P p Bu sözlükte kullanılan Laz alfabesinin 23’üncü harfi. Dudaksıl kapantılı sessiz fırlatmasız konson (*) fonemini gösterir. [(*) Konson, halk dilinde yanlışlıkla “sessiz” denir. Bazılarına göre “ünsüz”. Lazca fonetiği ve fonolojisinde tek başına hece oluşturamayan fonemi ifade eder.] Uluslararası Fonetik Alfabesi’nde [PZ] şeklinde yazılır.


paça i. Paça. Alik cuma-muşişi pantoloni moidvasen. Nana-muşik paça umk’ulanams. (AH-Lome) Ali kardeşinin pantolonunu giyecek. Annesi paçasını kısaltıyor. Picoma-çkimi ma gunz*e maven. 3’inek’iz var-dolobibğana pantoloniş paçaşen gaminç’en. (AH-Lome) [Çok soğuk havada pantolon içine iç donu olarak giydiğim] pijamam bana [pantolonumdan] uzun geliyor. Çoraplarıma sokmazsam pantolon paçasından dışarı sarkar. → t’ot’i[3]


paçxa/ paçxat’a (PZ), paçxat’a (ÇM) s. Çok dallı. Dalları sağa sola çok açılmış. Şk’uni m3’uşi arape opşa paçxat’a (= paçxa) on. (PZ-Cigetore) Bizim karayemişin dalları çok sağa sola açılmış. Ali avla na-ceren paçxat’a m3xuli goxorxuy. (ÇM-Ğvant) Ali kapı önündeki çok dallı armut ağacını buduyor. → poçxot’a


paç’avra (FN-Ç’anapet) i. Paçavra. Bir yer silmek için kullanılan bez parçası. Nanak axiriş nek’laşi xit’iz na-nasu lazma paç’avrate mekosums. (FN-Ç’anapet) Annem ahır kapısının koluna sürülen hayvan pişliğini bezle silip alıyor. → mbela; p’aç’avra; bezi; k’onk’i


pagara (AH) i. [çoğ. pagarape] Bahçedeki ekin meydan ateşi. Pukrinoraz ont’ulepes pagarape bikomt’it. (AH-Borğola) İlkbaharda tarlalarda meydan ateşleri yapardık.


paği s. Pak. [< Far.] Temiz. Xasanik ndağepes dulya na-ikums şeni p’anda paği xava şvanums. (PZ-Cigetore) Hasan dağlarda iş yaptığı için her zaman temiz hava soluyor. Mğiri 3’ari paği 3’aris ok’int’alen. (PZ-Cigetore) Bulanık su temiz suya karışıyor. Ali guri paği uğun. A miti şk’ala ok’işirasi izaden. (ÇM-Ğvant) Ali temiz kalplidir (= iyi niyetlidir). Birisi ile kavga yaparsa barışıyor. Ekremi dido paği bere ren. Dolokunuz ar mutu na3’apaz do konasvaz-na var-noxoma şakiz hem oraz mekosumz. (AH-Lome) Ekrem çok temiz bir çocuktur. Elbisesine bir şey damlayıp sürülse kurumadan o an hemen siler. Handğa na-moxtu mak’vande paği dolokuneri t’u. T’okseri na-moxtes jur mak’vande-ti pimpilepe bonz*oa [t’es do] nuk’u var-az*iret’es. (AH-Lome) Bugün gelen dilenci temiz giysiliydi. Geçenlerde gelen iki dilenci de sakalları upuzun. Ağızları görünmüyordu.


pağums/ pağuy/ pağups EA har.f. Temizliyor. I. Ev, bahçe, giysi vs’yi [aps.] temizliyor. Xasanik oxori-muşi pağums. (PZ-Cigetore) Hasan evini temizliyor. Ayşek ar soti pağumt’aşa iri k’ale ok’okosums. (PZ-Cigetore) Ayşe bir yeri temizlerken her tarafı etraflıca süpüruyor. Xasanik mcaşi tudes nçalaponape pağums. (PZ-Cigetore) Hasan ağacın altında çalı çırpıyı temizliyor. Ali avlape pağuy. (ÇM-Ğvant) Ali kapı önlerini temizliyor. Bere oxorişi ogine pağuy. (AŞ-Ok’ordule) Çocuk evin önünü temizliyor. Ali çumani na-dolikunassen porça pağuy. (AŞ-Ortaalan) Ali yarın giyeceği gömleği yemizliyor. Berek doliz*gu do nanak heya pağumz. (FN-Ç’anapet) Çocuk donuna yaptı ve annem onu temizliyor. Getasuleşi yeyiz tipi moiselu-doren. Leylak bozo-muşi k’ala goxaçkums do tipepe pağums. (AH-Lome) Sebze bahçesinin yeri hep otla dolmuş. Leyla kızıyla birlikte çapalayıp otları temizliyor. Nanak axiri pağumt’aşi lazmape duvarişe k’ele elaxums. (AH-Lome) Annem ahırı temizlerken inek dışkılarını duvara doğru döküyor. Cigeri k’ayi dopaği do zari-ti kogo3’k’i do heşşo gubi. (AH-Lome) Ciğeri iyice temizle ve zarını da soyup öyle pişir. Doğanik oxorişi avli 3xik’işi okosalete kosu do pağu. (AH-Borğola) Doğan evin önündeki bahçesini çalı süpürgesiyle süpürüp temizledi. “Oxori pağupya do guşobğaps. (AK-Döngelli) “Evi temizliyorumdiye dağıtıyor. DoğanikOxori pağupya do daha p’at’i şişolups. (AK-Döngelli) DoğanEvi temizliyorumdiye beter dağıtıyor (= karmakarışık ediyor).

şsz ipağen : Ev, bahçe, giysi vs temizleniyor. Getasules mtelli alimp’o diçanu-doren. Ar ndğaz lumcişa ancaxi ipağen. (AH-Lome) Sebze bahçesi hepten alimp’o otu ile dolmuş. Bir gün akşama kadar ancak temizlenir.

f.-i. opağu : Ev, bahçe, giysi vs temizleme. Si hak’o so ilebi ? Opağuşe ar k’alop’i sap’oni var-egonç’un. (AH-Lome) Sen bu kadar nerede kirlendin ? Temizlenmene bir kalıp sabun yetmez.

+ upağams/ upağay/ upağaps EDA har.f. Birine ait [dat.] bir şeyi [aps.] temizliyor. P’ap’uli-çkimik kotumez xunç’k’uli ambarayiz yuk’vatamt’u. Hemindora şkule k’ayi dupağamt’u do keluç’amt’u. Edo heşote kotume oşletinamt’u. (FN-Ç’napet) Dedem tavuğun taşlığı şişince yarıp temizledikten sonra dikerdi. Ve böylece tavukları kurtarırdı.

II. mec. 1. Borcunu [aps.] temizliyor (= ödüyor). Ali meçamonepe pağuy. (ÇM-Ğvant) Ali borçlarını temizliyor. Tofik’işi mitiz feyda var-uğun. Hemuk borci-muşi pağums. (AH-Lome) Tevfik’in kimseye faydası yok. O kendi borcunu temizliyor. 2. Kendi hatasından dolayı yarattığı problemi çözüyor. Ham dulya muç’ç’o-ti dolozgvi ? Hişşo dopaği. (AŞ-Ortaalan) Bu işin nasıl ki ettin ? Öyle temizle. → goipağums/ goipağuyII


paklaci (AK) i. Bakraç. 3’k’ari işaiğa ya do paklaci gyonç’aps. (AK-Döngelli) Su çıkarayım diye bakracı daldırıyor. Paklaci kuyişa dolonç’aps. (AK-Döngelli) Bakracı kuyuya daldırıyor. Nanak termoni gibu do paklaciten manz*agerepes guipağups. (AK-Döngelli) Annem termoni pişirdi de bakraç ile komşularına dağıtıyor. Nanak paklacis dido mja yopşeren do muit’uşi gverdi nax’oren. (AK-Döngelli) Annem bakraca çok süt doldurmuş da gelirken [sütün] yarısı dökülüyor. → ç’uk’aliII-2; parxaç’i; bak’laçi/ bak’laç’i


palaska i. Palaska. Askerlerin kütük ve kasatura kayışı taktıkları bel kemeri. Candamaz sungi so uğun ? T’ufeğiz var-nubun. Sungi palaskas mek’ideri uğun. (AH-Lome) Jandarmanın süngüsü nerede ? Tüfeğine takılı değil. Sügü palaskasına takılıdır.


paltosi (AH) i. Pardösü. [< Fra.] Paltosiz başka k’umaşişi xe nudgin. (AH-Lome) Pardösünün kolu başka bir kumaştan eklidir.


palu (PZ) s. Yavan. Katıksız. Berepek cari palu imxoran. (PZ-Cigetore) Çocuklar ekmeği yavan yiyorlar. → mpalu, mpalo


paluri (PZ ~ FN-Ç’anapet) i. I. (PZ ~ FN-Ç’anapet) Alev. Ateşin ışık veren ve etrafı aydınlatan kısmı. Paluri memağalu do tomalepe gomiç’u. (PZ-Cigetore) Alev bana yakın temas yaptı da saçlarımın etrafını yaktı. Dişk’alepe paluri gvak’orasi gamvogzay. (ÇM-Ğvant) Odunları alev sarınca kızgın oluyor. Ali paluri st’eri guri cuzun. (ÇM-Ğvant) Ali ateş gibi cesaretlidir (= ateş yüreklidir). Daçxuri-paluri oxori nağalen, otanamt’u. (ÇM-Ğvant) Ateşin yalımları eve yansıyıp aydınlatıyordu. # Mesofa kocelapxer / Mevo3’er palurepe / Palurepe iğasen / Usvaroni derdepe. (ÇM-Ğvant, atma türkü) Kanepede oturdum / Ateşin parıltılarını seyrediyorum / Parıltılar alıp götürecek / çözülemeyen sorunları. # Daçxuri-palurepe / Na-nağalen k’odape / Molva-sk’ani var-iyu / Gik’ore3xam ndğalepe. (ÇM-Ğvant, anonim) Ateşin yalımlarıdır / Duvarlara yansıyan / Gelişin olmadı / Günlerini sayıyorum. Put’ri dişk’a paluri var-aen. (AŞ-Ok’ordule) Kof odun alevi olmaz.

