O o Bu sözlükte kullanılan Laz alfabesinin 22’nci harfi. Yuvarlak yarı-geniş arka vuayel (*) fonemini gösterir. [(*) Vuayel, halk dilinde yanlışlıkla “sesli” denir. Bazılarına göre “ünlü”. Lazca fonetiği ve fonolojisinde tek başına hece oluşturabilen fonemi ifade eder.] Uluslararası Fonetik Alfabesi’nde [o] şeklinde yazılır.


o-[1] kb. L.G.11.6.


o-[2] (PZ ~ HP) [olumluluk baş-eki] [Çok az sayıda hareket fiilinin başında gözlemlenir.] → do-[1], ko-/ ka-/ ku-/ ho-/ xo-, menda-/ minda-

I. [emp.] [genel geçer ifadesi] Dolokunaşe emogi naxvasi ar pirçi oim3’ulanen. (ÇM-Ğvant) Giysiyi ilk yıkadığında biraz daralıyor. 3’i3’ila nenate k’amk’uli oç’opuy. Nena amitoray. (ÇM-Ğvant) Yılan dili ile sineği yakalıyor. Dilini içine alıyor. # E verane, Malivorişi daği/ Amupinu mp’ula. Opşu vanaği./ Oynt’alert’u, t’angala do ç’indraği./ Gomaşina. Ma huy va-mevuxondur. (ÇM, anonim) Ey gidi, Malivor Dağı/ İçeriye sis serdi. Yayla evlerini sisle doldurdu./ Birbirine karışıyordu, çan ile çıngırak./ Hatırlayayım. Ben şimdi dayanmıyorum. Ma na-viçalişam-do-ok’oviğam para bere cebi doliduy-oimxoy. (AŞ-Ok’ordule) Benim çalışıp biriktirdiğim parayı çocuk cebine koyuyor ve yiyor. Osmanik karmat’eşi xerk’i k’at’a nun3’orasen a vit nçxomi oç’opums. (AH-Lome) Osman, değirmen harkının her kesişinde on civarında balık tutar. Motalepe gyari ipxort’anşi oiç’open. Didi k’at’upe var-iç’open. Nanç’aşi go3’imt’enan. (AH-Lome) Yavrular yemek yerken yakalanabilir. Büyük kediler yakalanamıyor. Yanaşınca kaçıveriyorlar. Gomaşinaşi tolepe omapşen. (AH-Lome) Hatırlayınca gözlerim dolar.

II. [perf.] Andğa papa degixena do oşk’omi. (PZ-Cigetore) Bugün sana papa yapayım da ye. Cemali ceceğeni-k’inçi atmaca oç’opa şuk’ule oxuşk’uy. (AŞ-Ok’ordule) Cemal ceceğeniyi atmaca tuttuktan sonra serbest bırakıyor. Ham porça inaxxu şuk’k’ule dido ozdu. (AŞ-Ortaalan) Bu gömlek yıkandıktan sonra çok çekti. Zabuniz na-buşinaxi m3xuliz oxorcak nuxtu do oç’k’omu. (AH-Lome) Hastaya sakladığım armudu kadın tutup yedi. Si ma omç’k’omi do gemişkvi. (AH-Lome) Sen beni yiyip bitirdin. 3’anağani-skani-ti k’aoba do xelobate ogapşas. (AH-Lome) Senin de Yeni yıl iyilik ve mutluluk ile dolu olsun. Gyayi oç’k’oma şkul moxti. (AH-Pilarget, Sidere, Jin-Napşit) (Kendin) yemek yedikten sonra gel. Handğa ragiten sum ğaç’o op’ç’opi. (AH-Borğola) Bugün kuş kapanı ile üç sığırçık yakaladım.


o-[3] [fiil-isim başında fiilbaşı yokluğu göstergesi] Zabuni moigort’aşa a muti oğmalu moxvadun. (ÇM-Ğvant) Hastayı görmeğe gidildiğinde bir şey götürmek uygun düşer. Monta-sk’ani ogzalu komoiç’u-i ? (AŞ-Ok’ordule) Torunun yürümeye başladı mı ? Xasanişi 3’ut’eli bozomotak cumadi-muşiz resimi oğarapu şeni kart’ali nunç’inams. (FN-Ç’anapet) Hasan’ın en küçük kızı resim çizdirmek için amcasına kâğıdı yaklaştırıyor. Lumci m3ika axirişe oxtimuz dogayanazna pucepek mğorinite edgitunan. (AH-Lome) Akşam biraz ahıra gitmede geç kalırsan inekler bağırarak ayaklanıyorlar. Çarşişen cumu yeç’opumu kagomoç’k’ondes. Ç’umen xolo oxtimu minon. (ÇX-Çxalazeni, TM) Çarşıdan tuz almayı unuttutk. Yarın tekrar gitmem gerekiyor (= gitmek istiyorum).


o-[4] [fiil-sıfat başında fiilbaşı yokluğu göstergesi] Doğani opşa odi3inoni k’oç on. (PZ-Cigetore) Doğan çok komik bir adamdır. Obgarinoni dulya domağodey. (ÇM-Ğvant) Ağlamaklı iş başımıza geldi. Ham3’o İstambolişa olvaşi biyer. (AŞ-Ok’ordule) Bu yıl Istanbul’a gitme zorunluğum var. Nana noğaşa oxtimoni ren. Hemu-şeni lumci-gyari oxenu şeni dauşinams. (FN-Ç’anapet) Annem çarşıya gitmek zorundadır. Ondan dolayı akşam yemeğini yapmak için acele ediyor. Xasaniz oxorca oğuroni uyonun. Xastaxana xastaxana gotorums. (FN-Sumla) Hasan’ın karısı ölümcül hastadır. [Hasan karısını] hastane hastane dolaştırıyor. Mç’acepe camiz noxro3kunan do cami oçxoni diven. (AH-Borğola) Sinekler cama yapışıp ölüyürlar ve cam yıkanacak olur.


o-[5] (FN ~ HP) fb. [Bu fiilbaşı sırf iki adet fiilde gözlemlenmektedir. Dolayısıyla genel anlamının ne olduğu bilinemez.] → odums/ odumers/ odumels; opşams[B]


o ü. [o + na (= haykırışlı cümleyi oluşturan fiil ön-edatı) şeklinde kullanılıp dua, dilek vs’yi güçlendirir] O-na dumç’k’u steyi imralaten. (AH-Lome) dua. Karınca gibi çoğalasınız (= Sizin gibi iyilikseverlerin çoğalsınlar). → o-na; e-na/ ena/ enna


obadala (FN-Sumla) i. Erkeğin yaşlılığı. Obadalaşi tolepek var-miz*irams. Gyozluk-suzi lemşiz nok’epe var-goşomadven. (FN-Sumla) Yaşlanınca gözlerim görmüyor. Gözlüksüz iğneye iplik geçiremiyorum. Obadalaz elamti var-elilen do gelamti k’ai gelilen. (FN-Sumla) Yaşlılıkta yokuş yukarı çıkılmıyor, ama iniş aşağı kolay iniliyor. → badoba; obardelaşe; obadula, obadalik’i


obadalik’i (AH) i. Erkeğin yaşlılığı. Gençluğiz dido içalişinen do obadalik’iz oç’k’omu şeni kinayiz m3ika mutu elidven. (AH-Lome) Gençlikte çok çalışılır ve ihtiyarlıkta yemek için kenara bir şeyler atılıp biriktirilir. Ha3’i dido içalişi ki obadalik’iz raxat’i ivare. (AH-Lome) Şimdi çok çalış ki ihtiyarlıkta rahat edeceksin. → badoba; obardelaşe; obadula, obadala


obadera (ÇM)(*)(AŞ-Ortaalan) z. [Erkek hakkında] yaşlılıkta. Ali obadera berepe mendraşa ogzalu. (ÇM-Ğvant) Ali yaşlılığında çocukları uzaklara gönderdi. # Obadera oropa / Mu dogaç’in ? Be, badi ! / Guri badi var iyen / Oropa on muradi. (ÇM-Ğvant, atma türkü) Yaşlılıkta sevdalığa / Ne gereğin var ? İhtiyar ! / Yürek ihtiyarlamiyor / Aşkta mutluluk var. Xasani obaderaBiçilaredeyi kocelagutu. (AŞ-Ortaalan) Hasan yaşlılıkta (= yaşlı haliyle) “Evleneceğimdiye tutturdu. [(*) Bu zarf AŞ-Ok’ordule’de hiç kullanılmaz. “Erkek yaşlılıkta” anlamında badi iyasi denir.] → obaderaşi


obaderaşi (PZ) z. [Erkek hakkında] yaşlılıkta. [Eleştiri amaçlı kullanılır.] Obaderaşi k’ayoba dogocu-i ? (PZ-Cigetore) Yaşlılıkta rahatlık battı mı ? → obadera


obadula (FN-Ç’anapet) i. Erkeğin yaşlılığı. Erkeğin ihtiyarlığı. Obadula xayi şeyi ren. Ar çkva na-tkvare mitik var-gişinamz. (FN-Ç’anapet) İhtiyarlık kötü şeydir. Artık kimse söylediğini ciddiye almıyor. → badoba; obardelaşe; obadala, obadalik’i


obarams/ obaraps (AH ~ HP ÇX), obaraps/ obarups/ obaups (AK) EA har.f. Şişiriyor. Berek baloni obarams. (AH-Lome) Çocuk balon şişiriyor. Çkar gyari var-ipxors do 3’k’ari oşumute korba-muşi obarams. (AH-Borğola) Hiç yemek yemiyor da su içerek karnını şişiriyor. Şuri var-uğun. Ama xolo tulumi obaraps. (AK-Döngelli) Nefesi yok. Ama yine de tulumu şişiriyor. Tulumi voba(r)up. Ama gemiskurun. (AK-Döngelli) Tulumu şişiriyorum. Ama iniyor (= havası kaçıyor). Pamuği p’aloten baxup (= mçxvarup) do vobarap. (AK-Döngelli) Pamuğu kalın sopa ile dövüyorum da kabartıyorum. → ombarinams/ ombarinay; ombarams; + ibaren

yet. abaren : Şişirebiliyor. Çkar gyari var-ipxors do 3’k’ari oşumute korba-muşi obarams. (AH-Borğola) Hiç yemek yemiyor da su içerek karnını şişiriyor. [eşb. ibaren fiilinin faydalananlı biçimi]


obardelaşe (AŞ-Ok’ordule) i. Erkeğin yaşlılığı. Erkeğin yaşlanma zamanı. Tahsini obardelaşe ot’rağudu kocoç’u. (AŞ-Ok’ordule) Tahsin yaşlanma zamanında şarkı söylemeye başladı. → badoba; obadula, obadala, obadalik’i


obarişams/ obayişams/ obaişams (PZ)(FN) EA har.f. Barıştırıyor. Ayşe şk’ala Xasani ok’oileyi ot’u. Alik dobarişu. (PZ-Cigetore) Ayşe ile Hasan kavgalı idiler. Ali onları barıştırdı. Muxtarik Şangulepe do Çxant’epe obarişams. (FN-Ç’anapet) Muhtar Şanguli ve Çxant’i akrabalarını barştırıyor. Cumalepe ok’obunan do xark’ik obaişams. (FN-Sumla) Kardeşler çekişiyor da elâlem barıştırıyor. → zaduy; mum3kvinams; mu3’k’vinams; + ibarişen/ ibayişen/ ibaişen


obay (ÇM ~ AŞ-Ortaalan) EA har.f. [f.-i. obapu] Sıvıyı [aps.] uzağa fırlatıyor. Mangana iktert’aşa 3’ari obay. (ÇM-Ğvant) Makine çalışırken su fırlatıyor.


obazgaşe (ÇM) i. Direk. Obazgaşe moinkten. Kvate dvogutinay. (ÇM-Ğvant) Direk devriliyor. Taş ile durduruyor. Mturi mboli mtvasi otva obazgaşepe nomp’onay. (ÇM-Ğvant) Kar çok yağınca çatıya direkleri dayıyor. Ali oxori-obazgaşepe e3’at’axuy. (ÇM-Ğvant) Ali evin direklerini alttan kırıyor. Ali obazgaşe momk’ulanuy. (ÇM-Ğvant) Ali direği kısaltıyor. → direği


obazgay (ÇM) EA har.f. Direk ile destek veriyor.

yoks.part. ubazgu : Desteklenmemiş. Ubazgu axvanepe mturi met’axu. (ÇM-Ğvant) Desteklenmemiş mertekleri kar kırdı.


oberi (ÇM) i. Keten. Keten ile yapılan dokuma. Din3xiri kçana oberi porça anktu. (ÇM-Ğvant) Kan rengi keten gömleğe bulaştı.


obgarinams/ obgarinay/ obgarinaps (PZ ~ AH)(ÇX) EA ett.f. (*) [yet. ø, şsz ø, tec. ø] Ağlatıyor. Xasani bere moç’apxay do obgarinay. (AŞ-Ok’ordule) Hasan çocuğa vuruyor da ağlatıyor. Bere mot-obgarinam. Ar k’irk’eli duyindri. (AŞ-Ortaalan) Çocuğu ağlatma. Bir simit ona al (= ona satın al). Xasanik xuseyinis numğezu do Aşe obgarinu. (FN-Sumla) Hasan Hüseyin’i kışkırtıp Ayşe’yi ağlattıMusak Feti nek’nas elokaçams do obgarinams. (AH-Borğola) Musa Fethi’yi kapıda zorla tutup ağlatıyor. [(*) ibgars/ ibgay fiilinden türemiş bu ettirgen fiili, birçok özelliğine sahip olduğundan dolayı istisna olarak ayrı meddebaşı edilmiştir.)] → omgarinams/ omgarinaps; + ibgars/ ibgay

+ ubgarinams/ ubgarinay/ ubgarinaps EDA ett.f. Birine ait olan [dat.] birini [aps.] ağlatıyor.

+ obgarinapams[1]/ obgarinapay/ obgarinapaps EDA ett.f. Birine [dat.] birini [aps.] ağlattırıyor. Xasani Xuseyini Ayşe obgarinapu. (ÇM-Ğvant) Hasan Hüseyin’e Ayşeyi ağlattırdı. Xasani Xuseyini u3’u, Aşe dvobgarinapu. (AŞ-Ok’ordule) Hasan Hüseyin’e Ayşe’yi ağlattırdı. Muz mutu var-axenaşi Xasaniz bere obgarinapams. (AH-Lome) Kendisi bir şey yapamayınca Hasan’a çocuğu ağlattırıyor.

+ obgarinapams[2] ED.Dir/EA.Dir ettirgenimsi f. a. ED.Dir ettirgenimsi f. Birine [dat.] emir verip kendi derdini [alıntı + ya do] başkasına [dir.] döktürüyor. Nanak p’andaUgyareli boretya do berepez çkimde obgarinapams. (AH-Lome) Anne her zaman “Açız” diye çocukları bana ağlattırıyor. b. EA.Dir ettirgenimsi f. Birini [aps.] gönderip kendi derdini [alıntı + ya do] başkasına [dir.] döktürüyor. K’at’a bidaşi XasanikOxori var-emaç’opezya do oxorca-muşi çkimde obgarinapams. (AH-Lome) Her gittiğimde HasanEv alamadıkdiye karısını bana ağlattırıyor.


obgarinoni → ibgars


obğams (PZ-Cigetore) EA har.f. Bir bitki [erg.] çiçek [aps.] açıyor. Lazut’epek purki obğu. (PZ-Cigetore) Mısırlar çiçek açtılar. → obğun[1]; purkulams, pukurams/ pukuroms; gont’ams[1]/ gont’ay[1]; goin3’en, goin3’k’en; gon3’uy; gon3’k’umsII; gontxums; gon3’k’imsII/ gon3’k’ipsII; muşimers[2], muşimars[2]


obğay (ÇM) EA har.f. [f.-i. obğapu] Değirmen [erg.] un [aps.] fırlatıyor. Karmat’e mçveri obğay. (ÇM-Ğvant) Değirmen un fırlatıyor.


obğe[1] (PZ-Cigetore) i. Mısır çiçeği. bğapa; sik’ali


obğe[2] (PZ ~ ÇM)(AŞ-Ortaalan)(AH-Borğola) i. I. (PZ-Cigetore) Yuva. K’inçişi obğe cupaşes. (PZ-Cigetore) Kuşun yuvasını karıştırdılar (= değiştirdiler). → ogvace; yuva

II. (ÇM) 1. Yuva. Oşiridoni-obğe na-ok’oxvasen oxori verane ayen. (ÇM-Ğvant) Kırlangıç yuvasını bozanın evi viran olur. Ordo obğe na-asen k’inçi ordo obğe capaşen. (ÇM-Ğvant) Erken yuva yapan kuşun yuvası erken bozulur. Mç’urç’a-k’inçi obğe dixenay. K’axi k’inçi cupaşay. (ÇM-Ğvant) Çalıkuşu yuva yapıyor. Saka kuşu [onun yuvasını] bozuyor. K’inçi obğe-muşi sk’uy. (ÇM-Ğvant) Kuş yuvasında yumurtluyor. K’inçi obğeşa oşk’omale meşk’iğay. (ÇM-Ğvant) Kuş yuvaya yiyecek taşıyor. Bere k’inçi obğe cuşalay. (ÇM-Ğvant) Çocuk kuşun yuvasını bozuyor. K’inçi obğeşa gamaxt’asi molajun. (ÇM-Ğvant) Kuş yuvadan çıkınca beriye doğru uçuyor. K’at’u-monta a miti azirasi obğe meşk’uk’ap’ay. (ÇM-Ğvant) Kedi yavrusu birini görünce yuvanın içine atlıyor. Serendişi otva cuvercinepe/t’oroç’epe obğe dixeney. (ÇM-Ğvant) Naylanın çatısına güvercinler yuva yaptı. Alisari-k’inçi otva tudendo obğe koni3’opxu. (ÇM-Ğvant) Kızılgerdan çatı altına yuva yaptı. (→ ogvace; yuva) 2. Dölyatağı. Rahim. [< Arp.] Ayşe obğe capaşu. P’ot’e bere var-ayasen. (ÇM-Ğvant) Ayşe’nin dölyatağı bozuk. Hiçbir zaman çocuğu olmayacak.

III. (AŞ-Ortaalan)(AH-Lome) Etene. Plasenta. [< Fra.] (Halk dilinde) eş. Puçi obğe var-ok’k’ap’p’inu. (AŞ-Ortaalan) İnek plasentasını düşürmedi. Obğe st’eri moy ncar ? (AŞ-Ortaalan) Hayvan plasentasına benzer bir yığın gibi niye yatıyorsun (= düzensiz ve kıvrım kıvrım bir şekilde niye yatıyorsun) ?

IV. (FN-Ç’anapet) 1. Etene. Plasenta. 2. [eskiden] Yuva. Mjurjuk nayla k’ala na-u-dort’un obğe gebuxvi. (FN-Ç’anapet) Serenderin orda yaban arısının yaptığı yuvasını dağıtın.

V. (AH-Borğola) Yuva. Mtugik na-z*irasen çuçape obğe-muşiz orçak’ams. (AH-Borğola) Fare bulduğu mısır yapraklarını yuvasına sıkıştırıyor. → ogvace; yuva


obğun[1] (ÇM) Aø hal f. [kb.{o-}’nun işlevi belli değil.] Bir bitki [aps.], zamanı gelince çiçek açıyor. Lazut’i ç’ebape obğun. (ÇM-Ğvant) Mısır koçanları püskül veriyor. 3’o omri arape var-obğun. (ÇM-Ğvant) Bu sene erik dalları çiçek açmıyorlar. → obğams, purkulams, pukurams/ pukuroms; gont’ams[1]/ gont’ay[1]; goin3’en, goin3’k’en; gon3’uy; gon3’k’umsII; gontxums; gon3’k’imsII/ gon3’k’ipsII; muşimers[2], muşimars[2]


obğun[2] (AŞ ~ ÇX) AL har.f. [kb.{o-}’nun işlevi belli değil.] Taneli katı cisim [aps.] yere dökülmüş halde duruyor. Lazut’i hişo kobğun do miti ti var-ezduy. (AŞ-Ok’ordule) Mısır öylece dökülmüş halde duruyor da kimse de kaldırmıyor. Oxoyişi ogine na-obğun ntxiri dido kvaloni ren. (FN-Ç’abapet) Evin önünde yığılmış fındık çok taşlıdır. Cevadik na-me3’ilu uşkurepe tude na-obğun limxanaz geyot’k’oçamz. (FN-Ç’anapet) Cevat kopardığı elmaları yerde yığılmış eğreltiotunun üstüne atıyor. Pederik oxoyiz ogine na-obğurt’u ntxiriMç’imate mot-işuvert’azya do oxoyiz amobğamz. (FN-Ç’anapet) Babam evin önünde serpilmiş fındığıYağmurdan ıslanmasındiye evin içine alıyor (= döküyor). Hamseri ixi baru do sotinui ntxiri let’as obğun. (FN-Sumla) Bu gece rüzgâr esti ve ne kadar fındık varsa yere serilmiş durumdadır. Tutunişi menoç’vepe mtelli gzaz obğun. (FN-Sumla) Sigara izmaritleri hep yola dökülmüş haldedir. Tude punçxa obğun. Hemtepe kekosi ki k’uçxe gedgiman. (AH-Lome) Yerde ekmek kırıntıları var. Onları süpürüver ki ayak başıyorlar. Nandidik ont’ules na-obğun k3aperi uşkurepe, k’et’i gyo3onams do k’orobums. (AH-Borğola) Ninem tarlada dökülmüş olan çürük elmaları, çubuk sokarak topluyor. M3xuli mteli yeris obğun. (HP ~ ÇX) Armut bütün yere dökülmüş halde duruyor. → dobğun (PZ)/ dvobğun (ÇM); ++ elobğun, dolobğun/ dolvobğun, gobğun/ gvobğun vs; + dobğams/ dvobğay/ dobğay/ dobğaps/ dvobğaps


obiçxa (PZ-Cigetore ~ ÇM) i. Cuma günü. → çaçxa, p’araske, p’araske-ndğa


obinori → iç’ven altında dey. obiç’vi do obinori


obira (FN-Ç’anapet) i. Oyunda kazanılan oyunun her biri. Jur-xuti (= xuta) komat’k’oçazna obira boçodinam. (FN-Ç’anapet) Dü-penç atabilirsem oyunu bitiriyorum.


obirale (FN-Ç’anapet) i. Oyuncak. Berek obirale bigape-muşi duvariz nonçak’ams. (FN-Ç’anapet) Çocuk oyuncak çubukları duvara sokuşturuyor. Berepeşi nanak obiralepe ezdums. (FN-Ç’anapet) Çocukların annesi oyuncakları topluyor. (= Korumaya alıyor.) 3’ut’eli biç’i-çkimi incirt’aşa obiralepe-muşi onciraleş tudele meşonç’amz. (FN-Ç’anapet) Küçük oğlum uyurken oyuncaklarını yatağın altına itiyor. Berek obiralepe oxomondunis goşobğams. (FN-Ç’anapet) Çocuk oyuncaklarını evin ortasına dağıtıyor. Berek obirale mu-tu a3’iyasen komoikaçams do var-oxuşkumers. (FN-Ç’anapet) Çocuk oyuncak olarak ne görürse sahipleniyor ve bırakmıyor. Pederik mota-muşiz obirale nobiramz do heya oz*i3inamz. (FN-Ç’anapet) Babam tornuna oyuncakla oyun yapıyor ve onu güldürüyor. Cuma-çkimişi 3’ut’eli biç’ik berepez xez na-okaçunan obiralepe yekten go3’uğamz. (FN-Ç’anapet) Kardeşimin küçük oğlu çocukların elinde duran oyuncakları hemen zorla alıyor. Cordanik berez na-nulu obirale arabaşi tudele e3’agorumz. (FN-Ç’anapet) Cordan, çocuğun elinden düşen oyuncağı arabanın altında arıyor. → obiraşe; osteroni, osteramoni; dada[1], dadali[2]


obirams/ obiyams/ obiray (PZ ~ FN-Ç’anapet) EA har.f. Oynatıyor. 1. Oynamak işini yaptırıyor. Şk’u ceceğeni-k’inçi vobiyam do sift’eri p’ç’opumt. (PZ-Cigetore) Biz ceceğeniyi oynatıp atmaca yakalıyoruz. Andğa mektebis filimi obiyamt’es. (PZ-Cigetore) Bugün okulda sinama oynatıyorlardi. Bere k’ut’avina obiray. (ÇM-Ğvant) Çocuk köpek yavrusunu oynatıyor. Bozomota moy-obiram. Eç’ç’opana keç’ç’opi. (AŞ-Ortaalan) Kızı oynatma. Alacaksan al. 2. Oyunla oyalıyor. Ali berepe şk’ala obiru var-uşk’un. Obiramt’aşa ek’uborkay. (ÇM-Ğvant) Ali çocuklarla oynamayı bilmiyor. Oynatırken çelme takıyor. Doğani bere t’op’i obiray. (AŞ-Ok’ordule) Doğan çocuğa top oynatıyor. Ançelek berepez dido oromz. Çkunda moxtayiz boyne berepe obiramz. (FN-Ç’anapet) Ançele çocukları çok seviyor. Bize gelince hep çocukları oynatıyor. Xasanik 3’ulu bere-muşi obiramt’aşa p’anda ti-jini e3’ok’anams. (PZ-Cigetore) Hasan küçük çocuğunu oynatırken her zaman yukarıya doğru atıyor. → osterams/ osteraps


obiraşe/ obiraşa (PZ), obiraşe (ÇM ~ AŞ) i. Oyuncak. BerekObiraşa-şk’imi nak ondeyi bgarineri ma mik’txu do ma-ti var-mişk’un. Cevozurini. (PZ-Cigetore) ÇocukOyuncağım nerdediye ağlayarak bana sordu da bende bilmiyorum. Üzgünüm. Monta-şk’imi obiraşe kebuç’ç’opi. (AŞ-Ok’ordule) Torunuma oyuncak (satın) aldım. → obira/ obirale, osteroni, osteramoni; dada[1], dadali[2]


objva (ÇM) i. [çoğ. objvalepe] [çoğ. objvalepe] Karakovanda (= eski tip arı kovanı) uçuş delikleri. Ğuni objvalepe nç’orer-on. (ÇM-Ğvant) Kovanın uçuş yerleri deliktir.


obzit’ilams (FN ~ AH) EA har.f. Sıvı [aps.] fışkırtıyor. 3’ut’eli biç’i-çkimik k’urnaz xe nutumers do 3’k’ari obzit’ilams. (FN-Ç’anapet) Kücük oğlum su musluğuna elini dayarak su fışkırtıyor. Bere-çkimi dido yangazi ren. Gzaz na-golaxtasen berepez obzit’ilonite 3’k’ari obzit’ilams. (AH-Lome) Benim çocuğum çok yaramazdır. Yoldan geçen çocuklara su-tabancası ile su fışkırtıyor. + nobzit’ilams


obzit’iloni (AH) i. [< obzit’ilams fiilinin fiil-sıfatı] Gövdesi mürver ağacından yapılan su tabancası. Bere-çkimi dido yangazi ren. Gzaz na-golaxtasen berepez obzit’ilonite 3’k’ari obzit’ilams. (AH-Lome) Benim çocuğum çok yaramazdır. Yoldan geçen çocuklara su tabancası ile su fışkırtıyor.


ocaği i. Ocak. I. Ateş yakıp iş görmek için hazırlanan yer ya da aygıt. Ocağiz mja yodgaşi toli mot-mok’omer. Mja dido ordo gepums. (AH-Lome) Ocağa süt koyunca gözünü ayırma. Süt çok erken taşıyor. Oxorcaz ocağiz gyari nudgin. (AH-Lome) Kadının ocakta (pişen) yemeği var. Gyari ocağis mot-yodgam. Soba iç’vet’aşi gyari sobas it’ubinen. (AH-Lome) Yemeği ocağa koyma. Soba yanarken yemek sobada ısıtılır. → cegzaşe

II.1. Bostanlardaki ocak. Ntxiriş ocağepez lazma ek’ubğams. (FN-Sumla) Fındık ocaklarına kemre döküyor. Aşek feliş ocağepe gyuç’vams. (FN-Sumla) Ayşe kabak ocakları(nın üzerinde öteberi) yakıyor. Nanak ont’ulez na-k’orobums ğeri oreşi ocağız yoç’ums. (AH-Lome) Annem tarladan topladığı mısır saplarını kabak ocağı üzerinde yakıyor. Nanak ncaşi poçxot’a t’ot’epeŞuk’aşi damarepe k’ai gak’orasya do ocağis elu3onams. (AH-Borğola) Annem ağacın çok dallı dallarınıSalatalık sürgünleri iyi tutunsundiye (salatalık) ocağının yanına dikiyor. 2. Baba ocağı. Ar resimi-ti ma komegincğona. Şk’imi ocaği on. Ma nam vore ? Yat’i miçinare-i ? (PZ-Cigetore) Bir resim de ben sana göndereyim. Benim ailemdir. Ben hangisiyim ? Bakalım, beni tanıyacak mısın ? 3. Babasının arazisi. Bozope-ti baba-mutepeşişi ocağiz nunç’unan. (AH-Lome) Kızlar da babalarının arazilerinde pay sahibidir.


oce (AH-Borğola) i. Mantar. Ncaşi oce ncaşi t’ot’iz oxuç’abun. (AH-Borğola) Ağaç mantarı ağacın dalına yapışıktır. → k’avi[1]; kudi[2]; oz*e; 3’i3’ilaşi-kudi


ocginay/ ocginams/ ocginaps (AŞ ~ ÇX) EA har.f. (Oyunda, sporda vs) yeniyor. Mağlup ediyor. Şk’imi mamuli sk’ani mamuli ocginay. (AŞ-Ok’ordule) Benim horozum senin horozunu yeniyor. Tavla ibirt’aşa zari va-moxt’asi muç’o ocginare ? (AŞ-Ok’ordule) Tavla oynarken zarın gelmezse nasıl yeneceksin ? Ali do Amet’t’i basket’t’i ibiru. Ali Amet’t’i ocginu. (AŞ-Ortaalan) Ali ile Ahmet basket oynadı. Ali Ahmet’i yendi. Azmik Xuseniz ocginams. (AH-Lome) Azmi Hüseyin’i yener. Docina ikoman do ç’ut’ak didi k’at’a oraz ocginams. (AH-Borğola) Güreş yapıyorlar da küçük büyüğü her zaman yeniyor. → ojginams/ ojginay; cejginams; cojginams/ cojginay; cecginay; gecginams/ gecginaps; gyocginams/ gyocginaps


oculinay → ojulinay


ocvinams/ ocvinaps (HP ~ ÇX) EA ett.f. Otlatıyor. Puci bocvinam. (HP-P’eronit) İneği otlatıyorum. → oncinams, omcinams, omcvinams/ omcunay/ omcvinay/ omcvinams; + mcums/ mcuy; ncums/ ncups


oçak’aps (AK) EAL har.f. Bir yere sıkıştırıyor. Oxorcak duvarişi xut’ulaşa k’urk’ut’i oçak’aps. (AK-Döngelli) Kadın duvardaki deliğe mısır koçanı sıkıştırıyor. Ayşek mu z*iruna sanduğis oçak’aps. (AK-Döngelli) Ayşe ne buldu ise sandığa sıkıştırıyor.


oçambre (PZ)(AŞ-Ortaalan)(FN-Sumla) i. Taş dibek. Cemalik oçambrete lazut’i nçxvarums. (PZ-Cigetore) Cemal dibekte mısır dövüyor. Şk’imi ebak oçambreşi doloxe gamaçxams. (PZ-Cigetore) Benim babam dibeğin içini yıkıyor. Oçambre brinz*i nçxvaruy. (AŞ-Ortaalan) Taş dibekte pirinç ayıklıyor. Oçambre doçxi. Lazut’t’i mçxvaraten. (AŞ-Ortaalan) Taş dibeği yıka. Mısır döveceğiz. Yulun, gyulun, n3as axvamen. Mu-n-oren ? - Oçambreşi mangana. (FN-Sumla) İniyor, çıkıyor, göğe dua ediyor, nedir ? - Dibek tokmağı. → oçamre, çambre, onçamure; nçxvari-kva; 3’ilimoniI


oçamre (ÇM), oçamre/ onçamure (AH-Lome) i. Taş dibek. Serendi tudendo oçamre kododgu. (ÇM-Ğvant) Naylanın altına dibektaşı koydular. Lazut’i ipti boxominamt. Ok’açxe oçamrete pçxvarumt do pkurçolumt. (AH-Lome) Mısırı önce kurutuyoruz. Sonra dibekte dövüp ayıklıyoruz. → nçxvari-kva; 3’ilimoniI; oçambre, çambre, onçamure


oçanams (FN ~ AH HP ÇX) EA har.f. I. (FN-Ç’anapet)(AH-Borğola) İnsan [erg.] sebze, meyve vs [aps.] yetiştiriyor. Raxmet’li p’ap’ulik getasulez dido msut’ulya oçanamt’u. (FN-Ç’anapet) Rahmetli dedem sebzelikte çok pazı yetiştirirdi. Nanak oxoyişi ogine lu oçanamz. (FN-Ç’anapet) Annem evin önünde lahana yetiştiriyor (= üretiyor). + çans

yet. açanen : İnsan [dat.] sebze , meyve vs [aps.] yetiştirebiliyor. Ürün alabiliyor. Xasanis han3’o lazut’is k’ai na-var-gumolu şeni dido var-açanasen. (AH-Borğola) Hasan bu yıl mısırın etraflarını iyi çapalamadığı için çok ürün alamayacak.

+ uçanams (FN) EDA har.f. İnsan [erg.] bir alanda [dat.] sebze vs [aps.] yetiştiriyor. Kotumek nanaz livadiz na-uçanamt’u lu n3xak’umz. (FN-Ç’anapet) Tavuk annemin bahçede yetiştirdiği lahanayı gagalıyor.

II. (AH-Lome) Yağmur ve güneş gibi doğal olaylar [erg.] sebze, meyve vs’nin [aps.] yetişmesine muktedir oluyor. İnanılan doğaüstü varlık [erg.] sebze, meyve vs’nin [aps.] yetişmesini sağlıyor. Tangrik meyve do sebze k’uli-muşik ç’k’omaz ya do oçanams. (AH-Lome) Allah meyve ve sebzeyi kendi kulu yesin diye verir. Lazut’is Avropa-gyubre gubği. Avropa-gyubrek jur jur rok’a oçanams. (AH-Lome) Mısıra Avrupa-gübre vur. Avrupa-gübre çifter çifter koçan veriyor. → noçanams


oçi (PZ ~ AŞ) bağ. Madem. Madem ki. Oçi var moxt’at’u. Ma m3udişi moy moyondrinapi ? (ÇM-Ğvant) Madem gelmeyecektin. Beni boşuna neden beklettin ? Oçi Ali dişk’a eduy, si-ti idi do nuşveli. (AŞ-Ortaalan) Madem Ali odunu koyuyor, sen de git de yardım et. Oçi moxt’art’t’u, şk’imi şkala moy va-moxt’i ? (AŞ-Ortaalan) Madem gelecektin, benimle niye gelmedin ? Oçi him pisarepe nisvaray. Ma-ti mebisvarare. Si-ti nisvari. (AŞ-Ortaalan) Madem o tahtaları kendisi için diziyor. Ben de (kendim için) dizeceğim. Sen de (kendin için) diz. Oçi sk’ani şeni fit’re niçam. Şk’imi şeni-ti memiçare. (AŞ-Ortaalan) Madem senin için fitre veriyorsun. Benim için de vereceksin.


oçiçkanams (AH-Borğola) EA har.f. Yumuşatıyor. Bere bort’işi ant’ama boçiçkanamt’i do na-gamapxum ğormaşen p’3’u3’onumt’i. (AH-Borğola) Çocukken şeftaliyi yumuşatıyordum ve deldiğim delikten emiyordum. → oçuçkanams, oçiçxanams/ oçiçxanaps; + içiçkanen


oçiçxanams/ oçiçxanaps (HP ~ ÇX)(AK) EA har.f. Yumuşatıyor. Nacik n3omis 3’k’ari ilubaps do oçiçxanaps. (AK-Döngelli) Naci hamura su ilâve edip yumuşatıyor. → oçuçkanams, oçiçkanams; + içiçxanen


oçilams/ oçilay/ oçilaps EA har.f. Bir erkeği [aps.] evlendiriyor. Oxorza bere oçilay do zade zori uğun. (AŞ-Ok’ordule) Kadın çocuğunu evlendiriyor da çok zoru var. Bere boçilaredeyi para okiğay. Elişinaxay. (AŞ-Ok’ordule) “Çocuğumu evlendireceğimdiye para biriktirip saklıyor. Biç’i boçilam. Ç’ume lumci ç’anda miğun. (FN-Ç’anapet) Oğlumu evlendiriyorum. Yarın akşam davetim var. Enni 3’ut’i na-ren cuma-ti doboçilit. (AH-Borğola) En küçük olan kardeşi de evlendirdik. Bere ora-muşiz oçilare do kyona gyodvare. (HP-P’eronit) Çocuğu zamanında evlendirip yeni hayata yerleştireceksin. Abdulak biç’i-muşi oçilaps. (AK-Döngelli) Abdullah oğlunu evlendiriyor. Mtxiroba şkule bere voçilaminon. (AK-Döngelli) Fındık zamanından sonra oğlanı evlendireceğim. + içilen, içils; ≠ okomocams/ okomojay/ okomocay; gamotxvams; okimocams/ okimocaps


oçilerişi/ oçileyişi (AH) s. Evlenecek çağdaki (erkek). Oçileyişi berek çkar uxesap’u hek hak para goşobğams. (AH-Lome) Evlenecek çağdaki çocuk hesapsızca orada burada para harcıyor. Badi k’oçik oçileyişi bere ti-muşiz elişinams. (AH-Lome) Yaşlı adam evlenecek yaştaki çocuğu kendisiyle kıyaslıyor.


oçiloni s. [< oçilams ve içilen fiillerinin fiil-sıfatı] Evlenme çağına varmış (erkek). Evlenecek (erkek). Evlendirilmesi gereken (erkek). → okomoconi. a. [İsim tamlayan sıfat olarak ismin önüne konur.] Oçiloni biç’epe. (PZ ~ FN) Evlenecek gençler. Emines oçiloni bere uyonun. (PZ-Cigetore)(FN-Sumla) Emine’nin evlenecek erkek çocuğu var. Emine oçiloni bere kuyonun. (ÇM-Ğvant) Emine’nin evlenecek erkek çocuğu var. Oçiloni biç’ç’epe giyonurt’t’aşa ar okomoconi bozomota giyonurt’t’ay. (AŞ-Ortaalan) Evlenecek erkelerin olacağına evlenecek bir kızın olsun. b. [Yüklem olarak ismin arkasına konur.] Emine bere oçiloni uyonun. (ÇM-Ğvant) Emine erkek çocuğu evlendirmesi gerekiyor. Eminez bere oçiloni uyonun. Noderepez gulun do bozope 3adums. (AH-Lome) Emine’nin evlenecek (= evlendirilmesi gereken) erkek çocuğu var. Kadın imecelerinde gezip kızları sınıyor (= inceliyor).


oçinapams[1] (PZ) EA har.f. (*) Birini [aps.] biri ile [pos. + şk’ala] tanıştırıyor. P’işindğa Doğanik ma Aydinişi eba-muşi şk’ala moçinapu. (PZ-Cigetore) Evvelki gün Doğan beni Aydın’ın babası ile tanıştırdı. [(*) Bu fiil, sözdizimi bakımından ettirgen olarak sınıflandıramamaktadır.] → oçinobapaps; + içinams


oçinapams[2]/ oçinapay ett.f.→ içinams/ içinay/ içinoms


oçinobapaps (AK) EA har.f. (√-çinob- + -ap-) Biri ile [aps.] birini [aps.] tanıştırıyor. Timurik Aysuni do Turani oçinobapaps. (AK-Döngelli) Timur Aysun ile Turhan’ı tanıştırıyor. (içinams/ içinay/ içinoms altında) oçinapams/ oçinapay; + içinops[B]; içinoben


oçkumers (HP)(AK), oçkumars (ÇX) EA har.f. [perf.1.tek.ö.3.dat.tü. (mende)voçkvi (HP), (minda)voçkvi (AK)(ÇX); perf.3.tek.ö.1.dat.tü. (ko)moçku/ (xo)moçku/ (ho)moçku] → oşk’ums/ oşk’uy, oşkumers/ oşkumels. A. Canlı varlığı gönderiyor. 1. Birine [dat.] veya bir yere [dir.] canlı varlığı [aps.] gönderiyor. İsti bere oçkves. Gverdi saat’işi mutepe-ti moxtane(r)enan. (HP-P’eronit) Önce çocuğu gönderdiler. Yarım saat sonra kendileri de gelecekmişler. Xasanik bere-muşi noğaşa oçkumers. (AK-Döngelli) Hasan çocuğunu çarşıya gönderiyor. Osmanik bere-muşişi şkas livori ilo3igaps do duğunişa eşo oçkumers. (AK-Döngelli) Osman çocuğunun beline tabanca sokuyor da düğüne öyle gönderiyor. Nazifek bere-muşis xeşi koltuğis musafi mişidumers do cameşa oçkumers. (AK-Döngelli) Nazife çocuğunun koltuk altına Kur’anı (= Kur’an-ı kerimi) tutturuyor da camiye gönderiyor. 2. Birinin [aps.] birine [dat.] ya da bir yere [dir.] gitmesine izin veriyor.

B. Suyu [aps.] boru veya kanal ile bir yere [dir.] gönderiyor. Babak ğalişi 3’k’ari xargiten x’onaşi duzi yerepes oçkumers. (AK-Döngelli) Babam derenin suyunu kanal ile tarlanın düz yerlerine doğru gönderiyor.


oçodinams/ oçodinay/ oçodinaps EA har.f. Bitiriyor. Tamamen tüketiyor. EminikDulya-şk’imi ordo voçodinaredeyi duşinams. (PZ-Cigetore) Eminİşimi erken bitireceğimdiye acele ediyor. Alik dulya-muşi oçodinams. (PZ-Cigetore) Ali işini bitiriyor. Ayşek iri dulyape-muşi ok’işvelams do oçodinams. (PZ-Cigetore) Ayşe bütün ilşlerini yardımlaşıp da bitiriyor. Muti va-naşk’u. Oşk’omalepe dvoçodinu. (ÇM-Ğvant) Hiçbir şey burakmadı. Bütün yiyecekleri bitirdi. Alişi bere sum ndğa na-eyanç’asert’u cenç’areri ar ndğaşi dvoçodinu. (ÇM-Ğvant) Ali’nin oğlu üç gün yetecek parayı bir günde bitirdi. Minci t’ağaneri dvoçodinu. T’ağani goxak’aruy. (AŞ-Ok’ordule) Minci tavalamışı bitirdi. Tavayı kazıyor. Ali na-ek’vatu txombu ok’oşk’oruy. Oçodinasi moxt’asen. (AŞ-Ok’ordule) Ali kestiği kızılağacı ortadan ikiye kesiyor. Bitirince gelecek. Usta inşaeti oçalişu-ora ar saeti iyaşa k’afri oçodinay. Çiraği-muşi-ti e3’uncğonay. (AŞ-Ok’ordule) Usta inşaatta çalışma zamanında bir saat olana kadar çiviyi bitiriyor. Minci moy-oçodinam. Bere cut’t’i. (AŞ-Ok’ordule) Minciyi bitirme. Çocuğa bırak. Çırağı da [çiviyi] aşağıdan yukarı gönderiyor. Metinik askerluği doçodinu-i ? - Ğoma biç’i-çkimiz noğaz gyavalu. (FN-Ç’anapet) Metin askerliği bitirdi mi ? - Dün oğluma şehirde gözükmüş. Jur ari (= ara) komoxtazna ham tavli boçodinam. (FN-Ç’anapet) Hep-yek gelirse bu tavla oyununu bitiriyorum. Dulya oçodinaşi çkimde va-mulu(r)-i. Golaxedur do ixi ibaram. (AH-Lome) İşini bitirince bana gelmiyorsun ki. Rüzgârda oturup serinliyorsun. Memet’iz dulyaşi oxenu var-uçkin. Ar dulya var-oçodinanşa berepez majura dulyaz gyoç’k’apams. (AH-Lome) Mehmet iş yapmayı bilmiyor. Bir iş bitirmeden çocukları öteki işe başlatıyor. Muradis çkar m3udi var-ap’aramiten. Nena var-oçodinaşa goimç’itanen. (AH-Lome) Murat hiç yalan konuşamaz. Sözünü bitirmeden kızarıverir. K’asap’ik dulya doçodinuşi xami ğocis kono3onu. (AH-Lome) Kasap, işini bitirince bıçağını ahşap duvara sapladı. Doğanik bere-muşiz mektebi oçodinaşi k’et’i-n3xeni ukadams. (AH-Borğola) Doğan çocuğuna okulu bitirdiğinde bisiklet vaadediyor. Xasani-sterepe p’ant’a mix’oont’uk’on k’at’a dulya voçodinap’t’it. (AK-Döngelli) Hasan gibiler her zaman yanımda olsaydı her işi bitirirdik. + içoden

yet. açodinen : Bitirebiliyor. Ham dulya ğoma p’3’opxik’ona iyaset’u. Mara andğa-ti va-maçodinu. (PZ-Cigetore) Bu iş dün yapsaydım olacactı. Ama bugün de bitiremedim. Dauşeni. Haşoten dulya var-gaçodinen. (FN-Sumla-C) Acele et. Böylelikle işi bitiremezsin.

f.-i. oçodinu : Bitirme. Tamamen tüketme. Vali var-oçodinu şeni carite ozğay. (ÇM-Ğvant) Peyniri bitirmemek için ekmekle doyuruyor. İr dulya oçodinu şeni ar geç’k’apa unon. (FN-Sumla) Her işin bitmesi için (= her işi bitirmek için) bir başlangıç ister (= gereklidir, yeter).

f.-s. oçodinoni : Bitirmesi gereken. Mart’iş tuta var-içodaşa bilanço oçodinoni boret. (AH-Lome) Mart ayı bitmeden bilançoyu bitirmemiz gerek.

+ oçodinapams/ oçodinapay/ oçodinapaps EDA ett.f. Birine [dat.] emir verip bir şeyi [aps.] bitirtiyor. Alik bozomota-muşis ntxiri ok’orobu oçodinapams. (PZ-Cigetore) Ali kızına fındık toplamayı bitirtiyor. Fadume gverdi na-naşk’u dulya Asiye oçodinapasen. (AŞ-Ortaalan) Fatma, yarım bıraktığı işi Asiye’ye tamamlatacak (= bitirtecek). Pederiz kyoyiz na-ek’oskidu dulyape mecite oçodinapamz (veya : oxenapamz). (FN-Ç’anapet) Babam köyde geriye kalan işlerini imece ile bitirtiyor. Musaz k’ap’ula var-nidven. Ma na-geboç’k’i dulya ulun do cuma-muşiz oçodinapams. (AH-Lome) Musa’ya güvenilmez. Benim başladığım işi gidip kardeşine bitirtiyor. Nacik Eminiz na-oxenapamt’u dulya jur saat’i şakiz oçodinapams. (AH-Borğola) Naci Emin’e yaptırdığı işi iki saate kadar bitirtiyor. Fahrik bere-muşişa dişka ok’vatu doçodinapaps. (*)(AK-Döngelli) Fahri çocuğuna odun kesme işini bitirtiyor. [AK diyalektlerinde datif işlevli direktif durum sıkça gözlemlenir.]


oçuçkanams (FN ~ AH-Lome) EA har.f. Yumuşatıyor. Msurtu dido mç’k’vineyi ren. 3’k’ayiz geludvi do m3ika oçuçkani. (AH-Lome) Msurtu çok kurumuş durumdadır. Suya koyup biraz yumuşat. Tencerez gyaç’u-doren. Aşek t’u3a 3’k’arite oçuçkanams do k’uzite gexak’arums. (AH-Lome) Tencerenin dibi tutmuş. Ayşe sıcak su ile yumuşatıp kaşıkla kazıyor. → oçiçkanams, oçiçxanams/ oçiçxanaps; + içuçkanen


oçulet’inams/ oçulet’inay (PZ ~ ÇM) EA har.f. Kurtarıyor. Sadiği çeçxuite ğurut’u .Laci apelu. Dudi-muşi doçulet’inu. (PZ-Apso) Sadık sıtma ile ölüyordu. İyi ilâç almış. Hayata döndü. Kormeşi doyanure dunç’upeşa oçulet’inams. (PZ-Cigetore) Tavuğun kümesini karıncalardan kurtarıyor. Korba o3’unute ğururt’u. Korba 3’una ç’amite dvoçulet’inu. (ÇM-Ğvant) Karın ağrısı ile ölüyordu. Karın ağrısı ilâcı ile kurtardı (= iyileştirdi). → oşletinay/ oşletinams; muşletinams/ muşletinaps; moşletinaps


oçuçunay/ oçuçunams (AŞ-Ortaalan ~ AH) EA har.f. Ilıştırıyor. Ilıklaştırıyor. T’usa çayi na-var-aşven şeni oçuçunay. (AŞ-Ortaalan) Sıcak çayı içemediği için ılıtıyor (= ılıklaştırıyor). Nanak na-gyopinu 3’k’ari oçuçunamz do berez xura ubonz. (FN-Ç’anapet) Annem kaynattığı suyu ılıklaştırıyor ve çocuğun vücudunu yıkıyor. 3’k’ari dido ini ren. Didi-nanak m3ika t’u3a 3’k’arite gon3’k’orums do oçuçunams. (AH-Lome) Su çok sıcak. Büyükannem biraz soğuk su ekleyip ılıklaştırıyor. Tanerik t’u3a çayis ini 3’k’ari yobams do oçuçunams. (AH-Borğola) Taner sıcak çaya soğuk suyu katıp ılıştırıyor. → mola ikuy; ok’om3’k’orums; gon3’k’orums/ gon3’k’orups


oçvapams/ oçvapaps (FN ~ ÇX) ED har.f. (*) Birini [dat.] bekletiyor. Xasanik Xuseniz oçvapams. (AH-Lome) Hasan Hüseyin’i bekletiyor. [(*) Ettirgen fiil olarak sınıflandırılmamıştır. L.G. 12.5.] [birini bekletiyor] oyondinapams; oyondrinapay; [birini veya bir şeyi bekletiyor] oyondrinams; omç’eşapay; omçetinay; [bir şeyi bekletiyor] oyondinams; [bir şeyi ya da bir hayvanı bekletiyor] oyondrinay; + çumers


oçvet’ela (AH-Lome) i. Atık suların döküldüğü yer. Bozonak menoçxe dobamt’aşi oçvet’elaz jinşen meyoçxiyalams do çku mema3’ap’enan. (AH-Lome) Kız bulaşık suyunu oçvet’elaya dökerken etrafa saçarak akıtıyor ve bize sıçrıyor. Avliz na-ok’obğun nokose nanak oçvet’elaz meyoxums. (AH-Lome) Avluda yığılmış artıkları annem çöplüğe atıyor. [Oçvet’ela, çöpten ziyade daha çok atık suların döküldüğü bir yerdir. Farklı diyalektlerde Oçvet’ela / omçet’ela / oç’ağale diye söylenir. Evin konumuna göre kimi evde avluyla ahır girişi arasında, kimi evde avluyla tarlaya açılan axi-p’ici arasında atık suların döküldüğü ve giderinin tarlaya verildiği, avlunun dörtte biri kadar olan eğimli bir alandır. Katı çöpler evden epey uzakta olup yakılır. Bazı evler çift kapılıdır. Bir giriş kapısı, bir de banyo tuvalet tarafında kapı olur. Evin jimok’a (arka) bölgesinde oçvet’ela olmaz. K.A.] → mçvela; oç’ertela, omç’vetela, oçvet’ula; ≠ omçvele, onç’vetela, oç’vetela


oçvet’ula (AH-Borğola) i. Atık suların döküldüğü, hem de çöp, tozların döküldüğü yer. [Eskiden evlerden fazla çöp çıkmadığı için bir nevi çöp yeri olarakta kullanılırdı. O.Ş.B.] Tanerik p’orcate na-moiğu ntxirişi çepla oçvet’ulas mexums. (AH-Borğola) Taner kucağında getirdiği fındık kabuklarını çöplüğe döküyor. Fadimek nokosepe oçvet’ulas mexums. (AH-Borğola) Fatma süprüntüleri çöplüğe döküyor. → mçvela; oç’ertela, omç’vetela, oçvet’ela; ≠ omçvele, onç’vetela, oç’vetela


oçxap’ule (FN ~ AH) i. Isırgan otu. Oçxap’ulek uç’vinams. (FN-Ç’anapet) Isırgan otu acıtıyor. Nanak lazut’epe k’ala na-extu-doren oçxap’ulepe goşu3’k’ams. (FN-Ç’anapet) Annem mısırların arasında çıkan ısırgan otlarını söküyor. Nanak nayla k’ala na-dgin uşkurişi ncaz tudele na-çans oçxap’ule e3’uç’k’orams. (FN-Ç’anapet) Annem serenderin yanındakı elma agacın altında oluşan ısırgan otunu temizliyor. Oçxap’ulek domçxap’u. (FN-Sumla) Isırgan otu beni yaktı. (= mec. Canımı yaktı.) Oçxap’ulek domiç’vinams. (AH) Isırgan otu bana acı verir. → t’ut’uci, t’ut’t’uci, çxap’a, diç’k’ici, onz*orale


oçxe (PZ)(AŞ-Ortaalan ~ HP ÇX)(AK) i. (Bıçak) kılıfı. Kın. Tabanca kemiç’ç’opu, kemiç’ç’opu. Oçxe-ti kemiç’ç’opuk’k’o cepçart’t’u. (AŞ-Ortaalan)(*) Tabancamı aldı, aldı. Kılıfını da almış olsaydı, döverdim. Xasanis oçxe elobun. Ç’ak’i var-dolozun. (PZ-Cigetore) Hasan’ın kılıfı yandan takılı. Çakısı yok içinde. P’ap’uliz xami-muşi p’anda oçxeten elobun. (FN-Ç’anapet) Dedem bıçağını her zaman kılıfıyla yanında taşır. Didi xami oçxez doloz*in. (AH-Lome) Büyük bıçak kılıfın içindedir. He xami oçxe-muşiz kodolo3onit. Xe megak’vatanoren ! (AH-Borğola) O bıçağı kılıfına sokun. Elinizi kesebilirsiniz. Şkas na-gu3’amibun oçxe k’arfis nağu do meç’k’odu. (AK-Döngelli) Belimde asılı duran bıçak kılıfı (= kın) çiviye takıldı da koptu. [(*) AŞ-Ortaalan’da oçxe kelimesi pek nadiren kullanılır. Genelde tabanca-k’ini (= tabanca kını), xami-k’ini (= bıçak kını) şeklinde söylenir. S.A.] → k’ini (ÇM ~ AŞ); k’ilifi


oç’abule (FN ~ AH-Lome), oç’abula (AH-Borğola) i. I. Ökseotu. Jimok’ani m3xuliz mtelli oç’abule diçanu-doren. (AH-Lome) Evin arkasındaki armutta hep ökseotu bitmiş. → ç’abu

II. Yapıştırıcı. Na-elema3’k’u k’ucxe-modvalu oç’abulete komeboç’abi. (FN-Ç’anapet) Sökülen ayakkabımı yapıştırıcıyla yapıştırdım. Na-elustu modvalu oç’abulate ç’abums. (AH-Borğola) Yanı sökülen ayakkabıyı yapıştırıcı ile yapıştırıyor. → t’ambu; meç’abele


oç’aç’e (HP) i. Yemli ağlı sürü kuş tuzağı. [Kışın karlar temizlenip tünel şeklinde küçük bir alan yapılır. Çıkışına ağ takılıp içine yem dökülür. Sürü ile kuş bu alana dolunca giriş kapısına koşularak kuşun ağ olan kapıdan kaçması sağlanarak yakalanır. Bu kışın olan bir tuzak olup genellikle k’inçik’axi (= ispinoz) yaklalanır. R.B.]

oç’ams (PZ-Cigetore) EA har.f. İlk kez yarıyor. Alik k’ast’ane oç’ams. (PZ-Cigetore) Ali kabağı yarıyor.


oç’andinams/ oç’andinay/ oç’andinaps (PZ ~ ÇM)(FN ~ AH HP ÇX) EA har.f. Çalgı çalıyor. Enstrüman çalıyor. Alişi berek t’ulumi oç’andinams. (PZ-Cigetor) Ali’nin çocuğu tulum çalıyor. Jindo çemane celabut’u. Alişi biç’ik ciğu do oç’andinams. (PZ-Cigetore) Yukarıda kemençe asılıydı. Ali’nin çocuğu aşağıya indirip çalıyor. Ali vrosi t’ulumi oç’andinay. (ÇM-Ğvant) Ali iyi tulum çalıyor. Xeveği ixoronamt’anşa p’ilili do t’ebi-korba oç’andinaman. (ÇM-Ğvant) Xevekte horon oynar iken zurna ile davul çalıyorlar. Seri lebaşşa moy-oç’andinam. İri k’riyay. (AŞ-Ortaalan) Gece geç vakte kadar [çalgı] çalma. Herkes bağırıyor. Cordanik dido mskva guda oç’andinamz. (FN-Ç’anapet) Cordan çok güzel tulum çalıyor. Cordani dulyaşe moit’aşa kyoyişi rak’aniz gelaxedun do p’ilili oç’andinamz. (FN-Ç’anapet) Cordan işten gelirken köyün tepesine oturup kaval çalıyorOsmanik hem ibirs, hem-ti oç’andinams. (AH-Lome) Osman hem şarkı söyler, hem de çalgı çalar. → oç’andrinay; ++ celvoç’andinay, geloç’andinams; gilaçaps

f.-i. oç’andinu : Çalgı çalma. Ali berepeMo-dolik’açert’an. Oxvaktandeyi p’ililepe duxenamt’u do oç’andinu dvoguramt’u. (ÇM-Ğvant) Ali çocuklaraSıkılmayıp eğlensinlerdiye p’ilili yapıyor, çalmayı öğretiyordu.


oç’andrinams (PZ), oç’andrinay (AŞ) EA har.f. Çalgı çalıyor. Tahsini sazi oç’andrinay. (AŞ-Ok’ordule) Tahsin saz çalıyor. → oç’andinams/ oç’andinay/ oç’andinaps; ++ celvoç’andrinay; gilaçaps

part. ç’andrineri : Çalgı çalarak. Xasani-şk’uni k’oyini omcvinuşa ulurt’aşa p’ilili ç’andrineri ç’andrineri ulun. (PZ-Cigetore) Hasan’ımız koyun otlatmaya giderken kavalı çala çala gidiyor.


oç’ay (ÇM) EA har.f. Deşiyor. # Avla mbuli k’o3’uren / Arape ç’aç’a ç’aç’a / Ham pşeri guri-şk’imi / Cepça xami do voç’a. (ÇM-Ğvant) Kapı önünde kiraz [ağacı] / Dalları salkım salkım / Bu dolu olan yüreğimi / Bıçak vurup deşeyim. Ali ore oç’ay. (ÇM-Ğvant) Ali kabak deşiyor.


oç’ertela (AŞ-Ortaalan) i. Evin girişine yakın bir yerde bulunan, bulaşık suların, atık suların döküldüğü yer. Ğomaneri cari oç’ertela mexvi. (AŞ-Ortaalan) Dünkü yemeği(n artıklarını) oç’ertelaya dök. → mçvela; omç’vetela, oçvet’ela, oçvet’ula


oç’inaxe (AH) i. Pekmez yaparken elma, armut, üzüm gibi meyvelerin posasını sıkmaya yarayan alet.


oç’k’omale (FN ~ ÇX)(AK) s. ve i. Yiyecek. I. s. Yiyecek. Yenecek olan. Ntaoz oç’k’omale çkar mutu var doskidu-doren. (AH-Lome) Dolapta yiyecek hiçbir şey kalmamış.

II. i. 1. Yiyecek. Jur k’oçişi oç’k’omale miğurt’es, mşkorineri xut k’oçi keyemabğes. (FN-Sumla) İki kişilik yiyeceğimiz vardı. Beş aç insan daha üzerimize geldi. Nayla oç’k’omalete dobaz*gu do ha3’i nca e3’ubaz*gams. (FN-Sumla) Serenderi yiyecekle tıka basa doldurdu. Şimdi (yıkılmasın diye) altını ağaçla besliyor, destekliyor. Komoli-çkimik oxoriz oç’k’omale mutu ren-i va-ren-i golusume(r)s. (AH-Lome) Kocam evde yiyecek bir şey var mı yok mu kemane çalar (hiç aldırmaz). K’oçepek berez t’ik’inaz na-dolobudvi oç’k’omalepe iri doluç’k’omez. (AH-Lome) Adamlar çocuğun sepetine koyduğum yiyeceklerin hepsini yediler. Hukumetik oç’k’omaleşi fiyatiz p’anda munz*inams. (AH-Lome) Hükümet yiyecek fiyatlarını her zaman arttırıyor. Nink’iyalit ! Oç’k’omale maçodenan. (AH-Borğola) İdareli kullanın ! Yiyeceğimiz bitiyor. Doğanik, dido mşkorineri rt’aşi masaz na-ren oç’k’omalepe gekosums. (AH-Borğola) Doğan, çok aç olunca (= çok acıkınca) masadaki yiyecekleri silip süpürüyor (= yiyor). İnoraşi oç’k’omalepe mçxvaporaşen ixaziren. (AH-Borğola) Kışlık (= kışın kullanılan) yiyecekler yazdan hazırlanır. Berek nandidi-muşis oç’k’omale yuç’operen do numers. (AK-Döngelli) Çocuk babaannesine yiyecek almış da götürüyor. 2. Kumanya. Yolculuk için hazırlanan yiyecek. Oç’k’omale jolişi x’as xenç’k’eliten gu3’obun. (AK-Döngelli) Kumanya, dut ağacının dalında sepet ile asılıdır. (→ k’umanya) 3. Hayvan yemi. Puciz oç’k’omale no3’irams do ek’iyonams. (FN-Sumla) Yiyecek gösterip gösterip ineği ardından götürüyor. Pucik oç’k’omale-muşi 3’uk’aliz dolipxors. (FN-Sumla) İnek yemini kazanın içinde yiyor. → oşk’omoniI; oşk’omale


oç’k’omu f.-i.→ imxors, impxors, ipxors; ç’k’omups


oç’k’vinams/ oç’k’vinaps (HP) EA har.f. Kırmızı hale gelecek kadar ısıtıyor. Bulenti k’ok’ayi oç’k’vinams. (HP-P’eronit) Bülent k’ok’ari’yi (= k’ok’arinin çengelini) kırmızı hale gelecek kadar ısıtıyor. ≠ omç’k’vinams; ≠ ot’ubinams


oç’opu → ç’opums


oç’ume (PZ ~ ÇM) z. Yarın. Oç’ume Doğani do Omeris mecişa vuyoxaten. (PZ-Cigetore) Yarın Doğan ile Ömer’i imeceye çağıracağız. # Hakole melenk’ale / K’o goimbuk’o xinci / Amseri va-memalen do / Meft’ar oç’ume limci. (ÇM-M’ek’alesk’irit) Burdan karşıya / Keşke köprü uzanmış olsaydı / Bu gece gelemiyorum da / Yarın akşam geleceğim. → ç’ume, ç’umani, ç’umanişe, ç’umen


oç’up’rinams (FN-Ç’anapet) EA har.f. Gözlerini [aps.] kısıyor. Mamutiz a mutu var-marçilayiz toli oç’up’rinamz. (FN-Ç’anapet) Mahmut’un bir şey işine gelmeyince gözlerini kısıyor. (toli) oxozdams; (toli) uxup’inayII; (toli) uzday/ (toliz) uzdams; (toli) omç’uxoms


oç’vale (ÇM) i. Dikiş. Oç’vale ç’uy. (ÇM-Ğvant) Dikiş dikiyor. Bedi-şk’imi çesk’in-on : ndğaleri livadi dulya ikuy ; limci oç’vale ç’uy. (ÇM-Ğvant) Baba annem hamarat : gündüz bahçede çalışıyor ; akşam dikiş dikiyor. → t’ik’işi


oç’vetela (FN-Sumla) i. [çoğ. oç’vetelape] Dam altı. Damla dibi. Bir çatının saçağından damlayan damlacıkların toprağa damladığı yer. Berepe, oç’vetelas mot-istert. Xila egabğenan. (FN-Sumla) Çocuklar, dam altında oynamayın. Üstünüze buz sarkıtları düşer. Mç’ima moxtayiz kotumepe oç’vetelaz e3’adgitunan. (FN-Sumla) Yağmur yağınca tavuklar çatının altına sığınıyorlar. Mai oxorişa moyoni ; xolo oç’vetelaşa ulun. (FN-Sumla, atasözü) Su kurbağayı eve getirsen yine damla dibine gider. (Çünkü onun yaşadığı yer orasıdır.) → onç’vetela; ≠ omçvele; ≠ oç’ertela, omç’vetela, oçvet’ela, oçvet’ula


oda i. [çoğ. odape] Oda. Doğanişi odas çilimi corçun. (PZ-Cigetore) Doğan’ın odasında kilim serilmiş halde duruyor. Oda 3’ulu iyu. Gamvonç’ay. (ÇM-Ğvant) Oda küçük oldu. Genişletiyor. Para oda yeri ek’emilu. Hey mizun-i ? Ar ko3’edi. (AŞ-Ok’ordule) Parayi odada düşürmüşüm. Orada mı ? Bir bak. Masa cekosi. Odape dokossi. Musafirepe moxt’asen. (AŞ-Ortaalan) Masayı sil. Odaları süpür. Misafirler gelecek. Baba-şk’imi oda var-emanç’en deyi oda-şk’imi ordasen. (AŞ-Ortaalan) Babam odam yetmiyor diye odamı büyütüyor. Dorçalepe oda komolabdvi. (AŞ-Dutxe) Yatakları odaya koydum. K’oçi odaşen tamo tamo gaminç’en. (FN-Sumla) Adam odadan ağır ağır dışarıya çıkıyor. XusenikDersi biçalişamya do m3udişi odas olumcinams. (AH-Lome) HüseyinDers çalışıyorumdiye boşu boşuna odada akşam ediyor. Nana-muşik bere onciru şeni odaşe amoonams. (AH-Borğola) Annesi çocuğunu uyutmak için odaya götürüyor. Nanak odaşa gyai amumars. (ÇX-Makret) Anne odaya yemek götürüyor. Doğanik didi yataği odaz amvonç’aps. (ÇX-Makret) Doğan büyük yatağı odaya alıyor. Xasanik incirt’aşi odayi ek’na genk’ilups. (ÇX-Makret) Hasan, uyurken odanın kapısını kilitliyorP’ap’uli-çkimi odaşi te noskirinaps. (AK-Döngelli) Dedem odanın ışığını söndürüyor. Didilepek xet’aşi bere mulun do odas guşvat’en. (AK-Döngelli) Büyükler otururken çocuk geliyor da odaya dalıyor. Na-voxomini lausti a3’i odaşi kenaris ilobğun. (AK-Döngelli) Kurutmuş olduğum mısır şimdi odanın kenarına bırakılmış haldedir. Dursunik k’ak’alepe yani odaşa tirups do mulobğaps. (AK-Döngelli) Dursun cevizleri yan odaya taşıyor da döküyor. Osmanis mundez unonna kaymakamişi odas amalen. (AK-Döngelli) Osman ne zaman isterse kaymakamın odasına girebiliyor.


odadula (FN-Ç’anapet) i. Kadının yaşlılığı. Lazi oxorcalepek odadulaz-ti içalişaman. (FN-Ç’anapet) Laz kadınları yaşlılıkta da çalışıyorlar. → didoba[1]; okçinalik’i


odardalinams/ odardalinay (PZ ~ AŞ-Ok’ordule) EA har.f. Titretiyor. Xasanik ixap’art’aşa k’uçxe-muşi p’anda odardalinams. (PZ-Cigetore) Hasan konuşurken her zaman bacağını titretiyor. Haminepe Eme-Bedişa vrosi urzeni na-a3’ilen miti var-on. Eme-Bedi urzeni-ara usuli usuli k’uk’ari mok’uğay. Var-odardalinaşa moizday. He-şeni em vrosi him a3’ilen. (ÇM-Ğvant) Eme Nene buralarda en iyi üzüm toplayandır (= buralarda ondan daha iyi üzüm toplayabilen kimse yok). Üzüm dalına yavaş yavaş kancayı takıyor. Titretmeden çekiyor. Onun için en iyi toplayabiliyor. Ar ini komoxt’u. K’oçi odardalinay. (AŞ-Ok’ordule) Bir soğuk geldi. Adamı titretiyor.


odgiyalu (ÇX) i. Gürültü. Odgiyaluten x’uci homemat’u. (ÇX-Makret) Gürültüden kulağım sağır oldu. → nağarya; gyurulti


odidanams (AH-Borğola) EA har.f. Bir şeyin hacmini büyütüyor. Ç’ut’a na-ren odaz galendon elebum3xvam do oda bodidanam. (AH-Boğola) Küçük olan odaya dışarıdan ek yapıp da odayı büyütüyorum. → didi ikuy; omordinamsII; ordamsII/ ordapsII; [odayı genişletiyor] gamvonç’ay2


odidera (ÇM)(*)(AŞ-Ortaalan) z. [Kadın hakkında] yaşlılıkta. Ayşe odidera berepe capşu. (ÇM-Ğvant) Ayşe yaşlılığında çocukları çoğaldı. Aşe odidera meyust’u. (AŞ-Ortaalan) Ayşe yaşlılıkta atlattı (= kafayı yedi ; kafayı sıyırdı ; dengeyi bozdu ; deli oldu). [(*) Bu zarf AŞ-Ok’ordule’de hiç kullanılmaz. “Kadın yaşlılıkta” anlamında dida iyasi denir.] → odadula; okçinalik’i


odideraşa (PZ) z. [Kadın hakkında] yaşlılıkta. [Eleştiri amaçlı kullanılır.] Odideraşa deginçxu-i ? (PZ-Cigetore) Yaşlanınca kudurdun mu (= azdın mı) ? → odidera


odişkale (AH-Gidreva) i. Odunluk. Muradik inora şeni dişka odişkales molobğams. (AH-Gidreva) Murat kış için odunları odunluğa döküyor (= odunluğu dolduruyor). İnoras oç’u şeni na-ik’vaten dişkapeMot-işuvet’asya do odişkales molisvaren. (AH-Gidreva) Kışın yakmak için kesilen odunları Islanmasındiye odunluğa diziliyor. → dişkaluği


odi3inams → di3ams


odums/ odumers (FN), odumels (FN-Sumla), odumers (AH ~ HP)(AK) EA har.f. [fb.{o-}] [emp.şm. : (FN-Ç’urç’ava) obdum, odum, odums ..., var-obdum, var-odum, var-odums ...; (AH-Lome, Pilarget vs, HP)(AK) obdumer, odumer, odumers ..., var-obdumer, var-odumer, var-odumers ...][perf. (FN ~ HP)(AK) obdvi, odvi, odu ..., var-obdvi, var-odvi, var-odu ...] Gözlerini [aps.] yumuyor. Gelaxunoniz na-gelabdvi k’azeta toli obdvi-gom3’k’işa en3u. (FN-Ç’anapet) Banka koyduğum gazete göz kapayıp açana kadar yok oldu. Alimse-çkimi, toli obdvi-gom3’k’işa oxoyişen sole gamastu ? Var-maçkinu. (FN-Ç’anapet) Yeğenim, ben göz açıp kapana kadar evden nereye kayıp çıktı ? Anlayamadım. Toli var-obdum. (FN-Ç’urç’ava) Gözlerimi yummuyorum. Tolepe obdumel. (FN-Sumla) Gözlerimi yumuyorum. Toli var-obdumer. (AH-Pilarget) Gözlerimi yummuyorum. Tolepe obdume(r). (AH-Lome)(HP-P’eronit) Gözlerimi yumuyorum. → udums/ uduy; oduy; odvars; ok’odumersIII; ≠ [gözlerini kapıyor] meduyII

part. odveri : Gözleri yumarak. Gözleri kapalı tutarak. Doğani dido k’ai şofori ren do araba toli odveri bile mux’onups. (AK-Döngelli) Doğan çok iyi şöfördür ve arabayı gözü kapalı olsa bile getirir.


oduy (ÇM ~ AŞ-Ok’ordule) EA har.f. [fb.{ø-}][kb.{o-}] [emp. şm. vodum/ bodum, odum, oduy vs; perf. vodvi/ bodvi, odvi, odu vs] Gözlerini [aps.] yumuyor. Ali ar ceşvajoni ora şuk’u tolepe oduy do moişvajay. (ÇM-Ğvant) Ali bir soluklanma suresi kadar gözlerini kapatıp dinleniyor. Toli vodum. (ÇM-Ğvant) Gözlerimi yumuyorum. Toli bodum. (AŞ-Ok’ordule) Gözlerimi kapatıyorum. → udums/ uduy; odums/ odumers/ odumels; odvars; ok’odumersIII; ≠ [gözlerini kapıyor] meduyII


oduy-gon3’uy (ÇM) EA har.f. Gözlerini [aps.] açıp kapatıyor. Mtuti toli odva-gon3’aşa gamilay. (ÇM-Ğvant) Ayı [onu gören biri] göz açıp kapatıncaya kadar aşağı doğru kayboluyor. Ali vrosi agzalen. Toli odva-gon3’aşa gamilay. (ÇM-Ğvant) Ali iyi yürüyebiliyor. Göz açıp kapanıncaya kadar gözden yitiyor.


oduzanams (FN) EA har.f. Düzeltiyor. Tamir ediyor. Eçkindeyi bort’işa ok’oxveri saat’epe boduzanamt’i. (FN-Ç’anapet) Gençken bozulmuş saatleri düzeltiyordum. → 3’oxums[1]-II/ 3’opxuy[1]-II; ce3’opxums/ ce3’opxuy; tamiray; ge3’opxums; om3’vanams/ om3’vanaps, m3’vanums/ m3’vanups

şsz iduzanen : Düzeltiliyor. Tekniğik mtel şeyi dokturu. Ha3’i na-ren saat’epe, ar kok’ixu-i hemindora şkule çkar var-iduzanen. (FN-Ç’anapet) Teknoloji her şeyi değiştirdi. Bugünkü saatler, bir bozuldu mu, ondan sonra düzeltilmez. Jimok’ani gza dido endra-gendra ren. Var-iduzanaşa araba var-golalen. (AH-Lome) Evin arkasındaki yol çok kasislidir. Düzeltilmeden araba geçemez.


odvars (ÇX) EA har.f. [fb.{ø-}] [kb.{o-}] [emp.şm. vodvar, odvar, odvars, vodvart, odvart, odvalan; perf. vodvi, odvi, odu, vodvit, odvit, odves] Gözlerini [aps.] yumuyor. Gözlerini [aps.] kapatıyor. Toli vodvar. (ÇX-Çxalazeni, TM) Gözlerimi yumuyorum. → udums, oduy, odums, odumers; ok’odumersIII; ≠ [gözlerini kapıyor] meduyII


ofarfalams (AH) EA har.f. I.1. Rüzgâr veya hava akımı [erg.] bayrak, alev vs’yi [aps.] dalgalandırıyor. Xomaz ya do Ayşek tok’iz na-gyok’idu erçapule ixik ofarfalams. (AH-Borğola) Kurusun diye Ayşe’nin ipe astığı çarşafı rüzgâr dalgalandırıyor. 2. Vantilatörü [aps.] çalıştırıyor. Dido mçxvapa ren. Baba t’u3az çkar var-naxondinen. Lumcişa vantilatori ofarfalams. (AH-Lome) Hava çok sıcaktır. Babam sıcağa hiç dayanamıyor. Akşama kadar vantilatör çalıştırıyor.

II. Lambayı [aps.] parıldatıyor. Melendon mi mok’ulun p’eya ? Ar mintxak gzaz lamba ofarfalams. (AH-Lome) Karşıdan kim geliyor acaba ? Birisi yolda lamba parıldatıyor.


ofarfaloni (AH) i. Fırıldak. Fuadiz doç’k’endinu mu-n-oren var-uçkin. Lumcişa hem dulyaşen ham dulyaşe ofarfaloni steri ikten. (AH-Lome) Fuat yorulmak nedir bilmiyor. Akşama kadar o işten bu işe fırıldak gibi dönüyor. [rüzgârla dönen, çember biçiminde çocuk oyuncağı] ixi-parpa; [havalandırmak amacıyla oda veya mutfak pencerelerine takılan kanatlı araç] parpa-msva


ofidi (PZ)(FN ~ HP ÇX)(AK) i. Kaş. Ayşek ofidi ift’ilams. (PZ-Cigetore) Ayşe kaşlarını yoluyor. Odabaşişi k’oçepe mtelli ofidi bonz*olyayi renan. (FN-Sumla) Odabaşoğul’ları hep kalın kaşlıdırlar. Biç’iz n3’ola steyi uça ofidepe golaz*in. (AH-Lome) Çocuğun kömür gibi siyah kaşları var. Musak mota-muşik var-nuucaşi ofidi ok’otumers do oşkurinams. (AH-Borğola) Musa torunu dinlemeyince kaşlarını çatarak korkutur. Cemalişi ofidi dido mskva ren. (AK-Döngelli) Cemal’in kaşı çok güzeldir. → ofrindi, ofridi

[dey. ofidi ok’otumers (AH) : Kaşlarını çatıyor.] Musak mota-muşik var-nuucaşi ofidi ok’otumers do oşkurinams. (AH-Borğola) Musa torunu dinlemeyince kaşlarını çatarak korkutur.


ofridi (AŞ) i. Kaş. Xasani ofridi kodvabğu. (AŞ-Ok’ordule) Hasan’ın kaşları döküldü. → ofidi, ofrindi


ofrindi (ÇM) i. Kaş. Ali bere ofrindepe na-catven tomalepe nuşk’oramt’aşa ofrindepe-ti naşk’oren. (ÇM-Ğvant) Ali çocuğun kaşlarının üzerini örten saçlarını keserken kaşlarını da (yanlışlıkla) kesiyor. # Ofrindişi tudendo / 3’umuleri tolepe / Hik’u-ti megamsk’vanu / Mo-ciğam ofrindepe. (ÇM, halk türküsü) Kaşların altında / Parlayan gözler / O kadar sana yakışıyor / Kaşlarını çatma. → ofidi, ofridi


ofrinditi (ÇM-Ğvant) i. Alın. Tomalepe evuzdi do ofrinditi komevajundi. (ÇM-Ğvant) Saçlarını açıp alnını öptüm. → k’op’a[1], ti2; k’va, x’va


ofut’e → oput’e


ogepe (ÇM) [muhtemelen < ogi + -epe] z. Eski zamanlarda. Ogepe noğape şk’ala ç’orç’ona rt’u. P’rin3’i xaşk’umt’ey. Andğa aşk’va p’rin3’onape va-dosk’udu. (ÇM-Ğvant) Eskiden sahile yakın yerler (= çarşılara yakın yerler) bataklıktı. Pirinç ekiyorlardı. Bugün artık pirinç tarlası kalmadı. → 3’oxlepez; [eskiden] oginesI; ogi[1] ; ogineI-c; oğine[1]


ogi[1] (PZ-Apso)(ÇM) s.-e. ve z. Önce. I. s.-e. a. (PZ-Apso)(ÇM) [süre ifadesi + ogi] (O kadar süre) önce. Jur ndğa ogi dağişe vidi. Mtuti do ğeci memagu. (PZ-Apso) İki gün önce dağa çıktım. Ayı ve domuza rastladım. Tenora mo-mgorum. Ar jur ndğa ogi domimçini. (ÇM-Ğvant) Zamansız gelme. Bir iki gün önce haber gönder. Xu ndğa ogi na-dovorgi mşk’vela gont’u. (ÇM-Ğvant) Beş gün önce diktiğim fidan yeşerdi. Pupuli sum 3’ana ogi cemaktu. Xolo kocemoxen. (ÇM-Ğvant) Çiban üç yıl önce iyileşti. Hâlâ izi var. Ali ovro 3’ana ogi na-mepçi suparape şinaxuy. (ÇM-Ğvant) Ali sekiz yıl önce verdiğim kitapları saklıyor. → oginesII-b (PZ-Cigetore); ogineII-c

b. (ÇM) [abl. + ogi] ...-den önce. Hako emogi mt’a-tomaşi cejinaşe Yusufina moğu. Himuşa ogi miti huypambuğina-vit’urt var-mişk’urt’ey. Tomaşi cejinaşepe cemcart’it. (ÇM-Ğvant) Buraya ilk defa pamuk yatağını Yusuf dayı getirdi. Ondan önce kimsemiz şimdipambuğidediğimizi bilmiyorduk. Yün yatağında yatıyorduk. → ogines; ogineII-b

II. (ÇM) z. Eskiden. Ogi Gurci-msva Turk’epeşi ort’u. (ÇM-Ğvant) Gürcistan eskiden Türklerin idi. → ogineI-c; ogines; eveluriz; oğine[1]; 3’oxle, 3’oxe; [eski zamanlarda] ogepe; 3’oxlepez


ogi[2]/ ogis (PZ-Cigetore) z. Birinin veya bir şeyin [gen.] önünde ya da önüne. Ek’naşi ogis k’uli eladgun. (PZ-Cigetore) Kapının önünde iskemle duruyor. Xasanişi ogis Alik k’uli k’o3’udgams. (PZ-Cigetore) Hasan’ın önüne Ali iskemle kuruyor. Xasanişi ogis Alik cari k’o3’udums. (PZ-Cigetore) Hasan’ın önüne Ali ekmek koyuyor. K’o3’oxt’i ogi-şk’imişa. Mo-mok’omatve(r). (PZ-Cigetore) Çekil önümden. Önümü kapatma. Didak ogi-muşis fot’a mok’itums. (PZ-Cigetore) Yaşlı kadın önünü peştamalla kapatıyor. Xasanişi ogi-muşis Ayşe ulun. (PZ-Cigetore) Hasan’ın önünde Ayşe gidiyor. Xasanik mxişolya ogi-muşis kodobğu. Ayşek-ti k’o3’ukosams. (PZ-Cigetore) Hasan ekmek kırıntılarını önüne döktü. Ayşe de ön taraflarını süpürüyor. [PZ-Cigetore diyalektinde bazı zarflar isim gibi lokatif ve iki-yön durumu eklerini alır ve arkasına genitif durumdaki zamir de konur. Buna rağmen zarflar ergatif, datif, enstrümantal vs eklerini almadığına göre zarf ile isim arasındaki sınırı kaybolmaz.] → ogineI.a.1; oğinde; oğine[2]; oginesIII; 3’oxe; [hem zarf hem son-edat olarak “önünde/ önüne” anlamında kullanılan kelimeler] oginde; ogine; oğune; oğine[2]; 3’oxle


oginde (PZ-Apso)(ÇM)(AŞ-Ortaalan) z. ve s.-e. → ogine; oğune; 3’oxle. I. z. Ön tarafta. Ön tarafa. Ön taraftan. Oxoyişi oginde at’amba-nca dorgun. (PZ-Apso) Evin önünde şeftali ağacı dikilidir. Eroli Omeri tomalepe ubğay. Oginde a piçi nut’ay. (ÇM-Ğvant) Erol Ömer’in saçlarını kesiyor. Ön taraftan biraz bırakıyor. Ali manganate a soti ulurt’aşa berepe oginde var-coxunay. Ek’ixunay. (ÇM-Ğvant) Ali araba ile bir yere giderken çocukları önde oturtmuyor. Arkasına oturtuyor (= arka tarafa oturtuyor). Ali manganate ar soti it’aşa bere-muşi oginde elixunay. (ÇM-Ğvant) Ali araba ile bir yere giderken çocuğunu ön tarafta yanına oturtuyor. (→ 3’oxe; [sırf “önünde/ önüne” anlamında kullanılan zarf] ogi[2], ogis; ogineI; oğinde; oğine[2])

II. s.-e. Bir şeyin [aps.] önünde. Bir şeyin [aps.] önüne. # P’aranteni oginde / Kok’o3’udgun dadala / K’inçi vor ki3’vi3’vilar / Kogamaxt’ana avla. (ÇM-Ğvant) Pencerenin önünde / Duruyor çiçek / (Ben) kuşum (sana) cıvıldayacağım / Avlaya çıkarsan. Porça oginde k’ale jebi goyoç’ay. (ÇM-Ğvant) Gömleğin ön tarafının üzerine cep dikiyor. Ali oxori oginde dgun. (ÇM-Ğvant) Ali evin önünde ayakta duruyor. Alişi mangana oxori oginde dgun. (ÇM-Ğvant) Ali’nin arabası evin önünde duruyor (= park edilmiştir). Ayşe cesluği oginde aç’up’indi niçanay. (ÇM-Ğvant) Ayşe göğüslüğün önüne cep takıyor (= cep yapıyor). Oxori oginde na-ceren m3’uşi pavrepe oxori elvan3’en. (ÇM-Ğvant) Evin önündeki karayemiş yaprakları eve değiyor. Oxori oginde at’t’amba dvorgun. (AŞ-Ortaalan) Evin önünde şeftali ağacı dikilidir. → ogines


ogindele (PZ-Cigetore)(FN-Ç’enneti) z. Ön taraftan. Arabas ogindele nuntxit. (PZ-Cigetore) Arabayı ön taraftan dayanın. Gza oxoriş ogindele golulun. (FN-Ç’enneti) Yol evin önünden geçiyor. Gza oxoriş ogindele k’ele golulun. (FN-Ç’enneti) Yol evin ön tarafından geçiyor.


ogindeni (ÇM) s. I. Ön taraftaki. Bir şeyin [gen.] ön tarafındaki. Ali na-nok’vatu pujişi ogindeni poloşi ar t’ut’uli ma komomçu. (ÇM-Ğvant) Ali kestiği ineğin ön bacak butlarından birini bana verdi. Ali eladveri cenç’arerepe omordinay. Oxori ogindeni livadi eç’opasen. (ÇM-Ğvant) Ali paraları biriktiriyor. Evin önündeki bahçeyi satın alacak.

