; ≠ mayare, maari, mai, max’ax’i


mjvarups (AK) EA har.f. Sıvıyı yararak geniş bir biçimde dalgalandırarak karıştırıyor. K’oçik eşo onçviru uçkin ki mzoğa mjvarups do mulun. (AK-Döngelli) Adam öyle bir yüzmeyi biliyor ki denizi yarıp karıştırarak geliyor. SevimikOxo(v)uktapya do k’op’aten termoni mjvarups. (AK-Döngelli) SevimKarıştırıyorumdiye kepçe ile termoniyi dalgalandırıyor (= yararak ve daha sert biçimde karıştırıyor).


mjve (ÇX) s. Eski. Mjve k’asetepe psilup. (ÇX-Çxalazeni, TM) Eski kasetleri siliyorum. → mçeşi; ç’ağani[1]; pusk’i; eski, eskineri; mcveşi, mcve; eveluri; 3’oxleşi; xmarineri


mkeri (AH) i. Arpa. Oxorcak ont’ulez mkeri gumoms. (AH-Lome) Kadın tarlada arpa başağını alıyor. Doğanik lazut’işi nçala do mkeriMjoraz xomazya do arte ok’upinams. (AH-Borğola) Doğan, mısır çalısı ve arpayıGüneşte kurusundiye birlikte seriyor. Lazut’işi nçala do mkeri arte ok’ipinen. Çodinaz juri-ti pucik ç’k’omasen. (AH-Borğola) Mısır çalısı ve arpa ikisi birden serilir. Sonunda ikisini de inek yiyecek. → ç’eri, nkeri/ nkeyi


mkferi → mkveri


mkiri/ mkiyi (HP) i. Un. Nanak mç’k’idişi mkiyi n3iyums. (HP-P’eronit) Annem mısır ununu (= mısır ekmeğinin ununu) eliyor. → mçveri, mkveri, mkviri


mkorinoms/ mkoinoms (AH-Borğola) Eø har.f. Esniyor. → amkoren; eyamkoy; mkorums; inko(r)s

f.-i. omkorinu/ omkoinu : Esneme. Nciri na-muxtams k’oçik omkorinuz gyoç’k’ams. (AH-Borğola) Uykusu gelen insan esnemeğe başlar.


mkorums (FN ~ AH-Lome) Eø har.f. Esniyor. Cumadi-çkimi doç’k’ineyi ren-i, var-miçkin. Hamseri boyne mkorumz. (FN-Ç’anapet) Amcam yorgun mu, bilmiyorum. Bu akşam sürekli esniyor. Berez nciri komuxtu-doren. Boyne mkorums. (AH-Lome) Çocuğun uykusu gelmiş. Hep esniyor. → amkoren; eyamkoy; mkorinoms; inko(r)s


mkui (FN) i. Doğan kuşu. Mkui kotumepez gyat’alu. (FN-Sumla) Doğan kuşu tavuklara saldırdı. → mcaci[3]; kuri[3]/ kuyi[2]


mkums[1]/ mkuy (PZ ~ AH-Lome) EA har.f. [perf.1.tek. mkvi] Öğütüyor. Xasanik go3’oneri lazut’epe 3’o mkums. (PZ-Cigetore) Hasan geçen senenin mısırları bu sene öğütüyor. Karmat’e elaxuneri mkvi. (ÇM-Ğvant) Değirmenin yanında (öğütünceye kadar) bulunarak öğüttüm. Karmat’e kva na-mkvasen mçveri goibğay. (ÇM-Ğvant) Değirmen taşı öğüttüğü unu kendi etrafına döküyor. Karmat’e ladre lazut’i mkvasi guri gvat’amben. (ÇM-Ğvant) Değirmende ıslak (= nemli) mısır öğütünce iç tarafına yapışıyor. Nusa karmat’eşa cext’u. Lazut’i mkuy. (AŞ-Ok’ordule) Gelin değirmene indi. Mısır öğütüyor. Ğoma pederik karmat’e doduzanu edo ha3’i dido k’ayi mkumz. (FN-Ç’anapet) Dün babam değirmeni düzelti ve şimdi çok iyi öğütüyor. Handğa karmat’ek udodginu lumci şakiz mkums. (AH-Lome) Bugün değirmen durmadan akşama kadar öğütüyor. Karmat’ek u3’k’areli var-mkums. (AH, atasözü, K.A.) Değirmen susuz öğütmez. → gemkums

f.-i. omku (PZ-Cigetore), omkvinu (FN-Ç’anapet) : Öğütme. Öğütmek. Çemalik lazut’i omku şeni karmat’e icibalams. (PZ-Cigetore) Kemal mısırı öğütmek için değirmeni kapıyor. Xasanik mdik’a urt’ams. Omkuşa idasen. (PZ-Cigetore) Hasan buğdayı tozdan arındırıyor. Öğütmeye gidecek. Nanak lazut’i omkvinu şeni karmat’ez 3’k’ari oxut’alams. (FN-Ç’anapet) Annem mısırı öğütmek için değirmene suyu salıyor.

part. mkveri : Öğütülmüş. Eminek bureğis mkveri nez*i goyubğams. (PZ-Cigetore) Emine böreği üzerine öğütülmüş cevizi serpiyor. Selimi sutlaç’i mkveri ntxiri goyobğay. (AŞ-Ok’ordule) Selim sütlaca öğütülmüş fındık döküyor.

+ omkvapams[1]/ omkvapay EDA ett.f. Öğüttürüyor.


mkums[2]/ mkups[1] (AH-Lome ~ HP) Aø har.f. [perf.ist.3.tek. mkvaz/ mkvas] Öğütülüyor. Ufalanıyor. Karmat’ez na-gebudvi lazut’i mkums. Lazut’i domkvaşi mç’k’udi gebdvare. (AH-Lome) Değirmene kurduğum mısır öğütülüyor. Mısır öğütüldü mü ekmek kuracağım. MaLazut’i mkvazma do pçumer. Alik 3’k’ayi nuk’vatams do karmat’e dodginams. (AH-Lome) Ben mısır bitsin (= öğütülsün) diye bekliyorum. Ali suyu kesip değirmeni durduruyor. Mdik’a mkums. (HP-P’eronit) Buğday ufalanıyor (= öğütülüyor).

+ omkvapams[2]/ omkvapaps[1] EA har.f. Öğütüyor. Ufalatıyor.


mkups[2] (AK) EA har.f. Öğütüyor. 3’aleni 3’k’arişi mskibu lausti k’ai mkups. (AK-Döngelli) Aşağıki suyun değirmeni mısırı iyi öğütüyor. → mkums[1]/ mkuy; gemkums

şsz imkven : Öğülüyor. Lausti imkven do iya pçumer. (AK-Döngelli) Mısır öğülüyor da onu bekliyorum. Lausti dimkvas ya do pçumer. (AK-Döngelli) Mısır öğülsün diye bekliyorum.

f.-i. Öğütme. Öğütmek. Lausti omku şeni mskibuşa nulunan. (AK-Döngelli) Mısır öğütmek için değirmene gidiyorlar.

+ omkvapaps[2] EA har.f. Öğüttürüyor. Cumadi-çkimi k’at’a ndğa lausti omkvapaps. (AK-Döngelli) Amcam her gün mısır öğüttürüyor.


mkvasuy (ÇM) EA har.f. Kendir, mısır vs gibi şeyi [aps.] dövüyor. K’op’alite lazut’epe mkvasum. (ÇM-Ğvant) Topuz ile mısırı dövüyorum (= mısır tanelerini koçanından ayırıyorum). Ali lazut’i mkvasuy. (ÇM-Ğvant) Ali mısır dövüyor. → yolums; ntalums/ ntaluy; psuluy


mkveri[1] part. → mkums[1]/ mkuy; mkums[2]/ mkups[1]; mkups[2]


mkveri[2] (FN ~ AH) i. [< mkums/ mkups fiilinin partisipi] Un. Nanak na-şolu dik’a-mkverişi zimari froxtayiz furuniz meşabdgare. (FN-Ç’anapet) Annemin yoğurduğu buğday un hamuru kabarınca fırına koyacağım. Nanaz bağuz na-udgirt’u mkveriz şivri konoxedu. (FN-Ç’anapet) Annemin yiyecek deposunda duran una kelebekleşen böcek kondu. Ceyaş mkveri. (FN-Sumla) Çok ince öğütülmüş un. Mkveriş t’uvra sarğaz gyopatxams. (FN-Sumla) Un torbasını teknenin içine silkeliyor. K’uk’umaz ar mcixi mkveri dolobubği do ha3’i ulams. (FN-Sumla) Güğüme bir avuç un attım ve şimdi (ancak) çok hafif bir ıslaklık veriyor (= suyun fazla akmasını önledim). Guri-mkveri. (AH-Lome) İç mısır unu. Mç’k’udi şeni mkveri moşkva divu-doren. M3ika koduk’li. (AH-Lome) Ekmek için un fazla olmuş. Biraz azaltıver. Lazut’işi mkveri mçxuşi on3orute in3oren. (AH-Lome) Mısır unu kalın elekle elenir. Nanak lumci şeni na-gedvasen mç’k’udişi mkveri n3orums. (AH-Lome) Annem akşam için kuracağı ekmeğin ununu eliyor. Mkveri dinç’anu-doren. Hamuşi mç’k’udi var-ixenen. (AH-Lome) Un bozulmuş. Bundan ekmek yapılmaz. İnoraz oç’k’omu şeni mkveri do xaci ha3’işen xaros komolobobği. (AH-Gidreva) Soğuk zamanlarda (= kışın) yemek için un ile fasulyeyi şimdiden erzak dolabına koydum. Bureği ikomt’aşi k’ork’ot’i-mkveri k’uziten k’ai jlip’are. (AH-Borğola) Börek yaparken dağılmamış [yumak halinde olan] unu kaşıkla iyice ezeceksin. Mja, şekeri do dik’aşi mkveri ok’ont’alaman do papa ikoman. (AH-Borğola) Süt, şeker ve buğday ununu karıştırıp muhallebi yaparlar. Kemalik, karmat’eşen moxtaşi jin na-gabğen mkverepe furç’aten goipağums. (AH-Borğola) Kemal, değirmenden gelince üstüne dökülen unları fırça ile temizliyor. Jin na-gabğu mkveri xete ge3’ipatxams. (AH-Borğola) Üzerine dökülen unu eli ile silkeliyor. Lazut’işi mkveri gale var-nişkvinen. A şvaci dinç’anen. (AH-Borğola) Mısır unu dışarıya bırakılmaz (= kap içinde muhafaza edilir). Bir anda bozulur. → mçveri, mki(r)i, mkviri


mkveroni (FN ~ AH) s. Unlu. Ç’uvalepe dido mkveroni ren. Nanak iri-xolo gopatxums do ok’açxe-ti kot’ums. (AH-Lome) Çuvallar çok unludur. Annem hepsini silkiyor ve sonra da katlıyor.


mkviri/ mkiri (AK) i. Un. Ayşek manz*ageri-muşişa lausti-mkviri no3xaps. (AK-Döngelli) Ayşe komşusuna mısır unu ödünç veriyor. Fadimek dadi Xavanaşen ar teneke lausti-mkviri e3xeri gu3’umers. (AK-Döngelli) Fadime Havva haladan bir teneke mısır unu ödünç alıyor. mçveri; mkveri, mkiri


mk’ola (PZ) i. I. Kilit. [< Far.] Xasanişi oxoris mk’ola var-uğun. (PZ-Cigetore) Hasan’ın evinde kilit yok. → p’amp’u; k’ilidi; suseri; k’unk’li

II. Anahtar. → nk’ola, nk’ila


mk’oli (PZ ~ AH) i. Çekirge. Alik zenis mk’oli coç’opams. (PZ-Cigetore) Ali düzlükte çekirge yakalıyor. Mk’olepek e3’ak’ap’ineri gulunan. (AH-Borğola) Çekirgeler sıçrayarak gezerler. → badara


mk’olo (AH-Borğola) s. [Biber hakkında] acı. Ham p’ep’eri dido mk’olo ren. Nuk’u gamamaç’ven. (AH-Borğola) Bu biber çok acı. Ağzım yanıyor. Dido mk’olo ç’k’omanşi k’oçiz ok’açxe p’uruli gamaç’ven. (AH-Borğola) Çok acı yiyince insanın sonra anüsü yanar. → p’rik’e, nk’olo


mk’oma (ÇM)(FN-Ç’anapet) i. [çoğ. mk’omape] Duman. Daçxurişi mk’omate cerçalepe ijguren. (ÇM-Ğvant) Ateşin ısınden (dumanından) döşemeleri is kaplıyor. Daçxuri-mk’oma oxori dolipinen. (ÇM-Ğvant) Ateşin dumani evin içine doğru giriyor. Ali andğa noğaşa parpa-msva komoğu. Oxori paranteni kocudu. Mk’omape galeşi ubay. (ÇM-Ğvant) Ali bugün kasabadan fırıldak getirdi. Evin penceresine taktı. Dumanları dışarı üfürüyor. Mk’oma mjoraz mok’atven. (FN-Ç’anapet) Duman güneşin önünü kesiyor (= örtüyor). Nanak livadiz lazut’işi ğerepe ok’oç’vayiz na-extasen mk’omaten gale na-goburt’asen şeyepe im3’olen. (FN-Ç’anapet) Annem bahçede mısır saplarını yakınca çıkan dumanla dışarda asılı duran elbiseler isleniyor. → k’oma, nk’oma


mk’orida i. Tahtakurusu. Mk’oridape oxro3kinu şeni nç’ami nupurinare. (AH-Borğola) Tahta kurularını öldürmek için ilâç püskürteceksin.


mk’orums/ mk’oums (AH) Eø har.f. Geviş getiriyor. Xayvanepeşi namupek mk’orums ? Namupek var-mk’orums ? - Pucik, ntxak, k’oyinik mk’orums. Coğorik, k’at’uk, mgerik, mtutik var-mk’orums. (AH-Lome) Hayvanların hangileri geviş getiriyor ve hangileri geviş getirmiyor ? - İnek, keçi, koyun geviş getiriyor. Köpek, kedi, kurt, ayı geviş getirmiyor. Puci-çkunik ndğaleri na-ç’k’omu tipi seri mk’oums. (AH-Borğola) İneğimiz gündüz yediği otu gece geviş getiriyor. → ç’marums; mç’umaruy/ mç’umoruy; imç’umans; imç’amurams; imk’ors


mk’udi (ÇM)(AŞ-Ortaalan ~ FN) i. Ağaçkakan. Mk’udi xombineri mcalepe munt’ri şeni norayay. (ÇM-Ğvant) Ağaçkakan kuru ağaçları kurtçuk için tıkırdatıyor. Ali mk’udi-monta ç’opasi k’oda noxunay. (ÇM-Ğvant) Ali ağaçkakan yavrusunu yakalayınca ahşap duvara konduruyor. Mk’udi xombula mula na-on ğorma doloxen. (ÇM-Ğvant) Ağaçkakağan kuru karaağaçdaki kovukta oturuyor. Tuffeği-sk’ani 3’ipri na-cexen mk’udi duğiri. (AŞ-Ortaalan) Tüfeğini gürgen ağacında oturan ağaçkakana nışan al. Ğomaşen doni oxoyiş ogineni uşkurişi ncaz ar mk’udi noxen do k’ank’ums. (FN-Ç’anapet) Dünden beri evin önündeki elme ağacına bir ağaçkakan konup tıklıyor. → t’ok’t’ok’oro-k’inçi; k’urk’amt’axu


mk’ule s. Kısa. 1. [boy veya mesafe hakkında] Kısa. Xasanis anteri-muşişi xanç’ali mk’ule uğun. (PZ-Cigetore) Hasan’ın gömleğinin kolu kısadır. Xasanik oxorişi ek’na nak’u-ti-na ek’azdu, xolo-ti mk’ule dosk’udu. (PZ-Cigetore) Hasan evinin kapısını ne kadar kaldırdıysa yine de kısa kaldı. Ali mk’ule pontuli e3’vodgay. (ÇM-Ğvant) Ali kısa pantolonuna (alttan) ek yaptırıyor. Masaşi k’uçxe mk’ule iyu. (AŞ-Ortaalan) Masanın ayağı kısa oldu. Mk’ule k’vateri dişka dişkaluğiz a piçoraz molisvaren. (FN-Ç’anapet) Kısa kesilmiş odun kısa zamanda odunluğa yerleştiriliyor. Oxorca mk’ule ren. Orz*ote ntaoz yunç’uşun. (AH-Lome) Kadının boyu kısa. İskemle ile dolaba uzanıyor. Ham porça doxtu-doren. Xepe mk’ule maven. (AH-Borğola) Bu gömlek çekmiş. Elleri bana kısa geliyor. Doğanik, darabaz na-noç’k’adu pi3arepeşen mk’ule na-renpe goşa3’k’ims. (AH-Borğola) Doğan, ahşap duvara çaktığı tahtalardan kısa olanlarını söküyor. Cumadi-çkimikPi3ari mk’ule renya do nun3xvaps do eşo ixmars. (AK-Döngelli) Amcam “Tahta kısadır” diye ek yapıyor da öyle kullanıyor. 2. [zaman hakkında] Kısa. K’işişi ndğalepe mk’ule iyen. Yazi moxt’asi ndğalepe igunz*anen. (PZ-Cigetore) Kış günleri kısa oluyor. Yaz gelince günler uzuyor. Nak’u mk’ule ndğalepe on. A piçoras gamast’un. (PZ-Cigetore) ne kadar kısa gunler var. Bir anda kayıp gidiyor. K’işi ndğalepe mk’ule iyen. Yazi moxt’asi ndğalepe igunzanen. (AŞ-Ortaalan) Kış günleri kısa oluyor. Yaz gelince günler uzuyor. K’işiz ndğalepe dido mk’ule iven. (AH-Lome) Kışın günler çok kısa olur. İnoraz ndğalepe mk’ule iven. Mçxvapora moxtaşi ndğalepe igunz*anen. (AH-Borğola) Kış günleri kısa oluyor. Yaz gelince günler uzuyor. K’işi moxtaşi ndğalepe mk’ule ix’ven. (AK-Döngelli) Kış gelince günler kısa olur. Dido ndğa-mk’uleşi k’ulani t’een. Ordo doğuru. (AK-Döngelli) Günleri çok kısa olan bir kız imiş. Erken öldü. [Bu sıfat sürenin kısalığı hakkında kullanılmaz. → pirçiII; 3’uluI-a; m3’ika ora (AŞ-Ortaalan); 3’ut’a ora; ç’ut’a ora; a şvaci; ç’it’aIII-2]


mk’umi (FN) i. Kum. Cumadik kva o3’k’ondu şeni na-uk’oremt’u mk’umi nayla tudeleşen gamobğamz. (FN-Ç’anapet) Amcam taş duvar örmek için ihtiyaç duyduğu kumu serender altından dışarı döküyör. → xijili; k’umi; xişili[1]; kumi


mk’usinoms (AH-Lome) Eø har.f. Ağrıdan inliyor. Nandidik seri 3’k’unite mk’usinams do çku-ti var-monciyaman. (AH-Lome) Büyükanne gece ağrıdan inleyip bizi de uyutmuyor. → mk’usums, mk’usoms, mk’usaps

f.-i. omk’usinu : Ağrıdan inleme. Ham seri omk’usinu-skanite miti var-anciru. (AH-Lome) Bu gece senin inlemenle kimse uyuyamadı.


mk’usums (PZ)(FN), mk’usoms (AH-Borğola), mk’usaps (AK) Eø har.f. Ağrıdan inliyor. Selimik beres ceçu do berek hi-şeni mk’usums. (PZ-Cigetore) Selim çocuğa vurdu da çocuk ondan dolayı inliyor. Fadimeşi berek mot mk’usums ? P’eya soti a3’k’unen-i ? (FN-Ç’anapet) Fatma’nn çocuğu niye inliyor ? Acaba bir tarafı ağırıyor mu ? K’orba a3’k’unaşi boine mk’usoms. (AH-Borğola) Karnı ağırınca devamlı inliyor. P’ap’uli-çkimişi ti a3’k’unen do mk’usaps. (AK-Döngelli) Dedemin başı ağrıyor da inliyor. → mk’usinoms


mk’utun (FN-Ç’anapet) Aø har.f. Ürküyor. Cordanişi bere cogorişi olaluşe dido mk’utun. (FN-Ç’anapet) Cordan’ın çocuğu köpek havlamasından çok ürküyor. → putxun[1]; eputxun[1]; domk’utun; emk’utun; eyamk’uten, yamk’utinen; eşkurdun/ yeşkurdun; + yomk’utinams


mk’vali (AH-Lome) i. Peynir. Xtimeri mjaten sut’li var-iven. Xtimeri mjaşi mk’vali iven. (AH-Lome) Kesilmiş sütten sütlaç olmaz. Kesilmiş sütten peynir olur. Muzeenik mja ok’imers. Berepez mk’vali uxenasen. (AH-Lome) Müzeyen süt biriktiriyor. Çocuklara peynir yapacak. Berez k’olay na-muxtamz şeni mk’valiz makvali mot’axums do t’ağanums. (AH-Lome) Çocuğa kolay geldiği için peynirin üzerine yumurta kırıp tavalıyor. 3’oxle k’at’a oxoriz ovlepe ivet’u; nez*i, kyume, minci do mk’vali ixominert’u. (AH-Lome) Eskiden her evde ovle olurdu; içinde ceviz, tatlı sucuk, çökelek ve peynir kurutulurdu. Tkva-ti mk’val do mç’kudi ok’oç’k’omit. (AH-Lome) Siz de birlikte peynir ekmek yeyin. Ustaz amşkorinu. Kyoşez elaxen do mk’val do mç’k’udi elipxors. (AH-Lome) Usta acıktı. Bir köşede oturup peynir ekmek yiyor. Nanak ipti mja ok’imers. Ok’açxe ar didi tencerete mk’vali ikoms. Na-geskidun tani-ti t’urvate n3’orums do minci ikoms. (AH-Lome) Annem ilk olarak sütü biriktiriyor. Sonra büyük bir tencere içinde peynir yapıyor. Kalan peynir suyunu da bez torbada süzerek minci yapıyor. Mk’vali-mxiriz mk’vali şuns. (AH, atasözü, K.A.) Peynir hırsızı peyniri düşünür. → vali; peyniri; k’vali, x’vali


mk’vaneri/ mk’vaneyi (AH) s. ve i. [Sırf deyim üyesi olarak kullanılır.] → k’vaneri

[dey. lu mk’vaneri : Lahana ezmesi. Yazın karalahananın en körpe yapraklarından hazırlanan sarmısaklı ve içyağlı ezme: oxoky’ura’nın isteğine göre taze fasulye, yeşil bezelye, pazı, barbunya, patates, ceviz, yeşil acı biber, tereyağı ve sıvıyağ katılabilir.] Ma mk’vaneyiz mutu var-ebopxor. (AH-Lome) Ben mk’vaneyinin üstüne bir şey yemem. Lumci mk’vaneyi mebok’idam. Gyayi mot-ipxort. (AH-Lome) Bu akşam mk’vaneyi yapıyorum. Yemek yemeyin. → lu zeri, luyu zeri, luu zeri, dudeyi, lu-duderi, lux’u k’ank’eyi, lux’u zeri


mk’veri/ mk’veyi (FN-Ç’anapet)(AH-Borğola) i. Köryılan. Mk’veriz abut’rak’i var-uğun. (FN-Ç’anapet) Kör yılanın zehiri yok. → çori-3’i3’ila; mt’veri[1], k’veri, x’ve(r)i


mky’apu (FN ~ ÇX) i. [çoğ. mky’apupe] Çakal. Ğoma ar varya goç’k’adeyişe mo(y)oputxu do hamseyi heya mky’apuk mendiyonu. (FN-Ç’anapet) Genç bir tavuk dün çeperle çevrili yerin üstünden uçup dışarıya çıktı ve çakal bu gece onu götürdü. Mk’yapuk okotumalez amaxtu-doren. Na-amt’inen kotumek şuri oşletinams. (AH-Lome) Çakal kümesin içine girmiş. Kaçabilen tavuk canını kurtarıyor. Mky’apuz izmoces-ti kotume şuns. (AH, atasözü, K.A.) Çakal rüyasında da tavuk düşünür. Coğori-çkimik mky’apu z*iraşi a şvacis nak’ap’ams. (AH-Borğola) Köpeğim çakal görünce bir hamlede saldırıyor. Mk’yapu okotumalez nanç’aşi kotumepe edgitun. (AH-Borğola) Çakal kümese yanaşınca tavuklar ayaklanır. Lumcaşi germapez mky’apupek ouruz gyoç’k’aman. (AH-Borğola) Akşam olunca dağlarda çakallar ulumaya başlar. → mç’apu, lip’adre


mo- fb. [Bu sözlükte çizgisiz bitişik yazılır.] [/a/ önünde mv- (PZ ~ ÇM), mv-/ mm-/ m- (AŞ), m- (FN ~ HP)(AK), mv-/ mm-/ m- (ÇX)] [/o/ önünde m- (PZ), mv- (ÇM), m- (AŞ ~ HP)(AK), mv-/ mm-/ m- (ÇX)] [/i/ önünde mo- (PZ ~ AŞ), m- (AŞ-Dutxe), mo- (FN ~ HP), mu- (AK)(ÇX)] [/u/ önünde m-] [(AK) va-, ma-, ga-, vo-, mo-, go- önünde mu-, fakat vi-, vu-, mi-, gi- önünde mo-] “Konuşana doğru. Beriye.”


mo- [yasak kipi göstergesi] [Bu sözlükte çizgili yazılır.] → mot-


mo → mot


moa- → moya-


mobalaşe (ÇM) i. I. Sırtta taşınacak malzemenin konacağı eşya (= sepet veya torba). (ÇM-Ğvant) K’alati mobalaşe dixeni do lazut’epe komoği. (ÇM-Ğvant) Sırtta taşınacak malzemenin konacağı eşya olarak sepeti kullanarak mısırı getir. → mobumaşa

II. Paketlenmiş veya bağlanmış olup taşınmaya hazır yük. Eşk’amtumani lafroni mobalaşete eşk’valen. (ÇM-Ğvant) Yokuş yukarı ancak hafif yükle çıkabilir. Mobalaşe dixo onaşa mo mulur. (ÇM-Ğvant) Yüksüz tarım alanından gelme. Ayşe mobalaşe mboli cadven. (ÇM-Ğvant) Ayşe yükünü (farkında olmadan) ağır yapabiliyor. → yuk’i, yuki


mobale (ÇM) i. Yük. Mobale monk’a ayu. Ar piçi moyoğay. (ÇM-Ğvant) Yükü ağır oldu. Biraz üstünden alıyor. Ali n3xeni mobalepe xvala mvo3’ay. (ÇM-Ğvant) Ali atın yüklerini yalnız alıyor (= indiriyor). Ali n3xeni mobale eyok’oray. (ÇM-Ğvant) Ali ata yük vuruyor (= bağlıyor). → mobaşe; yuk’i, yuki


mobams[1](PZ), mobay (AŞ) EDA har.f. [emp.şm.1.tek. movobam/ mobobam; f.-i. (AŞ) mobu] I. Birine [dat.] bir eşyayı [aps.] yüklüyor. Sırtına veriyor. → mvobay; mok’idams/ mok’idaps, mvok’idaps; + mubams/ mubay

part. moberi (ÇM), mobumeri (AŞ-Ok’ordule) : Sırtına eşya yüklenmiş haldedir. N3xeni moberi; ar k’ale ce3’onuy. (ÇM-Ğvant) Atın yükünün bir tarafı ağır basıyor. Oxorza ar enç’ili mt’a mobumeri ti-3’ale it’u. (AŞ-Ok’ordule) Kadın bir bağ ot sırtına almış durumda aşağıya doğru gidiyordu.

II. (PZ) Birine [dey.] onun işlemediği suçu [aps.] yüklüyor. İftira ediyor. Xasanik Osmanis k’abaat’i mobams. (PZ-Cigetore) Hasan Osman’a suç yüklüyor. eyonduy; goyonduy; eyot’t’axay; eyot’t’oçay; mok’idamsII; yok’idamsIII


mobams[2](AH) EAL har.f. Sıvıyı [aps.] serpiyor. Doğanik galen nek’na doçxa şkule kovaz na-ren çodina-3’k’ari nek’naz mobams. (AH-Borğola) Doğan dış kapıyı yıkadıktan sonra kovada olan son suyu kapıya serper. k


mobaşe (ÇM) i. Yük. Mavit’oni mobaşe monk’a ort’u. (ÇM-Ğvant) Onuncu yük ağır idi. → mobale; yuk’i, yuki


moberi (ÇM) i. [< mobay fiilinin partisipi] Sırta veya bir hayvana yüklenmiş yük. Ali n3xeni moberepe elvo3’ay. (ÇM-Ğvant) Ali atın yüklerini kenarlardan alıyor (= semerden çözüyor).


mobumaşa (PZ-Apso) i. Sırtta taşınacak malzemenin konacağı eşya (sepet veya torba). A mobumaşa dişk’a komoviği. Bir yük odun getirdim. → mobalaşeI


mobumaşe (ÇM) i. Tek parça olmayan yükün parçalarının her biri. Ali mobumaşe k’oruy. (ÇM-Ğvant) Ali yük bağlıyor.


mobumeri → mobams/ mobay


mobun[1] (PZ)(AŞ ~ AH) DA hal f. [emp.şm.1.tek. momobun] Sırtında bir şey taşımış haldedir. K’alati mobun. Var-camxvinen. Si keuç’ç’opi. (AŞ-Ok’ordule) Sepet sırtında. Eğilemiyor. Sen alır mısın ? Arabas dişka mobun. Jur k’oçi-ti k’un3’ulis muxen. (AH-Lome) Araba odun yüklüdür. İki kişi de tepesinde oturuyor. → mvobun


mobun[2] (AK) AD hal f. Bir şey [aps.] birinin [dat.] sırtında asılıdır. Ayşes k’alati mobun do oxorişa nulun. (AK-Döngelli) Ayşe’nin sırtında sepet asılıdır. O şekilde eve gidiyor. ç’ek’obun; ek’obun, ek’vobun; mujobun


mocibums/ mocibuy (PZ ~ AŞ) EA har.f. 1. Sulu yiyecekleri hafif kaynatıyor. Ayşe t’ruşi oxenu şeni msut’olya mocibuy. (ÇM-Ğvant) Ayşe turşu yapmak için şeker pancarını hafif haşlıyor. Ayşe luyu-pavrepe mocibuy. Gok’oroni asen. (ÇM-Ğvant) Ayşe lahana yapraklarını hafif kaynatıyor. Sarma yapacak. Lu serişe mocibare. Ndğalerişa omçetinare. (AŞ-Ortaalan) Lahanayı akşamdan hafifçe kaynatacaksın. Gündüze kadar bekleteceksin. 2. Pişmiş sulu yiyecekleri biraz daha pişiriyor. Ayşek t’ağaneri lobiya mocibums. (PZ-Cigetore) Ayşe kavrulmuş fasulyeyi biraz daha pişiriyor. Ğomaneri luu mocibuy. (AŞ-Ok’ordule) Dünkü lahanayı yeniden hafif pişiriyor. → mogubums/ moguboms, mogibums/ mogibups; + cecibuy


moconi (PZ) i. [Sırf deyim üyesi olarak kullanılır.]

[dey. karmat’eşi moconi (PZ) : Değirmende tahıl konulan tahta kap.]


moçkumers (HP) EA har.f. Canlı varlığı [aps.] beriye gönderiyor. → moşk’ums, mvoşk’uy, moşkumers/ moşkumels, mvoçkumars


moçodaps (AK) EA har.f. Boşaltıyor. Cumadik na-muğu dişkape arabaşen moçodaps. (AK-Döngelli) Amcam getirmiş olduğu odunları arabadan boşaltıyor. → moçodinams, mvoçodinay/ moçodinay; + muiçoden; → gamaxups[1]


moçodinams/ moçodinay (PZ)(AŞ’nin bir kısmı)(FN ~ AH) EA har.f. Boşaltıyor. Xasanik k’alatişa lazutepe moçocinams. (PZ-Cigetore) Hasan sepetten mısırları boşaltıyor. Çaydanluği mi moçodinay ? (AŞ-Ok’ordule) Çaydanlığı kim boşaltıyor ? Ç’uk’k’ali moçodini. Ceri biğare. (AŞ-Ortaalan) Kazanı boşalt. Geri götüreceğim. Nanak k’alatiz na-doloz*irt’u ntxirepe moçodinamz. (FN-Ç’anapet) Annem sepetin içinde bulunan fındıkları boşaltıyor. Nanak ç’uvali moçodinamt’uşa na-gabğu mkveri ipatxamz. (FN-Ç’anapet) Annem çuvalı boşaltırken üstüne dökülen unu silkeliyor. Muxuxik let’a moçodinams. (AH-Lome) Köstebek toprak boşaltıyor. Tasinik oncire-muşi şiltez moçodinu do mjoraz nupinu. Ha3’i-ti dişkate ntalums. (AH-Lome) Tahsin yatağını şilteden boşaltıp güneşe serdi. Şimdi de odunla dövüyor. Doğanik oxorişe na-moğapu dişka k’amiyonişen muk moçodinams. (AH-Borğola) Doğan, eve getirttiği odunu kamyondan kendi boşaltıyor. → mvoçodinay; moçodaps; + moiçoden; [delikten boşaltıyor] gamaxums[1]/ gamaxuy/ gamaxups


moç’aç’uy (ÇM) EA har.f. Kirletiyor. Ali dulya ikumt’aşa iri k’ale moç’aç’uy. (ÇM-Ğvant) Ali iş yaparken her tarafı kirletiyor. → it’ancaray/ it’anciyaray; dilebcaray; şavuy/ şavums; lebums; pintums/ pintoms/ pintups


moç’apxams[1] (PZ) EDL har.f. Avuç içi ile birinin vücudunun [dat.] bir yerine [lok.] rasgele vuruyor. Birine tokat atıyor. Haşo goiniğu do sifet’is ar moç’apxams ç’i ar k’o gişk’ut’uk’o ! (PZ-Cigetore) Böyle gerilip de suratına bir vuruyor ki bir bilseydin ! Ebak p’anda bereşi k’ot’ulas moç’apxams. (PZ-Cigetore) Baba sürekli çocuğun ensesine vuruyor. → gamaç’apxums, gamoç’apxams; doloç’apxums; mvoç’apxay, moç’apxay; mot’va3un/ mot’va3ums; dolvoç’apxay; gamoç’apxay/ gammoç’apxay; gamudgams; gamo3’k’idams/ gamo3’k’idaps


moç’apxams[2] (AH) ED har.f. Birine [dat.] bir şey ile [ens.] vuruyor. Bere bort’işi ç’epxete momoç’apxanşi k’uçxez ç’epxe steri floxti emixtamt’u. (AH-Borğola) Çocukken ince esnek fındık dalı ile vurduklarında bacağımda dalın şeklinde kabarcık çıkardı. → doloç’apxumsI; mvoç’apxayI


moç’apxay (AŞ) ED har.f. Birine [dat.] tokat atıyor. Xasani bere moç’apxay do obgarinay. (AŞ-Ok’ordule) Hasan çocuğa vuruyor da ağlatıyor. → gamaç’apxums, gamoç’apxams; doloç’apxums; moç’apxams, mvoç’apxay; mot’va3un/ mot’va3ums; dolvoç’apxay; gamoç’apxay/ gammoç’apxay; gamudgams; gamo3’k’idams/ gamo3’k’idaps


moç’e-mundi[1] (ÇM) i. Anaç tavuğun anüsü. Moç’e-mundi st’eri p’iji moy goncamum ? (ÇM-Ğvant) Anaç tavuk kıçı gibi ağzını neden açıyorsun ?


moç’e-mundi[2] (ÇM) i. Siğil. Ali xe moç’e-mundi kogamvalu. (ÇM-Ğvant) Ali’nin elinde siğil oluştu. → minç’aI/ minç’ç’a; meç’eç’ili; monç’e-mundi[2]; meç’enç’i; meç’eç’i


moç’e-mundi[3] (ÇM) i. Tavşankulağı. Siklamen. [< Fra.] Xendeği moç’e-mundi-dadalape gont’u. (ÇM-Ğvant) Hendeklerde tavşankulakları(nın çiçeği) açtı. → monç’e-mundi[1]


moç’işun (ÇM) AD har.f. (Kısa mesafede) birinin arkasından koşarak son anda yetişiyor. Momç’işu. (ÇM-Ğvant) Bana son anda yetişti. → meç’işun/ meç’uşun

yet. mvaç’işinen/ maç’işinen : Arkasından koşarak son anda yetişebiliyor. Badi berepe antxozen. Var-mvaç’işinen. (ÇM-Ğvant) İhtiyar çocukların arkasından koşuyor. Yakalayamiyor.


moç’k’a (FN ~ AH) s. ve i. I. s. Başlangıçtaki. Baştaki. İlk. Moç’k’a k’oçepek ugubu xor3i imxort’ez. (FN-Ç’anapet) Ilk insanlar pişirilmemiş (= çiğ) et yıyorlardı. Ç’e, bere ! Daha si moç’k’a re. Doguru şeni dido ora unon. (AH-Borğola) Hey, çocuk ! Daha yenisin. Öğrenmek için çok zaman ister. → sift’eneri; emogindeni; iptineri, iftineri

II. i. Başlangıç. Daha çkar mutu var-maxenu. Moç’k’a moç’k’az bore. (AH-Lome) Henüz hiçbir şey yapamadım. Başlangıçtayım. → geç’k’apa


moç’k’adams (FN ~ AH) EAL har.f. Bir şeyi [aps.] bir şeyin [lok.] üzerine çakıyor. Ğoberiz na-moboç’k’adi-dort’un bigaşi k’afri berepe geladgitaniz gamastun. (FN-Ç’anapet) Çepere çaktığım değneğin çivisi çocuklar üstünde durunca sıyrılıyor. Pederik axiri nek’laşi firidapez galendo pi3ari moç’k’adamz. (FN-Ç’anapet) Babam ahır kapısı aralıklarına dışardan tahta çakıyor. Babak axirişi nek’nas galendon saç’i moç’k’adams. (AH-Lome) Babam ahırın kapısına dışarıdan sac çakıyor.


moç’k’idams/ moç’k’idaps (FN ~ ÇX)(AK) EA/EDL har.f. [kb.{o-}] [emp.şm.1.tek.ö.3.dat.tü. moboç’k’idam/ movoç’k’idap] I. EA har.f. Kapıyı [aps.] çarpıyor. Kapıyı [aps.] sert bir biçimde kapatıyor. Cumadik oxoyişi darabaz bigate moç’k’iduyiz emamk’utinu. (FN-Ç’anapet) Amcam evin dış tahta çeperine sopa ile vurunca ürktüm. Baba şumeri t’aşi oxorişi nek’nape moç’k’idams. (AH-Lome) Babam kızgın olduğu zaman evin kapılarını çarpıyor. 3’oxleNek’na na-moç’k’idams biç’iz oç’ilu unonya do şinomt’es. (AH-Borğola) Eskiden kapıyı çarpan erkek çocuğuEvlenmek istiyordiye sayarlardı (= düşünürlerdi). K’oçik nek’na moç’k’iduşi ek na-dgin k’at’u var-z*iru do k’at’u diçak’u. (AK-Döngelli) Adam kapıyı sert bir biçimde kapatınca orada duran kediyi fark edemedi ve kedi sıkıştı.

II. EDL Birine ait [dat.] bir şeye [lok.] vuruyor. Berepek oxoyiz xizanoba eyiz nanak nç’ulute mundiz moç’k’idu do oxoyişen gale gamolapu. (FN-Ç’anapet) Çocuklar evde gevezelik yapınca annem çubukla popolarına vurarak evden dışarıya gönderdi.

[dey. (AH-Borğola) nuk’uz moç’k’idams : Birinin [dat.] yüzüne vuruyor. Ayıplayarak kusurunu yüzüne karşı söylüyor.] Doğanik, Xasanik na-tku m3udepe iri nuk’uz moç’k’idu. (AH-Borğola) Doğan Hasan’ın söylediği yalanları hep yüzüne vurdu (= çarptı).

[dey. (AH-Lome) p’iciz moç’k’idams : Birinin [dat.] yüzüne vuruyor. Ayıplayarak kusurunu yüzüne karşı söylüyor.] E, ma domaxenu-ti-na p’iciz mot momoç’k’idam. (AH-Lome) Ben [farkında olmadan bir yanlışlık] yaptıysam da yüzüme vurma.

+ moç’k’idapams[1] EDAL ett.f. Biri [erg.] birine [dat.] bir şeyi [aps.] bir şeye [lok.] çarptırıyor. Xasanik araba-muşi duvariz komoç’k’idapu. (AH-Lome) Hasan arabasını duvara çarptırdı. Doğanik bere oşumams do nek’na moç’k’idapams. (AH-Borğola) Doğan çocuğu kızdırıyor da kapıyı çarptırıyor.


moç’k’idapams[2] (FN-Ç’anapet) EDA har.f. Birine [dat.] kapıyı [aps.] kırdırıyor. Da-çkimik naylaşi nk’ola gondinuyiz k’oçi-muşiz nek’la moç’k’idapamz. (FN-Ç’anapet) Kız kardeşim serenderin anahtarını kaybedince kocasına kapıyı kırdırıyor. [Bu fiil, moç’k’idams fiilinden türen ettirgen fiil ile eşbiçimlidir. Onun istediği sözdizimi de ettirgenimsi olmasına rağmen anlamı bakımından ayrı fiil olarak değerlendirmesi gerekmektedir.]


moç’k’odun (AH) Aø har.f. Kökten tükeniyor. Soyu tükeniyor. Oğine ont’ulepez k’erpi ixaçket’u. Ala ha3’i mitik va-xaçkums. Tamo tamo moç’k’odun. (AH-Lome) Eskiden tarlalara kendir ekilirdi. Ama şimdi kimse ekmiyor. Yavaş yavaş yok oluyor. → eç’k’odun[2], gamaç’k’odun; moik’vaten


mod- → mot-


moda (FN-Ç’anapet, Sumla)(AH) osz. z. [moda + olumlu fiil] Niçin (yap)mıyor. Niye (ol)muyor. Neden (...) değil. Ntxironaz m3xuli moda dodgi ? (FN-Ç’anapet) Fındıklıkta niye armut ağacını dikmedin ? Ham dişkaz moda adven ? (FN-Sumla) Bu odun neden yanmıyor ? Berepez k’ai nena moda meçam ? (AH-Lome) Çocuklara neden iyi söz vermiyorsun ? Jur saat’iz moda gamagalen ? Noğamisa mo3’opxum-i ? (AH-Lome) İki saattir neden çıkamıyorsun ? Gelin mi süslüyorsun (= çok fazla bekletiyorsun) ? Skiri-çkimi, moda gok’un3xun ? Şkit ncirik giğu-i ? (AH-Lome) Yavrum, neden uyanamıyorsun ? Yedi uyku seni götürdü mü (= O kadar derin mi uyuyorsun) ? Moda moxtu ? (AH-Borğola) Neden gelmedi ? [AH-Lome’de hem moda hem muda denir.] → mona, moya, muda


modo (AŞ-Dutxe) z. Sakın ...-me(yin). [modo + istek kipi] Çona modo noxrosk’ina ! (AŞ-Dutxe) Sakın ışığı söndürmeyesin ! → amani[1]; mondo[2]; sotiVI; vaşa


modums (PZ), moduy (AŞ), modumels (FN-Sumla), modumers (FN ~ HP)(AK) EDA/øDA har.f. [emp.m.1.tek. (PZ ~ AŞ’in batısı) movodum, (AŞ’in doğusu) mobodum, (FN ~ AH) mobodumer, (HP) movodumer, (AK) muvodumer] I. (PZ)(AŞ ~ HP) EDA har.f. Giydiriyor ya da takıyor. 1. Birine [dat.] belden aşağısına bir şey [aps.] giydiriyor. [Pantolon, etek vs dışında ayakkabı, çorap için de kullanılır.] K’urta modumers. (FN ~ HP) (Kadın) donu giydiriyor. Modvalu modumers. (FN ~ HP) Ayakkabı giydiriyor. 3’inek’i modumels. (FN-Sumla) Çorap giydiriyor. Beres modvalu muvodumer. (AK-Döngelli) Çocuğa ayakkabı giydiriyorum. Modvalu si mugodvaminon. (*)(AK-Döngelli) Sana ayakkabı giydireceğim. [(*) Modvalu si mogidvaminon şeklinde de söylenir.] 2. Birine [dat.] eldiven [aps.] giydiriyor. Fatma bere elduveni moduy. (AŞ-Ok’ordule) Fatma çocuğa eldiven giydiriyor. 3. Birine [dat.] yüzük [aps.] takıyor. Feridik Eminez ma3’k’indi modume(r)z. (FN-Ç’anapet) Ferit Emine’ye yüzük takıyor. Hilmik Feridez ma3’k’indi modumers. (AH-Lome) Hilmi Feride’ye yüzük takıyor. 4. Bir alete [dat.] sap [aps.] takıyor. Şevk’etik arguniz sap’i modumers. (AH-Lome) Şevket baltaya sap takıyor. → mvoduy, mvodvams, mvodvars; amokunams; + moidums/ moiduy/ midvams/ moidumers/ muidvars; mozun, moz*in

f.-i. modu (FN) : Belden aşağısına giydirme. Eldiven giydirme. Yüzük takma. Bir alete sap takma. Pederik bergiz modu şeni sap’i goşirumz. (FN-Ç’anapet) Babam çapaya sap takmak için onun (= o sapın) etrafını aşındırıyor. Eveluriz p’ap’uli-çkimik oxoriz modu şeni nalini azumt’u. (FN-Ç’anapet) Eskiden dedem evde giymek için takuna yontardı.

part. modveri : Giynik halde. 3’inek’i modveri var-iskurinen. Sobas tude e3’advi. (AH-Lome) Çorap giyinik halde kurutulmaz. Sobanın altına koy.

II. (AH-Borğola) øDA har.f. Yaranın üzerine [dat.] kabuk [aps.] bağlıyor. Pupuli işvelt’aşi jin kapka modumers. (AH-Borğola) Yara iyileşirken üstüne kabuk bağlar. moyodumers/ moodumers


modvalu (AŞ-Dutxe)(FN ~ HP ÇX) i. Ayakkabı. Ma modvalu mobidvam. (AŞ-Dutxe) Ben ayakkabı giyiyorum. Modvalu modumers. (FN ~ AH) Ayakkabı giydiriyor. Cumak ğoma k’uçxe-modvalu-çkimi moidu do modvalu xayi gointxu. (FN-Ç’anapet) Kardeşim dün ayakkabımı giydi ve ayakkabı kötü açıldı. Mç’imaten na-işuvasen modvalu ordoşe ixaren. (FN-Ç’anapet) Yağmurda ıslanan ayakkabı erken yırtılıyor. 3’ut’eli bere-çkimik modvalupe-muşi moiğamz do burguliz geyemodumers. (FN-Ç’anapet) Küçük çocuğum ayakkabılarını getirip dizimin üstüne koyuyor. Pederik k’uçxeşi modvalu noç’abams. (FN-Ç’anapet) Babam ayakkabı yırtığını yapıştırıyor. Coşkuniş modvaluk k’uçxez uzdams. (FN-Sumla) Coşkun’un ayakkabısı ayağını sıkıyor. Modvalu k’ayi va-xomu-doren. M3ika şu ren. Ncaz geladvana bulut’atşa muşebura geskurun. (AH-Lome) Ayakkabı iyice kurumamış. Biraz ıslaktır. Ağaca koysan biz gidene kadar kendi kendine kurur. Modvalu elemistu. (AH-Lome) Ayakkabımın yanı söküldü. Modvalu elemibru3’u. (AH-Lome) Ayakkabımın yanı yırtıldı. Modvaluz lazma memisun. (AH-Lome) Ayakkabıma inek dışkısı sürülmüş. Onurik ağani modvalu-muşi burtiz geçams do mcveşams. (AH-Borğola) Onur yeni ayakkabısını topa vuruyor ve eskitiyor. Na-elustu modvalu oç’abulate ç’abums. (AH-Borğola) Yanı sökülen ayakkabıyı yapıştırıcı ile yapıştırıyor. Kemaliz k’uçxez na-uğun pupuli modvalu-muşi k’at’a moidvaşi elankanen. (AH-Borğola) Kemal’in ayağında olan yara ayakkabısını her giydiğinde acısı tekrarlıyor. Modvalu komovi3’k’i. (HP-P’eronit) Ayakkabımı çıkardım. Feridik modvalus gyoburams. (HP-P’eronit) Ferit ayakkabına yama yapıyor. Beres modvalu muvodumer. (AK-Döngelli) Çocuğa ayakkabı giydiriyorum. Modvalu k’ai var-ixmarina ordo ili3’k’en. (AK-Döngelli) Ayakkabıyı iyi kullanmazsan erkenden sökülür (= bir yeri açılır). [eşb. modums/ mvoduy/ moduy/ mvodvams/ modumers/ modumels/ mvodvars fiilinin fiil-isim biçimi] → post’ali; k’uçxe-modvala, k’uçxe-modvale; ayak’k’abi; k’uçxe-modvalu, k’uşxe-modvalaşe


moelimi (FN) i. Muallim. [< Arp.] Öğretmen. Cumadi-çkimi moelimepeşi k’ulubişa gelaxtu. (FN-Ç’anapet) Amcam ögretmenler kulübüne gitti. Şazi moelimik, berepek gale mtvirişi murgite na-ibirez şeni, nç’ulute berepez k’uçxez go3’oç’k’idamz. (FN-Ç’anapet) Şazi öğretmen, çocuklar dışarda kartopu ile oynadıkları için, çubukla yandan çocukların ayağına vuruyor. → muellimi; xocaII, xojaII


mogams/ mogaps (FN-Sumla ~ HP) EA har.f. [emp.şm.1.tek. mobogam/ movogam] 1. Para [aps.] kazanıyor. Aşeşi komocik k’urbetis para mogams. (FN-Sumla) Ayşenin kocası gurbette para kazanıyor. Na-mobogam parate vit dğaz iskidinen. (FN-Sumla) Kazandığım para ile on gün yaşanıyor. Xasanik na-mogams para mtell k’umariz gondinams. (FN-Sumla) Hasan kazandığı parayı hep kumarda kaybediyor. Na-mobogi parape çkar xe umentxu pangaz miz*in. (AH-Lome) Kazandığım paralar hiç dokunulmadan bankada duruyor. Kamilik na-mogu parape cuzdanis dolosvarams. (AH-Borğola) Kamil kazandığı paraları cüzdana diziyor. 2. Sevap [aps.] kazanıyor. P’ap’ulik umiteli berepe şeni na-ikoms xeyirite dido sebabi mogams. (AH-Lome) Dedem kimsesiz çocuklar için yaptığı hayır işlerinden çok sevap kazanıyor. → klimums/ klimuy; ikazanay; ç’k’indums/ ç’k’indoms; muirgaps

şsz moigen : Para [aps.] kazanılıyor. Upi var-o3’rodinaşa geç’areri var-moigen. (AH-Borğola) Ter akıtmadan para kazanılmaz.


mogibums/ mogibups (HP ~ ÇX)(AK) EA har.f. Sulu yiyecekleri hafif kaynatıyor. Nana-çkimik ç’axala x’vasinon do lobiya mogibups. (AK-Döngelli) Annem turşu yapacak da fasulye haşlıyor (= kaynatıyor). → mocibuy; mogubums/ moguboms


mogubums/ moguboms (FN ~AH) EA har.f. 1. Sulu yiyecekleri hafif kaynatıyor. Nanak na-mogubu luz go3’un3’oramz. (FN-Ç’anapet) Annem hafif kaynattığı lahananın suyunu süzüyor. 2. Pişmiş sulu yiyecekleri biraz daha pişiriyor. Aytenik ğomamci na-gubu xaciMot-imç’oxet’asya do moguboms. (AH-Lome) Ayten dün pişirdiği fasulyeyiBozulmasındiye [tekrar] hafif kaynatıyor. XasanikTitxu na-ivu pilaviz 3’k’ari m3ika gyaşirasya do moguboms. (AH-Borğola) HasanSeyrek (= sulu) olan pilavın suyu biraz [kaynayıp] çeksindiye kaynatıyor. → mocibums/ mocibuy, mogibums/ mogibups; ≠ gegubums/ geguboms


mogutinams[1] (PZ-Apso) EAL har.f. Bir şeyin arkasında ayakta durduruyor. Nana-muşik bere nca k’ap’ulas mogutinams. (PZ-Apso) Annesi çocuğu ağacın arkasında durduruyor. → mok’udgitinams


mogutinams[2] (PZ-Cigetore), mogutinay (AŞ) EAL har.f. 1. Bir şeyin önünde durduruyor. “Mjora mo memodumt’asdeyi xorz*a-muşi ogine-muşis mogutinams. (PZ-Cigetore) “Güneş bana vurmasındiye karısını önünde durduruyor. Bere nek’na mogutinay do laç’i ç’opuy. (AŞ-Ok’ordule) Çocuğu kapıda beklettiriyor da köpeği tutuyor. 2. Bir hareketin esnasında durduruyor. Ayşe mogutini. Cenç’areri gvoç’ondru. (AŞ-Ortaalan) Ayşe’yi durdur. Parayı unuttu. → mvogutinay


mogutun[1] (PZ-Apso) AL har.f. Bir şeyin arkasında ayakta duruyor. Bere nca k’ap’ulas mogutun. (PZ-Apso) Çocuk ağacın arkasında duruyor. → mok’udgitunI


mogutun[2] (PZ-Cigetore ~ AŞ) AL har.f. I. (PZ-Cigetore ~ AŞ) 1. Bir şeyin önünde duruyor. # Ulun ulun mogutun / K’ut’nu dolvonkuy nusa / 3’ari doloxert’ana / Goyok’t’oçare mosa. (ÇM-Ğvant) Gidip gidip duruyor / Kutnu giymiştir gelin / Suyun içinde (bile) olsan / Üstüne ağ atacağım. Nek’na mogutun. Gale miti va-gamoşk’uy. (AŞ-Ok’ordule) Kapıda duruyor. Dışarıya kimseyi çıkarmıyor. 2. Bir hareket esnasında duruyor. Duraklıyor. 3. Engel oluyor. Ham bere iri tevulis mogutun. (PZ-Cigetore) Bu çocuk her şeyin önünde duruyor (= engel oluyor).

+ mugutun AD har.f. 1. Belirli birinin önünde duruyor. 2. Birinin hareket esnasında duruyor. Komomiguti. Hakole bimt’are. (AŞ-Ortaalan) Arkamda dur. Buradan kaçacağım. 3. Birine engel oluyor. (→ mok’udgitunII)

II. (ÇM) Akan sıvı [aps.] bir yerde [lok.] durgunlaşıyor. 3’ari moxt’a, kva şk’ala mogutun. (ÇM-Ğvant) Su gelip taşın önünde durgunlaşıyor. → dogutunII


mogvala/ mugvala (AH-Borğola) s. Yuvarlak ya da silindir biçimli. [Lazcada genelde “toparlak”, “çember biçimli” ve “silindir biçimli” arasında net ayrım yapılmaz.] Xop’eşi dokaçaleMogvala ivasma do gop’azum. (AH-Borğola) Küreğin sapınıYuvarlak olsundiye etrafını yontuyorum. Naylaşi k’uçxepe şeni didoten mogvala nca goşiğinen. (AH-Borğola) Serender ayakları için çoğunlukla yuvarlak (= silindir biçimli) ağaç seçilir. → mumgvarlaği; murgvala, mungvala, morgvali/ mogvali, murgvali/ mugvali


moğams/ moğay (PZ ~ FN-Pi3xala, Ç’anapet, Ç’enneti) EA har.f. Cansız nesneyi [aps.] getiriyor. Cemalik cari keç’opums, eluşk’omams do komoğams. (PZ-Cigetore) Cemal ekmek alıp kenarından yiyip da getiriyor. Omerik n3xik’epe dok’orobu do oxorişa komoğu. (PZ-Cigetore) Ömer incecik odunları toplayıp eve getirdi. Mut’ik’ore are-i, ğureri şuri va-moğay. (ÇM-Ğvant) Her ne yaparsan yap, ölü can getirmez. Na-xrosk’u ncenina goipa3xalay. Mondo şuri moğasen. (ÇM-Ğvant) Ölen (= öldüğü sanılan) buzağı kıpırdanıyor. Her halde canlanacak. Hako emogi mt’a-tomaşi cejinaşe Yusufina moğu. Himuşa ogi miti huypambuğina-vit’urt var-mişk’urt’ey. Tomaşi cejinaşepe cemcart’it. (ÇM-Ğvant) Buraya ilk defa pamuk yatağını Yusuf dayı getirdi. Ondan önce kimsemiz şimdipambuğidediğimizi bilmiyorduk. Yün yatağında yatıyorduk.Çeçxurite ğururt’u. Ç’amepete şuri komoğu. (ÇM-Ğvant) Sıtmadan ölüyordu. İlâçlarla canlandı (= hayata döndü). Ali didi p’indepete mçveri komoğu. (ÇM-Ğvant) Ali büyük torbalarla (= çuvallarla) un getirdi. Ali bidoni tişa dolvopşay. Hişote moğams. (AŞ-Ok’ordule) Ali bidonu başına kadar dolduruyor. Öyle getiriyor. K’uk’minate 3’ari moğuşa moiçodinu. (AŞ-Ortaalan) Küçük güğümle su getirinceye kadar [o küçük güğüm] boşaldı. Dere mç’ima na-moğu dişk’apete nit’ombalu. (AŞ-Ortaalan) Dere yağmurun getirdiği odunlarla göl haline geldi. Doğani mca n3’oruy, compinay do hişo moğay. (AŞ-Ortaalan) Doğan sütü süzüyor, kaynatıyor da öyle getiriyor. Noğale p’anda p’ap’ulik kovali moğams. Ama handğa kovali pederik moiğams. (FN-Ç’anapet) Çarşıdan her zaman dede ekmeği getiriyor. Ama bugün peder getiriyor. Xami tina komoğik’o. (FN-Ç’enneti) Bari bıçağı getirseydin. → moiğams/ moiğay; moimers, muimers, muimars; + muğams/ muğay [muğams/ muğay fiili, moğams/ moğay ile moiğams/ moiğay fiillerinin ortak faydalananlı biçimi olduğundan dolayı ayrı maddebaşı edilmiştir.]

yet. momağen, mogağen, mvağen/mağen vs : Getirebiliyor. Kva ut’axu komogağenna maxmaren. (ÇM-Ğvant) Taşı kırmadan getirebilirsen kullanabilirim. Gunze pi3ari mağu. Meşk’oruy. (AŞ-Ok’ordule) Uzun tahta getirebildi. Kesiyor.

f.-i. moğapu (AŞ) : Getirme. Mçveri moğapu Ali eyiduy. Si moy-moğam. (AŞ-Ok’ordule) Unu getirmeyi Ali üstlendi. Sen getirme.

+ moğapams/ moğapay EDA ett.f. (Cansız nesneyi) getirtiyor. Doğani bere coşk’uy. Mutxa moğapasen. (AŞ-Ok’ordule) Doğan çocuğu aşağı indiriyor. Bir şey getirtecek.


moğapams/ moğapay/ moğapaps → moğams/ moğay; moiğams/ moiğay; moimers, muimers, muimars


moğerdams/ moğerdaps (HP ~ ÇX) Aø har.f. Kandırılıyor. Aldatılıyor. Mobğerdi. (HP) Kandırıldım. → moğordams/ moğorday; moiğuredinen, moiğerdinen


moğerdinay (AŞ-Ortaalan), moğerdinams (AH ~ HP-P’eronit), moğerdinaps (HP), EA har.f. Aldatıyor. Kandırıyor. Memet’işi bozomota moğerdiney do omt’iney. (AŞ-Ortaalan) Mehmet’in kızını kandırıp kaçırdılar. K’oçik momoğerdinamt’ez. Ala Alik na-tku m3udepe iri gyut’k’oçu. (AH-Lome) Adam bizi kandıracaktı. Ama Ali bütün yalanlarını açığa çıkardı. Berek nana-muşiDersi dop’iya do moğerdinams. (AH-Borğola) Çocuk annesiniDers yaptımdiye kandırıyor. Heya dido nosiyari k’oçi-ren. K’oçepe moğerdinams do a şvacis k’ap’ulas ek’ipinams. (AH-Borğola) O çok akıllı adamdır. İnsanları kandırıp da bir anda ardına takıyor. Fundak p’at’i çayis k’ayi çayi eşobğams do ekisperis moğerdinams. (HP-P’eronit) Funda kötü çay üstüne iyi çayı döküp ekisperi kandırıyor. Memnunek GyulfiyesÇkimi puci mekçareya do moğerdinu do muşi puci kogamaçu. Ok’ule muşi puci var-meçu do amut’alu. (HP-P’eronit) Memnune Gülfiye’yiBenim ineğimi sana vereceğimdiye aldatıp kendi ineğini [başkasına] sattı. Sonra kendi ineğini [Gülfiye’ye] vermeyip [onu] ortada bıraktı. → mvoğuredinay; moğordinams/ mvoğordinay; mvoğerdinaps; doloxunamsII


moğerdun (AŞ-Ortaalan)(AH) Aø har.f. Kanıyor. Biç’iz 3’ana ç’ut’a uğun. Nosik va-nuk’vatams. Mskvanobaşe moğerdun do aoropen. (AH-Lome) (Erkek) çocuğun yaşı küçük(tür). Aklı kesmiyor. Güzelliğe kanıp aşık oluyor. Oxorca cadi steri heşşo ren. Mutute var-moğerdun. (AH-Lome) Kadın cadı gibidir. Bir türlü kanmıyor. Bere-çkimik k’ai nenaten a şvaciz moğerdun. (AH-Borğola) Çocuğum tatlı sözlere bir anda kanıyor. + moğerdinams; moiğerdinen


moğordams/ moğorday (PZ)(AŞ-Ok’ordule)(FN) Aø har.f. Aldatılıyor. Kandırılıyor. → moiğuredinen, moiğerdinen; moğerdams/ moğerdaps


moğordinams/ moğordinay (PZ)(AŞ-Ok’ordule)(FN) EA har.f. Aldatıyor. Kandırıyor. → mvoğuredinay, moğerdinay/ moğerdinams/ moğerdinaps, mvoğerdinaps; doloxunamsII


moibams (PZ), moibay (ÇM ~ AŞ) EA har.f. [f.-i. mobu] Sırtına alıyor. Yükleniyor. # K’ap’ula mogibare / Kva ti cegoxunare / Guri-şk’imi diyayna / Uba megixunare. (ÇM-Ğvant) Seni sırtıma alacağım / Taşın başına oturtacağım / Gönlümce olursa / Göğsüme koyacağım. → moik’idams/ moik’idaps, muik’idaps; + mobams, mvobay/ mobay; + mobun, mvobun


moicgiyalams (FN ~ AH) Eø har.f. 1. At [erg.] yürürken ya da koşarken birden atağa kalkıyor. N3xeni it’uşa ar piçiz moicgiyalu. (FN-Ç’anapet) At giderken birden atağa kalktı. K’ap’ula k’ele na-mulut’u n3xeni ar moicgiyalu do iriz goluxtu. (FN-Sumla) Arkadan gelen at bir anda atağa kalktı ve (koşarak) hepsini geçti. N3xenik moicgiyalaşi irik hemuşen go3’imt’en. (AH-Borğola) At birden koşunca herkes onun önünden kaçıyor. Doğanik, na-omcvinamt’u pucik moicgiyaluşiMot-memitoramt’azya do tok’i oxuşkumers. (AH-Borğola) Doğan, otlattığı inek koşuncaSürüklenmiyeyimdiye ipi bırakıyor. 2. mec. İnsan [erg.] yürürken arada koşuyor. BerekNanaz mep’ç’işaya do moicgiyalams. (AH-Lome) ÇocukAnneme yetişeyimdiye koşuyor.


moiçoden (PZ)(FN ~ HP) Aø har.f. Boşalıyor. K’alatişi lazut’epe moiç’oden. (PZ-Cigetore) Sepetteki mısırlar üstten boşalıyor. Han3’o na-ep’ç’opi-dort’un mazot’i ordoşen moiçodu. (FN-Ç’anapet) Bu sene aldığım mazot erken boşaldı. Mçxvapa t’aroniz k’uk’umaşi 3’k’ari oşumuten a şvaciz moiçoden. (AH-Borğola) Sicak havada güğümün suyu içilerek hemen boşalıyor. → moiçodinen; muiçoden; + moçodinams/ moçodinay


moiçodinen (ÇM ~ AŞ) Aø har.f. Boşalıyor. Ombolina-3’ari tudendoni 3’up’aşa moiçodinen. (ÇM-Ğvant) Yalağın suyu alttaki delikten boşalıyor. K’uk’ma elankteri mo-naşk’um. Moiçodinen. (AŞ-Ok’ordule) Güğümü yamuk bırakma. Boşalıyor. K’uk’minate 3’ari moğuşa moiçodinu. (AŞ-Ortaalan) Küçük güğümle su getirinceye kadar [o küçük güğüm] boşaldı. → moiçoden, muiçoden; + moçodinay


moiçvams (FN-Ç’anapet) EA dön.har.f. Kendi üstündeki örtüyü [aps.] açıyor. Cuma-çkimişi biç’ik k’at’a seriz na-geyotun geyatvale moiçvamz. (FN-Ç’anapet) Kardeşimin oğlu her gece üstünde örtülü olan yorganı açıyor. → moyiçuy; moyi3’ay; [kendi giydiği şeyi açıyor] moi3’k’ams, moi3’k’ims


moiç’anday (ÇM) EA har.f. Çağırıyor. Kormepe moiç’andasi ok’ipineran. (ÇM-Ğvant) [Bir insan] tavukları çağırınca [o tavuklar] bir araya toplanıyorlar. Ali pujepe moiç’anday-uçuy. (ÇM-Ğvant) Ali inekleri çağırıp götürüyor. # Avla-sk’ani omcore / Ç’epri mevupinare / Si moyç’andi do idi / Ma cek’egipinare. (ÇM-Ğvant, anonim türkü) Avlun güneye bakıyor / Kendir (kurutmak için) sereceğim / Sen çağır ve git / Ben arkandan (hayvanları) süreceğim.


moiç’ay (ÇM ~ AŞ) ED har.f. Başlıyor. Xark’epe goixaşk’ey. Himu oxaşk’u moiç’ay. (ÇM-Ğvant) Başkaları tarlaya tohum vermeyi bitirdi. O başlıyor. Monta-sk’ani ogzalu komoiç’u-i ? - Ho. Emogi haman colamt’u do huy iri ndğa daha msk’va agzalen. (AŞ-Ok’ordule) Torunun yürümeye başladı mı ? - Evet. İlk önce hemen düşüyordu da şimdi her gün daha güzel yürüyebiliyor. Him iri ndğa ontxoru moiç’ay. (AŞ-Ortaalan) O her gün kazmaya başlıyor. → coç’ams/ coç’ay, gyoç’k’ams/ gyoç’k’aps


moiç’ibray/ moiç’ibrams (ÇM)(FN ~ AH-Lome) EA har.f. Hoş olmayan olayı [aps.] sabrederek sessiz kalıp kabulleniyor. Tahammül ediyor. Ayşe ç’ibri uzuray. Nena var-ikuy. Moiç’ibray. (ÇM-Ğvant) Ayşe’nin dişi sızlıyor. Sessizce sabrediyor. Nanak motalepe-muşik oxoyi e3’k’ez-gyoktesko-ti berepez çkar mutu var-u3’ume(r)z. Boyne moiç’ibramz. (FN-Ç’anapet) Annem torunları evi söküp yıksalar dahi çocuklara bir şey demiyor. Hep sabrediyorDa-çkimik komoçi-muşişen dido n3’orumz. Xolo-ti moiç’ibramz. (FN-Ç’anapet) Kız kardeşim eşinden çok çekiyor. Buna rağmen tahammül ediyor. Rizak dido mğorums. Ar k’ayi nena var-uğun. Ala oxorca-muşik iri moiç’ibrams. (AH-Lome) Rıza çok bağırıp çağırır. Bir iyi söz söylemez. Ama karısı her şeyi mecburen kabulleniyor. Berepe-çkimik mupe moiç’ibrams ? Ar kogiçkit’ezk’o. (AH-Lome) Benim çocuklarım nelere katlanıyor. Bir bilseniz. → isarbams, isap’rams; iç’ibray, iç’ibren, iç’ibrams; ezdimsIII; nuxondun; naxondinen; ninç’en[1]


moiç’irday (ÇM) EA dön.har.f. Kendine ait bir şeyi [aps.] koparıyor. Alişi puji moiç’irdasi ncenina k’oda nonçark’ay. (ÇM-Ğvant) Ali’nin ineği (ipini) koparınca buzağıyı duvara ezercesine sıkıştırıyor. → niç’irday


moidums (PZ), moiduy (ÇM ~ AŞ), moidumels/ moidvams (FN-Sumla), moidums/ moidumers (FN ~ AH), moidumers (HP) EA har.f. I. Belden aşağısına bir şey [aps.] giyiniyor. Xediği komoidvi do idi. Mturis vati gagzalas. (PZ-Cigetore) Kar ayakkabısını giy de git. Karda yürüyemeyeceksin. Nezihak ham ndğalepe çabla var-moidums. Ç’unç’u k’uçxete gulun. (PZ-Cigetore) Nezihe bu günlerde çarık giymiyor. Yalın ayakla geziyor. Muç’o moviselare 3’ik’va movidum. (ÇM-Ğvant) Kalkar kalkmaz şalvar-pantolon giyniyorum. Ali çablape golankteri moiduy. (ÇM-Ğvant) Ali çarıkları ters giyiyor. Ali 3’endeç’i muç’o moidvasen gamabri3’uy. (ÇM-Ğvant) Ali çorabı giyer giymez eskitiyor (= çorabında delik açıyor). Bere na-moiduy pontuli dolozguy. (AŞ-Ok’ordule) Çocuk giydiği pantolona sıçıyor. Xediği var-moidvaşa va-galen. (AŞ-Ortaalan) Kar ayakkabısını giymeden gidemezsin. Cumak ğoma k’uçxe-modvalu-çkimi moidu do modvalu xayi gointxu. (FN-Ç’anapet) Kardeşim dün ayakkabımı giydi ve ayakkabı kötü açıldı. K’uçxes 3’inek’i komoidvi. (FN-Ç’anapet, Sumla) Ayağına çorap giy. 3’inek’i-çkimi mot-moidumel. Gointxen. (FN-Sumla) Çorabımı giyme. Genişliyor. Beres na-ebuç’opi modvalu m3ika didi davu. 3’anaşe komoidumers. Ar 3’anas k’uçxepe m3ika çkva komoirden. (AH-Lome) Çocuğa aldığım ayakkabı büyük geldi. Seneye giyebilir. Bir yılda ayaklar biraz daha büyür. Alik cuma-muşişi pantoloni moidvasen. Nana-muşik paça umk’ulanams. (AH-Lome) Ali kardeşinin pantolonunu giyecek. Annesi paçasını kısaltıyor. Kemaliz k’uçxez na-uğun pupuli modvalu-muşi k’at’a moidvaşi elankanen. (AH-Borğola) Kemal’in ayağında olan yara ayakkabısını her giydiğinde acısı tekrarlıyor. 3’oxle çeçmeşe amabulut’itşi lalini mobidumert’it do amabulurt’it. (AH-Borğola) Eskiden tuvalete girdiğimizde nalın giyer, girerdik. → midvams (AŞ-Dutxe); muidumers (AK), muidvars (ÇX); amikunams[2]; + mozun, moz*in

yet. madven (AH) : Belden aşağısına bir şeyi giyebiliyor. Selaydiniz k’uçxe ç’ap’ra uğun. Çizme var-madven. (AH-Lome) Selahattin’in ayakları çarpık. Çizme giyemiyor.

II. Eldiven [aps.] giyiyor. Xasanis xepe naç’u. Xe patiği moidums. (PZ-Cigetore) Hasan’ın elleri üşüdü. Eldiven giyiyor. An3’k’ilepe p’3’amt’aşa xe-tati movidum. (ÇM-Ğvant) Dikenleri sökerken eldiven giyiyorum. Sivi asit’i bixmart’aşa elduveni movidum. (AŞ-Ok’ordule) Sıvı asit kullanırken eldiven giyiyorum. Sivi asit’i p’3’onumt’aşa elduveni mibidum. (AŞ-Ortaalan) Sıvı acıt tartarken eldiven giyiyorum. Danz*epuna p’3’k’umt’aşa xeş-tati mobidvam. (FN-Sumla) Dikenlileri sökerken eldiven giyiyorum. Onaz daz*i p’3’k’imt’aşi xeş-tati mobidumer. (AH-Lome) Onada diken sökerken eldiven giyiyorum.

III. Kendine yüzük [aps.] takıyor. Eminek ma3’indi moidums [ya da cidums]. (PZ-Cigetore) Emine yüzük takıyor. Feridek ma3’k’indi moidumers. (AH-Lome) Feride (kendisine) yüzük takıyor.


moigorams (PZ-Apso), moigoy (ÇM), moigoray (AŞ), moigorams (FN-Ç’anapet) EA har.f. Hasta ziyareti vs amacı ile kısa süre için birine [aps.] uğruyor. Birini kısa süre için ziyaret ediyor. Zabuni moigort’aşa a muti oğmalu moxvadun. (ÇM-Ğvant) Hastayı görmeğe gidildiğinde bir şey götürmek uygun düşer. Ali, miti zabuni iyasen moigoray. (ÇM-Ğvant) Ali, kim hasta olur ise görmeğe gidiyor (= ziyaret ediyor). Ali izabunasi komovigorina meyemik’limay. (ÇM-Ğvant) Ali hastalanınca görmeğe gidersem hastalığını (bana) bulaştırıyor. # Gok’açun dadala var-memoğiram / Guri exrisk’eri moy momigoram ? (ÇM-Ğvant, S.Y. Derlemeler) Elinde çiçekler. Bana uzatmıyorsun / Kızgın gönül ile beni görmeğe niye geliyorsun ? Cumadi-çkimi zabuni ren. Ç’umanişe heya mobigorare. (FN-Ç’anapet) Amcam hastadır. Yarın onu ziyaret edeceğim. → golvakten

f.-i. moigoru : Kısa süre için ziyaret etme. Andğa 3’anağani na-on şeni mordeepe moigoru moxvadums. (PZ-Apso) Bugün yılbaşı olduğu için büyükleri ziyaret etmek yakışır.


moiğams[1]/ moiğay (PZ ~ FN) EA har.f. Cansız nesneyi [aps.] getiriyor. A mobumaşa dişk’a komoviği. (PZ-Apso) Bir yük odun getirdim. Ok’oxunaşe p’ati, na-moviğaten oşk’omalepe ok’ovimxort. (ÇM-Ğvant) Toplantı yaptığımızda, getirdiğimiz yiyecekleri beraber yiyoruz. Avla na-domirgun dadalape mosak’alite 3’ileri oran. Em didi rak’anişa moviği, dovorgi do vomordini. (ÇM-Ğvant) Benim kapı önündeki çiçekler çok değerlidir (= çok zor büyütülmüştür). En büyük (= yüksek) tepeden getirip diktim ve büyüttüm. K’alati ha3’i sotiyen komoiği. (FN-Ç’anapet) Sepet şimdi nerede ise getir. Xasanik na-gek’vatu nca ek’itorams do oxoyişa moiğams. (FN-Ç’anapet) Hasan bugün kestiği ağacı sürükleyerek eve getiriyor. Xasanik na-3’ilasen ntxiri k’alatiten moiğams do avlaşi ogine eladgums. (FN-Ç’anapet) Hasan, topladığı fındığı sepetle getirip evin önüne koyuyor. Arguni 3axepunaz miz*in. İdi do komoiği. (FN-Sumla) Benim baltam dikenlikte yerde duruyor. Git ve getir. Cemaliş kyuski moiğit. Kvalepe p’t’axaten. (FN-Sumla) Cemal’lerin küsküsünü getirin. Taş kıracağız. → moğams/ moğay; moimers, muimers, muimars; + muğams/ muğay [muğams/ muğay fiili, moğams/ moğay ile moiğams/ moiğay fiillerinin ortak faydalananlı biçimi olduğundan dolayı ayrı maddebaşı edilmiştir.]; ++ iğams/ iğay


moiğams[2] (FN-Ç’anapet) Eø har.f. Azıtıyor. Aliz k’ai ağodu, çkva dido-ti moiğu-dort’u. (FN-Ç’anapet) Ali’ye iyi oldu, çünkü çok azıtmıştı.


moiğerdinen (AH) Aø har.f. Kandırılıyor. Aldatılıyor. Heya m3uditen moiğerdinen. (AH-Borğola) O, yalanla kandırılıyor. → moiğuredinen; moğordams/ moğorday; moğerdams/ moğerdaps; + moğerdun; moğerdinams


moiğuredinen (ÇM) Aø har.f. Kandırılıyor. Aldatılıyor. → moiğerdinen; moğordams/ moğorday; moğerdams/ moğerdaps; + mvoğuredinay


moikaçams/ moikaçaps (FN ~ HP) EA har.f. → moik’açams/ moik’açay, muikaçaps, muikaçeps. I. Kucaklıyor. Ğomamci Xasanişi 3’ut’eli bozok dido ibgaru. Nana-muşi moxtu do moikaçuyiz dimp’lanu. (FN-Çanapet) Hasanın küçük kızı dün akşam çok ağladı. Annesi gelip kucaklayınca teskinleşti. Şanak 3’ut’a cuma-muşi moikaçams do var-yazden. (FN-Sumla) Şana küçük kardeşini kucaklıyor ama kaldıramıyor. Skiri-çkimi ar luk’ma bozok, çiçku-bere moikaçams do gale gamulun. (AH-Lome) Yavrum bir lokma kız, bebeği kucaklayıp dışarı çıkıyor. Oxorcak k’occa bere k’at’uşi motali steri moikaçams do dulyaşe ulun. (AH-Lome) Kadın kocaman çocuğu kedi yavrusu gibi kucaklayıp işe gidiyor. Nana-muşik na-dac’k’indu bere-muşi moikaçu do eloyonu. (AH-Borğola) Annesi yorulan çocuğunu kucakladı da yukarı çıkardı.

part. mokaçe(r)i : Kucaklanmış. Kucaklanarak. # Nani nani ç’e Xasani / Mele mulun nana-skani / Kalamani dokaçeyi / 3i3i opşa mokaçeyi. (FN-Sumla) Ninni ninni e Hasan / (İşte görüyorum) karşıda, geliyor annen / Elinde çarıkları / Memeleri süt dolu ve kucaklanmış (= süt öylesine dolu ki dökülmesin diye annen memelerini kucaklamış).

II. 1. Kendine mal ediyor. Sahipleniyor. Berek obirale mu-tu a3’iyasen komoikaçams do var-oxuşkumers. (FN-Ç’anapet) Çocuk oyuncak olarak ne görürse sahipleniyor ve bırakmıyor. Dalepe-muşi na-nunç’un let’ape-ti didi cumak moikaçams. (FN-Sumla) Kız kardeşlerinin hakkı olan toprakları da büyük kardeş kendine mal ediyor. (→ ok’ik’açamsII) 2. Sahip çıkıyor. Didi cuma doğuru şkule berepe 3’ut’eli cumak komoikaçu. (FN-Sumla) Büyük kardeş ölünce çocuklara küçük kardeş sahip çıktı.


moikten (AH) Aø har.f. Tepetaklak dönüp düşüyor. M3’k’upiz ti-k’up’eni mobikti. (AH-Lome) Karanlıkta tepetaklak düştüm. Ali Cumadişi m3xuli ixiz moiktu-doren. Gzas gonz*in. (AH-Lome) Ali Amcaların armudu rüzgârda devrilmiş. Boylu boyunca yolda duruyor. NanakT’ik’inape mot-moiktet’azya do artikatis ok’odgims. (AH-Lome) Annem Sepetler devrilmesindiye birbirine dayayarak koyuyor. Doğanik, na-do3onu xorşa mot moiktet’az ya do let’a k’uçxeten gubanik’ams. (AH-Borğola) Doğan, diktiği sırık devrilmesin diye (sırık için) toprağı ayakla tepip etraflıca sıkıştırıyor. Şuk’aşi fide mot-moiktet’az ya do k’et’i elebu3onam do şibiten ok’op’k’orum. (AH-Borğola) Salatalık fidesi devrilmemesi için yanına çubuk dikiyor, bez parçası ile bağlıyorum. KemalikDomatesişi fide mot-moiktet’azya do ela3oneri na-ren bigaz şibiten oxuk’orams. (AH-Borğola) KemalDomatesin fidesi devrilmesindiye yanına dikili sopaya bez parçası ile bağlıyor. Mskalaz na-geladgin 3’k’ari opşa vedre moikten do jin makten. (AH-Borğola) Merdivende duran su dolu kova devrilip de üzerine dökülüyor. [z. : “tepetaklak”] argi-burgi, argi-bargi; [tepetaklak oluyor ya da devriliyor] moim3ken


moikunams (FN ~ AH) EA har.f. Ceket, hırka, palto vs [aps.] giyiyor ya da giyiniyor. Ğoma ini t’u do cuma-çkimik mont’k’omeri-çkimi moikunu do igzalu. (FN-Ç’anapet) Dün soğuktu ve kardeşim hırkamı giyip gitti. P’ap’ulik iniz gale gamulut’aşi p’eci ar mutu moikunams. (AH-Lome) Dede soğukta dışarı çıkarken dışına kalın bir şey giyiyor. Gale gamulut’uşi k’ai dolikunu doMo-bişuvert’aya do jin-ti k’ocuği komoikunu. (AH-Borğola) Dışarı çıkarken iyi giyindi veIslanmıyayımdiye üstüne de gocuk giyindi.


moik’açams/ moik’açay (PZ ~ AŞ) EA har.f. → moikaçams/ moikaçaps, muikaçaps, muikaçeps. I. Kucaklıyor. Oxorzak mt’alepe moik’açams. (PZ-Cigetore) Kadın otları kucaklıyor. Bere moik’açu. İgzalu. (ÇM-Ğvant) Çocuğu kucakladı. Gitti. Bere moik’açay. P’oca kocelixunay. (AŞ-Ok’ordule) Çocuğu kucaklıyor. Kucağına oturtuyor. Xasani cur cari komoik’k’açu. (AŞ-Ortaalan) Hasan iki ekmeği (saklamak amaçlı ya da sahiplenmek amaçlı) kucakladı. Nana-muşi bere komoik’açu. (AŞ-Ortaalan) Annesi çocuğu kucakladı. Hik’k’u aoropen çi komoik’k’açu do va-naşk’uy. (AŞ-Ortaalan) O kadar çok seviyor ki kucakladı ve bırakmıyor. Ali bere ceçamt’u. Nana-muşşi evedi evedi moik’açu do dvoşletinu. (AŞ-Ortaalan) Ali çocuğu dövüyordu. Annesi çabuk çabuk (çocuğu) kucaklayarak kurtardı.

II. Kendine mal ediyor. Ali ok’irt’ert’eşa avla livadi komoik’açu. Juma-muşi var-ninç’inu. (ÇM-Ğvant) Ali paylaşırken kapı önü bahçesini kendine mal etti. Kardeşine pay vermedi. → ok’ik’açamsII


moik’açen (PZ) AL har.f. Bir yere [lok.] sığınıyor. Ali nandarasi p’anda şk’imi-oxoris moik’açen. (PZ-Cigetore) Ali darlandığı zaman her zaman benim evime sığınıyor.


moik’aren/ moik’aen (AH) Aø har.f. Ağır hastalığı veya yarası olan biri [aps.] iyileşiyor. K’oçi ncaşen melu. “Doğuruptkvit do moik’au. Ha3’i k’ai k’ai skidun. (AH-Borğola) Adam ağaçtan düştü. “Öldüdedik ama iyileşti. Şimdi iyi iyi yaşıyor. ++ ik’aren/ ik’aen


moik’edinams (AH) EA har.f. Kendisinin üstüne alıyor. Oxorcak xark’işi komoli moik’edinams. (AH-Lome) Kadın elin erkeği ile yatıyor.


moik’idams/ moik’idaps/ muik’idaps (FN ~ ÇX) EA har.f. Kendi sırtına taşıyor. Nanak nayla tudeni k’alati moik’idu do ntxiri o3’iluşa ulun. (FN-Ç’anapet) Annem serenderin altındaki sepeti sırtladı ve findık toplamaya gidiyor. Cuma-çkimik p’anda ntxiriş k’alatişi subuki nani moik’idamz. (FN-Ç’anapet) Kerdeşim her zaman fındık sepetinin hafifini sırtına alıyor. Cemalik k’ap’ulaz k’alati moik’idams. (FN-Sumla) Cemal sırtına sepet taşıyor. Bedrik cuma-muşi k’ap’ulaz moik’idams. (AH-Lome) Bedri kardeşini sırtına alıyor. Nandidik mota-muşi moik’idams do goyonams. (AH-Borğola) Nine torununu sırtına alıp gezdiriyor. → moibams/ moibay; + mok’idams/ mok’idaps, mvok’idaps

part. mok’ideri : Sırtına taşınmış halde. Kemalik, k’ap’ulaz mok’ideri na-uyonun bere-muşi daç’k’indaşi tude doxunams. (AH-Borğola) Kemal, sırtında almış olduğu çocuğunu yorulunca yere oturtuyor.


moik’vaten (PZ ~ FN) Aø har.f. Bir şeyin [aps.] soyu tükeniyor. Çoyi-şk’unis peği mç’apu var-iz*iren. P’at’a moik’vates-i ? (PZ-Cigetore) Köyümüzde pek tilki gözükmüyor. Soyu mu tükendi, acaba ? Msk’veri mo-ilum. Moik’vaten. (ÇM-Ğvant) Karacayı öldürme. Soyu tükeniyor. Aşk’va p’or3’o moik’vatu. (ÇM-Ğvant) Artık porsukağacının nesli tükendi. Bere var-vaşi soyi moik’vaten. (FN-Sumla) Çocuk yapmayınca soy tükenir. [◘ eşb. mok’vatams/ mok’vataps fiilinin şsz.] → eç’k’odun[2]; gamaç’k’odun; moç’k’odun


moilams (AH) AL har.f. [Bu fiil, sırf bildirme kipine sahiptir.] Kaplıyor. K’vateri çayiz tipi moilu-doren. Bedriyek, hem pucişi gyari ikoms, hem çayiz gupağams. (AH-Lome) Kesilmiş çayı ot kaplamış. Bedriye hem ineğe yem yapıyor, hem çayın etrafını temizliyor. K’vateri çayiz var-gumolana mtelli mt’k’a moilams do çayi meşokaçams. (AH-Lome) Kesilmiş çayı (= çayın etrafını) çapalamazsan her tarafı diken kaplıyor ve çay [dikenlerin] içinde kalıyor. ≠ moyilay


moilapams/ moilapaps (FN ~ HP-P’eronit) EA dö.har.f. Kendi üzerini örtüyor. Ğvap’a xut’ulas meşulun do let’a moilapams. (FN-Sumla) Danaburnu deliğe girip (kendi) üstünü toprakla örtüyor. Berek oncirez meşaxtaz k’ala yorğani tiz moilapams. (AH-Lome) Çocuk yatağa girer girmez yorganı kafasından örtüp kapatıyor. → muilapaps


moimers (AH ~ HP) EA har.f. [perf.1.tek. mobiği/ moviği] Cansız nesneyi [aps.] getiriyor. a. [emp.] Aliz felamuri na-dorgasen yeyi var-duskidu-i ? Moime(r)s do hak jur sinorişi araz goşorçak’amz. (AH-Lome) Ali’nin ıhlamur dikecek yeri kalmadı mı ? Getirip burada iki hudut arasına sıkıştırıyor. Nandidik nez*i serentiz molat’axumz do oxoyişe t’axeri moimers. (AH-Lome) Babaannem cevizi serenderde kırıp eve kırılmış olarak getiriyor. Babak nçxomi moimers. (AH-Lome) Babam (yakalandıktan sonra cansız olmuş) balık getiriyor. Memet’ik na-moimers ntxiri jimok’az elobğams. (AH-Lome) Mehmet, getirdiği fındığı evin arkasına yığıyor.

b. [perf.] 3’k’ayik na-moiğasen kva ğurniz nirçak’en do karmat’e kododgitun. (AH-Lome) Suyun getireceği taş oluğa sıkışıp değirmen durur. Na-mobiğare oğmalupe ntxirepunaz miz*in. (AH-Borğola) Getireceğim yükler fındıklıkta duruyor. → moğams/ moğay, moiğams/ moiğay, muimers, muimars

yet. mağen : Getirebiliyor. Si na-k’vati dişka var-mogağu. Ar tuta ren gzaz giz*in. (AH-Lome) Sen kestiğin odunu getiremedin. Bir aydır yolda duruyor.

şsz moiğen/ moiğinen : Getiriliyor. Meleşen mole teli goink’iden do dişkape hakole komoiğen ( veya komoiğinen/ komok’iğen). (AH-Lome) Karşıdan karşıya tel gerilir ve odunlar bu tarafa taşınır.