II. (ÇM) Kor. → xomali, xumali, xurmali; maxva


pambuği (PZ ~ AH) i. Pamuk. Şk’imi nanak pambuği centxums. (PZ-Cigetore) Benim annem pamuk eğiriyor. Hako emogi mt’a-tomaşi cejinaşe Yusufina moğu. Himuşa ogi miti huypambuğina-vit’urt var-mişk’urt’ey. Tomaşi cejinaşepe cemcart’it. (ÇM-Ğvant) Buraya ilk defa pamuk yatağını Yusuf dayı getirdi. Ondan önce kimsemiz şimdipambuğidediğimizi bilmiyorduk. Yün yatağında yatıyorduk. Alişi mçoxa elaç’irderişa pambuğepe gamvaxven. (ÇM-Ğvant) Ali’nin yeleğinin yırtık yerinden pamuklar dışarı çıkıyor. Pambuği mxuy. Toç’i ikuy. (AŞ-Ok’ordule) Pamuğu eğiriyor. İp yapıyor. Yastuği ok’k’opxvi. Pambuğepe dontali. (AŞ-Ortaalan) Yastığı bozdum. Pamukları ayırıp havalandır. Yorğanci-Osmaniz pambuğişi oncire boxenapam. (AH-Lome) Yorgancı Osman’a pamuk yatak yaptırıyorum. Nusak avlis oncireşen na-gexu pambuği kankums. (AH-Lome) Gelin avluda yataktan döktüğü pamuğu atrıştırıyor. Yaras ipti ilaconi pambuği motvi do hemora-şkule ik’ori. Vana yara-bezi goidi3xiren. (AH-Lome) Yaranı önce ilaçlı pamukla kapatıp öyle sar. Yoksa yara bezi kanlanır. → mt’a-toma; pamuği

[dey. şuri pambuğişi nok’epite okaçams : “Nefesini pamuk ipliğiyle tutuyor.” = Çok zor durumdadır. Sabrın sonuna gelmiştir. Yaşama zorla tutunuyor.] Şuri pambuğişi nok’epite bokaçam. Mundez meç’k’odasen var-miçkin. (FN-Ç’anapet) Nefesimi pamuk ipliğiyle tutuyorum. Ne zaman kopacağını bilmiyorum.


pampa (AŞ) s. Hafif. Ham na-ek’emobun yuk’i pampa mau. (AŞ-Ok’ordule) Bu sırtıma aldığım yük hafif oldu. Çayiş t’ik’ina pampa oren. (AŞ-Dutxe) Çay sepeti hafiftir. → pompa[1]; lafroni; subuki, subuka; çorçi


pampari/ pampayi (AH ~ HP)(AK) i. I. İbik. Mamuliz pampayişen di3xiri daben. (AH-Lome) Horozun ibiğinden kanı akıyor. Mamulepek, ok’obunant’aşi artikatişi pampariz nolaman. (AH-Borğola) Horozlar kavga ederlerken birbirlerinin ibiklerine dalarlar. Mamulişi pampari dido ginz*e ren. (AK-Döngelli) Horozun ibiği çok uzundur. → panç’eli; xiya; pank’eli

II. (AH-Lome) Burun [gen.] kanadı. Si-ti çxindişi pampayi kogogantxu-doren. (AH-Lome) Senin de burun kanatların açılmış. → çxindişi parpa[2]-I; p’ip’iliI


pamuği (AK) i. Pamuk. Pamuği p’aloten baxup (= mçxvarup) do vobarap. (AK-Döngelli) Pamuğu kalın sopa ile dövüyorum da kabartıyorum. Nanak oncire ila3’k’u do pamuğepe-muşi gamaxups. (AK-Döngelli) Annem yatağın bir yanını söktü ve pamuklarını dışarı çıkarıyor (= boşaltıyor). → pambuği; mt’a-toma


pancari (ÇM)(AH) i. Karalahana parça parça koparılıp veya kesilip içyağı ile fasulye tanesinin katılması ile yapılan yemek. Nanak ğoma na-gubu lu-pancayi meyat’ağanums. Ondğeriz p’ç’k’omaten. (AH-Lome) Annem dün pişirdiği lahana-pancari kavuruyor. Öğlene yiyeceğiz. → termoniII; ç’axala[1]


panç’eli (PZ) i. İbik. Şk’imi mamulişi panç’eli morderi on. (PZ-Cigetore) Benim horozun ibiği büyüktür. → xiya; pank’eli; pampari


panga (FN ~ AH-Lome) i. [çoğ. pangape] Banka. [< İta.] Genç’areyi pangaz miz*in. (FN-Ç’anapet) Param bankada duruyor. Bozo-çkimik k’at’a tutaz pangaz genç’areyi didumez. (FN-Ç’anapet) Kızım her ay bankaya para yatırıyor. Na-mobogi parape çkar xe umentxu pangaz miz*in. (AH-Lome) Kazandığım paralar hiç dokunulmadan bankada duruyor. → banga[1], banka


pank’eli (FN-Ç’anapet) i. İbik. Mamuliz pank’elişe din3xiri gyuxtamz. (FN-Ç’anapet) Horozun ibiğinden kan akıyor. → panç’eli; xiya; pampari


pantoli (FN-Ç’anapet)(AH-Borğola)(AK) i. Pantolon. [< Fra.] Nanak berez pantolişi burguli nunaxvamz. (FN-Ç’anapet) Annem çocuğun pantolonun diz kısmını yıkıyor. Şetxiz na-aşuvu pantoli go3’oskurinams. (AH-Borğola) Islak zeminde ıslanan pantolunun alt kısmını kurutuyor. Mç’imaz na-aşuvu pantoli sobas nudgams do go3’iskurinams. (AH-Borğola) Yağmurda ıslanan pantolonunu sobaya dayayıp (= yanaştırıp) alt kısmını kurutuyor. Pantoli dari giğunna ilagiç’k’odun. (AK-Döngelli) Pantolonun dar ise yan tarafları yırtılır. Pantoli-muşi ma ilauç’up. Emuk xarups. (AK-Döngelli) Pantolonunu ben dikiyorum. O yırtıyor. Ç’ubuişi pen3kva bereşi pantolis iloç’abun. (AK-Döngelli) Kestane kabuğu (= dikenli kozası) çocuğun pantolonun kenarına yapışıktır. Ofut’es istert’uşi bereşi pantolis t’alaxi nan3axu. (AK-Döngelli) Evin önündeki bahçede oynarken çocuğun pantolonuna çamur yapıştı. → pontuli, pontoloni, pantoloni


pantoloni (FN-Ç’anapet)(AH-Lome)(HP ~ ÇX) i. Pantolon. [< Fra.] Beres pantoloni mobo3’k’am. (FN-Ç’anapet) Çocuğun pantolonu çıkartıyorum. Pederi ğaliz golit’aşa pantoloni elanz*ikums do golulun. (FN-Ç’anapet) Babam dereden geçerken pantolonu kıvırıp geçiyor. Ağne na-ep’ç’opi pantoloni m3ika tutxu ren. (FN-Ç’anapet) Yeni aldığım pantalonun kumaşı biraz ince. Pederik k’at’a lumciz pantoloni goinz*ikamz do k’uçxepe t’u3a 3’k’ariz geludgamz. (FN-Ç’anapet) Babam her akşam pantolonunu kıvırıyor ve ayaklarını sıcak suya koyuyor. P’ap’uli ela3’k’eri pantolonite gulun. (FN-Ç’anapet) Dedem yan tarafindaki dikişi açılmış pantolonla dolaşıyor. Alik cuma-muşişi pantoloni moidvasen. Nana-muşik paça umk’ulanams. (AH-Lome) Ali kardeşinin pantolonunu giyecek. Annesi paçasını kısaltıyor. Berek pantoloni umo3’k’u daçxuriz go3’iskurinams. (AH-Lome) Çocuk pantolonunu çıkarmadan ateşin önünde kurutuyorRamizik terzis pantoloni oç’apams. (HP-P’eronit) Ramiz terziye pantolon diktiriyor. Pantoloni mvodvars. (ÇX-Çxalazeni, TM) Pantolon giydiriyor. → pontuli, pontoloni, pantoli


papa[1] (PZ-Cigetore) i. Tavada pişirilmiş ekmek. Andğa papa degixena do oşk’omi. (PZ-Cigetore) Bugün sana papa yapayım da ye.


papa[2] (AH ~ HP ÇX)(AK) i. 1. Süt, şeker, tuz, buğday unu ve tereyağı ile yapılan bir çeşit muhallebi. Papaz omtu(r). (AH-Lome) Muhallebi içinde yüzüyorsun (= mec. Hiçbir şeyin farkında değilsin; Henüz toysun). Si çkva mu z*iri, skiri ? Dahaluği papaz omtu(r). (AH-Lome) Sen daha ne gördün ki, yavrum, hep tuzun kuru (= mec. Henüz hiçbir şeyin farkında değilsin). Berek hekol-hakole papa t’a3ums. (AH-Lome) Çocuk öteye beriye muhallebi sıçratıyor. Mja, şekeri do dik’aşi mkveri ok’ont’alaman do papa ikoman. (AH-Borğola) Süt, şeker ve buğday ununu karıştırıp muhallebi yaparlar. Ç’ut’a bort’işi k’ai na-mi3’ons şeni papa mixenamt’ez do mçamt’ez. (AH-Borğola) Küçüklüğümde hoşlandığım için muhallebi yaparlardı da yedirirlerdi. Doğanik papa ipxort’aşi k’uzite moşkva na-ezdums şeni jin-muşi goit’a3ams. (AH-Borğola) Doğan muhallebi yerken kaşıkla bol aldığı için üstüne yapıştırıp bulaştırıyor. Papa mç’ipe toloni suzgişen k’ai var-3’rodun. (AH-Borğola) Muhallebi ince gözlü süzgeçten iyi süzülmüyor. Eminek ç’it’a bere-muşişi çarbis papa amudumers. (AK-Döngelli) Emine, küçük çocuğunun ağzına muhallebi koyuyor. 2. Muhallebi benzeri. Ma papa k’ayi va-mi3’ons. Not’rak’ine p’ç’k’omare. (AH-Lome) Ben muhallebiyi pek sevmem. Not’rak’ine yiyeceğim. Kyume ikomt’aşi dido papa goişoren do tude dat’a3en. (AH-Borğola) Kyume yaparken çok muhallebi sıyrılıp yere yapışır. Kyumeşi papa na-gubu 3’uk’aliz na-gaç’u papa dişkaşi k’uziten gexak’arums. (AH-Borğola) Kyume muhallebisi kaynatılan kazanın dibine yanmış olan muhallabiyi tahta kaşıkla kazıyor. Bureğiş papa (= bureğiş guri). (AK-Döngelli) Laz böreğinin iç kısmı. Kyumeşi papa. (AK-Döngelli) Fındık ve ceviz ipe dizilerek pekmez muhallebisine bandırılıp kuruturan bir tür tatlı. → k’ork’ot’iIV; de3i


papaxi (PZ) i. Perçem. Kâkül. Alnın üzerine sarkıtılan kısa kesilmiş saç. Him bozomotaşi papaxi mik uxenu ? Nak’u msk’va ! Opşa eluvelu. (PZ-Cigetore) O kızın kâkülü kim yaptı ? Ne kadar güzel ! Çok yakıştı. → çoçok’aII


paput’i (ÇM) s. ve i. I. s. [♦ dey. paput’i ntoleri lazut’i : Patlatma mısır] Ali 3’anağani-seri şeni paput’i ntoleri lazut’epe xerevida golubğun. (ÇM-Ğvant) Yeni Yıl gecesi için Ali’nin patlatma mısır taneleri terekte duruyor.