II. (Bir zamandan) önceki. Ngolaşa p’işindğa ogindeni ndğa moft’i. (ÇM-Ğvant) Yayladan dünden iki gün önce (= p’işindğadan bir önceki günde) geldim.


ogine (PZ-Cigetore ~ FN) z. ve s.-e. I. z. a. [yer] 1. Ön tarafta. Ön tarafa. Ön taraftan. OsmaniOgine dobgutaredeyi inçark’en do mulun. (AŞ-Ortaalan) OsmanÖnde duracağımdiye sıkışa sıkışa geliyor. Nanak 3’ut’eli bozoz tomalepe du3xonu do duntxozu şkule ogine k’ele ar-ti 3’uta çoçok’a duxenu. (FN-Ç’anapet) Annem, küçük kızımın saçlarını tarayıp ördükten sonra ön tarafına da küçük bir kâkül yaptı. Pederik oxoyiz ogine na-obğurt’u ntxiriMç’imate mot-işuvert’azya do oxoyiz amobğamz. (FN-Ç’anapet) Babam evin önünde serpilmiş fındığıYağmurdan ıslanmasındiye evin içine alıyor (= döküyor). Arabaz ogine k’ele nacinit. (FN-Sumla) Arabayı ön tarafından dayanın. 2. [genitif durumdaki ismin arkasında] ...-nin ön tarafında. ...-nin ön tarafına. Alik araba-muşite golulut’aşa p’anda oxori-şk’unişi ogine dogutinams. (PZ-Cigetore) Ali arabası ile geçerken her zaman evimizin önünde (arabasını) durduruyor. “Mjora mo-memodumt’asdeyi xorz*a-muşi ogine-muşis mogutinams. (*)(PZ-Cigetore) “Güneş bana vurmasındiye karısını önünde durduruyor. # Avlaşi ogine m3xuli-fidani / Onciruşa va-momçamt’i meydani / T’angri-şk’imi dolumci do dotani / Ordo moxt’i ordo. Cek’uğurare. (AŞ, N.T.) Evin önündeki bahçenin önünde armut fidanı / Uykuma meydan vermiyrordun / Tanrım akşam et ve sabah et / Tez gel tez. Ardından öleceğim. Handğa dido mç’ima mç’imu do oxoyişi ogine boyne t’ot’olo3i diyu. (FN-Ç’anapet) Bugün çok yağmur yağdı ve evin önü hep çamur oldu. Xasanik ondğeneyi gyari şkule oxiyişi ogine na-ok’obğun çonçişi jindole eyinciz. (FN-Ç’anapet) Hasan öğle yemeğinden sonra evin önündeki yaprak yığının üstüne yatıyor. Amet’ik avlaş ogine ar mjoli dodgums. (FN-Ç’anapet) Ahmet evin kapı önüne bir dut ağacı dikiyor. Nana-çkimik oxorişi ogine naxveri 3’inek’epe oskurinamz. (FN-Ç’anapet) Annem evin ön tarafında yıkanmış çorapları kurutuyor. Xayi mç’ima şkule oxoyişi ogine boyne t’ot’olo3i diyu. (FN-Ç’anapet) Kötü yağmurdan sonra evin önü hep camur oldu. Xasanik ağne oxori ok’odu şeni rubaşe kva zdums do naylaşi ogine ok’obğams. (FN-Ç’anapet) Hasan yeni evi inşa etmek için dereden taş taşıyıp serenderin önüne yığıyor. 3’alen ntxiyonaşi ogine na-gamulun ğaliz dido ç’ağana iyen. (FN-Ç’anapet) Aşağıdaki fındık bahçesinin önünden geçen (= dışarı çıkan) derede çok yengeç bulunur. Xasanik na-3’ilasen ntxiri k’alatiten moiğams do avlaşi ogine eladgums. (FN-Ç’anapet) Hasan, topladığı fındığı sepetle getirip evin önüne koyuyor. Oxoyişi ogine na-dgin uşkurişi nca exombun. (FN-Ç’anapet) Evin önünde duran elma ağacı kuruyor. Nanak axirişi ogine na-ok’obgun n3xik’iten daçxuri ok’ogzams. (FN-Ç’anapet) Annem ahırın önünde yığılmış çalı çırpı ile ateşi tutuşturuyor. [(*) PZ-Cigetore diyalektinde bazı zarflar isim gibi lokatif ve iki-yön durumu eklerini alır ve arkasına genitif durumdaki zamir de konur. Buna rağmen zarflar ergatif, datif, enstrümantal vs eklerini almadığına göre zarf ile isim arasındaki sınırı kaybolmaz.] → oginesIII; 3’oxe; [sırf “önünde/ önüne” anlamında kullanılan zarf] ogi[2], ogis; ogineI; oğinde; [hem zarf hem son-edat olarak “önünde/ önüne” anlamında kullanılan kelimeler] oginde; oğune; 3’oxle

b. [sıra] İlk olarak. İlk önce. Önceden. Oxoyişa na-moxtu sivil polisik ogine k’imluği no3’iru do heşoten doloxe amaxtu. (FN-Ç’anapet) Eve gelen sivil polis, önce kimliğini gösterip öyle içeri girdi. Ogine k’uçxek mi3’k’ip’inu. Uk’açxe domizurzu. (FN-Ç’anapet) Önce ayağım karıncalandı. Sonra uyuştu. Da-çkimik ogine şeyepe k’ayi n3’ilaxumz do gyok’idams. (FN-Ç’anapet) Kız kardeşim çamaşırları önce iyicene sıkıyor ve sonra asıyor. Cuma-çkimik ogine nek’las nok’ank’ams. Edo oxoyişa heşote amulun. (FN-Ç’anapet) Kardeşim önce evin kapısını tıkrdatıyor. Ve öylece eve giriyor. Pederik ogine ç’apxute gyoç’apxamt’u do heşote pi3ari xerxumt’u. (FN-Ç’anapet) Babam önceden çırpı vurup ondan sonra tahta biçerdi. Cuma-çkimik k’onç’i kvaz elontxu do m3ika dambaru. Heya-şeni ogine k’uçxe int’u3amz do heşote onciraleşa ulun. (FN-Ç’anapet) Kardeşim ayak bileğini taşa carptı ve [ayak bileği] biraz şisti. Ondan dolayı yatmadan önce sıcak suyla yıkayıp ovalıyor (= önce ayağını sıcak suyla yıkayıp ondan sonra yatağa gidiyor). Ma k’oçiz ogine bu3’umer. Uk’açxe a mutxa iyayiz kemane golobusumer. (FN-Ç’anapet) Ben insana önceden söylüyorum. Sonra bir şey olunca umrumda değil.

c. [zaman] Önce. Evvel. Eskiden. Ogine hantepe bit’t’umi batakluği ort’t’u. Brinz*i dvorgamt’ey. Handğa iri k’ale opşey. Artuği brinz*işi tarla va-dosk’udu. (AŞ-Ortaalan) Eskiden buraları hep bataklık idi. Pirinç ekiyorlardı. Bugün her tarafı doldurdular. Artık pirinç tarlası kalmadı. A m3ika ogine xe mebik’vati. Biboniyiz din3xiri 3’k’ariz  kant’alu. (FN-Ç’anapet) Az önce elimi kestim. Yıkanınca kan suya bulaştıCoğori-çkunik, na-niçu gyayiz ogine naşurams do hemindoraz uk’ule imxo(r)z. (FN-Ç’anapet) Köpeğimiz, verilen yemeği önce kokluyor. Ondan sonra yiyor. → ogi[1]; ogines I; eveluriz; oğine[1]; 3’oxle, 3’oxe; [eski zamanlarda] ogepe; 3’oxlepez

II. s.-e. a. [yer] ...-nin önünde. ...-nin önüne. Oxori ogine at’amba dorgeri n. (AŞ-Ok’ordule) Evin önünde şeftali ağacı dikilidir.

b. [sıra]...-den önce. Memet’i hak p’i moxtus m3ika ogine nana-şk’imi dizabunu. (PZ-Cigetore) Mehmet buraya gelmeden az önce annem hastalandı. Amedi şk’ala Kemali livadişa molva-nişi viyondram. Mondo yemaşa m3ika ogine moxt’anen. (PZ-Cigetore) Ahmet ile Kemal’in bahçeden gelmelerini bekliyorum. Her halde öğleden az önce gelecekler. Soviyet’işi Federasyoni var-goşibğuşen ogine Batumişa mixtimurt’u. (FN-Ç’anapet) Soviyetler Birliği dağılmadan önce Batum’a gitmişliğim vardı. Nanak, puciz var-muzdaşen ogine, mja gebu şeni ngeni e3’uxunamz. (FN-Ç’anapet) Annem, ineği sağmadan önce, süt emzirtmek için danayı ineğin altına salıyor. → ogi[1]

c. [zaman] (O kadar zaman) önce. Cur ndğa ogine dağişşa keşk’aft’i. Mtutişa-ti ğecişa-ti va-mopxvadi. (AŞ-Ortaalan) İki gün önce dağa çıktım. Ayıyada domuza da rastlamadım. Oxorcak xut ndğa ogine na-u k’valişi gverdi elak3u. (FN-Ç’anapet) Eşimin beş gün önce yaptiği peynirin yarısı çürüdü. Jur tuta ogine pi3ari şeni na-ep’k’vatit ç’ubri nok3ams. (FN-Ç’anapet) İki ay önce tahta için kestiğimiz kestane agacı kısmen çürüyor. Ar tuta ogine Mp’oliz bort’i. Emuca-skani bz*iri. Jurik gyari p’ç’k’omit. (FN-Sumla) Bir ay önce İstanbul’da idim. Senin amcanı gördüm. Birlikte (= ikimiz) yemek yedik. → ogi[1]


ogineni (PZ)(FN) s. I. (FN) Öndeki. Önündeki. Avlaz ogineni çayluğiz cuma-çkimi-ti nunç’un. (FN-Ç’anapet) Evin önündeki çay bahcesine kardeşimin de payı (= ortaklığı) var. Ğoma oxoyiz ogineni m3xulişi nca gop’k’vatumt’işa ma3’k’indi gomindunu. (FN-Ç’anapet) Dün evin önündeki armut ağacını budarken yüzüğüm kayboldu. Cumadik handğa na-i3’ilu ntxiri k’alatite moiğams do oxoyiş ogineni ğoberiz nodgams. (FN-Ç’anapet) Amcam bugün topladığı fındığı sepetle getirip evin önündeki çepere dayayıp koyuyor. Pederik oxoyiş ogineni elankteri nca ek’vatu. (FN-Ç’anapet) Babam evin önündeki yamuk ağacı dibinden kesti. Ğomaşen doni oxoyiş ogineni uşkurişi ncaz ar mk’udi noxen do k’ank’ums. (FN-Ç’anapet) Dünden beri evin önündeki elme ağacına bir ağaçkakan konup tıklıyor. Oxoyişi ogineni uşkuyişi-nca m3ika ç’ap’ra dgin. (FN-Ç’anapet) Evin önünde duran elma ağacı biraz yamuk duruyor. → ogineşi, oğindeni

II. (PZ)(FN) Önceki. 3’ilva-Tuta T’axva-Tutaşi ogineni tuta on. (PZ-Cigetore) Eylül ayı ekim ayın öncesi aydır. Cordani ogineni ndğaz T’rabozaniz na-ren cuma-muşişa idu. (FN-Ç’anapet) Cordan önceki gün (= dünden bir önceki gün) Trabzon’da olan kardeşinin yanına gitti. Ogineni 3’anaz tuta iç’opuyiz P’oliz bort’i. (FN-Ç’anapet) Önceki sene ay tutulunca İstanbul’da idim. → ogineri; oğineşi, oğineni; [eski zamanki] 3’oxleni


oginepe (FN) i.çoğ. Açıklar. Denizin kıyıdan uzakça olan yeri. Xopaşen P’olişa ntxiri na-iğamt’u gemi T’rabozanişi oginepez mzuğaz geilu. (FN-Ç’anapet) Hopa’dan İstanbul’a fındık götüren gemi Trabzon açıklarında denize battı.


ogineri (ÇM) s. Önceki. Ali k’at’a tuta dulyate na-eç’opasen cenç’arerepe ogineri cenç’arerepe eluduy. (ÇM-Ğvant) Ali her ay çalışarak aldığı parayı daha önceki [= daha öceden biriktirmiş olduğu] paraların yanına koyuyor (= biriktiriyor). Ham ngolaşa eşk’olva ogineri st’eri msk’va var-iyu. (ÇM-Ğvant) Bu yılki yaylaya gidiş önceki gibi güzel olmadı. → ogineniII; oğineşi, oğineni; [eski zamanki] 3’oxleni


ogines (PZ-Cigetore) z. I. Daha önce. 1. Eskiden. Mtutik tatulapete let’a ntxorums. Mondo hek ogines a mutxa doxu-dort’u. (PZ-Cigetore) Ayı pençeleri ile toprağı kazıyor. Galiba oraya önceden bir şey gömdüydü. Ogines 3’ale megzapes iri zoni ot’u. P’rinç’i xaşk’umt’es. Andğa iri k’ale ipşes. Aşk’va p’rinç’i livadi var-dosk’udu. (PZ-Cigetore) Eskiden sahil yoluna (= aşağı yola) yakın yerler hep bataklık imiş. Pirinç ekiyorlarmış. Bugün her taraf doldular. Artık pirinç tarlası kalmadı. 2. [-şi ogines] (...)-den önce. Ma himarti-ndğaşi ogines Ankaraşa moft’i. (PZ-Cigetore) Ben üç gün öncesinde (= dünden iki önceki günden daha önce) Ankara’dan geldim. ogi[1]; ogineI-c; eveluriz; oğine[1]; 3’oxle, 3’oxe; [eski zamanlarda] ogepe; 3’oxlepez

II. [süre ifadesi + ogines] (O kadar süre) önce. Xu ndğa ogines nena-şk’imi mevixvat’i. Xolo-ti ma3’unen. (PZ-Cigetore) Beş gün önce dilimi ısırmıştım. Hâlâ acıyor. →ogi[1]

III. Bir şeyin [gen.] önünde. Jilendo na-mulun 3’ari oxori-şk’imişi ogines nit’obalen. (PZ-Cigetore) Yukardan gelen su evimin önünde gölleniyor. Xasanik oxorişi ogines mca azums. (PZ-Cigetore) Hasan evin kapı önünde ağaç yontuyor. → 3’oxe; [sırf “önünde/ önüne” anlamında kullanılan zarf] ogi[2], ogis; ogineI; oğinde; oğine[2] ; [hem zarf hem son-edat olarak “önünde/ önüne” anlamında kullanılan kelimeler] oginde; ogine; oğune; 3’oxle


ogineşi (FN-Ç’anapet) s. Öndeki. Önündeki. Oxoyiz ogineşi at’ambaz kyoği doluk3u do exombu. (FN-Ç’anapet) Evin önündeki şeftalinin kökü çürüdü ve kurudu. → ogineni; oğindeni


ogis → ogi[2]

ognams[1] /ognay (PZ ~ AŞ) EA/EH/Eø har.f. I. (PZ ~ AŞ) EA har.f. Anlıyor. Duygu ile duyuyor. Xasanis jindo 3’ari gvaben do var-ognams. (PZ-Cigetore) Hasan’a yukarıdan üzerine su dökülüyor da anlamıyor. Xasani oxorişa hişo gamast’un do ulun ç’i mitik var-ognams. (PZ-Cigetore) Hasan evden öyle kayıp da gidiyor ki kimse anlayamıyor. Ham k’oçi lazebura var-ognay. (ÇM-Ğvant) Bu adam Lazca anlamıyor. Ham bere na-u3’vare ognay. (ÇM-Ğvant) Bu çocuk söyleneni anlıyor. Lazeburi na-var-uşk’un şk’ala mu-ti t’k’vare t’k’vi var-ognay. (ÇM-Ğvant) Lazca bilmeyenle ne söylersen söyle anlamaz. Na-u3’vare var-ognasi muç’o-ti mvangonasen digurinay. (ÇM-Ğvant) (Senin ona) söylediğini anlamayınca kendi istediği gibi (= kendisi nasıl istiyorsa o şekilde) algılıyor. Na-iyen dulyape ceviç’itxay. Muti var-vognam. (ÇM-Ğvant) Olan olayları kendi kendime soruyorum. Bir şey anlamıyorum. Ayşe mp’ala n. Na-u3’vare leşk’epete ognay. (ÇM-Ğvant) Ayşe sağır. Söylediğini dudaktan anlıyor (= dudak okuyor). Şk’uneburi isinapi. Mo-ognamt’an. (AŞ-Ok’ordule) Bizimce konuş. Anlamasınlar. Melendo oxorca goiç’irday. Xolo var-ognaman. (AŞ-Ok’ordule) Öteden kadın yırtınıyor. Yine duymuyorlar. → gonognams, gvonognay; oxvo3’onay/ oxo3’onay/ oxo3’onams/ oxo3’onaps; nagneps; nagnen, nagnapun

şsz ignapen/ ignapinen : Anlaşılıyor. Muya na-iyasen peği var-ignapinen. Hi-şeni a m3’ika cenç’areri meşk’evişinaxam. (PZ-Cigetore) Ne olacak pek belli değil. Onun için kendime biraz para saklıyorum. Cemali p’anda ulun do Xasanişi oxoris elidven. Mu-ti na-var-asen hekelendo ignapen. (PZ-Cigetore) Cemal her zaman gidip de Hasan’ın evinde yerleşiyor. Bir şey yapmayacağı oradan belli. İgnapinu. Cuma ! Mondo si k’ayoba dogocu. (PZ-Cigetore) Anlaşıldı. Kardeş ! Her halde senin rahatlığın kaçtı (= tedirgin oldun). Şk’uni haninepes Turki mi on, Lazi mi on, var-ignapen. (PZ-Cigetore) Bizim buralarda Türk kimdir, Laz kimdir, belli değil.

f.-i. ognapu : Anlama. Duygu ile duyma. Ali t’u3anoba ognapu şeni 3’ulu k’iti ncavla dolvon3’ay. (ÇM-Ğvant) Ali sıcaklığı anlamak için (= ölçmek için) serçe parmağını süte daldırıyor. Ali lazut’i oşk’omoni iyu-i ognapu şeni ç’ebape elaç’irduy. (ÇM-Ğvant) Ali mısırın yenebilir olduğunu anlamak için mısır koçanlarının yan tarafını yırtıyor.

+ ugnams/ ugnay AD har.f. [●●● Bu fiilde kb.{i-/u-}, öznesinin sahibinin şahsını gösterir.] [♦ dey. şuri ugnams/ şuri ugnay (PZ ~ ÇM)(AŞ-Ortaalan) : Birinin [dat.] ruhu [aps.] durumu anlıyor. Hissediyor.] Xasanişi bere ar t’obaşa imt’en ç’i mitis p’i şuri ugnasi gamast’un. (PZ-Cigetore) Hasan’ın çocuğu bir gizli kaçıyor ki kimsenin ruhu anlamaz da kayıp gidiyor. Bere nana-muşi moxt’asi şuri ugnay. (ÇM-Ğvant) Çocuk annesi gelince hissediyor. Doğani na-moft’i şuri ugnu. (AŞ-Ortaalan) Doğan geldiğimi hissetti (= telepatik olarak anladı, sezdi).

+ ognapams[1]/ ognapay EDA ett.f. Birinin [dat.] bir şeyi [aps.] anlamasını sağlıyor. Birine [dat.] bir şeyi [aps.] anlatıyor. → gamugnapay; (gamognams altında) gamognapams; nognapay/ nognapaps; (oxo3’onams altında) oxo3’onapams; (gamagneps altında) gamognapaps

II. (PZ)(AŞ) EA har.f. Duyuyor. Kulak ile duyuyor. Amserineri gurgulape do divalupe ognit-i ? (PZ-Cigetore) Bu geceki gök gürültüsü ile şimşek çakmasını duydunuz mu ? Nek’na norayay. Miti var-ognay. (AŞ-Ok’ordule) Kapıyı çalıyor. Kimse duymuyor. Ali cilendo gamuyoxay do Fatma var-ognams. (AŞ-Ok’ordule) Ali yukardan yüksek volümle sesleniyor da Fatma duymuyor. Moxt’asi nek’na norayi. Ma bognare. (AŞ-Ortaalan) Gelince kapıya vur. Ben duyarım. T’va3ina boru oziru şeni uci konodvi. 3’ari na-şişilay yeri ognare. (AŞ-Ortaalan) Çatlak boruyu bulmak için kulağını daya. Suyun şırıldadığı yeri duyacaksın. A miti na-bognare st’eri gamişifonuk’k’o bontxorare doma3’onen. (AŞ-Ortaalan) Bir kişi duyacağım gibi sümkürürse kusacağım zannediyorum. Xasani na-bu3’vi nena ognusini p’ici gvamç’itanu. (AŞ-Ortaalan) Hasan söylediğim lafı duyunca [Hasan’ın] yüzü yer yer kızardı. Aşk’va m3udi na-bissinapi ognitini p’içi mo-momçamtu. (AŞ-Ortaalan) Artık yalan konuştuğumu duyduğunuzda bana yüz vermeyin. → şigneps, işigneps

tec. ugnapun : Birinin [dat.] bir şeyi [aps.] duymuşluğu var. Var-mignapun. (AŞ-Ok’ordule) Duymuşluğum yok.

III. (AŞ) EH/Eø har.f. Birinin kulakları duyuyor. → dvaguren, dvagun

a. (AŞ-Ok’ordule) EH har.f. Birinin [erg.] kulakları [aps.] duyuyor. Nazmi uci var-ognay. (AŞ-Ok’ordule) Nazmi’nin kulakları duymuyor.

b. (AŞ-Ortaalan) Eø har.f. Birinin [gen.] kulakları [erg.] duyuyor. Xuseyinişi ucepe var-ognay. (AŞ-Ortaalan) Hüseyin’in kulakları duymuyor.


ognams[2] /ognaps (FN ~ ÇX)(AK) EA/EL har.f. Duyuyor. → dvaguren, dvagun; ognayII; ogneps; şigneps, işigneps. I. EA har.f. Duyuyor. Kulak ile duyuyor. Nanak radiyoşen ot’rağudu ognayiz eloyonamt’u. (FN-Ç’anapet) Annem radyodan türkü duyunca eşlik ederdi. Coğorişi olalu ognayiz bere şkurnate nana-muşiz nanç’en. (FN-Ç’anapet) Köpeğin havlamasını duyunca çocuk korkuyla annesine sığınıyor (= yanaşıyor). Skanden ognez-doren. (FN-Ç’enneti) Senden duymuşlar. Ham nena çkvaşen bogni. (FN-Sumla) Bu sözü başkasından duydum. Bognişi nç’a gomant’u. (AH-Lome) Duyunca ürperdim. Xusenik pucepe mele oşkumet’u. Ğaliz golulut’uşi bereşi nena ognu. İ3’k’edu. Berepeşi ari t’obas işkidet’u. A şvacis t’obaz dolantxu do bere muşletinu. (AH-Lome) Hüseyin ineklerini karşı tarafa götürüyordu. Dereden geçerken çocuk sesini duydu. Baktı. Çocukların biri t’obada boğulmak üzere idi. Hemen atlayıp çocuğu kurtardı. Na-tkupe bognişi toliz go3’omağu. (AH-Lome) Söylediklerini duyunca gözlerim karardı. 3’k’ayik dido çaçxalams. Mutu va-bognam. (AH-Lome) Su çok sesli akıyor. Bir şey duyamıyorum. P’ap’ulik çku na-bip’aramitamt var-ognaşi nandidik p’ap’uliz nontxams. (AH-Lome) Dedem bizim konuştuğumuzu duymayınca babaannem dedemi dürtüyor. Çkvaşen mot-ognam. Ma gi3’vare. (AH-Borğola) Başkasından duyma. Ben sana söyleyeceğim. P’ap’uli-çkimişen Somexi na-zop’ont’u bogni. Ha3’i irikErmeniya do ixmars. (AH-Borğola) Dedemden [Ermeniler’e] Somexi dediğini duydum. Şimdi herkesErmenidiye kullanıyor. Çkinden mu ogni ? (HP-P’eronit) Bizden ne duydun ? (= Senin hakkında ne olumsuz konuşmuşuz ki böyle bir şey mi duydun ?). Farik ar ç’it’a sersi ognaşi gok’u3xun. (AK-Döngelli) Fahri küçük bir ses duyduğunda uyanıyor. K’uk’upeşi sersi vognatşi meagnep’t’it ki x’onaşa ç’k’emi meçamuşi ora moxtu. (AK-Döngelli) Guguk kuşlarının sesini duyduğumuzda anlıyoruz ki tarlaya tohum atma zamanı geldi. Berepeyi xoma var-vognap. So isteran ? - Telli skani oxori uk’vaşxe isteran diye vimsifon. (ÇX-Çxalazeni, TM) Çocukların sesini duymuyorum. Nerede oynuyorlar ? - Hepsi senin evinin arkasında oynuyorlar diye düşünüyorum. ++ nagnen, nagnapun; nagneps

tec. ugnapun : Duymuşluğu var. Suryani mignapun. Ama çkar varmiz*irun. (AK-Döngelli) Süryani’yi duymuşluğum var. Ama hiç görmemişimdir.

part. gnaperi : Duyulmuş. Si hak mpuleri ya do na-zop’onpe Arkabi-çkuniz irişen gnaperi do çkineri ren. (AH-Lome) Senin burada gizli diye söylediklerin bizim Arhavi’de herkes tarafından duyulup biliniyor.

+ ognapams[2]/ ognapaps EDA ett.f. Birine [dat.] bir şeyi [aps.] duyduruyor. Mustavak, bere-muşik na-vasen yangazobape mitik var-oxo3’onaşa ar muç’otiren molapams do çkar mitis var-ognapams. (AH-Lome) Mustafa, kendi çocuğunun yapacağı yaramazlıkları kimse anlamadan bir şekilde örtüyor ve hiç kimseye duyurmuyor.

II. (FN ~ AH-Lome) EL har.f. Birinin [erg.] kulakları [lok.] duyuyor. Yilmazik uciz var-ognams. (FN-Sumla) Yılmaz’ın kulakları duymuyor. Xasanik uciz va-ognams. (AH-Lome) Hasan’ın kulakları duymuyor. Uciz var-ognam-i ? Dundga re-i ? (AH-Lome) Kulağın duymuyor mu ? Sağır mısın ? P’ap’ulik uciz k’ayi var-ognams. Ala bazi bazi jindole e3’i3’k’en. (AH-Lome) Dedemin kulakları pek iyi duymaz. Ama arada yukarı doğru bakıyor. K’adir-cumadi dido dibadu-doren. Ucis-ti k’ayi var-ognams. (AH-Lome) Kadir amca çok yaşlanmış. Kulakları da pek iyi duymuyor.

+ ugnams/ ugnaps (AH-Borğola ~ HP) ED/AD har.f.

I. (AH-Borğola) ED har.f. Birinin [dat.] kulakları [erg.] duyuyor. Doğaniz ucepek var-ugnams. (AH-Borğola) Doğan’ın kulakları duymuyor.

II. (HP) AD har.f. Birinin [dat.] kulakları [aps.] duyuyor. Yilmazis uci var-ugnams. (HP-P’eronit) Yılmaz’ın kulakları duymuyor.


ognapa[1] (PZ-Cigetore) i. Bilmece. Amseri Xasanişi oxoris vot’i. Hik’u ognapa imeselu ç’i meseli omeselus ora var-dusk’udu. (PZ-Cigetore) Bu gece Hasan’ın evindeydim. O kadar bilmece anlattı ki masal anlatmaya zamanı kalmadı. → megnapa


ognapa[2] (AŞ-Ortaalan) i. Anlayış. Si peği ognapa va-giğun. (AŞ-Ortaalan) Sende pek anlayış yok. → gogna, gvonognapa, gognapa, gagna, gak’na; oxo3’onale, oxo3’ona


ogneps (ÇX) EA har.f. Duyuyor. → dvaguren, dvagun; ognayII, ognams/ ognaps; şigneps, işigneps

+ ugneps ED har.f. Birinin [dat.] kulakları [erg.] duyuyor. Mot-a-memisimin (= mot var-memisimin) ? X’ucik var-gigneps-i ? (ÇX-Çxalazeni, ONM) Bana neden cevap vermiyorsun ? Kulağın duymuyor mu ? ucepek ugnams; uci ugnams; işigneps


ogorams/ ogoray (PZ ~ FN), ogors/ ogorams (AH) ED har.f. [f.-i. ogoru (*)]Birine [dat.] küfrediyor. Xasanik şk’imda guri mvalasi guri-doloxendo mogorams. (PZ-Cigetore) Hasan benden küs olunca içten bana küfrediyor. A pirçi bere mogoray. (ÇM-Ğvant) Küçücük çocuk bana küfür ediyor. Ali guri mçilana uğun. Ogorik’o-ti eyazden. (ÇM-Ğvant) Ali’nin gönlü geniş. Küfür etsen de kaldırabiliyor. Doğani guri malasi irote mogoray. (AŞ-Ok’ordule) Doğan kızınca hep bana küfür ediyor. XuseyinikBoldizeriz gza mod gelokosapi ?” ya do ma mogoramz. (FN-Ç’anapet) HüseyinDozere yolu niye temizletin ?” diye bana küfrediyor. Ali cumadik yangazoba na-vu berepes ogorams. (AH-Lome) Ali amca yaramazlık yapan çocuklara küfrediyor. Nana-skaniz oromna xark’işi nanaz mot-ogor. (AH, atasözü, K.A.) Ananı seviyorsan başkasının anasına küfür etme. Ham bere dido at’at’uri ren. Hemus hamus ogorams. (AH-Borğola) Bu çocuğun çok ağzı bozuktur. Ona buna küfrediyor. Musas çkar oncğore var-aven amadgin do mogorams. (AH-Borğola) Musa’nın hiç utanması olmuyor. Durup da bana küfrediyor. Niyazik muz na-ogoru k’oçi gobaxu. (AH-Borğola) Niyazi kendisine küfür eden adama dayak attı. [◘ eşb. (*) Bu fiilin fiil-isim hali ogoru, igorams/ igoray/ igors ve gorums/ goruy/ gorups fiillerinin fiil-isim hali ile eşbiçimlidir.]

oxuç’k’adams, gyok’itxamsIII/ gyok’itxaps (HP)(AK); + igorams/ igoray/ igors


ogoru[1] f.-i. gorums/ goruy/ gorups


ogoru[2] f.-i. → ogorams/ ogoray/ ogors; igorams/ igoray/ igors


oguraps (ÇX)(AK) EDA har.f. Öğretiyor. Baba-muşik beres çxomi oç’opu oguraps. (AK-Döngelli) Babası çocuğuna balık yakalamayı öğretiyor. → dogurams, dvoguray, doguraps; + iguraps


ogvace (PZ) i. Yuva. Kormeşi doyanures opşa dunç’u gulun. Hanişi ogvace nak on p’iya ? (PZ-Cigetore) Tavuk kümesinde çok karınca geziyor. Bunların yuvası nerede acaba ? K’inçişi ogvace ok’uxves. (PZ-Cigetore) Kuşun yuvasını bozdular. K’inçi-monta imordasi ogvace-muşi naşk’ums do ceputxun-mendulun. (PZ-Cigetore) Kuş yavrusu büyüyünce yuvasını terk edip de gidiyor. → obğe[2]


ogzalams/ ogzalay/ ogzalaps EA har.f. Birini yola koyuyor. Birini bir yere gönderiyor. Yolcu ediyor. Ali berepe yat’oni moyuduy. Ogzalay. (ÇM-Ğvant) Ali gençlerin omzuna ağacı yükleyip gönderiyor. Bolşeviğepe K’irimi furunepe na-uğut’eype ogzaley. (ÇM-Ğvant) Bolşevikler Kırım’da fırınları olanları gönderdiler. Nusa k’oçi-muşi ogzalu. 3’ari ek’vobay. (AŞ-Ok’ordule) Gelin beyini gönderdi. Arkasından su döküyor. Ham coğori ogzali hakşen ! K’at’a yeyi mtelli puşonums. (AH-Lome) Bu köpeği buradan gönder ! Her tarafı durmadan eşeliyor. Nana-muşik bozo ogzalaşen doni cuma-muşi ek’utxozinams. (*) (AH-Lome) Annesi kızı gönderdikten sonra peşinden kardeşini gönderiyor. [(*) ogzalaşen doni < ogzalas + -şen doni : Genelde veya gelecekte birini bir yere gönderdiğinden beri ]Cuma-muşi na-okaçu arabaz gyoxunu do ogzalu. (AH-Borğola) Kardeşini tuttuğu arabaya bindirdi ve yolladı. Bere Hacces eluk’atu do noğaşe ogzalu. (AH-Borğola) Çocuğu Hatice’nin yanına kattı da çarşıya yolladı.


ogzams/ ogzay (PZ ~ AŞ), ogzaps (AK)(ÇX) EA har.f. Ateşi [aps.] yakıyor. Ayşek k’işi-tutas daçxuri ogzu. Ç’uk’alis lu kek’ubğu. K’lemuris kocelabu. A k’ale inçxunams. A k’ale-ti lu cibums. (PZ-Cigetore) Ayşe kış ayında ateşi yaktı. Kazana lahanayi koydu. Zincirli kancaya astı. Bir taraftan ısınıyor. Bir tafartan da lahanayı pişiriyor. Daçxuri ogzes do bozomotalepe koguxeran. (PZ-Cigetore) Ateşi yaktılar da kızlar etrafında oturuyorlar. K’alayi oxenu şeni daçxuri çoruğite ogzaman. (PZ-Cigetore) Kalay yapmak için ateşi körükle yakıyorlar. Xasanik jur svas daçxuri ogzu. İxi gamaxt’usi k’artik’artis kek’vambinu. (PZ-Cigetore) Hasan iki yere ateş yaktı. Rüzgâr çıkınca birbirine bağlandı. P’et’mezi ocibu şeni t’aroni daçxuri ogzar. (ÇM-Ğvant) Pekmez pişirmek için harıl harıl yanan ateş yakacaksın. Ali ç’ak’la ç’apxuy do daçxuri ogzay. (ÇM-Ğvant) Ali kibrit çakarak ateş yakıyor. Ayşe dişk’a-març’aşa mç’ipe dişk’alepe gamatoruy (*), ç’umanişi daçxuri ogzamt’u. (ÇM-Ğvant) Ayşe odun yığınından ince odunları dışarı çekerek sabah ateşi yakardı. [(*) “..... çekerek ..... yakardı”nın karşılığı olarak verilen “...... gamatoruy, ...... ogzamt’u” ifadesi, yazılı Türkçe ifadenin kopyasıdır. Doğal konuşma Lazcasında “... gamatorumt’u do ...... ogzamt’u.” şeklinde söylenir.] K’remuli ç’uk’ali kok’o3’vobi do daçxuri ogzi. (AŞ-Ok’ordule) Ocak zincirine kazan asıp ateş yak. N3xik’i komoği do daçxuri vogzat. (AŞ-Ok’ordule) Çalı çırpı getir de ateş yakalım. Luksi tereği celadgun. Kociği do vogzat. (AŞ-Ok’ordule) Lüks rafta duruyor. İndir de yakalım. Daçxeri vogzap. (AK-Döngelli) Ateş yakıyorum. Soba vogzi. Ama dişka xodiliç’uşi kameskiru. (AK-Döngelli) Sobayı yaktım. Ama Odun yanıp bitince söndü. Man daçxeri vogzi. Ama cumadi-çkimi-ti 3’k’ariten xonoskirinaps. (AK-Döngelli) Ben ateşi yaktım. Ama amcam da su ile söndürüyor. Şoleri koltuği soba dogzina manişa doskirun. (AK-Döngelli) Islak koltuk sobayı yakarsan çabucak kurur. Daçxiri vogzap. (ÇX-R.B.) Ateş yakıyorum. → dogzams/ dogzaps; + igzen


ogzun Aø hal f. Ateş [aps.] yanıyor. Daçxuri ogzun. Amaxt’i. Kogoint’obini. (ÇM-Ğvant) Ateş yanıyor. İçeri gir. Isın. Daçxuri ogzun. Amaxt’i. Xepe kogoinçxuni. (ÇM-Ğvant) Ateş yanıyor. İçeri gir. Ellerini ısıt. Alişi oxori inora vrosi daçxuri ogzun. Em vrosi hey it’obinen. (ÇM-Ğvant) Ali’nin evinde kışın iyi ateş yanıyor. En iyi orda ısınılabilir. Doğanik gale na-ogzun daçxuriz maxva ezdu do oxoris-ti daçxuri kodugzu. (AH-Borğola) Doğan dışarıda yanan ateşten köz aldı da evde de ateşi tutuşturdu. → igzen, nigzen


oğapams/ oğapay → iğams/ iğay


oğark’ale (ÇM) i. 3’ari-mangana’ya takılan metal parçalar. [Yabani hayvanları kaçırmada faydalı olur. S.Y.]


oğark’ale-drap’ani (ÇM) i. Sesli orak. [Tutamaç ile kesme bölümü arasında konan metal halkaları ses çıkrıp yılan ve benzer hayvanları ot biçmede kaçırmada faydalı olur. S.Y.]


oğinde (AH-Lome) z. Önünde. Oğinde mupeyi dulyape go3’omiz*in do ma bcan. (AH-Lome) Önümde ne işler duruyor da ben yatıyorum. K’oçi nek’naşi oğinde goindven do miti raxat’i var-golalen. (AH-Lome) Adam kapının önünde uzanıp yayılıyor ve kimse rahat geçemiyor. Ham masa sum ndğa ren pencereşi oğinde go3’adgin. (AH-Lome) Bu masa üç gündür pencerenin önünde duruyorMç’ima golan3ut’aşa bere nek’naşi oğinde go3’adgitun. (AH-Lome) Yağmur geçene kadar çocuk kapı önünde duruveriyorOxorişi oğinde golobit’aşi na-ek’emobun şu tipi duvariz elan3’en. (AH-Lome) Evin önünden geçerken sırtımdaki ıslak ot duvara yandan değiyor. Avnişi coğori nek’na-çkunişi oğinde golincirs. (AH-Lome) Avni’lerin köpeği bizim kapının önünde uzanıp yatıyor. → ogi[2], ogis; ogineI; oginesIII; 3’oxe; [hem zarf hem son-edat olarak “önünde/ önüne” anlamında kullanılan kelimeler] oginde; ogine; oğune; 3’oxle


oğindeni/ oğinden (AH) s. İlerdeki. Öndeki. Kivişi k’ant’ayi dido ordo irden. Jur metre oğindeni m3xuliz nunç’uşun. (AH-Lome) Kivinin sürgünü çok hızlı büyüyor. İki metre ilerdeki armut ağacına uzanıyor. Munçkvik oğinden k’uçxepete na-ntxorums let’ape geideni k’uçxepete galendo moşaxums. (AH-Lome) Porsuk ön ayaklarıyla kazıdığı toprakları arka ayaklarıyla dışarıya doğru fırlatıyor. → ogineni, ogineşi


oğine[1] (AH-Lome) z. Önce. Önceleri. Eskiden. Oğine ham yerepe mtelli çoşlop’i t’u-doren. Princi xaçkumt’ez-doren. Ha3’i çkva princiş ona var-doskidu. (AH-Lome) Önceleri buralar hep bataklıkmış. Pirinç ekiyorlarmış. Şimdi artık pirinç tarlası kalmadı. Oğine ont’ulepez k’erpi ixaçket’u. Ala ha3’i mitik va-xaçkums. Tamo tamo moç’k’odun. (AH-Lome) Eskiden tarlalara kendir ekilirdi. Ama şimdi kimse ekmiyor. Yavaş yavaş yok oluyor. Go3’oz bayamişen ar ndğa oğine k’uçxe memot’roxu-dort’un. (AH-Lome) Geçen yıl bayramdan bir gün önce ayağım kırılmıştı. → oginesI; ogi[1]; ogineI-c; eveluriz; 3’oxle, 3’oxe; [eski zamanlarda] ogepe; 3’oxlepez


oğine[2] (HP) z. Önünde. Önüne. Feritik oxoyis oğine na-gedgin mteli ncalepes dudi gyuk’vatums : “Oxoyis var-mok’atvas ya do. (HP-P’eronit) Ferit evinin önündeki tüm ağacların tepesini kesiyor : “Eve kapatmasın diye. → 3’oxe; [sırf “önünde/ önüne” anlamında kullanılan zarf] ogi[2], ogis; ogineI; oğinde


oğineşi/ oğineni (AH) s. Önceki. Orhani oğineşi ndğaz moxtu-doren. (AH-Lome) Orhan evvelsi günü gelmiş. Oğuneşi ndğaz na-p’ç’k’omi gyari mu-n-ort’u, var-gomaşinen. (AH-Borğola) Önceki gün yediğim yemek ne idi, hatırlayamıyorum. → ogineri, ogineniII; [eski zamanki] 3’oxleni


oğli i. [< Tür. “oğlu”] 1. [Bazı aile adında “birinin oğlu” anlamında kullanılır.] Xacamedoğli. (AŞ) “Hacı-Ahmet-oğlu” anlamında bir aile adı. 2. [Bedduada “(aşağılanan bir şeyin) oğlu” anlamında kullanılır.] Ander oğli anderi. (HP-P’eronit) bed. Ander oğlu anderi.


oğmale (PZ-Cigetore) i. Bir seferde omza taşınabilecek (götürülebilecek) şekilde bağlanmış ağaç dalları veya yaprak gibi ince yük. Omuz üstü yük. Dişk’aşi oğmale-şk’imis parvi-oğmale eyevidum. (PZ-Cigetore) Odun yükümün üstüne yaprak yükümü koyuyorum. → oğmalu[2]; ar mxucişi (yuk’i/ yuki)


oğmalu[1] (PZ ~ ÇM) f.-i. → iğams


oğmalu[2] (FN-Sumla ~ HP ÇX) i. Bir seferde omza taşınabilecek (götürülebilecek) şekilde bağlanmış ağaç dalları gibi ince odun yükü. Omuz üstü odun yükü. Oşi oğmalu dişka Bedriye k’ala bzdit. (AH-Lome) Yüz oğmalu odunu Bedriye ile taşıdık. Nurik na-gamaçasen dişkapeşi mçxu oğmalupe ar, mç’ipe oğmalupe ar, dodumers do ok’ok’ore3xums. (AH-Lome) Nuri satacağı odunların büyükçe bağlarını bir araya, küçükçe bağlarını bir araya koyarak sayıyor. Mxucis ntxirişi ncaşi oğmalu gemiz*in. (AH-Borğola) Omzumda fındık ağacının yükü duruyor. Na-mobiğare oğmalupe ntxirepunaz miz*in. (AH-Borğola) Getireceğim yükler fındıklıkta duruyor. Germas oğmalu na-vu dişka gok’oru şeni let’aş msici gok’oroni ya do iğu. (AH-Borğola) Dağda yüklük yaptığı odunu sarmak için toprak sarmaşığını sarma [aracı] diye götürdü. Cuma-çkimik ar oğmalu dişka xete gukaçams do e3’azdims. (AH-Borğola) Kardeşim bir yük odunu eliyle kucaklayıp da kaldırıyor. Ar oğmalu dişka isinaşen gebiği. (HP-P’eronit) İsinadan bir omuzluk odun indirdim. → oğmale; ar mxucişi (yuk’i/ yuki)


oğodams/ oğoday/ oğodaps EDA/EAY har.f. Yapıyor. I. EDA har.f. Birine [dat.] bir şeyi [aps.] yapıyor. “Ma k’omşepe-şk’imis nak’u xavinoba voğodi ?” deyi govik’itxam. (PZ-Cigetore) “Ben komşularıma ne kadar kötülk yaptım ?” diye kendi kendime soruyorum. Ali na-moğodupeşi guri pupuli miğun. (ÇM-Ğvant) Ali’nin bana yaptıklarından dolayı gönlüm yaralıdır. # Gont’u alimorji ngola-zenepe / Si var-ort’ay mu voğoda zenepe ? (ÇM-Ğvant, anonim) Açtı çiğdem çiçekleri yaylanın düzlüklerinde / Sen olmayınca ona ne yapayım düzlüklerinde ? A mutu dogoğoduna laç’ç’i nut’t’i. (AŞ-Ortaalan) Sana bir şey yaptıysa köpeği üstüne sal. Nak’k’u-ti yardumi oğodasen hik’k’u sevap’p’i ayen. (AŞ-Ortaalan) Ne kadar yardım edecekse o kadar sevap kazanır. Xasanik cuma-muşiz dalavera oğodamz. (FN-Ç’anapet) Hasan kardesine karşı oyun oynuyor. Tkva na-moğoditpe mitiz var-şuns. Çku mşunan. (AH-Lome) Sizin bize yaptıklarınızı kise hatırlamıyor. Biz hatırlıyoruz. Berek arkadaşepe-muşis oyini oğodams. (AH-Lome) Çocuk arkadaşlarına oyun yapıyor. İsrailik Filistinis na-oğodamspe dunyak seyi ikoms. (AH-Lome) İsrail’in Filistin’e yaptıklarını dünya seyrediyor. Dido k’oçik 3’i3’ila na-z*iroms steri doxro3kinams do 3’i3’ilak k’oçepez didoten mutu var-oğodams. (AH-Borğola) Çok insan yılanı gördüğü gibi gebertiyor. Yılan insanlara çoğunlukla bir şey yapmaz. Gangara k’oçiz mu oğodana oğodi, xolo-ti gangara ren. (AH-Borğola) Aptal insana ne yaparsan yap, yine aptaldır. Skafit’iş resimi şeni teşek’k’uri goğodam. (HP-P’eronit) Skafit’inin deseni için sana teşekkür ederim. Goişi, k’at’ayya haşo moğodam. Na-var-miçkin şeyepe mk’itxom. (HP-P’eronit) Goişi, sürekli bana böyle yapıyorsun. Benim bilmediğim şeyleri soruyorsun. P’ap’uli-çkimis p’at’i na-oğodi şeni gigok’itxaps. (AK-Döngelli) Dedeme kötü davrandığın için sana küfrediyor. Xasanik gencoba-çkimis dido cumaloba moğodu. (AK-Döngelli) Hasan gençliğimde çok kardeşlik yaptı. Berek baba-muşis p’at’i oğodu şeni baba-muşi-ti bere-muşis naçkinen. (AK-Döngelli) Çocuk babasına kötü davrandığı için babası da çocuğundan nefret ediyor. Man bere vore-i ? Dubara mo-moğodap. (AK-Düngelli) Ben çocuk muyum ? bana oyun (= entrika) yapma.

II. EAY har.f. Bir şeyi [aps.] başka bir şey [yük.] yapıyor. Xmarineri loriç’i komomçes. Him ma muya voğoda ? (PZ-Cigetore) Kullanılmış kazmayı verdiler. Ben onu ne yapayım ?


oğune (AH-Borğola) z. ve s.-e. I. z. Önünde. Önüne. Cuma-çkimik ç’ut’a bere na-baxumanpez oğune go3’udgitu do heya muşletinu. (AH-Borğola) Kardeşim küçük çocuğu dövenlerin önünde dikildi de onu kurtardı. Araba oğune mot-go3’adgim ! Gzaşe gamaptare. (AH-Borğola) Arabayı önde bırakma ! Yola çıkacağım. Pucik oğune na-go3’udgin gyarişi 3’uk’ali var-z*iroms. (AH-Borğola) İnek önünde duran yemek kazanını görmüyor. Xasanik avlişi oğune k’ele 3xik’işi okosalete go3’akosums. (AH-Borğola) Hasan avlunun ön tarafını çalı süpürgesi ile süpürüyor. Memedi kat’a oraz otobusiz oğune go3’axen. (AH-Borğola) Mehmet her zaman otobüste önde oturuyor. OsmaniTelevizyoni k’ai maz*irazya do oğune go3’axedun. (AH-Borğola) OsmanTelevizyonu iyi görebileyimdiye önde oturuyor. → oginesIII; 3’oxe; [sırf “önünde/ önüne” anlamında kullanılan zarf] ogi[2], ogis; ogineI; oğinde; [hem zarf hem son-edat olarak “önünde/ önüne” anlamında kullanılan kelimeler] oginde; ogine; 3’oxle

II. i.s.-e. Önce. Eçi 3’ana oğune p’eci na-miğut’u toma gomaxu. (AH-Borğola) Yirmi yıl önce gür olan saçım döküldü. Lazepe xut-oşi 3’ana oğune Xristiyani t’ez-doren. (AH-Borğola) Lazlar beş yüz yıl önce Hıristiyan imişler.

III. c.s.-e. [f.-z.-şa + oğune] ...meden önce. Biç’epez pimpili yuxtamt’aşa oğune puzuri açanen. (AH-Borğola) Erkeklerde sakal çıkmadan önce ince tüyler çıkar.


oğurinams/ oğurinay/ oğurinaps EA har.f. İnsanı [aps.] öldürüyor. Alişi juma ağu cubey do oğuriney. (ÇM-Ğvant) Ali’nin kardeşine zehir içirerek öldürdüler. Japonya depremi var-oğurinay. 3unami oğurinay. (AŞ-Ortaalan) Japonya’da deprem öldürmüyor. Tsunami öldürüyor. Amerik’ak İrak’is k’oçepe oğurinams. (AH-Borğola) Amerika Irak’ta insanları öldürüyor. Hemuz mtugişi nç’ami mepçare do boğurinare. (AH-Borğola) Ona fare zehiri verip de öldüreceğim. ≠ oxosk’inams, oxrosk’inay, oxosk’inay, oxro3kinams, oxre3kinams/ oxre3kinaps, oxo3kinaps


oi/ oyi ü. [tasa ünlemi] Ah. # Kext’u mjora. Keyot’va3u vanaği / Moy var-it’ur, so on sk’ani duraği ? / Din3’inu, kodibu, gurişi yaği / Oi, oi, e na cek’voğurare. (ÇM-Ğvant, türkü, G.K.) Güneş çıkıp yayla evlerin üstünde patladı / Niye söylemiyorsun, senin evin nerede olduğunu ? / Eridi, döküldü yüreğimin yağı (= üzüldüm) / Ah, ah, ardından ölesin.


oint’alen (AH) Aø har.f. [fb.{o-}(*)] [perf. oint’alu] Birbirine karışıyor. Lazut’i do xaci var-oint’alen. Juyi arte kok’ipinen. (AH-Lome) Mısırla fasulye karışmaz. İkisi bir arada serilebilir. [(*) Bu fiilin başındaki {o-} morfemi, olumsuz eki olan {var-} arkasında kaybolmadığına göre olumluluk başeki değil, bir fiilbaşıdır. Ancak bu fiilbaşı o kadar az sayıda fiilde gözlemlendiğinden dolayı “genel anlamı” bilinememektedir.] → int’alen; ok’int’alen; ok’int’alay; oxant’alen[1]; uxuint’alen


oipşams (AH-Pilarget) Aø har.f. [fb.{o-}, kb.{i-}: emp.şm.1.tek. obipşam] 1. İnsan [aps.] kızgınlıkla doluyor. İnsan [aps.] sabrı tükenip öfkesi taşacak duruma geliyor. 2. Ağlamaklı duruma geliyor. ipşen (PZ ~ AŞ), oipşen (FN ~ HP), yipşen (ÇX); + opşams[2]/ opşaps


oipşen (FN ~ HP) Aø har.f. [fb.{o-}, kb.{i-}: emp.şm.1.tek. obipşer] I. (FN ~ HP) Cansız nesne [aps.] doluyor. Nanaşi pucik k’ayi moizdamz. Ar ndğaz jur parxaç’i oipşen. (FN-Ç’anapet) Annemin ineği iyi süt veriyor. Günde iki bakraç doluyor. Livadi-k’udeliz na-ren dolok’lant’eriz mç’ima mç’imayiz 3’k’ariten oipşen. (FN-Ç’anapet) Bahçe dibindeki çukura yağmur yağınca [çukur] suyla doluyor. 3’k’ayişi makina kogeidgu-doren. 3’k’ayiten oipşaşi muşebura oçalişuz gyoç’k’ams. (AH-Lome) Su makinesi kurulmuş. Su ile dolunca kendiliğinden çalışmaya başlıyor. Bidoni let’ate oipşu-doren. Babak usuletila galendon bigate govrat’k’ums. (AH-Lome) Bidonun içi toprakla dolmuş. Babam usulca dışarıdan sopayla vuruyor. 3’k’arite na-oipşen vapuri geilams. (AH-Borğola) Su ile dolan gemi batıyor. → ipşen (PZ ~ AŞ), yipşen (ÇX); ++ apşen

II. (FN)(AH-Borğola ~ HP) 1. İnsan [aps.] kızgınlıkla doluyor. İnsan [aps.] sabrı tükenip öfkesi taşacak duruma geliyor. Alişa obipşi. (FN-Ç’anapet) Boğaza kadar doldum. Mamut’ik na-ikomz mutuz var-nungamz. Xunç’k’ulişa obipşi. Mu p’are var-miçkin. (FN-Ç’anapet) Mahmut’un yaptıklarına bir anlam veremiyorum (= kelimesi kelimesine : “bir şeye benzemiyor”). Gırtlağıma kadar doldum. Ne yapacağımı bilemiyorum. Musak dido na-naçkinu cuma-muşi oipşuşi obgaruz gyoç’k’u. (AH-Borğola) Musa, çok takıldığı (= sataştığı) kardeşi kızgınlıktan dolunca ağlamaya başladı. 2. Ağlamaklı duruma geliyor. ipşen (PZ ~ AŞ), oipşams (AH-Pilarget), yipşen (ÇX)


oisanams/ oisanaps (AH ~ HP ÇX) EA har.f. [emp.şm.1.tek. boisanam/ voisanam/ voisanap; f.-i. oisanu] Hafif arızalı bir şey ya da devrilmiş bir şeyi [aps.] düzgün duruma getiriyor. Düzeltiyor. Nermanik avli kosums. Suzanik oncirepe oisanams. (AH-Lome) Neriman avluyu süpürüyor. Suzan yatakları düzeltiyor. Na-p’ç’arumpes isa na-var-ivupe xolo-ti gebo3’k’er do boisanam. (*)(AH-Borğola) Yazdıklarımda doğru olmayanları tekrar bakıp da dizeltiyorum. [(*) Bu örnekte na-var-ivupe, gebo3’ker ile boisanam fiillerinin ortak tümlecidir. Gebo3’k’er fiili datif tümleci isterken boisanam fiili apsolütif tümleci ister. Bu örnekte son fiilin istediği sözdizimi üstün gelmiş.] Hem orz*o doisani ! (HP-P’eronit) O (devrilmiş) iskemleyi düzelt ! Ar k’arvani a ç’it’a kok’ixu. P’ap’ulik heya oisanasen. A ç’it’a oraşi xolo yeri-muşis dodvasen. (HP-P’eronit) Bir arı kovanı kısmen bozuldu. Dedem onu düzeltiyor. Az sonra tekrar yerine koyacak.


ojginams/ ojginay (PZ ~ ÇM) EA har.f. (Oyunda, sporda vs) yeniyor. Üstün geliyor. Coşk’unik tavla ibit’aşa p’anda Doğani ojginams. (PZ-Cigetore) Coşkun tavla oynarken daima Doğan’ı yeniyor. Coşk’uni tavla ibirt’ayşa Doğani p’anda ojginay. (ÇM-Ğvant) Coşkun tavla oynarken daima Doğan’ı yeniyor. Şk’imi xoji Alişi xoji p’anda ojginay. (ÇM-Ğvant) Benim öküzüm Ali’nin öküzünü her zaman yeniyor. → ocginay/ ocginams/ ocginaps; cejginams; cojginams/ cojginay; cecginay; gecginams/ gecginaps; gyocginams/ gyocginaps

yet. ajginen : Yenebiliyor. Mamuli-şk’imi sk’ani mamuli p’anda ajginen. (ÇM-Ğvant) Benim horozum senin horozu her zaman mağlup ediyor (= yeniyor).


ojulinams/ ojulinay/ oculinay (PZ-Apso)(ÇM ~ AŞ-Jilen-Mzğem) EA har.f. [yet. ø] Uçuruyor. I. Elinden bırakmadan kendine bağlı olarak kuş, uçurtma vs’yi [aps.] uçuruyor. Alisari montinape-muşi ojulinay. (ÇM-Ğvant) Kızılgerdan yavrularını (ilk eğitim uçuşu için) uçuruyor. Ali ç’umanişi şuk’ule ort’iç’i şeni sift’eri ojulinay. (ÇM-Ğvant) Ali sabahtan beri bıldırcin için atmaca uçuruyor. → oputxinams[2]/ oputxinay/ oputxinaps

II. Uçak, helikopter vs’yi [aps.] kullanıyor. Alişi berepe parponi ojulinay. (ÇM-Ğvant) Ali’nin oğlu helikopter uçuruyor (= kullanıyor). → oputxinams[2]/ oputxinay/ oputxinaps; ixmars2


ojurinams (AH-Lome) EA har.f. Birini [aps.] onun zevki için kaydırıyor. Birinin [aps.] zevk için kaymasını sağlıyor. Ekremik mskalate berepe ojurinams. (AH-Lome) Ekrem ağaç merdivenle çocukları kaydırıyor. → osurinams/ osuinams


okaçams/ okaçaps (FN ~ HP ÇX)(AK) EA har.f. 1. Elle tutuyor. Zaptediyor. Osmaniz mç’k’omura coğori uyonun do zincirite okaçams. (FN-Sumla) Osman’ın sert yiyici bir köpeği var ve zincirle tutuyor, zaptediyor. K3apeyi pi3arik k’arfi var-okaçams. (AH, atasözü, K.A.) Çürük tahta çivi tutmaz. 2. İş [aps.] görüyor. Na-megomskun steri dulya okaçi. Beroba mot-ikom ! (FN-Ç’anapet) Sana yakışır şekilde iş gör. Çocukluk yapma ! 3. Birini [aps.] hizmetine alıyor. Xasanik çayi o3’ilu şeni na-okaçu k’oçi oçalişapams. (AH-Borğola) Hasan, çay toplamak için tuttuğu adamı çalıştırıyor. Babak k’at’a 3’ana amele okaçaps do eşo mtxiri o3’ilapaps. (AK-Döngelli) Babam her sene işçi tutuyor da öyle fındık toplatıyor. 4. Arabayı [aps.] tutuyor. Geçici ihtiyaç için kullanıyor. Cuma-muşi na-okaçu arabaz gyoxunu do ogzalu. (AH-Borğola) Kardeşini tuttuğu arabaya bindirdi ve yolladı. 5. Futbol takımını vs [aps.] tutuyor. Osmaniz, na-okaçams t’akimi geicginasi elak’iden. (AH-Borğola) Osman, tuttuğu takım (= futbol takımı) yenilince deliriyor. 6. Abdest/ aptes, osuruk vs’yi [aps.] tutuyor. Abdesi var-ok’omaxvas ya do t’k’orini-muşi okaçaps. (AK-Döngelli) Abdestim bozulmasın diye osuruğunu tutuyor. → ok’açams/ ok’açay; + ikaçams (AH)

[dey. şuri pambuğişi nok’epite okaçams : “Nefesini pamuk ipliğiyle tutuyor.” = Çok zor durumdadır. Sabrın sonuna gelmiştir. Yaşama zorla tutunuyor.] Şuri pambuğişi nok’epite bokaçam. Mundez meç’k’odasen var-miçkin. (FN-Ç’anapet) Nefesimi pamuk ipliğiyle tutuyorum. Ne zaman kopacağını bilmiyorum.

yet. akaçen : Tutabiliyor. Rizak ham t’u3a t’aoniz daz*epunaz nun3’ams. Ala daçxuri var-akaçasen. (AH-Lome) Rıza bu sıcak havada dikenliği tutuşturuyor. Ama ateşi zapt edemeyecek. Ok’o badi k’oçi ren. Ama abdesi-muşi akaçen. (AK-Döngelli) O kadar yaşlı adamdır. Ama abdestini tutabiliyor.

tec. ukaçun : Elinde tutmuşluğu var. Selahattinis xerxi var-ukaçun. Haya muç’o xerxuen ç’ap’ra-ç’up’ra ! (HP-P’eronit) Selahattın testereyi daha önce eline bile almamış. Bunu nasıl yamuk yumuk kesmiş !

şsz : ikaçen : Tutuluyor. Zapt ediliyor. Nanaşi ngeni çkar var-ikaçen. Omcvinaleşi goberepe-ti moyilamz do yekten oxorişa komulun. (FN-Ç’anapet) Annemin buzaği hiç tutulmuyor. Otlakların çeperlerini de aşıp hemen eve gelir. Xociz m3ika çkva kogyudvi. Majuranepeşen ordo geipxors do va-ikaçen. (AH-Lome) Boğaya biraz daha koyuver. Diğerlerinden erken yiyip bitiriyor ve zapt edilemiyor. Skiri mutute var-int’ren do var-ikaçen. (AH-Lome) Yavrum hiç ele avuca sığımıyor ve tutulmuyor (= afacandır). ♦ [dey. xe do mxuciz var-ikaçen (AH) : Ele avuca sığmıyor.] Bere hek’o yangazi ren ki xe do mxuciz var-ikaçen. (AH-Lome) Çocuk o kadar yaramaz ki ele avuca sığmıyor.

f.-i. okaçu : Tutma. Mekaçaloniz 3’k’ari okaçuz kogyoç’k’ez. (AH-Lome) Barajda su tutmaya başladılar. Doğanik dişka ozdu şeni na-okaçu k’oçepe dulyaz gyoç’k’apams. (AH-Borğola) Odun taşımak için tuttuğu insanları işe başlatıyor.

okaçun (FN ~ ÇX)(AK) AD hal f. 1. Birinin [dat.] elleri ile tutulmuş haldedir. Noğayi k’oçepez çxindi jin okaçunan. (FN-Ç’anapet) Çarşılı insanlar kibirli olurlar. (Burunları yukarıda olur). Cuma-çkimişi 3’ut’eli biç’ik berepez xez na-okaçunan obiralepe yekten go3’uğamz. (FN-Ç’anapet) Kardeşimin küçük oğlu çocukların elinde duran oyuncakları hemen zorla alıyor. K’alemi Xasaniz okaçun. (FN-Sumla) Kalem Hasan’ın elindedir. Berek nana-muşiz var-nuucuşi nana-muşik xez na-okaçut’u lemşi beres xes no3onu. (AH-Lome) Çocuk annesini dinlemeyince annesi elindeki iğneyi çocuğun koluna batırdı. Xocas xez biga okaçun. İşumaşi berepes munkinams. (AH-Lome) Hocanın elinde sopa var. Kızınca çocuklara vurmak için kaldırıyor. Xes biga okaçun do eşo gulun. (AK-Döngelli) Elinde sopa var (= sopa tutulu haldedir) ve öyle geziyor. P’ap’uli-çkimi xes na-okaçun x’vinçi nuskuraps (= uxuskuraps). Dedem elindeki kuşu serbest bırakıyor. 2. Bir şeyin [dat.] içinde tutulmuş haldedir. On3xone mtelli n3’olaz okaçun. Bozo eboşkvi do gekosums. (AH-Lome) Tavanarasını kurum tutmuş. Kızı çıkardım ve [o kız tavanarasını] süpürüyor. Oxorişi gomte mtelli tipiz okaçun. (AH-Lome) Evin etrafını hep otlar sarmış. → ok’açun


okçinalik’i (AH) i. Kadının yaşlılığı. Okçinalik’is tolepe ok’omaxu. Gyozluği va-gebidginaşa lemşiz nok’epe var-goşomadven. (AH-Lome) Yaşlılıkta gözlerim bozuldu. Gözlük takmadan iğneyi ipliğe geçiremem. Okçinalik’iz na-ginon var-gaç’k’omen. (AH-Lome) Yaşlılıkta istediğini yiyemezsin. Nana-çkimik okçinalik’iz xasez guşumz. (AH-Borğola) Annem yaşlılığında hasenin etrafına (= kenarına) [oya] işliyor. → didoba[1]; odadula


oki (PZ ~ ÇM) i. Ok. Oki toç’i gozduy. (ÇM-Ğvant) Okun ipini geriyor. → mexi; zuk’umi


okimocams/ okimocaps (HP ~ ÇX)(AK) EA har.f. Bir bayanı [aps.] evlendiriyor. Aysunik k’ulani-muşi okimocaps. (AK-Döngelli) Aysun kızını evlendiriyor. → okomocams/ okomojay/ okomocay; gamotxvams


okirinams/ okirinaps (HP ~ ÇX)(AK) EA har.f. Soğutuyor. Nanak mja t’u3a na-ren şeni okirinaps do yoğurdi nox’vasinon. (AK-Döngelli) Annem süt sıcak olduğu için soğutuyor da yoğurt mayalayacak. → okorinams/ okorinay


okomocams (PZ), okomojay (ÇM), okomocay (AŞ), okomocams (FN) EA har.f. Bir bayanı [aps.] evendiriyor. Şk’uni haninepes vit-do-ovro 3’aneri bozomotalepe okomocaman. (PZ-Cigetore) Bizim buralarda on sekiz yaşındaki kızları evlendiriyorlar. Oxorza bozomota okomocay do zade zori uğun. (AŞ-Ok’ordule) Kadın kızını evlendiriyor da çok zoru var. Ayxanik bozo-muşi okomocasen-doren. Duğunişa miç’andaman. (FN-Sumla) Ayhan kızını evlendirecekmiş. Bizi düğüne davet ediyor. → gamotxvams; okimocams/ okimocaps

f.-i. okomocu/ okomoju : Bir bayanı evlendirme. Emu bozomota-muşi okomoju şeni miti var-nin3’ay. (ÇM-Ğvant) Emu kızını evlendirmek için kimseyi yanaştırmıyor.


okomoconi (PZ), okomojoni (ÇM), okomoconi (AŞ ~ FN) s. [ikomocen/ ikomojen ile okomocams/ okomojay/ okomocay fiillerinin fiil-sıfatı] Evlenecek (bayan). Oçiloni biç’ç’epe giyonurt’t’aşa ar okomoconi bozomota giyonurt’t’ay. (AŞ-Ortaalan) Evlenecek erkelerin olacağına evlenecek bir kızın olsun. → gamatxoni; ≠ oçiloni


okorinams/ okorinay (PZ ~ AH) EA har.f. Soğutuyor. Xasanik mjalva dompunu do hus-t’i okorinams. (PZ-Cigetore) Hasan sütü kaynattı da şimdi de soğutuyor. Ali mca okorinay. (ÇM-Ğvant) Ali sütü soğutuyor. Nanak yoğurti nuvasen. Mja okorinams. (AH-Lome) Annem yoğurt mayalayacak. Sütü soğutuyor. Kemalik t’u3a gyaris şuri nubarams do okorinams. (AH-Borğola) Kemal sıcak yiyeceği üfleyerek soğutuyor. → okirinams/ okirinaps; + korun, koruy/ korums

f.-i. okorinu. Soğutmak. Okorinu şeni badya ceduy. (ÇM-Ğvant) Soğutmak için büyük tabağa koyuyor.

şsz ikorinen : Soğutuluyor. Soğutulabiliyor. Mjalva dompunes. Hus-ti ikorinen. (PZ-Cigetore) Sütü kaynattılar. Şimdi de soğutuluyor.T’u3a 3’ari mturite ikorinen. (ÇM-Ğvant) Sıcak su kar ile soğutulabilir. T’ubineri mja ini 3’k’ariz geludgare do haşoten yekten ikorinen. (FN-Ç’anapet) Kaynatılmış sütü soğuk suyun içine (kabıyla) yereleştirip hemen soğutulabilir. Guberi gyarepe ipti ikorinen do heşşo dolabis molidven. (AH-Lome) Pişmiş yemekler önce soğutulup öyle dolaba konur. T’u3a mja mçire angis ordo ikorinen. (AH-Borğola) Sıcak süt geniş kapta erken soğutulur.


okosale i. Süpürge. Nusa ç’umanişi okosale dik’açu. Oxori dokosu. (ÇM-Ğvant) Gelin sabahleyin süpürgeyi alıp evi süpürdü. Aşek okosalete oxomondule dokosu do mekosalez konodu. (FN-Sumla) Ayşe süpürge ile oxomonduleyi süpürdü ve [süpürgeyi] ilgili alana (= mekosale’ye) koydu (= dayadı). 3xik’iş okosalete avli pkosum. (AH-Lome) Çalı süpürgesiyle avluyu süpürüyorum. Ağani okosalek p’anda k’ayi kosums. (AH, atasözü, K.A.) Yeni süpürge hep iyi siler. Doğanik oxorişi avli 3xik’işi okosalete kosu do pağu. (AH-Borğola) Doğan evin önündeki bahçesini çalı süpürgesiyle süpürüp temizledi. Xasanik avlişi oğune k’ele 3xik’işi okosalete go3’akosums. (AH-Borğola) Hasan avlunun ön tarafını çalı süpürgesi ile süpürüyor.


okotumale (FN ~ ÇX)(AK) i. Tavuk kümesi. Nanak kotumepe okotumalez moloxunams. (FN-Ç’anapet) Annem tavukları kümese koyuyor. Nanak handğa kotumepe ordoşe okotumalez molupinams. (FN-Ç’anapet) Annem bugün tavukları erkenden kümese gönderiyor. Kotumepek seri okotumalez incirnan. (FN-Sumla) Tavuklar gece kümesinde tünüyor. Mk’yapuk okotumalez amaxtu-doren. Na-amt’inen kotumek şuri oşletinams. (AH-Lome) Çakal kümesin içine girmiş. Kaçabilen tavuk canını kurtarıyor. Kotume goyonaşi okotumale-ti uk’odare. (AH-Lome) Tavuk gezdirince ona kümes de yepacaksın. Tkvani kotumepeşi oskumale okotumalez doloxe ren-i, gale ren-i ? (AH-Lome) Sizin tavukların folluğu kümesin içinde midir, dışında mıdır ? Mamuli okotumaleşen axi-p’icişe meyaputxun. (AH-Lome) Horoz kümesten ahırın önüne doğru uçuyor. Mk’yapu okotumalez nanç’aşi kotumepe edgitun. (AH-Borğola) Çakal kümese yanaşınca tavuklar ayaklanır. Kotumepe do 3’ip’ilepe ok’ok’oro3xums do okotumaleşe amoşkumers. (AH-Borğola) Tavukları ve civcivleri bir arada sayıp da kümese sokuyor. Okotumales kotumepek on3’iramu var-renna var-skuman. (AH-Borğola) Kümeste tavuklar fol yoksa yumurtlamıyorlar. Xasanik lazut’i okotumales amvobğaps. (ÇX-Makret) Hasan mısırı kümese döküyor. Kotumek limci ix’vaşi okotumales mişulun. (AK-Döngelli) Tavuk akşam olunca kümese giriyor. Limci dix’vaşi berek kotumepe okotumales muloxunaps. (AK-Döngelli) Akşam olunca çocuk tavukları kümese sokuyor. Nanak k’at’t’a limci okotumale nutumers. (AK-Döngelli) Annem her akşam kümesi kapatıyor. → doyanure; kormepe-k’alivi; k’avidi


okro (FN-Sumla) i. Altın. # Bozona ivaşi vit’var 3’aneri / ğira-muşi okro k’ala 3’oneri. (FN, A.D.) Bir kız on bir yaşına gelince / artık onun değeri altın ile ölçülür, altın değerindedir. → orko; altuni


oksinale (AH) i. Osurukböceği. Ntxiris oksinale noxen. (AH-Lome) Fındığın üzerinde osuruk böceği var.


oktams/ oktay/ oktaps EA har.f. [f.-i. oktapu (ÇM)] 1. (Birçok kere) çeviriyor ya da döndürüyor. Çost’ra voktam do burç’uli blast’rum. (ÇM-Ğvant) Bileğitaşını çevirerek kupliyi biliyorum. Nk’ola me3oneri hekol-hakole dido dokti-i, k’ilidi yekten geinçxilen. (FN-Ç’anapet) Anahtar takılı iken fazla o tarafa bu tarafa döndürürsen kilit hemen bozulur. Berek t’op’aç’i oktams. (FN-Ç’anapet, Sumla) Çocuk topaç çeviriyor. Mskveri steri hekole hakole ti mot-oktam. (AH-Lome) Geyik gibi bir o yana bir bu yana başını sallama. Dişli na-oktams mili a-jur 3’anaz doloxe galendon goişiren. (AH-Lome) Dişliyi çeviren milin, bir-iki sene içinde dış çevresi aşınıyor.

+ uktams[2]/ uktay/ uktaps EDA har.f. Birine ait [dat.] bir şeyi [aps.] çeviriyor. Biri için [dat.] bir şeyi [aps.] çeviriyor. Bere çost’ra uktay. Baba-muşi burç’uli last’ruy. (ÇM-Ğvant) Çocuk bileğitaşını (babası için) çeviriyor. Babası burunlu baltayı biliyor. Ali ham ndğalepe mot’at’a3’eri on. Mitonpe dubara uktay. (ÇM-Ğvant) Ali bugünlerde kızgın dolaşıyor. Birine karşı oyun oynuyor (= bir kötülük yapmaktadır/ tasarımındadır). → uktinams

II. (ÇM) Evini [aps.] yönetiyor. Oxorzaşi vrosi na-on, oxori xampaluği na-oktay on. (ÇM-Ğvant) Kadının iyisi (akıllısı) evin yönetimini (işini) çevirendir. Oxori oktinu nosite iyen. (ÇM-Ğvant) Ev yönetimi akılla olur.

III. (AK) Tarlayı [aps.] sürüyor. Tarladaki toprağı çeviriyor. Doğanik x’ona oktaps. Ama uça porça-muşi mjoraten gyaxçanen. (AK-Döngelli) Doğan tarla sürüyor. Ama siyah gömleği güneşten soluyor.


okti (ÇM)(FN ~ AH HP ÇX) i. ve s. I. i. Rampa. Yokuş. Yamaç. Melenk’aleni okti ext’asi zeni gazirasen. (ÇM-Ğvant) Karşıdaki yokuşu çıktın mı, düzlüğü göreceksin. P’ap’uli okti emtumani eşit’aşa şuri gyatragen. (FN-Ç’anapet) Dedem yokuş yukarı çıkarken nefesi tıkanıyor. Doğani dido z*igara şums do oktiz nikaçen. (FN-Sumla) Doğan çok sigara içtiği için yokuşlarda daralıyor, yoruluyor. Badi var-eşala şkule oktis konamxven. (FN-Sumla) İhtiyar yukarı çıkamayınca yokuşta çömelir, kalır. Oktiz na-norgare ncaş fide irdaiz moim3ken. (FN-Sumla) Yokuşta diktiğin bir ağaç fidesi büyüyünce devriliyor. Okti rubapez lazut’i ixaçket’aşi nanak tasi jilendoşen 3’alendo k’ele gonvalams do gelobğams. (AH-Lome) Rampa vadilerde mısır ekilirken annem tohumları yukarıdan aşağıya doğru sallayarak serpiştiriyor. Araba oktiz va eşalu do Osmanik nacins. (AH-Lome) Araba yokuştan (rampadan) çıkamadı da Osman itiyor. Nanaz lu dorgoni yeyi var-az*iru do ont’uleşi oktiz norgams. (AH-Lome) Annem lahana dikecek yer bulamadı da tarlanın yamacına dikiveriyor. Ont’ulez oktişe k’ele meyant’ra3eri let’az lazut’i va-pxaçki. (AH-Lome) Tarlada rampaya doğru kaymış toprağa mısır ekmedim. Xarga geduzas ixenen. Oktiz var-ixenen. Oktiz na-vare xarga, k’işiz mtviri yomtvaşi meyixven. (AH-Lome) Odun istifi düz yerde yapılır. Rampaya yapılmaz. Rampa yerde yapacağın odun istifi, kışın üzerine kar yağınca yıkılır. Puci-çkimi oktişen eşulut’aşi ingrinen. (AH-Borğola) İneğim yamaçtan yukarı çıkarken yuvarlanıyor. Ont’uleşi oktiş k’eleLet’a okaçasya do ntxirişi fide elorgams. (AH-Borğola) Tarlanın yokuş tarafına Toprağı (= toprağın kaymasını) tutsundiye fındık fidesi dikiyor. → emptina; menya; [yamaç] mekta sva; medika yeri; p’et’ra; yama

II. s. Çok meyilli. Dik. Livadi dido okti ren. Gelebustur. (FN-Sumla) Bahçe çok dik. Aşağı kayıyorum. Na-eşapti gza hek’o okti t’u ki çxindi burgulis eman3’et’u. (AH-Lome) Çıktığım yol o kadar yokuştu ki burnum dizime değiyordu. Na-eşulut’u gza hek’o okti t’u ki çxindi burgulis gyuçamt’u. (AH-Borğola) Çıktığı yol o kadar yokuştu ki burnu dizine vuruyordu.


okturoni → kturums


okuli i. Okul. [< Fra. (*)] Bere okulişa var-ulun. K’ave çağeti ç’apxuy. (AŞ-Ok’ordule) Çocuk okula gitmiyor. Kahvede kâğıt çarpıyor. Bere okulişa it’t’aşa kiravat’i dolink’oray. (AŞ-Ok’ordule) Çocuk okula giderken kıravatı bağlıyor. Doğani okuliz ren. (AH-Lome) Doğan okuldadır. BereOkulişa yano var-dopskidaya do 3’alendo gilunk’ap’un. (AK-Döngelli) ÇocukOkula geç kalmayayımdiye aşağıya doğru koşuyor. [(*) Oldukça yaygın şekilde Türkiye’nin her yerinde duyulan şaşırtıcı iddianın tersine Türkçe okul kelimesi “okumak” fiilinden türetilmiş değildir. Türkçe’de fiilin köküne eklenerek isim türeten yapım eki olarak “-l” şeklinde bir morfem mevcut değildir.] → mektebi


ok3inams/ ok3inay (PZ ~ AH) EA har.f. Çürütüyor. 3’k’arik nca ordo ok3inams. (AH-Lome) Su ağacı çabuk çürütüyor. Ar elak3apeyi uşkuyik vit uşkuyi ok3inams. (AH, atasözü, K.A.) Çürümeye başlayan bir elma, on tane elma çürütür (= Kötü yola gitmeye başlayan bir insan, çevresindeki çok sayıda insanı etkileyebilir). Uşkurepeşi doloxe na-goşak3unpe goşiğare ki majurape-ti mot-ok3inamt’as. (AH-Borğola) Elmaların arasında içi çürüyenleri ayıklayacaksın ki diğerlerini de çürütmesin. → ox3inams/ ox3inaps; + k3un, k3uy


ok’a/ ok’k’a i. Okka (= 1.283 gram). Ayşe eçi ok’a mt’a ek’vazden. (ÇM-Ğvant) Ayşe yirmi okka ot kaldırabiliyor.


ok’aams/ ok’aaps → ok’arams/ ok’araps


ok’açams/ ok’açay (PZ ~ AŞ) EA har.f. 1. Kaybolmasın, düşmesin, kaçmasın diye (elle) tutuyor. Dişk’a ok’açams. (PZ-Apso) Odunu elle tutuyor. 2. Birini [aps.] hizmetine alıyor. Xasanik yanine-muşis p’andaneri şeni içalişams ar k’oçi ok’açams do oçalişapams. (PZ-Cigetore) Hasan yanına devamlı olarak çalışacak bir adamı tutup da çalıştırıyor. Ham ndğa Ali k’oçi ok’açu. Çayi o3’ilapay. (AŞ-Ok’ordule) Bu gün Ali adam tuttu. Çay toplatıyor. İşçi bok’açi. Dulya var-ikuy. İboden. (AŞ-Ok’ordule) İşçi tuttum. İş yapmıyor. Oyalanıyor. 3. Abdest (aptes), osuruk vs’yi [aps.] tutuyor. → okaçams/ okaçaps; + ik’açams/ ik’açay

yet. ak’açen : (1) Elle tutabiliyor. Omp’ila na-nuburt’u kva monk’a ort’u. Var-mak’açu. Xe gamomişirç’u. (ÇM-Ğvant) Halata bağlı taş ağır idi. Tutamadım. Elimi oydu. (2) Abdest (aptes), osuruk vs’yi [aps.] tutabiliyor.

ok’açun (PZ ~ AŞ) AD/ADL hal f. Birinin [dat./ gen.] elleri ile ([lok.]) tutulmuş haldedir. Mo-mok’anam. Mok’aç’un lazut’epe-şk’imi memixum. (PZ-Cigetore) Sallama beni. Tuttuğum mısırlarımı döküyorsun. Xasanişi beres p’anda xes ç’ak’i ok’açun. P’anda-ti xe naşk’oren. (PZ-Cigetore) Hasan’ın çocuğunun her zaman elinde çakı tutuluyor. Her zaman da elini kesebiliyor. Bereşi xepes na-ok’açun cari laç’ik nuşk’omams. (PZ-Cigetore) Çocuğun elindeki ekmeği köpek yiyor. Xasanişi xepes mskva ç’epxe ok’açun. (PZ-Cigetore) Hasan’ın elinde güzel fındık sopası tutunuyor. Xasanişi beres çip’it’i ok’açun do çip’it’i ç’apxums. (PZ-Cigetore) Hasan’ın çocuğunda kibrit var da kibrit çakıyor. Xoji gamomaç’irdu. Na-mok’açut’u toç’i xe gamomişirç’u. (ÇM-Ğvant) Öküz elimden kaçtı. Elimdeki ip elimi oydu. Ali xe topri ok’açun. P’anda t’ubi aşi ot’oçay. (ÇM-Ğvant) Ali eli ballı. Hep dü-şeş atıyor. Ali oxorişa moxt’asi mu-ti ok’açun elat’oçuy. Ok’açxe var-ziray. (ÇM-Ğvant) Ali eve gelince elinde ne var ise kenara (ya da : « rasgele ») yere atıyor. Sonra [attığı şeyi] bulamıyor. Berepe na-ok’açunanpe k’artik’arti menduğaman. (ÇM-Ğvant) Çocuklar ellerindekileri birbirinden zorla alıyorlar. → okaçun


ok’açxe (ÇM-Ğvant)(AH) z. Sonra. Emogi xepe dimboni do ok’açxe cari şk’omi. (ÇM-Ğvant) Önce ellerini yıka. Ondan sonra yemeğini ye. T’obaşa dulya doyey. Ok’açxe gamuxvey. (ÇM-Ğvant) Gizli iş yaptılar. Ama sonra (başkalar) ortaya çıkardılar. Bere t’obaşa doiley do ok’aç’xe eşk’uxvey. (ÇM-Ğvant) Delikanlıyı gizliden vurdular, amma sonradan (başkaları) ortaya çıkardılar. Lazut’i ipti boxominamt. Ok’açxe onçamurete pçxvarumt do pkurçolumt. (AH-Lome) Mısırı önce kurutuyoruz. Sonra dibekte dövüp ayıklıyoruz. Mehmet ! Na-go3’k’edi k’ut’ipez ar kogeloğari do ok’açxe z*iyameri na-ren oxi3’onas. (AH-Lome) Mehmet ! Baktığın kutulara bir çizik at da sonradan görülmüş olduğu (kontrol edilmiş olduğu) anlaşılsın. Çku mecişe irişen ordo bidat do ar kobiz*irat. Ok’açxe gamapstut do komobulurt. (AH-Lome) Biz imeceye herkesten erken gidip bir görünelim (= görünmüş olalım). Sonra sıvışıp da geliriz. Lu dorgamt’aşi svit’i eliyoni do k’ap’et’i let’az moxvadaşi ipti svit’i no3oni do ok’açxe lu dorgi. (AH-Lome) Lahana dikerken yanına svit’iyi al. Sert topraklara rastladın mı önce svit’iyi sok. Sonra lahanayı dik. Nusak dolokunu eşanaxu. Ha3’i 3’ilaxums do ok’açxe-ti gyok’idasen. (AH-Lome) Gelin çamaşırı yıkadı. Şimdi sıkıyor ve sonra da asacak. K’uçxe na-mabaru-dort’un, ok’açxe muşebura golomilu. (AH-Lome) Ayağımın şişliği sonra kendiliğinden geçti. Babas daç’k’indaşi ipti ğvalepe amç’itanen. Ok’açxe-ti p’icişen upi dabğen. (AH-Lome) Babam yorulunca önce yanakları kızarıyor. Sonra da yüzünden ter akıyor. Na-i3’ilen çayiz tipi goşant’aluna ok’açxe goşobiğaten. (AH-Borğola) Toplanan çaya ot karışırşa sonra seçeceğiz. Ont’ulez na-ok’obobği ğerepe berepek ek’un3’ez-doren do ma ok’açxe bz*iri. (AH-Borğola) Tarlada yığdığım mısır saplarını çocuklar ardından tutuşturmuşlar da ben sonradan gördüm. Berepe ! Osteru naşkvit. M3’k’upun. Ok’açxe oxorişi gza var-gaz*iranoren. (AH-Borğola) Çocuklar ! Oyunu bırakın. Hava kararıyor. Sonra evin yolunu göremiyeceksiniz. → uk’ayi, ok’aye/ ok’ayi; uk’açxe[1]; uk’ule, ok’ule, ek’ule


ok’aç’k’iden (FN ~ HP) Aø/AL har.f. Hareket halinde olan araçlar veya insanlar [aps.] çarpışıyor. Pi3arepe artik’artis ok’aç’k’iden. (FN-Sumla) Tahtalar birbirine çarpıyor. K’uçxeşi burti istert’aşi berepe artikatiz ok’aç’k’idenan. (AH-Borğola) Futbol oynarken çocuklar birbirine çarpıyorlar. Arabape ok’aç’k’ides. (HP-P’eronit) Arabalar çarpıştılar.


ok’agen (FN ~ HP) Aø/AL har.f. Birbiri ile karşılaşıyor. Cordani do Memet’i k’at’a ndgaz xinci k’ala ok’agenan. (FN-Ç’anapet) Cordan ile Mehmet her gün köprünün yanında karşılaşıyorlar. Abu-3’k’ai do Pi3xala-3’k’ai mzuğaz ok’agen. (FN-Sumla) Abu deresi ile Pi3xala deresi denizde karşılaşıyorlar. Baba noğaşe gyulut’aşi bazi baba-skani k’ala ok’agen. (AH-Lome) Babam çarşıya inerken bazen babanla karşılaşıyor→ ok’vagen


ok’ak’iden (FN ~ HP) Aø har.f. Birbiri ile kavga ediyor ya da kapışıyor. Berepe ğoma xayi ok’ak’idez. Çkva handğa kodiksiyez. (FN-Ç’anapet) Çocuklar dün kötü kapıştılar. Fakat bugün sükünet içindeler. Enveri do Memet’i ok’ak’idez. Xasanik ok’o3’k’u. (FN-Sumla) Enver ile Mehmet kapıştılar. Hasan onları ayırdı. Alişi exlak’i çkar va-ipels. İri k’ala ok’ak’iden. (AH-Lome) Ali’nin ahlâkı hiç yaramaz. Herkesle kavga eder. Berepe, mbuli na-var-artines şeni ok’ak’ides. (AH-Borğola) Çocuklar kirazı pay edemedikleri için kavga ettiler. Mtuti k’ala ok’ak’idaşi k’vacis k’ak’aliz uzdare. (HP-P’eronit) Ayı ile kapışırken taşağındaki yumurtalarını sıkacaksın. → ok’i(y)ilenI; ok’vak’iden; [birbiri ile takılıyor] ok’obun; + ok’ok’idinapams


ok’alat’en (AH) AD har.f. Birine ait [dat.] sertçe bir şey [aps.] içeri doğru çöküyor. Puciz ugyareli korba ok’alat’u-doren. (AH-Lome) İneğin karnı açlıktan içeri çökmüş.


ok’alaylapams (AH-Lome)(HP-P’eronit) EA har.f. Kalaylatıyor. Bakirişi saxanepe bok’alaylapam. (AH-Lome)(HP-P’eronit) Bakır sahanları kalaylatıyorum. k’alayi dusums; k’alayi coçamapay; k’alayi oxenapay; k’alayi coçapay; k’alayi gyoçapams; k’alayi oxenapams


ok’alap’arams (PZ-Cigetore) ED har.f. Birine [dat.] yalvarıyor. Ma hamu do ok’ayi vati gok’alap’ara. (PZ-Cigetore) Ben bundan sonra sana yalvarmayacağım. → ik’alap’arams, op’alak’aray, ak’alap’ay, ik’k’alap’p’ay; → axve3’en, ixve3’en, oxve3’un


ok’anams/ ok’anay (PZ ~ ÇM) EA har.f. Kımıldatıyor. Beşik vs [aps.] sallıyor. Bozo buzepe dvok’anay, ikten. Oncğore mu u3’omeran var-uşkun. (ÇM-Ğvant) Kız memelerini sallayıp dolaşıyor. Utanmak nedir, bilmiyor. Karmat’e lazut’i moydonişa k’ariç’i dolibğen. Gorayaşe ok’anasi karmat’e p’iji dolvabğen. (ÇM-Ğvant) Değirmende haznedeki mısır, haznealtından dökülüyor. Titreştirici sallayınca değirmenin ağzına dökülüyor. Mo-mok’anam. Mok’aç’un lazut’epe-şk’imi memixum. (PZ-Cigetore) Sallama beni. Tuttuğum mısırlarımı döküyorsun. Lazut’i-parvepe xombineri on. Ok’anaşi şaşalams. (PZ-Cigetore) Mısırın yaprakları kurumuştur. Sallayınca hışırdıyor. → onk’anay/ onk’anams/ onk’anaps; dvonk’ay; + ink’ans/ ink’as/ ink’ay

+ uk’anams/ uk’anay EDA har.f. Birine bir şey kımıldatıyor. Birinin (beşiği) sallıyor. # Hayde mendegiyona / 3’ulut’ina ort’aşa / Uk’ayi pişmanare / Om3’el uk’anamt’aşa. (PZ-Anonim) Haydi seni götüreyim / Küçücük (kız) iken / Sonra pişman olacaksın / Beşik sallarken.


ok’ank’oni (AH) i. Yabani hayvanları korkutmak için gürültü yapan su makinesi. İsinaz ma ok’ank’oni gebodgini. (AH-Lome) İsinaya ok’ank’oni kurudum. → 3’ari-mangana, 3’k’a-mangana


ok’ant’alen → ok’ont’alams; ok’int’alen


ok’an3’irams/ ok’an3’iraps (HP) EA har.f. Salıncakta vs sallıyor. Kyazimik ok’an3’iyonis bere ok’an3’irams. (HP-P’eronit) Kâzım salıncakta çocuğu sallıyor. dvonk’ay; ok’anams/ ok’anay, onk’anay/ onk’anams/ onk’anaps; ok’k’an3’uray, ok’an3’urams; ok’an3’urinams; ok’an3’uraps; + ik’an3’urs

ok’an3’ironi (HP) i. Salıncak. Kyazimik ok’an3’iyonis bere ok’an3’irams. (HP-P’eronit) Kâzım salıncakta çocuğu sallıyor. → dolok’anure, dok’anure; ok’an3’ure, ok’an3’uroni, ok’an3’oroni, ok’an3’urale


ok’an3’oroni (AH-Borğola) i. Salıncak. Ok’an3’oroniz berez unk’ans. (AH-Borğola) Salıncakta çocuğu (uyutmak için yavaşça) sallıyor. Ok’an3’oroniz bere ok’an3’urinams. (AH-Borğola) Salıncakta çocuğu sallıyor. → dolok’anure, dok’anure; ok’an3’ure, ok’an3’uroni, ok’an3’ironi, ok’an3’urale


ok’an3’uoni → ok’an3’uroni


ok’an3’urale (ÇX) i. Salıncak. Osmanik ok’an3’urales berepe ok’an3’urasunt’u. Ar mindap’3’k’edi. Muk ik’an3’urs. (ÇX-Çxalazeni, TM) Osman salıncakta çocuğunu sallayacaktı. Bir baktım da kendisi sallanıyor. → dolok’anure, dok’anure; ok’an3’ure, ok’an3’uoni, ok’an3’oroni, ok’an3’ironi


ok’an3’urams (FN ~ AH-Lome), ok’an3’uraps (ÇX) EA har.f. Salıncakta vs sallıyor. Xuseyinik ok’an3’uonis bere ok’an3’urams. (FN-Ç’anapet) Hüseyin salıncakta çocuğu sallıyor. Musak ok’an3’urez bere-muşi ok’an3’urams. (FN-Sumla) Musa salıncakta çocuğunu sallıyor. Nanak gok’an3’urams. (FN-Sumla) Annen seni (salıncakta) sallıyor. Cemalik ok’an3’uronis bere-muşi ok’an3’urams. (AH-Lome) Cemal salıncakta çocuğunu sallıyor. Osmanik ok’an3’urales berepe ok’an3’urasunt’u. Ar mindap’3’k’edi. Muk ik’an3’urs. (ÇX-Çxalazeni, TM) Osman salıncakta çocuğunu sallayacaktı. Bir baktım da kendisi sallanıyor. dvonk’ay; ok’anams/ ok’anay, onk’anay/ onk’anams/ onk’anaps; ok’k’an3’uray; ok’an3’urinams; ok’an3’irams/ ok’an3’iraps; + ik’an3’urs


ok’an3’ure (AŞ ~ FN)(AK) i. Salıncak. Ok’an3’ure bere bonk’anam. (AŞ-Ok’ordule) Salıncakta çocuğu sallıyorm. Musak ok’an3’urez bere-muşi ok’an3’urams. (FN-Sumla) Musa salıncakta çocuğunu sallıyor. Ncas gek’ideri ok’an3’ure dixas dan3’en. (AK-Döngelli) Ağaca asılı duran salıncak yere değiyor. → dolok’anure, dok’anure; ok’an3’uoni, ok’an3’oroni, ok’an3’ironi, ok’an3’urale


ok’an3’urinams (AH-Borğola) EA har.f. Salıncakta vs sallıyor. Ok’an3’oroniz bere ok’an3’urinams. (AH-Borğola) Salıncakta çocuğu sallıyor. → dvonk’ay; ok’anams/ ok’anay, onk’anay/ onk’anams/ onk’anaps; ok’k’an3’uray, ok’an3’urams; ok’an3’irams/ ok’an3’iraps, ok’an3’uraps


ok’an3’uroni/ ok’an3’uoni (FN ~ AH-Lome) i. Salıncak. Xasani ok’an3’u(r)oniz ik’an3’u(r)s. (FN-Ç’anapet) Hasan salıncakta sallanıyor. Xuseyinik ok’an3’uonis bere ok’an3’urams. (FN-Ç’anapet) Hüseyin salıncakta çocuğu sallıyor. Ok’an3’uonişi tok’i k’ap’et’i var-genk’orayiz ordoşen mestun. (FN-Ç’anapet) Salıncağın ipini kuvvetli bağlamayınca erken sıyrılıyor. Axmet’i ok’an3’uronis ik’an3’urs. (AH-Lome) Ahmet salıncakta sallanıyor. Ok’an3’uronişi tok’i gobondarum. (AH-Lome) Salıncağın ipini geriyorum. Fikrik tok’i ç’imoşums. Berez ok’an3’uroni gyuk’idasen. (AH-Lome) Fikri ip eğiriyor. Çocuğa salıncak yapacak. → dolok’anure, dok’anure; ok’an3’ure, ok’an3’oroni, ok’an3’ironi, ok’an3’urale


ok’ap’et’anams (FN ~ AH HP) EA har.f. Sağlamlaştırıyor. Tok’i dido dişiru-doren. Gudeli ncaşen gebonç’amt’aşa meç’k’odun. Babak a çkva tok’i elum3xvams do ok’ap’et’anams. (AH-Lome) İp fazla aşınmış. Sepeti ağaçtan aşağı indirene kadar kopabilir. Babam yandan bir ip daha ekleyip sağlamlaştırıyor. Xayatiz pi3ayi goşat’roxu. Babak axireşen nca e3’uç’k’adams do ok’ap’et’anams. Jin-ti ağani pi3ayi yoç’k’adasen. (AH-Lome) Hayat odasında döşeme tahtası kırıldı. Babam ahırdan alttan yukarı doğru ağaç çakıp sağlamlaştırıyor. Üst tarafına da yeni tahta çakacak. Memet’ik na-eliç’up’ranu t’ik’şari k’arfiten ok’ap’et’anams. (AH-Borğola) Mehmet yamulan ahşap bahçe kapısını çivi ile [çakıp] sağlamlaştırıyor. Memet’ik mtvirite na-dolondruk’u bagenişi xart’omapeMot-gonstut’asya do mçxu pi3arite e3’aç’k’adu do ok’ap’et’anu. (AH-Borğola) Mehmet kardan eğilen mandıranın ahşap örtüsünüÇökmesindiye kalın tahta ile alttan çakarak sağlamlaştırdı.


ok’ap’inams[1]/ ok’ap’inay[1]/ ok’k’ap’p’inay (PZ)(AŞ) EA har.f. Yere düşürüyor. Xasanik on3xenişa sum p’aç’oni k’alatina ok’ap’inams. (PZ-Cigetore) Hasan tavandan üç ayaklı sepeti düşürüyor. K’inçi na-goyobğun k’umi, “Bok’ap’inaredeyi goipatxay. (AŞ-Ok’ordule) Kuş, üzerindeki kumu, “Yere düşüreceğimdiye silkeleniyor. Nana ! Ali baba-muşi na-meçu para xe dolvok’açun. Ok’ap’inasen. Keuç’opi. (AŞ-Ok’ordule) Anne ! Ali’ye babasının verdiği para avucunun içinde. Düşürebilecek. Onu al. Doğani Xasani ar montxay. Cur montxay. Ok’ap’inay. (AŞ-Ok’ordule) Doğan Hasan’a bir vuruyor. İki vuruyor. Düşürüyor. Puçi obğe var-ok’k’ap’p’inu. (AŞ-Ortaalan) İnek plasentasını düşürmedi. → met’k’omersII

+ uk’ap’inams/ uk’ap’inay : Biri için [dat.] yere düşürüyor. Laçi xor3’i vuk’ap’ini. Goşk’omu. İli-muşi losk’uy. (AŞ-Ok’ordule) Köpeğe et attım. Etrafını yedi. Kemiğini yalıyor.


ok’ap’inay[2] (ÇM) EA/ EA.Abl har.f. Birini [aps.] kapı dışarı atıyor. Birini [aps.] bir yerden [abl.] kovuyor. Ali bere-muşişa guri mvalasi oxorişa ok’ap’inay. (ÇM-Ğvant) Ali çocuğundan kızınca evden kovuyor. → get’k’oçams, get’k’omers


ok’ap’inams[2] (FN-Sumla) E.Dir har.f. Uçurumdan aşağıya doğru yuvarlıyor. + uk’ap’un[1]


ok’ap’inams[3] (AH-Lome) EAL har.f. Bir şeyi [aps.] bir yere [lok./ dir.] atıyor ya da fırlatıyor. Alik t’op’i-çkimi go3’omimers do ğalişe ok’ap’inams. (AH-Lome) Ali benim topumu zorla elimden alıp dereye atıyor dok’anams; ot’oçams/ ot’oçay; ot’omay; ot’k’oçams/ ot’k’oçaps; ot’k’omers; istomers; ostolaps

+ ok’ap’inapams[2] EDAL ett.f. Birine [dat.] bir şeyi [aps.] bir yere [lok./ dir.] attırıyor. Muellimik mektebişi avliz na-ok’ibğu molozi berepes ğalişe ok’ap’inapams. (AH-Lome) Öğretmen okulun bahçesine biriken molozu çocuklara dereye attırıyor.


ok’ap’inams[4] (AH-Borğola) EA har.f. Sıçratıyor. Zıplatıyor. + uk’ap’un[2]


ok’ap’inapams[1] (PZ-Apso) ED har.f. (*) Koşturuyor. Xasanik n3xenis ok’ap’inapams. (PZ-Apso) Hasan atı koşturuyor. [(*) Bu fiil, anlam bakımından uk’ap’ams fiili ile ilgili olmasına rağmen, bu sözlükteki tanımlamaya göre ettirgen olarak sınıflandırılmamıştır.]


ok’ap’inuşi (PZ ~ ÇM) i. Koşu. Koşuculuk. Mektebis ok’ap’inuşis ma xutineri moft’i. (PZ-Cigetore) Okulda koşuda ben beşinci geldim. Berepe ok’ap’inuşi ijibaleran. (ÇM-Ğvant) Çocuklar koşuculukla yarışıyorlar.


ok’arams/ ok’aams/ ok’araps/ ok’aaps (FN ~ HP ÇX) EA har.f. İç hastalıklar için birini [aps.] tedavi ediyor. İyileştiriyor. K’oçi dizabunu-dort’un do oxorca-muşik ok’arams. (FN-Sumla) Adam hasta olmuştu ve karısı onu tedavi ediyor. → coktinams/ coktinay; + ik’aren/ ik’ayen/ ik’aen; ≠ uşvelams

+ uk’arams/ uk’aams/ uk’araps/ uk’aaps EDA har.f. Birine ait bir iç hastalığı tedavi ediyor ya da iyileştiriyor. Nanak, xe memo3xont’uşi mint’u3u do mik’au. (AH-Borğola) Annem, elim burkulunca masaj yaptı da iyileştirdi.


ok’axven → ok’ixven


ok’aye/ ok’ayi (PZ-Cigetore) z. Sonra. Bula-şk’imişi livadişi mduti mcaşi tude araba-şk’imi memişk’vaput’u. Ar saat’i ok’ayi hişoşa golavikti ç’i araba-şk’imişi jin opşa mduti dobğut’u. (PZ-Cigetore) Teyzemin bahçesinde dut ağacının altına arabamı bırakmıştım. Bir saat sonra oraya döndüm. Arabamın üstüne çok dut dökülmüştü. Xasanik ağani dolokunaşa eç’opu. Var-delikunams. “Ok’ayi domaç’irasendeyi elişinaxams. (PZ-Cigetore) Hasan yeni giyecek almış. Giymiyor. “Sonra lazım olurdiye kendisine saklıyor. Xasanik iri tevulis koguk’açams do ok’ayeti it’us ç’iMa muti miğun-i ?” (PZ-Cigetore) Hasan her şeyi kucaklıyor da sonra da diyor ki Benim bir şeyim var mı ?” Cemali xavi on. İri şk’ala ok’iyilen do ok’aye-ti ordo ibarişen. (PZ-Cigetore) Cemal aksidir. Herkesle kavga ediyor da sonra da erkenden barışıyor. → hamu do ok’ayi, himu do ok’ayi. → uk’ayi; uk’açxe[1], ok’açxe; uk’ule, ok’ule, ek’ule


ok’enk’ele (FN) i. Kanca. Doğanik xor3i ok’enk’elez geluğams. (FN-Sumla) Doğan eti kancaya asıyor.


ok’epe (AH) i. Kendir tarlası. Si ha3’i naoni do ok’epe k’ala m3ika ek’emiçvi. (AH-Lome) Sen şimdilik devam et de kendir tarlasının yanında biraz beni bekleyiver. 3’oxle ok’epes k’epi do xaci orgamt’ez. (AH-Gidreva) Eskiden kendir tarlasında kendir ile fasulye dikiyorlardı. → nok’epre


ok’ibğen (PZ ~ ÇX) Aø har.f. Birikiyor. Bir araya toplanıyor. Bir araya yığılıyor. Sotinuri laxerepe moxt’ey do oxori kok’ibğey. (ÇM-Ğvant) Nerenin deliler gelip de evde yığıldılar. Ostvinu gyunaxi ren. Şeyt’anepe ok’ibğen-doren. (AH-Lome) Islık çalmak günahtır. Şeyt’aniler birikirmiş. Cuma ! Toli ham bozos egiz*it’as. Milleti ok’ibğaşi mitişe uz*iyamu gamastun do igzals. (AH-Lome) Kardeş ! Gözün bu kızın üzerinde olsun. Millet yığılınca kimseye görünmeden sıvışıp gidiyor. Xali ar yeriz ok’ibğet’u do babak k’arfite duşemez kogyoç’k’adu. (AH-Lome) Halı bir yere yığılıyordu. Babam çivi ile döşemeye çaktı. Muellimik mektebişi avliz na-ok’ibğu molozi berepes ğalişe ok’ap’inapams. (AH-Lome) Öğretmen okulun bahçesine biriken molozu çocuklara dereye attırıyor. Jimok’az na-upins ntxiri ma a-jur saat’iz pçakşum. Na-ok’ibğen çeplape nanak moyakosums do pucepez dorçu şeni axiriz ok’obğams. (AH-Lome) Evin arkasında serili fındığı ben bir iki saat sopayla dövüyorum. Biriken kabukları annem üzerinden süpürüp alıyor ve ineklerin altına sermek için ahıra yığıyor. 3’oxle karmat’eşe bidaşi mekosalez na-ok’ibğen but’k’ape ebzdimt’i. (AH-Borğola) Eskiden değirmene gidince süzgeçte toplanan yaprakları alırdım. → uk’uibğen; ok’ik’orobams


ok’iç’aben (AŞ-Ok’ordule)(FN ~ HP) Aø har.f. Birbirine yapışıyor. Ham ok’iç’aben. (AŞ-Ok’ordule) Bu birbirine yapışır. Na-mç’ari-dort’un kart’alepez 3’k’ari ya3’ap’u do kok’iç’abu. (FN-Ç’anapet) Yazdığım kâğıtların üzerine su damladı ve birbirine yapıştı. Muşebura kok’içabu-dort’un. Zoyila ok’op’3’k’i. (AH-Lome) Kendi kendine yapışmıştı. Zorla ayırdım. T’urvape p’et’mezoni mot-naşkumer. Artikatiz ok’iç’aben. (AH-Lome) Torbaları pekmezli bırakma. Birbirine yapışıyor. Tuğula ok’oç’abu şeni xarcis dido çimento ixmarare. Hem oraz k’ai ok’iç’aben. (AH-Borğola) Tuğlayı birbirine yapıştırmak için harça çok çimento kullanacaksın. O zaman birbirine iyi yapışır. → ok’iç’amben; ok’it’amben; ok’iç’ç’amben; ok’in3axen, uk’uin3axen


ok’iç’amben (PZ-Apso) Aø har.f. Birbirine yapışıyor. → ok’it’amben; ok’iç’aben; ok’iç’ç’amben; ok’iç’aben; ok’in3axen, uk’uin3axen


ok’iç’ç’amben (*)(AŞ-Ortaalan) Aø har.f. Birbirine yapışıyor. Ok’iç’ç’ambenna kok’oç’ç’abi. Vana gvonk’ani. Kot’t’oçi. (AŞ-Ortaalan) Birbirine yapışıyorsa yapıştır. Yoksa salla. Gitsin (= onu at). [(*) AŞ-Ortaalan diyalektinde ok’oç’ç’abuy (yapıştırıyor) fiilinin kökü, ok’iç’ç’amben (yapışıyor) fiili ile ok’oç’amberi (yapışık) sıfatının köklerinden farklıdır.] → ok’iç’amben; ok’it’amben; ok’iç’aben; ok’in3axen, uk’uin3axen


ok’idaz*ams/ ok’idaz*aps (FN ~ AH HP ÇX) EA har.f. İlikliyor. Alik ruzaşi mpulepe ok’idaz*ams. (FN-Ç’anapet) Ali ceketinin düğmelerini ilikliyor. Ayxanik porça ok’idaz*ams. (FN-Sumla) Ayhan gömleğini ilikliyor. Alik porça ok’idaz*ams. (AH-Lome) Ali gömleğini ilikliyor. Bere-çkimi dirdu do porça muk ok’idaz*ams. (AH-Borğola) Çocuğum büyüdü de gömleğini kendi ilikliyor. → ok’imbinams/ ok’imbinay


ok’iğams/ ok’iğay/ ok’k’iğay (PZ ~ FN) EA har.f. 1. Bir araya topluyor. T’rik’k’i kok’k’iği. (AŞ-Ortaalan) Bacağını topla. 2. Biriktiriyor. Ali mcalepe ok’iğay. Oxori asen. (ÇM-Ğvant) Ali ağaçları biriktiriyor. Ev yapacak. 3eplape mo-mexum. Ok’iği. Pujepe mepçaten. (ÇM-Ğvant) (Üzüm, fasulye vs’nin) kabukları atma. Biriktir. İneklere vereceğiz. 3. Parayı [aps.] biriktiriyor. Ma dulya vikum. Cenç’areri ok’oviğam. Xark’epeDolvabğenuşk’uran. (ÇM-Ğvant) Ben çalışıp para biriktiriyorum. Başkaları Gökten dökülüyorsanıyor. Ma na-viçalişam-do-ok’oviğam para bere cebi doliduy-oimxoy. (AŞ-Ok’ordule) Benim çalışıp biriktirdiğim parayı çocuk cebine koyuyor ve yiyor. Bere boçilaredeyi para okiğay. Elişinaxay. (AŞ-Ok’ordule) “Çocuğumu evlendireceğimdiye para biriktirip saklıyor. Doğani na-ok’k’iğu cenç’arerite oxori coç’apasen. (AŞ-Ortaalan) Doğan, biriktirdiği para ile eve başlatacak. Xasanik cuma-muşiz na-ok’iğu-dort’u genç’areyi gundinu. (FN-Ç’anapet) Hasan kardeşinin biriktirdiği parayı kaybetti. → ok’imers/ ok’imars; [parayı biriktiriyor] ok’odumsII, ok’odumersII/ ok’odumelsII; ok’onç’amsII; ok’ot’oçuy

f.-i. ok’oğu (FN) : Biriktirme. Toplama. Nanak 3’ut’eli bozo-çkimiz fot’a go3’ok’oramz do ntxiri ok’oğuşa iyonamz. (FN-Ç’anapet) Annem küçük kızıma önlük takıp [sonradan geriye kalan] fındıkları toplamaya götürüyor.

part. ok’oğmaleri : Bir araya toplanmış. Ok’oğmaleri met’rağudepe. (ÇM-Ğvant) Derleme atma türkü (kelimesi kelimesine : bir araya toplanmış atma türküler).


ok’iilen/ ok’iyilen (PZ ~ AH) Eø har.f. I. (PZ)(FN) Birbiriyle kavga ediyor. Kapışıyor. Cemali xavi on. İri şk’ala ok’iyilen do ok’aye-ti ordo ibarişen. (PZ-Cigetore) Cemal aksidir. Herkesle kavga ediyor da sonra da erkenden barışıyor. Xasani do Şabani 3’k’ayi şeni ordo ordo ok’iilenan. (FN-Ç’anapet) Hasan ve Saban sudan sebep erken erken kapışıyorlar. ok’ak’iden, ok’vak’iden; ok’obun

part. ok’oileri : Kavgalı. Ayşe şk’ala Xasani ok’oileyi ot’u. Alik dobarişu. (PZ-Cigetore) Ayşe ile Hasan kavgalı idiler. Ali onları barıştırdı.