+ moğapams/ moğapaps EDA ett.f. (Cansız nesneyi) getirtiyor. Doğanik oxorişe na-moğapu dişka k’amiyonişen muk moçodinams. (AH-Borğola) Doğan, eve getirttiği odunu kamyondan kendi boşaltıyor.


moim3ken (FN) Aø har.f. Tepetaklak oluyor. Devriliyor. Oktiz na-norgare ncaş fide irdaiz moim3ken. (FN-Sumla) Yokuşta diktiğin bir ağaç fidesi büyüyünce devriliyor. T’ağaniz xit’i k’ele monk’a na-ren şeni dodga şkule moim3ken. (FN-Sumla) Tavanın sap tarafı ağır olduğu için yere bıraktığın zaman tepetaklak oluyor. [z. “tepetaklak”] argi-burgi, argi-bargi; [tepetaklak dönüp düşüyor] moikten


moim3kven (AH) Aø har.f. Barışıyor. Osmani k’ala moim3kvit-dort’un do tkvande xolo mu-şeni var-mulun, p’eya ? - Oxoyiz numğezaman do hemtepez uyucams. (AH-Lome) Osman’la barışmıştınız da yine neden size gelmiyor, acaba ? Evde kışkırtıyorlar da onları dinliyor. → ibarişen; izaden; ok’i3’k’ven


moinç’ay (AŞ) EA har.f. Kendine doğru çekiyor. Kendine yanaştırıyor. P’ap’u k’uli moinç’ay. Doxedasen-i ? (AŞ-Ok’ordule) Dede iskemleyi kendine doğru yanaştırıyor. Oturacak mı ? dizdams/ dizday; zdams/ zday; ek’izdams; moizdams/ moizday; muizdips


moinç’en[1] (FN ~ AH) Aø har.f. Meyve [aps.] olgunlaşıyor. M3xuli moinç’en. (FN) Armut olgunlaşıyor. Jimolaz na-ek’adgin m3xuli var-moinç’u. K’obo ren (= xanç’eni ren). (FN-Ç’anapet) Evin arkasındaki armut olgunlaşmadı. Hamdır. Luği dahaluk moinç’en. A sum-otxo ndğa çkva va-p’3’ilomt. (AH-Lome) İncir henüz olgunlaşıyor. Birkaç gün daha toplamıyoruz. → minç’en (AŞ), imonç’en (PZ ~ AŞ)(AH ~ HP), muinç’en (ÇX). → iyenIII


moinç’en[2] (AH) AD har.f. Geliyor. [Muhatabını iğneler biçimde kullanılır.] Çku ar ndğaşi dulya dop’it do Ali ondğeşi dudis nk’aneyi nk’aneyi moinç’en. (AH-Lome) Biz bir günlük iş yaptık. Ali öğlen üzeri sallana sallana geliyor. → mulun

[dey. ninç’en do moinç’en (AH) : Oyalanıp duruyor.] Ar saat’i ren amabdgi do si kçumer. Oxoyis mot ninç’er do moinç’er ? (AH-Lome) Bir saattir ayakta seni bekliyorum. Evde ne oyalanıp duruyorsun ?


moinkten (ÇM) Aø har.f. Devriliyor. Obazgaşe moinkten. Kvate dvogutinay. (ÇM-Ğvant) Direk devriliyor. Taş ile durduruyor. Ğoberi moinkten. Livadi eyadven. (ÇM-Ğvant) Çit devriliyor. Bahçenin üzerine konuyor. Mzguda 3’ulu ort’aşa moinktasi dimtinen. (ÇM-Ğvant) Fide küçük iken devrilirse (yeniden) dikleşiyor. → geikten, gikten


mointvalams (FN ~ AH HP ÇX) EA har.f. [fiilbaşı {mo-}’nun işlevi belli değil] Birine [aps.] ziyaret ediyor. K’urban-bayamişi masumani ndğaz oxoriz var-bort’i. Zabunepe mobintvali. (AH-Lome) Kurban bayramının üçüncü günü evde değildim. Hastaları ziyaret ettim. elvakten; nacoxen; gululaps; [kısa süre için uğruyor] golvakten; moigorams; moigoy; moigoray

f.-i. montvalu : Ziyaret etme. Yusufik zabunoba-muşi çkar va-igurams. Montvaluşe na-idasen iriz nuk’nams. (AH-Lome) Yusuf hiç hastalığını kollamıyor. Ziyaretine giden herkese bulaştırıyor.


moint’inams (PZ) EA har.f. İnsan [erg.] bir şeyi [aps.] kokluyor. Fatimek purki moint’inams. (PZ-Cigetore) Fatma çiçeği kokluyor. → işurams; naşuren, naşurams, naşurs; aşurams


moint’orams[1] (PZ) EA har.f. Kendine doğru çekiyor. AyşekLuği mep’3’ilaredeyi ara-muşi moint’orams (= moizdams) do me3’ilams. (PZ-Cigetore) Ayşeİncir koparacağımdiye dalını kendine doğru çekiyor da koparıyor. → moizdams


moint’orams[2] (PZ) EA har.f. Üstünden aşırıyor. Xasanik dişk’a çitumt’aşa arguni moint’orams (= moit’oçams). (PZ-Cigetore) Hasan odun yararken baltayı üstünden aşırıyor. → moit’oçams


moirden (AŞ ~ AH HP) Aø har.f. I. (AŞ ~ FN) Çocuk vs büyüyor. Bere a piçoraşa moirden. Uk’açxe-ti gamaputxun-ulun. (AŞ-Ok’ordule) Çocuk kısa bir zamanda büyüyor. Sonra da uçup gidiyor. Berepe-ti moirden. (AŞ-Ortaalan) Çocuklar da büyüyor. Berepe a piçoraz moirdenan. (FN-Ç’anapet) Çocuklar kısa zamanda büyüyorlar. → imorden; irden; muirden

II. (AH) Çocuk vs [aps.] azar azar büyüyor. Beres na-ebuç’opi modvalu m3ika didi davu. 3’anaşe komoidumers. Ar 3’anas k’uçxepe m3ika çkva komoirden. (AH-Lome) Çocuğa aldığım ayakkabı büyük geldi. Seneye giyebilir. Bir yılda ayaklar biraz daha büyür. Berepe moirdanşi imencelenan. (AH-Borğola) Çocuklar büyüyünce güçleniyorlar.


moiselams/ moiselay (PZ ~ AŞ) Aø har.f. [f.-i. moselu] Kalkıyor. 1. Yatıyor iken kalkıyor. Andğa ordo moviseli. P’i pşk’omisi k’uk’uk dok’iyu. Cemojginu. (PZ-Cigetore) Bugün erken kalktım. Yemek yememişken guguk kuşu öttü. Yendi beni. Nana-şk’imi ç’umanişi muç’o moiselasen daçxuri ok’vogzay. (ÇM-Ğvant) Annem sabah kalkar kalkmaz ateş yakıyor. Ç’umanişi moisela-i, emogi xe do p’iji imbonar. (ÇM-Ğvant) Sabah kalkınca ilk önce elini yüzünü yıkayacaksın. Ç’umanişi muç’o moiselasen daçxuri ok’vogzay. (ÇM-Ğvant) Sabah uyanır uyanmaz ateşi tutuşturuyor. # Aya mi3’vi meseli / Hey dvantxi, hey moyseli. (ÇM-Ğvant, tekerleme) Haydi bir öykü anlat / Orda düş, orda kalk. Ordo moselu kocebagi. (AŞ-Ok’ordule) Erken kalkmaya alıştım. 2. Oturuyor iken kalkıyor. # Avla-sk’ani ceren m3xuli-mek’tasi / K’ulişa moyseli limci meft’asi / 3’ari kocemibi toli cekçasi / Var-moxeli si-ti var-ixelare. (ÇM-Ğvant, anonim) [Senin] kapının önünde mek’t’asi armudu dikili / Akşam evine [ben] gelince oturduğun iskemleden kalk (= iskemleyi bana ver) / Göz ile [ben sana] işaret verince bana su ver / [Beni] güldürmedin. Sen de gülmeyeceksin. 3. Yok oluyor. Esk’at’i moiselu. Non3’ore kek’iyonu. (ÇM-Ğvant) Haç kalktı (=Hıristiyanların kutsama haçı gelenekten kalktı). Şarabı da peşi sıra götürdü. Nusa du3’vi : Hekole moiselay. Damtire-muşi kodvoxunay. (AŞ-Ok’ordule) Geline söyle : Oradan kalksın da kaynanasını oturtsun. 4. Göç gidiyor. Suryanepe Mardiniz skidurt’ez. Ala çoği moiselu. (AH-Lome) Süryaniler Mardin’de yaşarlardı. Fakat çoğunluğu göç gitti. 5. Bahçedeki yabani ot vs [aps.] büyüyor. Getasuleşi yeyiz tipi moiselu-doren. Leylak bozo-muşi k’ala goxaçkums do tipepe pağums. (AH-Lome) Sebze bahçesinin yeri hep otla dolmuş. Leyla kızıyla birlikte çapalayıp otları temizliyor. → eiselay/ eisels/ eiselams/ eiselaps; yedgitun; + moselams/ mvoselay/ moselay

yet. mvaselen[2]/ maselen : Yatıyor iken kalkabiliyor. Ncirik cemojgines. Moselaşa var-momaseles. Cemotanes. (PZ-Cigetore) Uykuya yenilip sahura kalkamadık. Sabaha kaldık. Ncirişa vijginit. Mosela var-momaseley. Dotanu. (ÇM-Ğvant) Uykuya yenilip sahura kalkamadık. Sabah oldu.


moiselen (ÇM) Aø har.f. [< moselay fiilinin şsz kipi] Cansız cisim [aps.] kendiliğinden kalkıyor. Mç’ima mç’imasi gzalepe t’ot’o3i moiselen. (ÇM-Ğvant) Yağmur yağınca yollar (alışkan derecede) çamur oluyor.


moisimaday (ÇM) EA har.f. Düşünüyor. Ali huy mutxa moisimaday. (ÇM-Ğvant) Ali şimdi bir şey düşünüyor. Ar mca cek’vatumt’aşa iri3o şeni moisimadar. (ÇM-Ğvant) Bir ağaçı keserken herkes için düşünmelisin. → iduşunams/ iduşunay; isimadems/ isimadeps, nisimadems/ nisimadeps; imsifons


moişalen[1] (ÇM) Aø har.f. Köreliyor. Alişi oşk’oraşe moişalu. (ÇM-Ğvant) Ali’nin hızarı (= kesicisi) köreldi. Ali na-zot’asen burç’uli ar pirçi oraşi moişalen. (ÇM-Ğvant) Ali’nin dövdüğü (= imal ettiği) kupli bir anda köreliyor. [◘ eşb. moşaluy ve moşalums fiillerinin şahıssız kipi] → cimp’iren; mabğen[2]; mvabğen


moişalen[2] → moşalums


moişantams (AH-Lome) EA har.f. İp vs’yi çekiştiriyor. Tok’i moişantişi xez oxomaşku. (AH-Lome) İpi sen çekiştirince istem dışı elimden bıraktım. Pucik tok’i moişantams. Xez gamustvasen. (AH-Lome) İnek ipi çekiştiriyor. Elinden kayıverecek.


moişifonay (AŞ) EA dön.har.f. ♦ [dey. çxindi moişifonay (AŞ) : Burnunu çekiyor.] Cemili çxindi moişifonay. (AŞ-Ok’ordule) Cemil burnunu çekiyor. → nçxindi eyişvanams; onç’ams


moişinams (AH) EA har.f. Anıyor. Oxorcak k’at’a seyiz va-inciraşa berepe-muşi moişinams. (AH-Lome) Kadın her gece yatmadan önce çocuklarını anıyor. → goişinams/ goişinay; elişinams[1]/ elişinay; molişinams; şinoms[2]; şanums; guişinaps

moişvacams (PZ), moişvajay (ÇM), moişvacay (AŞ-Ok’ordule), moişvacams/ moişvacaps (FN-Sumla ~ HP) Eø har.f. Soluk alıyor. Dinleniyor. Ngola eşk’amtumani emogindeni moşvajinoni eft’i. Komovişvaji. (ÇM-Ğvant) Yayla yokuşundaki ilk dinlenme yerine çıktım. Dinlendim. Ali ar ceşvajoni ora şuk’u tolepe oduy do moişvajay. (ÇM-Ğvant) Ali bir soluklanma suresi kadar gözlerini kapatıp dinleniyor. Moişvaci. (AŞ-Ok’ordule)(FN ~ HP) Dinlen. Ncaş tude mobişvacit. (FN-Sumla) Ağaç altında soluk aldık, dinlendik. Biç’epe ! Moşvacinoniz a m3ika komobişvacat. (FN-Sumla) Arkadaşlar ! Dinlenme yerinde biraz istirahat edelim. Berepez osteruşen daç’k’indanşi damk’u3enan do moişvacaman. (AH-Borğola) Çocuklar oyundan yorulduklarında çömelirler ve dinlenirler. Onurik burti osteruşen doç’k’inderi moxtaşi k’oltuğiz golincirs do moişvacams. (AH-Borğola) Onur top oyunundan yorgun gelince koltuğa uzanıp da dinleniyor. K’almaxak zuranepes iz*ğen. Dgina 3’k’arepes moişvacams. (AH-Borğola) Alabalık akıntıda doyar (= avlanır). Durgun sularda dinlenir. → moişvajanay; moixvacay; moişvacun; muişvaceps/ muişvacaps; → moşvacinoni/ moşvajinoni i.

f.-i. moşvacinu : Dinlenme. İstirahat. Askerluğişen moşvacinuşa na-moxtu-dort’un Yak’up’işi 3’ut’eli cumak oxtimuşa ar ndğa duskiduyiz ti-muşi keinç’u. (FN-Ç’anapet) İstirahat için askerden gelen Yakub’un küçük kardeşi gitmeye bir gün kala kendini astı. → tatili[1]; moşvacina; tadili

f.-s. moşvacinoni/ moşvajinoni : Dinlenmeli. Dinlenecek. Dinlenme için yararlanacak. Moşvacinoni deviyi. (PZ-Cigetore) Dinlenmelik oldum (= dinlenmem gerekiyor). Moçvacinoni sva. (PZ-Cigetore) Dinlenme yeri. Moşvacinoni ora var-on. (AŞ-Ok’ordule) Dinlenecek zaman yok. Moşvacinoni oraz mektebepe geink’olen. (FN-Ç’anapet) Tatil dönemlerinde okullar kapanıyor. Domaç’k’indez. Moşvacinoni boret. (FN-Sumla) Yorulduk. Dinlenmeliyiz. M3ika dauşenit. Domayanez. Moşvacinoni ora var miğunan. (AH-Lome) Biraz çabuk olun. Geciktik. Dinlenmeye zamanımız yok. Ar tutaz sum-otxo ndğa moşvacinoni ora maven. (AH-Borğola) Ayda üç dört gün dinlenecek zamanım olur.

yoks.part. umoşvacinu : Dinlenmeden. Alik lumcişa umoşvacinu içalişams. Lumciz oxoşe moxtimuşe menceli var-aven. Bageniz go3’it’k’omers do dincirs. (AH-Lome) Ali akşama kadar dinlenmeden çalışıyor. Akşam eve gelmeye gücü kalmıyor. Bitap düşüp kulübede yatıyor.


moişvacun (FN-Ç’anapet) Aø har.f. Dinleniyor. Soluk alıyor. Pederiz daç’k’ina şkule ncaz meyincirs do moişvacun. (FN-Ç’anapet) Babam yorulunca ağaca yaslanıyor ve dinleniyor. Barani dulyaşe moxta-şkule ar k’ele t’ulumi geloç’andinamz do heşote moişvacun. (FN-Ç’anapet) Baran işten geldikten sonra bir taraftan tulum çalıyor ve dinleniyor. → moişvacams, moişvajay/ moişvacay; moişvajanay; moixvacay; moişvacams/ moişvacaps; muişvaceps/ muişvacaps


moişvajanay (ÇM) Eø har.f. Dinleniyor. Ali dvanç’inu. Ar piçi moişvajanay. (ÇM-Ğvant) Ali yoruldu. Biraz dinleniyor. → moişvacams, moişvajay/ moişvacay; moixvacay; moişvacun; moişvacams/ moişvacaps; muişvaceps/ muişvacaps


moitoraşe (ÇM) i. Kendine doğru sürükleyerek çekmeye yarar alet. Çekecek. Ali, ruba k’at’a 3’ari mvanz*inasen, moitoraşe dok’açeri 3’ari şk’ala na-celulun dişk’alepe moitoray. 3’arişa gamiğay. (ÇM-Ğvant) Ali, derede ne zaman su kabarsa, eline çekecek alıp su ile giden odunları kendine doğru (= kıyıya doğru) çekerek dışarı çıkarıyor.


moitoray/ moitorams (ÇM ~ AH) EA har.f. Kendine doğru sürükleyerek çekiyor. Ali, dişk’a-març’a didi dişk’alepe oşk’enda na-on 3’ulu dişk’alepe moitoray. (ÇM-Ğvant) Ali, odun yığınında büyük odunlar arasında olan küçük odunları sürükleyerek çekiyor. Xasani doloxe svareri pi3arepe moitoray. (AŞ-Ok’ordule) Hasan içerde sıralanmış dizili tahtaları kendine doğru çekiyor. Xasanişi biç’i berepe k’ala ibirt’aşa mtel obiralepe muşi k’ele moitoramz. (FN-Ç’anapet) Hasan’ın oğlu çocuklarla oynarken bütün oyuncakları kendi önüne çekiyor. Nca şu na-ren şeni dido monk’a ren. Babak tok’ite moitorams. (AH-Lome) Ağaç ıslak olduğu için çok ağır. Babam iple çekiyor. Tenerik na-mok’vatu ç’ut’a ntxomuşi-nca gzaşe k’ele moitorams. (AH-Borğola) Taner dibinden kestiği küçük kızılağacı yola doğru sürükleyerek çekiyor. moitirams/ moitiraps/ muitiraps/ muitirups


moitums (PZ), moituy (ÇM ~ AŞ), mitvams (AŞ-Dutxe), moitumers (FN ~ HP), moitumels (FN-Sumla) EA har.f. Kendini bir şey ile [aps.] örtüyor. Kendi üzerine bir şeyi [aps.] takıyor. Ç’e, bozomota, ump’a gazin. Komoitvi evedi. (AŞ-Ok’ordule) Be, kız, karnın görünüyor. Kapat çabuk. Elif, t’ut’uli gazin. Komoitvi. (AŞ-Ok’ordule) Elifkızlık organların görünüyor. Kapat. # Yoyi nana xolo komoxtu yazi / Noderepe ivasen bazi bazi / Kimik yazma kimik moytvasen k’azi / Pukurasen duzluği dadi-çkimi. (FN ~ AH, Anonim) Of anne of yine geldi yaz mevsimi / İmeceler olacak ara sıra / Kimi yazma ile kimi k’azi ile başını örtür / Çiçek açacak düzlük, teyzem. Yorğani tişen moitvaşi k’oçiz şuri gyatragen. (AH-Borğola) Yorganı kafadan örtünce insanın nefesi tıkanır (= kapanmadan dolayı nefes alamaz). Tiz p’ap’axi moitmers. Bastoni dikaçams do p’ap’uli-muşiz nagnapen. (AH-Borğola) Başına bere örtüyor. Eline baston alıp da dedesine benzemeye çalışıyor. → muitumers, muitumars


moit’oçams (PZ) EA har.f. Üstünden aşırıyor. Xasanik dişk’a çitumt’aşa arguni moit’oçams (= moint’orams[2]). (PZ-Cigetore) Hasan odun yararken baltayı üstünden aşırıyor. → moint’orams[2]


moit’u3anams (FN) Aø har.f. Hava [aps.] ısınıyor. Orape moit’u3anuyiz lazut’ik sik’ali keşiğu. (FN-Ç’anapet) Havalar ısınınca mısır çiçeğini çıkardı (= açtı).


moivarams/ moivaray/ moivaraps (PZ ~ AH HP) EA har.f. İnkâr ediyor. Alik laç’i-şk’imi do3’amu do xuçe momalusi moivarams. (PZ-Cigetore) Ali köpeğımı vurdu da kızdığım de inkâr ediyor. Ğoma na-t’k’vipe moy moivar ? (*)(ÇM-Ğvant) Dün söylediklerini neden inkar ediyorsun ? [(*) ÇM-Ğvant diyalektinde bu fiilin şimdiki zaman 2’nci şahıs tekil özneli biçimi, kuraldığı olarak, beklenen *moivaram yerine moivar şeklini alır.] Himu a muti var-munasi moivaray. (ÇM-Ğvant) O, işine gelmeyen bir şeyi inkâr ediyor. Ali ğoma, p’işindğa şk’uni şk’ala na-t’k’u iri-turli moivaru. (ÇM-Ğvant) Ali dün, önceki gün bize söylediği her şeyi inkâr etti. Gundunuoxori-nk’ola. Xolo moivaray. (AŞ-Ok’ordule) Kaybetti, evin anahtarını. Yine inkâr ediyor. Recebiz var-nik’ardinen. Handğa na-tkvaseren a mutxa ç’umanişe moivaramz. (FN-Ç’anapet) Recep’e itimat edilmez. Bugün söylediği bir şeyi yarın inkar ediyor. Alik ğomamci na-tkupe handğa moivarams. (AH-Lome) Ali dün söylediklerini bugün inkâr ediyor. Alik na-vu mutuMa var-p’iya do moivarams. (AH-Borğola) Ali, yaptığı şeyiBen yapmadımdiye inkâr ediyor.


moixvacay (AŞ-Ortaalan) Eø har.f. Dinleniyor. Soluk alıyor. Cile elebulurt’t’i. Domanç’inu. Mobixvacam. (AŞ-Ortaalan) Yukarıya gidiyordum. Yoruldum. Dinleniyorum. Hini moixvacamt’anşa şk’un gobiktaten. (AŞ-Ortaalan) Onlar dinlenirken biz döneriz. → moişvacams; moişvajay/ moişvajanay; moişvacay; moişvacun; moişvacams/ moişvacaps; muişvaceps/ muişvacaps

part. moxvacineri : Dinlenerek. Dida dobiyi. Hakşa moxvacineri moxvacineri moft’i. (AŞ-Ortaalan) Yaşlandım (= yaşlı kadın oldum). Buraya kadar dinlene dinlene geldim.


moixvalaminen → muxvalaminams/ muxvalaminaps


moiyonay/ moiyonams (AŞ ~ FN) EA har.f. 1. Canlı varlığı [aps.] getiriyor. Bere hakole komoiyoni. P’ap’uliz na-içalişamz k’ala nağen. (FN-Ç’anapet) Çocuğı bu tarafa getir. Dedeye (dedenin) çalıştığı yerde engel oluyor. Cuma-çkimik ğoma ciyaxi moiyonu do biç’i-muşiz k’ut’u nok’vatapu. (FN-Ç’anapet) Kardeşım dün sünnetçi getirdi ve oğlunun bibilini kestirdi. 2. Araba, gemi vs taşıma aracını [aps.] kendisi kullanarak getiriyor. Ali k’ayiği-muşi ozdapay. Barana-muşişa moiyonasen. (AŞ-Ok’ordule) Ali kayığını çektiriyor. Barınağına getirecek. 3. Araba vs’yi [aps.] halatla çektirip getiriyor. Xasani, araba ok’vaxusi xalat’t’ite ozdapu do oxorişa moiyonu. (AŞ-Ortaalan) Hasan, arabası bozulunca halatla çektirip de eve getirdi. → muix’onups; moyonams/ moonams/ moyonay/ moonay; mox’onams/ mox’onaps, mux’onups


moizdams[1] / moizday (PZ ~ AH) EA har.f. 1. Kendine doğru çekiyor. AyşekLuği mep’3’ilaredeyi ara-muşi moizdams (= moint’orams[1]) do me3’ilams. (PZ-Cigetore) Ayşeİncir koparacağımdiye dalını kendine doğru çekiyor da koparıyor. Orxani çekmeje galeşi komoizdu do ar daha doloxeşi var-amvanç’inen. (ÇM-Ğvant) Orhan çekmeceyi dışarı çekti de tekrar içeri itemiyor. Mexi-toç’i movizdam. (ÇM-Ğvant) Okun ipini (= gergi ipini) çekiyorum. Haminepe Eme-Bedişa vrosi urzeni na-a3’ilen miti var-on. Eme-Bedi urzeni-ara usuli usuli k’uk’ari mok’uğay. Var-odardalinaşa moizday. He-şeni em vrosi him a3’ilen. (ÇM-Ğvant) Eme Nene buralarda en iyi üzüm toplayandır (= buralarda ondan daha iyi üzüm toplayabilen kimse yok). Üzüm dalına yavaş yavaş kancayı takıyor. Titretmeden çekiyor. Onun için en iyi toplayabiliyor. Omerik m3xuliş fide e3’k’imt’aşi uçalime moizdamz do et’axums. (AH-Lome) Ömer armut fidesini topraktan sökerken uygunsuz çekip kırıyor. Mendra t’ot’epes na-meçans m3xulepe k’ok’arite mobizdam do p’3’ilom. (AH-Borğola) Uzak dallardaki armutları ağaç çengelle çekip topluyorum. Daçxuriz maxvape k’ok’arite dişkaşi tudele k’ele mobizdam. (AH-Borğola) Ateşteki közleri demir çengelle odunun altına doğru çekiyorum. 2. Parasını [aps.] bankadan çekiyor. Para banga cemizun. Ç’umani movizda, mekçare. (AŞ-Ok’ordule) Param bankada konulu duruyor. Yarın çekince vereceğim. → moint’orams[1]; zdams/ zday; dizdams/ dizday; ek’izdams; moinç’ay; muizdips

yet. mvazden/ mazden : Kendine doğru çekebiliyor. İstemeyerek kendine çekiyor. Şuri var-mazden. Nek’na elan3’uy. (AŞ-Ok’ordule) Nefes çekemiyor. Kapıyı aralıyor.

[dey. k’uçxe moizdams (PZ ~ AŞ-Ok’ordule)(FN ~ AH HP ÇX) : Ayağını çekiyor. Artık uğramaz oluyor.] Xasanik k’uçxe moizdams. Aşk’va vati golomaktasen. (PZ-Cigetore) Hasan ayağını geri çekiyor. Artık bana uğramaz. Mtuti k’uşumi dovuğiri şuk’ule haminepeşa k’uçxe komoizdu. (ÇM-Ğvant) Ayıya kurşun attığımdan beri [o ayı] buralardan ayağını çekti. Xasani aşk’va var-mulun. K’uçxe komoizdu. (AŞ-Ok’ordule) Hasan artık gelmiyor. Ayağını çekti. Cordani dido oraşen doni çkar var-maz*iren. Bekita kyoyişen-ti k’uçxe moizdu. (FN-Ç’anapet) Cordani epeyi zamandan beri göremiyorum. Her halde köyden de ayağını çekti (= köye de artık uğramaz oldu). Ma çkva hem oxorişen k’uçxe komobizdi. (AH-Lome) Ben artık o evden ayağımı çektim.

[dey. k’uçxe mvazden (AŞ-Ortaalan) : Ayağı çekmiyor. Bir yere gitmek istemiyor.] K’uçxe momazden. Olva va-bgorum. (AŞ-Ortaalan) Ayağım çekmiyor. Gitmek istemiyorum.


moizdams[2] (FN) Eø/EH har.f. İnek [erg.] süt ([aps.]) vermek üzere sağılıyor. Puci mçinoci na-ren şeni mja var-moizdamz. (FN-Ç’anapet) İnek yüklü olduğundan dolayı süt vermiyor. Nanaşi pucik k’ayi moizdamz. Ar ndğaz jur parxaç’i oipşen. (FN-Ç’anapet) Annemin ineği iyi süt veriyor. Günde iki bakraç doluyor. → inç’valen; + muzdams


moi3’ams/ moi3’ay (PZ ~ AŞ) EA har.f. Kendi giydiği eşyayı çıkarıyor. Soyunuyor. Oxorzak şeepe-muşi moi3’ams. (PZ-Apso) Kadın giysilerini çıkarıyor. Ç’emu porça moi3’ay. Da-muşi Faduli unaxvasen. (ÇM-Ğvant) Mustafa gömleğini çıkarıyor. Kız kardeşi Faduli [Mustafa’nın gömleğini] yıkayacak. Ali dulyaşa moxt’asi t’anciyari dolokunaşepe moi3’ay. (ÇM-Ğvant) Ali işten gelince kirli giysilerini çıkarıyor. Ayşe na-dolvonkuy eşk’akunape moi3’ay. (ÇM-Ğvant) Ayşe giydiği iç çamaşırlarını çıkarıyor. → moi3’k’ams, moi3’k’ims/ moi3’k’ips, mui3’kips; goiçums[1], goiçuy[1], goiçven[1]; goit’et’elams/ goit’et’elaps


moi3’inams/ moi3’inaps (HP) EA har.f. Elle tahminî olarak tartıyor. → moi3’onams[1]/ moi3’onay[1], mui3’inaps


moi3’k’ams (FN), moi3’k’ams/ moi3’k’ims (AH) Eø/EA har.f. Kendi giydiği eşyayı çıkarıyor. Soyunuyor. Mobi3’k’am. (FN-Ç’anapet) Soyunuyorum. Nana dulyaşe moxtayiz na-moi3’k’asen ruza nek’la k’ala elok’idams. (FN-Ç’anapet) Annem işten gelince çıkardığı ceketi kapının yanına asıyor. Pederi dulyaşe moxtayiz ruza moi3’k’amz do k’alatiz geyodumers. (FN-Ç’anapet) Babam işten gelince hırkayı çıkarıp sepetin üstüne koyuyor. Ali mç’imate dişuvu do porça oskurinu şeni moi3’k’ams. (FN-Ç’anapet) Ali yağmurda ıslandı ve gömleğini kurutmak için çıkarıyor. Dolokunu-muşi moi3’k’ams. (FN-Sumla) Kendi giysini çıkarıyor. Soynuyor. Alik dolokunu moi3’k’ams (= moi3’k’ims). (AH-Lome) Ali üstünü çıkarıyor. Na-goru kart’ali na-moi3’k’u porçaşi cebiz doluskidu-doren. (AH-Borğola) Aradığı kağıt çıkardığı gömleğin cebinde kalmış. Kemalik ç’anç’axoni modvalu galeni nek’naz komoi3’k’u. (AH-Borğola) Kemal çamurlu ayakkabını dış kapıda çıkardı. → goiçums[1], goiçuy[1], goiçven[1]; moi3’ams/ moi3’ay, moi3’k’ims,/ moi3’k’ips, mui3’k’ips; goit’et’elams/ goit’et’elaps; + mo3’k’ams

yoks.part. umo3’k’u : Kendi giygiği eşyayı [aps.] çıkarmadan. Berek pantoloni umo3’k’u daçxuriz go3’iskurinams. (AH-Lome) Çocuk pantolonunu çıkarmadan ateşin önünde kurutuyor


moi3’k’ims/ moi3’k’ips (HP) Eø/EA har.f. Kendi giydiği eşyayı çıkarıyor. Soyunuyor. Dolokunu movi3’k’im. (HP-P’eronit) Elbisemi çıkarıyorum. Soynuyorum. Modvalu komovi3’k’i. (HP-P’eronit) Ayakkabımı çıkardım. → goiçums[1], goiçuy[1], goiçven[1]; moi3’ams/ moi3’ay, moi3’k’ams, mui3’k’ips; goit’et’elams/ goit’et’elaps; + mo3’k’ams


moi3’onams[1] / moi3’onay[1] (PZ ~ AH) EA har.f. Elle tahminî olarak tartıyor. Movi3’onasi nak’u monk’a-n vognam. (ÇM-Ğvant) Elle tartınca ne kadar ağır olduğunu anlıyorum. Ntxirişi t’uvra mobi3’oni do vit’o-xut kilo na-t’u koxobo3’oni. (FN-Sumla) Fındık çuvalını şöyle bir elle tarttım ve 15 kg olduğunu anladım. Nurik topurişi tenekepe xete moi3’onams do monk’a na-ren ezdims. (AH-Lome) Nuri bal tenekelerini elinde tartıyor ve ağır olanını alıyor. moi3’inams/ moi3’inaps, mui3’inups, mui3’inaps


moi3’onams[2] / moi3’onay[2] (PZ)(AŞ-Ok’ordule) EA har.f. [Sırf olumsuz olarak kullanılır.] ♦ [dey. var-moi3’onams/ var-moi3’onay : Ciddiye almıyor. Önemsemiyor. Değer vermiyor.] Himuk ma var-momi3’onu. (PZ-Cigetore) O beni ciddiye almadı, önemsemedi. → elaçams[1]; var-ci3’onay; var-num3’k’rams; var-nuxondinams; moi3’onams[3]


moi3’onams[3] (FN-Sumla ~ AH) EA har.f. Küçümsüyor. Önemsemiyor. Umursamıyor. Ciddiye almıyor. Adamdan saymıyor. Saygısız davranıyor. Berepek momi3’onez. (FN-Sumla) Çocuklar artık beni ciddiye almıyorlar. Didilepe-skani var-moi3’onare. (FN-Sumla) Büyüklerini sayacaksın, ciddiye alacaksın. Baba-muşik berez dido p’ici meçu-doren. Hemu-şeni berek iri-xolo moi3’onams. (AH-Lome) Babası çocuğu çok şımartmış. Bu yüzden çocuk herkese saygısız davranıyor. Hemtepek ma hem dulya şeni momi3’onaman. Hemu-şeni gebugondi. (AH-Borğola) Onlar beni bu iş için küçümsüyorlar. Ondan dolayı onlara küstüm. → elaçams[1]; var-moi3’onams[2]; va-ci3’onay; var-moi3’onay; var-num3’k’rams; var-nuxondinams


mok’a-[1]/ mok’o- (PZ), mok’a-[1] (ÇM ~ FN)(HP) fb. [/a/ önünde mokv’- (PZ ~ AŞ), mok’- (FN)(HP)] [/o/ önünde mok’- (PZ), mok’v- (ÇM ~ AŞ), mok’- (FN)(HP) ] [/i/ ve /u/ önünde mok’-] [va-/ ba-, vi-/ bi-, vo-/ bo-, vu-/ bu-, ma-, ga-, mi-, gi-, mo-, go- önünde mok’o-] “Arkaya, arkada” (Ör. mok’axedun[1]) → mik’a-[2]


mok’a-[2] (FN ~ HP) fb. “Karşıdan beriye” [vuayel önünde mok’-] [ba-/ va-, bi-/ vi-, bo-/ vo-, bu-/ vu-, ma-, ga-, mi-, gi-, mo-, go- önünde mok’o-]

I. (FN)(AH,Lome, Borğola) “Herhangi yöntemle karşıdan beriye” (Ör. mok’ulun[1])

II. (AH-Pilarget)(HP) “Aşağıya inmeden (= köprüden geçerek, uçarak, atlayarak vs) karşıdan beriye” (Ör. mok’ulun[2]) → muk’a-


mok’amtumani (FN ~ HP) z. Karşıdan beriye doğru. M3’k’upiz mok’amtumani mok’it’aşi xvala mot-mok’ulur. (AH-Lome) Karanlıkta bu tarafa doğru gelirken yalnız gelme.


mok’aputxun (FN ~ HP) Aø har.f. Kuş [aps.] beriye doğru uçuyor. → molajun; molaputxun; muk’aputxun; ++ moyaputxun


mok’arçen (AH) Aø har.f. [kb.{a-}’nın işlevi belli değil] [emp.şm.1.tek. mok’obarçen] Hızla beriye doğru koşuyor. Osmaniz ducoxana mok’arçen do a şvaciş komulun. (AH-Lome) Osman’ı çağırırsan beriye koşup hemen gelir. [Bu fiilin şimdiki zaman biçimleri genel geçeri ifade eder, o anda gerçekleşmekte olan hareketi ifade etmez. K.A.] Malteşi avlis na-isters berepesMbuli mekçatenya-şi çkimde k’ele mok’arçenan. (AH-Borğola) Komşunun avlusunda oynayan çocuklaraSize kiraz vereceğimdeyince bana doğru koşuyorlar.


mok’atven (FN ~ HP) AD har.f. Bir şeyin [dat.] önünü kapatıyor (= bir şeyi kendi arkasına kapatıyor). Mk’oma mjoraz mok’atven. (FN-Ç’anapet) Duman güneşin önünü kesiyor (= örtüyor). Mjora iç’opa şkule tuta mok’atven. (FN-Sumla) Güneş tutulunca (güneşin) önünü ay kapatıyor. Ondğe meyilaşi mjoraz ncalepe mok’atven do avliz va-no3’k’ers. (AH-Lome) Öğleni geçince ağaçlar güneşin önünü kapatıyor ve avluya (güneş) vurmuyor. Feritik oxoyis oğine na-gedgin mteli ncalepes dudi gyuk’vatums : “Oxoyis var-mok’atvas ya do. (HP-P’eronit) Ferit evinin önündeki tüm ağacların tepesini kesiyor : “Eve kapatmasın diye. → mok’vatven (ÇM ~ AŞ)(ÇX)


mok’axedun[1] (PZ ~ AŞ) AL har.f. Bir şeyin [lok.] arkasına saklanıyor. Şk’imi emice k’inçi p’3’amare deyi txombuşi mcaşi k’ap’ulas komok’axedu. (PZ-Cigetore) AmcamKuş vuracağımdiye kızılağacın arkasına saklandı. Kva mo mvat’ert’ay deyi didi kva mok’axedun. (ÇM-Ğvant) (Küçük) taş çarpmasın diye büyük taşın arkasına saklanıyor. K’oçi kva na-mok’axedu şeni var-mailu. (AŞ-Ortaalan) Adam taşın arkasına saklandığı için vuramadım. + mok’uxedun; mok’oxedun


mok’axedun[2] (FN) AL har.f. Bir tepenin, bir çıkıntının, bir siperin arkasına, geniş bir alanda, oturuyor; oturup saklanıyor. K’at’a ndğaz melen rak’anis komok’axedun. (FN-Sumla) Her gün karşı sırtlara gidip, tepeyi arkasına alıp, oturur. + mok’oxedun

+ mok’uxedun[2] AD har.f. Bir ağaç, bir kaya parçası gibi somut bir nesnenin arkasına oturuyor, oturup saklanıyor. K’at’u ulun, kvas komok’uxedun do heko imjors. (FN-Sumla) Kedi gidip kayanın arkasına oturup orda güneşleniyor.


mok’a3xont’un (HP) AL har.f. Karşıdan beriye atlıyor. → muk’a3xont’un, muja3xont’un


mok’idams/ mok’idaps (FN ~ HP)(AK) EDA har.f. [fb.{mo-}] I.1. Birinin [dat.] sırtına yük [aps.] veriyor. Nanak berepez t’ik’inaten ntxiri mok’idamz do oxorişa ozdapamz. (FN-Ç’anapet) Annem çocuklara küçük sepetle fındığı sırltarına verip eve tasıtırıyor. Ntxirepunaz na-k’vatu dişkape guruniz mok’idams do oxorişe zdims. (AH-Borğola) Fındıklıkta kestiği odunları eşeğin sırtına veriyor da (= yüklüyor da) eve taşıtıyor. K’ulanik k’alati kezdu do nana-muşis mok’idaps. (AK-Döngelli) Kız sepeti aldı da annesinin sırtına veriyor. 2. Gemi ya da arabaya [dat.] yük [aps.] yüklüyor. Ham yukepe mtelli komok’idanna vapoyi geilams. (AH-Lome) Bu yüklerin hepsi yüklenirse gemi batar. Arabak na-eç’opasen k’o mobok’idaten. Navayi k’ap’ulate biğaten. (AH-Lome) Arabanın alacağı kadar yükleyeceğiz. Gerisini sırtımızla götüreceğiz. → mobams, mvobay, mobay; mvok’idaps

II. (FN ~ HP) mec. İftira ediyor. Birine [dat.] onun işlemediği suç [aps.] yüklüyor. Birini [dat.] haksız olarak bir şey ile [aps.] suçluyor. Birinin [dat.] söylemediği sözleri [aps.] “Söyledi” diye beyan ediyor. Memet’ik cuma-muşiz m3udi mok’idamz do gyunaxi go3’k’amz. (FN-Ç’anapet) Mehmet kardeşine iftira atarak günahını alıyor. Leylak heşşo mutu var-tku. Bozos m3udi mok’idaman. (AH-Lome) Leyla öyle bir şey söylemedi. Kıza yalan yüklüyorlar. Memet’ik animse-muşiz mok’idams. Ala oxoriz mi amaxtu-doren mitiz var-uçkin. (AH-Lome) Mehmet yeğenine (suç) yüklüyor. Fakat eve kimin girdiğini kimse bilmiyor. Gyunaxi mot-go3’k’am ! Na-nixiru var-z*iritna mutu mot-mok’idamt. (AH-Borğola) Günahını almayın ! Çaldığını görmedinizse bir şey yüklemeyin (= suçlamayın). Cavidik muk t’axu do Feridis mok’idams. (HP-P’eronit) Cavit kendisi kırdı da Ferit’e suçunu yüklüyor. Ramizik Xasanis var-x’orops do m3udi mok’idams. (HP-P’eronit) Ramiz Hasan’ı sevmiyor da [Hasan’ın] söylemediklerini yüklüyor. → mobamsII; eyonduy; goyonduy; eyot’t’axay; eyot’t’oçay; yok’idamsIII

III. (AH-Borğola) Suçu işleyen kişi [erg.] bir başkasının [dat.] üzerine kendi suçunu [aps.] atıyor. Muk na-t’axu bardağiCuma-çkimik t’axuya do cuma-muşiz mok’idams. (AH-Borğola) Kendisi kırdığı bardağı Kardeşim kırdıdiye kardeşine yüklüyor. → mobamsII; goyonduy; yok’idamsIV


mok’iğams (FN) EA har.f. Cansız cismi [aps.] karşıdan beriye getiriyor. Pederik ğalişi hekole na-dgirt’u ntxirişi k’alati mok’iğamz. (FN-Ç’anapet) Babam derenin karşı tarafında duran fındık sepetini beriye getiriyor. Cuma-çkimik ğaliş hekole na-elobğurt’u dişkape hakole mok’iğamz. (FN-Ç’anapet) Kardeşim derenin karşı tarafında yığılı duran odunları bu tarafa taşıyor. → moyiğams/ moyiğay; mok’imers, muk’imers; muk’imars; [cansız cismi beriye getiriyor] moliğams; ≠ mok’iğay


mok’iğay (AŞ) EA har.f. Cansız cismi [aps.] kanca vs ile tutup kendine doğru çekiyor. K’uk’arite mok’iğay do me3’iluy. (AŞ-Ok’ordule) K’uk’ari (= ucunda çatal bulunan ağaç parçası) ile tutup kendine çekip koparsın. → mok’izdams; ≠ mok’iğams


mok’imers (AH ~ HP) EA har.f. Cansız cismi [aps.] karşıdan beriye getiriyor. Yaşarik mele na-3’ilu çayi k’ap’ulate mok’imers. (AH-Lome) Yaşar karşıda topladığı çayı sırtında getiriyor. Melendok’ele na-k’vatu dişkape mxucis eidumers do mok’imers. (AH-Borğola) Karşı tarafta kestiği odunu omzuna koyup getiriyor. → moyiğams/ moyiğay; mok’iğams; muk’imers; muk’imars; [cansız cismi beriye getiriyor] moliğams

şsz mok’iğen : Cansız cisim [aps.] karşıdan beriye aşağıya inmeden getiriliyor. Meleşen mole teli goink’iden do dişkape hakole komok’iğen. (AH-Lome) Karşıdan beriye tel gerilir ve odunlar bu tarafa taşınır.


mok’itums/ mok’ituy (PZ ~ AŞ-Ok’ordule), mok’itvay (AŞ-Ortaalan), mok’itumers (FN ~ HP), mok’itumels (FN-Sumla) EA har.f. Kendisinin önünü bir şey ile [aps.] kapatıyor. Didak ogi-muşis fot’a mok’itums. (PZ-Cigetore) Yaşlı kadın önünü peştamalla kapatıyor. Ayşe avla mcora nodvasi metvalaşe mok’ituy. (ÇM-Ğvant) Ayşe kapıönüne güneş vurunca önlüğü ile kapatıyor. Mç’ima moxt’asi balk’oni-muşi mok’ituy. 3’ari var-amoşk’uy. (AŞ-Ok’ordule) Yağmur gelince balkonunu kapatıyor. Su içeri aldırmıyor. Mot-iz*iret’as ya do fot’a mok’itumels. (FN-Sumla) “Görünmesin diye peştamal ile (kendisinin) önünü kapatıyor. Gzas na-golulunpek mot-mz*iromt’azya do oxorcak çarşafi mok’itumers. (AH-Lome)Yoldan geçenler beni görmesindiye kadın çarşafla önünü kapatıyorXasanikGzaşen na-golulun arabak 3’k’ari komemo3’ap’inasenya do şemşiye mok’itumers. (AH-Borğola) HasanYoldan geçen araba bana su sıçratacak (= damlatacak)” diye şemsiye ile önünü kapatıyor. [belden aşağısını kapatıyor] şkaşi 3’ale muitumers


mok’itxoms (AH), mok’itxums/ mok’itxups (HP ~ ÇX)(AK) ED har.f. [fb.{mo-}] Birine [dat.] danışıyor. Ma ar dulyaz geboç’k’amt’aşi umçanepe-çkimiz mop’k’itxom. (AH-Lome) Ben bir işe başlarken büyüklerime danışırım. Eşo visimadep ki ti-çkimis çkmebura nosi mop’k’itxup. (AK-Döngelli) Öyle düşünüyorum ki kendime kendimce akıl soruyorum.


mok’izdams/ mok’izday (PZ ~ ÇM) EA har.f. Cansız cismi [aps.] kanca vs ile tutup kendine doğru çekiyor. Xasanik urz*eni k’uk’arite mok’izdams do 3’ilums. (PZ-Cigetore) Hasan üzümü kancalı sopa ile kendine çekip biçiyor. → mok’iğay


mok’i3’k’en (FN ~ AH HP) E.Dir har.f. Başını çevirip beriye [dir.] bakıyor. Ar mskva bozok iz*i3ams do çkunde k’ele mok’i3’k’en. (FN-Ç’anapet) Güzel bir kız gülüyor ve bize doğru beriye bakıyor. BadikMicoxanya do melendon çkunde k’ele mok’i3’k’en. (AH-Lome) Yaşlı adamBeni çağırsınlardiye karşıdan bize doğru bakıyor. K’oçikBiçinom-i ?” ya do çkimde k’ele mok’i3’k’en. (AH-Borğola) AdamOnu tanıyor muyum ?” diye başını çevirip bana doğru bakıyor. AlikMolendok’ele m’ok’i3’k’edi. Ma xincişen golobulur.” ya do Xasaniz gamucoxu. (AH-Borğola) AliBeri tarafına bak. Ben köprüden geçiyorum.” diye Hasan’a seslendi. → muk’i3’k’en; + mok’o3’k’en


mok’o- → mok’a-


mok’oğams (FN-Ç’anapet) EAL/EDA har.f. ♦ [dey. toli var-mok’oğams : Birinin veya bir şeyin [lok./dat.] üzerinden gözünü ayırmıyor.] Cumak, alimse-çkimik sigara na-şu az*iru tina heyaşen çkar toli var-mok’oğamz. (FN-Ç’anapet) Kardeşim, yeğenimin sigara içtiğini gördükten beri onun üzerinden gözünü hiç ayırmıyor. → toli var-ek’voğay; toli var-mok’omers; toli yuz*iren; toli gyoz*in


mok’omers (AH-Lome) EAL/EDA har.f. ♦ [dey. toli var-mok’omers : Birinin veya bir şeyin [lok./dat.] üzerinden gözünü ayırmıyor.] Ocağiz mja yodgaşi toli mot-mok’omer. Mja dido ordo gepums. (AH-Lome) Ocağa süt koyunca gözünü ayırma. Süt çok erken taşıyor. → toli var-ek’voğay; toli var-mok’oğams; toli yuz*iren; toli gyoz*in


mok’oxedun (PZ-Apso) AL har.f. Bebek ya da çocuk [aps.] bir şeyin [lok.] arkasında kavrayarak oturuyor. + mok’axedun[1] ve [2], mok’uxedun[1] ve [2]


mok’o3’k’en (FN ~ AH) ED/E.Dir har.f. Beri tarafta bulunan belirli birine [dat./dir.] bakıyor. Gzaz na-geladgin k’oçik boyne oxoyi-çkuni k’ele mod mok’o3’k’en ? (FN-Ç’anapet) Yolda duran adam niye hep bizim eve doğru bakıyor ? Kerimik pucepe hak naşku. Muk mele mek’ilu do hekşen pucepes mok’o3’k’en. (AH-Lome) Kerim inekleri burada bırakıp kendisi karşıya geçti. Oradan bu tarafa ineklere bakıyor. Pucik ti goloktams doGyari momçasenya do ma mok’omo3’k’en. (AH-Borğola) İnek başını çeviripBana yemek verecekdiye bana bakıyor. → molvo3’en; muk’o3’k’en; + mok’i3’k’en


mok’ucoxams[1] (FN) ED har.f. Birini [dat.] karşı taraftan çağırıyor. Da-çkimi noğaşa it’aşa nanaz mok’ucoxamz do ambari meçamz. (FN-Ç’anapet) Kız kardeşim çarşıya giderken annemi karşıdan çağırıp haber veriyor.


mok’ucoxams[2]/ mok’ucoxums (AH) ED har.f. Birini [dat.] azarlayarak çağırıyor. Berek ar mutu mk’itxaşi baba-muşik mok’ucoxums do coğap’i meçams. (AH-Lome) Çocuk bir şey bana sorduğunda babası azarlayarak cevap veriyor. İşonepeşi avliz na-istenan berepes mok’ucoxums. (AH-Borğola) Karşı komsunun avlusunda oynayan çocukları çağırıyor.

part. mok’acoxineri : Azarlayarak. Baba m3ika anksi k’oçi ren. Berepez isa nena var-meçams. Mok’acoxineri ip’aramitams. (AH-Lome) Babam biraz aksi adamdır. Çocuklarla doğru dürüst konuşmuyor. Azarlayarak konuşuyor.


mok’udgitinams (FN) EDA har.f. Birinin ya da bir şeyin [dat.] arkasında ayakta durduruyor. Bere ncaş k’ap’ulaz mok’udgitinams. (FN-Sumla) Çocuğu ağacın arkasında durduruyor. → mogutinams, mvogutinay, mogutinay


mok’udgitun (FN) AD har.f. I. Birinin ya da bir şeyin [dat.] arkasında ayakta duruyor. mogutun[1]

II. Engelliyor. Baba-muşik berez geçams. Didi-nana mok’udgitun. (FN-Sumla) Baba çocuğu dövüyor. Büyükanne engelliyor. → mogutun[2]-3 ile onun altında mugutun3


mok’uğams/ mok’uğay (PZ ~ ÇM) EDA har.f. Bir şeye [dat.] kancayı [aps.] takıyor. Haminepe Eme-Bedişa vrosi urzeni na-a3’ilen miti var-on. Eme-Bedi urzeni-ara usuli usuli k’uk’ari mok’uğay. Var-odardalinaşa moizday. He-şeni em vrosi him a3’ilen. (ÇM-Ğvant) Eme Nene buralarda en iyi üzüm toplayandır (= buralarda ondan daha iyi üzüm toplayabilen kimse yok). Üzüm dalına yavaş yavaş kancayı takıyor. Titretmeden çekiyor. Onun için en iyi toplayabiliyor. → ek’uğams[2]; geluğams[2]

[dey. k’uçxe mok’uğams : Birine [dat.] çelme takıyor.] Xasanik Alis k’uçxe mok’uğams. (PZ-Cigetore) Hasan Ali’ye çelme takıyor. ek’uborkay; k’uçxe ek’uğay; k’uçxe goluğams; k’uçxe golumers; k’uçxe gulimers; k’uçxe gulumers


mok’ulun[1] (FN ~ AH-Lome, Borğola) Aø har.f. Herhangi yöntemle karşıdan beriye geliyor. Omeri çkunde k’ele mok’ulurt’uşa gyantxu do xe not’roxu. (FN-Ç’anapet) Ömer bizim tarafa doğru gelirken düştü ve eli kırıldı. Cordanişi pucepe çkunde k’ele mok’ulunan. (FN-Ç’anapet) Cordan’ın inekleri bizim tarafa doğru geliyorlar. Melendon mi mok’ulun p’eya ? Ar mintxak gzaz lamba ofarfalams. (AH-Lome) Karşıdan kim geliyor acaba ? Birisi yolda lamba parıldatıyor. → muk’ulun[1]; molulun; moyulun[2]

emp.ist. ikinci biçimi mok’it’az. M3’k’upiz mok’amtumani mok’it’aşi xvala mot-mok’ulur. (AH-Lome) Karanlıkta bu tarafa doğru gelirken yalnız gelme.


mok’ulun[2] (AH-Pilarget)(HP) Aø har.f. Aşağıya inmeden (= köprüden geçerek, uçarak, atlayarak vs) karşıdan beriye geliyor. → moyulun[4]; muk’ulun[2]


mok’umçinams/ mok’umçinaps (AH ~ HP) EDA har.f. Beri tarafta bulunan birine [dat.] haber [aps.] yolluyor. BedriyekNoderi miğunya do Nuraniz mok’umçinams. (AH-Lome) Bedriyeİmecem vardiye Nuran’a haber gönderiyor. Malte-çkimikSeri doxunuşe çkunde moxtitya do mok’omimçines. (AH-Borğola) KomşumGece oturmaya bize gelindiye haber yolladılar. ++ mek’umçinams; numçinams


mok’un3’uleri (AH) s. [taneli katı cisim hakkında] Bir şeyin üzerinde tümsek yapılıp fazlasıyla doldurulmuş. T’epsis na-gyobğun princi dido mok’un3’uleri ren. M3ika koduk’li. (AH-Lome) Tepsideki pirinç tepesine kadar doludur. Biraz eksilt.


mok’upinams (FN) EA har.f. Beriye doğru evcil hayvanı [aps.] güdüyor. Cumadi-çkimik handğa pucepe ntxiyona-çkuni k’ele mok’upinams. (FN-Ç’anapet) Amcam bugün inekleri bizim fındık bahçesine doğru sürüyor. → molupinams[1]/ molupinay


mok’utums/ mok’utuy (PZ ~ AŞ-Ok’ordule), mok’utvay (AŞ-Ortaalan), mok’utumers (FN ~ HP), mok’utumels (FN-Sumla) EDA har.f. Birinin önünü [dat.] bir şey ile [aps.] kapatıyor. Mp’ula mcora mok’utuy. (ÇM-Ğvant) Bulut güneşi kapatıyor. Him flamuri Alişi oxori zade mok’utuy. Gopşk’orik’ot. (AŞ-Ok’ordule) O ıhlamur Ali’nin evini çok kapatıyor. Budasak (= Budasaydık). Mot-aziray deyi mok’utvay. (AŞ-Ortaalan) Görmesin diye önünü kapatıyor. “Mot-iz*iret’as ya do fot’a mok’utumels. (FN-Sumla) “Görünmesin diye peştamal ile (başkasının) önünü kapatıyor. OsmanikMç’ima mç’imaşi mot-nobğamt’azya do nçalaz mok’utumers. (AH-Lome) Osman, “Yağmur yağarken üzerine serpmesin diye otun önünü kapatıyor.muk’utumars


mok’ut’alams/ mok’ut’alaps (FN ~ AH HP) EAL har.f. [kb.{u-}’nun işlevi belli değil] 1. (Canlı veya cansızı) beriye getiriyor. Konuşana doğru salıp yolluyor. Alik mçxomi oç’opu şeni rubaşi 3’k’ari çkuni livadi k’ele mok’ut’alams. (FN-Ç’anapet) Ali balık avlamak için küçük derenin suyunu bizim bahçeye dogru saldı. Karmat’eşi 3’k’ari kvaten mebun3’oram do mok’obut’alam. Çkimi şkule ar mintxa mulun. Svareyi kvape doloxums do igzals. (AH-Lome) Değirmenin suyunu taşlarla kapatıp getiriyorum. Benden sonra birisi geliyor. Dizilmiş taşları bozup gidiyor. Alik pucepe mok’ut’alams. (AH-Lome) Ali inekleri bu tarafa getiriyor. 2. (İnsanı) konuşan kişiye salıyor. [Yakışıksız bir davranışı ifade eder.] Xasanik berepe komok’ut’alams. (AH-Lome) Hasan çocukları bize salar. Alik lumcaşi k’oçepe çkunde komok’ut’alams. (AH-Lome) Ali akşam olunca adamları bize salar. (= Ali insanları başından savıyor.) → muk’ut’aleps, muk’ut’alaps


mok’uxedun[1] (PZ ~ AŞ) AD har.f. (Ağaç, direk vs gibi) yüksek bir yerin en ucu, en son noktasında duruyor. İsmaili ext’u do 3’ipri komok’uxedu. (AŞ-Ortaalan) İsmail gürgen ağacının en tepesine oturdu. [eşb. mok’axedun[2] altında mok’uxedun[2]] + mok’axedun [1] ve [2]; mok’oxedun


mok’vatams/ mok’vataps (FN ~ ÇX) EA har.f. [fb.{mo-}] [kb.{o-}] Dikey durumdaki bir şeyi [aps.] dibinden veya kökünden kesiyor. Alik na-mok’vatu nca goç’k’orums do heşşo naşkumers. (AH-Lome) Ali kestiği ağacı dalından budağından temizleyip öyle bırakıyor. Na-mok’vati ncalepe t’ot’oni mot-naşkumer. (AH-Lome) Kestiğin ağaçları dallı bırakma. Tenerik na-mok’vatu ç’ut’a ntxomuşi-nca gzaşe k’ele moitorams. (AH-Borğola) Taner dibinden kestiği küçük kızılağacı yola doğru sürükleyerek çekiyor. Fundak m3xuli mok’vatams. (HP-P’eronit) Funda armut ağacını kökünden kesiyor. → ek’vatums/ ek’vatuy; cek’vatums/ cek’vatuy, gek’vatums/ gek’vatups; ≠ mok’vatuy

şsz moik’vaten : Kökünden kesiliyor. Hem nca burç’ulite var-moik’vaten. Argunite moikv’aten. (FN-Sumla) O ağaç küçük balta ile kesilmez. Büyük balta ile kesilir.

f.-s. mok’vatoni : Kökünden kesilmeli. Txombupe mok’vatoni ren. Çayiz matven. (AH-Lome) Kızılağaçlar kesilmelidir. Çayı gölgeliyor.


mok’vatuy (ÇM) EA har.f. [kb.{ø-}] Bir şeyin [aps.] cinsini (= türünü) yok ediyor. Muti va-mok’vatar. A p’ot’e diç’in. (ÇM-Ğvant) Hiçbir şeyi yok etmeyeceksin. Bir gün lazım olur. Ali şuk’a-tasi mok’vatuy. (ÇM-Ğvant) Ali salatalık tohumunu yok ediyor. ≠ mok’vatams/ mok’vataps


mok’vatven (ÇM ~ AŞ)(ÇX) AD har.f. Birinin ya da bir şeyin [dat.] önünü kapatıyor (= arkasına kapatıyor). K’o3’oxt’i ogi-şk’imişa. Mo mok’omatve(r). (PZ-Cigetore) Çekil önümden. Önümü kapatma. Oxori na-mok’vatven m3’u cek’vatar. (ÇM-Ğvant) Evin önünü kapatan karayemişi keseceksin. Him flamuri oxori zade mok’vatven. Cep’k’vatik’ot. (AŞ-Ok’ordule) O ıhlamur (ağacı) evi çok kapatıyor. Keselim (= Keşke kesseydik). K’oçi komok’vatvi. Mo mziramt’ay. (AŞ-Ortaalan) Adamın önünü kapat. Beni görmesin. → mok’atven


mola-[1] (PZ ~ FN-Ç’anapet) fb. [/a/ önünde molv- (PZ ~ AŞ), mol- (FN-Ç’anapet) ] [/o/ önünde mol- (PZ), molv- (ÇM ~ AŞ), mol- (FN-Ç’anapet)] [/i/ ve /u/ önünde mol-] [va-/ ba-, vi-/ bi-, vo-/ bo-, vu-/ bu-, ma-, ga-, mi-, gi-, mo-, go- önünde molo-] “Konuşana doğru. Beriye” (Ör. molazdams, molazduy/ molazdums)


mola-[2] (PZ ~ HP) fb. [/a/ önünde molv- (PZ ~ AŞ), mol- (FN ~ HP)] [/o/ önünde mol- (PZ), molv- (ÇM ~ AŞ), mol- (FN ~ HP)] [/i/ ve /u/ önünde mol-] [va-/ ba-, vi-/ bi-, vo-/ bo-, vu-/ bu-, ma-, ga-, mi-, gi-, mo-, go- önünde molo-] “Üstü ve kenarları kapalı mekânın içine veya içinde” (Ör. molaxedun, molaxen vs) → mula-


mola[1] (ÇM ~ AŞ-Ok’ordule) s. Ilık. Ayşe ini mcavla mola ikuy. (ÇM-Ğvant) Ayşe soğuk suyu ılıklaştırıyor. Ayşe t’u3a mcavla mola ikuy. (ÇM-Ğvant) Ayşe sıcak sütü ılıklaştırıyor. Taneri mca m3’ika mola ikuy. (AŞ-Ok’ordule) Taner sütü biraz ılıklaştırıyor. → çuçuna; f. ok’om3’k’orums; oçuçunams; gon3’k’orums/ gon3’k’orups


mola[2] (AH) i. Mollah. [< Arp.] İranis molaşi rejimi ren. (AH-Borğola) İran’da mollah rejimi var.


moladgams/ moladgay (PZ)(AŞ) EAL har.f. → moladguy/ moladgums, moladgims, moladgips, muladgips. I. (PZ) Üstü ve kenarları kapalı mekânın içine masa, sandalye vs ayaklı şeyleri [aps.] koyuyor. Xasanik odas k’uli moladgams. (PZ-Cigetore) Hasan odaya iskemle koyuyor.

II. (AŞ) Üstü ve kenarları kapalı mekânın içine (herhangi) bir şeyi [aps.] dik durak şekilde koyuyor. Kemali k’ap’i dolabi moladgay. (AŞ-Ok’ordule) Kemal kabı dolabın içine koyuyor.


moladgims/ moladgips (AH ~ HP) EAL har.f. Üstü ve kenarları kapalı mekânın içine yerleştiriyor. Mja ntaoz komoladgi. Tude ar mutu nantxen do niyoren. (AH-Lome) Sütü dolaba koyuver. Yerde [sütü bırakırsan] bir şey [sütün bulunduğu kaba] değer ve [süt kaptan] dökülür. T’u3a t’aonis gyari dolabis var-moladgaşi dibuğen. (AH-Lome) Sıcak havalarda yemeği buz dolabına koymayınca küfleniyor. Tekinik gyari şkule na-çxu bardağepe ntaroz moladgims. (AH-Borğola) Tekin yemekten sonra yıkadığı bardakları mutfak [kap] dolabına yerleştiriyor. Feluk’a-çkimi inoraz parxanaz molabdgim. (AH-Borğola) Kayığımı kışın kayıkhaneye koyarım. Emine ! Mçxvapas mja a şvacis doxtun ! Buz-dolabis komoladgi. (AH-Borğola) Emine ! Sıcakta süt çabucak kesilir ! Buz dolabının içine koy. → moladgams/ moladgay, moladguy/ moladgums, muladgips


moladguy/ moladgums (ÇM)(FN) EAL har.f. Üstü ve kenarları kapalı mekânın içine yerleştiriyor. Ayşe k’uk’ma sotxana moladguy. (ÇM-Ğvant) Ayşe güğümü katık dolabına koyuyor. Ğoma na-ek’askidu xaci guberi nanak buz-dolap’iz moladgumz. (FN-Ç’anapet) Dün geriye kalan pişmiş fasulyeyi annem buz dolabına koyuyor. → moladgams/ moladgay, moladgims/ moladgips, muladgips


moladums (PZ), moladuy(ÇM ~ AŞ), moladums (AŞ-Dutxe), moladums/ moladumers (FN ~ AH), moladumels (FN-Sumla), moladumers (HP) EAL har.f. Üstü ve kenarları kapalı mekâna yatay koyuyor. Xasanik axiris dişk’a moladums. (PZ-Cigetore) Hasan ahırın içine odun koyuyor. K’işi pşk’omaten deyi hust’eraşa mçveri do lobca mbağu komolabdvi. (ÇM-Ğvant) Kışın yiyeceğiz diye şimdiden un ile kuru fasulyeyi ambara koydım. K’işi oşk’omu şeni hust’işa mçveri do lobca dolabi komolabdvi. (AŞ-Ok’ordule) Kışın yemek için şimdiden un ve fasulyeyi dolaba koydum. St’oli oxori komolabdvi. (AŞ-Dutxe) Masayı eve koydum. Dorçalepe oda komolabdvi. (AŞ-Dutxe) Yatakları odaya koydum. Pederik handğa na-larsu burç’ulepe nayla tudele moladumerz. (FN-Ç’anapet) Babam bugün bilevlediği uzun saplı tırpanları serenderin altına (= duvarla çevrili en alt kısımına) koyuyor. Sedatik arguni do xerxi bageniz moladumers. (AH-Lome) Sedat balta ve hızarı kulübenin içine koyuyor. Fadimek fot’az melak’oreri kovali oxorişe moiğaşiMtugik mot-ipxort’asya do ntaroz moladumers. (AH-Borğola) Fatma peştemale bağlı buğday ekmeğini eve getirinceFare yemesindiye dolabın içine koyuyor. → muladumers/ muludumers, muladvars

şsz molidven : Üstü ve kenarları kapalı mekâna yatay konuyor. Guberi gyarepe ipti ikorinen do heşşo dolabis molidven. (AH-Lome) Pişmiş yemekler önce soğutulup öyle dolaba konur.


molajun (PZ-Apso)(ÇM)(AŞ-Jilen-Mzğem) Aø har.f. Kuş [aps.] beriye doğru uçuyor. K’inçi obğeşa gamaxt’asi molajun. (ÇM-Ğvant) Kuş yuvadan çıkınca beriye doğru uçuyor. → molaputxun; mok’aputxun, muk’aputxun


molams/ molay/ molaps (PZ)(AŞ ~ AH HP) Aø har.f. Yerinden kopup düşüyor. Xendeğişa let’a molasen. (PZ-Cigetore) Hendekten toprak kopacak. Suvaği-xarci çimento m3’ika uk’atusi na-noç’abay molay herbet'i. (AŞ-Ok’ordule) Sıva harcına çimento az katınca yapıştırdığın yerden kopuyor elbette. Kva molay do goyogat’t’asen. (AŞ-Ortaalan) Taş yerinden kopar da üstüne düşer. Nek’laz na-meboç’abi-dort’un kart’ali molu. (FN-Ç’anapet) Kapıya yapıştırdığım kâğıt düştü. Aliz cant’aşi nak’o yotvare yotvi xolo-ti molams. (AH-Lome) Ali uykudayken ne kadar üstünü örtersen ört, yine de üstü açılır. Mjoraten dido iç’vaşi na-molams t’k’ebi goi3’k’ams. (AH-Borğola) Güneşten çok yanınca kalkan derisini yüzüyor. → mvolay, mvolaps; nolams/ nolay; novelams/ novelay; melams/ melaps


molamtume (PZ) z. Beri tarafa. Beri taraftan. Xasani molamtume molulun. (PZ-Cigetore) Hasan beri taraftan geliyor. → molenk’aleşa


molapams[1] (FN-Sumla ~ AH-Lome)(HP-P’eronit), molapaps (HP)(ÇX) EAL/EDAL har.f. [fb.{mo-}] Üstünü kapatıyor. → mulapams (FN-Ç’anapet). I. EAL har.f. Bir şeyin üstünü [lok.] bir şey ile [aps.] kapatıyor. K’at’uk doz*gvayiz k’uçxete molapams. (FN-Sumla) Kedi, sıçtığında ayakla (toprak gönderip) üstünü kapatıyor. K’at’uk goiz*gvaşi heşşo var-naşkumers. Let’a molapams. (AH-Lome) Kedi sıçtığı zaman öyle açıkta bırakmıyor. Toprakla üstünü kapatıyor. Avli mtelli kotumeşi n3’k’int’ili ren. Nusak mt’ut’a yobğamz do molapams. (AH-Lome) Avlu hepten tavuk pisliği doludur. Gelin, üzerine kül döküp kapatıyor. P’ap’ulik xarmanişa branda molapaps. (*)(AK-Döngelli) Dedem harmana branda örtüyor. [(*) Akçakoca’da lokatif yerine direktif durumun kullanıldığı sıkça gözlemlenir.]

II. EDAL har.f. Birine ait [dat.] bir şeyin üstünü [lok.] bir şey ile [aps.] kapatıyor. Berez tiz mot-molapam ki oncirez geişkiden. (AH-Lome) Çocuğun kafasını kapatma ki yatakta boğulur.


molapams[2] (AH) EA.Ens har.f. [fb.{mo-}] I. Bir şeyin üstünü [aps.] bir şey ile [ens.] kapatıyor. Mtutik topurite diz*ğaşiNa-geskidunpe mot z*iromt’anya do let’ate molapams. (AH-Borğola) Ayı bal ile doyuncaArda kalanı görmesinlerdiye toprakla üstünü kapatıyor. → mulapams (FN-Ç’anapet)

II. (AH-Lome) Birinin kabahatini [aps.] bir şekilde [ens.] kapatıyor. Mustavak, bere-muşik na-vasen yangazobape mitik var-oxo3’onaşa ar muç’otiren molapams do çkar mitis var-ognapams. (AH-Lome) Mustafa, kendi çocuğunun yapacağı yaramazlıkları kimse anlamadan bir şekilde örtüyor ve hiç kimseye duyurmuyor. → gum3udams; numskvanamsII; gumskvanams


molapşen (PZ ~ HP) A.Ens har.f. Üstü ve kenarları kapalı mekânın içi [aps.] dolup taşıyor. Ğomamci nanaz motalepeten oxori molapşu. (FN-Ç’anapet) Dün akşam annemin evi torunkarıyla dolup taştı.


molaputxun (PZ-Cigetore)(AŞ) Aø har.f. (Kuş) beriye doğru uçuyor. K’inçi komolaputxu. (AŞ-Dutxe) Kuş bu tarafa uçtu. → molajun; mok’aputxun, muk’aputxun


molat’axums[1]/ molat’axuy (PZ ~ AŞ) EA har.f. Beriye doğru hareket ederek kırıyor.

+ molut’axams/ molut’axay EDA har.f. Birine ait bir şeyi beriye doğru hareket ederek kırıyor. Pisarişi tutxu yerepe-muşi molut’axi. (AŞ-Ortaalan) Tahtanın ince yerlerini (bu yana doğru gelecek şekilde) kır.


molat’axums[1]/ molat’axups (FN ~ AH HP) EAL har.f. Üstü ve kenarları kapalı mekânın [lok.] içindeki şeyi [aps.] kırıyor. Berek camik’aniz doloxe na-nuburt’u ampuliz biga geçu do molat’axu. (FN-Ç’anapet) Çocuk dolabın içinde takılı olan ampula değnekle vurup kırdı. Nandidik nez*i serentiz molat’axumz do oxoyişe t’axeri moimers. (AH-Lome) Babaannem cevizi serenderde kırıp eve kırılmış olarak getiriyor. Ntaroz na-ren bardağepe molat’axu. (AH-Borğola) Dolaptaki bardakları kırdı. → mulat’axups


molat’oçuy (ÇM ~ AŞ) EA.Dir har.f. Yanlamasına beriye doğru atıyor. Ayşe kvalepe şk’unda k’ale molat’oçuy. (ÇM-Ğvant) Ayşe taşları bize doğru atıyor. Ali k’afri hakole molat’oçuy. Mep’ç’opare. (AŞ-Ok’ordule) Ali çiviyi bu tarafa atıyor. Yakalayacağım.


molaxedun (PZ ~ HP) AL/Aø har.f. → mulaxedun. I. AL hal f. Üstü ve kenarları kapalı mekânda oturuyor.

part. molaxuneri : Üstü ve kenarları kapalı mekânın içinde oturmuş halde. Oxoriz molaxuneri komoloba va-ixenen. Komoli rena gale gamaxti. (AH-Lome) Evin içinden kabadayılık olmaz. Erkeksen dışarı çık.

II. Aø hal f. Hapse giriyor. Mahpus oluyor. A miti doyilu-i, em m3’ika ovro 3’ana molaxedun. (ÇM-Ğvant) Birini öldürürse en azından sekiz sene hapsolur. # Go3’oneri 3’ana miğurt’u zari / Zabuni vor ham3’o mak’nu nazari / Sk’ani şeni ovro 3’ana P’azari / Molapxedar sevdali yari-şk’imi (ÇM-Ğvant, S.A.) Geçen sene şanslıydım / Bu sene hastayım nazar değdi / Senin için (gerekirse) sekiz sene Pazar’da / Yatacağım (hapiste) sevgili yarım.


molaxen (PZ-Apso)(ÇM ~ HP) Aø/AL hal f. → molaxers, mulaxen. I. AL hal f. Üstü ve kenarları kapalı mekânda oturmuş haldedir. Ncenina mandre molaxen. (ÇM-Ğvant) Buzağı ahırda kapalı. Ali banyo molaxen. Xura imboy. (AŞ-Ok’ordule) Ali banyonun içinde oturup vucudunu yıkıyor. Laç’ç’i mu-tu meşk’ut’oçare meşk’ut’oçi, xolo-ti na-molaxen yerişşe va-gamulun. (AŞ-Ortaalan) Köpeğe ne atarsan at, gene durduğu yerden çıkmaz. Nosi iparet’uşi si so rt’i ? Çeçmez molaxet’i-i ? (AH-Lome) Akıl dağıtılırken sen neredeydin ? Tuvalette miydin (= Sende hiç akıl yok mu) ? Axmedi dido ora ren oxoris komolaxen. (AH-Borğola) Ahmet uzun zamandır evin içinde oturuyor. + moloxunams, molvoxunay, moloxunay, moloxunaps, muloxunaps, mulvoxunaps

II. Aø/AL hal f. Hapistedir. İçeride yatıyor. Mahpustur. Ali noğa molaxen. (ÇM-Ğvant) Ali kasabada hapis. Cordani molaxert’uşa, k’at’a ndğaz ar fara darabaz geluğaramt’u. (FN-Ç’anapet) Cordani mahpus iken, her gün duvara bir çizgi çizerdi. Ali xut 3’ana ren Artviniz molaxen. (AH-Lome) Ali beş yıldır Artvin’de hapistir. + moloxunams, molvoxunay, moloxunay, moloxunaps, muloxunaps, mulvoxunaps


molaxers/ molaxes/ molaxen (PZ-Cigetore) AL hal f. 1. Üstü ve kenarları kapalı mekânda oturmuş haldedir. 2. Mahpustur. Hapistedir. İçeridedir. Ali xapisis molaxen. (PZ-Cigetore) Ali hapiste yatıyor. → molaxen, mulaxen; + moloxunams, molvoxunay, moloxunay, moloxunaps, muloxunaps, mulvoxunaps

+ moluxers/ moluxes AD hal f. Üstü ve kenarları kapalı belirli mekânın [dat.] içinde oturmuş haldedir. Xasanik sift’eri şinaxums. Doyanures moluxes do k’at’a ndğa noxosirams sift’eri-muşis. (PZ-Cigetore) Hasan atmaca saklıyor. Kafesin içinde her gün dikizliyor (= gizlice bakıyor) atmacasına.


molazdams (PZ), molazduy (ÇM ~ AŞ), molazdums (FN-Ç’anapet) EA har.f. Kapıyı, pencerenin kapağını vs [aps.] içeriden kendine doğru çekip kapatıyor. Ek’na mot-molazdamt. Doloxe opşa molim3’upinen. (PZ-Cigetore) Kapıyı kapatmayın. İçerisi çok kararıyor. Refikik oxorişi ek’nape molazdams. (PZ-Cigetore) Refik evin kapılarını kapatıyor. Ek’nape mo molazdamt. Alis şuri dolvak’açen. (PZ-Cigetore) Kapılar kapamayın. Ali’nin canı sıkılıyor. Xasanişi oxori ek’na molazda var-molazda cink’olen. (PZ-Cigetore) Hasan’ın evin kapısı kapatır kapatmadan kilitleniyor. P’aranteni nek’na molazdasi doloxe um3’upun. (ÇM-Ğvant) Pencerenin kapağını kapatınca içerisi kararıyor. Yalçini ndğaleri dojinu şeni p’aranteni-nek’nape molazduy do om3’upinay. (ÇM-Ğvant) Yalçın gündüz yatmak için pencerenin kapaklarını kapatıp karartıyor. P’aranteni-nek’na molazdasi molim3’upanen. (ÇM-Ğvant) Pencerenin kapağını kapatınca içerisi kararıyor. Nek’na molazduy do dincirams. (*)(AŞ-Ok’ordule) Kapıyı kapatıp yatıyor. [(*) AŞ-Ok’ordule diyalektinde fiilin sonunda bazen -ay yerine -ams biçimi de gözlemlenir.] Nek’na molazdi. İni mulun. (AŞ-Ortaalan) Kapıyı kapat. Soğuk geliyor. P’ap’ulik mureci orapez oxorişi nek’la molazdums. (FN-Ç’anapet) Dedem sisli havalarda evin kapısını çeker. → mozdips

+ moluzdams/ moluzday EDA har.f. Birine karşı [dat.] kapıyı [aps.] içeriden kendine doğrı çekip kapatıyor. Xasanis ek’na moluzdi. Oxorişa mot-amvalert’as. (PZ-Cigetore) Hasan’a kapıyı kapa. Eve giremesin.


mola3’en (ÇM ~ AŞ) EL har.f. Belirli bir şeyi hedeflemeden beriye [lok.] bakıyor. Ti-mole komola3’edana ma gazirasen. (ÇM-Ğvant) Beriye bakarsan beni görürsün. K’oçi mola3’en. Nena mot-ikum. (AŞ-Ortaalan) Adam bu tarafa bakıyor. Ses çıkarma. → mola3’ers, molo3’ers; + molvo3’en; ≠ mola3’k’en; molo3’k’en


mola3’ers/ mola3’es/ molo3’ers/ molo3’es (*)(PZ-Cigetore) EL har.f. Beriye bakıyor. Xasanik melenk’alendo mola3’e(r)s. Muti t’k’vaset’u-i ? (PZ-Cigetore) Hasan karşıdan bu tarafa bakıyor. Bir şey diyecek miydi ? [PZ diyalektlerinde çeşitli fiilbaşı arkasında {o-} kökbaşının var olup olmaması, diğer diyalektlerde gibi nüans farkı oluşturmuyor.] → mola3’en; ≠ mola3’k’en, molo3’k’en


mola3’k’en (FN-Ç’anapet) ED har.f. Üstü ve kenarları kapalı mekânın içinde olan birine veya bir şeye [dat.] bakıyor. NanakBere gok’un3xu-i ?” ya do odaz mola3’k’en. (FN-Ç’anapet) AnnemÇocuk uyandı mı ?” diye odanın içine bakıyor. → molo3’k’en; ≠ mola3’ers/ molo3’ers, mola3’en


mole z. Beriye. Cektaperi puji m3’ule nek’na koşk’it’aşa mele mole elvasven. (ÇM-Ğvant) Tavlı inek dar kapıdan geçerken öteye beriye sürtünüyor (= sürtüyor). Ali-şk’uni mu ağodu ? Mele mole maç’apxen do gulun. (AŞ-Ok’ordule) Ali’mize ne oldu ? Öteye beriye çarpıp geziyor. İrdenik meleşen mole tok’i gonk’idams. (HP-P’eronit) İrden karşıdan beriye ip geriyor. Nazmiyek xincişi mele t’u do a3’i mole muk’ulun. (AK-Döngelli) Nazmiye köprünün karşı tarafındaydı da şimdi bu tarafa geçiyor.


molendo/ molendon z. Beri taraftan. Xasanis molendo 3’ari dvaben. (PZ-Cigetore) Hasan’ın beri tarafından su dökülüyor. Şek’ip’ik derez molendon melendoşa xinci gondums. (FN-Sumla) Şekip derenin bu yanından öteki yanına köprü uzatıyor. → molenk’alendo


molendok’ele/ molenk’ele (AH) z. Beri tarafa. Beri tarafta. AlikMolendok’ele m’ok’i3’k’edi. Ma xincişen golobulur.” ya do Xasaniz gamucoxu. (AH-Borğola) AliBeri tarafına bak. Ben köprüden geçiyorum.” diye Hasan’a seslendi. → molenk’ale, molenk’ele, molenik’ele


molendoni s. Beri taraftaki. → moleni/ molen


moleni/ molen s. ve i. Berideki. Beri taraftaki. Moleni k’oda meleni şuk’u eyeviyonam. (ÇM-Ğvant) Bu taraftaki duvarı öbür taraftaki yüksekliğe örüyorum. Nana-şk’imi moleni oda yataği dont’alu-gupinay. Ar k’ale-ti nost’uresaay. (AŞ-Ok’ordule) Annem bu taraftaki odada yatağın içindekileri (= pamuk veya yün) dağıttı ve yayıyor. Bir taraftan da düzenliyor. → molendoni; molenk’aleni; molenk’aleşi; molenk’eleni, molenik’eleni


molenik’ele (AK) z. Beri tarafa. Beri tarafta. K’oçik ar molenik’ele mulun, ar melenik’ele ulun. (AK-Döngelli) Adam bir beri tarafa geliyor, bir karşı tarafa gidiyor. → molenk’ale, molenk’ele, molendok’ele


molenik’eleni (AK) s. Beri taraftaki. Molenik’eleni mbulis daha k’ai çans. (AK-Döngelli) Beri taraftaki kiraz ağacında daha çok (= daha iyi) mahsul var. → moleni/ molen, molendoni; molenk’aleni; molenk’aleşi; molenk’eleni


molenk’ale (PZ ~ AŞ) z. Beri tarafta. Beri tarafa. # Molenk’ale cuneli / Loya n, urz*eni-sk’ani. (PZ-Cigetore, anonim) Bu taraf güneşli / Tatlıdır üzümün. Ali şuronepe xinci molenk’ale oyondrinay. (ÇM-Ğvant) Ali keçileri köprünün bu tarafında bekletiyor. Mcora doliluşa molenk’ale kodopxedi. Melenk’ale biseyiri. (AŞ-Ortaalan) Güneş batıncaya kadar bu yakada oturdum. Karşı yakayı seyrettim. → molenk’ele, molendok’ele, molenik’ele


molenk’alendo (PZ ~ AŞ) z. Bu taraftan. Beri taraftan. Xasanişi bozomotalepe molenk’alendo pucepes na-durçanen parvi toruman. (PZ-Cigetore) Hasan’ın kızları bu taraftan ineklere serecek yaprak taşıyorlar. → molendo, molendon


molenk’aleni (PZ ~ AŞ) s. Beri taraftaki. Molenk’aleni let’ape iri-ti şk’imi on. (PZ-Cigetore) Bu taraftaki topraklar hep benimdir. → moleni/ molen; molenk’aleşi; molenk’eleni, molenik’eleni


molenk’aleşa (ÇM) z. Bu taraftan. Bu tarafa. Melenk’ale do molenk’aleşa na-mulun 3’arepe tude ok’int’alen. (ÇM-Ğvant) Karşı taraftan ve bu taraftan gelen sular aşağıda birleşiyorlar. → molamtume


molenk’aleşi (AŞ-Ortaalan) s. Bu taraftaki. Bu yakadaki. Molenk’aleşi çayepe irri ora mcora eç’ç’opuy. (AŞ-Ortaalan) Bu yakanın çayları her zaman güneş alır. → moleni/ molen, molendoni; molenk’aleni; molenk’eleni, molenik’eleni


molenk’ele (FN ~ HP ÇX) z. Beri tarafta. Beri tarafa. Pederik ntxiyonaşi molenk’ele na-doskidun livadi da-çkimiz komeçu. (FN-Ç’anapet) Babam fındıklığın beri tarafında kalan bahçeyi kız kardeşime verdi. Ont’ule ğalişi molenk’ele doxaçki-doren. Melenk’eleni mu vi ? (AH-Lome) Tarlayı dereden bu tarafa olan kısmını kazmışsın. Derenin öbür tarafını ne yaptın ? Çayişi ğalişen melendok’eleni ugverdela komepçi. Molenk’ele ma p’3’ilare. (AH-Lome) Çayın derenin karşı taraftakini yarıya verdim. Bu taraftakini ben toplayacağım. Molenk’ele mç’ima na-mç’ims mot-o3’k’er. Melenk’ele mjora ren. (AH-Borğola) Beri tarafta yağmur yağdığına bakma. Karşı tarafta güneş var (= güneşlidir). → molenk’ale, molendok’ele


molenk’eleni (FN ~ HP ÇX) s. Beri taraftaki. Beri tarafta bulunan. Cuma-çkimik handğa molenk’eleni uşkuri goxorxumz. (FN-Ç’anapet) Kardeşim bugün bu taraftaki elmayı buduyor. Mjora k’ai na-geçams şeni molenk’eleni m3xulepe nostoneri iven. (AH-Borğola) Güneş iyi vurduğu (= güneşli olduğu) için beri taraftaki armutlar lezzetli olur. → moleni/ molen, molendoni; molenk’aleni, molenk’aleşi; molenik’eleni


molibğen (PZ ~ HP) AL har.f. Taneli katı cisim [aps.] üstü ve kenarları kapalı mekânın içine dökülüyor. Şeyt’ani molibğen. (AH-Lome) İçerisi şeyt’ani ile dolar. → mulibğen; + molobğams/ molvobğay/ molobğaps


molidums/ molidumers (FN ~ AH) EAL dö.har.f. 1. Bir şeyi [aps.] kendi ağzının [lok.] içine koyuyor. Nuk’uz (ya da p’iciz) mu molidvi ? (FN-Ç’enneti) Ağzının içine ne aldın ? P’ap’uliz k’ibiri var-uğun. Ala 3’opxer-şekeri nuk’uz molidumers do 3’u3’onums. (AH-Lome) Dedemin dişleri yok. Ama süslü şekerleri ağzının içinde emiyor. Babak t’u3a gyari nuk’uz var-molidumers. (AH-Lome) Babam sıcak yemeği ağzına almaz. Berek çukuleta nuk’uz molidumers do ondğulinams (ya da : molindğulinams). (AH-Borğola) Çocuk çikolatayı ağzına koyup eritiyor. 2. Bir şeyi [aps.] kendi göğsüne [lok.] koyuyor. Nandidi-çkimik geç’areri ubaz molidumert’u do şinaxumt’u. (AH-Borğola) Babaannem parayı göğsüne koyup saklardı. → melidums/ meliduy/ melidvams; amidums/ amiduy, amidvams, amidumers/ amidumels/ amidvars


moliğams/ moliğay (PZ ~ FN) EA har.f. Cansız cismi [aps.] beriye getiriyor. Xasanik melenk’alendo dişk’a moliğams. (PZ-Cigetore) Hasan karşı taraftan odun getiriyor. # Moliğay enç’ili upi dolvat’u / Me3’omila-sk’ani xolo memat’u. (ÇM-Ğvant) Ot bağı getiriyor terleri akarak / Senin bakışın yine (bana) dert oldu. Ali meleni oxori na-ey cari moliğay. (AŞ-Ok’ordule) Ali ötedeki evde yapılan ekmeği getiriyor. Cuma-çkimik ğaliş hekole na-elobğurt’u dişkape hakole moliğamz. (FN-Ç’anapet) Kardeşim derenin karşı tarafında yığılı duran odunları bu tarafa taşıyor. [cansız cismi karşıdan beriye getiriyor] moyiğams/ moyiğay; mok’iğams; mok’imers, muk’imers; muk’imars


molim3’k’upanen (FN ~ AH HP) Aø har.f. Üstü ve kenarları kapalı bir yerin [aps.] içi kararıyor. Pencereşi nek’lape genk’olayiz oxoyi xayi molim3’k’upanen. (FN-Ç’anapet) Pencere kapaklarını kapatınca evin içi çok kötü kararıyor. Perde golizdaşi oda mtelli molim3’k’upanen. (AH-Lome) Perdeyi çekince odanın içi hepten kararıyor. → dolim3’upinen, molim3’upinen; molim3’upanen; molim3’upun

part. molam3’k’upaneri : Üstü ve kenarları kapalı bir yerin içi kararmış halde. İşoni oxoyi m3ika molam3’k’upaneri ren. Aşe-yengek ndğaleri-ti tez nun3’ams. (AH-Lome) Yan komşu ev biraz karanlıkçadır. Ayşe yenge gündüz de ışık yakıyor.


molim3’upanen (ÇM ~ AŞ-Ok’ordule) Aø har.f. Üstü ve kenarları kapalı bir yerin [aps.] içi kararıyor. P’aranteni-nek’na molazdasi molim3’upanen. (ÇM-Ğvant) Pencerenin kapağını kapatınca içerisi kararıyor. Oxori molim3’upanen. (AŞ-Ok’ordule) Evin içi kararıyor. → molim3’upinen, dolim3’upinen; molim3’upun; molim3’k’upanen


molim3’upinen (PZ) Aø har.f. Üstü ve kenarları kapalı bir yerin [aps.] içi kararıyor. Ek’na mot-molazdamt. Doloxe opşa molim3’upinen. (PZ-Cigetore) Kapıyı kapatmayın. İçerisi çok kararıyor. → dolim3’upinen; molim3’upanen; molim3’upun; molim3’k’upanen


molim3’upun (AŞ-Ortaalan) Aø har.f. Üstü ve kenarları kapalı bir yerin [aps.] içi kararıyor. Oda molim3’upu. Çona konudvini. (AŞ-Ortaalan) Odanın içi karadı. Işığı yak. → molim3’upinen; molim3’upanen; molim3’k’upanen


molindğulinams (FN ~ AH) EAL dö.har.f. Bir şeyi [aps.] kendine ait bir şeyin [lok.] içinde eritiyor. Berek çukuleta nuk’uz molidumers do molindğulinams. (AH-Borğola) Çocuk çikolatayı ağzına koyup da eritiyor.


molişinams (AH) EA har.f. Anıyor. Oxorcak berepe-muşişi coxo-ti p’ot’e va-molişinams. (AH-Lome) Kadın çocuklarının adını dahi hiçbir zaman anmıyor. → goişinams/ goişinay; elişinams[1]/ elişinay; moişinams; şinoms[2]; şanums; guişinaps


molobğams/ molobğay/ molobğaps (PZ)(AŞ’in bir kısmı)(FN ~ HP) EAL har.f.[emp.şm.1.tek. molovobğam/ molobobğam/ molovobğap] Taneli katı cismi [aps.] üstü ve kenarları kapalı mekânın içine döküyor. Xasanik 3’alemonas ntxiri molobğams. (PZ-Cigetore) Hasan 3’alemonaya fındık döküyor. Nanak ğomamci na-p’k’ak’alit ntxiri mayben-odaz molobğamz. (FN-Ç’anapet) Annem dün akşam ayıkladığımız fındığı malzeme odasına döküyor. Şeyt’ani molobğams. (AH-Lome) İçeri şeyt’aniyi dolduruyor. Muradik inora şeni dişka odişkales molobğams. (AH-Gidreva) Murat kış için odunları odunluğa döküyor (= odunluğu dolduruyor). İnoraz oç’k’omu şeni mkveri do xaci ha3’işen xaros komolobobği. (AH-Gidreva) Soğuk zamanlarda (= kışın) yemek için un ile fasulyeyi şimdiden erzak dolabına koydum. Memet’ik bağuz ntxiri molobğams. (AH-Borğola) Mehmet ambarın içine (içeri doğru) fındık döküyor. → molvobğay/ mulobğaps/ mulvobğaps; + molibğen


molobğun (PZ)(AŞ’in bir kısmı)(FN ~ HP) AL hal f. Taneli katı cisim [aps.] üstü ve kenarları kapalı mekânın içinde [lok.] dökülmüş halde duruyor. Pederik ağne oxori şeni na-oxerxapu pi3ari axiriz molobğun. (FN-Ç’anapet) Babamın yeni ev için biçtirdiği tahta ahırın içinde duruyor. Axiriz na-molobğun dişkape babak gale gamobğams. (AH-Lome) Ahırdaki odunları babam dışarı atıyor. → molvobğun, mulobğun, mulvobğun

+ molubğun ADL hal f. Taneli katı cisim [aps.] birine ait [dat.] üstü ve kenarları kapalı mekânın içinde [lok.] dökülmüş halde duruyor. Xasanişi 3’alemonas ntxiri molubğun. (PZ-Cigetore) Hasan’ın 3’alemonasında fındık dökülüdür.


molomk’asams (AH) EA har.f. Tıka basa dolduruyor. Şufeyik araba molomk’asamz do k’oçepe mtelli jlip’oms. (AH-Lome) Şoför arabayı tıka basa doldurup insanları eziyor. gamamk’asums/ gamamk’asams; nzgipums/ nzgipuy, nz*gipumsII/ nz*gipoms/ nz*gipups


molosvarams[1] (PZ) EAL har.f. İçe doğru bir yere [lok.] diziyor. Xasanik oxorişi tudes xoşk’a molosvarams. (PZ-Cigetore) Hasan evin altına sırık içe doğru diziyor.


molosvarams[2] (FN ~ AH HP) EAL har.f. Üstü ve kenarları kapalı mekânın [lok.] içine diziyor. Oxorcak handğa na-pxerxi-dort’un dişka nayla tudele molosvaramz. (FN-Ç’anapet) Eşim bugün biçtiğim odunu serenderin altına yerleştiriyor. Şevk’ik na-k’vatu dişkape bagenis molosvarams. (AH-Lome) Şevki, kestiği odunları kulübenin içine diziyor. Nanak, na-çxu angepe ntaros molosvarams. (AH-Borğola) Annem, yıkadığı kapları dolabına diziyor. → molvosvaray, mulosvarups, mulvosvaraps

şsz molisvaren : Üstü ve kenarları kapalı mekânın içinde diziliyor. Mk’ule k’vateri dişka dişkaluğiz a piçoraz molisvaren. (FN-Ç’anapet) Kısa kesilmiş odun kısa zamanda odunluğa yerleştiriliyor. Pi3arepe tudeni k’at’is raxat’i molisvaren. (AH-Lome) Tahtalar alt katta rahat diziliyor. İnoras oç’u şeni na-ik’vaten dişkapeMot-işuvet’asya do odişkales molisvaren. (AH-Gidreva) Kışın yakmak için kesilen odunları Islanmasındiye odunluğa diziliyor.


molosvarun[1] (PZ) AL hal f. İçe doğru bir yerde [lok.] dizili duruyor.

+ molusvarun AD hal f. Bir yerin [dat.] içine doğru dizili duruyor. Xasanis oxorişi tudes dişk’a molusvarun. (PZ-Cigetore) Hasan’ın evin altında odun içe doğru dizilidir.


molosvarun[2] (FN ~ AH HP) AL hal f. Üstü ve kenarları kapalı yerde dizili duruyor. Nayla ok’odu şeni na-p’k’vatit ncalepe oxoyişi tudele molosvarun. (FN-Ç’anapet) Serender yapmak için kestiğimiz ağaçlar evin altında dizili duruyor. Alik na-k’vatu ncape axiris molosvarun. (AH-Lome) Ali’nin kestiği ağaçlar ahırda dizilidir. Çili-çkimik dolabis na-molosvarun dolokunupe tutas ar gokankums. (AH-Borğola) Eşim dolapta dizili giysileri ayda bir havalandırıyor. Xasanik mandres na-molosvarun xorşape gale gamat’k’omers. (AH-Borğola) Hasan ahırda dizili sırıkları dışarı atıyor. → molvosvarun, mulusvarun


molot’k’oçams/ molot’k’oçaps (FN ~ HP) EA har.f. Beriye atıyor. → molot’oçams, molvot’oçay, molot’oçay; molot’k’omers


molot’k’omers (FN ~ AH) EA har.f. Beriye atıyor. Babak handğa na-k’vatu dişka ğaliş hakole molot’k’omers. (FN-Ç’anapet) Babam bugün kestiği odunu küçük derenin bu tarafına atıyor.


molot’oçams/ molot’oçay (PZ)(AŞ’nin bir kısmı) EA har.f. Beriye atıyor. Didi-şk’imik çilimi şumt’aşa k’anave3’a golot’oçams-molot’oçams. (PZ-Cigetore) Büyük annem kilim dokurken k’anave3’a o yana atıp bu yana atıyor. → molvot’oçay; molot’k’omers; molot’k’oçams/ molot’k’oçaps


moloxunams/ moloxunaps (PZ)(FN ~ HP) EAL har.f. 1. Üstü ve kenarları kapalı yere oturtuyor ya da alıyor. Alik korme doyanures moloxunams. (PZ-Cigetore) Ali tavuğu kümese koyuyor. Nanak kotumepe okotumalez moloxunams. (FN-Ç’anapet) Annem tavukları kümese koyuyor. Şukrik kotumepe ndğaleri-ti moloxunams. (AH-Lome) Şükrü tavukları gündüzleri de kapatıyor. 2. Hapsediyor. → molvoxunay, muloxunaps, mulvoxunaps; moxuy


molozi i. Moloz. Toprak ve kireçle karışık taş kırıntıları. Yapı döküntüsü. Muellimik mektebişi avliz na-ok’ibğu molozi berepes ğalişe ok’ap’inapams. (AH-Lome) Öğretmen okulun bahçesine biriken molozu çocuklara dereye attırıyor.


molo3’ers/ molo3’es → mola3’ers/ molo3’es


molo3’k’en (AH) ED har.f. Üstü ve kenarları kapalı mekânın içinde olan birine veya bir şeye [dat.] göz atıyor. Pucik handğa-ç’ume doinasen. Nanak k’at’a saat’iz molo3’k’en. (AH-Lome) İnek bugün-yarın doğuracak. Annem her saat başı yokluyor. Odas molo3’k’edi ! Berepe dincires-i ? (AH-Borğola) Odaya (= odanın içerisine) bak ! Çocuklar uyudular mı ? → mola3’k’en; ≠ mola3’ers, molo3’ers, mola3’en; molvo3’en


moludumers (FN-Ç’anapet)(AH-Borğola), moludumels (FN-Sumla) EDAL har.f.