II. i. [♦ dey. paput’i st’eri (ÇM): Çok sinirli. Çok kızgın.] Ali andğa paput’i st’er-on. (ÇM-Ğvant) Ali bugün çok sinirli (= kızgın).


para i. [çoğ. parape] Para. [kâğıt para ve demir para] Ayxanik Yilmazis para ak’vandams. (PZ-Cigetore) Ayhan Yılmaz’dan para istiyor (= dileniyor). Ayxanis Yilmazişa para ak’vanden. (PZ-Cigetore) Ayhan Yılmaz’dan para istiyor (= dileniyor). Para banga cemizun. Ç’umani movizda, mekçare. (AŞ-Ok’ordule) Param bankada konulu duruyor. Yarın çekince vereceğim. İrote para akv’anden. Himu-ti va-meçay. (AŞ-Ok’ordule) Her zaman para istiyor. O da vermiyor. Nana ! Cuzdani hey moy-dodum. Ali hekole para ixiray. (AŞ-Ok’ordule) Anne ! Cüzdanı oraya koyma. Ali ordan para çalıyor. Nana-sk’ani para megincğonay. Nagi. (AŞ-Ok’ordule) Annen sana para gönderiyor. Karşıla. Cumalepek ntxirişen na-eç’opez para goirtaman. (FN-Ç’anapet) Kardeşler fındıktan aldıkları parayı paylaşıyorlar. Ar fara k’oe3’xeyi para xolo k’oe3’xums. (FN-Sumla) Bir kere sayılmış parayı tekrar sayıyor. Aşeşi komocik k’urbetis para ç’k’indums. (FN-Sumla) Ayşenin kocası gurbette para kazanıyor. Xasani t’at’i-mç’veyi. Paras para eludumels. (FN-Sumla) Hasan çok cimridir. Paranın yanına para koyuyor (= hep tasarruf ediyor). Na-mobogi parape çkar xe umentxu pangaz miz*in. (AH-Lome) Kazandığım paralar hiç dokunulmadan bankada duruyor. Alik suntxa mz*irasen para mak’vans. (AH-Lome) Ali beni nerede görse para ister. Ma xut para xut yeyiz melap’k’orum. (AH-Lome) Ben beş kuruşu beş yere bağlarım (= Tutumlu olmam gerekiyor). Selimi paraz omtun. (AH-Lome) Selim para içinde yüzüyor (= Selim’in para sıkıntısı yok). Dido para gavaşi Kyabeşe oxtimu-ti farzi iven. (AH-Lome) Çok para olunca Kâbe’ye gitmek de farz oluyor. Nejatik Kemeliz para go3’umers. (HP-P’eronit) Nejati Kemal’in elinden zorla parayı alıyor. Ma p’at’i ndğa şeni geç’areyi pşinaxum. K’at’ayya sanduğiz para gemiz*in. (HP-P’eronit) Ben kötü günler için parayı saklıyorum. Sürekli sandıkta param duruyor. → pere; cenç’areri, genç’areri, geç’areri, geç’arali, geç’areli


parça i. [çoğ. parçape] Parça. Nanak kuvali oxtimap’t’u. Ar parça xes nustu. Kanulu. (ÇX-Çxalazeni, TM) Anne ekmek hamuru yoğuruyordu. Bir parçası elinden kayıp düştü.


parpa[1] (ÇM) i. I. Değirmenin çarkı. 3’ari mut’asi karmat’e parpa ikten. (ÇM-Ğvant) Suyu verince değirmenin çarkı döner.

II. Serenderin yuvarlak fare korumacısı. Serender direği tekerleği. AliMtuyepe moy-eyalert’andeyi serendi-parpa goişiray. (ÇM-Ğvant) Ali naylanın yuvarlak fare korumacının etrafını farelerin çıkamamaları için aşındırıyor. → serendi-parpa; naylaşi parpa[2]-III

III. Şapkanın siperliği. Dudi cetveri vor. Dudi-cetvale parpa kuğun. Ama iri-k’ale gomomtuy. (ÇM-Ğvant) Başım örtülü. Şapkamın siperliği var. Ama her yerime kar yağıyor.


parpa[2] (FN-Ç’anapet) i. I. Burun [gen.] kanadı. Çxindiş parpa. (FN-Ç’anapet) Burun kanadı. → çxindişi pampariII; p’ip’iliI

II. Erkeklerde kamışın [gen.] ucundaki deri. Cevayiriz oleşi parpaz pupuli kyuxtu. (FN-Ç’anapet) Cevayır’ın cinsel organının kafayı çevreyen kısmına çıban çıktı.

III. Serender direği tekerleği. Serenderin yuvarlak fare korumacısı. Cumadik naylaşi parpaz na-e3’uz*irt’u t’avli moşa3’k’ums. (FN-Ç’anapet) Amcam serender direği tekerleğinin aldında duran tahta parçasını söküp çıkarıyor. → parpa[1]-II; serendi-parpa


parpali i. Kelebek. Raxnaşi bodas parpali nibu. (PZ-Cigetore) Örümcek ağında kelebek yakalandu. Bobola-mosa mosa parpali oiç’opu. (ÇM-Ğvant) Örümcek ağında kelebek yakalandı. Parpali limsaz konik’idu. (FN-Ç’anapet) Kelebek örümcek ağına yakalandı. Limsaz na-nik’iden parpalepe heko noxro3kunan. (FN-Ç’anapet) Örümcek ağına takılan kelebekler orda yapışarak ölüyorlar. Berek na-buç’opi-dort’un parpali oxoriş ogine na-dgin dadaliz noxunamz. (FN-Ç’anapet) Çocuk kendisi için yakaladığım kelebeği evin önünde duran güle konduruyor. Parpali bombula-lemsaz niç’opu. (AH-Lome) Kelebek örümcek ağıda yakalandı. Na-ç’opu parpali pukuris noxunams. (AH-Borğola) Yakaladığı kelebeği çiçeğin üzerine koyuyor. Bombula-mesas parpali konik’idu. (HP-P’eronit) Örümcek ağına kelebek yakalandı.


parpa-msva (ÇM) i. Fırıldak. Havalandırmak amacıyla oda veya mutfak pencerelerine takılan kanatlı araç. Ali andğa noğaşa parpa-msva komoğu. Oxori paranteni kocudu. Mk’omape galeşi ubay. (ÇM-Ğvant) Ali bugün kasabadan fırıldak getirdi. Evin penceresine taktı. Dumanları dışarı üfürüyor. [rüzgârla dönen, çember biçiminde çocuk oyuncağı] ixi-parpa


parponi (ÇM) i. Helikopter. [< Fra. < Yunanca iki morfemden] [1950’li yıllarda askerlik yapanlar parponi (= helikopter) kelimesini kullanıyordu. S.Y.] Alişi berepe parponi ojulinay. (ÇM-Ğvant) Ali’nin oğlu helikopter uçuruyor (= kullanıyor). → helikopteri, helik’opteri


partiya i. Parti. [< Fra.] Siyasal topluluk. Siyasal cemiyet. Xasanişi biç’i partiyas ek’vant’alen. (PZ-Cigetore) Hasan’ın oğlu cemiyete katılıyor.


parvi (PZ-Apso, Cigetore)(AH-Lome) i. Yaprak. I. (PZ-Apso, Cigetore) Tüm bitkilerin yaprağı. Andğa ixi opşa bas. Xombula parvepe putxums. (PZ-Cigetore) Bugün rüzgâr çok esiyor. Kuru yapraklar uçuyor. Lazut’i-parvepe xombineri on. Ok’anaşi şaşalams. (PZ-Cigetore) Mısırın yaprakları kurumuştur. Sallayınca hışırdıyor. Dişk’aşi oğmale-şk’imis parvi-oğmale eyevidum. (PZ-Cigetore) Odun yükümün üstüne yaprak yükümü koyuyorum. Ayşek pucepes parvi e3’urçams. (PZ-Cigetore) Ayşe sığırların altına yaprak seriyor. Oşk’urişi parvi nak’u-ti xombu ! (PZ-Cigetore) Elma ağacının yaprağı ne kadar da kurudu ! Ayşeşi fot’as lobiyaşi parvi not’ambun. (PZ-Cigetore) Ayşe’nin peştamalında fasulye yaprağı yapışmıştır. K’işi komoxt’u. Mcalepeşi parvepe goixven. (PZ-Cigetore) Kış geldi. Ağaçların yaprakları dökülüyor. → pavriI; but’k’aIII

II. (AH-Lome) Kızılağaç, incir vs gibi bitkilerin geniş ve hafif yaprağı. [Karayemiş, ormangülü vs gibi bitkilerin kalın ve sert yapraklara but’k’a denir.] M3xuliş parvi. (AH-Lome) Armut yaprağı. Oreş parvi. (AH-Lome) Kabak yaprağı. Burğiş parvi. (AH-Lome) Hodan (sığırdili) yaprağı. Luğiş parvi. (AH-Lome) İncir yaprağı. Bak’laçiz a mutu komotvi. Mjaz ntxombuş parvi gelulams. (AH-Lome) Bakracın üzerine bir şey ört. Süte kızılağaç yaprağı düşüyor. Ma Alişi nenaz k’apula var-memadven. Parvi steri k’oçi ren. (AH-Lome) Ben Ali’nin sözüne gövenemem. Yaprak gibi adamdır (= yaprak gibi evirip çevirip konuşan adamdır). → pavriII


parxaç’i (FN-Ç’anapet) i. Bakraç. Nanaşi pucik k’ayi moizdamz. Ar ndğaz jur parxaç’i oipşen. (FN-Ç’anapet) Annemin ineği iyi süt veriyor. Günde iki bakraç doluyor. Pederik da-çkimiz çeçi-muşiten ar parxaç’i opşa topri komeçu. (FN-Ç’anapet) Babam kız kardeşime peteğiyle baraber bir mini kazan dolusu bal verdi. → ç’uk’aliII-2; bak’laçi/ bak’laç’i; paklaci


parxana (AH) i. Kayıkhane. İçine kayığın konduğu barınak. Feluk’a-çkimi inoraz parxanaz molabdgim. (AH-Borğola) Kayığımı kışın kayıkhaneye koyarım.


pasa (PZ-Cigetore) z. Sürekli. Andğa ç’umandeneşa pasa mturi mtums. (PZ-Cigetore) Bugün sabahtan beri sürekli kar yağıyor. → boyne/ boyine; manniya; p’anda[1]-II; k’at’ayya; telli


pasi i. Pas. Xasani drap’ani pasi guşiray. (AŞ-Ok’ordule) Hasan orağın pasını aşındırıyor.


pasiyayi s. Paslı. Pasiyayi k’afri nez*işi pi3ariz var-goşulun. (FN-Çanapet) Paslı çivi ceviz tahtasından geçmiyor.


paspasi i. Paspas. Ncamez nek’naşi amaxtimonis paspasi k’arfite gyoç’k’adun. (AH-Lome) Caminin kapı girişinde paspas çiviyle çakılıdır.