II. (ÇM ~ AŞ)(AH) Vuruşuyor. Ali mele mitxape şk’ala ok’iyilen. K’ap’ineri ceç’işit. (ÇM-Ğvant) Ali ilerde birileri ile vuruşuyor (= silah ile çatışıyor). Yetişin. Hini ok’iyilen do ma hey moy bida ? (AŞ-Ok’ordule) Onlar vuruşuyorlar da ben oraya niye gideyim ? 3’oxle didi xamepeten ok’iilet’es. Ha3’i nukleri bombapeten. (AH-Borğola) Eskiden büyük bıçaklarla (= kılıçlarla) vuruşurlardı. Şimdi nükleer bombalarla. → ok’ix’vilen


ok’ik’açams/ ok’ik’açay (PZ ~ AŞ) EA har.f. I. Bir arada kendisi için tutuyor.

II. mec. Kendine mal ediyor. Alik iri tevuli ok’ik’açams. (PZ-Cigetore) Ali her şeyi kendine mal ediyor. → moik’açams/ moik’açay; moikaçams/ moikaçaps


ok’ik’atams/ ok’ik’atay/ ok’ik’ataps Aø har.f. Bir araya geliyor. 3’ana Mekke ok’ovik’ataten. (ÇM-Ğvant) Seneye Mekke’de görüşürüz. Tişinerepe ndğalepe do ndğalepe ok’ik’atey. “Mp’ila Zit’apekono3’irey. (ÇM-Ğvant) Aydınlar günlerce bir araya gelipDeğişmez Kurallarıbelirlediler. K’at’u do coğoi kok’ik’ates. (HP-P’eronit) Kedi ile köpek bir araya geldiler. + ok’ok’atams/ ok’ok’atay/ ok’ok’ataps

part. ok’ok’ateri/ ok’ok’ateyi : Bir araya gelerek. Birlikte. Nusavape hemseyi ok’ok’ateyi ç’andaşa ulunan. (FN-Ç’anapet) Eltiler bu akşam birlikte davete gidiyorlar.


ok’ik’orobams (FN) Eø har.f. Bir araya toplanıyor. 3’ana-ağneşi seyiz çkuniz ok’obik’orobaten. (FN-Ç’anapet) Yılbaşı gecesi bizde toplanacağız. → ok’ibğen; uk’uibğen


ok’ilak’irday (ÇM) Eø har.f. Bir araya gelip konuşuyor. Tartışıyor. Sözleşiyor. Sohbet ediyor. Şk’unona ok’opxedit. Ok’ovilak’irdit. Kocevuzadit. (ÇM-Ğvant) Biz bize oturduk (bir araya geldik). Tartıştık. Bedelini belirledik (karar verdik). Ali oilu şeni kok’ilak’irdey. (ÇM-Ğvant) Ali’yi öldürmeye sözleştiler. Ali do Ayşe mutonpe ok’ilak’irdaman. (ÇM-Ğvant) Ali ile Ayşe beraber bir konuyu konuşuyorlar (= sohbet ediyorlar). → ok’ip’aramitams; ok’itkvams/ ok’itkvaps


ok’iltams (FN-Sumla ~ AH-Lome) EA har.f. Kendisi için veya kendileri için bölüyor, bölüşüyor ya da paylaşıyor. Yeyi ok’obiltitşi Meyaç’veri ma manç’u. (AH-Lome) Yeri pay ettiğimizde Meyaç’veri bana düştü. Tudeni duzi kok’obiltit. Ar xese çkimi ren. Ar xese cuma-çkimişi ren. Jin golamtumani da-çkuniz mebuşkvit. (AH-Lome) Alt düzlüğü paylaştık. Bir hisse benimdir. Bir hisse erkek kardeşimin. Üst bölgeyi kız kardeşime bıraktık. → k’ok’ik’atams; ok’irt’ay/ ok’irtams; irtams


ok’imbinams/ ok’imbinay (PZ ~ AŞ) EA har.f. İlikliyor. Porça kok’imbini, be bozomota. 3i3i gazin. (AŞ-Ok’ordule) Gömleğini ilikle, e kız. Memen görünüyor. → ok’idaz*ams/ ok’idaz*aps


ok’imers (AH ~ HP)(AK), ok’imars (ÇX) EA har.f. Biriktiriyor. Bir araya topluyor. Nanak ipti mja ok’imers. Ok’açxe ar didi tencerete mk’vali ikoms. Na-geskidun tani-ti t’urvate n3’orums do minci ikoms. (AH-Lome) Annem ilk olarak sütü biriktiriyor. Sonra büyük bir tencere içinde peynir yapıyor. Kalan peynir suyunu da bez torbada süzerek minci yapıyor. Muzeenik mja ok’imers. Berepez mk’vali uxenasen. (AH-Lome) Müzeyen süt biriktiriyor. Çocuklara peynir yapacak. Bere-çkimiz na-mepçam ok’oxveri geç’arerişi iri var-ixmars do ok’imers. (AH-Borğola) Çocuğuma vardiğim bozuk paranın hepsini [çocuğum] kullanmaz ve biriktirir. → ok’iğams/ ok’iğay


ok’imxors (PZ), ok’imxoy (ÇM ~ AŞ), ok’imxors/ ok’impxors/ ok’ipxors (FN), ok’ipxors (AH), ok’imxors (HP) EA har.f. [perf.1.çoğ. ok’opşk’omit (PZ ~ AŞ), ok’op’ç’k’omit (FN ~ HP); yet.3.çoğ. ok’vaşk’omeran (PZ ~ ÇM), ok’vaşk’omenan (AŞ), ok’aç’k’omenan (FN ~ HP)] ok’oç’k’omups. I. (PZ) Aynı kapta (yemek, tatlı vs) yiyor. Morderi t’asis mja kok’ovinçxumt do ok’ovimxot. (PZ-Cigetore) Büyük sahana ayranın içine ekmek doğrayıp da hep beraber yiyoruz.

II. (ÇM ~ AŞ) Bir arada yiyor. Toplanıp beraber yiyor. [ÇM-AŞ diyalektlerinde bu fiil “aynı kapta yiyor” anlamına gelmez.] Ok’oxunaşe p’ati, na-moviğaten oşk’omalepe ok’ovimxort. (ÇM-Ğvant) Toplantı yaptığımızda, getirdiğimiz yiyecekleri beraber yiyoruz. Ngola cari ok’obimxort’itşa mtuti komextu. Bimt’it. (AŞ-Ok’ordule) Yaylada yemek yiyorken ayı geldi. Kaçtık.

III. (FN) Aynı kaptan veya aynı sofradan yiyor. Çku ok’obimxort’atşa k’at’uk-ti mendralen mo3’k’ernan. (FN-Sumla) Biz bir arada (= aynı kaptan ya da aynı sofradan) yemek yerken kedi de uzaktan bizi bakıyor.

IV. (AH ~ HP) 1. (Bir nesneyi) birlikte yiyor. 2. Aynı kapta (yemek, tatlı vs) yiyor. Gem3xineri irik ar t’epsiz ok’obipxort’itşi mik dido ipxort’u va-oxi3’onert’u. (AH-Lome) Gem3xineriyi hepimiz bir tepside yerken kimin çok yediği anlaşılamıyordu. Çku nak’o 3’anaz ar saxaniz do ar tencerez ok’op’ç’k’omit. (AH-Lome) Biz kaç yıl aynı tabak ve aynı tencereden yedik (= aynı tabak ve aynı tencereyi paylaştık). 3. Aynı sofrada yiyor. Tkva-ti mk’val do mç’kudi ok’oç’k’omit. (AH-Lome) Siz de birlikte peynir ekmek yiyin. Cuma-çkimi k’ala gyari ok’obipxort’itşi k’at’uk çkun mo3’k’ert’es. (AH-Borğola) Kardeşimle yemeği birlikte yerken kedi bize bakıyordu.


ok’inçxums (PZ-Cigetore) EL har.f. Kendisi için (sütün, yoğurdun, sulu yemeğin vs) içine [lok.] ekmek parçaları doğruyor. Morderi t’asis mja kok’ovinçxumt do ok’ovimxot. (PZ-Cigetore) Büyük sahana ayranın içine ekmek doğrayıp da hep beraber yiyoruz.


ok’int’alay (AŞ-Ok’ordule) Aø har.f. Birbirine karışıyor. Birleşiyor. Mzuğa dalga t’roxasi ok’intalay. K’oçi doragaduy. (AŞ-Ok’ordule) Denizde dalga kırılınca biraraya geliyor. Adamı dağıtıyor. → int’alen, oint’alen; ok’int’alen; oxant’alen[1]; uxuint’alen; + ok’vont’alay


ok’int’alen (PZ ~ ÇM)(AŞ-Ortaalan ~ AH) Aø har.f. Birbirine karışıyor. Birleşiyor. Mğiri 3’ari paği 3’aris ok’int’alen. (PZ-Cigetore) Bulanık su temiz suya karışıyor. Melenk’ale do molenk’aleşa na-mulun 3’arepe tude ok’int’alen. (ÇM-Ğvant) Karşı taraftan ve bu taraftan gelen sular aşağıda birleşiyorlar. Nana-şk’imi sk’ani do şk’imi porçapeOk’int’alendeyi va-naxxu. (AŞ-Ortaalan) Annem senin ve benim gömlekler Karışıyordiye yıkamadı. Ç’anapetişi do Pi3xalaşi ğalepe Malivatiz ok’int’alen. (FN-Ç’anapet) Ç’anapet ve Pi3xala dereleri Malivatta birleşiyor. Lomayi ğali Yak’ovitiz Orç’ayi ğali k’ala ok’int’alen. (AH-Lome) Lome deresi Yak’ovit’de Orç’i deresi ile birleşiyor. Dido mç’ima mç’imaşi ç’ut’a ğalepe ok’int’alen do ğvari gyulun. (AH-Borğola) Çok yağmur yağınca küçük dereler birbirine karışır ve sel iner. [◘ eşb. ok’ont’alams/ ok’vont’alay/ ok’ont’alay/ ok’ont’alums fiilinin şahıssız kipi] → int’alen, oint’alen; ok’int’alay; oxant’alen[1]; uxuint’alen; + ok’ont’alams/ ok’vont’alay/ ok’ont’alaps/ ok’vont’alaps

+ ok’vant’alen/ ok’ant’alen AD har.f. Birine veya biri ile [dat.] karışıyor. Kutulaşi ğali ipti Armonuyi ğali k’ala ok’ant’alen. (AH-Lome) Kutula deresi önce Armoni deresiyle birleşiyor.


ok’in3axen (AH ~ HP) Aø har.f. Birbirine kaynaşırcasına yapışıyor. Meç’abele ar mutuz ar k’ele isvinaşi niç’aben. Jur k’ele isvinasna ok’in3axen. (AH-Borğola) Yapıştırıcıyı bir şeyin bir tarafına sürülünce yapışır. İki tarafına sürülürse kaynaşırcasına yapışır. → ok’iç’amben; ok’it’amben; ok’iç’aben; ok’iç’ç’amben; ok’iç’aben; ok’uin3axen (AK)


ok’in3’oren[1] → ok’on3’orams; ok’on3’oruy/ ok’on3’orums


ok’in3’oren[2] (PZ ~ ÇM) AL har.f. Önce ayrı ayrı olan sıvı aynı yere dökülerek birikiyor. (Na-)culun 3’arepe (na-)dogutas do ok’in3’orenpe-muşi gompa do derini svas ok’in3’orasi ncoli diyen. (PZ-Cigetore) Akan suların durgunlaşıp birikenler açık ve derin yere birikince ncoli oluyor. Otvaşi mç’ima-3’arepe ok’in3’oren. Otva-sp’inaşa culun. (ÇM-Ğvant) Çatıdaki yağmur suyu toplanarak çatı borusundan iniyor.


ok’ip’aramitams (AH) Eø har.f. Sohbet ediyor. Mustava ok’açxe moxtasen. A m3ika bere-muşi k’ala ok’ip’aramitams. (AH-Lome) Mustafa daha sonra gelecek. Biraz çocuğuyla sohbet ediyor. → ok’ilak’irday; ok’isinapay/ ok’isinapams; ok’itkvams/ ok’itkvaps


ok’ipinen (PZ ~ FN-Ç’anapet) Aø har.f. 1. Hayvan, böcek vs [aps.] bir araya toplanıyor ya da üşüşüyor. # Vit-do-otxo 3’anaşi / Danz*i-muşis visarbi / Dudi-şk’imis dunç’upe / ok’ipines. (PZ-Cigetore) On dört yaşın / Dikenine katlandım / baş ucuma karıncalar / Toplandı. Alişi şuronepe dolumcerişi celipinen. Oxori k’ap’ula ok’ipinen. (ÇM-Ğvant) Ali’nin keçileri akşama doğru aşağı doğru hareket ediyor. Evin arkasında toplanıyor. Kormepe moiç’andasi ok’ipineran. (ÇM-Ğvant) [Bir insan] tavukları çağırınca [o tavuklar] bir araya toplanıyorlar. K’inçepe ok’ipinen. (AŞ-Ok’ordule) Kuşlar toplanıyor. Kat’upe ok’opinu var-diç’ç’in. Hini ok’ipinenan. (AŞ-Ortaalan) Kedilerin toplanmasına gerek yok. Onlar kendiliklerinden toplanıyorlar. Kotumepez nana az*iyaniz nek’laş ogine ok’ipinenan. (FN-Ç’anapet) Tavuklar annemi gördüklerinde kapının önünde toplanıyorlar. 2. (ÇM) Çocuklar [aps.] bir araya toplanıyor ya da üşüşüyor. Ali k’at’a limci berepe oxori-muşi ok’ipinan-i eveluri na-dugurumun zit’erepe uzit’ay-ozi3inay. (ÇM-Ğvant) Ali her akşam çocuklar evine gelince eskiden duymuş olduğu öyküleri anlatıp güldürüyor. ◘ eşb. ok’upinams[2] fiilinin şahıssız kipi] + ok’upinams[1]/ ok’upinay


ok’ipur3inay (ÇM) Eø har.f. Gizli veya samimi muhabbet ediyor. Ali do Ayşe ok’ipur3inaman. (ÇM-Ğvant) Ali ile Ayşe kendilerine öz (= samimi, gizli) muhabbet ediyorlar.


ok’irt’ay (ÇM ~ AŞ-Ok’ordule), ok’irtams (FN-Ç’anapet)(AH-Borğola HP ÇX) EA har.f. Kendisi için veya kendileri için bölüyor. Bölüşüyor. Paylaşıyor. Ali nezepe juma-muşi şk’ala ok’irtay. (ÇM-Ğvant) Ali kardeşi ile cevizleri bölüyor. Ali ok’irt’amt’eşa avla livadi komoik’açu. Juma-muşi var-ninç’inu. (ÇM-Ğvant) Ali paylaşırken kapı önü bahçesini kendine mal etti. Kardeşine pay vermedi. Çxomi k’ore3xuy. Ok’irtanen. (AŞ-Ok’ordule) Balık sayıyor. Bölüşecekler. Na-p’3’ilit ntxiri sum cumak ok’obirtit do ma-ti na-manç’en k’onari ebzdi. (AH-Borğola) Topladığımız fındığı üç kardeş bölüştük ve bana düşen (= hakkım olan) kadarını aldım. Vit’o-jur nez*i ok’obirtitşi aşi aşi manç’es. (AH-Borğola) On iki cevizi bölüştüğümüzde altışar tane [payımıza] düştü.

k’ok’ik’atams; ok’iltams (FN-Sumla ~ AH-Lome); irtams; ok’i3’k’ams


ok’isinapay/ ok’isinapams (AŞ ~ FN) Eø/EA har.f. Birbirine (bir şeyi [aps.]) konuşuyor. Sohbet ediyor. → ok’ilak’irday; ok’ip’aramitams; ok’itkvams/ ok’itkvaps

şsz ok’isinapen : Birbirine bir şeyi [aps.] konuşuluyor. Mamut’i k’ala k’oçi steri mutu var-ok’isinapen. A mutxaz kek’uğu-i, var-ek’u3’k’amz. (FN-Ç’anapet) Mahmutla insan gibi bir şey konuşulamıyor. Bir şeye taktı mıydı, bırakmıyor.


ok’işirams/ ok’işiray (PZ ~ AŞ) Eø dö.har.f. Boğaz boğaza geliyor. Kavga ediyor. Ali do ma ok’ovişirati Mevludi ma elemiren. (ÇM-Ğvant) Ali ile ben kavga edince Mevlüt bana taraf oluyor. Ali do Ayşe kok’işirey. Ma miti lak’irde var-celevudvi. Eşk’evik’açi. (ÇM-Ğvant) Ali ile Ayşe kavga ettiler. Hiçbirine söz ile taraf olmadım. Aralarında sıkıştım. Amedi do Xasani Alişi arkadaşepe oran. Kok’işirey-dort’u. Ali andğa hini zaduy. (ÇM-Ğvant) Ahmet ile Hasan Ali’nin arkadaşları. Kavgalı idiler. Ali bugün onları barıştırıyor. Unosoni şk’ala ibiraşa nosoni şk’ala ok’işiri. Vros-on. (ÇM-Ğvant) Akılsız ile oynayacağına akıllı ile kavga yapmak daha iyidir. Him dulya nçxik’uy. Xolo ok’işiranen. (AŞ-Ok’ordule) O işi eşeliyor. Yine kavga edecekler. Ali do Muradi ok’işiraman. P’ap’u ok’o3’uy. (AŞ-Ok’ordule) Ali ile Murat kavga ediyorlar. Dede ayırıyor. Mo-ok’k’işirt’t’an. İdi. Ok’o3’i. (AŞ-Ortaalan) Kavga etmesinler. Git. Ayır.

şsz ok’işiren : Kavga ediliyor. Vuruşuluyor. Na-var-ok’işiren ar dunya mevozmor. (AŞ-Ok’ordule) Kavgasız bir dünyayı hayal ediyorum.

f.-i. ok’oşiru : Boğaz boğaza gelme. Kavga. Xasanik Ali şk’ala (na-)golaxt’u 3anapes (na)-iyu ok’oşirupe hus moşk’onçxik’ams. (PZ-Cigetore) Hasan Ali ile geçen yıllarda olan kavgaları şimdi yeniden kurcalıyor.

part. ok’işireri : Kavgalı. Ali do Amedi ok’oşireri ort’ey. Andğa dizadey. (ÇM-Ğvant) Ali ile Ahmet kavgalı idiler. Bugün barıştılar.


ok’işvelams/ ok’işvelay (PZ)(AŞ)(AH) Eø dön.har.f. Yardımlaşıyor. Ayşek iri dulyape-muşi ok’işvelams do oçodinams. (PZ-Cigetore) Ayşe bütün ilşlerini yardımlaşıp da bitiriyor. Ham Lazepe ok’işvelay. Ağani oxori dodganen. (AŞ-Ok’ordule) Bu Lazlar yardımlaşıyor. Yeni ev kuracaklar. Helesa yalessa3’oxle komolepek ok’işvelt’eşşi oraz na-zop’ont’es k’aide ren. (AH-Lome) “Helessa yalessa”, eskiden erkeklerin yardımlaşma sırasında söyledikleri bir kaidedir. Nusalepek monk’a dulyapes ok’işvelaman. (AH-Borğola) Gelinler ağır işlerde yardımlaşıyorlar.


ok’işvels (FN-Ç’anapet) EA dön.har.f. Kendi vücudundaki yarayı [aps.] tedavi ediyor. Xasanik xez mek’vateri ok’işvelz. (FN-Ç’anapet) Hasan eldeki kesik yer tedavi ediyor. → işvelams


ok’itkvams/ ok’itkvaps (FN ~ ÇX) Eø har.f. Sözleşiyor. Çkunebura ok’obitkvit. (AH-Lome) Biz bize sözleştik. Mutebura ok’itkvez do igzales. So ides, var-miçkin. (AH-Borğola) Kendi aralarında sözleştiler ve gittiler. Nereye gittiler, bilmiyorum. → ok’ilak’irday; ok’isinapay/ ok’isinapams; ok’ip’aramitams


ok’itoray (AŞ) Eø har.f. Mahvoluyor. K’umari ibiy do kok’itoray irote. (AŞ-Ok’ordule) Kumar oynuyor da mahvoluyor her zaman. K’oçi-şk’imi domiğuruk’k’o kok’obitorart’u. (AŞ-Ortaalan) Kocam ölecek olsa mahvolurdum. → k’ok’itorams; ok’itoren


ok’itoren (ÇM) Aø har.f. Mahvoluyor. Kok’ovitorit. (ÇM-Mek’alesk’irit) Mahvolduk. Ali p’anda u3’onu dulyape ikuy. Ok’itoren. (ÇM-Ğvant) Ali her zaman hesapsız işlerden dolayı mahvoluyor. Ali mangana arginu. Kok’itoru. (ÇM-Ğvant) Ali arabayı yuvarladı. Mahvoldu. → k’ok’itorams; ok’itoray


ok’it’amben (PZ-Cigetore ~ ÇM) Aø har.f. Birbirine yapışıyor. Valepe k’artik’artis eyodvasi ok’it’amben. (PZ-Cigetore) Peynirleri birbirinin üstüne koyarsan birbirine yapışır. Mçveri şolasi ok’it’amben. Zimari iyen. (ÇM-Ğvant) Unu yoğurunca birbirine yapışıyor. Hamur oluyor. → ok’iç’amben; ok’iç’aben; ok’iç’ç’amben; ok’iç’aben; ok’in3axen, uk’uin3axen


ok’ixven (PZ-Cigetore ~ ÇX)(AK) Aø har.f. Bozuluyor. Yıkılıyor. 1. Ev, çit, yol vs [aps.] bozuluyor ya da yıkılıyor. Hik’u eski oxori on ç’i çendi çendine ok’ixven. (PZ-Cigetore) O kadar eski evdir ki kendi kendine yıkılıyor. P’ap’u-şk’imik na-3’opxu serenderi ok’ixu. Ağani-muşi p’3’opxare. (PZ-Cigetore) Dedemin yaptığı serender bozuldu. Onarıp yenisini yapacağım. Ğoberi muçemi var-asi, elibaray, ok’ixven. (ÇM-Ğvant) Çiti dayanıklı yapmazsan (= sen yapmadığında) hafif rüzgârda (= rüzgâr hafif essin de) bozulur. Karmat’e-şk’uni ok’ixven. (ÇM-Ğvant) Değirmenimizin yapısı bozuluyor, yıkılıyor. Hişo mudara doana ok’ixven. (AŞ-Ok’ordule) Öyle zayıf yaparsan bozulur. P’ap’p’u-şk’imi na-u serende ok’k’ixu. Ç’umani ptamirare. (AŞ-Ortaalan) Dedemin yaptığı serender bozuldu. Yarın tamir edeceğim. Na-p’k’odi pasxa ok’k’ixu. (AŞ-Ortaalan) İnşa ettiğim derme çatma ev bozuldu. Na-psvaritu kvalepe mot-ok’ixvay. Celvobazgi do moxt’i. (AŞ-Ortaalan) Dizdiğimiz taşlar bozulmasın. Kenarına bas da gel. Karmat’e ok’ixu-doren. Muammediz bucoxit do ha3’i ge3’opxums. (AH-Lome) Değirmen bozulmuş. Muhammet’i çağırdık ve şu an (şimdi) ayarlıyor. Ağani na-ixenu gzas furt’una ivaşi mzuğa namçvalen do asfalti ok’ixven. (AH-Lome) Yeni yapılan yola fırtına olunca denizin dalgası vuruyor ve asfalt bozuluyor. Gzape mtelli ok’ixu-doren. Araba dido xvantums. (AH-Lome) Yol hep bozulmuş. Arabayı çok sarsıyor. Ar k’arvani a ç’it’a kok’ixu. P’ap’ulik heya oisanasen. A ç’it’a oraşi xolo yeri-muşis dodvasen. (HP-P’eronit) Bir arı kovanı kısmen bozuldu. Dedem onu düzeltiyor. Az sonra tekrar yerine koyacak. 2. Saat, musluk vs gibi cihaz bozuluyor ya da iyi çalışmıyor. Şk’uni çoyis telefonişi santrali ordo ordo ok’ixven. (PZ-Cigetore) Bizim köyün telefon santralı erken erken bozuluyor (= arızalanıyor). Ali na-eç’opasen a muti, oxmaru na-var-uşk’un şeni ordoşa ok’ixven. (ÇM-Ğvant) Ali’nin aldığı bir şey, kullanmayı bilmediği için erkenden bozuluyor. Musluği ok’k’ixu. 3’ari zurzun. (AŞ-Ortaalan) Musluk bozuldu. Su sızıyor. Handğaneri saat’epe ar ok’ixu-i ar daa var-geidgen. (FN-Sumla) Bugünkü saatler bir bozuldu mu bir daha kurulmaz. 3. İş, yazı, fikir vs bozuluyor. K’avuli va-nç’ari-i, kok’ixven. (ÇM-Ğvant) İddiayı yazmazsan bozuluyor. Hem dulya ok’ixu. (FN) O iş bozuldu, başarısız oldu. 4. Aptes (=abdest) bozuluyor. → k’ok’ixven; meyixven; + ok’oxums

part. ok’oxve(r)i : Bozulmuş olan. Eçkindeyi bort’işa ok’oxveri saat’epe boduzanamt’i. Tekniğik mtel şeyi dokturu. Ha3’i na-ren saat’epe, ar kok’ixu-i hemindora şkule çkar var-iduzanen. (FN-Ç’anapet) Gençken bozulmuş saatleri düzeltiyordum. Teknoloji her şeyi değiştirdi. Bugünkü saatler, bir bozuldu mu, ondan sonra düzeltilemz. Genci bort’işa ok’oxveri saat’i gom3’k’umt’i do xolo gebdgumt’i. (FN-Sumla) Gençken bozulmuş saati açıp yeniden kuruyordum. Gepti do bo3’k’ediyiz karmat’e ok’oxveri t’u. (FN-Sumla) İnip baktığımda değirmen bozulmuş halde idi. 3’oxle ok’oxveri saat’epe mobo3’k’amt’it do xolo gebdgimt’it. Ha3’ineyi saat’epe ar ok’ixu-i çkva çkar va-geidgen. (AH-Lome) Eskiden bozuk saatleri açardık ve yine kurardık. Şimdiki saatler bir bozuldu mu artık hiç kurulmuyor. Gza ok’o ok’oxveri ren ki k’ut’ali k’ut’ali ren. (AK-Döngelli) Yol o kadar bozuk ki delik deşiktir.

+ ok’vaxven/ ok’axven AD har.f. Birine ait [dat.] bir şey [aps.] bozuluyor. 1. [eşya] Bilgisayari ok’k’omaxu. A ce3’opxik’k’o do dobixmara. (AŞ-Ortaalan) Bilgisayarım bozuldu. Bi tamir etsen de kullanayım. Xasani, araba ok’vaxusi xalat’t’ite ozdapu do oxorişa moiyonu. (AŞ-Ortaalan) Hasan, arabası bozulunca halatla çektirip de eve getirdi. Karmat’e ok’omaxvez do Cemalik ge3’opxums. (FN-Sumla) Değirmenimizin ayarı bozulmuştu. Cemal onarıyor. Ma na-bixmarare ar mutu p’anda ordo ok’omaxven. (AH-Lome) Benim kullanacağım bir şey her zaman çabuk bozuluyor. 2. [sağlık] Bere korba ok’vaxu. (AŞ-Ok’ordule) Çocuğun karnı bozuldu (= Çocuğun ishali var). Xatice cari zade lağunuy do korba var-ok’vaxven. (AŞ-Ok’ordule) Hatice ekmeği çok çiğniyor da karnı bozulmuyor. Badi dobiyisi toli ok’omaxven. Cozluği-suzi lemşi toç’i va-gomanden. (AŞ-Ok’ordule) Yaşlanınca gözlerim bozuluyor. Gözlüksüz iğneye iplik geçiremiyorum. Bikçinaşi tolepe ok’omaxven. Ugyozluğe lemşiz nok’epe var-goşomadven. (AH-Lome) Yaşlanınca gözlerim bozuluyor. Gözlük takmadan iğneye iplik geçiremiyorum. Berez korba ok’axu. (AH-Lome, Borğola) Çocuğun karnı bozuldu (= çocuğun ishali var). 3. [abdest/ aptes] Abdesi var-ok’omaxvas ya do t’k’orini-muşi okaçaps. (AK-Döngelli) Abdestim bozulmasın diye osuruğunu tutuyor.


ok’ix’vilen (HP ~ ÇX)(AK) Eø har.f. Vuruşuyor. → ok’iilen/ okiyilen


ok’iyilen → ok’iilen


ok’izale (HP ~ ÇX) i. Kaşıkların konduğu yer. Kaşıklık. → ok’uzale


ok’izit’ay (ÇM) Eø har.f. Muhabbet ediyor. Ali do Ayşe k’at’a limci ok’izit’aman. (ÇM-Ğvant) Ali ile Ayşe her akşam muhabbet ediyorlar. → nilak’irday; nisinapay/ nisinapams; muebbet’i ikoms

ok’i3’ers/ ok’i3’en (PZ) Eø dön.har.f. Kendi etrafına bakıyor. Xasanik ham ndğalepes opşa ok’i3’es. (PZ-Cigetore) Hasan bu günlerde çok etrafına bakıyor. → k’ok’i3’ers/ k’ok’i3’en; goi3’en; goi3’k’en, goi3’k’ers, gui3’k’en


ok’i3’ilen (ÇM ~ ÇX) Aø har.f. Kendini ortadan ayırıyor. # Melenk’ale moy gulur ? / Uça 3’i3’ila re-i ? (*)/ - Nak’u sevda miyonun ? / Ok’k’obi3’ilare-i ? (AŞ-Ortaalan, anonim) Karşı yakada niye geziyorsun ? / Siyah yılan mısın ? / - Ne kadar sevdam var ? / İkiye mi ayrılacağım ? # Muperi boyi giğun ! / Gyuli, 3’i3’ila re-i ? / İris na sozi meçam / Şa ok’i3’ilare-i ? (AH-P’ayante, K.K.) Ne biçim boyun var ! / Gyuli, yılan mısın ? (*) / Herkese söz veriyorsun da / Asla kendini ortadan ikiye ayıramazsın. [(*) Lazcada “yılan gibi” = İnce ve uzun boylu. Türkçede gibi kötü anlamı yoktur.]


ok’i3’k’ams (FN ~ AH HP ÇX) EA har.f. I. (AH-Lome) Kendisi için bölüyor. Bölüşüyor. Paylaşıyor. Ar mandalina ok’obi3’k’it do p’ç’ko’mit. (AH-Lome) Bir mandalina bölüşüp yedik. → k’ok’ik’atams; ok’irt’ay, ok’irtams; ok’iltams; irtams

II. (AH-Borğola) Parça ayırıyor. Cumalepek na-ipxornan mandalinape ok’i3’k’aman do artikatiz niçaman. (AH-Borğola) Kardeşler yedikleri mandalinaları parça ayırıp birbirlerine veriyorlar.


ok’i3’ken (FN ~ AH HP ÇX) Aø har.f. Birbirinden ayrılıyor. Ora moxta şkule nana do bozo-muşi-ti ok’i3’k’en. (FN-Sumla) Zamanı gelince ana-kız bile birbirinden ayrılıyor. Bere-çkimi oxorca-muşis xut tutaz naxondinu do ok’i3’k’es. (AH-Lome) Çocuğum karısına beş ay dayanabilip ayrıldılar. Ok’oç’aberi steri gulunan. Çkar va ok’i3’k’enan. (AH-Lome) Yapışık gibi geziyorlar. Hiç ayrılmazlar. Ç’ubrişi filisi şu t’aşa k’ai ok’i3’k’en. (FN-Sumla) Kestane filizi yaş iken daha kolay birbirinden ayrılıyor.


ok’i3’k’ven (AH-Borğola) Aø har.f. Biri ile [+ k’ala] barışıyor. Memet’ik na-gegondinu malte-muşi k’ala ok’i3’k’ven. (AH-Borğola) Mehmet gücendirdiği komşusu ile barışıyor. ibarişen; izaden; moim3kven


ok’k’an3’uray (AŞ-Ortaalan) EA har.f. Salıncakta vs sallıyor. Bere salincaği bok’k’an3’uram. (AŞ-Ortaalan) Çocuğu salıncakta sallıyorum. → ok’an3’urams


ok’k’- → ok’-


ok’k’a/ ok’a i. Okka (= 1.283 gram). Ayşe eçi ok’k’a mt’a ek’vazden. (ÇM-Ğvant) Ayşe yirmi okka ot kaldırabiliyor.


ok’o-[1] (PZ ~ ÇX)(AK) fb. [/a/ önünde : ok’v- (PZ ~ AŞ), ok’- (FN ~ HP)(AK), ok’v- (ÇX)] [/o/ önünde : ok’- (PZ), ok’v- (ÇM ~ AŞ), ok’- (FN ~ HP)(AK), ok’v- (ÇX)] [/i/ önünde : ok’- (PZ ~ ÇX), uk’u- (AK)] [/u/ önünde : ok’- (PZ ~ ÇX), uk’- (AK)] “Bir araya gelerek. Bir araya getirerek.” (Ör. ok’obğams/ ok’vobğay/ ok’obğaps/ ok’vobğaps) → oxo-[2]


ok’o-[2] (PZ ~ ÇX)(AK) fb. [PZ-Cigetore ve ÇM’de hem k’ok’o- hem ok’o- denir.] [/a/ ve /o/ önünde : ok’v- (ÇM ~ AŞ), ok’- (FN ~ HP)(AK), ok’v- (ÇX) ] [/i/ önünde : ok’- (ÇM ~ ÇX), uk’u- (AK)] [/u/ önünde : ok’- (ÇM ~ ÇX), uk’- (AK)] “Ortadan ikiye ayırarak. İkiye bölerek.” (Ör. ok’oçitums/ ok’oçituy/ ok’oçitoms/ ok’oçitups) → k’ok’o-


ok’o (AK) z. O kadar. Bu kadar. Ok’o monk’a pi3ari muç’o mugağu ? (AK-Döngelli) Bu kadar ağır tahtayı nasıl getirebildin ? Ok’o var-ok’odva. Xuk’uin3axen. (AK-Döngelli) O kadar çok yaklaştırma. Yapışır. An3’i mtxiri ok’o çans ki maşallah mtxirepunas dolocans. (AK-Döngelli) Bu sene fındık o kadar çok vermiş ki maşallah fındıklık kaynıyor (= çok aşırı var). K’oçik ok’o gyari ç’k’omu ki a3’i işiblokups. (AK-Döngelli) Adam o kadar çok yemek yedi ki şimdi geğiriyor. İya k’ulanis ok’o beti nunk’u uğun ki var-ma3’k’omilen. (AK-Döngelli) O kızın o kadar çirkin suratı var ki bakamıyorum. Ok’o badi k’oçi ren. Ama abdesi-muşi akaçen. (AK-Döngelli) O kadar yaşlı adamdır. Ama abdestini tutabiliyor. Bere-muşi ok’o k’ai bonups ki lebi u3’k’ips. (AK-Döngelli) Çocuğunu öyle güzel yıkıyor ki kirini söküyor. [bu kadar] hak’u, hak’o, ak’o; [o kadar] hik’u, hek’o, ek’o, ek’os


ok’obams (PZ), ok’obay (AŞ), ok’obams (FN ~ HP), ok’obaps (HP) EAL har.f. Sıvı [aps.] bir araya döküyor. Nanak yoğuti do mja onçaxalez ok’obams, nçaxums do yaği ikoms. (AH-Lome) Annem yoğurdu ile sütü yayığa döküp bir arada çalkalayıp yağ yapıyor. → ok’vobay, ok’obups


ok’obğala (AH) Yığın. He dişkaşi ok’obğalas mot-nanç’e(r). Gyustun do kegabğenan. (AH-Borğola) O odun yığınına yaklaşma. Kayıp da (senin) üzerine dökülür. → kumuli


ok’obğams/ ok’obğay/ ok’obğaps (PZ)(AŞ’nin bir kısmı)(FN ~ HP)(AK) EAL har.f. Taneli katı cismi [aps.] bir araya döküyor. Taneli katı cismi [aps.] biriktiriyor ya da yığıyor. Alişi livadis hik’u kva ok’obğes ç’i livadi dolvaşk’ven. (PZ-Cigetore) Ali’nin tarlasına o kadar taş yığdılar ki tarla içe doğru çöküyor. Xasanik ağne oxori ok’odu şeni rubaşe kva zdums do naylaşi ogine ok’obğams. (FN-Ç’anapet) Hasan yeni evi inşa etmek için dereden taş taşıyıp serenderin önüne yığıyor. Biç’i-çkimi nanak kosu-do-na-ok’obğu çonçiz ingos. (FN-Ç’anapet) Oğlum annemin süpürüp bir araya yığdığı kurumuş yaprakların üstünde debeleniyor. Sabrik k’ivi do3’ilu do ha3’i avlas ok’obğams. (FN-Sumla) Sabri kivi meyvesini topladı. Şimdi kapıya yığıyor. Nusak lazut’i t’axums do ont’ulez ok’obğams. Lumcişa k’ele oxorişe zdasen. (AH-Lome) Gelin mısırı kırıp tarlada bir araya yığıyor. Akşama doğru eve taşıyacak. Sotinuri onaxoni ok’obğam do mot-moimer. Hak si xezmetçi var-giyonun. (AH-Lome) Birikmiş kirlilerini toplayıp getirme. Burada senin hizmetçin yok. Jimok’az na-upins ntxiri ma a-jur saat’iz pçakşum. Na-ok’ibğen çeplape nanak moyakosums do pucepez dorçu şeni axiriz ok’obğams. (AH-Lome) Evin arkasında serili fındığı ben bir iki saat sopayla dövüyorum. Biriken kabukları annem üzerinden süpürüp alıyor ve ineklerin altına sermek için ahıra yığıyor. Muradik na-3’ilu ntxiri ntxirepunaz ok’obğams. (AH-Borğola) Murat topladığı fındığı fındıklığına yığıyor. Ont’ulez na-ok’obobği ğerepe berepek ek’un3’ez-doren do ma ok’açxe bz*iri. (AH-Borğola) Tarlada yığdığım mısır saplarını çocuklar ardından tutuşturmuşlar da ben sonradan gördüm. Oxori k’odumt’uşi sotinuri ncape kok’obğu. (AH-Borğola) Evi inşa ederken ne kadar ağaç varsa hepsini yığdı. P’3’ilit do na-ok’obobğit çayi goşamçxu-doren. Sungite m3ika gokanki. Diç’vasen. (AH-Borğola) Toplayıp yığdığımız çayın içi ısınmış. Süngü ile biraz havalandır. Yanacak. Berek ntxiri ilaxups do ok’obğaps. (AK-Döngelli) Çocuk fındığı itiyor da yığıyor. → ok’vobğay/ ok’vobğaps

part. ok’obğeri : Bir araya dökülmüş. Toplanmış. Ali mboli ok’obğeri dişk’a kuğun. (*)(ÇM-Ğvant) Ali’nin bir sürü yığın odunu var. [(*) ok’obğeri dişk’a : rastgele odun yığınıdişk’a-març’a : düzenli odun yığını, odun istifi] Niyazik ok’obğeri makvalepe ok’ok’oro3xups. (*)(AK-Döngelli) Niyazi toplanmış yumurtaları sayıyor. [(*) AK-Döngelli’de hem ok’ok’oro3xups hem ok’ok’ore3xups denir.]


ok’obğun (AŞ)(FN ~ HP) AL hal f. Taneli katı cisim [aps.] bir araya döküntü halde duruyor. Taneli katı cisim [aps.] biriktirilmiş halde duruyor. Yığılı duruyor. Nanak axirişi ogine na-ok’obgun n3xik’iten daçxuri ok’ogzams. (FN-Ç’anapet) Annem ahırın önünde yığılmış çalı çırpı ile ateşi tutuşturuyor. Go3’oz na-p’k’vati dişka livadi-k’udeliz ok’obğun. (FN-Ç’anapet) Geçen sene kestiğim odunlar bahçenin dibinde yığlıdır. Xasanik ondğeneyi gyari şkule oxiyişi ogine na-ok’obğun çonçişi jindole eyinciz. (FN-Ç’anapet) Hasan öğle yemeğinden sonra evin önündeki yaprak yığının üstüne yatıyor. Ntxiri-çkuni ntxirepunaz ok’obğun. (FN-Sumla) Fındığımız fındıklıkta biriktirilmiş vaziyettedir. Ont’ule-tkvanişi k’udeliz mişi çağili ok’obğun ? (AH-Lome) Sizin tarlanın ucunda kimin çakılı yığılı duruyor ? Handğa na-p’3’ilit çayi jimok’as ok’obğun. BabakMot-goşiç’vet’azya do ekankums. (AH-Lome) Bugün topladığımız çay evin arkasında yığılıdır. “Kızışıp yanmasındiye babam havalandırıyor. Aşek drap’ani gundinu-doren. “Beki tipis ant’aluya do jimok’as na-ok’obğun tipi bigate gokankums. (AH-Lome) Ayşe orağını kaybetmiş (= kelimesi kelimesine : “Ayşe’nin orağı kaybolmuş”). “Belki otlara karışmıştırdiye evin arkasında yığılı duran otları sopayla karıştırıyor. Avliz na-ok’obğun nokose nanak oçvet’elaz meyoxums. (AH-Lome) Avluda yığılmış artıkları annem çöplüğe atıyor. Muradik na-3’ilu ntxiri, ntxirepunaz ok’obğun. (AH-Borğola) Murad’ın topladığı fındık, fındıklığında yığılı duruyor. Handğa noğaz dumç’k’u steri k’oçi ok’obğut’u. (AH-Borğola) Bugün çarşıda karınca gibi (= kalabalık) insan birikmişti. → ok’vobğun


ok’obun (FN ~ HP ÇX)(AK) Aø hal f. [emp.şm. ok’obobur, ok’obur, ok’obun, ok’oboburt, ok’oburt, ok’obu(r)nan] Kavga ediyor. Birbirine takılıyor. Çekişiyor. Xasani do Memet’i handğa ok’obunan do ç’umanişe ibaişenan. (FN-Sumla) Hasan ile Mehmet bugün çekişiyorlar da yarın barışıyorlar. Cumalepe ok’obunan do xark’ik obaişams. (FN-Sumla) Kardeşler çekişiyor da elâlem barıştırıyor. Ağne çilerepe iptineri ndğalepez ok’oburt’ez do uk’ule dimp’ranez. (FN-Sumla) Yeni evliler ilk zamanlarda çok kavga ettiler. Sonra sakinleştiler (= artık kavga etmiyor). Alişi exlak’i çkar va-ipels. İri k’ala ok’obun. (AH-Lome) Ali’nin ahlâkı hiç yaramaz. Herkesle kavga eder. Cumalepe dido ok’obunan. Nana-muşik mum3kvinams. (AH-Lome) Kardeşler çok kavga ediyor. Anneleri barıştırıyor. Axmet’ik Osmani k’ala mu irtams ? P’anda ok’obunan. (AH-Lome) Ahmet Osman’la ne paylaşıyor ? Her zaman çekişiyorlar. Nezaketik berepezMot-ok’oburtya do p’anda çinadumers. (AH-Lome) Nezaket çocuklaraKavga etmeyindiye her zaman tembih ediyor. Mamulepek, ok’obunant’aşi artikatişi pampariz nolaman. (AH-Borğola) Horozlar kavga ederlerken birbirlerinin ibiklerine dalarlar. Didi k’oçi bere k’ala ok’obun. Bere xez oxoskidasen. (AH-Borğola) Büyük adam çocukla kavga ediyor. Çocuk elinde kalacak. Dalepez daloba-mutepeşi var-axenenan do ok’obunan. (AH-Borğola) Kız kardeşler kız-kardeşliklerini yapamayıp da kavga ediyorlar. İsraili do Filistini boyne ok’obunan. (AK-Döngelli) İsrail ve Filistin devamlı kavga ediyorlar. → ok’i(y)ilenI; [kapışıyor] ok’ak’iden, ok’vak’iden


ok’obups (ÇX) EAL har.f. Bir araya sıvı döküyor. → ok’obams/ ok’obay/ ok’obaps


ok’ocibums/ ok’ocibuy (PZ ~ AŞ) EA har.f. Sulu yiyecekleri [aps.] bir arada pişiriyor. Xasanik k’ast’ane do mjalva ok’ocibums. Mjalvali k’ast’ane asen. (PZ-Cigetore) Hasan süt kabağıyla sütü bir arada pişiriyor. Sütlü kabak yapacak. Ayşe luyu do şveni aroğverda ok’ocibuy. (ÇM-Ğvant) Ayşe lahana ile içyağını birlikte haşlıyor (= pişiriyor). Ali lobca do luu ok’ocibuy. (AŞ-Ok’ordule) Ali fasulye ile lahanayı birlikte pişiriyor. → ok’ogubums/ ok’oguboms; oxogubums, oxogibums/ oxogibups


ok’oçaneri (AK) s. Birbirine ekli. Bitişik. Farişi bak’i do cuma-muşişi bak’i ok’oçaneri ren. (AK-Döngelli) Fahri’nin ahırı ile kardeşinin ahırı bitişiktir (= birbirine eklidir). (nodgin altında) nudginb


ok’oçitums/ ok’oçituy/ ok’oçitoms/ ok’oçitups EA har.f. Ortadan yarıyor. Dişkape ok’opçitup. (AK-Döngelli) Odunları ortadan yarıyorum. Aya dişka ok’oçiti. (AK-Döngelli) Bu odunu ortadan yar (= ortadan kes). → ok’open3’k’ups

şsz ok’içiten : Ortadan yarılıyor. Na-var-ok’içiten dişkape saliten ok’oçitare. (AH-Borğola) Yarılmıyan odunları kama ile yaracaksın.


ok’oçvap’eri (AH) s. Çarpık. Çökük. Ok’oçvap’eyi tenekepe ot’k’oçi. Muz ixmarare ? (AH-Lome) Çarpık tenekeleri at. Neye kullanacaksın ?


ok’oç’abums (FN ~ AH) EA har.f. Birbirine yapıştırıyor. Oxorcak berek na-ok’oxaru resimi ok’oç’abums. (FN-Ç’anapet) Eşim çocuğun yırttığı fotoğrafı yapıştırıyor. Ustak jur pi3ari ipti ok’oçabums do hemora şkule nek’naz goşaç’k’adums. (AH-Lome) Usta iki tahtayı önceden yapıştırıyor. Ondan sonra kapı arasına çakıyor. → ok’oç’ambums; ok’ot’ambums/ ok’ot’ambuy; ok’voç’abay; ok’oç’ç’abuy; ok’on3axums/ ok’on3axups

f.-i. ok’oç’abu : Birbirine yapıştırma. Tuğula ok’oç’abu şeni xarcis dido çimento ixmarare. Hem oraz k’ai ok’iç’aben. (AH-Borğola) Tuğlayı birbirine yapıştırmak için harça çok çimento kullanacaksın. O zaman birbirine iyi yapışır.

part. ok’oç’aberi : Yapışmış. Yapışık. Ok’oç’aberi steri gulunan. Çkar va ok’i3’k’enan. (AH-Lome) Yapışık gibi geziyorlar. Hiç ayrılmazlar.


ok’oç’adums/ ok’oç’aduy (PZ ~ AŞ) EA har.f. Bir araya getirerek çakıyor. Jur pi3ari ok’oç’aduy. Çusk’i komomiği. Kok’op’3’a. (ÇM-Ğvant) İki tahtayı birbirine çakıyor. Küsküyü getir. Ayırayım. → ok’oç’k’adums/ ok’oç’k’adups

part. ok’oç’aderi : Birbirine çakılı. Pi3arepe ok’oç’aderi n. Çusk’i komoği do ok’op’3’a. (AŞ-Ok’ordule, Ortaalan) İki tahta birbirine çakılıdır. Küsküyü getir de ayırayım.


ok’oç’amberi → ok’oç’ambums; ok’oç’ç’abuy


ok’oç’ambums (PZ-Apso) EA har.f. Birbirine yapıştırıyor. → ok’ot’ambums/ ok’ot’ambuy; ok’voç’abay; ok’oç’ç’abuy, ok’oç’abums; ok’on3axums/ ok’on3axups


ok’oç’ç’abuy (AŞ-Ortaalan) EA har.f. [√-ç’ab-] Birbirine yapıştırıyor. Ok’iç’ç’ambenna kok’oç’ç’abi. Vana gvonk’ani. Kot’t’oçi. (AŞ-Ortaalan) Birbirine yapışıyorsa yapıştır. Yoksa salla. Gitsin (= onu at). → ok’oç’ambums; ok’ot’ambums/ ok’otambuy; ok’voç’abay; ok’oç’abums; ok’on3axums/ ok’on3axups

part. ok’oç’amberi [√-ç’amb-]: Yapışmış. Yapışık. Ok’oç’amberi luği dido xazi mayenan. (AŞ-Ortaalan) Yapışık incir çok hoşuma gidiyor. + ok’iç’ç’amben


ok’oç’k’adums/ ok’oç’k’adups (FN ~ ÇX) EA har.f. 1. Bir araya getirerek çakıyor. Xasanik pi3ayi ok’oç’kadums. (FN-Sumla) Hasan tahtaları birbirine çakıyor. 2. Bir araya getirerek yapıyor. Xasanik bageni ok’oç’k’adums. (FN-Sumla) Hasan kulübeyi derme çatma lâlettayin yapıyor. → ok’oç’adums/ ok’oçaduy

part. ok’oç’k’ade(r)i : Bir araya getirilerek birbirine çakılmış. Jur pi3ayi artikatiz ok’oç’k’aderi ren. Lomi moiği do kok’op’3’k’a. (AH-Lome) İki tahta birbirine çakılı. Küsküyü getir. Ayırayım. Ok’oç’k’aderi pi3ari lomiten ok’o3’k’ams. (AH-Borğola) Bir araya getirilerek birbirine çakılmış tahtayi küskü ile ayırıyor. Cumadik ok’oç’kaderi pi3arepe ok’o3’k’ips. (AK-Döngelli) Amcam çakılmış olan tahtaları birbirinden ayırıyor.


ok’oç’k’idams/ ok’oç’k’idaps (HP) EA har.f. Sert bir şekilde çekerek ikiye ayırıyor. Berepek yastuğiten ist’ert’eşi ari hekole ari hakole gyak’nes do ok’oç’k’ides. (HP-P’eronit) Çocuklar yastukla oynarken biri ordan biri burdan tutunarak (yastığı) ikiye ayırdılar.


ok’oç’k’irums/ ok’oç’k’irups (HP ~ ÇX) EA har.f. [emp.şm.1.tek. ok’op’ç’k’irum/ ok’op’ç’k’irup; part. ok’oç’k’ire(r)i] Ortadan biçiyor. Dadi Havak kuvali ok’oç’k’irups do bereşa eşo meçaps. (AK-Döngelli) Havva hala, buğday ekmeğini ortadan kesiyor da çocuğa öyle veriyor. → k’ok’oşk’orums; ok’oşk’oruy; ok’oç’k’orums


ok’oç’k’om- → ok’imxors/ ok’ipxors


ok’oç’k’omups (ÇX) EA har.f. 1. (Birkaç insan) aynı kapta (yemek, tatlı vs) yiyor. 2. (Hayvan bir nesneyi) birlikte yiyor. → ok’imxors/ ok’imxoy/ ok’impxors/ ok’ipxors


ok’oç’k’orums (FN ~ AH) EA har.f. [emp.şm.1.tek. ok’op’ç’k’orum; part. ok’oç’k’ore(r)i] Ortadan biçiyor. Nanak noğaz na-eç’opu geyarçale berepeşi onciraz geyarçu şeni ok’oç’k’orums. (FN-Ç’anapet) Annem carşıdan aldığı çarsafı çocukların yatağına sermek için ortadan biçiyor. Nanak nçala ortaz ok’oç’k’orums do puciz heşşo go3’udumers. (AH-Lome) Annem mısır samanını ortadan keserek ineğin önüne koyuyor. Doğanik mergya xamite dido fara ok’oç’k’orumz do omç’ipanams. (AH-Borğola) Doğan maydanozu bıçakla çok kere ortadan biçip inceltiyor. → k’ok’oşk’orums; ok’oşk’oruy; ok’oç’k’irums/ ok’oç’k’irups


ok’oç’ordun (ÇM ~ AŞ) Aø har.f. Yarılıyor. I.1. Kumaş vs [aps.] ortadan yırtılıyor. Çayişi bezi na-ok’oç’ordu yeri elun3xvay. (AŞ-Ok’ordule) Çay bezini kopan yerden iliştrip eklesin. Hik’k’u mo-dozdum. Poça ok’oç’ordasen. (AŞ-Ortaalan) O kadar çekme. Gömlek yırtılacak. (→ bru3’un) 2. mec. Hik’k’u dido mo-imxor. Ok’oç’ordare. (AŞ-Ortaalan) O kadar çok yeme. İkiye ayrılacaksın (= abartılı : çok şişman olacaksın → III.).

II. Ağaç [aps.] dikili iken ortadan yarılıyor. Xasanişi oşk’uri-mcas hik’u nças ç’i ç’at’alaşa ok’oç’ordun. (PZ-Cigetore) Hasan’ın elma ağacı o kadar ürün vermiş ki çatalın ortasından koparak yırtılıyor. Mca, mboli mturi mtusi bajgişa ok’oç’ordun. (ÇM-Ğvant) Çok kar yağınca ağaç çataldan ortadan yarılıyor. → k’ok’oç’ordun

III. arg. Çok şişmandır. Ayşe ok’oç’ordun. (ÇM-Ğvant) Ayşe çok şişmandır.


ok’oç’ums/ ok’oç’uy/ ok’oç’ups EA har.f. Bir arada yakıyor. Xasanik mu-ti-na z*irasen ok’oç’ums. (PZ-Cigetore) Hasan ne bulursa bir arada yakıyor. Ğerepe nun3’ay. Ok’oç’vasen. (ÇM-Ğvant) Mısır sapları tutuşturuyor. Yakacak. Pavri ok’ok’osu. Ok’oç’uy. (AŞ-Ok’ordule) Yaprakları bir araya süpürdü. Bir arada yakıyor. Nanak livadiz lazut’işi ğerepe ok’oç’vayiz na-extasen mk’omaten gale na-goburt’asen şeyepe im3’olen. (FN-Ç’anapet) Annem bahçede mısır saplarını yakınca çıkan dumanla dışarda asılı duran elbiseler isleniyor. Alik na-nç’varums daz*epe ar yeyiz ok’onç’ams do ok’oç’ums. (AH-Lome) Ali kesip temizlediği dikenleri bir araya toplayıp yakıyor. Ont’ules 3xik’epe ok’op’ç’vişi nomçka n3aşen mtu. (AH-Borğola) Tarlada çalı çırpıyı bir arada yakınca yanmış parçacıklar havadan yağdı. Doğanik çonçepe ok’okosups do ok’oç’ups. (AK-Döngelli) Doğan kuru yaprak ve fındık kozalarını bir arada süpürerek yakıyor.


ok’odgams (PZ) EA har.f. Birleştirip dik duracak şekilde koyuyor. Dik duran şeyleri birleştiriyor. Xasanik k’ulepe ok’odgams. (PZ-Cigetore) Hasan sandalyeleri birleştiriyor. → ok’odguy/ ok’odgums, ok’odgims/ ok’odgips


ok’odgims/ ok’odgips (AH ~ ÇX)(AK) EA har.f. I. Birleştirip dik duracak şekilde koyuyor. NanakT’ik’inape mot-moiktet’azya do artikatis ok’odgims. (AH-Lome) Annem Sepetler devrilmesindiye birbirine dayayarak koyuyor. Oxor-p’icisPi3arepe k’ai xomazya do ok’odgims. (AH-Borğola) AvludaTahtalar iyi kurusundiye bir araya dik koyuyor. K’oçik jur pi3ari ok’odgips do ncas nodumers. (AK-Döngelli) Adam iki tahtayı dik olarak birleştiriyor da ağaca dayıyor. → ok’odgams, ok’odguy/ ok’odgums

II. (AH-Borğola) Herhangi şekilde bitiştiriyor. “Oxorişi doşemez pi3arepe araluği mot-ivet’asya do k’ai ok’odgims do yoç’k’adams. (AH-Borğola) “Evin döşemesine tahtaları aralık olmasındiye iyice bitiştirip de (çivi ile) çakıyor.


ok’odguy/ ok’odgums (ÇM ~ FN) EA har.f. Birleştirip dik duracak şekilde koyuyor. Ali pi3arepe ok’odguy. (ÇM-Ğvant) Ali tahtaları birleştiriyor. Kemali k’vateri pi3arepe ok’odguy. (AŞ-Ok’ordule) Kemal kesilmiş tahtaları yan yana (dik) koyuyor. Nanak na-var-dolikuninen porçapeşi mbelape ok’odgumz do berepez porça uç’amz. (FN-Ç’anapet) Annem artık giyinilmiyen gömleklerin bezlerini birleştirip çocuklara gömlek dikiyor→ ok’odgams, ok’odgims, ok’odgips

part. ok’odgeri : Birleşip dik duracak şekilde konmuş. Purengi-ok’odgeyi k’ala 3’k’ari i3’ap’en (= it’ap’en). (FN-Ç’anapet) Borunun ek yerinden su damlıyor.


ok’odu-ğari (ÇM-Ğvant) i. İnşa planı. İnşa çizimi. Proje. Ok’odu-ğarepe mo-memindunamt. (ÇM-Ğvant) İnşa planlarımı kaybetmeyiniz. Si na-ğari ok’odu-ğari jindo bğarum. (ÇM-Ğvant) Senin çizdiğin planın (= projenin) üzerine çiziyorum. Na-mak’vandi ok’odu-ğari amseri eyobğarum. (ÇM-Ğvant) İstediğin çizimi (= proje çizimini) bu akşam bitiriyorum. [Çocukken kapı komşumuz İbrahim Dede, iyi bir yapı ustası idi. Ahşap ev yapar, pencereler, onarımlar yapardı. Yapacağı evi veya işi, ıslanınca mor renk veren kalem ile geniş tahtalara veya çimento torbasının temiz olan kağıtlarına çizer, açı ve geçme (kurtboğaz) gibi önemli işleri yine ölçekli çizerdi. Biz de zaman zaman onun kağıtları ve çizdiği tahtaları oyunda kullanır, kaybederdik. Bize hep “Ok’odu-ğarepe mo- memindunamt” diye kızardı. S.Y.]


ok’odums/ ok’oduy, ok’odumers/ ok’odumels, ok’odvars EA har.f. I. (PZ ~ ÇX) Yan yana yatay koyuyor. Birbirine değecek şekilde yatay koyuyor. Cemalik k’alatepe ok’odums. (PZ-Cigetore) Cemal sepetleri yan yana getiriyor. Orepe ok’odvasi k’oşk’ak3un. (ÇM-Ğvant) Kabakları bitişik koyarsan arası çürür. Ali mcalepe ok’oduy. Mekosale şeni nu3’irasen. (ÇM-Ğvant) Ali ağaçları eşleştiriyor (= ölçü için bir araya getiriyor). Evin üst taraf ana taban ağaç için ölçecek (= deneyecek). Ali na-k’vatu dişk’ape 3’ale celiğu. Huy hey ok’oduy. Lumci moxtasen. (AŞ-Ok’ordule) Ali kestiği odunları aşağıya indirdi. Şimdi orada bir araya koyuyor. Akşam [yine] gelecek. Ali duvari 3’odumt’aşa kvalepe vrossi ok’k’oduy. (AŞ-Ortaalan) Ali duvarı örerken taşları iyi yan yana koyuyor. Cumadik ğoma na-ek’vatu ncalepe handğa gzaşi jilendo ar yeriz ok’odumerz. (FN-Ç’anapet) Amcam dün kestiği ağaçları bugün yolun üstündeki bir yerde yan yana koyuyor. Cemalik hek hak naren ncalepe ok’odumels. (FN-Sumla) Cemal orda burda duran ağaçları bir araya getiriyor. Ma xorşa p’k’vatum do gamablasirom. Xasanik xut xut ok’odumers do gzaşe gamimers. (AH-Lome) Ben fasulye sırığını kesip sivriltiyorum. Hasan beşer beşer koyup yola çıkarıyor. “Na-pçiti dişkape mot-işuvet’azya do ok’obdvi do jin komobotvi. (AH-Borğola) Yardığım odunları ıslanmasın diye bir araya koyup üstünü örttüm. Berepek na-uğunan geç’areri ok’odumernan do bulti eç’opuman. (AH-Borğola) Çocuklar olan paralarını bir arada toplayıp (= biriktirip) top alıyorlar. Ok’o var-ok’odva. Xuk’uin3axen. (AK-Döngelli) O kadar çok yaklaştırma. Yapışır.

II. (PZ)(FN ~ AH) Parayı [aps.] biriktiriyor. Memet’i içilasen do hemu-şeni para ok’odumels. (FN-Sumla) Mehmet evlenecek. Ondan dolayı para biriktiriyor. Bedrik na-mogams para iri ok’odumers. Çkar va-goşobğams. (AH-Lome) Bedri kazandığı parayı hep biriktiriyor. Hiç savurganlık yapmıyor. → ok’iğams/ ok’iğay; ok’onç’amsII; ok’ot’oçuy

III. (AK) (Gözleri) yumuyor. Toli ok’odumers. (AK-Döngelli) Gözlerini yumuyor. → udums/ uduy; oduy; odvars; ≠ [gözlerini kapıyor] meduyII


ok’odveri (ÇM) i. [< ok’oduy fiilinin partisipi] Sınır. Ali bere-muşi livadişi ok’odverepe oçinapay. (ÇM-Ğvant) Ali oğluna bahçenin sınırlarını tanıtıyor. → sinori


ok’ogubums (FN), ok’ogubums/ ok’oguboms (AH) EA har.f. Sulu yiyecekleri bir arada pişiriyor. Handğa nanak feli do nç’olo ok’ogubums. (FN-Ç’anapet) Bugün annem kabak ile taze mısırı bir arada kaynatıyor. Nanak lu do alima ok’oguboms. (AH-Borğola) Anne lahana ile içyağını bir arada kaynatıyor. → ok’ocibums/ ok’ocibuy; oxogubums/ oxogibums/ oxogibups


ok’ogzams (PZ), ok’ogzay (AŞ-Ok’ordule), ok’ogzams (FN ~ HP-P’eronit), ok’ogzaps (HP)(AK) EA har.f. [fb.{ok’o-}’nun işevi belli değil] Ateş olmayan bir yerde yakılacak şeyleri toplayarak yeniden ateş [aps.] yakıyor. Ateş harlandırıyor. İlk yakılan ateşi tutuşturuyor. Cuma-şk’imik daçxuri ok’ogzams. (PZ-Cigetore) Kardeşim ateşi tutuşturuyor. Bere du3’vi do na-it’t’oçanenpe hişo kok’ogzay. (AŞ-Ok’ordule) Çocuğa söyle de atılacakları bir araya toplayıp tutuşturup yaksın. Ntxirişi çeplate daçxuri ok’obogzam. (FN-Ç’anapet) Fındık posası ile ateş tutuşturuyorum (yakıyorum). Nanak axirişi ogine na-ok’obgun n3xik’iten daçxuri ok’ogzams. (FN-Ç’anapet) Annem ahırın önünde yığılmış çalı çırpı ile ateşi tutuşturuyor. Onaz daçxuri mot-ok’ogzamt. Soti konan3’inasen. (FN-Sumla) Tarlada ateş yakmayın. Kazara yangın çıkar. Ayxanik a şvaciz daçxuri kok’ogzams. (AH-Borğola) Ayhan bir anda ortada ateş yakıyor. Niyazik n3xik’epe şeni daçxeri ok’ogzaps. (AK-Döngelli) Niyazi çalı çırpılar için bir arada ateş yakıyor. → ok’vogzay, ok’vogzaps; gamogzams[1], gamvogzay/ gammogzay


ok’oğmalaşe (ÇM) i. Özellikle kış gecelerinde herkes yiyecek içecek bir şeyler getirip bir araya toplanıp yapılan eğlence. Ğoma limcineri ok’oğmalaşe birden msk’va rt’u. (ÇM-Ğvant) Dün akşamki eğlence çok güzeldi. → ok’oxunaşe


ok’oileri → ok’iilams/ ok’iilay


ok’okaçams/ ok’okaçaps (FN ~ ÇX) EA har.f. Bir araya elle tutuyor. Bedriye dido tamo ren. Limxana tito tito eç’k’orums. Aşek a xut-aşi arte ok’okaçams do eç’k’orums. (AH-Lome) Bedriye çok yavaştır. Eğreltiotunu tek tek biçiyor. Ayşe beş-altı tanesini birden tutup biçiyor. Ğvarik, n3xik’i, dişka mu z*iruna mteli ok’okaçaps. (AK-Döngelli) Sel suyu, çalı çırpı odun ne bulduysa hepsini bir araya getirip tutuyor. → ok’ok’açams/ ok’ok’açuy/ ok’ok’açay

+ ok’ukaçams/ ok’ukaçaps EDA har.f. Birine ait [dat.] bir şeyleri [aps.] bir araya getiriyor. Berepeşi dolokunupe ok’ukaçu do duç’u. (FN-Ç’enneti) Çocukların elbiselerini bir araya getirip yaktı. [Kâmil Aksoylu’ya göre “ok’okaçams ile ok’ukaçams arasında anlam farkı yok”.]


ok’okosums/ ok’okossuy/ ok’okosups EA har.f. Bir araya getirerek süpürüyor. Ayşek ar soti pağumt’aşa iri k’ale ok’okosums. (PZ-Cigetore) Ayşe bir yeri temizlerken her tarafı etraflıca süpüruyor. Ayşe pavrepe kok’okosu do komoğu. (ÇM-Ğvant) Ayşe yaprakları toplayıp getirdi. Pavrepe ok’okosum do mo-moiğam. (ÇM-Ğvant) Yaprakları toplayıp getirme. Ntxiri ar-jur ndğaz mjoraz kodupini. Ezdimt’aşi bigate k’ayi doçakşi. Ok’açxe bu3xite çonçi k’ayi moyakosi do hemindo şkule k’ak’alepe ok’okosi do jin ar mutu koyotvi. (AH-Lome) Fındığı bir iki gün güneşe ser. Kaldırırken çubukla güzelce döv. Sonra tırmıkla kuru kabukları üzerinden iyice süpür ve ondan sonra taneleri bir araya toplayıp üzerine bir şey örtüver. Oxorcak na-dibğu xeç’ep’ape ok’okosu do ar kinayiz elaç’ums. (AH-Lome) Kadın dökülen fındık kabuklarını süpürüp bir kenarda yakıyor. Selimik sofraz na-ren mç’k’udişi punçxape ok’okosu do kotumepez kodubğu. (AH-Borğola) Selim sofrada olan ekmek kırıntılarını bir araya süpürüp tavuklara döktü. Doğanik çonçepe ok’okosups do ok’oç’ups. (AK-Döngelli) Doğan kuru yaprak ve fındık kozalarını bir arada süpürerek yakıyor.


ok’ok’açams (PZ), ok’ok’açuy (ÇM), ok’ok’açay (AŞ) EA har.f. Bir arada (elle) tutuyor. Cemalik dişk’alepe ok’ok’açams do moğams. (PZ-Cigetore) Cemal odunları hepsini bir arada tutup getiriyor. Mxisuzi oxori mu-ti zirasen ok’ok’açuy-iğay. (ÇM-Ğvant) Hırsız evde ne bulursa toplayıp götürüyor. Pucişi mt’a ok’ok’açay do komoğay. (AŞ-Ok’ordule) İneğin otunu bir arada tutsun da getirsin. → ok’okaçams/ ok’okaçaps

+ ok’uk’açams/ ok’uk’açay EDA har.f. Birine ait [dat.] bir şeyleri [aps.] bir araya getiriyor. Cemalik sotinuri dişk’alepe ok’uk’açams doİri şk’imi onya it’us. (PZ-Cigetore) Cemal ne var ne yok bütün odunları (= herkesinkini kendine) topluyor veHepsi benimdiyor. Ali guri mvalasi ost’oli mu-ti eyobğun ok’uk’açay-mexuy. (ÇM-Ğvant) Ali kızınca masanın üstünde ne varsa toplayıp atıyor.


ok’ok’arxums/ ok’ok’arxuy (PZ ~ ÇM) EA har.f. Toparlıyor. K’işi şeni oşk’omale (mçveri do lobiya) husuşa kok’op’k’arxi. On3xenis kodobdvi. (PZ-Cigetore) Kış için yiyecek (un ve fasulye) şimdiden toparladım. Tavan arasına koydum. Ayşe guri mvalasi mutonpe-muşi ok’ok’arxuy. İgzalay. (ÇM-Ğvant) Ayşe kızınca bazı eşyalarını toparlayıp gidiyor. → k’arxums/ k’arxuy[1]


ok’ok’atams (PZ), ok’ok’atuy (ÇM), ok’ok’atay (AŞ), ok’ok’atams (FN ~ HP-P’eronit), ok’ok’ataps (HP ~ ÇX) EA har.f. Bir araya getiriyor. Birleştiriyor. Ali şuronepe ok’ok’atuy. (ÇM-Ğvant) Ali keçileri bir araya topluyor. + ok’ik’atams/ ok’ik’atay/ ok’ik’ataps


ok’ok’idinapams (AH) ED har.f. Birilerine [dat.] birbiriyle kavga ettiriyor. Unose k’oçi ! Berepez numğezams do ok’ok’idinapams. (AH-Borğola) Akılsız adam ! Çocukları kışkırtıyor da kavga ettiriyor. + ok’ak’iden


ok’ok’ore3xams (PZ-Apso), ok’ok’ore3xay (AŞ-Ok’ordule) EA har.f. [kb.{o-}] [emp.şm.1.tek. ok’ovok’ore3xam] Bir arada sayıyor. Nezi, ntxiri, mu-ti on, ok’ok’ore3xay. (AŞ-Ok’ordule) Ceviz, fındık, ne varsa bir arada sayıyor. → oxvok’ore3xay; ok’ok’ore3xums; ok’ok’oro3xums/ ok’ok’oro3xups


ok’ok’ore3xums (FN ~ AH-Lome), ok’ok’ore3xups (*)(AK) EA har.f. [kb.{ø-}] [emp.şm.1.tek. ok’op’k’ore3xum] Bir arada sayıyor. Da-çkimik ğoma do handğa na-p’3’ilit nxiriş ç’uvalepe ok’ok’ore3xums. (FN-Ç’anapet) Kız kardeşım dün ve bugün topladığımız fındk ç’uvallarını bir arada sayıyor. Nurik na-gamaçasen dişkapeşi mçxu oğmalupe ar, mç’ipe oğmalupe ar, dodumers do ok’ok’ore3xums. (AH-Lome) Nuri satacağı odunların büyükçe bağlarını bir araya, küçükçe bağlarını bir araya koyarak sayıyor. Niyazik ok’obğeri makvalepe ok’ok’ore3xups. (*)(AK-Döngelli) Niyazi toplanmış yumurtaları sayıyor. [(*) AK-Döngelli’de hem ok’ok’oro3xups hem ok’ok’ore3xups denir.] → ok’ok’ore3xams; oxvok’ore3xay; ok’ok’ore3xay; ok’ok’oro3xums/ ok’ok’oro3xups


ok’ok’orobums/ ok’ok’orobuy/ ok’ok’orobups EA har.f. Bir araya topluyor. Xasanik berepe ok’ok’orobums. Golvaşa iyonasen. (PZ-Cigetore) Hasan çocukları toparlıyor. Gezmeye götürecek. Ali mç’eşuşa muç’o idasen dişk’alepe ok’ok’orobuy. Daçxuri ogzay. (ÇM-Ğvant) Ali çobanlık için gider gitmez odunları bir araya topluyor. Ateş yakıyor. Dida na-gumpiney çayi ok’ok’orobuy. (AŞ-Ok’ordule) Yaşlı kadın yaydıkları çayı bir araya topluyor. Ma ok’op’k’orobum. Berek goşobğams. (FN-Sumla) Ben topluyorum. Çocuk dağıtıyor. Lazut’işi çuçape ok’ok’orobi do ç’uvaliz kodolobği. Ç’umanişe on3xoneşe ebiğaten do gebupinaten. (AH-Lome) Mısır koçanı yapraklarını toplayıp çuvala doldur. Yarın tavan arasına çıkarıp sereceğiz. Na-k’vatu ğerepe oç’u şeni ok’ok’orobums. (AH-Borğola) Kestiği mısır saplarını yakmak için bir araya topluyor. Niyazik oput’eşi but’k’ape ok’ok’orobups. (AK-Döngelli) Niyazi evin kapı önündeki yaprakları bir araya topluyor. Ç’onç’ope ok’ok’orobups do doç’ups. (AK-Döngelli) Kuru yaprakları bir araya topluyor da yakıyor.


ok’ok’oro3xums/ ok’ok’oro3’xups (AH-Borğola ~ ÇX) EA har.f. [kb.{ø-}] [emp.şm.1.tek. ok’op’k’oro3xum/ ok’op’k’oro3xup] Bir arada sayıyor. Kotumepe do 3’ip’ilepe ok’ok’oro3xums do okotumaleşe amoşkumers. (AH-Borğola) Tavukları ve civcivleri bir arada sayıp da kümese sokuyor. Niyazik ok’obğeri makvalepe ok’ok’oro3xups. (*)(AK-Döngelli) Niyazi toplanmış yumurtaları sayıyor. [(*) AK-Döngelli’de hem ok’ok’oro3xups hem ok’ok’ore3xups denir.] → ok’ok’ore3xams; oxvok’ore3xay; ok’ok’ore3xay; ok’ok’ore3xums/ ok’ok’ore3xups


ok’ok’oruy/ ok’ok’orums (AŞ ~ AH) EA har.f. [emp.şm.1.tek. ok’op’k’orum] Birbirine bağlıyor. Nanak nçala do limxana ok’ok’orums do mandreşa iğams. (FN-Ç’anapet) Anne mısır sapı ile eğreltiotunu birbirine bağlayıp ahıra götürüyor. Tok’i na-meç’k’odasen yeyiz ok’op’k’orum do mebum3xvam. (AH-Lome) İpi koptuğu yerden birbirine bağlayıp ekliyorum. Eminek çayiz na-k’onums tipi ok’ok’orums do gzaşe k’ele moşat’k’omers. (AH-Lome) Emine çaylıkta yolduğu otları bağ yaparak yola doğru atıyor. Şuk’aşi fide mot-moiktet’az ya do k’et’i elebu3onam do şibiten ok’op’k’orum. (AH-Borğola) Salatalık fidesi devrilmemesi için yanına çubuk dikiyor, bez parçası ile bağlıyorum. → oxvok’oray[1]; oxok’irums/ oxok’irups; ≠ [sabit bir yere ona yapışık durumda bağlıyor] oxvok’oray[2]/ oxvok’k’oray; oxok’orams, oxok’orums, oxuk’orums, oxuk’orams


ok’ok’vatums/ ok’ok’vatuy/ ok’ok’vatups (PZ-Cigetore ~ ÇX)(AK) EA har.f. Ortadan kesiyor. Xasanik sotineri mcalepe ok’ok’vatums. (PZ-Cigetore) Hasan nerde ağaç vardı ise ortadan kesiyor. Ustak pi3ari xerxite tam ortas ok’okvatums. (AH-Lome) Usta tahtayı testereyle tam ortasından kesiyor. [PZ-Cigetore’de hem ok’ok’vatums hem k’ok’ok’vatums denir.] → k’ok’ok’vatums


ok’olat’ums (AH) EA har.f. Sac, teneke, kütük, taş vs gibi sertçe olan ve pek ezilmeyip kırılıp dökülen ve yamulan şeyleri bir arada ezip yamuk yumuk hale getiriyor. Sinanik tenekepe ok’olat’ums do arabaz gyobğams. Xurdaz meçasen. (AH-Lome) Sinan tenekeleri bir arada eziyor ve arabaya yüklüyor. Hurdaya verecek (= hurda olarak satacak).


ok’oltums (FN-Sumla) EA har.f. Ortadan bölüp paylaşıyor. Ortadan ayırıyor. Han3’oneri ntxiri otxo cumak ok’oltums. (FN-Sumla) Bu yılın fındığını dört kardeş (eşit miktarda) bölüşüyorlar. → k’ok’ok’atams; ok’ortuy/ ok’ortums; ok’o3’k’umsII


ok’omç’eşums (PZ-Cigetore) EA har.f. Evcil hayvanları [aps.] bir arada koşturuyor. Çemalik xocepe kok’omç’eşums do livadi xonums. (PZ-Cigetore) Kemal öküzleri bir arada koşturup da tarlayı kazdırıyor.


ok’om3’k’orums (FN-Ç’anapet) EA har.f. Ilıştırıyor. Ilıklaştırıyor. Nanak na-gyopinu 3’k’ari ok’om3’k’orumz do berez xura ubonz. (FN-Ç’anapet) Annem kaynattığı suyu ılıklaştırıyor ve çocuğun vücudunu yıkıyor. → mola ikuy; oçuçunay/ oçuçunams; gon3’k’orums/ gon3’k’orups


ok’om3’k’upun (FN ~ AH) øø har.f. Hava kararıyor. → ok’om3’upun; m3’upun, m3’k’upun; dolom3’upun; com3’upun, gyom3’k’upun; dilikaçen

+ ok’um3’k’upun øD/AD har.f. I. øD har.f. Biri için [dat.] karanlık oluyor. Biri [dat.] farkında olmadan geç kalıp (yolun uzun olmasıyla, oyuna dalmasıyla vs sebeple) karanlığa kalıyor. K’ap’inei k’ap’inei oxo-skanişa igzali. Ok’ogim3’k’upun. (FN-Sumla) Çabuk çabuk (= koşa koşa) evine git. [Farkında değilsin ama] akşam oluyor. Osmanik, mitiz ambari umeçamu lumciz ok’om3’k’upaşi a şvacis elastun do bere koz*iroms. (AH-Lome) Osman, hiç kimseye haber vermeden akşam henüz hava kararınca çarçabuk yukarı fırlayıp çocuğu görür. Berepe ! Osteru naşkvit ! Ok’ogim3’k’upunan. Oxorişe igzalit ! (AH-Borğola) Çocuklar ! Oyunu bırakın. Karanlığa kalıyorsunuz. Eve gidin.

II. AD har.f. Birine ait [dat.] bir şey [aps.] kararıyor. Mu-tu gi3’vanşi tolepe ok’ogim3’k’upun. (AH-Lome) Bir şey söylediler mi gözlerin kararıyor.


ok’om3’upun (PZ)(AŞ) øø har.f. Hava kararıyor. → ok’om3’k’upun; m3’upun, m3’k’upun; com3’upun, gyom3’k’upun; dilikaçen

+ ok’um3’upun øD har.f. Biri için [dat.] karanlık oluyor. Biri [dat.] farkında olmadan geç kalıp (yolun uzun olmasıyla, oyuna dalmasıyla vs sebeple) karanlığa kalıyor. Ordo na-ok’um3’upu şeni beres aşk’uyinu. (PZ-Apso) Erken karanlığa kaldığından dolayı çocuk korktu. Lebaşa koxer. Ok’ogim3’upun do moy var-eiselam ? (AŞ-Ok’ordule) Geç zamana kadar oturuyorsun. Sana karanlık oluyor. Niye kalkmıyorsun ?


ok’onağurun (AŞ ~ AH) Aø har.f. Bayılıyor. 1. Baygın duruma giriyor. Oxorca ok’onağuru. Ala nosiz ren. (AH-Lome) Kadın baygındır. Ama aklı yerindedir. Bere-muşişi xe din3xiyayi a3’iyuyiz Fadime ok’onağuru. (FN-Ç’anapet) Çocuğunun elini kanlı görünce Fatma bayıldı. Mustavak di3xiri z*iraşi ok’onağurun. (AH-Lome) Mustafa kan görünce bayılır. Xez na-miğun pupuliz nek’na elemantxuşi elemankanu do t’ua ok’obnağuri. (AH-Borğola) Elimde olan yara kapıya değince yaram acıdı da az kalsın bayılacaktım. 2. Aşırı dereced hoşlanıyor. Bozomota sk’ani şeni ok’onağurun. (AŞ-Ortaalan) Kız sana bayılıyor. → guri nantxen; uk’unağurun


ok’onaxums/ ok’onaxuy/ ok’onaxoms/ ok’onaxups EA har.f. [emp.şm.1.tek. ok’onapxum/ ok’onapxup] Çeşitli çamaşırı [aps.] bir arada yıkıyor. Nanak porçape ok’onaxuyiz kçe porçapez mç’ita rengi meyaktu. (FN-Ç’anapet) Annem gömlekleri beraber yıkayınca beyaz gömleklere kırmızı renk bulaştı. Çili-çkimik kçe do mç’ita porçape t’u3a 3’kari k’ala ok’onaxomt’uşi kçe porçaz mç’ita konuk’nams. (AH-Borğola) Eşim beyaz ve kırmızı gömlekleri sıcak su ile yıkarken beyaz gömleğe kırmızı bulaştırıyor.


ok’onçxums (PZ) EA/EAL har.f. [part. ok’onçxveri] → ek’unçxums; celunçxuy; geluk’vançxams; duluk’vançxups. I. EA har.f. Süt, ayran, yoğurt, sulu yemek vs’nin içine [aps.] ekmek parçaları katıyor, ekmek doğruyor. Mjalva ok’onçxums. (PZ-Apso) Sütün içine ekmek doğruyor.

part. ok’onçxveri : İçine ekmek doğranmış (süt, ayran, yoğurt vs). Mja ok’onçxveri t’asişi doloxe doloşk’omams. (PZ-Cigetore) İçine ekmek doğranmış ayranı tasın içinde yiyor.