I. (FN-Ç’anapet, Sumla)(AH-Borğola) Birinin [dat.] ağzına [lok.] bir şeyi [aps.] (ağzının içinde tutması için) koyuyor. 3’ut’eli bozo-çkimik cumadi-muşişi xut tuteri berezDimp’lanazya do o3’u3’ale moludumers. (FN-Ç’anapet) Küçük kızım amcasının beş aylık bebeğineAğlamasındiye emzik veriyor. Sark’izi berez nuk’uz moludumels. (FN-Sumla) Sakızı çocuğun ağzına koyuyor. ≠ amudumers, amudumels; ≠ muludumers

II. (FN-Ç’anapet) Biri için [dat.] bir yere [lok.] yatay koyuyor ya da yerleştiriyor. Nanak na-ç’k’oru limbro3a Ançelez nayla tudele moludumers. (FN-Ç’anapet) Annem, biçtiği limbro3a otunu Ançele için serenderin altına koyuyor.


molulun (PZ ~ FN-Ç’anapet) Aø/A.Dir/A.Abl. har.f. Beriye doğru (= konuşana doğru) geliyor. Xasani molamtume molulun. (PZ-Cigetore) Hasan beri taraftan geliyor. Xasani mele ot’u. Şk’uni k’ale molulun. (PZ-Cigetore) Hasan ötede idi. Bu tarafa geliyor. Selimişi bere hik’u var-ipelen ç’i golaxt’asen-molaxt’asens nonç’valams. (PZ-Cigetore) Selim’in çocuğu o kadar yaramaz ki gelene geçene tükürüyor. K’oçi celvoğaray. Na-celağarasenşe ham k’ale var-molaxtaten. (AŞ-Ortaalan) Adam çiziyor. Çizeceğinden bu yana gelmeyeceksiniz. Ar bo3’edi. Ali mo3’ok’ap’p’ineri molulun. (AŞ-Ortaalan) Bir baktım. Ali zıplayarak geliyor. Omeri çkunde k’ele molulurt’uşa gyantxu do xe not’roxu. (FN-Ç’anapet) Ömer bizim tarafa doğru gelirken düştü ve eli kırıldı. → mok’ulun[1], muk’ulun[1]; moyulun[2]

emp.ist.fiil-zarf ikinci biçimi molit’aşa : Konuşana doğru gelirken. Gza na-dvobğun dişk’alepe molovit’aşa memağen. (ÇM-Ğvant) Yolda döküntü odunlar ben gelirken (bana) engel oluyor.


molums/ molups (AH ~ ÇX) EA har.f. [kb.{ø-}] Çapalıyor. (Mısırların) arasındaki otları temizliyor ve toprağı çapa ile kazıyor. Nusa-çkunik ont’ule jur k’at’i molums. (AH-Lome) Gelinimiz tarlayı ikinci kat çapalıyor. A3’i lazut’i oput’e molup. (ÇX-Makret) Şimdi büyük mısır bahçelerinde mısırın etrafını seyrekleştirip yüzeysel çapalıyorum. [AK’da bu fiil kullanılmaz.] → bergums/ berguy/ bergups; çizonuy; belups; gomolaps; gumers[2]; ntxorums/ ntxoruy/ ntxorups; ++ gumolams

f.-i. omolu : Çapalama. Çapalamak. Henife nana-muşiz eludgitun do lazut’iş omoluz gyoç’k’ams. (AH-Lome) Hanife annesinin yanında durup mısır çapalamaya başlıyor.


molupinams[1]/ molupinay (PZ ~ AŞ) EA.Dir har.f. [kb.{u-}’nun işlevi belli değil] Konuşana doğru evcil hayvanı [aps.] sürüyor ya da güdüyor. Pujepe şk’imda k’ale molupinay. (ÇM-Ğvant) İnekleri bana doğru sürüyor (= salıveriyor). → mok’upinams


molupinams[2] (FN) EAL har.f. [kb.{u-}’nun işlevi belli değil] Evcil hayvanı [aps.] üstü ve kenarları kapalı bir alana [lok.] sürüp topluyor. Nanak handğa kotumepe ordoşe okotumalez molupinams. (FN-Ç’anapet) Annem bugün tavukları erkenden kümese gönderiyor.


molvobğay (ÇM ~ AŞ) EAL har.f. [emp.şm.1.tek. molovobğam] Katı cismi [aps.] üstü ve kenarları kapalı mekânın [lok.] içine döküyor. Ali dişk’alepe ceturgeri molvobğay. (ÇM-Ğvant) Ali odunları çardağa atıyor. Ali mt’alepe on3xeni molvobğay. (ÇM-Ğvant) Ali otları çatı katına atıyor. Naci ntxiri-3epla soba molvobğay. (AŞ-Ok’ordule) Naci fındık kabuklarını sobanın içine döküyor. Doğani ntoleri lazut’t’epe cuneli oda molvobğay. (AŞ-Ortaalan) Doğani taneleri saplarından ayrılmış mısırları güneş alan odaya atıyor. → molobğams/ molobğay/ molobğaps, mulobğaps, mulvobğaps; + molibğen


molvobğun (ÇM ~ AŞ) AL hal f. Katı cisim [aps.] üstü ve kenarları kapalı mekânın [lok.] içinde dökülmüş halde duruyor. Alişi dişk’alepe oxori-şk’imi molvobğun. (ÇM-Ğvant) Ali’nin odunları evimin içinde dökülmüş halde duruyor. Ntxiri 3epla soba molvobğun. (AŞ-Ok’ordule) Fındık kabukları sobanın içinde duruyor. Na-molvobğun ntxirepe gale kogammobği. (AŞ-Ortaalan) İçerde duran fındıkları dışarı dök (= at). → molobğun, mulobğun, mulvobğun


molvosvaray (ÇM ~ AŞ) EAL har.f. Üstü ve kenarları kapalı mekânın [lok.] içine diziyor. Ayşe mt’alepe on3xeni molvosvaray. (ÇM-Ğvant) Ayşe otları çatı altına diziyor. Xasani mandre dişk’a molvosvaray. (AŞ-OK2aordule) Hasan ahıra odunu istifli koyuyor. → molosvarams/ molosvaraps, mulvosvaraps, mulosvarups

şsz molisvaren : Üstü ve kenarları kapalı mekânın [lok.] içine diziliyor. Ayşe 3’o na-şk’oru mt’alepe on3xeni var-molisvaren. (ÇM-Ğvant) Ayşe’nin bu yıl kestiği otlar çatı altına sığmıyor. Mandre dişk’a ipşu. Aşk’va var-molisvaren. (AŞ-Ok’ordule) Ahırda odun doldu. Artık dizilmiyor.


molvosvarun (ÇM ~ AŞ) AL hal f. Üstü ve kenarları kapalı mekânın içinde dizilidir. Ayşeşi lazut’epe serendi molvosvarun. (ÇM-Ğvant) Ayşe’nin mısırları naylada dizilidir. Dişk’a mandre molvosvarun. (AŞ-Ok’ordule) Odun ahırda istifli bir şekilde dizili duruyor. → molosvarun, mulusvarun


molvot’oçay (ÇM)(AŞ-Ortaalan) EA.Dir har.f. Beriye atıyor. → molot’oçams/ molot’oçay; molot’k’omers; molot’k’oçams/ molot’k’oçaps


molvoxunay (ÇM ~ AŞ) EAL har.f. 1. Üstü ve kenarları kapalı yere oturtuyor, alıyor. AliŞuronepe seri mtuti mendiyonasendva3’onen. Aşk’urinen. K’at’a limci şuronepe mandre molvoxunay. (ÇM-Ğvant) AliKeçileri gece ayı götürürsanıyor. Korkuyor. Her akşam keçileri ahıra kapatıyor. Puci mandre molvoxunay. Va-gam’oşk’uy. (AŞ-Ok’ordule) İneği ahıra koyup hapsediyor. Çıkarmıyor. 2. Hapsediyor. Ayşe dolumcerişi şuronepe donç’valuy. Mandre molvoxunay. (ÇM-Ğvant) Ayşe akşam üstü keçileri sağıyor. Ahıra hapsediyor (= kapatıyor). → moloxunams/ moloxunaps/ muloxunaps/ mulvoxunaps


molvo3’en (AŞ) ED har.f. Beri tarafa bir hedefe [dat.] bakıyor. Ali mele celaren. Hay molvo3’en. (AŞ-Ok’ordule) Ali ötede duruyor. Beriye bakıyor. Ayşe molvo3’ert’aşa nena mot-ikum. (AŞ-Ortaalan) Ayşe bu tarafa bakıyorken ses çıkarma. → mok’o3’k’en, muk’o3’k’en; + mola3’en; ≠ molo3’k’en


momç- → meçams/ meçay/ meçaps


momç’iş- → meç’işun


momimçin- → numçinams/ numçinay/ numçinaps


momk’ulanuy (ÇM) EA har.f. Beriye doğru hareket ederek ya da kendisi için kısaltıyor. Ali obazgaşe momk’ulanuy. (ÇM-Ğvant) Ali direği kısaltıyor. ++ memk’ulanuy; omk’ulanay/ omk’ulanams/ omk’ulanaps


mona (AŞ) osz z. [mona + olumlu fiil] Niçin (... yap)mıyor. Niye (... ol)muyor. Neden (...) değil. Mona moxt’u ? (AŞ-Ok’ordule, Ortaalan) Niçin gelmedi ? Mona ikum ? (AŞ) Niye yapmıyorsun ? → moya, moda, muda


moncğonams/ moncğonay/ moncğonaps (PZ)(AŞ ~ HP) EA har.f. [gel.1.tek. movoncğonare/ moboncğonare/ movoncğonaminon] Uzaktan beriye (= konuşana doğru) cansız nesneyi [aps.] gönderiyor. → mvoncğonay, mvoncğonaps

+ muncğonams/ muncğonay/ muncğonaps EDA har.f. [gel.1.tek. movuncğonare/ mobuncğonare/ movuncğonaminon] Uzaktan beriye (= konuşana doğru) belirli birine cansız nesneyi [aps.] gönderiyor. Resimi momincğoni. (PZ)(AŞ ~ HP) Fotoğraf bana gönder. Ar3’o boyine mektubi momincğonams. Mutxa mak’alap’ay st’eri. Vrosi na-var-anç’aren şeni mu goruy-ti var-oxovo3’oni. (AŞ-Ok’ordule) Birisi bana sürekli mektup gönderiyor. Bir şey yalvarıyor gibi. Ama düzgün yazamadığı için ne istediğini anlayamadım. Na-momincğonare televizyoni vrossi gurçi. Mo-t’roxurt’t’ay. (AŞ-Ortaalan) Göndereceğin televizyonun çevresini iyi sar. Kırılmasın. Baba-şk’imi na-momincğonu peyniri na-dobdvi yeri k’oşk’aksu. (AŞ-Ortaalan) Babamın bana gönderdiği peynir koyduğum yerin arasında çürüdü. Nanak, pederik na-muncğonu dolokunape mela3’k’umz. (FN-Ç’anapet) Annem babamın yolladığı giyecekleri açıyor. Na-momincğoni sorepeşa na-maxonu k’onari cevabi mepçi. (AK-Döngelli) Bana gönderdiğin sorulara yapabildiğim kadar cevap verdim.


monçxik’ams (PZ) EA har.f. Toprak, ateş vs’yi [aps.] eşiyor. Let’a movonçxik’am ç’i lobiya dobdvare. (PZ-Cigetore) Toprağı eşiyorum ki fasulye ekeceğim. Ayşek k’uk’ulate çozi monçxik’ams. (PZ-Cigetore) Ayşe ucu bükük demirle közü eşiyor. ++ nçxik’ums


monç’e/ monç’o (PZ), monç’e (ÇM ~ AŞ) i. Kuluçkaya oturan tavuk. Anaç tavuk. Monç’o p’ifolis cexedu. (PZ-Cigetore) Anaç tavuk kuluçkaya oturdu. Şk’imi monç’ok 3’ip’ulinape kogamiyonu. (PZ-Cigetore) Benim kuluçka civcivleri çıkardı. Monç’e montalepe ek’ipinay-ikten. (ÇM-Ğvant) Anaç tavuk civcivleri peşi sıra (= peşine takarak) dolaşıyor. → monç’ve, monç’va


monç’e-mundi[1] (ÇM) i. Tavşankulağı. Monç’e-mundi 3’endeç’epe unktay. Kçe 3’opxuy. (ÇM-Ğvant) Tavşankulağı yumrularını çoraplara bulaştırıyor. (Çorapları) beyazlatıyor. → moç’e-mundi[3]


monç’e-mundi[2] (AŞ-Ok’ordule) i. Siğil. Bere xe monç’e-mundi naçanen. (AŞ-Ok’ordule) Çocuğun eline siğil oluşuyor. minç’aI/ minç’ç’a; moç’e-mundi[2]; meç’eç’ili; meç’enç’i, meç’eç’i


monç’ve (FN-Sumla), monç’va (AH ~ HP ÇX)(AK) i. Kuluçkaya oturan tavuk. Monç’vak 3’ip’ili gamaonu şeni makvaliz yoxedun. (AH-Lome) Tavuk civciv çıkarmak için yumurtanın üstünde oturuyor. K’azaği-skani monç’vaş gerçale divu-doren. (AH-Lome) Kazağın, tavuk folluğu gibi olmuş (= eskimiş). Ç’uç’ulepe monç’vaşi tude uk’uibğen. (AK-Döngelli) Civcivler anaç tavuğun altında toplanıyor. → monç’e, monç’o


mondo[1] (PZ ~ ÇM) z. I. Galiba. Belki. K’omşepek urz*eni ç’inaxuman. Mondo p’ek’mezi 3’opxanen. (PZ-Cigetore) Komsular üzüm eziyorlar. Galiba pekmez yapacaklar. Carişi furuni gamigzen. Alik cari ç’vasen, mondo. (PZ-Cigetore) Ekmek fırını iyicene ısınıyor. Ali ekmek pişirecek, galiba. Çxombis şvancalape mç’ita uğun. Mondo ağani ç’operi on. (PZ-Cigetore) Balığın solungaçları kırmızıdır. Sanırım yeni yakalamışlardır. Ar mitxape moxt’asen mondo. Uci mi3’iyams. (PZ-Cigetore) Birileri gelecek galiba. Kulağım çınlıyor. Mondo yazi komoxt’u. Mşk’velape gaminç’aren. (PZ-Cigetore) Sanırım, yaz geldi. Fidanlar tomurcuklanıyor. Mtuti tatepete let’a ntxoruy. Mondo hey muton dvoxu. (ÇM-Ğvant) Ayı pençeleri ile toprak kazıyor. Galiba oraya evvelden bir şey gömmüş. Ayşe Faduli puji gvo3’en. Mondo iyindrasen. (ÇM-Ğvant) Ayşe Faduli’nin ineğini inceler durumda bakır. Belki satın alacak. # Andğa ç’andra on Alişi/ Helessa yalessa/ Mondo cuvelasen t’işi/ Helessa yalessa/ Noğamisa oren mişi/ Helessa yalessa hessa hey. (ÇM-Ğvant, anonim) Bügün Ali’nin düğünü/ Helessa yalessa/ Belki bahtı çökecek/ Helessa yalessa/ Gelin acaba kimlerden/ Helessa yalessa hessa hey. → beçi, beki, bekita; galiba; belki

II. Her halde. Amedi şk’ala Kemali livadişa molva-nişi viyondram. Mondo yemaşa m3ika ogine moxt’anen. (PZ-Cigetore) Ahmet ile Kemal’in bahçeden gelmelerini bekliyorum. Her halde öğleden az önce gelecekler. Ma livadişi ğoberi vikum. Mondo pucepek k’ok’oxuman. (PZ-Cigetore) Ben bahçe çitini yapıyorum. Ama inekler onu bozuyor. Eminek şeyepe-muşi k’arxums. Mondo golvaşa idasen. (PZ-Cigetore) Emine eşyalarını toparlıyor. Her halde gezmeye gidecek. Alik mondo cari oşk’omu. Goist’onams. (PZ-Cigetore) Ali her halde yemek yedi. Yalanıyor. Ndağişi k’ap’ulas opşa divalams. Mondo mç’ima mç’imasen. (PZ-Cigetore) Dağın arkasında çok şimşek çakıyor. Herhalde yağmur yağacak. Nusas guri mvankten. Mondo cadginen. (PZ-Cigetore) Gelinin midesi bulanıyor. Her halde çocuk olacak (= aşeriyor, çünkü hamiledir). İgnapinu. Cuma ! Mondo si k’ayoba dogocu. (PZ-Cigetore) Anlaşıldı. Kardeş ! Her halde senin rahatlığın kaçtı (= tedirgin oldun). Xasanişi dulya-muşi var-iyen. Mondo moişalen. (PZ-Cigetore) Hasan’ın işi olmuyor. Her halde bozuluyor. Xasanik ç’urbis guğarams. Mondo cibasen. (PZ-Cigetore) Hasan kestanenin etrafını çiziyor. Sanırım, pişirecek. Na-xrosk’u ncenina goipa3xalay. Mondo şuri moğasen. (ÇM-Ğvant) Ölen (= öldüğü sanılan) buzağı kıpırdanıyor. Her halde canlanacak. Mondo mt’i konoxen. P’anda içaminay. (ÇM-Ğvant) Her halde bitlendi (= bitlenmiş haldedir). Hep kaşınıyor. → bekita; heralde/ herhalde, heralda, xeralda

III. (PZ) Sanki. Alik hişo cenç’areri dolik’çams ç’i mondo 3’ari gamuyonasen. (PZ-Cigetore) Ali öyle parayı avucuna almış ki sanki suyunu çıkaracak. → muç’o[2]; p’anda[4] ... st’eri; sankis; gyozgyoraII, gyozgiraII


mondo[2] (AŞ) z. Sakın ...-me(yin). → amani[1]; modo; sotiVI; vaşa. I. (AŞ-Ok’ordule) [mondo + yasak istek kipi] AliOrdo moxt’i. Mondo leba mo-gaert’ay. Oxorişa vidaten. (AŞ-Ok’ordule) Ali ! Erken gel. Sakın geç olma(yasın). Eve gideceğiz.

II. (AŞ-Ok’ordule, Ortaalan) [mondo + gelecek zaman olumlu biçimi] Bere mamt’ey. Mondo k’armateşa idasen. (AŞ-Ok’ordule) Çocuğumuz kaçtı. Sakın ola değirmene gitmesin. Mondo komext’are. (AŞ-Ortaalan) Sakın gelmeyesin. Mondo colare. (AŞ-Ortaalan) Sakın düşmeyesin.


mondrik’ums/ mondrik’uy (PZ ~ FN-Ç’anapet), mondrik’oms (FN-Sumla ~ HP-P’eronit), mondrik’ups (HP ~ ÇX) EA har.f. (Genelde dikili olan bir şeyi) üstten aşağıya doğru eğiyor ya da büküyor. Mtvirik ntxirişi dudepe mondrik’oms. (FN-Sumla) Kar fındık ağaçlarını yere doğru büküyor. Pi3ai omjores mot-nupinam. Mjorak mondrik’oms. (FN-Sumla) Tahtayı güneşli yere koyma. Güneş onu büküyor. Demiri mondrik’oms. (FN-Sumla) Demiri büker (= çok güçlü). Mtviri dido mtvaşi ntxirepe mondrik’oms. (AH-Lome) Kar çok yağınca fındıkları eğiyor.


mondrik’un/ mondruk’un (PZ ~ AŞ), mondruk’un (FN ~ HP ÇX) Aø har.f. 1. Ağaç [aps.] eğiliyor. Gzaz jin ntxirepe mtelli mondruk’u-doren. Babak e3’ubaz*gams. (AH-Lome) Yolun üstündeki fındıklar hep eğilmiş. Babam destek veriyor. 2. İnsan [aps.] belden bükülüyor. Fot’a m3ika jin go3’ik’ori. Mondruk’aşi tude dan3’en. (AH-Lome) Peştemali biraz yukarı bağla. Eğilince yere değiyor. ≠ mendruk’un


monduna (FN ~ AH) s. [armut hakkında] Çok olgunlaşıp içi ciğer rengi olmuş. Monduna m3’xuli. (FN ~ AH) Çok olgunlaşmış armut. → mğaca; mğica/ mğija


monduni (ÇM) i. Ortalık. Ali mutxape ndğvaruy. Monduni gamailasen. (ÇM-Ğvant) Ali bir işler çeviriyor. Ortalığı batıracak. → ortaluği


moni (ÇM ~ HP ÇX)(AK) i. I. Boncuk. Ayşe ti-cetvale moni guşuy. (ÇM-Ğvant) Ayşe başörtüsüne boncuk işliyor. N3xeni mç’ita moni dolvobun. (ÇM-Ğvant) Atın boynuna kırmızı boncuk asılıdır. Dizbaği monepe konubun. (ÇM-Ğvant) Kemerinde boncuklar takılıdır. Nusa mandili moni guşuy. (AŞ-Ok’ordule) Gelin eşarpa boncuk işliyor. Ançelek aliz na-doloburt’u moni doli3’k’ams. (FN-Ç’anapet) Ançele boynunda takılı boncuğunu söküp çıkarıyor. Nanak ağne na-eiç’opu ti-gotvalez moni guşvamz. (FN-Ç’anapet) Annem yeni aldığı başörtüsünun kenarlarını boncukla işliyor. Ayşeşi mendilis monepe gyoçans. (AK-Döngelli) Ayşe’nin mendilinde boncuklar takılıdır. Nandidik mota-muşi şeni moni dizups. (AK-Döngelli) Babaanne torunu için bocuk diziyor. Dadi Havak mota-muşis moni u3igups. (AK-Döngelli) Hava hala torununa boncuk diziyor. → zenişi; dadala[1]

II. (FN-Ç’anapet) İnci. Xasanişi porçaz moniz na-nugamz mpuli gyuçans. (FN-Ç’anapet) Hasan’ın gömleğinde inciye benzer düğme takılıdır. → inci, incu


monk’a s.-z. Ağır. I. s. 1 Tartıda çok çeken. Bere daha 3’ulu on. Monk’a şeepe var-ağen. (PZ-Apso) Çocuk küçüktür. Ağır eşyaları götüremiyor. Monk’a limxona yuk’i oğmaloni deviyi. (PZ-Cigetore) Ağır eğreltiotu yükünü götürmeklik oldum. Hik’u monk’a ore ç’i celaxedare sva celat’roxun. (PZ-Cigetore) O kadar ağırsın ki oturacak olduğun kıyı yerleri kırılacak. Oşk’urişi mca hik’u içanu ç’i monk’a ayu do arape-muşi celaç’ordu. (PZ-Cigetore) Elma ağacı o kadar meyve verdi ki ağır geldi. Dalları yarılarak yırtıldı. Xasani Alişa monk’a on. İ3’onanisi Xasanik Ali co3’onams. (PZ-Cigetore) Hasan Ali’den ağırdır. Tartıldıklarında Hasan Ali’den ağır tartıyor (= “Ali’yi aşağıya tartıyor”). Nceninape 3’ingiri dolvobi. Monk’a var-ayanen. (ÇM-Ğvant) Küçük buzağılara zil tak. Ağır gelmeyecek. Monk’a moberi n3xeni ar do ali-xup’eri elubay. (ÇM-Ğvant) Ağır yüklü ata bir de boynu-büzüşük [torba] asıyor. Mobale monk’a ayu. Ar piçi moyoğay. (ÇM-Ğvant) Yükü ağır oldu. Biraz üstünden alıyor. Xasani çkimden monk’a ren. (FN ~ AH) Hasan benden (kilo olarak) ağır basıyor. Monk’a ncapez tok’i gyudvi do tok’ite tori. (AH-Lome) Ağır ağaçlara ip tak ve iple çek. M3xuliş t’ot’iz dido mot-yodgitur. Si monk’a re. Gelat’roxun. (AH-Lome) Armudun dalına fazla yüklenip durma. Sen ağırsın. Kırılır. Nca dido monk’a t’u. Sum k’oçik surineri surineri gelebiğit. (AH-Lome) Ağaç çok ağırdı. Üç kişi sürükleye sürükleye aşağı getirdik. Ok’o monk’a pi3ari muç’o mugağu ? (AK-Döngelli) Bu kadar ağır tahtayı nasıl getirebildin ? Mç’ipe pi3arişa monk’a mutu var-dodva. Get’ruxun. (AK-Döngelli) İnce tahtaya ağır bir şey koyma. Kırılır. Aya dişka monk’a va-ren. Çorçi ren. (AK-Döngelli) Bu odun ağır değil. Hafiftir. 2. Çetin. Güç. Monk’a dulyaz oçalişute k’oçi dido ijlip’en. (AH-Lome) Ağır işte çalışmakla insan çok eziliyor. Nusalepek monk’a dulyapes ok’işvelaman. (AH-Borğola) Gelinler ağır işlerde yardımlaşıyorlar. 3. Tehlikeli. Korkulu. Bere-çkimi dido monk’a zabunobapez dololu. Aşi tutaz gecant’u. Ha3’i m3ika kelik’aru do tamo tamo skidun. (AH-Lome) Çocuğum çok ağır hastalıklara yakalandı. Altı ay yatalaktı. Şimdi biraz iyileşti ve yavaş yavaş eski haline dönüyor. 4. Dokunaklı. Kırıcı. Monk’a nena mot zop’on. (AH-Lome) Ağır söz söyleme.

[dey. xe monk’a (uğun) (AH) : Eli ağırdır = Vurunca çok acıtan eline sahiptir] Xe monk’a giğun. (AH-Lome) Senin elin ağır (= Senin elin, vurunca çok acıtıyor).

II. z. Ağır bir şekilde. Memet’i monk’a zabuni ren. Aşek berepez ambayi numçinams. (AH-Lome) Mehmet ağır hastadır. Ayşe çocuklara haber gönderiyor.


monk’anoba i. Ağırlık. Yat’oni monk’anoba goyodvasi dolindra3’en. (ÇM-Ğvant) Ağaca ağırlık koydun mu, eğiliyor. Memet’ik monk’anoba-muşite oncirale gyoçvap’amz. (FN-Ç’anapet) Mehmet kendi ağırlığıyla yatağı çökertiyor. Feli monk’anobate meç’k’odu do gzaz kodantxu. (FN-Ç’anapet) Kabak ağırlıkktan koptu ve yola düştü. Xasanik monk’anobaz gemon3’onams. (FN-Sumla) Hasan (terazi dengesinde veya tahtarevallide) benden ağır basıyor. Balk’oniz hek’o k’oçi mot-gelibğet. K’oloni na-var nuçans şeni monk’anoba var-yazden do gonstun. (AH-Lome) Balkona o kadar kalabalık yığılmayın. Kolonu olmadığı için ağırlığı taşıyamaz ve çöker.


monta (PZ ~ AŞ) i. [çoğ. montalepe] I. Torun. Didak monta-muşis karmat’es xvala xvala lazut’i omkvapams. (PZ-Apso) Ninesi torununa tek başına değirmende mısır öğüttürüyor. Monta-şk’imi obiraşe kebuç’ç’opi. (AŞ-Ok’ordule) Torunuma oyuncak (satın) aldım. → mota

II. Hayvan yavrusu. Zura k’atu otxo monta kodvorinu. Em msk’va na-ort’u naşk’vey. Artepe noşk’idey. (ÇM-Ğvant) Dişi kedi dört yavru yavruladı. En güzelini (hayata) bıraktılar. Diğerlerini iple asarak boğdular. Monç’e montalepe ek’ipinay-ikten. (ÇM-Ğvant) Anaç tavuk civcivleri peşi sıra (= peşine takarak) dolaşıyor. Zemsk’u montalepe cojulinay. (ÇM-Ğvant) Karatavuk yavrularını uçuruyor. T’oroç’i-montalepe ç’umanişi ordoşa 3’vi3’vilaman. (ÇM-Ğvant) Güvercin yavruları sabah erken ötüyorlar. → motali; yavri


montina (ÇM) i. [çoğ. montinape] I. Küçük torun. II. Küçük yavru. P’ut’uji ğureri montinape gamaxuy. (ÇM-Ğvant) Arı ölü yavruları dışarı atıyor. Ali korme-montinape ngolaşa iyonamt’aşa k’alati dolvok’açay. Montinape şuri var-aşvajaneran. (ÇM-Ğvant) Ali tavuk civcivlerini yaylaya götürürken sepete tıkıyor. Civcivler nefes alamıyorlar. Alisari montinape-muşi ojulinay. (ÇM-Ğvant) Kızılgerdan yavrularını (ilk eğitim uçuşu için) uçuruyor. K’inçi montinape-muşi oçu şeni korbaşa oşk’omalepe eşk’iğay. (ÇM-Ğvant) Kuş yavrularına yedirmek için midesinden yiyecek çıkarıyor.


montxams[1] (PZ), montxay (AŞ) ED har.f. Biri [erg.] birine [dat.] vuruyor. Xuseyinik Xasanis hişo montxams ç’i nena-muşi haninepeşa mulun. (PZ-Cigetore) Hüseyin Hasan’a öyle vuruyor ki sesi buralara kadar geliyor. Doğani Xasani ar montxay. Cur montxay. Ok’ap’inay. (AŞ-Ok’ordule) Doğan Hasan’a bir vuruyor. İki vuruyor. Düşürüyor. Laç’i araba montxu. Mele elaxrosk’un. (AŞ-Ok’ordule) Köpeğe araba vurdu. Ötede geberiyor. Nana-muşi manniya bere ti montxay. (AŞ-Ortaalan) Annesi habire çocuğun kafasına vuruyor. → mvontxay ve onun altında muntxay; govrat’k’umsII ; ceçams/ ceçay, geçams/ geçaps


montxams[2] (FN) EA.Ens. har.f. Bir şeyi [aps.] bir şey ile [ens.] tepeliyor. Xasanik nek’la var-gan3’k’uyiz kyuskite montxamz. (FN-Ç’anapet) Hasan kapıyı açamayınca küsküyle tepeliyor.

+ muntxams EDAL har.f. Birne ait [dat.] bir şeye [lok.] bir şeyi [aps.] çarptırıyor. Ali k’amiyonite ek’aktineyi moit’uşa cumadiz naylaz komuntxu. (FN-Ç’anapet) Ali kamyonla geri gelirken amcanın serenderine (kamyonu) carptırdı.


montxams[3] EDA har.f. Birine ait [dat.] bir şeye [aps.] vuruyor ya da çarpıyor. Berek ti momontxu şkule cabri mit’k’va3u. (FN-Ç’anapet) Çocuk başımı vurduğu an dudağım çatladı. Berek ti momontxu şkule cabrişe din3xiri momanktu. (FN-Ç’anapet) Çocuk kafasını bana çarpınca dudağım kanadı.


montxams[4] (AH) EAL/EDL har.f. I. EAL har.f. Bir şeyi [aps.] bir şeye [lok.] çarpıyor. Osmaniz arabaşi oxmaru var-uçkin. P’anda hek hak montxams. (AH-Lome) Osman araba kullanmayı bilmiyor. Her zaman oraya buraya çarpıyor. Osmanik araba muk montxu. Muaviniz yok’idams. (AH-Lome) Osman arabayı kendisi çarptı. Suçu muavine atıyor. → nontxams[1]; noç’irdams/ noç’irday; nutxips

+ montxapams EDAL ett.f. Birine [dat.] bir şeyi [aps.] bir şeye [lok.] çarptırıyor. Xusenik xasani oşumu do araba-ti ncas komontxapu. (AH-Lome) Hüseyin Hasan’ı kızdırıp arabayı da ağaca vurdurdu.

II. EDL har.f. Birine ait [dat.] bir şeye [lok.] vuruyor. Gyari gelemadu. Cemilik k’ap’ulaz momontxams. (AH-Lome) Yemek boğazımda kaldı. Cemil sırtıma vuruyor. Cemalik cuma-muşiz xurxis gyari geladuşiGyaşkvinazya do k’ap’ulas montxams. (AH-Borğola) Cemal, kardeşinın boğazına yemek takılıncaYutabilsindiye sırtına vuruyor. Bulent’ik bulti k’ap’ulaz momontxams. (AH-Borğola) Bülent topu sırtıma vuruyor.


mont’k’omeri (FN-Ç’anapet) i. Hırka. Kalın ceket. Ğoma ini t’u do cuma-çkimik mont’k’omeri-çkimi moikunu do igzalu. (FN-Ç’anapet) Dün soğuktu ve kardeşim hırkamı giyip gitti. → xirk’a; libade; ruza


mont’ro3un (FN ~ AH) Aø har.f. 1. Konuşana doğru (toprak) kopuyor. Heyelân oluyor. Ma bimt’er. Let’a mont’ro3un ! (FN-Sumla) Ben kaçıyorum. Toprak üstüme geliyor, heyelân oluyor ! 2. [ikaz olarak] Muhtabına doğru toprak [aps.] kopuyor. Heyelân oluyor. İmt’i, imt’i ! Let’a mont’ro3un ! (FN-Sumla) Kaç, kaç ! Toprak üstüne geliyor, heyelân oluyor ! → mvaşk’ven; nt’ro3’un, nt’rosun, nt’ro3un, t’ro3un; meyant’ro3un; + ment’ro3un


moo- → moyo-


mooğay/ mooğams (AŞ ~ FN) EA har.f. Üstünden alıyor. Tepesinden alıyor. Mca ompinasi k’aymaği mooğay do komomiğay. (AŞ-Ok’ordule) Sütü kaynatınca kaymağını üstünden alsın da bana getirsin. Nanak bu3xite xombineri ntxirişi çepla mooğams. (FN-Ç’anapet) Annem tırmıkla kurumuş fındığın koçanlarını üstünden alıyor. → moyoğams[1]/ moyoğay; moyoğams[2]/ moyomers


mookosums/ moyokosums (FN-Ç’anapet) EAL har.f. Yere serilmiş mısır, fındık vs’nin [lok.] üzerinde biriken kabukları [aps.] alıyor. Pederik naylaz na-gobğurt’u çeploni ntxiri mo(y)okosumz. (FN-Ç’anapet) Babam serenderdeki kabuklu fındığın üstünü alıyor. moyomersII/ moyoğamsII; yo3xunoms


mook’vatuy/ mook’vatums (AŞ ~ FN) EA har.f. Uç tarafından kesiyor. → moyok’vatums/ moyok’vatuy; moyak’vatums; mujak’vatups; mujaç’k’irups/ mujaç’k’iups

+ mouk’vatay/ mouk’vatams EDA har.f. Belirli bir şeyin tepesini kesiyor ya da buduyor. Bere 3’aleni k’avaği mouk’vatay. Hay var-on. (AŞ-Ok’ordule) Çocuk aşağıdaki kavağın tepesini buduyor. Burada değil. Ham dişk’a mouk’vatay. (AŞ-Ortaalan) Bu odunun uç kısmını kes. Selimik Ntxiriz ğari mot-aet’az deyi jindole-muşi gunz*e ntxombuşi t’at’epe mouk’vatams. (FN-Ç’anapet) Selim, “Fındığa gölge olmasın diye üstündeki kızılağacın uzun dallarını kesiyor.


moonay/ moonams → moyonams/ moyonay


mooputxun[1] (AŞ) → moyoputxun[1]


mooputxun[2] (FN) → moyoputxun[2]


moputxun (FN) AL har.f. Uçuşuyor. K’işiz k’inçepe naylaz moputxun. (FN-Ç’anapet) Kışın kuşlar serendere uçuşuyorlar.


morci (FN) i. (Küçük bitkilerdeki) filiz. Çayiş morci Mayisis irden. (FN-Sumla) Çay filizi Mayıs ayında büyür. → k’ant’ariII


mordale (AH-Borğola) s. Genç. Cumadi-çkimişi bere dido mordale ren. Edo 3’anaşe Mekkeşe idasen-doren. Haci biva unon. (AH-Borğola) Amcamın oğlu çok genç. Ama seneye Mekke ye gidecekmiş. Hacı olmak istiyor (kelimesi kelimesine : Hacı olayım istiyor). Ağan-mordale Lazepek nena-çkuniz dido var-yodgirnan. (AH-Borğola) Çok genç Lazlar dilimizin üstüne çok durmuyorlar. → cenci, genci


morderi[1] (PZ) s. ve i. [< imorden fiilinin partisipi] Büyük. → didi. I. s. 1. [Hacim olarak] Büyük. Morderi-tuta. (PZ-Cigetore) Ocak ayı. Ham 3’endeç’i şk’imi şeni opşa morderi on. K’uçxeşa gamamolun. (PZ-Cigetore) Bu çorap benim için çok büyük. Ayağımdan çıkıyor. Hak’u morderi k’uli hak ninçark’inen-i ? (PZ-Cigetore) Bu kadar büyük iskemle buraya sıkıştırılır mı ? Morderi t’asis mja kok’ovinçxumt do ok’ovimxot. (PZ-Cigetore) Büyük sahana ayranın içine ekmek doğrayıp da hep beraber yiyoruz. Xasanik morderi mca moyodveri moğu. (PZ-Cigetore) Hasan büyük bir ağacı omzuna alarak getirdi. Xasanişi xunç’uli opşa morderi on. (PZ-Cigetore) Hasan’ın gırtlak çıkıntısı çok büyüktür. Morderi ar çutuği gzas doloncart’u. Alik moselams. (PZ-Cigetore) Büyük bir tomruk yolda yatıyordu. Ali [onu] kaldırıyor. 2. [İnsan ve hayvanlarda] Yaş olarak büyük. Yetişkin. 3. [Gelinler arasında] Yaşı büyük oğlun eşi olan.

II. i. [çoğ. morderepe/ mordeepe] 1. [Hacim olarak] Büyük olan. 2. [İnsan ve hayvanlarda] Yaş olarak büyük olan. Andğa 3’anağani na-on şeni mordeepe moigoru moxvadums. (PZ-Apso) Bugün yılbaşı olduğu için büyükleri ziyaret etmek yakışır.


morderi[2] (AŞ ~ AH-Lome) s. ve i. [< moirden fiilinin partisipi] Tam büyümüş olmayan. Büyüğe yakın. Büyükçe. Morderi bardağite 3’ari oşu dido xazi mayen. (AŞ-Ortaalan) Büyükçe bardakla su içmek çok hoşuma gidiyor. Cuma-çkimiz oxoyişi ogine na-udgin ntxirepe çkimepeşen daha morderi renan. (FN-Ç’anapet) Kardeşimin evin önünde dikili olan fındıklar benimkilerden daha büyükçeler. Emineşi biç’i dido ç’ut’a ren. Skani epeyi morderi ren. (AH-Lome) Emine’nin oğlu çok küçüktür. Seninki epeyce büyümüş.


morderi[3] (AH-Borğola) i. [< moirden fiilinin partisipi] Birilerin [gen.] arasında büyükçe olanı. Berepeşi morderi na-renk dişka zdims. (AH-Borğola) Çocuklardan büyükçe olanı odun taşıyor.


morderi-nana (PZ) i. Büyükanne. Babaanne veya anneanne. Morderi-nana-şk’imik opşa mskva oşk’omale ikums. Ar sotxa duguni iyasi irik himus oşk’omale oxenapu gorums. (PZ-Cigetore) Büyükannem çok güzel yemek yapar. Bir yerde düğün olunca herkes ona yemek yaptırmak istiyor. → didi[1]; bedi[1]; bena; didi-nana, nandidi


Morderi-tuta (PZ-Cigetore) i. Ocak ayı. → 3’anağani, 3’anağne


morduy (ÇM) EA har.f. Sıradan bir amaç gütmeksizin bir canlıyı [aps.] büyütüyor. Ayşe jur buzi-nceni morduy. Ar tuta daya cubasen. (ÇM-Ğvant) Ayşe iki tane süt danası büyütüyor. Bir ay daha süt verecek. Ali bere morduy. Xvala muti var-dvoguray. (ÇM-Ğvant) Ali yalnız çocuk büyütüyor. Bir şey öğretmiyor. omordinay


morgvali/ mogvali/ murgvali/ mugvali (AK) s. ve i. Yuvarlak. [Lazcada genelde “toparlak”, “çember biçimli” ve “silindir biçimli” arasında net ayrım yapılmaz.] → mumgvarlaği; murgvala, mungvala, mugvala, mogvala

I. s. Yuvarlak. Toparlak. II. i. Yuvarlak olan. Toparlak olan. Doğanik ginz*e mtxiri do morgvali uxunt’aleps. (AK-Döngelli) Doğani sivri fındık ile yuvarlak olanları karıştırıyor.


moro (PZ ~ AŞ) ü. İşte böyle. Gördüğün gibi. Moro ! (PZ ~ AŞ) İşte böyle ! Moro mu ? (PZ ~ AŞ) Ne sandın ? Böyle, ya ! → yaa


mosa i. [çoğ. mosape] Ağ. → boda; lesa. I. (PZ ~ AŞ) (Genelde) Ağ. K’inçepe oç’opu şeni mosa gvombay. (ÇM-Ğvant) Kuşları tutmak için ağ geriyor. Bobola-mosa mosa parpali oiç’opu. (ÇM-Ğvant) Örümcek ağına kelebek yakalandı. Mosa dik’açu. Çxomi oç’opuşa ulun. (ÇM-Ğvant) Ağı eline aldı. Balık tutmağa gidiyor. # Ulun ulun mogutun / K’ut’nu dolvonkuy nusa / 3’ari doloxert’ana / Goyok’t’oçare mosa. (ÇM-Ğvant) Gidip gidip duruyor / Kutnu giymiştir gelin / Suyun içinde (bile) olsan / Üstüne ağ atacağım. Ali sift’eri oçop’u şeni mosa kogvonombu. (ÇM-Ğvant) Ali atmaca tutmak için ağ gerdi. Tasini mosa ce3’opxuy. Çxomişa idasen. (AŞ-Ok’ordule) Tahsin ağı ayarlıyor. Balığa gidecek. Mosa zade apaşen. (AŞ-Ok’ordule) Ağı çok karışıyor. Mosa k’ale zade m3xul mo-dolodum. Mendruk’un. (AŞ-Ok’ordule) Armut toplama elemanına (= kelimesi kelimesine : “ağa) fazla armut koyma. Bükülüyor. Mosa k’ayiği guğun. (AŞ-Ok’ordule) Ağ kayığın etrafında dolanmış haldedir. Mosa k’ayiği gvombay. Duzanuy. (AŞ-Ok’ordule) Ağı kayığa sarıyor. Düzeltiyor. [atmaca ağı] sindomi

II. (FN ~ HP ÇX) Atmaca, kuş veya balık yakalamak için kullanılan kalın ağ. Mosaşi toli dido mçxu vi-doren. Nçxomi goşilasen. (FN-Sumla) Ağın gözlerini çok iri yapmışsın. Balıklar geçer (= kaçar). Atmaca na-iç’open mosa do k’inçi na-iç’open mosa ar va-iven. K’inçişi mosa daha mç’ipe toloni iven. (AH-Lome) Atmaca yakalanan ağ (= atmacanın yakalandığı ağ) ile kuş yakalanan ağ (= kuşun yakalandığı ağ) aynı olmaz. Kuş yakalanan ağ daha ince gözlü olur. T’obas mosa nudgin. Nçxomepe var-amt’inen. (AH-Lome) Gölün çıkışında ağ var. Balıklar kaçamaz. Zuğas mosa gumers do mçxomi ç’opums. (AH-Borğola) Denizde ağ sarıp balık tutuyor.


mosak’ali (PZ ~ AŞ) i. Ucu torbalı sırık. Meyve toplama aleti. Yüksek daldaki meyve koparmak için kullanılan uzun sopanın ucuna çengel, altına torba yapılmış alet. Xasanik m3xuli o3’ilu şeni mosak’ali nunç’uşinams. (PZ-Cigetore) Hasan armut toplamak için ucu torbalı sırık uzatıp yetiştiriyor. Mosak’ali komomiğit. Oşk’uri p’3’ilare. (PZ-Cigetore) Mosak’ali getirin. Elma toplayacağım. Ali mosak’alite m3xuli 3’iluy. (ÇM-Ğvant) Ali mosak’ali ile armut koparıyor. Bere mosak’ali var-atoren. (AŞ-Ok’ordule) Çocuk armut toplama aparatını taşıyamıyor. → bodak’ali; o3’ilaşe, m3xul-o3’ilaşe; o3’iloni; xeç’k’et’ali, xeç’k’edale

[dey. mosak’alite 3’ileri (ÇM) Çok zor elde edilmiş mal veya edinim.] Avla na-domirgun dadalape mosak’alite 3’ileri oran. Em didi rak’anişa moviği, dovorgi do vomordini. (ÇM-Ğvant) Benim kapı önündeki çiçekler çok değerlidir (= çok zor büyütülmüştür). En büyük (= yüksek) tepeden getirip diktim ve büyüttüm.


mosela (PZ ~ AH HP ÇX) i. Sahur. Ncirik cemojgines. Moselaşa var-momaseles. Cemotanes. (PZ-Cigetore) Uykuya yenilip sahura kalkamadık. Sabaha kaldık. Ncirişa vijginit. Mosela var-momaseley. Dotanu. (ÇM-Ğvant) Uykuya yenilip sahura kalkamadık. Sabah oldu. Amseri mosela var-cep’k’u3xit. Şk’u cemotaney. (ÇM-Ğvant) Bu gece sahurda uyanamadık. Bize sabah oldu. Nciri cemocginey do moselaşa var-emaseley. Domitaney. (AŞ-Ok’ordule) Uykuya yenilip sahura kalkamadık. Sabah oldu. Nciri bicginitu. Mossela var-emasseley. (AŞ-Ortaalan) Uykuya yenildik. Sahura kalkamadık. Fadimez hamseri moselaşa var-yaseluşa gyotanu. (FN-Ç’anapet) Fatma bu gece sahura kalkamadan gün ağardı. Zelixas k’at’a moselaz gyotanun. (FN-Sumla) Zeliha her sahurda uyuya kalıyor. Nanak moselaz saat’i gedgimz do ipti muk eiselz. (AH-Lome) Annem sahura saat kurup önce kendisi kalkar. Sum seri ren moselaz var-emaselen do gemotanun. (AH-Lome) Üç gecedir sahurda kalkamıyorum ve sabah oluyor.


moselams/ moselay (PZ)(AŞ) EA har.f. I.1. Yatmış halde olan birini [aps.] yataktan vs kaldırıyor. Ali na-ncart’u svaşa Xasanik moselams. (PZ-Cigetore) Ali’yi [onun] yattığı yerden Hasan kaldırıyor. Nana-muşi u3’vi do bere moselay. Leba diyu. (AŞ-Ok’ordule) Annesine söyle de çocuğu kaldırsın. Geç oldu. 2. Oturmuş halde olan birini [aps.] ayağa kaldırıyor. Xasani na-xert’u svaşa Alik moselams. (PZ-Cigetore) Hasan’ı [onun] oturduğu yerden Ali kaldırıyor. → mvoselay; eyoselams/ eyoselay, yoselams/ yoselaps; ≠ muselams (AH); + moiselams/ moiselay

II. (PZ) Yatmış halde olan bir şeyi [aps.] kaldırıyor. Morderi ar çutuği gzas doloncart’u. Alik moselams. (PZ-Cigetore) Büyük bir tomruk yolda yatıyordu. Ali [onu] kaldırıyor.


moskidun (FN ~ HP) Aø/AD hal f. Arta kalıyor. Birine [dat.] fazla geliyor. Nanak na-moskidu lazut’i kotumepez kodubğu. (FN-Ç’anapet) Annem artan mısırları tavukların önüne serpti. Bereşi gyari nç’amoni ren. Na-moskidasen mexvi. (AH-Lome) Çocuğun yemeği ilaçlıdır. Artanı döküver. Kotumepes na-mepçam lazut’işen çkar var-moskidun. (AH-Borğola) Tavuklara verdiğim mısırdan (yem) arda hiç kalmıyor.→ mosk’udun, mvosk’udun; mvoskidun


mosk’udun (PZ )(AŞ) Aø/AD hal f. Arta kalıyor. Birine [dat.] fazla geliyor. Xasanik na-gumums mdik’a k’at’a 3’ana mosk’udun. (PZ-Cigetore) Hasan’ın topladığı buğday her yıl artıyor. Lu zade ciduy. Var-aşk’omen. Mosk’udun. Uk’açxe ma vimxor. (AŞ-Ok’ordule) Lahanayı çok koyuyor. Yiyemiyor. Arta kalıyor. Sonra ben yiyorum. → mvosk’udun; moskidun; mvoskidun


mosk’ut’alums (PZ) AD har.f. Biri [aps.] birinden [dat.] kızıyor. Xasani iri tevulis mosk’ut’alums. (PZ-Cigetore) Hasan her şeye kızıyor. guri malen/ guri mvalen, guri muxtams/ guri muxtaps; elabru3’un, ilabru3’un; guri exrisk’uy; işumen

part. mosk’ut’aleri : Kızgın. Andğa Xasani mosk’ut’aleri on. (PZ-Cigetore) Bugün Hasan kızgındır.


mostun (FN ~ AH HP) Aø har.f. Örtülmüş bir şey [aps.] açılıyor. Mjora geçayiz limxanaşi bardiz na-gomtu-dort’un mtviri mostun. (FN-Ç’anapet) Güneş vurunca eğreltiotu yığınağı üstüne yağmış olan kar açılıyor (= kayıyor). Mandrez jin mostu-doren. Pucepez mtviri yomtums. (AH-Lome) Mandıranın üstü açılmış. İneklerin üzerine kar yağıyor. Tipiz saç’i ebotvi. Ala dido ixi dobarazna var-okaçamz do mostun. (AH-Lome) Otun üzerini sacla örttüm. Ama çok rüzgâr eserse dayanamaz ve açılır. Xasanik na-cans cuma-muşis na-mostun bat’t’aniye yotumers. (AH-Borğola) Hasan uyuyan kardeşinin üstünden açılan (= düşen) battaniyesini (onun üzerine) örtüyor. Memeti ! Jimok’as golulut’aşi ti içvi ! Jindole ereti na-gedgin txomuşi-nca mostvasen do gegat’asen ! (AH-Borğola) Mehmet ! Evin arkasından (= yamaca bakan taraftan) geçerken kendini koru ! Yukarısında eğreltiotunun durduğu kızılağaç yerinden kopup (= ayrılıp) senin üzerine düşebilir !


moşa- (FN ~ HP) fb. [vuayel önünde moş-] [ba-/va-, bi-/vi-, bo-/ vo-, bu-/vu-, ma-, ga-, mi-, gi-, mo-, go- önünde moşo-] “Yanlamasına derin kapalı mekânın içinden (konuşan kişinin bulunduğu) dışa doğru” → moşk’a-, muşa-


moşalums (PZ)(AŞ-Ortaalan ~ AH) EA har.f. [fb.{mo-}] Kurulu bir düzeneği ya da işleyişi bozuyor. K’inçi-msxada berepe moşaley. (AŞ-Ortaalan) Kuş tuzağını çocuklar boşaltılar. XasanikAlişi bozomota nusa vixenaredeyi ugorams. Xuseyinik-tiMot-iyasdeyi moşalums. (PZ-Cigetore) HasanAli’nin kızını gelin yapacağımdiye istiyor. Hüseyin deOlmasındiye [onun işini] bozuyor. 3’ut’eli biç’i-çkimik bigaten mtuyişi gedgale moşalumz. (FN-Ç’anapet) Küçük oğlum değnekle fare kapanını (= düzeneğini) bozuyorAxirişi nek’na k’ala mtugis k’apani gebudgam. Çkimi ç’ut’a bozok, mtugi guriz niç’vams do k’apani moşalums. (AH-Lome) Ahır kapısının yanına fareye kapan kuruyorum. Benim küçük kız fareye acıyıp kapanı boşaltıyor. → ceşalums/ ceşaluy; geşalums, geşalams/ geşalaps

şsz moişalen[2] : Kurulu bir düzenek boşalıyor ya da kendiliğinden bozuluyor. Xasanişi dulya-muşi var-iyen. Mondo moişalen. (PZ-Cigetore) Hasan’ın işi olmuyor. Her halde bozuluyor. Pederik ağne na-eç’opu mtuyişi gedgale muşebura moişalen. (FN-Ç’anapet) Babamın yeni aldığı fare tuzağı kendiliğinden boşalıyor. Mtutiz na-gebudgam k’apani muşebura moişalen. (AH-Lome) Ayıya kurduğum kapan kendi kendine boşalıyor. K’inçi meşaxtuşi ragi moişalu do niç’opu. (AH-Borğola) Kuş girince kapan boşaldı da [kuş] yakalandı.


moşaluy (ÇM) EA har.f. [fb.{mo-}] [şsz moişalen] Körleştiriyor. Kesici aleti [aps.] kesmez haline getiriyor. Ali andğa na-vulast’rare burç’uli andğa moşaluy. (ÇM-Ğvant) Ali bugün [Ali için] bilediğim kupliyi bugün keskinliğini giderir. → cemp’irums (ve onun altında cump’irams); ceşaluy (ve onun altında cuşaluy); cump’ilay; bencelums; (ncaxums altında) uncaxams; mubğams/ mubğaps; + moişalen[1] Aø har.f. Köreliyor.


moşat’k’omers (FN ~ AH HP) EA.Abl har.f. I. (FN ~ AH-Lome) Bir şeylerin arasından alıp atıyor. Pederik elak3apineyi uşkurepe naylaşen moşat’k’omez. (FN-Ç’anapet) Babam yarısı çürümüş elmaları serenderden atıyor. Eminek çayiz na-k’onums tipi ok’ok’orums do gzaşe k’ele moşat’k’omers. (AH-Lome) Emine çaylıkta yolduğu otları bağ yaparak yola doğru atıyor. → moşk’at’oçams; eşk’ut’oçams

II. (AH-Borğola) Yanlamasına derin kapalı mekânın içinden dışarı atıyor. Mtugişi ğormaz na-meşap’t’k’oçi mç’ipe kvalepe mtugik ğormaşen gamaxtimu şeni gale moşat’k’omers. (AH-Borğola) Fare deliğinin içine attığım ince taşları fare, delikten çıkmak için dışarı atıyor. → moşk’vot’oçay


moşaxums/ moşaxups (FN ~ HP) EA.Abl har.f. [fb.{moşa-}] Yanlamasına derin kapalı mekânın içinden eşip çıkarıyor. 1. Toprak, kum vs [aps.] kazıyıp çıkarıyor. Munçkvik oğinden k’uçxepete na-ntxorums let’ape geideni k’uçxepete galendo moşaxums. (AH-Lome) Porsuk ön ayaklarıyla kazıdığı toprakları arka ayaklarıyla dışarıya doğru fırlatıyor. 2. (Küçük kemirgenler) ağaç, tahata vs deliyor ya da toparaktaki tohumları kemirip dışarı çıkarıyor. Na-dolobdvi oreşi p’ip’ilape mtugik xvat’umz do let’az galendo moşaxums. (AH-Lome) Ektiğim kabak tohumlarını fare kemirip toprağın dışına atıyor. 3. mec. (Dolabın içindekilerini) çıkarıyor. Çili-çkimik dolabiz na-ren dolokunepe moşaxu do dolabişi doloxe gamakosu. (AH-Borğola) Eşim dolapta olan giysileri dişarı döküp (= atıp, çıkarıp) dolabın içini (dışarıya doğru) sildi. → moşk’axums/ moşk’axuy, muşaxups


moşa3’k’ims/ moşa3’k’ips (AH ~ HP) EAL har.f. Yanlamasına derin mekânın içinden söküyor. Bageniz doloxe va-amilen. Goşak3aperi reik’ape ustak mskalate galendon moşa3’k’ims. (AH-Lome) Kulübenin içine girilmiyor. Çürük çatı ızgaralarını usta merdivenle dışarıdan söküyor. → moşk’a3’ams/ moşk’a3’ay, moşk’a3’uy, moşa3’k’ums, muşa3’k’ips

+ moşu3’k’ams/ moşu3’k’aps EDA har.f. 1. Yanlamasına derin mekânın içinden birine ait [dat.] bir şeyi [aps.] söküyor. 2. mec. Birine ait [dat.] bir konuyu [aps.] ortalığa çıkarıyor. Xasani moxtasen. Bere-muşiz xe na-not’roxuşen mot-moşu3’k’am ! P’at’i u3’ons. (AH-Borüğola) Hasan gelecek. Çocuğunun elinin kırıldığından bahsetme (= konuyu ortaya çıkarma). Fenasına gidiyor.


moşa3’k’ums (FN) EAL har.f. Yanlamasına derin mekânın içinden söküyor. Cumadik naylaşi parpaz na-e3’uz*irt’u t’avli moşa3’k’ums. (FN-Ç’anapet) Amcam serender direği tekerleğinin aldında duran tahta parçasını söküp çıkarıyor. → moşk’a3’ams/ moşk’a3’ay, moşk’a3’uy; moşa3’k’ums, moşa3’k’ims/ moşa3’k’ips, muşa3’k’ips

+ moşu3’k’ams EDA har.f. Birine ait [dat.] yanlamasına derin mekânın içinden söküyor. Alik cumadi-muşiz oxoyişi jimola meyamtiz na-norçak’urt’u didi kvalepe moşu3’k’ams. (FN-Ç’anapet) Ali amcası için evinin arkasındaki meyilli yerde saplanmış büyük taşları söküp çıkarıyor.


moşiğams (FN) EA.Abl har.f. 1. Yanlamasına derin kapalı mekânın içinden (veya bitkinin dallarından, topraktan vs) dışa doğru (cansız cismi) çıkarıyor. 2. mec. Saklı veya gizli olan şeyi ortaya çıkarıyor. Meşağeri moşağeri dulyape uğunan. (FN-Sumla) Karışık işleri var. → moşk’iğams/ moşk’iğay, moşimers, muşimers, muşimars; moşk’at’oçuy


moşimers (AH ~ HP) EA.Abl har.f. 1. Yanlamasına derin kapalı mekânın içinden (veya bitkinin dallarından, topraktan vs) dışa doğru (cansız cismi) çıkarıyor. Meyant’ra3eriz dişka meşikaçu-doren. Babak xop’ete let’a mo3’k’amz do dişkapeşi k’ayi na-ren moşimers. (AH-Lome) Heyelânın içinde odun kapanmış. Babam kürekle toprağı açarak odunların iyisini seçip çıkarıyor. Coğorik na-şinaxu mç’k’udepe amşkorinaşi moşimers. (AH-Borğola) Köpek sakladığı ekmekleri acıkınca çıkarıyor. 2. mec. Saklı veya gizli olan şeyi ortaya çıkarıyor. → moşk’iğams/ moşk’iğay, moşiğams, muşimers, muşimars; moşk’at’oçuy


moşi3’k’ams (FN ~ AH HP) EA har.f. Kendisinin giydiklerini [aps.] çıkarıyor. P’ap’ulik upite na-aşuvu fit’ik’ozi moşi3’k’ams. (FN-Ç’anapet) Dedem terle ıslanan atletini çıkarıyor. Femiz dido upi geçu-doren. Meşakunale moşi3’k’ams. (AH-Lome) Fehmi çok terlemiş. İç çamaşırını çıkarıyor. Upi kogekçu-doren ! Doloxeni filt’ik’ozi şu giğunna komoşi3’k’i. (AH-Borğola) Terlemişsin ! İçindeki falina ıslaksa içinden çıkar. → moşk’i3’ams/ moşk’i3’ay; moi3’ay; gami3’ay, gami3’k’ams; ≠ muşi3’k’ips


moşkumers (FN ~ AH), moşkumels (FN-Sumla) EA.Dir har.f. Canlı varlığı [aps.] beriye gönderiyor. Hemuk p’anda ma momoşkumers. (AH) O her zaman beni buraya gönderiyor. → moşk’ums/ mvoşk’uy, moçkumers, moçkumars, mvoçkumars


moşkva (FN ~ HP ÇX) s. Oldukça çok. Bol. 3’oxlepez sevaili k’ele mtelli çoli t’u-doren. 3’k’ayi moşkva ivayiz princi gyotasamt’ez-doren. Ha3’i princona çkar var-doskidu. (FN-Sumla) Eskiden sahil taraf hep bataklık imiş. Su bol olunca pirinç ekiyorlarmış. Şimdi pirinç tarlası hiç kalmadı. Kapça-mç’k’udiz moşkva goç’k’orale uk’ataşi nostoneyi iven. (AH-Lome) Hamsili ekmeğe bol yeşillik katınca lezzetli oluyor. Mç’k’udi şeni mkveri moşkva divu-doren. M3ika koduk’li. (AH-Lome) Ekmek için un fazla olmuş. Biraz azaltıver. Han3’o moşkva lazut’i içanu. (AH-Borğola) Bu yıl bol mısır oldu (= oluştu). Doğanik papa ipxort’aşi k’uzite moşkva na-ezdums şeni jin-muşi goit’a3ams. (AH-Borğola) Doğan muhallebi yerken kaşıkla bol aldığı için üstüne yapıştırıp bulaştırıyor. Ont’ulez na-ren xerk’iz let’a kodolibğu-doren ! Gondğvari do 3’k’ari moşkva moxtas. (AH-Borğola) Tarlada olan su kanalına toprak dokülmüş. Temizle de su bol gelsin. K’inçepek mç’imoni orapes moşkva t’ot’oni ncalepes meşaxedunan. (AH-Borğola) Kuşlar yağmurlu havalarda dalları bol ağaçlarda (korunmak için) otururlar. Ar nuxu lazut’i bak’vant’i. Moşkva moşkva momçu. (HP-P’eronit) Bir nuxu (= bir çift-avuç) mısır istiyordum. Oldukça çok fazla verdi. [çok] s.-z. opşa[1]; mboli; zade; dido


moşk’a- (PZ ~ AŞ) fb. [/a/ önünde moşk’v-] [/o/ önünde moşk’- (PZ), moşk’v- (ÇM ~ AŞ)]

[/i/ ve /u/ önünde moşk’-] [va-/ ba-, vi-/ bi-, vo-/ bo-, vu-/ bu-, ma-, ga-, mi-, gi-, mo-, go- önünde moşk’o-] “Yanlamasına derin kapalı mekânın içinden (konuşan kişinin bulunduğu) dışa doğru” moşa-, muşa-


moşk’agorums-meşk’agorums (PZ) EA har.f. Altını üstünü (= sağdan soldan her tarafını) arıyor. Xasanis on3xeci-muşi k’ayibi dvayu. Moşk’agorums-meşk’agorums do var-z*irams. (PZ-Cigetore) Hasan tarağını kaybetti. Altını üstünü arıyor da bulamıyor. → meşk’agorums-moşk’agorums


moşk’agoruy (ÇM ~ AŞ) EAL har.f. Yanlamasına derin kapalı mekânın [lok.] içinden bir şeyi [aps.] kendisine doğru çekerek arıyor. Ali oxorişa muç’o amaxt’u, na-var-diç’in mutonpe moşk’agoruy. (ÇM-Ğvant) Ali, eve girer girmez ulu orta gerekmeyen bir şeyler istedi (= arandı).


moşk’at’oçams (PZ) EA.Abl har.f. Bir şeylerin arasından alıp atıyor. Xasanik livadi mçumt’aşa kvalepe moşk’at’oçams. (PZ-Cigetore) Hasan tarlayı kazarken taşları içinden arasından söküp alıp atıyor. → eşk’ut’oçams; moşat’k’omersI


moşk’at’oçuy (ÇM) EA har.f. Saklı ya da gizli olan şeyi [aps.] ortaya çıkarıyor. Na-va-mişk’uran t’obaşa dulyape moşk’at’oçuy. (ÇM-Ğvant) Bilmediğimiz gizli işler ortaya çıkarıyor. moşk’iğams/ moşk’iğay, moşiğams, moşimers


moşk’axums/ moşk’axuy EA.Abl har.f. Yanlamasına derin kapalı mekânın içinden eşip çıkarıyor. 1. Toprak, kum vs kazıp çıkarıyor. 2. (Küçük kemirgenler) ağaç, tahata vs deliyor ya da toparaktaki tohumları kemirip dışarı çıkarıyor. → moşaxums/ moşaxups, muşaxups

+ moşk’uxums (PZ) EDA har.f. mec. Birine ait bir şeyi ortaya çıkarıyor. Deşifre ediyor. Memet’ik Alişi mu-ti-na on lebyarepe-muşi moşk’uxums. (PZ-Cigetore) Mehmet Ali’nin bütün pisliklerini ortaya çıkarıyor. → eşk’uxvay


moşk’a3’ams/ moşk’a3’ay (PZ ~ ÇM), moşk’a3’uy (AŞ) EAL har.f. Yanlamasına derin mekânın içinden [lok.] bir şeyi [aps.] söküyor. Pi3arişi muxepe iri-ti moşk’ap’3’am. (PZ-Cigetore) Tahtanın çivilerini hepsini de söküyorum. Solendo mt’a moşk’a3’uy. Haya o3’edit. (AŞ-Ok’ordule) Nereden ot çekip çıkarıyor. Ona bakın. → moşa3’k’ums, moşa3’k’ims/ moşa3’k’ips, muşa3’k’ips

+ moşk’u3’ams/ moşk’u3’ay EDA har.f. Yanlamasına derin mekânın içinde olan şeylerden [dat.] söküyor. Pi3aris na-on muxepes moşk’ovu3’amt. (PZ-Cigetore) Tahtada olan çivilerin arasından söküyoruz. Ali 3’oderi msk’va kvalepe moşk’u3’ay. (ÇM-Ğvant) Ali duvarın güzel taşlarını arasından soküyor. Doloxeni k’apaği var-moşk’u3’aşşa mca bardaği var-dologaben. (AŞ-Ortaalan) İçerdeki kapağı sökmeden sütü bardağa dökemezsin.(eşk’a3’uy altında) eşk’u3’ay


moşk’iğams/ moşk’iğay (PZ ~ AŞ) EA.Abl har.f. 1. Yanlamasına derin kapalı mekânın içinden (veya bitkinin dallarından, topraktan vs) dışa doğru (cansız cismi) çıkarıyor. 2. mec. Saklı veya gizli olan şeyi ortaya çıkarıyor. → moşiğams, moşimers, muşimers, muşimars; moşk’atoçuy


moşk’i3’ams/ moşk’i3’ay (PZ)(AŞ-Ortaalan) EA dön.har.f. 1. Kendisinin giydiklerini [aps.] çıkarıyor. Dido upi cekçu. Fanela moşk’i3’i. (AŞ-Ortaalan) Çok terledin. Fanilayı çıkar. 2. Kendi içinden bir şeyi [aps.] söküyor. Muya p’a ? Doloxe na-miğun sixinti haşote moşk’ovi3’am. (PZ-Cigetore) Ne yapayım ? İçimde olan sıkıntıyı böylelikle içimden söküyorum. → moi3’ay (ÇM), gami3’ay (AŞ), gami3’k’ams; moşi3’k’ams; ≠ muşi3’k’ips


moşk’onçxik’ams (PZ) EA har.f. Eski olayları yeniden açığa çıkarıp kurcalıyor. Xasanik Ali şk’ala (na-)golaxt’u 3anapes (na)-iyu ok’oşirupe hus moşk’onçxik’ams. (PZ-Cigetore) Hasan Ali ile geçen yıllarda olan kavgaları şimdi yeniden kurcalıyor.


moşk’ulun (PZ ~ AŞ) Aø/A.Abl har.f. 1. Yanlamsına derin kapalı mekândan (yatarak, sürünerek, sürtünerek) konuşana doğru dışarı çıkıyor. 2. Saklanma amaçlı girmiş olduğu yerden çıkıyor. 3. Bir işin içinden geliyor. Meşk’ulun-moşk’ulun. T’obaşa na-on iripe gamaxuy. (ÇM-Ğvant) Girip çıkıyor (= araştırıp ilgileniyor). Gizli her şeyi açığa çıkarıyor. Meşk’axt’u-moşk’axt’u. Dunya gamailu. (ÇM-Ğvant) (İşlere veya ilişkilere) girip çıktı. Dünyayı batırdı (= berbat etti ; işi veya düzeni bozdu). → moşulun, muşulun

II. Gizli olan şey [aps.] ortaya çıkıyor. → moşulunII; gamulunII


moşk’ums (PZ), moşk’uy (AŞ) EA.Dir har.f. Canlı varlığı [aps.] beriye gönderiyor. → mvoşk’uy; moşkumers, moşkumels; moçkumers, moçkumars, mvoçkumars; ≠ mvaşk’ven/ maşk’ven


moşk’vapa (ÇM) i. Heyelân. Moşk’vapa iyen. (ÇM-Ğvant) Heyelân oluyor. → mvaşk’ven/ maşk’ven


moşk’vaperi (ÇM) s. ve i. I. s. Toprağı kopmuş olan. Uçurum olan. Moşk’vaperi gza naxolen. (ÇM-Ğvant) Uçurum yola yaklaşıyor.

II. i. Toprak kayması olan yer. Ali moşk’vaperi kvalepete dolvopşay. (ÇM-Ğvant) Ali toprak kayan yeri taşlarla dolduruyor. Moşk’vaperite mcalepe dixven. (ÇM-Ğvant) Toprak kaymasından ağaçlar batıyor (= örtünüyor). Ayşe moşk’vaperi mt’a-tasi gvobğay. (ÇM-Ğvant) Ayşe toprak kayması olan yerde ot tohumu serpiyor.


moşk’vot’oçay (ÇM) EA.Abl har.f. Yanlamasına derin kapalı mekânın içinden dışarı atıyor. Çami çokişa mç’ira moşk’vot’oçay. (ÇM-Ğvant) Çamın kökünden çıra (keserek) atıyor. → moşat’k’omersII


moşletinaps (AK) EA har.f. Kurtarıyor. Ğalis na-işkidet’u bere baba-muşik moşletinaps. (AK-Döngelli) Derede boğulan çocuğu babası kurtarıyor. → muşletinaps


moşulun (FN ~ HP) A.Abl har.f. I. 1. Kapalı mekândan (yatarak, sürünerek, sürtünerek) konuşana doğru dışarı çıkıyor. 3’i3’ila xut’ula-muşişen moşulun. (FN-Sumla) Yılan deliğinden çıkıyor. 3’i3’ila ğorma-muşişen moşulun. (AH-Lome) Yılan deliğinden çıkıyor. 3’i3’ila ğormaşen tamo tamo moşulun. (HP-P’eronit) Yılan delikten yavaş yavaş ortaya çıkıyor. 2. Saklanma amaçlı girmiş olduğu yerden çıkıyor. Baba-muşi mulut’uşa dot’k’obu do ha3’i moşulun. (FN-Sumla) Babası gelirken saklandı, ama şimdi ortaya çıkıyor. K’at’u coğorişen imt’u do on3xonez na-meşilu sum ndğa ren, ha3’i moşulun. (AH-Lome) Kedi köpekten kaçıp tavan arasına saklandığı üç gündür, yeni (= şimdi) ortaya çıkıyor. → moşk’ulun, muşulun

II. (FN) Gizli olan şey ortaya çıkıyor. T’k’obaşa mutu var-iven. Ar ndğaz komoşulun. (FN-Sumla) Gizli hiçbir şey olmaz. Bir gün ortaya çıkar. → moşk’ulunII; gamulunII


moşvacina (AH) i. İstirahat. Tâtil. Han3’o 3’ana-moşvacina-çkimis Gyurcistani goxtimuşe bidi. (AH-Borğola) Bu yıl yıllık istirahatimde (= tâtilde) Gürcistan’ı gezmeye gittim. → tatili[1]; tadili; (moişvacams altında) moşvacinu


moşvacinoni (PZ)(FN), moşvajinoni (ÇM) i. Dinlenme yeri. Yol üzerinde, daha çok pınar başlarında, oturup dinlenecek yerlere verilen ad. Ngola eşk’amtumani emogindeni moşvajinoni eft’i. Komovişvaji. (ÇM-Ğvant) Yayla yokuşundaki ilk dinlenme yerine çıktım. Dinlendim. Obogeneşa bit’işa moşvacinoniz na-gelapxedi steri heşo domanciru-doren. (FN-Ç’anapet) Obogeneye giderken yol üstündeki istiraht yerinde oturduğum gibi öylesine uyuya kalmışım. Biç’epe ! Moşvacinoniz a m3ika komobişvacat. (FN-Sumla) Arkadaşlar ! Dinlenme yerinde biraz istirahat edelim. [Sürekli dinlenme yeri olarak kullanıldığı için bölge adı Moşvacinoni olan pek çok mahalle vardır. A.D.] (moişvacams/ moişvacay/ moişvacaps altında) f.-s. moşvacinoni


moşvacinu → moişvacams


mot-/ moy-/ mo- (PZ ~ AŞ), mot-/ mod-/ mo- (FN ~ AH), mo- (HP ~ ÇX) [Bu ek, Akçakoca diyalektlerinde kullanılmaz.] → var[1]/ va

I. [yasak kipi göstergesi] -me, -meyin, -meyiniz, -ma, -mayın, -mayınız. Seris rubapes moy-gulur. Himinepes kva it’oçen. (PZ-Apso) Gece ırmaklarda gezme. Oralarda taş atılıyor. Msk’veri mo-ilum. Moik’vaten. (ÇM-Ğvant) Karacayı öldürme. Soyu tükeniyor. Çelepuri mo-iyer. Mu-ti or st’eri, k’oçi st’eri ikti. (ÇM-Ğvant) İstihbaratçı olma. Olduğun gibi, adam gibi dolaş. Pavrepe ok’okosum do mo-moiğam. (*)(ÇM-Ğvant) Yaprakları toplayıp getirme. [(*) “toplayıp getirme” karşılığı, tek bir mo- ile ifade edilir.] # A nani nani nani / Ma si cegojinare / Mo-ibgar e amani. (ÇM-Ğvant) A nenni nenni / Ben seni yatıracağım / Sakın ağlama. # Amipinu xolo Mart’i dumani / Git’rağudar mo-ibgar e amani. (ÇM-Ğvant, K’.H.) Yine geliyor [bu tarafa] Mart [ayının] sisi / Ağıt yakacağım (= türkü söyleyeceğim) sakın ağlama. Aşk’va m3udi na-bissinapi ognitini p’içi mo-momçamtu. (AŞ-Ortaalan) Artık yalan konuştuğumu duyduğunuzda bana yüz vermeyin. Cenç’arerepe hiko mo-dodum. A mitepe moxt’anen do nixiranen. (AŞ-Dutxe) Paraları oraya koyma. Birileri gelip de çalarlar. Nanak naxveyi porçape na-gyok’idasen tok’iPorçape let’az mod-dan3’ert’az” ya do hekol-hakole m3ika gonzdumz. (FN-Ç’anapet) Annem yıkanmış gömlekleri asacağı ipiGömlekler yere değmesindiye her iki taraftan biraz geriyor. NanakFiridapeşen mç’aci mod-amit’azdeyi axirişi nek’la lazmate t’a3ums. (FN-Ç’anapet) AnnemAralıklardan sinekler girmesindiye ahırın kapısını inek dışkısı ile sıvazlıyor. Çkva mutu mot-yopxor. (AH-Lome) Üzerine başka bir şey yeme. Sotinuri onaxoni ok’obğam do mot-moimer. Hak si xezmetçi var-giyonun. (*)(AH-Lome) Birikmiş kirlilerini toplayıp getirme. Burada senin hizmetçin yok. [(*) “toplayıp getirme” karşılığı, tek bir mot- ile ifade edilir.] Mo-imgar. (HP-P’eronit) Ağlama. Dulya bik’imt’aşi bere memağen. Mo-moşkumer. (HP-P’eronit) İş yaparken çocuk bana engel oluyor. Bana gönderme. Bigate mo-gulu(r). (ÇX-Makret) Sopayla dolaşma. Boyne m3udi mot-zop’on. (ÇX-Makret) Sürekli yalan söyleme.

II. [yasak-istek kipi göstergesi] -me(yeyim), -me(yesin), -me(sin) vs. Psk’udut’aşa xiloba var-mo3’irams bğurasi-ti mo-mo3’iramt’as. (PZ-Cigetore) Ben yaşarken bana iyiliği göstermeyen ben ölünce de bana [iyiliği] göstermesin. Vot’asi xiloba-şk’imi na-var-uşk’uns var-vot’aşa-ti mo-uşk’ut’as. (PZ-Cigetore) Ben varken iyiliğimi bilmeyen benim olmadığımda da [iyiliğimi] bikmesin. Ali, sift’eri golit’aşaMoy-viziramt’adeyi cet’obun. (AŞ-Ok’ordule) Ali, atmaca geçerkenGörünmeyeyimdiye çömelip saklanıyor. Vrossi usvi. Na-var-usvi yeri mo-dosk’udurt’t’ay. (AŞ-Ortaalan) İyi sür. Sürülmedik yer kalmasın. Dişk’a vrossi nonç’ark’i. Mo-gamalamt’ay. (AŞ-Ortaalan) Odunu iyi sıkıştır. Dışarı çıkmasın. Mapxala-orapez badi do kçinepek gale dido mot-gulut’an. (AH-Borğola) Güneşli ve sıcak dönemlerde yaşlı erkek ve kadınlar dışarıda çok gezmesinler.

III. (AŞ) [olumsuz dilek kipi göstergesi] Puci var-imxoy. Bolaçi mo-xosk’urt’t’uk’k’o. (AŞ-Ortaalan) İnek yemiyor. İnşallah ölmez.


mot/ moy/ mo (PZ ~ AŞ), mot (FN ~ ÇX)(AK) soru z. Niye. Niçin. Neden. Xasanik toç’is konun3xu-dot’u. Xolo-ti mot elun3xums ? (PZ-Cigetore) Hasan ipi eklemişti. Yine de neden yandan ekliyor ? Xasani avlas mp’alo steri moy dgun ? (PZ-Cigetore) Hasan evinin ön tarafındaki bahçesinde kazık gibi niye duruyor ? Moft’i var, mot igzalam ? (ÇM-Ğvant) Ben gelir gelmez neden gidiyorsun ? Hik’u mşk’urinace moy orer ? (AŞ-Ok’ordule) O kadar korkak neden oluyorsun ? Hini ok’iyilen do ma hey moy bida ? (AŞ-Ok’ordule) Onlar vuruşuyorlar da ben oraya niye gideyim ? Lebaşa koxer. Ok’ogim3’upun do moy var-eiselam ? (AŞ-Ok’ordule) Geç zamana kadar oturuyorsun. Memet’t’i-ti nomşaray do ham araba yeri-muşişe moy var-oxink’ay ? (AŞ-Ortaalan) Mehmet te itiyor da (= itmesine rağmen) bu araba niye yerinden oynamıyor ? Porça hak’k’u ordoşe mo xari ? (AŞ-Ortaalan) Gömleği bu kadar erken niye yırttın ? Boyne haşşo mot ikom ? (AH-Lome) Sürekli (hep) neden böyle yapıyorsun ? Hem bere mot omk’u3un ? Vaşa korba a3’k’unen. (AH-Borğola) O çocuk niye çökmüş haldedir ? Sakın karnı ağırmasın (= acaba karnı ağırıyor mu ?). Hek’o k’ap’ineri mot moxti, bere-çkimi ! Nuk’u-nak’i gogamç’itanu-doren. (AH-Borğola) O kadar çabuk niye geldin, çocuğum ! Yüzün müzün kızarmış. Mot imgar ? (HP-P’eronit) Neden ağlıyorsun ? Ağlamana gerek yok. Mot amulur ? (AK-Döngelli) Niye giriyorsun ? Andğa x’ali gilakteri mot xer ? Mu derdi giğun ? (AK-Döngelli) Bugün boynun niçin bükük ? Ne derdin var ? Ok’o lemç’k’va mot giğun ? (AK-Döngelli) Niçin o kadar çok tükürüğün var ? Mot-a-memisimin (= mot var-memisimin) ? X’ucik var-gigneps-i ? (ÇX-Çxalazeni, ONM) Bana neden cevap vermiyorsun ? Kulağın duymuyor mu ? → moya[1]; muya-şeni, muşen, mu-şeni


mot-a- (ÇX) [Çxala diyalektlerinde bazen mot var- “neden (yap)mıyor ?” yerine kullanılan biçimi] Mot-a-memisimin (= mot var-memisimin) ? X’ucik var-gigneps-i ? (ÇX-Çxalazeni, ONM) Bana neden cevap vermiyorsun ? Kulağın duymuyor mu ?


mota (FN ~ ÇX)(AK) i. [çoğ. motalepe (FN ~ AH-Lome) (◘ eşb. motali kelimesinin çoğul biçimi), motape (AH-Borğola)] Torun. P’ap’ulik mota-muşiz mbuli amudumers. (FN-Ç’anapet) Dede torununa kiraz yediriyor (= kirazı ağzına veriyor). Didi-nanak motalepe-muşi ordams. (FN-Sumla) Büyükanne torunlarını büyütüyor. Mota-çikimiz Şana gyoz*in. (FN-Sumla) Torunumun adı Şana’dır. Didi-nana-muşis var-agzalen do mota-muşik elak’nams. (FN-Sumla) Babaannesi yürüyemiyor ve torunu elinden tutup yardım ediyor (yürütüyor). Mota-çkimiz bubecğayiz çabrepe uxup’un. İbgars. (FN-Sumla) Torunuma bağırsam dudakları büzülür, kalbi kırılır, ağlar. Kçinik k’at’a 3’anaz motalepez na-uşinaxams nez*i, motalepe mulut’anşa mtugepek meşuç’k’omams. (AH-Lome) Yaşlı kadının her yıl torunların için sakladığı cevizi torunları gelene kadar fareler yiyor. Mota na-uyonun k’oçepes motapek p’ap’uli do nandidi u3’umernan. (AH-Borğola) Torunu olan insanlara torunları, dede ve babaanne (ya da “anneanne”) derler. Mota-çkimiz şalvari kamabokuni. (AH-Borğola) Torunuma şalvar giydirdim. Cumadik mota-muşi Mot-melamt’az ya do xincişen goloyonams. (AH-Borğola) Amcam torununu Düşmesin diye köprüden öteye geçiriyor. Osmanik mota-muşi elixunams do Lazuri dogurams. (AH-Borğola) Osman torununu yanında oturtuyor da Lazca öğretiyor. Babak mota-muşişa doxedas ya do troni nunç’inaps. (AK-Döngelli) Babam torununa otursun diye iskemle yanaştırıyor. Motak p’ap’uli-muşi aigdeps do çkar var-şinups. (AK-Döngelli) Torunu dedesini alaya alıyor ve hiç saygı duymuyor. Nandidik mota-muşi baxup’t’uşi p’ap’uli-muşi ot’k’obinaps. (AK-Döngelli) Babaannesi torununu döverken dedesi onu saklıyor. P’ap’ulik dido zoi x’uraps do mota-muşi doşkurdinaps. (AK-Döngelli) Dedesi çok sert (= kuvvetli) bağırıyor da torununu ürkütüyor. P’ap’ulik yani-muşis mota ilixunaps. (AK-Döngelli) Dedesi yanına torununu oturtuyor. → montaI


motali (FN ~ ÇX) i. [çoğ. motalepe (◘ eşb. mota kelimesinin FN ve AJH-Lome’deki çoğul biçimi)] I. Hayvan yavrusu. K’at’uk k’inçişi motalepe gyoşk’idams. (FN-Ç’anapet) Kedi, kuş yavrularını (yuvasında) boğuyor. Mtutik motalepe-muşi mitik na-va-z*iyasen yeriz meşot’k’obinams. (FN-Ç’enneti) Ayı yavrularını kimsenin görmeyeceği yerde saklıyor. Kat’uşi motalepe t’ik’inas doloxedun. (AH-Lome) Kedi yavruları sepetin içine oturuyor. K’at’uşi motalepeşi ari na-t’u t’ik’inas doloxen. (AH-Lome) Kedi yavrularından biri sepetin içindedir. Babak na-xro3ku k’at’uşi motalepe let’az doxums. (AH-Lome) Babam ölen kedi yavrularını toprağa gömüyor. K’at’uk motali-muşi doşkidu. (AH-Lome) Kedi yavrusunu boğdu. K’at’uk motali on3xoneşen tude gyoyonams. (AH-Lome) Kedi yavruyu tavan arasından aşağıya indiriyor. Oxorcak k’occa bere k’at’uşi motali steri moikaçams do dulyaşe ulun. (AH-Lome) Kadın kocaman çocuğu kedi yavrusu gibi kucaklayıp işe gidiyor. Zura coğorik motalepe ordu şeni mja gyubams. (AH-Borğola) Dişi köpek yavrularını büyütmek için süt içiriyor. Kinçik-ti motali-muşi oputxinuz gyoç’k’anşi gyoputxinasen. (AH-Borğola) Kuş da yavrusunu uçabilmeye başlayınca (yuvadan) uçuracak. Motali-coğorik nana-muşis nasters. (AH-Borğola) Yavru köpek annesi ile oynaşıyor. → montaII; yavri

II. (FN) mec. (İnsanın) yavrusu. Motali-çkimi. (FN-Sumla) Yavrum. Aşez jur motali kuonun. (FN-Sumla) Ayşe’nin iki tane yavrusu var.


motori i. Motor. [< Fra.] Memet’i motori k’raxuy. Ok’oxuy. (AŞ-Ok’ordule) Mehmet motoru kurcalıyor. Bozuyor. Motoriz k’asnaği na-okaçamz civeta met’roxu-doren. (AH-Lome) Motorun kasnağını tutan cıvata kırılmış. Axmatik tiraktorişi motoris teli dolondrik’ups do gek’irups. (AK-Döngelli) Ahmet traktörün motoruna teli içeri doğru büküyor da bağlıyor.


motumers[1] (FN ~ HP) [motums/ motvams da denir], motumars (ÇX) [emp.şm.1.tek. mobotumer/ movotumer] EDA har.f. Üstünü kapatarak koyuyor. Örtüyor. 1. Çatı vs’nin üstünü kapatarak [dat.] kiremit vs [aps.] koyuyor. Kiremit vs ile [aps.] çatı vs’yi [dat.] örtüyor. Xasanik oxois xart’oma motumes. (FN-Sumla) Hasan evin üstünü tahta kiremitiyle örtüyor. Çatiz k’eremiti motvams. (AH-Borğola) Çatıyı kiremitle örtüyor. Çatis k’eremidi motumers. (HP-P’eronit) Çatıyı kiremitle örtüyor. 2. (Bir şeyi, üzerine toz, yaprak vs düşmesin diye) örtüyor. Bak’laçiz a mutu komotvi. Mjaz ntxombuş parvi gelulams. (AH-Lome) Bakracın üzerine bir şey ört. Süte kızılağaç yaprağı düşüyor. Yaras ipti ilaconi pambuği motvi do hemora-şkule ik’ori. Vana yara-bezi goidi3xiren. (AH-Lome) Yaranı önce ilaçlı pamukla kapatıp öyle sar. Yoksa yara bezi kanlanır. “Na-pçiti dişkape mot-işuvet’azya do ok’obdvi do jin komobotvi. (AH-Borğola) Yardığım odunları ıslanmasın diye bir araya koyup üstünü örttüm. 3. Ateşi [dat.] kül ile [aps.] örtüyor. Seriz bincirt’işi maxvas mt’eyi komobotvi. Sabaxtan ebiselisi xolo maxva kort’u. Var-meskure(r)et’u. (HP-P’eronit) Gece yatarken koru kül ile örttüm. Sabah kalktığımda yine kor vardı. Sönmemişti. → mutums/ mutuy, motuy; + mvatven/ matven; ++ geitumers

part. motveri : Üstü xart’oma ya da kiremit ile [ens.] örtülü. Ha3’i xart’omate motveri xvala germapez na-ren k’alivepe doskidu. (AH-Borğola) Şimdi çatısı tahta ile örtülü yalnız dağlarda olan kulübeler kaldı.

yoks.part. : umotu : Üstünü kapatmadan. Üstü kapanmadan. Nayla k’ala dişka p’k’vatumt’aşa jindole umotu na-ren şeni boyne mtviri emomtumz. (FN-Ç’anapet) Serenderin yanında odun keserken [serenderin] üstü kapalı olmadığından dolayı üzerime hep kar yağıyor.

+ mutumers EDA har.f. (= motumers) Ağne ç’veyi kovaliz sağra mutvayiz kerenç’i-muşi-ti diçuçkanen. (FN-Ç’anapet) Yeni pişmiş buğday ekmeğinin üstüne tepsiyi örtersen kabuğu da yumuşar.


motumers[2] (AK) EA.Ens har.f. Bir şeyi [aps.] kapatarak bir şey ile [ens.] örtüyor. Ç’it’a bereşi nunk’u yorganiten var-motva ! Xogişk(v)iden (= Dişk(v)iden). (AK-Döngelli) Küçük çocuğun yüzünü yorganla örtme ! Boğulur. Ustak oxorişi ç’ei keremiditen motumers. (AK-Döngelli) Usta evin çatısını kiremit ile örtüyor. Ustak keremidi gedumers do ç’eişi jin motumers. (AK-Döngelli) Usta kiremidi koyuyor da çatının üstünü örtüyor.


motuy (AŞ-Ortaalan) EA har.f. Birini [aps.] örtüyor. Bere vrossi motvi. İni mot-ayert’t’ay. (AŞ-Ortaalan) Çocuğu iyi ört. Üşümesin. [AŞ-Ortaalan’da hem mutuy hem motuy, eşanlamlı olarak kullanılıyor.] → mutums/ mutuy; motumers, motumars; + mvatven/ matven

+ mutuy ED har.f. Birini [dat.] örtüyor. Bere vrossi mutvi. İni mot-ayert’t’ay. (AŞ-Ortaalan) Çocuğu iyi ört. Üşümesin. Otva saci mutuy. (AŞ-Ortaalan) Çatıyı sacla örtüyor.


mot’alu, mot’aleri → mat’alen, mat’en, mut’alams/ mut’alaps


mot’at’a3’uy (ÇM) Eø har.f. Surat asıyor. Ali berepeşa guri mvalasi mot’at’a3’uy. (ÇM-Ğvant) Ali çocuklardan kızınca surat asıyor (= kızdığını gösteriyor).

part. mot’at’a3’eri : Surat asarak. Kızgın. Ali ham ndğalepe mot’at’a3’eri on. Mitonpe dubara uktay. (ÇM-Ğvant) Ali bugünlerde kızgın dolaşıyor. Birine karşı oyun oynuyor (= bir kötülük yapmaktadır/ tasarımındadır).


mot’axums/ mot’axups (FN ~ AH HP ÇX) EAL har.f. 1. Hamsi, peynir vs [lok.] üzerine yumurtayı [aps.] kırıyor. T’ağaniz yaği omçxvinams. Makvali mot’axasen. (FN-Sumla) Tavada yağ kızartıyor. Yumurta kıracak. Berez k’olay na-muxtamz şeni mk’valiz makvali mot’axums do t’ağanums. (AH-Lome) Çocuğa kolay geldiği için peynirin üzerine yumurta kırıp tavalıyor. 2. Evin [aps.] kapısı, penceresi vs’yi hırsızlık amaçlı kırıyor. Osmanişi oxori ndğaleri mot’axez do amaxtez-doren. Mtilana mitiksanik var z*iru-doren-i ? (AH-Lome) Osman’ın evini gündüz vakti kırıp girmişler. geröekten de hiç kimse görmemiş mi ?