pasxa (AŞ-Ortaalan) i. Derme çatma ahşap ev. Kulübe. Na-p’k’odi pasxa ok’k’ixu. (AŞ-Ortaalan) İnşa ettiğim derme çatma ev bozuldu. Pasxa doxuneri ar k’ale p’t’rağudi. Ar k’ale na-dolilay mcora bo3’edi. (AŞ-Ortaalan) Kulübede oturarak bir taraftan şarkı söyledim. Bir taraftan batan güneşe baktım. → pa3xa[1]


patatesi i. Patates. [< İsp. < Haiti adasında konuşulan yerli dillerden biri] Nanak patatesi omç’itanams. Berepez k’ayi u3’onan. (AH-Lome) Annem patates kızartıyor. Çocuklar seviyor. k’art’ofi, k’art’op’i; let’a-ore; let’a-makvali; k’artofi; dixa-makvali; basabura


patkalams (FN ~ AH-Lome) Eø har.f. I. Kuş [erg.] çırpınıyor. K’inçik patkalams. (FN-Sumla) Kuş çırpınıyor. → patxalams/ patxalay; patkalums

II. İnsan [erg.] korkudan titriyor. Xasanik şkurnate patkalams. (AH-Lome) Hasan korkudan titriyor.


patkalums (AH-Borğola) Eø har.f. Kuş [erg.] çırpınıyor. K’inçik patkalums. (AH-Borğola) Kuş çırpınıyor. → patxalams/ patxalay; patkalams


patroni i. Patron. [< Fra.] Patronik çkva dulyaz mominz*inams. Genç’areyiz çkar var-munz*inams. (FN-Ç’anapet) Patron işimi arttırıyor. Ama parayi hıç arttırmıyor.


patxa (FN ~ AH) s. I. (FN) [hem kadın hem erkek hakkında] Olur olmaz düsünmeden konusan. Recebişi 3’ut’eli cuma dido patxa k’oçi ren. İsinapamt’aşa mu zop’onz mus-ti var-uçkin. (FN-Ç’anapet) Receb’in küçük kardeşi cok saçma bir adamdır. Konuşurken ne ifade ettiğini kendisi de bilmiyor. II. (AH) [sırf kadın hakkında] Sözlerine ve şahsına pek değer verilmeyen. Patavatsız ve aptalca bir tavırda olan. Bozo komom3’ondes. Ala nana-muşi m3ika patxa ren. (AH-Lome) Kızı beğendik. Ama annesi biraz uçuktur.


patxalams/ patxalay (PZ ~ AŞ) Eø har.f. Kuş ya da köpek [erg.] çırpınıyor. Silkeleniyor. K’inçik patxalams. (PZ-Cigetore) Kuş çırpınıyor. Laç’ik patxalams. (PZ-Cigetore) Köpek silkeleniyor. → patkalams, patkalums

+ upatxalams/ upatxalay ED har.f. Birine ait [dat.] bir şey [erg.] çırpınıyor. Sozluği-şk’uni ar diçoduk’o deyi guri mipatxalay. (AŞ-Ok’ordule) Sözlüğümüz bir bitseydi diye kalbim çırpınıyor.


patxums/ patxuy/ patxups EA har.f. I. (PZ ~ AH HP ÇX) Bir şeyin [aps.] üzerindeki tozu düşürmek için elle yere doğru silkeliyor. Bereşi şeepe patxums. (PZ-Apso) Çocuğun eşyalarını silkeliyor. Aşek kilimi patxums. (FN-Sumla) Ayşe kilimi silkeliyor. Apartumani-tkvaniz ar oxorcak k’at’a sabayle xali patxums. (AH-Lome) Sizin apartmanda bir kadın her sabah halı silkeliyor. Meltemik porça-muşi patxums. (AH-Borğola) Meltem gömleğini silkiyor. Nusak balk’oniz bat’aniye patxums. (AH-Borğola) Gelin balkondan battaniye silkiyor. cepatxums/ cepatxuy; gepatxums/ gepatxups; vrat’k’ums, govrat’k’ums; + ipatxams

II. (PZ-Cigetore)(FN ~ HP) Gözleri [aps.] kırpıyor ya da kırpıştırıyor. Tolis capirçu. Toli oxozderi evedi evedi patxums. (PZ-Cigetore) Gözüne toz kaçmış. Gözü kısarak hızlı hızlı kırpıyor. Ceveriz çkva toliz a mutxa kodololu. Boyne açilambren edo toli patxums. (FN-Çanapet) Cahver’in gözüne galiba bir şey kaçtı. Sürekli gözü yaşarıyor ve kırpıyor. Toliz muntxa gyulu-doren do tolepe patxums. (FN-Sumla) Gözüne bir şey kaçmış ve gözlerini kırpıştırıyor. Doğanik toli mu-şeni patxums ? (AH-Borğola) Doğan gözünü niçin kırpıştırıyor ? Xasanik tolepe-muşi patxups. (AK-Döngelli) Hasan gözlerini kırpıştırıyor. K’oçik toli patxups do eşo gulun. (AK-Döngelli) Adam gözünü seğirtiyor da öyle geziyor. → copatxamsII/ copatxayII; ç’apxuyII; gyopatxamsII; n3’amums[1]; ç’uç’ups; + apatxen

III. (FN-Sumla) mec. Abur cubur konuşuyor. Saçmalıyor. → nçxalumsIII; kançums; goşubğams; vrat’k’umsII; amut’alaps; barbalaps

IV. (AK) Silkiyor. Silkeliyor. Berek mjoli patxu. Ama m3ik’a xodit’alu. Emu-şeni xolo gopatxups. (AK-Döngelli) Çocuk dut ağacını silkeledi. Ama birazcık kaldı. Bu yüzden kalan dutlar için tekrar silkeliyor. → gopatxums/ gopatxuy; ≠ gopatxups


paulapan3’i (HP) i. Saklambaç. → k’uk’u[2] (PZ), ot’obinaşe/ ot’obinaşi/ ot’obinuşi (ÇM), ont’obale (AŞ), get’k’obina (FN ~ HP)


pavli → pavri


pavri (ÇM ~ AŞ), pavri/ pavli (FN) i. Yaprak. I. (ÇM ~ AŞ) Tüm bitkilerin yaprağı. K’alati pavrite nzgipuy. (ÇM-Ğvant) Sepeti yapraklarla tıka basa dolduruyor. Şuk’a pavrepe oşk’enda k’oşk’vobun. (ÇM-Ğvant) Salatalık yaprakların arasında asılı duruyor. Ayşe pujepe pavri e3’urçay. (ÇM-Ğvant) Ayşe ineklerin altına yaprak seriyor. Ayşe livadi iktert’aşa lobca-pavrepe ti eyat’amben. (ÇM-Ğvant) Ayşe bahçede gezerken fasulye yaprakları başına yapışıyor. K’işi mulun. Pavrepe goixven. (AŞ-Ok’ordule) Kış geliyor. Yapraklar dökülüyor. Na-colu pavrepe opusxalete dok’k’orobi. (AŞ-Ortaalan) Düşen yaprakları tırmıkla topla. Dunç’u a didi pavri yuva-muşişe gamitoray. (AŞ-Ortaalan) Karınca büyük bir yaprağı yuvasından çıkarıyor. → parviI; but’k’aIII

II. (FN) 1. Kestane, mısır, fındık vs gibi bitkilerin yumuşak yaprağı. Mak’asite çayi 3’ilumt’aşa duğrenişi pavri-ti goşant’alen. (FN-Ç’anapet) Makasla çay toplarken böğürtlen yaprağı da arasına karışıyor. P’it’ilek ağne dodgeri urz*eniz pavlepe guxvat’amz. Heya-şeni nanak tok’i gyudu do mjolişi ncaz konok’oru. (FN-Ç’anapet) Kuzu yeni dikilmiş üzümün yapraklarını kemiriyor. Onun için annem boynuna ip geçirip dut agacına bağladı. Mandalinaz limxana var-guk’orayiz initen pavlepe niç’ven. (FN-Ç’anapet) Mandalinanın etrafını eğreltiotu ile sarmayınca soğuktan yaprakları yanıyor. Ant’amaz pavrepe duxombu. (FN-Sumla) Şeftali ağacının yaprakları kurudu. (→ parviII) 2. Herhangi bitkiden olup yere dökülmüş kuru yaprağın tamamı. 3. Sayfa. (→ sayfa)


pavri-k’alati (ÇM) i. Yaprak taşımakta kullanılan sepet. Alişi bere ot’obinuşi ibirt’aşa pavri-k’alati doloxedun. (ÇM-Ğvant) Ali’nin oğlu saklambaç oynarken yaprak taşımakta kullanılan sepetin içine oturuyor.


pavri-okosaşe (ÇM) i. Yaprak toplamaya yarayan tırmık. Pavri-okosaşe gomindunu. Va-bziram. (ÇM-Ğvant) Yaprak toplayıcımı kaybettim. Bulamıyorum. → lifani; opusxale; bu3xi; ≠ [toprak tırmığı] o3ijonaşe; [ahır tırmığı] mandre-gamağmalaşe


pavrik’a (AH) i. Fabrika. [< İta.] Uğurik pavrik’az vardiyali içalişams. (AH-Lome) Uğur fabrikada vardiyalı çalışıyor. → fabrika


paxara (PZ-Cigetore) i. Kara kurbağası. → poxo, mcvabu, mjvabu; ≠ mayare, maari, mai, max’ax’i


paxarapona (PZ-Cigetore) i. Kara kurbağasının çok bulunduğu yer. Paxaraponaşa movulur. (PZ-Cigetore) Kara kurbağalıktan geliyorum. → mcvabona, mjvabopuna


paxva (ÇM) i. [çoğ. paxvape] 1. Kestanenin dikenli kabuğu. 2. Kestane kabuğundaki dikenlerin her biri. → kanka; pexva; pem3kva, pen3kva/ pen3ka


paye (ÇM) i. Boya. Ali aç’uşa paye ek’axveri ulun. (ÇM-Ğvant) Ali torbadan toz boya döke döke gidiyor. Ali çabuk’aşa paye ek’ayoreri ulun. (ÇM-Ğvant) Ali kutudan sıvı boya akıta akıta gidiyor. → ğap’i; boya


pazari i. Pazar. [< Far.] K’oçi oxorza-muşi ar pazari iyasi goşk’uy. Teni ora va-goşk’uy. (AŞ-Ok’ordule) Adam karısını bir pazar olunca gezdiriyor. Diğer zamanlarda gezdirmiyor.


pa3xa[1](PZ ~ AH-Lome) i. [çoğ. pa3xape] I. (PZ) Ot biçilen arazilerde otları geçici olarak depolamak için ahşaptan yapılan kulübe. Mt’alepe dopşk’orit do pa3xas kocelevobit. (PZ-Cigetore) Otları biçtik de kulübeye astık. Doğanis Vasilitis jur k’ore3xala pa3xa uğun. (PZ-Cigetore) Vasilitide (*) Doğan’ın iki adet tek katlı tek odalı barnağı var. [(*) Vasiliti = Yerleşim bölgesinden uzak en yüksekte olan semte verilen yer adı.] Xasanik Alis nuşvelams. K’alasi pa3xaşi tudeşa amunt’orams. (PZ-Cigetore) Hasan Ali’ye yardım ediyor. Kütüğü kulübenin altına sürükleyerek gönderiyor. → merzeI; baceni/ bageni