II. EAL har.f. Süt, ayran, yoğurt, sulu yemek vs’nin içine [lok.] ekmek [aps.] doğruyor, parçaları katıyor. Berek meyaperis cari ok’onçxums. (PZ-Apso) Çocuk yoğurdun içine ekmek parçaları katıyor.

+ ok’unçxvams EDA har.f. Biri için (sütün, ayranın, yoğurdun, sulu bir yemeğin vs) içine ekmek doğruyor, ekmek parçalarını katıyor. Nana-şk’imik mjalva ok’ominçxvams. (PZ-Apso) Annem bana sütün içine ekmek doğruyor.


ok’onç’ams/ okonç’ay/ ok’onç’aps EA har.f. → ok’vonç’ay/ ok’vonç’aps

I. (PZ)(AŞ)(FN ~ HP) Birbirine yaklaştırıyor ya da yanaştırıyor. Alik avlaz na-dgin k’alatepe ok’onç’ams. (FN-Ç’anapet) Ali avluda duran sepetleri birbirine yanaştırıyor. Coşkunik masa do orz*ope ok’onç’ams. (FN-Sumla) Coşkun masa ile iskemleleri birbirine yanaştırıyor. Alik na-nç’varums daz*epe ar yeyiz ok’onç’ams do ok’oç’ums. (AH-Lome) Ali kesip temizlediği dikenleri bir araya toplayıp yakıyor.

II. (FN ~ AH) Parayı [aps.] biriktiriyor. Coşkuni içilasen do para ok’onç’ams. (FN-Sumla) Coşkun evlenecek. Para biriktiriyor. Nusretik oçilu şeni para ok’onç’ams. (AH-Lome) Nusret evlenmek için para biriktiriyor. Kçinik na-ok’onç’u parape ubas meşişinaxums. (AH-Lome) Yaşlı kadın biriktirdiği paraları koynunda saklıyor. ok’odums; ok’iğay/ ok’iğams, ok’odumers/ ok’odumels; ok’ot’oçuy

şsz ok’inç’en : Bir yere birikiyor ya da toplanıyor. BabakAxiriz ç’enç’i ar yeyiz ok’inç’azya do axirişi ar k’eleni let’a dolok’lant’ums. (AH-Lome) Babam ahırda inek sidiklerinin bir yerde toplanması için ahırın bir tarafındaki toprağı çukurlaştırıyor.


ok’ondrik’oms (AH) EA har.f. Ortadan kıvırıyor. Kitabi mot-ok’ondrik’om. Sayfape elastun. (AH-Lome) Kitabı kıvırma. Sayfaları [yandan yırtılıp koparak] ayrılıyor.


ok’ondruk’un Aø har.f. İnsan [aps.] belden bükülüp kafasını bacaklarına yaklaştırıyor. Xasanişi bere ok’ondruk’un. (HP-P’eronit) Hasan’ın çocuğu belden bükülüp kafasını bacaklarına yaklaştırıyor.


ok’onoç’k’ire (AK) s. ve i. İkiz. Nazmişi modvalu do Dursunişi ok’onoç’k’ire stei ren. (AK-Döngelli) Nazmi’nin ayakkabısı ile Dursun’unki ikiz gibidir (= “birbirine çok benziyor”, ya da “aynısıdır”.) → t’ubi; juroni; ekizi; t’k’ubişi; çiftişi


ok’onok’veti (FN ~ AH) i. ve s. I. i. Ortadan ikiye biçilen bir şeyin her yarısı.

II. s. Aynı tek parçadan elde edilen. Birbirine ikiz gibi benzeyen. T’k’ubişi berepez didoten ok’onok’veti dolokunu dolokunaman. (AH-Borğola) İkiz çocuklara çoğunlukla aynı giysi giydirirler.


ok’ontxinams (PZ), ok’ontxinay (ÇM), ok’ontxvinay (AŞ-Ok’ordule) EA har.f. [f.-i. ok’ontxniu (PZ ~ ÇM), ok’ontxvinu (AŞ)] 1. Birbirini vuruşturuyor. 2. Güreştiriyor. Güreş yaptırıyor. + ok’vantxen/ ok’vantxven


ok’ontxinu → ok’vantxen; ok’ontxinams/ ok’ontxinay


ok’ontxvinu → ok’vantxven; ok’ontxvinay


ok’ont’alams[1] (PZ), ok’ont’alay (AŞ’nin bir kısmı), ok’ont’alams[1] (AH) EA har.f. Sıvı ya da katı cismi [aps.] bir arada karıştırıyor. Alik ntxiri do m3’u ok’ont’alams. (PZ-Cigetore) Ali fındık ile karayemiş karıştırıyor. Alik lobiya şk’ala lazut’i ok’ont’alams. (PZ-Cigetore) Ali fasulye ile mısırı karıştırıyor. Ayşek mçveri do şeçeri kok’ont’alu. Xalva ikums. (PZ-Cigetore) Ayşe un ile şekeri birbirine katıp helva yapıyor. Aşek ngeniz mkveri do kyuspe ok’ont’alams do çams. (AH-Lome) Ayşe danaya un ile kepeği karıştırıp yediriyor. Mja, şekeri do dik’aşi mkveri ok’ont’alaman do papa ikoman. (AH-Borğola) Süt, şeker ve buğday ununu karıştırıp muhallebi yaparlar. → ok’vont’alay, ok’ont’alums[1]; oxont’alams/ oxont’alaps; uxunt’aleps

yet. ok’vant’alen (PZ)(AŞ), ok’ant’alen (FN ~ AH) : 1. İstem dışı bir arada karıştırıyor. 2. Birbiri ile karıştırıyor. Ayırt edemiyor. M3’k’upis kçe nok’epe do uça nok’epe k’ai na-var-az*iren şeni ok’antalen. (AH-Borğola) Karanlıkta beyaz iplikle siyah ipliği iyi göremediği için ayırt edemiyor.

şsz ok’int’alen : Bir arada karıştırılıyor. Ar puciz na-muzdare mja majuranepe k’ala ok’int’alen do gamiçinen. (AH-Lome) Bir inekten sağacağın süt diğerleriyle karıştırılıp satılabilir. [◘ eşb. → ok’int’alen Aø har.f.]

part. ok’ont’aleri : Bir arada karıştırılmış. Ar mutxa arti ar mutxape şk’ala ok’ont’aleri on. (PZ-Cigetore) Bir şey başka bir şeylere karışmış haldedir.


ok’ont’alams[2] → ok’ont’alums[2]


ok’ont’aloni (AH) i. Derelerin birleştiği yer. Ç’umanişe ondğeriz o’k’ont’aloniz biz*irat. (AH-Lome) Yarın öğlen derelerin birleştiği yerde buluşalım. Ok’ont’alonişi kva-xinci oşi 3’aneri koren. (AH-Lome) Derenin birleştiği yerdeki taş köprü yüz yıllıktır (= kelimesi kelimesine : “yüz yaşında vardır).


ok’ont’alums[1] (FN-Ç’anapet) EA har.f. Bir araya getiriyor. Bir arada karıştırıyor. Nanak urzenişi p’et’mezepe ok’ont’alums. (FN-Ç’anapet) Annem üzüm pekmezlerini bir araya getiriyor (= ayrı kaplardakini bir kaba koyuyor). → ok’ont’alams[1]/ ok’vontalay/ ok’ont’alay; oxont’alams/ oxont’alaps; uxunt’aleps


ok’ont’alums[2] / ok’ont’alams[2] (AH-Lome) Eø har.f. Okumayı yeni öğrenen biri [erg.] harfleri yeni söküyor. Heceleye heceleye okuyor. Okumayı yeni söküyor. Berepez mu xali uğunan ? Ç’ut’ak ok’itxu kodiguru-i ? - K’ayi renan. Ç’ut’ak-ti ağani ok’ont’alums. (AH-Lome) Çocuklar nasıllar ? Küçüğü okumayı öğrendi mi ? - İyidirler. Küçüğü de okumayı yeni söküyor. Alik ok’itxu kodiguru-i ? - Var, daha ağani ok’ont’alams. (AH-Lome) Ali okumayı öğrendi mi ? - Hayır, henüz harfleri yeni söküyor.


ok’on3axums/ ok’on3axups (HP)(AK) EA har.f. Birbirine yapıştırıyor. P’ap’uli-çkimik modvalu ok’on3axups. (AK-Döngelli) Dedem ayakkabıyı yapıştırıyor. → ok’oç’ambums; ok’ot’ambums/ ok’ot’ambuy; ok’voç’abay; ok’oç’ç’abuy/ ok’oç’abums; + ok’in3axen/ ok’uin3axen


ok’on3’irums/ ok’on3’irups (HP ~ ÇX)(AK) EAL har.f. Önce ayrı ayrı olan sıvı aynı kaba süzerek döküyor. Nana-çkimik mja do ayrani tencereşa ok’on3’irups. (AK-Döngelli) Annem süt ve ayranı tencereye süzüyor. → ok’on3’orams; ok’on3’oruy/ ok’on3’orums


ok’on3’orams (PZ-Cigetore) EAL har.f. Önce ayrı ayrı olan sıvı aynı kaba süzerek döküyor. Xasanik ağani mjalva do mçeşi mjalva ok’on3’orams. (PZ-Cigetore) Hasan yeni süt ile eski sütü birbiri ile karıştırıyor. → ok’on3’oruy/ ok’on3’orums; ok’on3’irums/ ok’on3’irups


ok’on3’oruy/ ok’on3’orums (ÇM ~ AH) EAL har.f. Önce ayrı ayrı olan sıvı aynı kaba süzerek döküyor. Ayşe ncavla ok’on3’oruy. (ÇM-Ğvant) Ayşe sütü bir kapta (her gün veya farklı zamanlarda ekleyerek) biriktiriyor. 3’ari dido t’usa iyuna kok’on3’ori. (AŞ-Ortaalan) Su çok sıcak olduysa [soğuk suyla] karıştır. Nanak ğoma do handğa na-muzdu mjalepe 3’uk’aliz ok’on3’orums. (FN-Ç’anapet) Annem dün ve bugün sağdığı sütleri küçük kazanda bir araya getiriyor. Jur pucişi mja nanak ar tencerez ok’on3’orums. (AH-Lome) İki ineğin sütünü annem bir tencerenin içine süzüyor. Nanak urz*enişi lova do m3xulişi lova 3’uk’aliz ok’on3’orums. (AH-Borğola) Annem üzüm şırası ile armut şırasını kazana süzüyor. → ok’on3’orams; ok’on3’irums/ ok’on3’irups

şsz ok’in3’oren[1] : Önce ayrı ayrı olan sıvı aynı kaba süzülerek dökülüyor. Ntani do mca ar yeri var-ok’in3’oren. (AŞ-Ok’ordule) Ayranla süt bir arada süzülmez. Mca do 3’ari var-ok’k’in3’oren. Tadi amt’t’en. (AŞ-Ortaalan) Süt ile su karıştırılmaz. Tadı kaçar. Go3’oneyi do ağne urz*enişi p’et’mezi ok’in3’oren. Mutu var-ağoden. (FN-Ç’anapet) Gecen seneki ve yeni üzüm pekmezi karıştırılabilir. Bi şey olmaz. K’işiz lumcineri mja sabayleneri mja k’ala ok’in3’oren. (AH-Lome) Kışın akşamki süt sabahkiyle birlikte aynı kaba süzülür. T’urvaz na-ren lovape 3’rodun do 3’uk’alişe ok’in3’oren. (AH-Borğola) Torbada olan şıralar damlayarak kazana süzülüyor. ≠ ok’in3’oren[2]


ok’open3’k’ups (AK) EA har.f. Ortadan yarıyor. Aya dişka ok’open3’k’i. (AK-Döngelli) Bu odunu ortadan yar. → ok’oçitums/ ok’oçituy/ ok’oçitoms/ ok’oçitups


Ok’orduluri s. ve i. [< Ok’ordule = Ardeşen ilçesine bağlı Yayla mahallesi’nin Lazca adı.] Ok’ordule’li. Ma Ok’orduluri bore. (AŞ-Ok’ordule) Ben Ok’orduleliyim. Ğoma lumci Ok’ordulurepe oxori-şk’uni rt’ey. (AŞ-Ok’ordule) Dün akşam Ok’orduleliler bizim evde idiler.


ok’ortuy (ÇM ~ AŞ), ok’ortums (FN-Ç’anapet)(AH HP ÇX) EA har.f. I. Pay ediyor. Bölüşüyor. Ali do Amedi şuronepe ok’ortuman. (ÇM-Ğvant) Ali ile Ahmet keçileri bölüşüyorlar. Babak oxoyişi let’a ok’ortums. (FN-Ç’anapet) Babam ev arazisini pay ediyor. Nurik ntxiri heşo k’ai ok’ortums do ariz ar k’ak’ali dido var-meçams. (AH-Borğola) Nuri fındığı öyle güzel ayırıyor ki birine bir tane fazla vermiyor (= iki kişiye tam aynı adet fındık veriyor). → k’ok’ok’atams; ok’oltums; ok’o3’k’umsII

f.-i. ok’ortu : Ortadan bölüp paylaşma. Ortadan bölüp paylaşmak. Orhanik ont’ule ok’ortu şeni kvape artikatis yodumers do duvari ikoms. (AH-Borğola) Orhan tarlayı bölmek için taşları birbirinin üstüne koyuyor da duvar yapıyor.

yoks.part. uok’ortu : Pay edilmemiş. Xasanik livadi-k’udelişi uok’ortu ntxiyona muk kelişinu. (FN-Ç’anapet) Hasan bahçe dibindeki pay edilmemiş fındiklığı kendi mülkiyetine geçirdi.

+ ok’urtay/ ok’urtams EDA har.f. Birine pay ediyor. Ali berepe ok’urtay. (ÇM-Ğvant) Ali çocuklara [malları, arazi vs’yi] pay ediyor.

II. (AŞ) Birbirinden ayırıyor. Puci do nceni ok’ortey do serişa p’et’elaman. (AŞ-Ok’ordule) İnek ile danayı ayırdılar. Akşama kadar bağırıyorlar. → ok’o3’uy; ok’o3’k’ums, ok’o3’k’ims, ok’o3’k’ips


ok’osvarums/ ok’osvaruy/ ok’osvarups EA har.f. Bir arada diziyor. Dişka ma p’k’vatum. Oxorcak goç’k’orums do bozok-ti ok’osvarums. (AH-Lome) Odunu ben kesiyorum. Hanım dalı budağını temizliyor ve kızım da bir arada diziyor.


ok’oşk’om- → ok’imxors/ ok’imxoy


ok’oşk’oruy (ÇM ~ AŞ) EA har.f. Ortadan biçiyor. Ayşe oşk’uri ok’oşk’oruy. (ÇM-Ğvant) Ayşe elmayı ikiye bölüyor. Ayşe dişk’alepe oşk’endaşa ok’oşk’oruy. (ÇM-Ğvant) Ayşe odunları ortadan ikiye bölüyor (= biçiyor). Alişi yat’onepe mandreşa ok’oşk’ora şuk’ule gamvağinen (= gamvağen). (ÇM-Ğvant) Ali’nin kalasları ahırdan bölerek çıkarılıyor. Ali na-ek’vatu txombu ok’oşk’oruy. Oçodinasi moxt’asen. (AŞ-Ok’ordule) Ali kestiği kızılağacı ortadan ikiye kesiyor. Bitirince gelecek. Dişk’a ok’oşk’ori. Haşo var-iç’vasen. (AŞ-Ortaalan) Odunu ortadan biç. Böyle yanmayacak. Pisari ok’oşk’ori. Gverdi si dixmari. (AŞ-Ortaalan) Tahtayı ortadan ikiye biç. Yarısını sen kullan. → k’ok’oşk’orums; ok’oç’k’orums/ ok’oç’k’orups


ok’otoruy (ÇM ~ AŞ) EA har.f. Mahvediyor. Ali noğaşa ulun. Na-var içinay k’oçepe ok’otoruy. (ÇM-Ğvant) Ali kasabaya gidiyor. Tanımadığı kişileri mahvediyor. K’umari ibiy do kok’otoruy irote. (AŞ-Ok’ordule) Kumar oynuyor da mahvediyor her zaman. Ma Alişi cuma ok’k’omtoru. (AŞ-Ortaalan) Beni Ali’nin kardeşi mahvetti.


ok’otumers (FN’nın ortası ve doğusu, AH ~ HP)(AK), ok’otumars (ÇX) EA/ øA har.f. Kapatıyor. I. EA har.f. 1. Biri [erg.] bir şeyi [aps.] örterek kapatıyor. Xasanik xarmanişi jin ok’otumers. (AK-Döngelli) Hasan harmanın üzerini kapatıyor. 2. Biri [erg.] okuduğu kitabı [aps.] kapatıyor. Kitabi ok’itxu naşkvaşi ok’otumers do dodumers. (AH-Borğola) Kitap okumayı bırakınca kapatıp da bırakır. → ok’utums/ ok’utuy/ ok’k’utuy, ok’utumers

[dey. ofidi ok’otumers (AH) : Kaşlarını çatıyor.] Musak mota-muşik var-nuucaşi ofidi ok’otumers do oşkurinams. (AH-Borğola) Musa torunu dinlemeyince kaşlarını çatarak korkutur.

II. øA/Eø har.f. Hava [aps./ erg.] kapatıyor. T’aonik mzuğaşe k’ele xolo ok’otumers. Mç’ima moxtasen. (AH-Lome) Hava deniz tarafında yine kapatıyor. Yağmur gelecek.


ok’ot’ambums/ ok’ot’ambuy (PZ-Cigetore ~ ÇM) EA har.f. Birbirine yapıştırıyor. Xasanik pi3arepe ok’ot’ambums. (PZ-Cigetore) Hasan tahtaları birbirine yapıştırıyor. Ali pi3arepe ok’ot’ambuy. (ÇM-Ğvant) Ali tahtaları birbirine yapıştırıyor. → ok’oç’ambums; ok’voç’abay; ok’oç’ç’abuy/ ok’oç’abums; ok’on3axums/ ok’on3axups


ok’ot’axuy/ ok’ot’axums/ ok’ot’axups (ÇM ~ ÇX) EA har.f. Ortadan kırıyor. K’ombala ok’ot’axuy. Gverdi komomçams. (AŞ-Ok’ordule) Mısırı kırıp yarısını bana veriyor. Mcixi gyontxu do ok’ot’axu pi3ai. (FN-Ç’enneti) Yumruğunu vurup tahtayı kırdı, parçaladı. → k’ok’ot’axums

+ ok’ut’axay/ ok’ut’axams/ ok’ut’axaps EDA har.f. 1. Biri için [dat.] bir şeyi [aps.] ortadan kırıyor. Na-imxor cari ok’omit’axi. (AŞ-Ortaalan) Yediğin ekmeği[n bir kısmını] bana kır (= paylaş). 2. Birine ait [dat.] bir şeyi [aps.] ortadan kırıyor.


ok’ot’k’omers (FN ~ AH HP)(AK) EA har.f. Çatlatıyor. K’oçişi nenak kva-ti ok’ot’k’omers. (AH, atasözü, K.A.) İnsan sözü kaya bile çatlatır. Axmatik siyiliten dişka ok’ot’komers. (AK-Döngelli) Ahmet kama ile odun çatlatıyor. → ok’vot’k’omars


ok’ot’oçuy (ÇM) EA har.f. (Bir şey almak için) parayı [aps.] biriktiriyor. Ali cenç’areri ok’ot’oçuy. (ÇM-Ğvant) Ali (bir şey almak için) para biriktiriyor. → ok’odums; ok’iğay/ ok’iğams, ok’odumers/ ok’odumels; ok’onç’ams


ok’ot’roxun (PZ ~ HP), ok’ot’ruxun (AK)(ÇX) Aø har.f. Ortadan kırılıyor. Mak’ayinaşi k’et’i berez tiz gepçişi ortas ok’ot’roxu. (AH-Lome) Oklavayı çocuğun kafasına vurduğumda [o oklava] ortadan kırıldı.


ok’oxarums/ ok’oxarups (FN ~ HP ÇX) EA har.f. Ortadan yırtıyor. Oxorcak berek na-ok’oxaru resimi ok’oç’abums. (FN-Ç’anapet) Eşim çocuğun yırttığı fotoğrafı yapıştırıyor.


ok’oxedun Aø har.f. Bir araya gelip oturuyor. Şk’unona ok’opxedit. Ok’ovilak’irdit. Kocevuzadit. (ÇM-Ğvant) Biz bize oturduk (bir araya geldik). Tartıştık. Bedelini belirledik (karar verdik).


ok’oxen (PZ-Apso)(ÇM ~ ÇX) Aø hal f. Bir arada oturmuş haldedir. → ok’oxers


ok’oxers (PZ-Cigetore) Aø hal f. Bir arada oturmuş haldedir. Xasani do Ali kok’oxeran do ixap’ars. (PZ-Cigetore) Hasan ile Ali bir arada oturmuşlar da konuşuyorlar (= muhabbet ediyorlar). → ok’oxen


ok’oxums/ ok’oxuy/ ok’oxups (PZ ~ ÇX) EA/øA har.f. Bozuyor. I. EA har.f. Bozuyor. Yıkıyor. Xasanik oxori ok’oxums. (PZ-Cigetore) Hasan evi yıkıyor (= bozuyor). Oşiridoni-obğe na-ok’oxvasen oxori verane ayen. (ÇM-Ğvant) Kırlangıç yuvasını bozanın evi viran olur. Baba enç’ilepe kok’oxuy. Dupinasen. (ÇM-Ğvant) Baba bağları bozuyor. Yere serecek. Huy na-u oxori kok’oxuy. (ÇM-Ğvant) Şimdi yaptığı evi söküyor. Na-ok’oxvi maçina bduzanişşa ump’p’a cemilu. (AŞ-Ortaalan) Bozduğun makineyi düzeltinceye kadargöbeğim düştü” (= çok zorlandım). Yastuği ok’k’opxvi. Pambuğepe dontali. (AŞ-Ortaalan) Yastığı bozdum. Pamukları ayırıp havalandır. Xasanişi 3’ut’eli biç’ik radiyo dido mxit’ums. Ok’oxvasen. (FN-Ç’anapet) Hasan’ın küçük oğlu radyoyu çok kurcalıyor. Bozacak. Ğoberi ma bikom : pucik ok’oxums. (FN-Sumla) Bahçe çitini ben yapıyorum : inek (onu) bozuyor. İsinaz ma 3’k’a-mangana gebodginam. Çkimi şkule arik, mulun, ok’oxums do kodolobğams. (AH-Lome) İsinaya ben 3’k’a-mangana kuruyorum. Benden sonra birisi geliyor ve bozup yıkıyor. → k’ok’oxums; dolobğams[2]/ dolobğaps[2]; + ok’ixven

+ ok’uxums/ ok’uxuy/ ok’uxups EDA har.f. Birine ait bir şeyi bozuyor, yıkıyor. K’inçişi ogvace ok’uxves. (PZ-Cigetore) Kuşun yuvasını bozdular. K’oçi dikuy, oxorza ok’uxuy. (AŞ-Ok’ordule) Adam yapıyor, kadın (onun yaptığını) bozuyor.

II. (FN ~ HP ÇX) øA har.f. Hava [aps.] bozuyor. Ora ok’oxu. (FN ~ HP) Hava bozdu. T’aoni ok’oxu. Nusak xali do kilimepe doloxe amatorums. (AH-Lome) Hava bozdu. Gelin halı ve kilimi sürükleyerek içeri alıyor.


ok’oxunaşe (ÇM) i. Özellikle kış gecelerinde bir araya toplanıp yapılan eğlence. Ğoma limcineri ok’oxunaşe birden msk’va rt’u. (ÇM-Ğvant) Dün akşamki eğlence çok güzeldi. Ok’oxunaşe p’ati, na-moviğaten oşk’omalepe ok’ovimxort. (ÇM-Ğvant) Toplantı yaptığımızda, getirdiğimiz yiyecekleri beraber yiyoruz. → ok’oğmalaşe


ok’oxveri s. [< okoxums/ ok’oxuy/ ok’oxups fiilinin partisipi] Bozulmuş. Bozuk. 1. [herhangi eşya hakkında] Bozulmuş olan. Bozuk. 2. [para hakkında] Ufak birimlere ayrılmış. . Na-mepçam ok’oxveri geç’areri noğaşe ulurt’aşa gondinams. (AH-Borğola) Verdiğim bozuk parayı çarşıya gidene kadar kaybediyor. Bere-çkimiz na-mepçam ok’oxveri geç’arerişi iri var-ixmars do ok’imers. (AH-Borğola) Çocuğuma verdiğim bozuk paranın hepsini [çocuğum] kullanmaz ve biriktirir. Cuma-muşiz ok’oxveri geç’areri na-var uğut’u şeni muşi geç’areri muk niçams. (AH-Borğola) Kardeşinde bozuk para olmadığı için kendi parasını kendi veriyor.


ok’o3xums (AH) EA har.f. İp vs’nin iki ucunu birbirine bağlıyor ya da ekliyor. Tok’i na-meç’k’odu yeyişen babak xolo ok’o3xums. (AH-Lome) İpi koptuğu yerden babam tekrar birbirine bağlıyor. → ok’um3xvams


ok’o3’iluy/ ok’o3’ilums/ ok’o3’iloms/ ok’o3’ilups (ÇM ~ ÇX) EA har.f. Ortadan koparıyor. Ortadan ayırıyor. Ar ç’aba urzeni ok’o3’iluy. Meçay. (AŞ-Ok’ordule) Bir salkım üzümü ortadan koparıp veriyor. 3’i3’i ok’o3’ilik’o-ti va-xosk’un. (AŞ-Ortaalan) Solucanı ortadan koparsan bile ölmez. → k’ok’o3’ilums


ok’o3’k’ams (AH-Borğola) EA har.f. Ortadan ayırıyor. Bölüyor. Ok’oç’k’aderi pi3ari lomiten ok’o3’k’ams. (AH-Borğola) Bir araya getirilerek birbirine çakılmış tahtayi küskü ile ayırıyor. → k’ok’o3’ums/ k’ok’o3’uy; ok’o3’uy; ok’o3’k’ums, ok’o3’k’ims, ok’o3’k’ips


ok’o3’k’ims/ ok’o3’k’ips (AH-Lome)(HP ~ ÇX)(AK) EA har.f. 1. Ortadan ayırıyor ya da bölüyor. Nuk’uz terbiye niçi. Vana gegak’nam do kok’ok’3’k’im. (AH-Lome) Ağzına terbiye ver. Yoksa tutup ayırırım. 2. Birbirinden ayırıyor. Nana-muşik numğezu numğezu do çil do komoli kok’o3’k’u. (AH-Lome) Annesi doldurdu doldurdu (kışkırttı) da karı kocayı ayırdı. Muşebura kok’içabu-dort’un. Zoyila ok’op’3’k’i. (AH-Lome) Kendi kendine yapışmıştı. Zorla ayırdım. Ngenepe ok’op’3’k’it do lumcişa mutu uç’k’omu mğoruman. (AH-Lome) Danaları ayırdık da akşama kadar bir şey yemeden bağırıyorlar. Cumadik ok’oç’kaderi pi3arepe ok’o3’k’ips. (AK-Döngelli) Amcam çakılmış olan tahtaları birbirinden ayırıyor. → k’ok’o3’ums / k’ok’o3’uy; ok’o3’uy; ok’o3’k’ums, ok’o3’k’ams


ok’o3’k’ums (FN) EA har.f. I. Ayırıyor. 1. Ortadan ayırıyor. Bölüyor. Xasanik xerxite nca oko3’k’ums. (FN-Sumla) Hasan testere ile ağacı bölüyor. 2. Birbirinden ayırıyor. Enveri do Memet’i ok’ak’idez. Xasanik ok’o3’k’u. (FN-Sumla) Enver ile Mehmet kapıştılar. Hasan onları ayırdı. Bere nana-muşişen mot-ok’o3’k’umt. (FN-Sumla) Çocuğu anasından ayırmayın. → k’ok’o3’ums/ k’ok’o3’uy; ok’o3’uy; ok’o3’k’ims, ok’o3’kams, ok’o3’k’ips

II. Paylaşıyor. Cumalepe let’ape-muşi oko3’k’uman. (FN-Sumla) Kardeşler topraklarını ayırıyorlar (= paylaşıyorlar). → k’ok’ok’at’ams; ok’ortuy/ ok’ortums, ok’oltums


ok’o3’uy (ÇM ~ AŞ) EA har.f. 1. Ortadan ayırıyor. Bölüyor. 2. Birbirinden ayırıyor. Jur pi3ari ok’oç’aduy. Çusk’i komomiği. Kok’op’3’a. (ÇM-Ğvant) İki tahtayı birbirine çakıyor. Küsküyü getir. Ayırayım. Ali do Muradi ok’işiraman. P’ap’u ok’o3’uy. (AŞ-Ok’ordule) Ali ile Murat kavga ediyorlar. Dede ayırıyor. Mo-ok’k’işirt’t’an. İdi. Ok’o3’i. (AŞ-Ortaalan) Kavga etmesinler. Git. Ayır. → k’ok’o3’ums/ k’ok’o3’uy; ok’o3’k’ums, ok’o3’k’ims, ok’o3’k’ams, ok’o3’k’ips

+ ok’u3’ay EDA har.f. Biri için bir şeyi ortadan bölüyor. Oşk’uri ok’omi3’i do momçi. (AŞ-Ortaalan) Elmayı bana böl de ver.


ok’ugaps (ÇX) Aø değ.f. [part. ok’ogaperi] Birbirine benziyor. → ok’umgums/ ok’umgus, ok’umgvay, ok’ungvay, ok’ungams/ ok’ungaps, uk’ungaps


ok’ule (AH-Borğola ~ HP) z. Sonra. Bağus na-ren uşkuri t’aroni na-t’ubun şeni ipti buğun. Ok’ule k3un. (AH-Borğola) Ambardaki elmalar hava ısındığı için ilk küflenir, sonra da çürür. Memnunek GyulfiyesÇkimi puci mekçareya do moğerdinu do muşi puci kogamaçu. Ok’ule muşi puci var-meçu do amut’alu. (HP-P’eronit) Memnune Gülfiye’yiBenim ineğimi sana vereceğimdiye aldatıp kendi ineğini [başkasına] sattı. Sonra kendi ineğini [Gülfiye’ye] vermeyip [onu] ortada bıraktı. Heşo mo-ikip ! Ok’ule baba-skanik dogix’urams. (HP-P’eronit) Öyle yapma ! Sonra baban sana bağırır. → uk’ayi, ok’aye/ ok’ayi; uk’açxe[1], ok’açxe; uk’ule, ek’ule


ok’umbinay (ÇM) EDA har.f.


ok’umgums/ ok’umgus (PZ), ok’umgvay (ÇM), ok’umgvay/ ok’ungvay (AŞ), Aø değ.f. [part. ok’omgvaperi/ ok’ongvaperi] Birbirine benziyor. → ok’ungams/ ok’ungaps, ok’ugaps; uk’ungaps


ok’um3xvams (FN) EA har.f. [kb.{u-}’nun işlevi belli değil] İp vs’nin iki ayrı ucunu ortaya getirip bağlıyor. Sadik’ik handğa bogina 3’ipriz enç’u şeni tok’epe ok’um3xvams. (FN-Ç’anapet) Sadık bugün arı kovanını gürgene çekmek için ipleri bağlıyor. Nok’epepe ok’um3xvams. (FN-Sumla) Ayrı ipliklerin iki ucunu ortaya getirip bağlıyor. → ok’o3xums; ≠ num3xvams


ok’ungams (FN ~ HP-P’eronit), ok’ungaps (HP) Aø değ.f. [part. ok’ongape(r)i] Birbirine benziyor. Arzu do Feride dalepeşi bozope renan. Hek’o ok’ungaman ki çkva na-var-uçkinanpez Ekizi dalepe ren da3’onenan. (FN-Ç’anapet) Arzu ile Feride birbirinin teyze kızılar. O kadar birbirne benziyorlar ki henüz bilmeyenler ikiz kardeş olduklarını sanıyorlar. → ok’umgums/ ok’umgus, ok’umgvay, ok’ungvay, ok’ugaps; uk’ungaps


ok’upinams[1]/ ok’upinay (PZ ~ FN-Ç’anapet) EA har.f. [kb.{u-}’nun işlevi belli değil] 1. Evcil hayvanları [aps.] bir araya topluyor. Xasanik kormepe ok’upinams. (PZ-Cigetore) Hasan tavukları bir araya topluyor. Kormepe ar k’ale pucepe ar k’ale ok’upinare. (AŞ-Ortaalan) Tavukları bir tarafa sığırları bir tarafa toplayacaksın. Cordanik kotumepe oxoyişi ogine ok’upinamz. (FN-Ç’anapet) Cordan tavukları evin önüne topluyor. 2. İnsanları [aps.] bir araya topluyor. Ayşe ok’riyinute iri3o ok’upinay. (ÇM-Ğvant) Ayşe feryat ederek herkesi topluyor. Xala Asiye inora limcepe berepe ok’upinay. Umeselay. (ÇM-Ğvant) Asiye hala kış gecelerinde çocukları bir araya getirip hikaye anlatıyor. Dida berepe ok’upinay. K’irk’eli gurtay. (AŞ-Ok’ordule) Yaşlı kadın çocukları topluyor. Simit dağıtıyor. + ok’ipinen

f.-i. ok’opinu : Evcil hayvanı bir araya toplama. Kat’upe ok’opinu var-diç’ç’in. Hini ok’ipinenan. (AŞ-Ortaalan) Kedileri toplamaya gerek yok. Onlar kendiliklerinden toplanıyorlar.


ok’upinams[2] (AH) EA har.f. [kb.{u-}’nun işlevi belli değil] Bir araya seriyor. Dadik tipi do nçala ont’aleri ar ok’upinams. (AH-Lome) Teyze (yaşlı kadın) ot ile mısır samanını karışık halde bir arada seriyor. Doğanik lazut’işi nçala do mkeriMjoraz xomazya do arte ok’upinams. (AH-Borğola) Doğan, mısır çalısı ve arpayıGüneşte kurusundiye birlikte seriyor.

şsz ok’ipinen : Bir araya seriliyor. Lazut’i do xaci var-oint’alen. Juyi arte kok’ipinen. (AH-Lome) Mısırla fasulye karışmaz. İkisi bir arada serilebilir. Lazut’işi nçala do mkeri arte ok’ipinen. Çodinaz juri-ti pucik ç’k’omasen. (AH-Borğola) Mısır çalısı ve arpa ikisi birden serilir. Sonunda ikisini de inek yiyecek. [◘ eşb. → ok’ipinen (PZ ~ FN-Ç’anapet) Aø har.f. Hayvan, böcek vs [aps.] bir araya toplanıyor, üşüşüyor.]


ok’utums/ ok’utuy/ ok’k’utuy (PZ ~ AŞ), ok’utumers (FN-Ç’anapet ~ FN-ortası ve doğusu) ED/øD har.f. Kapatıyor. I. ED har.f. 1. Bitki [erg.] etrafındaki şeyleri [dat.] kapatıyor. Go3’oz na-p’k’vati-dort’un çayluğik m3ikaşa ok’utumers. (FN-Ç’anapet) Geçen sene kestiğim çaylık yavaşça [etrafını] kapatıyor. 2. Biri [erg.] dükkânını [dat.] kapatıyor. Hak’k’u ordoşe moy ok’k’utum ? Ora komiğunan. (AŞ-Ortaalan) Bu kadar erken niye kapatıyorsun. Zamanımız var. 3. Biri [erg.] kitabını [dat.] kapatıyor. Ali supara goliyonay, goliyonay, ok’utuy. Ola3’ude goladuy. (ÇM-Ğvant) Ali kitabı okuyor, okuyor, kapatıp rafa (= tereğe) koyuyor. Bere t’eft’eri ok’utuy. Ar daha va-gon3’uy. (AŞ-Ok’ordule) Çocuk defteri kapatıyor. Bir daha açmıyor. Çitabi golayonu domanç’inasi elamzik’um. Kok’ovutum. Dovincir. (AŞ-Okordule) Kitabi okumaktan yorulunca kenarını kıvırıyor, kapatıyorum. Uyuyorum. → ok’otumers, ok’otumars

II. øD har.f. Hava [dat.] kapatıyor.

part. ok’otveri : Kapanmış. Kapalı. Amseri xava ok’otveri on. Ayina murun3xi var-iz*iren. (PZ-Cigetore) Bu gece hava kapalıdır. Hiç yıldız görünmüyor.


ok’ut’alams (AH) EDA har.f. Birini veya bir şeyi [aps.] birine [dat.] şikâyet ediyor. Ali babaz ok’obut’alana babak şuriz gyoz*gvams. (AH-Lome) Ali’yi babama şikâyet etsem babam canına sıçar. Ç’ut’a bort’işi cuma-çkimik na-bikomt’ipe babaz ok’ut’alamt’u. (AH-Borğola) Küçükken kardeşim yaptıklarımı babama şikayet ediyordu. → dolut’ams/ delut’ams, dolut’ay; numğezamsII


ok’uzale (FN ~ AH) i. Kaşıkların konduğu yer. Kaşıklık. O3’udes tude ok’uzale ren. K’uzepe hek gelobun. (AH-Lome) Rafın altında kaşıklık var. Kaşıklar orada asılıyor. Ok’uzale o3’udeşi tudele darabas oxuç’abun. (AH-Lome) Kaşıklık rafın altında ahşap bölmeye yapışıktır. → ok’izale


ok’u3’irams (FN ~ AH) EA har.f. İki şeyi [aps.] benzerlik ya da farklılık açısından karşılaştırıyor. Cuma-çkimik berepeşi k’arnepe ok’u3’iramz. (FN-Ç’anapet) Kardeşim çocukların karnelerini karşılaştırıyor. Cezmik modvalupeJuri-ti ar ren-i ?” ya do ok’u3’irams. (AH-Lome) Cezmi ayakkabılarıİkisi de aynı mı ?” diye karşılaştırıyor. Uşkurepe ok’u3’irams do mçxu na-renpe muşi şeni şinaxums. (AH-Borğola) Elmaları karşılaştırıyor ve iri olanları kendisi için saklıyor. → uk’u3’uraps


ok’vagen (PZ ~ AŞ)(ÇX) Aø har.f. Birbiri ile karşılaşıyor. Msumexi nusa şk’ala ç’umanişi ok’ovagit. (ÇM-Ğvant) Hemşinli gelin ile sabahleyin karşılaştım. → ok’agen


ok’vançxaşe (ÇM) i. El feneri. Ğoma na-eç’opi ok’vançxaşe dolixu. Govonkturapar. (ÇM-Ğvant) Dün aldığım el feneri bozuldu. Değiştireceğim. Ok’vançxaşe pilepe gunkturasi mboli k’vançxuy. (ÇM-Ğvant) El fenerinin pillerini değiştirince çok parlıyor (= ışık veriyor). → elektriği


ok’vantxen (PZ ~ ÇM), ok’vantxven (AŞ) Aø har.f. Güreşiyor. Berepe ok’vantxeran. (ÇM-Ğvant) Çocuklar güreşiyorlar. Ç’e, berepe ! Ar ok’vantxvit. Mi icginasen ? (AŞ-Ok’ordule) Be, çocuklar ! Bir güreşin. Kim yenilecek ? Ali şk’ala ok’vantxvare-i ? (AŞ-Ortaalan) Ali ile güreşecek misin ? Ali do Amet’t’i kok’vantxu. Ali Amet’t’i cocginu. (AŞ-Ortaalan) Ali ile Ahmet çattı (= karşılaştı). Ali Ahmeti yendi. → ik’let’en; cginapa ikoms; docina ikoms; cgina ikips

f.-i. ok’ontxinu (PZ ~ ÇM), ok’ontxvinu (AŞ) : Güreşmek. Güreş. Şk’u ok’ontxinu var-malimberan. Ok’ontxinu xocepe şeni on. (PZ-Cigetore) Biz güreşi sevmiyoruz. Güreş öküzler içindir.


ok’vant’alen → ok’vont’alay; ok’int’alen


ok’vaxven → ok’ixven


ok’vobğay (ÇM ~ AŞ), ok’vobğaps (ÇX) EA har.f. Taneli katı cismi [aps.] bir araya döküyor, biriktiriyor ya da yığıyor. Emogi mcalepe ok’vobğay. Ok’açxe k’amiyoni uyoxay. (ÇM-Ğvant) Önce ağaçları bir araya döküyor. Sonra kamyon çağrıyor. Çayi ok’vobğay. İçalişay. (AŞ-Ok’ordule) Çayı bir araya döküyor. Çalışıyor. Fadume lazut’t’i ok’vobğay. (AŞ-Ortaalan) Fatma mısırı bir araya topluyor. Xendeğişe na-noç’irdam yossunepe hay kok’vobği. (AŞ-Ortaalan) Hendekten kopardığın yosunları buraya topla. → ok’obğams/ ok’obğay/ ok’obğaps

part. ok’obğeri : Bir araya toplanmış. Ok’obğeri lazut’t’i dido iziren. (AŞ-Ortaalan) Bir araya toplanmış mısır fazla görünür.


ok’vobğun (ÇM ~ AŞ)(ÇX) AL hal f. (Katı cisim) bir araya döküntü halde duruyor. (Katı cisim) biriktirilmiş halde duruyor. Dişk’alepe var-dvosvarey. Avla ok’vobğun. (ÇM-Ğvant) Odunları dizmediler. Avluda döküntü halde duruyor. Ntxiri hey ok’vobğun. Do3’oni. (AŞ-Ok’ordule) Fındık bir arada orda duruyor. Tart. → ok’obğun


ok’voç’abay (AŞ-Ok’ordule) EA har.f. Birbirine yapıştırıyor. Mutxa dot’roxu. Him ok’voç’abay. (AŞ-Ok’ordule) Bir şey kırıldı. Onu (= parçalarını) yapıştırıyor. → ok’oç’ambums; ok’ot’ambums/ ok’ot’ambuy; ok’oç’ç’abuy/ ok’oç’abums; ok’on3axums/ ok’on3axups


ok’vogzay (ÇM ~ AŞ), ok’vogzaps (ÇX) EA har.f. Ateş olmayan bir yerde (yakılacak şeyleri toplayarak) yeniden ateş yakıyor. Ateş harlandırıyor. Tutuşturuyor. Nana-şk’imi ç’umanişi muç’o moiselasen daçxuri ok’vogzay. (ÇM-Ğvant) Annem sabah kalkar kalkmaz ateş yakıyor. Ç’umanişi muç’o moiselasen daçxuri ok’vogzay. (ÇM-Ğvant) Sabah uyanır uyanmaz ateşi tutuşturuyor. Dido ini mayu. Hani kogvogzi do dobit’t’obat. (AŞ-Ortaalan) Çok üşüdüm. Bunlarla ateş yak da ısınalım. → ok’ogzams/ ok’ogzay/ ok’ogzaps; gamogzams[1], gamvogzay/ gammogzay


ok’vonç’ay (ÇM ~ AŞ), ok’vonç’aps (ÇX) EA har.f. Birbirine yaklaştırıyor. Bir araya getiriyor. Yanaştırıyor. Ali p’andiloma firidape ok’vonç’ay. (ÇM-Ğvant) Ali döşemenin aralıklarını yanaştırıyor. Dişk’ape na-dodum yeri ham dişk’ape var-eç’ç’opassen. Dişk’ape a m3’ika ok’vonç’i. Himdora eç’ç’opassen. (AŞ-Ortaalan) Odunları koyduğun yer bu odunları[n tümünü] almayacak (= tümünü alacak kadar geniş bir yer değil). Odunları biraz birbirine yaklaştır. O zaman [o yer odunların tümünü] alacak. → ok’onç’ams/ ok’onç’ay/ ok’onç’aps


ok’vont’alay (ÇM ~ AŞ) EA har.f. Bir arada karıştırıyor. Ali şuronepe do pujepe ok’vont’alay. Ngolaşa uçuy. (ÇM-Ğvant) Ali keçiler ile sığırları bir araya getirip yaylaya götürüyor (= sürüyor). Mca do lazut’i-cari ok’vont’alay. Bere çay. (AŞ-Ok’ordule) Sütle mısır ekmeğini karıştırıyor. Çocuğa yediriyor. Ksaperi ntxirepe vrossepe şk’ala mot-ok’vont’alam. (AŞ-Ortaalan) Çürük fındıkları iyileriyle karıştırma. → ok’ont’alams[1]/ ok’ont’alay, ok’ont’alums[1]; oxont’alams/ oxont’alaps; uxunt’aleps

yet. ok’vant’alen : 1. İstem dışı bir arada karıştırıyor. Ali k’at’a ndğa dulya var-ikuy. Dulyape ok’vant’alen. (ÇM-Ğvant) Ali her gün iş yapmiyor. İşleri karıştırıyor. 3’ulu do didişi yoxo ok’vant’alen. (AŞ-Ok’ordule) Küçükle büyüğün adını karıştırıyor. 2. Ayırt edemiyor. Birbiri ile karıştırıyor. Xasanis t’ubina berepe uyonun. K’artik’artis hik’u numguran çi ok’vant’alen. (PZ-Cigetore) Hasan’ın ikiz çocukları var. Birbirine o kadar benziyorlar ki birbiriyle karıştırıyor. P’ap’p’u-sk’ani si do cuma-sk’ani ok’vant’alen. (AŞ-Ortaalan) Deden sen ve kardeşini karıştırıyor. → uxvant’alen


okyanusi i. Okyanus. [< Yun.] Han3’o Pasifiği okyanusiz na-ivu 3unamik Japonyaşi Sendai-noğaz do hekoni k’oçepes dido zarari meçu. (AH-Borğola) Bu yıl Pasifik okyanusunda olan tsunami Japonya’nın Sendai şehri ve oranın insanlarına çok zarar verdi.


olağune (PZ ~ ÇM) i. Sakız. Xasanis çambişi olağune p’anda nat’amben. (PZ-Cigetore) Hasan’a çam sakızı her zaman yapışıyor. Olağune lağuy. (ÇM-Ğvant) Sakız çiğniyor. Doğani Olağune gamoviğaruşk’urt’u. Pisa koğamiğu. (ÇM-Ğvant) Doğan [çamlara gidince] sakız çıkaracağını (=Sakız çıkaracağımdiye) sanıyordu. [Tomurcukları ile reçine salgısını karıştırıp sakız toplayacağına] reçine çıkardı. Olağune ç’ibri elvat’amben. (ÇM-Ğvant) Sakız dişinin yan tarafına yapışıyor. → lağuna; sak’izi, sak’k’izi, sark’izi


olakinams (AH) EA har.f. Ağlayanı [aps.] susturuyor. Birinin [aps.] ağlamasını durduruyor. Avutuyor. Teselli ediyor. Na-ibgars bere-muşiz mja gyubams do olakinams. (AH-Borğola) Ağlayan çocuğunu süt emzirip susturuyor. → op’lanams/ op’lanay; omplanay; omp’lanams; lakums


olandu (ÇM) i. Yankı. Ngola gza çangi dolvobare do olandu işk’inar. (ÇM-Ğvant) Yayla yollarında çanı (hayvanların) boynuna takacaksın ve yankıyı dinleyeceksin.


olasirale (AK) i. Eğe. Cumadi-çkimik xerxişi k’ibiri diginz*anuşi olasiraleten gyuşiraps. (AK-Döngelli) Amcam testerenin dişi uzayınca eğe ile aşındırıyor. → eğe


olaxams/ olaxay (PZ ~ AŞ) EA har.f. Delirtiyor. Ma var-gi3’vi-yi ? Ayşe şk’ala mot-ixap’a. Kogişk’un ç’i golaxams. (PZ-Cigetore) Ben demedim mi sana ? Ayşe ilen konuşma. Biliyorsun ki seni delirtiyor. Eminek hişo hersi momiyonams ç’i molaxams. (PZ-Cigetore) Emine öyle kızdırıyor ki beni delirtiyor. Yaho Xasanik na-ikums mutis var-numgums. K’oçi olaxams. (PZ-Cigetore) Yaa, Hasan’ın yaptığı bir şeye benzemiyor. Adamı delirtiyor. Ali na-ikuy dulyape k’oçi olaxay. (ÇM-Ğvant) Ali’nin yaptığı işler adamı delirtiyor. Ali na-ikuy dulyapete si golaxay. Çendi golusuy. (ÇM-Ğvant) Ali, yaptığı işler ile seni delirtiyor. Kendisi umursamıyor. Hik’u memok’açines ç’i ma molaxes. (PZ-Cigetore) O kadar darlattılar ki ben deliriyorum (= beni delirttiler). # Cesluği doloxendo / Meşk’irçay uça porça / Si molaxar. Be, bozo / Tolepe giğun uça. (ÇM-Ğvant) Göğüslüğün içine / Giyiyor siyah gömlek / Beni delirteceksin. Ey, kız / Siyah gözlerin var. Alişi osinapu si golaxay-i ? Ho, ma molaxay. (AŞ-Ok’ordule) Ali’nin konuşması seni delirtiyor-mu ? Evet, beni delirtiyor. → eluk’edinamsII; elok’idinams; + ilaxams/ ilaxay


ola3’ude (ÇM) i. Raf. [ÇM-AŞ’li Lazların konuştukaları Türkçe’de terek de denir.] İri-turli ola3’ude mo-goladum. Cet’roxasen. (ÇM-Ğvant) Her şeyi rafa koyma. (Raf) kırılır. Ali suparape ola3’ude dvosvaray. (ÇM-Ğvant) Ali kitapları raflara yerleştiriyor. Ali badyape ola3’ude goladguy. (ÇM-Ğvant) Ali tabakları raflara yerleştiriyor. Ali supara goliyonay, goliyonay, ok’utuy. Ola3’ude goladuy. (ÇM-Ğvant) Ali kitabı okuyor, okuyor, kapatıp rafa koyuyor. Ayşe ntoleri lazut’epe ola3’ude golvobğay do oxombinay. (ÇM-Ğvant) Ayşe taneleri ayrılmış mısırları duvarın içine doğru yapılan önü açık dolaba koyup kurutuyor. → noşoni; xerevida; tereği; laç’idi; xalavida; o3’ude


ole i. Yetişkinlerin erkeklik organı. Yarak. Biç’epe ole nunçaran. Bozomotalepe çuri nunçaran. (ÇM-Ğvant) Erkeklerde yarak var. Kızlarda am. Alişi bereşi ole aşk’va dimtinenŞk’imi bere-ti aşk’va dvamtinen. (AŞ-Ok’ordule) Ali’nin çocuğunun penisi artık dikleşiyor. Benim çocuğun da artık dikleşiyor. Cevayiriz oleşi parpaz pupuli kyuxtu. (FN-Ç’anapet) Cevayır’ın cinsel organının kafayı çevreyen kısmına çıban çıktı. 3’ut’a berepes k’ut’u, didi k’oçepez ole uğunan. (FN-Sumla) Küçük çocuklarda pipi, büyük adamlarda sik var. → k’amişi; [çocukların erkeklik organı] bibili; k’ut’u; bibi


olimxone (ÇM) i. Limxona (= eğreltiotunun hayvanlar tarafından yenmeyen türü)’nün yoğun olduğu yer. Eğreltilik. Olimxoneşa limxona oşk’oruşa vulur. (ÇM-Ğvant) Eğreltiliğe eğrelti biçmeğe gidiyorum. → limxonapona/ limxonapuna, limxanopuna/ limxanapuna


ololi (AK) i. Baykuş. Amseri ololik x’uraps. (AK-Döngelli) Bu gece baykuş ötüyor (= bağırıyor). huhuli; ğu, mğu


olumcinams (AH) Eø har.f. Hiçbir iş yapmadan gününü akşam ediyor. XusenikDersi biçalişamya do m3udişi odas olumcinams. (AH-Lome) HüseyinDers çalışıyorumdiye boşu boşuna odada akşam ediyor. → oxominamsIII


oluy (ÇM) EA har.f. [emp.şm.1.tek. (pek nadiren) p’olum] Ezerek ufalıyor. Ali mcumu oluy. (ÇM-Ğvant) Ali tuzu ezerek ufalıyor. ≠ yolums; ft’iluy, ift’ilay; psuluy; nçxvaruy


olva, olvaşi, olvoni vs → ulun


ombarams (FN-Ç’anapet) EA har.f. Şişiriyor. Berek baloni ombarams. (FN-Ç’anapet) Çocuk balonu şişiriyor. → ombarinams/ ombarinay; obarams/ obaraps


ombarinams/ ombarinay (PZ ~ AŞ) EA har.f. Şişiriyor. Xasanik lobiya imxos. Korba ombarinams. (PZ-Cigetore) Hasan fasulyeyi yiyor. Karnını şişiriyor. Berepek Xasanis t’op’u muğaman. Xasani-tik t’op’u ombarinams. (PZ-Cigetore) Çocuklar Hasan’a top getiriyorlar. Hasan da topu şişiriyor. Ali guda ombarinay. (ÇM-Ğvant) Ali tulum şişiriyor. Guda a piçoraşa ombarinay. (AŞ-Ok’ordule) Tulumu hemen şişiriyor. Guda dvombarini. Xoroni bibiraten. (AŞ-Ortaalan) Tulumu (= tulum çalmak için şişirilerek kullanılan hava haznesi) şişir. Horon oynayacağız. → ombarams, obarams/ obaraps; + imbaren, ambaren

[dey. çxindi ombarinams/ çxindi ombarinay (PZ ~ AŞ) : Burun şişiriyor. Kibirleniyor. Büyükleniyor.] Çxindi moy-ombarinam. (AŞ-Ortaalan) Burun şişirme (= Kibirlenme).


ombolina (PZ ~ FN) i. [çoğ. ombolinape] I. (Oyulmuş tek parça ağaçtan yapılan) yalak. Ağaç leğen. Pucepek ombolinaşe 3’ayi şuman. (PZ-Apso) İnekler yalaktan su içiyor. Pujepe ombolinaşa 3’ari oşu cogay. (ÇM-Ğvant) Sığırları yalaktan su içmeye alıştırıyor. Ombolina-gamat’axurişa 3’ari gamovoçodinam. (ÇM-Ğvant) Yalak deliğinden suyu boşaltıyorum. Ombolina-gamat’axuri st’up’a dovunzgipi. 3’ari ipşasen. (ÇM-Ğvant) Yalak deliğine tıkaç tıkadım. Su dolacak. Ombolina 3’ari moyaben. (ÇM-Ğvant) Yalaktan su dökülüyor (= beri tarafa taşıyor). Ombolina-3’ari tudendoni 3’up’aşa moiçodinen. (ÇM-Ğvant) Yalağın suyu alttaki delikten boşalıyor. → sk’afindi, skafindi, skafit’i; k’ançxa

II. (AŞ-Ortaalan) Oluk. → skafindiII


ombors/ ombos (PZ ~ ÇM) DH hal f. Susamış durumdadır. Susadı. Aşk’va 3’ari momboran. (ÇM-Ğvant) Artık susadık. → 3’k’ari aşven (AK); [susuyor] ambinen; aominen


ombri (PZ-Cigetore)(AŞ ~ FN) i. Erik ağacı ve onun meyvesi. Şk’imi oxorişi jilendo ombri-mşk’vela dorgun. (PZ-Cigetore) Benim evin yukarısında erik fidanı dikilidir. Ombri iyay. (AŞ-Ok’ordule) Erik olgunlaşıyor. Purcineri ombri var-işk’omen. (AŞ-Ok’ordule) Büzüşmüş (= tazeliğini yitirmiş) erik yenmiyor. Avla-şk’imi msxuli, ombri ar-ti luği ceren. (AŞ-Ortaalan) Evimin kapı önünde armut, erik bir de incir dikilidir. Ombri moinç’en. (FN-Ç’anapet) Erik olgunlaşıyor. Han3’oneri ombri dido munt’riyari ren. (FN-Ç’anapet) Bu seneki erik çok kurtludur. → omri, omuri, x’omuri


ombri-ğeci (AŞ ~ FN) i. Çakal eriği. Ombri-ğeci dido ordo k3un. (AŞ-Ortaalan) Çakal-eriği çok erken çürüyor. → ğeci-ombri


omcinams (PZ-Apso) EA har.f. Otlatıyor. → oncinams, omcvinams, omcunay, omcvinay/ omcvinams, ocvinams/ ocvinaps; + mcums/ mcuy, ncums/ ncups


omcoray (ÇM ~ AŞ) EA har.f. Güneşletiyor. Güneşe gösteriyor. T’ebi omcorasi oxup’un. İğvarasi lubu iyen. (ÇM-Ğvant) Deri güneşleyince (güneşte kuruyunca) büzülüyor. Islanınca yumuşak oluyor→ omjorams/ omjoraps


omcore (ÇM ~ AŞ) i. Güneye bakan belli yerin adı. Serendişi omcore k’ale na-cobun lazut’epe gamaxombun. (ÇM-Ğvant) Serenderin güney tarafında asılı olan mısırlar tamamen kuruyor. # Avla-sk’ani omcore / Ç’epri mevupinare / Si moyç’andi do idi / Ma cek’egipinare. (ÇM-Ğvant, anonim türkü) Avlun güneye bakıyor / Kendir (kurutmak için) sereceğim / Sen çağır ve git / Ben arkandan (hayvanları) süreceğim. → omjore; isinaII-1


omcuna-msva/ omcunu-msva (ÇM) i. Otlak. Otlatma yeri. Herhangi otlatma yeri. Pujepe omcuna-msvapeşa var-uçvaşa var-iz*ğeran. (ÇM-Ğvant) İnekleri otlatma yerlerine götürmeden doymuyorlar. → omcunapa; omcvinale; [otluk] mt’alepona/ mt’alopona/ mt’alepuna


omcunapa (ÇM) i. Otlak. Otlatma yeri. Birinin hakkı olan otlatma yeri. Ali omcunapa var-uğun. Pujepe mandre osk’uledinay. (ÇM-Ğvant) Ali’nin otlatma yeri yok. İnekleri ahırda yedirip içiriyor (= bakıyor). → omcuna-msva/ omcunu-msva; omcvinale; [otluk] mt’alepona/ mt’alopona/ mt’alepuna


omcunay (ÇM) EA har.f. Otlatıyor. Pujepe vomcunar deyi onape govuçum. (ÇM-Ğvant) İnekleri otlatacağım diye otlaklarda dolaştırıyorum. Ali mt’alopona var-şk’oruy. Pujepe omcunay. (ÇM-Ğvant) Ali çimenlikte (= otlukta) otları kesmiyor. İneklere otlatıyor. Ali ruba şk’alaşi mt’alopona pujepe tenora omcunay. (ÇM-Ğvant) Ali dere kenarındakı çayırlık alanda inekleri ara sıra (= ara ara; ender olarak) otlatıyor. → omcvinams/ omcvinay; oncinams, omcinams, ocvinams/ ocvinaps; + mcums/ mcuy, ncums/ ncups

f.-i. omcunu : Otlatma. Otlatmak. Alişi pujepe p’anda omcunu-msva ek’usk’udun. (ÇM-Ğvant) Ali sığırlarını otlama yerinde bırakıyor (= kelimesi kelimesine : Ali’nin sığırları otlama yerinde arkasında kalıyor). Ali pujepe ordoşa e3’incğonay. Omcunuşa uçuy. (ÇM-Ğvant) Ali erkenden inekleri önüne katıp (= alıp) otlatmağa götürüyor.


omcvinale (FN-Ç’anapet) i. Otlak. Nanaşi ngeni çkar var-ikaçen. Omcvinaleşi goberepe-ti moyilamz do yekten oxorişa komulun. (FN-Ç’anapet) Annemin buzaği hiç tutulmuyor. Otlakların çeperlerini de aşıp hemen eve gelir. → omcunapa, omcuna-msva, omcunu-msva; [otluk] mt’alepona/ mt’alopona/ mt’alepuna


omcvinams (PZ-Cigetore), omcvinay (AŞ), omcvinams (FN ~ AH) EA har.f. Otlatıyor. Elazenas mt’a var-on. Celazenas vomcvini pucepe. (PZ-Cigetore) Yukarı hafif meyilli düzlük alanda ot yoktu. Aşağıya doğru bulunan düzlük alanda otlattım inekleri. Nacik puci omcvinamt’aşi gza nuğobams do pucepe gale var-gamalenan. (AH-Lome) Naci inek otlatırken yolu kapatıyor ve inekler dışarı çıkamıyor. Mustavak puci şa omcvinams-i ? Pucepez oxuşkumers. Muk dulya-muşi ikoms. (AH-Lome) Mustafa inek otlatmaz ki. İnekleri bırakıp salar. Kendisi işini yapar. 3’oxle puci omcvinu şeni isinaşe bulurt’it. (AH-Borğola) Eskiden ineği otlatmak için isina’ya gidiyorduk. Doğanik, na-omcvinamt’u pucik moicgiyaluşiMot-memitoramt’azya do tok’i oxuşkumers. (AH-Borğola) Doğan, otlattığı inek koşuncaSürüklenmiyeyimdiye ipi bırakıyor. → omcunay; oncinams, omcinams, ocvinams/ ocvinaps; + mcums/ mcuy, ncums/ ncups

f.-i. omcvinu : Otlatma. Otlatmak. Şoronepe movo3i. Omcvinuşa vupinam. (PZ-Cigetore) Keçileri saldım. Otlatmaya götürüyorum. Doğanik pucepe meraşa omcvinuşa upinams. (PZ-Cigetore) Doğan inekleri meraya otlatmaya götürüyor. Cemalik k’oyinepe omcvinu şeni mt’aleponas nupinams. (PZ-Cigetore) Cemal koyunları otlatmak için otlaklığa salıyor. Alik pucepes uç’andrams. Omcvinuşa iyonasen. (PZ-Cigetore) Ali inekleri çağırıyor. Otlatmaya götürecek. Doğanik pucepe meraşa omcvinuşa upinams. (PZ-Cigetore) Doğan inekleri meraya otlatmaya götürüyor. Xasanik pucepe goğoberi ntxiyonaz dolokaçams do omcvinu şeni heko naşkums. (FN-Ç’anapet) Hasan inekleri etrafı çitle çevrili fındıklığa kapatıyor ve otlamaları için orda bırakıyor. Beroba-çkimi puciş omcvinuten golaxtu. (AH-Lome) Benim çocukluğum inek otlatmakla geçti.


omçetinay (AŞ-Ortaalan) EA har.f. Birini veya bir şeyi [aps.] bekletiyor. Lu serişe mocibare. Ndğalerişa omçetinare. (AŞ-Ortaalan) Lahanayı akşamdan hafifçe kaynatacaksın. Gündüze kadar bekleteceksin.[birini bekletiyor] oyondinapams; oyondrinapay; [birini veya bir şeyi bekletiyor] oyondrinams; omç’eşapay; oçvapams/ oçvapaps; [bir şeyi bekletiyor] oyondinams; [bir şeyi ya da bir hayvanı bekletiyor] oyondrinay; + mçetuy


omçinocams/ omçinojay/ omçinocay/ omçinocaps EA har.f. 1. Döllüyor. N3xeni guruni omçinojasi masumani-guruni dirinen. (ÇM-Ğvant) At eşeği döllediğinde katır doğar. Xocik puci omçinocams. (FN-Ç’anapet) Boğa ineği döllüyor. 2. Döllenme amaçlı çiftleştiriyor. Xasanişi puci imçinocen. Xasanik-ti puci-muşi omçinocams. (PZ-Cigetore) Xasan’ın ineği boğa arıyor. Hasan’da ineğini çiftleştiriyor. Puci cile eliyonu. Omçinocay. Moxtasen. (AŞ-Ok’ordule) İneği yukarı götürdü. Döllenme amaçlı çifteştirip gelecek. Mamut’ik puci xocişa uçu do omçinocamz. (FN-Ç’anapet) Mahmut ineği boğaya götürdü ve ciftleştiriyor. Ngenik ipti xoci goraşi nanak ora var-golulapams do omçinocams. (AH-Lome) Dişi dananın ilk boğa arayışında annem zamanını geçirmeden döllemeyi yaptırır. Cumadik puci-muşi omçinocaps. (AK-Döngelli) Amcam ineğini çiftleştiriyor. + imçinocen/ imçinojen

+ omçinocapams/ omçinojapay/ omçinocapay/ omçinocapaps EA ett.f. (Evcil otçul hayvanı) çiftleştiriyor. Puci dobomçinocapit. (AŞ ~ AH) İnek çiftleştirdik. → eluk’atayII/ eluk’atamsII


omçiray (AŞ) EA har.f. Yüzdürüyor. Doğani bere omçiray. (AŞ-Ok’ordule) Doğan çocuğu yüzdürüyor. Baba-muşi bere omçiray. (AŞ-Ortaalan) Babası çocuğu yüzdürüyor. + imçiy; → onçirams/ onçiray; omçvirams; onçviraps


omçvele (ÇM) i. Geleneksel Laz mimarlığında ev ile bitişiğinde bulunan serendi (serender) arasında kalan geçiş yeri. Korme 3’i3’i şeni omçvele nçxik’uy. (ÇM-Ğvant) Tavuk solucan için kapı önünü (damlalık altini) eşeliyor. [Serenderi olmayan evlerde bu terim “alt kata inen merdiven dışında kalan damlalık altı ve yakın alanı” anlamında kullanılır. Genelde bu alana hayvanların yiyemedikleri mısır sapı ve ağaç dalları serilir ve gübre olunca bahçeye taşınır. S.Y.] → onç’vetela; oç’vetela; ≠ mçvela; oç’ertela, omç’vetela, oçvet’ela, oçvet’ula


omçveli/ omçvelina (ÇM) i. Ahşap yalak. Omçvelinaşa 3’ari t’avli-kva goyaben. (ÇM-Ğvant) Ahşap yalaktan su t’avli-kva üstüne dökülüyor. # Andğa vidaten ngolaşa/ Heyamo/ 3’ari pşvaten omçvelişa/ Heyamo/ Mevo3’edaten t’obaşa/ Heyamo/ Msk’va bozope zi3ineri/ Heyamola hessa hey. (ÇM-Ğvant, anonim) Bugün yaylaya gideceğiz/ Heyamo/ Su içeceğiz (ahşap) yalaktan/ Heyamo/ Gizliden Bakacağız/ Heyamo/ Güzel kızlara gülerek/ Heyamola hessa hey.


omçvet’ela → omç’vetela


omçvirams/ omçviyams (FN ~ AH HP) EA har.f. Yüzdürüyor. Oxorca-çkimik handğa berepe mzuğaz omçviramz. (FN-Ç’anapet) Eşim bugün çocukları denizde yüzdürüyor. Ordeğişi motalepe nana-mutepeşik omçvirams. (AH-Lome) Ördek yavrularını anneleri yüzdürüyor. Doğanik omçviru na-var-uçkin bere-muşiMot-işkidet’azya do k’ark’ala nuk’orams do omçvirams. (AH-Borğola) Doğan yüzme bilmeyen çocuğunuBoğulmasındiye [batmaması için] kurumuş su kabağı bağlayıp yüzdürüyor. → onçirams/ onçiray; omçiray; onçviraps; + imçvirs

f.-i. omçviru/ omçviyu : Yüzdürme. Yüzdürmek. P’ap’ulik berepe omçviyu şeni ntxiyona-k’udelişi ğaliz nut’obalamz. (FN-Ç’anapet) Dede, çocukları yüzdürmek için bahçe dibindeki çayı (önüne set çekip) göllendiriyor. [Not : Lazca fiil-isimlerde tümleçli-tümleçsiz (= Türkçe gramerde “geşiçli-geşiçsiz”) ayrımı yoktur. Omçviru biçimi aynı zamanda imçvirs fiilinin de fiil-isim hali olup “yüzme, yüzmek” anlamlarına gelir.]


omçxvinams (FN-Sumla ~ AH) EA har.f. 1. Tavayı vs [aps.] ısıtıyor. Demirci Veabik ipti ç’eliği omçxvinams. Vayyozite gamalat’umz do ok’açxe-ti ç’eliğiz 3’k’ari meçamz. (AH-Lome) Demirci Vahap önce çeliği ısıtıp kızartıyor. Balyozla yassıltıyor ve sonra da çeliğe su veriyor. Ustak ipti saç’i omçxvinams do ok’açxe-ti ç’ak’uç’ite dolondrik’oms. (AH-Lome) Usta önce sacı ısıtıyor ve sonradan da çekiçle içeriye çökertiyor2. Tavada [lok.] yağı [aps.] kızartıyor. T’ağaniz yaği omçxvinams. Makvali mot’axasen. (FN-Sumla) Tavada yağ kızartıyor. Yumurta kıracak. → omç’k’vinams[1]

şsz imçxvinen : Kızdırılıyor. Isıtılıyor. Daçxuris sacaği eidgen do jin mç’k’udişi gresta imçxvinen. (AH-Lome) Ateşin üzerine sacayak konularak üzerinde ekmek plekisi kızdırılır (= ısıtılır).


omç’ay (AŞ-Ok’ordule) EA har.f. Evcilleştiriyor. Ehlileştiriyor. Xasani sift’eri omç’ay. (AŞ-Ok’ordule) Hasan atmacayı evcilleştiriyor. → oxomç’ums; omç’k’ams, omç’k’inams, omç’k’vams, omç’k’vinoms, omç’k’vinams[3]/ omç’k’vinaps; oxomç’k’inams/ oxomç’k’inaps; oxini 3’opxuy, oxvoxinay; terbiyups; + oximç’ven; imç’k’en/ imç’k’ven


omç’eşapay (AŞ-Ok’ordule) EA har.f. 1. Biri [erg.] birini [aps.] bekletiyor. Ali bere-muşi omç’eşapay. İdi. Para komeçi. (AŞ-Ok’ordule) Ali çocuğunu bekletiyor. Gidip para ver. 2. Biri [erg.] bir şeyi [aps.] bir halde bekletiyor. K’apça doloncumoreri omç’eşapay. (AŞ-Ok’ordule) Hamisiyi salamurada (= tuzlanmış olarak) bekletiyor. [birini bekletiyor] oyondinapams; oyondrinapay; [birini veya bir şeyi bekletiyor] oyondrinams; omçetinay; oçvapams/ oçvapaps; [bir şeyi bekletiyor] oyondinams; [bir şeyi ya da bir hayvanı bekletiyor] oyondrinay; + umç’eşay, mç’eşuy


omç’ipanay/ omç’ipanams/ omç’ipanaps (AŞ-Ortaalan ~ AH HP ÇX)(AK) EA har.f. İnceltiyor. Furunci handğa ç’umanişşa na-gamiğay carepe omç’ipanay. (AŞ-Ortaalan) Fırıncı, çıkardığı ekmekleri bugünden yarına inceltiyor (= ekmeğin ağırlığını az zaman sonra azaltmaya çalışıyor). Pederik purengi menz*gipu şeni biga goazumz do omç’ipanamz. (FN-Ç’anapet) Babam su borusunu tıkamak için sopayi yontup inceltiyor. Masarepe mçxu divu-doren. Babak m3ika goyazums do omç’ipanams. (AH-Lome) Kazıklar çok kalın olmuş. Babam biraz çevresini yontup inceltiyor. K’arfi dido mçxu ren. Ustak eğete m3ika guşirams do omç’ipanams. (AH-Lome) Çivi çok kalın geliyor. Usta eğeyle biraz aşıtıp inceltiyor. Doğanik mergya xamite dido fara ok’oç’k’orumz do omç’ipanams. (AH-Borğola) Doğan maydanozu bıçakla çok kere ortadan biçip inceltiyor. Alik k’et’i x’azups do omç’ipanaps. (AK-Döngelli) Ali çubuk yontuyor da inceliyor. → mç’ipe ikums; mç’ipanums/ mç’ipanuy; + imç’ipanen


omç’itanams/ omç’it’anay/ omç’itanaps EA har.f. I. Kırmızılaştırıyor. Ayşe kçe 3’endeç’epe mç’ita let’ate omç’itanay. (ÇM-Ğvant) Ayşe beyaz çorapları kırmızı toprak ile kırmızılaştırıyor. Ceyindora m3elape-pavrepe inepe omç’itanay. (ÇM-Ğvant) Sonbaharda kuşuveyzi (= yabanmersini) yaprakları soğuklar kırmızılaştırıyor. Ustak na-xaziru boya babak m3ika çkva omç’itanams. (AH-Lome) Ustanın hazırladığı boyayı babam biraz daha kırmızılaştırıyor.

II. (AH) Kızartıyor. Kızgın yağ ile pişiriyor. Nanak patatesi omç’itanams. Berepez k’ayi u3’onan. (AH-Lome) Annem patates kızartıyor. Çocuklar seviyor. → t’ağanums/ t’ağanuy/ t’ağanups


omç’k’ams (FN), omç’k’inams (AH-Lome), omç’k’vams/ omç’k’vinoms (AH-Borğola) EA har.f. Evcilleştiriyor. Ehlileştiriyor. Xasanik atmaca omç’k’ams. (FN-Ç’anapet) Hasan atmacayı evcilleştiriyor. Xasanik atmaca omç’k’inams. (AH-Lome) Hasan atmacayı ehlileştiriyor. Xasanik atmaca omç’k’vams. (AH-Borğola) Hasan atmacayı evcilleştiriyor. Xasanik atmaca omç’k’vinoms. (AH-Borğola) Hasan atmacayı evcilleştiriyor. → oxomç’ums; omç’ay, omç’k’vinams[3]/ omç’k’vinaps; oxomç’k’inams/ oxomç’k’inaps; oxini 3’opxuy, oxvoxinay; terbiyups; + oximç’ven; imç’k’en/ imç’k’ven


omç’k’vinams[1] (FN-Ç’anapet) EA har.f. Tava, yağ vs’yi [aps.] ısıtıyor. Ağne k’vali k’ermuliz mebok’idi do bomç’k’vinam. (FN-Ç’anapet) Yeni peyniri k’ermuliye asıp ısıtıyorum. → omçxvinams; ≠ oç’k’vinams/ oç’k’vinaps


omç’k’vinams[2] (FN-Sumla ~ AH-Lome) EAL har.f. Balık, hoşaf, meyve vs’yi [aps.] güneşte, açık havada rüzgârda veya bir ısıyla [lok.] yavaş yavaş kurutuyor. Cemalik nçxomi k’eremuliz, uşkuriş xoşafi-ti mjoraz omç’k’vinams. (FN-Sumla) Cemal, balığı ateş zincirinde, elma hoşafını ise güneşte kurutuyor. Mjoras naşkvana ar ndğas (mjorak) domç’k’vinams. (AH-Lome) Güneşe bırakırsan (güneş) bir günde kurutur. P’ep’erepe nok’epez 3onums, amok’idamz do omç’k’vinams. (AH-Lome) Biberleri ipliğe diziyor, asıyor ve kurutuyor. Luği serentişi xayatiz omç’k’vinams. (AH-Lome) İnciri serenderin balkonunda kurutuyor. + mç’k’un, memç’k’un


omç’k’vinams[3]/ omç’k’vinaps (HP) EA har.f. Evcilleştiriyor. Ehlileştiriyor. Xasanik atmaca omç’k’vinams. (HP-P’eronit) Hasan atmacayı ehlileştiriyor. → oxomç’ums; omç’ay, omç’k’ams, omç’k’inams, omç’k’vams, omç’k’vinoms; oxomç’k’inams/ oxomç’k’inaps; oxini 3’opxuy, oxvoxinay; terbiyups


omç’un (FN ~ ÇX) DA hal f. [emp.şm. momç’un, gomç’un vs] 1. Birinin [dat.] bir şey konusunda [aps.] derdi, sıkıntısı veya şikâyeti var. Ançele handğa bgayineyi livadi k’ele it’u. Mu omç’un, var-miçkin. (FN-Ç’anapet) Ançele bugün ağlamaklı bahçeye doğru gidiyordu. Ne derdi var, bilmiyorum. Coğoriz mu omç’un, var-miçkin. Gyariz naşurz do var-ipxors. (AH-Lome) Köpeğin nesi var, bilmiyorum. Yemeği kokluyor ve yemiyor. Mu gomç’un ? K’ut’umzumu steri mot eloom-geloom ? (AH-Lome) Neyin var ? Berek toli omç’uxoms. Toliz mu omç’un ? (AH-Lome) Çocuk gözünü kısıyor. Gözünde ne var ? K’ut’umzumu gibi bir aşağı bir yukarı ne dolaşıyorsun ? O3’k’edu. Bere-muşi gemzuli steri ren. Baba-muşik k’itxu : “Mu gomç’un ?” ya do. BerekMa mutu var-momç’un. Nciri komomixtuya u3’u. (AH-Borğola) Baktı. Çocuğu üzgün gibi. Babası da sordu : “Ne derdin var ?” diye. Çocuk : “Benim derdim yok. Uykum geldidedi. Si mu gomç’un ? (HP-P’eronit) Sana sıkıntı veren ne var ? Şikâyetin nedir ? 2. Birinde rahatsız edici bir hastalığı var. Xasaniz dido mot-nanç’ert. Goncoba omç’un. Komeyegak’nanen. (FN-Sumla) Hasan’a fazla yanaşmayın. Onda uyuz var. Size de bulaşabilir. Bozos msua omç’un-i ? Nana-muşik p’anda unçamins. (AH-Lome) Kız uyuz mu olmuş ? Annesi durmadan hep kaşıyor. Mu-n-oren ? Msura gomç’un-i ? Mot inçamin ? (AH-Lome) Nedir ? Uyuz musun ? Neden kaşınıyorsun ? Mu gomçun ? Lişayi amagagzu-i ? Moxtanşi iri steyi si-ti z*irare. (AH-Lome) Neyin var senin ? Kudurdun mu ? Geldikleri zaman herkes gibi sen de göreceksin ? Z*abuneba momç’un. (HP-P’eronit) Hastalık bana sıkıntı veriyor. Hastalık bana dert veriyor.


omç’uxoms (AH) EA har.f. Gözünü [aps.] kısıyor. Berek toli omç’uxoms. Toliz mu omç’un ? (AH-Lome) Çocuk gözünü kısıyor. Gözünde ne var ? Musak mjoraşi te dolaçxant’aşi toli omç’uxoms. (AH-Borğola) Musa güneş ışığı gelince gözünü kısıyor. (toli) oxozdams; (toli) uxup’inay; (toli) uzday/ (toliz) uzdams; (toli) oç’up’rinams


omç’vetela/ omçvet’ela (FN-Ç’anapet) Evin giriş kısmının bahçe tarafında bazı biyolojik artıkların atıldığı ve kullanılmış suyun döküldüğü yer : zaman zaman temizlenip çürümüş artıklar bahçeye serpilir. Berek avlaz na-gelobğurt’u ntxiri omç’vetelaz kodolobğu. (FN-Ç’anapet) Çocuk evin önünde serpilmiş fındığı çöplüğe döktü. Sağaniz na-gyobğurt’u ntxirişi k’ak’alepe, berek omç’vetelaz kodolobğu. (FN-Ç’anapet) Tabağın içinde duran fındık tanelerini çocuk evin önündeki çöplüğe döktü. Nanak mota-muşi avlaşa gamaxtayizOmçvet’elaz mot-dololamt’azya do ogine go3’udgitun. (FN-Ç’anapet) Annem tornu avlaya çıkıncaOmçvet’elaya düşmesin” diye önünde duruyor. → mçvela, oç’ertela, oçvet’ela, oçvet’ula; ≠ onç’vetela, omçvele


omç’vinams (FN-Ç’anapet) EA har.f. Fındık vs’yi [aps.] kurutuyor. onç’unams/ onç’unay, onç’vinay

f.-i. omç’vinu : Fındık vs kurutma. Cuma-ckimik, gale omç’vinu şeni geyarçalez na-gyobğurt’u ntxiri mç’ima moxtayiz oxoyi tudeleşa amatorumz. (FN-Ç’anapet) Kardeşim, dışarıda kurutmak için çarşaf üstünde olan findığı yağmur gelince sürükleyerek evin altına alıyor.


omgarinams/ omgarinaps (HP)(AK) EA ett.f. (*) [yet.ø, şsz ø, tec. ø] Ağlatıyor. Berek da-muşi baxups do omgarinaps. (AK-Döngelli) Çocuk kız kardeşini dövüyor da ağlatıyor. Ayşek da-muşi k’ala na-umçinu nenapeten Fadime omgarinaps. (AK-Döngelli) Ayşe kız kardeşi ile yolladığı lafların etkisiyle Fadime’yi ağlatıyor. [(*) imgars fiilinden türemiş bu ettirgen fiil, birçok özelliğine sahip olduğundan dolayı ayrı meddebaşı edilmiştir.)] → obgarinams/ obgarinay/ obgarinaps; + imgars

+ omgarinapams/ omgarinapaps EDA ett.f. Birine [dat.] birini [aps.] ağlattırıyor. Xasanik Xuseyinis Ayşe omgarinapams. (HP-P’eronit) Hasan Hüseyin’e Ayse’yi ağlattırıyor. Fadimek ibiraşi guriten ibirs do omgarinapaps. (AK-Döngelli) Fadime şarkı söylediğinde yürekten söylüyor da ağlattırıyor.


omgarinoni f.-s.→ imgars


omgvanams/ omgvanay/ omgvanaps (PZ ~ AH HP ÇX) EA har.f. 1. Besliyor. Xasanis msk’va xocik’ina uyonun. Vorsi omgvanams. (PZ-Cigetore) Hasan’ın güzel tosunu var. İyi besliyor. Ayşe oxori megza lazut’epe ordo k’ombola oşk’omu şeni omgvanay. (ÇM-Ğvant) Ayşe eve yakın mısırları erken taze mısır yemek için besliyor (= gübreliyor). Xasanik gamaçamu şeni xoci omgvanams. (FN-Ç’anapet) Hasan satmak için öküz besliyor. Ali-Cumadik pucepe kyuspete omgvanams. (AH-Lome) Ali Amca ineklerini küspe ile besliyor. Memet’işi nusak ont’ules na-orgun lupe pucişi lazmate omgvanams. (AH-Borğola) Mehmet’in gelini tarlada dikili olan lahanaları inek gübresi ile besliyor. 2. Şişmanlatıyor. Kilo aldırıyor. Xor3’ik ma va-momgvanams. (PZ-Apso) Et beni şişmanlatmıyor. Ali puci-muşi mcumu çamsu omgvanay. Gamaçasen. (AŞ-Ok’ordule) Ali ineğine tuz yediriyor. Büyütüp kilo aldırıp satacak. Cumadi-çkimik xocepe-muşi k’ayi omgvanamz. (FN-Ç’anapet) Amcam öküzlerini iyi besliyor.


omğiranams/ omğiranay/ omğiranaps (PZ ~ ÇX)(AK) EA har.f. Bulandırıyor. Ğali mot-omğiranam. Mçxomi p’ç’opare. (AH-Borğola) Dereyi bulandırma. Balık avlayacağım.


omjorams/ omjorinams (PZ), omjorams (FN) EA har.f. Güneşletiyor. Güneşe gösteriyor. Nucanik çume doyu. “Çufi mo-ceçamt’asdeyi omjorams (= omjorinams). (PZ-Cigetore) Nurcan çume yaptı. “Küflenmesindiye güneşliyor. Nanak oncire gepatxums do omjorams. (FN-Ç’anapet) Annem yatağı silkeleyip güneşletiyor. → omcoray; omjorinams


omjorinams (AH) EA har.f. Güneşletiyor. Nermanik oncire do yorğanepe omjorinams. (AH-Lome) Neriman yatak ve yorganları güneşletiyor. Tanerik yoğaniİçiçkanasya do balk’onis omjorinams. (AH-Borğola) Taner yorganıYumuşasın (= yünleri gevşesin)diye balkonda güneşlendiriyor. → omjorams/ omcoray


omjore (FN ~ ÇX) i. Güneşli yer. Pi3ai omjores mot-nupinam. Mjorak mondrik’oms. (FN-Sumla) Tahtayı güneşli yere koyma. Güneş onu büküyor. K’epri omjores komebupini do tamo tamo noxombun. (FN-Sumla) Kendiri güneşli meyilli yere serdim ve (kendri orda) yavaş yavaş kuruyor. → cuneli, gyuneli; omcore; mjoroni


omkvapams[1]/ omkvapay (PZ ~ AH-Lome) [< mkums[1]/ mkuy] EDA ett.f. Öğüttürüyor. Didak monta-muşis karmat’es xvala xvala lazut’i omkvapams. (PZ-Apso) Ninesi torununa tek başına değirmende mısır öğüttürüyor. Fadimek karmat’ez lazut’i omkvapams. (FN-Ç’anapet) Fadime değrimene mısır öğüttürüyor.


omkvapams[2]/ omkvapaps (AH-Lome ~ HP ÇX) [< mkums[2]/ mkups] EA har.f. Öğütüyor. Ufalatıyor. K’enç’i-ncumu 3’k’aris k’ayi dopçxaşen doni boxominam do hem ora şkule karmat’es bomkvapam do heşşo bixmar. (AH-Lome) Kaya tuzunu suda iyice yıkadıktan sonra kurutup daha sonra da değirmende öğütüp öyle kullanıyorum.

f.-i. omkvapu : Öğütme. Öğütmek. Karmat’es omkvapuşi duzeni na-meçams 3’ak’ank’eli dişiru-doren. (AH-Lome) Değirmenin öğütme düzenini sağlayan aparat aşınmış. Karmat’ez lazut’i omkvapu şeni ğurnis 3’k’ari oxobut’ali. (AH-Borğola) Değirmende mısır öğütmek için su deposuna suyu serbest bıraktım.


omk’omale (ÇM) i. Baca. Daçxuri vrosi var-ogzasi omk’omale m3’ola gvonk’oy. (ÇM-Ğvant) Ateşi iyi yakmayınca bacaya is yapışıyor. → baca; [eski evlerde ateş yakılan ve dumanın çıktığı yer] m3’ora[1]


omk’ulanay/ omk’ulanams/ omk’ulanaps (AŞ ~ HP ÇX)(AK) EA har.f. 1. Kısaltıyor. Ali pi3ari omk’ulanay. (AŞ-Ok’ordule) Ali tahtayı kısaltıyor. Xorşape dido gunz*e divu-doren. Babak m3ika ge3’ak’vatums do omk’ulanams. (AH-Lome) Fasulye sırıkları çok uzun olmuş. Babam ucundan biraz kesip kısaltıyor. Bere-çkimi ! Tok’i m3ika çkva domk’ulani. O3’udez gelan3’en. (AH-Lome) Çocuğum ! İpi biraz daha kısalt. Rafa değiyor. Gunz*e na-uğun porçaşi xeGyariz mot-gelan3’et’azya do goinz*ikams do omk’ulanams. (AH-Borğola) Uzun olan gömleğinin kolunuYemeğe değmesindiye kıvırarak (= katlayarak) kısaltıyor. 2. Yolu [aps.] kısaltıyor (= kestirmeden geçiyor). Dadi-çkimik noğaşa nit’aşi x’onapeşa amulun do gza-muşi omk’ulanaps. (AK-Döngelli) Halam çarşıya giderken tarlalara giriyor ve yolunu kısaltıyor. + memk’ulanuy; momk’ulanuy

+ umk’ulanams/ umk’ulanaps EDA har.f. Birine ait [dat.] bir şeyi [aps.] kısaltıyor. Berez xebe tude dak’iden. Heya-şeni nana-muşik xit’i umk’ulanamz. (FN-Ç’anapet) Çocuğun heybesi aşağıya sarkıyor. Onun için annesi askıyı kısaltıyor. Alik cuma-muşişi pantoloni moidvasen. Nana-muşik paça umk’ulanams. (AH-Lome) Ali kardeşinin pantolonunu giyecek. Annesi paçasını kısaltıyor. Pucişi alis na-gyuz*in tok’iPuci luşe mot-nanç’uşinasya do umk’ulanams. (AH-Borğola) İneğin boynunda [bağlı] olan ipiİnek lahanaya uzanamasındiye kısaltıyor. Nana-muşik Ayşeşi gu3’at’k’imale gu3’uç’k’irups do umk’ulanaps. (AK-Döngelli) Annesi Ayşe’nin etekliğinin alt kısmını kesiyor da kısaltıyor.


omk’u3’un (AH) Aø hal f. Çömelmiş haldedir. Hem bere mot omk’u3un ? Vaşa korba a3’k’unen. (AH-Borğola) O çocuk niye çökmüş haldedir ? Acaba karnı ağırıyor mu ?


omonksure (PZ) i. Otluk (= Hayvanın önüne verilen otun dökülmemesi için oyuk şekilde oluşturulan yer). Ayşeşi xoci p’anda omonksures dologutun. (PZ-Cigetore) Ayşe’nin öküzü her zaman otluğun içinde duruyor. Xocişi omonksures muti var-on. Andğa mt’a var-meçi-i ? (PZ-Cigetore) Öküzün otluğunda bir şey yok. Bugün ot vermediniz mi ?


omordinams/ omordinay (PZ ~ ÇM) EA har.f. I. (PZ ~ ÇM) 1. Çocuğunu ya da hayvan yavrusunu [aps.] büyütüyor. Bir amaç uğruna canlı varlığı [aps.] büyütüyor. Ali berepe omordinay. Ozit’apasen. Badi iyasi berepe şeni muti var-nazmonasen. (ÇM-Ğvant) Ali çocukları büyütüyor. Eğitim aldıracak. Yaşlanınca hiçbir şeylerinden tasa etmeyecek. Budalepe-şk’imi va-momordineyk’o bğurart’u. (ÇM-Ğvant) Teyzelerim beni büyütmeselerdi ölürdüm. Ali xoji omordinu-omordinu. Huy nek’na goinçark’en. Mandreşa var-gamvalen. (ÇM-Ğvant) Ali öküzü büyüttü ve büyüttü. Şimdi [o öküz] kapıya sıkışıyor. Ahırdan dışarı çıkamıyor. 2. Bitkiyi [aps.] büyütüyor. Ali oxor-p’iji 3’ipri-mşk’vela omordinay. (ÇM-Ğvant) Ali kapının önünde kayın fidanı büyütüyor. Avla na-domirgun dadalape mosak’alite 3’ileri oran. Em didi rak’anişa moviği, dovorgi do vomordini. (ÇM-Ğvant) Benim kapı önündeki çiçekler çok değerlidir (= çok zor büyütülmüştür). En büyük (= yüksek) tepeden getirip diktim ve büyüttüm. Avlape du3xupe omordinay. İmordasi pujepe u3’opxasen. (ÇM-Ğvant) Kapı kenarlarında ıhlamurlar büyütüyor. Büyüyünce inekler için budayacak. Ali 3’ilimunt’ri mşk’velape omordinay. (ÇM-Ğvant) Ali muşmula fidanları büyütüyor. → orday/ ordamsI/ ordapsI; + imorden

tec. umordinapun : Birinin [dat.] bir şeyi [aps.] büyütmüşlüğü var. Ma luyu domirgapun do mimordinapun. (ÇM-Ğvant) Benim lahana dikmişliğim ve büyütülmüşlüğüm var.

f.-i. omordinu : Büyütme. Büyütmek. Mşk’vela omordinu şeni çemre ek’ubğay. (ÇM-Ğvant) Fidanı büyütmek için gübre döküyor.