[dey. tolepe mot’axeri : Yorgun gözlü.] “Mundes moxtasen ?” ma do tolepe mot’axeri bi3’k’er. (AH-Lome) “Ne zaman gelecek ?” diye yorgun gözlerimle bakıyorum.


mot’roxun[1] (PZ) Aø har.f. Çok sıcak su [aps.] hafif soğuyor; ya da çok soğuk su [aps.] hafif ısınıyor. Ayşek 3’ari dompunu. Hus oyondrinams do mot’roxun. (PZ-Cigetore) Ayşe suyu ısıttı. Şimdi bekletiyor da [su] hafif soğuyor.


mot’roxun[2] (ÇM) Aø har.f. Birinin [aps.] hevesi kırılıyor. guri gyak’vaten


mot’roxun[3] (AŞ ~ AH HP) Aø har.f. Olduğu yerde ya da dikili durduğu yerde kırılıyor. Txombuşi dudi ixi barasi mot’roxun. (AŞ-Ok’ordule) Kızılağacın başı rüzgâr esince kırılıyor. Axiri nek’laşi ogine na-noç’k’adurt’u pi3ari, pucepe mantxeyiz mot’roxu. (FN-Ç’anapet) Ahır kapısının önünde çakılı tahta, inekler çarpınca kırıldı. Lazut’epe dido ixi baraşi ya mot’roxun, ya-ti dolipinen. (AH-Lome) Mısırlar çok rüzgâr estiği zaman ya kırılıveriyor, ya da yere seriliyor. Mtviri dido mtvaşi bazi ncalepe mot’roxun. (AH-Borğola) Kar çok yağınca bazı ağaçlar (dipten) kırılıyor. → mot’ruxun


mot’ruxun (AK)(ÇX) Aø har.f. Olduğu yerde ya da dikili durduğu yerde kırılıyor. Alik argunişi ondre3’e mot’ruxuşi muşa3’k’ips. (AK-Döngelli) Ali baltanın sapı kırılınca söküyor. → mot’roxun[3]


mot’ubun (FN ~ AH) Aø hal f. Hava [aps.] ısınıyor. On3xonez na-gyomç’imu dişkape kogupinana, t’aoni mot’ubaşi muşebura geskurun. (AH-Lome) Tavanarasına yağmur damlayıp ıslanan odunları yayarsan, havalar ısınınca durduğu yerde kendi kendine kurur. Ç’umanişe dodgini ren. Ç’k’va ha3’i şkule t’aonepe tamo tamo mot’ubasen. (AH-Lome) Yarın gündönümü. Artık bundan sonra havalar yavaş yavaş ısınacak. → moit’u3anams; t’ubun; t’ibun, it’iben


mot’va3un/ mot’va3ums (PZ) ED har.f. Birine [dat.] tokat atıyor. Xe-şk’imi goviniğare do movot’va3are. (PZ-Cigetore) Elimi gerip de patlatacağım. → doloç’apxums, gamaç’apxums; moç’apxams, mvoç’apxay, moç’apxay; dolvoç’apxay; gamoç’apxay; gamudgams; gamo3’k’idams/ gamo3’k’idaps


mouk’vatay/ mouk’atams → mook’vatuy/ mook’vatums


moulun → moyulun


movroni/ maovroni (ÇM) s. Sekizinci. Ali movroni çxomi oç’opu. (ÇM-Ğvant) Ali sekizinci balığı tuttu. → maovrani; ovroneri; ovrotani, ovroni; maovroni


moxedun (FN-Ç’anapet) AL har.f. Arı yavrusu [aps.] dışarıdan bir yere [lok.] konuyor. Ağne na-naşku şeni boginaz geride komoxedu. (FN-Ç’anapet) Yeni çıkan arı yavrusu, peteğin arka kısmına kondu. ≠ muxedun


moxolun (PZ)(AŞ-Ok’ordule) Dø hal f. [kb.{o-}] [şm. momoxolun, mogoxolun, moxolun, moxoluran vs] Birinin [dat.] başına kötü bir olay gelecek bir hava var. Birinin [dat.] başına gelecek var. Çurdepes ham ndağalepes moxoluran. (PZ-Cigetore) Kürtlerin bu günlerde başlarına gelecek var. Var-ik’açer. Mogoxolun. (AŞ-Ok’ordule) Yerinde tutamıyorsun. Başına gelecek var. → mvoxolun


moxuy (ÇM) EA har.f. 1. Kapalı yere alıyor. Ali şuronepe moxuy. (ÇM-Ğvant) Ali keçileri (ahır veya başka korunak bir yere) kapatıyor. 2. Hapsediyor. Ali çark’at’urape mendiyoney. Moxey. (ÇM-Ğvant) Ali’yi jandarmalar götürüp hapsettiler. Omeri andğa noç’itxeşa idu. Noç’itxe şuk’ule moxey. (ÇM-Ğvant) Ömer bugün sorgulamaya gitti. Mahkemeden (= sorgudan) sonra hapsettiler. → moloxunams, molvoxunay, moloxunaps, muloxunaps, mulvoxunaps


moxvadums[1] (PZ) AD har.f. Bir şey [aps.] ona hak eden birine [dat.] geliyor. Biri [dat.] bir şeye [aps.] hak ediyor. Dudis na-momalu dulyape momxvadu. (PZ-Cigetore) Başıma gelen işlere hak ettim. Ali Osmani cumas moxvadu, dudis na-mvalu dulyape. (PZ-Cigetore) Ali Osman kardeş hak etti, başına gelen işlere. [eşb. Bu fiilin perfektif biçimleri, moxvadun[2] fiilininki ile eşbiçimliler.]


moxvadums[2] (PZ), moxvaduy/ moxvadun[1](ÇM), moxvaduy (AŞ) Aø/AD har.f. [Bu fiilin perfektif biçimleri, moxvadun[2] fiilininki ile eşbiçimliler.]

I. Aø har.f. Uygun düşüyor. Denk geliyor. Çalımlı geliyor. Andğa 3’anağani na-on şeni mordeepe moigoru moxvadums. (PZ-Apso) Bugün yılbaşı olduğu için büyükleri ziyaret etmek yakışır. Ham livadi Cemilis gamaçamu moxvadums. (PZ-Cigetore) Bu tarlayı Cemil’e satmak uygun düşüyor. Zabuni moigort’aşa a muti oğmalu moxvadun. (ÇM-Ğvant) Hastayı görmeğe gidildiğinde bir şey götürmek uygun düşer. Didi mca muç’o moxvadun var-cek’vatasi 3’ulu mcalepe goyadven. (ÇM-Ğvant) Büyük ağacı usulüne göre kesmezsen küçük ağaçların üzerine uzanır. Hişo moxvaduy. (ÇM ~ AŞ) Öyle icap ediyor (= Uyarına öyle geliyor). Ma-ti k’uçxe-modvalu megiğart’u. Si moxt’isi moxvadu. Huy si mendiğare. (AŞ-Ok’ordule) Ben de sana ayakkabı getirecektim. Sen gelince uygun düştü (= denk geldi). Şimdi sen götürürsün. Çabla dido moxvadu. (AŞ-Ortaalan) Çarık çok uygun geldi.

II. (AŞ-Ortaalan) AD har.f. Birine [dat.] uygun geliyor. Çabla dido momxvadu. (AŞ-Ortaalan) Çarık bana çok uygun geldi.

+ muxvadun (ÇM) AD har.f. [Deyim üyesi olarak kullanılır.]

[dey. fiilin dilek kipi + muxvadun : Birinin [dat.] bir hareket yapması gerekiyor.] Ali da-muşişi ç’andraşa iduk’o muxvadun. (ÇM-Ğvant) Ali kız kardeşinin düğününe gitmesi gerekiyor.


moxvadun[2] (AŞ-Ortaalan ~ ÇX) A.Dir/AD har.f. [emp.şm.1.tek. mopxvadur] Rastlıyor. Rast geliyor. Rast gelerek isabet ediyor. [Bu fiilin perfektif biçimleri, moxvadums/ moxvaduy fiilininki ile eşbiçimliler.] → nagen; + muxvadinams, muxvalaminams/ muxvalaminaps

I. (AŞ-Ortaalan) A.Dir har.f. Biri [aps.] biri veya bir şeye [dir.] rastlıyor. Cur ndğa ogine dağişşa keşk’aft’i. Mtutişa-ti ğecişa-ti va-mopxvadi. (AŞ-Ortaalan) İki gün önce dağa çıktım. Ayıyada domuza da rastlamadım.

II. (FN ~ ÇX) AD har.f. Biri [aps.] biri veya bir şeye [dat.] rastlıyor. Xasani ç’umanişe na-idat’u. Handğa mot idu ? - Araba moxvaduşi doluk’ap’u do igzalu. (AH-Lome) Hasan yarın gidecekti de bugün neden gitti ? - Arabaya rastlayınca atladı, gitti. Lu dorgamt’aşi svit’i eliyoni do k’ap’et’i let’az moxvadaşi ipti svit’i no3oni do ok’açxe lu dorgi. (AH-Lome) Lahana dikerken yanına svit’iyi al. Sert topraklara rastladın mı önce svit’iyi sok. Sonra lahanayı dik. Ham k’oçi-ti k’at’a moxtasen gyariz moxvadun. (AH-Lome) Bu adam da her gelişte yemeğe rastlıyor. Oxorcak na-moxvadasen arabaz gexedun. (AH-Lome) Kadın rast gele arabaya biniyor. Alik mitis ar mutu yuç’opumt’aşi k’ayi ren. K’oçiz k’ayi gyudgams. Ala meçamuşi oras na-moxvadun steri ek’ut’k’omers do igzals. (AH-Lome) Ali birinden bir şey alırken iyidir. Adamı iyi kafaya alır. Fakat verme zamanı gelince rastfgele bırakıp gider. Çobanik k’oyinepe na-moxvadasen yeyiz nuktalams. (AH-Lome) Çoban koyunları rastgele yere salıyor. Na-bot’k’oçi kva camiz moxvadu do cami dot’roxu. (AH-Borğola) Attığım taş cama rastladı ve cam kırıldı. Ont’ule pxaçk’umt’itşi t’axeri katanas mopxvadit. (AH-Borğola) Tarlayı kazarken kırık küpe rastladık. Kadiris mopxvadişi oxorişa bit’i. (HP-P’eronit) Kadir’e rasladığımda eve gidiyordum. Zuğa didelu. Epu do mu moxvaduna dolitiru. (HP-P’eronit) Deniz delilendi. Kabardı da neye rastladuysa hepsini içine çekti. Ç’umani belediyeyi 3’oxe Doğanis mopxvadi. (ÇX-Çxalazeni, TM) Sabahleyin belediyenin önünde Doğan’a rastladım. Luveriten mo-ister. Dot’k’va3’un. Berepes komoxvadun. (ÇX-Çxalazeni, TM) Silahla oynama. Patlar. Çocuklara isabet eder. Nam x’ona man momxvadas iya pxaçkaun. (ÇX-Çxalazeni, TM) Hangi tarla bana düşerse onu ekeceğim.


mox’onams/ mox’onaps (HP) EA har.f. 1. Canlı varlığı [aps.] getiriyor. 2. Araba, gemi vs taşıma aracını [aps.] kendisi kullanarak getiriyor. → moyonams/ moyonay/ moonay/ moonams; mux’onups; mvox’onaps


moy- [yasak kipi göstergesi] → mot-


moy → mot


moy-... → moi-... [Fiiller mo- fiilbaşı ile başladığında, mo- hecesi vurgulu olduğundan dolayı,

arkasına gelen /i/ vuayeli sıkça yarı-konsonlaşır. Bu sözlükte, moy- serbest değişkeninin yaygın gözlemlenmesine rağmen, sırf moi- şeklinde yazılmıştır. Ancak şiirlerde, hece sayısını değiştirerek dizesini bozmamak için, asıl söylenişi nasıl ise öyle yazılmıştır.] → moyi-


moya-/ moa- (FN ~ HP)(*) fb. [vuayel önünde moy-/ mo-] [ba-/va-, bi-/vi-, bo-/ vo-, bu-/vu-, ma-, ga-, mi-, gi-, mo-, go- önünde moyo-/ moo-] [(*) FN-Ç’anapet diyalektlerinde hem {moya-} ~ {moa-} hem {moyo-} ~ {moo-} aynı anlamlarda kullanılır.]

moyo-/ moo-, muja-

I. Bir nesnenin üzerinden geçerek karşıdan beriye. (Ör. moyulun[3]) ≠ mok’a-

II. Tepesinden. Tepesini aşarak. Üst düzeyde. Üst düzeye. (Ör. moyulun[2], moyak’vatums)


moya[1] (ÇM) Neden. Niçin. Niye. Amseri ordoşa moya var-mulur ? (ÇM-Ğvant) Bu akşam erkenden neden gelmiyorsun ? # Ceyindora mulun. Pavrepe goyxven / Var-gvoktaşa mxeni moya var-ikten / Zabuni guri-şk’imi var-cikten / K’ayoboni ndğalepe govişinam. (ÇM-Ğvant) Sonbahar geldi. Yapraklar dökülüyor / Döndürmeden yün eğirici niye dönmüyor / Hasta yüreğim iyileşmiyor / Mutlu günleri anımsıyorum. → mot/ moy/ mo; muya-şeni, muşen, mu-şeni


moya[2] (AŞ-Ortaalan) osz. z. [moya + olumlu fiil] Niçin (yap)mıyor. Niye (ol)muyor. Neden (...) değil. Him dut’t’ay. Si moya domit’t’am ? (AŞ-Ortaalan) O (birine) bırakıyor. Sen niye bana bırakmıyorsun ? Moya ikum ? (AŞ-Ortaalan) Niye yapmıyorsun ? Ma mamşk’orinu. Si moya gamşk’orinen ? (AŞ-Ortaalan) Ben acıktım. Sn niye acıkmıyorsun ? [AŞ-Ortaalan’da hem moya hem mona denir.] → mona, moda, muda

moyaben (PZ ~ ÇM) AD har.f. [fb.{moyo-}] Bir sıvı [aps.] bir şeyin [dat.] üstünden beri tarafa taşıyor. Ruba imordasis gzaşa moyaben. (PZ-Apso) Dere suyu büyük olduğu zaman suyu yola kadar çıkıyor. Mjalva empu. Ç’uk’alis moyaben. (PZ-Cigetore) Süt kabardı. Kazandan taşıyor. Ombolina 3’ari moyaben. (ÇM-Ğvant) Yalaktan su dökülüyor (= beri tarafa taşıyor).


moyaç’ums (AH-Lome) EA har.f. Bir şeyin üzerini, üst tabakasını, yakıyor. Soba-çkunik mç’k’udi va-iç’vaşa jindole moyaç’ums. (AH-Lome) Bizim soba ekmek pişmeden üzerini yakıyor.


moyagen/ moagen (FN ~ AH) AD/A.Abl (*) har.f. [fb.{moya-}][kb.{a-}][emp.şm.1.tek. moyobager/ moobager] [(*) Bu fiil {a-} kökbaşlı olmasına rağmen, FN-Ç’anapet diyalekti ve AH-Borğola diyalektinde ne datif özneli ne de datif tümleçlidir. Çok ilginç bir istisnadır. AH-Lome diyalektinde ise hem AD har.f. hem A.Abl har.f. olarak kullanılır. Yani hem z*igaraz moyobager hem z*igaraşen moyobager denir. Bu fiil aslında datif tümleçli olup Türkçe “bir şeyden vazgeçiyor” ifadesinin kopyası olarak bazı yörelerde ablatif tümleçli olmuş diye varsayılabilir.] Biri [aps.] bir şeyden [dat./ abl.] (sıkılarak, isteği biterek, başka şeylere yönelerek, ya da başkasının etkisi ile) vazgeçiyor. Cordanik araba eç’opu tina k’uçxeten noğaşa oxtimuşen moagu. (FN-Ç’anapet) Cordan araba aldıktan beri yaya çarşıya gitmekten vazgeçti. Z*igara mep’t’k’oçi. İpti ipti dido mebikaçi. Ala tamo tamo moyobager. (AH-Lome) Sigarayı bıraktım. Önceleri çok darlandım. Ama yavaş yavaş alışıyorum. Sigara oşumuşen tamo tamo moyobager. (AH-Borğola) Sigara içmekten yavaş yavaş vazdeçiyorum. Hemuk dido sigara şums. Mu u3’vana u3’vi var-moyagen. (AH-Borğola) O çok sıgara içiyor. Ne söylersen söyle vazgeçmiyor. Çiçku-berepe ora golaxtaşi nana-mutepeşişi buz*işen mja oşuşen moyagenan. (AH-Borğola) Bebekler zaman geçtikçe annelerinin memelerinden süt içmekten vazgeçerler. Dido mskva resimi ğarumt’u. Ar tutas oğaru naşkuşi mteli moyagu. (AH-Borğola) Çok güzel resim çiziyordu. Bir ay çizmeyi bırakınca tamamen [isteği biterek] vazgeçti. → vazi-mulun; naşkumers


moyakosums/ moakosums (FN ~ AH) EA har.f. Fındığın koçan kısmını [aps.] üzerinden süpürüp alıyor. Nanak ntxirişi çepla moakosumz do mxişiyoni ntxiri mek’iyaloniz gyobğamz. (FN-Ç’anapet) Annem boş fındık koçanlarını süpürüp üstünden alıyor ve tozlu fındığı eleğin üstüne döküyor. Üzerinden (tepesinden) süpürüyor. Ntxiri ar-jur ndğaz mjoraz kodupini. Ezdimt’aşi bigate k’ayi doçakşi. Ok’açxe bu3xite çonçi k’ayi moyakosi do hemindo şkule k’ak’alepe ok’okosi do jin ar mutu koyotvi. (AH-Lome) Fındığı bir iki gün güneşe ser. Kaldırırken çubukla güzelce döv. Sonra tırmıkla kuru kabukları üzerinden iyice süpür ve ondan sonra taneleri bir araya toplayıp üzerine bir şey örtüver. Jimok’az na-upins ntxiri ma a-jur saat’iz pçakşum. Na-ok’ibğen çeplape nanak moyakosums do pucepez dorçu şeni axiriz ok’obğams. (AH-Lome) Evin arkasında serili fındığı ben bir iki saat sopayla dövüyorum. Biriken kabukları annem üzerinden süpürüp alıyor ve ineklerin altına sermek için ahıra yığıyor.

part. moyakoseri : [fındık hakkında] Koçan kısmı üzerinden süpürülüp alınmış. Mo(y)akoseri ntxiri mek’iyaloniz gyobğayiz xişili-nani tudele ke3’ibğen. (FN-Ç’anapet) Koçan kısmı üstünden alınmış fındığı fındık süzgecine dökünce tozları altında dökülür.


moyak’vatums (AH) EA har.f. Ağacın vs [gen.] tepesini [aps.] kesiyor. Uç tarafından kesiyor. Ncaşi ti moyak’vatums. (AH-Borğola) Ağacın tepesini kesiyor. → moyok’vatums/ moyok’vatuy, mook’avatuy/ mook’vatums; mujak’vatups; mujaç’k’irups/ mujaç’k’iups


moyaputxun/ moaputxun (FN ~ HP) A.Dir/AL har.f. I. (FN-Ç’anapet) A.Dir har.f. Karşıdan beriye süzülerek aşağıya meyilli uçuyor. Kotume 3’k’ar melendoşen livadişa moyaputxun. (FN-Ç’anapet) Tavuk derenin karşı tarafından bahçeye doğru uçuyor.

II. (FN-Sumla) AL har.f. Bir yükseltiyi (ağaç, tepe vs) aşarak uçuyor. → moyuputxun; moyoputxun[2]/ mooputxun[2]

III. (AH ~ HP) A.Dir har.f. Karşıdan beriye yukarıya doğru kavis verip uçuyor.


moydoni (ÇM) i. 1. Değirmende mısırın akışını sağlayan araç. Karmat’e lazut’i moydonişa k’ariç’i dolibğen. Gorayaşe ok’anasi karmat’e p’iji dolvabğen. (ÇM-Ğvant) Değirmende haznedeki mısır, haznealtından dökülüyor. Titreştirici sallayınca değirmenin ağzına dökülüyor. 2. Değirmende oluk. → maçxaII; [kapalı oluk] sp’ina-moydoni; [açık oluk] 3’ari-moydoni


moyi- → moi- [Fiiller mo- fiilbaşı ile başladığında, bununla arkasına gelen /i/ vuayeli arasında bazen -y- konsonu duyuluyor ve yazılıyor. Bu sözlükte, moyi- serbest değişkeninin bazı yörelerde yaygın gözlemlenmesine rağmen, daima moi- şeklinde yazılmıştır. Bu tip fiillerin birinci hecesi /mo-/ vurguludur.] [Fiiller moyo- fiilbaşı ile başlıyorsa arkasına /i/ vuayeli geldiğinde /moy- + i/ = /moyi-/ şeklini alır. Bu tip fiillerin baştan ikinci hecesi /-yi-/ vurguludur. Bununla /mo- + i/ = /moi-/’yi karıştırmayınız.] → moy-


moyiçay (ÇM) EA har.f. [fb.{moyo-}] [kb.{i-}] Kendi üstündeki örtüyü [aps.] açıyor. Bere ncart’aşa cetvale moyiçay. İni ayen. (ÇM-Ğvant) Çocuk uyurken örtüsünü açıyor. Üşüyor. → moyi3’ay; moiçvams; moi3’k’ams; moi3’k’ims


moyidums/ moyiduy (PZ ~ AŞ) EA dö.har.f. [fb.{moyo-}] [kb.{i-}] [Bu fiilde baştan ikinci sırada bulunan /-yi-/ hecesi vurguludur.] Kendi üstüne (= genelde omzuna) bir yük [aps.] alıyor. Xasanik morderi mca moyidums. (PZ-Cigetore) Hasan büyük ağacı omzuna alıyor. Ali didi yat’oni moyiduy. İgzalay. (ÇM-Ğvant) Ali büyük ağacı omuzlayıp gidiyor. Memet’i buç’ç’i ezduy. Mxuci moyiduy. (AŞ-Ok’ordule) Mehmet kütüğü kaldırıyor. Kendi omuzuna koyuyor. Him na-moyiduy k’alassi si var-egazden. (AŞ-Ortaalan) Onun yüklendiği kalası sen kaldıramazsın. + moyudums/ moyuduy; ≠ moidums/ moiduy

part. moyodveri : Kendi üstüne (= genelde omzuna) alarak. Xasanik morderi mca moyodveri moğu. (PZ-Cigetore) Hasan büyük bir ağacı omzuna alarak getirdi.


moyiğams/ moyiğay (PZ ~ ÇM ) EA har.f. [fb.{moyo-}] Karşıdan beriye cansız cismi [aps.] getiriyor. Xasanik flamurişi parvi doxorxu do moyiğams. (PZ-Cigetore) Hasan ıhlamur yaprağını budadı da karşıdan getiriyor. Ali xrask’eri laç’i moyiğay. (ÇM-Ğvant) Ali ölü köpeği karşıdan beriye getiriyor. → mok’iğams, mok’imers/ muk’imers, muk’imars; [cansız cismi beriye getiriyor] moliğams


moyilay (ÇM) EA har.f. [fb.{moyo-}] [kb.{i-}] [Bu fiil, sırf bildirme kipine sahiptir.] Tepeyi [aps.] aşıyor. N3xeni jur dvobazgay. Rak’ani moyilay. (ÇM-Ğvant) At iki adım ile tepeyi aşıyor. # Cençxva-ora komoxt’u / K’axi-k’inçi 3’i3’vilay / Guri yaği cadvasi / Rak’anepe moyilay. (ÇM-Ğvant) Bahar geldi / İspinoz ötüyor / Gönül sevinçli olunca / Tepeleri aşıyor. + mulun; ≠ moilams


moyilams (FN-Ç’anapet) EA har.f. [fb.{moyo-}] [kb.{i-}] [Bu fiil, sırf bildirme kipine sahiptir.] Bir şeyin [aps.] tepesini aşarak geçiyor. Nanaşi ngeni çkar var-ikaçen. Omcvinaleşi goberepe-ti moyilamz do yekten oxorişa komulun. (FN-Ç’anapet) Annemin buzaği hiç tutulmuyor. Otlakların çeperlerini de aşıp hemen eve gelir. → moyulun[1]; moyulun[3]


moyiyoren (PZ ~ AŞ) Aø har.f. Sıvı [aps.], bulunduğu kabın üzerinden beriye doğru dökülüyor. K’uk’ma na-moyiyoru 3’ari evopşam. (AŞ-Ok’ordule) Güğümün üstünden dökülen suyu üzerine dolduruyorum. ++ niyoren


moyi3’ay (AŞ-Ok’ordule) EA dön.har.f. Kendi üstündeki örtüyü açıyor. Salixi seri t’u3a ayasi yorgani moyi3’ay. (AŞ-Ok’ordule) Salih gece sıcak olunca yorganı üstünden açıyor. → moyiçuy; moiçvams; [kendi giydiği şeyi açıyor] moi3’k’ams, moi3’k’ims


moyo-/ moo- (PZ ~ FN-Ç’anapet)(*) (AH)(**) fb. [vuayel önünde moy-/ mo-] [(*) FN-Ç’anapet diyalektlerinde hem {moya-} ~ {moa-} hem {moyo-} ~ {moo-} aynı anlamlarda kullanılır.] [(**) AH diyalektlerinde sırf moyobğams ile moyomers/ moyoğams fiillerinde {moyo-} biçimli fiilbaşı kullanılır. Diğer fiillerde aynı anlamda {moya-} biçimli fiilbaşı kullanılır.]

moya-, muja-; mok’a- , muk’a-

I. Karşıdan beriye. (Ör. moyulun[2])

II. Tepesinden. Tepesini aşarak. Üst düzeyde. (Ör. moyulun[1], moyok’vatums/ moyok’vatuy/ mook’vatuy/ mook’vatums)


moyobğams (AH) EAL har.f. [fb.{moyo-}][kb.{ø-}] [şm.1.tek.ö. moyobobğam] Bir şeyin [lok.] üzerine bir şeyi [aps.] serpiyor. K’at’ayifiz ntxiri do nez*i ncaxeri moyobği do heşşo ç’k’omi. (AH-Lome) Kadayıfın üzerine fındık ve ceviz ezmesi serperek ye.


moyoçums/ moyoçuy (PZ ~ ÇM) EA har.f. Bir şeyin [aps.] üstünü açıyor. İxi kva na-var-cezun otva-k’avarepe moyoçuy. (ÇM-Ğvant) Rüzgâr, üstünde taş olmayan çatı tahta örtüleri açıyor. eyoçums; moyo3’uy; muçvams

+ moyuçums EDA har.f. Birine ait [dat.] bir şeyin [aps.] üstünü açıyor. Xasanik xorz*a-muşis mandili moyuçums. (PZ-Cigetore) Hasan karısının başındaki baş örtüyü üstünden açıyor.


moyodumers/ moodumers (FN ~ AH) øDA har.f. (*) Birinin [dat.] yarası üzerine kabuk [aps.] oluşuyor. Kabuk bağlıyor. Biç’i-çkimiz mek’vateyi k’itiz kapka komoyodu. (FN-Ç’anapet) Oğlumun kesik parmağını kabuk bağladı. Si haşopete p’ot’e kapka var-moyogodumers. (AH-Lome) Sen böylelikle hiç kabuk bağlayamazsın (= mec. Senin işlerin bir türlü düzene giremez; aksilik üst üste gelecek). [(*) Bu fiil, biçim bakımından ergatif özneli olması gerek. Ancak öznesi (= inanılan manevî güç) gösterilmediğine göre “øDA har.f.” olarak sınıflandırılmıştır.] → modumersII; ≠ moyudums/ moyuduy


moyoğams[1]/ moyoğay (PZ ~ AŞ) EA hr.f. Tepesinden alıyor. Üstünden alıyor. Coşk’unik mjalvaşi k’aymağepe moyoğams. (PZ-Cigetore) Coşkun sütün kaymaklarını üstünden alıyor. Meyaperişi jindoni yağepe moyoğay. (ÇM-Ğvant) Yoğurdun üstündeki yağları alıyor. Mobale monk’a ayu. Ar piçi moyoğay. (ÇM-Ğvant) Yükü ağır oldu. Biraz üstünden alıyor. Mca ompinasi kaymaği moyoğay do komomiğay. (AŞ-Ok’ordule) Sütü kaynatınca kaymağını üstünden alsın da bana getirsin. → mooğay/ mooğams; moyoğams[2]/ moyomers


moyoğams[2] → moyomers


moyojun (PZ-Apso)(ÇM)(AŞ-Jilen-Mzğem) A.Abl har.f. [fb.{moyo-/ moo-}] Öbür taraftan beriye bir yerin veya bir şeyin üstünden uçuyor. K’inçi kandaraşi jindo moyojun. (PZ-Apso) Kuş tuzağın üstünden uçuyor. K’inçi melendo karmat’e moyoju. Hakole komoyoju. (ÇM-Ğvant) Kuş öbür taraftan değirmen üstünden geçip beriye uçtu.


moyokosums → mookosums


moyok’ap’ams/ moyok’ap’ay/ moyok’k’ap’p’ay (PZ ~ AŞ) [fb.{moyo-/ moo-}] EL har.f. Bir şeyin [lok.] tepesini aşarak üzerinden atlıyor. Duvari dvabi do moyok’k’ap’p’i. (AŞ-Ortaalan) Duvara tırman da üzerinden aş.


moyok’vatums/ moyok’vatuy (PZ ~ ÇM) [fb.{moyo-/ moo-}] EA har.f. Uç tarafından kesiyor. Tepesinden kesiyor. K’oçik m3’xuli-nca dudişe moyok’vatums. (PZ-Apso) Adam armut ağacının tepesinden kesiyor. Durğunepe na-va-nağasen şuk’u moyok’vatuy. (ÇM-Ğvant) Dikenleri engel olmayacak kadar kesiyor. → mook’vatuy/ mook’vatums; moyak’vatums; mujak’vatups; mujaç’k’irups/ mujaç’k’iups


moyomers/ moyoğams[2] (AH) EAL har.f. [fb.{moyo-}][kb.{-ø-}][şm.1.tek.ö. moyobomer/ moyoboğam] I.1. Sütün [lok.] üzerinden kaymağı [aps.] alıyor. Mjas k’aymaği moyobomer. (AH-Lome) Sütün kaymağını alıyorum. Fadimek mjas k’aymaği k’uziten moyomers.(AH-Borğola) Fatma sütün üstündeki kaymağı kaşıkla alıyor. Mjas k’aymaği k’uziten moyoboği. (AH-Borğola) Sütün üzerinden kaymağı kaşıkla aldım. 2. Sıvı maddenin [lok.] üzerindeki köpük [aps.] alıyor. P’et’mezi igubet’aşi nanak k’op’ate popocepe moyoğams. (AH-Lome) Pekmez pişerken annem ahşap kepçe ile köpüklerini alıyor. Lovas popoci suzgeçiten moyoboği. (AH-Borğola) Şıranın üzerindeki köpüğü süzgeçle aldım. → moyoğams[1]/ moyoğay; mooğay/ mooğams

II. (AH-Lome) Yere serilmiş mısır, fındık vs’nin [lok.] üzerinde biriken kabukları [aps.] alıyor. Si ntxiriz çepla moyoğam do ayi oxominam-i ? (AH-Lome) Sen fındığın üzerinden kabuklarını alıp ayrı mı kurutuyorsun ? → mo(y)okosums; moyo3xunoms


moyonams (PZ), moyonay/ moonay (ÇM ~ AŞ), moyonams/ moonams (FN ~ AH) EA har.f. [fb.{mo-}] [kb.{o-}] 1. Canlı varlığı [aps.] getiriyor. N3xeni cexuneri moyonay. (ÇM-Ğvant) Atı, üstüne binerek getiriyor. Bere tina komoonik’o. (FN-Ç’enneti) Bari çocuğu getirseydin.Mai oxorişa moyoni; xolo oç’vetelaşa ulun. (FN-Sumla, atasözü) Su kurbağayı eve getirsen yine damla dibine gider. (Çünkü onun yaşadığı yer orasıdır.) Emine m3’k’upiz xvala var-malen. Cuma-muşi elak’aten do moyonams. (AH-Lome) Emine karanlıkta yalnız gelemez. Kardeşi katılıp getiriyor. Xuseni xastaxanaz kogamaxtu-doren. Baba-muşik moyonams. (AH-Lome) Hüseyin hastaneden çıkmış. Babası (ona eşlik ederek) getiriyor. Nana Mp’oliz dido meç’irdu-doren. Cuma-çkimik moyonams. (AH-Lome) Annem İstanbul’da çok sıkılmış. Kardeşim (ona eşlik ederek) getiriyor. Cumak puci oxorişe tok’i-muşi dizdams do moyonams. (AH-Borğola) Kardeşim ineği eve ipini çekerek getiriyor. Nana-muşik bere mektebişen mulurt’uşi nagen do oxorişe moyonams. (AH-Borğola) Annesi çocuğu okuldan gelirken karşılıyor ve eve getiriyor. Doğanik bere-muşi arabate mektebişe oyonams. Lumcaşi-ti oxorişe moyonams. (AH-Borğola) Doğan çocuğunu araba ile okula götürüyor. Akşam olunca da eve getiriyor. Alik osteru şeni hak momoyonams. (AH-Borğola) Ali oynamak için beni buraya getiriyor. Si-ti osteru şeni hak mogoyonams-i ? (AH-Borğola) Seni de oynamak için buraya getiriyor mu ? 2. Araba, gemi vs taşıma aracını kendisi kullanarak [aps.] getiriyor. Babak araba doxenapu-doren. Handğa moyonams. (AH-Lome) Babam arabayı yaptırmış. Bugün (onu kendisi kullanarak) getiriyor. Mp’oliz Ayhaniz na-eboç’opinapi araba Sedatik moyonams. (AH-Borğola) İstanbul’da Ayhan’a aldırdığım arabayı Sedat getiriyor. 3. (Sıvi maddeyi) boru veya kanal ile getiriyor. Xergite 3’ari moyones. Ar çaçxalams, ar çaçxalams ç’i k’o z*irik’o ! İxelat’u. (PZ-Cigetore) Ark ile su getirdiler. Bir sesleye bir sesleye akıyordu ki görseydin ! Sevinecektin. Purengite 3’ari moyonaman. (ÇM-Ğvant) Boru ile su getiriyorlar. → mox’onams/ mox’onaps; mux’onups; → moiyonay/ moiyonams; muix’onups


moyoneri → muyonams/ muyonay


moyoputxun[1]/ mooputxun[1] (PZ ~ AŞ) A.Abl.Dir har.f. [fb.{moyo-/ moo-}] Karşıdan [abl.] beriye doğru [dir.] uçuyor. K’inçi meleni oxorişe otvaşa moyoputxu. (AŞ-Ortaalan) Kuş ilerdeki evden bize daha yakın çatıya uçtu.


moyoputxun[2]/ mooputxun[2] (FN-Ç’anapet, Ç’enneti, Sumla) A.Abl har.f. [fb.{moyo-/ moo-}] Bir yükseltiyi (ağaç, tepe vs) aşarak [abl.] uçuyor. Ğoma ar varya goç’k’adeyişe mo(y)oputxu do hamseyi heya mky’apuk mendiyonu. (FN-Ç’anapet) Genç bir tavuk dün çeperle çevrili yerin üstünden uçup dışarıya çıktı ve çakal bu gece onu götürdü. [Bu fiil, Sumla’da moaputxun/ moyaputxun şeklinde de telâffuz edilir.] → moyuputxun; moyaputxunII


moyoxums (PZ) EA har.f. Taneli katı cismi [aps.] beri tarafa aktarıyor. Xasanik dişk’alepe meyoxums do moyoxums. (PZ-Cigetore) Hasan odunları o tarafa bu tarafa aktarıyor.


moyo3xunoms (AH) EAL har.f. Yere serilmiş mısır, fındık vs’nin [lok.] üzerinde biriken kabukları [aps.] alıyor. MjorazXomazya do na-gumpinu ntxirepez çepla moyo3xunoms. (AH-Borğola) GüneşteKurusundiye yere serdiği fındıklardan kabukları ayıklıyor (= temizliyor). → mo(y)okosums; moyomersII/ moyoğamsII


moyo3’uy (AŞ-Ok’ordule) EA har.f. Bir şeyin [aps.] üstünü açıyor. Taneri t’urşi-bidoni moyo3’uy. Xe doliğay. Gamiğay. (AŞ-Ok’ordule) Taner turşu bidonunun üstünü açıyor. Elini sokuyor. Çıkarıyor. eyoçums; moyoçums/ moyoçuy; muçvams


moyudums/ moyuduy (PZ ~ AŞ) EDA har.f. [part. moyodveri] Birinin veya bir şeyin [dat.] üstüne (= genelde omzuna) bir yük [aps.] veriyor. Alik Xasanişi mxucis xoşk’a moyudums. (PZ-Cigetore) Ali Hasan’ın omzuna sırık yüklüyor. Ali berepe yat’oni moyuduy. Ogzalay. (ÇM-Ğvant) Ali gençlerin omzuna ağacı yükleyip gönderiyor. Ali otva ongure moyuduy. (ÇM-Ğvant) Ali çatının omuz örtüsünü koyuyor. Memet’i buç’ç’i ezduy. Alişi mxuci moyuduy. (AŞ-Ok’ordule) Mehmet kütüğü kaldırıyor. Ali’nin omuzuna koyuyor. Him nak’k’u dişk’a moyudvina-ti hik’k’u moyomidvi. (AŞ-Ortaalan) Ona ne kadar odun yükledinse o kadar banada yükle. + moyidums/ moyiduy; ≠ moyodumers/ moodumers


moyulun[1] (PZ-Cigetore) A.Abl har.f. [fb.{moyo-}] Bir engelin üzerinden aşarak geçiyor. Xasani ğoberis moyulun. (PZ-Cigetore) Hasan çitin üstünden geçiyor. → moyilams; moyulun[3]


moyulun[2]/ moulun[1] (ÇM ~ AŞ) A.Dir har.f. [fb.{moyo-/ moo-}] Karşıdan beriye geliyor. Ayşe xinci moyulun. Ar pirçi oraşi hay ort’asen. (ÇM-Ğvant) Ayşe köprüden bu tarafa geliyor. Birazdan burada olacak. Ali 3’aleni xinci moyulun. (AŞ-Ok’ordule) Ali aşağıdaki köprüyü bu tarafa geçiyor. Na-mç’eşurt’t’it k’oçi huy moyulun. (AŞ-Ortaalan) Beklediğimiz adam şimdi karşıdan geliyor. → molulun; mok’ulun[1], muk’ulun[1]


moyulun[3]/ moulun[2] (FN-Sumla) A.Abl har.f. [fb.{moya-/ moa-}] Tepesini aşarak geçiyor. Bir engelin üzerinden aşarak geçiyor. Puci ğoberişen mo(y)ulun do livadişa amulun. (FN-Sumla) İnek çitin üzerinden aşarak geçiyor ve bahçeye giriyor. Puci ğoberis komo(y)axtu do livadis kamaxtu. (FN-Sumla) İnek çitin üzerinden aşarak geçti ve bahçeye girdi. → moyulun[1]; moyilams (FN-Ç’anapet) [FN-Ç’anapet diyalektinde “moyulun”biçimli fiil kullanılmaz.]


moyulun[4] (AH-Lome, Borğola) A.Abl har.f. [fb.{moya-}] Aşağıya inmeden (= köprüden geçerek, uçarak, atlayarak vs) karşıdan beriye geliyor. K’amiyoni, ğalişe k’ele var-golalu do xincişen moyulun. (AH-Lome) Kamyon, dere tarafından geçemedi de köprüden geçip geliyor. Kemali Ğaliz mot-bişuvert’aya do na-gonz*in ncaşen moyulun. (AH-Borğola) Kemal Derede ıslanmıyayımdiye karşıdan karşıya uzanan ağacın üzerinden beriye geçiyor. → mok’ulun[2], muk’ulun[2]


moyulun[5] (AH-Pilarget)(HP) A.Abl har.f. [fb.{moya-}] Önce aşağıya indikten sonra (= dereye girerek [abl.]) karşıdan beriye geliyor.


moyuputxun (AŞ-Ortaalan) AD har.f. [fb.{moyo-/ moo-}] Bir şeyin üzerinden onu aşarak uçuyor. K’inçi otva moyuputxu. (AŞ-Ortaalan) Kuş çatı üzerinden (çatıyı aşarak) uçtu. moyoputxun[2]/ mooputxun; moyaputxunII


moyuvelun (PZ ~ ÇM) AD.Abl har.f. Bir şey [aps.] birine ait [dat.] bir şeyin [abl.] tepesinden düşüyor. # Kçeşi do mç’itaşi elegivelu / Kçe mandili tişa moyogivelu. (PZ’ın doğu kısmı, anonim) [Elbiseler arasında] beyaz olanı ve kırmız olanı sana yakıştı / Beyaz başörtüsü başından düştü (= açıldı).


mozari/ mozayi (FN ~ AH-Lome)(AK) i. Dişi dana. Dişi buzağı. Cumadi-çkimiz jur puci do ar mozari uyont’u. Mozari imçinocuyiz ar puci-nani kogamaçu. (FN-Ç’anapet) Amcamın bir dişi danası ve iki ineği vardı. Dişi dana [büyüyüp] çiftleşince ineğin birini sattı. Ar mozayi ar 3’aneyi şkule imçinocen. (FN-Sumla) Bir dişi dana bir yaşından sonra çiftleşmeye hazır olur. Pucik jur 3’ana ren mozari doyinams. (AH-Lome) İnek iki yıldır dişi dana doğuruyor. Mozayi-çkimi xut tuteyi mçinoci ren. (AH-Lome) Benim buzağım beş aylık yüklüdür. → muzari; mozari-ngeni; ≠ ngeni, geni; ≠ p’ep’ela


mozari-ngeni (AH-Borğola) i. Dişi dana. Dişi buzağı. Çkuni pucik mozari-ngeni kodorinu. (AH-Borğola) Bizim inek dişi dana doğurdu. → muzari, mozari


mozdips (AK) EA har.f. Kapıyı, pencerenin kapağını vs [aps.] içeriden kendine doğru çekip kapatıyor. Berek nek’na mozdips. (AK-Döngelli) Çocuk kapıyı kapatıyor. → molazdams, molazduy/ molazdums


mozine (AH) i. Bal tutması. [Lazona dağlarında kara kovanda yetişen bal, zehirli ve zehirsiz bütün çiçeklerin karışımından olur. Bazı insan bünyesi bu balı kaldıramaz ve zehirlenir. Bu olaya “bal tutması” denir. K.A.] Omeriz mozine ağoderen do sum ndğa ren oxoris cans. (AH-Lome) Ömer’i bal tutmuş ve üç gündür evde yatıyor.


mozun (PZ ~ AŞ) AD/ADL hal f. 1. Pantolon, etek, ayakkabı gibi belden aşağıya giyinilen eşya [aps.] birinin [dat.] bir yerinde [lok.] giyinilmiş haldedir. K’uçxes na-momozun çabla ordo gami3’en. (PZ-Cigetore) Ayağıma giydiğim çarık erken çıkıyor. Nezihas çabla var-mozun do 3’endeç’i-ti var-mozun. N3xup’u k’uçxete gulun. (PZ-Cigetore) Nezihe çarık da çorap da giymiyor (= kelimesi kelimesine : Nezihe’de çarık da giynilmiş değil gibi çorap da giynilmiş değil). Çıplak ayakla geziyor. 2. Eldiven [aps.] giyinilmiş haldedir. 3. Yüzük [aps.] takılmış haldedir. Asiye k’iti na-mozun yuzuği çxat’uy. (AŞ-Ortaalan) Asiye’nin parmağında takılı yüzük parıldıyor. → moz*in; + modums/ moduy; moidums/ moiduy


moz*in (FN ~ ÇX) AL hal f. 1. Pantolon, etek gibi belden aşağıya giyinilen eşya [aps.] giyinilmiş haldedir. Komoci-muşiz pontoloni var-moz*in do xanumi-muşiz xeş-tati moz*in. (FN-Sumla) Kocasının kıçında pantolon yok, ama hanımının elinde eldiven var. 2. Eldiven [aps.] giyinilmiş haldedir. Xanumi-muşiz xeş-tati moz*in. (FN-Sumla) Hanımının elinde eldiven var. 3. Yüzük [aps.] takılmış haldedir. Ndğaleri na-moz*in ma3’k’indi seri kasaz meşadumers. (AH-Borğola) Gündüz giyindiği yüzüğü gece para kasasına koyuyor. → mozun; + modumers/ mvodvars; moidumers/ muidumers/ muidvars


mo3ams (PZ-Cigetore) EA har.f. Keçileri, koyunları, inekleri [aps.] salıyor. Şoronepe movo3i. Omcvinuşa vupinam. (PZ-Cigetore) Keçileri saldım. Otlatmaya götürüyorum. Pucepe p’anda ma movo3am. (PZ-Cigetore) İnekleri her zaman ben salıyorum. → nupinams[1]/ nupinay[1]; nuktalams


mo3onums/ mo3onuy (PZ ~ AH) EAL har.f. Kendine doğru saplıyor ya da sokuyor.

part. mo3oneri : Saplanmış. Sokulmuş. Xor3i şişiz mo3oneri do daçxuris t’urt’oleri nostonyai iven. (FN-Sumla) Etin şişe geçirilip doğrudan doğruya ateşe gösterilip pişrilmişi çok lezzetli olur.


mo3’a- (PZ ~ AH HP) fb. “Aniden kontrol dışı hareket yaparak” [/a/ önünde mo3’v- (PZ ~ AŞ), mo3’- (FN ~ AH] [/o/ önünde mo3’- (PZ)(AŞ’nin bir kısmı), mo3’v- (ÇM ~ AŞ), mo3’- (FN ~ AH)] [/i/ ve /u/ önünde mo3’-] [va-/ ba-, vi-/ bi-, vo-/ bo-, vu-/ bu-, ma-, ga-, mi-, gi-, mo-, go- önünde mo3’o- ]


mo3’ak’ap’ay (AŞ-Ortaalan) Eø har.f. [fb.{mo3’a-}] Kontrol dışı zıplıyor. Xasani ti oşk’omu şuk’ule mo3’ak’ap’ay do gulun. (AŞ-Ortaalan) Hasan kafayı yedikten sonra zıplaya zıplaya geziyor. ≠ mo3’uk’ap’ay

part. mo3’ok’ap’ineri : Zıplayarak. Ar bo3’edi. Ali mo3’ok’ap’p’ineri molulun. (AŞ-Ortaalan) Bir baktım. Ali zıplayarak geliyor.


mo3’ams (PZ) EA har.f. [fb.{mo-}] Çakılı bir şeyi [aps.] çıkarıyor ya da söküyor. Baba-şk’mik ç’adeyi muxepe mo3’ams. (PZ-Apso) Babam çakılı çivileri söküyor. Loyak noç’adu muxi mo3’ams. (PZ-Cigetore) Loya (*) çaktığı çiviyi çıkarıyor.[(*) Buradaki Loya, bir bayan ismidir.] → mvo3’ay; ≠ mo3’ay


mo3’ay (AŞ) EA har.f. [fb.{mo-}] Birinin giydiği giysiyi [aps.] çıkarıyor. Bere upi koceçu. Nana-muşi şeyi mo3’ay. (AŞ-Ok’ordule) Çocuğa ter vurdu. Annesi eşyasını çıkarsın. Bereşi porça mo3’i. (AŞ-Ortaalan) Çocuğun eşyasını çıkar. → mo3’k’ams/ mo3’k’aps; ≠ mo3’ams, mvo3’ay; + moi3’ams/ moi3’ay


mo3’ipxums/ mo3’ipxups (HP ~ ÇX) EA har.f. [fb.{mo-}] 1. Evi [aps.] donatıyor. Evin [aps.] içini döşüyor. Restore ediyor. Yeniden yapılandırıyor. Düzeneği ayarlıyor. 2. İnsanı [aps.] güzelleştiriyor. Süslüyor. → mo3’opxums/ mo3’opxuy; goxazirums/ goxaziruy/ goxazirups; gomskvanams/ gomskvanaps


mo3’it’aik’ams (FN-Sumla) Eø har.f. [fb.{mo3’a-}] At [erg.] yerinde duramıyor. Kah şaha kalkıyor. (Koşarak değil, yerinde veya dar bir yerde) kah çifte atıyor. N3xenik mo3’it’aik’ams. At yerinde duramıyor, kah çifte atıyor, kah şaha kalkıyor. ++ t’aik’oms


mo3’ixuy (ÇM) Eø har.f. [fb.{mo3’a-}] I. Erkenden uyanıp kalkıyor. Ali guri mvalasi mo3’ixuy.(1) (ÇM-Ğvant) Ali kızınca erkenden uyanıp kalkıyor. Berepe ç’umanişi ordoşa mo3’ixvey. (ÇM-Ğvant) Çocuklar sabah erkenden kalktılar.

II. Ayaklanıyor. İsyan ediyor. Ali guri mvalasi mo3’ixuy.(2) (ÇM-Ğvant) Ali kızınca ayaklanıyor. P’ut’ujepe andğa ç’umanişi mo3’ixvey. (ÇM-Ğvant) Arılar bu sabah ayaklandılar. → mo3’ixvenI; edgitunI


mo3’ixven (PZ)(AŞ-Ortaalan) Aø har.f. [fb.{mo3’a-}] I. (PZ) [çoğ.] Ayaklanıyor. İsyan ediyor. Mo3’ixves. (PZ-Cigetore) Ayaklandılar. → mo3’ixuyII; edgitunI

II. (PZ) Cansız cisim [aps.] akıp gidiyor. Altından dökülüyor. Sökülüp akıyor. K’odaşi kvalepe dişiru. Aşk’va mo3’ixven. (PZ-Cigetore) Duvardaki taşlar aşındı. Artık akıp dökülüyor.

III. (AŞ-Ortaalan) Taneli katı cisim [aps.] üstten veya kenardan dökülüyor. Çayi hik’k’u mot-opşam. Mo3’ixvasen. (AŞ-Ortaalan) Çayı (= yaş çay yaprağını) o kadar doldurma. Üstten (veya kenardan) dökülür.


mo3’k’ams/ mo3’k’aps (FN ~ HP) EDA/EA har.f. [emp.şm.1.tek. mobo3’k’am/ movo3’k’am/ movo3’k’ap] I. EDA har f. 1. Birinin [dat.] giydiği giysi ya da yorgan vs’yi [aps.] çıkartıyor. Beres pantoloni mobo3’k’am. (FN-Ç’anapet) Çocuğun pantolonu çıkartıyorum. Eminek bere-muşiz dolokunu mo3’k’ams. (FN-Sumla) Emine çocuğunun elbiselerini çıkartıyor. Nana-muşik berez yorğani mo3’k’ams. (AH-Lome) Annesi çocuğun üzerinden yorganı açıyor. Beres mç’ima şeni na-işuvu dolokunu nana-muşik mo3’k’ams. (AH-Borğola) Çocuğa yağmurdan ıslanan elbisesini annesi çıkartıyor. Berez şalvari mobo3’k’am. (AH-Borğola) Çocuğun şalvarını çıkartıyorum. 2. Bir şeyin [dat.] kılıfını [aps.] açıyor. Nanak k’oltuğepes k’ilifi mo3’k’ams. (AH-Lome) Annem koltukların kılıfını açıyor. 3. Bir bitkiyı kaplayan [dat.] dikenli çalı vs’yi [aps.] kesip açıyor. 4. Heyelândan sonra bitki, eşya vs’yi kaplayan [dat.] toprak, taş vs’yi [aps.] kazıyıp açıyor. Meyant’ra3eriz dişka meşikaçu-doren. Babak xop’ete let’a mo3’k’amz do dişkapeşi k’ayi na-ren moşimers. (AH-Lome) Heyelânın içinde odun kapanmış. Babam kürekle toprağı açarak odunların iyisini seçip çıkarıyor. → goçums[1], goçuy; mo3’ay; ≠ mo3’ams/ mvo3’ay; + moi3k’ams/ moi3’k’aps

f.-i. mo3’k’u : Birinin giydiği giysiyi çıkartma. Bir bikiyi kaplayan dikenli çalı vs’yi kesip açma. Duğrenik ağne na-extu çayi meşokaçu do nanak handğa heya mo3’k’uşa ulun. (FN-Ç’anapet) Yeni çıkan çayı böğürtlenler kaplamış ve annem onun üstünü açmaya gidiyor.

II. EA/EDA har.f. Saat vs cihazı [aps.] açıyor. 3’oxle ok’oxveri saat’epe mobo3’k’amt’it do xolo gebdgimt’it. Ha3’ineyi saat’epe ar ok’ixu-i çkva çkar va-geidgen. (AH-Lome) Eskiden bozuk saatleri açardık ve yine kurardık. Şimdiki saatler bir bozuldu mu artık hiç kurulmuyor.


mo3’ondun (PZ ~ AŞ), mo3’ondrun (AŞ’de nadiren), mo3’ondun/ mo3’ons (FN ~ AH), mo3’ons (HP ~ ÇX) DA e.f. [fb.{mo-}] Beğeniyor. Ali na-mo3’ondasen me3’omilape guğaray. (ÇM-Ğvant) Ali beğendiği resimlerin etrafını çiziyor. Karmat’eşi oktinu va-mom3’ondu. (ÇM-Ğvant) Değirmenin çalışmasını beğenmedim. Ergyuni t’raşi-maçina var-mo3’ondrun. K’at’a ndğa eskineri st’eri usturate pimpili ibğay. (AŞ-Ok’ordule) Ergün tıraş makineyi beğenmiyor. Her gün eskisi gibi ustura ile sakalı tıraş ediyor. Bozomota biç’i uzirapun. Mo3’ondru. (AŞ-Ok’ordule) Kız oğlanı görmüşlüğü var. Beğendi. Kapçoni mok’3’ondu-i ? (FN) Hamsili ekmek beğendin mi ? Aydiniz t’raşişi makina var-mo3’ondun. K’at’a sabaxtan eskineri steri skiafite pimpili ibğams. (FN-Sumla) Aydın tıraş makinesini beğenmiyor. Her sabah eskisi gibi ustura ile sakalı tıraş ediyor. Nena-çkimi var-mo3’ont’u. Tamo tamo komemanç’en. (FN-Sumla) Söylediğimi benimsemiyordu. Yavaş yavaş benim sözüme geliyor. Berez na-uşu xeş-tati var-mo3’onduşi 3’k’u do ha3’i muşi şeni şums. (AH-Lome) Çocuğa ördüğü eldiveni beğenmeyince söktü de şimdi kendisine örüyor. Nanak na-z*iyasen k’at’a bozoşi iri xolo va-mo3’ons. (AH-Lome) Annem göreceği her kızın hepsini beğenmez. Ağani nusa-çkuni babaz dido mo3’ons. (AH-Lome) Yeni gelinimizi babam çok beğeniyor. Ma na-p’k’oro3xi var-mo3’ondu do muk-ti meyak’oro3xu. (AH-Borğola) Benim saydığımı beğenmedi de kendi de tekrar saydı. Ar mutu var-mo3’ondaşi çxindi elandrik’oms. (AH-Borğola) Bir şeyi beğenmeyince burun büküyor. Nuk’u-xanumis lu-ncaxeri var-mo3’ons. (AH-Borğola) Ağzı hanım (= ağzına düşkün olan) lahana dövmesini beğenmiyor.

part. mo3’onderi : Beğenmiş. Hem k’oçi dido ink’raxi miğun. Ti-muşi dido mo3’onderi ren. (AH-Borğola) O adamdan nefret ediyorum. Kendini çok beğenmiştir.


mo3’opxums/ mo3’opxuy (PZ ~ AH) EA har.f. [fb.{mo-}] 1. Evi [aps.] donatıyor. Evin [aps.] içini döşüyor. Restore ediyor. Yeniden yapılandırıyor. Oxori go3’o dop’3’opxit. 3’o mop’3’opxumt. (ÇM-Ğvant) Evi geçen sene yaptık. Bu sene iç donatımı yapıyoruz. Sabrik oxori-muşi muk mo3’opxums. (FN-Sumla) Sabri kendi evini kendi donatıyor. Doğanik oxoyi mo3’opxums. (AH-Lome) Doğan evi tamir ediyor. Osmanik, muk na-k’odu oxori-muşi xe-muşite mo3’opxu. (AH-Borğola) Osman, kendi inşa ettiği evinin içini kendi eliyle döşedi. 2. İnsanı [aps.] güzelleştiriyor. Süslüyor. Ağne noğamisa mo3’opxuman. (FN-Sumla) Yeni gelini süslüyorlar. Jur saat’iz moda gamagalen ? Noğamisa mo3’opxum-i ? (AH-Lome) İki saattir neden çıkamıyorsun ? Gelin mi süslüyorsun (= mec. çok fazla bekletiyorsun) ? → mo3’ipxums/ mo3’ipxups; goxazirums/ goxaziruy/ goxazirups; gomskvanams/ gomskvanaps


mo3’uk’ap’ams[1]/ mo3’uk’ap’ay[1] (PZ ~ ÇM) Eø har.f. [fb.{mo3’a-}] [kb.{u-}’nun işlevi belli değil] Aniden ayağa kalkıyor. Alik cek’u3xasi yatağişa mo3’uk’ap’ams. (PZ-Cigetore) Ali uyandığı zaman yataktan aniden kalkıyor. Ali guri mvalasi mo3’uk’ap’ay. İgzalay. (ÇM-Ğvant) Ali sinirlenince aniden ayağa kalkıp gidiyor. → e3’uk’ap’ayII; eipxasen


mo3’uk’ap’ams[2] (FN ~ AH-Lome) Eø har.f. [fb.{mo3’a-}] [kb.{u-}’nun işlevi belli değil] Atlıyor. Nanak ağne na-nu3’k’u ngeni livadiz mo3’uk’apams. (FN-Ç’anapet) Annemin yeni çözdügü buzağı bahçede atlayıp zıplıyor. Ham Axmet’i mutu k’oçi va-ren. Hak ar mutu var-dodumers do k’oçepe mo3’uk’ap’ams do gululun. (AH-Lome) Bu Ahmet, adam falan değil. Buraya bir şey koymuyor da insanlar atlayarak geçiyor.

şsz mo3’ik’ap’inen : Atlanıyor. Tapala ğoberiz k’ayi mo3’ik’ap’inen. (AH, atasözü, K.A.) Alçakça bir çeperden kolaylıkla atlanır.


mo3’uk’ap’ay[2] (AŞ-Ok’ordule) Eø har.f. [fb.{mo3’a-}] [kb.{u-}’nun işlevi belli değil] Aniden ayaklanıyor. Emini ar mutu u3’vasi komo3’uk’ap’ay. (AŞ-Ok’ordule) Emin’e [biri] bir şey söyleyince [Emin] aniden ayaklanıyor. ≠ mo3’ak’ap’ay


mo3’uk’ap’un (AH-Borğola) AL har.f. [fb.{mo3’a-}] [kb.{u-}’nun işlevi belli değil] Karşıdan beriye fırlıyor ya da atlıyor. Puci ç’ut’a ğalişen mo3’ukapun do çkimde k’ele komulun. (AH-Borğola) İnek küçük ırmağın üstünden atlayarak bu tarafa geliyor. mok’a3xont’un, muk’a3xont’un; muja3xont’un


mo3’uy (ÇM) EA har.f. [fb.{mo-}] Hayvanları [aps.] bağlayan ipini çözüyor. Ali pujepe ç’umanişi ordoşa mo3’uy. (ÇM-Ğvant) Ali inekleri(n bağlarını) sabahleyin erkenden çözüyor. → gyu3’k’ams, gyu3’k’aps; ≠ mvo3’ay


mo3’vok’ap’inapay (ÇM ~ AŞ) ED har.f. [fb.{mo3’a-}] Ürpertiyor. Ali diyoxasi bere mo3’vok’ap’inapay. (ÇM-Ğvant) Ali bağırınca çocuğu ürpertiyor. Doğani bere doluk’riyasi mo3’vok’ap’inapay. (AŞ-Ok’ordule) Doğan çocuğa bağırınca [çocuğu] ürpertiyor.


mpalu (ÇM ~ AH-Lome) s. Yavan. Katıksız. Ali mpalu cari şuk’a elvomxoy. (ÇM-Ğvant) Ali yavan ekmek ile salatalık yiyor. # İni car luyu şk’ala / Cent’u3’eri mca şk’ala / Mpalu cari pşk’omik’o / Emine-şk’imi şk’ala. (ÇM-Ğvant) Soğuk ekmek lahana çorbası ile / Katı bulamaç süt ile / Yavan ekmek yeseydim / Emine’m ile. Ali mpalu cari oşk’omute korba dvambaru. (AŞ-Ok’ordule) Ali yavan ekmek yiyerek karnını şişirdi. Mpalu cari mot-imxor. Şuk’k’a elvoşk’omi. (AŞ-Ortaalan) Yavan ekmek yeme. Salatalıkla ye. Berepek oxoyiz mutu var-z*iyeyiz mpalu gyayite korba iz*ğez. (FN-Ç’anapet) Çocuklar evde bir şey bulamayınca yavan ekmekle karınlarını doyurdular. Faik’ik mpalu gyariz noç’k’omams. (FN-Sumla) Faik yavan ekmeğin bir kısmını ısırıyor. Mpalu gyari var iç’k’omen. Nana, kvali tina kelemidvi. (FN-Sumla) Yavan ekmek yenmiyor. Anne, Hiç olmazsa yanına biraz peynir bana koy. Coşkunik mpalu gyari kvaş jindole geipxors. (FN-Sumla) (1) Coşkun yavan ekmeği taşın üzerinde oturmuş halde yiyor. (2) Coşkun taşın üzerine konmuş yavan ekmeği yiyor. K’oçi mşkorineri t’aşi mpalu mç’k’udi-ti bureği steri ipxors. (AH-Lome) İnsan acıkmış olunca yavan ekmeği de börek gibi yer. Babak p’et’mezi mpalu var-ipxors. Mç’k’udi yon3’ams do ipxors. (AH-Lome) Babam pekmezi yavan yemiyor. Ekmek bandırıp yiyor. → palu, mpalo


mpalo (AH-Borğola HP ÇX) s. Yavan. katıksız. Handğa elaç’k’omoni mutu na-va-rt’u şeni mpalo kovali p’ç’k’omi. (AH-Borğola) Bugün yanında yenecek bir şey olmadığı için yavan buğday ekmeği yedim. KamilikGyaris k’ai biz*ğaya do mpalo mç’k’udi e3’opxors. (AH-Borğola) KâmilYemekte iyi doyayımdiye yavan ekmeği önceden yiyor. → palu, mpalu


mpolo (AH) i. İncik. Baldır. Bacağın diz ile ayak bileği arası. Let’a mtelli dumç’k’u ren. K’uçxeşen meşulun do mpolo mipxors. (AH-Lome) Yer hep karınca dolu. Ayağımdan girip baldırımı yiyor. Oxorcaşi mpoloz coğorişi meç’k’omeri gyoxen. (AH-Lome) Kadının bacağında köpeğin ısırdığı iz var. Dido p’at’i mjora ren. Mpolope gamç’itanen. Ok’açxe dido gaç’vasen. Ar mutu keitvi. (AH-Lome) Çok yakıcı güneş var. Baldırların kızarıyor. Sonra çok acı verecek. Bir şey örtüver. Mpoloz but’k’ucik meminz*u. (AH-Borğola) Baldırımı bal arısı soktu. → t’ut’uli[1]-I; polo[2]


mpula (AŞ ~ AH HP) i. Sis ve bulut. Rak’ani mpula golagutun. (AŞ-Ok’ordule) Dağlarda duman karışım sıra duruyor. Mart’i moxtayiz rubapez mpula dolodgitun. (FN-Ç’anapet) Mart gelince vadilere sis doluyor. # En3i, e mpula en3i / Kyoyiz dolop’3’k’edare / Yonaman purki-çkimi / Ma-ti ek’ap’3’k’edare. (FN, Anonim) Yok ol, ey duman yok ol / Köye bakacağım / Götürüyorlar çiçeğimi (= sevgilimi) / Ben de bakacağım. → dumani; mp’ula; [sis] sisi; [bulut] m3a-mp’ula


mpulay (AŞ-Ok’ordule), mpulums (FN-Ç’anapet), mpulams/ mpuloms (AH), mpulums (HP), mpulups (HP ~ ÇX) EA har.f. Bir başkasının bulmaması için bir şeyi [aps.] saklıyor. Gizliyor. Çku irik-xolo artikati z*iyameri na-boret mitişen var-mpulomt. (AH-Lome) Biz hepimiz önceden birbirimizi gördüğümüzü (görüşmüş olduğumuzu) kimseden saklamıyoruz. → ompulams, dompulams, ompulay

f.-i. ompulu : Saklama. Gizleme. Ma çkva skande mutu var-matkven. Si nenaşi ompulu var-giçkin. (AH-Lome) Ben artık sana hiçbir şey söyleyemem. Sen sır saklamayı bilmiyorsun.

f.-s. ompuloni, (ÇX) ompuluyi : Saklanacak. Saklanması gereken. Ompuloni mutu var-on. Mi-ti u3’vare u3’vi. (AŞ-Ok’ordule, Ortaalan) Saklanacak bir şey değil. Her kime söylersen söyle. Ompuloni mutu va-ren. Mitiz-ti u3’vare u3’vi. (FN-Ç’anapet) Saklanacak bir şey değil. Her kime söylersen söyle. Ompuluyi mutu va-ren. Mitxas-ti ginon emus u3’vi. (ÇX-Çxalazeni, TM) Saklanacak bir şey değil. Her kime söylersen söyle (= kime olursa olsun istediğin birine söyle).

part. mpuleri : Gizlenmiş. Gizli olan. Saklanmış. Si hak mpuleri ya do na-zop’onpe Arkabi-çkuniz irişen gnaperi do çkineri ren. (AH-Lome) Senin burada gizli diye söylediklerin bizim Arhavi’de herkes tarafından duyulup biliniyor. K’oçik cuma-muşişi mpuleri mutxanepe gyuxups. (AK-Döngelli) Adam erkek kardeşinin gizli şeylerini ortaya çıkarıyor.

+ umpulams/ umpulay/ umpulaps EDA har.f. Belirli birinden [dat.] bir şeyi [aps.] saklıyor. Animsepe-çkimik ma dido mp’oroman. Mot-alet’az ya do modvalu mimpulaman. (AH-Lome) Yeğenlerim beni çok sever. Gidemesin diye ayakkabımı saklıyorlar. Oxoriz berepek na-ikoman yangazobape ma mimpulaman. (AH-Lome) Evde çocukların yaptığı yaramazlıkları benden saklıyorlar.


mpuli (PZ)(AŞ ~ AH) i. Düğme. Xuseyinişi anteris şk’i tane kçe mpuli conças. (PZ-Cigetore) Hüseyinin gömleğinde yedi adet beyaz düğme takılıdır. Xasanik porça-muşişa mpuli ceç’irdams. (PZ-Cigetore) Hasan gömleğinden düğmeyi koparıyor. Xasanik anteris mpuli noklimams. (PZ-Cigetore) Hasan gömleğe düğme iliştiriyor. Porça-muşi aşi tane mpuli konunçay. (AŞ-Ok’ordule) Gömleğinde altı tane düğme takılıdır. Berek porçaşi mpuli geç’k’idumz. (FN-Ç’anapet) Çocuk gömleğin düğmesini koparıyor. Xasanişi porçaz moniz na-nugamz mpuli gyuçans. (FN-Ç’anapet) Hasan’ın gömleğinde inciye benzer düğme takılıdır. Alik ruzaşi mpulepe ok’idaz*ams. (FN-Ç’anapet) Ali ceketinin düğmelerini ilikliyor. İsmailiş porçaz na-gyoçans mpuli incuz nungams. (FN-Sumla) İsmail’in gömleğinde takılı olan düğme inciye benziyor. İsmailiş porçaz incu steri mpuli gyoçans. (FN-Sumla) İsmail’in gömleğinde inciye benzer düğme takılıdır. Porçaz mpuli var-gyoçans. (AH-Lome) Gömleğin düğmesi yok. Jur mpuli xvala gyoçans. (AH-Lome) Sadece iki düğme var. Porçaşi yakas telik’i mç’ipe uğun. Mpuli var-goşulun. (AH-Lome) Gömleğin yakasındaki ilik (= düğme deliği) incedir. İçinden düğme geçmiyor. → iliIII; puli[2]


mpun (PZ ~ AŞ-Ok’ordule), mpuy (AŞ-Ortaalan) Aø har.f. I. Su veya süt [aps] ısınıyor ya da kaynıyor. 3’ari dompu. Şişilams. (PZ-Cigetore) Su kaynadı. Şırıldıyor. 3’ari mpun. (ÇM-Ğvant) Su ısınıyor. → gepun, gyopun; + ompunams/ ompunay; ompinay

II. Süt [aps.] kabarıyor ya da taşıyor. Mjalva mpun. (PZ-Cigetore) Süt kabarıyor, taşıyor. → gepumsI


mp’ala (ÇM) s. ve i. Sağır. Ali aşk’va uji var-dvagun. Mp’ala iyen. (ÇM-Ğvant) Ali artık kulağı duymuyor. Sağır oluyor. Ayşe mp’ala n. Mu-ti u3’vare u3’vi var-dvagun. (ÇM-Ğvant) Ayşe sağır. Ne söylersen söyle duymuyor. Ayşe mp’ala n. Na-u3’vare leşk’epete ognay. (ÇM-Ğvant) Ayşe sağır. Söylediğini dudaktan anlıyor (= dudak okuyor). → mt’ura; uji-p’ut’uriII; k’ut’uni; ndure; dundga, uci-dundga, dunga; uca


mp’alo (PZ-Cigetore) i. 1. Kazık. Xasani avlas mp’alo steri moy dgun ? (PZ-Cigetore) Hasan evinin ön tarafındaki bahçesinde kazık gibi niye duruyor ? 2. mec. Uyuşmuş ayak. K’uçxe mp’alo domayu. (PZ-Cigetore) Ayağım uyuştu. → mp’alu; mzgiji, masari/ masayi, k’azuği, kazuği



mp’alu (ÇM) i. 1. Kazık. Ali mp’alu co3onay. N3xeni nok’orasen. (ÇM-Ğvant) Ali kazık saplıyor. Atı bağlayacak. Laç’i na-nok’orun toç’i dişk’a-mp’alu guğun. (ÇM-Ğvant) Köpeğin bağlı olduğu ip, ahşap kazığa sarılıdır. 2. Kazık şeklinde ağaç saplaması. Ali avla-3’oderi-arinepe mp’alupe meşk’vombaray. Ore-mer3’epe nupinasen. (ÇM-Ğvant) Ali avlunun duvarındaki aralıklara ağaç saplamaları saplıyor. Kabak asmalarını yönlendirip sarmalayacak. → mp’alo; mzgiji, masari/ masayi, k’azuği, kazuği


mp’eji (ÇM) s. 1. Sık. Sıkı. 2. [Saç, sakal, bıyık vs hakkında] Gür. Ali mp’eji pimbili dvamordu. (ÇM-Ğvant) Ali’nin gür sakalları büyüdü. 3. [Pekmez, muhallebi vs hakkında] Seyrelti olmayan. Katı. Ayşe na-u pet’mezi mp’eji on. (ÇM-Ğvant) Ayşe’nin yaptığı pekmez katıdır. 4. [Kumaş hakkında] Kalın. Mp’eji a muti dolokuneri idi. Gale in-on. (ÇM-Ğvant) Kalın bir şey giyip git. Dışarısı soğuk. → p’eci


Mp’ila Zit’ape (ÇM) i. Eskiden köylerde aydınlar tarafından birlikte kararlaştırılan “Değişmez Kuralları”. Tişinerepe ndğalepe do ndğalepe ok’ik’atey. “Mp’ila Zit’apekono3’irey. (ÇM-Ğvant) Aydınlar günlerce bir araya gelipDeğişmez Kurallarıbelirlediler.


Mp’oli (FN-Sumla ~ HP ÇX)(AK) i. İstanbul’un Lazca adı. [< Yun.] Mp’olişa varti memalasen. (FN-Sumla) İstanbul’a gelemeyebilirim. Galiba gelemeyeceğim. T’rap’uzanişen Mp’olişa putxit. (FN-Sumla) Trabzon’dan İstanul’a uçtuk. Ar tuta ogine Mp’oliz bort’i. Emuca-skani bz*iri. Jurik gyari p’ç’k’omit. (FN-Sumla) Bir ay önce İstanbul’da idim. Senin amcanı gördüm. Birlikte (= ikimiz) yemek yedik. Mp’olişe oxtimu guriz dolomangonen, ala oxtimuşe tolik var-memik’vatams. (AH-Lome) İstanbul’a gitmek içimden geçiyor, ama gitmeye gözüm kesmiyor. Ma Mp’olişe dido mixtimun. (AH-Lome) Ben İstanbul’a çok gitmişliğim var. Nanak Mp’olis-ti Turkuli var-ip’aramitu. Na-idu yeriz şa Lazuri ospiyapu. (AH-Lome) Annem İstanbul’da da Türkçe konuşmadı. Gittiği yerde hep Lazca konuştu. Mp’oli 3’k’arişi gza dovu. (AH-Lome) İstanbul çok gidilen yer oldu. Mp’oliz Ayhaniz na-eboç’opinapi araba Sedatik moyonams. (AH-Borğola) İstanbul’da Ayhan’a aldırdığım arabayı Sedat getiriyor. Mp’olişa idaşi ambari momçi. (HP-P’eronit) İstanbul’a gittiğinde haber ver. # Si Mp’olis golaxe(r) efendi steyi / Man ak dişka p’k’irup xamali steyi. (HP-Azlağa, türkü) Sen İstanbul’da efendi gibi oturuyorsun / Ben burada odun bağlıyorum hamal gibi. Alik Mp’olis na-xen da-muşişa k’ak’ali nuncğonups. (AK-Döngelli) Ali İstanbul’da oturan kız kardeşine ceviz yolluyor. Baba-çkimis Mp’olişa uxtimun. Ama dido k’ai var-uçkin. (AK-Dçngelli) Babamın İstanbul’a gitmişliği var. Ama [babam İstanbul’u] çok iyi bilmiyor. → İst’amboli, İstanboli, St’anp’oli, St’anboli, P’oli


Mp’oluri (FN-Sumla ~ HP ÇX) s.-z. ve i. 1. s. ve i. İstanbul’lu. 2. z. ve i. İstanbulca. → P’oluri


mp’ro3ums (FN-Ç’enneti) EA har.f. Sebze, meyveyi [aps.] soyuyor. Uşkuyi mp’ro3a. (FN-Ç’enneti) Elma soyayım. → por3ums, p’ro3uy, p’rosuy, p’ro3ums/ p’ro3ups, p’or3ups; gop’ro3uy


mp’ula (ÇM ~ AŞ) i. [çoğ. mp’ulape] Sis ve bulut. Ham orape mp’ula rak’ani do tude dologutun. (ÇM-Ğvant) Sis bu zamanlarda tepeden aşağı duruyor. Mp’ula mcora mok’utuy. (ÇM-Ğvant) Bulut güneşi kapatıyor. Mp’ula amipinasi ora var-momat’inen. Cemilumcun. (ÇM-Ğvant) Sis [veya bulut] sarınca zamanı kestiremiyorum. Akşama kalıyorum. M3a-mp’ulape iri k’ale mvatven. (ÇM-Ğvant) Bulutlar her tarafı gölgeliyor. İxi zuğaşa elibay. Mp’ulape amupinay. (ÇM-Ğvant) Rüzgâr denizden esiyor. Bulutları içeri (= bu tarafa) sürüyor. Mp’ula amipinasi gomancogen. (ÇM-Ğvant) Sis çökmeye başlayınca sıkılıyorum (= daralıyorum, neşesizleniyorum). Ali mp’ula amaxt’asi so-ti ort’asen gondunun. (ÇM-Ğvant) Ali sis basınca nerede olursa kayboluyor. # E verane, Malivorişi daği/ Amupinu mp’ula. Opşu vanaği./ Oynt’alert’u, t’angala do ç’indraği./ Gomaşina. Ma huy va-mevuxondur. (ÇM, anonim) Ey gidi, Malivor Dağı/ İçeriye sis serdi. Yayla evlerini sisle doldurdu./ Birbirine karışıyordu, çan ile çıngırak./ Hatırlayayım. Ben şimdi dayanmıyorum. Mp’ula mjora matven. (AŞ-Ok’ordule) Duman güneşi kapatıyor. Ruba mp’ula dologutun. (AŞ-Ok’ordule) Vadide duman duruyor. Mp’ula rak’ani gvozun. (AŞ-Ok’ordule) Duman dağın etrafında duruyor. Mp’ula en3’u. (AŞ-Dutxe) Bulut yok oldu (= buharlaştı). → dumani; mpula; [sis] sisi; [bulut] m3a-mp’ula


mp’ulera (ÇM) i. Bulutlu hava. Sisli hava. Mp’ulera var-vuk’apasi cemim3’upun. (ÇM-Ğvant) Bulutlu havada koşmazsam karanlığa kalıyorum. Ham mp’ulera-ora k’oçi şuri doluk’açay. (ÇM-Ğvant) Bu sisli hava insanın canını sıkıyor. Ali mp’ulera berepeGamamendrapeşa mo-ulurt !” u3’omey. (ÇM-Ğvant) Ali sisli havalarda çocuklara uzakça bir yerlere gitmemelerini söylüyor.


mp’uli (AŞ) i. Posta pulu. Ham mp’uli zarfi-şk’imi va-naç’ç’aben. (AŞ-Ok’ordule) Bu posta pulu zarfıma yapışmıyor.


mseli (PZ ~ ÇM)(AŞ-Ortaalan ~ AH-Lome) i. Sidik. Çiş. Berek e3’ipsu. Mseli gont’ams. (PZ-Cigetore) Çocuk altına işedi. Sidik kokuyor. Ayşeşi oxori mseli-şuri gont’ay. (ÇM-Ğvant) Ayşe’nin evi sidik kokuyor. P’ap’p’u-şk’imi badi diyu. Mseli var-ak’k’açen. (AŞ-Ortaalan) Dedem ihtiyarladı. Çişini tutamıyor. Nanak pucepeşi mseli ağne na-extu felepez gubamz. (FN-Ç’anapet) Annem inek sidiğini yeni çıkan kabakların etrafına döküyor. Oxorca mtelli ağnose ren. Bereşi mseli masaz tude e3’obams. (AH-Lome) Kadın hepten akılsızdır. Çocuğun çişini masanın altına döküyor. → pseli


mseloni s. Çişli. Berek dolopsaşi hemoras go3’ukturare. Mseloni naşkvaşi mundi gamç’itanen. (AH-Lome) Çocuk altına işeyince o anda değiştirmelisin. Çişli bırakınca kıçı kızarıveriyor.


msici (AH-Borğola ~ HP ÇX) i. Sarmaşık. Hemuk orz*o msiciten mu mskva geşums. Si-ti diguri do geşvi. (AH-Borğola) O, iskemleyi sarmaşıkla ne güzel örüyor. Sen de öğren de ör. Msicişen orz*o oxenu şeni t’k’ebi go3’k’u uk’ors. (AH-Borğola) Sarmaşıktan iskemle yapmak için derisini soymak gerekir. Germas oğmalu na-vu dişka gok’oru şeni let’aş msici gok’oroni ya do iğu. (AH-Borğola) Dağda yüklük yaptığı odunu sarmak için toprak sarmaşığını sarma [aracı] diye götürdü. P’ap’uli-çkimik msicişi orz*o oxenu şeni ipti msici xamite goxak’arumt’u. (AH-Borğola) Dedem iskemle yapmak için önce (yer) sarmaşığını bıçakla (çevresindeki kabuklarını) kazıyordu. Met’k’omileri oxoris msici gak’iren. (HP-P’eronit) Terk edilmiş eve sarmaşık sarılıyor. → msuci


mskala (FN ~ HP) i. [çoğ. mskalape] Taşınabilir merdiven. Bageniz doloxe va-amilen. Goşak3aperi reik’ape ustak mskalate galendon moşa3’k’ims. (AH-Lome) Kulübenin içine girilmiyor. Çürük çatı ızgaralarını usta merdivenle dışarıdan söküyor. Hilmi şeni mskala medu var-unon. M3xuliz me3’antxen do gyulun. (AH-Lome) Hilmi için merdiven koymaya gerek yok. Armuttan atlayıp iniyor. Ntxirepunaz mskala gomoç’k’ondu-doren. Ç’umanişe ordo oras hek gobiktare. (AH-Borğola) Fındıklıkta merdiven unutmuşum. Yarın erken vakitte oraya döneceğim. Monk’a yukite yulut’aşi mskala let’az goxedun. (AH-Lome) Ağır yükle çıkarken (taşınabilir) merdiven toprağa batıyor. Berobaz mtviri mtvat’uşi mskalaz gepxedut’it do mskalate k’izaği steri bijuyinamt’it. (AH-Lome) Çocukluğumuzda kar yağınca ağaç merdivene binip merdivenle kızak gibi kayardık. Oxoris o3xoneşe epti-dort’un. Na-epti mskala geiktuşi hek gebikaçi. (AH-Borğola) Evde tavan arasına çıkmıştım. Çıktığım iskele devrilince orada mahsur kaldım. Cemalik cuma-muşi mskalaşen oxorişi jin yoşkumers do mtviri goxvapams. (AH-Borğola) Cemal kardeşini iskeleden evin üzerine çıkartıyor da karı döktürüyor. Mskalaz na-geladgin 3’k’ari opşa vedre moikten do jin makten. (AH-Borğola) Merdivende duran su dolu kova devrilip de üzerine dökülüyor. → msk’ala; k’vata

[dey. (AH) n3az mskala nodumers : Çok zor işleri beceriyor.] Xasanik heşşo dulyape ikomz ki n3az mskala nodumers do yulun. (AH-Lome) Hasan öyle işleri beceriyor ki göğe merdiven dayayıp çıkıyor.


mskibu (HP ~ ÇX) i. Değirmen. Mskibuşi ğurni. (HP) Değimenin oluğu. Mskibus 3’k’ai nuk’vatu. (HP-P’eronit) Değirmenin suyunu kesti. 3’aleni 3’k’arişi mskibu lausti k’ai mkups. (AK-Döngelli) Aşağıki suyun değirmeni mısırı iyi öğütüyor. → karmat’e


mskups/ skups (AK) Eø har.f. Yumurtlıyor. Kotumek mskup’t’aşi k’ark’alaps. (AK-Döngelli) Tavuk yumurtlarken gıdaklıyor. → sk’ums/ sk’uy; doskums; skums/ skups


mskva (FN ~ ÇX) s.-z. Güzel. 1. s. Purkiz mskva şura alems. (FN-Sumla) Çiçek güzel kokuyor. Xeydinik dido mskva yeyiz oxoyi goladgims. (AH-Lome) Hayrettin çok güzel bir yere evi kuruyor. Ham 3’anaşi Lazi birapaşi festivali go3’oşen-ti mskva ivu. (AH-Borğola) Bu senenin Laz şarkı festivali geçen seneden de güzel oldu. Hem mskva bozo noğayi ren. (AH-Borğola) O güzel kız çarşılıdır. Dido mskva çxvindi uğun. (ÇX-Makret) Çok güzel burnu var. 2. z. Cordanik dido mskva t’rağudums. (FN-Ç’anapet) Cordani çok güzel şarkı söylüyor. Ntxionaşı 3’alendo na-gelulun ğalik dido mskva şiyams. (FN-Ç’anapet) Fındıklığın önünden geçen dere çok güzel hışırdıyor. → msk’va


mskvaila (AH) i. [çoğ. mskvailape] Küçük güzel kız. # K’irk’ola mskvaila muç’o t’ik’ani / Si domç’vi do domxali, gyuli-çkimi. (AH) Sanki kuzu gibi kıvırçık saçlı küçük güzel kız. Sen beni yaktın, pişirdin, sevgilim.


mskvanoba (FN ~ ÇX) i. [çoğ. mskvanobape] Güzellik. Biç’iz 3’ana ç’ut’a uğun. Nosik va-nuk’vatams. Mskvanobaşe moğerdun do aoropen. (AH-Lome) (Erkek) çocuğun yaşı küçük(tür). Aklı kesmiyor. Güzelliğe kanıp aşık oluyor. 3’anağani-tkvanik k’aobape, mskvanobape do xelobape mogiğan. Ağani 3’ana mtelli k’iyana do k’oçinoba şeni cumalobaşi do dalobaşi ar 3’ana ivas. (AH-Lome) Yılbaşınız size iyilik, güzellik ve mutlulukları getirsin. Yeni yıl tüm dünya ve insanlık için kardeşlik bir yılı olsun. Selmak bozo-muşişi xenapate var, mskvanobate im3kven. (AH-Lome) Selma kızının becerisiyle değil, güzelliğiyle övünüyor. Mtvirişi mskvanobak miti var-ot’ubinu. (AH, atasözü, K.A.) Karın güzelliği (= manzarası) kimseyi ısıtmadı. → msk’vanoba


mskveri/ mskveyi (FN ~ ÇX) i. Karaca. Geyik. Mskveri steri hekole hakole ti mot-oktam. (AH-Lome) Geyik gibi bir o yana bir bu yana başını sallama. Guruni do mskveyi na-var-içinoms mu guruni ren. (AH, atasçzü, K.A.) Eşekle geyiği ayıramayan, kendisi eşektir. Mskveri steri mot-i3’k’er. (HP-P’eronit) Geyik gibi sağa sola bakma. → msk’veri

[dey. rak’anişi mskveris-ti nunç’vals (FN) : çok cimridir] Osmanik rak’anişi mskveris-ti nunç’vals. (FN-Sumla) Osman tepedeki geyiği de sağar (= çok cimridir; her şeyi hesap eder). m3’k’iriz xardali gamimers; s. 3’im3’imi; nak’isi; xinç’ç’i; xesisi; t’at’i-mç’veri; k’it’ip’irozi


msk’ala (PZ ~ AŞ) i. [çoğ. msk’alape] Taşınabilir merdiven. XasanikSerenderis eft’aredeyi msk’ala konomp’onams. Eyulut’aşa elust’un do colams. (PZ-Cigetore) Hasan kilere merdiven dayayıp çıkarken yana doğru sıyırıp kayarak düşüyor. Noğaşa mulurt’aşa a m3ika muxi komoği. Msk’ala p’ç’adare. (PZ-Cigetore) Çarşıdan gelirken biraz çivi getir. Merdiven çakacağım. Xasanik on3xenis lazut’i cobğaset’u. Msk’ala nomp’onu do eiğamt’uşa yuk’i monk’a ayu şeni msk’ala dolvaşk’vet’u. (PZ-Cigetore) Hasan tavana mısır serecekti. Merdiven dayadı da çıkarken yükü ağır olduğu için merdiven yere batıyordu. Ayşe msk’ala ce3’vobazgay. Colasen. (ÇM-Ğvant) Ayşe merdivenin kenarına basıyor. Düşecek. Nam msva msk’ala dodu, gvoç’ondru. (ÇM-Ğvant) Merdiveni nereye koyduğunu unuttu. Ntxirona msk’ala gomoç’ondru. Ç’umani hey vidar. (ÇM-Ğvant) Fındıklıkta merdiven unuttum. Yarın oraya döneceğim. Bere m3xuli cik’açu. Msk’alate ciyonay. (ÇM-Ğvant) Çocuk armut ağcında kaldı. Merdivenle indiriyor. Serendi-msk’ala so-eyilen k’o3’uzun. Mi-ti mvangonasen, msk’ala nodun. Serendişa eyulun. (ÇM-Ğvant) Naylanın taşınabilir merdiveni çıkış yerinin önünde duruyor. Kim isterse merdiveni dayayıp naylaya çıkıyor. Ntxirona msk’ala gomoç’ondru do ç’umanişi hişo goviktare. (AŞ-Ok’ordule) Fındıklıkta merdiven unuttum. Yarın sabah oraya döneceğim. Ar3’o monk’a yuk’ite msk’ala eit’aşa dixven. (AŞ-Ok’ordule) Biri ağır yükle çıkınca merdiven yere batıyor. → mskala; k’vata


msk’ams (PZ), msk’ay/ msk’uy (ÇM), msk’ay (AŞ-Ok’ordule), msk’uy (AŞ-Ortaalan) EA har.f. Bal [aps.] sağıyor. Xasanik andğa torpi msk’ams. (PZ-Cigetore) Hasan bugün bal sağıyor. Andğa na-msk’it topri 3’k’umulay. (ÇM-Ğvant) Bugün sağdığımız bal parıldıyor. Ali p’anda ham orape topri msk’uy (= msk’ay). (ÇM-Ğvant) Ali her zaman bu zamanlarda bal sağıyor. Mtuti topri msk’ay do imxoy. (AŞ-Ok’ordule) Ayı balı sağıp da yiyor. Ali topri msk’umt’uşa but’ucepe toli p’ici nomsk’u. (AŞ-Ortaalan) Ali bal sağarken arılar gözünden ağzından soktu. → m3kums; 3’onups


msk’va (PZ ~ AŞ) s.-z. Güzel. 1. s. Ayşe ar msk’va çebuk’ina kuğun. (ÇM-Ğvant) Ayşe’nin küçük güzel bir sandığı var. Ham bozomota birden msk’va-n. (ÇM-Ğvant) Bu kız çok güzeldir. Porça galendo cesluği, ar do mçoxa keyikunar, sk’anda msk’va miti var-iyasen. (ÇM-Ğvant) Gömleğin üzerine göğüslüğü, üstüne bir de ceket giyersen senden güzel kimse olmaz. Ğoma limcineri ok’oxunaşe birden msk’va rt’u. (ÇM-Ğvant) Dün akşamki eğlence çok güzeldi. Resmi-sk’ani zade msk’va on. (AŞ-Ok’ordule) Fotoğrafın çok güzel. Konseri-şk’uni zade msk’va iyu. Na-moxt’eype bit’umi va-domaxunes. 3’anaşe daha bet’i yeri p’aten. (AŞ-Ok’ordule) Konserimiz çok güzel oldu. Gelenlerin tümüne oturacak yeri veremedik. Seneye daha geniş yerde yapacağız. 2. z. Purki goin3’en. Nak’u msk’va gont’ams. (PZ-Cigetore) Çiçek açıyor. Ne güzel kokuyor. # Hik’u msk’va na putxur, e, k’inçi-şk’imi ! (AŞ, A.A.) O kadar güzel uçuyorsun, ey, kuşum ! Bere msk’va nç’ara it’t’urt’u. Nazari kak’nu. (AŞ-Ok’ordule) Çocuk güzel okuyordu. Nazar tuttu. Badi, livadi nak’u on, msk’va cazaden. (AŞ-Ok’ordule) İhtiyar, bahçe ne kadar, iyi bedel tahmin ediyor. → mskva


msk’vanoba (PZ ~ AŞ) i. [çoğ. msk’vanobape] Güzellik. Alişi bozomota msk’vanoba şeni mutonpe goik’limay. (ÇM-Ğvant) Ali’nin kızı güzel olmak için etrafına bir şeyler takıyor (= takınıyor). # Ti-mele mo-golulur / Abca kodololare / Na-giğun msk’vanobate / Gurepe doloç’vare. (ÇM-Ğvant, Anonim) Öteye doğru gitme / Dereye düşeceksin / Olan güzelliğinle / Yürekler yakacaksın. → mskvanoba


msk’veri (PZ ~ AŞ) i. Karaca. Geyik. Nk’oru ar msk’veri kiziru. (ÇM-Ğvant) Ormanda bir karaca görülmüş. Nk’oru iktert’uşa msk’veri kaziru. (ÇM-Ğvant) Ormanda gezerken karaca görmüş. Msk’veri mturi mtvasi mcalepe tudendo sk’udun. (ÇM-Ğvant) Karaca kar yağınca ağaçların altında yaşıyor (= hayatını sürdürüyor/ yiyecek buluyor). Msk’veri mo-ilum. Moik’vaten. (ÇM-Ğvant) Karacayı öldürme. Soyu tükeniyor.→ mskveri


msora (PZ ~ ÇM)(FN-Ç’anapet) i. Uyuz hastalığı. Msora mak’nu. (PZ-Cigetore) Uyuza yakalandım. Bere msora ak’nu. Unçaminay. (AŞ-Ok’ordule) Çocuğa uyuz tuttu. Kaşıyor. → m3’ora[2]; goncoba; msura/ msua


msot’olya (AK) i. Pazı. Ispanakgillerden bir sebze. Ispanakgillerden bir sebze. Msot’olyaşi gyari k’ai ma3’onen. (AK-Döngelli) Pazının yemeği çok hoşuma gidiyor. → msut’ulya, msut’olyaI, sut’olya, sut’ulya


msuci (PZ ~ AH-Lome) i. Sarmaşık. Xasanişi m3xulis opşa msuci gonças. (PZ-Cigetore) Hasan’ın armudunda çok sarmaşık oluşmuş. Msuci kva eyaç’aben. (AŞ-Ok’ordule) Sarmaşık taşın üstüne yapışıyor. Msuci txombu gvaç’aben. Dvaben. (AŞ-Ok’ordule) Sarmaşık kızılağaca yapışıp çıkıyor. Xasani ncaz ek’ut’k’obun do msucişa na-moxtasen k’inçepe çume(r)s. (FN-Ç’anapet) Hasan ağacın arkasına gizlenerek sarmaşığa gelecek kuşları bekliyor. Gemas bingrinet’i do ar msucis kogebak’ni. (FN-Sumla) Dağda yuvarlanıyordum ve bir sarmaşığa tutundum. Axi-p’icişi msuciz mzesku gobğun. (AH-Lome) Ahırın önündeki sarmaşıkta çok karakuş var. Babak orz*oz gestikeri yeepe msucite geşums. (AH-Lome) Babam sandalyenin yırtık yerlerini sarmaşıkla örüyor. Msucişi goşveri orz*os p’eyoni goşat’roxu. (AH-Lome) Sarmaşıktan örülü iskemlenin payandaları kırıldı. Oxoriz galendo msuci goçans. (AH-Lome) Evin dış çevresinde sarmaşık var. M3xulis msuci gobun. Mskala nodvi do exti. (AH-Lome) Armudun etrafı sarmaşıkla çevrilidir. Merdiven dayayıp çık. → msici


Msumexi/ Sumexi (ÇM) s. ve i. Hemşinli. Msumexi nusa şk’ala ç’umanişi ok’ovagit. (ÇM-Ğvant) Hemşinli gelin ile sabahleyin karşılaştım. Ali Msumexepe memgvapinu şeni hini st’eri ilak’irday. (ÇM-Ğvant) Ali Hemşinlilere benzemek için onlar gibi konuşuyor. [Bu terim Gürcüce’de “Ermeni” anlamında kullanılan Somexi kelimesi ile aynı kökenli olması gerekir.] → Sumexi, Xemşeli/ Xemşelli, Somexi; Xemşinuri, Xemşinli; K’alon-k’arbuğali


msumyari/ sumyari (ÇM), msumyari/ msumyayi (AŞ ~ FN) i. Ölçü birimi. [(FN) 1 msumyari/ msumyayi = 2 limsomi/ limsumi = 4 matxori/ matxoyi = 8 orosari/ oosayi = 16 k’ap’i3’i. 1 msumyari/ msumyayi yaklaşık 1 kileye tekabül eder.] Ayşe ar msumyari lazut’i ar tuta nuxondinay. (ÇM-Ğvant) Ayşe üç ölçek mısırı bir ay yettiriyor. → sumyari/ sumyayi


msura/ msua (AH) i. Uyuz hastalığı. Mu-n-oren ? Msura gomç’un-i ? Mot inçamin ? (AH-Lome) Nedir ? Uyuz musun ? Neden kaşınıyorsun ? Bozos msua omç’un-i ? Nana-muşik p’anda unçamins. (AH-Lome) Kız uyuz mu olmuş ? Annesi durmadan hep kaşıyor. → msora, m3’ora[2]; goncoba


msursu (AH) i. İnsanın yüzünde deri yüzeyinde yer yer kepeğimsi bir tabaka oluşturan deri hastalığı. Nuk’uz msursu mağodu do melhemi bisumer. (AH-Lome) Yüzümde msursu oluştu. Merhem sürüyorum.


msurtu (FN ~ AH) i. Kestane ya da kiraz ağacının kabuğu. [3an3a örmede ve odun bağlamada kullanılır.] P’ap’ulik ç’ubriz na-ek’o3’k’u msurtuten berez xut’up’ali uşvams. (FN-Ç’anapet) Dedem kestane agacından soyduğu kabukla tornuna küçük çanta işliyor. Msurtu dido mç’k’vineyi ren. 3’k’ayiz geludvi do m3ika oçuçkani. (AH-Lome) Msurtu çok kurumuş durumdadır. Suya koyup biraz yumuşat. Babak na-k’vatasen ç’uburiz t’k’ebi va-goxomaşa nanak msurtu şeni goşorums. Ok’açxe he msurtupeşi 3an3a şeni babak k’ayepe goşimez do 3’k’ariz gelumt’vinams. (AH-Lome) Babamın kestiği kestaneler henüz kurumadan annem bağ ipi yapmak için kabuğunu hemen soyuyor. Sonra o kabuklardan çanta yapmak için babam iyilerini seçip suya koyuyor.


msut’olya (ÇM)(AŞ-Ortaalan) i. I. (ÇM)(AŞ-Ortaalan) Pazı. Ispanakgillerden bir sebze. Ayşe 3’o mboli msut’olya kodvorgu. T’ruşi cedvasen. (ÇM-Ğvant) Ayşe bu yıl çok pazı (ya da “şeker pancarı”) dikti. Turşu kuracak. → msut’ulya, sut’olya, sut’ulya, msot’olya

II. (ÇM) Şeker pancarı. Alişi msut’olyape goğoberi doloxendo rgun. (ÇM-Ğvant) Ali’nin şeker pancarları çitin içinde ekilidir. Ayşe t’ruşi oxenu şeni msut’olya mocibuy. (ÇM-Ğvant) Ayşe turşu yapmak için şeker pancarını hafif haşlıyor.


msut’ulya (PZ)(FN ~ AH-Lome) i. Pazı. Ispanakgillerden bir sebze. K’apçoni caris msut’ulya var-vuk’atam. (PZ-Cigetore) Hamsili ekmeğe pazı katmıyorum. Ayşek ar msut’uliya komoğu ç’i iri-ti purcineri on. (PZ-Cigetore) Ayşe bir pazı getirdi ki hepsi de tazeliğini yitirmiş (= kurumaya yüz tutmuş). Raxmet’li p’ap’ulik getasulez dido msut’ulya oçanamt’u. (FN-Ç’anapet) Rahmetli dedem sebzelikte çok pazı yetiştirirdi. Aşek kapça-mç’k’udiz msut’ulya do mergya goç’k’orams. (AH-Lome) Ayşe hamsili ekmeğe pazı ve maydanoz doğruyor. → msut’olyaI, sut’olya/ sut’ulya, msot’olya


msva[1] (PZ)(AŞ-Ortaalan ~ AH-Lome) i. [çoğ. msvalepe] Mısırın yaprağı. Andğa livadişa doloft’isi lazut’işi msva k’ot’ulas memasu do k’ot’ula maç’ven. (PZ-Cigetore) Bugün tarlaya girdiğimde mısır yaprağı enseme süründü de ensem yanıyor. Xasanişi sifet’is lazut’işi msva nasvasi elvamç’itanen. (PZ-Cigetore) Hasan’ın yüzüne mısır yaprağı değince [yüzünün] bir tarafı kızarıyor. Msva elemassu do domifloxt’u. (AŞ-Ortaalan) Mısır yaprak bana sürüldü de [sürüldüğü yer] kabardı. Lazut’işi msva gale tavaz na-gedgin p’et’meziz gelan3’en. (FN-Ç’anapet) Mısırın yaprağı dışarıda tavada duran pekmeze değiyor. Oxorcak lazut’işi tudeni msvalepe meç’k’orumz do puciz meçasen. (FN-Ç’anapet) Kadın mısır sapının dallarındaki yapraklarını kesip ineğe verecek. Nanak naylaz lazut’işi msva gok’idamz. (FN-Ç’anapet) Annem mısır yapraklarını serenderin etrafina takıyor. Lazut’işi msva xez mot-gasvet’as. Dido p’at’i inçaminen. (AH-Lome) Mısırın yaprakları koluna sürülmesin. Çok kötü kaşındırır. → lazut’işi burt’a; msvala[1]


msva[2] (ÇM)(FN ~ ÇX) i. [çoğ. msvalepe] [Kuş ve böceklerde] Kanat. Ali k’inçi msvalepe nuft’ilu. (ÇM-Ğvant) Ali kuşun kanatlarını yoldu. Msva met’axeri uğun do k’inçiz var-aputxinen. (FN-Sumla) Kanadı kırık olduğundan kuş uçamıyor. Dumç’k’uz eceli muxtaşi msva naçanen. (AH, atasözü, K.A.) Karıncanın eceli gelince kanadı takılır (= Bazı varlıklar ölümün habercisi olabilir). [Bu atasözü, çok az sayıda karıncanın ancak çiftleşme zamanında kanatlı oldukları henüz bilinmediği çağda söylenmiştir.] Msvape gontxims do putxasen. (AH-Borğola) Kanadını açıp da uçacak. Kotumeşi-ti msva uğun. Ama x’vinçepe steyi var-putxun. (AK-Döngelli) Tavuğun da kanadı var. Ama kuşlar gibi uçmuyor. → msvala


msva[3] (ÇM) i. [çoğ. msvape] Yer. Birinin veya bir şeyin bulunduğu coğrafî nokta. Nam msva msk’ala dodu, gvoç’ondru. (ÇM-Ğvant) Nereye merdiven koyduğunu unuttu. Çablape mesimaderi msva celvobay. (ÇM-Ğvant) Çarıkları belirlediği yere asıyor. Kva orginasi so-irginasen msvape gost’ik’uy. (ÇM-Ğvant) Taşı yuvarlayınca yuvarlandığı yerleri yoluyor. Otva dolondra3’eri so-on msva 3’ari kok’oşk’vobun. (ÇM-Ğvant) Çatıda basık olan yerde su birikintisi var. Na-var-şk’orare mt’a so-on msva cok3un. (ÇM-Ğvant) Biçmediğin ot olduğu yerde çürür. Ali burç’uli nam msva dodu gvonoç’ondru. (ÇM-Ğvant) Ali küçük baltayı hangi yere koyduğunu unuttu. Otva mç’ipe soyape so-on msvape mturite dolindra3’en. (ÇM-Ğvant) Çatıda ince kalasların (= makasların) olduğu yerler kardan çukurlanıyor. Ali na-dulya-ikumt’u msvaşa milvapurt’asen. Huy mendaft’ik’o varto bzira. (ÇM-Ğvant) Ali’nin çalıştığı yere daha önce gitmişliğim olmalı (= gitmiş olabilirim). Şimdi gitsem bulamam. → sva; yeri/ yeyi; so-II; -msva

[dey. msva msva : Yer yer. Birçok yerde.] Ham ndğalepe mç’ima var-mç’imu. Livadi lazut’epe msva msva k’oşk’axombun. (ÇM-Ğvant) Bugünlerde yağmur yağmadı. Bahçede mısırlar yer yer kuruyor.