II. (ÇM ~ AH) Derme çatma ahşap kulübe. Pa3xa avla k’ale ceturguy. (ÇM-Ğvant) Kulübenin avla tarafını örtüyor. Mu gomskimeyi gulun do oxori pa3xa uğun. (FN-Sumla) Kendi çok şık giyinip dolaşıyor ama derme çatma bir evi var. Gzaşi jin pa3xa steri ar oxori gedgit’u. Ğomaneri mç’imaz kodolibğu-doren. (AH-Lome) Yolun üstünde kulübe gibi bir ev vardı. Dünkü yağmurda çökmüş. → pasxa


pa3xa[2](FN ~ AH) i. [çoğ. pa3xape] Çok aralıklı sepet. Yaprak sepeti. [Takriben kurşun kalem çarpındaki fındık çubuklarından lâlettayin bükülerek özensiz bir biçimde örülmüş, çok aralıklı (yaklaşık 5 x 10 cm’lik delikleri olan) ve ebadı 1,5 x 1 m cıvarında silindrik kocaman bir kaptır. Bununla ormanlık yerlerden veya fındık altlarından kuru yapraklar süpürülüp doldurulur ve bu yapraklar ahırda ineklerin altına, ineğin rahat yatması ve gübre olması için, serilir. A.D.] Ç’umanişe pa3xa-tkvani ma dobixmara. Armoniz çaçi pkosit. Bagenişe bzdaten. (AH-Lome) Yarın yaprak sepetinizi ben kullanayım. Armonide kuru yaprak süpürdük. Kulübeye taşıyacağızNtxirepunas na-pkosumt’it çaçi pa3xate bzdimt’it. (AH-Borğola) Fındıklıkta süpürdüğümüz kuru yaprakları (çok aralıklı) sepetle taşırdık.


pa3’ups (AK) EA har.f. Sıvıyor. Baba-çkimik bak’işi guşaxveri duvarepe betoniten pa3’ups. (AK-Döngelli) Babam ahırın delik duvarlarını beton ile sıvıyor. Doğanik duvari t’alaxiten pa3’ups do ilon3axaps-gilon3axaps. (AK-Döngelli) Doğan duvarı çamur ile sıvıyor da yukarı doğru aşağı doğru yapıştırıyor.

+ opa3’apaps EA ett.f. Sıvatıyor. Ağne na-vok’idapi oxorişi duvari vopa3’apaminon. (AK-Döngelli) Yeni inşa ettirdiğim evin duvarını sıvatacağım.


-pe → -epe/ -lepe/ -pe


pederi i. Peder. [< Far.] Baba. Noğale p’anda p’ap’ulik kovali moğams. Ama handga kovali pederik moiğams. (FN-Ç’anapet) Çarşıdan her zaman dede ekmeği getiriyor. Ama bugün peder getiriyor. Ndğaleyi pederik coğori naylaşi tudele meşolapams. (FN-Ç’anapet) Gündüz babam köpeği serederin altına sokuyor, kapatıyor. Nana do pederi-çkimik P’oliz nişi şeni na-eç’opez-dort’un oxori ma komomçez. (FN-Ç’anapet) Annem babam İstanbul’da kendileri için aldıkları evi bana verdiler. Pederik livadi-k’udelişi an3kilopuna noç’vams. (FN-Ç’anapet) Babam bahçe dibindeki dikenli arazıyı yakıyor. Pederiz daç’k’ina şkule ncaz meyincirs do moişvacun. (FN-Ç’anapet) Babam yorulunca ağaca yaslanıyor ve dinleniyor. → eba, baba


peği (PZ-Cigetore)(AŞ-Ortaalan) z. I. (PZ-Cigetore)(AŞ-Ortaalan) Pek. Ma peği elamtumani var-eşk’emalen. (PZ-Cigetore) Ben pek yokuş çıkamıyorum. Çoyi-şk’unis peği mç’apu var-iz*iren. P’at’a moik’vates-i ? (PZ-Cigetore) Köyümüzde pek tilki gözükmüyor. Soyu mu tükendi, acaba ? Sadik’is peği var-agzalen. P’anda k’ap’ulas ek’ask’udun. (PZ-Cigetore) Sadık pek yürüyemiyor. Xasanis yelani peği var-axap’arinen. Hamani ucepe namç’itanen. (PZ-Cigetore) Hasan pek yalan konuşamıyor. Hemen kulakları kızarıyor (= kırmızılaşıyor). Her zaman arkada kalıyor. Si peği ognapa va-giğun. (AŞ-Ortaalan) Sende pek anlayış yok. Ham porça peği va-nuxondun. (AŞ-Ortaalan) Bu gömlek pek dayanmıyor. Gyurci oxorzalepe peği msk’va var-iyenan. (AŞ-Ortaalan) Gürcü kadınlar pek güzel olmuyorlar.

II. (PZ-Cigetore) Genellikle. Genelde. Çoğu zaman. Alevepe (= Alevipe) peği demok’rati iyeran. (PZ-Cigetore) Aleviler genellikle demokrat oluyorlar. Xirist’iyanepe şk’ala peği vorsi var-voret. (PZ-Cigetore) Hıristiyanlarla genellikle iyi değiliz. → tenoraII; tevekeli; didoten

III. Sık sık. Şk’uni avlas peği k’inçepe dipinen. (PZ-Cigetore) Bizim avluya sık sık kuşlar seriliyorlar. → ordoşe ordo


pekmezi (AK) i. Pekmez. Ç’uk’işi pekmezi dido int’valen do var-i3’umazden. (AK-Döngelli) Kazandaki pekmez çok çalkalanıyor da kaldıramıyorum. Mjoloba moxtas do pekmezi dop’a. (AK-Döngelli) Dut zamanı gelsin de pekmez yapayım. FadimekPekmezi var-yepasya do daçxeri gu3’oskirinaps. (AK-Döngelli) FadimePekmez taşmasındiye ateşin altındaki alevi hafifletmek için közü dağıtarak söndürüyor. → p’ek’mezi, p’et’mezi


pek’iyi i. “Pek iyi” derecesi. Xuseni tembeli ren. Dersiz var-içalişams. K’at’a sinifiz geskidun. Cuma-muşi Xasanik dido k’ayi ik’itxoms. K’at’a 3’anaz pek’iyite golulun. (AH-Lome) Hüseyin tembeldir. Derste çalışmıyor. Her sınıfta kalıyor. Kardeşi Hasan çok güzel okuyor. Her sene pek iyi ile geçiyor.


pelit’i (FN) i. Keçi yavrusu. Pelit’i xvala doskidayiz p’et’elamz. (FN-Ç’anapet) Keçi yavrusu yalnız kalınca meliyor.


pem3kva (FN) i. [çoğ. pem3kvape] 1. Kestane meyvesinin dikenli kabuğu. Pem3kvaş danz*i. (FN-Sumla) Kestane kabuğundaki dikenlerin her biri. 2. Kestane kabuğundaki dikenlerin her biri. → kanka; paxva, pexva; pen3kva/ pen3ka


pencere i. Pencere. [< Far.] Usta pencereşa cami codginu. (AŞ-Ok’ordule) Usta pencereye cam taktı. Berek pencereşen na-gyonç’u tok’i let’az don3’ams do ibi(r)z. (FN-Ç’anapet) Çocuk pencereden sarkıttığı ipi yere değdirip oynuyor. Pencereşi nek’lape genk’olayiz oxoyi xayi molim3’k’upanen. (FN-Ç’anapet) Pencere kapaklarını kapatınca evin içi çok kötü kararıyor. Lumcis mjora goiktaşi pencerez çxant’un. (AH-Lome) Akşam üzeri güneş dönünce (güneş) pencereden yansıyor. Pencereşen k’inçi amulun. (AH-Lome) Pencereden kuş giriyor. Pencereşen 3’i3’ila amulun./ Pencereşen 3’i3’ila dolulun. (AH-Lome) Pencereden yılan giriyor. Gamatxoni bozok pencereşen nç’k’valums. (AH-Lome) Evlenecek yaşta kız pencereden tükürüyor. Cumadik bak’işi lazmape pencereşen gamaxups. (AK-Döngelli) Amcam ahırın inek dışkılarını pencereden dışarı atıyor (= boşaltıyor). Nandidi-çkimi pencere k’ele ilaxen. (AK-Döngelli) Babaannem pencere tarafında oturuyor. Bavra baraşi gon3’k’eri pencereşen oxoris mç’ima amobğaps. (AK-Döngelli) Rüzgâr esince açık olan pencereden evin içine yağmur serpiliyor. Odas lobiya miyompini. “Bavra barasya do pencere-ti gom3’k’i do gamaxomun. (AK-Döngelli) Odaya fasulye serdim. “Rüzgâr essindiye pencereyi de açtım da iyice kuruyor. → p’aranteni


pen3kva (AH), pen3ka (HP ~ ÇX), pen3kva (AK) i. [çoğ. pen3kvape, pen3kape] Kestane meyvesinin dikenli kabuğu. Ç’uburişi pen3kva xez gomoxedu. (AH-Lome) Kestane dikeni elime battı. Ç’uburişi pen3kva xez dolomiz*in. (AH-Lome) Kestane dikeni elimin içindedir (batmış haldedir). Ç’uburi pen3kvaşen gamaxtuşiSo meşapxet’iya tku-doren. (AH-Lome) Kestane, kabuğundan çıkıncaNerede bulunuyordumdemiş (= Kestane dışarı çıkınca yaşadığı kabuğunu beğenmemiş. = İnsanlar geçmişlerini, nereden geldiklerini bilmeleri ve bunlara saygı duyulmalıdır). Pen3kaşi daz*i. (HP-P’eronit) Kestane kabuğundaki dikenlerin her biri. Ç’uburişi pen3ka xes mema3igu. (ÇX-Çxalazeni, TM) Kestane dikeni elime battı. Ç’ubuişi pen3kva bereşi pantolis iloç’abun. (AK-Döngelli) Kestane kabuğu (= dikenli kozası) çocuğun pantolonun kenarına yapışıktır. → kanka; paxva, pexva; pem3kva


pen3’e (PZ ~ AŞ), pen3’e/ pen3’o (FN), pen3’e (AH ~ HP ÇX) i. Salyangoz. [< Yun.]