II. (PZ) Odayı vs [aps.] büyütüyor. Xasanik oda-muşi omordinams. (PZ-Cigetore) Hasan odasını büyütüyor. → didi ikuy; gamvonç’ay2; odidanams; ordamsII/ ordapsII

III. (ÇM) Tasarlanmış bir amaç için parayı biriktiriyor. Ali eladveri cenç’arerepe omordinay. Oxori ogindeni livadi eç’opasen. (ÇM-Ğvant) Ali paraları biriktiriyor. Evin önündeki bahçeyi satın alacak.


ompinay (AŞ) EA har.f. Sütü [aps.] kaynatıyor. Mca şk’orasen. Dompinit. (AŞ-Ok’ordule) Süt kesilecek. Kaynatın. Mca ompinasi k’aymaği moyoğay do komomiğay. (AŞ-Ok’ordule) Sütü kaynatınca kaymağını üstünden alsın da bana getirsin. → ompunams/ ompunay; compunams; compinay; + mpun


omplanay (AŞ) EA har.f. Ağlayanı [aps.] susturuyor. Birinin [aps.] ağlamasını durduruyor. Avutuyor. Teselli ediyor. Nana-muşi bere omplanay. (AŞ-Ok’ordule) Annesi ağlayan çocuğu susturuyor. Aşe bere omplanay. Huy moxt’asen. (AŞ-Ortaalan) Ayşe çocuğu avutuyor. Şimdi gelecek. → op’lanams/ op’lanay, omp’lanams; lakums, olakinams; + implanen


ompulams/ ompulay (PZ-Apso)(ÇM)(AŞ-Ortaalan) EAL har.f. (Başkasının görmemesi için) saklıyor. Gizlyor. Nk’ola sotxa dovompuli. Var-bziram. (ÇM-Ğvant) Anahtarı bir yere sakladım. Bulamıyorum. Ot’oçape ar soti dvompuli. (AŞ-Ortaalan) Tabancayı bir yere sakla. → dompulams, mpulay, mpulums, mpulams, mpulups; ot’obinay; ont’obinay[2]; ot’k’obinams/ ot’k’obinaps; ≠ eizdams[1]

+ umpulams/ umpulay EDA har.f. Belirli birinden [dat.] bir şeyi [aps.] saklıyor ya da gizliyor. Ayşe berepe na-anen p’iyat’i dulyape baba-nişişa umpulay. (ÇM-Ğvant) Ayşe cocukların yaptıkları kötü işleri babalarından saklıyor.


ompunams/ ompunay (PZ ~ ÇM) EA har.f. Süt veya su [aps.] ısıtıyor. Mjalva ompunams. (PZ-Cigetore) Süt ısıtıyor. Ayşek 3’ari dompunu. Hus oyondrinams do mot’roxun. (PZ-Cigetore) Ayşe suyu ısıttı. Şimdi bekletiyor da [su] hafif soğuyor. 3’ulu ç’uk’anite mjalva dovompuni. (PZ-Cigetore) Küçük kazanla süt kaynattım. Xasanik xura imbonasen. 3’ari ompunams. (PZ-Cigetore) Hasan banyo yapacak. Su ısıtıyor. Xasanik mjalva dompunu do hus-t’i okorinams. (PZ-Cigetore) Hasan sütü kaynattı da şimdi de soğutuyor. Ali ncavla ompunay. (ÇM-Ğvant) Ali süt ısıtıyor. Ayşe na-ompunay ncavla ndğvaruy. (ÇM-Ğvant) Ayşe ısıtmakta olduğu sütü karıştırıyor. T’u3a ora mca var-ompunaşa naşk’vasi floxt’un. (ÇM-Ğvant) Sıcak zamanda (= yazın) sütü kaynatmadan bırakırsan kabarıyor (= köpürüyor). Ayşe na-ompunasen mca avla na-celulun 3’ari kodolodguy. Ar pirçi oraşi koruy. (ÇM-Ğvant) Ayşe kaynattığı sütü evin önünden geçen suyun içine koyuyor. Bir anda soğuyor. Huy inora st’eri var-on. Maryaşina vort. Na-ompunare mca meyapu şeni ç’umanişişa var-indun. (ÇM-Ğvant) Şimdi kış gibi değil. Ağustos ayındayız. Mayalamak için ısıttığın süt sabaha kadar soğumuyor. → ompinay; compinay; + mpun


omp’ila (ÇM ~ AŞ) i. [çoğ. omp’ilape] Keten liflerinden yapılan halat. Omp’ila na-va-nuç’uşu şeni toç’i nun3xuy. (ÇM-Ğvant) Halat yetmediği için ipi ekliyor. Ali 3’iprişa omp’ilate ğurni conç’ay. (ÇM-Ğvant) Ali kayın ağacından halat ile arı kovanı indiriyor. N3xeni eşk’in-on. Omp’ilate konok’orik’o-ti meç’irduy. (ÇM-Ğvant) At kişnektir. Halatla bağlasan da koparıyor. Omp’ila na-nuburt’u kva monk’a ort’u. Var-mak’açu. Xe gamomişirç’u. (ÇM-Ğvant) Halata bağlı taş ağır idi. Tutamadım. Elimi oydu. Ali suleri nzğimoç’uy. Omp’ila ç’imoşasen. (ÇM-Ğvant) Ali keten liflerini kıvırıyor. Halat örecek. Ali omp’ila nunxuy. (ÇM-Ğvant) Ali halata ekleme yapıyor. Omp’ila na-cudvare ara muti var-gurçi-i, goişiren. (ÇM-Ğvant) Halatı bağladığın dala bir şey sarmaz isen etrafı aşınıyor. Omp’ila dişiru. Onkturoni on. (AŞ-Ok’ordule) İp aşındı. Değiştirmelik durumdadır. Omp’ila-suzi ham nezi var-egalen. (AŞ-Ortaalan) Halatsız bu cevize (= ceviz ağacına) çıkamazsın. [halat] toç’iI; xalat’i


omp’lanams (FN-Ç’anapet) EA har.f. Ağlayanı [aps.] susturuyor. Birinin [aps.] ağlamasını durduruyor. Avutuyor. Teselli ediyor. Da-ckimik 3’ut’eli bozo-muşi omp’lanamz. (FN-Ç’anapet) Kız kardeşim küçük kızını avutuyor. Cuma-çkimik na-ibgart’u berez nabiramz do omp’lanamz. (FN-Ç’anapet) Kardeşim ağlayan çocuğa şaklabanlık yapıyor ve ağlamasını durduruyor. → op’lanams/ op’lanay, omplanay; lakums, olakinams; + imp’lanen


omri (PZ-Apso)(ÇM) i. Erik ağacı ve onun meyvesi. 1. Erik ağacı. 3’o omri-arape var-obğun. (ÇM-Ğvant) Bu sene erik dalları çiçek açmıyorlar. 2. Erik meyvesi. Omrepe iyen. (PZ-Apso) Erik olgunlaşıyor. Omri huy k’urup’-on. Var-işk’omen. (ÇM-Ğvant) Erik şimdi körpedir. Yenmez. Omri k’rump’i niçanay var, berepe 3’iluman. (ÇM-Ğvant) Çocuklar erik körpeyken topluyorlar. Ali berepe omri o3’iluşa eyoşk’uy. (ÇM-Ğvant) Ali çocukları erik toplamaları için [erik ağacına] çıkarıyor (ya da : Ali çocukaların erik toplamak için erik ağacına çıkmalarına izin veriyor). Omri imç’itanen. İmonç’asen. (ÇM-Ğvant) Erik kızıllaşıyor. Olgunlaşacak. → ombri, omuri, x’omuri


omskvanams/ omskvanaps (FN ~ ÇX) EA gar.f. Güzelleştiriyor. Coxok k’oçi var-omskvanams; k’oçik coxo omskvanams. (AH, atasözü, K.A.) İsim İnsanı güzelleştirmez. İnsan ismi güzelleştirir. Haccek toma-muşiz xe gamusumers do omskvanamz. (AH-Borğola) Hatice saçına el sürerek güzelleştiriyor. → omsk’vanams/ omsk’vanay; [süslüyor] goxazirums/ goxaziruy/ goxazirups; gomskvanams/ gomskvanaps; mo3’opxums/ mo3’opxuy, mo3’ipxums/ mo3’ipxups


omsk’ums/ omsk’uy (PZ-Cigetore ~ ÇM) EA har.f. Övüyor. Xasanik p’anda let’ape-muşi omsk’ums. (PZ-Cigetore) Hasan her zaman topraklarını övüyor. Ali bere-muşi omsk’uy. (ÇM-Ğvant) Ali çocuğunu övüyor. → omsk’vams/ omsk’vay; om3kvams/ om3kvaps; + imsk’ven


omsk’vams (PZ-Apso), omsk’vay (AŞ-Ok’ordule) EA har.f. Övüyor. Ali bere-muşi zade omsk’vay. (AŞ-Ok’ordule) Ali çocuğunu çok övüyor. → omsk’ums/ omsk’uy; om3kvams/ om3kvaps; + imsk’ven


omsk’vanams/ omsk’vanay (PZ ~ AŞ) EA har.f. Güzelleştiriyor. → omskvanams/ omskvanaps; [süslüyor] goxazirums/ goxaziruy/ goxazirups; gomskvanams/ gomskvanaps; mo3’opxums/ mo3’opxuy, mo3’ipxums/ mo3’ipxups


omşvelina (PZ-Cigetore) i. Su çeşmesi. Karmat’eşi omşvelinaşa 3’ari ibzit’ilen. (PZ-Cigetore) Değirmenin çeşmesinden su fışkırıyor. Omşvelinaşi tudes k’uk’ma e3’adgun. (PZ-Cigetore) Çeşmenin altında güğüm konulmuş.


omtun (AH) AL hal f. Bollukta rahat yaşıyor. Selimi paraz omtun. (AH-Lome) Selim para içinde yüzüyor (= Selim’in para sıkıntısı yok). Papaz omtu(r). (AH-Lome) Muhallebi içinde yüzüyorsun (= mec. Hiçbir şeyin farkında değilsin; Henüz toysun). Si çkva mu z*iri, skiri ? Dahaluği papaz omtu(r). (AH-Lome) Sen daha ne gördün ki, yavrum, hep tuzun kuru (= mec. Henüz hayatın zorluklarını bilmiyorsun). Si dahaluği t’u3a papaz omtur. (AH-Lome) Sen henüz soğmamış muhallebi içinde yüzüyorsun (= mec. Henüz hayatta bir şey görmüş değilsin).


omt’inams/ omt’inay/ omt’inaps EA har.f. 1. Kaçırıyor. Xes na-dolomokaçun x’vinçi vomt’ini. (AK-Döngelli) Elimde tutulu olan kuşu kaçırdım. 2. (Kız) kaçırıyor. Memet’işi bozomota moğerdiney do omt’iney. (AŞ-Ortaalan) Mehmet’in kızını kandırıp kaçırdılar. Kotumepek lu z*angumt’uşi geç’işun do omt’inams. (AH-Borğola) Tavuklar lahanayı gagalarken (biri onları) kovalıyor da kaçırıyor. Bozo omt’inapan. (HP-P’eronit) Kız kaçırıyorlar. + imt’en

f.-i. omt’inu : Kaçırmak. Enverik ğeci omt’inu şeni teneke goragadums. (FN-Sumla) Enver, domuzları ürkütmek için tenekeye çarpıyor.


omt’ut’ale (ÇM ~ AH) i. Küllük. Eskiden evlerin içindeki küllerin birktirildiği yer. Ali mt’ut’ape omt’ut’ale keyobğu. (ÇM-Ğvant) Ali külleri küllüğün üzerine yığdı. Sobaşen na-gamiği mt’ut’a omt’ut’alez mexvi. (FN-Sumla) Sobadan çıkardığın külü küllüğe dök. → mt’ut’ale, mt’ut’apona. ≠ cemt’ut’ale (ÇM)


omt’u3ams (PZ) EA har.f. Su [aps.] ısıtıyor.

şsz imt’u3en : Isınıyor. Xasanik 3’ari konobu. 3’ari imt’u3en. (PZ-Cigetore) Hasan suyu astı. Isıtılıyor.


omurginaps (ÇX) EA har.f. Yuvarlıyor. Bir şeyi [aps.] bir yerden kaldırmadan döndüre döndüre sürüyor. → orginams/ orginay, ongrinay/ ongrinams; ongrimonams/ ongrimonaps; + imurginen


omuri (AH) i. Erik ağacı ve onun meyvesi. Omuri imonç’en. (AH-Lome, Borğola) Erik olgunlaşıyor. Yaziş ortaz omuri steri xoşşak’ali mtu. (AH-Lome) Yaz ortasında erik gibi dolu yağdı. Mç’oxa omuri do uşkuri uxvene oxorcalepes k’ayi u3’onan. (AH-Lome) Ekşi erik ve elma hamile kadınların hoşuna gidiyor. → omri, ombri, x’omuri


om3kvams/ om3kvaps (FN ~ HP ÇX)(AK) EA har.f. Övüyor. Damtirek sica-muşi om3kvamz do berez oncğore gyut’alams. (AH-Lome) Kaynana damadını övüp çocuğu utandırıyor. Aşek bozo-muşi dido om3kvams. (AH-Lome) Ayşe kızını çok övüyor. Nuranik ti-muşi dido om3kvams. (AH-Lome) Nuran kendini çok över (= övünür). Musak bere-muşi om3kvams. (AH-Borğola) Musa çocuğunu övüyor. Dadi Zelixak boyne mota-muşi om3kvaps. (AK-Döngelli) Zeliha teyze her zaman torununu övüyor. → omsk’vams, omsk’ums/ omsk’uy, omsk’vay; im3kven


om3’eli/ om3’el (PZ ~ AŞ) i. Beşik. Bere om3’elis ncas. (PZ-Cigetore) Çocuk beşikte uyuyor. Nana-şk’imik bereşi om3’elis nomşarams. (PZ-Cigetore) Annem çocuğun beşiğini itiyor. Om3’elişi 3’ulu cuma-t’k’vani mo-cok’u3xinamt. Gale ibirit. (PZ-Cigetore) Beşikteki ufak kardeşinizi uyandırmayın. Dışarıda oynayın. XasanikOm3’eli mo-ink’asdeyi k’uçxe nobazgams. (PZ-Cigetore) HasanBeşik sallanmasındiye ayak basıyor (= ayakla destek veriyor). # Hayde mendegiyona / 3’ulut’ina ort’aşa / Uk’ayi pişmanare / Om3’el uk’anamt’aşa. (PZ-Anonim) Haydi seni götüreyim / Küçücük (kız) iken / Sonra pişman olacaksın / Beşik sallarken. Bere om3’eli cijinasi goincğonay. (ÇM-Ğvant) Çocuk beşikte uyuyunca rahatsız oluyor. Ovro ndğeri bere om3’eli cojinaman. (ÇM-Ğvant) Sekiz günlük bebeği beşiğe yatırıyorlar. → on3’eli; 3’en3’eII+III

[dey. om3’elişa mesimaderi (ÇM): Beşik kertmesi nişanlı. Beşik kertiği.] Ali do Ayşe om3’elişa mesimaderi oran. (ÇM-Ğvant) Ali ile Ayşe beşik kertme nişanlıdır.


om3’k’ulanams (FN-Sumla) EA har.f. Sivriltiyor. Sivrileştiriyor. Şanak k’alemi om3’k’ulanams. (FN-Sumla) Şana kalem sivriltiyor. → om3’ulanams, gamam3’k’uluy, om3’ulinay[2], om3’ulanay; gamam3’k’valuy, gamam3’k’valums; om3’k’ulinams; gamayazums; gamalasiroms


om3’k’ulinams (AH) EA har.f. Sivriltiyor. Han3’o xaci şeni xorşa (= xaç’k’et’i) cuma-çkimik om3’k’ulinams. (AH-Gidreva) Bu yıl fasulye sırığını kardeşim sivriltiyor. → om3’ulanams, gamam3’k’uluy, om3’ulinay, om3’ulanay[2]; gamam3’k’valuy, gamam3’k’valums; om3’k’ulanams; gamayazums; gamalasiroms

[dey. tolepe om3’k’ulinams : Kaşlarını çatarak bakıyor.] Baba dido dişumu-doren. Var-z*irom-i ? Muç’o tolepe om3’k’ulinams. (AH-Lome) Babam çok kızmış. Görmüyor musun ? Nasıl da kaşları çatık bakıyor.


om3’k’upinams/ om3’k’upinaps (FN ~ HP ÇX) EA har.f. Karartıyor. Alik filimiz o3’k’omilu şeni saloni om3’k’upinams. (FN-Ç’anapet) Ali filme bakmak için salonu karartıyor. → om3’upinams/ om3’upinay

+ um3’k’upinams EDA har.f. Birine [dat.] bir şeyi [aps.] karartıyor. Doğanik ma mz*iraşi toli mim3’k’upinams. (AH-Lome) Doğan beni görünce [beni istemediği için] bana gözlerini karartıyor (= bana kızıp kaşlarını çatıyor).


om3’olay (ÇM) EA har.f. Yiyeceği [aps.] ise tutuyor, is ile kurutuyor ya da dumanlıyor. Ali çxomepe oç’opu. Domcumoru. Huy daçxuri jindo om3’olay. (ÇM-Ğvant) Ali balıkları tuttu. Tuzladı. Şimdi ateşin üzerinde ise tutuyor (= dumanlıyor).


om3’ulanams (PZ), om3’ulanay[2] (AŞ-Ortaalan) EA har.f. Sivriltiyor. Sivrileştiriyor. Berek k’elemi dom3’ulanu. (PZ-Cigetore) Çocuk kalemi sivrileştirdi. Xoşk’ape var-om3’ulanaşa va-di3onen. (AŞ-Ortaalan) Çubukların ucunu sivriltmeden dikilmiyor. → gamam3’k’uluy; om3’ulinay; gamam3’k’valuy, gamam3’k’valums, om3’k’ulanams, om3’k’ulinams; gamayazums; gamalasiroms


om3’ulanay[1] (ÇM) EA har.f. Bahçelerde bitkiler boy verince çapalıyor.

f.-i. om3’ulanu : Bahçede çapalama. Han3’o om3’ulanu ordo var-cemaç’anen. (ÇM-Ğvant) Bu yıl çapalamaya erken başlayamayacağız

+ um3’ulanay ED har.f. Bir şeylerin arasından (o şeylerin bir kısımını) söküp seyrekleştiriyor. Ayşe livadi 3’ulu mzgudape um3’ulanay. (ÇM-Ğvant) Ayşe bahçede küçük fideleri seyrekleştiriyor (= arasından söküyor). → k’oşk’u3’ams/ k’oşk’u3’ay, goşu3’k’ams/ goşu3’k’aps, guşu3’k’aps


om3’ulinay (AŞ-Ok’ordule) EA har.f. Sivriltiyor. Sivrileştiriyor. K’oçi xoşk’a om3’ulinay. (AŞ-Ok’ordule) Adam ağaç kazığı sivriltiyor. → om3’ulanams; gamam3’k’uluy; om3’ulanay[2]; gamam3’k’valuy, gamam3’k’valums, om3’k’ulanams, om3’k’ulinams; gamayazums; gamalasiroms


om3’upinams/ om3’upinay (PZ ~ AŞ) EA har.f. Karartıyor. Yalçini ndğaleri dojinu şeni p’aranteni-nek’nape molazduy do om3’upinay. (ÇM-Ğvant) Yalçın gündüz yatmak için pencerenin kapaklarını kapatıp karartıyor. → om3’k’upinams/ om3’k’upinaps

+ um3’upinams/ um3’upinay EDA har.f. Birine ait [dat.] bir şeyi [aps.] karartıyor.

[dey. toli um3’upinay (ÇM) Cesaretlidir. Gözü pektir.] Ali mutişa var-aşk’urinen. Toli um3’upinay. Ulun. (ÇM-Ğvant) Ali hiçbir şeyden korkmuyor. Gözü pek gidiyor.


om3’vanams/ om3’vanaps (HP) EA har.f. Düzeltiyor. Tamir ediyor. Ar k’arvani a ç’it’a kok’ixu. P’ap’ulik heya om3’vanasen. A ç’it’a oraşi xolo yeri-muşis dodvasen. (HP-P’eronit) Bir arı kovanı kısmen bozuldu. Dedem onu düzeltiyor. Az sonra tekrar yerine koyacak. → 3’oxums[1]-II/ 3’opxuy[1]-II; m3’vanums/ m3’vanups; ce3’opxums/ ce3’opxuy, ge3’opxums; tamiray; oduzanams


on[1]/ oren (PZ ~ AŞ) [emp.şm.; 1.tek. (ko)vore/ (ko)bore (PZ)(AŞ), (ko)vor (ÇM); 2.tek. (k)ore/ (k)or; 3.tek. (k)on (PZ ~ AŞ), (k)on/ (k)oren (ÇM)][emp.geç.3.tek. (k)ort’u (bazen vuayel arkasında rt’u)] → ren[1]/ yen[1]

I. Aø v.f. Var. Mevcuttur. Ğormot’i kon. (PZ ~ AŞ) Ğormot’i vardır. Ğormot’i mevcuttur. Fransa do Hollandaşi oşk’endas nak’u ver3’i on ? (PZ-Cigetore) Fransa ile Hollanda arasında kaç kilometre var ? Vot’asi xiloba-şk’imi na-var-uşk’uns var-vot’aşa-ti mo-uşk’ut’as. (PZ-Cigetore) Ben varken iyiliğimi bilmeyen benim olmadığımda da [iyiliğimi] bilmesin. Ask’erluği vikumt’işa Suryanepe kort’ey. (ÇM-Ğvant) Ben askerlik yaparken Süryaniler vardı. Ar ğunduğundu kon. İrote şk’uni otvaşa eyulun. (AŞ-Ok’ordule) Bir sincap var. Her zaman bizim çatıya çıkıyor.

II. AL bul.f. (Bir şey bir yerde)-dir. Tuta-mesk’urus hak vati vot’a. (PZ-Cigetore) Ay sonunda burada olmayacağım. K’alivi vor. Livadi ğejepe govuçum. (ÇM-Ğvant) Kulübedeyim. Bahçeyi domuzlardan koruyorum. Na-vort 3’ana Alişi bere ovro 3’aneri iyasen. (ÇM-Ğvant) Bu yıl Ali’nin oğlu sekiz yaşına girecek (= sekiz yaşında olacak). Ham oxori bgara kon. (ÇM-Ğvant) Bu evde yas var. So-ti ort’t’are ort’t’i (*), so-ti idare idi (**), ma si gzirare. (AŞ-Ortaalan) Nerede olursan ol, nereye gidersen git, ben seni bulacağım. Si var-ort’t’ik’o-ti ma na-diç’ç’iren yeri mutu ort’t’asen eyemaç’ç’aben. (AŞ-Ortaalan) Sen olmasan da ben lazım olan yere ne olursa yapıştırabilirim. [(*)(**) Bu fiillerin istek kipinin asıl çekimi şöyledir : (*) vot’a, ot’a, ot’as (PZ-Cigetore); vort’a, ort’a, ort’ay (ÇM-Ğvant); bort’t’a, ort’t’a, ort’t’ay (AŞ-Ortaalan); (**) bida, ida, idas/iday (PZ ~ AŞ). Fakat ikinci şahısta kimi diyalektlerde emir kipi biçimi istek kipinin yerini alır. Ulun fiili için sorun yok, çünkü emir kipi biçimi vardır : idi (git) biçimi, ida (gidesin) biçiminin yerini alabilir. On fiili ise, perfektif biçimlerine sahip olmadığına göre, emir kipine de sahip değil. Bu cümlelerde gözlemlenen ort’i ve ort’t’i biçimleri, ida ~ idi, doxeda (oturasın) ~ doxedi (otur) gibi biçimlere paralel olarak ort’a ~ ort’i, ort’t’a ~ ort’t’i şeklinde örnekseme sonucu meydana gelmiştir.]

III. sü.f. [sırf 3.tek. emp.] 1. [“Bir süredir bir hal devam ediyor” ifadesindeki] “-dir/ -dır/ -dur/ -dür”. a. (PZ-Cigetore) [süre ifadesi + on ç’i + cümle] Didi-şk’imik jur tuta on ç’i ast’enari ncas. (PZ-Cigetore) Büyükannem iki aydır ki yatalak yatıyor. Nak’u ndğa on ç’i sk’anda xaberi var-emaç’opu. Muti gağodu-i ? Ordo xaberi komomçana xaz*i mayasen. (PZ-Cigetore) Kaç gündür senden haber alamadım. Bir şey mi oldu sana ? Tez haber verirsen memnun olacağım. Vit-do-sum ndğa on ç’i muti var-maşk’omen. (PZ-Cigetore) On üç gündür ki bir şey yiyemiyorum.

b. (ÇM ~ AŞ) [süre ifadesi + on + (na-’lı) cümlemsi] # Ç’emu-şk’imi cur 3’ana oren P’ursa / Var it’ur çi oxori var on nusa / T’ertli doviçodi ham yalan-dunya. (ÇM-M’ek’alesk’irit, H.D.) Benim Mustafa iki senedir Bursada [çalışıyor] / Evin de yok gelin de yok / Dertli bittim bu yalan dünyada. # Otxo daha koren va-mazin toli / Mak’omandi ... (ÇM-M’ek’alesk’irit, H.D.) [Birinci kıtayı söyledikten sonra] daha dört senedir [benim Mustafa] gözüme görünmüyor / Seni özledim ..... Ali ovro 3’ana n hay var-on. İri3o gvonoç’ondrinapay. (ÇM-Ğvant) Ali sekiz yıldır burda değil. Herkese kendini unutturuyor. Andğa sum ndğa n, gverdi na-naşk’vi ncavla-ç’uk’ali evopşam. (ÇM-Ğvant) Bugün üç gündür, yarım bıraktığın süt kazanını dolduruyorum. Xasani ! Sum 3’ana on, Almanyaşa na-var-goikti. (AŞ-Ok’ordule) Hasan ! Üç senedir Almanya’dan dönmedin.

2. [“Kaç keredir aynı olay tekrarlıyor” ifadesindeki] “-dir/ -dır/ -dur/ -dür”.


on[2]/ onu/ n/ oren (PZ ~ AŞ) [emp.şm.; 1.tek. vore/ bore (PZ)(AŞ), vor (ÇM); 2.tek. ore/ or (bazen vuayel arkasında re/ r); 3.tek. on, bazen onu ve bazen de vuayel arkasında n; 3.çoğ. oran/ ran (PZ ~ ÇM), onan (AŞ)] [emp.geç.3.tek. ort’u (bazen vuayel arkasında rt’u)] AY/øY k.f. → ren[2]/ yen[2]

I. AY k.f. (Biri bir şey)-dir/-dır/-dur/-dür. [Türkçe “-dir” ekinin tersine, Lazca on fiili eksiltilmez.] Ar resimi-ti ma komegincğona. Şk’imi ocaği on. Ma nam vore ? Yat’i miçinare-i ? (PZ-Cigetore) Bir resim de ben sana göndereyim. Benim ailemdir. Ben hangisiyim ? Bakalım, beni tanıyacak mısın ? Cemali do Xasani şk’uni berepe ran. Viçinamt. (PZ-Cigetore) Cemal ile Hasan bizim çocuklardır. Tanıyoruz. Amerik’ali k’oçepe opşa xavi k’oçepe ran. (PZ-Cigetore) Amerika’lı adamlar çok aksi adamlardır. Bozomota-şk’imik lu zams. Limcicari-şk’uni lu zeri ot’asen-i ? (*) (PZ-Cigetore) Kızım lahanayı eziyor. Akşam yemeğimiz lahana ezmesi mi olacak ? Ma k’uçxe 3’ulu miğun. Post’ali nak’u-ti 3’ulu-na ot’asen ot’as k’uçxe-şk’imi int’ren. (*)(PZ-Cigetore) Benm küçük ayağım var. Ayakkabı ne kadar küçük olsa olsun ayağım sığıyor. [Bu fiil PZ-Apso ve PZ-Cigetore diyalektlerinde istek kipinde şöyle çekilir : vot’a, ot’a, ot’as vs] Andğa na-dirinu ncenina t’alaxa n. (ÇM-Ğvant) Bugün doğan buzağı alacalıdır. Bere 3’ulu n do xami elvobay. (ÇM-Ğvant) Çocuk küçük, yine de bıçak asıyor. Mi-pxe r ? (ÇM-Ğvant) [Evli bir kadına] Sen evlenmeden önce kimlerden idin ? (= Kimlerden gelin geldin ?) Ali do Ayşe andğa noğame do noğamisa oran. (ÇM-Ğvant) Ali ile Ayşe bugün gelin ve damattırlar. Ğoma limcineri ok’oğmalaşe birden msk’va rt’u. (ÇM-Ğvant) Dün akşamki eğlence çok güzeldi. P’iyat’i k’oçi mo-ort’i. (*)(= P’iyat’i k’oçi mo-ort’a.) (ÇM-Ğvant) Kötü adam olmayasın. [(*) → on[1]-II] Sk’ani 3’una şk’imişi şk’ala dada n. (ÇM-Ğvant) Senin ağrın, benimkinin yanında oyuncak. Ali ngolaşa moxt’asi çinaperi na-vort şeni şk’uni oxorişa mulun. (ÇM-Ğvant) Ali yaylaya gelince tanıdık olduğumuz için bizim eve geliyor. Mitik’ore ort’asen ort’ay oxori mot-amoşk’um. (AŞ-Ok’ordule) Kim olursa olsun eve sokma. Ahmet’i zade zabuni rt’u. Laci oşşusi ciktu. (AŞ-Ok’ordule) Ahmet çok hastaydı. İlâç içince iyileşti. Hik’u mşk’urinace moy orer ? (AŞ-Ok’ordule) O kadar korkak neden oluyorsun ? Puci-şk’imi mboli mboli mt’a şk’omeri n. (AŞ-Ok’ordule) İneğim bol bol ot yemiş durumdadır. K’oçi na-dolvonkuy Lazebura n. (AŞ-Ortaalan) Adamın giydiği eşya Lazların geleneğine aittir. Oncumale ncumu opşa n-i ? Ar ko3’edi. (AŞ-Ortaalan) Tuzluk tuz dolu mu ? Bir bak. K’at’t’uği m3’ika onu. Ninç’ineri şk’omitu. (AŞ-Ortaalan) Katık azdır. İdareli (= azar azar) yiyin. Hantepe t’ant’ari golva oncğore onu. (AŞ-Ortaalan) Buralarda çıplak gezmek ayıptır. [◘◘◘ ÇM diyalektlerinde on[2] (ve onun nadiren gözlemlenen değişkeni oren) önünde bulunan sıfatın ve partisipin son /i/ vuayeli sıklıkla kaybolur. Örneğin : Gale in-on. (ÇM-Ğvant) Dışarısı soğuktur. Bere zabun-on. (ÇM-Ğvant) Çocuk hastadır. Oxori turger-on. (ÇM-Ğvant) Ev örtülüdür. Ğuni objvalepe nç’orer-on. (ÇM-Ğvant) Kovanın uçuş yerleri deliktir. Nç’iner-on. (ÇM-Ğvant) Yorulmuştur. Ali Ayşeşi me3’irer-on. (ÇM-Ğvant) Ali Ayşe’nin nişanlısıdır. Mer3’i juroni ore meçaner-on. (ÇM-Ğvant) Beyaz kabak dalında çift kabak var. Emu guri moyoner-on. (ÇM-Ğvant) Emu sinirlidir. K’alati gamat’axer-on. (ÇM-Ğvant) Sepetin altı kırık. Mangana ce3’opxer-on. (ÇM-Ğvant) Makine kurulmuş. Xasani porça aşi ili ceçaner-on. (ÇM-Ğvant) Hasan’ın gömleğinde altı tane düğme takılıdır. Çerez-oren. (ÇM-Ğvant) Hazirandır. ]

II. øY k.f. [“Mayıs ayıdır”, “güneşli sıcak hava dönemidir” gibi ifadelerde öznesiz kullanılır.]

# Çerez-oren ngola k’ale uluran / Ğoma idey andğa ceri culuran. (ÇM, K’.Z.) Hazırandır yaylaya gidiyorlar / Dün gittiler bugün geri iniyorlar.


o-na ü. [o + na (= haykırışlı cümleyi oluşturan fiil ön-edatı). Dua, dilek vs’yi güçlendirir] O-na na var-gapelaseren do ğurzuli na ga(v)aseren ! (FN-Ç’anapet) bed. [Bu bedduayı kadınlar kullanılır.] İnşallah hayırını görmeyip sana zehir olur ! O-na şuri mişinare ! (FN ~ AH) [sevgi ifadesi] Kurban olurum sana. O-na dumç’k’u steyi imralaten. (AH-Lome) dua. Karınca gibi çoğalasınız (= Sizin gibi iyilikseverlerin çoğalsınlar). O-na xarami do ğurz*uli na gavasen. (AH-Lome) bed. Sana zehir zıkkım olsun, inşallah. → e-na/ ena/ enna


ona (PZ ~ AH) i. [çoğ. onape] Yerleşim yerinden uzak bulunup otlak veya küçük bahçe olarak kullanılabilen ya da odun gibi gereksinmelerin karşılabildiği çok verimli olmayan arazi. Pujepe vomcunar deyi onape govuçum. (ÇM-Ğvant) İnekleri otlatacağım diye onalarda dolaştırıyorum. Nanak ağne onaz na-xaçku-dort’un mçxvarişi ğormu dido nostonyari t’u. (FN-Ç’anapet) Annemin yeni açılmış bahçede ektiği darıdan yapılmış pilav çok lezzetli idi. Xasanik na-gexu onaz handğa nun3’ams. (FN-Sumla) Hasan, açtığı tarlayı bugün tutuşturuyor (= çalı çırpıyı yakıyor). Onaz daçxuri mot-ok’ogzamt. Soti konan3’inasen. (FN-Sumla) Onada ateş yakmayın. Kazara yangın çıkar. Ona xaçkumsna-ti nişi şeni xaçkums. (FN-Sumla) Ona kazıyorsa da kendisi için kazıyor. Onaz daz*i p’3’k’imt’aşi xeştati mobidumer. (AH-Lome) Onada diken sökerken eldiven giyiyorum. Ona kodogidvi. Gixaçkare. (AH-Lome) Tarlanı açtım. Senin için onu kazıyacağım. Çkvaşi bergiten ona var-ixaçken. (AH, atasözü, K.A.) Başkasının kazması ile ona kazılamaz (= Başkasının eline güvenip bir işe başlanmaz). Ona-çkunis skafindişen na-diben 3’k’ari dido ini iven. (AH-Borğola) Onamızda ahşap su oluğundan dökülen su çok soğuk olur. → x’ona; ≠ livadi; ont’ule


onaxoni i. [< naxums/ naxuy/ naxups fiilinden türemiş fiil-sıfatı : “yıkanması gereken”] Yıkanacak olan çamaşır. Sotinuri onaxoni ok’obğam do mot-moimer. Hak si xezmetçi var-giyonun. (AH-Lome) Birikmiş kirlilerini toplayıp getirme. Burada senin hizmetçin yok. Çili-çkimik onaxonepe gamoktams do heşo naxums. (AH-Borğola) Eşim çamaşırları yıkarken içini dışına çeviriyor da yıkıyor.


oncğonams/ oncğonay/ oncğonaps EA/EDA har.f. [emp.şm.1.tek. voncğonam/ boncğonam/ voncğonap] Bir şeyi [aps.] bir yere gönderiyor. Oxori-sk’ani 3’ari oncğonare-i ? (AŞ-Ortaalan) Evine su [bir kaba koyup birine taşıtırarak] gönderecek misin ? Na-oncğonare mu-tu ort’t’asen ort’t’ay vrossi gudvi. (AŞ-Ortaalan) Göndereceğin ne olursa olsun etrafını iyi destekle.

+ uncğonams/ uncğonay/ uncğonaps EDA har.f. [emp.şm.1.tek. vuncğonam/ buncğonam/ vuncğonap] Belirli birine [dat.] bir şeyi [aps.] gönderiyor. P’ap’u-şk’imi ar kartpost’ali vuncğonare. Muç’o mç’arik’o diç’ç’in ? - Muç’o-ti gorum, hişo ganç’aren. Si mu unç’ararena him zade xazi ayasen. (AŞ-Ok’ordule) Dedeme bir kartpostal göndereceğim. Nasıl yazmam gerekiyor ? - Nasıl istiyorsan öyle yazabilirsin. Sen ne yazarsan o çok sevinir. Cemali cenç’areri ei3xay do bere-muşi uncğonay. (AŞ-Ortaalan) Cemal ödünç para alıyor da çocuğuna yolluyor. Lazuri nena na-oromanpez p’orca opşa selami buncğonam. (AH-Borğola) Lazca dilini seven herkese kucak dolosu selam yollarım. Na-p’ç’aripe skande gendğani gincğonare. (AH-Borğola) Yazdıklarımı sana yarından sonra yollayacağım. Ma ham dosya komegincğoni miçkit’u. Skande var-idu-doren. Xolo gincğonam. (AH-Borğola) Ben bu dosyayı sana yolladığımı sanıyordum. Gitmemeş. Tekrar gönderiyorum. → uncğonaps/ uncğonups; + noncğonams/ noncğonay/ noncğonaps


oncğore/ oncğor (PZ ~ HP ÇX), oncğoro (AK) s. ve i. I. s. 1. Ayıp [= utangaçlıkla ilgili]. Oncğore var-gayen do bereburi ixap’ar. (PZ-Cigetore) Utanmıyorsun da çocukça konuşuyorsun. Bere oncğore var-ayen. İri k’ale goipsay. (ÇM-Ğvant) Çocuk utanmıyor. Her yerde işiyor. Bozo buzepe dvok’anay-ikten. Oncğore mu u3’omeran var-uşkun. (ÇM-Ğvant) Kız memelerini sallayıp dolaşıyor. Utanmak nedir, bilmiyor. Bere oncğore ayasi ujepe elvamç’itanen. (ÇM-Ğvant) Çocuk utanınca kulaklarının kenarı kızarıyor. K’oçi çemçu on deyi moy-caziser. Oncğore n. (AŞ-Ortaalan) Adam dişşiz diye alay etme. Ayıptır. Fadume oncğore a mutu u3’vasen-i, imç’itanen. (AŞ-Ortaalan) Fatma’ya ayıp bir şey söyleyince kızarıyor. K’ut’uz pupuli emixtu-doren. Doxtoyiz o3’iyuşe oncğore maven. (AH-Lome) Penisimde çıban çıkmış. Doktora göstermeye utanıyorum. Genci k’oçik çkar oncğore var-aven do ik’vans. (AH-Lome) Genç adam hiç utanmayıp dileniyor. Mitiz nuk’u mot-ut’ak’unam. Oncğore ren. (AH-Borğola) Kimseye ağız hareketi yapma. Ayıptır. Ağani nusaz oncğore avaşi ğva elamç’itanen. (AH-Borğola) Yeni gelin utanınca yanağı kırmızı oluyor (= kızarıyor). Axmetiz oncğore ax’ven do Kyamilik uk’vans. (HP-P’eronit) Ahmet utandığı için Kâmil onun adına diliyor. Oncğoro ar mutu doptkvaşi Fadimeşi nunk’u daçxeri steyi dimç’itanen. (AK-Döngelli) Ayıp bir şey söylediğimde Fadime’nin yüzü ate gibi kızarır. Ayşes oncğoro ax’vaşi ğva (d)amç’itanen. (AK-Döngelli) Ayşe utanınca yanağı kızarır. 2. Çekingen. Hem berez dido oncğore aven. Miti moxtaşi igzalant’aşa ar soti keloç’abun do t’k’obun. (AH-Borğola) O çocuk çok utanıyor. Biri eve gelince o gidinceye kadar bir yerde yapışır da saklanır. Musas çkar oncğore var-aven amadgin do mogorams. (AH-Borğola) Musa’nın hiç utanması olmuyor. Durup da bana küfrediyor.

II. i. Utanma. 1. Ayıp. K’oçiz oncğoreşi p’ici var-uğun. (FN-Ç’enneti) Adamın utanacak yüzü yok. K’oçiz oncğoreşi var-uçkin. Pencereşen galendo menç’k’vals. (AH-Lome) Adamın görgüden haberi yok. Pencereden dışarıya tükürüyor. 2. Çekinme. Sedik’epe çkunda moxtaniz 3’ut’eli bere-nişi oncğoreten nana-muşiz elaç’aben. (FN-Ç’anapet) Sadık’lar bize gelince en küçük çocukları utancından annesine yapışıyor.

[dey. oncğore gyut’alams : Ayıbını yüze vuruyor.] Damtirek sica-muşi om3kvamz do berez oncğore gyut’alams. (AH-Lome) Kaynana damadını övüp çocuğu utandırıyor. Dadi-çkimi oncğore mot-gemit’alam. (AH-Lome) Teyzeciğim, ayıbımı yüzüme vurma.


oncğoryari/ oncğoryar/ oncğoyari/ oncğoyayi s. Utangaç. Ali oncğoryar on. A muti uç’itxasi goimç’itanen. (ÇM-Ğvant) Ali utangaçtır. [Biri ona] bir şey sorunca [yüzü] kızarıyor. Cuma-çkimişi 3’ut’eli bozo oncğoyari na-ren şeni nek’la k’alaşen ixorsarz. (FN-Ç’anapet) Kardeşimin küçük kızı utangaç olduğu için kapının ordan bakınıyor. Sica dido oncğoyari ren. Noğamisaz uciz nupurçinams. (AH-Lome) Damat çok utangaçtır. Gelinin kulağına fısıldıyor. Ağani noğamisa dido oncğoryayi ren. İp’aramitamt’aşi-ti p’ici amç’itanen. (AH-Lome) Yeni gelin çok utangaçtır. Konuşurken bikle yüzü kızarıyor.


oncinams (PZ-Noxlamsu) EA har.f. Otlatıyor. # Dest’ani ginç’aram K’alayi-Onay / Puci oncinamt’i Elagza-onay / Muti mo-u3’omer Emine çonay / Gamaxt’ana giyonare sevdali. (PZ-Noxlamsu, İ.P.) Dest’aniyi (= aşık şarkısını) sana yazıyorum K’alayi-Onada / İneği otlatıyordum Elagza-onada / Bir şey söyleme Emine ışığa / Dışarı çıkarsan seni götüreceğim sevgilim. → omcinams, omcvinams/ omcunay/ omcvinay/ omcvinams, ocvinams/ ocvinaps; + mcums/ mcuy, ncums/ ncups


oncirale (FN-Ç’anapet) i. Yatak. Cuma-çkimik k’onç’i kvaz elontxu do m3ika dambaru. Heya-şeni ogine k’uçxe int’u3amz do heşote onciraleşa ulun. (FN-Ç’anapet) Kardeşim ayak bileğini taşa carptı ve [ayak bileği] biraz şisti. Ondan dolayı yatmadan önce sıcak suyla yıkayıp ovalıyor (= önce ayağını sıcak suyla yıkayıp ondan sonra yatağa gidiyor). P’ap’ulik Mayisiz na-eç’opu çayişi genç’areyi onciraleşi tudele meşaşinaxamz. (FN-Ç’anapet) Dedem Mayıs ayında aldığı çay parasını yatağın altında saklıyor. Memet’ik monk’anoba-muşite oncirale gyoçvap’amz. (FN-Ç’anapet) Mehmet kendi ağırlığıyla yatağı çökertiyor. 3’ut’eli biç’i-çkimi incirt’aşa obiralepe-muşi onciraleş tudele meşonç’amz. (FN-Ç’anapet) Küçük oğlum uyurken oyuncaklarını yatağın altına itiyor. → onciraşa; docinoni; yataği; cejinaşe, dojinaşe; dorçeli, dorçale; oncire


onciraleyi (FN-Ç’anapet) s. Yatak ile ilgili. Onciraleyi geyarçale, nanak ağne na-nuru yoğut’iz gurçun. (FN-Ç’anapet) Yatak örtüsü, annemin yeni mayaladığı yoğurda sarılmış vaziyettedir.


oncirams/ onciray/ onciraps EA har.f. I. (PZ ~ AŞ) 1. Uyutuyor. Fatma bere dvonciray. Uk’açxe moxt’asen. (AŞ-Ok’ordule) Fatma çocuğu uyutsun. Sonra gelecek. 2. Yatırıyor. Hay voncirasi zade marçilen. (AŞ-Ok’ordule) Burda yatırınca uygun oluyor. → docinams/ dvojinay/ dvonciray

II. (FN ~ ÇX) 1. Yatırıyor ve uyutuyor. Berez nani bu3’vi do bonciri. (AH-Lome) Çocuğa ninni söyleyip uyuttum. Nusak berez aliz na-dolobun muska dolo3’k’ims do heşşo oncirams. (AH-Lome) Gelin çocuğun boynundaki muskayı çıkartıp öyle yatırıyor. Bere oncirez dido incirs. On3’eliz bonciraşi ordo gek’un3xun. (AH-Lome) Çocuk yatakta çok uyuyor. Beşikte yatırınca çabuk uyanıyor. Berepeşi ari mensofaz dobonciri. Majuraz-ti tude meburçi. (AH-Lome) Çocukların birini mensofada yatırdım. Diğerine de yere yatak serdim. Çiçku-bere var-inciraşi nana-muşik nubirams do oncirams. (AH-Borğola) Bebek uyumayınca annesi türkü söyleyip uyutur. 2. Uyutuyor. Başkasının [aps.] uyumasını engellemiyor. Nandidik seri 3’k’unite mk’usinams do çku-ti var-monciyaman. (AH-Lome) Büyükanne gece ağrıdan inleyip bizi de uyutmuyor.

f.-i. onciru : Yatırma. Yatırmak. Uyutma. Uyutmak. Nana-muşik bere onciru şeni odaşe amoonams. (AH-Borğola) Annesi çocuğunu uyutmak için odaya götürüyor.


onciraşa (PZ) i. Yatak. Xasanik onciraşa dorçams. (PZ-Cigetore) Hasan yatak seriyor. → docinoni; yataği; cejinaşe, dojinaşe; dorçeli, dorçale; oncire


oncire (FN ~ HP ÇX)(AK) i. Yatak. Nanak oncire gepatxums do omjorams. (FN-Ç’anapet) Annem yatağı silkeleyip güneşletiyor. Oncirez geyatvalez jindole dido oraz geyoxedayiz xayi ilat’en. (FN-Ç’anapet) Yatakta yorganın üstüne uzun müddet oturunca kötü eziliyor. Aynurik oncires eyarçale eyorçams. (FN-Sumla) Aynur yatağa çarşaf örtüyor. Berek seri oncirez gepsums. (FN-Sumla) Çocuk gece altına işiyor. Mcveşi orapez p’ap’ulepe-çkuni m3’uş oncirez incirt’ez. (FN-Sumla) Eskiden atalarımız tahıl sapından yapılmış yataklarda yatarlardı. Nusak oncirepe xaziroms. (AH-Lome) Gelin yatakları hazırlıyor. Oncirez k’at’u meşaxtu-doren do nanak gepatxums. (AH-Lome) Yatağa kedi girmiş de annem yatağın üstünü silkeliyor. Tani sokşa moilu do si daha oncirez can. (AH-Lome) Şafak (= tan) nereyi boyladı. Sen hâlâ yataktasın. Ham k’oçi haşşo mebaşkvatna muşebura oncirez geğurun do mitis-ti ambari var-aven. (AH-Lome) Bu adamı böyle bırakırsak kendi kendine yatakta ölür ve kimsenin de haberi olmaz. Oncire Tasiniz bot’arağapi. (AH-Lome) Yatağı Tahsin’e hallaçlık yaptırdım. Hek’o yuki yobğaşi oncire koyaçvap’en. (AH-Lome) Üzerine o kadar yük yığarsan yatak çöker. Ayşek oncires erçapule yorçams. (AH-Borğola) Ayşe yatağa çarşaf seriyor. Bere-çkimik p’at’i izmoce z*iraşi şkurinaten oncires kodimtinen. (AH-Borğola) Çocuğum kötü rüya görünce korkudan yatakta ayaklanır (= ayağa kalkar, diklenir). Oncireşi yunepe kankaşi oncire dido içiçkanen. (AH-Borğola) Yatağın yünleri havalandırılınca yatak çok yumuşuyor. Oncirez na-eisels iri k’oçik ipti goi3’in3’en. (AH-Borğola) Yataktan kalkan her insan ilk önce gerinir. İjarçale oncires norçaps. (AK-Döngelli) Çarşafı yatağa seriyor. Oncires xoguintxu do muişvaceps. (AK-Döngelli) Yatağa yayıldı da öyle dinleniyor. Nanak oncires ijarçale gyorçaps. (AK-Döngelli) Annem yatağa çarşaf seriyor. → docinoni; yataği; cejinaşe, dojinaşe; dorçeli, dorçale; oncirale


oncumale (AŞ-Ortaalan ~ AH) i. Tuzluk. Tuz koymaya yarayan kap. Oncumale ncumu opşa n-i ? Ar ko3’edi. (AŞ-Ortaalan) Tuzluk tuz dolu mu ? Bir bak. Oncumalez ncumu diçodu-doren. (FN-Sumla) Tuzlukta tuz bitmiş. Oncumale o3’udes tude ğociz meşadgin. (AH-Lome) Tuzluk rafın altında köşede duruyor.


onçamure (AH ~ HP ÇX)(AK) i. Dibek. Taş dibek. Lazut’i ipti boxominamt. Ok’açxe onçamurete pçxvarumt do pkurçolumt. (AH-Lome) Mısırı önce kurutuyoruz. Sonra dibekte dövüp ayıklıyoruz. Handğa na-p’k’orobit lazut’epe onçamurez dopçxvarit. (AH-Borğola) Bugün topladığımız mısırları dibekte (döverek) ayıkladık. Mundis onçamureşi kva ge3’obun. (HP-P’eronit) Kıçında dibek taşı asılıdır (= Çok tembel olup yerinden kalkmak istemiyor). Xasanik onçamures princi donçxvaru. (AK-Döngelli) Hasan dibekte pirinç dövdü. [AH-Lome’de hem onçamure hem oçamre denir.] → oçambre, oçamre, çambre; nçxvari-kva; 3’ilimoniI


onçark’ams/ onçark’ay (PZ ~ ÇM) EAL har.f. Bir yere [lok.] sıkıştırıp koyuyor. Ayşe k’alati pşeri on. Xolo-ti mutonpe onçark’ay. (ÇM-Ğvant) Ayşe’nin sepeti dolu. Yine de birşeyler sıkıştırmağa çalışıyor. nonçark’ams/ nonçark’ay; onç’ark’ay, nonç’ark’ay; nonçak’ams; orçak’ams, norçak’ams/ norçak’aps; oçak’aps, noçak’aps


onçaxale (FN-Sumla ~ AH HP ÇX) i. Topraktan yapılan yayık. Kaymaktan yağ ve ayranı ayırmak için kullanılan toprak küpe benzer bir kap. Oxoriz onçaxale p’anda opşa t’asen. (FN-Sumla) Evde yayığın her zaman dolu olacak. Nanak yoğuti do mja onçaxalez ok’obams, nçaxums do yaği ikoms. (AH-Lome) Annem yoğurdu ile sütü yayığa döküp bir arada çalkalayıp yağ yapıyor. 3’oxle nandidi-çkimi mja onçaxalez nçaxumt’u do yaği bikomt’it. (AH-Borğola) Eskiden babaannem sütü yayıkta çalkalıyordu da yağ yapıyorduk. Onçaxales metragale k’ai nutragit. Mja nçaxumt’aşi mot-dibet’as. (AH-Borğola) Yayığın tıkacını iyi tıkayın. Sütü [ayran için] çalkalarken [süt] dökülmesin. → onçaxule


onçaxule (PZ ~ FN-Ç’anapet) i. Topraktan yapılan yayık. Kaymaktan yağ ve ayranı ayırmak için kullanılan toprak küpe benzer bir kap. Onçaxuleşi demet’ula ei3’en. (PZ-Cigetore) Yayığın örtüsü üstten açılıyor. Onçaxuleşi t’ap’a dinçrak’u. var-gami3’en. (PZ-Cigetore) Yayığın tıkacı sıkışmış. Çıkmıyor. Ayşek onçaxules demet’ula gutums. (PZ-Cigetore) Ayşe yayığı bal mumlu bez ile örtüyor. Onçaxule tani dolvobun. (ÇM-Ğvant) Toprak yayıkta ayran doludur. Bexa onçaxule gamaçxuy. (ÇM-Ğvant) Bexa (= Hatice) yayığı yıkıyor. Ayşe onçaxule şkit ndğaşi dolvapşen. (ÇM-Ğvant) Ayşe toprak yayıği bir haftada doldurabiliyor. Onçaxule t’ap’a nçaxumt’aşa mutvi. (ÇM-Ğvant) Yayığın ağız kapağını çalkalarken ört. Ali onçaxule 3’up’a k’ump’urite dunzgipu. (ÇM-Ğvant) Ali toprak yayığın deliğini mısır koçanı ile tıkadı. [(ÇM) Onçaxule’nin ağzı bir deri ile kapatılır. Göbeğinin üstünde çalkalayıp hava yapınca havayı boşaltmak için bir delik var. Ona ve benzer deliklere 3’ip’a denir. S.Y.] Ali onçaxule xe doliğay. (AŞ-Ok’ordule) Ali yayığın içine elini sokuyor (= indiriyor). T’ap’a me3’i do onçaxule dolvo3’edi. Yaği diyu-i ? (AŞ-Ortaalan) Tapayı sök de yayığın içine bak. Yağ oldu mu ? Onçaxuleşi dermet’t’ula vrossi nuk’k’ori. Xt’umeri moy-niorert’ay. (AŞ-Ortaalan) Yayığın dermet’t’ulasını iyi bağla. Mayalı süt dökülmesin. P’ap’ulik ağne na-nçaxu ayrani onçaxulez dolodgin. (FN-Ç’anapet) Dedenin yeni yaptığı (= çalkaladığı) ayran yayığın içinde duruyor. → onçaxale


onçirams/ onçiray (PZ ~ ÇM) EA har.f. Yüzdürüyor. Xasanik berepe-muşi zuğas onçirams. (PZ-Cigetore) Hasan çocuklarını denizde yüzdürüyor. Ali berepe onçiray. (ÇM-Ğvant) Ali çocukları yüzdürüyor. + inçirs; → omçiray; omçvirams; onçviraps


onçviraps (AK) EA har.f. 1. Canlı varlığı [aps.] yüzdürüyor. 2. Oyuncak vs’yi [aps.] suda yürütüyor. Berek kart’alişen feluk’a dox’veen do ğalişi kenaris onçviraps. (AK-Döngelli) Çocuk kâğıttan kayık yapmış da derenin kenarında yüzdürüyor. + inçvirs; → onçirams/ onçiray; omçiray; omçvirams


onçxunams/ onçxunay (PZ ~ ÇM) EA har.f. 1. Vücudun tümünü ya da bir kısmını [aps.] ısıtıyor. Aytenik xepepe-muşi onçxunams. (PZ-Cigetore) Ayten ellerini ısıtıyor. Ali şk’a a3’unasi k’ap’ula onçxunay. (ÇM-Ğvant) Ali beli ağırınca arkasını ısıtıyor. 2. Demir vs ısıtıyor. Ali demiri ozot’u şeni onçxunay. (ÇM-Ğvant) Ali demiri dövmek için ısıtıyor. → ont’obinay[1]; ot’t’obinay; ot’ubinams, ot’ibinams/ ot’ibinaps

şsz inçxunen/ inçxuninen : Isıtılıyor. Demiri çoruğite na-ogzare daçxurite inçxuninen. (ÇM-Ğvant) Demir körük ile yakılan ateşte ısıtılır.


onçxvinay (AŞ-Ok’ordule) EA har.f. Bir bayanı [aps.] kızıştırıyor. Doğani ar oxorza onçxvinay. (AŞ-Ok’ordule) Doğan bir bayanı kızıştırıyor. → dunçxvamsI; dunçxunayI; usp’at’alay; dunçxvay[B]-I; dumçxvamsI; (duçxups altında) duçxvinaps


onç’ams (FN-Ç’anapet)(AH-Borğola) EA har.f. Burnunu [aps.] çekiyor. Çxindi onç’aşa k’ayi kogamişifoni do diraxat’i ! (FN-Ç’anapet) Burnunu çekeceğine iyicene sümkür de rahatla ! Mendili çkar var-ixmars. Boine çxindi onç’ams. (AH-Borğola) Mendili hiç kullanmıyor. Devamlı burnunu çekiyor. → nçxindi eyişvanams; çxindi moişifonay; çxundi 3’in3’ups


onç’arale (FN-Ç’anapet) i. Kalem. Berepek onç’arale gamam3’k’valuman. (FN-Ç’anapet) Çocuk kalemi sivrileştiriyor. → onç’araşe; k’alemi, k’elemi


onç’ark’ay (AŞ) EAL har.f. Bir yere [lok.] sıkıştırıp koyuyor. 3’ulu oda mutu on, onç’ark’ay. (AŞ-Ok’ordule) Küçük odaya ne varsa sıkıştırıyor. onçark’ams/ onçark’ay; nonçark’ams/ nonçark’ay, nonçark’ay; nonç’ark’ay; nonçak’ams; orçak’ams, norçak’ams/ norçak’aps; oçak’aps, noçak’aps


onç’araşe (ÇM) i. Kalem. Murgvala onç’araşepe komomçi. (ÇM-Ğvant) Yuvarlak kalemleri ver. Bere onç’araşe-şk’imi boyape gomixak’aru. (ÇM-Ğvant) Çocuk kalemimin etrafindaki boyaları kazıdı. → onç’arale; k’alemi, k’elemi


onç’oraşe (ÇM) i. Delici alet. Ali noğaşa na-iyindru onç’oraşete soyape vrosi inç’oren. (ÇM-Ğvant) Ali’nin kasabadan aldığı delici ile direkler çok kolay deliniyor.


onç’unams/ onç’unay (PZ ~ ÇM) EA har.f. I. Ekşimik, mısır vs’yi [aps.] kurutuyor ya da kurutup sertleştiriyor. Xasanik minci mjoras konudu do onç’unams. (PZ-Cigetore) Hasan ekşimiği güneşe verdi ve kurutuyor. Ayşe minci mcora konupinu. Onç’unay. (ÇM-Ğvant) Ayşe peyniri güneşe verdi. Kurutuyor. → onç’vinay; omç’vinams; + nç’un

nç’uneri : Kurutulmuş. Ayşe nç’uneri lazut’epe şk’ala ladre lazut’epe unt’alay. (ÇM-Ğvant) Ayşe kurutulmuş mısırlarla nemli mısırları karıştırıyor.

II. (ÇM) EA har.f. Fındık vs [aps.] kavuruyor. Ayşe ntxiri onç’unay. (ÇM-Ğvant) Ayşe fındık kavuruyor.


onç’vetela (AŞ-Ok’ordule) i. [çoğ. onç’vetelape] Ev ile (bitişiğinde bulunan) serender arasında kalan geçiş yeri. Ç’e, bere, haşo onç’vet’ela k’ale komoxt’i. Gimç’eşare. (AŞ-Ok’ordule) Ey, çocuk, öyle ara tarafından (= ev ile serender arası tarafından) gel. Bekleyeceğim. → omçvele; ≠ mçvela, oç’ertela, omç’vetela/ omçvet’ela, oçvet’ela, oçvet’ula


onç’vinay (AŞ) EA har.f. Ağaç, tahta, fındık, ekşimik vs [aps.] kurutuyor. Minci onç’vinay. Zade msk’va iyen. (AŞ-Ok’ordule) Çökeleği kurutuyor. Çok güzel oluyor. Ntxiri onç’vinare. (AŞ-Ortaalan) Fındığı kurutacaksın. → onç’unams/ onç’unay; omç’vinams

part. nç’vineri : Kurutulmuş (fındık, ekşimik, tahata vs). Nç’vineri ntxiri daha k’olayi gamiçen. (AŞ-Ortaalan) Kurumuş fındık daha kolay satılır.


ondğe (FN ~ AH) i. Öğle. Öğle vakti. Alik ondğe şkule var-içalişu do ruba gamamtumani gamilu. (FN-Ç’anapet) Ali oğleden sonra calışmadı ve dere boyu aşağı çekti, gitti. Ondğe divu. (FN-Sumla) Oğle oldu. Ğomamci ondğe şkule oxoşe momalu. (AH-Lome) Dün öğleden sonra eve gelebildim. Ali ! Ondğe şkule moxti do a jur ç’aba urz*eni komemi3’ili. (AH-Lome) Ali ! Öğleden sonra gel de bana birkaç salkım üzüm topla. Xasanik dulya muşi ge3’opxums do ondğe şkule moxtasen. (AH-Lome) Hasan işini ayarlıyor. Öğleden sonra gelecek. Ondğe meyilaşi mjoraz ncalepe mok’atven do avliz va-no3’k’ers. (AH-Lome) Öğleni geçince ağaçlar güneşin önünü kapatıyor ve avluya (güneş) vurmuyor. Ham ndğalepez Xopuri gzas ondğe şakiz dido p’at’i sisi dolodgitun. (AH-Lome) Bugünlerde Hopa yolunda öğlene kadar çok kötü sis oluyor. K’oçik ondğe şakis imçvirs. (AH-Lome) Adam öğlene kadar yüzüyor. → yema; ovle; ondğeri

[dey. ondğeşi dudis (AH) : Öğlen üzeri] Çku ar ndğaşi dulya dop’it do Ali ondğeşi dudis nk’aneyi nk’aneyi moinç’en. (AH-Lome) Biz bir günlük iş yaptık. Ali öğlen üzeri sallana sallana geliyor.


ondğeneri/ ondğeneyi (FN ~ AH HP ÇX) s. ve i. Öğlenki. I. s. Öğlenki. Nanak ondğeneyi gyayi şeni lu gegubums. (FN-Ç’anapet) Annem öğle yemeği için lahana pişiriyor. Amet’ik ntxiyonaşa it’uşa ondğeneyi gyari oxoyis kodut’alu edo nanak didi mota-muşiz meçu do ek’untxozinams. (FN-Ç’anapet) Ahmet fındıklığa giderken öğle yemeğini evde unuttu ve annem büyük tornuna verip arkasından gönderiyor. Nandidik ondğeneyi nemazi şeni abdezi eç’opumz. (FN-Ç’anapet) Ninem öğle namazı için abdest alıyor. Nanak ondğeneyi gyayi-muşi xut’up’aliz dolidumerz. (FN-Ç’anapet) Annem öğle yemeğini ağaç kabuğundan işlenmiş küçük zembile koyuyor. Xasanik ondğeneyi gyari şkule oxiyişi ogine na-ok’obğun çonçişi jindole eyinciz. (FN-Ç’anapet) Hasan öğle yemeğinden sonra evin önündeki yaprak yığının üstüne yatıyor. Da-çkimik ondğeneri gyari fot’az melak’orumz do nap’irişa iğasen. (FN-Ç’anapet) Kız kardeşım öğle yemeğini önlük bezin içine baglıyor ve arazide çalışılan yere götürecek. Yusufik ondğeneri gyarişe milleti ek’ipinams do mulun. (AH-Lome) Yusuf öğle yemeğine milleti arkasına takıp geliyor. Handğa ondğeneri gyari şeni xaci mebok’idi. (AH-Gidreva) Bugün öylen yemeği için fasulye pişirdim. Xasanik ondğeneri namazişi abdezi eç’opums. (AH-Borğola) Hasan öğlen namazının abdestini alıyor. Tanerik ont’ulez ondğeneri gyarişen na-doskidu kovali fot’az melak’orums. (AH-Borğola) Taner tarlada öğlen yemeğinden arta kalan buğday ekmeğini peştemalın içine koyup paketliyor. → yemaneri

II. i. Öğlen yemeği. Nandidik berepez ondğeneyi şeni gyayi meludumers. (FN-Ç’anapet) Büyükanne öğlen için çocukların yanlarına yemek veriyor. Oxorcak ondğeneyi şeni ğomaneyi xaci meyagubums. (FN-Ç’anapet) Eşim öğle yemeği için dünkü fasulyeyi tekrar ısıtıyor.


ondğeri/ ondğeyi (FN ~ ÇX) i. Öğle. Öğle vakti. Nanaz ondğeriz mu oç’k’omu afik’iren var-miçkin. (FN-Ç’anapet) Annem öğleyin ne yemek arzu ettiğini bilmiyorum. Xasaniş koyiz ondğeriz mjora yulun. (FN-Sumla) Hasan’ın köyünde (etrafı kapalı olduğundan dolayı) öğlende güneş doğuyor. BerekMşkorineri mot-dopskidu(r)t’aya do çkimde moxtimu ondğeriz muxvalaminams. (AH-Lome) ÇocukAç kalmayayımdiye bana gelmeyi öğlene rastlatıyor. Nanak ğoma na-gubu lu-pancayi meyat’ağanums. Ondğeriz p’ç’k’omaten. (AH-Lome) Annem dün pişirdiği lahana-pancari kavuruyor. Öğlene yiyeceğiz. Ondğeyi mek’ilu. (HP-P’eronit) Öğleni geçti. Oxori-çkimis 3’k’ari ondğerişa vixmar. Ondğeri şkule meskirun. (AK-Döngelli) Evimde suyu öğlene kadar kullanıyorum. Öğleden sonra kesiliyor. → yema; ovle; ondğe


ondğeşen (FN) z. Öğleden. Ali ğoma ondğeşen doni ncans. (FN-Ç’anapet) Ali dün öğleden beri uyuyor. Cuma-çkimik ondğeşen ogine na-3’ilu nxiri k’alatiten nek’la k’ala nodgin. (FN-Ç’anapet) Kardeşimin öğleden önce topladığı fındık sepetle (= sept içinde) kapının orda dayalı duruyor


ondğulinams/ ondğulinaps (FN ~ HP ÇX)(AK) EA har.f. Eritiyor. Nanak, xekimik (= doktorikna-meçu xap’i 3’k’ariz ondğulinamz do şumz. (FN-Ç’anapet) Annem doktorun verdiği hapı suda eritiyor ve içiyor. Berek çukuleta nuk’uz molidumers do ondğulinams. (AH-Borğola) Çocuk çikolatayı ağzına koyup da eritiyor. Eminek pucişi yaği t’ağanis gedveen do ondğulinaps. (AK-Döngelli) Emine tereyağını tavaya koymuş da eritiyor. → on3’inams/ on3’inay; + ndğulun


ondi (AK) i. Şey. Berek na-ç’aru ondepe gesilups. (AK-Döngelli) Çocuk yazdığı şeyleri siliyor. Skanda ağne na-ok’itxu minon ondepe megincğonup. (AK-Döngelli) Sana yeni sormak istediğim şeyleri gönderiyorum→ şeyi[2]


ondre3’e (AK) i. Kazma, balta gibi aletlerin sapı. “Bergişi ondre3’e dibaras ya do 3’k’aris giludumers. (AK-Döngelli) Kazanın sapı şişsin diye suya koyuyor. Alik argunişi ondre3’e mot’ruxuşi muşa3’k’ips. (AK-Döngelli) Ali baltanın sapı kırılınca söküyor. P’ap’ulik Argunişi ondre3’e var-imbolanasya do noxap’ule norçak’aps. (AK-Döngelli) DedemBaltanın sapı bollanmasındiye yonga sıkıştırıyor.[balta, tava vs’nin sapı] xit’iII


one-oni (AH) i. [inşaatçılık terimi olarak] 10 x 10. Dört yanı onar santim olan kereste. Si na-ixmari one-onepes xut metreluği unt’alun-i ? (AH-Lome) Senin kullandığın ona onların içinde beş metrelik var mı ? He ç’uburişi one-onepe bagenis mot ixmar ! Çkva soti dixmarare. Yazuği ren. (AH-Borğola) O kestane ona-onlarını ahırda (= inşasında) kullanma ! Başka yerde kullanırsın. Yazıktır. → vitişa-viti; vit-viti


ongorams (AH) EA har.f. Yerde yuvarlıyor ya da çeviriyor. Coğorik k’at’uşi motali let’az ongorams. (AH-Borğola) Köpek kedi yavrusunu toprakta yuvarlıyor. + ingors


ongrimonams/ ongrimonaps (HP) EA har.f. Yuvarlıyor. Bir şeyi [aps.] bir yerden kaldırmadan döndüre döndüre sürüyor. → orginams/ orginay, ongrinay/ ongrinams, omurginaps; + ingrimonen; ++ nongrimonams/ nongrimonaps


ongrinay/ ongrinams (AŞ ~ AH) EA har.f. Yuvarlıyor. Bir şeyi [aps.] bir yerden kaldırmadan döndüre döndüre sürüyor. Pederik ntxironaz na-z*irt’u didi kvaz ntxirişi biga duğu do ğalişa ongrinu. (FN-Ç’anapet) Babam fındıklıkta duran büyük taşın altına fındık sapını daldırdı ve dereye yuvarladı. Ar didi kva gelamtumani bongrini. (FN-Sumla) Büyük bir taşı yokuş aşağı doğru (sonu belli olmayan bir yere doğru) yuvarladım. → orginams/ orginay; ongrimonams/ ongrimonaps; omurginaps; + ingrinen


ongure i. Çatının ana taşıyıcı ağacı. Lazut’i-gumva-ora ongureşa k’o3’vobay. (ÇM-Ğvant) Harman zamanında mısırı ana omuz ağacına sarkıtarak asıyor. Ali otva ongure moyuduy. (ÇM-Ğvant) Ali çatının omuz örtüsünü koyuyor. Ongure m3’k’oraz meşolapams. (FN-Sumla) Çatı taşıyıcı kalası tavan arasına geçiriyor.


onk’anams/ onk’anaps (FN ~ ÇX)(AK) EA har.f. (Herhangi) bir şeyi [aps.] sallıyor. Babak mjoli onk’anamt’aşi nanak tudelen sarğa e3’ukaçams. (AH-Lome) Babam dut silkelerken annem alttan tekne tutar. Babak mjoli onk’anams. E3’akaçoni mutu var-maz*iru. Fot’a e3’ebukaçare. (AH-Lome) Babam dut silkeliyor. Altına tutacak bir şey bulamadım. Peştamalı tutacağım. M3xuli ncaşen gudelite gyonç’are. Onk’ana do tude dobğaşi mtelli goincaxen. (AH-Lome) Armudu ağaçtan sepetle (gudeli ile) indireceksin. Sallayıp yere döktün mü, hep eziliyor. Doğanik ncas na-ren k3aperi uşkurepe t’ot’i onk’anams do tude dobğams. (AH-Borğola) Doğan ağaçta olan çürük elmaları dalı sallayıp da yere döküyor. “Xut moxtasya do zari dido vonk’ani. Ama xolo-ti dubara moxtu. (AK-Döngelli) “Beş gelsindiye zarı çok salladım. Ama yine de dubara geldi. → ok’anams/ ok’anay; onk’anay; dvonk’ay; ovalams/ ovalay/ ovalaps; + ink’ans

+ unk’anams/ unk’anaps EDA har.f. Birine ait [dat.] herhangi bir şeyi [aps.] sallıyor. Cuma-çkimi çiçku-bere rt’uşi ma on3’eliz bunk’anamt’i. (AH-Borğola) Kardeşim bebekken ben beşiği sallıyordum. → unk’ans


onk’anay (AŞ) EA har.f. Kımıldatıyor. (Beşik, salıncak vs) sallıyor. Ok’an3’ure bere bonk’anam. (AŞ-Ok’ordule) Salıncakta çocuğu sallıyorm. → ok’anams/ ok’anay; + ink’ay

+ unk’anay EDA har.f. Birine bir şeyi kımıldatıyor. Birinin (beşiğini) sallıyor. Bere om3’eli unk’anay. (AŞ-Ok’ordule) Çocuğa beşiğini sallıyor.


onluği i. Önlük. İş yaparken üstü kirlenmesin diye bele bağlanan örtü. Berepeşi onluğepe mjora z*iranşi gyakçanenan. (AH-Borğola) Çocukların önlükleri güneşi görünce soluyorlar.


ontxorams/ ontxoams/ ontxoray (PZ-Apso)(ÇM)(AŞ-Ortaalan ~ FN) Eø har.f. Kusuyor. Berek na-şk’omu mama ontxoams. (PZ-Apso) Çocuk yediği mamayı kusuyor. Tolepe gamvagzu. Ontxoray. (ÇM-Ğvant) Gözleri alevlendi. Kusuyor. Ucibu xor3’i muç’o şk’omasen, ontxoray. (ÇM-Ğvant) Çiğ et yer yemez kusuyor. Gza nontxore koma3’iru. Mi ontxoru, var-mişk’un. (ÇM-Ğvant) Yolda kusmuk gördüm. Kim kusmuş, bilmiyorum. Cari pşk’omi şuk’ule maç’imren. Vontxorar. (ÇM-Ğvant) Yemek yediğimden beri ıkınıyorum. Kusacağım. Ali na-şk’omupe ontxoray (=eşk’iğay). (ÇMĞvant) Ali yediklerini çıkarıyor (= kusuyor). A miti na-bognare st’eri gamişifonuk’k’o bontxorare doma3’onen. (AŞ-Ortaalan) Bir kişi duyacağım gibi sümkürürse kusacağım zannediyorum. Xasanik mu ç’k’omu, var-miçkin. Ndğa-tanurişa doblez*gu edo ontxoru şkule diraxat’u. (FN-Ç’anapet) Hasan ne yedi, bilmiyorumGün ağarana kadar çıkarır gibi oldu ve kusunca rahatladı. Xasani dido zabuni ren. Mu-tu ç’k’omasen, ontxorams. (FN-Sumla) Hasan çok hasta. Ne yerse kusuyor. Xasanik dido şaap’i şu do ontxoru. (FN-Sumla) Hasan çok şarap içti de kustu. → guri mvankten[2]; gvanç’en; blez*gums

yet. antxoren : Kusabiliyor. İstem dışı kusuyor. [eşb. ntxorums fiilinin yeterlik kipi]


ontxoreri i. [< ontxorams fiilinin partisipi] Kusmuk. → mentxore, nontxore


ont’alay (AŞ-Ok’ordule) EA/EAL har.f. [part. ont’aleri] I. EA har.f. Yün vs’yi dağıtıyor ya da havalandırmak için düzenini bozuyor. Nana-şk’imi moleni oda yataği dont’alu-gupinay. Ar k’ale-ti nost’uresaay. (AŞ-Ok’ordule) Annem bu taraftaki odada yatağın içindekileri (= pamuk veya yün) dağıttı ve yayıyor. Bir taraftan da düzenliyor. → gokankuy/ gokankums

II. EAL har.f. Bir şeye [lok.] bir şeyi [aps.] karıştırıyor ya da katıyor. Xamuri mcumu ont’alay. (AŞ-Ok’ordule) Hamura tuz karıştırıyor. → unt’alams/ unt’alay/ unt’alaps; int’alen; ant’alen; unt’alun


ont’aleri → ont’alay; unt’alams/ unt’alay/ unt’alaps


ont’obale (AŞ-Ok’ordule) i. Saklambaç. → k’uk’u[2] (PZ), ot’obinaşe/ ot’obinaşi/ ot’obinuşi (ÇM), get’k’obina (FN ~ HP), paulapan3’i (HP)


ont’obinay[1] (AŞ-Ok’ordule) EA har.f. Vücudun tümünü ya da bir kısmını ısıtıyor. Mç’onişi dişk’a zade ont’obinay. (AŞ-Ok’ordule) Meşe odunu çok ısıtıyor. → onçxunams/ onçxunay; ot’t’obinay; ot’ubinams; ot’ibinams/ ot’ibinaps


ont’obinay[2] (AŞ) EA har.f. Saklıyor. Polisi moxt’asi Feride bere ont’obinay. (AŞ-Ok’ordule) Polis gelince Feride çocuğu saklıyor. → ompulams, dompulams; ot’obinay; ot’k’obinams/ ot’k’obinaps


ont’rinams/ ont’rinay/ ont’rinaps (PZ ~ HP ÇX)(AK) EAL har.f. Bir şeyi [aps.] bir kaba veya bir yere [lok.] sığdırıyor. Xasanik hik’u 3’ulu t’orbas hik’u ntxiri muç’e ont’rinams ! (PZ-Cigetore) Hasan o kadar küçük torbaya o kadar fındığı nasıl sığdırıyor ! Xasanik lemşişi nç’oreris mçxu lomç’epi muç’e ont’rinams ! (PZ-Cigetore) Hasan iğnenin deliğine kalın ipi nasıl sığdırıyor ! Ali aşi şuri mangana-muşi ont’rinay. (ÇM-Ğvant) Ali altı kişiyi arabasına sığdırıyor. Pederik han3’oneri ntxiri naylaz ont’rinams. (FN-Ç’anapet) Babam bu seneki fındığı serendere yerleştiriyor. Nana-skanik k’at’a ndğaz hak’o k’oçi so ont’rinams ? (AH-Lome) Annen her gün bu kadar adamı nereye sığdırıyor ? Hek’o gyari korbaz muç’o ont’rinams ! (AH-Borğola) O kadar yemeği karnına nasıl sığdırıyor ! T’ik’inaz çayi var-int’raşi Doğanik xete çayi t’ik’inaz dolobaz*gams do ont’rinams. (AH-Borğola) Sepete çay sığmayınca (= dolduğundan) Doğan elle çayı sepete bastırıyor da sığdırıyor. Nandidik dido şeyi ç’it’a yeris ont’rinaps. (AK-Döngelli) Babaannem çok şeyi küçük yere sığdırıyor. + int’ren

yet. ant’rinen : Bir şeyi bir kaba veya bir yere sığdırabiliyor. Him ont’rinay deyi si-ti gant’rinasen var-u3’umelan. (AŞ-Ortaalan) O sığdırıyor diye sen de sığdırabileceksin demezler (= “sen de sığdırabileceksinanlamına gelmez).


ont’ule (AH ~ ÇX)(AK) i. Bahçe. Sebze bahçesi. Tarla. Ont’uleşi meonaz oxori-çkuni mulun. (AH-Lome) Tarlanın devamında bizim ev gelir. Ont’ulez na-k’orobums iri-mutu imers do ğaliz dolobğams. (AH-Lome) Tarladan topladığı her şeyi götürüp dereye atıyor (döküyor). Nusak nuxtu do muşebura ont’ule ntxorums. (AH-Lome) Gelin kendi kendine tutup tarlayı belliyor. Ont’uleşi ğoberi şeni ç’uburişi masayi mik’orems. Ar soti ç’uburişi nca komaz*iren-i, p’eya ? (AH-Lome) Tarlaya çeper için kestane kazığı lazım. Bir yerde kestane ağacı bulabilir miyim acaba ? Nam ont’ule ma manç’asen, heya pxaçkare. (AH-Lome) Hangi tarla bana düşerse onu ekeceğim. Coğori-çkimik ont’ules na-z*iru 3’i3’ilas cinikişen nak’ap’u do doxro3kinu. (AH-Borğola) Köpeğim tarlada gördüğü yılanı ensesinden kaptı da öldürdü. Mtiri-çkimik K’ap’et’i biva ya do k’at’a ndğaz enni ç’ut’aşen xut-aşi kilometre gulun. Handğa dik’aşi ont’uleşe k’uçxeten idu moxtu. (AH-Borğola) Kayınpederim sağlık için diye (= sağlam olayım diye) her gün en azından beş-altı km geziyor. Bugün buğday tarlasına yaya gidip geldi. Pucik ont’ulez tipiten korba k’ai doz*ğa şkule mulun do bagenişi nek’naz konodgitun. (AH-Borğola) İnek tarlada otla karnını güzel doyurduktan sonra gelir de ahırın kapısında dikilir. Ont’ule irtinert’aşi bozopes-ti na-nunç’on k’onari niçen. (AH-Borğola) Tarla pay edilirken kızlara da payı kadarı verilir. Musak puci çkuni ont’uleş k’ele muçumers. (AH-Borğola) Musa ineği bizim tarlaya doğru sürüyor. Ğali irduşi ont’ules 3’k’ai kogexedu. (HP-P’eronit) Irmak büyüyünce bahçeye su bastı. Ar ndğas ar k’oçi ont’ule-muşis t’u-ren. (HP-P’eronit) Günün birinde bir adam kendi tarlasında imiş. A3’i ont’ule p’3’ardupt. (ÇX-Makret) Şimdi bahçeyi derinlemesine çapalıyoruz. Jileni x’onaşen ont’uleşa mik’axtu. (AK-Döngelli) Yukarıki tarladan bahçeye geçti. Ont’uleşen k’romi me3’k’ips. (AK-Döngelli) Bahçeden soğan söküyor. Nandidi-çkimi ont’uleşi çaepe ç’ik’onups. (AK-Döngelli) Babaannem bahçenin otlarını yoluyor. Ar ndğas ar k’oçi ont’ule-muşis t’eren. (ÇX-Çxalazeni, TM) Günün birinde bir adam kendi tarlasında imiş. → livadi


onu → on


onusalu → nusalams/ nusalay


onz*ğams (PZ-Apso) EA har.f. Doyuruyor. → ozğay, oz*ğams/ oz*ğaps, uz*ğaps; + inz*ğen


onz*orale (ÇX) i. Isırgan otu. Onz*oralek duç’vinaps. (ÇX-Çxalazeni, TM) Isırgan otu acıtıyor. → t’ut’uci, t’ut’t’uci; çxap’a, oçxap’ule; diç’k’ici


on3iru/ on3iyu (HP ~ ÇX) i. Elek. [eşb. n3irums/ n3irups fiilinin fiil-isim hali] → on3ore, on3oru


on3ore (PZ ~ ÇM) i. Elek. Ali on3orete mçveri n3oruy. (ÇM-Ğvant) Ali elekle un eliyor. → on3oru, on3i(r)u


on3oru (AŞ ~ AH) i. Elek. K’oda na-celabun on3oru komomiği. (AŞ-Ok’ordule) Duvarda asılı duran eleği bana getir. On3oru giğunanna mçveri domin3orit. (AŞ-Ortaalan) Eleğiniz varsa unumu eleyin. On3oruten mkveri muşen n3oruman ? Hemu-şeni k’oçonoba goruman. (FN-Ç’anapet) Elekle unu niye elerler ? Onun için insanlığı ararlar ! On3oru-çkimi ğociz gelobun. (FN-Sumla) Eleğim ahşap duvarın köşesinde asılı duruyor. Lazut’işi mkveri mçxuşi on3orute in3oren. (AH-Lome) Mısır unu kalın elekle elenir. Ma si içilaşi on3orute 3’k’ari bzdare. (AH-Lome) Ben, sen evlenirken elek ile su taşıyacağım (= mec. Sen hiçbir zaman evlenemeyeceksin). Alik on3orute mkveri n3orums. (AH-Borğola) Ali elekle un eliyor. Doğanik, on3oruşi tolepez na-goşirçak’enpe on3oru gyoktamz do xete gyovrat’k’ams do dobğams. (AH-Borğola) Doğan, eleğin gözeneklerine sıkışanları eleği ters çevirip elle üstten vurup döküyor. [eşb. n3orums/ n3oruy fiilinin fiil-isim hali] → on3ore, on3i(r)u


on3xeci (PZ) i. Tarak. 1. Saç taramak için kullanılan tarak. Xasanis on3xeci-muşi k’ayibi dvayu. Meşk’agorums-moşk’agorums do var-z*irams. (PZ-Cigetore) Hasan tarağını kaybetti. Altını üstünü arıyor da bulamıyor. 2. Kendir taramak için kullanılan bir cins tarak. Ayşe ! Toç’i p’ç’imoşare. On3xecite ar suleri demin3xonik’o, muya iyen ? (PZ-Cigetore) Ayşe ! İp bükeceğım. Bir kendiri tarasaydın, ne olur ? → on3xone[1]; o3xeci


on3xeni (PZ ~ ÇM) i. Çatı ile tavan arasında kalan yer. Çatı katı. Tavan arası. Oxorzak şeepe-muşi kat’a foyi on3xenis elabams. (PZ-Apso) Kadın eşyalarını daima tavan arasına asıyor. K’işi şeni oşk’omale (mçveri do lobiya) husuşa kok’op’k’arxi. On3xenis kodobdvi. (PZ-Cigetore) Kış için yiyecek (un ve fasulye) şimdiden toparladım. Tavan arasına koydum. Xasanik berepe on3xenişa eyoşk’ums. (PZ-Cigetore) Hasan çocukları çatıya çıkarıyor. Xasanik on3xenişa toç’i conç’ams. (PZ-Cigetore) Hasan tavandan ip sarkıtıyor. Xasanik on3xenis lazut’i cobğaset’u. Msk’ala nomp’onu do eiğamt’uşa yuk’i monk’a ayu şeni msk’ala dolvaşk’vet’u. (PZ-Cigetore) Hasan tavana mısır serecekti. Merdiven dayadı da çıkarken yükü ağır olduğu için merdiven yere batıyordu. Xasani p’ot’t’e var-dvanç’inen. On3xenişa eyuk’ap’ams do cuk’ap’ams. (PZ-Cigetore) Hasan hiçbir zaman yorulmuyor. Çatı katına hızla çıkıp iniyor. Xasanik on3xenişa sum p’aç’oni k’alatina ok’ap’inams. (PZ-Cigetore) Hasan tavandan üç ayaklı sepeti düşürüyor. Mt’alepe on3xeni cevosvaramtu. (ÇM-Ğvant) Otları (= hayvan yemlerini) tavan arasına diziyoruz (= koyuyoruz). Bere on3xenişa ust’i-k’up’a colu. (ÇM-Ğvant) Çocuk çatı arasından yüzükoyun düştü. Ali mt’alepe on3xeni molvobğay. (ÇM-Ğvant) Ali otları çatı katına atıyor. Ayşe sum xeşi mt’alepe guk’açay. On3xenişa iğay. (ÇM-Ğvant) Ayşe üç bağ otu çevreleyip tutarak çatı altına götürüyor. Ayşe xombula mt’alepe on3xeni meşk’vot’oçay. (ÇM-Ğvant) Ayşe kuru ot (= yemleri) çatı altına atıyor. Ali mt’alepe on3xenişa otva-tudeni p’arantenişa amvonç’ay. (ÇM-Ğvant) Ali otları çatı altı penceresinden içeri alıyor. → osxone; o3xone, on3xone[2]; nç’eri; ç’eri


on3xodure (PZ) i. Tavan. Alişi oxorişi on3xodure e3’aç’aduşi ot’u. Xasani moxt’u do hus e3’aç’adums. (PZ-Cigetore) Ali’nin tavanı çakılı değildi. Hasan geldi de şimdi alttan yukarıya çakıyor. tavani; nç’eriI, ç’eri[2]-III


on3xone[1] (ÇM) i. Saç taramak için kullanılan bir cins tarak veya fırça. Ayşe andğa ç’umanişi on3xonete tomalepe in3xonamt’u. (ÇM-Ğvant) Ayşe bu sabah fırça ile saçlarını tarıyordu. → on3xeci; o3xeci; o3xoci


on3xone[2] (AŞ-Ok’ordule)(FN-Ç’enneti ~ AH-Lome) i. Çatı ile tavan arasında kalan yer. Çatı katı. Tavanarası. On3xone keyulun. Hey cik’açen. (AŞ-Ok’ordule) Çatı katıya çıkıyor. Orda mahsur kalıyor. On3xone keyulvan. Bere hey cok’açay. Va-coşk’uy. (AŞ-Ok’ordule) Çatı katıya çıkıyorlar. Çocuğu orda mahsur tutuyor. İndirtmiyor. O3xone dim3’olu. (FN-Ç’anapet) Çatı katı is tuttu. O3xone boyne m3’ola diyu. (FN-Ç’anapet) Çatı hep is oldu. Mustavak on3xoneşen Xasaniz gyonç’k’valams. (FN-Sumla) Mustafa Hasan’ın üzerine çatı katından tükürüyor. Xoci on3xoneşe var-einç’en. (AH, atasözü, K.A.) Öküz tavana çıkarılmaz. On3xoneşe miti na-var-extu şeni mtelli bombula-lemsa divu-doren. (AH-Lome) Tavana kimse çıkmadığı için hep örümcek ağı olmuş. On3xonez na-gyomç’imu dişkape kogupinana, t’aoni mot’ubaşi muşebura geskurun. (AH-Lome) Tavan arasına yağmur damlayıp ıslanan odunları yayarsan, havalar ısınınca durduğu yerde kendi kendine kurur. On3xonez extaşi k’uçxe tamo dodgi. Mot-dontxam ki pi3ayi goşat’roxun. (AH-Lome) Tavana çıkınca ayaklarını yavaşça bas. Sert basma ki tahtalar kırılır. On3xone mtelli n3’olaz okaçun. Bozo eboşkvi do gekosums. (AH-Lome) Tavanarasını kurum tutmuş. Kızı çıkardım ve [o kız tavanarasını] süpürüyor. K’eremidiz na-gyomç’ims yeriz ustak on3xoneşen amo3’k’ers. (AH-Lome) Kiremidin su kaçırdığı yere usta tavan arasından bakıyor. on3xeni, osxone; o3xone (FN-Ç’anapet)(AH-Borğola), nç’eri, ç’eri


on3’aponi (AH) i. Balık avlanmada kullanılan kamış olta. T’aoni mureci t’aşi nçxomi on3’aponite k’ayi iç’open. (AH-Lome) Hava kapalı olunca balık oltayla güzel tutulur. Metinik on3’aponite nçxomi ç’opumt’aşi nçxomiz ank’esite 3’i3’i not’k’oçams. (AH-Lome) Metin oltayla balık tutarken balığa kancada solucan atıyor.[olta] an3’işi; ank’esi


on3’eli (FN ~ HP ÇX)(AK) i. Beşik. Berek on3’eliz na-nubun emzuği meç’k’idums. (FN-Ç’anapet) Çocuk beşiğe bağlı emziği koparıyor. Bere on3’eliz var-gok’orare. Vanatina geişk’iden. (FN-Ç’anapet) Çocuğu beşikte bağlamıyacaksın. Yoksa boğuluyor. Şanak t’rağodums do on3’eliz na-cans bere gok’un3xinams. (FN-Sumla) Şana şarkı söylüyor ve beşikte yatan çocuğu uyandırıyor. Bere on3’eliz mentxore-muşite geişkiden. (FN-Sumla) Çocuk beşikte kendi kusmuğu ile boğuluyor (= boğulabiliyor). Bere oncirez dido incirs. On3’eliz bonciraşi ordo gek’un3xun. (AH-Lome) Çocuk yatakta çok uyuyor. Beşikte yatırınca çabuk uyanıyor. Cuma-çkimi çiçku-bere rt’uşi ma on3’eliz bunk’anamt’i. (AH-Borğola) Kardeşim bebekken ben beşiği sallıyordum. 3’oxle çiçku-berepe dido gok’oramt’es do on3’eliz gyoşkidamt’es. (AH-Borğola) Eskiden bebekleri çok sarıyorlardı da beşiğin içinde boğuyorlardı. Nandidi-çkimikCazik on3’elis bere gyoşk’idapsya do mutxanepe zop’ont’u. (AK-Döngelli) BabaannemCadı beşikte bebeği boğardiye bir şeyler söylerdi. → om3’eli; 3’en3’eII+III


on3’inams/ on3’inay (PZ ~ AŞ) EA har.f. Eritiyor. T’ağanite p’at’ila on3’inams. (PZ-Cigetore) Tavada içyağı eritiyor. → ondğulinams; + in3’inen


on3’irale/ on3’iyale (HP ~ ÇX) i. Süt vs süzmek için kullanılan küçük bakır süzgeç. → on3’orale


on3’iramu (FN ~ AH) i. Fol. Tavuğun istenilen yere yumurtlaması için o yere konulan yumurta ya da yumurtayı andıran beyaz taş. Okotumales kotumepek on3’iramu var-renna var-skuman. (AH-Borğola) Kümeste tavuklar fol yoksa yumurtlamıyorlar. → p’ifoli


on3’k’iyaloni (FN-Ç’anapet)(AH ~ HP) i. Çıngırak. Pucis on3’k’iyaloni dolobok’idi. (AH-Lome) İneğe (= ineğin boynuna) çıngırak taktım. → t’angala; ç’inlaği, ç’indraği; oran3’k’inoni


on3’ona (FN-Ç’anapet) i. Tahterevalli. → en3’a-cen3’a; 3’ilimoniII; en3’ona-gen3’ona, e3’ina-ge3’ina


on3’orale (PZ ~ AH) i. Süt vs süzmek için kullanılan küçük bakır süzgeç. → on3’irale/ on3’iyale


on3’orinapay (ÇM) ED har.f. Birine [dat.] çile çektiriyor. Birine [dat.] sıkıntı veriyor. Ali oxorza-muşi on3’orinapay. (ÇM-Ğvant) Ali karısına çile çektiriyor (= sıkıntı veriyor). → ozdapay[2]


on3’ure (ÇM ~ AŞ) i. Fındık, üzüm vs toplamada kullanılan sepet. [İnceltilmiş yumuşak ağaç kabuğundan örülmüş, üstte tutacak yeri olan, ancak bir yere asılarak saklanan bir kap.] ≠ gudeli


oosayi → orosari


oprandaşe (ÇM) i. Işıldak. Projektör. Alişi oprandaşe did-on. Hakole melepe noduy. (ÇM-Ğvant) Ali’nin ışıldağı büyük. Burdan öte tarafları aydınlatıyor.


opşa[1] (PZ)(AŞ) s.-z. Çok. I. s. Çok. Kormeşi doyanures opşa dunç’u gulun. Hanişi ogvace nak on p’iya ? (PZ-Cigetore) Tavuk kümesinde çok karınca geziyor. Bunların yuvası nerede acaba ? Lazeburi oşk’omalepes opşa lilve ixmaren. Vorsi iyen. (PZ-Cigetore) Laz yemeklerinde bol sebze kullanılır. Güzel olur. Na-it’t’urşi opşa miğun. (AŞ-Ortaalan) Dediğinden bende çok var. → zade; dido; s. [oldukça çok] moşkva

II. z. Çok. a. [fiil önünde] Andğa ixi opşa bas. Xombula parvepe putxums. (PZ-Cigetore) Bugün rüzgâr çok esiyor. Kuru yapraklar uçuyor. Oxorz*a-şk’imi dizabunu do opşa moşk’urinu. (PZ-Cigetore) Hanımım hastalandı da beni çok korkuttu. b. [sıfat önünde] Ham p’ip’eri opşa p’rik’e-n. P’ici omaç’u. (PZ-Cigetore) Bu biber çok acı. Ağzım yandı. Xasani na-xes svas melenk’alendo oxori-nişi opşa vorsi iz*iren. (PZ-Cigetore) Hasan’ın oturduğu yerden karşı taraftaki evleri çok iyi görünüyor. c. [başka bir zarf önünde] Sabri cuma-şk’unişi oxori opşa tude dolodgun. (PZ-Cigetore) Sabri kardeşimizin evi çok aşağıda düşük yerdedir.z. birden[1]; s.-z. zade; dido; mboli


opşa[2] (ÇM ~ HP ÇX) s. ve i. Dolu. Doluluk. I. s. Dolu. Opşa k’uk’mate 3’ari var-itoren. (ÇM-Ğvant) Dolu güğüm ile su taşınmaz. Hik’u-tişa opşa moy-dolvobam. Niyorasen. (AŞ-Ok’ordule) O kadar dolu doldurma. Dökülecek. Pederik oxorişi ogine na-go3’adgirt’u ntxirite opşa k’alatiBerepe ibirt’anşa mod-gyoktamt’an deyi hekole go3’iğamz. (FN-Ç’anapet) Babam evin önünde duran fındıkla dolu sepetiÇocuklar devirmesindiye ordan uzaklaştırıyor. Handğa na-p’ç’opi kapçape saği 3’k’arite opşa ç’uk’iz kodoloboxuni. 3’ut’eli bozok obiru şeni k’et’i doluğams. (FN-Ç’anapet) Bugün yakaladığım hamsileri canlı olarak su dolu kazana koydum. Küçük kızım oynamak için suyun içine çubuk uzatıyor (= indiriyor). Oxoriz onçaxale p’anda opşa t’asen. (FN-Sumla) Evde yayığın her zaman dolu olacak. K’uk’uma 3’k’aite opşa ren. (FN-Sumla) Güğüm su ile doludur. # Nani nani ç’e Xasani / Mele mulun nana-skani / Kalamani dokaçeyi / 3i3i opşa mokaçeyi. (FN-Sumla) Ninni ninni e Hasan / (İşte görüyorum) karşıda, geliyor annen / Elinde çarıkları / Memeleri süt dolu ve kucaklanmış (= süt öylesine dolu ki dökülmesin diye annen memelerini kucaklamış). K’alati lazut’ite ti şakiz opşa ren. (AH-Lome) Sepet başına kadar mısırla doludur. K’oçiz çkar nosi var uğun. Dişkate opşa arabaz jin bere yoxunams. (AH-Lome) Adamın hiç aklı yok. Odunla dolu arabanın üstüne çocuğu oturtuyor. Mja opşa bidoni, çayiz goşobit’işa, xeşen memilu do t’k’va3u. Mja mtelli çayiz goşobun. (AH-Lome) Süt dolu bidon, çaydan (ben) geçerken, elimden düşüp patladı. Ç’uvalepe opşa renya do tude domodvapes. Handğa bo3’k’edişa jin eiğinen. (AH-Lome) “Çuvallar doludurdiye bize aşağıya koydurdular. Bugün baktım ki yukarı çıkarılıyor. Süt hepten çaylığa aktı (= akıp dökülmüş halde duruyor). A-jur kilo balurcaği keç’opi. P’ep’eri mot-eç’opum. Getasulez opşa ren. (AH-Lome) Bir-iki kilo domates al. Biber alma. Bahçede dolu var. Han3’o ntxiri opşa ren. (AH-Borğola) Bu yıl fındık doludur. K’uk’uma opşa ren. (HP-P’eronit) Güğüm doludur. → yopşa

II. i. Doluluk. Ari, ari şkule; opşa, m3ika şkule. (AH, atasözü, K.A.) Biri, birinden sonra; doluluk, azdan sonra (= Doluluğa ulaşmak için azın değeri bilinmelidir).


opşams[A] (PZ), opşay (ÇM ~ AŞ) EL.Ens har.f. [fb.{ø-}] [kb.{o-}] [ emp.şm.1.tek. vopşam/ bopşam] Bir şeyi [lok.] bir şey ile [ens.] dolduruyor. Doğanik k’ut’is luğite opşu. Jin-muşis eyot’ambams. (PZ-Cigetore) Doğan kutuyu incirle doldurdu. Üstüne yapıştırıyor. Doğanik leğenis let’ate opşu do eyot’ambams. (PZ-Cigetore) Doğan leğene toprak doldurdu da üstüne bastırıyor. T’orba xerxite opşay. Toç’i uxup’inay. (ÇM-Ğvant) Torbayı parça peynir ile dolduruyor. İpini büzüyor. Ali avla-muşi n3xik’ite opşu. Var-amilen. (ÇM-Ğvant) Ali kapı önünü çalı çırpı ile doldurdu. Girilmiyor. # E verane, Malivorişi daği/ Amupinu mp’ula. Opşu vanaği./ Oynt’alert’u, t’angala do ç’indraği./ Gomaşina. Ma huy va-mevuxondur. (ÇM, anonim) Ey gidi, Malivor Dağı/ İçeriye sis serdi. Yayla evlerini sisle doldurdu./ Birbirine karışıyordu, çan ile çıngırak./ Hatırlayayım. Ben şimdi dayanmıyorum. Çayi hik’k’u mot-opşam. Mo3’ixvasen. (AŞ-Ortaalan) Çayı (= yaş çay yaprağını) o kadar doldurma. Üstten (veya kenardan) dökülür. → yopşams[2]/ yopşaps

yet. apşen : (1) Doldurabiliyor. (2) Yanlışlıkla dolduruyor. Bere k’uk’ma zade apşu. 3’ari dvaben. (AŞ-Ok’ordule) Çocuk güğümü (yanlışlıkla) çok doldurdu. Su dökülüyor. Çayi-k’alati zade apşu. Cindo k’ale naxven. (AŞ-Ok’ordule) Çay sepedini çok doldurabildi. Üstten dökülüyor. Ç’uk’ali zade apşen. Nayoren. (AŞ-Ok’ordule) Büyük bakracı fazla doldurdu. Dökülüyor. [◘ eşb. → apşen AD har.f.]