-msva (ÇM-Ğvant) [“...-lerin yeri”, “...-lerin ülkesi” anlamına gelen kelimeyi oluşturan ek] Bulgari-msva İst’anboli melendo n. (ÇM-Ğvant) Bulgaristan İstanbul’un ötesindedir. P’ap’u-şk’imi Yonani-msvaşa na-moxt’u ask’erepe şk’ala harbi u. (ÇM-Ğvant) Dedem Yunanistan’dan gelen askerler ile savaştıRumeni-msva zuğa melenk’ale on. (ÇM-Ğvant) Romanya denizin karşı kıyısındadır. Ukrani-msva Rusepe keç’opey. (ÇM-Ğvant) Ukrayna’yı Ruslar aldı. Ogi Gurci-msva Turk’epeşi ort’u. (ÇM-Ğvant) Gürcistan eskiden Türklerin idi. Ermeni-msvaşa var-ilen. (ÇM-Ğvant) Ermenistan’a gidilemiyor. Azeri-msva mendra n. (ÇM-Ğvant) Azerbaycan uzaktır. Persi-msva aşk’va muslimani diyu. (ÇM-Ğvant) İran artık müslüman rejimi oldu. Amerik’a İrak’i-msva doşirşolu. (ÇM-Ğvant) Amerika Irak’ta katliam yaptı. Suryani-msva var-golaxt’aşa Çabeşa var-ilen. (ÇM-Ğvant) Süriye’den geçmeden Kâbe’ye gidilmez. İsraili-msva Filist’inepeşi ort’u. (ÇM-Ğvant) İsrail Filistinlilerin idi. Misiri-msva xeneri rak’anepe kon. (ÇM-Ğvant) Mısır’da yapma tepeler var. → msva[3]


msvala (PZ-Cigetore) i. Kanat. Andğa ar k’inçi kobz*iri. Msvala met’axeri uğut’u. (PZ-Cigetore) Bugün bir kuş gördüm. Kanadı kırık idi. Alişi mamulik korme-muşis msvala elusums. (PZ-Cigetore) Ali’nin horozu tavuğuna kanat sürüyor. → msva[2]


msxada (AŞ-Ortaalan) i. Tuzak. K’inçi-msxada berepe ceşaley (= moşaley). (AŞ-Ortaalan) Kuş tuzağını çocuklar boşaltılar. → kandara I; ragi


msxuli (AŞ-Ortaalan) i. Armut. 1. Armut ağacı. Avla-şk’imi msxuli, ombri ar-ti luği ceren. (AŞ-Ortaalan) Evimin kapı önünde armut, erik bir de incir dikilidir. Osmani msxuli-fide xendeği norgay. (AŞ-Ortaalan) Osman armut fidanını hendeğe dikiyor. Msxuli-ndali celaç’ordu do keyemat’t’u. (AŞ-Ortaalan) Armut ağacının dalı kırılarak üstüme düştü. Ali msxuli na-ceren yeri dgun. (AŞ-Ortaalan) Ali armut ağacının dikili olduğu yerde ayakta duruyor. Na-ek’vatum msxuli oxori moy-goyat’t’assen şeni mancura k’ale a miti toç’ç’ite ozdapare. (AŞ-Ortaalan) Kestiğin armut ağacı evin üstüne düşmesin diye diğer taraftan iple birine çektireceksin. Na-ep’k’vati msxuli do3xot’i do oxorişa mendiği. (AŞ-Ortaalan) Kestiğim armut ağacının ince dallarını kes de eve götür. Msxuli-pavrepe na-catven şeni mcora var-eç’ç’opuy. (AŞ-Ortaalan) Armut ağacının yaprakları örttüğü için güneş almıyor. 2. Armut meyvesi. Ham3’o go3’oneri şuk’k’u msxuli var-iyu. (AŞ-Ortaalan) Bu sene geçen seneki kadar armut olmadı. → m3xul, m3xuli


msxulona (AŞ-Ortaalan) i. Armut ağcının bol miktarda olduğu yer. Armutluk. Ali msxulona evedi evedi k’oşk’ilu. (AŞ-Ortaalan) Ali armutluğa hızlı hızlı daldı.


mşivi (AH) i. Unda yaşayan böcek. T’u3az Lazut’işi mkveriz ordo mşivi noxedun. (AH-Borğola) Sıcakta mısır ununa erken böcek konar. → şivri; har.f. imşiven


mşkeri/ mşkeyi (FN ~ ÇX) i. Ormangülü. Kumarağacı. Da-çkimik kapça mşkeri-pavriz gedveri xurmaliz eyodu do yoç’ums. (FN-Ç’anapet) Kız kardeşım hamsiyi kumar yaprağına koyarak kor ateşın üstüne koyup kızartıyor. Asiyek mşkeriş purkiz naşurs. (FN-Sumla) Asiye ormangülü çiçeğini kokluyor. Mşkeyiş but’k’a. (AH-Lome) Ormangülü yaprağı. Kapçaşi enni nostoneri mşkerişi but’k’ate na-imç’itanen kapça-but’k’a ren. (AH-Lome) Hamsinin en lezzetlisi kumarağacı yaprağında kızartılan kapça-but’k’adır (“yaprakta hamsidir). 3xot’eri ağanişi kapçape mşkerişi but’k’az geisvaren do xurmaliz imç’itanen. (AH-Lome) Temizlenmiş taze hamsiler ormangülü yaprağına dizilip közde kızartılır. Temizaneri taze kapçape mşkerişi but’k’az geisvaren do kyoziz imç’itanen. (AH-Lome) Temizlenmiş taze hamsiler ormangülü yaprağına dizilip közde kızartılır. Pi3arişi araba bikomt’işi mşkerişi ncaşen mazi buxenamt’i. (AH-Borğola) Tahtadan araba yaparken kumar ağacından dingilini yapardım. → mşk’eri


mşkiridoni (FN-Ç’anapet), mşkirdoni (AH ~ HP) i. Kırlangıç. Mşkirdonik axiriz yuva vu-doren. Otxo tane yavri gyuxen. (AH-Lome) Kırlangıç ahıra yuva yapmış. İçinde dört tane yavrusu var. Mşkirdonik motalepe-muşi oç’k’omale uzdams. (AH-Borğola) Kırlangıç yavrularına yiyecek taşıyor. → şilidoni, oşiridoni, şirdoni, şiridoni, k’udeli-makasi, k’udel-mak’asi


mşkironeri/ mşkiyoneyi (HP ~ ÇX) s. Acıkmış. Aç. → mşk’orineri, mşkorineri; ucare[2]; ugyareli, ugyarali; p’içveriII


mşkironi/ mşkiyoni (HP ~ ÇX) i. Açlık. → mşk’orini, mşkorini; ugyaraloba/ ugyareloba


mşkorineri/ mşkoyineyi (FN ~ AH) s. Acıkmış. Aç. Jur k’oçişi oç’k’omale miğurt’es, mşkorineri xut k’oçi keyemabğes. (FN-Sumla) İki kişilik yiyeceğimiz vardı. Beş aç insan daha üzerimize geldi. BerekMşkorineri mot-dopskidu(r)t’aya do çkimde moxtimu ondğeriz muxvalaminams. (AH-Lome) ÇocukAç kalmayayımdiye bana gelmeyi öğlene rastlatıyor. Berepe dido mşkorineri t’ez. (AH-Lome) Çocuklar çok aç idiler. Berek k’at’a ndğaz Mşkorineri bore ya do nana-muşiz dolobun. (AH-Lome) Çocuk Açım diye her gün annesinin başına belâ oluyor. K’oçi mşkorineri t’aşi mpalu mç’k’udi-ti bureği steri ipxors. (AH-Lome) İnsan acıkmış olunca yavan ekmeği de börek gibi yer. Doğanik, dido mşkorineri rt’aşi masaz na-ren oç’k’omalepe gekosums. (AH-Borğola) Doğan, çok aç olunca (= çok acıkınca) masadaki yiyecekleri silip süpürüyor (= yiyor). → mşk’orineri, mşkironeri; ucare[2]; ugyareli, ugyarali; p’içveriII


mşkorini/ mşkoyini (FN ~ AH) i. Açlık. Afrik’aşi gverdi çoli na-ren şeni hekoni k’oçepes fuk’araluği do mşkorini p’ot’e var-açodenan. (AH-Lome) Afrıka’nın yarısı çöl olduğundan oranın insanları için yoksulluk ve açlık hiçbir zaman bitmez. Mşkoyini kodolomagzu. (AH-Lome) mec. Açlık mideme yayıldı. Ariz mşkorinite toliz go3’ağen; majuraz z*ğalate. (AH, atasözü, K.A.) Birinin açlıktan gözü kararıyor; diğerinin doygunluktan (= Birinin açlıktan gözü kamaşırken diğerinin varlıktan ne yapacağı belli olmaz). Diz*ğaşi mşkorini goiç’k’endinen. (AH, atasözü) Doyunca açlık unutulur (= Varlıkta yokluk çabuk unutulup varlığın değeri bilinmez). Berez m3ika gyari komeçi ! Mşkorinite p’ip’i nomç’k’u. (AH-Borğola) Çocuğa biraz yemek ver ! Açlıktan midesi kurudu. → mşk’orini; mşkironi; ugyaraloba/ ugyareloba


mşkvela (FN-Sumla, Ç’urç’ava) i. [çoğ. mşkvelape] Kızılağaç. Mşkvelapeşi t’ot’epe mtel oxoriz nan3’en. (FN-Sumla) Kızılağaçların dalları hep eve değiyor, dokunuyor. Mşkvelape na-doborgi yeriz orgun. (FN-Sumla) Kızılağaçlar diktiğim yerde dikilidir. → txombu, ntxombu; txomu, ntxomu; ≠ mşk’vela


mşkvelopuna/ mşkvelepuna/ mşkvelapuna (FN-Sumla, Ç’urç’ava) i. Kızılağaçlık. → txombepuna


mşk’eri (PZ)(AŞ) i. Ormangülü. Kumarağacı. Mşk’erişi purkite na-iyasen torpi vorsi iyen. (PZ-Cigetore) Ormangülü çiçeğinden yapılan bal iyi olur. Mşk’eri k’vatasi a piçoraşa ek’iğay. (AŞ-Ok’ordule) Ormangülü kesince kısa bir zamanda filizleniyor. Dişk’a ç’umt’aşa eni na-nuxondun mşk’eri-dişk’a onu. (AŞ-Ortaalan) Ateş yakarken en dayanıklı olan, kumar odunudur. → mşkeri/ mşkeyi


mşk’eri-nkolo (ÇM) i. Alpin ormangülü. Ngola rak’anepe mşk’eri-nkolo dadalape gont’u. (ÇM-Ğvant) Yaylanın dağlarında alpin ormangülü çiçekleri açtı.


mşk’orineri (AŞ) s. Acıkmış. Aç. → mşkorineri, mşkironeri; ucare[2]; ugyareli, ugyarali; p’içveriII


mşk’orini (AŞ) i. Açlık. Ali huy mşk’orini var-uğun. Zğeri on. (AŞ-Ok’ordule) Ali’nin şimdi açlığı yok. Doymuş durumdadır. → mşkorini; mikironi; ugyaraloba/ ugyareloba


mşk’urinace/ mşk’uyinace (PZ), mşk’urinaje (ÇM), mşk’urinace (AŞ) s. Korkak. Mşk’uyinace k’oçi ğara-muşişe aşk’uyinen. (PZ-Apso) Korkak adam gölgesinden korkar. Xasani haşo gaz*iren st’eri on mo-gişk’ut’as. Opşa mşk’urinace on. (PZ-Cigetore) Hasan’ın böyle gördüğün gibi olduğunu sanmayasın. Çok korkaktır. Mşk’urinaje a miti şk’ala seri gza var-cebgutur. (ÇM-Ğvant) Korkak biri ile gece yola çıkmıyorum. Hik’u mşk’urinace moy orer ? (AŞ-Ok’ordule) O kadar korkak neden oluyorsun ? Hik’k’u mşk’urinace mot ore ? (AŞ-Ortaalan) Niye o kadar korkaksın ? Hasan hik’k’u mşk’urinace ort’t’u çi xosk’ina ğecişe-ti aşk’urinert’t’u. (AŞ-Ortaalan) Hasan o kadar korkaktı ki gebermiş domuzdan bile korkardı. → şkurnace; şkurinace; tutula[1]


mşk’vela (PZ ~ AŞ-Ok’ordule) i. [çoğ. mşk’velape] Meyve ağaçları ve büyük boylu ağaçların fidanı. Ntxirişi mşk’vela xendeğis celaren. (PZ-Cigetore) Fındık fidanı hendekte dikili duruyor. 3’o opşa mşk’vela dovorgi. (PZ-Cigetore) Bu yıl çok fidan diktim. Biç’i ga3’iren-i ? Ç’urbi-mşk’vela steri. (PZ-Cigetore) Delikanlıyı görüyor musun ? Kestane fidanı gibi. Şk’imi oxorişi jilendo ombri-mşk’vela dorgun. (PZ-Cigetore) Benim evin yukarısında erik fidanı dikilidir. Şk’uni at’ambaşi mşk’velas na-niçanen at’ambape p’i imonç’asi nolams (= novelams). (PZ-Cigetore) Bizim şeftali fidanının verdiği şeftaliler olgunlaşmadan düşüyor (= yerinden çıkıyor, kopuyor). Berepek ceyoneri mşk’vela memit’axes. Ma-ti nana-nişis delevut’am. (PZ-Cigetore) Çocuklar aşlanmış fidanımı kırdılar. Ben de annelerine şikâyet ediyorum. Mşk’vela omordinu şeni çemre ek’ubğay. (ÇM-Ğvant) Fidanı büyütmek için gübre döküyor. Xu ndğa ogi na-dovorgi mşk’vela gont’u. (ÇM-Ğvant) Beş gün önce diktiğim fidan yeşerdi. Durğunepe 3’o na-dovorgi mşk’velape meşk’vok’açay. (ÇM-Ğvant) Dikenler (= Dikenli bitkiler) bu yıl diktiğim fidanları kaplıyor. Ali m3xuli-mşk’velape gza jile norgay. (ÇM-Ğvant) Ali armut fidanlarını yolun üst tarafına (= meyilli yere) dikiyor. Mturi mtvasi mşk’velape arape gut’roxun (= gvot’roxun). (ÇM-Ğvant) Kar yağarken fidanların dalları kırılıyor. Du3xu-mşk’vela ordo imorden. (ÇM-Ğvant) Ihlamur fidanı erken büyür. Ali oxor-p’iji 3’ipri-mşk’vela omordinay. (ÇM-Ğvant) Ali kapının önünde kayın fidanı büyütüyor. → leğidi; t’asi; fidani; nergi; ≠ mşkvela


mşk’velapona (PZ-Cigetore) i. [çoğ. mşk’velaponape] Fidanlık. Doğanik mşk’velapona cexums. (PZ-Cigetore) Doğan fidanlık[taki fidanları] kesip döküyor. Mşk’velaponape k’oşk’axombun. (PZ-Cigetore) Fidanlıkların arası kuruyor.


mşk’velaponina (PZ-Cigetore) i. Küçük fidanlık. Bozomotalepek mşk’velaponinaşi tude-muşi kosuman. (PZ-Cigetore) Kızlar küçük fidanlıkların altını temizliyorlar.


mtel/ mteli/ mtelli (FN ~ HP)(AK) s.-z. ve i. Bütün. Tüm. Hep. Hepsi. Hepten. → bit’umi; telli. I. s. Bütün. Tüm. Xasanişi nusa dido keskini ren. Nok’ap’ams do a piçoraz oxorişi mtel dulyape dikoms. (FN-Ç’anapet) Hasan’ın gelini çok çalışkandır. Evin bütün işlerini çabukça bir anda bitiriyor. Xasi let’az mtel şeyi içanen. (FN-Ç’enneti) Verimli toprakta her şey biter (= her şey ürün veriyor). But’k’uci mtel pukris gobğun. (FN-Sumla) Arı çiçeğe üşüşmüş, çiçeklerin etrafını sarmış. 3’k’ai mteli gzaz kogexedu. (HP-P’eronit) Su tüm yola bastı. Babas guri muxtaşi mteli şei gexups. (AK-Döngelli) Babamın sınırı gelince her şeyi ortaya çıkarıyor.

II. i. a. Hepsi. Ğvarik, n3xik’i, dişka mu z*iruna mteli ok’okaçaps. (AK-Döngelli) Sel, çalı çırpı odun ne bulduysa hepsini bir araya getirip tutuyor.

b. (FN-Ç’anapet) Herkes. Mtelişi dulya ma kodomoskidun. (FN-Ç’anapet) Herkesin işi bana kalıyor. Mteliz ma dulya dulamz. (FN-Ç’anapet) Herkesin işi bana düşer. → alayi; alayi3o; iriI-a; iri3o, iri3’o; iri-xolo; k’at’ai

III. z. Tüm olarak. Hep. Hepsi. Hepten. Urz*enepe mtelli mç’k’vineyi ren. (AH-Lome) Üzümler hep kurumuştur. Osmaniz nosi mtelli ant’alu-doren. Muntxa u3’vare. İri-mutuşe iz*i3ins. (AH-Lome) Osman’ın aklı hepten karışmış. Ne söylersen her şeye gülüyor. Hakşen tude muç’o geilen ? K’oçi meyolazna mtelli goiragaden. (AH-Lome) Buradan aşağıya nasıl inilir ? Adam bir düşerse hepten orası burası darp olur. Pucik 3’k’ari şumt’aşi 3’uk’ali eloktams. Mtelli mot-opşam. (AH-Lome) İnek su içerken kazanı yana eğiyor. Kazanı hepten doldurma. # Ar destani p’ç’ari mteli Lazuri / Ma mutu var-matkven omaç’u guri. (AH-Musazade, Y.T.) Bir destani yazdım hepsi Lazca olarak / Ben bir şey söyleyemiyorum yandı kalbim. Ham mç’k’idi var-iç’veren. Mteli n3omi ren. (HP-P’eronit) Bu ekmek pişmemiş. Hep hamurdur.


mtel-turli (FN-Ç’anapet) i. Her şey. Her türlü şey. Pederiz a mutxaşe guri muxtayiz mtel-turliz oxoşkumerz. (FN-Ç’anapet) Babam bir şeyden kızınca her şeyi bırakıyor. → iri-turli


mtfiri → mtviri


mtilana (FN ~ AH) z. Gerçekten. Mtilana coğori var-mebu3’k’art’i. Coğorişen na-aşkurinen şeni Cordaniz mebabiri. (FN-Ç’anapet) Gercekten köpeği salmıyacaktım. Köpekten korktuğu için Cordanla şakalaştım. Osmanişi oxori ndğaleri mot’axez do amaxtez-doren. Mtilana mitiksanik var z*iru-doren-i ? (AH-Lome) Osman’ın evini gündüz vakti kırıp girmişler. geröekten de hiç kimse görmemiş mi ? Mtilana hek’o gyari ç’k’omare-i ? (AH-Borğola) Gerçekten o kadar yemeği yiyecek misin ? → mtiniIII


mtini (FN ~ HP ÇX)(AK) s.-z. ve i. I. (FN ~ AH) Gerçek. Egonç’eskon-ti mtini tkvi. (FN-Sumla) Seni assalar da gerçeği söyle. Na-zop’onpe iri-xolo isa ren do mtini ren. (AH-Lome) Söylediklerin hepsi doğru ve gerçektir.

II. (HP)(AK) Doğru. Gerçek. Musak mtini zopons. (HP-P’eronit) Musa doğru söylüyor. Mtini zop’on-i ? (AK-Döngelli) Doğru mu diyorsun ? → doğru; isaI; xilli[2]

III. (AK) z. Gerçekten. Mtini moxtaginon-i ? (AK-Döngelli) Gerçekten gelecek misin ? → mtilana


mtiri i. Kayınpeder. Kayınbaba. Nusak mtiris vali cudums. (PZ-Cigetore) Gelin kayınpederine peynir koyuyor. Mtirik nusas uç’andrams. (PZ-Cigetore) Kayınpederi gelini davet ediyor. Ali mtiri-muşi ce3’onuy. (ÇM-Ğvant) Ali kayın babasına saygı duyuyor. Nusa mtiri-muşişa ce3’vazden. (ÇM-Ğvant) Gelin kayınbabasından çekiniyor. Nusa mtiri-muşişa var-ce3’vazdet’uk’o alayi3o oxorişa memxvanert’u. (ÇM-Ğvant) Gelin kayınbabasından korkmasaydı (= çekinmeseydi) hepimizi evden atardı (= kovardı). Mtiri-çkimi K’ai biva ya do k’at’a ndğaz xut-aşi kilometre igzals. Handğa-ti dik’aş onaşa gzaleri idu do komoxtu. (FN-Sumla) Kayınpederim sağlık için diye (iyi olayım diye) her gün 5-6 km yürüyor. Bugün de buğday tarlasına yürüyerek gidip geldi. Mtiri-çkimik “K’ayi biva ya do k’at’a ndğaz xut-aşi kilometre gza igzals. Handğa-ti dik’aşi ont’uleşe k’uçxete idu do moxtu. (AH-Lome) Kayınpederim sağlık için diye (= iyi olayım diye) her gün beş-altı kilometre yol yürüyor. Bugün de buğday tarlasına yaya gidip geldi. Xasanik ar ndğa na-içalişasen mtiri-muşik jur ndğa uşinoms. (AH-Lome) Hasan’ın bir gün çalıştığını kayınpederi iki gün sayıyor. Mtiri-çkimik K’ap’et’i biva ya do k’at’a ndğaz enni ç’ut’aşen xut-aşi kilometre gulun. Handğa dik’aşi ont’uleşe k’uçxeten idu moxtu. (AH-Borğola) Kayınpederim sağlık için diye (= sağlam olayım diye) her gün en azından beş-altı km geziyor. Bugün buğday tarlasına yaya gidip geldi.


mtuci (PZ) i. Fare. K’at’uk mtuci cet’obun. (PZ-Apso) Kedi fareyi yakalamak için kolluyor. Mtucik pi3ayi şiyums. (PZ-Apso) Fare tahtayı aşındırıyor. K’at’u mtuci şeni cet’obun. (PZ-Cigetore) Kedi fareyi yakalamak için kolluyor. Ham 3’anas mtucepe ipşu. Lacite oxosk’inaten-i ? Vana k’at’upek momç’işan-i ? (PZ-Cigetore) Bu sene fareler çoğaldı. İlâçla mı geberteceğiz ? Yoksa kediler mi yetişsin ? Şk’uni oxoris miti na-var-on şeni mtucepek iri k’ale xoruman. (PZ-Cigetore) Bizim evde kimse olmadığı için fareler her tarafı kemiriyorlar. → mtuyi[2], mtugi, mturi[2]; tugi


mtugi (FN ~ ÇX)(AK) i. Fare. Mtugi xut’ulas meşilu. (FN-Sumla) Fare derin deliğe girdi. Mtugik doxvat’ums domtugik oipxorsya var-itkven. Tauşanik-ti doxvat’ums. (AH-Lome) Fare kemirir ve fare yerdenmez. Tavşan da kemirir. T’urvapez ntxiri mot-naşkumert. Mtugik dolipxors. Çkar var-dut’alams. (AH-Lome) Torbalarda fındık bırakmayın. Fare yiyor. Hiçbir şey bırakmaz. Na-dolobdvi oreşi p’ip’ilape mtugik xvat’umz do let’az galendo moşaxums. (AH-Lome) Ektiğim kabak tohumlarını fare kemirip toprağın dışına atıyor. Mtugi t’urvaz dolulun do doloxeşen gamaxorums. (AH-Lome) Fare torbanın içine girerek içerden kemirip deliyor. Serentepeşi k’uçxepez mtugiz mot-yalet’az ya do ncaşi kara uxenaman. (AH-Borğola) Serenderlerin bacaklarından fare çıkamasın diye ağaçtan yuvarlaklık yapıyorlar. Mtugik na-z*irasen çuçape obğe-muşiz orçak’ams. (AH-Borğola) Fare bulduğu mısır yapraklarını yuvasına sıkıştırıyor. Mtugik k’at’u z*iraşi şkurnaten ğormaz doluk’ap’un do imt’en. (AH-Borğola) Fare kediyi görünce korkudan deliğin içine atlayıp kaçıyor. Mtugişi ğormaz na-meşap’t’k’oçi mç’ipe kvalepe mtugik ğormaşen gamaxtimu şeni gale moşat’k’omers. (AH-Borğola) Fare deliğinin içine attığım ince taşları fare, delikten çıkmak için dışarı atıyor. Caferik dolokunumtugik var-ç’k’omasya do tavanis jin amok’idu. (HP-P’eronit) Cafer elbiseyifare yemesindiye tavana üstüne astı. Mtugi pi3ari gamaxups. (AK-Döngelli) Fare tahtayı deliyor. Oxoris na-ren ar xut’ulasMtugi var-moxtasya do k’urk’ut’i noçak’un. (AK-Döngelli) Evde olan bir deliğeFare girmesindiye mısır koçanı sokuşturulmuş haldedir. [AK’da hem mtugi hem tugi denir.] → mtuci, mtuyi[2], mturi[2]; tugi


mtums (PZ), mtuy (ÇM ~ AŞ), mtun (AŞ-Dutxe), mtums (FN ~ HP), mtups (HP ~ ÇX) Hø har.f. [perf. (do)mtu][f.-i. (PZ) omtu, (ÇX) omtumu] (Kar, dolu vs) yağıyor. [Bu fiil, yağmurun yağması için kullanılmaz.] I. Kar [aps.] yağıyor. Mtuyi mtvasis ti-3’ale celolvas maşk’uyinen. P’anda doğişi jin cevust’u(r). (PZ-Apso) Kar yağınca yokuş inmekten korkuyorum. Sık sık buz üzerinde kayıyorum. Mturi mtvasi k’abanis colvapu maşk’urinen. Ordo ordo ndoğişi jin pst’ur. (PZ-Cigetore) Kar yağınca yokuş inmekten korkuyorum. Sık sık buz üzerinde kayıyorum. Mturi domtu. Mcalepes xila kocedu. (PZ-Cigetore) Kar yağdı. Ağaçlara taze kar koydu. Mturi mtvasi ğoberepe cet’roxun. (ÇM-Ğvant) Kar yağınca çitler kırılıyorAndğa mturi mboli mtu. M3’uşi arape celat’axuy. (ÇM-Ğvant) Bugün kar çok yağdı. Karayemişin dallarını kırıyor. Ngolaşa ordoşa mendaft’ik’ot andğa moft’atert’u. Ngolape ğoma domtu. (ÇM-Ğvant) Yaylaya erkenden gitseydik bugün gelecektik. Yaylaya dün kar yağdı. Mboli mturi mtvasi otvaşa na-nixvasen mturepe dost’un. Oxori oginde dintxen. (ÇM-Ğvant) Çok kar yağınca çatıdan kar kayıyor. Ağırlığı ile evin önüne düşüyor. Dido mtviri mtvaşi bazi ncalepez dudi gyut’roxun. (AH-Lome) Çok kar yağınca bazı ağaçların tepesi kırılıyor. Berobaz mtviri mtvat’uşi mskalaz gepxedut’it do mskalate k’izaği steri bijuyinamt’it. (AH-Lome) Çocukluğumuzda kar yağınca ağaç merdivene binip merdivenle kızak gibi kayardık. Mtviri mtumt’aşi p’anda p’ap’axi-çkimi tiz gebitumer. (AH-Lome) Kar yağarken her zaman beremi başıma takarım. Mtviri mtu. Hak elakaçeri kodopskidit. (AH-Lome) Kar yağdı. Burada kısılıp kaldık. Mtviri domtup’t’uşi tolepe-muşi ç’uç’ups do eşo nulun. (AK-Döngelli) Kar yağıyorken gözlerini kısarak kırpıştırıyor da öyle gidiyor. [“Kar yağıyor” karşılığı : Mturi mtums. (PZ); Mtuyi mtuy. (ÇM-Mek’alesk’rit); Mturi mtun. (AŞ-Dutxe); Mtviri mtums. (FN ~ HP-P’eronit); Mtviri mtups. (HP ~ ÇX)] ++ comtvams, yomtvams vs

II. Dolu [aps.] yağıyor. Amseri opşa xoşk’ak’ali mtu. (PZ-Cigetore) Bu gece çok dolu yağdı. Ğoma lumci mtviriş bulti steri xoşk’ak’ali mtu. (FN-Sumla) Dün akşam kartopu iriliğinde dolu yağdı. Yaziş ortaz omuri steri xoşşak’ali mtu. (AH-Lome) Yaz ortasında erik gibi dolu yağdı. Handğa xorşak’ali mtu do ont’ulez na-orgunpe kodupinu. (AH-Borğola) Bu gün dolu yağdı ve tarladaki dikilileri yere serdi. → mç’imsII; mç’imun; ç’k’odun

III. Havadan katı cisim [aps.] yağıyor. Ont’ules 3xik’epe ok’op’ç’vişi nomçka n3aşen mtu. (AH-Borğola) Tarlada çalı çırpıyı bir arada yakınca yanmış parçacıklar havadan yağdı.


mturi[1] (PZ-Cigetore)(ÇM-Ğvant)(AŞ)(FN-Ç’enneti)(*) i. Kar. Mturi domtu. Mcalepes xila kocedu. (PZ-Cigetore) Kar yağdı. Ağaçlara taze kar koydu. Xasanişi oşk’urişi mşk’vela mturi cedvasi mendruk’un. (PZ-Cigetore) Hasan’ın elma fidanı, kar konduğu zaman bükülüyor. Mturi mtvasi k’abanis colvapu maşk’urinen. Ordo ordo ndoğişi jin pst’ur. (PZ-Cigetore) Kar yağınca yokuş inmekten korkuyorum. Sık sık buz üzerinde kayıyorum. Xediği komoidvi do idi. Mturis vati gagzalas. (PZ-Cigetore) Kar ayakkabısını giy de git. Karda yürüyemeyeceksin. Mçurçi mturi mtvasi niben. (ÇM-Ğvant) Kestane kargası kar yağınca yakalanıyor. Mturi lon3’a diyu. Var-igzalen. (ÇM-Ğvant) Kar cıvıklaştı. Yürünmüyor. Mturi mboli mtvasi otva obazgaşepe nomp’onay. (ÇM-Ğvant) Kar çok yağınca çatıya direkleri dayıyor. Didi mturi mtvasi mtuyepe oxorepe amulvan. (ÇM-Ğvant) Büyük kar yağınca fareler evlere giriyorlar. Andğa mturi na-mtu şeni mektebepe tedili doyey. (ÇM-Ğvant) Bugün kar yağdığı için okulları tâtil ettiler. Mturi mtun. (AŞ-Dutxe) Kar yağıyor. [(*) FN-Ç’enneti’de hem mtu(r)i hem mtvi(r)i denir.] → mtuyi[1]; mtvir, mtviri [mturi[1] ile mtuyi[1] biçimlerinin, aynı kelimenin değişkenleri olduğundan dolayı tek maddebaşı altında gösterilmeleri mantıklıdır. Halbuki mtuyi[1] biçimi, “fare” anlamına gelen mtuci/ mtugi kelimesinin yöresel değişkeni olan mtuyi[2] ile eşbiçimlidir. Bundan dolayı istisna olarak ayrı maddebaşı ettik.]


mturi[2] (FN-Ç’anapet) i. Fare. → mtuyi[2]


mturi-moni (ÇM) i. [nadiren] Kardelen. # Cençxu-ora ezduy mturi gamixu mturi-moni / Ar do mi3’vi sk’anda msk’va miti on-i ? (ÇM-Ğvant, anonim) Baharda kar erir fışkırır kardelen / Bir söyle senden daha güzel kimse var mı ? → ali-celeri


mturi-ost’ulinaşe (ÇM) i. Karda zevk için kaymaya yarayan araçların genel adı. Kızak ya da kayak. Berepe mt’uri-ost’ulinaşepe eç’opey. Ost’ulinuşa ulvan. (ÇM-Ğvant) Çocuklar kayacak gereçlerini aldılar. Kaymaya gidiyorlar. → cost’ulinaşa, dest’ulinaşa; ost’ulinaşe, k’uçxe-ost’ulinaşe; ost’vinaşe; osurinale


mturi-ost’vaşe (ÇM) i. Kızak. Ali mturi-ost’vaşe cexuneri 3’ulu bunksinape meyost’un. (ÇM-Ğvant) Ali kızak ile küçük tümsekleri kayarak aşabiliyor. → sk’afindi-ost’ulinaşe; ost’vaşeII; sinik’iyi; osurinoni; gelastvinoni; k’izaği, kizaği; [kızak ya da kayak : cost’ulinaşa, dest’ulinaşa; ost’ulinaşe, mturi-ost’ulinaşe; ost’vinaşe; osurinale]


mturums/ mturams (PZ-Cigetore) EA har.f. 1. Değiştiriyor. 2. Bir şeyi başka bir şey ile [şk’ala] değiştiriyor. Naciyek p’rinç’i şk’ala lazut’i mturams. (PZ-Cigetore) Naciye pirinç ile mısırı değiştiriyor. → gonturums/ gonturams; nunkturay; nkturuy; gonkturuy; kturums; ktirams/ ktiraps

+ umturams EDA Başkasına veya bakasınınkini değiştiriyor.


mtuti (PZ ~ HP ÇX) i. Ayı. Biç’i-mtuti do bozo-mtuti. (PZ-Cigetore) Erkek ayı ile dişi ayı. Mtuti ilasi 3’ari şva şuk’ule xrosk’un. (ÇM-Ğvant) Ayıyı vurunca su içtikten sonra ölüyor. Mtuti k’apani cudgay, mebuy. (ÇM- Ğvant) Ayıyı kapanla yakalıyor. Kapanı kurup ayıyı yakalıyor. Mtuti tatepete let’a ntxoruy. Mondo hey muton dvoxu. (ÇM-Ğvant) Ayı pençeleri ile toprak kazıyor. Galiba oraya evvelden bir şey gömmüş. Mtuti-ti vrosi lazut’i k’oşk’iğay do imxoy. (ÇM-Ğvant) Ayı bile iyi mısırı seçip yiyor. Mtuti cantxasi şuronepe şirşoluy. (ÇM-Ğvant) Ayı [sürüye] saldırınca keçilerin bir bölümünü katlediyor. Mtuti tati-muşite let’a ntxoruy. Hey mutxa doxveri uğun. (AŞ-Ok’ordule) Ayı pençeleri ile torağı kazıyor. Oraya evvelden bir şey gömmüş. Mtuti topri msk’ay do imxoy. (AŞ-Ok’ordule) Ayı balı sağıp da yiyor. Tahsini seri iyasi kocoç’ay cari oşk’omu. Mtuti steri diyu. İmbaren. (AŞ-Ok’ordule) Tahsin gece olunca başlıyor yemeğe. Ayı gibi oldu. Şişiyor. Henterek ma mtuti şeni mçumenan. (FN-Ç’anapet) Onlar beni ayıdan koruyorlar. Mtutik motalepe-muşi mitik na-va-z*iyasen yeriz meşot’k’obinams. (FN-Ç’enneti) Ayı yavrularını kimsenin görmeyeceği yerde saklıyor. Zura mtuti. (FN-Sumla) Dişi ayı. K’vaconi mtuti. (FN-Sumla) Erkek ayı. Babak ntxrişi orasNtxirepunaşe ğeci do mtuti mot-amalet’anya do seri bagenis çumers. (AH-Lome) Babam fındık zamanındaFındıklığa ayı ve domuz giremesindiye gece kulübede bekliyor. Mtutik inoraşi onciru şeni ğunçki-muşiz meşilu. (AH-Borğola) Ayı kış uykusu için mağarasına girdi. Mtuti k’ala ok’ak’idaşi k’vacis k’ak’aliz uzdare. (HP-P’eronit) Ayı ile kapışırken taşağındaki yumurtalarını sıkacaksın. → tuti (AK)


mtuyi[1] (PZ-Apso)(ÇM-Mek’alesk’irit) i. Kar. Mtuyi in3’inen. (PZ-Apso) Kar eriyor. Mtuyi ezdun. (PZ-Apso) Kar kalkıyor. Mtuyi mtuy. (ÇM-M’ek’alesk’irit) Kar yağıyor. → mturi, mtviri [mturi[1] ile mtuyi[1] biçimlerinin, aynı kelimenin değişkenleri olduğundan dolayı tek maddebaşı altında gösterilmeleri mantıklıdır. Halbuki mtuyi[1] biçimi, “fare” anlamına gelen mtuci/ mtugi kelimesinin yöresel değişkeni olan mtuyi[2] ile eşbiçimlidir. Bundan dolayı istisna olarak ayrı maddebaşı ettik.]

mtuyi[2] (ÇM ~ FN-Ç’anapet) i. Fare. AliMtuyepe moy-eyalert’andeyi serendi-parpa goişiray. (ÇM-Ğvant) Ali naylanın yuvarlak fare korumacının etrafını farelerin çıkamamaları için aşındırıyor. Didi mturi mtvasi mtuyepe oxorepe amulvan. (ÇM-Ğvant) Büyük kar yağınca fareler evlere giriyorlar. Mtuyi vali doluşk’omu. (ÇM-Ğvant) Fare peynirin ortasını yedi. Mtuyi çabla e3’uşk’omu. (ÇM-Ğvant) Fare çarığın altını yedi. Ham3’o mtuyi cinziru. (ÇM-M’ek’alesk’irit, Ğvant; AŞ-Ok’ordule, Ortaalan) Bu sene fare çoğaldı. BabakMtuyi ç’opazdeyi k’at’u naylaz gyokaçu. (FN-Ç’anapet) BabamFareyi yakalasındiye kediyi serderde kapattı. Da-çkimiz o3xonez na-meşubğurt’u ntxiri mtuyik meşuç’k’omu. (FN-Ç’anepet) Kız kardeşimin evinin çatısında yığılı olan fındığını fare yedi. K’işiz mtuyik felepez meşuç’k’omamz. (FN-Ç’anapet) Kışın fare kabağın içini derinleyerek yiyor. → mtuci, mturi[2], mtugi


mtviri/ mtviyi (FN ~ ÇX), mtvir (AH-Pilarget, Sidere, Jin-Napşit) i. Kar. Faik’i mtviriz isurinamz. (FN-Ç’anapet) Faik karda kayıyor. 3’ut’a bort’işa p’ap’ulik pi3ayişi osurinoni mixenamt’u do mtviriz bisuyinamt’i. (FN-Ç’anapet) Küçükken dedem tahtadan bana kızak yapardı ve karda kayardım. Mtviri ndğulun. (FN-Ç’enneti ~ ÇX) Kar eriyor. Mtviri golan3u. (AH-Lome) Kar dindi. Mtviri dido mtvaşi ntxirepe mondrik’oms. (AH-Lome) Kar çok yağınca fındıkları eğiyor. Berobaz mtviri mtvat’uşi mskalaz gepxedut’it do mskalate k’izaği steri bijuyinamt’it. (AH-Lome) Çocukluğumuzda kar yağınca ağaç merdivene binip merdivenle kızak gibi kayardık. K’açkariz mtviri var-ezdaşa mtviris mtviri yomtums. (AH-Lome) Kaçkarlarda kar kalkmadan kar üstüne kar yağar. Baziz k’işiz mtviri ak’vandana-ti var-mekçams. (AH, atasöz) Bazılarından kış aylarında kar istesen de sana vermezler (= Bazı insanlar nemrutluğundan kendisine yaramayan bir şeyin başkasına yaramasını istemez). Dido mtvirik ncaşi t’ot’i gelat’axums. (AH-Borğola) Çok kar ağacın dallarını kırar. Mtviriz dido na-goxtu şeni oxorişe moxtuşi initen raxunu. (AH-Borğola) Karda çok gezdiği için eve geldiğinde soğuktan titredi. Mtviri domtup’t’uşi tolepe-muşi ç’uç’ups do eşo nulun. (AK-Döngelli) Kar yağıyorken gözlerini kısarak kırpıştırıyor da öyle gidiyor. → mturi/ mtuyi[1]


mtxirepuna (AK) i. [çoğ. mtxirepunape] Fındıklık. Mtxirepunaşi norçeri n3xik’epe mişikaçeps do tirups. (AK-Döngelli) Fındıklıktaki serili çalı çırpıları [toplayarak ve koltuk altına doğru kavrayarak] taşıyor (= çekiyor). An3’i mtxiri ok’o çans ki maşallah mtxirepunas dolocans. (AK-Döngelli) Bu sene fındık o kadar çok vermiş ki maşallah fındıklık kaynıyor (= çok aşırı var). Nana-çkimik pucepe mtxirepunas uxuskuraps. (AK-Döngelli) Annem inekleri fındıklığa serbest bırakıyor. Fahrik mtxirepunape-muşi yariye meçaps. (AK-Döngelli) Fahri fındıklıklarını yarıya (= yarıcıya) veriyor. → ntxirepuna; ntxi(r)ona


mtxiri/ ntxiri (AK) i. Fındık. 1. Fındık ağacı. An3’i mtxiri ok’o çans ki maşallah mtxirepunas dolocans. (AK-Döngelli) Bu sene fındık o kadar çok vermiş ki maşallah fındıklık kaynıyor (= çok aşırı var). Jur 3’ana 3’oxleni na-içanu mtxiri var-gumoç’k’ondun. (AK-Döngelli) İki sene önceki veren fındığı (= verimli olan fındık ağaçlarını) unutamıyorum. 2. Fındık meyvesi. Mtxiri norçu do xolo ijobğaps. (AK-Döngelli) Fındığı serdi ama yine ilâve ediyor (= üstüne ekliyor, üstüne döküyor). Aya mtxiri xut kilo ren-i ?” ya do xeten mui3’inups. (AK-Döngelli) “Bu fındık beş kilo mudur ?” diye el ile yoklayarak taminî tartıyor. Mtxirişi nez*i. (AK-Döngelli) Fındık içi. Doğanik ginz*e mtxiri do morgvali uxunt’aleps. (AK-Döngelli) Doğani sivri fındık ile yuvarlak olanları karıştırıyor. Xarmanis mtxiri gyobğun. (AK-Döngelli) Harmanda fındık dökülmüş vaziyette duruyor. Babak k’at’a 3’ana amele okaçaps do eşo mtxiri o3’ilapaps. (AK-Döngelli) Babam her sene işçi tutuyor da öyle fındık toplatıyor. Cumadi-çkimik andğa berepe-muşi mtxiri o3’ilus gyoç’k’apaps. (AK-Döngelli) Amcam bugün çocuklara fındık toplamaya başlatıyor. Andğa bavra bars do ntxiri k’ai guşaxomun. (AK-Döngelli) Bugün rüzgâr esiyor da fındığın araları iyice kurur. → ntxiri/ ntxiyi


mtxiroba/ ntxiroba (AK) i. Fındık zamanı. An3’ineri mtxirobas dido mç’ima domç’imu. (AK-Döngelli) Bu seneki fındık zamanı çok yağmur yağdı. Mtxiroba şkule bere voçilaminon. (AK-Döngelli) Fındık zamanından sonra oğlanı evlendireceğim. → ntxirişi ora


mtxuy (AŞ-Ortaalan) EA har.f. Eğiriyor. Seri muç’ç’o mtxum. Toli gaziren-i ? (AŞ-Ortaalan) Gece nasıl ip eğiriyorsun ? Gözün görüyor mu ? → ntxums; txuy, txums/ txups; mxums/ mxuy; centxums


mt’a (PZ ~ AŞ) i. [çoğ. mt’alepe (PZ ~ ÇM), mt’ape (AŞ)] Ot. Xocişi omonksures muti var-on. Andğa mt’a var-meçi-i ? (PZ-Cigetore) Öküzün otluğunda bir şey yok. Bugün ot vermediniz mi ? Mt’alepe dopşk’orit do pa3xas kocelevobit. (PZ-Cigetore) Otları biçtik de kulübeye astık. Nusak livadis mt’alepe guşk’orams. (PZ-Cigetore) Gelin tarlanın otlarını biçiyor. Puci-şk’imik ndğaleri şk’omasen mt’a seris ç’umarums. (PZ-Cigetore) İneğim gündüz yediği otu gece geviş getiriyor. Oxorzak mt’alepe moik’açams. (PZ-Cigetore) Kadın otları kucaklıyor. Elazenas mt’a var-on. Celazenas vomcvini pucepe. (PZ-Cigetore) Yukarı hafif meyilli düzlük alanda ot yoktu. Aşağıya doğru bulunan düzlük alanda otlattım inekleri. Mt’alepe on3xeni cevosvaramtu. (ÇM-Ğvant) Otları (= hayvan yemlerini) tavan arasına diziyoruz (= koyuyoruz). Ayşe xombula mt’alepe ladre mt’a eluduy. (ÇM-Ğvant) Ayşe kuru otlara yaş ot ekliyor (ya da : iliştiriyor). Ali mt’alepe on3xenişa otva-tudeni p’arantenişa amvonç’ay. (ÇM-Ğvant) Ali otları çatı altı penceresinden içeri alıyor. Ali p’arantenişi mt’alepe doloxeşi nomşaray. (ÇM-Ğvant) Ali penceredeki otları içeri doğru itiyor. Puci-şk’imi mboli mboli mt’a şk’omeri n. (AŞ-Ok’ordule) İneğim bol bol ot yemiş durumdadır. Nusa livadi mt’a şk’oruy. (AŞ-Ok’ordule) Gelin bahçede ot biçiyor. Nana-şk’imi çayi mt’a guşk’oray. (AŞ-Ok’ordule) Annem çayın etrafındaki otları kesiyor. Puci mt’a mandre amaduy. (AŞ-Ok’ordule) İneğin otunu ahırın içine koyuyor. Pucişi mt’a ok’ok’açay do komoğay. (AŞ-Ok’ordule) İneğin otunu bir arada tutsun da getirsin. Nusa oçalişu naşk’va-do oxorişa it’asi dişk’aşi cindo puci mt’a eyok’oray do hişote ulun. (AŞ-Ok’ordule) Gelin çalışmayı bırakıp evine giderken odun yükünün üstüne ineğin otunu da koyup bağlıyor da öyle gidiyor. Mt’aşi yuk’i-şk’imi cur dişk’a eyebidum. (AŞ-Ortaalan) Ot yükümün üstüne iki odun koydum. P’eyat’t’i mt’ape nak’k’u ep’3’ik’o-ti ek’emosk’udun. (AŞ-Ortaalan) Kötü otları ne kadar söksem de (yine de) arkamda kalıyor. → tipi; mt’k’a[2]


mt’a-korme[1] (PZ)(AŞ) i. Çulluk. Bekas. [< Fra.] NaciMt’a-korme p’ç’oparedeyi p’anda cut’obun. (PZ-Cigetore) Naci Çulluk yakalayacağımdiye her zaman pusuya yatıyor. Mt’a-korme ap’ant’u. K’uçxe ninzgilay. (AŞ-Ok’ordule) Çulluk şaşırdı. Ayağını gagalıyor. Mt’a-korme k3aperi oşk’uri nonzgilay. İmxoy. (AŞ-Ok’ordule) Çulluk kuşu çürük elmayı gagalıyor. Yiyor. → mt’k’aş-kotume


mt’a-korme[2] (ÇM) i. Kafkas kara orman tavuğunun dişisi. Ham3’o mt’a-kormepe mboli monta var-gamvayoney. (ÇM-Ğvant) Bu yıl dağ tavukları çok yavru çıkaramadılar. [erkeği] ngola-mamuliI


mt’a-toma (ÇM) i. [çoğ. mt’a-tomape] Pamuk. Hako emogi mt’a-tomaşi cejinaşe Yusufina moğu. Himuşa ogi miti huypambuğina-vit’urt var-mişk’urt’ey. Tomaşi cejinaşepe cemcart’it. (ÇM-Ğvant) Buraya ilk defa pamuk yatağını Yusuf dayı getirdi. Ondan önce kimsemiz şimdipambuğidediğimizi bilmiyorduk. Yün yatağında yatıyorduk. Noğaşa mt’a-toma doviyindri. Cejinaşe do yorğani voç’apar. (ÇM-Ğvant) Çarşıdan (= kasabadan) pamuk aldım. Döşek ile yorgan diktireceğim. Ayşe mt’a-tomape gokankuy. (ÇM-Ğvant) Ayşe pamukları dağıtıyor. → pambuği, pamuği


mt’alepona (PZ), mt’alopona (ÇM), mt’alepuna (AŞ) i. Otluk. Hayvan yiyeceğinin olduğu yer. Çayırlık. Çimenlik. Xasanişi n3xeni mt’aleponas ingolen. (PZ-Cigetore) Hasan’ın atı çimenlikte debeleniyor. Cemalik k’oyinepe omcvinu şeni mt’aleponas nupinams. (PZ-Cigetore) Cemal koyunları otlatmak için otlaklığa salıyor. Ali mt’alopona var-şk’oruy. Pujepe omcunay. (ÇM-Ğvant) Ali otlukta otları kesmiyor. İneklere otlatıyor. Ali ruba şk’alaşi mt’alopona pujepe tenora omcunay. (ÇM-Ğvant) Ali dere kenarındakı çayırlık alanda inekleri ara sıra (= ara ara; ender olarak) otlatıyor. Bere mç’ize-ora mt’alopona ikten. K’uçxepe k’o3’vağvaren. (ÇM-Ğvant) Çocuk çiseli zamanlarda çimenliklerde dolaşıyor. Ayakları ıslanıyor. Puci mt’alepuna kamaxt’u. (AŞ-Ok’ordule) İnek otluğa girdi. Pucepe mt’alepunaşa keluçvi. (AŞ-Ortaalan) Sığırları yan taraftaki otluk yere çıkar.[otlak] omcunapa, omcuna-msva, omcunu-msva; omcvinale; çaepuna


mt’esi (AŞ-Ortaalan) i. Ağaçtan kopan kıymık, veya metal vs herhangi bir şeyin üzerinden kopan çok küçük bir parça. Dişk’a pçitumt’işa mt’esi gomant’t’u. (AŞ-Ortaalan) Odun yararken kıymık bana battı. ≠ mt’e3i


mt’eyi (HP) i. Köz ve kül. Seriz bincirt’işi maxvas mt’eyi komobotvi. Sabaxtan ebiselisi xolo maxva kort’u. Var-meskure(r)et’u. (HP-P’eronit) Gece yatarken koru kül ile örttüm. Sabah kalktığımda yine kor vardı. Sönmemişti. → mt’ut’aII


mt’e3i (PZ) i. I. Kestane ağacı veya fındık ağacı fidanının kabuğu. → mt’k’e3iII

II. Mt’e3iI’yi ısıtıp ince ince yarıp elde edilen ve sepet örmede kullanılan bir tür halat. Xasanik ç’urbişi mt’e3ite k’alati şums. (PZ-Cigetore) Hasan kestane fidanının ayrıştırılmışıyla sepet örüyor. [mt’e3i’den elde edilen halat] zgimeç’i; nzğimeç’i; ≠ nt’e3i


mt’i (PZ ~ AH-Lome) i. Bit. Xasanis mt’i noxen-i ? Muya p’anda dudi mot inçaminams ? (PZ-Cigetore) Hasan’a bit mi konmuş ? Ne her zaman başını niye kaşıyor ? Mondo mt’i konoxen. P’anda içaminay. (ÇM-Ğvant) Her halde bitlendi (= bitlenmiş haldedir). Hep kaşınıyor. Mt’i memoxen. (AŞ-Ortaalan) Üzerimde bit var. Berez mt’i noxen-i, var-miçkin. Handğa ti dido inçaminamz. (FN-Ç’anapet) Çocukta bit mi var, bilmiyorum. Bugün başını çok kaşıyor. Bozos mt’i noxen-i ? Ti dido inçamins. (AH-Lome) Kızda bit mi var ? Başını çok kaşıyor. Berez mt’i noxen. Nana-muşik ti ut’işinams. (AH-Lome) Çocukta bit var. Annesi başında bit ayıklıyor. → mt’iri


mt’ineri s. ve i. [< imt’en fiilinin partisipi] → k’açaği. I. s. Kaçmış olan. Kaçak.

II. i. Kaçmış olan insan. Kaçak insan. Mt’inerişen işkurinen. (AH, atasözü, K.A.) Kaçak insandan korkulur.


mt’iri (AH-Borğola) i. Bit. Berez tomaz mt’iri ut’işinams. (AH-Borğola) Çocuğun saçında biti ayıklıyor. Hasanik, handğa doxedu do lumci şak’iz tiz mt’iri it’işinu. (AH-Borğola) Hasan, bugün oturup akşama kadar başından bit ayıkladı. → mt’i


mt’it’axule (PZ-Cigetore) i. Kızböceği. → toli-gamagaşe, isina-n3xeni [Kızböceği (Lat. libelulla depressa) ile yusufçuk böceğinin (Lat. formica leo) Türkçe adları, halk dilinde sık sık birbiriyle karıştırılmaktadır. Bu yüzden hangisine denk geldiği belli olmayan kelimeler bu sözlükte gösterilmemiştir.]


mt’k’a[1] (FN ~ AH) i. [çoğ. mt’k’ape] Küçük dikenleri olan bir çalı. Böğürtlen. Mt’k’aşi danz*i. (FN-Sumla) Böğürtlen dikeni. K’vateri çayiz var-gumolana mtelli mt’k’a moilams do çayi meşokaçams. (AH-Lome) Kesilmiş çayı (= çayın etrafını) çapalamazsan her tarafı diken kaplıyor ve çay [dikenlerin] içinde kalıyor. Çayişi jin sedis mt’k’a golaçans. Xasanik drap’anite meç’k’orums. Mt’k’ape kyokişen var-e3’k’aşi a-jur tutaşi xolo komulun. (AH-Lome) Çayın üst setinde dikenler var. Hasan orakla kesiyor. Dikenleri kökünden sökmezsen bir-iki ay sonra tekrar gelir. → durğuni, duğreni; daz*i-k’andğu


mt’k’a[2] (ÇX) i. [çoğ. mt’k’ape] Ot. Bageniz mt’k’a mulovobğapt. (ÇX-Makret) Kulübeye ot dolduruyoruz. → mt’a; tipi


mt’k’alepuna (AH-Lome) i. Dikenlik. Babak çayişi gomte mt’k’alepuna guç’vams. (AH-Lome) Babam çayın etrafındaki dikenliği yakıyor. → danz*epona; durğunona, durğunopona; mt’k’alopuna; danz*epuna, daz*epuna


mt’k’alopuna (FN-Ç’enneti) i. Dikenlik. Mt’ka’nın çok olduğu yer. → danz*epona; durğunona, durğunopona; danz*epuna; mt’k’alepuna; daz*epuna


mt’k’aş-kotume (AH) i. Çulluk. Bekas. [< Fra.] Ham mtviri şkule tam mt’k’aş-kotumeşi ora ren. (AH-Lome) Bu kardan sonra tam çulluk zamanıdır→ mt’a-korme[1]


mt’k’e3i (FN ~ AH) i. → mt’e3i. I. (FN-Ç’anapet) Fındık çubuğunun katman katman dikey olarak ayrıştırılmışı. P’ap’ulik handğa na-ek’o3’k’u mt’k’e3ite bozo-çkimiz ar t’ik’ina uşvams. (FN-Ç’anapet) Dedem bugün soyup ayrıştırmış fındık çubuğu katmanından kızıma küçük bir sepet işliyor.

II. (AH-Lome) Fındık filizi kabuğu.

III. (AH-Borğola) Genç bir dal parçasının tam olarak ayrılmadan kırılmışı. [Kabuğundan lif ayırılıp bir tür halat yapılır.] Fındık kabuğundan sonra dalın şiş kısmından ayrılan katman. Ntxirişi bigaz mt’k’e3i elo3’k’aman do t’ik’ina şuman. (AH-Borğola) Fındık çubuğundan lif ayırıp sepet işliyorlar. P’ap’ul-çkimik ntxirişi mt’k’e3ite orz*o şumt’u. (AH-Borğola) Dedem fındık-mt’k’e3i ile iskemle işlerdi.


mt’k’ori[1] (FN) i. Küf. Jur ndğa ogine nayla tudele na-domoskidu upiyayi porçaz boyne mt’k’ori kogabğu-doren. (FN-Ç’anapet) İki gün önce serenderin altında unuttuğum terli gömleği hep küf sarmış. → çufi, kyufi


mt’k’ori[2] (FN ~ ÇX) s. Yabani. Vahşi. Mamut’işi coğori dido mt’k’ori ren. Mteliz nak’ap’ams (= nak’ap’en). (FN-Ç’anapet) Mahmut’un köpeği çok yabanidir. Herkese saldırıyor. Avliz na-gedgin mbuli oxiyale ren. Ont’uleşi k’udeliz na-ren mt’k’ori ren. (AH-Lome) Avludaki kiraz aşılanmıştır. Tarlanın kenarında olan yabanidir. Berepe-skani dido oxiyale ren. Çkunepe mt’k’ori renan. (AH-Lome) Senin çocukların çok cana yakın. Bizimkiler yabanidir. → mt’uri


mt’k’orun (FN ~ AH HP ÇX) Aø har.f. I. Ekmek [aps.] bayatlıyor. Hek’o dido kovali mot-eç’opum. Uk’açxe domt’k’orun edo gondunun. (FN-Ç’anapet) O kadar çok ekmek alma. Sonra bayatlayıp kayboluyor.

II. (Herhangi bir şey) [aps.] küfleniyor. Çuruğişi tutaz upiyayi porçape ordoşen mt’k’orun. (FN-Ç’anapet) Temmuz ayında terli gömlekler erken küfleniyor. Çuruğayiz dido rut’ubeti iven. Mç’k’udi na-dodvare yeyiz muşebura domt’k’orun. (AH-Lome) Temmuz ayında çok rutubet olur. Ekmek, koyacağın yerde kendi kendine küflenir. → çufi ceçams; mt’orinduy; çufi ceçay; imt’k’oren; ibuğen; buğun


mt’o/ mt’u (ÇM) i. Karış. Ara mek’oru şeni toç’i ar mt’u nok’ordun. (ÇM-Ğvant) Dalı bağlamak için ip bir karış eksik geliyor. Alişi oxori eçi-do-ovro mt’o gompanoba kuğun. (ÇM-Ğvant) Ali’nin evi yirmi sekiz karış genişliğindedir. Ali eçi-do-aşi mt’u yat’oni eyazden. (ÇM-Ğvant) Ali yirmi altı karış kalas kaldırabiliyor.


mt’orinduy (ÇM) Aø har.f. Küfleniyor. Ngolaşa na-moğare vali var-mt’orinduy. (ÇM-Ğvant) Yayladan getirdiğin peynir küflenmez. Ayşe helaçi iyu do na-u valepe domt’orindu. (ÇM-Ğvant) Ayşe’nin büyük zorluklar ile yaptığı peynirleri küflendi. → çufi ceçams/ çufi ceçay; mt’k’orun; imt’k’oren; ibuğen; buğun

part. mt’orinderi : Küflenmiş. Bena-şk’imi tolepe vrosi var-azirt’u. Mt’orinderi vali cemit’ağanamt’ey. (ÇM-Ğvant) Babaannem’in gözleri iyi görmezdi. Küflü peynirleri tavalardı.


mt’ura (PZ) s. ve i. Sağır. Xasani-şk’uni ham ndğalepes uci mt’ura diyu. Hiçi uci var-dvaguren. (PZ-Cigetore) Hasan’ımız bu günlerde kulağı sağır oldu. Hiç kulağı duymuyor.uji-p’ut’uriII; mp’ala; k’ut’uni; ndure; dundga, uci-dundga, dunga; uca


mt’uri (PZ ~ AŞ) s. Yabani. Vahşi. → mt’k’ori[2]


mt’ut’a i. [çoğ. mt’ut’ape] Kül. I. (PZ ~ ÇM AŞ-Ok’ordule)(FN ~ AH) Kül. Sönmüş köz. Ordo ndğalepes mt’ut’as do let’as na ant’alare ! (PZ-Cigetore) bed. Tez günlerde küle ve toprağa karışasın ! Nok’ançxule mt’ut’a nuxun. (ÇM-Ğvant) Yanan odun parçasını sönmüş közün içine sokuyor. Ali mt’ut’ape omt’ut’ale keyobğu. (ÇM-Ğvant) Ali külleri küllüğün üzerine yığdı. Xasani mt’ut’ate daçxuri noxrosk’inay. (ÇM-Ğvant) Hasan külle ateşi söndürüyor. Ayşe dolokunaşepe mt’ut’ate nt’u3uy. (ÇM-Ğvant) Ayşe giysileri sıcak su ve kül ile (su içinde) kirlerini çıkarıyor. K’uzina mt’ut’a meşk’vobğun. (AŞ-Ok’ordule) Kuzinanın içinde kül var. Nanak daçxurişi mt’ut’a livadiz xaci do şuk’az ek’udume(r)z. (FN-Ç’anapet) Annem (ateşin) külünü bahçede fasulye ile salatalığa (gübre olarak) veriyor. Sobaşen na-gamiği mt’ut’a omt’ut’alez mexvi. (FN-Sumla) Sobadan çıkardığın külü küllüğe dök. 3’uk’alepe mt’ut’ate pşliç’i do k’alayleyi steyi randums. (AH-Lome) Kazanları kül ile ovdum da kalaylanmış gibi parlıyor. Avli coğorişi k’undik imers. Axmet’ik mt’ut’a yobğu do xop’ete exak’arums. (AH-Lome) Avluyu köpek boku götürüyor. Ahmet kül döküp kürekle kazıyarak temizliyor

II. (AŞ-Ortaalan)(HP) Köz ve kül. Mt’ut’t’a koren. Xumali iyaşşa nubari. (AŞ-Ortaalan) Kül var. Kor oluncaya kadar üfle. Seriz bincirt’işi maxvas mt’ut’a komobotvi. Sabaxtan ebiselisi xolo maxva kort’u. Var-meskure(r)et’u. (HP-P’eronit) Gece yatarken koru kül ile örttüm. Sabah kalktığımda yine kor vardı. Sönmemişti. → mt’eyi (HP)


mt’ut’ale, mt’ut’apona (PZ-Cigetore) i. Küllü yer. Küllük. K’at’upes mt’ut’apona opşa xaz*i ayen. (PZ-Cigetore) Kedilere küllü yerlet çok hoşuna gider. → omt’ut’ale


mt’u3ams (PZ) EA har.f. Sıcak su ile masaj yapıyor. K’uçxe cemaninktu. T’u3a 3’arite mt’u3am. (PZ-Cigetore) Ayağım burkuldu (= ters döndü). Sıcak suyla masaj yapıyorum. → nt’u3uy; nt’u3ams


mt’va (PZ ~ ÇM) i. I. (PZ-Cigetore) İplik. [hele iğneye geçirilmiş olan iplik] → lomç’epi, nonç’epi, nok’epiI, nok’epe

II. (PZ-Cigetore) İp. Didi-şk’imik mxenite mt’va mxumt’u. (PZ-Cigetore) Büyükannem yün eğirme aracıyla ip eğiriyordu. → toç’iII/ toç’ç’i, tok’i; nok’epiII

III. (ÇM-Ğvant) Bir parça ip.

IV. (AŞ-Ortaalan) Çok küçük bir parça iplik.


mt’veri[1] (ÇM-Ğvant) i. Karadeniztilkisi.


mt’veri[2] (AŞ-Ok’ordule) i. Köryılan. → çori-3’i3’ila; k’veri, mk’veri, x’ve(r)i


mt’veri[3] (AK) i. Sönmüş kül.


mu[1] (ÇM ~ ÇX)(AK) zm. s. ve ü. [(FN ~ HP) Bu zamir, ikinci ve üçüncü şahıstaki kopula fiili önünde mu-n- şeklini alır. Si mu-n-ore ? (FN ~ HP) Sen nesin ? Mu-n-oren ? (FN ~ HP) Nedir ? ] [çoğ. (ÇM) muperepe, (AŞ) mupe/ muperepe, (FN) muperepe, (AH) mupe/ muperepe] → muya (PZ)

I. soru zm. Ne. Mu gağodu ? (ÇM ~ ÇX) Sana ne oldu ? Mu p’a ? K’oçi ebonç’a-i ? (AŞ-Ortaalan) Ne yapayım ? Adamı asayım mı (= idam edeyim mi ) ? Ali ! K’oçi muperepe u3’vi ? İlaxxi-i ? (AŞ-Ortaalan) Ali ! Adama neler söyledin ? Delirdin mi ? Xasanik mu ç’k’omu, var-miçkin. Ndğa-tanurişa doblez*gu edo ontxoru şkule diraxat’u. (FN-Ç’anapet) Hasan ne yedi, bilmiyorumGün ağarana kadar çıkarır gibi oldu ve kusunca rahatladı. Suntxa na-ren k’oçi ma muz mapelasen ? (FN-Ç’anapet) Uzaklarda herhangi bir yerde olan insanın bana ne faydası olacak ? Umiteli bort’ik’o mu bikomt’i. (AH-Lome) Kimsesiz olsam ne yapardım ? İri oxoyişe igzalu do Alik gale mu çumers ? (AH-Lome) Herkes evine gitti de Ali dışarıda ne bekliyor ? P’ap’uli-çkimiz mupe şuns, mitiz va-uçkin. (AH-Lome) Dedemin hatırında neler var, kimse bilmiyor. Mupe zop’on ? Ti-tva omant’alu. (AH-Lome) Ne diyorsun ? Kafam karıştı. Nek’naz ar kart’ali noç’abun. Mu-n-oren ? Ar ik’itxi, hele ! (AH-Lome) Kapıda bir kâğıt yapışıyor. Neymiş ? Bir oku, hele ! Eminek derdepe-muşi muperepete goiç’k’endinams ? (AH-Lome) Emine dertlerini nelerle unutmaya çalışıyor ? Fuadiz doç’k’endinu mu-n-oren var-uçkin. Lumcişa hem dulyaşen ham dulyaşe ofarfaloni steri ikten. (AH-Lome) Fuat yorulmak nedir bilmiyor. Akşama kadar o işten bu işe fırıldak gibi dönüyor. Oğineşi ndğaz na-p’ç’k’omi gyari mu-n-ort’u, var-gomaşinen. (AH-Borğola) Önceki gün yediğim yemek ne idi, hatırlayamıyorum. Ğoman mu ikip’t’i ? -  Pi3ari p’x’azup’t’i. (ÇX-Çxalazeni, ONM) Dün ne yapıyordun ? - Tahta yontuyordum. Beez coxo mu gyodvit ? (ÇX-Makret) Çocuğa ne isim verdiniz ? Beez mu coxons ? (ÇX-Makret) Çocuğun ismi nedir ?

[“Adın ne ?” ifadesi : (PZ ~ AŞ) Si mu cegozun ? ; (FN) Si mu gegoz*in ? ; (AH ~ ÇX) Si mu gcoxons ?]

II. soru s. Ne. Nasıl. Andğa x’ali gilakteri mot xer ? Mu derdi giğun ? (AK-Döngelli) Bugün boynun niçin bükük ? Ne derdin var ?

III. haykırış zm. ve ü. Ne. a. haykırış zm. Nana-muşik bozo-muşiz haşşo mupe numskvanamz ! (AH-Lome) Annesi kızına böyle neler yakıştırıyor ! Emuşi bee mu xili arden ! (ÇX-Makret) Onun çocuğu çok güzel büyüyor. b. [soru biçiminde şaşma bildiren ünlem] K’inçepek mu k’ai-ti t’rağoduman ! (FN-Sumla) Kuşlar ne güzel de cıvıldaşıyorlar ! E, mu ç’abape çans ! (ÇX-Makret) Ne kadar güzel salkımlar var ! c. [soru biçiminde itiraz bildiren ünlem] Oxorca domçxvineri mu gulun ? (AH-Lome) Kadın azmış. Ne geziyor ? Xe-k’ot’ili mu gulur ? (AH-Lome) Beceriksiz ne gezer ? Badi k’oçiz tiz muperepe meyuxtams ! (AH-Lome) Yaşlı adamın başına neler geliyor ! Berek mu amut’alaps ! (ÇX-Makret) Çocuk ne saçmalıyor ! Vit ndğa mu ren ki ! Solen gamastun belli var-ix’ven. (AK-Döngelli) On gün nedir ki ! Nereden geçer (= biter) belli olmaz.

IV. bsz zm. Ne olsa. Ar3’o boyine mektubi momincğonams. Mutxa mak’alap’ay st’eri. Vrosi na-var-anç’aren şeni mu goruy-ti var-oxovo3’oni. (AŞ-Ok’ordule) Birisi bana sürekli mektup gönderiyor. Bir şey yalvarıyor gibi. Ama düzgün yazamadığı için ne istediğini de anlayamadım. Pucik, ont’uleşa amaxtu do mu ren mu va-ren mijoç’k’omaps. (AK-Döngelli) İnek bahçeye girdi de ne var ne yok yiyor. Ayşek mu z*iruna sanduğis noçak’aps. (AK-Döngelli) Ayşe ne buldu ise sandığa sıkıştırıyor. Si mu ginonna x’vi. Ma si var-megağer. (HP-P’eronit) Sen ne istersen yap. Ben sana engel olmam.


mu[2] (FN ~ ÇX)(AK) dö.zm. Kendi. Kendisi. çoğ. nintere/ nintepe; muntere/ mutepe; → himu[2]

aps. mu : Kendi. Kendisi. Mu gomskimeyi gulun do oxori pa3xa uğun. (FN-Sumla) Kendi çok şık giyinip dolaşıyor ama derme çatma bir evi var. Selmak, mu va-gyulun do pucepe berepez gyoşkvapams. (AH-Lome) Selma, kendisi inmiyor da inekleri çocuklara indirtiyor. Guruni do mskveyi na-var-içinoms mu guruni ren. (AH, atasçzü, K.A.) Eşekle geyiği ayıramayan, kendisi eşektir.

erg. muk : Kendisi. Temelik muk muşebura mutu var-zop’ons. A miti elişinams do heşote isinapams. (FN-Ç’anapet) Temel kendi başına birşey söylemez. Birini yandaş edinip öyle konuşur. Sabrik oxori-muşi muk mo3’opxums. (FN-Sumla) Sabri kendi evini kendi donatıyor. Muk na-vu-dort’un oxori muk kodolobğu. (FN-Sumla) Kendi yapmış olduğu evi kendi yıktı. Muşi let’a muk ixmars. (FN-Sumla) Kendi toprağı kendisi kullanıyor. Porça-muşi muk iç’ams. (FN-Sumla) Gömeğini kendisi dikiyor. Yaşari terzi yen. Dolokunu-muşi muk iç’ams. (AH-Lome) Yaşar terzidir. Kendi elbisesini kendi diker. Komoli-çkimik ma k’ap’ula memodumers do muk amoroms-gamoroms. (AH-Lome) Kocam bana güvenip kendisi bir aşağı, bir yukarı geziyor. Nanak moselaz saat’i gedgimz do ipti muk eiselz. (AH-Lome) Annem sahura saat kurup önce kendisi kalkar. Baba berberişe var-ulun. Ntoma-muşi muk iç’k’orams. (AH-Lome) Babam berbere gitmez. Saçlarını kendi keser. Osmanik, muk na-k’odu oxori-muşi xe-muşite mo3’opxu. (AH-Borğola) Osman, kendi inşa ettiği evinin içini kendi eliyle döşedi. Cuma-muşiz ok’oxveri geç’areri na-var uğut’u şeni muşi geç’areri muk niçams. (AH-Borğola) Kardeşinde bozuk para olmadığı için kendi parasını kendi veriyor. Oşirute na-gamubru3’u porça-muşi muk burams. (AH-Borğola) Aşınarak yırtılan gömleğini kendi yamalıyor. Osmanik ok’an3’urales berepe ok’an3’urasunt’u. Ar mindap’3’k’edi. Muk ik’an3’urs. (ÇX-Çxalazeni, TM) Osman salıncakta çocuğunu sallayacaktı. Bir baktım da kendisi sallanıyor. Puci bak’iya muk amulun. (*) (ÇX-Makret) İnek ahıra kendisi giriyor. [(*) Bu örnekte amulun fiili apslolütif özneli olduğuna göre kurala göre mu (apsolütif) denmesi gerekirken muk (ergatüf) biçimi kullanılmıştır.] Muk araba-muşi 3’alendo gilix’onups. (AK-Döngelli) Kendisi arabasını aşağıya doğru götürüyor. Noğas mendraşen ar k’oçi doviçini. Coxo-muşi var-gumaşinet’u. Ama muk çkimda moxtu do selami momçu. (*)(AK-Döngelli) Çarşıda uzaktan bir adamı tanıdım. Adını hatırlamıyordum. Ama kendisi bana gelip selam verdi. [(*) Bu örneğin üçüncü cümlesinin fiili olan moxtu (= geldi), apsolütif öznelidir. Buna rağmen ergatif muk (= kendisi) biçimi kullanılmış. Kurala göre mu (= kendisi) denmesi gerektiği takdirde kural dışı muk biçimi kullanılmış. Bu olay birçok diyalektte gözlemlenmektedir.]

dat. muz/ mus : Kendine. Kendisi. Kendine ait. Osmanik berez mu u3’umez, mus-ti var-uçkin. Bere-muşi gaşaşen. (FN-Ç’anapet) Osman çocuğuna ne diyor, kendisi de bilmiyor. Çocuğu ne yapacapğını bilemiyor. Recebişi 3’ut’eli cuma dido patxa k’oçi ren. İsinapamt’aşa mu zop’onz mus-ti var-uçkin. (FN-Ç’anapet) Receb’in küçük kardeşi cok saçma bir adamdır. Konuşurken ne ifade ettiğini kendisi de bilmiyor. Muz mutu var-axenaşi Xasaniz bere obgarinapams. (AH-Lome) Kendisi bir şey yapamayınca Hasan’a çocuğu ağlattırıyor. Omeris op’aramitu mu uçkin ? Lardamcaxu mu tkvasen mus-ti var-uçkin. (AH-Lome) Ömer konuşmayı ne bilir ? Anlamsızca konuşur. Ne dediğini kendisi de bilmez. Niyazik muz na-ogoru k’oçi gobaxu. (AH-Borğola) Niyazi kendisine küfür eden adama dayak attı.

pos.-gen. muşi : 1. pos. Kendisi. Nçxomepeşi didilepe na-en muşi şeni gamik’atams. (FN-Sumla) Balığın büyüklerini kendine (= kendisi için) ayırıyor. Nana-baba bere şeni; bere-ti muşi şeni. (AH. atasözü, K.A.) Ana baba evlât için; evlât kendi başı için.

2. gen. Kendine ait. Kendisinin.

a. [muşi + tamlanan isim] İr k’oçi muşi gzaz gedgitun. (FN-Sumla) Herkes kendi yolunda gider. Muşi let’a muk ixmars. (FN-Sumla) Kendi toprağı kendisi kullanıyor. Osmanik muşi gzaz betoni gyobams. (AH-Borğola) Osman kendisinin yoluna beton döküyor. Memnunek GyulfiyesÇkimi puci mekçareya do moğerdinu do muşi puci kogamaçu. Ok’ule muşi puci var-meçu do amut’alu. (HP-P’eronit) Memnune Gülfiye’yiBenim ineğimi sana vereceğimdiye aldatıp kendi ineğini [başkasına] sattı. Sonra kendi ineğini [Gülfiye’ye] vermeyip [onu] ortada bıraktı.

b. [tamlanan isim + -muşi : durum ekleri zamirin arkasına eklenir] “Berez ini mot’aet’az deyi nana-muşik yorğani gyotvams. (FN-Ç’anapet) Çocuğa soğuk olmaması için annesi yorgan ile örtüyor. K’oçi doğurayis şuri-muşi n3aşa yulun. (FN-Sumla) İnsan ölünce ruhu göğe çıkar. Berek nana-muşiz abgars. (FN ~ AH) Çocuk annesini hedef alıp ağlıyor. Cumalepe-muşi gzaz gyodginams. (FN ~ HP-P’eronit) Kardeşlerini yolcu ediyor. Ç’ut’a berek cuma-muşişi defterepe ğarums. (AH-Lome) Küçük çocuk kardeşinin defterlerini karalıyor. Omerik cuma-muşişi berepe-ti muk oskedinams. (AH-Lome) Ömer kardeşinin çocuklarına da kendisi bakıyor. Onurik ağani saat’i-muşi skiri-muşiz o3’iramt’u. (AH-Borğola) Onur yeni saatini oğluna gösteriyordu. Osmanik, muk na-k’odu oxori-muşi xe-muşite mo3’opxu. (AH-Borğola) Osman, kendi inşa ettiği evinin içini kendi eliyle döşedi. Kart’alis coxo-muşi gyoç’arams do ğocis non3axams. (HP-P’eronit) Kağıda adını yazıyor da köşeye yapıştırıyor. Nanak bere-muşi şeni mjas kuvali duluk’vançxups. (ÇX-Çxalazeni, TM) Anne çocuğa sütün içine ekmek parçaları doğruyor. Bere nana-muşiyen amt’en. (ÇX-Makret) Çocuk annesinden kaçıyor. Alik iz*i3ap’t’aşi ğencğili-muşi iz*iren. (AK-Döngelli) Ali güldüğü zaman dişetleri gözüküyor.

c. [zarf + -muşi] Selimik Ntxiriz ğari mot-aet’az deyi jindole-muşi gunz*e ntxombuşi t’at’epe mouk’vatams. (FN-Ç’anapet) Selim, “Fındığa gölge olmasın diye üstündeki kızılağacın uzun dallarını kesiyor.


muanat’i (PZ) s. Üşengeç. Tembel. → tembeli


muanat’iluği (PZ) i. Üşengeçlik. Tembellik. Alik dulyaşa ulut’uşa opşa muanat’iluği ikums. (PZ-Cigetore) Ali işe giderken çok üşengeçlik (= tembellik) yapıyor.


muavini i. Muavin. [< Arp.] Yardımcı. Muavinik arabaz t’ak’ozi e3’udumers. (AH-Lome) Muavin arabaya takoz koyuyor. Osmanik araba muk montxu. Muaviniz yok’idams. (AH-Lome) Osman arabayı kendisi çarptı. Suçu muavine atıyor.


mubams/ mubay (PZ ~ AŞ) EDA har.f. Belirli bir yere [dat.] bir eşyayı [aps.] asıyor. K’oda muxi konoç’adi. Mutonpe movubar. (ÇM-Ğvant) Duvara çivi çak. Bi şeyler asacağım. Ğvari porça osk’uru şeni ara movubam. (ÇM-Ğvant) Islak gömleği kuruması için dala asıyorum. Ayşe mç’ima-ora galendo moxt’asi pilint’a şk’ala meğvareri dolokunaşepe k’uli mubay. K’o3’vosk’urinay. (ÇM-Ğvant) Ayşe yağmurlu zamanlarda dışarıdan gelince fırınlı sobanın yakınında giysilerini sandalyenin üzerine koyup ıslak olan alt kısmındaki yerleri kurutuyor. + mobams, mvobay, mobay


mubğams/ mubğaps (AH-Borğola ~ HP)(AK) EDA har.f. Kesici aletin [dat.] ağzını [aps.] kesmez haline getiriyor. Körleştiriyor. Doğanik arguni kvas geçams do nuk’u mubğams. (AH-Borğola) Doğan baltayı taşa vurup da ağzını körleştiriyor. Xerxi k’arfiz geçina k’ibiri mubğaps. (AK-Döngelli) Testereyi çiviye vurursan [çivi testereyi] körleştirir. Osmanis arguni oxmaru var-uçkin. Ek geçaps, ak geçaps do k’ibiri mubğaps. (AK-Döngelli) Osman balta kullanmayı bilmiyor. Oraya vuruyor, buraya vuruyor da körlestiriyor. cemp’irums (ve onun altında cump’irams); ceşaluy (ve onun altında cuşalay); moşaluy; cump’ilay; bencelums; (ncaxums altında) uncaxams; + mabğen[2]

part. mobğeri : Körleştirilmiş. Kesmez haline getirilmiş. Doğanis lasireri xami mepçam. İxmart’aşi nuk’u mubğams do xami iyya nuk’u mobğeri komomimers. (AH-Borğola) Doğan’a bilevlenmiş bıçak veriyorum. Kullanırken ağzını körlüyor ve bıçağı her zaman ağzı körlenmiş olarak bana getirir.


muçemi (ÇM) s. Dayanıklı. Güçlü. Kuvvetli. Ğoberi muçemi var-asi, elibaray, ok’ixven. (ÇM-Ğvant) Çiti dayanıklı yapmazsan (= sen yapmadığında) hafif rüzgârda (= rüzgâr hafif essin de) bozulur. [dayanıklı] k’ap’et’i; [güçlü] mencelyari/ mencelyayi; menceloni


muçitun (ÇM ~ AH HP ÇX) Aø/AL/A.Abl har.f. Kurtuluyor. [kb.{u-}’nun işlevi belli değil] [emp.şm.1.tek. movuçitur/ mobuçitur] → cuçitams (PZ-Cigetore), çituy (AŞ-Ortaalan)

I. Aø har.f. Zor bir durumdan kurtuluyor. Rak’ani goiktu-i, muçitun. (ÇM-Ğvant) Tepeyi döndü mü, kurtuluyor. 3’ari nçireri komeyemalayna movuçitur. (ÇM-Ğvant) Suyu yüzerek geçersem kurtuluyorum.

II. AL har.f. Belirli bir şeyden [lok.] kurtuluyor. Han3’o borcepez mobuçitur. (FN-Sumla) Bu sene borçlardan kurtuluyorum. K’oçi nç’amite zabunobaz muçitun. (FN-Sumla) İnsan ilâç ile hastalıktan kurtulur.

III. A.Abl har.f. Belirli bir şeyden [abl.] kurtuluyor. Emine ti-muşişe k’ayi o3’k’omilute zabunoba-muşişen muçitun. (AH-Lome) Emine kendine iyi bakarak hastalığından kurtuluyor.


muçuy (ÇM ~ AŞ), muçumers (FN ~ AH HP)(AK) EA har.f. [kb.{u-}’nun işlevi belli değil] Hayvanı güderek getiriyor. Ali pujepe muçuy. (ÇM-Ğvant) Ali inekleri güderek getiriyor. Pucepe muçuyna muçvay. (AŞ-Ortaalan) İnekleri getiriyorsa getirsin. Rifetik handğa 3xenbonaşe pucepe muçumerz. (FN-Ç’anapet) Rıfat bugün 3xenbonadan inekleri güderek getiriyor. Badik pucepe çkunde k’ele muçumers. (AH-Lome) İhtiyar adam inekleri bize doğru getiriyor. Musak puci çkuni ont’uleş k’ele muçumers. (AH-Borğola) Musa ineği bizim tarlaya doğru sürüyor. Cumadik puci-muşi ç’umani uçumers do limci-ti muçumers. (AK-Döngelli) Amcam ineğini sabahleyin güderek götürüyor ve akşam da güderek getiriyor.


muçvams (FN-Ç’anapet) EDA har.f. Bir şeyin [dat.] üstünü [aps.] açıyor. Pederik livadi elamtumani na-eladgin ntxombuşi poçxot’ape gelak’vatumz do heşoten k’at’a 3’anaz getasulez ğari muçvamz. (FN-Ç’anapet) Babam bahçe kenarında duran kızılağaçların dallarını keserek bu şekilde her sene fidanlığın gölgesini açıyor. → eyoçums; moyoçums/ moyoçuy; moyo3’uy


muç’e (PZ) soru s.-z. Nasıl. [Haykırışlı sıfat-zamir olarak da kullanılır.] → muç’o[1]/ muç’oşi

I. s. 1. (Sağlık durumu hakkında) nasıl. Muç’e ore ? (PZ-Apso, Cigetore vs) Nasılsın ? 2. (Şekli, rengi vs hakkında) nasıl. Muç’e uruba gorum ? (PZ-Cigetore) Nasıl elbise istiyorsun ?