I. (PZ)(AŞ ~ AH HP ÇX) Kabuklu ve kabuksuz sümüklüböceklerin genel adı. Mç’ima şkule gale pen3’epe buzunan. (FN-Ç’anapet) Yağmurdan sonra dışarda sümüklüböcekler sürünerek yürüyorlar. Pen3’eş oxori./ Pen3’oş oxori. (FN-Sumla) Salyangoz kabuğu. [kabuklu sümüklü böcek] pen3’e-k’ariç’i

II. (ÇM) Kabuksuz sümüklüböcek.


pen3’e-konkoli (AŞ-3’alen-Mzğem, Jilen-Mzğem A.D.) i. Salyangoz kabuğu. → pen3’e-k’abi, pen3’e-kudi; pen3’eş oxori/ pen3’oş oxori


pen3’e-kudi (AŞ-Ortaalan) i. Salyangoz kabuğu. Pen3’e-kudi dok’orobi. (AŞ-Ortaalan) Salyangoz kabuğu topla. → pen3’e-k’abi, pen3’e-konkoli; pen3’eş oxori/ pen3’oş oxori


pen3’e-k’abi (PZ-Apso, Cigetore) i. Salyangoz kabuğu. → pen3’e-konkoli, pen3’e-kudi; pen3’eş oxori/ pen3’oş oxori


pen3’e-k’ariç’i (ÇM-Ğvant) i. Salyangoz. Kabuklu sümüklüböcek. Pen3’e-k’ariç’i st’eri mo-elidver. (ÇM-Ğvant) Salyangoz gibi durma (= yerlerde sürünme).


pen3’k’ups (AK) EA har.f. Odun vs’yi [aps.] yarıyor. Nurik ar araba dişka dopen3’k’u. (AK-Döngelli) Nuri bir araba odunu yardı. → çitums/ çituy[1]/ çitoms/ çitups; ok’oçitums/ ok’oçituy/ ok’oçitoms/ ok’oçitups; ++ ok’open3’k’ups

şsz ipen3’k’en : Odun vs yarılıyor. Ar araba dişka dipen3’k’u. (AK-Döngelli) Bir araba odun yarıldı.

f.-i. open3’k’u : Yarma. Yarmak. Doğanis dişka open3’k’uten şuri yuxteps. (AK-Döngelli) Odun yarmak ile Doğan’ın canı çıkıyor (= çok yoruluyor).


pen3’o → pen3’e


perde i. [çoğ. perdepe] Perde. [< Far.] Çkuni bozok perdepe ge3’k’imt’aşi ge3’ik’iden do gestikoms. (AH-Lome) Bizim kız perdeleri sökerken asılıp usulsuzca çekerek koparıyor. Perde golizdaşi oda mtelli molim3’k’upanen. (AH-Lome) Perdeyi çekince odanın içi hepten kararıyor. Eminek erçapule do perdepe xurmas geşok’idams. (AH-Lome) Emine çarşaf ve perdeleri hurma ağacına asıyor. Ramizik perde ç’ims. (HP-P’eronit) Ramiz perde dikiyor. Nana-çkimi perdes lemşi no3igaps do eşo şinaxups. (AK-Döngelli) Annem perdeye iğne saplıyor da öyle saklıyor.


pere (AŞ ~ FN) i. Para. Pere şeyepe unt’alun. Gori. Zirare. (AŞ-Ok’ordule) Para eşyalara karışmış haldedir. Ara. Bulacaksın. → para; cenç’areri, genç’areri, geç’areri, geç’arali, geç’areli


peri[1] i. [çoğ. perepe/ peripe (*)] Peri. [< Far.] Toli muç’o medvasen perepe aziren. (ÇM-Ğvant) Gözlerini kapatır kapatmaz perileri görüyor. Eminez peripe uyonun. Na-ivasen iri-mutu çkunişen ordo açkinen. (AH-Lome) Emine’nin perileri var. Olacak her şeyi bizden önce bilebiliyor. [(*) Kural dışı peripe biçimi, bu kelimenin yakın zamanda Lazca’ya girdiğinden dolayı oluşmuştur.]


peri[2]/ peyi (AH) i. Birinin yüzünün normal teni. Yüz rengi. Ayteniz peri menduxtu. (AH-Lome) Ayten’in yüzü sarardı. Ham ndğalepes m3ika kelik’ari-doren. Ğvalepe gogamç’itanen. P’icis peyi mogixtams. (AH-Lome) Bugünlerde biraz iyileşvermişsin. Yanakların kızarıp yüzüne renk geliyor. Doğaniz peri menduxtu-doren. (AH-Borğola) Doğan’ın yüzü sararmış. → ç’ere, çere


Persi (ÇM) s. ve i. Farsi.


Persi-msva (ÇM-Ğvant) i. İran. Persi-msva aşk’va muslimani diyu. (ÇM-Ğvant) İran artık müslüman rejimi oldu. → İrani


pervane (AH) i. Pervane. [< Far.] Bir eksene dikey olarak bağlanmış iki ya da ikiden çok kanattan yapılmış olup dönünce hava akımı yapmaya yarar aygıt. Fırıldak. Dido mçxvapa ivaşi pervanete ixi bibaram. (AH-Borğola) Çok sıcak olunca pervaneyle rüzgâr (kendime) estiriyorum. → parpa-msva


peso (FN ~ AH-Lome) i. (Bitkilerin) kökü. I. (FN) Kök. Limxana bardişi ogine na-maz*iru 3’i3’ila biga bgorişa ntxiri-peso k’ala let’az dolilu. (FN-Ç’anapet) Eğreltiotu yığınağı önünde gördüğüm yılan, sopa arayana kadar fındık kökünün orda toprağa girdi. Avlaş m3xuli ixite geiktu. Çkar peso var-uğut’u-doren. (FN-Sumla) Kapı önündeki armut rüzgârda devrildi. Hiç (sağlam) kökü yokmuş. → çok’i, çoki, kyoği, kyoki

II. (AH) Köklerin damar gibi olan ilk uzantıları. [Toprağın içine gömülen büyük kökler için pek kullanılmaz.] M3’k’oşi tude dido mot-xaçkum. Peso-muşi gelasen. (AH-Borğola) Karayemiş altını fazla kazma. Kökü meydana düşecek. ≠ kap’i; bucği; cici


peşine-muşi (FN) z. Peşinden. Ardı sıra. Peşine-muşi gyoç’k’ams. (FN-Sumla) Ardı sıra başlıyor.[ardı sıra; peş peşe] s. meyona


peşkiri/ peşkiyi (FN ~ AH HP ÇX) i. Havlu. Nanak ağne na-naxu peşkirepe gyok’idams. (FN-Ç’anapet) Annem yeni yıkadığı havluları asıyor. P’ap’ulik upi geçuyiz şkaz na-meşirçu-dort’un peşkiri gamitoramz. (FN-Ç’anapet) Dedem terleyince beline serdiği havluyu çekip çıkarıyor. Xe diboni do peşkirite dikosi. (FN-Sumla) Elini yıka ve havlu ile sil. Peşkiyi hek’o mağala mot-gelok’idam. Berepe var-yanç’uşinen. (AH-Lome) Havluyu o kadar yükseğe asma. Çocuklar uzanamıyor. Birolis upi geçaşi k’ap’ulas peşkiri meşirçams. (AH-Borğola) Birol terleyince sırtına havlu seriyor. → peşk’iri/ peşk’iyi; xavli


peşk’iri/ peşk’iyi (PZ ~ AŞ) i. Havlu. Kon3olis peşk’iyi cemizun. (PZ-Cigetore) Sandıkta havlum var. # Ar peşk’iri komomçi / Upepe dovikosa. (ÇM, Alina düğünü atma türkü, 1870 yılı) Bir havlu ver / Terlerimi sileyim. Xe dimbona şuk’k’ule iri ora peşk’irite dikossi. (AŞ-Ortaalan) Elini yıkadıktan sonra her zaman havlu ile sil. → peşkiri/ peşkiyi; xavli


pexva (AŞ-Ok’ordule) i. [çoğ. pexvape] I.1. Kestane meyvesinin dikenli kabuğu. 2. Kestane kabuğundaki dikenlerin her biri. Xe pexva megon3ons-i ? (AŞ-Ok’ordule) Senin elinde kestane dikeni batmış halde duruyor mu ? → kanka; paxva; pem3kva, pen3kva/ pen3ka

II. Kullanılmayan yemiş kabuğu ve artıkları. Posa.


peyi → peri


peyniri i. Peynir. Baba-şk’imi na-momincğonu peyniri na-dobdvi yeri k’oşk’aksu. (AŞ-Ortaalan) Babamın bana gönderdiği peynir koyduğum yerin arasında çürüdü. → vali, k’vali, mk’vali, x’vali


picoma (AH) i. Pijama. Picoma-çkimi ma gunz*e maven. 3’inek’iz var-dolobibğana pantoloniş paçaşen gaminç’en. (AH-Lome) [Çok soğuk havada pantolon içine iç donu olarak giydiğim] pijamam bana [pantolonumdan] uzun geliyor. Çoraplarıma sokmazsam pantolon paçasından dışarı sarkar.


piçi (ÇM ~ AŞ) s.-z. [ar piçi : Biraz] Ar ç’ibri a piçi ink’ay. (ÇM-Ğvant) Bir dişim hafifçe oynuyor. Mbela emogi naxvasi a piçi oxup’un. (ÇM-Ğvant) Bezi ilk yıkadığında biraz büzülür. Ali dvanç’inu. Ar piçi moişvajanay. (ÇM-Ğvant) Ali yoruldu. Biraz dinleniyor. Ayşe a piçi luyu a piçi oraşi cecibuy. Berepe kok’o3’udgay. (ÇM-Ğvant) Ayşe biraz lahanayı az bir zamanda pişirip çocukların önüne koyuyor. Ar piçi kodopxedat do dovisinapat. (AŞ-Ok’ordule) Biraz oturalım da konuşalım. → ar pirçi; ar ç’it’a


piçora (ÇM ~ FN-Ç’anapet) i. Kısa bir süre. Bir solukluk zaman. Nak’u mk’ule ndğalepe on. A piçoras gamast’un. (PZ-Cigetore) ne kadar kısa gunler var. Bir anda kayıp gidiyor. Rak’anişa a piçora cevili. (ÇM-Ğvant) Tepeden bir anda indim. Mo-nozmor. A piçoraşi rak’anişa eşk’evilar. (ÇM-Ğvant) Merak etme. Bir çırpıda tepeye çıkacağım. Ğureri a piçoraşi dombonu, do3’opxu. (ÇM-Ğvant) Ölüyü bir anda yıkadı, hazırladı. Toç’i mç’ipe n. A piçoraşi meç’ordun. (ÇM-Ğvant) İp incedir. Çabucak kopuyor. Ali a piçoraşi t’ik’anina nok’vatay. T’ebi gamvoşoray. (ÇM-Ğvant) Ali çabucak kuzuyu kesiyor. Derisini soyuyor. A piçoraşa hiko eşk’ebilare. (AŞ-Ok’ordule) Bir solukta oraya çıkacağım. Selimi puci nok’vatay. A piçoraşa t’ebi gammoşoray. (AŞ-Ok’ordule) Selim ineği kesiyor. Kısa bir zamanda derisini soyuyor. Guda a piçoraşa ombarinay. (AŞ-Ok’ordule) Tulumu hemen şişiriyor. Bere kçe dolvokunasi a piçoraşa dilebcaray. (AŞ-Ok’ordule) Çocuğa beyaz giydirince kısa bir zamanda [beyaz giysi] kirleniyor (= beyaz giysini kirletiyor). Curi-ti a piçorate lazut’t’epe gamaşoranen. (AŞ-Ortaalan) İkisi kısa zamanda mısırları soyacaklar. Cengizi cenci na-on şeni a piçoraşe eilay. (AŞ-Ortaalan) Cengiz genç olduğu için kısa zamanda hızla yukarı doğru çıkıyor. Xasanişi nusa dido keskini ren. Nok’ap’ams do a piçoraz oxorişi mtel dulyape dikoms. (FN-Ç’anapet) Hasan’ın gelini çok çalışkandır. Evin bütün işlerini çabukça bir anda bitiriyor. Sağaniz na-gedvare termoni a piçoraz gekorun. (FN-Ç’anapet) Tabağa koyduğun termoni kısa bir zamanda soğuyor. Mçxomi a piçoraz xeşen gamastun. (FN-Ç’anapet) Balık hemen elden kayıyor. [Piçora kelimesi sırf a piçora, a piçoraşi, a piçoraşa, a piçoraz gibi zarfsal deyimlerde kullanıldığına göre, bu deyimleri apiçora, apiçoraşi, apiçoraşa, apiçoraz şeklinde bitişik yazarak birer zarf olarak sınflandırmak da mümkündür. Ancak ar pirçi ora vs şeklinde söyleyip yazanlar da bulunmaktadır. → pirçi] → xovi; ceşvajoni; doşvana; piçva, piçura; şvaci; nebeti