şsz ipşen : Dolduruluyor. Doluyor. Ombolina-gamat’axuri st’up’a dovunzgipi. 3’ari ipşasen. (ÇM-Ğvant) Yalak deliğine tıkaç tıkadım. Su dolacak.

part. pşeri/ pşer : Doldurarak. Doldurulmuş. Dolu. Ayşeşi k’alati ntxirite pşer on. (PZ-Cigetore) Ayşe’nin sepeti fındıkla doludur. Ayşe k’alati pşeri on. Xolo-ti mutonpe onçark’ay. (ÇM-Ğvant) Ayşe’nin sepeti dolu. Yine de birşeyler sıkıştırmağa çalışıyor. K’ap’i3’i ç’umanişi pşeri celiğay. Limci gamaçodineri eliğay. (ÇM-Ğvant) K’ap’i3’iyi sabahleyin dolu indiriyor. Akşam boş getiriyor. # Avla mbuli k’o3’uren / Arape ç’aç’a ç’aç’a / Ham pşeri guri-şk’imi / Cepça xami do voç’a. (ÇM-Ğvant) Kapı önünde kiraz [ağacı] / Dalları salkım salkım / Bu dolu olan yüreğimi / Bıçak vurup deşeyim. # K’o3’udgun pşeri topri / T’u3a cari eluzun / Masumani oran do / Xolo tolepe uzun. (ÇM-Ğvant) Dolu bal önündedir / Sıcak ekmek yanındadır / Otuzlarına geldi de / Hala gözü kapalı. # Diyu do ç’umanişi / Gonşk’oruy rak’anepe / Anderi mazit’uk’o / Pşeri ozit’onepe. (ÇM-Ğvant) Sabah oldu / Tepeler aydınlanıyor / Ah bir söyleyebilsem / (İçimde) dolu söylenecekler. K’alati tişa pşeri oxorişa amaxt’asi k’oda elvantxen. (AŞ-Ok’ordule) Sepet başına kadar dolu yaparak eve girince duvara çarpıyor.


opşams[B] (FN ~ AH) EL.Ens/EAL/EA.Ens har.f. [fb.{o-}] [kb.{o-}] [emp.şm.1.tek. obopşam] Dolduruyor. + oipşams; oipşen; ++ e(y)opşams[B]; yopşaps. I. (FN) EL.Ens har.f. Bir şeyi [lok.] bir şey ile [ens.] dolduruyor. Aşek k’uk’umaz 3’k’aite opşu do k’uk’uma-muşik go3’i3’rodinams. (FN-Sumla) Ayşe güğümünü su ile doldurdu. Ama güğüm alttan sızdırıyor.

II. (AH) EAL/EA.Ens har.f. a. EAL har.f. Bir şeye [lok.] bir şeyi [aps.] dolduruyor. K’uk’umas 3’k’ari mteli obopşam. (AH-Borğola) Güğüme suyu tamamen dolduruyorum. b. EA.Ens har.f. Bir şeyi [aps.] bir şey ile [ens.] dolduruyor. Ma k’alati-çkimi tişa obopşi. M3ika çkva skaniz ebopşam. (AH-Lome) Ben sepetimi başına kadar doldurdum. Biraz da seninkini dolduruyorum. Babak gudeli opşaşi tok’iz ge3’ok’idamz do tude gyonç’ams. Cuma-çkimik nugudelams. (AH-Lome) Babam gudeliyi doldurunca ipe asarak aşağıya indiriyor. Kardeşim gudeliyi alıyor. Oxorcak hem didi k’alati mtelli lazut’ite opşu do xolo jin ore eidumers. (AH-Lome) Kadın o büyük sepeti mısırla doldurdu. Yine de üzerine kabak koyuyor. Handğa na-p’ç’opi mçxomite feluk’a obopşi. (AH-Borğola) Bugün tuttuğum balıkla kayığı doldurdum.


opşun (PZ ~ FN) Aø/AL hal f. I. (PZ) Çok var. Şk’uni haninepes danz*i-k’andğu opşun. (PZ-Cigetore) Bizim buralarda diken çileği çok var. → opşa ren

II. (ÇM ~ FN) Doludur. Çok var. Çokça var. 3’o zemsk’upe opşuran. (ÇM-Ğvant) Bu yıl çok karakuş (= karatavuk) var. Ham 3’ana mzuğa çxomi opşun. (AŞ-Ok’ordule) Bu sene denizde balık çok var (= doludur). Han3’o dido ntxiri içanu. Naylape ntxirite opşun. (FN-Ç’anapet) Bu sene çok fındık yetişti. Serenderler tıka basa dolu. (opşams[A] altında) pşer(i) on


opusxale (AŞ-Ortaalan) i. Tırmık. Na-colu pavrepe opusxalete dok’k’orobi. (AŞ-Ortaalan) Düşen yaprakları tırmıkla topla. → lifani; pavri-okosaşe; mandre-gamağmalaşe; o3ijonaşe; bu3xi


oputxinams[1] (PZ-Apso) EA har.f. Ürkütüyor. → domk’utinams; eyomk’utinay, yomk’utinams; oşkurdinams/ oşkurdinaps; + putxun[1]


oputxinams[2]/ oputxinay/ oputxinaps (PZ-Cigetore)(AŞ ~ ÇX)(AK) EA har.f. [yet. ø] Uçuruyor. I. Elinden bırakmadan kendine bağlı olarak kuş, uçurtma vs’yi [aps.] uçuruyor. Berek t’oroci oputxinams. (PZ-Cigetore)(FN ~ HP-P’eronit) Çocuk güvercini uçuruyor. Na-mep’ç’opi k’inçepe hamseri boputxinare. (AŞ-Ortaalan) Yakaladığım kuşları bu akşam uçuracağım. Memet’ik muk na-vu uçurtma oputxinams. (AH-Borğola) Mehmet kendi yaptığı uçurtmayı uçuruyor. Cumadi-çkimi k’at’a ndğa atmaca-muşi oputxinaps. (AK-Döngelli) Amcam her gün atmacasını uçuruyor. → ojulinams/ ojulinay/ oculinay

II. (PZ)(AH) Uçak, helikopter vs’yi kullanarak uçuruyor. Xasanik t’eyare oputxinams. (PZ-Cigetore) Hasan uçak kullanıyor (= uçuruyor). Biç’i-çkimik askerluğiz helikopteri oputxinams-doren. (AH-Borğola) Oğlum askerlikte helikopter uçuruyormuş (= kullanıyormuş). → ojulinams/ ojulinay/ oculinay; ixmars2; + putxun[2]; ≠ coputxinams

+ uputxinams/ uputxinay/ uputxinaps EDA har.f. Birine ait [dat.]bir şeyi [aps.] uçuruyor. Gekçare do ti giputxinare. (AH-Borğola) Vuracağım da kafanı uçuracağım. Berek Ayşes x’vinçi uputxinaps. (HP ~ ÇX) Çocuk Ayşe’nin kuşunu uçuruyor.

+ oputxinapams/ oputxinapay/ oputxinapaps EDA ett.f. Uçurtuyor. Emrek Naciz t’oroci oputxinapams. (FN ~ HP-P’eronit) Emre Naci’ye güvercini uçurtuyor.


oput’e[1]/ ofut’e (AK), oput’e[1] (ÇX) i. I. (ÇX)(AK) Evin kapı önü. Evin çevresi. Şabaniyi oput’ez pxert. (ÇX-Makret) Şaban’ın kapısının önünde oturuyoruz. Niyazik oput’eşi but’k’ape ok’ok’orobups. (AK-Döngelli) Niyazi evin kapı önündeki yaprakları bir araya topluyor. → oxorişi p’ici, oxor-p’iji, oxori-p’ici, oxor-p’ici

II. (ÇX)(AK) Evin önündeki bahçe. Oput’een emuz ek’os anç’en.(ÇX-Makret) Bahçeden ona bu kadar pay düşüyor. Beek oput’es guk’ap’aps. (ÇX-Makret) Çocuk bahçede koşuyor. A3’i lazut’i oput’e molup. (ÇX-Makret) Şimdi büyük mısır bahçelerinde mısırın etrafını seyrekleştirip yüzeysel çapalıyorum. Kotumek opute çxik’olups. (ÇX-Makret) Tavuk bahçeyi eşeliyor. Ofut’es istert’uşi bereşi pantolis t’alaxi nan3axu. (AK-Döngelli) Evin önündeki bahçede oynarken çocuğun pantolonuna çamur yapıştı. Ayşek oput’e kosasinon. (AK-Döngelli) Ayşe evin önünü (= evin bahçesini) süpürecek. Selimik soti nit’aşi oput’eşi p’ot’ra tok’iten gek’irups. (AK-Döngelli) Selim bir yere giderken ev önündeki bahçenin kapısını iple bağlıyor. Nisak oput’es lausti numpinaps do oxominaps. (AK-Döngelli) Gelin bahçeye mısır serip kurutuyor. Oput’es mçxurik var-cups do p’et’elaps. (AK-Döngelli) Bahçede koyun otlamıyor da meliyor.

III. (AK) Bölge. Semt. Mahalle. P’ulyapeşi oput’e. (AK-Dögelli) P’ulyaşilerin oturdukları bölge.


oput’e[2] (?) i. Köy. [Bazı yayınlara göre bu kelime “köy” anlamında Hopa veya Çxala’nın bir yerinde kullanılıyormuş. Bu yayınlara güvenerek diğer yörelerde bu kelimeyi benimseyip kyoyi yerine kullananlar bazen bulunuyor. Pederiz oput’ez na-ek’oskidu dulyape mecite oçodinapamz (veya : oxenapamz). (FN-Ç’anapet) Babam köyde geriye kalan işlerini imece ile bitirtiyor. Çkuni oput’ez ğalişi tiz geçaçxaloni ren. (AH-Borğola) Bizim köyde ırmağın başında çağlayan var. Fakat bugüne dek bu kelimenin “köy” anlamında kullanıldığı hiçbir diyalekti gözlemlenemedik.] [Eğer bu kelimenin eskiden beri “köy” anlamında kullanıldığı yeri biliyorsanız lütfen bize mail atıp bildiriniz. E-posta adresimiz şöyledir. goichi.kojima@free.fr] → çoi/ çoyi, kyoi/ kyoyi


op’alak’aray (ÇM) ED har.f. Yalvarıyor. Mangana oxmarapu şeni op’alak’aray. (ÇM-Ğvant) Araba kullanmak için yalvarıyor. → ok’alap’arams, ik’alap’arams, ik’k’alap’p’ay; axve3’en, ixve3’en, oxve3’un


op’ice (HP) i. Ağlı kuş tuzağı. [Kışın kuşların göç yollarına asılan ağ-tuzaktır. Bununla karatavuk ve msirida/ msiida (= ardıç kuşu) yakalanır. R.B.]

Op’içu-dandra (ÇM) i. Şeker bayramı. → Şeçeri-barami/ Şeçeri-bayami; Remezani-bayrami/ Remezan-bayami; Şeker-bayrami


Op’içu-ora (ÇM), Op’içuşi-ora (AH-Borğola) i. Ramazan ayı. 3’o Op’içu-ora Maryaşinaşi çxoroni ndğa mulun. Him ndğa op’içu cebgutaten. (ÇM-Ğvant) Bu yıl ramazan Ağustos ayının dokuzuncu gününe denk geliyor. O gün oruca başlayacağız. Op’içuşi-oraz (= P’içvanoraz) Muslimanepek ip’içvaman. (AH-Borğola) Oruç ayında (= Ramazan’da) Müslümanlar oruç tutarlar. → Remezani; P’içvanora


op’lanams/ op’lanay (PZ ~ ÇM) EA har.f. Ağlayanı [aps.] susturuyor. Birinin [aps.] ağlamasını durduruyor. Avutuyor. Teselli ediyor. Doğanik bere-muşi op’lanams. (PZ-Cigetore) Doğan çocuğunu teselli ediyor. Ayşe ç’umanişişa bere op’lanay. (ÇM-Ğvant) Ayşe sabahtan beri çocuğun ağlamasını gidermeğe çalışıyor. → omplanay; omp’lanams; lakums, olakinams; + ip’lanen

f.-i. op’lanu : Avutma. Ağlayanı susturma. Teselli. Ali bere ibgarasi op’lanu şeni nobiray. (ÇM-Ğvant) Ali çocuk ağlayınca susturmak için oynatıyor (= şaklabanlık yapıyor).


-ora (ÇM ~ AŞ) i.s.-e. I. Bir şeyin [aps.] mevsimi. Lazut’i-gumva-ora ongureşa k’o3’vobay. (ÇM-Ğvant) Harman zamanında mısırı ana omuz ağacına sarkıtarak asıyor. Ort’iç’i-ora komoxt’u. (ÇM-Ğvant) Bıldırcın zamanı geldi. Şk’imi berona-ora oşk’omale var-izirert’u. (AŞ-Ok’ordule) Benim çocukluk zamanında yiyecek bulunmuyordu.

II. Bir hareketin [fiil-isim] yapılacağı zaman. 3’o Op’içu-ora Maryaşinaşi çxoroni ndğa mulun. Him ndğa op’içu cebgutaten. (ÇM-Ğvant) Bu yıl ramazan Ağustos ayının dokuzuncu gününe denk geliyor. O gün oruca başlayacağız. Mosa ost’uresau-ora k’oda gvok’limay do ikuy. (AŞ-Ok’ordule) Ağı istif edeceği zaman duvara asıp tutturup da yapıyor. Usta inşaeti oçalişu-ora ar saeti iyaşa k’afri oçodinay. Çiraği-muşi-ti e3’uncğonay. (AŞ-Ok’ordule) Usta inşaatta çalışma zamanında bir saat olana kadar çiviyi bitiriyor.


ora i. I. (PZ ~ ÇX)(AK) Zaman. 1. Geçip giden zaman. Süre. Xasani gunz*e ora on ç’i haninepes va-maziren. (PZ-Cigetore) Uzun zamandır Hasan’ı buralarda görmüyorum. Bere-şk’imi dido ora n var-maziru. (AŞ-Ok’ordule) Uzun zamandır çocuğumu görmedim. Dido oraz var-mç’imayiz 3’k’arepez dark’inen. (FN-Ç’anapet) Uzun zaman yağmur yağmayınca sularda azalma oluyor. Nandidi xark’işi oxoriz dido oraz var-dadginen. (FN-Ç’anapet) Büyükanne başkasının evinde uzun süre kalamıyor. Oncirez geyatvalez jindole dido oraz geyoxedayiz xayi ilat’en. (FN-Ç’anapet) Yatakta yorganın üstüne uzun müddet oturunca kötü eziliyor. Orak miti va-çumerz. (AH, atasözü, K.A.) Zaman kimseyi beklemez. Ar k’arvani a ç’it’a kok’ixu. P’ap’ulik heya oisanasen. A ç’it’a oraşi xolo yeri-muşis dodvasen. (HP-P’eronit) Bir arı kovanı kısmen bozuldu. Dedem onu düzeltiyor. Az sonra tekrar yerine koyacak. 2. Bir hareketin yapıldığı zaman. Vakit. An. Ort’iç’i-ora komoxt’u. (ÇM-Ğvant) Bıldırcın zamanı geldi. Si mundes-t’i idare ma-ti him ora bidare. (AŞ-Ok’ordule) Sen ne zaman gidersen ben de o zaman gideceğim. Doğani na-ei3xu para, mundes-t’i xe ammalen him ora naçen. (AŞ-Ok’ordule) Doğan, borç aldığı parayı, ne zaman [o para] eline girerse o zaman verebilir. Nemaziş ora golomilams. (FN-Sumla) Namaz zamanım geçiyor. # Ağustozi mulun atmacaş ora / Va-mp’orom-i, kale bozo gyozgyora / Va-mp’oromna dotkvi başka gobgora / Muç’o p’a do so bida e verane. (AH-Musazade, Y.T.) Ağustos geliyor atmaca zamanı / Beni sevmiyor musun, kız, göz göre göre / Beni sevmiyorsan söyle, başka birini arayım / Nasıl yapayım, nereye gideyim, ey gidi. Ar dulya ora-muşiz va-vana xolo si gegot’roxun. (AH, atasözü, K.A.) Zamanında yapmadığın iş seni bekler (= Sana ait olan bir işi zamanında yapmayıp başkasına bırakırsan daha çok zahmetli olarak seni bulacaktır). Ora-muşi moxtaşi bozope oxorişen geputxunan. (AH-Lome) Zamanı gelince kızlar evinden uçuyor. Dulya ora-muşiz ixenen. (AH, atasözü, K.A.) İş zamanında yapılır. Berek, izabunuşi daçxuri yuxtu; hem oraz becğu. (AH-Borğola) Çocuk hastalanınca ateşi yükseldi. O zaman sayıkladı (= anlamsız konuştu). Tuğula ok’oç’abu şeni xarcis dido çimento ixmarare. Hem oraz k’ai ok’iç’aben. (AH-Borğola) Tuğlayı birbirine yapıştırmak için harça çok çimento kullanacaksın. O zaman birbirine iyi yapışır. K’uk’upeşi sersi vognatşi meagnep’t’it ki x’onaşa ç’k’emi meçamuşi ora moxtu. (AK-Döngelli) Guguk kuşlarının sesini duyduğumuzda anlıyoruz ki tarlaya tohum atma zamanı geldi. 3. Bir iş yapmak için ayrılabilen süre. Hak’k’u ordoşe moy ok’k’utum ? Ora komiğunan. (AŞ-Ortaalan) Bu kadar erken niye kapatıyorsun. Zamanımız var. Dido dulya miğun do ora va-miğun. (FN-Ç’anapet, Sumla) İşim çok var, ama zamanım yok. 4. (Bir insanın verimli iş yapabildiği, veya sözünün geçtiği) zaman. Ora golomilu. (PZ ~ HP) Zamanım geçti. [Pazar dışında “eskidim” anlamına da gelir.] Ora gologilu. (PZ ~ HP) Zamanın geçti. [Pazar dışında “eskidin” anlamına da gelir.] Ora meyemilu. (FN-Sumla) Zamanım geçti (= Eskidim). Ora mek’emilu. (AH-Lome) Zamanım geçti. Bozopez ora mek’ulanşi oxoriz kelaskidunan. (AH-Lome) Kızların yaşı geçince evde kalırlar. Ora mik’amilu. (AK-Döngelli) Zamanım geçti. Ora mik’amixtu. (AK-Döngelli) Zamanım geçti. Ora mik’omixtu. (ÇX-R.B.) Zamanım geçti. 5. (Meyve ve sebzenin) mevsimi. Mbulişi ora golilu. (AH-Lome) Kiraz zamanı geçti. Şuk’aşi ora golilamz do ma ç’exni va-mixenun. (AH-Lome) Salatalığın mevsimi geçiyor da ben tadına bakamadım (= bakmışlığım yok). Babak k’at’a 3’ana mtxiri o3’iluşi ora mik’olapaps do eşo gyoç’k’aps. (AK-Döngelli) Babam her sene fındık toplama zamanını geçiriyor da öyle başlıyor. 6. Çağ. Mcveşi orapez p’ap’ulepe-çkuni m3’uş oncirez incirt’ez. (FN-Sumla) Eskiden atalarımız tahıl sapından yapılmış yataklarda yatarlardı. Am oraz cumaloba doğuu. (ÇX-Makret) Bu zamanda kardeşlik öldü.

II. (ÇM)(FN-Ç’anapet) Saat. Kol saati, duvar saati, elektronik saat vs gibi aygıtlarda gösterilen, zaman noktalarının her biri. Ayşe ç’umanişi muç’o moiselasenOra nak’u on ?” deyi miç’itxay. (ÇM-Ğvant) Ayşe sabah kalkar kalkmaz Saat kaç ?” diye soruyor. Ayşe şuri memç’vetineri uğun. P’ri dolumcasenOra nak’u iyu ?” deyi iç’itxay. (ÇM-Ğvant) Ayşe tez canlı. Akşam olmadanSaat kaç oldu ?” diye soruyor. Amet’ik k’at’a ndğa-tanuriz eyiselayiz yektenMu ora ren ?” ya do ik’itxamz. (FN-Ç’anapet) Ahmet her sabah kalkar kalkmazSaat kaç ?” diye soruyor. Aşe dido şuri mekaçeyi ren. Ar ndğaz xut faraMu ora ren ? (= Saat’i nak’o ren ?)” ya do ik’itxamz. (FN-Ç’anapet) Ayşe tez canlıdır. Gönde beş kere Saat kaç oldu ?” diye soruyor. → saet’iII, saat’iII ; sayet’t’iII

III. (FN ~ AH) Hava durumu. Meteorolojik etkenler. Ora ok’oxu. (FN) Hava bozdu. Mjorala ora. (FN-Ç’anapet) Güneşli hava. Umjoru ora. (FN-Ç’anapet) Güneşsiz hava. Mureci ora. (FN-Ç’anapet) Kapalı hava. Handğa dido t’u3a ora ren. (FN-Ç’anapet) Bugün hava çok sıcak. Tu3’a orapez ncalepe xombun. (FN-Çanapet) Sıcak havalarda ağaçlar kuruyor. Ora dot’ubu. (FN-Sumla) Hava ısındı. İhsanik ham ini oraz nuxtu do livadi ntxorums. (FN-Sumla) İhsan bu soğuk havada bahçeyi kazıyor (= Olacak iş mi ?). İni oraz berepe-muşi daçxuriz guxunams. (AH-Lome) Soğuk havalarda çocuklarını ateşin çevresine oturtur. → xavaI; t’aroni[2]-I


oraği (PZ-Cigetore) i. Orak. Xasani ! Oraği-şk’imi demilast’ik’o. (PZ-Cigetore) Hasan ! Orağımı bileseydin. → drap’ani, drep’ani, dep’rani; drip’p’ani; drap’ani-burç’uli; mangali[2]


oran3’k’inoni (FN-Sumla) i. Çıngırak. → t’angala; ç’inlaği, ç’indraği; on3’k’iyaloni


orayoni (ÇM) i. Yabani hayvanları korkutmak için teneke vs ile yapılan bir nevi çan. Orayoni oran3’u şeni toç’i bzdam. (ÇM-Ğvant) Orayoniyi çalmak için ipi çekiyorum. [Bu kelime norayay fiili ile aynı köklüdür.]


orçak’ams (FN ~ AH) EDA har.f. 1. Bir yüzeye [dat.] bir şeyi [aps.] sıkıştırıp tutturuyor. PederikNaylaz k’inçi mod-amalert’azdeyi firidapez mbelape orçak’amz. (FN-Ç’anapet) BabamSerendere kuş giremesindiye rüzgârlıklara (= tahta bosluklarına) bez sıkıştırıyor. BabakÇayi na-doloz*in yerepe oxi3’onazya do k’et’i orçak’ams. (AH-Lome) BabamÇay ekili yerler belli olsundiye çubuk dikiyor. Mtugik na-z*irasen çuçape obğe-muşiz orçak’ams. (AH-Borğola) Fare bulduğu mısır yapraklarını yuvasına sıkıştırıyor. Mandres ixi na-amulun pi3arişi araluğepes tipi orçak’ams. (AH-Borğola) Ot ambarında rüzgâr giren tahta aralıklarına ot sıkıştırıyor. 2. Saplıyor. Berek nek’naz k’arfi orçak’ams. (*)(AH-Lome) Çocuk kapıya çivi saplıyor. [(*) Bu ifadede çocuk çiviyi çakmıyor. Çivinin belli bir kısmı çakılıdır.] Berek t’urvaz xami orçak’ams. (AH-Lome) Çocuk torbaya [birçok kez] bıçak saplıyor. → nonçark’ams/ nonçark’ay, onçark’ams/ onçark’ay; onç’ark’ay; nonç’ark’ay; nonçak’ams; norçak’ams/ norçak’aps; oçak’aps, noçak’aps


Orç’ayi (AH) s. ve i. Arhavi-Orç’i ile ilgili. Orç’i’li. Lomayi ğali Yak’ovitiz Orç’ayi ğali k’ala ok’int’alen. (AH-Lome) Lome deresi Yak’ovit’de Orç’i deresi ile birleşiyor.


orday (AŞ), ordams (FN ~ HP-P’eronit), ordaps (HP ~ ÇX) EA har.f. Büyütüyor. I. (AŞ ~ ÇX)(AK) Yaşayan canlı veya bitkiyi büyütüyor. 1. Çocuğunu veya yavrusunu [aps.] büyütüyor. Var-içilu. Bere-muşi orday. Kelaxen. (AŞ-Ok’ordule) (Çocuğu olan dul bir erkek başkasıyla) evlenmedi. Çocuğunu büyütüyor. Oturuyor. Didi-nanak motalepe-muşi ordams. (FN-Sumla) Büyükanne torunlarını büyütüyor. Nandidi do p’ap’ulik orvo bere ordez-doren. (AH-Lome) Ninem ve dedem sekiz çocuğu büyütmüşler. Cevriyek bozo dordu-doren. Dulyaz elitxozinams. (AH-Lome) Cevriye kızını büyütmüş. İş yaparken kendine eşlik ettiriyor. 2. Bitkiyi [aps.] büyütüyor. Ma cur m3xuli dobordi. (AŞ-Ortaalan) Ben iki armut (ağacı) büyüttüm. → omordinamsI/ omordinay; morduy; + irden

f.-i. ordu : Büyütme. Zura coğorik motalepe ordu şeni mja gyubams. (AH-Borğola) Dişi köpek yavrularını büyütmek için süt içiriyor.

II. (AŞ ~ AH-Lome)(AK) Oda, çukur vs’yi [aps.] büyütüyor. Doğani oda orday. (AŞ-Ok’ordule) Doğan odayı büyütüyor. Baba-şk’imi oda var-emanç’en deyi oda-şk’imi ordasen. (AŞ-Ortaalan) Babam odam yetmiyor diye odamı büyütüyor. Pederik mayben-oda ordamz. (FN-Ç’anapet) Babam depo olarak kullanılan odayı büyütüyor. Babak daraba goşa3’k’ims do oda ordams. (AH-Lome) Babam bölmeyi söküp odayı büyütüyor. Ustak nek’naz suseyi na-meşaxtasen yeyi xamite gyoğams do m3ika çkva ordams. (AH-Lome) Usta kilidin kapıya gireceği yeri bıçakla oyup biraz daha büyütüyor. Baba-çkimik oxoris na-miğunan ç’it’a oda ordaps. (AK-Döngelli) Babam evimizin küçük odasını büyütüyor. → didi ikuy; gamvonç’ay2; odidanams; omordinamsII

III. (AH-Borğola) Rüzgâr [erg.] denizi [aps.] büyütüyor. K’irimişen na-bars ixik Arkabis zuğa dido ordams. (AH-Borğola) Kırım’dan esen rüzgâr Arhavi’de denizi çok büyütüyor.

+ ordapay/ ordapams/ ordapaps EDA ett.f. Birine [dat.] birini veya bir şeyi [aps.] büyüttürüyor. Baba-çkimik oxoris na-miğunan ç’it’a oda ordapaps. (AK-Döngelli) Babam evimizin küçük odasını büyüttürüyor.


ordeği i. Ördek. Mamuli-ordeği mky’apuk mendiyoni. (FN-Sumla) Erkek ördeği çakal götürdü. Ordeğişi motalepe nana-mutepeşik omçvirams. (AH-Lome) Ördek yavrularını anneleri yüzdürüyor. Baba, ordeğepek omçviyu mundes digurez ? - Skiri-çkimi, hamtepe omçviru çkineri dibadenan. Doguru va-unonan. (AH-Lome) Baba, ördekler ne zaman yüzmeyi öğrendi ? - Oğlum, bunlar yüzmeyi doğuştan biliyor. Öğrenmeye gerek yok. Ordeği 3’k’arişen kişaxtu-i, guipatxen. (AK-Döngelli) Ördek sudan çıkınca silkeleniyor.


ordo z. ve s. Erken. Tez. [< Far.] I. z. Ordo na-ok’um3’upu şeni beres aşk’uyinu. (PZ-Apso) Erken karanlığa kaldığından dolayı çocuk korktu. Ordo na-upines k’eç’epeşi uk’açxe pucepe-ti nomç’eşes. (PZ-Cigetore) Erken gönderilen keçilerden sonra inekler de peşinden koşuldu (= ineklerin de peşinden koştular). Ali lazut’epe ordo mvoselay. (ÇM-Ğvant) Ali mısırları erken hasat ediyor. Ast’enari diyu. Ordo ğurasen. (ÇM-Ğvant) Yatalak oldu. Erken ölecek. Ordo moselu kocebagi. (AŞ-Ok’ordule) Erken kalkmaya alıştım. AliOrdo moxt’i. Mondo leba mo-gaert’ay. Oxorişa vidaten. (AŞ-Ok’ordule) Ali ! Erken gel. Sakın geç olma(yasın). Eve gideceğiz. Xasani ordo ğuru. Hişo cozurt’t’u. (AŞ-Ortaalan) Hasan erken öldü. Yazgısı öyle idi. # Avlaşi ogine m3xuli-fidani / Onciruşa va-momçamt’i meydani / T’angri-şk’imi dolumci do dotani / Ordo moxt’i ordo. Cek’uğurare. (AŞ, N.T.) Evin önündeki bahçenin önünde armut fidanı / Uykuma meydan vermiyrordun / Tanrım akşam et ve sabah et / Tez gel tez. Ardından öleceğim. Lazma gobubği do ncalepe ordo dirdu. (FN-Sumla) Etraflarına (köklerine) kemre döktüm ve ağaçlar çabuk büyüdü. Kivişi k’ant’ayi dido ordo irden. Jur metre oğindeni m3xuliz nunç’uşun. (AH-Lome) Kivinin sürgünü çok hızlı büyüyor. İki metre ilerdeki armut ağacına uzanıyor. Modvalu k’ai var-ixmarina ordo ili3’k’en. (AK-Döngelli) Ayakkabıyı iyi kullanmazsan erkenden sökülür (= bir yeri açılır). → mani

[dey. ordo ordo : Sık sık.] Mturi mtvasi k’abanis colvapu maşk’urinen. Ordo ordo ndoğişi jin pst’ur. (PZ-Cigetore) Kar yağınca yokuş inmekten korkuyorum. Sık sık buz üzerinde kayıyorum. Karmat’eş ğurni ordo ordo çonçiten ninz*gipen. (FN-Sumla) Değirmenin oluğu sık sık kuru yapraklarla tıkanıyor.

II. (PZ) s. Tez. Ordo ndğalepes mt’ut’as do let’as na ant’alare ! (PZ-Cigetore) bed. Tez günlerde küle ve toprağa karışasın !


ordoci (AH) z. Erkence. Lumciz ordoci çkunde keşaxtit. (AH-Lome) Akşam üstü erkence bize çıkın.


ordonayi (AH) s. Erken. Ç’umanişe ordonayi gyaobaz kçumer. (AH-Lome) Yarın erken kuşluk vakti seni beklerim.


ordoşa (PZ ~ AŞ-Ok’ordule), ordoşşa/ ordoşşe/ ordoşe (AŞ-Ortaalan) z. Erkenden. Ma Alişi oxorişa vidasi opşa ordoşa gomancugen. (PZ-Cigetore) Ben Ali’nin evine gidince çok erkenden darlanıyorum. Bedi-şk’imi limci leba dovijinasi ç’umanişi ordoşa cemok’u3xinay. (ÇM-Ğvant) Babaannem ben gece geç yatınca sabah erkenden beni uyandırıyor. Ali berepe ordoşa mvoselay. (ÇM-Ğvant) Ali çocukları erkenden [yataktan] kaldırıyor. Oxori ikumt’aşa mcalepe vrosi k’oşk’iğar. Mç’ipe mcalepe ordoşa cindra3’en. (ÇM-Ğvant) Ev yaparken kalasları iyi seçmek gerekiyor. İnce kalaslar erkenden aşağı doğru eğiliyor. İrri yeri ordoşşa guğobi. Vana a miti guğobassen. (AŞ-Ortaalan) Her yeri erkenden iyice ör-kapat. Yoksa herhangi biri örer-kapatır. Hak’k’u ordoşşe moy ok’k’utum ? Ora komiğunan. (AŞ-Ortaalan) Bu kadar erken niye kapatıyorsun. Zamanımız var. Yengi na-ep’ç’opi pontuli var-ipelen. Ordoşe dikçanu. (AŞ-Ortaalan) Yeni aldığım pantolon yaramıyor. Erkenden beyazladı. → ordoşe/ ordoşen


ordoşe/ ordoşen (FN), ordoşen (AH) z. Erkenden. Xasani dotanuyiz ordoşe eisels. (FN-Ç’anapet) Hasan sabahleyin erken kalkıyor. Gyari oxaziru şeni babak da-çkimi ordoşe oxorişa elolapams. (FN-Ç’anapet) Babam kız kardeşimi yemek hazırlaması için (yukarı doğru, bahçeden eve) erkenden eve yolluyor. Xizani porça ordoşen bru3’un. (FN-Ç’anapet) Kalitesiz gömlek erken yıpranır. Biç’i-çkimik ibirt’aşa na-moidumez pontoloni ordoşe axaren. (FN-Ç’anapet) Oğlumun oynarken giydiği pantolonu erken yırtılıyor. Ntxirepunaz ar xami kobz*iri. Ç’umanişe ordoşen hek bidare. (FN-Sumla) Fındıklıkta bir bıçak buldum. Yarın erkenden oraya döneceğim. Sabayle ordoşen moxtit. (AH-Lome) Sabah erkenden gelin. → ordoşa


ordoşe ordo (AŞ-Ortaalan) z. Sık sık. Ordoşe ordo va-kosaşi pi3arepe leçe eyaç’ç’aben. (AŞ-Ortaalan) Sık sık silmeyince tahtaların üzerine leke yapışıyor. → peğiIII


ore (ÇM)(AH) i. Kabak. I. (ÇM) (Henüz pişirmemiş) beyaz kabak. Orepe ok’odvasi k’oşk’ak3un. (ÇM-Ğvant) Kabakları bitişik koyarsan arası çürür. Orepe nek’na 3’ale elvobğun. (ÇM-Ğvant) Beyaz kabaklar kapının arkasında (aşağıda) yere dökülmüş halde duruyor. Mer3’i juroni ore meçaner-on. (ÇM-Ğvant) Beyaz kabak dalında çift kabak var. Livadi ore-p’ap’ape dvorgay. (ÇM-Ğvant) Bahçeye beyaz kabak kümeleri ekiyor. Ali ore oç’ay. (ÇM-Ğvant) Al kabak deşiyor. Ali ore mer3’epe otvaşa eyoşk’uy. (ÇM-Ğvant) Ali kabağın sarmaşıcı dallarını çatıya doğru yönlendiriyor. Ore mer3’i, ore imordaşa imorda cindra3’en. (ÇM-Ğvant) Kabak (bitkisinin) gövdesi, kabak (meyvesi) büyüdükçe eğiliyor. ≠ feli

II. (AH) (Her çeşit ve her haldeki) kabak. Oreş parvi. (AH-Lome) Kabak yaprağı. Oxorcak hem didi k’alati mtelli lazut’ite opşu do xolo jin ore eidumers. (AH-Lome) Kadın o büyük sepeti mısırla doldurdu. Yine de üzerine kabak koyuyor. Na-dolobdvi oreşi p’ip’ilape mtugik xvat’umz do let’az galendo moşaxums. (AH-Lome) Ektiğim kabak tohumlarını fare kemirip toprağın dışına atıyor. Nanak ont’ulez na-k’orobums ğeri oreşi ocağız yoç’ums. (AH-Lome) Annem tarladan topladığı mısır saplarını kabak ocağı üzerinde yakıyor. On3xones na-gyosvari orepe yazişa var-geiğana mtugik ar teği var-dut’alams. İri-xolo gexorums. (AH-Lome) Çatıya dizdiğin kabakları yaza kadar indirmezsen fare bir tane bile bırakmaz. Hepsini kemirir. Na-var ipelen orepe puciz pçamt. (AH-Borğola) Yaramıyan kabakları ineklere yediririz. Kemalik oreşi damari uşkurişi ncas yoşkumers. (AH-Borğola) Kemal kabağın sürgününü elma ağacına [çıkması için] gönderiyor. → k’ast’ane; feli; x’ox’ore/ x’ox’ori


ore-k’op’ali (ÇM) i. Kabak vs gibi sebzelerin yeni büyümeye başladıkları durumu. Ore-k’op’ali me3’ilasi ordo purjun. (ÇM-Ğvant) Taze kabağı koparınca hemen bürüşüyor (= tazeliğini yitiriyor).


oren (ÇM-Mek’alesk’irit, Ğvant) → on[1] + [2] ; (AŞ-Dutxe) → ren[1] + [2]


ore-noxlap’e (ÇM) i. Kabak içi. Ayşe ore-noxlap’epe nonç’epite 3onuy-oxombinay. (ÇM-Ğvant) Ayşe kabak içlerini ipe dizip kurutuyor.


orgams (AH-Gidreva)/ orgaps (HP)(AK) EA har.f. Bitkiyi [aps.] dikiyor. 3’oxle ok’epes k’epi do xaci orgamt’ez. (AH-Gidreva) Eskiden kendir tarlasında kendir ile fasulye dikiyorlardı. X3aperi kap’i me3’k’u do bulişi nergi orgu. (AK-Döngelli) Çürümüş kökü söktü de kiraz fidesi ekti. Alik ağne na-orgu nergişa 3’k’ari gobaps. (AK-Döngelli) Ali yeni ektiği fidanın etrafına su döküyor. Dido 3’ana ren kurumi var-vorgi. (AK-Döngelli) Çok senedir darı ekmedim. Ğomaneri 3’oxleni ndğas p’ip’eri vorgi. (AK-Döngelli) Dünden bir önceki gün biber ektim. Sum ndğa 3’oxle şuk’a vorgi. (AK-Döngelli) Üç gün önce hıyar ektim. Ont’ules p’ip’eri vorgi. Ar tuta şkule dimç’itanen. (AK-Döngelli) Bahçeye biber ektim. Bir ay sonra kızarır. Mbulişi nergi vorgi. Sum 3’anaşi niçaneps. (AK-Döngelli) Kiraz fidanı diktim. Üç senede (= üç sene içinde) meyvesini verir. → dorgams/ dvorgay/ dorgay/ dorgaps/ dvorgaps


orginams/ orginay (PZ ~ ÇM) EA har.f. Yuvarlıyor. Bir şeyi [aps.] bir yerden kaldırmadan döndüre döndüre sürüyor. Kva orginasi so-irginasen msvape gost’ik’uy. (ÇM-Ğvant) Taşı yuvarlayınca yuvarlandığı yerleri yoluyor. → ongrinay/ ongrinams; ongrimonams/ ongrimonaps; omurginaps; + irginen


orgun (AŞ-Ortaalan)(FN-Sumla ~ AH HP ÇX) AD hal f. Bir bitki [aps.] bir yere [dat.] dikilidir. Livadi na-orgun 3’ulu fidepe k’oşk’u3’i. (AŞ-Ortaalan) Bahçede dikili küçük fidanları (diğerlerinin arasından) sök. Mşkvelape na-doborgi yeriz orgun. (FN-Sumla) Kızılağaçlar diktiğim yerde dikilidir. Ont’uleşi k’udeliz mandalina orgun. (AH-Lome) Tarlanın sonuna mandalina dikilidir. Handğa xorşak’ali mtu do ont’ulez na-orgunpe kodupinu. (AH-Borğola) Bu gün dolu yağdı ve tarladaki dikilileri yere serdi. Nanak getasulez na-orgun lupez na-unt’alun tipepe goşu3’kams. (AH-Borğola) Annem bahçede dikili olan lahanalara karışmış olan otları söküyor. Memet’işi nusak ont’ules na-orgun lupe pucişi lazmate omgvanams. (AH-Borğola) Mehmet’in gelini tarlada dikili olan lahanaları inek gübresi ile besliyor. → dgun, dgin; ceren; cedgun; gedgin; rgun; dorgun, dvorgun


origi (ÇM) i. Kazma. Origite ntxorar do bercite 3’ijonar. (ÇM-Ğvant) Kazma ile kazıp çapa ile çapalayacaksın. → loriç’i; bergi


ori3’a (ÇM ~ AŞ) i. Su kabağı. P’anda ori3’a 3’arişa var-ulun. (ÇM-Ğvant, atasöz) Her zaman kurutulmuş su kabağı ile su taşınmaz. (= [1] İşe uygun olmayan bir araç ile sürekli aynı iş yapılmaz. [2] Bir kişiye sıra dışı bir işi (= eli yatkın olmayan işi) birden çok yaptırmamak gerek.) K’oda k’afri mevoç’ada, ori3’a cevobare. (AŞ-Ok’ordule) Duvara çivi çalıp süs kabağını asacağım. → k’ark’ala; [kurumuş su kabağı] t’ot’ori3’a


orko (FN-Ç’anapet) i. Altın. Xasaniz p’ataraz na-nuçans murun3’xi 3’imindi orko ren. (FN-Ç’anapet) Hasanın şapkasında takılı olan yıldız hakiki altındır. → okro; altuni


oroms (FN ~ AH) ED/EA (*) def.har.f. [Bu fiil sırf emperfektif biçimlerine sahiptir.] [emp.şm.1.tek.ö.3.dat. p’orom; 3.tek.ö.1.dat. mp’oroms] Seviyor. → alimben, aoropen[1]; x’orops, x’orups. I. ED har.f. Birini [dat.] seviyor. Ançelek berepez dido oromz. Çkunda moxtayiz boyne berepe obiramz. (FN-Ç’anapet) Ançele çocukları çok seviyor. Bize gelince hep çocukları oynatıyor. Da-çkimişi 3’ut’eli bozok 3’ip’ilepez dido oromz. (FN-Ç’anapet) Kız kardeşımın küçük kızı civcivleri çok seviyor. Bozok Xasaniz oromt’u do nana-muşik ti guktu. (FN-Sumla) Kız Hasan’ı seviyordu. Ama annesi onu caydırdı. Ma si-k’k’orom. (FN-Sumla, “Lazuri P’aramitepe” [A.D., İstanbul, 2005] 172’nci sayfası) Ben seni çok seviyorum. [A.D.’nin telâffuzuna göre bu örnekte si-k’k’orom, tek bir ritm birimi oluşturuyor. Yazılış bakımından “kelime başında” imiş gibi görünen /k’/ konsonunun vurgulu ikilemesi, telâffuzuna göre iki vuayel arasında meydana gelmiştir.] Nana-muşik berez dido oroms. (AH-Lome) Annesi çocuğunu çok seviyor. Animsepe-çkimik ma dido mp’oroman. Mot-alet’az ya do modvalu mimpulaman. (AH-Lome) Yeğenlerim beni çok sever. Gidemesin diye ayakkabımı saklıyorlar. # İptiz ma na-mp’oromt’i do ok’açxe Asiye na-eç’opi, e Memet efendi-çkimi. (*)(AH-Lome) Önceden beni seviyor olduğun, sonra Asiye ile evlendiğin, e Mehmet efendim benim. [(*) Mehmet’in ölümünde önceden sevdiği kız tarafından yazılan ağıttır.] Nana-skaniz oromna xark’işi nanaz mot-ogor. (AH, atasözü, K.A.) Ananı seviyorsan başkasının anasına küfür etme. # Ağustozi mulun atmacaş ora / Va-mp’orom-i, kale bozo gyozgyora / Va-mp’oromna dotkvi başka gobgora / Muç’o p’a do so bida e verane. (AH-Musazade, Y.T.) Ağustos geliyor atmaca zamanı / Beni sevmiyor musun, kız, göz göre göre / Beni sevmiyorsan söyle, başka birini arayım / Nasıl yapayım, nereye gideyim, ey gidi. Lazepek dido na-oroman Cuma-mutepeşi Fransas skidun. (AH-Borğola) Lazların çok sevdikleri Kardeşleri Fransa’da yaşıyor.

II. (AH-Borğola) EA har.f. (*) Bir şeyi [aps.] seviyor. Lazuri nena na-oromanpez p’orca opşa selami buncğonam. (AH-Borğola) Lazca dilini seven herkese kucak dolosu selam yollarım. Pukurepe dido na-oroms şeni ugurams. (AH-Borğola) Çiçekleri çok sevdiği için koruyor. Vit’o-sum, enni na-p’orom k’oro3xa ren. (AH-Borğola) On üç, en sevdiğim rakamdır. Zuğa-Uça dido p’orom. (AH-Borğola) Karadeniz’i çok seviyorum. [(*) Oroms/ x’orops fiili her yörede ED har.f. (= ergatif özneli ve datif tümleçli hareket fiili) olarak gözlemlenirken sırf AH-Borğola diyalektinde EA har.f. (= ergatif özneli ve apsolütif tümleçli hareket fiili) olması, şaşırtıcı istisnadır.]

[●●● Oroms fiilinin çekimi, aşağıdaki tabloda göründüğü gibi kural dışıdır. Bu fiile Hopa-Çxala-Akçakoca diyalektlerinde denk gelen x’orops fiilinin çekimi ise tamamen kurallıdır. Fındıklı-Arhavi diyalektlerinde /x’/ fonemi kaybolduğundan dolayı /p’x’-/ → /p’-/, /mx’-/ → /mp’-/, /k’x’-/ → /k’-/ şeklinde fonetik değişmesi meydana gelmiş olduğu kolaylıkla hesaplanabilmektedir.]

ergatif öznesi

datif tümlecı

ma

çku

si

tkva

heyaz/ hemuz ; henterez/ hentepez

ma


k’orom

k’oromt

p’orom

si

mp’orom

mp’oromt


orom

heyak/ hemuk

mp’oroms

mp’oroman

k’oroms

k’oroman

oroms

çku


k’oromt

p’oromt

tkva

mp’oromt


oromt

henterek/ hentepek

mp’oroman

k’oroman

oroman


oropa (PZ ~ AH) i. I.1. Sevgi. Lazepe gunze 3’anape şuk’k’ule si oropate gvaşinanen. Ma do berepe-şki’mi-ti. (AŞ-Ortaalan) Lazlar uzun yıllar sonra seni sevgi ile hatırlıyor. Benimle çocoklarım dahil. Nana do babaşa na-miğun oropa mk’itxumna nanak çkva gyon3’onams. (FN-Ç’anapet) Annem ve babama olan sevgimi soruyorsan annem daha ağır basıyor. Oropa osinapute geiç’k’en. (FN-Sumla) Sevgi karşılıklı konuşma ile başlar. Guri-skaniz oropa, burgulepe-skaniz menceli mot-dogak’laz. (AH-Lome) Yüreğinde sevgi, dizlerinde derman eksilmesin. Oropa nenaten var-itkven. (AH, atasözü) Sevgi söz ile söylenmez. 2. Sevdalık. [< Arp. + Tür. -lık] Aşk. [< Arp.] # Keft’i 3’ipri. Şuri kocevoşvani. / Dop’i oropa do var-vipişmani. (ÇM-Mek’alesk’irit, H.K.) Çıktım kayın ağacına. Nefes verdim. / Sevdalık yaptım. Pişman olmadım. # Obadera oropa / Mu dogaç’in ? Be, badi ! / Guri badi var iyen / Oropa on muradi. (ÇM-Ğvant, atma türkü) Yaşlılıkta sevdalığa / Ne gereğin var ? İhtiyar ! / Yürek ihtiyarlamiyor / Aşkta mutluluk var. Mendrale oropa xazi va-mayen. (AŞ-Ortaalan) Uzaktan sevmek hoşuma gitmiyor. Ağust’ozi map’p’azule mazirassu oropa ndğalepe-şk’imi gomaşşinen. (AŞ-Ortaalan) Ağustos’ta ateşböceği gördüğümde sevdalık günlerimi hatırlarım. Oropaşi ç’vini çkar mutuşi ç’vinis var-nungams. (AH-Borğola) Aşk acısı hiçbir şeyin acısına benzemez. → x’oropa

II. (PZ)(AŞ) Birinin sevgilisi. Sevdalısı. K’oçi p’anda noğaşe ulut’aşa oropa-muşişi oxoyişe golikten. (PZ-Apso) Adam daima çarşıya giderken sevgilisinin evine uğruyor. Aşe oropa-muşi komoxt’u-i deyi ixosyaray. (AŞ-Ortaalan) Ayşe sevdalısı geldi mi diye gözetliyor.


oroperi (ÇM ~ AH) s. ve i. Sevgili. Birinin sevgilisi (olan). Ali oroperi-muşi elak’açeri noğa ikten. (ÇM-Ğvant) Ali sevgilisini koltuğuna alıp kasabada dolaşıyor. Map’azule gomobuzun. Hak’u oroperi ! (AŞ-Ok’ordule) Ateş böceği üzerimde geziniyor. Ne kadar sevimli ! → x’oroperi/ x’oropeli; i. culi, gyuli; yari; sevda, sevdali


oroponi (FN ~ AH) s. Sevimli. Sevilen. Sevgili. Oroponi cuma-çkimi. (FN-Sumla) Sevgili kardeşim. → sefali[1]; x’oroponi


orosari/ oosayi (FN ~ AH) i. Silindirik ahşap ölçü kabı : yaklaşık 25 cm çapında ve 30-35 cm boyunda olup fındık, ceviz, kuru fasulye vs ölçmede kullanılır; yaklaşık bir zeytin yağı tenekesinin dörtte birine denk gelir. [1 orosari/ oosayi = 2 k’ap’i3’i.] → osari/ osayi


orospi (AH) i. Fahişe. [< Arp.] Orospu. [< Far.] Maİsa ar oxorca ren ” ma doma3’onu. Orospi na-gamaxtat’u solen maçkinat’u ? (AH-Lome) BenDoğru bir kadındırsandım. Fahişe çıkacağını nereden bilecektim ? → zuraII-3; 3’urak’a


orta (AŞ)(AH)(ÇX)(AK) i. Orta. Hik’k’u didi çxomi ort’u çi zuğaşi orta k’ayiği-şk’imi-ti dolizdasert’t’u. (AŞ-Ortaalan) O kadar büyük balıktı ki denizin ortasında kayığımı da (dibe) çekecekti. Teli k’ayi va-gogandaraşi ortaz kodolik’iden. (AH-Lome) Teli iyice geremedin mi, ortası yere doğru sarkıyor. Yaziş ortaz omuri steri xoşşak’ali mtu. (AH-Lome) Yaz ortasında erik gibi dolu yağdı. Nanak nçala ortaz ok’oç’k’orums do puciz heşşo go3’udumers. (AH-Lome) Annem mısır samanını ortadan keserek ineğin önüne koyuyor. Erolik cuma-muşişe inat’i ont’uleşi ortas axiri goşadgims. (AH-Lome) Erol kardeşinin inadına tarlanın ortasına ahır yerleştiriyor. “Masaz iri nanç’uşinasya do salat’ a ortas goşadgims. (AH-Borğola) “Masada herkes uzanabilsindiye salatayı ortaya yerleştiriyor. Cayepeyi ortaz lamba guşabun. (ÇX-Makret) Ağaç kolonlar arasında lamba asılı duruyor. Gzaşi ortas nca gonz*in. Ama Osmani mujulun do mulun. (AK-Döngelli) Yolun ortasında ağaç uzunlamasına duruyor da Osman üzerinden geçerek bu tarafa geliyor. Çkimi ont’uleşi ortas luğişi nca gedgin. (AK-Döngelli) Bahçemin ortasında incir ağacı dikilidir. → oşk’enda


ortaluği (AH) i. Ortalık. İşumaşi İsmailik ortaluği kodolobğams. (AH-Lome) Kızınca İsmail ortalığı yıkar. K’oçikDulya bikomya do mtelli m3udişi ortaluği goragadums. (AH-Lome) Adamİş yapıyorumdiye hepten boş yere oraya buraya vurarak ortalığı velveleye veriyor. Heşşo ixi bars ki tozi dumaniz ant’alu. Ortaluği zifozik kodikaçu. (AH-Lome) Öyle bir rüzgâr esti ki toz dumana karıştı. Ortalığı toz bulutu kapladı. → monduni


ort’ebe (PZ) i. Ocaklık. Geleneksel Laz evlerinde ev ortasında bulunan ocak taşı. Xasanik bere-muşi ort’ebes elagutinams. (PZ-Cigetore) Hasan çocuğunu ocaklığın kenarında ayakta durduruyor. Ort’ebes k’uk’mina celadgun. (PZ-Cigetore) Şöminenin kenarında küçük ğüğümde suları duruyor. → ot’vebi; k’era, nk’era/ nk’eya/ nk’iya


orti i. Örtü. Bozomota masaşi orti balk’oni k’ale cepatxuy. Va-naxvaşa kezdums. (AŞ-Ok’ordule) Kız masa örtüsünü balkon tarafından silkeliyor. Yıkamadan kaldırıyor. → etvaşe; sergi


ort’apu (PZ ~ ÇM) i. I. Kuşak. Xasanis andğa ort’apu var-uğun. (PZ-Cigetore) Hasan’ın bugün kuşağı yok.Ayşe ort’apu goi3’ay. (ÇM-Ğvant) Ayşe kuşağını çıkarıyor.

II. Etek. Ayşe igzart’aşa ort’apu dvan3’en. (ÇM-Ğvant) Ayşe yürürken eteği yere değiyor. belluği; eteği; got’k’imale; gu3’at’k’imale


ort’iç’i/ ort’t’iç’ç’i (PZ ~ AŞ) i. Bıldırcın. Alik kandara cudgu do ort’iç’i ç’opums. (PZ-Cigetore) Ali tuzak kurup bıldırcın yakalıyor. Andğa ort’iç’i oç’opuşa vidare. (PZ-Cigetore) Bugün bıldırcın yakalamaya gideceğim. Ort’iç’i-ora komoxt’u. (ÇM-Ğvant) Bıldırcın zamanı geldi. Sift’eri ort’iç’i oç’opu şeni tamlepe naft’ilen. (ÇM-Ğvant) Atmaca, bıldırcın yakalamak için çalılara çarpıyor. Ali ç’umandele şuk’ule sift’eri ort’iç’i mut’ay. (ÇM-Ğvant) Ali sabahtan beri atmacayı bıldırcine salıyor. Ali ç’umanişi şuk’ule sift’eri gvojulinay. Ar ort’iç’i aç’opapu. (ÇM-Ğvant) Ali sabahtan beri farklı farklı yerlerde atmaca uçuruyor. Bir bıldırcın tutturabildi. Sift’eri jindo cejun. Ort’iç’i ç’opuy. (ÇM-Ğvant) Atmaca yukarıdan aşağı doğru uçup bıldırcını yakalıyor. Sift’eri movut’t’i. Xolo ort’iç’i var-aç’opu. (AŞ-Ok’ordule) Atmacayı saldım. Yine de (atmaca) bıldırcını yakalayamadı. Hako ort’t’iç’ç’i iyen-i ? (AŞ-Ortaalan) Burada bıldırcın olur mu ? → bulducini; ot’rik’e


orvo (AH-Lome) s. ve i. Sekiz. Nandidi do p’ap’ulik orvo bere ordez-doren. (AH-Lome) Ninem ve dedem sekiz çocuğu büyütmüşler. → ovro


orz*o/ oz*z*o (FN ~ AH) i. İskemle. Arkalıksız oturak. Orz*oşi baba. (FN ~ AH) İskemlenin dört ana ayaklarının her biri. Mevludişi 3’ut’eli berek orz*o gexarums. (FN-Ç’anapet) Mevlüd’ün küçük oğlu iskemlenin üst kısmını yırtıyor. Pederik orz*oz doxedurt’aşa yastuği e3’idumerz. (FN-Ç’anapet) Babam iskemleye otururken altına yastık koyuyor. Suffaşi orz*o. (AH-Lome) Sırf sofra kurmada kullanılan, üzerine sinilerin konduğu yüksek iskemle. Orz*o dodgi. (AH-Lome) İskemleyi yere koy. Fot’a-çkimi orz*oz gemiz*in. (AH-Lome) Peştamalım iskemlede duruyor. Daçxuriz buçxat’amt’işi nok’ançxuleşen na-melu n3’ik orz*o gamaç’u. (AH-Lome) Ateşi kurcalarken yanık odun parçasından sıçrayan kıvılcım iskemleyi yakıp deldi. Orz*o mtelli dok3u-doren. Mundi gedvaşi get’roxun. (AH-Lome) Iskemle hepten çürümüş. Kıçını koydun mu kırılıyor. Berek orz*o daçxuriz dido nunç’inams. (AH-Lome) Çocuk iskemleyi ateşe çok yaklaştırıyor. Oxorca mk’ule ren. Orz*ote ntaoz yunç’uşun. (AH-Lome) Kadının boyu kısa. İskemle ile dolaba uzanıyor. Msucişi goşveri orz*os p’eyoni goşat’roxu. (AH-Lome) Sarmaşıktan örülü iskemlenin payandaları kırıldı. Berez baba-muşik umğoruşi na-xen orz*oz kogyamk’u3u. (AH-Borğola) Çocuk, babası ona bağırdığında oturduğun iskemle üzerine çömeldi. Msicişen orz*o oxenu şeni t’k’ebi go3’k’u uk’ors. (AH-Borğola) Sarmaşıktan iskemle yapmak için derisini soymak gerekir. Doğanik na-xomu lazut’epe o3xoneşe eğu şeni orz*os gelobaz*gams do cuma-muşiz nunç’uşinams. (AH-Borğola) Doğan kuruyan mısırları tavan arasına çıkarmak için iskemleye basıp kardeşine uzatıyor. P’ap’ul-çkimik ntxirişi mt’k’e3ite orz*o şumt’u. (AH-Borğola) Dedem fındık-mt’k’e3i ile iskemle işlerdi. P’ap’uli-çkimik msicişi orz*o oxenu şeni ipti msici xamite goxak’arumt’u. (AH-Borğola) Dedem iskemle yapmak için önce (yer) sarmaşığını bıçakla (çevresindeki kabuklarını) kazıyordu.

k’uli; troni; t’at’a


osari/ osayi (HP) i. Ölçü birimlerinden biri. → orosari/ oosayi


oseyironi z. Seyretmelik. Seyredilecek diye. İçalişamt’aşa ar duşinay, oseyironi. (AŞ-Ok’ordule) Çalışırken bir acele ediyor, seyretmelik.


oskedinams/ oskedinaps (FN ~ ÇX) EA har.f. 1. Besliyor. İaşe ediyor. Yaşatıyor. Bakıyor. Nanak jur manç’vale puci axiriz oskedinamz. (FN-Ç’anapet) Annem iki sagımlık ineği ahırda besliyor. Sabrik sum coğori oskedinams. (FN-Sumla) Sabri üç tane köpek besliyor. Sum coğori muç’o oskedinams ? (AH-Lome) Üç köpeği nasıl besliyor ? Cumalepe-muşi-ti oskedinams. (AH-Lome) Kardeşlerine de bakıyor (= Kardeşlerini de besliyor). Omerik cuma-muşişi berepe-ti muk oskedinams. (AH-Lome) Ömer kardeşinin çocuklarına da kendisi bakıyor. Na-p’ç’opi k’inçepe kurumite boskedinam. (AH-Lome) Yakaladığım kuşları kurumi ile (= buğdaygillerden bitkikerinin taneleri ile) besliyorum. Çiftluğiz na-oskedinaman 3’ip’ilepe xormononi yemepete imgvanenan. (AH-Lome) Çiftlikte yetiştirilen civcivler hormonlu yemlerle besleniyorlar. Na-boskedinam t’ik’aniz bilon3a dido k’ai u3’ons. (AH-Borğola) Bilon3a otu, beslediğim keçi yavrusunun çok hoşuna gidiyor. 2. İhtiyaçlarını karşılıyor. → mç’eşums; osk’uledinams/ osk’uledinay; osk’edinay

şsz iskedinen : Besleniyor. U3’k’areli var-iskedinen. (AH-Lome) Susuz yaşanmaz (= beslenilmez). Çkuni oxoriz makvali şeni kotume, mja şeni puci iskedinen. (AH-Borğola) Bizim evde yumurta için tavuk, süt için inek beslenir.

f.-i. oskedinu : Besleme. Yaşatma. Lazi kultura oskedinu şeni çkuni-sterepe uk’ors. (AH-Borğola) Laz Kültürünü yaşatmak için bizim gibiler gereklidir. Lazi kulturaşi oskedinu mteli k’oçinobaşi mxuci meçamute iven. (AH-Borğola) Laz kültürünün yaşatılması bütün insanlığın omuz vermesi ile olur. [eşb. Oskedinu biçimi, skidun fiilinin fiil-isim hali ile eşbiçimlidir.]


oskumale (FN ~ AH) i. [< o- + √-skv- + -um- + -ale][Yapım eki {o- ... -ale}’nin iki öğesi arasında fiillerin emperfektif göstergelerinden biri olan {-um-} morfeminin bulunması, okosale (< o- + √-kos- + -ale), oç’k’omale (< o- + √-ç’k’om- + -ale) vs örneklerinde gözlemlenen kuralına uymayan ilginç bir istisna oluşturmaktadır.] Folluk. Tavukların yumurtlaması için hazırlanan yer. Kotumepeş oskumale okotumaleş doloxe uxenit. (FN-Sumla) Tavukların folluğunu kümesin içinde yapın. Tkvani kotumepeşi oskumale okotumalez doloxe ren-i, gale ren-i ? (AH-Lome) Sizin tavukların folluğu kümesin içinde midir, dışında mıdır ? Kotumepek oskuz gyoç’k’anoren. İrik-xolo skumt’aşi ar oskumale var-yonç’unan. (AH-Lome) Tavuklar yumurtlamaya başlayacak. Hepsi yumurtlayınca bir tane yumurta yeri yetmez. Okotumaleşi oskumales makvali meşobğun. (AH-Borğola) Kümesin yumurtlama yeri yumurta ile doludur. → zaro


oskurinams/ oskurinaps (FN ~ ÇX) EA har.f. Islanmış bir şeyi [aps.] kurutuyor. Nana-çkimik oxorişi ogine naxveri 3’inek’epe oskurinamz. (FN-Ç’anapet) Annem evin ön tarafında yıkanmış çorapları kurutuyor. 3’inek’i daçxuriz boskurinam. (FN-Ç’anapet, Ç’enneti) Çorabı ateşte kurutuyorum. → osk’urinams/ osk’urinay; oxominamsII; + skurun

şsz iskurinen : Kurutuluyor. Kurutulabiliyor. Didi dacxurişi ogine porçape k’ayi iskurinen. (FN-Ç’anapet) Büyük ateşin önünde gömlekler iyi kurutuluyor. 3’inek’i modveri var-iskurinen. Sobas tude e3’advi. (AH-Lome) Çorap giyinik halde kurutulmaz. Sobanın altına koy. Şu 3’inek’i sobaşi yanis iskurinen. (AH-Borğola) Islak çorap sobanın yanında kurutulur.

f.-i. oskurinu : Islanmış şeyi kurutma. Ali mç’imate dişuvu do porça oskurinu şeni moi3’k’ams. (FN-Ç’anapet) Ali yağmurda ıslandı ve gömleğini kurutmak için çıkarıyor. Nanak oskurinu şeni na-gyok’idu oncireşi geyatvalepe, oxoyişi ogine na-dgin at’ambaz yan3’en. (FN-Ç’anapet) Annemin kurutmak için astığı yatak çarşafları, evin önünde dikili olan şeftali ağacına değiyor.


osk’edinay (AŞ) EA har.f. 1. Besliyor. İase ediyor. Yaşatıyor. Bakıyor. Nusa k’oçi duğuru do cuma-muşi osk’edinay. (AŞ-Ok’ordule) Gelinin kocası öldü de kardeşi besliyor. 2. İhtiyaçlarını karşılıyor. → mç’eşums[1]; osk’uledinams/ osk’uledinay; oskedinams/ oskedinaps


osk’uledinams/ osk’uledinay (PZ ~ ÇM) EA har.f. 1. Besliyor. İaşe ediyor. Xasanis jur bere uyonun. Vorsi osk’uledinams. Vorsi 3adums. (PZ-Cigetore) Hasan’ın iki çocuğu var. (Hasan onları) iyi besliyor. İyi bakıyor. Omerişi puci nak’u-ti-na osk’uledinare hik’u mjalva munz*inams. (PZ-Cigetore) Omer’in ineğini ne kadar beslersen o kadar da sütü arttıyor. Na-var-inç’valen puji m3udişi osk’uledinay. (ÇM-Ğvant) Sağılmayan (süt vermeyen) ineği boşuna besliyor. Ali omcunapa var-uğun. Pujepe mandre osk’uledinay. (ÇM-Ğvant) Ali’nin otlatma yeri yok. İnekleri ahırda yedirip içiriyor (= bakıyor). 2. İhtiyçlarını karşılıyor. Bere-muşik nana-muşi vorsi osk’uledinams. (PZ-Apso) Çocuk anasına iyi bakıyor. → mç’eşums[1]; osk’edinay, oskedinams/ oskedinaps


osk’urale/ osk’uale (PZ) i. Kurutna tezgâhı. Nana-şk’imik 3’endeç’i-şk’imi osk’ualeşi tude ktee k’o3’obams. (PZ-Apso) Annem çorabımı kurutma tezgâhının altına doğru asıyor.


osk’uraşe-toç’i (ÇM) i. Kurutma ipi. Osk’uraşe-toç’i na-cudvare ara nişk’oren. (ÇM-Ğvant) Kurutma ipinin bağlandığı dal kesilir.


osk’urinams/ osk’urinay (PZ ~ AŞ) EA har.f. Islak olan bez, eşya, çamaşır vs ya da meyve vs’yi [aps.] kurutuyor. Xurma 3onuy. Osk’urinasen. (AŞ-Ok’ordule) Hurmayı ipe saplayıp geçiriyor. Kurutacak. → oskurinams/ oskurinaps; oxominamsII; + sk’urun; + isk’urinams/ isk’urinay

şsz isk’urinen : Kurutulur. Kurutulabiliyor. Tomalepe osk’urinaşete ordo isk’urinen. (ÇM-Ğvant) Saçlar kurutucu ile erken kurutulabilir.


osk’urinaşe (ÇM) i. Kurutucu. Tomalepe osk’urinaşete ordo isk’urinen. (ÇM-Ğvant) Saçlar kurutucu ile erken kurutulabilir. Alişi oxori inora soba k’ap’ula osk’urinaşe dodguman. (ÇM-Ğvant) Ali’nin evinde kışın sobanın arkasına kurutaç kuruyorlar.


ospirapams/ ospiyapams (AH) Eø har.f. 1. Güzel konuşuyor. Alik Turkuli heşşo diguru ki şa ospirapams. (AH-Lome) Ali Türkçe’yi öyle öğrendi ki çok güzel konuşuyor. Nanak Mp’olis-ti Turkuli var-ip’aramitu. Na-idu yeriz şa Lazuri ospiyapu. (AH-Lome) Annem İstanbul’da da Türkçe konuşmadı. Gittiği yerde hep Lazca konuştu. Muradik P’oluri Turkuli ospirapams. (AH-Borğola) Murat İstanbul Türkçesini güzel konuşuyor. 2. Biraz hava atarak konuşuyor.


osteramoni (HP) i. Oyuncak. → dada[1]; obiraşe, obira/ obirale, osteroni; dadali[2]


osterams/ osteraps (FN-Ç’enneti ~ ÇX) EA har.f. Oynatıyor. Oynamasına izin veriyor. Xusenişi bere p’at’i bere ren. Bere-çkimi p’ot’e hemu k’ala var-bosteram. (AH-Borğola) Hüseyin’in oğlu kötü çocuktur. Oğlumu asla onunla oynatmıyorum. + isten, isters; → obirams/ obiyams/ obiray


osteroni (FN-Sumla ~ AH) i. Oyuncak. Doğanik ç’ut’a berepe docinams do xez na-uğun osteroni go3’umers. (AH-Borğola) Doğan küçük çocukları yere yatırır ve elindeki oyuncağı zorla alır. Beres osteroni xeşen go3’uğeşi çilambre dobğu do ibgaru. (AH-Borğola) Çocuğun oyuncağı elinden (zorla) aldıklarında [çocuk] gözyaşı döküp ağladı. Cemilik cuma-muşis na-uğun k’at’a osteroni xeşen go3’umers. (AH-Borğola) Cemil kardeşinde olan bütün oyuncağı elinder zorla alıyor. → dada[1]; obiraşe, obira/ obirale, osteramoni; dadali[2]


osteru → isten, isters; osterams/ osteraps


ostolaps (AK)(ÇX) EA har.f. Atıyor. 1. Taş, top vs [aps.] uzağa fırlatıyor. 2. Artık kullanılmayan şeyi [aps.] çöpe vs atıyor. İsmailik lerepe 3xunups. Çuruğepe ostolaps. (ÇX-Çxalazeni, TM) İsmail sarmısakların iyisini seçip (ayıklayıp) çürümüş olanları atıyor. → dok’anams; ot’oçams/ ot’oçay; ot’omay; ot’k’oçams/ ot’k’oçaps; ot’k’omers; istomers


ostomiloni (HP) i. 1. Atılacak olan şey. 2. Silah. Ostomilonite mo-ister. T’k’va3’ums do berepes komaten. Silah ile oynama. Patlar da çocuklara isabet eder. → dok’anaşe, dok’anaşa, donk’anaşe; p’ara; ot’oçape, ot’oçaşe/ ot’oçaşşe; livori; t’abanca; luveri


ostvinams (FN) EA har.f. [yet. ø] Kaydırıyor. → ost’ulinams/ ost’ulinay; ost’vinay, gyustvinams/ gyustvinaps


ost’enari (AŞ-Ok’ordule) s. Yatalak. Oxorza ost’enari diyu. (AŞ-Ok’ordule) Kadın yatalak oldu. → ast’enari, astenyai; gencireri; gecans


ost’oli (ÇM-Ğvant) i. Masa. Oxorişa movulur. Suparape ost’oli keyevodum do vigzalam. (ÇM-Ğvant) Eve geliyorum. Ktapları masanın üstüne bırakıp gidiyorum. Ost’oli polo nuvelu. (ÇM-Ğvant) Masanın ayağı (yerinden) çıktı. Ali guri mvalasi ost’oli mu-ti eyobğun ok’uk’açay-mexuy. (ÇM-Ğvant) Ali kızınca masanın üstünde ne varsa toplayıp atıyor. Ost’oli mçire n. Nek’na goinçark’en. Doloxe var-amomağen. (ÇM-Ğvant) Masa geniş. Kapıya sıkışıyor (= sığmıyor). İçeri alamıyorum. Ayşe p’anda t’anciyari dolokunaşepe ost’oli goyonaxuy. (ÇM-Ğvant) Ayşe her zaman kirli giysileri masanın üzerinde yıkıyor. Ayşeşi ncğimeri dolokunaşepe ost’oli eyozun (ÇM-Ğvant) Ayşe’nin buruşuk giysileri masanın üzerinde duruyor. → st’oli, stoli; masa


ost’ulinams/ ost’ulinay (PZ ~ ÇM) EA har.f. [yet. ø] Kaydırıyor. Berepe mturi jindo ost’ulinay. (ÇM-Ğvant) Çocukları kar üstünde kaydırıyor. → ost’vinay, ostvinams/ ostvinaps; gyustvinams/ gyustvinaps; + st’un/ st’uy


ost’ulinaşe (ÇM) i. Zevk için kaymaya yarayan araçların genel adı. Kızak ya da kayak. → cost’ulinaşa, dest’ulinaşa; mturi-ost’ulinaşe; ost’vinaşe; osurinale; [kayak : k’uçxe-ost’ulinaşe]


ost’vaşe (ÇM) i. I. Kayılan yer. 1. Bir cismi kaydırmak için yapılan düzenek. Ali mcalepe mangana cebğu şeni ost’vaşe doyu. (ÇM-Ğvant) Ali ağaçları kamyona yüklemek için kaydıraç yaptı. 2. Çocukların eğimli arazide düzeltmeler yaparak kayma eylemi için hazırladıkları yer. Berepe avla ost’vaşe dixeney. (ÇM-Ğvant) Çocuklar kapı önünde kayma yeri yaptılar.

II. Kaymaya yarayan araç. Kızak. Ali mturi-ost’vaşe cexuneri 3’ulu bunksinape meyost’un. (ÇM-Ğvant) Ali kızak ile küçük tümsekleri kayarak aşabiliyor. → sk’afindi-ost’ulinaşe; mturi-ost’vaşe; osurinoni; sinik’iyi; gelastvinoni; k’izaği, kizaği; [kızak ya da kayak : cost’ulinaşa, dest’ulinaşa; ost’ulinaşe, mturi-ost’ulinaşe; ost’vinaşe; osurinale]


ost’vinaşe (AŞ) i. Kaymaya yarayan araç (= kızak ya da kayak). Mturi mtvasi ost’vinaşete pst’vaten. (AŞ-Ortaalan) Kar yağdığında kızakla kayacağız. → cost’ulinaşa, dest’ulinaşa; ost’ulinaşe, mturi-ost’ulinaşe; osurinale; [kızak : sk’afindi-ost’ulinaşe; ost’vaşeII, mturi-ost’vaşe; osurinoni; sinik’iyi; gelastvinoni; k’izaği, kizaği]


ost’vinay (AŞ) EA har.f. [yet. ø] Kaydırıyor. → ost’ulinams/ ost’ulinay, ostvinams/ ostvinaps; gyustvinams/ gyustvinaps; + st’un


osuinams → osurinams


osuri- (ÇM) s. (Balıklar, böcekler, bitkilerde) dişi. Osuri-çxomi. (ÇM-Ğvant) Dişi balık. Osuri-parpali. (ÇM-Ğvant) Dişi kelebek. Osuri-kivi. (ÇM-Ğvant) Dişi kivi. → daduli[2]-II


osuri (ÇM) i. Kız evlât. → bozo, bozomota, bozona; k’ulani


osurinale (FN-Ç’anapet) i. Zevk için kaymaya yarayan araç. Kayak veya kızak. P’ap’ulik berepez pi3arişi osurinale uxenamz. (FN-Ç’anapet) Dede çocuklara tahtadan kayak yapıyor. cost’ulinaşa, dest’ulinaşa; ost’ulinaşe, mturi-ost’ulinaşe; ost’vinaşe; [kızak : sk’afindi-ost’ulinaşe; ost’vaşe, mturi-ost’vaşe; osurinoni; gelastvinoni; sinik’iyi; k’izaği, kizaği]


osurinams/ osuinams (FN ~ AH) EA har.f. 1. Birini veya bir şeyi [aps.] kaydırıyor. Yak’up’ik ncalepe çayiş aras osurinams do gzaşe gamimers. (AH-Lome) Yakup ağaçları çayın arasından sürükleyerek (= kaydırarak) yola çıkarıyor. İsmailik, mçxu nca mxuciz var-gyadvaşi ncaz tok’i gyudvams do osurinams. (AH-Borğola) İsmail iri ağacı omzuna koyamadığında ağaca ip bağlıyor da sürüklüyor. 2. Birinin [aps.] zevk için kaymasını sağlıyor. → ojurinams; + isurinams/ isuinams

part. surineri : Kaydırarak. Nca dido monk’a t’u. Sum k’oçik surineri surineri gelebiğit. (AH-Lome) Ağaç çok ağırdı. Üç kişi sürükleye sürükleye aşağı getirdik.


osurinoni (FN-Ç’anapet) i. Kızak. 3’ut’a bort’işa p’ap’ulik pi3ayişi osurinoni mixenamt’u do mtviriz bisuyinamt’i. (FN-Ç’anapet) Küçükken dedem tahtadan bana kızak yapardı ve karda kayardım. → sk’afindi-ost’ulinaşe; ost’vaşeII, mturi-ost’vaşe; sinik’iyi; gelastvinoni; k’izaği, kizaği; [kızak ya da kayak : cost’ulinaşa, dest’ulinaşa; ost’ulinaşe, mturi-ost’ulinaşe; ost’vinaşe; osurinale]


osxone (AŞ-Ortaalan) i. Tavan ile çatı arası. Na-var-ixmarinen pisarepe osxone cezun. (AŞ-Ortaalan) Kullanılmayan tahtalar çatı arasında bulunuyor. → on3xeni, on3xone[2], o3xone; nç’eri, ç’eri


oşi s. ve i. (Sayı olarak) Yüz (= 100). Bere-çkimi ar fara na-maz*irasen, oşi 3’anaz menç’uz koğins. (FN-Ç’anapet) Çocuğumu bir kere görmek, yüz yıl yaşamaya değer. Urumepe oşi 3’ana ogine T’rabozani gomtumaniz skidurt’ez. (FN-Ç’anapet) Rumlar yüz sene öncesine kadar Trabzon cıvarında yaşıyorlardı. Oşi oğmalu dişka Bedriye k’ala bzdit. (AH-Lome) Yüz oğmalu odunu Bedriye ile taşıdık. Bere-çkimişi ar fara oz*iyamu oşi 3’ana oskedinuşe koğirs. (AH-Lome) Çocuğumu bir kere görmek, yüz yıl yaşamaya değer. Allayise Aydini oşi kiloşen fazla ren. Ha k’ayrola koyoçvap’ams. (AH-Lome) Allah aklına Aydın yüz kilodan fazladır. Bu karyolayı çökertir. Ar zenginiş korbak oşi fuk’ara oz*ğams. (AH, atasözü, K.A.) Bir zenginin karnı yüz fukara doyurur. Nana-nena-çkuniz var-ebodgitatna 50 (= jureneçi-do-vit) vana-ti 100 (= oşi) 3’ana şkule en3asen. (AH-Borğola) Anadilimizin üzerinde durmazsak 50 ya da 100 sene sonra yok olacak. → xut-eçi, xuteneçi


oşiridoni (ÇM) i. Kırlangıç. Oşiridoni-obğe na-ok’oxvasen oxori verane ayen. (ÇM-Ğvant) Kırlangıç yuvasını bozanın evi viran olur. Oşiridonepe montalepe cojuliney. (ÇM-Ğvant) Kırlangıçlar yavrularını (yuvadan) uçurdular. → şilidoni, şirdoni, şiridoni, mşkiridoni; k’udeli-makasi, k’udel-mak’asi; mşkirdoni


oşkidams/ oşkidaps (FN ~ ÇX) EA har.f. 1. Boğuyor. Coğoyik k’at’u doşkidu. (AH-Lome) Köpek kediyi boğdu. K’at’uk motali-muşi doşkidu. (AH-Lome) Kedi, yavrusunu boğdu. 2. arg. Güzel bir şeyi [aps.] yiyor ya da götürüyor. Omerik xvala xvala mu oşkidams ? (AH-Lome) Ömer yalnız yalnız ne götürüyor (= yiyor) ? → oşk’idams/ oşk’iday; + işkiden; ++ noşkidams/ noşkidaps; gyoşkidams/ gyoşkidaps; oşkvidaps


oşkumers (FN ~ AH), oşkumels (FN-Sumla) EA.Dir/EDA har.f. [perf.1.tek.ö.3.dat.tü. (mende)boşkvi/ (ko)boşkvi; perf.3.tek.ö.1.dat.tü. (ko)moşku; şsz işkven] → oşk’ums/ oşk’uy, oçkumers, oçkumars. A. Canlı varlığı gönderiyor. I. EA.Dir har.f. 1. Canlı varlığı [aps.] bir yere [dir.] gönderiyor. Alik juri bozope-muşi-ti mektebişa oşkumers. (FN-Ç’anapet) Ali iki kızını da okula gönderiyor. Xusenik pucepe mele oşkumet’u. Ğaliz golulut’uşi bereşi nena ognu. İ3’k’edu. Berepeşi ari t’obas işkidet’u. A şvacis t’obaz dolantxu do bere muşletinu. (AH-Lome) Hüseyin ineklerini karşı tarafa götürüyordu. Dereden geçerken çocuk sesini duydu. Baktı. Çocukların biri t’obada boğulmak üzere idi. Hemen atlayıp çocuğu kurtardı. Puci eğrindu-doren. Xocişe muda oşkume(r) ? - Mendeboşkvi. (AH-Lome) İnek kızışmış. Neden (birini) boğa aramaya göndermiyorsun ? - Gönderdim. Xocişe koşkvi-i ? - Koboşkvi. (AH-Lome) Boğaya birini gönderdin mi ? - Gönderdim. Bere-muşi mektebişe oşkumert’aşi didi berepez ek’utxozinams. (AH-Borğola) Çocuğunu okula yollarken büyük çocukların ardına takıyor. Ham lumci-oraz nana-skanik so goşkumers ? (AH-Borğola) Bu geç vakitte annen seni nereye yolluyor ? 2. Canlı varlığının [aps.] bir yere [dir.] gitmesine izin veriyor. Cuma çkimikK’ayi da3’onenanya do berepe handğa omçviyuşa oşkumerz. (FN-Ç’anapet) KardeşimHoşlarına gidiyordiye çocukları bugün yüzmeye gönderiyor. Hemuk ma hekole moşkumers. (AH-Borğola) O beni oradan öteye gönderiyor.

yet. aşkven : Canlı varlığı [aps.] gönderebiliyor. Babak pucepe isinaşe oşkumet’aşi xvala var-aşkven. Xasanik k’ap’ulaşen gyuçams. (AH-Lome) Babam inekleri dağa götürürken yalnız götüremiyor. Hasan arkadan ineklei gütmeye yardım ediyor.

şsz işkven : Canlı varlık [aps.] gönderilir. Sufra udodgu k’oçi var-işkven. (FN-Ç’enneti) Eve gelen misafire sofra kurulmadan yol verilmez.

II. EDA har.f. 1. Canlı varlığı [aps.] birine [dat.] gönderiyor. Bere komoşkvi. Na-moxtasen steyi makvali mepçare. (FN-Ç’enneti) Çocuğu bana gönder. Gelir gelmez ona yumurta vereceğim. 2. Canlı varlığının [aps.] birine [dat.] gitmesine izin veriyor. Baba-muşik bere dido nokaçams. Soti var-oşkumers. (AH-Lome) Babası çocuğu çok daraltıyor. Bir yere göndermiyor. Dulya bik’imt’aşi bere memağen. Mo-moşkumer. (HP-P’eronit) İş yaparken çocuk bana engel oluyor. Bana gönderme.

B. Suyu [aps.] boru veya kanal ile gönderiyor. I. EA.Dir har.f. Suyu [aps.] boru veya kanal ile bir yere [dir.] gönderiyor. Babak xargi eşantxoru do ğalişi 3’k’ari livadişa oşkumers. (FN-Ç’anapet) Babam kanal kazıdı ve küçük dere suyunu bahçeye gönderiyor. Memet’ik Xopaşen Arkabişe xerk’ite 3’k’ari oşkumers. (AH-Lome) Mehmet Hopa’dan Arhavi’ye kanalda su gönderiyor. Orhanik ont’ulez na-yoxunu 3’k’ari çkimde k’ele moşkumers. (AH-Borğola) Orhan tarlaya bindirdiği suyu benim tarafıma yolluyor.

II. EDA har.f. Suyu [aps.] boru veya kanal ile birine [dat.] gönderiyor.


oşkurdinams/ oşkurdinaps (HP ~ ÇX)(AK) EA har.f. Ürkütüyor. P’ap’ulik dido zoi x’uraps do mota-muşi doşkurdinaps. (AK-Döngelli) Dedesi çok sert (= kuvvetli) bağırıyor da torununu ürkütüyor. → oputxinams[1]; domk’utinams; eyomk’utinay, yomk’utinams


oşkurinams/ oşkurinaps (FN ~ ÇX)(AK) EA har.f. [emp.şm.3.tek.ö.1.aps.tüm. moşkurinams/ moşkurinaps] Korkutuyor. NanakBerepek şuk’a mot-k’ip’iramt’anya do dida-k’in3’uriten oşkurinams. (FN-Ç’anapet) AnnemÇocuklar küçük salatalıkları koparmasınlardiye dida-k’in3’uri ile korkutuyor.Karmat’ez ç’ink’a ivenya do moşkurinaman. (FN-Sumla) “Değirmende ç’ink’a olurdiye beni korkutuyorlar. T’okseri karmat’eşe bulut’işi Memet’ik gzaz moşkurinu. (AH-Lome) Geçenlerde değirmene giderken Mehmet yolda beni korkuttu. Cumadik berepe k’uyiz dolokaçams do oşkurinams. (AH-Lome) Amca çocukları kuyuya kapatıp korkutuyor. Osmanik ç’ut’a berepe t’obaz gyolapams do oşkurinams. (AH-Lome) Osman küçük çocukları gölde batırıp korkutuyor. Bere ncas mot-oşkurinam. Emk’utun do kodantxen. (AH-Lome) Çocuğu ağaçta korkutma. Ürker ve yere düşer. Bere bort’işi m3’k’up’aşi oxorişe amaşkvimu şeni k’ap’k’ap’ite moşkurinamt’es. (AH-Borğola) Çocukken hava karardığında beni eve sokmak için hortlakla korkuturlardı. Xavak xaşariten ç’eis i3’untxips do tugipes oşkurinaps. (AK-Döngelli) Havva fasulye sırığı ile tavana dürterek fareleri korkuturuyor. “Cazik on3’elis berepe gyoşkidapsya do nandidi-çkimik moşkurinaps. (AK-Döngelli) “Cadı beşikte çoçukları boğardiye babaannem beni korkutuyor. → oşk’urinams/ oşk’urinay


oşkvidaps (AK-Döngelli) EA har.f. 1. Deniz [erg.] insanı [aps.] boğuyor. Mzoğak k’at’a 3’ana ar-jur k’oçi oşkvidaps. (AK-Döngelli) Deniz her sene bir iki insanı boğuyor. 2. Biri [erg.] başka birini [aps.] boğuyor. K’at’uk ç’uç’ulepe oşkvidaps. (AK-Döngelli) Kedi civcivleri boğuyor. → oşk’idams/ oşk’iday, oşkidams/ oşkidaps; coşk’idams/ coşk’iday, gyoşkidams/ gyoşkidaps


oşk’enda (ÇM ~ AŞ) z. ve s.-e. Ortasında. Arasında. Ortasına. Arasına. I. z. 1. Bir yerin ortasında. Bir yerin ortasına. Çayişi oşk’enda na-on mt’ape k’oşk’u3’ay. (AŞ-Ok’ordule) Çayın ortasında olan otları söküyor. Doğani dorgeri fidepeşi oşk’enda na-onpe k’oşk’a3’uy. (AŞ-Ok’ordule) Doğan dikilmiş fidelerin arasında olanları aradan söküyor. 2. İki şeyin arasında. İki şeyin arasına. Jur şurişi oşk’enda k’oşk’axen. (ÇM-Ğvant) İki kişi arasında oturuyor. Ali dosvareri didi dişk’alepe oşk’endape 3’ulu dişk’alinape oxuşk’uy. (ÇM-Ğvant) Ali dizilmiş büyük odunların arasına küçük odunları sokuyor (= sokuşturuyor). Ali xinci tudele ruba cur kvaşi oşk’enda xe meşk’iğay do çxomi o3’en. (AŞ-Ok’ordule) Ali köprünün altında ırmakta iki taş arasına elini sokuyor da balığa bakıyor. → oşk’endas

II. (ÇM) s.-e. Ortasında. Ortasına. Arasında. Arasına. Nok’ap’asi m3xulepe oşk’enda colay. (ÇM-Ğvant) Atlasın da armut ağaçlarının ortasına düşer. M3xuli-arape oşk’enda eşk’evik’açi. (ÇM-Ğvant) Armut ağacının dalları arasında sıkıştım. Şuk’a pavrepe oşk’enda k’oşk’vobun. (ÇM-Ğvant) Salatalık yaprakların arasında asılı duruyor. Ali çupina moy-t’roxurt’ay şeni mt’alepe oşk’enda k’oşk’adguy do mangana ceduy. (ÇM-Ğvant) Ali testi kırılmasın diye otların arasına koyup araca koyuyor. Ali, dişk’a-març’a didi dişk’alepe oşk’enda na-on arinepe, 3’ulu dişk’alepe meşk’vonç’ay. (ÇM-Ğvant) Ali, odun yığınında büyük odunlar arasındaki boşluklara küçük odunları itip koyuyor. Mtuyi dişk’alepe oşk’enda meşk’axen. (ÇM-Ğvant) Fare odunların arasında gizlenmiş halde.


oşk’endani (PZ ~ AŞ-Ok’ordule) s. ve i. Ortadaki. I. s. Ali Ayşeşi oşk’endani ç’ibri eşk’u3’ay. (ÇM-Ğvant) Ali Ayşe’nin ortadaki dişini söküyor. Ali oşk’endani mşk’vela eşk’a3’uy. (ÇM-Ğvant) Ali ortadaki fidani söküp çıkarıyor.