II. z. Nasıl. Kemalis cenç’areri var-uğut’u do noğas muç’e sk’udun ? (PZ-Cigetore) Kemal’ın parası yoktu da çarşıda nasıl yaşıyor ? Xasanik hik’u 3’ulu t’orbas hik’u ntxiri muç’e ont’rinams ? (PZ-Cigetore) Hasan o kadar küçük torbaya o kadar fındığı nasıl sığdırıyor ? Xasanik lemşişi nç’oreris mçxu lomç’epi muç’e ont’rinams ! (PZ-Cigetore) Hasan iğnenin deliğine kalın ipi nasıl sığdırıyor !


muç’k’odun (HP) AD har.f. ♦ [dey. ump’a muç’k’odun (HP) : Çok gülüyor.] Oz*i3inuten ump’a momiç’k’odes. (HP-P’eronit) Gülmekten göbeğimiz düştü. → ump’a mulams


muç’o[1] (ÇM ~ ÇX) soru s.-z. Nasıl. [Haykırışlı sıfat-zamir olarak da kullanılır.] → muç’e; muç’oşi

I. soru s. (Sağlık durumu hakkında) Nasıl. Muç’-or (< muç’o + or) ? (ÇM-Mek’alesk’irit, Üvant vs) Nasılsın ? Muç’-ore (< muç’o + ore) ? (AŞ ~ ÇX) Nasılsın ? Baba-skani muç’-oren ? Dik’aru-i ? Gyayi mayi aç’k’omen-i ? - M3ika kelik’aru. Tamo tamo gyari noç’k’omams. (AH-Lome) Baban nasıldır ? İyileşti mi ? Yemek falan yiyebiliyor mu ? - Biraz iyileşti. Yavaş yavaş yemek de yiyor.

II. soru z. ve haykırış z. Nasıl. Muç’o moxt’u, va-mişk’un. (ÇM ~ AŞ) Nasıl geldiğini bilmiyorum. Xasani hem sixintepez muç’o ninç’en ? (FN-Ç’anapet) Hasan o sıkıntılara nasıl dayanıyor ? Vit’vaşi ndğeri çiçku-bere muç’o megaşkvinu ? (AH-Lome) On altı günlük bebeği nasıl bırakabildin ? T’ufeğik muç’o ot’k’omersya do 3adums. (AH-Lome) “Tüfek nasıl atıyordiye deneme yapıyor. Hemuk hem nositen puci muç’o guçumers ? (AH-Borğola) O, o akılla ineği nasıl idare ediyor ? Ok’o monk’a pi3ari muç’o mugağu ! (AK-Döngelli) Bu kadar ağır tahtayı nasıl getirebildin ! Bere bak’işen muç’o o3xont’un. (AK-Döngelli) Çocuk ahırdan nasıl atlıyor. Tanerik toli guloktaps do muç’o mo3’k’en. (AK-Döngelli) Taner gözlerini ters çeviriyor da nasıl bana bakıyor.


muç’o[2] ö.-e. I. Sanki. P’anda luyu nobay, muç’o luyuşi aşk’va muti var-iyen. (ÇM-Ğvant) Lahanadan başka bir şey olmazmış gibi hep ezme lahana pişiriyor. # K’irk’ola mskvaila muç’o t’ik’ani / Si domç’vi do domxali, gyuli-çkimi. (AH, türkü sözü) Sanki kuzu gibi kıvırçık saçlı küçük güzel kız / Sen beni yaktın kavurdun sevgilim. → mondo[1]-III; p’anda[4]... st’eri; gyozgyoraII; gyozgiraII

II. Olduğu gibi. Mt’alepe 3’o var-aşk’orey. Muç’o nçaran noxombuy. (ÇM-Ğvant) Otları (= hayvan yiyeceğini) bu yıl biçemediler. Dikili oldukları gibi kuruyor.


muç’o[3] (PZ ~ ÇM)(FN) c.ö.-e. [“...-ir ...-mez” anlamına gelen zarfsal cümlemsiyi oluşturur] Muç’o moxt’u dijinu. Nç’iner-on. (ÇM-Ğvant) Gelir gelmez yattı. Yorulmuştur. Oxori muç’o amaxt’are jin k’o3’aberi on, gazirasen. (ÇM-Ğvant) Eve girer girmez yukarıdan sarkıtılarak asılıdır, göreceksin. Nana-şk’imi ç’umanişi muç’o moiselasen daçxuri ok’vogzay. (ÇM-Ğvant) Annem sabah kalkar kalkmaz ateş yakıyor. Xe muç’o non3’ay cek’u3xun. (ÇM-Ğvant) Elini dokundur dokundurmaz uyanıyor. Toli muç’o medvasen perepe aziren. (ÇM-Ğvant) Gözlerini kapatır kapatmaz perileri görüyor. 3’it’i muç’o are gok’u3xun. (ÇM-Ğvant) Çıt ettin mi uyanıyor. Ar pirçi xor3’i muç’o pşk’omi vizği. (ÇM-Ğvant) Bir parça et yer yemez doydum. Ali 3’endeç’i muç’o moidvasen gamabri3’uy. (ÇM-Ğvant) Ali çorabı giyer giymez eskitiyor (= çorabında delik açıyor). Noğaşa na-iyindraman dolokunaşepe muç’o naxvare cikçanden. (ÇM-Ğvant) Kasabadan alınan giysiler ilk yıkar yıkamaz soluyor. Ali, guri muç’o mvalasen, xami eli3’ay. (ÇM-Ğvant) Ali kızar kızmaz bıçak çekiyor. Ali so-xert’uşa muç’o moiselu şuri mvaselu. (ÇM-Ğvant) Ali oturduğu yerden kalkınca nefesi tıkandı. [Aynı anlama gelen ifadeler : (PZ-Apso) muç’o moxt’u = moxt’u var-moxt’u = moxt’u var = na-moxt’u st’eri ; (AŞ) moxt’u do var ; (FN-Sumla) muç’o moxtu = moxtu va-moxtu = moxtu var = na-moxtu steri ; (AH-Lome) moxtu k’ala = moxtu var-moxtu = na-moxtu steri] → k’alaII


muç’oşi (AH-Borğola ~ HP) soru s.-z. Nasıl. → muç’e, muç’o. I. soru s. (Sağlık durumu hakkında) Nasıl. Muç’oşi ye ? (HP) Nasılsın ?

II. soru z. Nasıl. Ağani arguni na-var içinomt’u k’oçiz muç’oşi e3’ok’idu ? (AH-Borğola) Yeni baltayı tanımadığı adama nasıl kaptırdı ?


muç’o-ti (ÇM ~ AŞ) bsz zm. [taviz cümlemsilerde] Nasıl (yapıyor-)sa. Na-u3’vare var-ognasi muç’o-ti mvangonasen digurinay. (ÇM-Ğvant) (Senin ona) söylediğini anlamayınca kendi istediği gibi (= kendisi nasıl istiyorsa o şekilde) algılıyor. Ali komoli k’oç on. Muç’o-ti on, it’uy. K’oçi norgay. (ÇM-Ğvant) Ali yiğit adamdır. [Olan şeyleri] nasıl olsa olduğu gibi söylüyor. [Karşıdaki] adamın yüzüne dikiyor. P’ap’u-şk’imi ar kartpost’ali vuncğonare. Muç’o mç’arik’o diç’in ? - Muç’o-ti gorum, hişo ganç’aren. Si mu unç’ararena him zade xazi ayasen. (AŞ-Ok’ordule) Dedeme bir kartpostal göndereceğim. Nasıl yazmam gerekiyor ? - Nasıl istiyorsan öyle yazabilirsin. Sen ne yazarsan o çok sevinir.


muç’otiyen/ muç’otiren (FN ~ AH) z. Herhangi bir şekilde. Mustavak, bere-muşik na-vasen yangazobape mitik var-oxo3’onaşa ar muç’otiren molapams do çkar mitis var-ognapams. (AH-Lome) Mustafa, kendi çocuğunun yapacağı yaramazlıkları kimse anlamadan bir şekilde örtüyor ve hiç kimseye duyurmuyor.


muda (FN-Pi3xala)(AH-Lome) osz. z. [muda + olumlu fiil] Niçin (yap)mıyor. Niye (ol)muyor. Neden (...) değil. Ntxionas m3xuli muda dodgi ? (FN-Pi3xala) Fındıklığa niye armut dikmedin ? Berepez k’ai nena muda meçam ? (AH-Lome) Çocuklara neden iyi söz vermiyorsun ? Puci eğrindu-doren. Xocişe muda oşkume(r) ? - Mendeboşkvi. (AH-Lome) İnek kızışmış. Neden (birini) boğa aramaya göndermiyorsun ? - Gönderdim. Coğap’i muda momçam ? (AH-Lome) Neden cevap vermiyorsun ? Alik ham xorşaz t’ot’i muda goç’k’orams ? (AH-Lome) Ali bu sırığın dallarını neden kesmiyor ? Alik ham xorşa muda goç’k’orums ? (AH-Lome) Ali bu sırığı neden temizlemiyor ? Mu ivu, skiri ? Suffa didgasen. Muda çumert ? Lişayi amagagzes-i ? (AH-Lome) Ne oldu, yavrum ? Sofra kurulacak. Niye beklemiyorsunuz ? Kudurdunuz mu ? Gicoxum, gicoxum do nena muda momçam ? (AH-Lome) Seni çağırıp duruyorum da niye hiç cevap vermiyorsun ? Ham bere hakşa muda moxtu ? K’irimişen mulun-i ? (AH-Lome) Bu çocuk şimdiye kadar neden gelmedi ? Kırım’dan mı geliyor ? Ham beres xami muda yuç’opumt ? Nek’nas na-o3onams var-z*iyomt-i ? (AH-Lome) Bu çocuktan bıçağı niye almıyorsununz ? Kapıya sapladığını görmüyor musunuz ? → mona, moya, moda


mudara[1] (PZ-Cigetore) s. Kıymetli. Nazlı. Xasanis mudara bere uyonun. (PZ-Cigetore) Hasanın kıymetli (= nazlı) çocuğu var. → k’iymetli


mudara[2] (ÇM ~ AŞ) s. I. (ÇM) 1. Verimsiz (arazi). Livadepe-sk’ani mudara oran. (ÇM-Ğvant) Tarlaların verimisizdir. 2. İşe yaramayan (araç). Mudara burç’uli moy goiğam ? (ÇM-Ğvant) İşe yaramayan kulpluyu niye taşıyorsun ? 3. Vefasız, işe yaramayan (kişi). Ali-şk’uni mudara on. (ÇM-Ğvant) Bizim Ali vefasızdır.

II. (AŞ) Eksikleri olan. Zayıf. Hişo mudara doana ok’ixven. (AŞ-Ok’ordule) Öyle zayıf yaparsan bozulur.


muebbet’i (AH) i. Muhabbet. [< Arp.] Ali do Xasanik yanoşa doxedunan do mutebura muebbet’i ikoman. (AH-Lome) Ali ile Hasan geç vakitlere kadar oturup kendi aralarında muhabbet ediyorlar.


muellimi (AH) i. Muallim. [< Arp.] Öğretmen. Muellimik dersiz gyoç’k’amt’a şakiz ha iniz berepe gale dokaçams. (AH-Lome) Öğretmen derse başlayana kadar bu soğukta çocukları dışarıda tutuyor. Muellimik mektebişi avliz na-ok’ibğu molozi berepes ğalişe ok’ap’inapams. (AH-Lome) Öğretmen okulun bahçesine biriken molozu çocuklara dereye attırıyor. → moelimi; xocaII, xojaII


mugvala (FN ~ AH-Lome) s. Yuvarlak ya da silindir biçimli. [Lazcada genelde “toparlak”, “çember biçimli” ve “silindir biçimli” arasında net ayrım yapılmaz.] Nanak mugvala mzuğaşi kvaten leri ncaxumz. (FN-Ç’anapet) Annem yuvarlak çakıl taşıyla sarmısağı eziyor. Mç’k’udi mugvala t’epsite furuniz meşadgi. (AH-Lome) Ekmeği yuvarlak tepside fırına koy. T’ik’inaşi kara ç’emberi steri mugvala iven. (AH-Lome) Sepete konan başlık çember şeklinde yuvarlak olur. Mugvala masa so ren ? - Balk’oniz geladgin. (AH-Lome) Yuvarlak masa nerede ? - Balkonda duruyor. → mumgvarlaği; murgvala, mungvala, mogvala, morgvali/ mogvali/ murgvali/ mugvali


muğams/ muğay (PZ ~ FN) EDA har.f. Birine veya birinin yerine (cansız cismi) getiriyor. K’omşi xorz*a ar k’alati urz*eni şk’u momiğes. Baği na-var-miğut’es uşk’ut’u şeni şk’uni şeni-ti k’orobu. (PZ-Cigetore) Komşu kadın bir sepet üzüm bize getirdi. Bağımız olmadığını bildiğinden dolayı bizim içinde topladı. M3’upis muya gorum ? Çona mogiğa-i ? (PZ-Cigetore) Karanlıkta ne arıyorsun ? Işık getireyim mi ? Berepek Xasanis t’op’u muğaman. Xasani-tik t’op’u ombarinams. (PZ-Cigetore) Çocuklar Hasan’a top getiriyorlar. Hasan da topu şişiriyor. M3’upi mu gorum ? Xeşi çona mogiğa-i ? (ÇM-Ğvant) Karanlıkta ne arıyorsun ? El lambasını getireyim mi ? Mca ompinasi kaymaği moyoğay do komomiğay. (AŞ-Ok’ordule) Sütü kaynatınca kaymağını üstünden alsın da bana getirsin. Bere cari goruy. Ar komuği. (AŞ-Ok’ordule, Ortaalan) Çocuk yemek (ya da ekmek) istiyor. Bir (ona) getir. Moit’t’aşa luği komomiği. Lulupeşi ort’t’ay. (AŞ-Ortaalan) Gelirken incir getir. Yumuşaklarından olsun. Hik’k’u demli çayi momiğu çi ! Ağu st’eri ! (AŞ-Ortaalan) O kadar demli çay getirdi ki ! Zehir gibi ! Dişka na-mogiğat’t’i gomoç’k’ondu. (FN-Ç’enneti) Sana odun getireceğimi unuttum. → mumers/ mumars [muğams/ muğay fiili, moğams/ moğay ile moiğams/ moiğay fiillerinin ortak faydalananlı biçimi olduğundan dolayı ayrı maddebaşı edilmiştir.]


mui- → moi-


muiçoden (ÇX)(AK) Aø har.f. Boşalıyor. K’uk’uma guşaxveri na-ren şeni 3’k’ari muşebura muiçoden. (AK-Döngelli) Güğüm delik olduğu için suyu kendiliğinden boşalıyor. → moiçoden; moiçodinen; + moçodaps


muidumers (AK) EA har.f. [emp.şm.1.tek. movidumer/ moidumer] 1. Belden aşağısına bir şey [aps.] giyiniyor. Modvalu mo(v)idumer. (AK-Döngelli) Ayakkabı giyniyorum. K’ulanik ijdoni muidumers. (AK-Döngelli) Kız külotunu giyniyor. Mtviri domtvaşiX’ini renya do t’ot’i muidu. (AK-Döngelli) Kar yağıncaSoğukturdiye uzun külotu (pantolonun içine) giyindi. 2. Eldiven [aps.] giyiyor. 3. Yüzük [aps.] takıyor. → moidums/ moiduy, midvams, moidumers/ moidumels, muidvars; + moz*in


muidvars (ÇX) EA har.f. 1. Belden aşağısına bir şey [aps.] giyiniyor. 2. Eldiven [aps.] giyiyor. 3. Yüzük [aps.] takıyor. → moidums/ moiduy, midvams, moidumers/ moidumels, muidumers; + moz*in


muikaçeps (AK), muikaçaps (ÇX) EA har.f. Kucaklıyor. P’ap’ulik mota-muşi muikaçeps. (AK-Döngelli) Dede torununu kucaklıyor. → moik’açams/ moik’açay, moikaçams/ moşkaçaps


muilapaps (AK)(ÇX) EA har.f. Kendi üstünü bir şey ile [aps.] örtüyor. Xasanik ilinciru do yorgani muilapaps. (AK-Döngelli) Hasan uzandı ve yorganı kendi üzerine örtüyor. → moilapams


muimers (AK), muimars (ÇX) EA har.f. Cansız nesneyi [aps.] getiriyor. → moğams/ moğay, moiğams/ moiğay, moimers

yet. mağen (AK), mvağen (ÇX) : Getirebiliyor. Ok’o monk’a pi3ari muç’o mugağu ? (AK-Döngelli) Bu kadar ağır tahtayı nasıl getirebildin ? Ayşek ğalişen 3’k’ari xomağen. (AK-Döngelli) Ayşe dereden su getirebiliyor.


muinç’en (ÇX) Aø har.f. Meyve [aps.] olgunlaşıyor. X’omuri var-muinç’eren. Erik olgunlaşmamış. → imonç’en, minç’en, moinç’en; iyenIII


muirden (AK) Aø har.f. 1. Çocuk [aps.] büyüyor. Dunyaşa na-mulun bere ar nebetişi muirden. (AK-Döngelli) Dünyaya gelen çocuk çabucak büyür. 2. Sakal vs [aps.] büyüyor. Baba-çkimişi pimpili manişa muirden. (AK-Döngelli) Babamın sakalı çabuk büyüyor. [Bu fiil “deniz büyüyor” anlamında kullanılmaz.] → imorden; irden; moirden


muirgaps (AK) EA har.f. 1. Para [aps.] kazanıyor. Bere-çkimi gurbetişa idu do geç’arali muirgaps. (AK-Döngelli) Çocuğum gurbete gitti de para kazanıyor. 2. Sevap [aps.] kazanıyor. Fadime xe-boli na-ren şeni dido sebabi muirgaps. (AK-Döngelli) Fadime’nin eli açık olduğu için çok sevap kazanıyor. klimums/ klimuy; ikazanay; ç’kindums/ ç’k’indoms; mogams


muişaleps (AK) Aø har.f. Evlilik vs [aps.] bozuluyor. Selamişi oxorcak miti var-nusibins. Em nositen oxori-ti muişaleps. (AK-Döngelli) Selami’nin karısı kimseyi dinlemiyor. O akılla yuvasını da bozar (= evliliği bozulur).


muişvaceps (AK), muişvacaps (ÇX) Eø har.f. Soluk alıyor. Dinleniyor. Oncires xoguintxu do muişvaceps. (AK-Döngelli) Yatağa yayıldı da öyle dinleniyor. → moişvacams, moişvajay/ moişvacay; moişvajanay; moixvacay; moişvacun; moişvacams/ moişvacaps


muişvanups/ muişvanaps (AK) EA har.f. Nefes [aps.] alıyor. Şuri var-muişvanaşa ğalişen 3’k’ari geşups. (AK-Döngelli) Nefes dahi almadan (= soluk almaya zaman ayırmadan aralıksız) dereden su içiyor. Emtumani ilaxtuşi d(v)aç’k’indu edo şuri muişvanups. (AK-Döngelli) Yokuş yukarı çıkınca yoruldu ve dinlenerek nefes alıyor. → şvanums/ şvanuy/ şvanups; işvajanay; dişvanams


muitiraps (ÇX) EA har.f. Kendine doğru sürükleyerek çekiyor. Xasanik yastuği muşk’ele muitiraps. (ÇX-Makret) Hasan yastığı kendine doğru çekiyor. → moitoray/ moitorams; moitirams/ moitiraps, muitirups



muitumers (AK), muitumars (ÇX) EA har.f. Kendini bir şey ile [aps.] örtüyor. Kendi üzerine bir şeyi [aps.] takıyor. Oxoxupineri yazma mot muitumer ? (AK-Döngelli) Büzüşmüş yazmayı neden örtüyorsun ? Alik ilinciru do yorgani muitumers. (AK-Döngelli) Ali yattı da yorhan ile örtünüyor. Dursunik mzoğaşen muşaxtaşi şkaşi 3’ale xavli muitumers. (AK-Döngelli) Dursun denizden çıkınca belinden aşağısını havluyla kapatıyor. → moitums/ moituy, mitvams, moitumers, moitumels; → yitumers


muix’onups (AK) EA har.f. [emp.şm. mo(v)ix’onup, muix’onup, muix’onups] 1. Canlı varlığı [aps.] getiriyor. Gyurci nisa moix’onit do ç’it’a ç’it’a Lazeburas gyagen. (AK-Döngelli) Gürcü gelin getirdik de [o gelin] azar azar Lazcaya alışıyor. 2. Araba, gemi vs taşıma aracını [aps.] kendisi kullanarak getiriyor. → moiyonams/ moiyonay; moyonams/ moyonay/ moonay, moonams, mox’onaps, mux’onups


muizdips (AK) EA/Eø har.f. I. EA har.f. 1. Kendine doğru çekiyor. XasanikX’ini renya do nek’na muizdips. (AK-Döngelli) HasanSoğukturdiye kapıyı içeriden kendine doğru çekip kapatıyor. Furunişi ayari uk’açxe xomuizdi do mç’k’idi xogamiç’vas. (AK-Döngelli) Fırının ayarını gerşye çevir de ekmeğin içi güzelce pişsin. 2. Bankadaki hesabından parayı [aps.] çekiyor. Mustafak mtxirişi geç’arali muizdu şkule borcepe guipağups. (AK-Döngelli) Mustafa fındık parasını çektikten sonra borçlarını temizliyor. → moizdams/ moizday; [kendine doğru yanaştırıyor] zdams/ zday; dizdams/ dizday; ek’izdams; moinç’ay

II. Eø har.f. Yukanmış giysi [erg.] çekme yapıyor. Daralıp kısalıyor. Timurişi porça napxvişi xomuizdu do diç’it’anu. (AK-Döngelli) Timur’in gömleğini yıkayınca çekme yaptı ve küçüldü. oxt’un; im3’ulanen; k’o3’im3’ulanen; zduyIII; txun; xtun, xtams


mui3’inups (AK), mui3’inaps (ÇX) EA har.f. Elle tahminî olarak tartıyor. “Aya mtxiri xut kilo ren-i ?” ya do xeten mui3’inups. (AK-Döngelli) “Bu fındık beş kilo mudur ?” diye el ile yoklayarak taminî tartıyor. → moi3’onams/ moi3’onay/ moi3’onaps


mui3’k’ips (AK) EA dön.har.f. Kendi giydiği giysiyi [aps.] çıkarıyor. Nandidik gotkimale var-mui3’k’aşa k’urta muşi3’k’ips. (AK-Döngelli) Babaanne etekliği çıkarmadan donunu çıkarıyor. → goiçums[1], goiçuy[1], goiçven[1]; moi3’ams/ moi3’ay, moi3’k’ams, moi3’k’ims/ moi3’k’ips


muja- (AK)(ÇX) fb. [/a/ ve /o/ önünde muj- (AK), mujv- (ÇX)] [/i/ ve /u/ önünde muj-] [Sırf (ÇX) : va-, vi-, vo-, vu-, ma-, ga-, mi-, gi-, mo-, go- önünde mujo-] → moyo-/ moo-, moya-/ moa-

I. (AK) Bir şeyin üzerinden karşıdan beriye. (Ör. mujulun[1])

II. (ÇX) Önce aşağıya indikten sonra karşıdan beriye. (Ör. mujulun[2])

III. (AK)(ÇX)Tepesinden. Tepesini aşarak. (Ör. mujak’vatups)


mujaç’k’irups/ mujaç’k’iups (AK)(ÇX) EA har.f. Tepesinden kesiyor. (Ağacın) üst kısmını buduyor. Osmanik ncaşa yextu do jin-muşi mujaç’k’iu. (AK-Döngelli) Osman ağaca çıkarak üst kısmını budadı. → moyok’vatums/ moyok’vatuy; mook’vatuy/ mook’vatums; moyak’vatums; mujak’vatups


mujak’vatups (AK)(ÇX) EA har.f. Tepesinden kesiyor. (Ağacın) üst kısmını buduyor. Osmanik ncaşa yextu do jin-muşi mujak’vatu. (AK-Döngelli) Osman ağaca çıkarak üst kısmını budadı. Ginz*e xaşarepe mujap’k’vati. (AK-Döngelli) Uzun olan fasulye sırıklarının ucunu keserek kısalttım. → moyok’vatums/ moyok’vatuy; mook’vatuy/ mook’vatums; moyak’vatums; mujak’vatups; mujaç’k’i(r)ups


muja3xont’un (AK) AL har.f. Karşıdan beriye atlıyor. Xasani xargişen am k’ele muja3xont’un. (AK-Döngelli) Hasan harktan bu tarafa atlıyor. → mo3’uk’ap’un; mok’a3xont’un; muk’a3xont’un


mujobun (AK) AD hal f. Bir şey [aps.] birinin [dat.] sırtında asılıdır. Ayşes k’alati mujobun do x’onaşa nulun. (AKDöngelli) Ayşenin sırtında sepet asılıdır. O şekilde tarlaya gidiyor. ç’ek’obun; ek’obun, ek’vobun; mobun[2]


mujok’idaps (AK) EDA har.f. Bir şeyi [aps.] başka bir şeyin [dat.] tepesine asıyor. Ayşek xali donaxu do ğoberis mujok’idaps. (AK-Döngelli) Ayşe halıyı yıkadı da çite asıyor.

part. mujak’ideri : Tepesine asılı. Tepesine asarak. Tronis mujak’ideri yazma ç’it’a ç’it’a doskirun. (AK-Döngelli) İskemlenin üzerine asılı duran yazma yavaş yavaş kuruyor.


mujulun[1] (AK) A.Dir har.f. [fb.{muja-}] [emp.şm.1.tek. muja(v)ulur] Bir şeyin üzerinden geçerek karşıdan beriye geliyor. Gzaşi ortas nca gonz*in. Ama Osmani mujulun do mulun. (AK-Döngelli) Yolun ortasında ağaç uzunlamasına duruyor da Osman üzerinden geçerek bu tarafa geliyor. → muk’ulun


mujulun[2] (ÇX) A.Dir har.f. [fb.{muja-}] [emp.şm.1.tek. mujovulur] Önce aşağıya indikten sonra karşıdan beriye geliyor. → muk’ulun


muk → mu[2]


muk’a- (AK)(ÇX) fb. “Karşıdan beriye” mok’a-[2]

[/a/ ve /o/ önünde muk’- (AK), muk’v- (ÇX)][/i/ ve /u/ önünde muk’-] [Sırf (ÇX) va-, vi-, vo-, vu-, ma-, ga-, mi-, gi-, mo-, go- önünde muk’o-]

I. (AK) (Herhangi bir yöntemle) karşıdan beriye. (Ör. muk’ulun[1] “herhangi yöntemle karşı taraftan beriye geliyor ”)

II. (ÇX) Aşağıya inmeden karşıdan beriye. (Ör. muk’ulun[2] “aşağıya inmeden, köprüden geçerek ya da atlayarak vs, karşı taraftan geliyor”)


muk’aputxun (AK)(ÇX) A.Dir har.f. Karşıdan uçup geliyor. Beriye doğru uçuyor. → molajun; molaputxun; mok’aputxun


muk’a3xont’un (AK) AL har.f. Karşıdan beriye atlıyor. Xasani xargişen am k’ele muk’a3xont’un. (AK-Döngelli) Hasan harktan bu tarafa atlıyor. → mo3’uk’ap’un; mok’a3xont’un; muja3xont’un


muk’elidi (FN), muk’ellidi (AH) s. Nükteci. [< Arp. + Tür.] Esprili. [< Fra. + Tür.] Komik. [< Fra.] Rifeti dido muk’elidi ren. Osinaputen k’oçiz derdi do meraği goç’k’ondinapamz. (FN-Ç’anapet) Rıfat cok esprilidir. Sohbetiyle insana dert ve merakı unutturuyor. Ali dido muk’ellidi k’oçi t’u-doren. Z*i3ate ump’a momilez. (AH-Lome) Ali çok komik bir adammış. Güle güle “göbeğimiz düştü” (= çok güldük).


muk’imers (AK), muk’imars (ÇX) EA.Dir har.f. Cansız cismi [aps.] karşıdan beriye getiriyor. Berek Alişi oxorişen çkimi oxorişa k’alati muk’imers. (AK-Döngelli) Çocuk Ali’nin evinden benim eve sepeti getiriyor. → moyiğams/ moyiğay; mok’iğams; mok’imers


muk’inç’inaps (AK) EA har.f. Beriye doğru yanaştırıyor. Kendine doğru çekiyor. K’ok’ariten mbulişi x’a muk’ainç’ini. (AK-Döngelli) Çengelli sopa ile kirazın dalını kendime doğru çektim.


muk’i3’k’en (AK)(ÇX) E.Dir har.f. Başını çevirip beriye [dir.] bakıyor. Gövdesi ile geriye dönerek bakıyor. Şemşik oxori-muşişen çkimi oxorişa muk’i3’k’en. (AK-Döngelli) Şemşi kendi evinden benim eve doğru bakıyor. → mok’i3’k’en; + muk’o3’k’en


muk’o/ mu k’o (FN ~ HP) z. Ne kadar. Kaç. I. (FN ~ AH) [Fiyatı veya ücreti hakkında fikir edinirken kullanılır.] Mu k’o mepça ? (AH-Lome) Ne kadar (para) vereyim ? Mu k’o ikoms ? (AH-Lome) Ne kadar eder ? [genelde “ne kadar, kaç”] muk’u; nak’u, nak’o

II. (HP) [genelde] Saat’i muk’o ren ? (HP-P’eronit) Saat kaç ? Saat’i muk’o ivu ? (HP-P’eronit) Saat kaç oldu ?


muk’o3’k’en (AK)(ÇX) ED/E.Dir har.f. Beri tarafta bulunan belirli birine veya bir şeye [dat./dir.] bakıyor. Ar k’oçik meleni yamaşen skanda muk’o3’k’en. (AK-Döngelli) Bir adam karşıki yamaçtan sana doğru bakıyor. molvo3’en; mok’o3’k’en


muk’u (PZ) s.-z. Ne kadar. Kaç. 1. s. Muk’u ndğa diyu va-gomoç’ondu. (PZ-Apso) Kaç gün oldu unutmadım. 2. z. Muk’u msk’va on. (PZ) Ne kadar güzel. → nak’u, nak’k’u, nak’o. [B.Ç.’de şöyle yazılıyor (63. sayfası) : “nak’u ~ nak’o = ne kadar (miktar için)” ve “muk’u = ne kadar (zaman için)”. Bu iddia yalandır. PZ’da muk’u ve nak’u, tamamen eşanlamlı olup her ikiside hem miktar için hem zaman için kullanılır. Pazar’ın dışında muk’u kelimesi kullanılmaz ve nak’u ~ nak’o hem miktar için hem zaman için kullanılır. ([fiyat ve ücret hakkında “ne kadar”] muk’o/ mu k’o) L.G. 4.1.4.2.]


muk’ulun[1] (AK) A.Dir har.f. [kb.{u-}’nun işlevi belli değil] [emp.şm. muk’a(v)ulur, muk’ulur, muk’ulun vs] (Herhangi yöntemle) karşıdan beriye geliyor. Nazmiyek xincişi mele t’u do a3’i mole muk’ulun. (AK-Döngelli) Nazmiye köprünün karşı tarafındaydı da şimdi bu tarafa geçiyor. → mok’ulun[1]; molulun; moyulun[2]


muk’ulun[2] (ÇX) A.Dir har.f. [kb.{u-}’nun işlevi belli değil] [emp.şm. muk’ovulur, muk’ulur, muk’ulun vs] Aşağıya inmeden (= köprüden geçerek, atlayarak ya da uçarak vs) karşıdan beriye geliyor. → mok’ulun[2]


muk’us (PZ) z. Kaça. Ne kadara. Muk’us gamaçams ? (PZ) Kaça satıyor ? → nak’us; nak’uşa, nak’k’uşa; nak’oz


muk’ut’aleps (AK), muk’ut’alaps (ÇX) EAL har.f. [kb.{u-}’nun işlevi belli değil] (Canlı veya cansızı) beriye getiriyor. Konuşana doğru salıp yolluyor. Berek uşkiri ar em k’ele mik’ut’aleps, ar am k’ele muk’ut’aleps. (AK-Döngelli) Çocuk elmayı bir o tarafa götürüyor, bir bu tarafa getiriyor. → mok’ut’alams/ mok’ut’alaps


muk’utumars (ÇX) EDA har.f. Birinin önünü [dat.] bir şey ile [aps.] kapatıyor. → mok’utums/ mok’utuy, mok’utvay; mok’utumers, mok’utumels


mula- (HP-Limani)(AK)(ÇX) fb. [/a/ ve /o/ önünde mul- (AK), mulv- (ÇX)] [/i/ ve /u/ önünde mul-] [Sırf (ÇX) va-, vi-, vo-, vu-, ma-, ga-, mi-, gi-, mo-, go- önünde mulo-]

I. “Üstü ve kenarkarı kapalı mekânın içine veya içinde” (Ör. mulaxedun) → mola-[2]

II. “Bir şeyin içine; bir şeyin içinde”(Ör. mulak’irups) → mela-[3]; mila-


mula (ÇM ~ AŞ) i. Karaağaç. Mk’udi xombula mula na-on ğorma doloxen. (ÇM-Ğvant) Ağaçkakağan kuru karaağaçdaki kovukta oturuyor. Mula o3’opxuşa vulur. (ÇM-Ğvant) Karaağaç budamağa gidiyorum. Mula aşkva cekvatoni diyu. (AŞ-Ok’ordule) Karaağaç artık kesilmelik oldu. k’arğaç’i


muladgips (AK) EAL har.f. Üstü ve kenarları kapalı mekânın içine yerleştiriyor. Nanak dolabişa t’ağani muladgips. (AK-Döngelli) Anne(m) dolaba tava yerleştiriyor. → moladgams/ moladgay, moladguy/ moladgums, moladgims/ moladgips, muladgips


muladumers (AK) EAL har.f. Üstü ve kenarları kapalı mekâna yatay koyuyor. Nisak buz-dolabişa xor3i muladumers. (AK-Döngelli) Gelin buzdolabına et koyuyor. → moladums/ moladuy, moladumers, moladumels, muladvars

+ muludumers EDA har.f. Üstü ve kenarları kapalı mekânın [dat.] içine bir şeyi [aps.] koyuyor. Nana-çkimik sobas dişka muludumers. (AK-Döngelli) Annem sobaya odun koyuyor. ≠ moludumers


mulak’irups (AK) EAL har.f. Bir şeyin [aps.] içine bir şeyi [aps.] bağlıyor. Paketliyor. Sardıç bohçalıyor. Mendille sarıyor. Abdula-çilik mendilis para mulak’irups do şinaxups. (AK-Döngelli) Abdulla’ın eşi mendilin içine para koyarak bağlıyor da öyle saklıyor. → melak’orums; mek’oruy; melak’irums/ melak’irups, milak’irups


mulams (AH) AD har.f. [fb.{mo-}] Birine ait bir şey düşüyor.

[dey. ump’a mulams (AH) : Çok gülüyor. (“Göbek fıtığı oluyor” anlamında değil.)] Ali dido muk’ellidi k’oçi t’u-doren. Z*i3ate ump’a momilez. (AH-Lome) Ali çok komik bir adammış. Güle güle “göbeğimiz düştü” (= çok güldük). → ump’a muç’k’odun


mulapams (FN-Ç’anapet) EDA har.f. [fb.{mo-}] Bir şeyin üstünü [dat.] bir şey ile [aps.] kapatıyor. Ağne na-dolodu purengiz let’a mulapamz. (FN-Ç’anapet) Yeni koyduğu su boruların üstünü toprakla örtüyor. → molapams[1], molapams[2]


mulat’axups (AK)(ÇX) EAL har.f. Üstü ve kenarları kapalı mekânın [lok.] içindeki şeyi [aps.] kırıyor. Mu ren mu var-renna mteli mulat’axups. (AK-Döngelli) Ne var ne yoksa hepsini kırıyor. → molat’axums[2]/ molat’axups


mulaxedun (AK)(ÇX) AL/Aø har.f. → molaxedun. 1. Üstü ve kenarları kapalı mekânda oturuyor. 2. Hapse giriyor. Mahpus oluyor. + moloxunams, molvoxunay, moloxunay, moloxunaps, muloxunaps, mulvoxunaps


mulaxen (AK)(ÇX) AL hal f. Aø/AL hal f. → molaxers, molaxen. 1. Üstü ve kenarları kapalı mekânda oturmuş haldedir. P’ant’a oxoris mulaxen do gale çkar var-gamulun. (AK-Döngelli) Her zaman eve hapsolmuş gibi oturur da dışarı hiç çıkmaz. 2. Hapistedir. İçeride yatıyor. Mahpustur. + mulaxedun


mulibğen (AK) AL har.f. Katı cisim [aps.] üstü ve kenarları kapalı mekânın içine dökülüyor. Şeyt’ani molibğen. (AH-Lome) İçerisi şeyt’ani ile dolar. → molibğen; + molobğaps


mulobğaps (AK) EAL har.f.[emp.şm.1.tek. mulovobğap] Taneli katı cismi [aps.] üstü ve kenarları kapalı mekânın içine döküyor. Dursunik k’ak’alepe yani-odaşa tirups do mulobğaps. (AK-Döngelli) Dursun cevizleri yan odaya taşıyor da döküyor. → molobğams, molvobğay, molobğaps, mulvobğaps


mulobğun (AK) AL hal f. Taneli katı cisim [aps.] üstü ve kenarları kapalı mekânın içinde [lok.] dökülmüş halde duruyor. Dursunik na-tiru k’ak’alepe odas mulobğun. (AK-Döngelli) Dursun’un taşıdığı cevizler odada dökülmüş (= yığılmış) haldedir. → molobğun, molvobğun, mulvobğun


mulosvarups (AK) EAL har.f. Üstü ve kenarları kapalı mekânın [lok.] içine diziyor. Oxorcak k’at’t’a şei dolabis mulosvarups. (AK-Döngelli) Kadın her şeyi dolaba diziyor. → molosvarams, molvosvaray, molosvaraps, mulvosvaraps

şsz mulisvaren : Üstü ve kenarları kapalı mekânın içinde diziliyor. Ameris k’at’t’a şei mulisvaren. (AK-Döngelli) Buraya her şey dizilir.


muloxunaps (AK) EAL har.f. 1. Üstü ve kenarları kapalı yere oturtuyor ya da alıyor. Limci dix’vaşi berek kotumepe okotumales muloxunaps. (AK-Döngelli) Akşam olunca çocuk tavukları kümese sokuyor. 2. Hapsediyor. Jandarmapek Niyazi kyoç’opes do mapusis muloxunasinonan. (AK-Döngelli) Jandarmalar Niyazi’yi yakaladılar da hapishaneye sokacaklar (= hapsedecekler). → moloxunams, molvoxunay, moloxunaps, mulvoxunaps; moxuy


muludumers → muladumers


mulun[1] Aø har.f. [fb.{mo-}] [emp.şm.3.çoğ. muluran (PZ), muluran/ mulvan (ÇM), mulunan/ mulvan (AŞ), mulunan (FN ~ HP-P’eronit), mulvan (HP-Azlağa), mulan (ÇX)] [perf. idu + mendaxt’u/ mendaxtu] [perf. (PZ ~ AŞ) moft’i, moxt’i, moxt’u vs; mofti/ mopti, moxti, moxtu vs (FN); mopti, moxti, moxtu vs (AH ~ ÇX)] [tec. mulvapun (PZ ~ AŞ), muxtimun (FN ~ ÇX)] [yoks.part. umolveri (AŞ), umoxtimu (FN ~ ÇX)] [f.-s. molvoni/ molvaşi (PZ ~ AŞ), moxtimoni (FN ~ ÇX)] Geliyor. → moinç’en[2]; + ulun

[emp.] Zuğa-k’oçepek çxombepe oç’opes do muluran. (PZ-Cigetore) Deniz adamları balıkları yakaladılar da geliyorlar. Ceçanerepe mulvan. (ÇM-Ğvant) Rütbeliler geliyor. Çinaperi k’oçepe mulun. (*)(AŞ-Ok’ordule) Tanıdık adamlar geliyor. [(*) Bu örnekte, birçok dilde gözlemlendiği gibi, öznesi çoğul olmasına rağmen fiil tekil olarak kullanılmış.] Baba-muşi mulut’uşa dot’k’obu do ha3’i moşulun. (FN-Sumla) Babası gelirken saklandı, ama şimdi ortaya çıkıyor. Ont’uleşi meonaz oxori-çkuni mulun. (AH-Lome) Tarlanın devamında bizim ev gelir. Andğa var-mumalen. Ama daha uk’açxe xomo(v)ulur. (AK-Döngelli) Bugün gelemem. Ama daha sonra gelirirm.

[emp.geç. ikinci biçimi. movit’i/ movit’t’i/ mobit’t’i/ mobit’i, moit’i/ moit’t’i/ muit’i, moit’u/ moit’t’u/ muit’u vs] Bere ndğura ti-mole moit’u. Huy so on ? (AŞ-Ok’ordule) Çocuk demin beriye doğru geliyordu. Şimdi nerede ? Obogeneşen mobit’itşa mç’ima memç’işez. (FN-Ç’anapet) Obogene’den gelirken yağmur bize yetişti (= bizi yakaladı). Obogeneşen mobit’itşa mç’imaz obiç’opit. (FN-Ç’anapet) Obogene’den gelirken yağmura tutulduk. Ali k’amiyonite ek’aktineyi moit’uşa cumadiz naylaz komuntxu. (FN-Ç’anapet) Ali kamyonla geri gelirken amcanın serenderine (kamyonu) carptırdı. Musa çkunde k’ele p’ot’e va-moit’u. (AH-Lome) Musa bizim taraflara hiçbir zaman gelmezdi. Kemali var-muit’u do xolo-ti mux’onups. (AK-Döngelli) Kemal gelmiyordu, ama yine de getiriyor. Ma moit’işi iya nit’u. (AK-Döngelli) Ben gelirken o gidiyordu. Nanak paklacis dido mja yopşeren do muit’uşi gverdi nax’oren. (AK-Döngelli) Annem bakraca çok süt doldurmuş da gelirken [sütün] yarısı dökülüyor. [AK’da ma movit’i/ moit’i, si muit’i, iya muit’u şeklinde çekilir.]

[emp.istek kipi ikinci biçimi : moit’az/ moit’ay vs] A miti moit’aşa cet’obun. (ÇM-Ğvant) Biri gelirken çömelip saklanıyor. Mtuti moit’aşa laç’i nut’ay. (ÇM-Ğvant) Ayı gelirken köpeği üzerine salıyor. Bere mangana moit’aşa novelay. (ÇM-Ğvant) Çocuk, araç gelirken, araç üzerine doğru sıçrıyor. Muastafa moit’aşa nek’na cenk’oli. Mot-ammalert’ay. (AŞ-Ok’ordule) Musatafa gelirken kapıyı kapat. Giremesin. Moit’t’aşa luği komomiği. Lulupeşi ort’t’ay. (AŞ-Ortaalan) Gelirken incir getir. Yumuşaklarından olsun. Noğaşe oxorişa moit’aşa soti mot-elacoxer ! (FN-Ç’anapet) Çarşıdan eve gelirken hiçbir yere uğrama !

[perf.] Moft’i var, mot igzalam ? (ÇM-Ğvant) Ben gelir gelmez neden gidiyorsun ? Konseri-şk’uni zade msk’va iyu. Na-moxt’eype bit’umi va-domaxunes. 3’anaşe daha bet’i yeri p’aten. (AŞ-Ok’ordule) Konserimiz çok güzel oldu. Gelenlerin tümüne oturacak yeri veremedik. Seneye daha geniş yerde yapacağız. Beyari moxtayiz golapeşa eşaftaten. (FN-Ç’anapet) İlkbahar geldiğinde yaylaya çıkacağız. Mektebişen moxtaşi kitabi gonk’anams. (FN-Sumla) Okuldan gelince kitabını bir köşeye sallayıp atıyor. Aya eşo megaps : Goişik Lazuri nenas dido x’orops. Mendra gzalepeşen akşaya moxteren. (ÇX-Çxalazeni, ONM) Bu öyle görünüyor : Goişi Lazcayi çok seviyor. Uzak yollardan buraya kadar gelmiş. Bee-muşi x’onaşen moxtasun deyi çumars. (ÇX-Makret) Çocuğunun tarladan gelmesini bekliyor. Dolumcun. Yano va-dopskidat. Ç’umen xolo moptaminonan do dulya-çkini p’aminonan. (AK-Döngelli) Akşam olur. Yarın yine gelip işimize devam ederim. “Gendğane mota-çkimi moxtasinonya do xeloba miğun. (AK-Döngelli) “Yarından sonra torunum gelecekdiye sevinçliyim (= sevincim var). Mtini moxtaginon-i ? (AK-Döngelli) Gerçekten gelecek misin ?

[perf. geç.ikinci biçimi : movili/ mobili, moili/ muili, moilu/ muilu vs] Tani sokşa moilu do si daha oncirez can. (AH-Lome) Şafak (= tan) nereyi boyladı. Sen hâlâ yataktasın.

[dil. moxt’uk’o (PZ ~ AŞ), moxtuk’o (FN-Ç’anapet), moxtuk’on (FN-Sumla), moxtat’u (AH), moxtat’uk’on/ moxtat’uk’onna (HP ~ ÇX) : Keşke gelse. Gelseydi.] NanakMç’ima var-moxtat’uya do xvamums. (AH-Lome) AnnemYağmur gelmesediye dua ediyor.

[geçmişteki gelecek zaman : moxt’asert’u (PZ ~ AŞ), moxtastun (FN-Ç’anapet, Manaster, Andravat, Ç’urç’ava), moxtart’u (FN-Ç’enneti, Sumla), moxtasunt’u (HP-Mxigi), moxtasint’u (HP-Makreal)(AK), moxtasunt’u (ÇX) : Gelecekti.] Xasani şk’imda moxt’aset’u. Gza gvaşaşu do Xelilişa mendaxt’u. (PZ-Cigetore) Hasan bana gelecekti. Yolunu şaşırdı da Halil’e gitti. Ngolaşa ordoşa mendaft’ik’ot andğa moft’atert’u. Ngolape ğoma domtu. (ÇM-Ğvant) Yaylaya erkenden gitseydik bugün gelecektik. Yaylaya dün kar yağdı. Nana handğa ntxiri o3’iluz meşvelu şeni çkunda moxtastun. (FN-Ç’anapet) Annem bugün fındık toplamaya yardımcı olmak için bize gelecekti. Zelixa do Xace amseri moxtasint’es. Ama var-moxtes. (AK-Döngelli) Zeliha ile Hatıce bu akşam geleceklerdi. Ama gelmediler.

yet. malen (PZ), mvalen (ÇM), malen (AŞ ~ HP)(AK), mvalen/ malen (ÇX) : Gelebiliyor. Xasanik maÇ’umani var-memalas. Cendğani memalasenmi3’u. (PZ-Cigetore) Hasan banaYarın gelemeyeceğim. Ertesi gününe gelebileceğimdedi. Ma na-vu3’omerpe golusuy. Tişa na-mvalasenpe var-uşk’un. (ÇM-Ğvant) Benim söylediklerimi önemsemiyor. Başına gelebilecekleri bilmiyor. Ğoma seri tuta domitaney do momaley. Tuta var-ort’uk’o var-momalanert’u. (ÇM-Ğvant) Dün gece ay bizi aydınlattığı için gelebildik. Ay [ışığı] olmasaydı gelemeyecektik. Cuma-şk’imi var-malen. Ntxiri k’ak’aluy. (AŞ-Ortaalan) Kardeşim gelemiyor. Fındık ayıklıyor. Ğomamci ondğe şkule oxoşe momalu. (AH-Lome) Dün öğleden sonra eve gelebildim. Emine m3’k’upiz xvala var-malen. Cuma-muşi elak’aten do moyonams. (AH-Lome) Emine karanlıkta yalnız gelemez. Kardeşi katılıp getiriyor. Esveleşa galaz do mot-mogalet’as. (AH-Borğola) beddua Bilinmeyen yere kadar gidesin de gelemeyesin. Handğa ordo oxorişa va-mumalen. (AK-Döngelli) Bugün erken eve dönemiyorum. Andğa var-mumalen. Ama daha uk’açxe xomo(v)ulur. (AK-Döngelli) Bugün gelemem. Ama daha sonra gelirirm. Ç’umen xomoxti. Ç’umen var-mugalenna gendğane moxti. Gendğane-ti var-mugalenna met’i-gendğane xomoxti. (AK-Döngelli) Yarın gel. Yarın gelemezsen ertesi gün (= yarından sonra) gel. Ertesi gün de gelemezsen bir sonraki gün (= yarından iki gin sonra) gel. [Çxala diyalektlerinde fb.{mo-} + kb.{a-}, yöreye göre ve kişiye göre bazen mva-, bazen de mma- ama en çok ma- şeklinde söylenir. Ancak önüne olumluluk başeki ho-/ ko- eklendiğinde hommalen/ kommalen şekli en yaygın gözlemlenir. Bu konuda ileri araştırma gerekmektedir.]

şsz. moilven (PZ), moilen (ÇM ~ AŞ), moilen/ moixtinen (FN), moilen/ moilinen (AH ~ HP), muilen (ÇX)(AK) : Gelinir. Hik’u mendrale gzalineri var-moilen. (AŞ-Ok’ordule) O kadar uzaktan yürüyerek gelinmez.

f.-i. molva (PZ ~ AŞ), moxtimu (FN ~ HP), moxtimua (ÇX) : Gelme. Geliş. Gelmek. Amedi şk’ala Kemali livadişa molva-nişi viyondram. (PZ-Cigetore) Ahmet ile Kemal’in bahçeden gelmelerini bekliyorum. Ayşe ngolaşa na-ulvan berepe-muşi ordo-molva-xvama şeni 3’ari ek’vobay. (ÇM-Ğvant) Ayşe yaylaya giden çocuklarının erken gelme duası için artlarından su döküyor. Ali avla celaren. Berepeşi molva iyondray. (ÇM-Ğvant) Ali kapı önünde dikili durup çocukların gelişini bekliyor. # Daçxuri-palurepe / Na-nağalen k’odape / Molva-sk’ani var-iyu / Gik’ore3xam ndğalepe. (ÇM-Ğvant, anonim) Ateşin yalımlarıdır / Duvarlara yansıyan / Gelişin olmadı / Günlerini sayıyorum. Alik lumcişa umoşvacinu içalişams. Lumciz oxoşe moxtimuşe menceli var-aven. Bageniz go3’it’k’omers do dincirs. (AH-Lome) Ali akşama kadar dinlenmeden çalışıyor. Akşam eve gelmeye gücü kalmıyor. Bitap düşüp kulübede yatıyor. Şukri suntxa idasen moxtimu var-uçkin do hek elidven. (AH-Lome) Şükrü, nereye gitse gelmeyi bilmez, orada kalır.

part. molveri (PZ), molveri/ moxt’ineri (AŞ), moxtimeri (FN ~ ÇX): Gelmiş olan. Alla raxmet’eylesun ! Cayidişi nandidi Map’arveşen moxtimeri t’u do Lazuri var uçkit’u. Ok’açxe Lazuri kodiguru. Ala k’ayi var-apa’aramitet’u. “Nandidi mu xali giğun ?” ya do p’k’itxat’itşiKayi bore skiri. Ala panda kapula ma3kunenya zop’ont’u do çku-ti biz*i3amt’it. (AH-Lome) Allah rahmet eylesin ! Cahit’in babaannesi Çayeli’nden gelme idi ve Lazca bilmezdi. Sonradan Lazcayı öğrendi. Ama iyice telâffuz edemiyordu. “Babaanne nasılsın ?” diye sorduğumuzdaİyiyim yavrum. Ama hep sırtım ağrıyordemek isterkenK’ayi bore skiri. Ala p’anda k’ap’ula ma3’k’unendeyemedenKayi bore skiri. Ala panda kapula ma3kunen derdi ve biz de gülerdik.

Moxtimeri vore. (HP ~ ÇX) (Gelmem gerektiği yere) artık gelmiş haldeyim.

[dey. guri mvalen/ guri malen (PZ ~ AŞ) Biri [dat.] kızıyor. Küsüyor. Darılıyor.] Ali guri mvalu. T’ağani3’a dvok’anu-kot’oçu. (ÇM-Ğvant) Ali kızdı. Tavayi savurup attı. Ali guri komvalu. Dolokunaşepe xamite xaruy. (ÇM-Ğvant) Ali kızdı. Giysileri bıçak ile yırtıyor (= kesiyor). Guri mvala-i goincaxen. (ÇM-Ğvant) Kızınca (= sinirlenice) kendi kendine dövünüyor. Ali guri mvalasi ost’oli mu-ti eyobğun ok’uk’açay-mexuy. (ÇM-Ğvant) Ali kızınca masanın üstünde ne varsa toplayıp atıyor. Guri mvalasi k’oçi st’eri var-ilak’iday do becğay. (ÇM-Ğvant) Kızınca adam gibi konuşmuyor. Bağırıyor. Ali berepeşa guri komvalu. Ç’umandele-şuk’ule var-dibağen. (ÇM-Ğvant) Ali çocuklara kızdı. Sabahtan beri sinirlerini denetleyemiyor. Niyazi-şk’uni guri malusi goiğu. Memeti kodolvoç’apxu. (AŞ-Ok’ordule) Niyazi’miz kızınca gerildi. Mehmet’e tokat attı. Xasani guri malasi e3’uk’ap’ay. Ulun. (AŞ-Ok’ordule) Hasan kızınca aniden kalkıp gidiyor. Ali ustaşa guri malasi na-u yeri nomç’k’valay. (AŞ-Ok’ordule) Ali, ustadan kızınca yaptığı yere tükürüyor. → elabru3’un; gegondun


mulun[2] [< mulun[1]] AY har.f. Bir şey [aps.] (belli bir kullanıma göre) bir hale [yük.] geliyor. Ham pi3ari gunze mulun. A m3ik’a meşk’ori. (AŞ-Ortaalan) Bu tahta uzun geliyor. Biraz kes (= biç).


mulusvarun (AK) AL hal f. Üstü ve kenarları kapalı yerde dizili duruyor. Ak modvalupe mulusvarun. (AK-Döngelli) Burada ayakkabılar dizili duruyor. → molvosvarun, molosvarun


mulvobğaps (ÇX) EAL har.f. [emp.şm.1.tek. mulovobğap] Katı cismi [aps.] üstü ve kenarları kapalı mekânın [lok.] içine döküyor. Bageniz mt’k’a mulovobğapt. (ÇX-Makret) Kulübeye ot dolduruyoruz. → molobğams/ molobğay, molvobğay, molobğaps, mulobğaps


mumçkvi (AH-Borğola) i. Porsuk. Musa ! Ont’uleşen opuşonuşi sersi ren. Mendo3’k’edi ! Vaşa mumçkvi mot-t’az ! (AH-Borğola) Musa ! Tarladan eşeleme sesi geliyor. Bakıver ! Sakın porsuk olmasın ! Hamseri mumkçvik getasule mteli dopuşonu-doren. (AH-Borğola) Bu gece porsuk sebzeliği tamamen eşelemiş. → muncği; munçki, munçkvi


mumers (AH ~ HP)(AK), mumars (ÇX) EDA har.f. [fb.{mo-}] [perf.1.tek.ö.3.dat.tü. mobuği/ movuği] [yet. 1.tek. momağen, 2.tek. mogağen, 3.tek. mağen (AH ~ HP), mvağen (ÇX)] [şsz moiğen (AH ~ HP), muiğen (ÇX)] Birine [dat.] cansız cismi [aps.] getiriyor. T’ok’seyi na-mekçi drap’ani ondğe şkule mik’orems. Komomiği. (AH-Lome) Geçenlerde verdiğim orak öğleden sonra bana lazım. Getiriver. 3’anağani-tkvanik k’aobape, mskvanobape do xelobape mogiğan. Ağani 3’ana mtelli k’iyana do k’oçinoba şeni cumalobaşi do dalobaşi ar 3’ana ivas. (AH-Lome) Yılbaşınız size iyilik, güzellik ve mutlulukları getirsin. Yeni yıl tüm dünya ve insanlık için kardeşlik bir yılı olsun. Doğanis lasireri xami mepçam. İxmart’aşi nuk’u mubğams do xami iyya nuk’u mobğeri komomimers. (AH-Borğola) Doğan’a bilevlenmiş bıçak veriyorum. Kullanırken ağzını körlüyor ve bıçağı her zaman ağzı körlenmiş olarak bana getirir. Xusenik nana-muşiz na-muğu pi3arepe axirişe amutorams. (AH-Borğola) Hüseyin annesine getirdiği tahtaları ahırın içine sürükleyerek taşıyor. Ağan-3’anak mteli k’oçinobas k’aoba do xelobape muğas. (AH-Borğola) Yeni yıl, tüm insanlığa iyilik ve mutlulukları getirsin. Onuris Çarşişa mindaxtina dik’aşi kuvali mvomalu var-gogoç’k’ondas diye hodovandvi. (ÇX-Çxalazeni, TM) Onur’a Çarşıya gidersen buğday ekmeği getirmeyi unutma diye tembih ettim. Duk’ky’ani 3’oxe ar k’amiyoni dodgitu. Na-dovandvi gubre komomiğu. (ÇX-Çxalazeni, TM) Dükkânın önüne bir kamyon durdu. Sipariş ettiğim kemre (gübre) getirdi. Ç’apxu homuği. (ÇX-Makret) Çırpı ipini getir. Cumadik na-muğu dişkape arabaşen moçodaps. (AK-Döngelli) Amcam getirmiş olduğu odunları arabadan boşaltıyor. Dergi xomomiği do ayrani domçaxa. (AK-Döngelli) Toprak küpü bana getir de ayran çalkalayayım. Alik bere-muşişa3’k’ari muği !” ya do yamaşen gamucoxups. (AK-Döngelli) Ali çocuğunaSu (ona) getir !” diye yamaçtan bağırıyor. Manz*ageri-muşik mbuli muğu. Ama Ayşek, manz*ageri idu şkule x3aperi na-ren şeni mbulepe nuxvaps. (AK-Döngelli) Komşusu kiraz getirdi. Ama Ayşe, komşusu gittikten sonra, çürük olduğu için kirazları döküyor. → muğams/ muğay

part. momaleri : Getirilmiş. İxişi momaleri ixik imers. (AH, atasözü, K.A.) Rüzgârın getireceğini rüzgâr götürür (= Haydan gelen huya gider).


mumgvarlaği (PZ) s. ve i. Yuvarlak. [Lazcada genelde “toparlak”, “çember biçimli” ve “silindir biçimli” arasında net ayrım yapılmaz.] Alişi berek t’eft’eris mumgvarlaği ğarums. (PZ-Cigetore) Ali’nin çocuğu deftere yuvarlak çiziyor. → murgvala, mungvala, mugvala, mogvala, morgvali/ mogvali, murgvali/ mugvali


mumi (AŞ ~ FN) i. 1. Mum. 2. Mum ışığı. Mumiz ubarams. (FN-Ç’anapet, Sumla) Mumu üflüyor. → luk’na; nukla, nuk’la, luk’una


mumuli (PZ) i. ve s. I. Horoz. Mumuli kormepes cantxozen. (PZ-Apso) Horoz tavukların peşinden koşuyor. → mamuliI

II. s. (Kanatlılarda) Erkek. Daduli-şilidoni do mumuli-şilidoni. (PZ-Cigetore) Dişi kırlangıç ile erkek kırlangıç. → sk’iriII; mamuliII; ≠ k’vaconi


mum3kvinams (AH-Lome) EA har.f. Barıştırıyor. Cumalepe dido ok’obunan. Nana-muşik mum3kvinams. (AH-Lome) Kardeşler çok kavga ediyor. Anneleri barıştırıyor. → obarişams; zaduy; mu3’k’vinams


mu-na (PZ) bsz zm. Ne (olsa olsun). Ne (yaparsa yapsın). T’urşi vikum. Muya-na diç’is kek’evuk’ati. Muya-na iyasen mevaşk’um. (PZ-Cigetore) Turşu yapıyorum. Ne gerekiyorsa kattım. Kendi halince (= ne olacaksa öyle) bırakıyorum. Alis mu-na vu3’vare vu3’va var-nçxalums. (PZ-Cigetore) Ali’ye ne dersem diyeyim umursamıyor. → muya-na


munay (ÇM) AD har.f. [fb.{mo-}] [Bu fiilin emp.şm. biçimi gener geçeri, sade perf. biçimi ise şimdiki halini anlatır.] Birinin işine geliyor. Ereğine uygun oluyor. Ham dulya himu-ti munay. (ÇM-Ğvant) Bu iş onun da işine gelir. Va-moginams-i ? (ÇM-Ğvant) Senin işine gelmez mi ? Ham dulya komevu3’iri. Va-mominu. (ÇM-Ğvant) Bu işi değerlendirdim. İşime gelmiyor. Himu a muti var-munasi moivaray. (ÇM-Ğvant) O, işine gelmeyen bir şeyi inkâr ediyor. → muynay, munyay; mvarçilen, marçilen; eluvelun, eluvelay; mangonen, mvangonen, mvangoninen


muncği (PZ ~ ÇM) i. Porsuk. Su kıyılarında kazdıkları deliklerde yaşayan, etçil-otçul, tilkiye yakın büyüklükte memeli bir hayvan. Amseri muncği moxt’u do kormepe demişk’idu. (PZ-Cigetore) Bu gece prsuk geldi de tavuklarımı boğdu. Muncği st’eri gont’um. (ÇM-Ğvant) Porsuk gibi kokuyorsun. → munçki, munçkvi, mumçkvi


munçki (FN-Ç’anapet), munçkvi/ munçki (AH-Lome) i. Porsuk. Su kıyılarında kazdıkları deliklerde yaşayan, etçil-otçul, tilkiye yakın büyüklükte memeli bir hayvan. Munçkik ğoma seri getasule koxisu. (FN-Ç’anapet) Porsuk dün gece fidanlığı darmadağan etti. Munçkvik oğinden k’uçxepete na-ntxorums let’ape geideni k’uçxepete galendo moşaxums. (AH-Lome) Porsuk ön ayaklarıyla kazıdığı toprakları arka ayaklarıyla dışarıya doğru fırlatıyor. Let’a xomaşi munçkik sedis nopuşonams do na-dolobdvi çayişi tasepe iri gexums. (AH-Lome) Toprak kuruyunca porsuk setteki toprağı ufalayıp eşeleyerek ektiğim çay tohumlarını dışarı döküyor. → muncği, mumçkvi


mundeneri s. Ne zamanki. Mundeneri mentxore ren, va-miçkin. Doxomu-doren. (AH-Lome) Ne zamanki kusmuk olduğunu bilmiyorum. Kurumuş.


mundes-na (PZ) bsz z. Ne zaman olsa olsun. Si mundes-na idare ma-ti himdo vidare. (PZ-Cigetore) Sen ne zaman gidersen ben de o zaman gideceğim. → mundes-t’i, munde-ti, mundes-ti


mundes (PZ), munde (ÇM ~ AŞ), mundez/ mundes (FN ~ ÇX)(AK) z. Ne zaman. I. soru z. Ne zaman. E, cuma-şk’imi ! Munde İstanbulişa moxt’are ? Moxtasi minci cet’t’ağaneri pşk’omaten. Ti-sk’ani vrossi o3’edi. (AŞ) Ey, kardeşim ! Ne zaman İstanbul’a geleceksin ? Geldiğinde çökelek tavalaması yiyeceğiz. Kendine iyi bak. Mutepe mundez moxtez-doren ? (AH-Lome) Kendileri ne zaman gelmişler ? Mundes moxtasen ?” ma do tolepe mot’axeri bi3’k’er. (AH-Lome) “Ne zaman gelecek ?” diye yorgun gözlerimle bakıyorum. Çkunda mundes mulu(r) ? (HP-P’eronit) Bize ne zaman gelirsin ?

II. bsz z. Ne zaman olsa olsun. Si mundez idare ma-ti hemindoraz bidare. (FN-Sumla) Sen ne zaman gidersen ben de o zaman gideceğim. Si mundez idana ma-ti hem oraz bidare. (AH-Lome) Sen ne zaman gidersen ben de o zaman gideceğim. Mundez ar p’at’i dulya mağodasen mulun do Xasani cumak momişletinams. (AH-Lome) Ne zaman başıma kötü bir iş gelse gelip Hasan kardeşim kurtarıyor. Cuma-muşik oxmarinu şeni xerxi ak’vanduşi DoğanikMu tkvala ren ? Mundes ginonna ezdiu3’u. (AH-Borğola) Kardeşi kullanmak için bıçkıyı istediğinde DoğanNe biçim sözdür (= ne demektir) ? Ne zaman istersen aldedi. Mundez vo3’k’edina k’ulanik toma i3xonups. (AK-Döngelli) Ne zaman baksam kız saçını tarıyor. Osmanis mundez unonna kaymakamişi odas amalen. (AK-Döngelli) Osman ne zaman isterse kaymakamın odasına girebiliyor.


mundes-ti (FN-Çanapet)(AH-Lome)(ÇX) bsz z. Ne zaman olsa olsun. Cumadi-çkimi mundes-ti noğaşa idasen p’anda gyolumcun. (FN-Ç’anapet) Amcam ne zaman pazara giderse hep akşama kalıyor. Ali Xasani k’ala mundes-ti ik’let’asen p’anda heya docinams. (FN-Ç’anapet) Ali Hasanla ne zaman güreşse her zaman onu tuş ediyor. Si mundes-ti idare ma ti hemindoraz bidare. (FN-Ç’anapet)(AH-Lome) Sen ne zaman gidersen ben de o zaman gideceğim. Sin mundes-ti na ida man-ti emmaxtis vidaun. (ÇX-Çxalazeni, TM) Sen ne zaman giderse ben de o zaman gideceğim. → mundes-na, munde-ti, mundes-t’i


mundes-t’i (ÇM ~ AŞ-Ok’ordule) bsz z. Ne zaman olsa olsun. Him, mundes-t’i guri ayasen ngolaşa alen. (ÇM-Ğvant) O, istediği zaman yaylaya gidebilir. Si mundes-t’i idar ma-ti himdo vidar. (ÇM-Ğvant) Sen ne zaman gidersen ben de o zaman gideceğim. Si mundes-t’i idare ma-ti him ora bidare. (AŞ-Ok’ordule) Sen ne zaman gidersen ben de o zaman gideceğim. Doğani na-ei3xu para, mundes-t’i xe ammalen him ora naçen. (AŞ-Ok’ordule) Doğan, borç aldığı parayı, ne zaman [o para] eline girerse o zaman verebilir. Xasani mundes-t’i mazirasen oxori dişk’a amitoray. (AŞ-Ok’ordule) Hasan’ı ne zaman görsem eve odunu içeriye sürükleyerek götürüyor. [Bu zarf {mundes + -ti} olarak tahlil edilir. Pazar, Çamlıhemşin ve Ardeşen diyalektlerinde /s/ arkasında bulunan /t/ fonemi, kurallı olarak /t’/’ye dönüşür.] → mundes-na, munde-ti, mudes-ti


munde-şkule [< mundes/ mundez + şkule][Lazca tüm diyalektlerde /s/ ve /z/ fonemleri, /ş/ foneminin önünde bulunduğunda kurallı olarak kaybolur.] (FN ~ HP) z. Ne kadar zaman sonra. Ali skanden munde-şkule moxtu ? (AH-Lome) Ali senden ne kadar zaman sonra geldi ?


munde-ti (PZ-Cigetore)(AŞ-Ortaalan) bsz z. Ne zaman olsa olsun. Nana-şk’imik vali dikums do on3xenis munde-ti cedvasen çufi ceçams. (PZ-Cigetore) Annem peynir yapıyor da tavan arasına ne zaman koyarsa küfleniyor. Si munde-ti idare ma-ti himdora bidare. (AŞ-Ortaalan) Sen ne zaman gidersen ben de o zaman gideceğim. Munde-ti hekoşa bidare bere-muşi 3’ari gomobay. (AŞ-Ortaalan) Ne zaman ki oraya gidersem çocuğu üstüme su döker. Doğani, nana-muşi munde-ti a mutu uç’itxasen evedi evedi gvoç’ondrinay. (AŞ-Ortaalan) Doğan, annesi ne zaman bir şey ona soracak olsa [sorulan konuyu annesine] çabuk çabuk unutturuyor. Munde-ti guguli k’riyassen, gişk’urt’t’ay çi vrossi şeyepe var-iyen. (AŞ-Ortaalan) Ne zaman ki baykuş bağırır, bil ki iyi şeyler olmuyor. → mundes-na, mundes-t’i, mundes-ti


mundeyi-k’ule (ÇX) bsz z. Ne kadar zaman olmuştur. Çok zamandır. Mundeyi-k’ule ak amabdgir. (ÇX-Makret) Çok zamandır ayakta bekliyorum.


mundi i. 1. Kıç. Makat. Popo. Na-gondunu yuzuği bere mundi e3’uzun. (AŞ-Ortaalan) Kaybolan yüzük çocuğun poposunun altındadır. Mundi uxup’inay. (AŞ-Ortaalan) Makatını büzüştürüyor. Nanak bere t’u3a oraz dolopseri naşku do mundiz floxti dau. (FN-Ç’anapet) Annem çocuğu altına isemiş olarak braktı ve götünde isilik oluştu. Berepek oxoyiz xizanoba eyiz nanak nç’ulute mundiz moç’k’idu do oxoyişen gale gamolapu. (FN-Ç’anapet) Çocuklar evde gevezelik yapınca annem çubukla popolarına vurarak evden dışarıya gönderdi. Orz*o mtelli dok3u-doren. Mundi gedvaşi get’roxun. (AH-Lome) Iskemle hepten çürümüş. Kıçını koydun mu kırılıyor. Nusak çiçku-bere-muşiz k’undi sveri mundi nubonams. (AH-Borğola) Gelin bebeğinin bok sürülmüş (= bulaşmış) kıçını yıkıyor. Tude doxedut’aşiLet’aşi ini mot-goşomolamt’asya do mundiz pi3ari e3’idumers. (AH-Borğola) Yere otururkenToprağın soğuğu içime geçmesindiye kıçının altına tahta koyuyur. Mundis onçamureşi kva ge3’obun. (HP-P’eronit) Kıçında dibek taşı asılıdır (= Çok tembel olup yerinden kalkmak istemiyor). Mundi k’op’ali coğori miğunan. (AK-Döngelli) Kıçı top gibi bir köpeğimiz var. Sevimis bere-muşik mundi ilontxaps. (AK-Döngelli) Sevim’in yan tarafına çocuğu kıçını çarpıyor. 2. Anüs. Şerç. Göt. Çemçve k’irbonik mundi-muşis var-3adums do ma cemadi3en. (PZ-Cigetore) Eksik dişli götüne bakmayıp da benimle dalga geçiyor. Mundi var-ak’açen. Ksineri ikten. (ÇM-Ğvant) Kıçını tutamıyor. Osurarak dolaşıyor. Dido imxizu. Himu-şeni mundi aç’ç’u. (AŞ-Ortaalan) Çok ıkındı. O yüzden poposu acıdı. Xasanişi mundi k’undiyayi vit 3’aneri biç’i nana-muşiz dolakten. (FN-Ç’anapet) Hasana’ın götü boklu on yaşındaki oğlu annesine karşı geliyor. Hemuk ma mundi memiç’k’omaz. (AH-Lome) [küçümseme] O benim götümü yesin (= ben onu hiç önemsemiyorum). Mundi va-işuva şakiz nçxomi va-iç’open. (AH, atasözü, K.A.) Göt ıslanmadan balık tutulmaz. Şkurinaten mundik uxup’inams. (AH-Borğola, deyim) Korkudan götü büzülüyor. Oxorcak beres mundis fit’ili meşudumers. (HP-P’eronit) Kadın çocuğun anusuna fitili koyuyor. 3. (Kazanın, demliğin vs) dibi. Aşek 3’uk’aliş mundi ş(l)iç’ums. (FN-Sumla) Ayşe kazanın dibini ovuyor. 4. (Pantolonun, donun vs) arkası. Nuriyek pontoloniş mundi gyoburams. (FN-Sumla) Nuriye pantolonun arkasını yama yapıyor. 5. [kaba] (Birinin) arkası. CavidikDulyaz amaptareya do k’at’a ndğaz reisiz mundiz ç’işun. (AH-Lome) Cavit İşe gireceğimdiye her gün reisin götünde koşuyor. 6. (Ağır) vücut. Dido mgvaneri puci do k’oçi juri-ti ayni ren. Juris-ti mundi var-gağen. (AH-Borğola) Çok şişman inek ve insan aynıdır. İkisi de götünü gezdiremez (= kendini taşıyamaz).

[dey. mundişi xut’ula soren, var-uçkin (AH) : Birinin dünyadan haberi yok.] Mundişi xut’ula so ren, var-giçkin. (AH-Lome) Popondaki delik nerede bilmiyorsun (= Dünyadan haberin yok).


mungonams/ mungonay/ mungonaps (PZ ~ AH HP ÇX) EDA har.f. [fb.{mo-}] Birine istek uyandırıyor. Hik’u msk’va ilak’irday çi na-va-mvangoninen-ti mungonay. (ÇM-Ğvant) Öyle güzel konuşuyor ki canının istemediği şeye bile istek uyandırıyor. Kçinik elit’rağodayiz badis-ti mungonams. (FN-Sumla) Kocakarı türkü söyleyince ihtiyarı da coşturuyor : türkü söyleme isteği uyandırıyor. Musa çkunde k’ele p’ot’e va-moit’u. Mik mungonams do mulun, va-miçkin. (AH-Lome) Musa bizim taraflara hiçbir zaman gelmezdi. Bu isteğini kimin uyandırıp geldiğini bilemem. Engini k’ayi k’ayi koxert’u. Kemalik komungonu do seri sinemaşe igzales. (HP-P’eronit) Engin rahat rahat oturuyordu. Kemal ona istek uyandırdı ve akşam sinemaya gittiler.


mungvala (AŞ-Ok’odule) s. Toparlak. [“Tekerlek biçimli” ya da “silindir biçimli” anlamına gelmez gibidir.] Ali ! Ar mungvala kva komiziri. (AŞ-Ok’ordule) Ali ! Bir toparlak taş bana bul. → murgvala, mugvala, mogvala, morgvali/ mogvali/ murgvali/ mugvali


munkinams (AH) EDA har.f. 1. Birine [dat.] vurmak için elini ya da eli ile sopa vs’yi [aps.] kaldırıyor. Xocas xez biga okaçun. İşumaşi berepes munkinams. (AH-Lome) Hocanın elinde sopa var. Kızınca çocuklara vurmak için kaldırıyor. Tanerik işumaşi cuma-muşis-ti xe munkinams. (AH-Borğola) Taner kızınca kardeşine bile (vurmak için) el kaldırıyor. 2. Eyleme geçmeden birine [dat.] bir şey ile [aps.] hamle yapıyor ya da saldırıyor. Aliz çkar nosi var-uğun. Badi k’oçiz arguni munkinams. (AH-Lome) Ali’nin hiç aklı yok. Yaşlı aldama baltayla hamle yapıyor.

f.-i. monkinu : a. Elini ya da eli ile sopa vs’yi birine vurmak için kaldırma. b. Eyleme geçmeden hamle yapma. Ar monkinute nca var-moik’vaten. (AH, atasözü, K.A.) Bir hamle ile ağaç yıkılamaz (= İş yapma çok basit değil).


munktay (AŞ-Ortaalan) EA har.f. [kb.{u-}’nun işlevi belli değil] Bir sıvı [aps.] bir kaptan boşaltarak döküyor. 3’ari munktu. (AŞ-Ortaalan) Suyu döktü (= kaptaki suyu boşalttı). → meyorums/ meyoruy, meoruy/ meorums, mex’orums/ mex’orups; mijax’orups; + mankten[2]


muntere (FN-Sumla) dö.zm.çoğ. [erg. munterek; dat. munterez; pos.-gen. muntereşi; dir. muntereşa; abl. muntereşen] Kendileri. Moxtanen var-moxtanen, munterez uçkinan. (FN-Sumla) Gelip gelmeyeceklerini kendileri bilirler. Muntereşi let’a munterek ixmarnan. (FN-Sumla) Kendi topraklarını kendileri kullanıyorlar. Baba-muntereşi oxorişen kogamaxtayiz berepe edgitunan. (FN-Sumla) Babaları evden çıktı mı, çocuklar azıyorlar (= zıvanadan çıkıyorlar). → nintere/ nintepe; mutepe; → tek. mu


munteşebura/ munteşeburaşi (FN-Sumla) z. Kendi kendilerine. Hentepek munteşeburaşi dulya van. (FN-Sumla) Onlar kendi kendilerine iş yapsınlar. → nişebura, ninteşebura; mutebura, mutabura


muntxa (FN-Ç’enneti ~ AH) bsz zm. (Belirsiz) bir şey. → mutxa, muntxani, mutxani. I. [muntxa] a. (FN-Ç’enneti) Bilindiği için adının söylenmesi gerekmeyen bir şey, veya bilindiği halde adı hatırlanmayan bir şey. Muntxa gomoç’k’ondu, k’afri. (FN-Ç’enneti) Şeyi unuttum, çiviyi.

b. (AH) Herhangi bir şey. Osmaniz nosi mtelli ant’alu-doren. Muntxa u3’vare. İri-mutuşe iz*i3ins. (AH-Lome) Osman’ın aklı hepten karışmış. Ne söylersen her şeye gülüyor. Muntxa u3’vare, hem saat’iz konisamadams. (AH-Lome) Ne söylersen anında (= o saatte) ezberler. Si muntxa vare mati heya p’are. (AH-Lome) Sen ne yaparsan ben de onu yaparım. Bozok muntxa dolikunams iri nomskun. (AH-Lome) Kız ne giyiyorsa hepsi yakışıyor. Bere ç’ut’alaşen oxiruz kogyogez do ha3’i muntxa e3’ulasen ixirs. (AH-Lome) Çocuğu küçükken çalmaya alıştırdılar. Şimdi ne bulursa çalıyor. Berepe ! Mik muntxa ognasen artikatiz nimçinit. (AH-Lome) Çocuklar ! Kim ne duyarsa birbirinize iletin.

II. [a(r) muntxa] Ne olduğu önemli olmayan herhangi bir şey, veya bilindiği halde ne olduğu hatırlanmayan bir şey, ya da ne olduğu bilinemeyen bir şey. A mutxa komşuns. Nak’o ora ren var-gomaşinen. (FN-Ç’enneti) Aklımda bir şey var. Ama kaç zamandır ne olduğunu hatırlayamıyorum. Ham gyayiz a muntxa var-unt’alit-doren. Nostonik heşo zop’ons. (FN-Ç’enneti) Bu yemeğe bir şey katmamışsınz. Yemeğin tadı öyle söylüyor. Heko ncalepe k’ala a muntxa ink’ans. (FN-Sumla) Orada ağaçların yanında bir şey kımıldıyor. Han3’o şuk’apez a muntxa dağodu. Na-gamik’urump’asen steri hek noxomun. (AH-Lome) Bu sene salatalıklara bir şey oldu. Tomurcuklandığı gibi yerinde kuruyor. → ar muti, ar mutu; muton

III. [taviz cümlemsilerinde] [muntxa] Ne olsa olsun. Bere dido yangazi ren. Oxoriz muntxa z*irasen uxit’ins. (AH-Lome) Çocuk çok yaramazdır. Evde ne bulursa kurcalıyor. Berez dido amşkorinu-doren. Muntxa gebudvare şa totums do ipxors. (AH-Lome) Çocuk çok acıkmış. Ne koyarsam süpürüp yiyor. Bozok muntxa dolikunams iri nomskun. (AH-Lome) Kız ne giyiyorsa hepsi yakışıyor. Genci k’oçik muntxa dolikunasen nimskvanams. (AH-Lome) Genç insan ne giyinirse yakıştırıyor. Bozok baba-muşiz muntxa unon yoç’opinapams. (AH-Lome) Kız babasına ne isterse aldırıyor. Ali muk ncas var-yulun. Berepe yoşkumers do muntxa unon o3’ilapams. (AH-Lome) Ali kendisi ağaca çıkmaz. Çocukları çıkarıp ne isterse toplatıyor.


muntxani (HP) bsz.zm. Belirsiz bir şey. Masa-çkimis muntxani gyoç’aru. (HP-P’eronit) Masamın üstüne bir şey yazdı. → mutxa, muntxa, mutxani; ar muti, ar mutu


munt’iyari (ÇM) s. Kurtlu. İçinde kurt bulunan. Ali noğa munt’iyari valepe gamaçay. (ÇM-Ğvant) Ali kasabada kurtlu peynirleri satıyor. → munt’riyari, munt’ruri; munt’uroni


munt’ri (PZ ~ FN-Ç’anapet) i. Kurt. Kurtçuk. 3’o m3xulepes opşa munt’ri uğun. (PZ-Cigetore) Bu sene armutlarda çok kurutçuk var. Mk’udi xombineri mcalepe munt’ri şeni norayay. (ÇM-Ğvant) Ağaçkakan kuru ağaçları kurtçuk için tıkırdatıyor. Munt’ri k3aperi mca n3oluy. (ÇM-Ğvant) Ağaç kurdu kuru (= çürüyüp ölmüş) ağacı ufalıyor (= kemiriyor). Mbulepe dido munt’ri uğun. (ÇM-Ğvant, AŞ-Ortaalan) Kirazlarda çok kurtçuk var. Mbulepe zade munt’ri uğun. (AŞ-Ok’ordule) Kirazlarda çok kurtçuk var. Munt’ri oşk’urişa gaminç’en. (AŞ-Ok’ordule) Kurt elmanın içinden dışarı doğru çıkıyor. Laconi oşk’uri munt’ri var-meşk’axedun. (AŞ-Ok’ordule) İlâçlı elmanın içinde kurtçuk durmaz. Mbulepez dido munt’ri noxen. (FN-Ç’anapet) Kirazlarda çok kurtçuk var. → munt’uri/ munt’uyi; ≠ bobola; boceği


munt’riyari (PZ)(AŞ-Ok’ırdule)(FN-Ç’anapet) s. Kurtlu. İçinde kurt bulunan. Kurtlanmış. 3’o m3xulepe opşa munt’riyari on. (PZ-Cigetore) Bu sene armutlar çok kurtludur. Munt’riyari oşk’uri var-işk’omen. (AŞ-Ok’ordule) Kurtlanmış elma yenmez. Han3’oneri ombri dido munt’riyari ren. (FN-Ç’anapet) Bu seneki erik çok kurtludur. → munt’iyari, munt’ruri; munt’uroni


munt’ruri (AŞ-Ortaalan) s. Kurtlu. İçinde kurt bulunan. Kurtlanmış. Munt’ruri oşk’uri mot-imxor. Korba ga3’unasen. (AŞ-Ortaalan) Kurtlu elmayı yeme. Karnın ağrıyacak. → munt’riyari, munt’iyari; munt’uroni


munt’uri/ munt’uyi (FN-Sumla ~ ÇX)(AK) i. Kurt. Kurtçuk. Böcek. Munt’urepe imçinocenan. (FN-Sumla) Böcekler çiftleşiyor. Met’aksiş munt’uri. (FN-Sumla) İpekböceği. Meyvape imonç’ert’aşa nç’ami gopurinoman do munt’urepe oxro3kinoman. (AH-Borğola) Meyveler olgunlaşana kadar ilâç püskürtüyorlar ve kurtları öldürüyorlar. Mbulepez dido munt’uri uyonun. (AH-Borğola) Kirazların çok kurtçuğu var. Mbulobaşi çodinaz mbulepez munt’uri noxedun. (AH-Borğola) Haziran ayının sonunda kirazlara (= kiraz meyvelerine) kurt konur. Mç’k’udis munt’uri buzalams ! Heya kotumepes komeçit. (AH-Borğola) Elmekte kurt geziniyor ! Onu (= o ekmeği) tavuklara verin. Mbulepez dido munt’uri uğun. (AK-Döngelli) Kirazlarda çok kurtçuk var. → munt’ri; ≠ bobola; boceği


munt’uroni (FN-Sumla ~ AH HP ÇX)(AK) s. Kurtlu. İçinde kurt bulunan. Mbuli munt’uroni ren. Go3’k’edi do heşşo ç’k’omi. (AH-Lome) Kiraz kurtludur. Kontrol edip yeOxorişi nusak munt’uroni m3xulepe pucis oçu. (AH-Borğola) Evin gelini kurtlu armutları ineğe yedirdi. Axmatik ncas luği imxors. Ama munt’uronepe da-muşis gyustomers. (AK-Döngelli) Ahmet ağaçta incir yiyor. Ama kurtluları kız kardeşinin üzerine atıyor. → munt’riyari, munt’iyari, munt’ruri


munyay (AŞ-Ortaalan) AD har.f. [fb.{mo-}] [emp.şm. gener geçeri, sade perf. ise şimdiki halini anlatır] Birinin işine geliyor. Va-mominyu. (AŞ-Ortaalan) İşime gelmiyor. Moginyams-i ? (AŞ-Ortaalan) İşine geliyor mu ? → munay, muynay; mvarçilen, marçilen; eluvelun, eluvelay; mangonen, mvangonen, mvangoninen


munz*inams (PZ), munzinay (ÇM ~ AŞ), munz*inams/ munz*inaps (FN ~ AH HP ÇX) EA/ED har.f. Arttırıyor. [fb.{mo-}][Bu fiil Çamlıhemşin-Ardeşen diyalektlerinde munz*inay diye telâffuz edilir. Buna rağmen sözlüğümüzde munzinay şeklinde yazılmıştır. Çünkü ÇM-AŞ diyalektlerinde z* konsonu, /z/ foneminin değişkeni olup sırf /n/ fonemi arkasında gözlemlenir.] + mvanz*inen, manzinen/ manz*inen. I. (PZ ~ AŞ)(AH-Borğola) EA har.f. [kb.{u-}’nun işlevi belli değil] Bir şeyi [aps.] arttırıyor. Abartıyor. Omerişi puci nak’u-ti-na osk’uledinare hik’u mjalva munz*inams. (PZ-Cigetore) Omer’in ineğini ne kadar beslersen o kadar da sütü arttıyor. Xasanik iri tevuli munz*inams do ixap’ars. (PZ-Cigetore) Hasan her şeyi abartarak konuşuyor. Ali a muti gamaçamt’aşa jur şuri goruyna dogneri munzinay. (ÇM-Ğvant) Ali bir şey satarken iki kişi isterse değerini arttırıyor. Emekli meaşi munzinay. (AŞ-Ok’ordule) Emekli maaşını arttırıyor. Ayşe cenç’areri munzinay. (AŞ-Ortaalan) Ayşe para arttırıyor. Na-ikum cari brinz*i a m3’ika munz*ini. (AŞ-Ortaalan) Yaptığın yemeğin pirincini biraz arttır. Bak’k’alepek ncumuşi geç’areri na-unonan steri munz*inaman. (AH-Borğola) Bakkallar tuzun fiyatını istedikleri gibi arttırıyorlar.

II. (FN ~ AH-Lome) a. ED har.f. Bir şeyi [dat.] arttırıyor. Hukumetik oç’k’omaleşi fiyatiz p’anda munz*inams. (AH-Lome) Hükümet yiyecek fiyatlarını her zaman arttırıyor.

b. EDL har.f. Birine ait [dat.] bir şeyi [lok.] arttırıyor. Patronik çkva dulyaz mominz*inams. Genç’areyiz çkar var-munz*inams. (FN-Ç’anapet) Patron işimi arttırıyor. Ama parayi hıç arttırmıyor.


muperi/ muper/ mupeyi (ÇM ~ ÇX) s.-z. Ne. Ne biçim. Nasıl. Nasıl biçimli. → muyaperi. I. soru s. # Skenceli felamuri / Eli cicişen eli / Muper marazi giğun / Mencelişen na meli. (FN-Sumla) Üzerinde arı kovanı skencesi olan ıhlamur ağacı / Koptun kökünden koptun / Nasıl bir hastalığın var ki / Takattan düşmüşsün.

II. hay. s.-z. a. s. Muper p’ici ge3’akxen ! (*)(FN-Ç’enneti) Yüzün ne hal almış ! [(*) Yüzü gözü kir içinde olan çocuklar için söylenir.] Ma ntxiri oxobonk’anişi mupeyi bonkvape melu ! Ar koz*iyat’i ! (AH-Lome) Ben fındığı sallayınca ne koçanlı fındıklar düştü ! Bir görsen ! Bere-çkimi dido k’ap’et’i t’u-doren. Mupeyi zabunobapeşen çitun. (AH-Lome) Çocuğum çok dayanıklı imiş. Ne hastalıklardan kurtuluyor. Go3’oz mupeyi mapxalape ivu-dort’un. (AH-Lome) Geçen yıl ne güzel havalar olmuştu. Komoli uğuruşi Eminek mupeyi svarapate gyabgaru-dort’un. (AH-Lome) Emine, kocası ölünce ardından ne ağıtlar yakmıştı. # Muperi boyi giğun ! / Gyuli, 3’i3’ila re-i ? / İris na sozi meçam / Şa ok’i3’ilare-i ? (AH-P’ayante, K.K.) Ne biçim boyun var ! / Gyuli, yılan mısın ? / Herkese söz veriyorsun da / Asla kendini ortadan ikiye ayıramazsın. b. z. Enverik muper çaneri mbuli gek’vatums ! (FN-Sumla) Enver ne güzel bitmiş (biten) meyve veren bir kirazı (dibinden) kesiyor ! Heya muperi xe-meçaneri bozo ren ! (AH-Lome) O ne marifetli bir kızdır !