piçura (FN-Sumla) i. Kısa bir süre. Bir solukluk zaman. Ham dulya ar piçuraz dobikomt. (FN-Sumla) Bu işi kısa bir zamanda yaparız. → xovi; ceşvajoni; doşvana; piçora, piçva; şvaci; nebeti


piçva (FN-Ç’anapet) i. Kısa bir süre. Bir solukluk zaman. Ali nadgen do ar t’epsi baklava a piçvaz imxoz. (FN-Ç’anapet) Ali ölçüsüzce bir tepsi baklavayı bir anda yiyor. [Piçva kelimesi a piçvaz deyiminin dışında kullanılmıyor gibidir. Dolayısıyla apiçvaz şeklinde bitişik yazıp bir zarf olarak sınıflandırmak da mümkündür.] → xovi; ceşvajoni; doşvana; piçora, piçura; şvaci; nebeti


pilavi i. Pilav. [< Far.] Ali pilavişi tencere k’op’a duğay. (AŞ-Ok’ordule) Ali pilav tenceresine kepçeyi daldırıyor. Nana-şk’imi zade msk’va xor3’oni pilavi axenen. (AŞ-Ok’ordule) Annem çok güzel etli pilav yapabiliyor. Xor3’oni pilavi mixenana carişa meft’are. (AŞ-Ortaalan) Etli pilav bana yapacaksan yemeğe geleceğim. XasanikTitxu na-ivu pilaviz 3’k’ari m3ika gyaşirasya do moguboms. (AH-Borğola) HasanSeyrek (= sulu) olan pilavın suyu biraz [kaynayıp] çeksindiye kaynatıyor. Berek pilavis k’izi dumers. (AK-Döngelli) Çocuk pilava kaşığı daldırıyor. Zemskuşi t’ut’uli mç’ipe ren. Ama binciş pilavi k’ala k’ai iç’k’omen. (AK-Döngelli) Karatavuğun budu incedir. Ama pirinç pilavı ile iyi yenir. [darı pilavı] ğormu


pili i. Pil. [< Fra. < İta.] Ok’vançxaşe pilepe gunkturasi mboli k’vançxuy. (ÇM-Ğvant) El fenerinin pillerini değiştirince çok parlıyor (= ışık veriyor).


pilint’a (ÇM) i. [çoğ. pilint’ape] Ekmek de pişirilen bir cins soba. Fırınlı soba. Xasani pilint’aşi cemt’ut’ale mexuy. (ÇM-Ğvant) Hasan sobanın küllüğünü kürüyor. Ali pilint’aşi cemt’ut’ale mvoçodinay. (ÇM-Ğvant) Ali sobanın küllüğünü boşaltıyor. Ayşe mç’ima-ora galendo moxt’asi pilint’a şk’ala meğvareri dolokunaşepe k’uli mubay. K’o3’vosk’urinay. (ÇM-Ğvant) Ayşe yağmurlu zamanlarda dışarıdan gelince fırınlı sobanın yakınında giysilerini sandalyenin üzerine koyup ıslak olan alt kısmındaki yerleri kurutuyor. Ayşe nç’ineri oxorişa moxt’asi pilint’a jilendo golijinen. (ÇM-Ğvant) Ayşe yorgun eve geldiğinde fırınlı sobanın arkasında uzanıyor. Ngola ixi-mext’aşe na-var-cuzun pilint’ape dolomk’oy. (ÇM-Ğvant) Yaylada fırıldak takılı olmayan fırınlı sobalar dumanlanıyor. → pilit’a; k’uzina, kuzina; soba


pilit’a (PZ) i. 1. Fırınlı soba. Pilit’a xombula dişk’ate a vorsi gamigzu. (PZ-Apso) Soba kuru odunla bir güzel yandı. Xasanik pilit’aşi jin dişk’ape eyoç’ums. (PZ-Cigetore) Hasan sobanın üzerinde odunları yakıyor. 2. Sobadaki fırın. K’oçik pilit’as cari jgurams. (PZ-Apso) Adam fırında ekmeği yenmeyecek şekilde kavuruyor. → pilint’a; k’uzina, kuzina; soba


pilot’i i. Pilot. [< Fra. < İta. < Yun.] Alişi biç’i pilot’i diyu do t’eyare goputxinamz. (FN-Ç’anapet) Ali’nin oğlu pilot oldu ve uçak kullanıyor (= uçuruyor). Muradi pilot’i ren. T’iyyare ixmars. (AH-Lome) Murat pilottur. Uçak kullanıyor.


pimbili (PZ ~ AŞ-Ok’ordule)(FN-Ç’anapet) i. Sakal. Sk’imi sirafi cemp’ireri on. Pimbili va-bğams. (PZ-Cigetore) Benim usturam körelmiş. Sakalı tıraş edemiyorum (= usturam sakalı tıraş etmiyor). AyşekKomolis mevamgvaparedeyi pimbili niçanams. (PZ-Cigetore) AyşeErkeğe benzeyeceğimdiye sakal takınıyor. Ali mp’eji pimbili dvamordu. (ÇM-Ğvant) Ali’nin gür sakalları büyüdü. Ali-şk’uni baba-muşi nangvapay deyi pimbili nişk’uy. (AŞ-Ok’ordule) Ali’miz babasına benzesin diye sakal bırakıyor. Gunz*e pimbilepe larseyi xamite-ti niç’k’oren. (FN-Ç’anapet) Uzun sakallar bilevlenmiş bıçakla da kesiliyor. Alik t’iyat’ora ibirt’aşa pimbili niçanamz. (FN-Ç’anapet) Ali tiyatro oynarken sakal takıyor. → pimpili; çenge[2]


pimbiloni (PZ ~ AŞ-Ok’ordule) s. Sakallı. Kçini-pimbiloni na iyare ! (AŞ-Ok’ordule) [dua] Beyaz sakallı olasın (= uzun uzun yaşayasın) ! → pimpiloni


pimpili (AŞ-Ok’ordule)(FN-Sumla ~ ÇX)(AK) i. Sakal. Ergyuni t’raşi-maçina var-mo3’ondrun. K’at’a ndğa eskineri st’eri usturate pimpili ibğay. (AŞ-Ok’ordule) Ergün tıraş makineyi beğenmiyor. Her gün eskisi gibi ustura ile sakalı tıraş ediyor. Aydiniz t’raşişi makina var-mo3’ondun. K’at’a sabaxtan eskineri steri skiafite pimpili ibğams. (FN-Sumla) Aydın tıraş makinesini beğenmiyor. Her sabah eskisi gibi ustura ile sakalı tıraş ediyor. 3’oxle skiyafite pimpil bibğamt’it. Ha3’i t’raş-makinasi bixmart. Eçi 3’ana şkule mute t’raşi bivaten va-miçkinan. (AH-Lome) Eskiden ustura ile sakalı tıraş ediyorduk. Bugün tıraş makinesi kullanıyoruz. Yirmi yıl sonra ne ile tıraş yapacağız bilemiyoruz. P’ap’ulik pimpili ibğams. (AH-Lome) Dede tıraş oluyor. P’ap’ulik pimpili goibğams. (AH-Lome) Dede sakalını tıraş ediyor (= düzeltiyor). Ali Cumadik pimpili naşkumers. (AH-Lome) Ali amca sakal bırakıyor. Handğa na-moxtu mak’vande paği dolokuneri t’u. T’okseri na-moxtes jur mak’vande-ti pimpilepe bonz*oa [t’es do] nuk’u var-az*iret’es. (AH-Lome) Bugün gelen dilenci temiz giysiliydi. Geçenlerde gelen iki dilenci de sakalları upuzun. Ağızları görünmüyordu. Biç’epez pimpili yuxtamt’aşa oğune puzuri açanen. (AH-Borğola) Erkeklerde sakal çıkmadan önce ince tüyler çıkar. Memet’ikTiyatros badi k’oçi bisterareya do nuk’uz pimpili niçanams. (AH-Borğola) MehmetTiyatroda yaşlı adamı oynayacağımdiye yüzüne sakal oluşturuyor. Serdarik pimpili ibğims. (HP-P’eronit) Serdar kendi sakalını tıraş ediyor. Cuma-çkimik papuli-muşiz pimpili ubğaps. (ÇX-Makret) Kardeşim dedemi tıraş ediyor. Berek p’ap’uli-muşişi pimpili ubğaps. (AK-Döngelli) Çocuk dedesinin sakal tıraşı yapıyor. Baba-çkimişi pimpili manişa muirden. (AK-Döngelli) Babamın sakalı çabuk büyüyor. → pimbili; çenge[2]

pimpiloni (AŞ-Ok’ordule ~ ÇX) s. Sakallı. → pimbiloni


pinçxa → pinçxva


pinçxolya (ÇM) i. [çoğ. pinçxolyape] Ekmek kırıntısı. Cari imxort’aşa pinçxolyape mo-mexum. (ÇM-Ğvant) Yemek yerken ekmek kırıntılarını dökme. → mxişolya; pinçxva/ pinçxa, punçxa


pinçxva (AŞ-Ok’ordule), pinçxva/ pinçxa (AŞ-Ortaalan) i. Ekmek kırıntısı. Ekmeğin çok küçük parçaları. Keserken veya bölerken düşen parçalar gibi veya biraz daha büyükçe ekmek parçaları. Bere mca cari pinçxvape celunçxuy. (AŞ-Ok’ordule) Çocuk ekmeğin içine ekmek parçaları (kırıntıları) atıyor. Cari imxort’aşa cari-pinçxvape mo-mexum. (AŞ-Ortaalan) Yemek yerken ekmek kırıntılarını dökme. Necati cari imxot’t’aşa pinçxape naxven. (AŞ-Ortaalan) Necati yemek yerken kırıntıları dökülüyor. → mxişolya, pinçxolya, punçxa


pinç’opuna/ p’inç’opuna (FN) i. Pinç’o veya p’inç’o denen bitkinin çok olduğu yer. [Pinç’o veya p’inç’o : Kırsal ve açık bölgelerde yetişen pembe minik çiçekli bodur bir bitki.]