II. i. Erdinç’is sum bozomota uyonun. Ma oşk’endani-muşi malimben. (PZ-Cigetore) Erdinç’in üç kızı var. Bn ortadakini seviyorum. Sum şuri mulun. Oşk’endani var-viçinam. (AŞ-Ok’ordule) Üç kişi geliyor. Ortadakini tanımıyorum.


oşk’endas (PZ) z. Ortasında. Arasında. I.1. Bir yerin ortasında. Duğunis noğamisa duğuncipeşi oşk’endas ç’eşk’agutun. (PZ-Apso) Düğünde gelin adayı düğüncüler arasında ayakta durur. Oxorişi oşk’endas kodogutu. (PZ-Cigetore) Evin ortasında durdu. Şk’uni oşk’endas din3xiri on. (PZ-Cigetore) Aramızda kan var (= Aramızda kan davası var). 2. İki şeyin arasında. İngiltere do Alamanişi oşk’endas nak’u ver3’i on ? (PZ-Cigetore) İngiltere ile Almanya arasında kaç kilometre var ? Fransa do Hollandaşi oşk’endas nak’u ver3’i on ? (PZ-Cigetore) Fransa ile Hollanda arasında kaç kilometre var ? Muzayina xocepeşi oşk’endas meşk’ik’açen. (PZ-Cigetore) Küçük dişi dana öküzlerin arasında sıkışıyor. → oşk’enda

II. Bir sürenin ortasında. Seriş oşk’endas p’iyat’i ezmoce bz*iri. Cep’k’u3xi. Himu do ok’ayi ç’umanişaşa va-domacinu. (PZ-Cigetore) Gece ortasında kötü rüya gördüm. Uyandım. Ondan sonra sabaha kadar uyuyamadım. (seri-)gverdi, (serişi) gverdiz


oşk’endaşa (ÇM) z. Ortadan. Ayşe dişk’alepe oşk’endaşa ok’oşk’oruy. (ÇM-Ğvant) Ayşe odunları ortadan ikiye bölüyor (= biçiyor).


oşk’idams/ oşk’iday (PZ ~ AŞ) EA har.f. Boğuyor. → oşkidams/ oşkidaps, oşkvidaps; + işk’iden; ++ coşk’idams/ coşk’iday, gyoşkidams/ gyoşkidaps; noşk’idams/ noşk’iday. I. (PZ-Apso) Suda boğuyor.

II. (PZ-Cigetore ~ AŞ) Boğazını sıkarak boğuyor. Uk’ap’i do idi. Ğecik laç’i oşk’idams. (PZ-Cigetore) Koşarak git. Domuz köpeği boğuyor. Laç’i k’at’una oşk’iday. (ÇM-Ğvant) Köpek küçük kediyi boğuyor. Mç’apu kormepe oşk’iday. (ÇM-Ğvant) Tilki tavukları boğuyor. Mtuti mi-ti nagasen oşk’iday. (AŞ-Ortaalan) Ayı kime rastlarsa boğuyor.

III. (ÇM) Saldırıyor. Laç’i İsmaili dvoşk’idu. (ÇM-Ğvant) Köpek İsmail’i ısırdı.

+ uşk’idams/ uşk’iday EDA har.f. Birine ait [dat.] canlı varlığı [aps.] boğuyor. Amseri muncği moxt’u do kormepe demişk’idu. (PZ-Cigetore) Bu gece prsuk geldi de tavuklarımı boğdu.


oşk’omale (PZ ~ AŞ) i. Yiyecek. I. (PZ) 1. Yiyecek. K’işi şeni oşk’omale (mçveri do lobiya) husuşa kok’op’k’arxi. On3xenis kodobdvi. (PZ-Cigetore) Kış için yiyecek (un ve fasulye) şimdiden toparladım. Tavan arasına koydum. Oşk’omale st’ip’o diyu. (PZ-Cigetore) Yiyecek ekşidi. Xasanik oşk’omale-muşi ninç’ilarams. (PZ-Cigetore) Hasan yiyeceğini idareli kullanıyor. (→ oç’k’omale) 2. Yemek. Oşk’omale vimxot. Dolap’is ç’at’alepe do k’uzepe gamiği do masas cedvi. (PZ-Cigetore) Yemek yiyoruz. Dolaptan çatalları ve kaşıkları çıkar da masaya koy. Lazeburi oşk’omalepes opşa lilve ixmaren. Vorsi iyen. (PZ-Cigetore) Laz yemeklerinde bol sebze kullanılır. Güzel olur. Morderi-nana-şk’imik opşa mskva oşk’omale ikums. Ar sotxa duguni iyasi irik himus oşk’omale oxenapu gorums. (PZ-Cigetore) Büyükannem çok güzel yemek yapar. Bir yerde düğün olunca herkes ona yemek yaptırmak istiyor. [Not : Bu kelime Pazar diyalektlerinin dışında “yemek” anlamında kullanılmaz.] → cari, gyari/ gyayi

II. (ÇM ~ AŞ) Yiyecek. K’inçi obğeşa oşk’omale meşk’iğay. (ÇM-Ğvant) Kuş yuvaya yiyecek taşıyor. K’inçi montinape-muşi oçu şeni korbaşa oşk’omalepe eşk’iğay. (ÇM-Ğvant) Kuş yavrularına yedirmek için midesinden yiyecek çıkarıyor. Muti va-naşk’u. Oşk’omalepe dvoçodinu. (ÇM-Ğvant) Hiçbir şey burakmadı. Bütün yiyecekleri bitirdi. Ok’oxunaşe p’ati, na-moviğaten oşk’omalepe ok’ovimxort. (ÇM-Ğvant) Toplantı yaptığımızda, getirdiğimiz yiyecekleri beraber yiyoruz. Ayşe Alişi na-gvonoç’ondru oşk’omale bere şk’ala ek’untxozinay. (ÇM-Ğvant) Ayşe Ali’nin unuttuğu yiyeceğini çocuk ile peşinden yetiştiriyor. Mendraşa it’aşa oşk’omale na-var-uğun gza ceğurun. (ÇM-Ğvant) Uzağa giderken yiyeceği olmayan yolda ölüyor. Na-mevaxer oşk’omale var-ort’asi xurt’uli cemank’olen. (ÇM-Ğvant) İstediğim (= sevdiğim, beklediğim) yemek olmayınca yutağım (= boğazım) kilitleniyor (= düğümleniyor). Ali na-k’o3’udgare oşk’omalepe cekosuy. (ÇM-Ğvant) Ali önüne koyduğun yiyecekleri silip süpürüyor. Alişi laç’i na-meçare oşk’omalepe ceşk’omuy. (ÇM-Ğvant) Ali’nin köpeği verilen yiyecekleri yiyip bitiriyor. Alişi laç’i oşk’omale kva comxoy. (ÇM-Ğvant) Ali’nin köpeği yemeği taşın üzerinde yiyor. Ayşe hako huy golaxt’u. Mç’eşi na-on bere-muşi yemaneri oşk’omale nuğay. (ÇM-Ğvant) Ayşe şimdi buradan geçti. Çoban olan çocuğuna öğlen yemeği götürüyor. Şk’imi berona-ora oşk’omale var-izirert’u. (AŞ-Ok’ordule) Benim çocukluk zamanında yiyecek bulunmuyordu. Na-mekçi mca va-ceşvaşşa oşk’omale mutu va-mekçam. (AŞ-Ortaalan) Verdiğim sütün tamamını içmeden yiyecek bir şey vermem. Ma sotinuri oşk’omalepete korba va-bizğam. (AŞ-Ortaalan) Ben nerenin (= nerden geldiği belli olmayan) yiyecekleri ile karın doyurmam. Ali hik’k’u vrossi bere on çi na-var-içinay mi-ti azirasen oşk’omaleşşi cenç’areri nuçay. (AŞ-Ortaalan) Ali o kadar iyi çocuktur ki tanımadığı kimi görürse yiyeceğinin parasını onun yerine verir. Ayşe nana-muşi oşk’omale amuğay. (AŞ-Ortaalan) Ayşe annesine kapalı mekânın içine yiyecek götürüyor. → oşk’omoniI; oç’k’omale


oşk’omoni (ÇM) i. [< imxors/ imxoy fiilinin f.-s.] I. Yiyecek. Viz*ğişa oşk’omoni opşk’omi. (PZ-Cigetore) Doyasıya yemek yedim. oşk’omale, oç’k’omale

II. Yemlik. K’inçepe oşk’omoni dut’ay. (ÇM-Ğvant) Kuşlara yemlik bırakıyor. → yemluği


oşk’omu → imxors, imxoy


oşk’oraşe (ÇM) i. Hızar. Kesici. Testere. Bıçkı. Alişi oşk’oraşe moişalu. (ÇM-Ğvant) Ali’nin hızarı (= kesicisi) köreldi. → xizari; xerxi[2]


oşk’ums/ oşk’uy (PZ ~ AŞ) EA.Dir/EDA har.f. [perf.1.tek.ö.3.dat.tü. (mende)voşk’vi/ (mende)boşk’vi; perf.3.tek.ö.1.dat.tü. (ko)moşk’u] → oşkumers/ oşkumels; oçkumers, oçkumars. ≠ oğapay; oncğonams/ oncğonay

A. (PZ ~ AŞ) Canlı varlığı gönderiyor. I. EA.Dir har.f. 1. Canlı varlığı [aps.] bir yere [dir.] gönderiyor. Xasanik biç’i-muşi noğaşa oşk’ums. (PZ-Cigetore) Hasan oğlunu pazara (= çarşıya) gönderiyor. Xasanik xorz*a-muşis mt’aşi enç’ili elok’açams-oşk’ums. (PZ-Cigetore) Hasan karısına ot bağı koltuğunun altına koyup [karısını bir yere] gönderiyor. Bere xvala noğaşa mendvoşk’u. Nozmoy. (ÇM-Ğvant) Çocuğu tek başına çarşıya gönderdi. Tasalanıyor. Bere ozit’uşa oşk’uy. (ÇM-Ğvant) Çocuğu (okulda) okumaya gönderiyor. Ali ar şuroni uyonun. A miti keluk’atay. Ngolaşa mendvoşk’uy. (ÇM-Ğvant) Ali’nin bir tek keçisi var. [Çok keçi-koyunları olan] birine (= o kişiye rica edip ona ait hayvanlara) katıp [o keçiyi] yaylaya gönderiyor. Ayşe bozomota-muşi muton memsk’vanape gvobay (= gvok’limay). Ç’andraşa oşk’vasen. (ÇM-Ğvant) Ayşe kızına süsler takıyor. Düğüne gönderecek. Fadume bere-muşi aşk’urinen deyi a miti eluk’atay do hişo mektebişa oşk’uy. (AŞ-Ortaalan) Fatma cocuğu korkuyor diye yanına birini katarak öyle okula gönderiyor. 2. Canlı varlığının [aps.] bir yere [dir.] gitmesine izin veriyor. Bere radiyoşa moy-oşk’umtu. Mxit’uy. Doloxuy. (AŞ-Ok’ordule) Çocuğu radyoya göndermeyin. Kurcalıyor. Bozuyor.

II. EDA har.f. 1. Canlı varlığı [aps.] birine [dat.] gönderiyor. Refik’ik Osmanis korme oşk’ums. (PZ-Cigetore) Refik Osman’a tavuk gönderiyor. 2. Canlı varlığının [aps.] birine [dat.] gitmesine izin veriyor. Ali berepe oşk’uy do Ç’emuşi nek’na bigate nontxapay. (ÇM-Ğvant) Ali çocukları gönderip Mustafa’nın kapısına sırık (= değnek) ile çarptırıyor.

B. (PZ)(AŞ-Ortaalan) Suyu [aps.] boru veya kanal ile gönderiyor.

I. EA.Dir har.f. Suyu [aps.] boru veya kanal ile bir yere [dir.] gönderiyor. Oxori-sk’anişa 3’ari oşk’vare-i ? (AŞ-Ortaalan) Evine su [boruyla veya kanal açarak] gönderecek misin ?

II. EDA har.f. Suyu [aps.] boru veya kanal ile birine [dat.] gönderiyor. Macit’ik İrfanis 3’ari oşk’ums. (PZ-Cigetore) Macit İrfan’a su [boruyla veya kanal açarak] gönderiyor.


oşk’uri (PZ ~ AŞ) i. Elma. 1. Elma ağacı. Avlas oşk’urişi mca ceren. (PZ-Cigetore) Evin kapı önünde elma ağacı dikilidir. 2. Elma meyvesi. Xami kodik’açu do oşk’uyi por3ums. (PZ-Apso) Bıçağı eline aldı da elmayı soyuyor. Oşk’urepe go3’aberi k’alatina dolvobğun. (ÇM-Ğvant) Elmalar asılı sepetin içinde duruyor. Ar oşk’uri-ndega kamobidvi. (AŞ-Dutxe) Bir dilim elmayi ağzıma koydum. → uşkuri, uşkiri


oşk’urinams/ oşk’urinay (PZ ~ AŞ) EA har.f. Korkutuyor. Ham marazik ma moşk’urinams. (PZ-Cigetore) Bu verem beni korkutuyor. Oxorz*a-şk’imi dizabunu do opşa moşk’urinu. (PZ-Cigetore) Hanımım hastalandı da beni çok korkuttu. → oşkurinams/ oşkurinaps

f.-i. oşk’urinu : Korkutma. Korkma. Korku. Laç’i memaxolaşa memaxola oşk’urinu emanzinu. (ÇM-Ğvant) Köpek yaklaştıkça korkum arttı.


oşletinay/ oşletinams (AŞ ~ AH HP ÇX) EA har.f. Kurtarıyor. Bere xergi k’oşk’inç’ark’u do ma voşletinu. (AŞ-Ok’ordule) Çocuk harkta sıkıştı ve ben onu kurtardım. Lac’i u3’areli xrosk’un. Ar dvoşletinit. (AŞ-Ok’ordule) Köpek susuzluktan ölüyor. Bir kurtarın. Ali bere noşk’iday. Dvoşletinit. (AŞ-Ok’ordule) Ali çocuğu boğuyor. Kurtarın. Ali bere ceçamt’u. Nana-muşşi evedi evedi moik’açu do dvoşletinu. (AŞ-Ortaalan) Ali çocuğu dövüyordu. Annesi çabuk çabuk (çocuğu) kucaklayarak kurtardı. Aşe bere-muşi mendra yeri meşk’ont’obinu do oşletinu. (AŞ-Ortaalan) Ayşe çocuğunu uzak yerde saklayarak kurtardı. P’ap’uli-çkimik kotumez xunç’k’uli ambarayiz yuk’vatamt’u. Hemindora şkule k’ayi dupağamt’u do keluç’amt’u. Edo heşote kotume oşletinamt’u. (FN-Ç’napet) Dedem tavuğun taşlığı şişince yarıp temizledikten sonra dikerdi. Ve böylece tavukları kurtarırdı. Hemuk miti var-iduşunams. Ti-muşi oşletinams. (AH-Lome) O kimseyi düşünmüyor. Kendi başını kurtarıyor. Mk’yapuk okotumalez amaxtu-doren. Na-amt’inen kotumek şuri oşletinams. (AH-Lome) Çakal kümesin içine girmiş. Kaçabilen tavuk canını kurtarıyor. → oçulet’inams/ oçulet’inay; muşletinams/ muşletinaps, moşletinaps


oşumale i. İçecek. Enni k’ayi oşumale 3’k’ari ren. (AH-Lome) En iyi içecek sudur.


oşumams/ oşumaps (AH ~ ÇX) EA har.f. [part. şumeri] Kızdırıyor. Babak kovali va-koraşa t’epsiz ar k’ele eluç’k’omams do nana oşumams. (AH-Lome) Babam ekmeği soğumadan tepsideyken kenarından yiyor ve annemi kızdırıyor. Xasani mot-oşumamt ki oxori, serenti, bageni, iriz-xolo amun3’amz do meyaç’ums. (AH-Lome) Hasan’ı kızdırmayın ki evi, serenderi, mandırayı, hepsini yakıp kül eder. Xusenik xasani oşumu do araba-ti ncas komontxapu. (AH-Lome) Hüseyin Hasan’ı kızdırıp arabayı da ağaca vurdurdu. Doğanik bere oşumams do nek’na moç’k’idapams. (AH-Borğola) Doğan çocuğu kızdırıyor da kapıyı çarptırtıyor. Xasanik Xuseyini oşumaps. (HP-P’eronit) Hasan Hüseyin’i kızdırıyor. → guri muyonams/ guri muyonay; coxunayIII; gegondinams; + işumen

f.-i. oşumu : Kızdırma. Kızdırmak. Memet’ik, Cemali oşumu şeni p’at’i nena notkvams. (AH-Borğola) Mehmet, Cemal’i kızdırmak için kötü söz söyleyip sataşıyor.


oşumoni f.-s. → şums/şuy/şups[1]


oşumu[1] f.-i. → şums/ şuy/ şups[1]


oşumu[2] f.-i. → şums/ şuy/ şups[2]


oşumu[3] f.-i. → işumen, oşumams/ oşumaps


oşvaleyi (FN) i. Kendir veya yün dokuma tezgâhı. Pederik ğoma nanaz oşvaleyi kodudgu. Nana handğa goluxen do dorçale şums. (FN-Ç’anapet) Babam dün anneme kilim tezgâhını kurdu. Annem bugün tezgâha oturup kilim işliyor.


oşvimoni f.-s. → şums/ şuy/ şups[1]


otanay/ otanaps (ÇM ~ AŞ)(HP)(AK) Eø/EA har.f. Aydınlatıyor. Daçxuri-paluri oxori nağalen, otanamt’u. (ÇM-Ğvant) Ateşin yalımları eve yansıyıp aydınlatıyordu. Seri divu. Te var-miğunan. Ama tutaştek motanaman. (HP-P’eronit) Gece oldu. Işığımız yok. Ama ay bizi aydınlatıyor. Amseri tutaşte k’ai var-otanaps. (AK-Döngelli) Bu akşam ay ışığı iyice aydınlatmıyor. → notanams/ notanaps

+ utanay (ÇM ~ AŞ) ED har.f. Birini [dat.] aydınlatıyor. Seri çona var-miğut’ey. Tuta domitaney. (ÇM-Ğvant) Gece ışığımız yoktu. Ay bizi aydınlattı. Tuta mitanaman. (ÇM-Ğvant) Ay [ışığı] bizi aydınlatıyor. Ğoma seri tuta domitaney do momaley. Tuta var-ort’uk’o var-momalanert’u. (ÇM-Ğvant) Dün gece ay bizi aydınlattığı için gelebildik. Ay [ışığı] olmasaydı gelemeyecektik. Seri diyu. Çona va-miğunan. Ama tuta şk’u mitanaman. (AŞ-Ok’ordule) Gece oldu. Işığımız yok. Ama ay bizi aydınlatıyor. [eşb. Bu fiilin perfektif biçimleri, (dotanun altındaki) dutanay fiilininki ile eşbiçimliler.]


otanams (AH) øA/øDA har.f. Parlıyor. Birinin [dat.] gözleri [aps.] parlıyor. Toli k’op’a steri otanams. (AH-Lome) Gözler kepçe gibi büyüyüp parlıyor. Berez çkar nciri var-uğun. Ç’ink’a steri tolepe otanams. (AH-Lome) Çocuğun hiç uykusu yok. Cin gibi bakıyor. Hamus ncirişi xali var-uğun. Tolepe mğu steri otanams. (AH-Lome) Bunun uyuyacak gibi hali yok. Gözleri baykuş gibi parlıyor.


oteli i. Otel. [< Fra.] P’anda oteliz dodgitun. (AH-Lome) Hep otelde (gereksizce) kalıyor.


otemizanams (AH) EA har.f. Balık [aps.] ayıklıyor ya da temizliyor. → 3xont’umsIII; 3xot’uyI/ 3xot’umsI/ 3xot’ups; [herhangi bir şeyi ayıklıyor] n3xot’ums

part. temizaneri : Temizlenmiş (balık). Temizaneri taze kapçape mşkerişi but’k’az geisvaren do kyoziz imç’itanen. (AH-Lome) Temizlenmiş taze hamsiler ormangülü yaprağına dizilip közde kızartılır.


otfa → otva


otitxanams/ otitxanaps (AH ~ HP ÇX) EA har.f. Sık olan şeyi [aps.] seyreltiyor. Ruk’iyek getasulez p’eci na-çans mergya otitxanams. (AH-Borğola) Rukiye bahçedeki sık olan maydanozları seyreltiyor. [AH-Lome’de hem otutxanams hem otitxanams denir.] → otutxanams


otkvapams ett.f. → zop’ons


otobussi (AŞ-Ortalan), otobusi (AH-Borğola) i. Otobüs. [< Fra.] Faiği kimliği-muşşi gvoç’ondru do oxorişe gamaxt’u dort’t’u. Bere-muşşi ceride-muşşi uk’k’ap’p’u. Baba-muşşi otobussi va-cexeduşşa meç’ç’işu. (AŞ-Ortaalan) Faik kimliğini unutup evden çıkmıştı. Çocuğu arkasından koştu. Babası otobüse binmeden yetişti. Duşinana otobussi megaç’ç’işinasen. (AŞ-Ortaalan) Acele edersen otobüsü yakalayabilirsin. Otobussi na-cext’are yeri cuma-sk’ani mçetuy. (AŞ-Ortaalan) Otobüsten ineceğin yerde kardeşin bekliyor. Memedi kat’a oraz otobusiz oğune go3’axen. (AH-Borğola) Mehmet her zaman otobüste önde oturuyor. → ot’op’osi, otoposi


otoposi (AH-Lome) i. Otobüs. [< Fra.] Samsonişen hakole gza ment’ro3u-doren. Musa otoposite mulut’u do Samsonis elikaçu. (AH-Lome) Samsun’dan bu tarafta yolda heyelân olmuş. Musa otobüsle geliyordu. Samsun’da mecburen kaldı. → ot’op’osi, otobussi/ otobusi


otutxanams/ otutxanay (PZ ~ AH-Lome) EA har.f. 1. İnceltiyor. Faruk’ik pi3ayiz rende geçams do otutxanams. (FN-Ç’anapet) Faruk tahtayı rendeleyip inceltiyor. 2. Seyrekleştiriyor. Lu dido p’eci kogyut’ali-doren. M3ika goşu3’k’i do dotutxani. (AH-Lome) Lahanayı çok sıkışık bırakmışsın. Biraz aralarından söküp seyrekleştir[AH-Lome’de hem otutxanams hem otitxanams denir.] → otitxanams


otva (PZ ~ FN) i. [çoğ. otvape] I. Çatı. Yapıların üstünü akıntılı biçiminde örten ağaç iskelet. Xasanik oxori-muşişi otva dolot’axums. (PZ-Cigetore) Hasan evinin çatısını içe doğru kırıyor. Mturi mboli mtvasi otva obazgaşepe nomp’onay. (ÇM-Ğvant) Kar çok yağınca çatıya direkleri dayıyor. Otva dolondra3’eri so-on msva 3’ari kok’oşk’vobun. (ÇM-Ğvant) Çatıda basık olan yerde su birikintisi var. Mangana oxorişi otva nağen. (ÇM-Ğvant) Arabaya evin çatısı engel oluyor. Otva mturite ceç’ordu. (ÇM-Ğvant) Çatı (= çatı saçakları) kardan kırıldı (= koptu). Alişi mangana otva tudendo e3’adgun. (ÇM-Ğvant) Ali’nin arabası çatının altında duruyor. Otva yeri mtuyi cexrosk’un. (AŞ-Ok’ordule) Çatı yerinde fare geberiyor. Otva mjora mat’asi ç’arç’alay. (AŞ-Ok’ordule) Çatıya güneş vurunca çatırdıyor.

II. Çatının dış yüzeyi. Dam. Yapıları her türlü dış etkiden korumak için üzerlerine yapılan, çoğunlukla kiremit kaplı, örtü. M3xuli arape ixi ibarasi otva nan3’en. (ÇM-Ğvant) Armudun dalları rüzgâr esince çatıya değiyor. Limxona otva eyoduy. (AŞ-Ok’ordule) Eğreltiotunu damın üstüne koyuyor. Otvaşi tudendo na-k’o3’aren kva e3’at’axuy. (AŞ-Ok’ordule) Damın altında duran taşı alttan kırıyor. K’inçi otvaşe meleni oxorişa meyoputxu. (AŞ-Ortaalan) Kuş çatıdan ilerdeki eve uçtu. → ç’eri[2]-II


otva-sp’ina (ÇM) i. Çatı borusu. Otvaşi mç’ima-3’arepe ok’in3’oren. Otva-sp’inaşa culun. (ÇM-Ğvant) Çatıdaki yağmur suyu toplanarak çatı borusundan iniyor.


otxa (FN-Ç’anapet) i. Tavla oyununda her iki zarın dörtlü düşmesi. Dört-cihar. [< Far. ya da Kür.] Otxaten nek’la ep’ç’opum. (FN-Ç’anapet) Dört-ciharla kapı alıyorum. → t’ubi otxo; jur-otxo; dort-ceari, dort-ciari


otxeçi (ÇM) s. ve i. Seksen. → otxoneçi


otxeçi-do-vit (ÇM) s. ve i. Doksan. → otxoneçi-do-vit


otxi-ti (ÇM ~ AH-Lome) s. ve i. Her dördü. Hemtepe otxi-ti çku gomixenan. (AH-Lome) Onlar dördü de bizim etrafımızda oturuyorHemtepe otxi-ti gomte-çkuni xenan. (AH-Lome) Onlar dördü de bize yakın çevrede ikâmet ediyor. → otxo-ti


otxo s. ve i. Dört. Ar 3’anas jur şuris otxo ç’uvali mçveri einç’en. (PZ-Cigetore) Bir yılda iki kişiye dört çuval un yetiyor. Zura k’atu otxo monta kodvorinu. Em msk’va na-ort’u naşk’vey. Artepe noşk’idey. (ÇM-Ğvant) Dişi kedi dört yavru yavruladı. En güzelini (hayata) bıraktılar. Diğerlerini iple asarak boğdular. Alişi mangana otxo şuri int’ren. (ÇM-Ğvant) Ali’nin arabasına dört kişi sığıyor. Nç’eleyişi uşkuriz oxoyi k’eleni ndaliz otxo uşkuyi meçanz. (FN-Ç’anapet) Demir elmanın ev tarfındaki dalında dört elma var. Handğa otxo ç’uk’i urz*eniş lova dop’it. (FN-Sumla) Bugün dört büyük kazan üzüm suyu yaptık. Han3’oneri ntxiri otxo cumak ok’oltums. (FN-Sumla) Bu yılın fındığını dört kardeş (eşit miktarda) bölüşüyorlar. Otxo berete jur toli oxoriz muç’o skidaten ? (FN-Sumla) Dört çocukla iki göz evde nasıl barınacaksınız ? Ç’umanişe ntxiri p’3’ilaten. Ar-sum-otxo k’uk’ari dopxazirat. (AH-Lome) Yarın fındık toplayacağız. Dalları çekmek için birkaç tane çengelli sopa hazırlayalım

[dey. t’ubi otxo (ÇM) : Tavla oyununda dört-cihar.] # T’ubi otxo ot’oçi / Ar m3xuli cemit’oçi / Ar daya kot’oçana / E3’egincğonar boçi. (ÇM-Ğvant, A.A.S.Y.) At dört-ciharı / At bir armut yukardan / Bir daha atarsan / Koçu önüne katacağım. → dort-ceari


otxoneçi s.ve i. Seksen. Otxoneçi matxori ntxiri mavu. (FN-Sumla) 80 matxori fındığım oldu (= Yaklaşık 40 teneke fındığım oldu = Yaklaşık 720 kg fındığım oldu). Otxoneçi 3’aneri kçinik lemşiz nok’epi goşudumels. (FN-Sumla) 80 yaşındaki kocakarı iğneye iplik geçiriyor. → otxeçi


otxoneçi-do-vit s. ve i. Doksan.


otxoni (FN) s. Dördüncü. → mayotxani, maotxani


otxo-ti (PZ)(AH-Borğola ~ ÇX) s. ve i. Her dördü. Otxo k’oçi oxorişa moxt’u. Otxo-ti bozomota ogoruşa moxt’es. (PZ-Cigetore) Dört adam eve geldi. Dördü de kız istemeye gelmişler. → otxi-ti


ot’ap’inams (FN-Ç’anapet) EA har.f. Damlatıyor. Nanak na-ncaxu nez*i p’aç’avraz melak’oru do heşote yaği ot’ap’inamz. (FN-Ç’anapet) Annem ezdiği cevizi bezin içine bağlayıp öyle yağ sızdırıyor. → o3’ap’inams


ot’ibaps (ÇX) EA har.f. Isıtıyor. + it’iben


ot’ibinams/ ot’ibinaps (HP ~ ÇX) EA har.f. Vücudun tümünü ya da bir kısmını ısıtıyor. → onçxunams/ onçxunay; ont’obinay[1]; ot’t’obinay; ot’ubinams; + t’ibun


ot’k’obinams/ ot’k’obinaps (FN ~ HP ÇX)(AK) EA har.f. Saklıyor. Koruyor. Alik askerluğişe na-imt’u cumadi-muşişi mota noğayi oxoriz ot’k’obinams. (FN-Ç’anapet) Ali askerden kaçan amcasının tornunu carşıdaki evde saklıyor. Xasani k’açaği ren. Cuma-muşik ot’k’obinams. (AH-Lome) Hasan kaçaktır. Kardeşi onu saklıyor. 3’oxle ç’ut’a bort’işi babak miğarğalamt’uşi nandidik mot’k’obinamt’u. (AH-Borğola) Eskiden küçükken babam azarlarken babaannem beni saklardı. Nandidik mota-muşi baxup’t’uşi p’ap’uli-muşi ot’k’obinaps. (AK-Döngelli) Babaannesi torununu döverken dedesi onu saklıyor. → ompulams, dompulams; ot’obinay; ont’obinay[2]


ot’k’oçams (FN ~ AH HP) EA har.f. Atıyor. 1. Bir yöne doğru fırlatıyor. Erdoğani nosiz va-ren. Ğoma na-ot’k’oçu kva uci-çkimi k’ala elastu. (FN-Ç’anapet) Erdoğan tam akılda değil. Dün attığı taş kulağımın yanından sıyırıp geçti. Makvali ut’axu o3xoneşa kyot’k’oçu. (FN-Ç’anapet) Yumurtayı kırmadan çatı katına attı. Kva ot’k’oçu do k’inçis komuxvadinu. (Kva ot’k’oçu do k’inçis komuxvalaminu.) (FN-Sumla) Taş attı ve kuşa isabet ettirdi. Coğori 3’alendo k’ele ot’k’oçez. (AH-Borğola) Köpek aşağıya doğru (başkası tarafından) atıldı [= kelimesi kelimesine : Köpeği aşağıya doğru attılar]. Onurik na-ot’k’oçu kva k’vas komomat’u. (AH-Borğola) Onur’un attığı taş alnıma çarptı. Na-bot’k’oçi kva camiz moxvadu do cami dot’roxu. (AH-Borğola) Attığım taş cama rastladı ve cam kırıldı. Xeş-burti istert’eşi Memet’ik na-ot’k’oçu burti EminekBicubalaya-şi Xasanik nucubalu. (AH-Borğola) Eltopu oynarlarken Mehmet’in attığı topu EmineKapayımderken Hasan (ondan önce) kaptı. Memet’ik yani-çkimis hek’o t’ufeği ot’k’oçu ki uci dunga domavu. (AH-Borğola) Mehmet yanımda o kadar tüfek attı (= patlattı) ki kulağım sağır oldu. 2. İstenilmeyen bir şeyi çöpe vs atıyor. Soğanik do dixa-makvalik mtelli k’ik’ili keliğu-dort’un. “Va-ixmarenma do bot’k’oçi. (AH-Lome) Soğan ve patates hep filizlenmişti. Kullanılmaz diye attım. 3. Zar [aps.] atıyor. Dort-ceari kot’k’oçana marsi dobive(r). (AH-Lome) Dört-cihar atabilirsen mars olurum. Ar sebai-du unont’u. He-ti kot’k’oçu. (AH-Borğola) Bir sebayü-dü lazımdı. Onu da attı. Ar ciariş nek’na genk’oleri uğut’u. Sum fara dort-ciari bot’k’oçi do puli var-gemadu. (AH-Borğola) Bir dört kapısı kapalı idi. Üç defa dört-cihar attım da pulumu koyamadım. 4. (Mektup, kartpostal vs posta kutusuna) atıyor. 5. (İsabetsiz tekme) atıyor. Doğanik çkimda kuski ot’k’oçu. (FN-Sumla) Doğan bana tekme attı (ama tekme bana isabet etmedi). 6. (Tabanca) patlatıyor. Omeriz yani-muşiz t’abanca ot’k’oçanşi uci un3’irams-doren. (AH-Borğola) Ömer’in yanında tabanca patlatılınca kulağı çınlarmış. → ot’oçams/ ot’oçay; ot’omay; ot’k’omers/ ot’k’omels, ot’k’omars; met’k’omers; ok’ap’inams[3]; istomers; ostolaps; + it’k’oçen Aø har.f. Fırlıyor. Kendisi atılıyor.

yet. at’k’oçen : Zar [aps.] atabiliyor. Jur-aşi (= aşa) komat’k’oçazna Cordanişi jur kvaz gebuçam. (FN-Ç’anapet) Dü-şeş atabilirsem Cordan’ın iki taşını vuruyorum. Suma (= jur-sumi) komat’k’oçazna marsi bikom. (FN-Ç’anapet) Dü-se gelirse mars yapıyorum.

şsz it’k’oçen : Başkası tarafından atılıyor. Ha3’i so ulut’i ? Coğoyi gale va-it’k’oçen. (*)(AH-Lome) Yahu, şimdi nereye gidecektin ? Köpek bile [bu havada] dışarı atılmaz. [(*) Kötü hava şartlarında kendi eve dönmek isteyen misafirlere söylenir. Laz kültüründe köpeklerin kesinlikle eve alınmadığını, ne olursa olsun dışarı atıldığını biliyorsak böyle bir ifadenin oluşma şartları insanlığa verilen değeri hatırlatıyor. K.A.]


ot’k’omers (FN ~ HP), ot’k’omels (FN-Sumla), ot’k’omars (ÇX) EA har.f. [Bu fiilin sırf bildirme kipi emperfektif biçimleri gözlemlenmektedir.] Taş, tekme, söz vs [aps.] atıyor ya da fırlatıyor. Xasanişi berek kva ot’k’omerz do cumadi-muşiz pencere gyut’axams. (FN-Ç’anapet) Hasan’ın çocuğu taş atarak amcasının penceresini kırıyor. Doğanik çkimda kuski ot’k’omels. (FN-Sumla) Doğan bana tekme atıyor (ama tekme bana isabet etmiyor). Kva ot’k’omels, var-mat’inen. Nena ot’k’omels, mut’inams. (FN-Sumla, atasözü) Taş atıyor, hedefe tutturamıyor. Söz söylüyor, aynen tutturuyor. (Taşı gediğine koyuyor.) K3aperepe goşime(r)z do go3’onk’anamz, ot’k’ome(r)z. (AH-Lome) Çürükleri seçiyor ve savurup atıyor. “T’ufeğik muç’o ot’k’omersya do 3adums. (AH-Lome) “Tüfek nasıl atıyordiye deneme yapıyor. Dişkape hekole mot-ot’k’omer. Lazut’iz yantxen. (AH-Lome) Odunları o tarafa atma. Mısırların üstüne düşüyor. Nop’ro3e mot-ot’k’omer. Pucepek ipxornan. (AH-Lome) Soyulmuş meyve kabuklarını atma. İnekler yiyor. k Kusu ot’k’omers. (HP-P’eronit) Tekme atıyor. → ot’omay; met’k’omers; ot’k’oçams3/ ot’k’oçaps3; ok’ap’inams[3]; istomers; ostolaps

+ ut’k’omers EDA har.f. Birine [dat.] taş vs [aps.] atıyor. Amet’i t’obaz dolodgitun do mçxomiz ank’esi ut’k’omerz. (FN-Ç’anapet) Ahmet t’obanın içinde durup balığa olta atıyor.


ot’k’vapams ett.f. → zop’ons


ot’k’va3’inams (FN-Ç’anapet), ot’k’va3inams (FN-Sumla ~ AH), ot’k’va3’inams (HP-P’eronit), ot’k’va3’inaps (HP ~ ÇX) EA har.f. Patlatıyor. Na-gebomp’oni aşilamapek toli ot’k’va3inu-doren. (FN-Sumla) Aşıladığım aşı kalemleri gözlerini patlatmış (= savmış, tutmuş). Skani t’abancate handğa bot’k’va3inare. (AH-Borğola) Senin tabancanla bugün patlatacağım.


ot’obinay (ÇM) EA har.f. Saklıyor. Ali berepe 3xandari tudendo ot’obinay. (ÇM-Ğvant) Ali çocukları 3xandarinin altına saklıyor. Ali k’omşişi berepe obiru şeni moxt’an-i berepe ot’obinay. (ÇM-Ğvant) Ali komşunun çocukları oynamak için gelince (kendi) çocukları saklıyor. → ompulams, dompulams; ont’obinay[2]; ot’k’obinams/ ot’k’obinaps; ≠ ot’t’obinay


ot’obinaşe/ ot’obinaşi/ ot’obinuşi (ÇM) i. Saklambaç. Berepe ot’obinaşe ibiran. (ÇM-Ğvant) Çocuklar saklambaç oynuyor. Alişi bere ot’obinuşi ibirt’aşa pavri-k’alati doloxedun. (ÇM-Ğvant) Ali’nin oğlu saklambaç oynarken yaprak taşımakta kullanılan sepetin içine oturuyor. → k’uk’u[2] (PZ), ont’obale (AŞ-Ok’ordule), get’k’obina (FN ~ HP), paulapan3’i (HP)


ot’oçams/ ot’oçay/ ot’t’oçay (PZ ~ AŞ) EA har.f. Atıyor. 1. Bir yöne doğru fırlatıyor. Seris rubapes moy-gulur. Himinepes kva it’oçen. (PZ-Apso) Gece ırmaklarda gezme. Oralarda taş atılıyor. Oşk’urinapu şeni kva ot’oçay. (ÇM-Ğvant) Korkutmak için taş atıyor. Ali guri mvalu. T’ağani3’a dvok’anu. Kot’oçu. (ÇM-Ğvant) Ali kızdı. Tavayi savurup attı. Porça altuni nubun. Soti ot’oçamt’are. (AŞ-Ok’ordule) Gömlekte altın takılıdır. Bir yere atmayasın. Muradi kva ot’oçusi xanç’ali momat’t’u. (AŞ-Ok’ordule) Murat taş atınca dirseğime vurdu. Na-ot’t’oçam kva k’oçi komut’t’ini. (AŞ-Ortaalan) Attığın taşı adama isabet ettir. 2. İstenilmeyen bir şeyi [aps.] çöpe vs atıyor. Oşk’uri-3epla moy ot’oçam ? Puci mepçaten. (AŞ-Ok’ordule) Elma kabuğunu niye atıyorsun ? İneğe vereceğiz. Ok’iç’ç’ambenna kok’oç’ç’abi. Vana gvonk’ani. Kot’t’oçi. (*)(AŞ-Ortaalan) Birbirine yapışıyorsa yapıştır. Yoksa salla. Gitsin (= onu at). [(*) AŞ-Ortaalan diyalektinde ok’oç’ç’abuy (yapıştırıyor) fiilinin kökü, ok’iç’ç’amben (yapışıyor) fiili ile ok’oç’amberi (yapışık) sıfatının köklerinden farklıdır.] 3. Zar atıyor. Ali xe topri ok’açun. P’anda t’ubi aşi ot’oçay. (ÇM-Ğvant) Ali eli ballı. Hep dü-şeş atıyor. # T’ubi sum kovot’oçi / Ngolape megit’oçi / Be bozo sk’ani şeni / Şuri k’ek’evit’oçi. (ÇM-Ğvant, A.A.S.Y. ) Dü-se attım / Yaylaları sana bıraktım / Ey kız senin için / Canımdan da vazgeçtim. # T’ubi otxo ot’oçi / Ar m3xuli cemit’oçi / Ar daya kot’oçana / E3’egincğonar boçi. (ÇM-Ğvant, A.A.S.Y.) At dört-ciharı / At bir armut yukardan / Bir daha atarsan / Koçu önüne katacağım. # T’ubi xut ot’oçasi / Ar msk’va bozo naşk’vasi / Ora-ti var-golulun / Ordoşa moyselasi. (ÇM-Ğvant, A.A.S.Y.) Dü-penç atınca / Güzel kızı bırakınca (= güzel kızdan ayrılınca) / Zaman hiç geçmez / Sabah erken kalkınca. Zari ot’oçay. Tavli ibiy. (AŞ-Ok’ordule) Zar atıyor. Tavla oynuyor. Ali şk’ala tavla vibirasi zade du-şeşi ot’oçay. (AŞ-Ok’ordule) Ali ile tavla oynayınca çok altı-altı (= dü-şeş) atıyor. 4. Mektup, kartpostal vs’yi [aps.] posta kutusuna atıyor. 5. Tekme [aps.] atıyor. N3xeni borç’i ot’oçay. (ÇM-Ğvant) At tepiniyor (= At tekme atıyor). → ot’k’oçams; ot’omay; ot’k’omers/ ot’k’omels, ot’k’omars; ok’ap’inams[3] ; ostolaps; + it’oçen Aø har.f. Fırlıyor. Atılıyor.

yet. at’oçen : Atabiliyor. Ali p’ot’e t’ubi ar var-at’oçen. (ÇM-Ğvant) Ali hiç hep-yek atamıyor.

şsz it’oçen/ it’t’oçen : Atılıyor. Bere du3’vi do na-it’t’oçanenpe hişo kok’ogzay. (AŞ-Ok’ordule) Çocuğa söyle de atılacakları bir araya toplayıp tutuşturup yaksın.

f.-i. ot’oçu : Fırlatma. Atma. Atış. Ali pireşi ibirt’aşa ar ot’oçute me3’ireri kva noxunay. (ÇM-Ğvant) Ali dikme taş oyunu oynarken hedef taşa bir atışta isabet ettiriyor.

+ ut’oçams/ ut’oçay/ ut’t’oçay EDA har.f. 1. Birine ait bir şeyi fırlatıyor ya da atıyor. 2. Birine (mektup, kartpostal vs) atıyor. Ç’umani na-vidaten yerişa a kartpost’ali kovut’oçaten. (AŞ-Ok’ordule) Yarın gideceğimiz yerden bir kartpostal atarız. 3. Birine (tekme vs) atıyor.


ot’oçape (AŞ-Ortaalan) i. Tabanca. Silah. Ot’oçape ar soti dvompuli. (AŞ-Ortaalan) Tabancayı bir yere sakla. Miti mo-ilumt’ay şeni Ali ot’oçape elebo3’i. (AŞ-Ortaalan) Kimseyi vurmasın diye Ali'nin tabancasını (bulunduğu yerden) çıkardım. Dido na-aşk’urinenan şeni baba do bere-muşi ot’oçape dolok’açeri gulvan. (AŞ-Ortaalan) Çok korktukları için baba ile çocuğu tabanca elde tutarak (= tabanca avuçlanmış halde) geziyorlar. → dok’anaşe, dok’anaşa, donk’anaşe; p’ara; ot’oçaşe/ ot’oçaşşe; livori; t’abanca; ostomiloni; luveri


ot’oçaşe (ÇM), ot’oçaşşe (AŞ-Ortaalan) i. Silah. Tabanca. Ali ot’oçaşe ti-cejinaşe tudendo e3’uzun. (ÇM-Ğvant) Ali’nin silahı yastığın altında duruyor. Ot’oçaşe celabaşete st’eresareri goiğinen. (ÇM-Ğvant) Silah kılıf ile daha kolay (= düzenli) taşınır. Ali dijinert’aşa ot’oçaşe ti-cedvaşe tudendo e3’iduy. (ÇM-Ğvant) Ali uyurken silahını yastığın altına koyuyor. Ali ot’oçaşete so-ti o3’irare nok’limay. (ÇM-Ğvant) Ali tabanca ile nereyi gösterirsen isabet ettiriyor. Mtuti dolvok’açi. Ma ot’oçaşşe megiğare. (AŞ-Ortaalan) Ayıyı (zeminden aşağıda bulunan boşluğun içine) hapset. Ben sana silah getireceğim. → dok’anaşe, dok’anaşa, donk’anaşe; p’ara; ot’oçape; livori; t’abanca; ostomiloni; luveri


ot’omay (ÇM) EA har.f. [soru biçimi : ot’omars-i] [Bu fiilin sırf bildirme kipi emperfektif biçimleri gözlemlenmektedir.] Fırlatıyor. Atıyor. Sk’anda k’ale vot’omar. (ÇM-Ğvant) Sana doğru atıyorumKva vot’omart’aşat şk’imi golut’oçay. (ÇM-Ğvant) Biz taş atarken benimkini geçiyor (= benimkiden öteye, daha uzağa atıyor). Ali t’uği ibirt’aşa p’anda t’ubi jur (= dubara) ot’omay. (ÇM-Ğvant) Ali tavla oynarken hep dubara atıyor. → ot’k’omers/ ot’k’omels, ot’k’omars; ot’oçay; ok’ap’inams[3]; istomers; ostolaps


ot’op’osi (AŞ-Ok’ordule) i. Otobüs. [< Fra.] Faik’i nufus-çağeti gvoç’ondru do oxorişa kogamaxt’u-dort’u. Bere-muşi antxozu. Ot’op’osi p’ri cexedu menç’işu. (AŞ-Ok’ordule) Faik kimliğini unutup evden çıkmıştı. Çocuğu arkasından koştu. Babası otobüse binmeden yetişti. → otobussi, otoposi, otobusi


ot’rağodu-lak’irdepe (PZ) çoğ.i. Şarkı sözleri. Ar ot’rağodu-lak’irdepe Lazeburi domç’ari. (PZ-Cigetore) Bir şarkı sözlerini Lazca olarak yazdım. → t’rağudaşi nena; biyapaşi nenape; birapaşi tkvalape; [birinin söylediği şarkıların sözleri] ar miti na-t’rağudupeşi zit’ape


ot’rik’e (FN ~ AH) i. Bıldırcın. Reşadik ot’rik’ez atmaca gyuntxozinams. (FN-Sumla) Reşat bıldırcına atmaca salıyor (= ardından kovalatıyor). Xasanik daduli3’i na-imt’en ot’rik’ez not’k’oçams do oç’opinapams. (AH-Borğola) Hasan atmacayı kaçan bıldırcına fırlatır ve avlatır. → ort’iç’i/ ort’t’iç’ç’i; bulducini


ot’t’obinay (AŞ-Ortaalan) EA har.f. Vücudun tümünü ya da bir kısmını ısıtıyor. Ayteni bere ot’t’obinay. (AŞ-Ortaalan) Ayten çocuğu ısıtıyor. Ayteni bere-muşi ot’t’obinay. (AŞ-Ortaalan) Ayten çocuğunu ısıtıyor. → onçxunams/ onçxunay; ont’obinay[1]; ot’ubinams; ot’ibinams/ ot’ibinaps; ≠ ot’obinay


ot’t’usanay (AŞ-Ortaalan) EA har.f. Cansız bir şeyi [aps.] ısıtıyor. Doğani mca ot’t’usanay. (AŞ-Ortaalan) Doğan sütü ısıtıyor. → ot’ubinamsII/ ot’ubinapsII


ot’ubinams/ ot’ubinaps (FN ~ HP-P’eronit) EA har.f. I. Birinin vücudun tümünü ya da bir kısmını ısıtıyor. Guri ini giğut’aşi mjorak var-ot’ubinams. (AH, atasözü, K.A.) Yüreğin soğuksa güneş ısıtamaz (= Gönül istemeyince zoraki olmaz). Mtvirişi mskvanobak miti var-ot’ubinu. (AH, atasözü, K.A.) Karın güzelliği (= manzarası) kimseyi ısıtmadı. İnişen na-moxtes berepe, bat’aniye gotumers do ot’ubinams. (AH-Borğola) Soğuktan gelen çocukları, [onlara] battaniye sarıp da ısıtıyor. Mjorak ot’ubinams. (HP-P’eronit) Güneş ısıtıyor. → onçxunams; ont’obinay[1]; ot’t’obinay; ot’ibinams/ ot’ibinaps; + t’ubun, it’ubins/ it’ubinams

+ ut’ubinams/ ut’ubinaps EDA har.f. Birinin [dat./ gen.] vücudunun bir yerini [aps.] ısıtıyor. Mtviris na-isteru bere-muşişi k’uçxepe k’aloriferite ut’ubinams. (AH-Borğola) Karda oynayan çocuğunun ayaklarını kaloriferde ısıtıyor.

II. Cansız bir şeyi [aps.] ısıtıyor. Nanak ğoma na-gubu-dort’un xaci ondğeneyi gyari şeni ot’ubinamz. (FN-Ç’anapet) Annem dün pişirdiği fasulyeyi öğle yemeği için ısıtıyor. Nusak gyari ot’ubinams. Suffa dodgasen. (AH-Lome) Gelin yemek ısıtıyor. Sofrayı kuracak. Ramizik mja ot’ubinams. (HP-P’eronit) Ramiz süt ısıtıyor. → ot’t’usanay

şsz it’ubinen : Isıtılıyor. Isıtılabiliyor. Daçxurişi ogine xepe k’ayi it’ubinen. (FN-Ç’anapet) Ateşin önünde eller iyi ısıtılabilir. Gyari ocağis mot-yodgam. Soba iç’vet’aşi gyari sobas it’ubinen. (AH-Lome) Yemeği ocağa koyma. Soba yanarken yemek sobada ısıtılır. Bakirişi k’uk’umaten 3’k’ari k’ai it’ubinen. (AH-Borğola) Bakır güğümde su iyi ısıtılır.

f.-s. ot’ubinoni : Isıtılması gereken. Gyayi ot’ubinoni ren. (AH-Lome) Yemek ısıtılmalıdır.


ot’ut’x’ulaps (ÇX) EA har.f. Haşlıyor.


ot’uxnams (FN-Ç’anapet) EA har.f. Kızartıyor. Doğrudan doğruya ateşe gösterip pişiriyor. Berez oçu şeni k’vateyi xor3i nçxiliz dop3oni do bot’uxnam. (FN-Ç’anapet) Çocuğa yedirmek için kesilmiş eti şişe dizdim (= sapladım) ve kızartıyorum. P’ap’ulik ağne na-nik’vatu ngenişi xor3i nçxiliz do3onu do ot’uxnams. (FN-Ç’anapet) Dede, yeni kesilen dananın etini şişe dizdi ve kızartıyor. → t’urt’olumsII; turtolums


ot’vebi (ÇM) i. Ocak. Geleneksel Laz evlerinde açık ateşin başındaki ocak taşı. K’lemuri ot’vebi jindo k’o3’vobun. (ÇM-Ğvant) Ocak zinciri ocağın üstünden asılıdır. Ot’vebi golit’aşa noşk’eri golvasven. (ÇM-Ğvant) Ocaktan geçerken kömür ona sürülüyor. # Ot’vebi kogolabdgi / Ar grest’a t’u3a cari / Ham cari komekçik’o / Guri-sk’ani momçar-i ? (ÇM-Ğvant, anonim) Ocak taşına koydum / Bir pleki sıcak ekmek / Bu ekmeği verirsem / Gönlünü verir misin ? → ort’ebe; k’era, nk’era/ nk’eya/ nk’iya


ouçanams/ ouçanaps (FN-Sumla ~ HP ÇX)(AK) EA har.f. Karartıyor. Siyahlaştırıyor. Nez*işi ğlep’ak xe ouçanams. (FN-Sumla) Cevizin yeşil kabuğunun boyası [insanın] elini karartıyor. Ağani 3’uk’ali daçxuriz mot-yodgam. Nk’omak ouçanams. (AH-Lome) Yeni kazanı ateşe koyma. Duman karartıyor. Daçxurişen na-yulun k’omak k’at’a-soti ouçanams. (AH-Borğola) Ateşten çıkan duman her yeri karartıyor. Dadik daçxeris tencere gedgu. Ama ouçanaps. (AK-Döngelli) Teyze ateşe tencere koydu. Ama siyahlaştırıyor. → dvouçanay, oyuçanay/ oyuçanams


ovalams/ ovalay/ ovalaps EA har.f. Sallıyor. [part. vale(r)i] Dişk’a ovalay. (AŞ-Ortaalan) Odunu sallıyor. Puciz na-dolobun tok’i aliz kodolat’k’u-doren. Ti hekol hakole ovalaşi axri3ken do t’k’ebi doluç’k’omams. (AH-Lome) İneğe takılan ip boynunu sıkıvermiş. Başını öteye beriye sallayınca sürtünüp deriyi yiyor. Hak’k’ik arguni uçalime ovalams. Sum geçamus sap’i met’axums. (AH-Lome) Hakkı baltayı usulsüz sallıyor. Üç vuruşta sapını kırıyor. Mayişi k’op’alik 3’k’ariz k’udeli ovalams do imçvirs. (AH-Borğola) Kurbağanın iribaşı suda kuyruk sallayarak yüzüyor. Memet’i ! K’et’i heşo mot-ovalam. K’oçişi tolis kona3onen. (AH-Borğola) Mehmet ! Değneği öyle sallama. İnsanın gözüne saplanır. → onk’anams/ onk’anaps; ++ govalams; golonvalams

f.-i. ovalu : Sallamak. Coğori olalu şeni ren; biga ovalu şeni ren. (AH, atasözü, K.A.) Köpek havlamak için var; sopa sallamak için var (= İnsanlar arasında gereksiz ve boş konuşanlar olur; ama bu konuşmaların can sıkmaması için de gerekli tedbir alınmalıdır).

[eşb. valums[1] ve valums[2] fiillerinin fiil-isim hali]

part. valeri : Sallayarak. Ç’epxe valeri valeri moy gulur ? (AŞ-Ortaalan) Çubuk sallaya sallaya niye geziyorsun ? # Karmat’eşa cevulur/ Xe valeri valeri. (AŞ, Anonim) Değirmene iniyorum/ Elimi sallaya sallaya.

[dey. (AH) nena ovalams : Söz ile sataşıyor. Laf atıyor.] Hek hak k’at’t’a yeriz nena mot-ovalam. (AH-Lome) Orada burada olur olmaz yerlerde laf atma. non3xak’ams; elvaben; nok’ixay; elvat’en; ge3’obun; naçkinen; notkvams; naxişen

+ uvalams/ uvalay/ uvalaps EDA har.f. Birine [dat.] bir şey [aps.] sallıyor. İdi do melenk’aleşe xe mivali. (AŞ-Ortaalan) Git de karşı yakadan (= karşı taraftan) bana el salla. Bozok xe mivalams. (FN-Sumla) Kız bana elini sallıyor. İşoni bozok xe mivalams. (AH-Borğola) Karşı komşu kızı bana el sallıyor.


ovapu → iven


ovinori → iç’ven altında dey. oviç’vi do ovinori


ovle[1] (ÇM) i. İçinde tanelerin ezildiği taş veya tahta çukur kap. Ovlete boğdape dozi. (ÇM-Ğvant) Ovle ile buğdayları ez.


ovle[2] (AŞ-Ok’ordule) i. Öğle. Bere u3’vi. Ovle iyasi cari koniğay. (AŞ-Ok’ordule) Çocuğa söyle. Öğlen olunca ekmek getirsin (= bulunacağımız yere götürsün). → yema; ondğe, ondğeri


ovle[3] (AH) i. Kestane kabuğundan yapılan, öteberi yiyecek ve meyve kurutmaya yarar kap. Kurutma kabı. 3’oxle k’at’a oxoriz ovlepe ivet’u; nez*i, kyume, minci do mk’vali ixominert’u. (AH-Lome) Eskiden her evde ovle olurdu; içinde ceviz, tatlı sucuk, çökelek ve peynir kurutulurdu.


ovri-ti (ÇM)(AŞ-Ortaalan)(FN-Sumla) s. ve i. Her sekizi. → ovro-ti


ovro (PZ ~ FN)(AH-Borğola ~ ÇX) s. ve i. Sekiz. → orvo

I. s. A miti doilu-i, em m3’ika ovro 3’ana molaxedun. (ÇM-Ğvant) Birini öldürürse en azından sekiz sene hapsolur. Ovro ndğeri bere om3’eli cojinaman. (ÇM-Ğvant) Sekiz günlük bebeği beşiğe yatırıyorlar. Ali ovro 3’ana ogi na-mepçi suparape şinaxuy. (ÇM-Ğvant) Ali sekiz yıl önce verdiğim kitapları saklıyor. Na-vort 3’ana Alişi bere ovro 3’aneri iyasen. (ÇM-Ğvant) Bu yıl Ali’nin oğlu sekiz yaşına girecek (= sekiz yaşında olacak). # Go3’oneri 3’ana miğurt’u zari / Zabuni vor ham3’o mak’nu nazari / Sk’ani şeni ovro 3’ana P’azari / Molapxedar sevdali yari-şk’imi (ÇM-Ğvant, S.A.) Geçen sene şanslıydım / Bu sene hastayım nazar değdi / Senin için (gerekirse) sekiz sene Pazar’da / Yatacağım (hapiste) sevgili yarım. Da-çkimik handğa ovro tuteri bere çku memişkvez. Boyne ibgarz edo miti var-ninç’inams. Mu-şeni didi-nana xvala ninç’inams, var-miçkin. (FN-Ç’anapet) Kız kardeşim bugün dokuz aylık çocuğunu bize bıraktı. Devamlı ağlıyor ve yanına kimseyi yanaştırmıyor. Neden sadece büyük anneyi yanaştırıyor, bilmiyorum. Biç’i-çkimik ovro 3’aneri rt’uşi bilgisayari ixmaru. (AH-Borğola) Oğlum sekiz yaşında iken bilgisayarı kullandı.

II. i. Ovroşa xut nok’ordasi sum dosk’udun. (ÇM-Ğvant) Sekizden beş eksilince üç kalır (8 - 5 = 3).


ovroneri (PZ-Cigetore) s. ve i. Sekizinci. Şk’uni haninepes ovroneri tutas opşa t’u3a iyen. (PZ-Cigetore) Bizim buralarda sekizinci ayda çok sıcak oluyor.→ maovrani; movroni; ovrotani, ovroni; maovroni


ovrotani/ ovroni (FN) s. Sekizinci. → maovrani; ovroneri; movroni, maovroni


ovro-ti (AH-Borğola ~ HP ÇX) s. ve i. Her sekizi. Handğa kotumepeşi ovro-ti okotumaleşe var-moxtu. (AH-Borğola) Bugün tavukların sekizi de kümese gelmedi. → ovri-ti


oxa- → oxva-


oxamç’k’en (AH ~ HP) AD har.f. [emp.şm.1.tek. oxobamç’k’er/ oxovamç’k’er] Birine [dat.] uyum sağlıyor. Birine [dat.] alışıyor. [“alışkanlık haline geliyor” anlamına gelmez] Angaraşe ipti moptişi dido mebikaçet’i, ala ha3’i tamo tamo oxobamç’k’er. (AH-Lome) Ankara’ya ilk geldiğimde çok daralıyordum, fakat şimdi yavaş yavaş uyum sağlıyorum. ≠ gyagen; + oxomç’k’inams


oxant’alen[1] (HP) Aø har.f. Birbirine karışıyor. int’alen, oint’alen; ok’int’alen; ok’int’alay; uxuint’alen


oxant’alen[2]/ oxvant’alen (HP) → oxont’alams/ oxont’alaps


oxarxalinams/ oxarxalinay (PZ ~ FN-Ç’enneti) EA har.f. Su veya sütü [aps.] kaynatıyor. Ayşe mca oxarxalinay. (ÇM-Ğvant) Ayşe süt kaynatıyor. 3’ari dvoxarxalinu. Huy luyu ek’ubğay. (ÇM-Ğvant) Suyu kaynattı. Şimdi (suyun) içine lahana döküyor (ekliyor).


oxask’iri (PZ) i. Kayın. Kayınbirader. Andğa oxask’iri-şk’imi moxt’asere. (PZ-Apso) Bugün kayınbiraderim gelecek. → oxrask’iri, oxrask’ure, oxraskiri


oxasure (PZ) i. Eşinin kız kardeşi [= baldız veya görümce]. Oxasure-şk’imi dikomocu. (PZ-Apso) Baldızım evlendi. → oxrasure


oxçinalayi (ÇX) z. (Kadın) yaşlılıktan. Nanas oxçinalayi berepe koxvaktu. (ÇX-Makret) Annem yaşlılıktan çocuklarını karıştırıyor.


oxelams/ oxelay/ oxelaps EA har.f. [f.-i. oxelu] Sevindiriyor. Mutlu ediyor. # Va-moxeli. Si-ti var-ixelare. (PZ ~ AŞ) Beni mutlu etmedin. Sen de mutu olmayacaksın. # Avla-sk’ani ceren m3xuli-mek’tasi / K’ulişa moyseli limci meft’asi / 3’ari kocemibi toli cekçasi / Var-moxeli si-ti var-ixelare. (ÇM-Ğvant, anonim) [Senin] kapının önünde mek’t’asi armudu dikili / Akşam evine [ben] gelince oturduğun iskemleden kalk (= iskemleyi bana ver) / Göz ile [ben sana] işaret verince bana su ver / [Beni] güldürmedin. Sen de gülmeyeceksin. + ixelen


oxenapay/ oxenapams/ oxenapaps/ oxvenapaps ett.f. → ikuy, ikoms, ikips


oxenoni (PZ-Cigetore) [< ikums fiilinin f.-s.] s. ve i. Yapabilecek (biri). Nusaluği oxenoni var-vore. (PZ-Cigetore) Gelinlik yapabilecek biri değilim.


oxikten (PZ) Aø har.f. Eğleniyor. Xasani dişk’a ikumt’aşa oxikten. (PZ-Cigetore) Hasan odun yaparken eğleniyor. → oxvakten; oxoktun


oximç’k’inams/ oximç’k’inaps (HP) EA har.f. Yabani hayvanı kendine alıştırıyor. Xasanik atmaca oximç’k’inams. (HP-P’eronit) Hasan atmacayı kendine alıştırıyor. + oxomç’k’inams/ oxomç’k’inaps


oximç’ven (PZ) Aø har.f. Ehlileşiyor. Sift’eri koximç’u. Var-imt’en. K’oçi nixolams. (PZ-Cigetore) Atmaca ehlileşti. Kaçmıyor. Adamı yanaştırıyor. → imç’k’ven, imç’k’en; + oxomç’ums


oxinapams ett.f. → ikums


oxini (ÇM ~ AŞ) s. I. (ÇM ~ AŞ) (ağaç hakkında) Aşılı.

II. (ÇM) (hayvan hakkında) Ehlileştirilmiş ya da evcil. Xasani sift’eri oxini 3’opxuy. (ÇM-Ğvant) Hasan atmacayı evcilleştiriyor. (imç’k’en altında) mç’k’ineri; + oxvoxinay


oxink’anay (ÇM) Aø har.f. Kımıldıyor. Yerinden oynuyor. 3unami zuğa tudendope let’a oxink’anasi na-mulun zuğa-3’arepe n. (ÇM-Ğvant) Tsunami, deniz dibinde olan depremden kaynaklı oluşup gelen deniz sularıdır. Amser soton let’a koxink’anu. Haminepe-ti ink’art’u. (ÇM-Ğvant) Bu gece biryerlerde deprem oldu. Buralar da sallandı. → ink’ans/ ink’ay; oxink’ay/ oxink’ans; + oxonk’ay/ oxonk’anams


oxink’ay (AŞ), oxink’ans (FN ~ ÇX) Aø har.f. [perf. oxink’anu] Kımıldıyor. Yerinden hafifçe oynuyor. Memet’t’i-ti nomşaray do ham araba yeri-muşişe moy var-oxink’ay ? (AŞ-Ortaalan) Mehmet te itiyor da (= itmesine rağmen) bu araba niye yerinden oynamıyor ? Si oxink’anişa cuma-sk’ani gamilay. (AŞ-Ortaalan) Sen yerinden oynayıncaya kadar kardeşin hızla aşağı gidiyor. → ink’ans/ ink’ay; oxink’anay; + oxonk’anay/ oxonk’anams

yet. oxvank’anen (AŞ)(ÇX), oxank’anen (FN ~ HP) : Yerinden oynayabiliyor. Şolobondina st’eri var-oxogank’anen. (AŞ-Ortaalan) Şolobondina gibisin. Oynayamıyorsun.


oxisumers (FN) EA har.f. [emp.şm.1.tek. oxobisumer] Darmadağan ediyor. Munçkik ğoma seri getasule koxisu. (FN-Ç’anapet) Porsuk dün gece fidanlığı darmadağan etti.


oxişk’uy (ÇM) EAL dön.har.f. Birinin [aps.] kendine ait bir yere [lok.] girmesini kabul ediyor. Birini [aps.] kendi evine [lok.] sokuyor. Sotinuri k’oç’i oxori moy-oxişk’um. (ÇM-Ğvant) Nerenin adamını (= nerenin olduğu tanımadığın adamı) eve alma. Ayşe seri oxori miti var-oxişk’uy. (ÇM-Ğvant) Ayşe gece eve kimseyi kabul etmiyor. Ali oxori miti var-oxişk’uy. Mi-ti idasen mexuy. (ÇM-Ğvant) Ali kimseyi eve sokmuyor. Kim giderse kovuyor. + oxuşk’uy


oxiyale (AH) s. 1. [bitki hakkında] Yabani olmayan. İnsan tarafından yetiştirilmiş. Aşılanmış. Avliz na-gedgin mbuli oxiyale ren. Ont’uleşi k’udeliz na-ren mt’k’ori ren. (AH-Lome) Avludaki kiraz aşılanmıştır. Tarlanın kenarında olan yabanidir. 2. mec. [insan yavrusu hakkında] Çok cana yakın. Berepe-skani dido oxiyale ren. Çkunepe mt’k’ori renan. (AH-Lome) Senin çocukların çok cana yakın. Bizimkiler yabanidir.


oxmarams (PZ) EA har.f. Kullanıyor. Xalamidas çusk’i var-on. Si oxmaram-i ? Ho. Vit t’ek’ik’e iyondri. Mekçare. (PZ-Cigetore) Çekmecede küskü yok. Sen mi kullanıyorsun ? - Evet. On dakika bekle. Sana vereceğim. Nana-şk’imişi tolepe k’evi on. Cozluği p’i oxmaraşa lemşis ordo lomç’epi gondums. (PZ-Cigetore) Annemin gözleri sağlamdır. Gözlüğü kullanmadan iğneye erken iplik geçiriyor. → oxmay (ÇM), ixmay (AŞ), ixmars (FN ~ ÇX)

yet. axmaren : (1) Kullanabiliyor. (2) Yanlışlıkla (fazla) kullanıyor. Xasanik noğaşa moxt’asi (na)-oxmaru cenç’areri noxesap’ams ç’iOpşa maxmaru-i ?” (PZ-Cigetore) Hasan çarşıdan gelince harcadığı parayı değerlendiriyor kiÇok mu kullandım ?”

şsz ixmaren : Kullanılıyor. Lazeburi oşk’omalepes opşa lilve ixmaren. Vorsi iyen. (PZ-Cigetore) Laz yemeklerinde bol sebze kullanılır. Güzel olur.

part. xmarineri : Kullanarak. Kullanılmış. Xmarineri loriç’i komomçes. Him ma muya voğoda ? (PZ-Cigetore) Kullanılmış kazmayı verdiler. Ben onu ne yapayım ?

f.-i. oxmaru : Kullanma. Kullanmak. Biç’i-şk’imik araba-şk’imi oxmaru şeni opşa ik’alap’arams. (PZ-Cigetore) Oğlum arabamı kullanmak için çok yalvarıyor.


oxmay (ÇM) EA har.f. Kullanıyor. [Bu fiilin soru biçimleri kök ilâvesi {-ø-} olan çekimi ile kök ilâvesi {-am-} olan çekiminin karışmış halini göstermektedir. {-ø-} : voxmar-i ?, voxmart-i ?, oxmart-i ? ; ama {-am-} : oxmaram-i ?, oxmarams-i ?, oxmaraman-i ?] Ali xura imbort’aşa mboli 3’ari oxmay. (ÇM-Ğvant) Ali banyo yaparken çok su kullanıyor. Emogi luksi nudvinamt’aşa isp’irto oxmaran. (ÇM-Ğvant) Lüksü ilk yakarken ispirto kullanırlar.Ayşe berepe xura umbort’aşa mboli 3’ari oxmay. (ÇM-Ğvant) Ayşe çocuklara banyo yaparken çok su kullanıyor. Mca so-oxmarare nu3’irar do mek’vatar. (ÇM-Ğvant) Ağacı kullanacağın yerle aynı ölçüde kesmelisin. O3ijonaşe dvoxmarana vrosi lazut’i gayasen. (ÇM-Ğvant) Tırmığı kullanırsan iyi mısırın olur. Ali k’uçxe pupuli dvayu. Ç’ami var-oxmaru. Var-ciktu. Huy k’uçxe nuk3un. (ÇM-Ğvant) Ali’nin ayağında çıban oluştu. İlâç kullanmadı. İyileşmedi. Şimdi ayağının bir kısmı (= çıban olan bölgeler) çürüyor. Mecburi var-ort’uk’o reyi var-voxmarart’u. (ÇM-Ğvant) Mecburi olmasaydı oy kullanmayacaktım. → oxmarams, ixmay, ixmars

yet. axmaren : Kulanabiliyor. Ham mca ğorma kuğun. Va-maxmaranen. (ÇM-Ğvant) Bu ağaç kovuklu. Kullanamayacağız.

şsz ixmaren : Kullanılıyor. Bere na-ixmaren var-uşk’un. Suparape ç’irduy. (ÇM-Ğvant) Çocuk [kitabın] faydalı (= kullanımlı) olduğunu bilmiyor. Kitapları yırtıyor. Oxori oxenu şeni vit-vitepe mboli mo-oşk’orapam. Mboli var-ixmaren. (ÇM-Ğvant) Ev yaptırmak için ona-on fazla biçtirme. Çok kullanılmıyor.

f.-i. oxmarapu/ oxmaru (ÇM) : Kullanma. Kullanamk. Mangana oxmarapu şeni op’alak’aray. (ÇM-Ğvant) Araba kullanmak için yalvarıyor. Araba oxmaru baba-muşişa dozdu. (ÇM-Ğvant) Araba kullanmayı babasından çekti (= onun araba kullanma metodu babasınınkine benziyor).


oxo-[1] (PZ ~ HP) fb. [işlevi belli değil] [/a/ önünde oxv- (PZ ~ AŞ), ox- (FN ~ HP)] [/o/ önünde ox- (PZ), oxv- (ÇM ~ AŞ), ox- (FN ~ HP)] [/i/ ve /u/ önünde ox-] (Ör. oxuzdams; oxvo3’onay/ oxo3’onay/ oxo3’onams/ oxo3’onaps; oxondvay/ oxonduy vs)


oxo-[2] (FN ~ ÇX)(AK) fb. “İç içe. Birleşerek.” [/a/ önünde ox- (FN ~ HP), oxv- (ÇX), uxv- (AK)][/o/ önünde ox- (FN ~ HP)(AK), oxv- (ÇX)] [/i/ önünde ox- (FN ~ HP), uxu- (AK)][/u/ önünde ox- (FN ~ HP), ux- (AK)] (Ör. oxogibums/ oxogibups)


oxo-[3] i. → oxori/ oxoyi


oxocca → oxorca


oxoç’ura (FN-Ç’anapet) s. Evli olan hamarat (kadın). Becerikli ve iyi bir ev (kadını). Cumadi-çkimişi nusa dido oxoç’ura oxorca ren. Xeşa na-var-muxtamz mutu va-ren. (FN-Ç’anapet) Amcamın gelini çok iyi bir ev kadını. Elinden gelmiyen hiçbir şey yok. → oxoky’ura/ oxokyura


oxogubums/ oxogibums/ oxogibups (HP), oxogibups (AK)(ÇX) EA har.f. [part. oxogiberi] Sulu yiyecekleri [aps.] bir arada pişiriyor. Lux’us ç’k’idi duluk’ançxeps do oxogibups. (AK-Döngelli) Lahana yemeğine ekemk ufalıyor da o şekilde bir arada ğişiriyor. → ok’ocibums/ ok’ocibuy; ok’ogubums/ ok’oguboms


oxoktams (FN-Sumla ~ HP) EA har.f. I. Isıtılan pekmez, yemek vs’yi [aps.] karıştırıyor. “P’ek’mezi mot-eput’as ya do oxoktams do gyopinams. (FN-Sumla) “Pekmez taşmasın diye karıştırıp köpürmesini önlüyor. NandidikGyari mot-gyaç’vet’azya do oxoktams. (AH-Lome) BabaanneYemek tutmasındiye karıştırıyor. T’u3a gyari k’uzite oxoktams do gyokorinams. (AH-Borğola) Sıcak yemeği kaşıkla karıştırıp soğutuyor. → gondğvarums[1]/ gondğvaruy; uxuktaps

II. Taneleri [aps.] karıştırıyor. Xasanik na-upins ntxiriK’ai xomasya do bu3xiten oxoktams. (AH-Borğola) Hasan serili olan fındığıİyi kurusundiye tırmıkla karıştırıyor.


oxoktinams (AH) EA har.f. ♦ [dey. guri oxoktinams (AH) : Oyalanıyor.] Ma çkva mutu var-maxenen. Ala guri oxoboktinam. (AH-Lome) Ben artık bir şey yapamam. Ancak oyalanıyorum. → oxikten; iboden; ik’alandeps


oxoktun (FN ~ AH) Aø har.f. Biri [aps.] biri ya da bir şey ile [+ k’ala] eğleniyor. Cuma-çkimi akşamineri gyari şkule berepe k’ala ibirz do oxoktun. (FN-Ç’anapet) Kardeşim akşam yemeğinden sonra çocuklarla oynayıp eğleniyorMuradik k’avez ar-jur saat’iz arkadaşepe-muşi k’ala oxoktun. (AH-Lome) Murat kahvede bir-iki saat arkadaşlarıyla eğleniyor. → oxikten; oxvakten


oxok’irums/ oxok’irups (HP) EA Birbirine bağlıyor. Tok’i oxop’k’irum. (HP-P’eronit) İpleri birbirine bağlıyorum. → oxvok’oray[1]; ok’ok’oruy/ ok’ok’orums; ≠ [sabit bir yere ona yapışık durumda bağlıyor] oxvok’oray[2]/ oxvok’k’oray, oxok’orams, oxok’orums, oxuk’orums, oxuk’orams


oxok’orams (FN-Ç’anapet) EAL har.f. [emp.şm.1.tek. oxobok’oram] Bir şeyi [aps.] bir sabit yere [lok.] ona yapışık durumda bağlıyor. Babak, urz*enişi k’ant’arepe na-var-gestun steri txombuz oxok’orams. (FN-Ç’anapet) Babam üzümün filizlerini, aşağıya kaymayacak şekilde, kızıl ağaca bağlıyor. → oxvok’oray[2]/ oxvok’k’oray, oxok’orums, oxuk’orums; ≠ [birbirine başlıyor] oxvok’oray[1]; oxok’irums/ oxok’irups; ≠ nok’orams


oxok’orums (FN-Sumla) EAL har.f. [emp.şm.1.tek. oxop’k’orum] Bir şeyi [aps.] bir sabit yere ona yapışık durumda bağlıyor. X’aç’k’et’i mşkvelis oxop’k’orum. (FN-Sumla) Sırığı kızılağacın gövdesine bağlıyorum. → oxvok’oray[2]/ oxvok’k’oray, oxok’orams, oxuk’orums, oxuk’orams; ≠ [birbirine bağlıyor] oxvok’oray[1]; oxok’irums/ oxok’irups; ≠ nok’orams


oxoky’ura/ oxokyura (FN ~ HP) s. ve i. I. s. Evli olan hamarat (kadın). Becerikli ve iyi bir ev (kadını). Oxoky’ura oxorca na-ren oxorepes iri dulya memskvaneri iven. (AH-Borğola) Becerikli kadın olan evlerde bütün iş düzenli olur. → oxoç’ura

II. i. Evli olan hamarat kadın. Becerikli ve iyi bir ev kadını Oxoky’urak yaği suveri-muşite nixmars. (AH-Lome) Evin hanımı yağı kendi idaresiyle kullanıyor.


oxombinams/ oxombinay (PZ ~ FN) EA har.f. [fb.{ø-}][kb.{o-}] Kurutuyor. → oxominams/ oxominaps; + xombun

I. (PZ ~ FN) Bitkiyi [aps.] kurutuyor. Nez*işi yaği ikumt. Ç’aç’a-muşi muya ateren ? - Nez*işi ç’aç’a işk’omen. Ar jur ndğa voxombinamt. Vorsi iyen. (PZ-Cigetore) Ceviz yağı yapıyorsunuz. Posasını ne yapacaksınız ? - Ceviz posası yenir. Bir iki gün kurutuyoruz. Lezzetli olur. Xasanik ntxiri oxombinasen. Ntxirepe gupinams. (PZ-Cigetore) Hasan fındıklarını kurutacak. Fındıkları seriyor. Ayşe ore-noxlap’epe nonç’epite 3onuy-oxombinay. (ÇM-Ğvant) Ayşe kabak içlerini ipe dizip kurutuyor. Nanak k’ak’aleyi ladre ntxiri naylaşi ç’art’ağiz gelobğu do oxombinamz. (FN-Ç’anapet) Annem ayıklanmış yaş fındığı serenderin terasına serpip kurutuyor.

f.-i. oxombinu : Bitkiyi kurutma. Babak ağne na-3xunu lazut’epe oxombinu şeni nayla tudelez e3’ok’idams. (FN-Ç’anapet) Babam yeni soyduğu mısırları kurutmak için serenderin altına asıyor. Nanak oxombinu şeni gale mjoraz na-nupinasen felişi p’ip’ila mtuyik xvat’umz. (FN-Ç’anapet) Annemin kurutmak için dışarda güneşe serdiği kabak tohumlarını fare kemiriyor

şsz ixombinen : Kurutuluyor. Kurutulabiliyor. Xasanişi anteri ordo ixombinen. (PZ-Cigetore) Hasan’ın gömleği erken kuruyor. Mt’alepe Maryaşina ordo ixombinen. (ÇM-Ğvant) Otlar Ağustos ayında kısa sürede kurutulabiliyor. Ağustozis limxana k’ayi ixombinen. (FN-Ç’anapet) Ağustos ayında eğrelti iyi kurutulabiliyor.

II. (PZ) Hayvan derisini [aps.] kurutuyor. Xasanik k’eç’işi post’i gon3’u şuk’ule domcumoru do mjoras konudu. Oxombinams. (PZ-Cigetore) Hasan keçinin derisini yüzdükten sonra tuzlayıp da güneşe karşı gerdi. Kurutuyor.

III. (FN) Çamaşırı [aps.] kurutuyor. Porça napxvi do doboxombini. (FN-Ç’anapet, Sumla) Gömleği yıkayıp kuruttum. 3’inek’i daçxuriz boxombinam. (FN-Ç’anapet, Sumla) Çorabı ateşte kurutuyorum.


oxomç’k’inams/ oxomç’k’inaps (AH-Lome ~ HP) EDA/EA har.f. Uymuş haline getiriyor. [emp.şm.1.tek. oxobomç’k’inam/ oxovomç’k’inam/ oxovomç’k’inaps] I. EDA har.f. Birine veya bir şeye [dat.] alıştırıyor.

II. EA har.f. Ehlileştiriyor. Evcilleştiriyor. Xasanik atmaca oxomç’k’inams. (HP-P’eronit) Hasan atmacayı ehlileştiriyor. → oxomç’ums; omç’ay, omç’k’ams, omç’k’inams, omç’k’vams, omç’k’vinoms, omç’k’vinams[3]/ omç’k’vinaps; oxomç’k’inams/ oxomç’k’inaps; oxini 3’opxuy, oxvoxinay; terbiyups; + oximç’k’inams/ oximç’k’inaps.


oxomç’ums (PZ-Cigetore) EA har.f. Ehlileştiriyor. Ham ndğalepe sift’eri oxovomç’um. (PZ-Cigetore) Bugünlerde atmaca ehlileştiriyorum. → omç’ay, omç’k’ams, omç’k’inams, omç’k’vams, omç’k’vinoms, omç’k’vinams[3]/ omç’k’vinaps; oxomç’k’inams/ oxomç’k’inaps; oxini 3’opxuy; oxvoxinay; terbiyups; + oximç’ven

+ oxumç’ums EDA har.f. Biri için ehlileştiriyor. Ar sift’eri komiyonun. Velis oxovumç’um. (PZ-Cigetore) Bir atmacam var. Veli için ehlileştiriyorum.


oxominams/ oxominaps (AH ~ ÇX)(AK) EA/Eø har.f. [fb.{ø-}][kb.{o-}] Kurutuyor. I. (AH ~ ÇX)(AK) EA har.f. Bitkiyi [aps.] kurutuyor. Lazut’i ipti boxominamt. Ok’açxe onçamurete pçxvarumt do pkurçolumt. (AH-Lome) Mısırı önce kurutuyoruz. Sonra dibekte dövüp ayıklıyoruz. Si ntxiriz çepla moyoğam do ayi oxominam-i ? (AH-Lome) Sen fındığın üzerinden kabuklarını alıp ayrı mı kurutuyorsun ? Nacik ntxiri balk’oniz gelobğams do oxominams. (AH-Borğola) Naci fındığı balkona döküyor da kurutuyor. Nisak oput’es lausti numpinaps do oxominaps. (AK-Döngelli) Gelin bahçeye mısır serip kurutuyor. Na-voxomini lausti a3’i odaşi kenaris ilobğun. (AK-Döngelli) Kurutmuş olduğum mısır şimdi odanın kenarına bırakılmış haldedir. → oxombinams/ oxombinay

II. (AH) EA har.f. Islanan bir şeyi [aps.] kurutuyor. K’enç’i-ncumu 3’k’aris k’ayi dopçxaşen doni boxominam do hem ora şkule karmat’es bomkvapam do heşşo bixmar. (AH-Lome) Kaya tuzunu suda iyice yıkadıktan sonra kurutup daha sonra da değirmende öğütüp öyle kullanıyorum. Ğomaneri mç’imaz na-işuvu xomula tipipe nanak luğiz geşobğams do oxominams. (AH-Lome) Dünkü yağmurda ıslanan kuru otları annem incir ağacına serip kurutuyor. Doğanik, ğaliz imçvirt’uşi na-aşuvu porça kvaz yot’a3ams do oxominams. (AH-Borğola) Doğan, derede yüzerken ıslanan gömleğini taşa seriyor da kurutuyor. → osk’urinams/ osk’urinay, oskurinams/ oskurinaps

şsz ixominen : Kurutuluyor. Ntxiri t’u3a t’aonis ixominen. T’aoni mureci ren. M3udişi mot-dupinam. (AH-Lome) Fındık sıcak havada kurutulur. Hava kapalıdır. Boşuna serme. 3’oxle k’at’a oxoriz ovlepe ivet’u; nez*i, kyume, minci do mk’vali ixominert’u. (AH-Lome) Eskiden her evde ovle olurdu; içinde ceviz, tatlı sucuk, çökelek ve peynir kurutulurdu. Na-ixominasen tipepe mjoras nuz*in. (AH-Borğola) Kurutulacak otlar güneşe karşı duruyor. Lazut’i mjora na-z*iroms ar sontxa dipinen do ixominen. (AH-Borğola) Mısır güneş gören bir yerde serilir ve kurutulur.

III. (AH) arg. Eø har.f. Hiçbir iş yapmadan gününü akşam ediyor. Axmetik gelaxen do lumcişa oxominams. (AH-Lome) Ahmet kenara oturup akşama kadar boşuna vakit geçiriyor. Ahmet akşama kadar tembelhanede oturuyor. → olumcinams


oxomonduli (AŞ), oxomondule (FN-Sumla) i. 1. (Eski Laz evlerinde) evin girişinde bulunan, zemini özel killi topraktan yapılmış, açık ateşin yandığı, sürekli oturulup birçok işler görüldüğü, hem salon hem de mutfak olarak kullanılan alan. 2. (Günümüz evlerde) ev ortasında bulunan oturma salonu. Aşek okosalete oxomondule dokosu do mekosalez konodu. (FN-Sumla) Ayşe süpürge ile oxomonduleyi süpürdü ve [süpürgeyi] ilgili alana (= mekosale’ye) koydu (= dayadı).

oxormonduni/ oxomonduni; oxoşkagure


oxomonduni → oxormonduni


oxondvay/ oxonduy (AŞ-Ok’ordule) EDA har.f. [emp.şm.1.tek. oxovondvam/ oxovondum] Tembih ediyor. Doğani Kormepe yemi komeçi deyi koxomondu. Doğan Tavuklara yem ver diye bana tembih etti. Him maXe mot-usumdeyi koxomondu. O banaElini sürmediye tembih etti. çinadums/ çinadumers; ceçinadums/ ceçinaduy; coçinaduy; dinduy; utembiğay; dvandvapun


oxonk’anay/ oxonk’anams/ oxonk’anaps/ oxvonk’anaps (AŞ ~ ÇX) EA har.f. Kımıldatıyor. Yerinden biraz oynatıyor. Ma ntxiri oxobonk’anişi mupeyi bonkvape melu. Ar koz*iyat’i. (AH-Lome) Ben fındığı sallayınca ne koçanlı fındıklar düştü. Bir görsen. + oxink’anay; oxink’ay/ oxink’ans

f.-s. oxonk’anoni : Oynatılması gereken. Oynayacak. Hik’k’u bere u çi bere capşu. Oxonk’anoni yeri va-dosk’udu. (AŞ-Ortaalan) O kadar çocuk yaptı ki çocuk doldu. Oynayacak yer kalmadı.

+ oxunk’anay/ oxunk’anams/ oxunk’anaps EDA har.f. Birine ait bir şeyi yerinden oynatıyor.

# Melenk’ale t’ik’ani / Guri koxomink’ani. (AŞ, anonim) Karşı yakada kuzu / Sen yüreğimi oynattın


oxont’alams/ oxont’alaps (HP), oxvont’alaps (ÇX) EA har.f. Bir arada karıştırıyor. → ok’ont’alams[1]/ ok’vont’alay/ ok’ont’alay, ok’ont’alums[1]; uxunt’aleps

yet. oxant’alen : 1. İstem dışı karıştırıyor. 2. Ayırt edemiyor. Birbiri ile karıştırıyor. [HP’da bazıları oxvant’alen şeklinde söyleyip oxant’alen[1] ile ayırt etmeye çalışırlar.] İsmedik na-mi3’u do İrfanik na-mi3’u koxomant’alu. (HP-P’eronit) İsmet’in söyledikleri ile İrfan’ın söylediklerini karıştırdım.


oxor-p’iji (ÇM), oxor-p’ici (FN)(AH-Borğola HP ÇX)(AK)(*) i. Evin kapının önü. Ali oxor-p’iji 3’ipri-mşk’vela omordinay. (ÇM-Ğvant) Ali kapının önünde kayın fidanı büyütüyor. Cuma-çkimik ğoma na-3’ilu ntxiri oxor-p’iciz kogumpinu. (FN-Ç’anapet) Kardeşim dün topladığı findığı kapının önüne yaydı. K’at’a oxorişi oxor-p’icepes avli-ti aven. (AH-Borğola) Her evin kapı önünde avlusu da olur. Dadik oxor-p’ici kosups. (AK-Döngelli) Hala [ya da teyze] evin önünü süpürüyor. [(*) Bu terim AH-Lome’de kullanılmaz.] → oxorişi p’ici; oxori-p’ici; oput’eI, ofut’eI


oxorca/ oxocca (FN ~ ÇX)(AK) i. [çoğ. oxorcalepe/ oxoccalepe] 1. Kadın. Lazi oxorcalepek odadulaz-ti içalişaman. (FN-Ç’anapet) Laz kadınları yaşlılıkta da çalışıyorlar. Meskurineri ocaği umçane ar oxorcak kogamogzams. (FN-Sumla) Sönmüş bir ocağı (= bir aileyi) hamarat becerikli bir kadın yeniden canlandırır. Cinaze mik bonums ? - Komoliş cinaze komolik bonums. Oxorcaşi cinaze oxorcak bonums. (AH-Lome) Cenazeyi kim yıkar ? - Erkek cenazeyi erkek yıkar. Kadın cenazeyi kadın yıkar. Oxorca vore. Ama ğoberi-ti mixonapun (= mixonun). (AK-Döngelli) Kadın olduğum halde avla (= çitle kapatılan yer) bile yapmışlığım vardır. Sevimik noderi şeni oxorcalepes ucoxups. (AK-Döngelli) Sevim kadınları imeceye çağırıyor. 2. Karı. Cordani, oxorca-muşik gyari var-dudgayiz dido işumen. (FN-Ç’anapet) Cordan, eşi yemeği hazırlamayınca çok sinirleniyor (somurtuyor). Oxorcak ondğeneyi şeni ğomaneyi xaci meyagubums. (FN-Ç’anapet) Eşim öğle yemeği için dünkü fasulyeyi tekrar ısıtıyor. K’at’a bidaşi XasanikOxori var-emaç’opezya do oxorca-muşi çkimde obgarinapams. (AH-Lome) Her gittiğimde HasanEv alamadıkdiye karısını bana ağlattırıyor. Hemuz p’at’i oxorca naç’aru-doren. (AH-Borğola) Onun alnında kötü karısı yazılı imiş. Oxorca-çkimi a3’i va-ren. (AK-Döngelli) Hanımım şu anda yok. → xorz*a, oxorza


oxori/ oxoyi/ oxo-[3] [oxo- biçimi (FN ~ HP). Bazen oxori-muşi yerine oxo-muşi, oxoyişe yerine oxoşe vs gibi söyleniş gözlemlenir. Ayrıca bazı birleşik kelime içinde de oxor- yerine oxo- şeklinde söylenir.] i. 1. Ev. Oxorzaşi vrosi na-on, oxori xampaluği na-oktay on. (ÇM-Ğvant) Kadının iyisi (akıllısı) evin yönetimini (işini) çevirendir. Oxori k’ale movulur. Bere-ti cari şk’omeri miyonun. Ar piçi kodopxedat, dovisinapat. (AŞ-Ok’ordule) Evden geliyorum. Çocuk da yemek yemiş halde. Biraz oturalım da konuşalım. Oxorişi emti çayluği doboxenapi. (FN-Ç’anapet) Evin yukarısını çaylık yaptırdım. Gyari oxaziru şeni babak da-çkimi ordoşe oxorişa elolapams. (FN-Ç’anapet) Babam kız kardeşimi yemek hazırlaması için (yukarı doğru, bahçeden eve) erkenden eve yolluyor. Babak oxoyişi let’a ok’ortums. (FN-Ç’anapet) Babam ev arazisini pay ediyor. Na-vare oxori haya steri ivaz. (FN-Sumla) Yapaçağım ev bunun gibi olsun. Oxoyi dok3u-doren. Muşebura dolibğen. (AH-Lome) Ev çürümüş. Kendi kendine yıkılıyor. Nuriyek oxo-muşiz k’ai nusalik’oba ikoms. (FN-Sumla) Nuriye, evinde iyi nusalik’oba yapıyor. Ğomamci ondğe şkule oxoşe momalu. (AH-Lome) Dün öğleden sonra eve gelebildim. Ma çkva tkvani oxoşe p’ot’e(z) var-bulu(r). (AH-Lome) Ben artık sizin evinize hiç bir zaman gitmem. Berez ham mja oxo-şakiz var-ağen. Gzas ulut’aşa gverdi naoren. (AH-Lome) Çocuk bu sütü eve kadar götüremez. Yolda giderken yarısını döküverir. Dido diyanu. Oxoşe mulut’a şakiz gegom3’k’upun. (AH-Lome) Çok geç oldu. Eve gelene kadar karanlığa kalırsın. Selamişi oxorcak miti var-nusibins. Em nositen oxori-ti muişaleps. (AK-Döngelli) Selami’nin karısı kimseyi dinlemiyor. O akılla yuvasını da bozar. 2. mec. (Salyangozun) kabuğu. Pen3’eş oxori (= pen3’oş oxori). (FN-Sumla) Salyangoz kabuğu.


oxori-amolva (ÇM) i. Evin girişi. Ali go3’o na-mepçi mçxu mca oxori-amolva coç’adun. İdi. 3adi. (ÇM-Ğvant) Ali’ye geçen yıl verdiğim kalın kalas evin girişinde çakılı. Git. Bak.


oxori-doxunaşe (ÇM) i. Evin oturma yeri. Ayşe oxori-doxunaşe berepe şeni cejinaşe elvorçay. (ÇM-Ğvanty) Ayşe evin oturma yerine çocuklar için yatak seriyor.


oxori-monduni → oxormonduni/ oxomonduni


oxori-p’ici (AŞ) i. Evin kapının önü. Oxori-p’ici aşk’va okosoni diyu. (AŞ-Ok’ordule) Evin önü artık süpürmelik oldu. Moxt’ana oxori-k’ap’ulaşa moxt’i. Oxori-p’ici miti mo-gziramt’an. (AŞ-Ortaalan) Geleceksen evin arkasına gel. Evin önünde kimse seni görmesin. → oxorişi p’ici; oxor-p’iji, oxor-p’ici; oput’eI, ofut’eI


oxormonduni/ oxori-momduni (ÇM), oxormonduni/ oxomonduni (FN-Ç’anapet) i. 1. (Eski Laz evlerinde) evin girişinde bulunan, zemini özel killi topraktan yapılmış, açık ateşin yandığı, sürekli oturulup birçok işler görüldüğü, hem salon hem de mutfak olarak kullanılan alan. 2. (Günümüz evlerde) ev ortasında bulunan oturma salonu. Lazut’epe oxormonduni dvobğun. (ÇM-Ğvant) Mısırlar evin ortasında (oturulan ve yemek pişirilen yerde) yere dökülmüş halde duruyor. Ali hik’u nç’ineri moxt’u. Oxori muç’o amaxt’u, oxormonduni kodidu. (ÇM-Ğvant) Ali o kadar yorgun geldi. Eve girer girmez ortaya yorgun düştü. Ayşe guri nantxu. Oxori-monduni gonzun. (ÇM-Ğvant) Ayşe bayıldı. Evin ortasında boylu boyunca uzanmış. Berek obiralepe oxomonduniz goşobğams. (FN-Ç’anapet) Çocuk oyuncaklarını evin ortasına dağıtıyor. Şeyepe-skani oxormonduniz mot giz*in ? Hantere ar soti kezdi ! (FN-Ç’anapet) Eşyaların evin ortasında niye duruyor ? Bunları bir yere kaldır ! Xasanik oxoriz t’aşa çkar mutu var-ikomz. Kimi ncanz, kimi-ti oxomonduniz amadgin do goi3’k’en. (FN-Ç’anapet) Hasan evde iken hiçbir şey yapmıyor. Ya uyuyor, ya da evin ortasında durup etrafına bakıyor. → oxomonduli/ oxomondule; oxoşkagure


oxorsars (FN-Ç’anapet) ED har.f. [fb.{ø-}][kb.{o-}] Belirli birini [dat.] dikizliyor. Gözetliyor. P’ap’ulik “Gale mu ikoman ?” ya do berepez oxorsarz. (FN-Ç’anapet) DedeDışarda ne yapıyorlar ?” diye çocukları gözetliyor. → noxosirams; uxosyay; (ixosyaray altında) uxosyaray; oxosyaray/ oxosyay; noxorsalams; oxosars; + ixorsars/ ixorsals


oxorza (PZ ~ AŞ) i. [çoğ. oxorzalepe] [PZ-Cigetore’de hem oxorza hem xorz*a denir.]