III. bsz s. Muper dulyape iven do var-maçkinenan. (FN-Ç’enneti) Ne biçim olaylar oluyor da haberimiz olmuyor. Oğinde mupeyi dulyape go3’omiz*in do ma bcan. (AH-Lome) Önümde ne işler duruyor da ben yatıyorum.


muradi (ÇM) i. Mutluluk. # Obadera oropa / Mu dogaç’in ? Be, badi ! / Guri badi var iyen / Oropa on muradi. (ÇM-Ğvant, atma türkü) Yaşlılıkta sevdalığa / Ne gereğin var ? İhtiyar ! / Yürek ihtiyarlamiyor / Aşkta mutluluk var. → xeloba[2]


murç’i i. Murç. Ustak betoni murç’ite tudelen e3’at’axums. (AH-Lome) Usta betonu murç ile aşağıdan kırıyor.


mureci (FN ~ AH) s. Kapalı (hava). Yağmur bulutlu (hava). Sisli (hava). Handğalepez ora dido mureci ren. (FN-Ç’anapet) Bugünlerde hava çok sislidir. P’ap’ulik mureci orapes oxorişi nek’la molazdums. (FN-Ç’anapet) Dedem sisli havalarda evin kapısını çeker. T’aoni mureci t’aşi nçxomi on3’aponite k’ayi iç’open. (AH-Lome) Hava kapalı olunca balık oltayla güzel tutulur. Tutaste va-ren. Mureci ren. (AH-Lome) Ay ışığı yok. Hava kapalıdır. Ntxiri t’u3a t’aonis ixominen. T’aoni mureci ren. M3udişi mot-dupinam. (AH-Lome) Fındık sıcak havada kurutulur. Hava kapalıdır. Boşuna serme. → muroci


murgi (PZ ~ HP ÇX) i. 1. Yumak. Ma andğa ar murgi toç’i kep’ç’opi. (PZ-Cigetore) Ben bugün bir yumak ip aldım. Nonç’epepe komevunbini. A murgi domayu. (ÇM-Ğvant) İplikleri ekledim. Bir yumak olduAli murgişa nonç’epi gvo3’ay. (ÇM-Ğvant) Ali yumaktan iplik soyuyor. Ayşe nonç’epi-murgi capaşu. (ÇM-Ğvant) Ayşe’nin iplik yumağı karıştı. Ar murgişen jur 3’inek’i gamulun. (AH-Lome) Bir yumaktan iki çorap çıkıyor. Gale na-z*in tok’i murgi dop’i do doloxe kamabiği. (AH-Borğola) Dışarıda duran ipi yumak yaptım ve içeri aldım. Fadimek murgi ikips. Ama da-muşi upaşups. (AK-Döngelli) Fadime yumak yapıyor. Ama Kız kardeşi karıştırıyor. Doğanik murgepe artik’atis uxunt’aleps. (AK-Döngelli) Doğan yumakları birbirine karıştırıyor. 2. Kar [gen.] topu. Şazi moelimik, berepek gale mtvirişi murgite na-ibirez şeni, nç’ulute berepez k’uçxez go3’oç’k’idamz. (FN-Ç’anapet) Şazi öğretmen, çocuklar dışarda kartopu ile oynadıkları için, çubukla yandan çocukların ayağına vuruyor.


murgvala (ÇM) s. Yuvarlak. [Lazcada genelde “toparlak”, “çember biçimli” ve “silindir biçimli” arasında net ayrım yapılmaz.] 1. Silindir biçimli. Murgvala onç’araşepe komomçi. (ÇM-Ğvant) Yuvarlak kalemleri ver. Ali mzgijepe murgvala goyazuy. (ÇM-Ğvant) Ali kazıkları yuvarlak yontuyor. 2. Tekerlek biçimli. Ali bere-muşi şeni dişk’a-mangana doyu. Murgvala p’ap’ayepe kocudu. (ÇM-Ğvant) Ali çocuğu için tahta araba yaptı. Yuvarlak tekerlekleri taktı. → mumgvarlaği; mungvala, mugvala, mogvala, morgvali/ mogvali/ murgvali/ mugvali


muroci/ muoci (HP) s. Kapalı (hava). T’aoni muoci ren. (HP-P’eronit) Hava kapalıdır. → mureci


murun3xi (PZ ~ FN), murun3xi/ muru3xi (AH ~ HP ÇX)(AK) i. Yıldız. 1. Güneş ve ay dışında gökcisimlerden her biri. Amseri xava ok’otveri on. Ayina murun3xi var-iz*iren. (PZ-Cigetore) Bu gece hava kapalıdır. Hiç yıldız görünmüyor. # Maşk’itani murun3xi / Ext’asen ç’umanişi / Ndğa do seri ift’iler / Var-gaxenu gurişi. (ÇM-Ğvant) Yedinci yıldız / Sabahtan doğacak / Gece gündüz yırtınıyorsun / (Onun) gönlü olmadı. Seri n3as na-noç’abun murun3xepe nak’o mskva iz*iren. (AH-Borğola) Geçe gökyüzüne yapışmış (gibi olan) yıldızlar ne kadar güzel görünür. Seri n3az e3’i3’k’eduşi murun3xepe z*iru. (AH-Borğola) Gece göğe bakınca yıldızları gördü. 2. Bir noktadan çevreye doğru çekilmiş birçok kısa çizgiden ya da üçkenden oluşan şekil ve bu şeklinde olan şey. Ask’erluği binbaşi ar murun3xi caçanen. (ÇM-Ğvant) Askerde binbaşının bir yıldızı oluyor. Xasaniz p’ataraz na-nuçans murun3’xi 3’imindi orko ren. (FN-Ç’anapet) Hasanın şapkasında takılı olan yıldız hakiki altındır. Heşşo muturenpe tku ki n3aşen muru3xepe kodibğu. (AH-Lome) Öyle şeyler söyledi ki gökteki yıldızlar yere saşıldı (= çok palavra attı).


murun3xi-mseli (ÇM) i. Çiy. Sabah bitkilerde toplanan küçük su damlalar. Mapxa ort’aşa ç’umanişi iri k’ale murun3xi-mseli ceduy. (ÇM-Ğvant) Güneşli havada sabah her yere çiy yağıyor. → çize; şetxi; toşiII


Musafi (AH ~ HP ÇX)(AK) i. Kur’an. [< Arp.] Mushaf. [< Arp.] P’ap’ulis lumcişa Musafi xez elokaçun. (AH-Lome) Dedemin akşama kadar Kur’an koltuğunun altındadır. Nazifek bere-muşis xeşi koltuğis Musafi mişidumers do cameşa oçkumers. (AK-Döngelli) Nazife çocuğunun koltuk altına Kur’anı (= Kur’an-ı kerimi) tutturuyor da camiye gönderiyor. → nç’araII-1; Kurani


musafiri/ mussafiri i. Misafir. [< Arp.] Ali’şi oxoris p’anda musafiri dogutinams. (PZ-Cigetore) Ali’nin evinde her zaman misafir konuk ediyor. Musafiri çeşme vo3’iraten. (ÇM-Ğvant) Misafire tuvalet göstereceğiz. Ali Memet’i İst’anbolişa na-moxt’es musafirepe oçinapay. (AŞ-Ok’ordule) Ali Mehmet’e İstanbul’dan gelen misafirleri tanıtıyor (= tanıştırıyor). Mussafiri tuvalet’t’i bo3’iraten. (AŞ-Ortaalan) Misafire tuvalet göstereceğiz. Masa cekosi. Odape dokossi. Musafirepe moxt’asen. (AŞ-Ortaalan) Masayı sil. Odaları süpür. Misafirler gelecek. Musafiris livadepe-muşi o3’irams. (FN-Sumla) Misafire bahçelerini gösteriyor. Gyonuliz ç’umanişe musafirepe muxtasen. Oxorişi gomte goipağums. (AH-Lome) Yarın Gönül’ün misafirleri gelecek. Evin etrafını temizliyor. Musafirepe nulunan. Babak gale şakis ek’o3’k’en. (AH-Lome) Misafirler gidiyorlar. Babam dışarıya kadar uğurluyor. Musafirepeşi dolokunupe nanak makinate naxums. 3’inek’epe-ti xete nunaxvams. (AH-Lome) Misafirlerinin giysilerini annem makinede yıkıyor. Çorapları da elde yıkıyor. Babak musafirepes gamo3’k’en. (AH-Lome) Babam misafirleri uğurluyor. NanakBelki musafirepe mulunya do x’vali mişaşinaxups. (AK-Döngelli) AnnemBelki misafirler gelirdiye gizli bir yere peynir saklıyor.


musandara (FN) i. [çoğ. musandarape] Mutfaktaki gömme dolap. [Oxormondule’nin (= evin toprak zeminli oturma bölümünün) aşağısındaki gömme dolap : alt bölümü tahta kapaklarla kapalı olup un, tuz, hamsi tuzlusu, zeytin yağı gibi yiyecekler konur; üst bölümü de camekânlı (eskiden camsız) olup tabak, çanak, kaşık vs konur. A.D.] “Mamşkorinu ya do musandaraz konacinen. (FN-Sumla) “Acıktım diye mutfak dolabına dayanıyor. (= Söz anlamaz, laf dinlemez cinsten bir çocuk, var mı yok mu düşünmeden dolabın kapısına dikilir.)


muselams (AH) EDA har.f. [dey. marazi muselams (AH) : 1. Birini [dat.] marazlandırıyor. 2. Birinin [dat.] başından kötü şeyleri geçtirip kahrediyor ya da birini [dat.] kötü halde rahatsız ediyor. Si ma marazi momiseli. (AH-Lome) Sen beni kahrettin. Ham dulyak marazi momiselu. (AH-Lome) Bu iş beni kahretti. ≠ moselams/ moselay


muska i. Muska. [< Arp.] Nusak berez aliz na-dolobun muska dolo3’k’ims do heşşo oncirams. (AH-Lome) Gelin çocuğun boynundaki muskayı çıkartıp öyle yatırıyor.


muskurinams (FN) EA har.f. [kb.{u-}’nun işlevi belli değil.] Derenin suyunu [aps.] kesiyor. Ğalişi 3’k’ari mobuskurinayiz mçxomepe gale gelaman. (FN-Ç’anapet) Küçük derenin suyunu kesince balıklar açığa düşüyorlar. → nosk’urinams/ nosk’urinay; cun3’orams/ cun3’oray; nun3’orams; numsilams; golun3’orams


Muslimani s. ve i. 1. [dinî terim olarak] Müslüman. [< Arp.] # Ç’andra var. Dandra var-on / 3’em3’e moy dolubaram ? / Ma Muslimani var-vor / Şuri moy gomibaram ? (ÇM-Ğvant, eski bir değiş) Düğün yok. Bayram değil / Tulumu neden çalarsın ? / Ben Müslüman değilim / Bana neden üflersin (= dua okuyorsun). Xirist’iyani ort’t’ay Muslimani ort’t’ay k’oçi k’oçi st’eri ort’t’asen. (AŞ-Ortaalan) Hristiyan olsun Müslüman olsun adam adam gibi olmalı. K’itxa şkuleMuslimani borezop’ons do p’ot’e var-ip’içvams. (FN-Sumla) SoruncaMüslümanımder, ama hiçbir zaman oruç tutmaz. P’içvanoras (= op’içuşi oraz) Muslimanepek ip’içvaman. (AH-Borğola) Oruç ayında (= Ramazan’da) Müslümanlar oruç tutarlar. Gyurcistanis Xiristiyani do Muslimani skidun. (AK-Döngelli) Gürcistan’da Hıristiyan ve Müslüman yaşıyor. 2. [siyasal terim olarak] Müslüman rejimi(nde olan). Persi-msva aşk’va muslimani diyu. (ÇM-Ğvant) İran artık müslüman rejimi oldu.


musluği i. Musluk. Musluği vrossi gurt’i. 3’ari mot-imt’ay. (AŞ-Ortaalan) Musluğu iyi sar. Su kaçmasın (= sızdırmasın). Musluği ok’k’ixu. 3’ari zurzun. (AŞ-Ortaalan) Musluk bozuldu. Su sızıyor. Musluği vrossi uzdi. 3’ari moy-zurzurt’t’ay. (AŞ-Ortaalan) Musluğu iyi sık. Su sızmasın. Musluğiz 3’k’ari 3’urulams. Conta okturoni ren. (AH-Lome) Musluktan su sızıyor. Contası değişmelidir


Mustava (FN ~ AH) i. Erkek adı “Mustafa”nın Lazca söylenişi. Mustavak Moduliz ona geç’ums. (FN-Sumla) Mustafa Modul mevkiinde ona(’nın artıklarını) yakıyor. Mustavak berez gyari gyudu. (AH-Lome) Mustafa çocuğun tabağına yemek koydu. → Ç’emu


must’emeli (ÇM) s. Adi. Değersiz. Sıradan. Hiçbir özelliği olmayan. Ali andğa must’emeli dolokunaşepete maziru. Mondo onaşa idasen. (ÇM-Ğvant) Ali’yi bugün sıradan giysilerle gördüm. Her halde araziye (çalışmağa) gidecek. Alişi dişk’a-motori aşk’va must’emeli diyu. (ÇM-Ğvant) Ali’nin ağaç motoru artık değersiz oldu. adi


muşa- (AK)(ÇX) fb. [/a/ ve /o/ önünde muş- (AK), muşv- (ÇX)] [/i/ ve /u/ önünde muş-] [Sırf (ÇX) va-, vi-, vo-, vu-, ma-, ga-, mi-, gi-, mo-, go- önünde muşo-] “Yanlamasına derin kapalı mekânın içinden (konuşan kişinin bulunduğu) dışa doğru” → moşk’a-, moşa-


muşamba i. Muşamba. [< Arp.] Osmaniz seri gyapsen. İncirt’aşi erçapulez muşamba meşirçams. (AH-Lome) Osman gece çişini kaçırıyor. Yatarken çarşafının altına muşamba seriyor.


muşaxups (AK)(ÇX) EA har.f. Kapalı mekânın içinden eşip çıkarıyor. 1. Toprak, kum, köz vs kazıp çıkarıyor. K’ok’ariten maxva muşapxup. (AK-Döngelli) Demir çubuk ile közü öne doğru çekiyorum.  2. Küçük kemirgenler [erg.] ağaç, tahta vs deliyor ya da toparaktaki tohumları kemirip dışarı çıkarıyor. → moşk’axums/ moşk’axuy, moşaxums/ moşaxups


muşa3’k’ips (AK) EAL har.f. Yanlamasına derin mekânın içinden söküyor. K’oçik t’urvapeşi nok’epe muşa3’k’ips. (AK-Döngelli) Adam çuvalların ipliklerini söküyor. → moşk’a3’ams/ moşk’a3’ay, moşk’a3’uy, moşa3’k’ums, moşa3’k’ims/ moşa3’k’ips

+ muşu3’k’ips EDA har.f. Yanlamasına derin mekânın içinden birine ait [dat.] bir şeyi [aps.] söküyor. Alik argunişi ondre3’e mot’ruxuşi muşu3’k’ips. (AK-Döngelli) Ali baltanın sapı kırılınca söküyor.


muşebura/ muşebua (FN ~ HP)(AK) z. Kendi kendine. Kendiliğinden. a. [canlı] Temelik muk muşebura mutu var-zop’ons. A miti elişinams do heşote isinapams. (FN-Ç’anapet) Temel kendi başına birşey söylemez. Birini yandaş edinip öyle konuşur. 3’ut’a berek o3’u3’ale muşebura amidumers. (FN-Ç’anapet) Küçük çocuk emziği kendi kendine ağzına alıyor. Jur 3’aneyi berek k’uk’uma elonktams do muşebura 3’k’ari dolibams. (FN-Ç’anapet) İki yaşındaki çocuk su kabını yana deviriyor ve kendine su alıyor. Si muntxa u3’vare u3’vi, Cemaliz muşebura konazmonen. (AH-Lome) Sen ona ne söylersen söyle, Cemal kendi kendine düşünceye dalıyor. Nusak nuxtu do muşebura ont’ule ntxorums. (AH-Lome) Gelin kendi kendine tutup tarlayı belliyor. Uk’itxu, uxesap’u muşebura nacinen do m3udiş ibadgalen. (AH-Lome) Sormadan, hesaplamadan kendi kendine dayanıp boşuna debeleniyor. Berek muşebura it’işonups. (AK-Döngelli) Çocuk kendi kendine [çıban, toz, bit vs] temizliyor. Pucik muşebura imçinocen. (AK-Döngelli) İnek kendiliğinden çiftleşiyor. b. [cansız] Pederik ağne na-eç’opu mtuyişi gedgale muşebura moişalen. (FN-Ç’anapet) Babamın yeni aldığı fare tuzağı kendiliğinden boşalıyor. P’anda muşebura karmat’eşa 3’k’ari var-mulun. (FN-Ç’anapet) Devamlı kendiliğinden değirmene su gelmez. Var-içalişaşa muşebura mutu var-iven. (FN-Sumla) Çalışmadan kendi kendine bir şey olmaz. Bageni va-3’k’uşi dok3u do muşebura kodolibğu. (AH-Lome) Kulübeyi sökmeyince çürüyüp kendi kendine yıkıldı. Modvalu k’ayi va-xomu-doren. M3ika şu ren. Ncaz geladvana bulut’atşa muşebura geskurun. (AH-Lome) Ayakkabı iyice kurumamış. Biraz ıslaktır. Ağaca koysan biz gidene kadar kendi kendine kurur. On3xonez na-gyomç’imu dişkape kogupinana, t’aoni mot’ubaşi muşebura geskurun. (AH-Lome) Tavanarasına yağmur damlayıp ıslanan odunları yayarsan, havalar ısınınca durduğu yerde kendi kendine kurur. Muşebura kok’içabu-dort’un. Zoyila ok’op’3’k’i. (AH-Lome) Kendi kendine yapışmıştı. Zorla ayırdım. K’uçxe na-mabaru-dort’un, ok’açxe muşebura golomilu. (AH-Lome) Ayağımın şişliği sonra kendiliğinden geçti. Mtutiz na-gebudgam k’apani muşebura moişalen. (AH-Lome) Ayıya kurduğum kapan kendi kendine boşalıyor. Gudeli nu3’k’aşi tok’iz oxuşkvana muşebura jin eilams. (AH-Lome) [İple sarkıtılan] sepeti aldıktan sonra ipi bırakırsan [ip] kendi kendine yukarı çıkar. Hek’o mcveşi oxori ren do muşebura dolibğen. (AH-Borğola) O kadar eski evdir ki kendi kendine yıkılıyor. Meyva mitik var-noçanams. Muşebura niçanen. (AH-Borğola) Meyveyi kimse oluşturamaz. Kendi kendine oluşur. K’itiz na-emixtu meç’eç’i muşebura gondunu. (AH-Borğola) Parmağımda çıkan siğil kendi kendine kayboldu. T’urşi bikim. Mtelli şeyepe buk’atum. Muşebua ox’vapuşe mebaşkum. (HP-P’eronit) Turşu yapıyorum. Bütün şeyleri kattım. Kendi kendine olmaya bırakıyorum. Uşkiripe muşebura dox3un. (AK-Döngelli) Elmalar kendiliğinden çürüyor. Ğalis na-doloz*in kyutuği muşebura gulikten. (AK-Döngelli) Derenin içerisindeki kütük kendiliğinden dönüyor. K’uk’uma guşaxveri na-ren şeni 3’k’ari muşebura muiçoden. (AK-Döngelli) Güğüm delik olduğu için suyu kendiliğinden boşalıyor. → çendi-çendine, muşite, muşeburaşi, muşebuyi


muşeburaşi (FN) z. Kendi kendine. Kendiliğinden. Nejatik k’at’a seriz muşeburaşi ixvamams. (FN-Sumla) Nejat her gece kendi kendine dua ediyor. Arabaz na-gedgin yoğuti muşeburaşi inçaxen. (FN-Sumla) Arabanın üzerindeki yoğurt kendiliğinden çalkalanıyor. → çendi-çendine, muşebura/ muşebua, muşite, muşebuyi


muşebuyi (ÇX) z. Kendi kendine. Kendiliğinden. Ek’na muşebuyi gink’ilen. (ÇX-Makret) Kapı kendiliğinden kilitleniyor. → çendi-çendine, muşite, muşeburaşi, muşebura


muşek’ele (AH-Lome) [< muşi + k’ele] z. Kendi tarafından. Kendi tarafına. Osmanik ntxirişi o3’iluşe p’anda muşek’ele gyoç’k’ams. (AH-Lome) Osman fındık toplamaya her zaman kendi tarafından başlıyor. Ziyak mskva pi3arepe goşimers do muşek’ele nisvarams. (AH-Lome) Ziya güzel tahtaları seçip kendi tarafına diziyor. → muşk’ele [bkz : Muşi k’ele gyoç’k’ams. (FN-Ç’anapet) Kendi tarafından başlıyor. Xasanişi biç’i berepe k’ala ibirt’aşa mtel obiralepe muşi k’ele moitoramz. (FN-Ç’anapet) Hasan’ın oğlu çocuklarla oynarken bütün oyuncakları kendi önüne çekiyor.]


muşen (FN) z. [mu-şeni kelimesinin değişkeni] Neden. Niçin. Niye. On3oruten mkveri muşen n3oruman ? Hemu-şeni k’oçonoba goruman. (FN-Ç’anapet) Elekle unu niye elerler ? Onun için insanlığı ararlar ! → muya-şeni, mu-şeni; mot/ moy/ mo; moya[1]


mu-şeni (ÇM ~ ÇX)(AK) z. Neden. Niçin. Niye. Ar k’ale bulur. Ar k’ale şk’imda biç’itxam, “Mu-şeni bulur ?” deyi. (AŞ-Oraalan) Bir taraftan gidiyorum. Bir taraftan kendime soruyorum, “Ne için gidiyorum ?” diye. Da-çkimik handğa ovro tuteri bere çku memişkvez. Boyne ibgarz edo miti var-ninç’inams. Mu-şeni didi-nana xvala ninç’inams, var-miçkin. (FN-Ç’anapet) Kız kardeşim bugün dokuz aylık çocuğunu bize bıraktı. Devamlı ağlıyor ve yanına kimseyi yanaştırmıyor. Neden sadece büyük anneyi yanaştırıyor, bilmiyorum. Osmani k’ala moim3kvit-dort’un do tkvande xolo mu-şeni var-mulun, p’eya ? - Oxoyiz numğezaman do hemtepez uyucams. (AH-Lome) Osman’la barışmıştınız da yine neden size gelmiyor, acaba ? Evde kışkırtıyorlar da onları dinliyor. Ham berek haşo mu-şeni ç’irinams ? (AH-Borğola) Bu çocuk böyle niçin zırıldıyor ? Aya ti-ilakteri xolo mu-şeni mulun, var-miçkin. (AK-Döngelli) Bu yan kafa yine niçin geliyor, bilmiyorum. Beres mu-şeni mentxip ! (AK-Döngelli) Çocuğa niçin dokunuyorsun ! Çxvopa-ti va-ren. Ar ndğaşi doloxes gyari mu-şeni dimjaren, var-miçkin. (AK-Döngelli) Sıcak da yoktur. Bir günün içinde yemeğin niçin ekşidiğini bilmiyorum. → muya-şeni, muşen; mot/ moy/ mo; moya[1]


muşi[A] (PZ ~ AŞ) [< mu[2] zamirinin pos.-gen.] [Batı diyalektlerde mu[2] zamirinin pos.-gen. dışındaki biçimleri gözlemlenmez.] dö.zm. Kendisi. çoğ. nişi[A]

I. pos. Kendisi. İri3o muşi şeni ibgay. (ÇM-Ğvant) Herkes kendisi için (= kendi yakını için) ağlar.

II. gen. Kendisinin. Kendisine ait. a. [isim arkasında] Biç’i bere a bazi nana-muşişe dozdams. (PZ-Apso) Erkek çocuk bazen anasına çeker. Yaşaris, şuri-muşi naşk’vasen st’eri si alimben. (PZ-Cigetore) Yaşar, canını verecek kadar (= canını bırakacak kadar) seni seviyor. Ask’erluği na-uğuru bere-muşi gvaşinasi tolepe açilamren. (ÇM-Ğvant) Askerde ölen oğlunu anımsayınca gözleri yaşarıyor. Porça-muşi aşi tane mpuli konunçay. (AŞ-Ok’ordule) Gömleğinde altı tane düğme takılıdır. b. [zarf arkasında] Mtuti tudendo-muşi kort’ana kvalepete k’oçi dolvok’açay. (ÇM-Ğvant) Ayının (alanında) alt tarafında olursan adamı taşlarla sıkıştırıyor (= adamın bir yere gitmesini engelliyor). c. [bazen son-edat arkasında] Coşk’unik iri k’ale-muşi goist’ik’ams. (PZ-Cigetore) Çoşkun her tarafını yoluyor.

muşi[B] → mu[2]


muşimers[1] (AK), muşimars[1] (ÇX) EA har.f. [emp.şm.1.tek. muşavimer (AK), muşavimar (ÇX) ; perf. muşaviği, muşiği, muşiğu] Kapalı mekânın içinden (veya bitkinin dallarından, topraktan vs) dışa doğru (cansız cismi) çıkarıyor. Nandidi-çkimi sanduğişen vit’o-xut 3’aneri fork’a muşimers. (AK-Döngelli) Ninem sanduktan on beş yıllık elbiseyi çıkarıyor. Kotumek ğağups ğağups do 3’k’int’ili-muşi muşimers. (AK-Döngelli) Tavuk eşeliyor eşeliyor da kendi pisliğini ortaya çıkarıyor. → moşk’iğams/ moşk’iğay, moşiğams, moşimers

[♦ dey. şuri muşimers (AK) : Hastalıktan sonra iyileşiyor.] Nandidi-çkimi m3ika z*abuni t’u. Ama andğalepes şuri muşimers do ç’it’a ç’it’a buzulaps. (AK-Döngelli) Babaannem biraz hasta idi. Ama bugünlerde kendine geliyor da yavaş yavaş yürüyor.


muşimers[2] (AK), muşimars[2] (ÇX) EA/Eø har.f. Çiçek açıyor. → purki obğams, obğun[1]; gont’ams[1]/ gont’ay[1]; goin3’en; gon3’uy; gontxums; goin3’k’en; gon3’k’imsII/ gon3’k’ipsII; purkulams, pukuroms/ pukurams

I. (AK) EA har.f. X’omurik pukiri-muşi ordo muşimers. (AK-Döngelli) Erik ağacı çiçeğini erken çıkarır.

II. (ÇX) Eø har.f. Çiçeğepek kamuşiğu. Mu xili şura uğun. (ÇX-Çxalazeni, TM) Çiçekler açtı. Ne güzel kokuyor.


muşite (ÇM) z. 1. Kendi kendini. Muşite oişk’omi. (ÇM-Ğvant) Kendi kendini yedi. 2. Kendi kendine. Muşite u. (ÇM-Ğvant) Kendi kendine yaptı. → çendi-çendine, muşebura/ muşebua, muşeburaşi, muşebuyi [Genelde isim ve işaret zamirlerinin postpozisyonel durumuna eklenen enstrümantal durum (= araç durumu) göstergesi olan -te soneki, burada mu[2] zamirinin postpozisyonel-genitif durumu olan muşi biçimine eklenmiştir. Postpozisyonel ve genitif durumları eşbiçimli olan zamirler (= şahıs zamirleri ve dönüşlü zamir) enstrümantal duruma sahip olmadığına bakıldığında muşite biçiminin bir zarf olarak sınıflandırılması gerekmektedir.]


muşi3’k’ips (AK) EA dön.har.f. Kendi giyindiği bir şeyi [aps.] içinden çıkarıyor. Nandidik gotkimale var-mui3’k’aşa k’urta muşi3’k’ips. (AK-Döngelli) Babaanne etekliği çıkarmadan donunu çıkarıyor. ≠ moşk’i3’ams/ moşk’i3’ay, moşi3’k’ams; moi3’ay; gami3’ay, gami3’k’ams


muşk’ele (ÇX) [< muşi + k’ele] z. Kendi tarafından. Kendi tarafına. Xasanik yastuği muşk’ele muitiraps. (ÇX-Makret) Hasan yastığı kendine doğru çekiyor. → muşek’ele[bkz : Muşi k’ele gyoç’k’ams. (FN-Ç’anapet) Kendi tarafından başlıyor. Xasanişi biç’i berepe k’ala ibirt’aşa mtel obiralepe muşi k’ele moitoramz. (FN-Ç’anapet) Hasan’ın oğlu çocuklarla oynarken bütün oyuncakları kendi önüne çekiyor.]


muşletinams/ muşletinaps (FN ~ HP ÇX) EA/ED har.f. [fb.{mo-}] Kurtarıyor. → oçulet’inams/ oçulet’inay; oşletinay/ oşletinams; moşletinaps. I. EA har.f. [kb.{u-}’nun işlevi belli değil] a. (FN) [Genel geçer olarak] Kurtarır. [Meslek olarak] kurtarıcıdır. Dido çalişkani nana do babak bere-muşi dulyaşen komuşletinams. (FN-Sumla) Çok çalışkan anne ve baba çocuklarını işten kurtarır. Orxanik bere muşletinams. (FN-Sumla) Orhan çocuğu kurtarır. Orhan’ın mesleği çocuk kurtarmaktır.

b. (AH)(AK) [Tümleci üçüncü şahıs iken her kullanımda] Kurtarıyor. Kurtarır. Dulya-mxenu nana do babak berepe dulyaz muşletinams. (AH-Lome) Çok çalışkan anne ve baba çocuklarını işten kurtarır. Xusenik pucepe mele oşkumet’u. Ğaliz golulut’uşi bereşi nena ognu. İ3’k’edu. Berepeşi ari t’obas işkidet’u. A şvacis t’obaz dolantxu do bere muşletinu. (AH-Lome) Hüseyin ineklerini karşı tarafa götürüyordu. Dereden geçerken çocuk sesini duydu. Baktı. Çocukların biri t’obada boğulmak üzere idi. Hemen atlayıp çocuğu kurtardı. Cuma-çkimik ç’ut’a bere na-baxumanpez oğune go3’udgitu do heya muşletinu. (AH-Borğola) Kardeşim küçük çocuğu dövenlerin önünde dikildi de onu kurtardı. Bere ğalişa xodololerenşi nana-muşik muşletinaps. (AK-Döngelli) Çocuk dereye düşünce annesi onu kurtarmaya çalışıyor. Ğalis na-işkidet’u bere baba-muşik muşletinaps. (AK-Döngelli) Derede boğulan çocuğu babası kurtarıyor.

II. ED har.f. [kb.{i-/u-} datif tümlecinin şahsını gösterir.] Kurtarıyor. Orxanik berez muşletinu. (FN-Sumla) Orhan çocuğu kurtardı. Berez coğori nat’alen do Kemalik muşletinams. (FN-Sumla) Çocuğa köpek saldırıyor ve Kemal kurtarıyor. Mundez ar p’at’i dulya mağodasen mulun do Xasani cumak momişletinams. (AH-Lome) Ne zaman başıma kötü bir iş gelse gelip Hasan kardeşim kurtarıyor.


muşteri i. Müşteri. [< Arp.] Ditanu tina muşteri mulun. (FN-Ç’enneti) Gün ağardığı andan itibaren müşteri geliyor.


muşulun (AK)(ÇX) A.Abl har.f. Kapalı mekândan (yatarak, sürünerek, sürtünerek) konuşana doğru dışarı çıkıyor. 3’i3’ilaşa o3’k’edi ! Xut’ula-muşişen muç’o muşulun. (AK-Döngelli) Yılana bak hele ! Yuvasından (= deliğinden) nasıl da çıkıyor. Dursunik mzoğaşen muşaxtaşi şkaşi 3’ale xavli muitumers. (AK-Döngelli) Dursun denizden çıkınca belinden aşağısını havluyla kapatıyor. Abdulak açma xaçkup’t’uşi let’aşen Rumepeşen doskidineri ar dergi muşaxtu. (AK-Döngelli) Abdullah açmayı kazıyorken topraktan Rumlardan kalma bir küp çıktı. → moşk’ulun, moşulun


mutebura/ mutabura (AH) z. Kendi kendilerine. Kendilerince. Hemtepek dulya-mutepeşi mutebura van. Tkva dulya-tkvaniz o3’k’edit. (AH-Lome) Onlar kendi işlerini kendi kendilerine yapsınlar. Siz işinize bakın. Çku çkunebura goxtimu minonan. Hemtepe-ti mutebura goxtan. (AH-Lome) Biz, biz bize gezmek istiyoruz. Onlar da kendi kendilerine gezsinler. Ali do Xasanik yanoşa doxedunan do mutabura ip’aramitaman. (AH-Lome) Ali ile Hasan geç vakitlere kadar oturup kendi aralarında konuşuyorlar. Mutebura ok’itkvez do igzales. So ides, var-miçkin. (AH-Borğola) Kendi aralarında sözleştiler ve gittiler. Nereye gittiler, bilmiyorum. → nişebura, ninteşebura; munteşebura, munteşeburaşi


mutepe (AH ~ ÇX) dö.zm.çoğ. Kendileri. → nintere, nintepe; muntere; → tek. mu. I. (AH ~ HP) [erg. mutepek; dat. mutepez/ mutepes; pos.-gen. mutepeşi; dir. (AH) mutepeşe, (HP) mutepeşa; abl. mutepeşen] a. [aps.] Mutepe mundez moxtez-doren ? (AH-Lome) Kendileri ne zaman gelmişler ? İsti bere oçkves. Gverdi saat’işi mutepe-ti moxtane(r)enan. (HP-P’eronit) Önce çocuğu gönderdiler. Yarım saat sonra kendileri de gelecekmişler.

b. [erg.] Mutepek çkar mutu va-ikoman. Çkunde moxtaşi iri-mutu çku moxenapaman. (AH-Lome) Kendileri bir şey yapmazlar. Bize gelince de her şeyi bize yaptırırlar.

c. [gen.] Hemtepek dulya-mutepeşi mutebura van. Tkva dulya-tkvaniz o3’k’edit. (AH-Lome) Onlar kendi işlerini kendi kendilerine yapsınlar. Siz işinize bakın. Bozope-ti baba-mutepeşişi ocağiz nunç’unan. (AH-Lome) Kızlar da babalarının arazilerinde pay sahibidir. Dulyaşi oraz berepez baba-mutepeşi go3’ancğonen do dulyaşe ulunan. (AH-Lome) İş zamanında babaları çocukların önüne düşüp işe gidiyorlar. Dulyaşi oraz berepe nana-mutepeşik ordo gok’un3xinams. (AH-Lome) İş zamanında çocukları anneleri erkenden uyandırıyor. Yangazi berepe baba-mutepeşik dayağite n3’opuloms. (AH-Lome) Yaramaz çocukları babaları dayakla uslandırıyor. Memet’ik berepez nosiz meyunt’alams do dulya-mutepeşi goç’k’endinapams. (AH-Lome) Mehmet çocukların aklını çelip işlerini unutturuyor. Berepe k’uzi dakaçet’aşakiz nana-mutepeşik nuk’uz gyari amudumers. (AH-Borğola) Çocuklar kaşık tutabilene kadar anneleri ağzına yemek koyar (= yemek yedirir). Berepez nciri muxtanşi oda-mutepeşişe ebolapam. (AH-Borğola) Çocukların uykusu gelince üst kattaki odalarına yollarım. Berepek oda-mutepeşiz dersi ikomt’anşi nana-mutepeşik meyva hek amumers do çams. (AH-Borğola) Çocuklar adalarında ders yaparlarken anneleri meyvayı oraya götürür de yedirir. Mektebişe na-ulunan berepe var-gok’un3xanşi nana-mutepeşik gok’un3xinams. (AH-Borğola) Okula giden çocuklar uyanmadıklarında anneleri uyandırıyor. Çiçku-berepe ora golaxtaşi nana-mutepeşişi buz*işen mja oşuşen moyagenan. (AH-Borğola) Bebekler zaman geçtikçe annelerinin memelerinden süt içmekten vazgeçerler. Lazepek dido na-oroman Cuma-mutepeşi Fransas skidun. (AH-Borğola) Lazların çok sevdikleri Kardeşleri Fransa’da yaşıyor.

II. (ÇX) [erg. mutepek/ mutek, dat. mutepes/ mutes; pos.-gen. mutepeşi/ muteşi; dir. mutepeşa/ muteşa; abl. mutepeşen/ muteşen]


mutfaği (AŞ)(ÇX)(AK) i. Mutfak. [< Arp.] Ham meroca mutfaği kododvi. (AŞ-Ok’ordule) Bu maydanozu mutfağa koy. Mutfaği dari na-miğun şeni masa ekule akule var-gulikten. (AK-Döngelli) Mutfağım dar olduğundan dolayı masa o tarafa bu tarafa dönmüyor. Biyape so dodvi ? - Mutfaği ek’nayi uk’vaşxe dobdvi. (ÇX-Çxalazeni, TM) Ayvaları nereye koydun ? - Mutfak kapısının arkasına koydum. → mut’vaği; gyaişi-yei


muti (PZ ~ ÇM) bsz zm. Bir şey. I. [muti + olumsuzluk] Hiçbir şey. Bir şey. Cemalik sofras muti var-naşk’ums. Cekosums. (PZ-Cigetore) Cemal yemek masasında bir şey bırakmıyor. Silip süpürüyor. Şk’u kvalona ar sva komiğuran. Muti ne pxaşk’umt ne-ti dovorgamt. (PZ-Cigetore) Bizim taşlık bir yerimiz var. Ne ekiyoruz ne de dikiyoruz. Muti var-on. (PZ ~ ÇM) Bir şey yok. P’anda luyu nobay, muç’o luyuşi aşk’va muti var-iyen. (ÇM-Ğvant) Lahanadan başka bir şey olmazmış gibi hep ezme lahana pişiriyor. Ompuloni muti var-on. Mi-ti u3’var-u3’vi. (ÇM-Ğvant) Saklanacak bir şey değil. He kime söylersen söyle. 3’up’i muti va-doloren. Bere xolo-ti 3’u3’onuy. (ÇM-Ğvant) Emzikte bir şey yok. Çocuk yine de emiyor.

II. [muti + soru] Bir şey. Nak’u ndğa on ç’i sk’anda xaberi var-emaç’opu. Muti gağodu-i ? Ordo xaberi komomçana xaz*i mayasen. (PZ-Cigetore) Kaç gündür senden haber alamadım. Bir şey mi oldu sana ? Tez haber verirsen memnun olacağım. Xasanik melenk’alendo mola3’e(r)s. Muti t’k’vaset’u-i ? (PZ-Cigetore) Hasan karşıdan bu tarafa bakıyor. Bir şey diyecek miydi ?

III. [a(r) muti + olumluluk] Bir şey. Zabuni moigort’aşa a muti oğmalu moxvadun. (ÇM-Ğvant) Hastayı görmeğe gidildiğinde bir şey götürmek uygun düşer. A muti p’ri, ar vrosi t’işinar. (ÇM-Ğvant) Bir şey yapmadan önce iyice hesaplayacaksın. Ali a muti gamaçamt’aşa jur şuri goruyna dogneri munz*inay. (ÇM-Ğvant) Ali bir şey satarken iki kişi isterse değerini arttırıyor. → mutxa, muntxa, muntxani, mutxani; muton


mu-ti/ mu-t (ÇM) bsz zm. [taviz cümlemsilerinde] Ne (olsa olsun). Çelepuri mo-iyer. Mu-ti or st’eri, k’oçi st’eri ikti. (ÇM-Ğvant) İstihbaratçı olma. Olduğun gibi, adam gibi dolaş. Bena : “var-ort’aten ! Heko mçvela-t’k’vani var-on çi ! Mu-t ort’asen dolvobğamt ! (ÇM-Ğvant) Yaşlı bir kadın (kendilerine ait araziye çöp atanı görünce) : “Yokolasıcalar ! Orası çöplüğünüz değil ki ! Ne var ne yok atıyorsunuz.” Si mu-ti are ma-ti him p’ar. (ÇM-Ğvant) Sen ne yaparsan ben de onu yaparım. Lazeburi na-var-uşk’un şk’ala mu-ti t’k’vare t’k’vi var-ognay. (ÇM-Ğvant) Lazca bilmeyenle ne söylersen söyle anlamaz. Uk’ap’amt’aşa korba mu-ti dologizun inçaxen. (ÇM-Ğvant) Koşarken karnında ne varsa çalkalanıyor. Ali k’oda mu-t-ort’ape not’ambay. (ÇM-Ğvant) Ali duvara bir şeyler yapıştırıyor. Ayşe mp’ala n. Muti u3’vare u3’vi var-dvagun. (ÇM-Ğvant) Ayşe sağır. Ne söylersen söyle duymuyor. → muya-na; mu-ti-na, mu-tu


mutik’ere (PZ) bsz zam. Her ne. Si nçxindi iri tevulis mo-no3onam. Hinik mutik’ere an, an. (PZ-Cigetore) Sen burnunu her şeye sokma. Onlar ne yaparlarsa yapsınlar. → mut’ik’ore, mutuk’ore, mutuyen/ muturen


mu-ti-na (PZ-Cigetore) bsz zm. [taviz cümlemsilerinde] I. Ne (olsa olsun). Ne (yaparsa yapsın). Alis mu-ti-na u3’vare vorsi gamognams. (PZ-Cigetore) Ali’ye ne denilirse iyi anlıyor. Dompuloni muti var-on. Mitik mu-ti-na t’k’vasen t’k’vas. (PZ-Cigetore) Saklanacak bir şey değil. Kim ne söylersen söylesin. Xasanik mu-ti-na xepes mvadvasen iri-ti çoşes noç’irdams. (PZ-Cigetore) Hasan ne eline geçerse hepsini köşeye çarptırıyor. Xasanik mu-ti-na t’k’vasen Ayşek ek’uğams. (PZ-Cigetore) Hasan ne söylese Ayşe sözüne laf sokuşturuyor. → muya-na; mu-ti, mu-tu, mu-tu-na

II. Ne kadar (var)-sa hepsi. Memet’ik Alişi mu-ti-na on lebyarepe-muşi moşk’uxums. (PZ-Cigetore) Mehmet Ali’nin bütün pisliklerini ortaya çıkarıyor. Andğa mu-ti-na ot’u dişk’alepe argunite dopçiti. (PZ-Cigetore) Bugün ne kadar odunlar vardı ise balta ile yardım.


muton (ÇM ~ AŞ) zm. [çoğ. mutonpe] Belirsiz bir şey. Mtuti tatepete let’a ntxoruy. Mondo hey muton dvoxu. (ÇM-Ğvant) Ayı pençeleri ile toprak kazıyor. Galiba oraya evvelden bir şey gömmüş. K’oda muxi konoç’adi. Mutonpe movubar. (ÇM-Ğvant) Duvara çivi çak. Bi şeyler asacağım. Ali oxorişa muç’o amaxt’u, na-var-diç’in mutonpe moşk’agoruy. (ÇM-Ğvant) Ali, eve girer girmez ulu orta gerekmeyen bir şeyler istedi (= arandı). Gza memagu. Mutonpe domiç’itxu. Golomalu. (ÇM-Ğvant) Yolda (ona) rastladım. [Kelimesi kelimesine: o bana rastladı.] Bir şeyler sordu. Geçti. Ayşe mutonşa guri komvalu. Nişk’iden. (ÇM-Ğvant) Ayşe birşeyden kızdı. Kendini asıyor. Ayşe k’alati pşeri on. Xolo-ti mutonpe onçark’ay. (ÇM-Ğvant) Ayşe’nin sepeti dolu. Yine de birşeyler sıkıştırmağa çalışıyor. Ali do Ayşe mutonpe ok’ilak’irdaman. (ÇM-Ğvant) Ali ile Ayşe beraber bir konuyu konuşuyorlar (= sohbet ediyorlar). Ayşe bozomota-muşi muton memsk’vanape gvobay (= gvok’limay). Ç’andraşa oşk’vasen. (ÇM-Ğvant) Ayşe kızına süsler takıyor. Düğüne gönderecek. Ar3’o mutonpe dvaç’in. (AŞ-Ok’ordule) Birine bir şey lâzım. mutxa, muntxa, muntxani, mutxani; muti, mutu; ar muti, ar mutu


mu-t-ort’ape (ÇM) i. Bir şeyler. [< mu-ti ort’a + -pe : “ne olsa olsun”] Ali k’oda mu-t-ort’ape not’ambay. (ÇM-Ğvant) Ali duvara bir şeyler yapıştırıyor.


muttuşi → mutu

mutu[1] (AŞ ~ ÇX)(AK) bsz zm. [çoğ. (AŞ) muturepe, (AH) mutupe] Bir şey. I. a. [mutu + olumsuzluk] Hiçbir şey. Bir şey. Mutu var-on. (AŞ) Bir şey yok. Mutu va-ren. (FN ~ ÇX) Bir şey yok. Ompuloni mutu var-on. Mi-ti u3’vare u3’vi. (AŞ-Ok’ordule, Ortaalan) Saklanacak bir şey değil. Her kime söylersen söyle. Ompuloni mutu va-ren. Mitiz-ti u3’vare u3’vi. (FN-Ç’anapet) Saklanacak bir şey değil. Her kime söylersen söyle. Oşinaxoni mutu va-ren. Mi-tiz u3’vare u3’vi. (FN-Sumla) Saklanaca bir şey değil. Her kime söylersen söyle. Para-çkuni hako golulun. Vana gale mutuz var-ğirs. (FN-Sumla) Paramız burada geçerlidir. Yoksa dışarılarda (= dış ülkelerde) hiç değeri yoktur. Ma dudeyiz mutu var-ebopxor. (AH-Lome) Dudeyinin üstüne bir şey yemem. Sum 3’ana mutu va-ren. A şvacis gamastun do diçoden. (AH-Lome) Üç yıl bir şey değil. Hemencecik biter. Xasani-çkuniz muttuşi anank’eni var-uğun. (AH-Lome) (*) Bizim Hasan hiçbir şeyi umursamıyor. [(*) Bu örnekte muttuşi biçimi, mutu kelimesinin genitif durumu olup sondan ikinci hecesi vurguludur. Vurgulu hecenin ilk konsonu ikilenrek telâffuz edilir.] Skanda mutu var-ix’vet’u. Ama bere-skani gimxors. (AK-Döngelli) Sana bir şey olmazdı. Ama çocuğun seni yiyip bitiriyor. Mç’ipe pi3arişa monk’a mutu var-dodva. Get’ruxun. (AK-Döngelli) İnce tahtaya ağır bir şey koyma. Kırılır. Ompuluyi mutu va-ren. Mitxas-ti ginon emus u3’vi. (ÇX-Çxalazeni, TM) Saklanacak bir şey değil. Her kime söylersen söyle (= kime olursa olsun istediğin birine söyle). b. [mutu + soru] Bir şey. Da-çkimişi bozok handğa boyne ti it’işinams. Mutu noxen-i, var-miçkin. (FN-Ç’anapet) Kız kardeşimin kızı bugün sürekli başıyla uğraşıyor. Başında bir şey mi var, bilmiyorum. Komoli-çkimik oxoriz oç’k’omale mutu ren-i va-ren-i golusume(r)s. (AH-Lome) Kocam evde yiyecek bir şey var mı yok mu kemane çalar (hiç aldırmaz). c. [sıfat + mutu] Bir şey. Gale dido ini ren. P’eci mutu udolokunu var-goilen. (AH-Lome) Dışarıda çok soğuk var. Kalın bir şey giymeden gezilmez. KemalikK’ai mutu p’iya do im3kven. (AH-Borğola) Kemal İyi bir şey yaptımdiye övünüyor. d. [isim tamlayan cümlemsi + mutu] Bir şey. Na-var-açkinasen mutu k’itxaşi nosi apaşen. (AH-Borğola) Bilemeyeceği bir şeyi sorunca aklı karışır (şaşırır).

II. a. [a(r) mutu + olumluluk] Bir şey. A mutu p’ri, ar vrossi iduşunare. (AŞ-Ok’ordule) Bir şey yapmadan önce iyice düşüneceksin. P’ri a mutu are vrossi iduşunare. (AŞ-Ortaalan) Bir şey yapmadan önce iyice düşüneceksin. A mutu dogoğoduna laç’ç’i nut’t’i. (AŞ-Ortaalan) Sana bir şey yaptıysa köpeği üstüne sal. Xasani-çkunik a mutu eç’opumt’aşa dido 3xunums. (FN-Ç’anapet) Bizim Hasan bir şey alırken çok seçiyor. Ar mutute sufra kogepatxi. (FN-Sumla) Bir şey ile sofra üzerinin tozunu al. Bak’laçiz a mutu komotvi. Mjaz ntxombuş parvi gelulams. (AH-Lome) Bakracın üzerine bir şey ört. Süte kızılağaç yaprağı düşüyor. Ma na-bixmarare ar mutu p’anda ordo ok’omaxven. (AH-Lome) Benim kullanacağım bir şey her zaman çabuk bozuluyor. Çiçku-bere xvala va-nişkvinen. A mutu mulun do on3’eliz gyoşkidams. (AH-Lome) Bebek yalnız bırakılmaz. Bir şey gelir de beşikte boğar. → mutxa, muntxa, muntxani, mutxani; muton

b. [a(r) mutu + olumsuzluk] Bulunması gereken bir şey. Ham Axmet’i hak ar mutu var-dodumers do k’oçepe mo3’uk’ap’ams do gululun. (AH-Lome) Bu Ahmet buraya bir şey koymuyor da insanlar atlayarak geçiyor.

III. [diğer sayısal ifade + mutu] a. [dido mutu (AŞ-Dutxe)] Çok şeyler. O3’ude dido mutu mo-celadum. Celat’roxasen. (AŞ-Dutxe) Rafa çok şeyler koyma. (Raf) kırılır. b. [m3ika mutu + olumluluk (AH)] Az bir şey. Gençluğiz dido içalişinen do obadalik’iz oç’k’omu şeni kinayiz m3ika mutu elidven. (AH-Lome) Gençlikte çok çalışılır ve ihtiyarlıkta yemek için kenara bir şeyler atılıp biriktirilir. c. [k’at’(t’)a mutu (AH)] Her şey. Berez k’at’t’a mutu şeni uğarğalaşi geşkurdun. (AH-Lome) Çocuğa her şey için bağırınca korkak yetişir.

IV. [çoğ. muturepe/ mutupe + olumluluk] Bir şeyler. Osmani let’t’a 3’aruy. Muturepe dvorgasen. (AŞ-Ortaalan) Osman toprağı ıslatıyor. Bir şeyler ekecek. Aşe mduğuraşen beri Ali muturepe nupur3inay. (AŞ-Ortaalan) Ayşe deminden beri Ali’ye birşeyler fısıldıyor. Dido mutupe ptkvat’i. Ala nena domak’oru. (AH-Lome) Çok şeyler söyleyecektim. Ama dilim bağlandı (= dilim çözülmedi; konuşamadım).

V. [na-lı cümlemsi + mutu] ...diği şey. Alik na-vu mutuMa var-p’iya do moivarams. (AH-Borğola) Ali, yaptığı şeyiBen yapmadımdiye inkâr ediyor. Heya dido t’işineri k’oçi ren. Na-var-uçkin mutu var-ren. (AH-Borğola) Çok saptayıcı (= bilgili, ayıklayıcı) insandır. Bilmediği şey yok.


mutu[2] (AH) s. Falan. Ham Axmet’i mutu k’oçi va-ren. Hak ar mutu var-dodumers do k’oçepe mo3’uk’ap’ams do gululun. (*)(AH-Lome) Bu Ahmet, adam falan değil. Buraya bir şey koymuyor da insanlar atlayarak geçiyor. [(*) Bu örnekte kullanılan iki adet mutu kelimesi arasında sırf birincisi bu maddebaşının konusu olan sıfattır. İkincisi ise bir önceki maddebaşında açıklanan belirsiz zamirdir.]


mu-tu (AŞ ~ ÇX) bsz zm. [taviz cümlemsilerinde] Ne (olursa olsun). Ne (yaparsa yapsın). Cuma-şk’imi ar cari imxoy çi sofra mu-tu on cekosuy. (AŞ-Ok’ordule) Kardeşim bir yemek yiyor ki sofrada ne varsa süpürüyor. Si mu-tu are, ma-ti him p’are. (AŞ-Ok’ordule, Ortaalan) Sen ne yaparsan ben de onu yaparım. Mamut’i mu-tu uğun gurtay. (AŞ-Ortaalan) Mahmut ne varsa dağıtıyor. Si mu-tu are, ma-ti heya p’are. (FN-Ç’anapet) Sen ne yaparsan ben de onu yaparım. Bere-çkimiz mu-tu asen namskvanen. (FN-Ç’anapet) Çocuğuma ne yaparsa yakışıyor. Ançelek nez*opunaşen na-gyulun araba dodginams do bere-muşiz mu-tu t’asen noğaşa guncğonams. (FN-Ç’anapet) Ançele, cevizlikten inen arabayı durdurup çarsıdaki çocuğuna bir şeyler yolluyor. Mamut’ik, t’ağ’aniz mu-tu gez*irt’u boyne geç’k’omu. (FN-Ç’anapet) Mahmut, tavada ne vardıysa hepsini yedi. Si mu-tu vare, ma-ti heya dobikom. (FN-Sumla) Sen ne yaparsan ben de onu yaparım. Oxoriş doloxe mu-tu ren, gale gamaxums. (FN-Sumla) Evin içinde ne varsa kapıya, dışarıya döküyor. Mu-tu u3’vare nisimadams. (FN-Sumla) Ona ne söylersen aklında tutuyor. Fuadik mu-tu eiç’opasen nimskvanams. (FN-Sumla) Fuat kendine ne alırsa yakıştırıyor. Xasani k’ai bere ren. Mu-tu uğun kogaminç’en. (FN-Sumla) Hasan iyi bir çocuktur. Elinde nesi varsa esirgemez. Verir. Mu-tu gi3’vanşi tolepe ok’ogim3’k’upun. (AH-Lome) Bir şey söylediler mi gözlerin kararıyor. → muya-na; mu-ti-na, mu-ti, mu-tu-na


mutuk’ore (AŞ) bsz zm. Her ne. Mutuk’ore ort’asen ort’ay na-ikum naşk’vi do hay komoxt’i. (AŞ-Ok’ordule) Ne olursa olsun yaptığını bırak ve buraya gel. Mutuk’ore ort’t’ay him yeri va-naşk’vare. (AŞ-Ortaalan) Her ne olursa olsun orayı bırakmayacaksın. → mutik’ere, mut’ik’ore, mutuyen/ muturen   


mutums/ mutuy (PZ ~ AŞ) ED/EDA har.f. Örtüyor. → motuy; motumers/ motumars; + mvatven/ matven. I. ED har.f. Birini ya da bir şeyi [dat.] örtüyor. Parvik şuk’as mutums. (PZ-Cigetore) Salatalığı yaprak örtüyor. Onçaxule t’ap’a nçaxumt’aşa mutvi. (ÇM-Ğvant) Yayığın ağız kapağını çalkalarken ört. Ğunni movutvar deyi ç’ubriş çerçi n3’uy. (ÇM-Ğvant) Karakovanı örteceğim diye kestane ağaç kabuğu soyuyor. Otva let’a-k’avarite mutuy. (ÇM-Ğvant) Çatıyı kiremitle örtüyor. Mca na-dolvobare a muti var-mutvasi mtuyi celuvelay. (ÇM-Ğvant) Süt koyduğun bir şeyin üstünü örtmez ise fare içine düşer. Baba dişk’a mutuy. Vana iğvarasen. (AŞ-Ok’ordule) Babam odunu örtüyor. Yoksa ıslanacak. Bere vrossi mutvi. İni mot-ayert’t’ay. (AŞ-Ortaalan) Çocuğu iyi ört. Üşümesin.

II. EDA har.f. Birinin üstünü [dat.] kapatarak bir örtüyü [aps.] koyuyor. Örtüyor. Kapatıyor. Bedriyek bozomota-muşis mandili mutums. (PZ-Cigetore) Bedriye kızını başörtüsü ile örtüyor.


mu-tu-na (AK) bsz zm. [taviz cümlemsilerinde] Ne (olursa olsun). Ne (yaparsa yapsın). Doğanis mu-tu-na u3’va k’ai gamagneps. (AK-Döngelli) Doğan’a ne söylersen de iyi anlıyor. → muya-na; mu-ti-na, mu-ti, mu-tu


muturen/ mutuyen (AŞ-Ortaalan ~ AH) bsz zm. [(FN ~ AH) erg. mutuyenk, dat. mutuyenz, gen. mutuyenşi] Her ne. Ne olsa olsun. Ali oxori-sk’ani muturenpe nixiramt’uşa cep’ç’opi. (AŞ-Ortaalan) Ali’yi senin evinde bir şeyler çalarken suçüstü yakaladım. “Oxori ini moy-maert’t’ayit’urna xali, çilimi, muturenpe corçare. (AŞ-Ortaalan) “Evde üşümeyeyimdiyorsan halı, kilim, bir şeyler sereceksin. T’akimepeşi nk’ola so-ti dobdvare açkinen do muturen kemizdams. (FN-Ç’enneti) Aletlerin, takımların (= çekiç, bıçkı vs’nin) olduğu yerin (= dolabın) anahtarını nereye bırakırsam onu keşfediyor (= buluyor, anlayabiliyor) ve hepsini alıkoyuyor. Heşşo muturenpe tku ki n3aşen muru3xepe kodibğu. (AH-Lome) Öyle şeyler söyledi ki gökteki yıldızlar yere saçıldı (= çok palavra attı). → mutik’ere, mut’ik’ore, mutuk’ore


muturepe → mutu


mutute (AH) z. [< mutu zamirinin araç durumu; olumsuz ifadelerde kullanılır.] Ne yapılırsa. Bir türlü. K’uçxe dido p’at’i memak’vatu. Mutute di3xiri var-dodgitun. (AH-Lome) Ayağım çok kötü kesildi. Bir türlü kan durmuyor.


mutuy → mutums


mutxa (PZ ~ FN-Ç’anapet) bsz zm. Bir şey. → muntxa, muntxani, mutxani. I. [mutxa] Selimişi k’uçxes mutxa dvağodu. İtopams. (PZ-Cigetore) Selim’in ayağına bir şey oldu. Topallıyor. Badi deviyi. K’at’a mutxa var-elomak’oren. (PZ-Cigetore) İhtiyarladım. Her şey aklımda tutamıyorum. Badi doviyi. K’at’a mutxa var-elemak’oren. (PZ-Cigetore ~ AŞ’in batı bölgesi) İhtiyarladım. Her şey aklımda tutamıyorum. Nek’na gon3’asi ninçark’en. Mutxa kek’uzun. (ÇM-Ğvant) Kapıyı açınca sıkışıyor. Arkasında bir şey var. Ar3’o boyine mektubi momincğonams. Mutxa mak’alap’ay st’eri. Vrosi na-var-anç’aren şeni mu goruy-ti var-oxovo3’oni. (AŞ-Ok’ordule) Birisi bana sürekli mektup gönderiyor. Bir şey yalvarıyor gibi. Ama düzgün yazamadığı için ne istediğini anlayamadım. Mtuti tati-muşite let’a ntxoruy. Hey mutxa doxveri uğun. (AŞ-Ok’ordule) Ayı pençeleri ile torağı kazıyor. Oraya evvelden bir şey gömmüş.

II. [a(r) mutxa] Xasanik Alis ar mutxa umeselams do vorsi gamognapams. (PZ-Cigetore) Hasan Ali’ye bir şey anlatıyor da iyice izah ediyor. Ar mutxaşi tudes makvali e3’uzun. (PZ-Cigetore) Bir şeyin altında yumurta duruyor. Ayşe nana-muşi a mutxa nognapay. (AŞ-Ok’ordule) Ayşe annesine bir şey anlatıyor. Çku a mutxa bisinapamt’aşa Xasanik hekole a mutxaz eluç’k’ams. (FN-Ç’anapet) Biz bir şey konuşurken Hasan o taraftan başka bir konuya giriyor. Xasanişi universit’ez na-ren didi biç’ikA mutxa p’aredeyi akşama kva şirums. (FN-Ç’anapet) Hasan’ın üniversitede olan büyük oğluBir şey yapacağımdiye gün boyu taş aşındırıyor. Pederiz a mutxaşe guri muxtayiz mtel-turliz oxoşkumerz. (FN-Ç’anapet) Babam bir şeyden kızınca her şeyi bırakıyor. → ar muti, ar mutu; muton

III. [çoğ. mutxape (ÇM), mutxanepe (AŞ ~ FN-Ç’anapet)] Ali haminepe mutxape goigoray. (ÇM-Ğvant) Ali buralarda bir şeyler aranıyor. Ali mutxape ndğvaruy. Monduni gamailasen. (ÇM-Ğvant) Ali bir işler çeviriyor. Ortalığı batıracak. Nusa irote koç’i-muşi mutxanepe numçinay. (AŞ-Ok’ordule) Gelin her zaman kocasına bir şeyle haber yolluyor. Da-çkimik nanaz uciz a mutxanepe nupurçinams. (FN-Ç’anapet) Kız kardeşim annemin kulağına bir şeyler fısıldıyor.


mutxani (AK) bsz zm. [çoğ. mutxanepe] Bir şey. Ar mutxani geblokup. (AK-Döngelli) Bir şeyi yalıyorum. Xocişi kaçaçis ar mutxani xona3igeen. (AK-Döngelli) Öküzün toynağına bir şei batmış. K’oçik cuma-muşişi mpuleri mutxanepe gyuxups. (AK-Döngelli) Adam erkek kardeşinin gizli şeylerini ortaya çıkarıyor. Nandidi-çkimikCazik on3’elis bere gyoşkidapsya do mutxanepe zop’ont’u. (AK-Döngelli) BabaannemCadı beşikte bebeği boğardiye bir şeyler söylerdi. → mutxa, muntxa, muntxani; ar muti, ar mutu; muton


mut’ay[1] (ÇM) EDA har.f. Değirmene [dat.] su [aps.] veriyor. 3’ari mut’asi karmat’e-parpa ikten. (ÇM-Ğvant) Suyu verince değirmenin çarkı döner. Ayşe karmat’e 3’ari mut’ay. Mçveri mkvasen. (ÇM-Ğvant) Ayşe değirmene doğru suyu salıyor. Un öğütecek.


mut’ay[2]/ mut’t’ay (ÇM ~ AŞ) EDA har.f. Atmacayı [aps.] bir şeye [dat.] salıyor. Ali ç’umandele-şuk’ule sift’eri ort’iç’i mut’ay. (ÇM-Ğvant) Ali sabahtan beri atmacayı bıldırcine salıyor. Sift’eri movut’t’i. Xolo ort’iç’i var-aç’opu. (AŞ-Ok’ordule) Atmacayı saldım. Yine de (atmaca) bıldırcını yakalayamadı.


mut’alams/ mut’alaps (AH ~ ÇX) EDA har.f. Rast getirerek isabet ettiriyor. Duşmanepek k’urşunepe momit’ales. (HP-P’eronit) Düşmanlar kurşunları bize isabet ettirdiler. → noxunayII; mut’inay/ mut’t’inay/ mut’inams; muxvadinams, muxvalaminams/ muxvalaminaps


mut’ik’ore (ÇM) bsz zm. Her ne. Mut’ik’ore are-i, ğureri şuri va-moğay. (ÇM-Ğvant) Her ne yaparsan yap, ölü can getirmez. → mutik’ere, mutuk’ore, mutuyen/ muturen


mut’inay/ mut’t’inay/ mut’inams (ÇM ~ FN) EDA har.f. Rast getiriyor. İsabet ettiriyor. (Hesap) tutturuyor. Na-ot’t’oçam kva k’oçi komut’t’ini. (AŞ-Ortaalan) Attığın taşı adama isabet ettir. Kva ot’k’omels. Var-mat’inen. Nena ot’k’omels. Mut’inams. (FN-Sumla, atasözü) Taş atıyor, hedefe tutturamıyor. Söz söylüyor, aynen tutturuyor. (Taşı gediğine koyuyor.) → noxunayII; mut’alams/ mut’alaps; muxvadinams, muxvalaminams/ muxvalaminaps

yet. mvat’inen/ mat’inen : Rast getirebiliyor. İsabet ettirebiliyor. Şk’unona dopxesap’it do va-momat’iney. (ÇM-Ğvant) Kendimizce hesap ettik ama tutturamadık. Mp’ula amipinasi ora var-momat’inen. Cemilumcun. (ÇM-Ğvant) Sis [veya bulut] sarınca zamanı kestiremiyorum. Akşama kalıyorum. Ali cenç’arerepe meyok’ore3xuy-moyok’ore3xuy. Na-ort’asert’u şuk’u var-mvat’inen. (ÇM-Ğvant) Ali paraları tekrar tekrar sayıyor. Olması gerekeni tutturamiyor. Kva ot’k’omels, var-mat’inen. Nena ot’k’omels, mut’inams. (FN-Sumla, atasözü) Taş atıyor, hedefe tutturamıyor. Söz söylüyor, aynen tutturuyor. (Taşı gediğine koyuyor.)


mut’k’oçams/ mut’k’oçaps (HP) ED har.f. [Sırf deyim üyesi olarak kullanılır.]

[dey. k’urak’is mut’k’oçams : K’urak’i’yi geçirip kapıyı kilitliyor.] İncirt’aşi k’urakis komut’k’oçi. (HP-P’eronit) Yatarken kapıyı kilitle.


mut’vaği (AH) i. Mutfak. [< Arp.] Alik oxoris mut’vaği nok’odams. (AH-Lome) Ali evine (dışarıdan) mutfak ekliyor. → mutfaği; gyaişi-yei


muxanat’i (ÇM) i. Korkak. Muxanat’i xinci-gverdi cesk’udun. (ÇM-Ğvant) Korkak köprü ortasında kalır. → mşk’urinace/ mşk’urinaje


muxedun (PZ ~ AH HP ÇX) AD har.f. ≠ moxedun. I. (PZ-Apso) Birine hedef olacak şekilde [dat.] oturuyor.

II. (PZ-Cigetore) Bir şeyi [dat.] kucaklarmış gibi oturuyor. Xasani daçxuris muxedun. (PZ-Cigetore) Hasan ateşi kucaklarmış gibi oturuyor.

III. (ÇM-Ğvant) 1. Bir şeyin başına oturuyor. Ali daçxuri komuxedun. Miti var-gvot’obinapay. (ÇM-Ğvant) Ali Ateşin başına çöküyor. Kimseyi ısındırmıyor. Ali muxedun. Ar badya celançxveri imxoy. (Çm-Ğvant) Ali [büyük tasın] başına çöküyor. Bir büyük tas ekmek doğranmış yoğurdu yiyor. 2. Birini bir şeyden korumak için önüne [dat.] oturuyor veya geçiyor. AliBere kva moy-mvat’ert’ay” deyi muxedun. (ÇM-Ğvant) Ali, çocuğa taşın vurmaması için (çocuğun) önüne geçiyor. 3. Bir şeyin arkasına [dat.] geçip korunuyor ya da siper ediyor. Ali didi kva muxedun. (ÇM-Ğvant) Ali büyük taşın arksına geçip korunuyor. 4. Bir şeyin veya yerin en üst tarafına [dat.] çıkıp oturuyor. Ali ext’u. M3xuli-dudi komuxedu. (ÇM-Ğvant) Ali üst çıktı. Armut ağacının tepesine oturdu.

IV. (AŞ-Ok’ordule) 1. Bir şeyin [dat.] baş tarafına oturuyor. Nana-şk’imi sofra komuxedun. Opşa cari imxoy. (AŞ-Ok’ordule) Annem sofranın başına oturuyor. Çok yemek yiyor. 2. Bir şeyin veya yerin en üst tarafına [dat.] çıkıp oturuyor. Cini ndali na-muxedun k’inçi doili. (AŞ-Ok’ordule) Üstteki dalda oturan kuşu vur.

V. (AŞ-Ortaalan) Birine [dat.] hedef olacak şekilde oturuyor. Komomixedi do a dok’ila. (AŞ-Ortaalan) Karşımda (= bana hedef olacak şekilde) dur da seni vurayım.

VI. (FN-Ç’anapet) Bir şeyin önüne [dat.] oturuyor. P’ap’uliz ini ava şkule daçxuriz muxedun do ik’uşinamz. (FN-Ç’anapet) Dedem üşüyünce ateşin önüne oturup ısınıyor.

VII. (AH-Lome) 1. [pek nadiren] Bir şeyin [dat.] tepesine oturuyor. 2. mec. [hicvederek] “Başına geçiyor” (= birinin yaptığı hareketi uygun görmediğini anlatan iğneleyici ifade). K’oçik muxedun do ar t’epsi bureği xvala ipxors. (AH-Lome) Adam başına geçip bir tepsi böreği yalnız başına yiyor (= ben bu davranışı hiç uygun görmüyorum).

VIII. (AH-Borğola) Sivri ve uzun bir şeyin [dat.] üstüne oturuyor, konuyor ya da tünüyor. K’inçi masariz komuxedu. (AH-Borğola) Kuş kazığın tepesine tünedi.

IX. (AK) Bir şeyin başına oturuyor. Nazmik bureği z*iraşi xomuxedun do kuimxors. (AK-Döngelli) Nazmi Laz böreğini görünce başına yerleşerek oturuyor da yiyor.


muxen (PZ-Apso)(ÇM ~ AH HP ÇX) AD hal f. → muxers. I. (PZ-Apso) Birine [dat.] hedef olan şekilde oturmuş haldedir.

II. (ÇM-Ğvant) 1. Bir şeyin [dat.] başında oturmuş haldedir. Ali zabun-on. Daçxuri muxen. (ÇM-Ğvant) Ali hastadır. Ateşin başında duruyor. 2. Birini bir şeyden korumak için onun [dat.] önünde oturmuş haldedir. 3. Bir şeyin [dat.] arkasına geçip korunmuş haldedir. 4. Bir şeyin veya yerin [dat.] en üst tarafına çıkıp oturmuş haldedir.

III. (AŞ-Ok’ordule) Bir şeyin [dat.] baş tarafında oturmuş haldedir.

IV. (AŞ-Ortaalan) Birine [dat.] hedef olan şekilde oturmuş haldedir.

V. (FN-Ç’anapet) Bir şeyin [dat.] önünde oturmuş haldedir.

VI. (AH-Lome) 1. [pek nadiren] Bir şeyin [dat.] tepesinde (sadece) oturmuş haldedir. Arabas dişka mobun. Jur k’oçi-ti k’un3’ulis muxen. (AH-Lome) Araba odun yüklüdür. İki kişi de tepesinde oturuyor. 2. [hicvederek] Bir şeyin [dat.] tepesinde oturmuş halde konuşan kişinin uygun görmediği bir şeyi yapıyor. K’adiri so ren ? - M3xuliz muxen. (AH-Lome) Kadir nerede ? - Armut ağacının tepesindedir (= meyvesini topluyor değil, dallarını buduyor da değil, benim uygun görmediğim bir şeyi yapıyor). 3. [hicvederek] Birinin [dat.] üzerindedir. K’oçi saba-axçam oxorcaz muxen. (AH-Lome) Adam sabah akşam karının üzerinde.

VII. (AH-Borğola) Sivri ve uzun bir şeyin [dat.] üstünde oturmuş, konmuş ya da tünemiş haldedir.


muxers/ muxes (PZ-Cigetore) Bir şeyi [dat.] kucaklarmış gibi oturmuş haldedir. Xasani daçxuris muxes. (PZ-Cigetore) Hasan ateşi kucaklarmış gibi oturuyor. → muxen


muxi (PZ ~ ÇM) i. Çivi. Muxi pi3ayis non3os. (PZ-Apso) Çivi tahtaya saplanmış halde duruyor. Baba-şk’mik ç’adeyi muxepe mo3’ams. (PZ-Apso) Babam çakılı çivileri söküyor. Pi3arişi muxepe iri-ti moşk’ap’3’am. (PZ-Cigetore) Tahtanın çivilerini hepsini de söküyorum. Noğaşa mulurt’aşa a m3ika muxi komoği. Msk’ala p’ç’adare. (PZ-Cigetore) Çarşıdan gelirken biraz çivi getir. Merdiven çakacağım. Loyak noç’adu muxi mo3’ams. (PZ-Cigetore) Loya çaktığı çiviyi çıkarıyor. Xasanişi odas muxi noç’adun. (PZ-Cigetore) Hasan’ın odasında çivi karşı tarafa çakılıdır. Ar muxi mevoç’adat’u. Ç’ak’uç’i var-zi*ri. (PZ-Cigetore) Bir çivi çakacaktım. Cekici bulamadım. K’oda muxi konoç’adi. (ÇM-Ğvant) Duvara çivi çak. Ğoma na-coç’adu muxepe andğa e3’uy. (ÇM-Ğvant) Dün çaktığı çivilerin hepsini bugün söküyor. Ali muxepe dolo3’uy. (ÇM-Ğvant) Ali çivileri söküyor. Muxi jindo ei3’en. (ÇM-Ğvant) Çivi üste doğru sökülür. Ceç’aderi muxi ti ek’utroxun. Ek’ust’un. (ÇM-Ğvant) Çakılmış çivinin başı kopuk olup sıyrılıyor. → k’afri, k’arfi


muxtay (AŞ-Ortaalan), muxtams (FN ~ HP-P’eronit), muxtaps (HP ~ ÇX)(AK) AD/ADL/ADY/AD.Abl har.f. + mvalen/ malen. I. AD/ADL har.f. a. AD har.f. Birine [dat.] bir şey [aps.] geliyor. K’oçepez elak’idanşi Tangrişen na-muxtanoren ar hikmetite iri-mutuşi ambari avenan. (AH-Lome) İnsanlar delirdiklerinde Allahtan gelen bir hikmetle her şeyden haberdar olabiliyorlar. b. ADL har.f. Birine ait [dat.] bir şeye [lok.] bir şey [aps.] geliyor. Ham ndğalepes m3ika kelik’ari-doren. Ğvalepe gogamç’itanen. P’icis peyi mogixtams. (AH-Lome) Bugünlerde biraz iyileşvermişsin. Yanakların kızarıp yüzüne renk geliyor.

II. AD har.f. Birine ait [dat.] bir şey geliyor. Bere ç’irç’ilay. Nciri muxtu-i p’eya ? (AŞ-Ortaalan) Çocuk zırlıyor. Uykusu mu geldi, acaba ? Xeşen mutu var-muxtams do bergite k’ai let’a antxoren. (FN-Sumla) Elinden bir iş gelmez. Ancak kazma ile iyi toprak kazabiliyor. Berez nciri komuxtu-doren. Boyne mkorums. (AH-Lome) Çocuğun uykusu gelmiş. Hep esniyor. Gyonuliz ç’umanişe musafirepe muxtasen. Oxorişi gomte goipağums. (AH-Lome) Yarın Gönül’ün misafirleri gelecek. Evin etrafını temizliyor. Dumç’k’uz eceli muxtaşi msva naçanen. (AH, atasözü, K.A.) Karıncanın eceli gelince kanadı takılır (= Bazı varlıklar ölümün habercisi olabilir). [Bu atasözü, ancak çiftleşme zamanında çok az sayıda karıncanın kanatlı oldukları henüz bilimeyen çağda söylenmiştir.] O3’k’edu. Bere-muşi gemzuli steri ren. Baba-muşik k’itxu : “Mu gomç’un ?” ya do. BerekMa mutu var-momç’un. Nciri komomixtuya u3’u. (AH-Borğola) Baktı. Çocuğu üzgün gibi. Babası da sordu : “Ne derdin var ?” diye. Çocuk : “Benim derdim yok. Uykum geldidedi. P’ap’uliz k’at’a oraz Mp’oliz na-uyonun motaşi mektubi muxtams. (AH-Borğola) Dedeye her zaman İstanbul’da olan torununun mektubu gelir. Nciri na-muxtams k’oçik omkorinuz gyoç’k’ams. (AH-Borğola) Uykusu gelen insan esnemeğe başlar. Berepez nciri muxtanşi oda-mutepeşişe ebolapam. (AH-Borğola) Çocukların uykusu gelince üst kattaki odalarına yollarım. Nanas nciri muxtu do inkos. (AK-Döngelli) Annemin uykusu geldi de esniyor.

III. ADY har.f. [yüklem = sıfat] Bir şey [aps.] birine [dat.] bir duruma [yük.] geliyor. Xasanik mdğora na-mi3’upe a m3ika t’uafi momixtu. - Çkva ağne t’uafi mogixtams-i ? Heyak na-zop’onspe ma p’anda t’uafi momixtams. (FN-Ç’anapet) Hasan’ın demin bana söyledikleri biraz tuhaf geldi. - İlk defa mı (= Daha yeni mi) sana tuhaf geliyor ? Onun söyledikleri her zaman bana tuhaf geliyor. Biç’i-çkimik ğoma na-eç’opu pontoloni m3ika gunz*e muxtu edo nana-muşik handğa go3’uç’k’orams do golundrik’asen. (FN-Ç’anapet) Oğlumun dün aldığı pantalon ona biraz uzun geldi ve annesi bugün kısaltıyor (= aşağıdan kesiyor) ve kıvıracak. Xasanik mdğora na-tku nenape a m3ika garibi momixtu. - Si ipti garibi mogixtams-i ? Heyak na-zop’ons nenape ma p’anda garibi momixtams. (FN-Sumla) Hasan’ın demin söylediği sözler bana biraz garip geldi. - Sana ilk defa mı garip geliyor ? Onun söylediği sözler bana her zaman garip geliyor. Xasanik ndğora na-tkupe ma m3ika garibi momixtu. - Si ipti heşo mogixtu-i ? Hemuk na-tkvasenpe ma p’anda heşo momixtams. (AH-Lome) Hasan’ın demin söyledikleri bana biraz garip geldi. Sana ilk defa mı öyle geldi ? Onun söyledikleri bana her zaman öyle geliyor. Berez k’olay na-muxtamz şeni mk’valiz makvali mot’axums do t’ağanums. (AH-Lome) Çocuğa kolay geldiği için peynirin üzerine yumurta kırıp tavalıyor. Da-çkimik ç’ut’a na-muxtams dolokunupe ma memişkumers. (AH-Lome) Kız kardeşim (kendisine) küçük gelen giysilerini bana bırakıyor. Ham pi3ari mçire muxtu. M3’ule pi3ari renna heya momçi. (HP-P’eronit) Bu tahta (kullanacak yere) geniş geldi. Dar tahta varsa onu ver.

IV. ADY har.f. [yüklem = isim] [Deyim üyesi olarak kullanılır.]

[dey. (FN ~ ÇX)(AK) guri muxtams/ guri muxtaps : Kızıyor. Darılıyor. Küsüyor.] Xasaniz ordo guri muxtams. (FN ~ HP-P’eronit) Hasan erken darılıyor. Xasaniz a mutuşen guri muxtayiz nç’ulute berepe ç’k’idumz. (FN-Ç’anapet) Hasan bir şeylere kızınca ince çubukla çocukları dövüyor. Farik guri muxtuşi xami goxunaps. Giçkit’as. (AK-Döngelli) Fahri sinirlenince bıçak batırır. Bilesin (= haberin olsun). Nandidis guri muxtaşi mota-muşi me3’ip’olups. (AK-Döngelli) Babaannem sinirlenince (= kızınca) tornunu çimdikliyor. P’ap’uli-çkimis mutu var-matkven. Guri muxtuna manişa gimok’itxaps. (AK-Döngelli) Dedeme bir şey diyemem. Kızarsa hemen bana küfrediyor. → guri malen, guri mvalen; elabru3’un; gegondun

[dey. (AH) tiz var-muxtams Bir şey [aps.] birinin [dat.] hoşuna gitmiyor. Biri [dat.] bir şeyden [aps.] hoşlanmıyor.] Ma elakteyi p’aramiti tiz var-momixtams. (AH-Lome) Yalan konuşmaktan hoşlanmam.

IV. AD.Dir har.f. (FN) ♦ [dey. xeşa va(r)-muxtams (FN) : Birinin [dat.] elinden iş gelmiyor. Becerikli değil. Hünerli değil.] Osmani dido çoma ren. Mutu xeşa va-muxtams. (FN- Ç’anapet) : Osmani çok sakar. Elinden bir şey gelmiyor. Cumadi-çkimişi nusa dido oxoç’ura oxorca ren. Xeşa na-var-muxtamz mutu va-ren. (FN-Ç’anapet) Amcamın gelini çok iyi bir ev kadını. Elinden gelmiyen hiçbir şey yok. → xez va(r)-nağen; xeşen va-muxtams

V. AD.Abl. har.f. (AH) ♦ [dey. xeşen va(r)-muxtams (AH) : Ebirinin [dat.] einden iş gelmiyor. Becerikli değil.Hünerli değil.] Xeşen mutu va-muxtams. (AH-Lome) Elinden bir şey gelmiyor. → xeşa va(r)-muxtams; xez va(r)-nağen


muxtari/ muxtayi (FN ~ AH HP ÇX) i. Muhtar. [< Arp.] Muxtayik eletriğişi santrali mektebişi geyide kogyodgapu. (FN-Ç’anapet) Muhtar elektrik santralini okulun arkasına kurdurdu. Muxtarik, t’alebepek seriz mektebişi darabaz na-nonç’arez sloganepe nojilams. (FN-Ç’anapet) Muhtar, öğrencilerin gece okulun ahşap ara bölmesine yazdıkları sloganları siliverdi. Muxtarik Şangulepe do Çxant’epe obarişams. (FN-Ç’anapet) Muhtar Şanguli ve Çxant’i akrabalarını barştırıyor. K’aymak’amluğiz na-mepçi istidaz muxtariz muxuri ebon3’api. (AH-Lome) Kaymakamlığa verdiğim dilekçeyi muhtara mühürlettim. → muxt’ari


muxtaroba i. Muhtarlık. [< Arp. + Tür. -lık] Kyoyi-çkinis muxtarobaşi guşamalu ix’vasinon. (AK-Döngelli) Köyümüzde muhtarlık seçimi olacak.


muxt’ams/ muxt’ay (PZ ~ AŞ) AD har.f. Birine geliyor. Ham seri noğame do noğamisa şk’unda momixt’anen. (AŞ-Ok’ordule) (1) Bu akşam nışanlı erkek le nışanlı kız bize gelecekler. (2) Bu akşam yeni evli karı koca bize gelecekler. Ali ar zarfi komuxt’u. Menduğit. (AŞ-Ok’ordule) Ali’ye bir zarf geldi. Götürün. → muxtams/ muxtaps


muxt’ari (PZ ~ AŞ) i. Muhtar. [< Arp.] Muxt’ari k’vaci pupuli dvau do xast’axaneşa idu. (AŞ-Ok’ordule) Muhtarın erkeklik bezinde yara oldu da hastaneye gitti. Muxt’ari 3’ari-purengi gonkturasen. (AŞ-Ok’ordule) Muhtar su borusunu değiştirecek. → muxtari


muxuri i. Mühür. [< Arp.] K’aymak’amluğiz na-mepçi istidaz muxtariz muxuri ebon3’api. (AH-Lome) Kaymakamlığa verdiğim dilekçeyi muhtara mühürlettim.


muxuxi (FN ~ ÇX) i. Köstebek. Muxuxik let’a gamiğams. (FN-Ç’anapet) Köstebek toprak boşaltıyor. Muxuxik let’a xums. (FN-Ç’anapet, Sumla)(HP-P’eronit) Köstebek toprağı deliyor. Muxuxik let’a eşaxums. (FN-Sumla, Ah-Lome, AH-Borğola) Köstebek toprağı delip yukarı doğru boşaltıyor. Muxuxik let’a moçodinams. (AH-Lome) Köstebek toprak boşaltıyor. → emxu


muxvadinams (FN) EDA har.f. Rast getirerek isabet ettiriyor. Kva ot’k’oçu do k’inçis komuxvadinu. (FN-Sumla) Taş attı ve kuşa isabet ettirdi. → noxunayII; mut’inay, mut’t’inay, mut’inams; mut’alams/ mut’alaps; muxvalaminams/ muxvalaminaps; + moxvadun; [hedefleyip isabet ettiriyor] duğirams/ duğiray;


muxvadun → moxvadun[1]


muxvalaminams/ muxvalaminaps (FN-Sumla ~ HP) EDA har.f. Rast getirerek isabet ettiriyor. Kva ot’k’oçu do k’inçis komuxvalaminu. (FN-Sumla) Taş attı ve kuşa isabet ettirdi. Babak noğaşe gextimu p’anda ma dulyaşe bulut’aşi muxvalaminams. (AH-Lome) Babam çarşıya inmeyi hep ben işe giderken rastlatıyor (= benim işe gitmeme rastlatıyor). BerekMşkorineri mot-dopskidu(r)t’aya do çkimde moxtimu ondğeriz muxvalaminams. (AH-Lome) ÇocukAç kalmayayımdiye bana gelmeyi öğlene rastlatıyor. Memet’ik lak’at’k’ate k’inçiz k’ai muxvalaminams. (AH-Borğola) Mehmet sapan ile kuşa iyi rast getiriyor. → noxunayII; mut’inay, mut’t’inay, mut’inams; mut’alams/ mut’alaps; muxvadinams; [hedefleyip isabet ettiriyor] duğirams/ duğiray

şsz moixvalaminen : Raslanıyor. 3’oxle veremi dido t’u. Ha3’i dido var-moixvalaminen. (HP-P’eronit) Eskiden verem hastası yaygındı. Bugünler pek raslanmıyor.


mux’onups (AK) EA har.f. 1. Canlı varlığı [aps.] getiriyor. Kemali var-muit’u do xolo-ti mux’onups. (AK-Döngelli) Kemal gelmiyordu, ama yine de getiriyor. Xasanik puci-muşi x’onaşen oxorişa mux’onups. (AK-Döngelli) Hasan ineğini tarladan eve getiriyor. 2. (Araba, gemi vs taşıma aracını kendisi kullanarak) getiriyor. Doğani dido k’ai şofori ren do araba toli odveri bile mux’onups. (AK-Döngelli) Doğan çok iyi şöfördür ve arabayı gözü kapalı olsa bile getirir. → moyonams/ moyonay/ moonay/ moyonams/ moonams; mox’onams/ mox’onaps; mvox’onaps; muix’onups


muy- (ÇX) → mui- [Çxala diyalektlerinde fiilbaşı {mo-}, kökbaşı {i-} önünde kurallı olarak {mu-} şeklini alır. Fiilbaşı vurgulu olduğundan dolayı arkasına gelen /i/ vuayeli sıkça yarı-konsonlaşır. Bu sözlükte, muy- serbest değişkeni yaygın gözlemlenmesine rağmen, daima mui- şeklinde yazılmıştır.]


muya (PZ) soru z. Ne. Nez*işi yaği ikumt. Ç’aç’a-muşi muya ateren ? - Nez*işi* ç’aç’a işk’omen. Ar jur ndğa voxombinamt. Vorsi iyen. (PZ-Cigetore) Ceviz yağı yapıyorsunuz. Posasını ne yapacaksınız ? - Ceviz posası yenir. Bir iki gün kurutuyoruz. Lezzetli olur. M3’upis muya gorum ? Çona mogiğa-i ? (PZ-Cigetore) Karanlıkta ne arıyorsun ? Işık getireyim mi ? Xmarineri loriç’i komomçes. Him ma muya voğoda ? (PZ-Cigetore) Kullanılmış kazmayı verdiler. Ben onu ne yapayım ? Ç’k’va muya gi3’va ? İri tevuli degi3’vi do. (PZ-Cigetore) Daha ne diyeyim ? Her şey dedim de. Muya p’a ? Doloxe na-miğun sixinti haşote moşk’ovi3’am. (PZ-Cigetore) Ne yapayım ? İçimde olan sıkıntıyı böylelikle içimden söküyorum. XasanikMa muya p’i ?” deyi goik’itxams. (PZ-Cigetore) HasanBen ne yaptım ?” diye kendi kendine soru soruyor. Xes na-gok’açun muya on ? - Muya ot’asen, gok’oraşa. (PZ-Cigetore) Elinde olan nedir ? - Ne olacak, sargılık. → mu[1]


muya-na (PZ) bsz zm. [taviz cümlemsilerinde] Ne (olursa olsun). Ne (yaparsa yapsın). Si muya-na are ma-ti him p’are. (PZ-Cigetore) Sen ne yaparsan ben de onu yaparım. Muya-na gorum t’k’vi. Xepes na-miğun iri tevuli p’3’opxare. (PZ-Cigetore) Ne istersen söyle. Elimde olan her şey yapacağım. Alis muya-na u3’vare u3’vi ilaxams. (PZ-Cigetore) Ali’ye ne dersen de çıldırıyor. T’urşi vikum. Muya-na diç’is kek’evuk’ati. Muya-na iyasen mevaşk’um. (PZ-Cigetore) Turşu yapıyorum. Ne gerekiyorsa kattım. Kendi halince (= ne olacaksa öyle) bırakıyorum. Cemalik muya-na z*iyasen iri-ti ceşk’omams. (PZ-Cigetore) Cemal ne bulursa her şeyi yiyip bitiriyor. Ayşes muya-na umeselare ordo gamognams. (PZ-Cigetore) Ayşe’ye ne anlatırsan erken anlıyor. Xasanis muya-na uğut’asen uğut’as xolo-ti iris unç’olams. (PZ-Cigetore) Hasan’da ne olursa olsun yine de herkesten esirgiyor. → mu-na, mu-ti-na, mu-ti, mu-tu


muyaperi (PZ) s. Ne. Ne biçim. Nasıl. Nasıl biçimli. T’k’vani hininepe muyaperi on ? Opşa mevozmor. (PZ-Cigetore) Sizin oralar nasıldır ? Çok merak ediyorum. → muperi


muya-şeni (PZ) soru z. Niçin. Niye. Neden. Sk’anebura muya-şeni ibgar ? (PZ-Cigetore) Sana göre niye ağlıyorsun ? Kendi düşüncenince niye ağlıyorsun ? Lu dobcibit. Var-vimxot. Muya-şeni gişk’uran-i ? Var-gişk’uran. Gi3’vat. Korun do hi-şeni. (PZ-Cigetore) Lahanayı pişirdik. Yemiyoruz. Neden biliyor musunuz ? Bilmiyorsunuz. Söyleyelim. Soğuyor da ondan. → muşen, mu-şeni; mot/ moy/ mo


muynay (AŞ-Ok’ordule) AD har.f. [emp.şm. gener geçeri, sade perf. ise şimdiki halini anlatır] Birinin işine geliyor. Ereğine uygun oluyor. Var-momiynu. (AŞ-Ok’ordule) İşime gelmiyor. → munay, munyay; mvarçilen, marçilen; eluvelun, eluvelay; mangonen, mvangonen, mvangoninen


muyonams/ muyonay/ muonay (PZ ~ AŞ) EDA har.f. ♦ [dey. guri muyonams/ guri muyonay : Sinirlendiriyor. Kızdırıyor. Küstürüyor.] → coxunayIII; gegondinams; oşumams/ oşumaps

[dey. guri muyonams/ guri muyonay/ guri muonay : Kızgın oluyor. Sinirleniyor.] Ham kianaşi enni uneneli k’oçepe rt’es, na-ğures Japonepe. Miti var-elvat’ert’es. Hini na-k’oşk’iyonu k’oçepe Elektriği gamobiyonatendeyi uç’itxeli zuğa-p’ici ar santrali kocedges. Ar ndğa him santralite çendi k’oçepe-nişi na-ilanert’u var-meşonumt’es. Let’a-nana guri komuones. Ok’it’axu. Zuğa-ti guri komuones. 3unami diyu. Empu. İdu. Noğa kocost’ik’u. Hey na-sk’udurt’es k’rima Japonepe tisya dou. Zade guri maç’u. Mabgarinu. (AŞ-Ok’ordule) Bu dünyanın en sessiz insanları idiler, ölen Japonlar. Kimseye sataşmazlardı. Onların seçtiği insanlarElektrik çıkaracağızdiye sormadan denizin ağzına bir santral koydular. Bir gün o santral ile kendi insanlarını vuracaklarını beklemiyorlardı. Toprağın kalbini kızdırdılar. Ortadan kırıldı. Denizin de kalbini kızdırdılar. Tsunami oldu. Kabardı. Gitti. Şehri yere vurdu. Orda yaşayan zavallı Japonları kurban etti. Çok kalbim acıdı. Ağlayabildim. ♦ part. moyoneri : [♦ dey. guri moyoneri on : Sinirlenmiştir. Kızgındır. Küsmüştür.] Ali andğa guri moyoner-on. Şvanuy do gulun. Mo-naxoler. (ÇM-Ğvant) Ali bugün sinirli. Kendi kendine söylenip dolaşıyor. Yaklaşma. Emu guri moyoner-on. Miti var-nixolay. (ÇM-Ğvant) Emu sinirlidir. Kimseyi yanaştırmıyor. Alişa guri moyoneri vort’i. Huy (guri) cemofloxt’u. (ÇM-Ğvant) Ali’den kızgın idim. Şimdi yumuşadım (= kızgınlığım azaldı).

[dey. hersi muyonams : Birini [dat.] sinirlendiriyor.] Xuseyinik Xasanis hersi muyonu do araba-muşi duvaris konoç’apxapu. (PZ-Cigetore) Hüseyin Hasan’ı sinirlendirip arabasını duvara çarptırdı. Eminek hişo hersi momiyonams ç’i molaxams. (PZ-Cigetore) Emine öyle kızdırıyor ki beni delirtiyor.


muzari (PZ ~ AŞ) i. Dişi dana. Ar muzari do ar pujite ngolaşa vulur. (ÇM-Ğvant) Bir sığır ve bir dana ile yaylaya gidiyorum. Ham muzari mevok’vata. Pşk’omare. (AŞ-Ok’ordule) Bu danayı kesip yiyeceğim. Axiri muzari memik’k’orun. (AŞ-Ortaalan) Ahırımda dişi dana bağlıdır. → mozari, mozari-ngeni; ≠ nceni, ncenina


muzayina (PZ), muzarina (ÇM) i. Küçük dişi dana. Dişi buzağı. Muzayina xocepeşi oşk’endas meşk’ik’açen. (PZ-Cigetore) Küçük dişi dana öküzlerin arasında sıkışıyor.


muzdams (FN ~ AH) ED/EDA har.f. Sağıyor. → nç’valums/ nç’valuy (PZ ~ FN-Ç’anapet), nunç’vals (FN-Ç’enneti, Sumla), unç’valams (AH-Lome), unç’vals/ unç’valams/ unç’valaps (AH-Borğola ~ HP), nç’valups (AK).