I. Kadın. Oxorzak şeepe-muşi kat’a foyi on3xenis elabams. (PZ-Apso) Kadın eşyalarını daima tavan arasına asıyor. Oxorzak daçxuyis dişk’a ç’eşk’abğams. (PZ-Apso) Kadın ateşin arasına odun koyuyor. Oxorzak mt’alepe moik’açams. (PZ-Cigetore) Kadın otları kucaklıyor. Oxorzaşi vrosi na-on, oxori xampaluği na-oktay on. (ÇM-Ğvant) Kadının iyisi (akıllısı) evin yönetimini (işini) çevirendir. Oxorzalepe ç’andrape şalba cituman. (ÇM-Ğvant) Kadınlar düğünlerde şal örtüyorlar. Oxorza bozomota okomocay do zade zori uğun. (AŞ-Ok’ordule) Kadın kızını evlendiriyor da çok zoru var. Oxorza nusaloba var-axenert’u do hi şeni gamok’atey. (AŞ-Ok’ordule) Kadın nusaloba yapamıyordu. O yüzden ayırdılar. Doğani bere rt’uşa irote oxorzalepe oxosyaramt’u. (AŞ-Ok’ordule) Doğan çocukken hep kadınları gözetliyordu. Oxorza ç’uy. Bozomota-muşşi dolikunay. (AŞ-Ortaalan) Kadın dikiyor. Kızı giyiyor. Gyurci oxorzalepe peği msk’va var-iyenan. (AŞ-Ortaalan) Gürcü kadınlar pek güzel olmuyorlar. → xorz*a, oxorca

II. Karı. Zevce. Kadın eş. Oxorza-şk’imik celaxuna copatxams. (PZ-Apso) Eşim kanepeyi silkeliyor. Oxorza-şk’imi şk’imi şeni xetati şuy. (ÇM-Ğvant) Hanımım benim için eldiven örüyor. Hey na-golulun oxorza juma-şk’imişi oxorza on. (ÇM-Ğvant) Orda geçen bayan kardeşimin eşidir. Andğa jumadi-şk’imişi oxorza ngolaşa igzalu. (ÇM-Ğvant) Bugün amcamın eşi yaylaya gitti (= gitmek için evden çıktı). K’oçi oxorza-muşişa gamik’aten. (AŞ-Ok’ordule) Adam karısından ayrılıyor. Cenç’areri oziru oxorza-şk’imi einduy. (AŞ-Ortaalan) Para bulmayı karım üstleniyor. Amet’t’i zabuni oxorza-muşi umbonay. (AŞ-Ortaalan) Ahmet hasta karısını yıkıyor. → xorz*aII, didaII, çili


oxosars (AH ~ HP ÇX)(AK) ED/EA har.f. [fb.{ø-}][kb.{o-}] Belirli birini [dat.] dikizliyor. → noxosirams; uxosyay; (ixosyaray altında) uxosyaray; oxosyaray/ oxosyay; oxorsars; noxorsalams; + ixorsars/ ixorsals

I. (AH) ED har.f. K’oçiz ar o3’k’edi. Pencerez ti geladu-doren do bozopez oxosars. (AH-Lome) Adama bir baksana. Pencereye başını koymuş da kızları dikizliyor.

II. (AK) EA har.f. Ayşe-dadik mota-muşi mu ikips ya do oxosars. (AK-Döngelli) Ayşe teyze tornunu ne yapıyor diye gözetliyor.


oxoskidun (FN ~ HP ÇX)(AK) ADL/A.Dir har.f. [fb.{oxo-}] [kb.{o-}] Bir şey [aps.] birine [dat.] kalıyor. Bir şey [aps.] birinin [dat.] yanına kalıyor.

I. (FN ~ AH) ADL har.f. Na-are xizanoba mitiz var-oxoskidun. (FN-Ç’anapet) Yaptığın kötülük kimsenin yanına kalmaz.

[dey. xez oxoskidun (AH) : Birinin [dat.] elinde [lok.] kalıyor. Satılmayıp sahibinde [dat.] kalıyor.] Mitik var-eç’opuşi xez koxomoskidu. (AH-Lome) Kimse almayınca elimde kaldı. Didi k’oçi bere k’ala ok’obun. Bere xez oxoskidasen. (AH-Borğola) Büyük adam çocukla kavga ediyor. Çocuk elinde kalacak. → xez doskidun (FN)

II. (AK) A.Dir har.f. Berepeşa dulya mepçi do x’urz*eni o3’ilu-ti skanda oxoskidu. (AK-Döngelli) Çocuklara iş verdim ve üzüm toplamak da sana kaldı.


oxosk’inams (PZ), oxosk’inay (AŞ-Ortaalan) EA har.f. [fb.{ø-}][kb.{o-}] Hayvanı [aps.] öldürüyor. Gebertiyor. Omerik laç’i oxosk’inams. (PZ-Cigetore) Ömer köpeği gebertiyor. Erdoğanik bigate 3’i3’ila oxosk’inams. (PZ-Cigetore) Erdoğan sopa ile yılanı gebertiyor. Laç’ç’i him mo-meçam. Oxosk’inare. (AŞ-Ortaalan) Köpeğe onu verme. Öldürürsün. → 3’amums/ 3’amuy; oxrosk’inay, oxro3kinams, oxre3kinams/ oxre3kinaps, oxo3kinaps; + xosk’un


oxosyaray/ oxosyay (AŞ) ED har.f. [fb.{ø-}][kb.{o-}] 1. Gözlemliyor. Xasani irote bere-muşi oxosyay. (AŞ-Ok’ordule) Hasan her zaman çocuğunu gözlemliyor. 2. Gözetliyor. Dikizliyor. Doğani bere rt’uşa irote oxorzalepe oxosyaramt’u. (AŞ-Ok’ordule) Doğan çocukken hep kadınları gözetliyordu. Doğani, mu bikum deyi manniya ma moxosyay. (AŞ-Ortaalan) Doğan, ne yapıyorum diye habire beni gözetliyor (= kolluyor). → noxosirams; uxosyay; (ixosyaray altında) uxosyaray; oxorsars; noxorsalams; oxosars


oxoşkagure (AH) i. 1. (Eski Laz evlerinde) evin girişinde bulunan, zemini özel killi topraktan yapılmış, açık ateşin yandığı, sürekli oturulup birçok işler görüldüğü, hem salon hem de mutfak olarak kullanılan alan. [Bu ateşin yeri ocak şeklinde hafifçe çukur olup kenarlarına nk’iya/ nk’eya/ nk’era denen büyükçe taşlar gömülürdü ve ateşin çevresinde oturulabilecek mesafedeki alana k’eladi denirdi. K.A.] Oxoşkagureşi daçxurişi jur k’ele nk’eyaşi kva didvet’u. (AH-Lome) Evin ortasındaki ateşin iki yanına ocak taşları konurdu. 2. (Günümüz evlerde) ev ortasında bulunan oturma salonu. → oxormonduni/ oxomonduni, oxomonduli/ oxomondule


oxoşkumers (FN-Ç’anapet) EA har.f. İlgiyi kaybedip bırakıyor. Pederiz a mutxaşe guri muxtayiz mtel-turliz oxoşkumerz. (FN-Ç’anapet) Babam bir şeyden kızınca her şeyi bırakıyor. Berek obirale mu-tu a3’iyasen komoikaçams do var-oxuşkumers. (FN-Ç’anapet) Çocuk oyuncak olarak ne görürse sahipleniyor ve bırakmıyor. → ek’u3’k’ams; ≠ oxuşkumers, uxuşkumers; naşkumers


oxoşk’ums (PZ) EA har.f. Canlı varlığı [aps.] serbest bırakıyor. Özgür bırakıyor. Xasanik sift’eri-muşi coputxinu do oxoşk’ums. (PZ-Cigetore) Hasan atmacasını uçurdu da özgür bırakıyor. → uxuşkumers; uxuskuraps; nuskuraps; [canlı veya cansızı serbest bırakıyor] oxuşk’uy[2], oxuşkumers; ≠ oxuşk’ums; naşk’ums/ naşk’uy


oxoşvale (ÇM) i. Halı. Nana-şk’imi oxoşvale şuy. (ÇM-Ğvant) Annem halı dokuyor. Alişi oxori oxoşvale dvorçun. (ÇM-Ğvant) Ali’nin evinde halı serilmiştir. → xali[1]


oxot’k’va3neri (FN-Ç’anapet) z. Koşarak. Oxot’k’va3neri ulun. (FN-Ç’anapet) Koşarak gidiyor. Koşuyor. → k’ap’ineri


oxouktap/ oxovuktap → uxuktaps


oxoxupups (AK) EA har.f. Büzüyor. Xes na-uğun yazma oxoxupups. (AK-Döngelli) Elindeki yazmayı büzüyor. → uxup’inams[1]/ uxup’inay; oxup’inams; xup’ums/ xup’oms

part. oxoxupineri : Büzüşmüş. Büzülmüş. Oxoxupineri yazma mot muitumer ? (AK-Döngelli) Büzüşmüş yazmayı neden örtüyorsun ?


oxozdams (PZ) EA har.f. Gözünü [aps.] kısıyor. (toli) uxup’inay; (toli) uzday/ (toliz) uzdams; (toli) oç’up’rinams; (toli) omç’uxoms

part. oxozderi : Gözünü [aps.] kısarak. Tolis capirçu. Toli oxozderi evedi evedi patxums. (PZ-Cigetore) Gözüne toz kaçmış. Gözü kısarak hızlı hızlı kırpıyor.


oxo3kinaps (AK) EA har.f. [fb.{ø-}][kb.{o-}] Hayvanı [aps.] öldürüyor. Gebertiyor. K’oçis kva stei guri uğun. Geçaps-geçaps do k’at’upe oxo3kinaps. (AK-Döngelli) Adamın taş gibi yüreği var. Vurup vuruyor da kedileri gebertiyor. Mustafak p’aloten 3’i3’ilas geçaps-geçaps do oxo3kinaps. (AK-Döngelli) Mustafa kalın sopa ile yılana vurup vuruyor da gebertiyor. → 3’amums/ 3’amuy; oxosk’inams/ oxosk’inay, oxrosk’inay, oxro3kinams, oxre3kinams/ oxre3kinaps


oxo3’ona (FN ~ AH) i. Anlayış. K’oçinoba, k’oçepeşi cumaloba oxo3’onaşi çodinas eçkindun. (AH-Borğola) İnsanlık, insanların kardeşlik anlayışı sonucunda oluşur. gogna, gvonognapa, gognapa, ognapa[2], gagna, gak’na; oxo3’onale


oxo3’onale (AH-Lome) i. Anlayış. Anlama kabiliyeti. Si çkar oxo3’onale var giğun-i ? (AH-Lome) Sen de hiç anlayış yok mu ? K’oçiz çkar oxo3’onale var-uğun. T’ora kogamabudgi. (AH-Lome) Adamın hiç anlayışı yok. Az kalsın, çakardım suratına. Axmet’iz oxo3’onale var-uğun. İven do na-var-iven yeyiz iriz damtinen. (AH-Lome) Ahmet’de anlayış yok. Olur olmaz yerde herkese dikleniyor. gogna, gvonognapa, gognapa, ognapa[2], gagna, gak’na; oxo3’ona; [anlama kabiliyeti] oxo3’onaliki


oxo3’onaliki (FN-Ç’enneti) i. Anlama kabiliyeti. Anlama melekesi. Anlama becerisi. Oxo3’onaliki na-var-uğun k’oçi k’ala var-gamisvaren. Anlama kabiliyeti bolmayan adam ile başa çıkılmaz. → oxo3’onale


oxo3’onay/ oxo3’onams/ oxo3’onaps (AŞ-Ok’ordule)(FN ~ HP) EA har.f. [fb.{oxo-}] [kb.{o-}] Anlıyor. Ar3’o boyine mektubi momincğonams. Mutxa mak’alap’ay st’eri. Vrosi na-var-anç’aren şeni mu goruy-ti var-oxovo3’oni. (AŞ-Ok’ordule) Birisi bana sürekli mektup gönderiyor. Bir şey yalvarıyor gibi. Ama düzgün yazamadığı için ne istediğini anlayamadım. Dulya ikumt’aşa dulumcun do var-oxo3’onay. (AŞ-Ok’ordule) İş yaparken akşam oluyor da anlamıyor. Xasanik mu k’irk’olums, var-oxobo3’oni. (FN-Ç’anapet) Hasan ne entrikalar çeviriyor, anlayamadım. Na-moxtu steyi koxo3’onu. (FN-Ç’enneti) Geldiği anda anladı. Uoxo3’onu k’oçi var-meganç’arasen. (FN-Ç’enneti) Anlayışsız adam yazgında olmayacak. Hako çkunebura bisinapat do mitik mot-oxo3’onamt’as. (FN-Sumla) Burda Lazca konuşalım ve kimse anlamasın (= sadece biz anlayalım). Maxirak na-nixiru ntxiri niç’opasen oxo3’onuşi ek’ixu do imt’u. (AH-Borğola) Hırsız çaldığı fındığı yakalanacağını anlayınca ardına döküp de kaçtı. → oxvo3’onay; gonognams, gvonognay; nagneps; nagnen, nagnapun

yet. oxva3’onen (AŞ), oxa3’onen (FN ~ HP) : Anlayabiliyor. M3xulepes mu zabunoba geçu, var-oxoma3’onu. K’at’a 3’anas a-jur-sum exomun. (AH-Lome) Armutlara ne hastalık vurdu, anlayamadım. Her yıl birkaç tanesi kuruyor. Mzuğa dido dalgali ren. K’oçiz çkar var-oxa3’onen do doloxe kamitorams. (AH-Lome) Deniz çok dalgalıdır. Hiç farkında olmadan insanı içeri sürükleyebilir. Ğoberişi nek’na genk’olit ! Puci ont’uleşen goşilams do var-oxoga3’onenan. (AH-Borğola) Çeperin kapısını kapatın ! İnek tarladan geçer de anlayamazsınız. Uciz mu elupurçinu, var-oxoma3’onu. (AH-Borğola) Kulağına ne fısıldadı, anlayamadım. Heya p’alalo ren. Mu tkvasen var-oxoga3’onen. (AH-Borğola) O dilsizdir. Ne diyeceğini anlayamazsın. Ham k’oçi mteli banga ren. Eiz na-eiç’open var-oxa3’onen. (AH-Borğola) Bu adam tamamen aptal. Alaya alındığını anlayamıyor. Germaz gobulurt’işi xra3kineri ğeci bz*iri. Mu-şeni xro3ku var-oxoma3’onu. (AH-Borğola) Dağda gezerken domuz leşi gördüm. Niçin ölmüş, anlayamadım. Arabaten mendra ar soti ulut’anşi mu-şeni 3’k’ari ek’obaman ? Var-oxoma3’onen. (AH-Borğola) Arabayla uzak bir yere giderlerken niçin suyu ardından döküyorlar ? Anlayamıyorum.

şsz oxi3’onen : Anlaşılır. Sozluği nak’u-ti çelime ort’asen ort’ay, çelimepeşa daha-ti muhimi n na-oxi3’onasen st’eri onç’aru. (AŞ-Ok’ordule) Sözlükte ne kadar kelime olsa olsun, kelimelerden daha mühim olan anlaşılır gibi yazmaktır. Mehmet ! Na-go3’k’edi k’ut’ipez ar kogeloğari do ok’açxe z*iyameri na-ren oxi3’onas. (AH-Lome) Mehmet ! Baktığın kutulara bir çizik at da sonradan görülmüş olduğu (kontrol edilmiş olduğu) anlaşılsın. Babak çayi na-dolodu yeepe oxi3’onaz ya do k’et’i gyo3onams. (AH-Lome) Babam çay ektiği yerler anlaşılsın diye üzerine çubuk dikiyor. Gem3xineri irik ar t’epsiz ok’obipxort’itşi mik dido ipxort’u va-oxi3’onert’u. (AH-Lome) Gem3xineriyi hepimiz bir tepside yerken kimin çok yediği anlaşılamıyordu. BabakÇayi na-doloz*in yerepe oxi3’onazya do k’et’i orçak’ams. (AH-Lome) BabamÇay ekili yerler belli olsundiye çubuk dikiyor.

yoks.part. uoxo3’onu : Anlamamış. Anlayışsız. Anlamadan. Hek’o uoxo3’onu ar k’oçi ren ki merdeveniz gyulut’aşi k’uçxe dontxams do gyulun. (AH-Lome) O kadar anlayışsız bir adamdır ki merdivenden inerken ayaklarını vurarak iniyor.

+ oxo3’onapams (AH) EDA ett.f. Birinin [dat.] bir şeyi [aps.] anlamasını sağlıyor. Birine [dat.] bir şeyi [aps.] anlatıyor. Bere-muşi Mp’olişe idaşi mu-vasenpe ar do ar oxo3’onapams. (AH-Borğola) Çocuğu İstanbul’a gittiğinde yapacaklarını bir bir anlatıyor. (ognams[1]/ ognay altında) ognapams[1]/ ognapay; gamugnapay; (gamognams altında) gamognapams; nognapay/ nognapaps; (gamagneps altında) gamognapaps


oxo3’onaperi (FN-Ç’anapet) s. Anlayışlı. → gognaperi; oxo3’oneri


oxo3’oneri/ oxo3’oneyi (AH) s. ve i. Anlayışlı. Oxo3’oneyişi k’urbani. (AH, deyim, K.A.) Anlayışlı kişiye kurban olunur. Anlayışlı kişi çok sevinir. → gognaperi; oxo3’onaperi


oxrask’iri (ÇM ~ AŞ), oxraskiri (FN ~ ÇX) i. Kayın. Kayınbirader. Oxrask’iri-şk’imi andğa St’anp’olişa mulun. (ÇM-Ğvant) Kayınbiraderim bugün İstanbul’dan geliyor. Ali oxrask’iri duğuru. (AŞ-Ok’ordule) Ali’nin kayınbiraderi öldü. Oxrask’iri-şk’imi vrossi bere on. (AŞ-Ortaalan) Kayınbiraderim iyi çocuktur. Nusak oxraskiri-muşi malteşi bozos numskvanams. (AH-Borğola) Gelin kayınbiraderini komşu kızına yakıştırıyor. → oxask’iri, oxrask’ure


oxrask’ure (AŞ-Ortaalan) i. Kayın. Kayınbirader. Oxrask’ure-şkimi vrossi k’oçi on. (AŞ-Ortaalan) Kayınbiraderim iyi adamdır. → oxask’iri, oxrask’iri, oxraskiri


oxrasure (ÇM ~ AŞ)(FN ~ ÇX) i. Eşinin kız kardeşi [= baldız veya görümce]. Ali oxrasure duğuru. (AŞ-Ok’ordule) Ali’nin baldızı öldü. Oxrasure-şk’imi oxorza-şk’imişe msk’va on. (AŞ-Ortaalan) Baldızım karımdan güzeldir. → oxasure


oxre3kinams/ oxre3kinaps (AH ~ ÇX) EA har.f. 1. İnsan veya hayvan [erg.] hayvanı [aps.] öldürüyor. Gebertiyor. 3’i3’ilak na-oxre3kinu mjvabu ğorma-muşis dolotorums. (AH-Borğola) Yılan öldürdüğü kurbağayı yuvasından içeriye şürüklüyor. Kemalik pucis k’ayi var-o3’k’en. Ugyayeli oxre3kinams. (HP-P’eronit) Kemal ineğe iyi bakmıyor. Açlıktan gebertiyor. 2. mec. İnsan [erg.] insanı [aps.] gebertiyor ya da öldüresiye kötü davranıyor. K’ap’ineyi hak komoxti. Vana dogoxre3kinam. (AH-Lome) Çabuk buraya gel. Yoksa seni geberteceğim. Nana-muşik berepe ugyareli oxre3kinams. (AH-Lome) Annesi çocuklarını açlıktan gebertiyor. → 3’amums/ 3’amuy; oxosk’inams, oxosk’inay, oxrosk’inay, oxro3kinams, oxo3kinaps; doşkidams


oxrosk’inay (ÇM ~ AŞ-Ok’ordule), oxrosk’inams (AŞ-Dutxe) EA har.f. 1. İnsan [erg.] hayvanı [aps.], veya hayvan [erg.] başka bir hayvanı [aps.] öldürüyor. Gebertiyor. 3’i3’ila gunz*e bigate oxrosk’inay. (ÇM-Ğvant) Yılanı uzun sopa ile öldürüyor. Evedi menç’işit. K’oçi laç’i oxrosk’inay. (AŞ-Ok’ordule) Çabuk yakalayın. Adam köpeği öldürüyor. 3’i3’ila doboxrosk’ini. (AŞ-Dutxe) Yılanı geberttim. 2. [hakaret yollu konuşmada] İnsanı [aps.] öldürüyor. → 3’amums/ 3’amuy; oxosk’inams, oxosk’inay, oxro3kinams, oxre3kinams/ oxre3kinaps, oxo3kinaps; + xrosk’un; ≠ [insanı öldürüyor] oğurinay; [ateşi söndürüyor] noxrosk’inay

f.-i. oxrosk’inu : Gebertme. Gebertmek. Hayvanı öldürme. 3’i3’ila oxrosk’inu şeni emogi dudi guragaday. (ÇM-Ğvant) Yılanı öldürmek için ilk önce başını parçalıyor.


oxro3kinams (FN), oxre3kinams/ oxro3kinams/ oxro3kinoms (AH-Borğola) EA har.f. 1. İnsan veya hayvan [erg.] hayvanı [aps.] öldürüyor. Gebertiyor. Xasanik umiteli coğorepez abut’rak’i dudumez do oxro3kinams. (FN-Ç’anapet) Hasan sahipsiz köpekleri, zehir verip öldürüyor. 3’i3’ilak na-oxre3kinu mjvabu ğorma-muşis dolotorums. (AH-Borğola) Yılan öldürdüğü kurbağayı yuvasından içeriye şürüklüyor. Dido k’oçik 3’i3’ila na-z*iroms steri doxro3kinams do 3’i3’ilak k’oçepez didoten mutu var-oğodams. (AH-Borğola) Çok insan yılanı gördüğü gibi gebertiyor. Yılan insanlara çoğunlukla bir şey yapmaz. Meyvape imonç’ert’aşa nç’ami gopurinoman do munt’urepe oxro3kinoman. (AH-Borğola) Meyveler olgunlaşana kadar ilâç püskürtüyorlar ve kurtlar öldürüyorlar. 2. [hakaret yollu konuşmada] İnsan [erg.] insanı [aps.] öldürüyor. 3. Hayvan [erg.] hayvanı [aps.] öldürüyor. Coğori-çkimik ont’ules na-z*iru 3’i3’ilas cinikişen nak’ap’u do doxro3kinu. (AH-Borğola) Köpeğim tarlada gördüğü yılanı ensesinden kaptı da öldürdü. → 3’amums/ 3’amuy; oxosk’inams, oxrosk’inay, oxosk’inay, oxre3kinams/ oxre3kinaps, oxo3kinaps; + xro3kun; ≠ [insanı öldürüyor] oğurinams

f.-i. oxro3kinu : Gebertme. Hayvan, böcek vs’yi öldürme. Mk’oridape oxro3kinu şeni nç’ami nupurinare. (AH-Borğola) Tahtakurularını öldürmek için ilâç püskürteceksin.


oxtimaps (ÇX) EA har.f. Yoğuruyor. Nanak kuvali oxtimap’t’u. Ar parça xes nustu. Kanulu. (ÇX-Çxalazeni, TM) Anne ekmek hamuru yoğuruyordu. Bir parçası elinden kayıp düştü. → şolums/ şoluy, şvelums; nkiminoms


oxtimu f.-i. → ulun


oxt’un (PZ) Aø har.f. Daralıyor. Kısalıyor. Küçülüyor. (Na-)inaxven dolokunaşa oxt’un-imk’ulanen. (PZ-Cigetore) Yıkanmış giysi daralıp kısalıyor. Xasanik dolokuna-muşi naxvasi oxt’un. (PZ-Cigetore) Hasan giysini yıkayınca [giysisi] daralıyor (= kısalıyor, küçülüyor). → im3’ulanen; k’o3’im3’ulanen; zduy; txun; xtun, xtams; muizdips


oxuç’abun (AH) AD hal f. Bir şey [aps.] bir yere [dat.] yapışık durumdadır. Ok’uzale o3’udeşi tudele darabas oxuç’abun. (AH-Lome) Kaşıklık rafın altında ahşap bölmeye yapışıktır. Ncaşi oce ncaşi t’ot’iz oxuç’abun. (AH-Borğola) Ağaç mantarı ağacın dalına yapışıktır.


oxuç’k’adams (FN ~ AH) ED har.f. Birine [dat.] bolca sövüyor. Küfrediyor. Birini [dat.] kalaylıyor. Xasaniz k’ayi koxobuç’k’idi. (AH-Lome) Hasan’ı bir güzel kalayladım. → ogorams/ ogoray, ogors; gyok’itxamsIII/ gyok’itxaps


oxuk’orams (AH-Borğola) EDA har.f. Bir şeyi [aps.] bir sabit şeye [dat.] ona yapışık durumda bağlıyor. KemalikDomatesişi fide mot-moiktet’azya do ela3oneri na-ren bigaz şibiten oxuk’orams. (AH-Borğola) KemalDomatesin fidesi devrilmesindiye yanına dikili sopaya bez parçası ile bağlıyor. → oxvok’oray[2]/ oxvok’k’oray, oxok’orams, oxok’orums; oxuk’orums; ≠ oxvok’oray[1]; oxok’irums/ oxok’irups; ≠ nok’orams


oxuk’ors (AH) AD hal f. I. (AH-Lome) Bir şeyi [aps.] bir sabit şeye [dat.] ona yapışık durumda bağlıdır. Xargas mutu nantxaşi mot-dolibğet’azya do galendo mç’ipe demiri guğun do ncas oxuk’ors. (AH-Lome)Odun istifine bir şey değince yıkılmasındiye dışına ince demir dolanmış ve ağaca bağlanmış.

II. (AH-Borğola) Bir şey [aps.] bir sabit yere [dat.] bağlıdır. Puci ğoberis oxuk’ors. (AH-Borğola) İnek çepere bağlıdır.


oxuk’orums (AH-Lome) EDA har.f. Bir şeyi [aps.] bir sabit şeye [dat.] ona yapışık durumda bağlıyor. BabakMskala mot-nustut’azya do ncaz oxuk’orums. (AH-Lome) BabamMerdiven kaymasındiye ağacın üzerine sabitçe bağlıyor. → oxvok’oray[2]/ oxvok’k’oray, oxok’orams, oxok’orums; oxuk’orams; ≠ oxvok’oray[1]; oxok’irums/ oxok’irups; ≠ nok’orams


oxup’inams (FN ~ AH) EA har.f. [fb.{ø-}][kb.{o-}] Büzüyor. Berek nana-muşi var-z*iyaşi çarbepe oxup’inams. (AH-Lome) Çocuk annesini görmeyince dudaklarını büzüyor. → uxup’inams[1]/ uxup’inay; xup’ums/ xup’oms; oxoxupups

+ uxup’inams[2] EDA/ED har.f.

I. EDA har.f. Birine ait [dat.] bir şeyi [aps.] büzüyor. Aşek t’uvraz nuk’u uxup’inams. (FN-Sumla) Ayşe torbanın ağzını büzüyor.

II. ED har.f. Birine ait [dat.] bir şey [erg.] istem dışı büzülüyor. Şkurinaten mundik uxup’inams. (AH-Borğola, deyim) Korkudan götü büzülüyor.


oxup’un (PZ ~ ÇM)(FN ~ AH) Aø har.f. [fb.{ø-}][kb.{o-}] Büzülüyor. Büzüşüyor. T’ebi omcorasi oxup’un. İğvarasi lubu iyen. (ÇM-Ğvant) Deri güneşleyince (güneşte kuruyunca) büzülüyor. Islanınca yumuşak oluyorMbela emogi naxvasi a piçi oxup’un. (ÇM-Ğvant) Bezi ilk yıkadığında biraz büzülür.

part. xup’eri (ÇM ~ FN) s. Büzülmüş olan. Büzüşük. Monk’a moberi n3xeni ar do ali-xup’eri elubay. (ÇM-Ğvant) Ağır yüklü ata bir de boynu-büzüşük [torba] asıyor. (→ uxup’inams[1] altında oxup’ineri)

+ uxup’un AD har.f. Birine ait bir şey büzülüyor. Birine ait bir şey büzüşüyor. İnite xepe mixup’un. (ÇM-Ğvant) Soğuktan ellerim büzülüyor. İni gayu. Tolepe he-şeni gixup’un. (ÇM-Ğvant) Üşüdün. Gözlerin onun için büzüştü. Şkurnaten çabrepe uxup’un. (FN-Ç’anapet) Korkudan dudakları büzülüyor. Mota-çkimiz bubecğayiz çabrepe uxup’un. İbgars. (FN-Sumla) Torunuma bağırsam dudakları büzülür, kalbi kırılır, ağlar. Berek ibgarasen ha3’i. Çarbepe uxup’un. (AH-Lome) Çocuk ağlayacak şimdi. Dudakları büzülüyor. Berek gegondaşı iri nuk’u uxup’un. (AH-Borğola) Çocuk küsünce hep ağzı büzülüyor. → axup’inen


oxuşkumers (AH ~ HP), oxuşkumars (ÇX) ED har.f. I. Bir şeyi veya birini [dat.] serbest bırakıyor. Özgür bırakıyor. Gitmek istediği yöne bırakıyor. Berez oxuşku. (AH-Lome) Çocuğu serbest bıraktı. Candamapek Xasani na-ç’opez ar tuta divu do handğa oxuşkumernan. (AH-Lome) Jandarmalar Hasan’ı yakaladıkları bir ay oldu. Bugün serbest bırakıyorlar. Mustavak puci şa omcvinams-i ? Pucepez oxuşkumers. Muk dulya-muşi ikoms. (AH-Lome) Mustafa inek otlatmaz ki. İnekleri bırakıp salar. Kendisi işini yapar. Gudeli nu3’k’aşi tok’iz oxuşkvana muşebura jin eilams. (AH-Lome) [İple sarkıtılan] sepeti aldıktan sonra ipi bırakırsan [ip] kendi kendine yukarı çıkar. Kotume nok’vataşi mot-oxuşkumer. Şuyi gamuxtamt’aşa avli mtelli godi3xiroms. (AH-Lome) Tavuğu kesince hemen bırakma. Canı çıkana kadar avlunun her tarafını kana buluyor. Puci goğoberi ntxirepunaşe boyonaşi Mcvazma do oxobuşkumer. (AH-Borğola) İneği etrafı çeperli fındıklığa götürünceOtlasındiye serbest bırakıyorum. Goğoberi ont’uleşe puci iyonaşi tok’i gyu3’k’aman do oxuşkumernan. (AH-Borğola) Etrafı çeperli tarlaya ineği götürülünce ipi çözer ve bırakırlar. Coğori-çkimik noğaşe bulurt’aşi kogo3’adgitun do var-oxomişkumers. (AH-Borğola) Köpeğim ben çarşıya giderken önüme dikiler de beni bırakmaz. Baloniz na-dolobubari sigaraşi k’oma, balonişi nuk’u oxobuşkvaşi galendo purinams. (AH-Borğola) Balonun içine üflediğim sigara dumanı, balonun ağzını bırakınca dışarı püskürür. Doğanik, na-omcvinamt’u pucik moicgiyaluşiMot-memitoramt’azya do tok’i oxuşkumers. (AH-Borğola) Doğan, otlattığı inek koşuncaSürüklenmiyeyimdiye ipi bırakıyor. → oxuşk’uy[2]; [canlı varlığı serbest bırakıyor] oxoşk’ums; uxuşkumers; uxuskuraps; nuskuraps; ≠ oxoşkumers (FN)

yet. oxaşkven : (1) Serbest bırakabiliyor. (2) İstem dışı bir şeyi [aps.] bir şeyden [lok.] bırakıyor. Tok’i moişantişi xez oxomaşku. (AH-Lome) İpi sen çekiştirince istem dışı elimden bıraktım. Xe do mxucis oxomaşku. (AH-Lome) Elden ayaktan kesildim (= Elim ayağım tutmadı).

II. Boş veriyor. Artık aldırmıyor. Mot-uk’udelam. Oxuşkvi. İgzalaz. (AH-Borğola) Uzatma. Boş ver. Gitsin. → oxuşk’ums; naşk’uyIV; nok’ank’amsII


oxuşk’ums (PZ) ED har.f. Bir şeye [dat.] boş veriyor. Artık aldırmıyor. Xasanik iri tevulis oxuşk’ums. (PZ-Cigetore) Hasan her şeye boş veriyor. → naşk’uyIV; oxuşkumersII; nok’ank’amsII; ≠ oxuşk’uy


oxuşk’uy[1] (ÇM) EDA har.f. Bir şeye [dat.] bir delikten bir şeyi [aps.] sokuyor. Ali dosvareri didi dişk’alepe oşk’endape 3’ulu dişk’alinape oxuşk’uy. (ÇM-Ğvant) Ali dizilmiş büyük odunların arasına küçük odunları sokuyor (= sokuşturuyor). ≠ oxuşk’ums


oxuşk’uy[2] (AŞ) ED har.f. Bir şeyi veya birini [dat.] serbest bırakıyor. Özgür bırakıyor. Gitmek istediği yöne bırakıyor. Cemali ceceğeni-k’inçi atmaca oç’opa şuk’ule oxuşk’uy. (AŞ-Ok’ordule) Cemal ceceğeniyi atmaca tuttuktan sonra serbest bırakıyor. Bere p’ote dersi var-içalişay. Aşk’va oxovuşk’vi. (AŞ-Ok’ordule) Çocuk hiç ders çalışmıyor. Artık koyverdim (= bıraktım). Ali meç’ç’opey-dort’t’u. Handğa oxuşk’vey. (AŞ-Ortaalan) Ali’yi yakalamışlardı. Bugün serbest bıraktılar. → oxuşkumers; [canlı varlığı serbest bırakıyor] oxoşk’ums; uxuşkumers; uxuskuraps; nuskuraps


oxut’alams (FN)(AH-Borğola ~ HP ÇX) EAL har.f. Suyu [aps.] bir yere [lok.] serbest bırakıp gönderiyor. Nanak lazut’i omkvinu şeni karmat’ez 3’k’ari oxut’alams. (FN-Ç’anapet) Annem mısırı öğütmek için değirmene suyu salıyor. Karmat’ez lazut’i omkvapu şeni ğurnis 3’k’ari oxobut’ali. (AH-Borğola) Değirmende mısır öğütmek için su deposuna suyu serbest bıraktım. → ek’ut’alams


oxut’k’va3ams (FN-Ç’anapet) Eø har.f. [kb.{u-}’nun işlevi belli değil] [emp.şm.1.tek. oxobut’k’va3am] Koşuyor. N3xenik oxut’k’va3ams. (FN-Ç’anapet) At koşuyor. → uk’ap’ams/ uk’ap’ay; oxut’k’va3un; cgiyalamsII/ cgiyalums; t’aik’omsII; unk’ap’ams/ unk’ap’aps; uk’ap’aps


oxut’k’va3un (FN-Ç’enneti) Aø har.f. [kb.{u-}’nun işlevi belli değil] [emp.şm.1.tek. oxobut’k’va3ur] Koşuyor. N3xeni oxut’k’va3un. (FN-Ç’enneti) At koşuyor. → uk’ap’ams/ uk’ap’ay; oxut’k’va3ams; cgiyalamsII/ cgiyalums; t’aik’omsII; unk’ap’ams/ unk’ap’aps; uk’ap’aps


oxuzdams (PZ-Apso) AD har.f. ♦ [dey. nosi oxuzdams (PZ-Apso) : Birinin [dat.] aklı kesiyor.] Nosi var-oxomizdams. (PZ-Apso) Anlamıyorum (= aklım kesmiyor). → nosik nuk’vatams; nosik yuzdams


oxva- → oxa-


oxvakten[1] (PZ ~ AŞ) Aø har.f. [kb.{-a-}’nın işlevi belli değil.] Biri [aps.] biri ya da bir şey ile [+ şk’ala] eğleniyor. Ali berepeMo-dolik’açert’an. Oxvaktandeyi p’ililepe duxenamt’u do oç’andinu dvoguramt’u. (ÇM-Ğvant) Ali çocuklaraSıkılmayıp eğlensinlerdiye p’ilili yapıyor, çalmayı öğretiyordu. Alişi bere ti-muşi şk’ala oxvakten. (ÇM-Ğvant) Ali’nin çocuğu kendi başına eğleniyor. Alişi bere arkadaşepe-muşi şk’ala oxvakten. (ÇM-Ğvant) Ali’nin çocuğu arkadaşları ile eğleniyor. Alişi mangana noğaşa it’aşa mi-ti azirasen dogutun. Oxvakten. (ÇM-Ğvant) Ali’nin arabası kasabaya gider iken kimi görür ise duruyor. Eğleniyor (= geç kalıyor). So oxvakti do huyşa leba gayu ? (ÇM-Ğvant) Nerede eğlenip şimdiye kadar geç kaldın ? Ali irote sift’eri oç’opuşa ulun. Hey oxvakten. (AŞ-Ok’ordule) Ali her zaman atmaca yakalamaya gidiyor. Orada eğleniyor. → oxikten; oxoktun


oxvakten[2] (ÇX) AD har.f. Bir şey [aps.] bir şeye [dat.] karışıyor. Am 3’k’ayiz ç’anç’axi koxvaktu. → ant’alen[1]


oxvakten[3] (ÇX) DA e.f. Biri [dat.] bir şeyi [aps.] karıştırıyor. Ayırt edemiyor. Nanas oxçinalayi berepe koxvaktu. (ÇX-Makret) Annem yaşlılıktan çocuklarını karıştırıyor. → ant’alen[3]


oxvame (ÇM)(FN-Ç’anapet)(AH-Borğola) i. Dua yeri. İbadet yeri. Oxvameşa ar ndğa xu fori oxvamu-oyoxinu iyoxaman. (ÇM-Ğvant) Camiden günde beş kez ezan okuyorlar. P’ap’uli-çkimi ağne tutaz oxvameşa it’u do ixvamamt’u. (FN-Ç’anapet) Dedem yeni ayda ibadethaneye gider ve dua ederdi. Xasanik oxvames ixvamen. (AH-Borğola) Hasan tapınakta kendisi için dua ediyor. [Çok sayıda Laz, bu kelimeyi 1993 yılından sonra (= “Ogni” dergisinin çıkışından sonra) duymaya başladığını söylemektedir.] → oxvamule


oxvamu-oyoxinu (ÇM) i. Ezan. [< Arp.] [Bu kelime eskiden kullanılıyordu. 1950 yıllarından sonra bunun yerine izani denmeye başladı. S.Y.] Oxvameşa ar ndğa xu fori oxvamu-oyoxinu iyoxaman. (ÇM-Ğvant) Camiden günde beş kez ezan okuyorlar. → ezani, izani


oxvamule (ÇM) i. Dua yeri. İbadet yeri. → came, ncame; oxvame


oxvank’anen (AŞ-Ok’ordule) AD har.f. Birine ait [dat.] bir şey [aps.] hafifçe oynuyor. K’ibri oxomank’anen. (AŞ-Ok’ordule) Dişlerim hafifçe oynuyor. [eşb. oxink’ay/ oxink’ans fiilinin yeterlik kipi.] → ank’ans


oxvant’alen → oxant’alen[1] + [2]


oxve- → oxe-


oxvenapaps → ikips


oxve3’un (AH ~ HP) AD/ED (***) har.f. Yalvarıyor. [fb.{ø-}][kb.{o-}] [emp.şm.3.tek.ö.1.dat.tü. moxve3’un] → ok’alap’arams, ik’alap’arams, op’alak’aray, ak’alap’ay, ik’k’alap’p’ay; axve3’en, ixve3’en

I. (AH) ED har.f. (***) AlikÇkunde moxtiya do dido moxve3’un. (AH-Lome) AliBize geldiye bana çok yalvarıyor. K’oçik sum tuta ren goxve3’un do ar ndğaz var-nuşveli. (AH-Lome) Adam üç aydır sana yalvarıyor da bir gün yardım etmedin. Berek baba-muşiz m3udişi oxve3’un. (AH-Lome) Çocuk babasına boşuna yalvarıyor. Mu iven. Goxve3’u(r). Ma m3udi mot-mip’aramitam. (AH-Lome) Ne olur, yalvarıyorum. Bana yalan konuşma. [(***) Temsilî biçiminin {-un} soneki ile bittiği fiilin ergatif özneli olması, sırf Arhavi diyalektlerinde gözlemlenen şaşırtıcı istisnadır.]

II. (HP) AD har.f. Bere-çkimi araba-çkimi oxmaru şeni dido moxve3’un. Ama ebedi izini var-mepçam. (HP-P’eronit) Oğlum arabamı kullanmak için bana çok yalvarıyor. Ama asla izin vermem.


oxvok’oray[1] (ÇM) EA har.f [fb.{oxo-}] [kb.{o-}] Birbirine bağlıyor. Var-oxvok’orey do k’o3’ink’ay. (ÇM-Ğvant) Birbirine bağlamadıkları için sallanıyor. → ok’ok’oruy/ ok’ok’orums; oxok’irums/ oxok’irups


oxvok’oray[2] (AŞ-Ok’ordule), oxvok’k’oray (AŞ-Ortaalan) EAL har.f. [fb.{oxo-}] [kb.{o-}] Sabit bir yere ona yapışık durumda bağlıyor. Mbuli-fide xoşk’a oxvok’oray. (AŞ-Ok’ordule) Kiraz fidesini ağaç kazık ile bağlıyor. → oxok’orams, oxok’orums, oxuk’orums, oxuk’orams


oxvok’ore3xay (ÇM)(AŞ-Ortaalan) EA har.f. [fb.{oxo-}] [kb.{o-}] Birlikte sayıyor. Bir arada sayıyor. Ali didi şuronepe ç’ep’iç’epe şk’ala oxvok’ore3xay. (ÇM-Ğvant) Ali büyük keçilerle beraber küçük oğlakları da sayıyor. Cuma-nişi va-ğuruşşa dalepe-muşşi oxvok’ore3xaman. (AŞ-Ortaalan) Kardeşleri ölmeden kız kardeşleri bir arada sayıyorlar. → ok’ok’ore3xams/ ok’ok’ore3xay; ok’ok’ore3xums; ok’ok’oro3xums/ ok’ok’oro3xups


oxvoxinay (ÇM) EA har.f. [fb.{oxo-}] [kb.{o-}] Evcilleştiriyor. Ehlileştiriyor. Xasani sift’eri oxvoxinay. (ÇM-Ğvant) Hasan atmacayı evcilleştiriyor. → oxini 3’opxuy; oxomç’ums; omç’ay, omç’k’ams, omç’k’vams, omç’k’vinoms, omç’k’inams/ omç’k’inaps; oxomç’k’inams/ oxomç’k’inaps; terbiyups


oxvo3’onay (ÇM ~ AŞ-Zulxa vs) EA har.f. [fb.{oxo-}] [kb.{o-}] Anlıyor. Aklı kesiyor. Aklı eriyor. Lazeburi na-vit’urt’itu oxvo3’onamt’i-i ? - Oxovo3’onamt’i. (ÇM-Mek’alesk’irit) Lazca olarak söylediğimizi anlıyor muydun ? - Anlıyordum. Bere dimordu. Aşk’va iri-turli oxvo3’onay. (ÇM-Ğvant) Çocuk büyüdü. Artık her şeye aklı eriyor. Doloxveri manganaşi var-oxvo3’onay. M3udişi nçxik’uy. (ÇM-Ğvant) Arızalı makineden anlamıyor. Boşuna kurcalıyor. Ali sole gamast’u ? Var-oxobo3’oni. (AŞ-Ortaalan) Ali nerden sıvıştı ? Anlayamadım. P’ap’p’u-şk’imi oxobo3’onişa şuri gamust’u. (AŞ-Ortaalan) Ben anlayıncaya kadar dedemin canı çıktı. → oxo3’onams/ oxo3’onay/ oxo3’onaps; gonognams, gvonognay; ognams[1]/ ognay; nagneps; nagnen, nagnapun

f.-i. oxo3’onu : Anlama. Anlamak. Çiği-k’oft’e diyu-i var-iyu-i oxo3’onu şeni tavani eyot’a3are. (AŞ-Ortaalan) Çiğ köftenin olup olmadığını anlamak için tavana yapıştırmalısın.


ox3inams/ ox3inaps (HP ~ ÇX) EA har.f. Çürütüyor. → ok3inams/ ok3inay; + x3un


ox’opumu → x’opun


ox’vapu → ix’ven


oya (AK) i. Oya. Ayşek yazma-muşis oya gudumers. (AK-Döngelli) Ayşe yazmasına oya işliyor (= yazmasının etrafına oya koyuyor). → goşoni


oyapu → iyen


oyini i. Oyun. I. Hoş vakit geçirmek için karşılıklı yapılan eğlenceli yarış. Ayşe Ameti şk’ala oyini ibiy. (AŞ-Ok’ordule) Ayşe Ahmet’le oyun oynuyor. Ar du-şeşite oyini kep’ç’opum. (AH-Lome) Bir dü-şeşle oyun alırım.

II. Düzen. Hile. [< Arp.] Desise. [< Arp.] Entrika. [< Fra.] Kaşkariko. Berek arkadaşepe-muşis oyini oğodams. (AH-Lome) Çocuk arkadaşlarına oyun yapıyor. → dubara[2]; dalavera; ç’axra


oyolaşe (ÇM) i. Döveç. Ayşe leri oyolaşe ceyoluy. (ÇM-Ğvant) Ayşe sarmısağı döveçte dövüyor. → ceyolaşe


oyonams/ oonams (AH) EA har.f. [emp.şm.1.tek.ö.3.tü. boyonam/ boonam; emp.şm.3.tek.ö.1.tü. moyonams/ moonams] [Bu fiilin şm. 3.tek.ö.2.tü. biçimi olan goyónams ile góyonams fiilini karıştırmayınız. İki fiilin vurgu yeri değişiktir.] Canlı varlığı [aps.] götürüyor. Mustavak berepesK’arne k’ayi komogixtanna Mp’olişe goyonatenya do ukadams. (AH-Lome) Mustafa çocuklara karneleri iyi gelirse İstanbul’a götüreceğini vaat ediyor. Germaşe bulurt’aşi berepe var-boyonam. Hek k’uçxez gomağenan. (AH-Borğola) Dağa giderken çocukları götürmüyorum. Orada ayak bağı oluyorlar. Goğoberi ont’uleşe puci oyonaşi tok’i gyu3’k’ams do oxuşkumers. (AH-Borğola) Etrafı çeperli tarlaya ineği götürünce ipi çözer ve bırakır. Doğanik bere-muşi arabate mektebişe oyonams. Lumcaşi-ti oxorişe moyonams. (AH-Borğola) Doğan çocuğunu araba ile okula götürüyor. Akşam olunca da eve getiriyor. Puci goğoberi ntxirepunaşe boyonaşi Mcvazma do oxobuşkumer. (AH-Borğola) İneği etrafı çeperli fındıklığa götürünceOtlasındiye serbest bırakıyorum. Nacik ntxirepunaşe na-oyonu pucepe omcu şeni nupinams do muk gazeta ik’itxoms. (AH-Borğola) Naci fındıklığa götürdüğü inekleri otlamaları için serbest bırakıp kendisi gazete okuyor. → iyonams/ iyonay, ix’onams/ ix’onaps, ix’onups [AH’de hem oyonams hem iyonams denir.]

şsz iyonen : Canlı varlık [aps.] götürülüyor. Goğoberi ont’uleşe puci iyonaşi tok’i gyu3’k’aman do oxuşkumernan. (AH-Borğola) Etrafı çeperli tarlaya inek götürülünce ipi çözer ve bırakırlar.

f.-i. oyonu : Canlı varlığı bir yere götürme. Berek puci bagenişe oyonu şeni tok’iten 3’in3’oms. (AH-Borğola) Çocuk ineği ağıla götürmek için iple çekiyor.


oyondinams (PZ-Apso) EA har.f. (*) Biri [erg.] bir şeyi [aps.] bekletiyor. [(*) Ettirgen fiil olarak sınıflandırılmamıştır. L.G. 12.5. “Ettirgen fiil”] [birini bekletiyor] oyondinapams; oyondrinapay; [birini veya bir şeyi bekletiyor] oyondrinams; omç’eşapay; omçetinay; oçvapams/ oçvapaps; [bir şeyi ya da bir hayvanı bekletiyor] oyondrinay; + uyondams


oyondinapams (PZ-Apso) EA har.f. (*) Biri [erg.] bir kişiyi [aps.] bekletiyor. [(*) Ettirgen fiil olarak sınıflandırılmamıştır. L.G. 12.5. “Ettirgen fiil”][birini bekletiyor] oyondrinapay; [birini veya bir şeyi bekletiyor] oyondrinams; omç’eşapay; omçetinay; oçvapams/ oçvapaps; [bir şeyi bekletiyor] oyondinams; [bir şeyi ya da bir hayvanı bekletiyor] oyondrinay; + uyondams


oyondrinams (PZ-Cigetore) EA har.f. (*) 1. Biri [erg.] birini [aps.] bekletiyor. [(*) Ettirgen fiil olarak sınıflandırılmamıştır. L.G. 12.5. “Ettirgen fiil”] Xasanik bere-muşi var-oşk’ums. Oyondrinams. (PZ-Cigetore) Hasan çocuklarını göndermiyor. Bekletiyor. 2. Biri [erg.] cansız bir şeyi [aps.] bir halde bırakıyor ya da bekletiyor. Ayşek 3’ari dompunu. Hus oyondrinams do mot’roxun. (PZ-Cigetore) Ayşe suyu ısıttı. Şimdi bekletiyor da [su] hafif soğuyor. [birini bekletiyor] oyondinapams; oyondrinapay; [birini veya bir şeyi bekletiyor] omç’eşapay; omçetinay; oçvapams/ oçvapaps; [bir şeyi bekletiyor] oyondinams; [bir şeyi ya da bir hayvanı bekletiyor] oyondrinay; + uyondrams


+ oyondrinapams EDA ett.f. Biri [erg.] bir kişiye [dat.] başka birini [aps.] beklettiriyor. Alik Xasanis İsmaili oyondrinapams. (PZ-Cigetore) Ali Hasan’a İsmaili beklettiriyor.


oyondrinay (ÇM) EA har.f. [Ettirgen fiil olarak sınıflandırılmamıştır. L.G. 12.5. “Ettirgen fiil”] 1. Biri [erg.] bir hayvanı [aps.] bekletiyor. Ali şuronepe xinci molenk’ale oyondrinay. (ÇM-Ğvant) Ali keçileri köprünün bu tarafında bekletiyor. 2. Biri [erg.] cansız bir şeyi [aps.] bir halde bırakıyor ya da bekletiyor. Ali k’apçape yazi oşk’omu şeni mcumeri oyondrinay. (ÇM-Ğvant) Ali hamsileri yazın yemek için salamurada bekletiyor. Xt’eri mca mboli var-oyondrinar. (ÇM-Ğvant) Mayalanmış sütü fazla bekletmemek gerek (= bekletmeyeceksin). [birini bekletiyor] oyondinapams; oyondrinapay; [birini veya bir şeyi bekletiyor] oyondrinams; omç’eşapay; omçetinay; oçvapams/ oçvapaps; [bir şeyi bekletiyor] oyondinams; + uyondray; oyondrinapay


oyondrinapay (ÇM)(AŞ-Ortaalan) EA har.f. [Ettirgen fiil olarak sınıflandırılmamıştır. L.G. 12.5. “Ettirgen fiil”] Biri [erg.] birini [aps.] bekletiyor. Ali şuronepe var-iyindrasen. M3udişi moyondrinapay. (ÇM-Ğvant) Ali keçileri satın almayacak. Beni boşuna beklettiriyor. Oçi var moxt’at’u. Ma m3udişi moy moyondrinapi ? (ÇM-Ğvant) Madem gelmeyecektin. Beni boşuna neden beklettin ? Ayşe Ali na-u3’u st’eri berepe oyondrinapay. (ÇM-Ğvant) Ayşe Ali’nin söylediği gibi çocukları bekletiyor. Ali oçi oyondrinapart’t’u. Ma mo miyoxi ? (AŞ-Ortaalan) Ali’yi madem bekletecektin. Beni niye çağırdın ? [birini bekletiyor] oyondinapams; [birini veya bir şeyi bekletiyor] oyondrinams; omç’eşapay; omçetinay; oçvapams/ oçvapaps; [bir şeyi bekletiyor] oyondinams; [bir şeyi ya da bir hayvanı bekletiyor] oyondrinay; + uyondray; oyondrinay


oyuçanay/ oyuçanams (AŞ-Ortaalan ~ FN-Ç’anapet) EA har.f. Karartıyor. Siyahlatıyor. Siyahlaştırıyor. Xasani handğa na-eç’ç’opu porça let’t’a ussuy do oyuçanay. (AŞ-Ortaalan) Hasan bugün aldığı gömleği toprağa sürerek siyahlatıyor. Fadimek ç’uk’i daçxuriz geşadgu do doyuçanu. (FN-Ç’anapet) Fadime kazanı ateşin içine koydu ve siyahlaştırdı. → dvouçanay, ouçanams/ ouçanaps


ozabunluği/ zabunluği (FN-Ç’anapet) i. Hastalık. Zabuniş oxoriz ozabunluği a piçoraz iğodinen. (FN-Ç’anapet) Hastanın evinde hastalık kısa zamanda bulaşıyor. Xasanik ozabunluği-muşi çkar var-içvaz do ozabunluği bere-buruz-ti uğodinamz (= meuşkumerz). (FN-Ç’anapet) Hasan hastalığını hiç kollamıyor ve hastalığı çoluğa çocuğa bulaştırıyor. Suntxani na-ren na-meyik’nen ozabunluğişen-ti ti-skani içvare. (FN-Ç’anapet) Herhangi bir yerdeki bulaşıcı hastalıktan da kendini koruyacaksın. → zabunluği; ozabunu; zabunoba; z*abuneba/ z*abunoba; xarmela


ozabunu (ÇM) i. Hastalık. Ali p’iyat’işi ozabunu mvaselu. (ÇM-Ğvant) Ali (verem vs gibi) kötü hastalığa yakalandı. Ali ozabunute ç’ibrepe gvaxu. (ÇM-Ğvant) Hastalıktan Ali’nin dişleri döküldü. → zabunluği; zabunoba; ozabunluği; z*abuneba, z*abunoba; xarmela


ozaşa/ ozaşe (PZ-Cigetore), ozaşe (AŞ-Ok’ordule) i. Lahana ezmek için kullanılan ahşap mablak. Nana-şk’imi ozaşete lu zams. (PZ-Cigetore) Annem mablakla lahanayi eziyor. Andğa ozaşate lu bzi. (PZ-Cigetore) Bugün ozaşa ile lahana ezdim. Ozaşete luu bzum. (AŞ-Ok’ordule) Ahşap mablak ile lahana eziyorum. → cedvalaşe; k’orza, k’irza


ozdapams[1] / ozdapay → zdams/ zday, zduy


ozdapams[2] → zdums, zdims/ zdips


ozdapay[2] (ÇM) ED har.f. Birine [dat.] çile çektiriyor. Ali oxorza-muşi ozdapay. (ÇM-Ğvant) Ali karısına çile çektiriyor (= sıkıntı veriyor). → on3’orinapay


oziçinay → ziçay


ozini (PZ) s. Ezilmiş (fasulye vs). Ozini lobiyas mcumori va-uk’at’aşa var-işk’omen. (PZ-Cigetore) Ezilmiş fasulyeye sirke katmayınca yenmiyor.


ozisinay → zisay


ozi3inay → zi3ay


ozit’u → it’urs[1]/ it’uy/ it’t’uy


ozğay (ÇM ~ AŞ) EA har.f. Doyuruyor. Mboli vali var-oçodu şeni carite ozğay. (*)(ÇM-Ğvant) Fazla peynir tüketmemek için (= kelimesi kelimesine : fazla peynirin tükenmemesi için) ekmekle doyuruyor. Oxorza bere ozğay. Uk’açxe moxt’asen. (AŞ-Ok’ordule) Kadın çocuğu doyuruyor. Sonra gelecek. [(*) Çamlıhemşin diyalektlerinde genelde /z/ ile /z*/ arasında ayrımı gözlemlenmez. Fakat bazen ozğay yerine oz*ğay şeklinde telâffuz edenler de bulunuyorlar.] → onz*ğams, oz*ğams/ oz*ğaps, uz*ğaps; + izğen


ozit’u → it’urs[1]/ it’uy


ozmaşe → ozumaşe


ozmona (FN) i. Sıkıntı. Cuma-çkimiz ozmonate ti gyakçanu. (FN-Ç’anapet) Kardeşimin saçları sıkıntıdan ağardı→ sixinti


ozmons/ ozmonams (AH-Borğola) EA har.f. Hayal ediyor. Düşünüyor. Berepek zuğaşe oxtimu ozmonams. (AH-Borğola) Çocuklar denize gitmeyi hayal ediyor (= düşünüyor). → izmonams/ izmonay, izmons; şinay; it’urs[2]


ozomaşe → ozumaşe


ozumaşe/ ozmaşe (PZ), ozumaşe/ ozomaşe (ÇM), ozumaşe/ ozumaşşe (AŞ) i. Ölçek ve ölçü birimi. I. (PZ-Cigetore) Bir ağırlık birimi. 1 ozumaşe/ ozmaşe = 6,5 kg. [1 ozumaşe/ ozmaşe = 2 k’ap’i3’i] Ar k’ap’i3’i p’rinz*i miğut’u. Ar k’ap’i3’i daha eyevopşam. Ar ozumaşe p’rinz*i mayasen. (PZ-Cigetore) Bir yarım ölçek pirincim vardı. Bir yarım ölçek daha üzerini tamamlıyorum. Bir ölçek pirincim olacak.

II. (ÇM ~ AŞ) 1. Un, su vs ölçme araçlarının genel adı. 2. Hacim ve sığa birimi. 1 ozumaşe = 5,2 lt. [1 ozumaşe = 2 k’ap’i3’i][16 k’ap’i3’i = 8 ozumaşe = 1 msumyari] 3. Bir ozumaşe2 katı cisim içine alabilen ölçme kabı. Ar ozumaşe lazut’i ar tuta einç’en. (ÇM-Ğvant) Bir ozomaşe mısır bir ay yetiyor. Ali do Ayşe ar tuta ar ozomaşe lazut’i eyanç’eran. (ÇM-Ğvant) Ali ile Ayşe’ye bir ozomaşe mısır bir ay yetiyor.


oz*anz*alaps (AK) EA har.f. Sarsıyor. Nazmik da-muşişi mxucepes gyak’neps do oz*anz*alaps. (AK-Döngelli) Nazmi kız kardeşinin omuzlarından tutuyor da sarsıyor. Berek eşo xoronaps ki na-dgin yeri oz*anz*alaps. (AK-Döngelli) Çocuk öyle horon oynuyor ki durduğu yeri sarsıyor. → xvantums


oz*e (FN) i. Mantar. Nanak, pederik onaşen na-moiğu-dort’un oz*e t’ağanumz. (FN-Ç’anapet) Annem babamın yeni açılan tarladan getirdiği mantarı kızartıyor. → k’avi[1]; kudi[2]; 3’i3’ilaşi-kudi; oce


oz*gumale (AH) i. Tuvalet. Helâ. → çenefi; çeşme; gezme; çeçme; abdez-xana, abde3xana; tuvalet’i, tuvalet’t’i; z. [tuvalete] gale[1]-II


oz*ğams/ oz*ğaps (FN ~ ÇX) EA har.f. Doyuruyor. Ar zenginiş korbak oşi fuk’ara oz*ğams. (AH, atasözü, K.A.) Bir zenginin karnı yüz fukara doyurur. Pucik ont’ulez tipiten korba k’ai doz*ğa şkule mulun do bagenişi nek’naz konodgitun. (AH-Borğola) İnek tarlada otla karnını güzel doyurduktan sonra gelir de ahırın kapısında dikilir. Burbu seri putxun do korba oz*ğams. (AH-Borğola) Yarasa gece uçar ve karnını doyurur. Korba k’ayi doz*ğu. (HP-P’eronit) Karnını iyi doyurdu. → onz*ğams, ozğay, uz*ğaps; + iz*ğen


oz*inz*ğale (FN) i. Kürdan. [< Fra.] → k’ibri-oz*inz*gale; 3kip’ola


oz*i3inams/ oz*i3inaps (FN ~ ÇX)(AK) EA har.f./ EA ett.f. [Bu fiil, hem iz*i3ins fiili ile aynı köklü bir hareket fiili olarak, hem de iz*i3ams/ iz*i3aps fiilinden türemiş bir ettirgen fiil olarak sınıflandırılabilir.] Güldürüyor. Pederik mota-muşiz obirale nobiramz do heya oz*i3inamz. (FN-Ç’anapet) Babam tornuna oyuncakla oyun yapıyor ve onu güldürüyor. P’ap’ulik mota-muşis uxutonups do oz*i3inaps. (AK-Döngelli) Dedesi tornunu gıdıklıyor da güldürüyor.

(di3ams altında) odi3inams; (ziçay altında) oziçinay, (zi3ay altında) ozi3inay, (zisay altında) ozisinay; + iz*i3ins, iz*i3ams/ iz*i3aps


oz*z*o → orz*o


o3ijonaşe (ÇM) i. Toprak tırmığı. O3ijonaşe dvoxmarana vrosi lazut’i gayasen. (ÇM-Ğvant) Tırmığı kullanırsan iyi mısırın olur. Cetasule tasi keyobğay. O3ijonaşete 3ijonuy. (ÇM-Ğvant) Fidelikte tohumu atıyor. Tırmık ile toprağı yayıyor. → lifani; opusxale; bu3xi


o3onams (AH) EA har.f. Bir şeyi [aps.] bir şeye [lok.] saplıyor, sokuyor ya da batırıyor. Babak Armonis xorşa o3onams. (AH-Lome) Babam Armonide fasulye sırığı dikiyor. Ham beres xami muda yuç’opumt ? Nek’nas na-o3onams var-z*iyomt-i ? (AH-Lome) Bu çocuktan bıçağı niye almıyorsununz ? Kapıya [birden fazla yere] sapladığını görmüyor musunuz ? Babak ont’uleşi k’udelis masai o3onams. (AH-Lome) Babam tarlanın kıyı tarafına kazık dikiyor. → 3onums[1]/ 3onuy[1]; no3onams/ no3onay; no3igams/ no3igaps; gumt’ams; gunt’ay/ gunt’ams/ gunt’aps

[dey. çxindi o3onams (AH) : Burnunu sokuyor. Gerekmediği halde işe karışıyor.] Si k’at’a-mutus çxindi mot-o3onam. (AH-Lome) Sen her şeye burnunu sokma. → nçxindi no3onams, çxindi no3onams; ti o3onams

[dey. ti o3onams (AH) : Burnunu sokuyor. Gerekmediği halde işe karışıyor.] K’oçis o3’k’edi ! Ar mutus ipelen steri iri dulyas ti o3onams. (AH-Lome) Adama bak ! Bir işe yararmış gibi her şeye burnunu sokuyor. Ti-bizi ! İr-sotiz ti mot-o3onam. (AH-Borğola) Sivri kafa ! Her yere başını sokma (= her işe karışma) ! → nçxindi no3onams, çxindi o3onams, çxindi no3onams


o3xeci (AŞ ~ FN) i. Tarak. Saç taramak için kullanılan tarak. O3xeci komomçi. Toma dobin3xona. (AŞ-Ok’ordule) Tarak ver. Saçımı tarayayım. Nandidi-çkimik k’at’a ndğaz bozomota-muşiz o3xeciten tomalepe u3xonamz. (FN-Ç’anapet) Babaannem her gün tarakla kız tornunun saçlarını tarıyor. → on3xeci; on3xone[1]; o3xoci; ≠ [kendir veya yün taramak için kullanılan tarak] t’araği


o3xoci (AH) i. Tarak. Cebiz o3xoci eşemilu-doren. (AH-Lome) Tarak cebimden düşmüş. İpti na-eç’opi o3xoci dido k’ayi t’u. Ala haya m3ika adi ren. (AH-Lome) İlk aldığın tarak çok iyi idi. Ama bu biraz adi. → on3xeci; on3xone[1]; o3xeci


o3xone (FN-Ç’anapet)(AH-Borğola) i. Çatı katı. Tavan arası. Makvali ut’axu o3xoneşa kyot’k’oçu. (FN-Ç’anapet) Yumurtayı kırmadan çatı katına attı. O3xonez pi3ari gyorçams. (FN-Ç’anapet) Çatı katına tahta döşüyor. Pederik o3xone gekosumt’uşa boyne dint’o3u. (FN-Ç’anapet) Babam çatı katını temizlerken hep toz dumandan üstü başı kirlendi. Da-çkimiz o3xonez na-meşubğurt’u ntxiri mtuyik meşuç’k’omu. (FN-Ç’anepet) Kız kardeşimin evinin çatısında yığılı olan fındığını fare yedi. Oxorepez o3xonepe didoten mçire pi3ariten iç’k’aden. (AH-Borğola) Evlerde tavan arası çoğunlukla geniş tahtalarla çakılır. Oxoris o3xoneşe epti-dort’un. Na-epti mskala geiktuşi hek gebikaçi. (AH-Borğola) Evde tavan arasına çıkmıştım. Çıktığım iskele devrilince orada mahsur kaldım. İnora şeni na-pçitit dişkape o3xoneşe tok’iten k’ai einç’en. (AH-Borğola) Kış için yardığımız odunlar tavan arasına iple iyi çekilir. Doğanik na-xomu lazut’epe o3xoneşe eğu şeni orz*os gelobaz*gams do cuma-muşiz nunç’uşinams. (AH-Borğola) Doğan kuruyan mısırları tavan arasına çıkarmak için iskemleye basıp kardeşine uzatıyor. YaşarikO3xones k’ai xomazya do ntxiri gyopinams. (AH-Borğola) YaşarTavan arasında iyi kurusundiye fındık seriyor. → on3xeni, osxone (AŞ-Ortaalan), on3xone[1] (FN-Ç’enneti)(AH-Lome); nç’eri, ç’eri


o3xont’un (AK) Aø har.f. Yukarıdan alta atlıyor. Bere bak’işen muç’o o3xont’un. (AK-Döngelli) Çocuk ahırdan dasıl atlıyor. → me3’uk’ap’un; me3’antxen


o3xot’ale (AH-Gidreva) i. Kendir taramak için kullanılan tarak. → t’araği


o3’ap’inams (FN ~ HP) Eø/EA har.f. Damlatıyor. Damla damla döküyor. Nanak na-ncaxu nez*i p’aç’avraz melak’oru do heşote yaği o3’ap’inamz. (FN-Ç’anapet) Annem ezdiği cevizi bezin içine bağlayıp öyle yağ sızdırıyor. → ot’ap’inams; + 3’ap’ums, 3’ap’un


o3’en (AŞ) ED har.f. [perf.3.tek. o3’edu] Bakıyor. → no3’ers, no3’en, o3’k’en, o3’k’ers; + u3’en. I. Bir şeye [dat.] gözlerini çeviriyor. Ali xinci tudele ruba cur kvaşi oşk’enda xe meşk’iğay do çxomi o3’en. (AŞ-Ok’ordule) Ali köprünün altında ırmakta iki taş arasına elini sokuyor da balığa bakıyor. K’oçi oxorza mu gok’açun ! Aya, o3’edit. (AŞ-Ok’ordule) Adam kadını ne sarmış ! Bir bakın. Para oda yeri ek’emilu. Hey mizun-i ? Ar ko3’edi. (AŞ-Ok’ordule) Parayi odada düşürmüşüm. Orada mı ? Bir bak. Ali o3’edit. Dondurma mu soyi nolosk’ay ! (AŞ-Ok’ordule) Ali’ye bakın. Dondurmayı ne biçim yalıyor ! Oncumale ncumu opşa n-i ? Ar ko3’edi. (AŞ-Ortaalan) Tuzluk tuz dolu mu ? Bir bak. Ar bo3’edi. Ali mo3’ok’ap’p’ineri molulun. (AŞ-Ortaalan) Bir baktım. Ali zıplayarak geliyor. 3’ari meorumt’t’aşa miti gvaben-i va-gvaben-i o3’edare do hişo meorare. (AŞ-Ortaalan) Suyu dökerken kimsenin üzerine dökülüp dökülmediğine (= kelimesi kelimesine : “dökülüyor mu, dökülmüyor mu”) bakacaksın da öyle dökeceksin. Aya, mo3’edi. Soti mutu memisun-i ? (AŞ-Ortaalan) Bir bak. Bir yerime bir şey sürünmüş mü ? Pasxa doxuneri ar k’ale p’t’rağudi. Ar k’ale na-dolilay mcora bo3’edi. (AŞ-Ortaalan) Kulübede oturarak bir taraftan şarkı söyledim. Bir taraftan batan güneşe baktım.

II. Birinin [dat.] gelişmesi için ya da iyi durumda kalması için emek veriyor. K’oçi badi diyu. Bere-muşi vrosi o3’en. Nuxondinay. (AŞ-Ok’ordule) Adam yaşlandı. Ama çocuğu ona iyi bakıyor. Dayandırıyor. E, cuma-şk’imi ! Munde İstanbulişa moxt’are ? Moxtasi minci-cet’t’ağaneri pşk’omaten. Ti-sk’ani vrossi o3’edi. (AŞ) Ey, kardeşim ! Ne zaman İstanbul’a geleceksin ? Geldiğinde çökelek tavalaması yiyeceğiz. Kendine iyi bak. Nana-sk’ani vrossi na-o3’edasen ar oxorza keluxuni. (AŞ-Ortaalan) Annene iyi bakacak bir kadın oturt.

III. Besliyor. Geçindiriyor.

IV. Bir işe [dat.] bakıyor. İlgileniyor. Ayşe ! “Oxori ixi var-amaxt’asendeyi nek’na tude sungeri elvoç’abun. Mutu ağodu-i, haya Ali o3’eday. (AŞ-Ok’ordule) Ayşe !Eve rüzgâr girmeyecekdiye kapının altında sünger kenara yapışmış durumda. Bir şey oldu mu, buna Ali baksın.


o3’ilaşe (PZ ~ ÇM-Mek’alesk’irit)(AH ~ HP ÇX)(AK) i. Ucu torbalı sırık. Meyve toplama aleti. Yüksek daldaki meyve koparmak için kullanılan uzun sopanın ucuna çengel, altına torba yapılmış alet. Meyve toplama aracı. M3xul-o3’ilaşe. (ÇM-Mek’alesk’irit) Özellikle armut koparmak için yapılan o3’ilaşe. Didi ncalepes o3’ilaşe var-t’aşa meyva var-ni3’ilen. (AH-Borğola) Büyük ağaçlarda o3’ilaşe olmadan meyve toplanamaz. Na-var-imanç’işinen m3xulepe o3’ilaşeten p’3’ilup. (AK-Döngelli) Yetişemediğim (= erişemediğim) armutları meyve toplama aleti ile topluyorum. → bodak’ali; mosak’ali; o3’iloni; xeç’k’et’ali, xeç’k’edale


o3’iloni (FN-Ç’anapet) i. Ucu torbalı sırık. Meyve toplama aleti. Yüksek daldaki meyve koparmak için kullanılan uzun sopanın ucuna çengel, altına torba yapılmış alet. Meyve toplama aracı. P’ap’ulik o3’ilonite berepez uşkuri u3’ilamz. (FN-Ç’anapet) Dede meyva toplayıcıyla çocuklara elma topluyor. → o3’ilaşe; bodak’ali; mosak’ali; xeç’k’et’ali, xeç’k’edale


o3’inale (AK) i. Tartı. Kantar. O3’inaleten xor3i 3’inup’t’uşi ar k’elendo ge3’inups. (AK-Döngelli) Tartı (= kantar) ile et tartarken bir tarafı ağır bastı. → o3’onaşe; k’antari


o3’irams/ o3’iray/ o3’iraps (PZ ~ HP ÇX)(AK) EDA har.f. Birine [dat.] bir şeyi [aps.] aleni veya detaylı gösteriyor. Birine [dat.] bir şeyi [aps.] tanıtıyor. Psk’udut’aşa xiloba var-mo3’irams bğurasi-ti mo-mo3’iramt’as. (PZ-Cigetore) Ben yaşarken bana iyiliği göstermeyen ben ölünce de bana [iyiliği] göstermesin. Musafiri çeşme vo3’iraten. (ÇM-Ğvant) Misafire tuvalet göstereceğiz. Ali cenç’areri var-meçamu şeni vit’o-ovro gza komo3’iru. (ÇM-Ğvant) Ali para vermemek için on sekiz yol bana gösterdi. Ali ot’oçaşete so-ti o3’irare nok’limay. (ÇM-Ğvant) Ali tabanca ile nereyi gösterirsen isabet ettiriyor. Bo3’iram do Ali xolo yanlişi naşk’oren. (AŞ-Ok’ordule) Gösteriyorum da Ali yine de yanlış kesebiliyor. Mussafiri tuvalet’t’i bo3’iraten. (AŞ-Ortaalan) Misafire tuvalet göstereceğiz. Cordanik ağne na-eç’opu ntxiri-ok’ak’aloni-makina çku mo3’iraman. (FN-Ç’anapet) Cordan yeni aldığı findık ayıklama makinesini bize tanıtıyor. Musafiris livadepe-muşi o3’irams. (FN-Sumla) Misafire bahçelerini gösteriyor. Alamanyaşi ç’eşit’i yeepe k’ayi na-o3’irams xaretape giğun-i ? (AH-Lome) Almanya’nın çeşitli yerlerini iyice gösteren haritaların var mı ? Onurik ağani saat’i-muşi skiri-muşiz o3’iramt’u. (AH-Borğola) Onur yeni saatini oğluna gösteriyordu. Ramizik ağne na-eç’opu feluk’a iris o3’irams. (HP-P’eronit) Ramiz yeni aldığı yatı herkese gösteriyor.[tanıtıyor] (içinams altında) oçinapams[1]-b

f.-i. o3’iru/ o3’iyu : Göstermek. K’ut’uz pupuli emixtu-doren. Doxtoyiz o3’iyuşe oncğore maven. (AH-Lome) Penisimde çıban çıkmış. Doktora göstermeye utanıyorum.

o3’k’en/ o3’k’ers (FN ~ HP), o3’k’en (AK)(ÇX) ED har.f. [emp.şm.1.tek. bo3’k’er/ vo3’k’er; perf. (mend)o3’k’edu ; şsz. i3’k’omilen ; tec. u3’k’omilun; part. 3’k’omile(r)i ; yoks.part. u3’k’omilu ; f.-s. o3’k’omiloni] Bakıyor. → no3’ers (PZ), no3’en (ÇM ~ AŞ), o3’en (AŞ); + u3’k’ers. I. Bakıyor. Bir şeye [dat.] gözlerini çeviriyor. P’ap’uli lumcurt’aşa nek’laşi ogine go3’adgitun edo mzuğaz o3’k’en. (FN-Ç’anapet) Dedem akşam olurken kapının önünde duruyor ve denizi seyrediyor. Bo3’k’eda, hele ! (FN-Sumla) Şuna bir bakayım, göreyim. Aya, o3’k’edi, hele! Mtugik t’uvra gamaxu-doren. (FN-Sumla) Şuna bak. Fare çuvalı delmiş. Gepti do bo3’k’ediyiz karmat’e ok’oxveri t’u. (FN-Sumla) İnip baktığımda değirmen bozulmuş halde idi. Bo3’k’edi şkule Xasanik ar k’oçis xami gunt’ams. (FN-Sumla) Bir de baktım ki Hasan bir adama bıçak saplıyor. Çku ok’obimxort’atşa k’at’uk-ti mendralen mo3’k’ernan. (FN-Sumla) Biz bir arada (= aynı kaptan ya da aynı sofradan) yemek yerken kedi de uzaktan bizi bakıyor. Bozok yaliz o3’k’en do ntoma i3xons. (AH-Lome) Kız aynaya bakarak saçını tarıyor. [yaliz o3’k’enyaliz gyo3’k’en : → gyo3’k’en] K’ap’ulas ar mendemo3’k’edi. Sankis dumç’k’u memobuzals. (AH-Lome) Sırtıma bir baksana. Sanki karınca geziniyor. Şavval-gebureyizirik ma mo3’k’enya uçkin. (AH, atasözü, K.A.) Pantolonu (= kelimesi kelimesine : şalvarı) yamalı olan, herkesin ona baktığını sanır. # Avli-skaniş yanis golapti ğoma / Yalis o3’k’ert’i do i3xont’i ntoma. (AH-P’ilarget) Senin evinin kapı önündeki bahçenin yanından geçiyordum dün / Aynaya bakıp tarıyordun saçlarını. Onurik televizyoniz, k’oltuğiz nincirs do o3’k’ers. (AH-Borğola) Onur televizyona, koltuğa yaslanıp bakıyor. Cuma-çkimi k’ala gyari ok’obipxort’itşi k’at’uk çkun mo3’k’ert’es. (AH-Borğola) Kardeşimle yemeği birlikte yerken kedi bize bakıyordu. Mendemo3’k’edi ! K’ap’ulas mutu memisun-i ? (AH-Borğola) Bana baksana ! Arkama bir şey sürülmüş müdür ? 3’i3’ilaşa o3’k’edi ! Xut’ula-muşişen muç’o muşulun. (*)(AK-Döngelli) Yılana bak hele ! Yuvasından (= deliğinden) nasıl da çıkıyor. [(*) AK diyalektlerinde direktif durum sıklıkla datif durumun yerini alır.] Mundez vo3’k’edina k’ulanik toma i3xonups. (AK-Döngelli) Ne zaman baksam kız saçını tarıyor. Aya toli-gulakterik mo3’k’edaşi maşkurinen. (AK-Döngelli) Bu yan göz bana baktığında korkuyorum. Tanerik toli guloktaps do muç’o mo3’k’en. (AK-Döngelli) Taner gözlerini ters çeviriyor da nasıl bana bakıyor. Oxorişen vo3’k’edina uşkirişi nca k’elendo mjora gyant’onun. (AK-Döngelli) Evden bakarsam elma ağacı tarafından güneş batıyor. Gyozgira gemi gyant’onun do çkin-ti aşo vo3’k’ert. (AK-Döngelli) Göz göre göre gemi batıyor da biz de böyle bakıyoruz.

yet. a3’k’omilen : Bakabiliyor. Bir şeye gözlerini çevirebiliyor. Sinemaz iri didi k’oçi bere-çkimiz go3’uxedun. Hemuk-ti filimiz k’ai var-a3’k’omilen. (AH-Borğola) Sinemada hep büyük (= cüsseli) insan çocuğumun önünde oturuyor. O da filmi iyi seyredemiyor. İya k’ulanis ok’o beti nunk’u uğun ki var-ma3’k’omilen. (AK-Döngelli) O kızın o kadar çirkin suratı var ki bakamıyorum.

f.-i. o3’k’omilu (FN ~ HP), 3’k’omilua (ÇX) : Bir şeye gözünü çevirmek, bakmak. Alik filimiz o3’k’omilu şeni saloni om3’k’upinams. (FN-Ç’anapet) Ali filme bakmak için salonu karartıyor.

II. Bir şeye [dat.] bakıyor. Bir şeyin [dat.] gelişmesi için ya da iyi durumda kalması için emek veriyor. Cumadi-çkimik ntxiyonapez dido k’ayi o3’k’en. Edo heya-şeni k’at’a 3’anaz ntxiyonape ntxirite dolapşen. (FN-Ç’anapet) Amcam fındıklıklara çok iyi bakıyor ve onun için her sene fındıklıkları fındıkla doluyor.

III. Birine [dat.] bakıyor. Birini [dat.] besliyor. Birini [dat.] geçindiriyor. Kemalik pucis k’ayi var-o3’k’en. Ugyayeli oxre3kinams. (HP-P’eronit) Kemal ineğe iyi bakmıyor. Açlıktan gebertiyor. Nisa x’onaşa iduşi beres nandidi-muşik o3’k’en. (AK-Döngelli) Gelin tarlaya gittiğinde çocuğa babaannesi bakıyor. → -3’k’en

f.-i. o3’k’omilu (FN ~ HP), 3’k’omilua (ÇX) : Birine iyi bakmak. Emine ti-muşişe k’ayi o3’k’omilute zabunoba-muşişen muçitun. (AH-Lome) Emine kendine iyi bakarak hastalığından kurtuluyor.

IV. Bir işe [dat.] bakıyor. İlgileniyor. Hemtepek dulya-mutepeşi mutebura van. Tkva dulya-tkvaniz o3’k’edit. (AH-Lome) Onlar kendi işlerini kendi kendilerine yapsınlar. Siz işinize bakın. Meryemik bere ncaz geloxunams. Muk dulya-muşiz o3’k’ers. (AH-Lome) Meryem çocuğu ağaca oturtuyor. Kendisi işine bakıyor. Ç’e ! Si hemuz mot-o3’k’er. Hemuk çkar var-igurams. Hek hak elasven-gelasven do gulun. (AH-Lome) Yahu ! Sen ona bakma. O hiç kendine dikkat etmiyor. Oraya buraya sürünüp geziyor. Oxorca ! Gale berepek nçxiroman. Ar mendo3’k’edi ! (AH-Borğola) Hanım ! Dışarıda çocuklar çığlık atıyor. Bir bakıver ! Nazmiye ! Berez mendo3’k’edi ! Şura alems. Doloz*gu-doren. (AH-Borğola) Nazmiye ! Çocuğa bak (= ilgilen) ! Kokuyor. (Giydiği şeyin içine, altına) sıçmış. Musa ! Ont’uleşen opuşonuşi sersi ren. Mendo3’k’edi ! Vaşa mumçkvi mot-t’az ! (AH-Borğola) Musa ! Tarladan eşeleme sesi geliyor. Bakıver ! Sakın porsuk olmasın !

[dey. xeşe o3’k’en/ xeşe o3’k’ers (AH) : Birinin [dat.] eline bakıyor. Biri [dat.] ne getirdi diye gözlüyor.] Si dulya-skani vi. Ma xez mot-mo3’k’er. (AH-Lome) Sen kendi işine bak. Benim elime bakma.

V. (FN-Sumla) Yemeğin tadına [dat.] bakıyor. Nanak gyariş nostoniz o3’k’en. (FN-Sumla) Annem yemeğin tadına bakıyor. → ik’onams; ci3aday; no3aday; 3aduyII; no3adams; go3’k’en


o3’k’int’ale[1] (FN-Ç’anapet) i. Tavukların dışkısını yaptıkları yer. Okotumaleşi ogine o3’k’int’ale diyu. (FN-Ç’anapet) Kümesin önü tavuk dışkısı yığınağı oldu.


o3’k’int’ale[2] (AH-Lome) i. Kuşlardaki taşlık. Tavuk ve benzeri hayvanlarda bulunan mideye benzer sindirim organı. Katı. Katıca. Kotuımepeşi o3’k’int’ale iç’k’omen. Ala çku var-bipxort. (AH-Lome) Tavukların taşlığı yenilebiliyor. Fakat biz yemiyoruz. → xunç’k’uli[1]; jurguli; xvançi


o3’k’ondale (AH) i. Yün eğirme aracı. İplik haline gelmiş yünleri iki kat, üç kat yapmak için kullanılan eğirme aracı. O3’k’ondale-çkuni işon nandidik ixmars. (AH-Lome) Bizim yün eğirme aletimizi komşu nine kullanıyor. Ham o3’k’ondalek yuni va-goşimers. Dido k’ayi 3’k’ondums. (AH-Lome) Bu alet yün seçmiyor. Çok güzel yün eğiriyor.[ham yünü iplik haline getirmek için kullanılan eğirme aracı] : mxeni, pxeni


o3’onaşe (ÇM) i. Tartı aygıtı. Ali o3’onaşete vali 3’onuy. (ÇM-Ğvant) Ali tartı aygıtı ile peynir tartıyor. → k’antari; o3’inale


o3’rodinams (FN ~ AH) EA har.f. I. Biri [erg.] vücudundan ter [aps.] döküyor ya da akıtıyor. Dido t’u3a ren. Upi bo3’rodinam. (FN-Sumla) Çok sıcak. Ter akıtıyorum (= üstümden ter süzülüyor). Baba-skani dido kiloli ren. Na-xen yeyişen-ti upi o3’rodinams. (AH-Lome) Baban çok kiloludur. Oturduğu yerden de ter akıtıyor. Upi var-o3’rodinaşa geç’areri var-moigen. (AH-Borğola) Ter akıtmadan para kazanılmaz. → o3’urdinaps

II. Vana vs [erg.] az miktarda su [aps.] sızdırıyor. 3’k’ai vanaşen golobuği. Ala k’ayi va-nik’vatu. M3ika o3’rodinams. (AH-Lome) Suyu vanadan kapattım. Ama iyice kesilmedi. Biraz sızdırıyor. → ulams


o3’ude (AŞ-Dutxe)(FN ~ AH) i. Raf. O3’ude dido mutu mo-celadum. Celat’roxasen. (AŞ-Dutxe) Rafa çok şeyler koyma. (Raf) kırılır. Nanak berepez na-uxaziru ondğeneri gyari o3’udez goladgums. (FN-Ç’anapet) Annem çocuklara hazırladığı öğle yemeğini rafa koyuyor. O3’udez na-golaz*in xami gzaz z*irameri ren. (FN-Sumla) Raftaki bıçak yolda bulunmuştur. Xusenik xami do mç’k’udi o3’udez goladumers. (AH-Lome) Hüseyin bıçak ve ekmeği rafa koyuyor. O3’udes tude ok’uzale ren. K’uzepe hek gelobun. (AH-Lome) Rafın altında kaşıklık var. Kaşıklar orada asılıyor. Oncumale o3’udes tude ğociz meşadgin. (AH-Lome) Tuzluk rafın altında köşede duruyor. Bere-çkimi ! Tok’i m3ika çkva domk’ulani. O3’udez gelan3’en. (AH-Lome) Çocuğum ! İpi biraz daha kısalt. Rafa değiyor. Boya usumert’aşi furç’a mot-dovalam. O3’udez na-na3’ap’en boya a çkva var-gamulun. (AH-Lome) Boya yaparken fırçanı silkeleme. Rafa damlayıp yapışan boya bir daha çıkmaz. Osmanişi bere dido at’at’uri ren. Suntxa idasen o3’udepe do ntao p’redums. (AH-Lome) Osman’ın çocuğu çok görgüsüzdür. Nereye giderse rafları ve dolabı karıştırıyor. O3’udeşi pi3ari dok3u-doren. Na-meboç’k’adam k’arfik var-okaçamz do mestun. (AH-Lome) Rafların tahtası çürümüş. Çaktığım çivi tutmuyor ve sıyrılıp kopuyor. Oxorişe idaşi o3’udes na-gelobğun fişeğepe komomiği. Musaz mepçare. (AH-Borğola) Eve gittiğinde rafta serpilmiş halde duran fişekleri getir. Musa’ya verceğim. Fadimek na-oxominu lazut’epe xaroşi o3’udes golobğams. (AH-Borğola) Fatma kuruttuğu mısırları kilerin rafına yığıyor. → noşoni; tereği; laç’ide; xerevida; xalavida; ola3’ude


o3’unu (ÇM) i. Ağrı. Korba o3’unute ğururt’u. Korba 3’una ç’amite dvoçulet’inu. (ÇM-Ğvant) Karın ağrısı ile ölüyordu. Karın ağrısı ilâcı ile kurtardı (= iyileştirdi). → 3’una, 3’k’una, 3’k’uni


o3’urdinaps (HP ~ ÇX)(AK) EA har.f. Vücudundan ter [aps.] döküyor ya da akıtıyor. Cumadik x’onas içalişeps do x’vaşen upi o3’urdinaps. (AK-Döngelli) Amcam tarlada çalışıyor da alnından ter akıtıyor. → o3’rodinams


o3’u3’ale (FN) i. Emzik. 3’ut’a berek o3’u3’ale muşebura amidumers. (FN-Ç’anapet) Küçük çocuk emziği kendi kendine ağzına alıyor. 3’ut’eli bozo-çkimik cumadi-muşişi xut tuteri berezDimp’lanazya do o3’u3’ale moludumers. (FN-Ç’anapet) Küçük kızım amcasının beş aylık bebeğineAğlamasındiye emzik veriyor. → 3i3a; 3’up’i[1]; emzuği