I. (FN ~ AH-Lome) ED har.f. İneği [dat.] sağıyor. Nanak puciz muzdamt’aşa babak daçxuri gamogzams. (FN-Ç’anapet) Annem ineği sağarken babam sobayı (= ateşi) yakıyor. Nanak handğa na-muzdu mjas p’ip’idi ek’ubu do nap’irişa oğu şeni k’vali dou. (FN-Ç’anapet) Annem bugün sağdığı sütte peynir mayası katarak tarladaki iş yerine götürmek için peynir yaptı. Nanak ğoma do handğa na-muzdu mjalepe 3’uk’aliz ok’on3’orums. (FN-Ç’anapet) Annem dün ve bugün sağdığı sütleri küçük kazanda bir araya getiriyor. 3’ut’eli bozo-çkimik nanak na-muzdasen mja oxoyişa iğamt’aşa a m3ika ek’iyoramz. (FN-Ç’anapet) Küçük kızım annemin sağdığı sütü eve götürürken bir kısmını yere döküyor. Pucepez mobuzdamt. (FN-Ç’anapet, Ç’enneti, Sumla) İnekleri sağıyoruz. Puciz muzdams. (AH-Lome) İneği sağıyor. Ar puciz na-muzdare mja majuranepe k’ala ok’int’alen do gamiçinen. (AH-Lome) Bir inekten sağacağın süt diğerleriyle karıştırılıp satılabilir. + moizdams[2]

II. (AH-Borğola) EDH har.f. İneği [dat.] (süt [aps.]) sağıyor. Pucis mja muzdamt’aşiMot-it’rik’omt’asya do unçaminams. (AH-Borğola) İnek sağarkenDebelenmesindiye kaşıyor. Pucik 3’uk’aliten na-ixenen guberi gyari hek dolipxors do mja muzdamt’aşa geipxors. (AH-Borğola) İnek kazanda yapılan yemeği orada (= kazanın içinde) yer ve süt sağılana kadar yer, bitirir.


muzika (AK) i. [muhtemelen < İta. musica = müzik; ayrıca Türkçe “müzik” kelimesi Fransızca musique kelimesinden gelmedir.] Akordiyon. [< Fra.] Niyazik muzika gilaçaps do eşo gulun. (AK-Döngelli) Niyazi akordiyon çalıyor da öyle geziyor (= akordiyon çalarak geziyor).


muzik’i (FN) i. Müzik. [< Fra.] Melodi. [< Fra.] Ezgi. Ham orapez nena do muzik’i-muşi çkimi na-ren ağne t’rağudape bikom. (FN-Ç’anapet) Bu arada sözleri ve müziği bana ait olan yeni şarkıları yapıyorum. [ezgi, melodi] k’aide; ezgi; [müzik] müziği


muzimare (ÇM) s. Döllenmiş olduğundan dolayı sütü azalan (inek). Ayşe jur muzimare puji kuyonun. (ÇM-Ğvant) Ayşe’de iki az süt veren (= döllenmiş olduğu için sütü azalan) ineği var. Ayşe ar lulvoni do ar muzimare puji anç’valen. Hinite k’at’uği ikuy. (ÇM-Ğvant) Ayşe’nin bir iyi süt veren bir de sütü azalan inek sağılıyor. [Ayşe] onlar ile peynir, yağ vs yapıyor.


mu3’k’vinams (AH-Borğola) EA har.f. Barıştırıyor. Otxo 3’anaşen doni gegondineri cumalepe Xasanik mu3’k’vinu. (AH-Borğola) Dört yıldır küskün kardeşleri Hasan barıştırdı. → obarişams; zaduy; mum3kvinams


mu3’u3’i (AH) i. Küçük fare. Mu3’u3’i nek’naşi tudelen-ti amalinen. (AH-Borğola) Küçük fare kapı altından da girebilir.


müziği i. Müzik. [< Fra.] [ü” harfi ile yazılan fonem, geleneksel Lazca fonoloji sistemine ait değil. Buna rağmen, Türkiye’de oturup Lazca konuşanların büyük çoğunluğu Lazca-Türkçe iki-dilli olduğundan dolayı bazı Türkçeden alıntı edilmiş kelimelerde doğal olarak “ü” harfi kullanılıp Türkçede olduğu gibi telâffuz edilmektedir.] İrik filimi-ti do na-unon müziği-ti İnternetişen gyonç’ams. Mitik para meçams do var-eç’opums. Na-ixenen emeğepe mitik var-iduşuns. (AH-Lome) Herkes filmi de istediği müziği de İnternet’ten indiriyor. Kimse para verip almıyor. Yapılan emekleri kimse düşünmüyor.


mvaben[1] (PZ ~ ÇM) AD har.f. 1. Birinin sırtına çıkıyor. Birinin sırtına biniyor. Xoci pucis mvaben. (PZ-Cigetore) Boğa ineğe biniyor. Komomabi. (PZ ~ ÇM) Sırtıma çık. Komogaba. (PZ ~ ÇM) Senin sırtına çıkayım. Komvabu. (PZ ~ ÇM) Onun sırtına çıktı. Xoji omçinoju şeni puji mvaben. (ÇM-Ğvant) Boğa yüklemek için ineğin sırtına biniyor. 2. mec. Ali berepe mendraşa idani iri k’ale k’ap’ula mvaben. (ÇM-Ğvant) Ali çocukları uzağa gidince dünya sırtına çöküyor (= çok üzgün oluyor).→ maben[1]; mak’idenI


mvaben[2] (AŞ-Ortaalan) AD har.f. (Sıvı) beri tarafa birinin [dat.] üzerine dökülüyor. T’usa orape dere-çenari 3’ari momaben. Bisserinam. (AŞ-Ortaalan) Sıcak zamanlarda dere kenarında bana doğru dökülen su ile serinliyorum. → maben[2]


mvabğen (ÇX) AD har.f. Birine ait [dat.] bir şey [aps.] köreliyor ya da kesmez oluyor. → cimp’iren; moişalen; mabğen


mvaç’apxen (ÇM) AD har.f. Biri veya bir şey [aps.] birine veya bir şeye [dat.] çarpıp yapışıyor ya da yapışır gibi çarpıyor. 3’iprona viktert’aşa arape momaç’apxen. (ÇM-Ğvant) Kayın ormanında gezerken dallar bana çarpıyor. → maç’apxen


mvadven (PZ ~ ÇM) ADL har.f. Bir şey [aps.] birinin [dat.] eline [lok.] değiyor. Xasanik mu-ti-na xepes mvadvasen iri-ti çoşes noç’irdams. (PZ-Cigetore) Hasan ne eline geçerse hepsini köşeye çarptırıyor. Ali t’oba xe doliğasi çxomi mvadven. (ÇM-Ğvant) Ali gölete elini batırınca balık eline değiyor (= geliyor).


mvak’iden (ÇX) AD har.f. [fb.{mo-}; kb. {a-}; emp.şm.1.tek.ö.3.dat.tü. movak’ider] Birinin sırtına ya da arkasına çıkıyor. → mak’iden


mvak’nen (ÇM) AD har.f. [part. mok’lime(r)i] Tutunuyor. Diki yerepe mok’limeri govulur. (ÇM-Ğvant) Dik yerlerde tutunarak dolaşıyorum. Orxani nek’na mok’limeri si giyondray. (ÇM-Ğvant) Orhan kapıya tutunarak seni bekliyor. Bere xe komomak’nu. (ÇM-Ğvant) Çocuk elime tutundu. → ak’nen, ak’nams; cak’nen, gyak’nen, gyak’nams, gyak’neps


mvalen[1] → mulun


mvalen[2] → ulun


mvalen[3] (ÇM), mvalen[3]/ malen (AŞ) AD.Dir/ADY har.f. Birine geliyor. [emp.şm. (ko)momalen, (ko)mogalen, (ko)mvalen/ (ko)mmalen vs] [eşb. (1) mulun fiilinin yeterlik kipi; (2) ulun fiilinin yeterlik kipi emp.şm.1.] [AŞ diyalektlerinden örnekleri, hem bu maddebaşına hem malen/ mvalen maddebaşına alınmıştır.] → malen/ mvalen; muxt’ams/ muxt’ay; muxtams/ muxtaps. I. AD.Dir har.f. Birinin [dat.] başına [dir.] bir olay [aps.] geliyor. Dudişa na-mogalasenpe va-gişk’un. (= Tişa na-mogalasenpe va-gişk’un.) (ÇM-Ğvant) Başına geleceklerini bilmiyorsun. # Badoba na-it’uran / Var-uşk’uran berepe / Kuşk’urt’eyk’o berepe / Tişa na-mvalanenpe. (ÇM, K’umli Dayı’dan derlemeler - Horonda atma türküler, S.Y.) İhtiyarlık denen şeyi / Bilmiyorlar gençler / Keşke bilseler çocuklar / Başlarına gelecekleri.

II. ADY har.f. [yüklem = sıfat] Birine (öyle) geliyor. Xasani huy-daya na-t’k’upe umcumeli momalu. - Ar xvala umcumeli mogalu-i ? Himu na-t’k’vasen ma p’anda umcumeli momalen. (ÇM-Ğvant) Hasan’ın demin söyledikleri bana garip geldi. - İlk defa mı (= bie tek mi) sana garip geldi ? Onun söyledikleri bana her zaman garip geliyor. Ğoma na-momçi ç’ami vrosi momalen. (ÇM-Ğvant)(AŞ-Ok’ordule) Dün bana verdiğin ilâç (bana) iyi geliyor. Xasani ndğura na-t’k’upe ma ar m3’ika garibi momalu. - Ar fori si garibi na mogalu ? Him na-it’t’uype ma irote zade garibi momalen. (AŞ-Ok’ordule) Hasan’ın demin söyledikleri bana biraz garip geldi. - Sana bir kere mi garip geldi ? Onun söyledikleri bana her zaman çok garip geliyor. Xasani mdğura na-t’k’upe a m3’ika t’evaffi momalu. (AŞ-Ortaalan) Hasan’ın demin söyledikleri bana biraz tuhaf geldi. Himuşi na-t’k’upe iri ora dido t’evaffi momalen. (AŞ-Ortaalan) Onun söyledikleri bana her zaman tuhaf gelir. Ham sak’k’izi doç’inaxxi. Vrossi mogalasen. (AŞ-Ortaalan) Bu sakızı çiğne. İyi gelecek. Cenç’areri m3’ika malussi çxindi elanzik’u. (AŞ-Ortaalan) Para az gelince burnunu büktü (= beğenmedi).

III. (AŞ) AD.Dir har.f. [♦ dey. guri mvalen/ guri malen (AŞ) : Birine [dir.] kızıyor. Darılıyor.] Niyazi-şk’uni guri malusi goiğu. Memeti kodolvoç’apxu. (AŞ-Ok’ordule) Niyazi’miz kızınca gerildi. Mehmet’e tokat attı. Ali ustaşa guri malasi na-u yeri nomç’k’valay. (AŞ-Ok’ordule) Ali, ustadan kızınca yaptığı yere tükürüyor. → guri muxtams/ guri muxtaps; elabru3’un


mvangonen/ mvangoninen (ÇM)(ÇX) DA e.f. [emp.şm.1.tek. momangonen] Birinin [dat.] canı istiyor. Birinin [dat.] keyfi geliyor. Birinin [dat.] işine geliyor. Tenora va-mogangonen do huy mu gağodu ? (ÇM-Ğvant) Genelde (çoğu zaman) gönüllü olmuyorsun da şimdi sana ne oldu ? Na-u3’vare var-ognasi muç’o-ti mvangonasen digurinay. (ÇM-Ğvant) (Senin ona) söylediğini anlamayınca kendi istediği gibi (= kendisi nasıl istiyorsa o şekilde) algılıyor. Hik’u msk’va ilak’irday çi na-va-mvangoninen-ti mungonay. (ÇM-Ğvant) Öyle güzel konuşuyor ki canının istemediği şeye bile istek uyandırıyor. Ali mvangonasi gza cemiğobay. (ÇM-Ğvant) Ali, canı istediğinde yolumu kapatıyor. Serendi-msk’ala so-eyilen k’o3’uzun. Mi-ti mvangonasen, msk’ala nodun. Serendişa eyulun. (ÇM-Ğvant) Naylanın taşınabilir merdiveni çıkış yerinin önünde duruyor. Kim isterse merdiveni dayayıp naylaya çıkıyor. Ali na-var-mvangonasen dulya ort’aşa elanz*iguy. (ÇM-Ğvant) Ali istemediği bir iş olunca nazlanıyor (= işten kaçıyor). Ali a muti var-mvangonasi ek’uğay-cek’uğay. (ÇM-Ğvant) Ali bir şeye gönüllü olmaz ise engel çıkarıyor. → mangonen; eluvelun, eluvelay; mvarçilen, marçilen; munay, muynay, munyay


mvankten[1] (PZ ~ ÇM) AD har.f. Sıvı madde [aps.] hareket yapanın [dat.] üzerine dökülüyor. K’uk’ma dok’açu var-uşk’un. Mvankten. (ÇM-Ğvant) Güğümü tutmasını bilmiyor. Üzerine (güğümün içindeki şey) dökülüyor. Tani oşu var-uşk’un. P’anda mvankten. (ÇM-Ğvant) Ayran içmesini bilmiyor. Her zaman üstüne döküyor→ makten

[dey. guri mvankten[1] (PZ) : Birinin midesi bulanıyor.] Opşa 3’ari pşvi. Guri momankten. (PZ-Cigetore) Çok su içtim. Midem bulanıyor. → guri mankten; guri noxedun; guri nantxen; guri gvakten; guri makten; guri gakten; guri akten

[dey. guri mvankten[2] (ÇM) : Kusuyor. İstifrağ ediyor.] Guri momankten. (ÇM-Ğvant) Kusuyorum. → gvanç’en; ontxorams; blez*gums


mvankten[2] (AŞ-Ortaalan) AD har.f. Birinin [dat.] kanı [aps.] dökülüyor ya da akıyor. Din3xiri dido mankten. (AŞ-Ortaalan) Kanı çok dökülüyor. Din3xiri momanktu. (AŞ-Ortaalan) Kanım döküldü. Din3xiri moganktu. Vrossi dik’k’ori. (AŞ-Ortaalan) Kanın döküldü. İyi sar. → mankten[2]; + munktay


mvanz*inen (PZ ~ ÇM)(ÇX) har.f. AD har.f. Birine ait [dat.] bir şey [aps.] artıyor ya da kabarıyor. Puci-şk’imişi mjalva k’at’a ndğa mvanz*inen. (PZ-Cigetore) İneğimin sütü her gün artıyor. Abca 3’ari mvanz*inu. Xinci noçxay. (ÇM-Ğvant) Nehrin suyu kabardı. Köprüye vuruyor. Ali, ruba k’at’a 3’ari mvanz*inasen, moitoraşe dok’açeri 3’ari şk’ala na-celulun dişk’alepe moitoray. 3’arişa gamiğay. (ÇM-Ğvant) Ali, derede ne zaman su kabarsa, eline çekecek alıp su ile giden odunları kendine doğru (= kıyıya doğru) çekerek dışarı çıkarıyor. # Ngola ini 3’arepe / Kocevondgi var-maşu / Momanz*inu gzalepe / So vidar gomaşaşu. (ÇM-Ğvant, K’.H.) Yaylanın soğuk sularına / Dudaklarımı dayadım içemedim / Yollarım çoğaldı / Nereye gideceğim şaşaıdım. → manz*inen/ manzinen; + munz*inams, munzinay, munzinaps, munz*inaps


mvarçilen (PZ ~ ÇM) DA e.f. [emp.şm.1.tek. momarçilen] Biri [dat.] bir şeyi [aps.] uygun buluyor. Bir şey [aps.] birinin [dat.] işine geliyor. Baba-şk’imik arguni-muşi mvarçilen. (PZ-Apso) Babama baltası işine geliyor. Nusas na-mepçi lifani opşa mvarçilen. (PZ-Cigetore) Geline verdiğim tırmık çok kolayına geliyor (= işine geliyor). Çabla opşa momarçilu. (PZ-Cigetore) Çarık bana çok uygun geldi. Na-va-momarçilasen dulya var-vikum. (ÇM-Ğvant) İşime gelmeyen işi yapmam. → marçilen; eluvelun, eluvelay; mangonen, mvangonen, mvangoninen; munay, muynay, munyay


mvaselen[1] (ÇM) AD har.f. I. Biri [dat.] bir şeye [aps.] bulanıyor. Alişi şuroni post’oxi mvaselu. (ÇM-Ğvant) Ali’nin keçisi toz toprağa bulandı. int’olen; nt’olun; int’k’olen

II. Biri [dat.] bir hastalığa [aps.] yakalanıyor. Ali p’iyat’işi ozabunu mvaselu. (ÇM-Ğvant) Ali (verem vs gibi) kötü hastalığa yakalandı. → niç’openII-2; [◘ eşb. moiselams fiilinin yeterlik kipi]

[dey. şuri mvaselen (ÇM) : Birinin nefesi tıkanıyor.] Ali so-xert’uşa muç’o moiselu şuri mvaselu. (ÇM-Ğvant) Ali oturduğu yerden kalkınca nefesi tıkandı.


mvaşk’ven (PZ ~ ÇM) AD har.f. Toprak [aps.] (*) kopup kayıyor. [(*) Datif tümleci (= kayan toprağın geldiği veya gittiği yer) genelde gizli olur.] Let’a mvaşk’ven. (PZ ~ ÇM) Toprak kopuyor. Heyelân oluyor. 3’aleni livadi mvaşk’u do kocext’u. (PZ-Cigetore) Aşağıki tarla kopup da indi. Alişi oxori şk’ala p’anda mvaşk’ven. (ÇM-Ğvant) Ali’nin evinin yanı her zaman kayıyor (= toprak kayması oluyor). → nt’ro3’un, nt’rosun; ment’ro3un, mont’ro3un, nt’ro3un, t’ro3un; meyant’ro3un; + moşk’vapa


mvatven (PZ ~ ÇM)(ÇX) AD har.f. 1. Bitki, bulut vs [aps.] bir şeyi [dat.] örtüyor, kapıyor ya da kapatıyor. Şuk’as parvi mvatven. (PZ-Cigetore) Salatalığı yaprak örtüyor. Mjoras dumani mvatven. (PZ-Cigetore) Güneşi bulut örtüyor. M3a-mp’ulape iri k’ale mvatven. (ÇM-Ğvant) Bulutlar her tarafı gölgeliyor. 2. Bitki [aps.] bir şeye [dat.] görge yapıyor. Avlaşi m3xuli oxori mvatven. (ÇM-Ğvant) Avludaki armut ağacı eve gölge yapıyor. Livadi oşk’enda na-ceren mbuli livadi mvatven. (ÇM-Ğvant) Bahçenin ortasındaki kiraz ağacı bahçeye gölge yapıyor. Ayşe çayi jindo na-ceren mşk’velaşi pavrepeMo-mvatvert’aydeyi meşk’oruy. (ÇM-Ğvant) Ayşe çaylığın üzerinde bulunan ağacın dallarınıGölge yapmasındiye [hızar veya benzeri bir gereç ile] kesiyor (= biçiyor). 3. Bitki [aps.] birinin [dat.] görüntünü kapatıyor. Lazut’epe imordasi momatven. Oxori-sk’ani var-mazin. (ÇM-Ğvant) Mısırlar büyüyünce görüntümü kapatıyor. Evini göremiyorum. → matven; goyatven; + mutums/ mutuy; motuy; motumers/ motumars


mvat’en (ÇM) AD har.f. [fb.{mo-}; kb.{a-}; emp.şm.3.tek.ö.1.dat.tü. momat’en] Yere paralel hareket ederek istenmeden isabet ediyor. Kva mo mogat’ert’ay. (ÇM-Ğvant) Taş sana çarpmasın. Kva mo mvat’ert’ay deyi didi kva mok’axedun. (ÇM-Ğvant) (Küçük) taş çarpmasın diye büyük taşın arkasına saklanıyor. AliBere kva moy-mvat’ert’aydeyi muxedun. (ÇM-Ğvant) Ali, çocuğa taşın vurmaması için (çocuğun) önüne geçiyor. → mat’en; [isabet ediyor] nat’en


mvazden → moizday


mvo- → mo- [Çamlıhemşin, Ardeşen ve Çxala diyalektlerinde fb.{mo-} + kb.{o-}, yöreye göre ve kişiye göre mvo-, mmo- veya mo- şeklinde söylenir. Çxala diyalektlerinde, mo- biçimi yaygın olmasına rağmen, önüne olumluluk başeki ho-/ ko- eklendiğinde daha çok hommo-/ kommo-/ homvo-/ komvo- biçimleri gözlemlenir. Bu sözlükte, amvo- ve gamvo- ile paralel olarak, mvo- şeklini temsilî biçimi olarak yazıyoruz. Bu konuda ileri araştırma gerekmektedir.]


mvobay (ÇM) EDA har.f. [emp.şm.1.tek. movobam; f.-i. mobu] Birine [dat.] bir eşyayı [aps.] yüklüyor. Sırtına veriyor. P’anda monk’a momobay. (ÇM-Ğvant) Her zaman bana ağır yüklüyor. N3xeni yuk’i movobam. (ÇM-Ğvant) Ata yük veriyorum. Ali n3xeni yuk’i mvobasi didi toç’i semeri-k’anca cek’uğay. Yuk’i p’ot’e-ti var-colay. (ÇM-Ğvant) Ali ata yük vurunca büyük ipi semerin kancasına bağlıyor. Yük hiçbir zaman düşmüyor. → mobams/ mobay; mok’idams/ mok’idaps, mvok’idaps; + mubams/ mubay

part. moberi : Yüklenmiş. Yüklü. Monk’a moberi n3xeni ar do ali-xup’eri elubay. (ÇM-Ğvant) Ağır yüklü ata bir de boynu-büzüşük [torba] asıyor.


mvobun (ÇM)(ÇX) DA hal f. [emp.şm.1.tek. momobun] Sırtında bir şey taşımış haldedir. Ngolaşa vit’itşa lafroni mvoburt’u. Golomalu. (ÇM-Ğvant) Biz yaylaya giderken yükü hafifti. Beni geçti. Bere n3xeni na-mvobun mçveri biga gunt’ay-nuxuy. (ÇM-Ğvant) Çocuk atın sırtındaki unu çomak sokarak döküyor. Ali na-mvobun aç’uşa (= p’indişa) mçveri naxven. (ÇM-Ğvant) Ali’nin sırtındaki torbadan un dökülüyor. Ayşe na-mvobun k’alatişa lazut’i ek’ixuy-ulun. (ÇM-Ğvant) Ayşe arkasındaki sepetten mısırları dökerek [farkında olmadan] gidiyor. → mobun


mvoçkumars/ moçkumars (ÇX) EA har.f. (Canlı varlığı) beriye gönderiyor. → moşk’ums, mvoşk’uy, moşk’uy; moşkumers/ moşkumels; moçkumers


mvoçodinay (ÇM)(AŞ-Ortaalan) EA har.f. 1. Boşaltıyor. Ali pilint’aşi cemt’ut’ale mvoçodinay. (ÇM-Ğvant) Ali sobanın küllüğünü boşaltıyor. 2. (Gözyaşları) döküyor. Çilambri mvoçodinay. (ÇM-Ğvant) Gözyaş(lar)ı döküyor. Ala-çilambri mvoçodinay. (ÇM-Ğvant) Hüngür hüngür ağlayarak gözyaşı döküyor. → moçodinams/ moçodinay; moçodaps; + moiçodinen


mvoç’apxay (ÇM) EDA har.f. I. Biri [erg.] bir şeyi [aps.] bir şeye [dat.] çarpıyor. → doloç’apxumsI; moç’apxams[2]

II. Biri [erg.] birine [dat.] tokat [aps.] atıyor. T’a3’a mogoç’apxa. (ÇM-Ğvant) Sana tokat atayım. Himu ma t’a3’a komomoç’apxu. (ÇM-Ğvant) O bana tokat attı. → gamaç’apxums, gamoç’apxams; doloç’apxums; moç’apxams, moç’apxay; mot’va3un/ mot’va3ums; dolvoç’apxay; gamoç’apxay/ gammoç’apxay; gamudgams; gamo3’k’idams/ gamo3’k’idaps; + mvaç’apxen


mvoduy (ÇM), mvodvams (AŞ-Dutxe), mvodvars (ÇX) EDA har.f. 1. Birine [dat.] belden aşağısına bir şey [aps.] giydiriyor. Yilmazi bere-muşi 3’ineç’i mvodvams. (AŞ-Dutxe) Yılmaz çocuğuna çorap giydiriyor. Pantoloni mvodvars. (ÇX-Çxalazeni, TM) Pantolon giydiriyor. 2. (Birine eldiven) giydiriyor. 3. (Birine yüzük) takıyor. Axmet’i Feride mask’indi mvodvamt’aşa a resimi koduzdi. (AŞ-Dutxe) Ahmet Feride’ye yüzük takarken bir resmini çek. → modums/ moduy/ modumels/ modumers


mvogutinay (ÇM) EAL har.f. 1. Bir şeyin önünde durduruyor. 2. Bir hareketin esnasında durduruyor. Mangana var-cexedasen. M3udişi mvogutinay. (ÇM-Ğvant) Arabaya binmeyecek. Boşuna durduruyor. → mogutinams/ mogutinay; mok’udgitinams; + mogutun


mvoğerdinaps (ÇX) EA har.f. Aldatıyor. Kandırıyor. → moğordinams/ moğordinay, mvoğuredinay; moğerdinay/ moğerdinams/ moğerdinaps; dolvoxunayII


mvoğuredinay (ÇM) EA har.f. Aldatıyor. Kandırıyor. Meşk’ulun, moşk’ulun, mvoğuredinay. (ÇM-Ğvant) Giriyor, çıkıyor, kandırıyor. Sefili dva3’onu do ma momoğuredinay. (ÇM-Ğvant) Beni aptal sandı da kandırıyor. Amseri va-moxt’asen do momoğuredinay. (ÇM-Ğvant) Bu akşam gelmeyecek. Beni kandırıyor. Ali berepe mboli ilak’irdaniNena megik’vatar (dologişk’orar)” u3’omey. Mvoğuredinay. (ÇM-Ğvant) Ali çocuklar çok konuşuncaDilini keserim (dilini kökünden keserim)” deyip aldatıyor. → moğordinams/ moğordinay; moğerdinay/ moğerdinams/ moğerdinaps; dolvoxunayII; + moiğuredinen


mvok’idaps (ÇX) EDA har.f. Yükü [aps.] birinin [dat.] sırtına veriyor. → mobams, mvobay, mobay; mok’idams/ mok’idaps


mvolay (ÇM), mvolaps (ÇX) Aø har.f. Yerinden kopup düşüyor. Ali na-noç’adasen muxepe mvolay. (ÇM-Ğvant) Ali’nin çaktığı çiviler sökülüp düşüyor. → molams/ molay, molaps


mvoncğonay (ÇM), mvoncğonaps (ÇX) EA har.f. [gel.1.tek. movoncğonar (ÇM), movoncğonaun (ÇX)] Uzaktan beriye (= konuşana doğru) cansız nesneyi [aps.] gönderiyor. → moncğonams/ moncğonay/ moncğonaps

+ muncğonay ÇM), muncğonaps (ÇX) EDA har.f. [gel.1.tek. movuncğonar (ÇM), movuncğonaun (ÇX)] Uzaktan beriye (= konuşana doğru) birine (cansız nesne) gönderiyor. Bere-muşi askerişa mektubi va-muncğonay. (ÇM-Ğvant) Çocuğu askerden mektup göndermiyor. Resimi momincğoni. (ÇM)(ÇX-Çxalazeni, TM) Fotoğraf bana gönder.


mvontxay (ÇM) EA har.f. Belirsiz birine vuruyor. Alişi boçi k’oçi mvontxay. (ÇM-Ğvant) Ali’nin koçu adama vuruyor.

+ muntxay ED har.f. Belirli birine [dat.] vuruyor. K’at’u tatite mtuyi muntxay. (ÇM-Ğvant) Kedi patisi ile fareye vuruyor. → montxams[1]/ montxay; govrat’k’ums


mvoselay (ÇM) EA har f. 1. Yatmış halde olan birini [aps.] kaldırıyor. Ali berepe ordoşa mvoselay. (ÇM-Ğvant) Ali çocukları erkenden [yataktan] kaldırıyor. 2. Oturmuş halde olan birini [aps.] kaldırıyor. Ali oxorişa moxt’asi mi-ti xen mvoselay. Himu kodoxedun. (ÇM-Ğvnat) Ali eve girince kim oturuyor ise kaldırıyor. O (= kendisi) oturuyor. 3. (Ayağını vs) kaldırıyor. Hik’u xalat’al on. K’uçxe muç’o mvoselasen ragaduy-k’urç’oluy. (ÇM-Ğvant) O kadar sakar. Ayağını kaldırır kaldırmaz kırıp döküyor. 4. Bitkiyi [aps.] hasat ediyor. Ürün kaldırıyor. Ali lazut’epe ordo mvoselay. (ÇM-Ğvant) Ali mısırları erken hasat ediyor. → moselams/ moselay; yoselams/ yoselaps; + moiselay

şsz moiselen : Kaldırılıyor. Kalkıyor. Gza kosumt’aşa pirçepe mo moiselert’ay deyi emogi 3’ari dibay. (ÇM-Ğvant) Yolu süpürürken tozların kalkamaması için (= tozlar kalkmasın diye) önce su döküyor.


mvoskidun (ÇX) Aø/AD hal f. Arta kalıyor. Birine [dat.] fazla geliyor. → mosk’udun, mvosk’udun; moskidun


mvosk’udun (ÇM) Aø/AD hal f. Arta kalıyor. Birine [dat.] fazla geliyor. Alişi laç’i na-meçare cari p’anda mvosk’udun. (ÇM-Ğvant) Ali’nin köpeğine verdiğin yemek her zaman artıyor. → mosk’udun; moskidun; mvoskidun


mvoşk’uy (ÇM) EA har.f. Canlı varlığı [aps.] beriye gönderiyor. Ali berepe ngola elvok’açay. Var-mvoşk’uy. (ÇM-Ğvant) Ali çocukları yaylada zorla tutuyor. (Eve) göndermiyor. → moşk’ums/ moşk’uy; moşkumers, moşkumels; moçkumers, moçkumars, mvoçkumars. ≠ mvaşk’ven/ maşk’ven


mvot’obalinay/ mvot’ombalinay (ÇM) EL har.f. Bir ırmağa [lok.] baraj yapıyor. Bir ırmağı [lok.] göllendiriyor. Ali ruba mvot’o(m)balinay. (ÇM-Ğvant) Ali dereye baraj yapıyor. Ali çxomi oç’opu şeni ruba mvot’obalinay. (ÇM-Ğvant) Ali balık tutmak için suyun önünü kesiyor (= bent yapıyor). → nut’t’ombalay; nut’obalams


mvoxolun (ÇM) Dø hal f. [kb.{o-}] [şm. momoxolun, mogoxolun, mvoxolun, moxoluran vs] Birinin [dat.] başına kötü bir olay gelecek bir hava var. Birinin [dat.] başına gelecek var. Ayşe mvoxolun. İni ini rak’anepe gulun. (ÇM-Ğvant) Ayşe’nin başına gelecek var. Soğuk soğuk tepelerde dolaşıyor. → moxolun


mvox’onaps (ÇX) EA har.f. 1. (Canlı varlığı) getiriyor. 2. (Araba vs taşıma aracını kendisi kullanarak) getiriyor.→ moyonams/ moyonay/ moonay/ moonams/ mox’onams/ mox’onaps, mux’onups


mvo3’ay (ÇM) EA har.f. 1. Çakılı bir şeyi çıkarıyor, söküyor. Ali oxori muti meç’aderi on, mvo3’ay. (ÇM-Ğvant) Ali evde çakılı ne varsa (hepsini) söküyor. 2. (Hayvanın yükünü) çıkarıyor, indiriyor. Ali n3xeni mobalepe xvala mvo3’ay. (ÇM-Ğvant) Ali atın yüklerini yalnız alıyor (= indiriyor). → mo3’ams. ≠ mo3’ay, mo3’k’ams, mo3’kaps


mvo3’k’aps (ÇX) EA har.f. Birinin giydiği eşyayı çıkarıyor. → mo3’ay, mo3’kams/ mo3’k’aps; ≠ mo3’ams, mvo3’ay


mxa (PZ)(AŞ-Ok’ordule)(FN-Ç’anapet)(FN-Sumla ~ AH) i. [çoğ. mxape] Kılçık. Çxombi vimxot’işa mxa xurt’ulis mema3onu. (PZ-Cigetore) Balık yerken kılçık boğazıma battı. Çxomi bimxort’işa p’ot’e mxa nena va-mema3onert’u. Hamdğa ar tane komema3onu. (AŞ-Ok’ordule) Balık yerken hiçbir zaman kılçık dilime sokulmuyordu. Bugün bir tane sokuldu. Xasanik mçxomi imxort’uşa mxa kelu3onu. (FN-Ç’anapet) Balık yerken Hasan’a kılçık battı. Xasaniz xurt’uliz mçxomişi mxa kela3onu. (FN-Ç’anapet) Hasan’ın yutağına balık kılçığı saplandı. Nçxomişi mxa xurt’ulis kelema3onu. (FN-Sumla) Balık kılçığı boğazıma saplandı. Nçxomişi mxape k’at’uz komeçi. (FN-Sumla) Balık kılçıklarını kediye ver. Nçxomi bipxort’işi mxa var-maz*iru do xurxiz kelema3onu. (AH-Lome) Balık yerken kılçığı göremedim. Boğazıma battı. Çxomişi mxa xurxiz ilvon3axun. (ÇX-Makret) Balık kılçığı onun boğazında kaldı. → iliII; ntxa[1]; x’viliII


mxalale (AH-Lome) i. Kertenkele. Hek’o didi mxalale çkar var-miz*irut’u. (AH-Lome) O kadar büyük bir kertenkele hiç görmemiştim. → maç’ambule; mxululi; maç’abule; mxuruli; mxalali, mxalari; ntxolari


mxalali (FN-Ç’anapet) i. Kertenkele. Mjora-oraz mxalalepe gamipinenan. (FN-Ç’anapet) Güneşli havada kertenkeleler [yuvalarından] dışarı çıkarlar. → maç’ambule; mxululi; maç’abule; mxuruli; mxalale, mxalari; ntxolari


mxalari (AH-Borğola) i. Kertenkele. K’at’uk mxalari ç’opums. (AH-Borğola) Kedi kertenkele avlıyor. → maç’ambule; mxululi; maç’abule; mxuruli; mxalali, mxalale; ntxolari


mxeni (PZ ~ ÇM)(AH) i. Yün eğirme aracı. Ham yünü iplik haline getirmek için kullanılan eğirme aracı. [Yün eğirmek için kullanılan yaklaşık 1,5 cm çapında, gövdesi alt tarafı ve üstü incelen bir tahta sap, alt tarafında konik daire biçiminde ağırlığı olan araç.] Didi-şk’imik mxenite mt’va mxumt’u. (PZ-Cigetore) Büyükannem yün eğirme aracıyla ip eğiriyordu. Mcora nuxen do mxeni txuy. (ÇM-Ğvant) Güneşe karşı oturmuş halde yün eğiriyor. # Ceyindora mulun. Pavrepe goyxven / Var-gvoktaşa mxeni moya var-ikten / Zabuni guri-şk’imi var-cikten / K’ayoboni ndğalepe govişinam. (ÇM-Ğvant) Sonbahar geldi. Yapraklar dökülüyor / Döndürmeden yün eğirici niye dönmüyor / Hasta yüreğim iyileşmiyor / Mutlu günleri anımsıyorum. 3’oxle nandidik mxenite yuni txumt’u do 3’inek’i mişumt’ez. (AH-Lome) Eskiden büyükannem mxeni ile yun eğiriyordu ve bize çorap örerdi. Nandidi-çkimi 3’oxle mxeniten nok’epe txumt’u-doren. (AH-Borğola) Anneannem eskiden yün eğirme aracı ile iplik örermiş (= yaparmış). → pxeni; [iplik haline gelmiş yünleri iki kat, üç kat yapmak için kullanılan eğirme aracı] o3’k’ondale


mxiri (AH-Lome) i. Hırsız. Mk’vali-mxiriz mk’vali şuns. (AH, atasözü, K.A.) Peynir hırsızı peyniri düşünür. → xirsuzi; mxisuzi/ mxirsuzi; maxira


mxirsuzi (AŞ-Ortaalan ~ FN-Ç’anapet)) i. Hırsız. Oxor-şk’uni mxirsuzi kamaxt’u. (AŞ-Ortaalan) Evimize hırsız girdi. Oxoyi-çkuniz mxirsuzi amaxtu. (FN-Ç’anapet) Evimize hırsız girdi. → xirsuzi, mxisuzi, mxiri; maxira


mxisuzi (ÇM) i. Hırsız. Mxisuzi oxori mu-ti zirasen ok’ok’açuy-iğay. (ÇM-Ğvant) Hırsız evde ne bulursa toplayıp götürüyor. → xirsuzi; mxirsuzi; mxiri; maxira


mxişili → xişili


mxişiyoni (FN) s. Tozlu. Nanak ntxirişi çepla moakosumz do mxişiyoni ntxiri mek’iyaloniz gyobğamz. (FN-Ç’anapet) Annem boş fındık koçanlarını süpürüp üstünden alıyor ve tozlu fındığı eleğin üstüne döküyor. + mxişili/ xişili


mxişolya (PZ-Cigetore) i. [çoğ. mxişolyape] Ekmek kırıntıları. Xasanik mxişolya ogi-muşis kodobğu. Ayşek-ti k’o3’ukosams. (PZ-Cigetore) Hasan ekmek kırıntılarını önüne döktü. Ayşe de ön taraflarını süpürüyor. Eminek, berepek na-dobğes mxişoliyape kosums. (PZ-Cigetore) Emine çocukların döktüğü ufantıları süpürüyor (= temizliyor). → pinçxolya, pinçxva/ pinçxa, punçxa


mxit’ums/ mxit’uy (PZ ~ FN), mxit’ums/ mxit’ups (HP) EA har.f. Kurcalıyor. 1. Bir alet, bir makine vs’yi [aps.] kurcalıyor. Elliyor. Bere radiyoşa moy-oşk’umtu. Mxit’uy. Doloxuy. (AŞ-Ok’ordule) Çocuğu radyoya göndermeyin. Kurcalıyor. Bozuyor. Moy mxit’um ? Hişote irote dolixven. (AŞ-Ok’ordule) Niye kurcalıyorsun ? Öylelikle her zaman bozuluyor. Xasanişi 3’ut’eli biç’ik radiyo dido mxit’ums. Ok’oxvasen. (FN-Ç’anapet) Hasan’ın küçük oğlu radyoyu çok kurcalıyor. Bozacak. Sabrik t’abanca mxit’ums. (FN-Sumla) Sabri tabancayı kurcalıyor. 2. mec. Bir olayı [aps.] kurcalıyor. Ma muya p’a ? Cuma-şk’imi xasanik p’anda iri tevuli mxit’ums. (PZ-Cigetore) Ben ne yapayım ? Kardeşim Hasan her zaman her şeyi kurcalıyor (= karıştırıyor). Ham dulya dido mo mxit’um. Tudendo mu gamaxt’asen, va-mişk’unan. (AŞ-Ortaalan) Bu işi çok kurcalama. Altından ne çıkacak, bilmiyoruz. Sabrik 3’oxlepez na-ivu dulyape mxit’ums. (FN-Sumla) Sabri geçmişte (= geçen senelerde) olan bitenleri kurcalıyor. Mot mxit’um ? (HP-P’eronit) Niye kurcalıyorsun ? uxit’ins; uxit’onums; k’raxuy


mxuci (PZ), mxuci/ mxuji (ÇM), mxuci (AŞ ~ ÇX)(AK) i. 1. Omuz. Ar mxuci felci domayu. (PZ-Cigetore) Bir omzum felç oldu. Orxanik Alişi mxucis dişk’a eyudums. (PZ-Cigetore) Orhan Ali’nin omzuna odun koyuyor. K’inçi mulun do p’anda mxucis cemoxedun. (PZ-Cigetore) Kuş geliyor da her zaman omzuma konuyor. Alişi sift’eri mxucis cemoxen. (PZ-Cigetore) Ali’nin atmacası omzuma konmuş halde duruyor. Ar mxuci elemiğuru. (ÇM-Ğvant)(AŞ-Ok’ordule) Bir omzum felç oldu. Ar mxuci elemoğuru. (ÇM-Ğvant)(AŞ-Ok’ordule)(FN-Ç’anapet) Bir omzum felç oldu. Memet’i buç’ç’i ezduy. Alişi mxuci moyuduy. (AŞ-Ok’ordule) Mehmet kütüğü kaldırıyor. Ali’nin omuzuna koyuyor. K’alassi mxuci eyebidum. (AŞ-Ortaalan) Kalası omzuma koyuyorum. Ntxionaz ar mxucişi dişka miz*in. (FN-Ç’anapet) Fındıklıkta bir omuzluk kadar odunum duruyor. Yilmazik Doğaniz mxuci usrimams. (FN-Sumla) Yılmaz Doğan’ın omzunu ovuyor. Mxuci gamamilu. (FN-Sumla)(AH-Lome) Omzum yerinden çıktı. Biç’i xincis golulut’aşi inat’ine bozos mxucis elantxen. (AH-Lome) Erkek çocuk köprüden geçerken inadına kızın omzuna çarpıyor. Mxucis ntxirişi ncaşi oğmalu gemiz*in. (AH-Borğola) Omzumda fındık ağacının yükü duruyor. Tufeği mxucis elik’idams do k’inçi oiluşe ulun. (AH-Borğola) Tüfeği omzuna asıyor ve kuş avına gidiyor. İsmailik, mçxu nca mxuciz var-gyadvaşi ncaz tok’i gyudvams do osurinams. (AH-Borğola) İsmail iri ağacı omzuna koyamadığında ağaca ip bağlıyor da sürüklüyor. Mç’ima mxuciz egomç’ims. (FN ~ HP-P’eronit) Yağmur suyu senin omzuna geliyor. Nazmik da-muşişi mxucepes gyak’neps do oz*anz*alaps. (AK-Döngelli) Nazmi kız kardeşinin omuzlarından tutuyor da sarsıyor. 2. Elbisenin omuz kısmı. Subayepeşi mxuci cençareri nudgun. (AŞ-Ortaalan) Subayların omzunda apolet takılıdır. Subayepeşi mxuciz apolet’i gyuçanan. (FN-Sumla) Subayların omzunda apolet dikilidir. Dolokunuşi mxucepe geikçanu-doren. (AH-Borğola) Elbisenin omuzları solmuş. 3. Omuz ile ense. Dumç’k’uk mxucis mibuzalams. (AH-Borğola) Karınca ensemde geziniyor.

[dey. mxuci meçams (AH) : Omuz veriyor. Destek veriyor.] Ali Rizaşi k’at’a dulyas baba-muşik mxuci meçams. (AH-Lome) Ali Rıza’nın bitin işlerine babası destek veriyor. Lazi kulturaşi oskedinu mteli k’oçinobaşi mxuci meçamute iven. (AH-Borğola) Laz kültürünün yaşatılması bütün insanlığın omuz vermesi ile olur. Hem k’oçis mxuci var-niçen. Dido dubaraci ren. (AH-Borğola) O adama güvenilmez (= destek almak için omuz verilmez). Çok hilekârdır.

[dey. xe do mxuciz var-ikaçen (AH) : Ele avuca sığmıyor.] Bere hek’o yangazi ren ki xe do mxuciz var-ikaçen. (AH-Lome) Çocuk o kadar yaramaz ki ele avuca sığmıyor.

[dey. xe do mxuji gvot’roxun (ÇM) : Eli omzu tutmuyor. Bir iş yapmak içinden gelmiyor.] Mç’ima mç’imt’aşa xe do mxuji gomot’roxun. (ÇM-Ğvant) Yağmur yağarken elim omzum tutmuyor (= bir iş yapmak içimden gelmiyor).


mxuji-duği (ÇM) i. Koltuk altı. Ali t’u3a çari elik’açay. Mxuji-duği var-gvaç’ven. (ÇM-Ğvant) Ali sıcak ekmeği koltuğunun altına alıyor. Koltuk altı yanmıyor. Ayşe nonç’epepe Ali mxuji-duği e3’vodvapay. (ÇM-Ğvant) Ayşe ipleri Ali’nin koltuğunun altında tutturuyor. → ğalacica; koltuğiII


mxululi (ÇM) i. Kertenkele. Cençxvasi mxululepe gamipineran. (ÇM-Ğvant) Hava ısınınca kertenkeleler dışarı çıkıyorlar. → maç’ambule, maç’abule; mxuruli; mxalali, mxalale, mxalari; ntxolari


mxums/ mxuy[2] (PZ)(AŞ-Ok’ordule) EA har.f. İp [aps.] eğiriyor. Didi-şk’imik mxenite mt’va mxumt’u. (PZ-Cigetore) Büyükannem yün eğirme aracıyla ip eğiriyordu. Pambuği mxuy. Toç’i ikuy. (AŞ-Ok’ordule) Pamuğu eğiriyor. İp yapıyor. [PZ-Cigetore’de daha çok ntxums kullanılır.] → ntxums, txuy, mtxuy, txums/ txups


mxuruli (AŞ-Ortaalan) i. Kertenkele. → maç’ambule; mxululi; maç’abule; mxalali, mxalale, mxalari; ntxolari


mxuy[1] (ÇM) EA har.f. Oyuyor. Deliyor. Emxu haminepe mxuy. (ÇM-Ğvant) Köstebek buraları oyuyor. → xums/ xuy/ xups; gamaxums/ gamaxups; guşaxups


mzenuri (FN-Ç’anapet) i. Gelincik (= etobur hayvan). Bere bort’işa mzenuri oç’opu dido k’ayi doma3’onert’u. (FN-Ç’anapet) Kücükken gelicik yakalamak çok hoşuma giderdi. ğut’u/ ğut’uğut’u[1]; ğut’una; geluncuği[2]/ gelincuği[2]; man3’epura


mzesku (FN ~ AH) i. Karatavuk. Serçegillerden ardıçkuşu cinsinden, tüyleri siyah, meyve ve böceklerle beslenen, eti ve ötüşü beğenilen kuş : bazen “karakuş” da denir. Mzeskupe dido mtviri mtvayis oxoyişi ogine na-dgin m3’k’oşa dido mulunan. (FN-Ç’anapet) Karakuşlar (= karatavuklar) çok kar yağınca evin önünde duran karayemişe çok geliyorlar. Mzeskuk uşkurişi ncaz foli kogedgu-doren. (FN-Ç’napet) Karakuş elma ağacına yuva kurmuş. Axi-p’icişi msuciz mzesku gobğun. (AH-Lome) Ahırın önündeki sarmaşıkta çok karakuş var. Mzesku mteli uça ar k’inçi ren. (AH-Borğola) Karatavuk tamamen siyah bir kuştur. → zemsk’u, zemsku


mzgiji (ÇM) i. Kazık. Ali mzgijepe tudendo nuç’uy. (ÇM-Ğvant) Ali kazıkların alt kısmını yakıyor. Ali mzgijepe murgvala goyazuy. (ÇM-Ğvant) Ali kazıkları yuvarlak yontuyor. → mp’alo, mp’alu; masari; k’azuği, kazuği


mzguda (PZ ~ AŞ) i. [çoğ. mzgudape] 1. (Genelde) bitki fidanı. Na-dirgu mzguda mzgudun. (PZ-Cigetore) Dikilen bitki yeşeriyor. Xasanis lazut’işi mzgudape p’eci ayu. Hus-t’i k’oşk’a3’ams. (PZ-Cigetore) Hasan’ın mısır fideleri sık oldu. Şimdi de arasından söküyor. Ayşek lazut’işi mzgudas un3xunams. (PZ-Cigetore) Ayşe mısır fidanını ayıklıyor. Ayşek lazut’işi mzgudas un3xunams. (PZ-Cigetore) Ayşe mısır fidanını ayıklıyor. Ayşe livadi 3’ulu mzgudape k’oşk’u3’ay. (ÇM-Ğvant) Ayşe bahçede küçük fideleri seyrekleştiriyor (= arasından söküyor). Ayşe mzgudape 3’ari gvobay. (ÇM-Ğvant) Ayşe fidelere su döküyor.  Mç’ima mç’imasi mzgudape 3’ari gvaben. (ÇM-Ğvant) Yağmur yağınca fideler sulanıyor (= kelimesi kelimesine : “fidelere su dökülüyor”). Ayşe mzgudape un3xonay. (ÇM-Ğvant) Ayşe fideleri seyrekleştiriyor. Mzguda 3’ulu ort’aşa moinktasi dimtinen. (ÇM-Ğvant) Fide küçük iken devrilirse (yeniden) dikleşiyor. Ayşe lazut’i-mzgudape ore-p’ap’ape k’oşk’urgay. (ÇM-Ğvant) Ayşe mısır fidelerinin arasına kabak fideleri dikiyor. 2. Mısır fidesi. Kormepek mzgudaşi çok’işa let’a eşk’uxums. (PZ-Cigetore) Tavuklar mısır fidesinin kökünden toprak eşip çıkarıyor. Alik mzgudapes k’oşk’u3’ams. (PZ-Cigetore) Ali mısır mısır fidanları ayıklıyor. Xasanik mzgudapes kvalepe gudums. (PZ-Cigetore) Hasan mısır fidelerinin etrafını taşlarla çeviriyor. Na-elinktu mzgudape xoşk’ate dvodginay. (ÇM-Ğvant) Eğilmiş mısır fideleri destek çubuğu ile dikleştiriyor, ayağa kaldırıyor.[kabak, mısır vs’nin fidesi] p’ap’a


mzgudun (PZ ~ AŞ) Aø har.f. 1. Bitki [aps.] bitiyor. Filizleniyor. Çimleniyor. Yeşeriyor. Golaxt’u 3’anas na-cep’k’vati ç’urbişi mca 3’o xolo-ti domzgudu. (PZ-Cigetore) Geçen sene kestiğim kestane ağacı, bu sene yeniden filizlendi. Na-dirgu mzguda mzgudun. (PZ-Cigetore) Dikilen bitki yeşeriyor. Xasanişi livadis opşa danz*i ort’u. Hişo exak’aru ç’i p’ot’t’e vati mzgudasen. (PZ-Cigetore) Hasan’ın tarlasında çok diken var idi. [Hasan orasını] öyle kazıdı ki hiç bir zaman [diken] bitmeyecek. Go3’oneri 3’anaşi tasi 3’o var-mzgudun. (ÇM-Ğvant) Geçen yılki tohumluk bu yıl filizlenmez. Livadi na-doborgit luupe ç’umanişi domzgudey. (AŞ-Ok’ordule) Bahçeye ektiğimiz lahanalar sabahleyin filizlendi. 2. mec. (Bitki gibi) yerden oluşuyor. Amseri inite let’aşa xila domzgudu. (ÇM-Ğvant) Bu gece soğuktan yerden kırağı filizlendi. # Eça, var-mzgudaşa na-xombun / Lazonaşi berepe / Diyey xark’i k’oçepe / Gonduneri berepe. (AŞ, X.T.) Yazık daha filizlenip yeşermeden kuruyup solan / Lazona’nın çocuklarına. / Oldular yabancı adamlar / kaybedilmiş çocuklar. → gont’uy[2]; sk’udunII, skidunII-1; ≠ mz*gudun

+ umzgudams/ umzguday AD har.f. Birine ait bir şey yeşeriyor. Guri-şk’imi umit’t’i domimzgudu. (AŞ-Ortaalan) Yüreğimde ümit yeşerdi.


mzi (ÇM ~ AŞ) i. I. Arı iğnesi. → nz*i/ nzi

II. (ÇM) Mızrak. [< Arp.] Kargı.

III. (AŞ-Ortaalan) Çarkı çevirmek için dik bir yerden indirilen suyun iniş borusu bitimindeki su basıncını artırmak için yapılmış ince delik. Karmat’t’eşi mzi 3’ari vrossi var-ibzit’ay. (AŞ-Ortaalan) Değirmenin ince deliğinden su iyi fışkırmıyor.


mzoğa (AK) i. Deniz. Andğa mzoğa dirdu do salağanepe nançxvaren. (AK-Döngelli) Bugün deniz büyüdü de dalgalar çarpışıyor. Mzoğa-p’ici. (AK-Döngelli) Deniz kıyısı. Sahil. K’oçik eşo onçviru uçkin ki mzoğa mjvarups do mulun. (AK-Döngelli) Adam öyle bir yüzmeyi biliyor ki denizi yarıp karıştırarak geliyor. Osmanik mzoğasVisterya do bereşi ti 3’k’aris gyont’onaps do ar k’ele-ti iz*i3aps. (AK-Döngelli) Osman denizdeOynuyorumdiye çocuğun başını suya batırıyor ve bir taraftan da gülüyor. Mzoğak k’at’a 3’ana ar-jur k’oçi oşkvidaps. (AK-Döngelli) Deniz her sene bir iki insanı boğuyor. Mzoğas bere işkiden do gyozgira mitik var-nuşols. (AK-Dömgelli) Denizde çocuk boğuluyor da göz göre göre kimse yardım etmiyor. Andğa bavra na-ren şeni mzoğa irden. (AK-Döngelli) Bugün rüzgâr var. Onun için deniz büyüyor. → zuğa, mzuğa


mzuci (FN-Sumla ~ AH) i. Yabanarısı. Eşekarısı. Bereşi çabriz mzucik nuç’k’omu. (FN-Sumla) Çocuğun dudağını eşekarısı ısırdı. Berez mçxuşi mzucik nunz*u. (AH-Lome) Çocuğu kalın eşekarısı soktu. Mzuci Mariaşina-tutaz dido iven. (AH-Borğola) Eşekarısı Ağustos ayında çok olur. Memet’ik Mapat’ulek but’k’uci do mzuci ipxorsya mi3’u. (AH-Borğola) Mehmet bana Arıkuşu bal arısı ve yabanarısı yerdedi. Mzucis ağu meçu do ğorma-muşiz noxro3kinu. (AH-Borğola) Arıya zehir verdi de deliğinde gebertti. → mzurzi, ma3’obğe, mcuci/ mcurci, mjurju


mzuğa (AŞ-Ok’ordule)(FN ~ AH-Lome) i. Deniz. Mzuğa dalga t’roxasi ok’intalay. K’oçi doragaduy. (AŞ-Ok’ordule) Denizde dalga kırılınca biraraya geliyor. Adamı dağıtıyor. Nurdoğani mzuğa k’ala kelinciyu do kitabi ik’itxams. Ham 3’ana mzuğa çxomi opşun. (AŞ-Ok’ordule) Bu sene denizde balık çok var (= doludur). Ar k’ele-ti mzuğa-3’k’ari k’uçxes namçvalen. (FN-Ç’anapet) Nurdoğan deniz kıyısına uzanıp kitap okuyor. Bir taraftan da deniz suyu ayaklarına çarpıyor. P’ap’uli lumcurt’aşa nek’laşi ogine go3’adgitun edo mzuğaz o3’k’en. (FN-Ç’anapet) Dedem akşam olurken kapının önünde duruyor ve denizi seyrediyor. Divalayiz mzuğaşi jindole geikçanen. (FN-Ç’anapet) Şimşek çakınca denizin üstü ağarıyor. Oxorca-çkimik handğa berepe mzuğaz omçviramz. (FN-Ç’anapet) Eşim bugün çocukları denizde yüzdürüyor. Xopaşen P’olişa ntxiri na-iğamt’u gemi T’rabozanişi oginepez mzuğaz geilu. (FN-Ç’anapet) Hopa’dan İstanbul’a fındık götüren gemi Trabzon açıklarında denize battı. Mzuğaz goşaxtu do bere keşiyonu. (FN-Ç’enneti) Denize girdi de çocuğu çıkardı. Mzuğas k’aravi gedgin. (FN-Sumla) Denizde bir gemi var. Öyle duruyor. Mzuğa irden. Didi dalga get’roxun. (FN-Sumla) Deniz büyüyor. Büyük dalga kırılıyor. Abu-3’k’ai do Pi3xala-3’k’ai mzuğaz ok’agen. (FN-Sumla) Abu deresi ile Pi3xala deresi denizde karşılaşıyorlar. Ç’umanişe na-bidaten yerişen mzuğa iz*iren. (FN ~ AH-Lome) Yarın gideceğimiz yerden deniz görünüyor. Ağani na-ixenu gzas furt’una ivaşi mzuğa namçvalen do asfalti ok’ixven. (AH-Lome) Yeni yapılan yola fırtına olunca denizin dalgası vuruyor ve asfalt bozuluyor. Mzuğaz imçvirt’aşi berez 3’k’ari gyaşkven. (AH-Lome) Denizde yüzeken çocuk su yutabiliyor. Mzuğaşi şuveriz mç’imaşen va-aşkurinen. (AH, atasözü, K.A.) Denizde ıslanan yağmurdan korkmaz. → zuğa, mzoğa


mzuğa-p’ici (FN) i. Sahil. Feluk’a mzuğa-p’icişa nanç’en. (FN-Sumla) Kayık sahile yanaşıyor.

noğaII; sevaili; zuğaşi p’ici


mzurmexi (ÇM), mzummexi/ zummexi (AH-Lome) i. Ormanlarda rutubetli yerde yetişen 30-70 cm boylanabilen çokyıllık bitki; yaprakları, şekli karayemiş ve ormangülününki gibi fakat onların yarısı ya da üçte biri kadar büyüklüğünde olup inekler için çok besleyicidir; tohumları yapraklarının ortasının altında, olgunlaşınca kırmızı olur. → zurmexi


mzurzi (PZ-Cigetore) i. Eşekarısı. Andğa mzurzik ma memomsk’u. (PZ-Cigetore) Bugün eşekarısı beni soktu. → ma3’obğe, mcuci/ mcurci, mjurju, mzuci


mz*gudun (FN) Aø har.f. Ürperiyor. Domz*gudi. (FN-Sumla) Ürperdim. Tüylerim diken diken oldu. → nç’a gant’en, guri gant’en; ≠ mzgudun

+ umz*gudun AD har.f. Birine ait bir şey diken diken oluyor. Ntomalepe mimz*gudun. (FN-Sumla) Tüylerim diken diken oluyor. Lip’ardek uru şkule ntomalepe domimz*gudu. (FN-Sumla) Erkek çakal bağırınca (uluyunca) tüylerim diken diken oldu.


mz*venuri (ÇX) i. Sincap. Mz*venuri makvalepe geç’k’omu. (ÇX-Makret) Sincap yumartaları yedi. ğayla; ğut’uğut’u[2], ğunduğundu; k’at’arazi; nz*emuri, z*emuri


m3a (ÇM ~ AŞ) i. Gök. T’k’vaneburate m3aşa var-eyilen. (ÇM-Ğvant) Kendi kendinize verdiğiniz kararla göğe çıkamazsınız (= çıkılmaz). M3a om3’upu. Mç’ima moxt’asen. (ÇM-Ğvant) Gök karardı. Yağmur yağacak. → n3a


m3a-mp’ula (ÇM) i. Bulut. M3a-mp’ulape iri k’ale mvatven. (ÇM-Ğvant) Bulutlar her tarafı gölgeliyor. dumani; mp’ula, mpula


m3ana (AŞ-Ok’ordule) i. [çoğ. m3anape] Serçe. → n3ana/ 3ana; bağulya


m3ela (ÇM ~ AŞ-Ok’ordule) i. [çoğ. m3elape] Kuşveyzi. Yabanmersini. Ceyindora m3elape-pavrepe inepe omç’itanay. (ÇM-Ğvant) Sonbaharda kuşuveyzi yaprakları soğuklar kırmızılaştırıyor. Ham3’o m3ela var-içanu. (AŞ-Ok’ordule) Bu sene yabanmersini yetişmedi. → an3era, n3ela; k’an3xanak’a, k’a3xanak’a


m3ika (PZ-Cigetore)(FN ~ ÇX) s.-z. Az. → m3ik’a, m3’ika. I. s. Filuk’ate çxombi oç’opuşa vidit do a m3ika çxombi op’ç’opit. (PZ-Cigetore) Kayıkla balık avlamaya gittik da biraz balık avladık. Ham gyari m3ika ren. (FN-Sumla) Bu yemek azdır. Kapças m3ika ncumu meçi. (FN-Sumla) Hamsiye az tuz ver. Han3’o m3ika ntxiri maves. (FN-Sumla) Bu yıl az fındığımız oldu.

II. z. Xasanik ndğura na-mi3’upe ma ar m3ika u3xu momalu. - Sift’e si u3xu mogalu-i ? Himuk na-it’urspe ma p’anda opşa u3xu momalen. (PZ-Cigetore) Hasan’ın demin söyledikleri bana biraz garip geldi. - İlk defa mı sana garip geldi ? Onun söyledikleri bana her zaman çok garip geliyor. A m3ika ogine xe mebik’vati. Biboniyiz din3xiri 3’k’ariz  kant’alu. (FN-Ç’anapet) Az önce elimi kestim. Yıkanınca kan suya bulaştıM3ika hakole golikti. (FN-Sumla) Biraz bu yana doğru dön. Badiz mangonen do m3ika m3ika elit’rağodams. (FN-Sumla) İhtiyar bazen canı isteyince (coşunca) hafif hafif türkü söylüyor. M3ika nciri mep’t’axi. (AH-Lome) Biraz kestirdim. Bozo-çkimi ! Porça m3ika gunz*e eç’opi. Burguliz tude t’az ki inaxvaşi xtun. (AH-Lome) Kızım ! Elbiseyi biraz uzunca al. Dizlerinin altında olsun ki yıkanınca çekiyor. Burgulepe bareyi na-miğut’u, m3ika kogemixtu. (AH-Lome) Dizlerimin şişi biraz indi. Nandidi-çkimi m3ika z*abuni t’u. Ama andğalepes şuri muşimers do ç’it’a ç’it’a buzulaps. (AK-Döngelli) Babaannem biraz hasta idi. Ama bugünlerde kendine geliyor da yavaş yavaş yürüyor. Daçxeri nadven do m3ika şkule oxori t’ibasi(n)on. (AK-Döngelli) Ateş tutuşuyor ve birazdan ev ısınacak.


m3ikaşa (FN-Ç’anapet) z. Hafifçe. Yavaşça. Didi-nanaz m3ikaşa daç’k’inu-doren. Elincirz. (FN-Ç’anapet) Büyükanne hafifçe yorulmuş. Uzanıyor. Go3’oz na-p’k’vati-dort’un çayluğik m3ikaşa ok’utumers. (FN-Ç’anapet) Geçen sene kestiğim çaylık yavaşça [etrafını] kapatıyor.


m3ik’a (PZ-Apso) s.-z. Az. → m3’ika, m3ika I. s. Az. Baba-şk’imik a m3ik’a torpi kelemibu. (PZ-Apso) Babam bana biraz bal ayırdı (= verdi). Ma a m3ik’a gazyaği kelemibik’o. (PZ-Apso) Bana biraz gazyağı versen. II. z. Az.


m3ka (AK) i. Arı kovanı. Axmatik but’k’ucişi m3ka ncas gyok’irups (= gyok’iraps). (AK-Döngelli) Ahmet arı kovanını ağaca bağlıyor. → ğurni/ ğunni/ ğuni; bogina; k’arvani


m3kums (FN ~ AH) EA har.f. Bal [aps.] sağıyor. Cumadi-çkimik handğa topri m3kums. (FN-Ç’anapet) Amcam bugün bal sağıyor. Handğa k’arvaniz dido topuri m3kez. (AH-Borğola) Bugün petekten çok bal sağdılar. → msk’ams/ msk’ay, msk’uy; 3’onups

f.-i. om3ku : Bal [aps.] sağma. Cumadi-çkimi handğa topri om3kuşa idu. (FN-Ç’anapet) Amcam bugün bal sağmaya gitti.

+ um3kams EDA har.f. Bir kovanın [dat.] balını [aps.] sağıyor. Amet’ik felamuriz na-gez*in boginapez topri um3kams. (FN-Ç’anapet) Ahmet ıhlamurdaki kovanların balını sağıyor. Handğa Muhammedi çkar var iz*iru. So ren ? - İsinaz ren. Topuyi um3kams. (AH-Lome) Bugün Muhammet hiç görünmedi. Nerededir ? - İsinadadır. Bal sağıyor. Si handğa na-um3kvi topurişi ar teneke moiği-doren. Navayi so iği ? (AH-Lome) Sen bugün sağdığın baldan bir teneke getirmişsin. Gerisini ne yaptın ? K’arvaniz topuri um3kamt’aşiBut’k’uci igzalazya do k’oma nupurinaman. (AH-Borğola) Petekten bal sağarlarken arı gitsin diye duman püskürtürler.


m3udi i. Yalan. Alis m3udişi ar mutxa du3’vek’es hişo hersi mvalen ç’i k’oçişi sifet’is naft’ilen. (PZ-Cigetore) Ali’ye yalandan bir şey söyleseler öyle sinirleniyor ki adamın suratına dalıyor. Himu m3udi it’uy. Hamu-ti elvoyonay. (ÇM-Ğvant) O yalan söylüyor. Bu da destekliyor. Him m3udi it’uy. Hamu-ti celuşvelay. (AŞ-Ok’ordule) O yalan söylüyor. Bu da yardım ediyor. Ali m3udi isinapasi xarayi namç’itanen. (AŞ-Ok’ordule) Ali yalan konuşunca yanağının bir kısmı kırmızılaşıyor (= kızarıyor). Ayşe m3udi isinapay. Memet’t’i-ti iyucay. (AŞ-Ortaalan) Ayşe yalan söylüyor. Mehmet de dinliyor. Aşk’va m3udi na-bissinapi ognitini p’içi mo-momçamtu. (AŞ-Ortaalan) Artık yalan konuştuğumu duyduğunuzda bana yüz vermeyin. Xasanik Xuseyini m3udite doloç’opu. (FN-Ç’anapet) Hasan Hüseyin’i yalanla kandırdı. Mu iven. Goxve3’u(r). Ma m3udi mot-mip’aramitam. (AH-Lome) Ne olur, yalvarıyorum. Bana yalan konuşma. K’oçik momoğerdinamt’ez. Ala Alik na-tku m3udepe iri gyut’k’oçu. (AH-Lome) Adam bizi kandıracaktı. Ama Ali bütün yalanlarını açığa çıkardı. Hem didi m3udi k’ay-k’ayi muç’o-ti imtilanen ! (AH-Lome) O büyük yalan göz göre göre nasıl da gerçekleşiyor ! Leylak heşşo mutu var-tku. Bozos m3udi mok’idaman. (AH-Lome) Leyla öyle bir şey söylemedi. Kıza yalan yüklüyorlar. Doğanik gyozgora m3udi zop’ons. “Dulyaz bort’iya do. (AH-Borğola) Doğan bile bile yalan söylüyor. “İşte idimdiye. Doğanik, Xasanik na-tku m3udepe iri nuk’uz moç’k’idu. (AH-Borğola) Doğan Hasan’ın söylediği yalanları hep yüzüne vurdu (= çarptı). M3udi na-zop’ons k’oçişen dido ink’raxi bikom. (AH-Borğola) Yalan söyleyen insandan çok iğrenirim. Boyne m3udi mot-zop’on. (ÇX-Makret) Sürekli yalan söyleme. → xilafiI; yelani


m3udişi/ m3udiş z. Boşu boşuna. Bere m3udişi elut’obey do doiley. (ÇM-Ğvant) Çocuğa pusu kurup boşu boşuna (bir hiç için) öldürdüler. M3udişi ora golovuç’vi. (ÇM-Ğvant) Boşuna zaman geçirdim. Na-var-inç’valen puji m3udişi osk’uledinay. (ÇM-Ğvant) Sağılmayan (süt vermeyen) ineği boşuna besliyor. Mangana var-cexedasen. M3udişi mvogutinay. (ÇM-Ğvant) Arabaya binmeyecek. Boşuna durduruyor. Doloxveri manganaşi var-oxvo3’onay. M3udişi nçxik’uy. (ÇM-Ğvant) Arızalı makineden anlamıyor. Boşuna kurcalıyor. Ali m3udişi şk’imi şeni guri niç’vay. (ÇM-Ğvant) Ali boşuna bana acıyor. M3udişi mot-badgalamt’az. (AH-Lome) Boşuna debelenmesin. Mtelli m3udişi nak’o k’oçi yonç’ez. (AH-Lome) Hep boşuna ne kadar adam astılar. Uk’itxu, uxesap’u muşebura nacinen do m3udiş ibadgalen. (AH-Lome) Sormadan, hesaplamadan kendi kendine dayanıp boşuna debeleniyor. Berek baba-muşiz m3udişi oxve3’un. (AH-Lome) Çocuk babasına boşuna yalvarıyor. Hak mu çumer ? - Çkunepe hak golaxtanoren do hemtepe pçumer. - Tkvanepe ndğora Golilez. M3udişi mot-çumer. (AH-Lome) Burada ne bekliyorsun ? Bizimkiler buradan geçecekler de onları bekliyorum. - Sizinkiler demin geçtiler. Boşuna bekleme. Oxoriz miti va-ren do berek m3udişi nek’na k’ank’ums. (AH-Lome) Evde kimse yok. Çocuk boşuna kapıyı çalıyor. M3udişi mot-t’aik’om. (AH-Lome) Boşuna koşma (= koşmana gerek yok). M3udişi mot-cgiyal. (AH-Lome) Boşuna koşuşturma (= gereksizce telâş etme; boş yere acele etme). XusenikDersi biçalişamya do m3udişi odas olumcinams. (AH-Lome) HüseyinDers çalışıyorumdiye boşu boşuna odada akşam ediyor.


m3uri (PZ-Cigetore) s. Mısır koçanının dışındaki (yaprak). M3uri parvi. (PZ-Cigetore) Mısır koçanının dışındaki yaprak. → çonçiI; çuça


m3xadari (AŞ) i. Tahta oturak. Evin oturma salonunun kenar duvarlarına, ya da odalarda yatak serilen yere, tahtadan yapılan, oturulan veya yatak serilen 35 cm yüksekliğinde, genişliği yaklaşık 90-100 cm, ahşap yükselti. Bere m3xadari celoxunay do dulyaşa ulun. (AŞ-Ok’ordule) Çocuğu tahta oturakta oturtuyor da işe gidiyor. Nana-muşi bere m3xadari celoxunay do eluxeday. (AŞ-Ok’ordule) Annesi çocuğu tahta oturağa oturtsun da yanında otursun. M3xadarişi cindo ham nezi cot’axay. (AŞ-Ok’ordule) Oturağın üstünde bu cevizi kırıversin. Bere m3xadari cegutun. Hekole colasen. (AŞ-Ok’ordule) Çocuk oturak üstünde ayakta duruyor. Ordan düşecek. → n3xandari/ 3xandari


m3xul/ m3xuli i. Armut. 1. Armut ağacı. Mangana m3xuli konaç’irdu. (ÇM-Ğvant) Araba armut ağacına çarptı. Araba m3’xuli konaç’apxu. (AŞ-Ok’ordule) Araba armuda (= armut ağacına) çarptı. Araba m3xuliz mantxu. (AH-Lome) Araba armut ağacına çarptı. M3xuli dido niçanu. Ama x’a-muşi nox3aps. (AK-Döngelli) Armut ağacı iyi meyve verdi. Ama dalı çürüyor. 2. Armut meyvesi. Ali mosak’alite m3xuli 3’iluy. (ÇM-Ğvant) Ali mosak’ali ile armut koparıyor. Ali m3xuli gverdi-menç’inuşa o3’ilapay. (ÇM-Ğvant) Ali armudu yarı paya toplatıyor. Gyayiz jin m3xuli yoç’k’omi. (AH-Lome) Yemeğin üzerine armut ye. → msxuli


m3xuli-mek’t’asi  (ÇM) i. Dut mevsiminde yenebilen bir armut cinsi. [M3xuli-mek’t’asi’ nin meyveleri küçüktür. M3xuli-mbuli ve m3xuli-moxa gibi diğer armut türleri ile tadı farklıdır. S.Y.] # Avla-sk’ani ceren m3xuli-mek’tasi / K’ulişa moyseli limci meft’asi / 3’ari kocemibi toli cekçasi / Var-moxeli si-ti var-ixelare. (ÇM-Ğvant, anonim) [Senin] kapının önünde mek’t’asi armudu dikili / Akşam evine [ben] gelince oturduğun iskemleden kalk (= iskemleyi bana ver) / Göz ile [ben sana] işaret verince bana su ver / [Beni] güldürmedin. Sen de gülmeyeceksin.


m3xul-o3’ilaşe (ÇM-Mek’alesk’irit) i. Armut toplama aleti. Yüksek daldaki armut toplamak için kullanılan araç. Ucu torbalı sırık. → o3’ilaşe; bodak’ali; mosak’ali; xeç’k’et’ali, xeç’k’edale


m3xul-topuyi (AH) i. Bal armudu. Yusufişi jimok’as jur tane didi m3xul-topuyi gedgin. Ar teğişen ar t’ava p’et’mezi gyulun. (AH-Lome) Yusuf’ların evlerinin arkasında iki tane bal armudu var. Birinden bir tava pekmez iniyor.


M3’anuri s. ve i. M3’anu’lu. [M3’anu = Türkçe adı “Topluca” olan, Çamlıhemşin ilçesine bağlı bir Laz köyünün Lazca adı.] Ali şk’ala m3’eya vilak’irdi. Himu M3’anuşa ulvapun. M3’anuri T’alişinaşi oxori içinay. (ÇM-Ğvant) Ali ile geçenlerde konuştum. M3’anuya gitmişliği var. M3’anulu T’alişinanın evini tanıyor.


m3’eya (ÇM) z. Geçenlerde. Ali şk’ala m3’eya vilak’irdi. Himu M3’anuşa ulvapun. M3’anuri T’alişinaşi oxori içinay. (ÇM-Ğvant) Ali ile geçenlerde konuştum. M3’anuya gitmişliği var. M3’anulu T’alişinanın evini tanıyor. → ceçendepe; t’okseri[2], t’ok’seri, t’ok’serepez


m3’eyaneri (ÇM) s. Geçenlerdeki. M3’eyaneri seloba ruba birden bet’i mcalepe dolotoruy (*), zuğa k’ale iğamt’u. (ÇM-Ğvant) Geçenlerdeki selde dere çok büyük ağaçları içine çekip denize doğru götürüyordu. [(*) “..... çekip ..... götürüyordu”nun karşılığı olarak verilen “...... dolotoruy, ...... iğamt’u” ifadesi, yazılı Türkçe ifadenin kopyasıdır. Doğal konuşma Lazcasında “... dolotorumt’u do ...... iğamt’u.” şeklinde söylenir.]


m3’ika (ÇM ~ AŞ) s.-z. Az. → m3ik’a, m3ika. I. s. 1. Az. K’orturepe mulvan do m3’ika cenc’arerite dulyape ikuman. (ÇM-Ğvant) Gürcüler gelip ucuz paraya çalışıyorlar. K’at’t’uği m3’ika onu. Ninç’ineri şk’omitu. (AŞ-Ortaalan) Katık azdır. İdareli (= azar azar) yiyin. 2. [zaman hakkında] Kısa. Va-dopxedare. M3’ika ora miğun. (AŞ-Ortaalan) Oturmayacağım. Az zamanım var.

II. z. Az. M3’ika na-imxoy şeni mboli va-cuduy. (ÇM-Ğvant) Az yediği için çok koymuyor. A m3’ika duşini. Leba mayanen. (AŞ-Ortaalan) Biraz acele et. Gecikeceğiz. Dişk’ape na-dodum yeri ham dişk’ape var-eç’ç’opassen. Dişk’ape a m3’ika ok’vonç’i. Himdora eç’ç’opassen. (AŞ-Ortaalan) Odunları koyduğun yer bu odunları[n tümünü] almayacak (= tümünü alacak kadar geniş bir yer değil). Odunları biraz birbirine yaklaştır. O zaman [o yer odunların tümünü] alacak.


m3’ipuyi (HP) i. Gürgen. Kayınağacı. → 3’ipri, 3’ipuri


m3’iri (PZ ~ AŞ) i. Pire. → m3’k’iri


m3’iya (PZ ~ AŞ) i. I. (PZ-Cigetore) Kıvılcım ve köz. Nanas opşa m3’iya cat’en. (PZ-Cigetore) Anneye çok kıvılcım düşüyor.

II. (ÇM-Ğvant) Kıvılcım. M3’iya cat’u. Oxori oiç’u. (ÇM-Ğvant) Kıvılcım düştü. Ev yandı. → m3’k’a; [tane tane sayılmayan kıvılcım topluluğu] no3in3xale; [kıvılcım parçalarından her biri] n’3ini, n3’i; ≠ paluri; ≠ xomali

III. (AŞ-Ok’ordule) Kor ve kıvılcım.


m3’k’a (FN-Ç’anapet) i. Kıvılcım. Nçalaşi bardi iç’vert’uşa m3’k’a it’k’oçert’u. (FN-Ç’anapet) Mısır sapı yumağı yanarken kıvılcım saçılıyordu. → m3’iya; [tane tane sayılmayan kıvılcım topluluğu] no3in3xale; [kıvılcım parçalarından her biri] n3’ini, n3’i


m3’k’iri (FN ~ ÇX) i. Pire. → m3’iri

[dey. m3’k’iriz xardali gamimers (AH) : Çok cimridir.] Hemuk mitiz mutu komeçams-i ? M3’k’iriz xardal gamimerz. (AH-Lome) O kimseye bir şeyi verir mi ? Pireden hardal almaya çalışır (= çok cimridir). → rak’anişi mskveris-ti nunç’vals; s. 3’im3’imi; nak’isi; xinç’ç’i; xesisi; t’at’i-mç’veri; k’it’ip’irozi


m3’k’o (FN ~ ÇX) i. Karayemiş. 1. Karayemiş ağacı. Mzeskupe dido mtviri mtvayis oxoyişi ogine na-dgin m3’k’oşa dido mulunan. (FN-Ç’anapet) Karakuşlar (= karatavuklar) çok kar yağınca evin önünde duran karayemişe çok geliyorlar. Cumadi-çkimik gza k’ele na-igunz*anu-doren m3’k’oşi ndalepe non3alams. (FN-Ç’anapet) Amcam yola dogru uzayan kara yemişin dallarını kesiyor. M3’k’oşi but’k’a mçire iven. (FN-Sumla) Karayemiş yaprağı geniş olur. Ha m3’k’oşi nca oxori-çkimiz gyotun. (AH-Borğola) Bu karayemiş ağacı evimize gölge yapıyor. M3’k’oşi tude dido mot-xaçkum. Peso-muşi gelasen. (AH-Borğola) Karayemiş altını fazla kazma. Kökü meydana düşecek. 2. Karayemiş meyvesi. → m3’u

[dey. (AH) m3’k’oşi but’k’a goixvaşi : Çıkmaz ayın son çarşambasında (= Hiçbir zaman).] Ham dulya mundez ivasen ? - M3’k’oşi but’k’a goixvaşi ivasen. (AH-Lome) Bu iş ne zaman olacak ? - Karayemiş yaprakları dökülünce olur (= hiç olmayacak). Dadi, si p’ot’e Mp’olişe var-idare-i ? - Var, skiri-çkimi. Bidare, ala m3’k’oşi but’k’a goixvaşi. (AH-Lome) Teyze, sen hiç İstanbul’a gitmeyecek misin ? - Hayır, yavrum. Gideceğim, ama karayemişin yaprakları dökülünce.


m3’k’ora (FN) i. Eski Laz evlerinde açık ateşin yandığı bölümün arkasındaki köşede zeminden tavana kadar olan bölüm. [Ateşin baş tarafında yassı ve takriben 50 x 60 cm ebadında bir taş vardır. Üstünde pilekide mısır ekmeği pişirilir, güğüm vs konur. Bu taşın arkası da m3’k’ora’dır.] Nandidi-çkimi p’ot’e mteli k’ala doxedun do gyari var-imxors. P’anda m3’k’ora k’ala heko elimxors. (FN-Ç’anapet) Ninem hiçbir zaman herkesle oturup yemek yemez. Daima ateşin yanında kenarda yiyor. Ongure m3’k’oraz meşolapams. (FN-Sumla) Çatı taşıyıcı kalası m3’k’orada (zeminden çatıya doğru) geçiriyor.


m3’k’uli (FN ~ AH) s. Sivri. Xvaniz ar k’ele dudi m3’k’uli uğun. K’oçiz nantxazna goxedun. (AH-Lome) Merteğin bir ucu sivridir. İnsana çarparsa batabilir. → m3’uli


m3’k’upi (FN ~ ÇX) i. Karanlık. Emine m3’k’upiz xvala var-malen. Cuma-muşi elak’aten do moyonams. (AH-Lome) Emine karanlıkta yalnız gelemez. Kardeşi katılıp getiriyor. M3’k’upiz nek’na ik’ank’uşi xvala na-bort’i şeni emk’uti. (AH-Lome) Karanlıkta kapı dövülünce yalnız olduğum için ürktüm. Axiri genk’olaşi m3’k’upi iven. Babak nek’naz ncami gedgims. (AH-Lome) Ahırı kapatınca karanlık oluyor. Babam kapıya cam takıyor. M3’k’upiz feneri nitanams. (AH-Lome) Karanlıkta fenerin ışığını tutuyor. M3’k’upiz berez oxorişi gza ant’alen do gondunun. (AH-Lome) Karanlıkta çocuk evin yolunu karıştırıp kayboluyor. Mustavak m3’k’upiz bere xvala xvala mot mek’oşkumers ? (AH-Lome) Mustafa çocuğu karanlıkta yalnız yalnız neden karşıya gönderiyor ? M3’k’upiz ti-k’up’eni mobikti. (AH-Lome) Karanlıkta tepetaklak düştüm. M3’k’upiz golobulut’aşi Şukri memot’k’obun do emomk’utinams. (AH-Lome) Karanlıkta geçerken Şükrü (bana) saklanıp beni ürkütüyor. M3’k’upiz galeni nek’naşi nk’ola k’unk’liz a şvaciz buvinam. (AH-Borğola) Karanlıkta dış kapının anahtarını kilide çabucak uyduruyorum. Kemalik m3’k’upi ivaşi tez nun3’ams (= nudvinams). (AH-Borğola) Kemal karanlık olunca ışığı yakıyor. M3’k’upis k’at’uşi tolepe çxat’ups. (ÇX-Makret) Karanlıkta kedinin gözleri parlıyor. → m3’upi


m3’k’upun (FN ~ ÇX)(AK) øø/Hø har.f. Hava kararıyor. → dolom3’upun; m3’upun; com3’upun, gyom3’k’upun; ok’om3’upun, ok’om3’k’upun; dilikaçen. I. øø har.f. Ora m3ika dom3’k’upu. P’eya mç’ima moxtasen-i ? (FN-Ç’anapet) Hava biraz karardı. Acaba yağmur mu gelecek ? Mjora geilu. Tamo tamo m3’k’upun. (AH-Lome) Güneş battı. Yavaş yavaş hava kararıyor. P’ap’ulik lumcis k’ayi dom3’k’upaşi lambaz nudvinams. (AH-Lome) Dedem akşam iyice hava karardıktan sonra lambayı yakıyor. Dido diyanu. Si mulut’aşa mtelli dom3’k’upun. (AH-Lome) Çok geç oldu. Sen gelene kadar hava iyice kararır. Berepe ! Osteru naşkvit. M3’k’upun. Ok’açxe oxorişi gza var-gaz*iranoren. (AH-Borğola) Çocuklar ! Oyunu bırakın. Hava kararıyor. Sonra evin yolunu göremiyeceksiniz. Bere bort’işi m3’k’up’aşi oxorişe amaşkvimu şeni k’ap’k’ap’ite moşkurinamt’es. (AH-Borğola) Çocukken hava karardığında beni eve sokmak için hortlakla korkuturlardı.

II. (ÇX)(AK) Hø har.f. Ora m3’k’upun. (ÇX-Makret) Hava kararıyor. Andğa t’aroni ordo m3’k’upun. (AK-Döngelli) Bugün hava erken kararıyor.


m3’ola (PZ ~ ÇM)(FN)(AH-Borğola HP ÇX) i. İs. Kurum. Xasanik na-ç’ums dişk’alepe ğvari na-on şeni var-adven. Hi-şeni bacas m3’ola nat’amben. (PZ-Cigetore) Hasan’ın yaktığı odunları ıslak olduğu için yanmıyor. Onun için bacaya is yapışıyor. # Ğani oxor-on ama / M3’ola dok’oru m3’ola / Ç’umani gokosasen / Andğa na-moxt’u nusa /...... (ÇM-Ğvant) (*) Ev yeni amma / Her yeri kurum kaplamış / Yarın temizleyecek / Bugün gelen gelin /...... [(*)1896 yılı, Kibarina Ali’nin düğününde 12 dörtlüklu sabah horonu türküsünden : Tornundan 1976 yılından derleyen, SY.] O3xone boyne m3’ola diyu. (FN-Ç’anapet) Çatı hep is oldu. Sobas lastiği ç’vaşi m3’ola bacas kogaç’aben. (AH-Borğola) Sobada lastik yakınca isi bacanın içine yapışır. [kurum] n3’ola; [is] isi


m3’ora[1] (ÇM) i. Eski evlerde ateş yakılan ve dumanın çıktığı yer. Duman yolu. Baca. M3’ora mo-nunzgipam. (ÇM-Ğvant) Bacayı (= duman yolunu) tıkama.[dumanı ocaktan çekip havaya vermeye yarayan maden ya da kâgir yol] omk’omale; baca


m3’ora[2] (AŞ) i. Uyuz hastalığı. M3’ora mak’nu. Zade nçamini miğun. (AŞ-Ok’ordule) Uyuz hastalığı kaptım. Çok kaşıntım var. → msora; goncoba; msura/ msua


m3’orida (ÇM ~ AŞ) i. I. (ÇM) Çalıkuşunun yeni uçmağa başlayan yavrusu. # Moxt’u kocelaxedu / Msk’ala şk’ala m3’orida / Nusalepe da-şk’imi / Bozope tisya vida. (ÇM-Ğvant, anonim) Geldi kondu / Çalıkuşu merdivene / Gelinler bacılarımdır / Genç kızlara kurban olayım.

II. (AŞ) Çalıkuşu. M3’orida moxt’u. Ombri kocelaxedu. (AŞ-Ok’ordule) Çalıkuşu geldi. Eriğe oturdu. → mç’urç’a-k’inçi


m3’u[1] (PZ ~ AŞ) i. Karayemiş. 1. Karayemiş ağacı. Oxori na-mok’vatven m3’u cek’vatar. (ÇM-Ğvant) Evin önünü kapatan karayemişi keseceksin. Andğa mturi mboli mtu. M3’uşi arape celat’axuy. (ÇM-Ğvant) Bugün kar çok yağdı. Karayemişin dallarını kırıyor. Ayşe tudeni arape celvobazgay do m3’u eyulun. (ÇM-Ğvant) Ayşe aşağıdaki dallara basarak karayemişe çıkıyor. 2. Karayemiş meyvesi. → m3’k’o


m3’u[2] (FN-Sumla)(AH-Borğola) i. Buğday, arpa, pirinç vs bitkilerinin tepesini devşirdikten sonra geriye kalan sap. Mcveşi orapez p’ap’ulepe-çkuni m3’uş oncirez incirt’ez. (FN-Sumla) Eskiden atalarımız tahıl sapından yapılmış yataklarda yatarlardı. Ont’ulez na-iven dik’a ipti gumumt do ok’açxe m3’upe pucişi gyari şeni pşinaxumt. (AH-Borğola) Tarlada olan buğdayın önce başağını alırız ve sonra saplarını inek yemi için saklarız.


m3’ule[1] (ÇM) s. I. [günler hakkında] Kısa. İnora ndğalepe m3’ule iyen. T’u3ora moxt’asi ndğalepe goninzden. (ÇM-Ğvant) Kış günleri kısa oluyor. Yaz gelince günler uzuyor. ≠ mk’ule

II. Dar. M3’ule gzalepe k’olayi var-igzalinen. (ÇM-Ğvant) Dar yollarda kolay yürünmüyor. Cektaperi puji m3’ule nek’na koşk’it’aşa mele mole elvasven. (ÇM-Ğvant) Tavlı inek dar kapıdan geçerken öteye beriye sürtünüyor (= sürtüyor). Ali m3’ule p’i3arepete oxori ikuy. (ÇM-Ğvant) Ali dar tahtalar ile evini yapıyor. Alişi mandre mandre-şk’imişa m3’ule on. (ÇM-Ğvant) Ali’nin ahırı benim ahırdan dar. Mangana m3’ule gzalepe golit’aşa jilendo elvontxay. (ÇM-Ğvant) Araç dar yollardan geçerken yukarı tarafı çarpıyor. ndari, dari


m3’ule[2] (AŞ-Ok’ordule) s. Ucu sivri uzun. Amet’i, ar m3’ule xoşk’a komomiği. (AŞ-Ok’ordule) Ahmet, ucu sivri uzun bir sopa getir.


m3’ule[3] (HP) s. Dar ve uzun. İnce. Ham pi3ari mçire muxtu. M3’ule pi3ari renna heya momçi. (HP-P’eronit) Bu tahta (kullanacak yere) geniş geldi. Dar tahta varsa onu ver. [Bu sıfat AK diyalektlerinde kullanılmaz.]


m3’uli (PZ ~ AŞ) s. Sivri. Him m3’uli na-on yeri cut’axay. (AŞ-Ok’ordule) O, sivri olan yeri kırıyor. → m3’k’uli


m3’upi (PZ ~ AŞ) i. Karanlık. M3’upis muya gorum ? Çona mogiğa-i ? (PZ-Cigetore) Karanlıkta ne arıyorsun ? Işık getireyim mi ? M3’upi mu gorum ? Xeşi çona mogiğa-i ? (ÇM-Ğvant) Karanlıkta ne arıyorsun ? El lambasını getireyim mi ? → m3’k’upi

[dey. toli m3’upi (ÇM) Gözü pek.] Ali mutişa var-aşk’urinen. Toli m3’upi ulun. (ÇM-Ğvant) Ali hiçbir şeyden korkmuyor. Gözü pek gidiyor.


m3’upun (PZ ~ AŞ) øø/Hø har.f. Hava kararıyor. → m3’k’upun; dolom3’upun; com3’upun, gyom3’k’upun; ok’om3’upun, ok’om3’k’upun; dilikaçen. I. (ÇM) øø har.f. Andğa ordoşa m3’upun. (ÇM-Ğvant) Bugün erken kararıyor.

II. (ÇM ~ AŞ) Hø har.f. Gök ya da hava [aps.] kararıyor. M3a om3’upu. Mç’ima moxt’asen. (ÇM-Ğvant) Gök karardı. Yağmur yağacak. Ora m3’upun. (AŞ-Ok’ordule) Hava kararıyor. Dido dulya miğunan. Ora m3’upaşa biçalişaten. (AŞ-Ortaalan) Çok işimiz var. Hava kararıncaya kadar çalışacağız.

+ um3’upun øD/AD har.f. I. øD har.f. Bir yerin [dat.] içerisi vs kararıyor. P’aranteni nek’na molazdasi doloxe um3’upun. (ÇM-Ğvant) Pencerenin kapağını kapatınca içerisi kararıyor.

II. (ÇM) AD har.f. Birine ait [dat.] bir şey [aps.] kararıyor. Ar doşvana-ora şuk’u tolepe domim3’upu. (ÇM-Ğvant) Bir nefes alma süresi kadar gözlerim karardı.


m3’utxe (PZ ~ AH HP ÇX) s. Çok tuzlu. Tuzu fazla. Alik na-asen cari nak’u-ti m3’utxe iyen ! (PZ-Cigetore) Ali’nin yaptığı ekmek ne kadar da tuzlu oluyor ! Ayşe na-ç’u k’apça m3’utxe n. (ÇM-Ğvant) Ayşe’nin pişirdiği (= kızarttığı) hamsi tuzlu. Nak’u m3’utxe cari ! (AŞ-Ok’ordule) Ne kadar tuzlu ekmek ! Nanaz kapçon-gyari m3ika m3’utxe daxenu. (FN-Ç’anapet) Annem hamsili ekmeği (yanlışlıkla) biraz tuzlu yaptı. Van-T’obaşi 3’k’ari m3’utxe ren. (FN-Ç’anapet) Van gölü suyu tuzludur. Eminek na-guboms gyari dido m3’utxe iven. (AH-Lome) Emine’nin pişirdiği yemek çok tuzlu olur. He gyariz ç’ut’a 3’k’ari yobi do dinç’oraz, dido m3’utxe ren. (AH-Borğola) Bu yemeye az su dök de tuzu gidersin, çok tuzludur. Hek’o mamşkorinuşi lo3a, m3’utxe, na-ren mteli gyari meona opç’k’omi. (AH-Borğola) O kadar açıkınca tatlı, tuzlu, var olan bütün yemeği arka arkaya yedim. Dido m3’utxe gyari oç’k’omu k’ai var-ren. (AH-Borğola) Çok tuzlu yemek yemek iyi değildir. → ç’iç’ik’veri


m3’utxuy (ÇM ~ AŞ) Aø har.f. I. (ÇM) Rutubetten dolayı tuz [aps.] eriyor. Mcumu m3’utxuy. (ÇM-Ğvant) Tuz rutubetten eriyor.

II. (AŞ-Ortaalan) a. Kar [aps.] eriyor. Mturi m3’utxuy. (AŞ-Ortaalan) Kar eriyor. → mturi ilebcay; liva meçay/ livaz meçams. b. mec. İnsan [aps.] çok zayıflıyor.


m3’vanums/ m3’vanups (Melen-Sarp) EA har.f. [emp.şm.1.tek. m3’vanups/ m3’vanums] (Ustalık işi yaparak) onarıyor. Düzeltiyor. Tamir ediyor. → 3’oxums[1]-II/ 3’opxuy[1]-II; om3’vanams/ om3’vanaps; ce3’opxums/ ce3’opxuy, ge3’opxums; tamiray; oduzanams

+ um3’vanams/ um3’vanaps EDA har.f. Birine ait bir şey onarıyor. Birinin yerine tamir ediyor. Ma bum3’vani. (HP-Melen-Sarp) Ben ona ait bir şeyi (onun yerine) tamir ettim.