pinti (FN ~ ÇX) s. Pis. Kirli. Ar mutu momçi do kogo3’obik’ora. Pinti 3’k’ari gomaben. (AH-Lome) Bir şey ver de önüme bağlayayım. Pis su üzerime dökülüyor. Nak’o pinti k’oçi ! Guri domaktu. (AH-Lome) Ne kadar pis adam ! İğrendim. Pinti 3’k’ari mot-şum. (AH-Borğola) Kirli su içme. Pinti şeyi masas jin gedumers. (HP-P’eronit) Pis bir şey masaya koyuyor. Pinti dolokunuten so ulur ? Moxti. Dolokunu diktiyi. (HP-P’eronit) Pis elbise ile nereye gidiyorsun. Gel. Değiştir. [kirli] lebyari; t’anci[1], t’anciyari, t’anciyareri; lebcari, lebiyari; şaveri; leboni


pintums/ pintoms/ pintups (FN ~ ÇX) EA har.f. Kirletiyor. Pisletiyor. Berek oşvimoni 3’k’ari pintoms. (AH-Borğola) Çocuk işme suyunu pisletiyor. Nusak mç’aci camis konozu do cami dopintu. (AH-Borğola) Gelin sineği camda ezidi de camı pisletti. Oxoyi va-pintum. (HP-P’eronit) Evi kirletme. → lebi ikums; it’ancaray/ it’anciyaray; dilebcaray; moç’aç’uy; şavuy/ şavums; lebums; + ipinten


piramiti i. Piramit. [< Fra. < Lat. < Yun.] Misiriz mcveşi tarixuri piramitepe ren. (AH-Borğola) Mısır’da eski tarihi piramitler var. → xeneri-rak’ani


pirçi (PZ ~ AŞ) i. ve s.-z. I. i. Bir şeylerin küçük artığı. Arda kalan, tozdan daha büyükçe parçalar. 3’aris pirçi ek’ibğen. (PZ-Cigetore) Suya toz dökülüyor. Si ar pirçi şuk’u va-mişk’un. (ÇM-Ğvant) Seni bir toz parçası kadar bilmiyorum (= seni görmuyorum/ sana değer vermiyorum). Mitişi porça pirçi var-dvaç’andren. Himuşi porça panda it’anciyaren. (ÇM-Ğvant) Hiç kimsenin gömleğine toz konmuyor. Onun gömleği her zaman kirleniyor. Toli pirçi kodolomilu. A komi3’edi. (AŞ-Ok’ordule) Gözüme toz kaçtı galiba. Bir bak. Pirçepe dok’k’orobi. (AŞ-Ortaalan) Dökülen küçük parçaları topla. Arda kalan küçük parçaları topla.

II. [a(r) pi(r)çi] s.-z. a. Biraz. a.1. s. Ar pirçi xor3’i muç’o pşk’omi vizği. (ÇM-Ğvant) Bir parça et yer yemez doydum. Ayşe ar pirçi luyu ar pirçi oraşi cecibuy. Berepe kok’o3’udgay. (ÇM-Ğvant) Ayşe biraz lahanayı az bir zamanda pişirip çocukların önüne koyuyor. a.2. z. Dolokunaşe emogi naxvasi ar pirçi oim3’ulanen. (ÇM-Ğvant) Giysiyi ilk yıkadığında biraz daralıyor. # Ar pirçi xat’iri i / Mo-namxver dida-sk’ani. (ÇM-M3’anu, türkü) Biraz hatır et / Eşinin koynuna girme. → a piçi; ar ç’it’a

b. s. [süre olarak ] Kısa. [ar pirçi oraşi/ a piçi oraşi/ apiçoraşi : (1) Kısa sürede. Bir anda. (2) Birazdan. Az sonra.] (1) Kısa sürede. Ali na-noç’adasen muxi ar pirçi oraşi nolay. (ÇM-Ğvant) Ali’nin çakacağı çivi kısa sürede yerinden çıkıp düşüyor. Ali na-zot’asen burç’uli ar pirçi oraşi moişalen. (ÇM-Ğvant) Ali’nin dövdüğü (= imal ettiği) kupli bir anda köreliyor. Alişi dolokunaşepe ar pirçi oraşi cakçanden. (ÇM-Ğvant) Ali’nin gisileri kısa bir zamanda soluyor. Şuri ar pirçi oraşi gamast’un-igzalay. (ÇM-Ğvant) Can bir çırpıda çıkıp gidiyor. (2) Birazdan. Ayşe xinci moyulun. Ar pirçi oraşi hay ort’asen. (ÇM-Ğvant) Ayşe köprüden bu tarafa geliyor. Birazdan burada olacak. [boy veya mesafe olarak “kısa”] mk’ule

c. (ÇM) s. Küçücük. A pirçi bere mogoray. (ÇM-Ğvant) Küçücük çocuk bana küfür ediyor. → 3’ulut’ina, 3’ulup’ina; ç’uç’ut’a; xuç’up’eli k’onari; ç’iç’it’a


pireşi (ÇM) i. Dikme taş oyunu. Ali pireşi ibirt’aşa ar ot’oçute me3’ireri kva noxunay. (ÇM-Ğvant) Ali dikme taş oyunu oynarken hedef taşa bir atışta isabet ettiriyor.


pisa (PZ ~ AŞ-Ok’ordule)(FN-Sumla) i. I. Reçine. Doğani Olağune gamoviğaruşk’urt’u. Pisa koğamiğu. (ÇM-Ğvant) Doğan [çamlara gidince] sakız çıkaracağını (=Sakız çıkaracağımdiye) sanıyordu. [Tomurcukları ile reçine salgısını karıştırıp sakız toplayacağına] reçine çıkardı. Porça pisa komemasu. (AŞ-Ok’ordule) Gömleğime reçine sürüldü. Çam-pisa me3’k’ums. (FN-Sumla) Çam reçinesini koparıyor.

II. Katran. → zift’i

III. Zift. Ali pisa mesveri oxorişa komoxt’u. (PZ-Cigetore) Ali zift (veya katran) sürünmüş eve geldi. → zifti


pisari (AŞ-Ortaalan) i. Tahta. Cur pisari ok’oç’aduy. Çusk’i komoği. Ok’op’3’a. (AŞ-Ortaalan) İki tahtayi birbirine çakıyor. Küsküyü getir. Ayırayım. Na-var-ixmarinen pisarepe osxone cezun. (AŞ-Ortaalan) Kullanılmayan tahtalar çatı arasında bulunuyor. K’uçxe na-cebobazgamtu pisari ceşşiri. (AŞ-Ortaalan) Ayak bastığımız tahtayı sil. Na-celaxer pisari ce3’onasen do colare. (AŞ-Ortaalan) Ucunda oturduğun tahta ağır basacak ve düşersin. Na-cobazgam pisari ceç’ordasen. İk’k’atali. (AŞ-Ortaalan) Bastığın tahta kopacak. Dikkat et. Let’t’a moy-nixvert’t’ay şeni pisarepe gvozun. (AŞ-Ortaalan) Toprak dökülmesin diye etrafında tahtalar çevrilidir. → pi3ari


pissi i. Pis. Dere meyoft’işa nak’k’u pissi şeyi on bit’t’umi elemaç’abu. (AŞ-Ortaalan) Dereyi geçinceye kadar ne kadar pis şey varsa hepsi bana (= yan tarafıma) yapıştı.


pişmanams/ pişmanay (PZ ~ AŞ) Aø har.f. Pişman [< Far.] oluyor. # Hayde mendegiyona / 3’ulut’ina ort’aşa / Uk’ayi pişmanare / Om3’el uk’anamt’aşa. (PZ, anonim) Hayde seni götüreyim / Küçücük (kız) iken / Sonra pişman olacaksın / Beşik sallarken. # Ela komemaoni / 3’ulut’ina ort’aşa / Uk’açxe pişmanare / Om3’el unk’anamt’aşa. (AŞ, anonim) Gel beni takibet / Küçücük (kız) iken / Sonra pişman olacaksın / Beşik sallarken. → ipişmanay


pi3ari/ pi3ayi/ pi3ai i. Tahta. Muxi pi3ayis non3os. (PZ-Apso) Çivi tahtaya saplanmış halde duruyor. Baba-şk’mik darabaşi pi3aepe kturums. (PZ-Apso) Babam evin duvarının tahtalarını değiştiriyor. Andğa voşk’orapi pi3arepe eyevosvari. (PZ-Cigetore) Bugün biçtirdiğim tahtaları dizdim. Lemşi pi3arepe oşk’enda kok’oşk’alu. (ÇM-Ğvant) İğne tahtalar ortasına düştü. Alişi oxori pi3ari corçun. (ÇM-Ğvant) Ali’nin evinde tahta döşenmiştir. Jur pi3ari ok’oç’aduy. Çusk’i komomiği. Kok’op’3’a. (ÇM-Ğvant) İki tahtayı birbirine çakıyor. Küsküyü getir. Ayırayım. Pi3arepe ok’oç’aderi n. Çusk’i komoği do ok’op’3’a. (AŞ-Ok’ordule) İki tahta birbirine çakılıdır. Küsküyü getir de ayırayım. Pi3ai omjores mot-nupinam. Mjorak mondrik’oms. (FN-Sumla) Tahtayı güneşli yere koyma. Güneş onu büküyor. Pi3ai gamaxums. (FN-Sumla) Tahtayı içeri doğru deliyor. Xasani ar xafta ren pi3ayiş jindole gyot’roxams. (FN-Sumla) Hasan, bir haftadır tahtanın üzerinde yatıyor, ve tahtalar onu rahatsız ediyor. Ok’oç’k’aderi pi3ari lomiten ok’o3’k’ams. (AH-Borğola) Bir araya getirilerek birbirine çakılmış tahtayi küskü ile ayırıyor. Doğanik, na-k’odu oxori-muşişi galendo verniği sveri pi3arite go3’opxu. (AH-Borğola) Doğan, inşa ettiği evinin dışını vernik sürülü tahta ile işledi. Doğanik, darabaz na-noç’k’adu pi3arepeşen mk’ule na-renpe goşa3’k’ims. (AH-Borğola) Doğan, ahşap duvara çaktığı tahtalardan kısa olanlarını söküyor. Ham pi3ari mçire muxtu. M3’ule pi3ari renna heya momçi. (HP-P’eronit) Bu tahta (kullanacak yere) geniş geldi. Dar tahta varsa onu ver. Ok’o monk’a pi3ari muç’o mugağu ? (AK-Döngelli) Bu kadar ağır tahtayı nasıl getirebildin ? Ğoman mu ikip’t’i ? -  Pi3ari p’x’azup’t’i. (ÇX-Çxalazeni, ONM) Dün ne yapıyordun ? - Tahta yontuyordum. → pisari


Pi3xaloi/ Pi3xaloyi s. ve i. Pi3xala’lı. Pi3xala’ya ait. [Pi3xala, Fındıklı’ya bağlı bir köyün Lazca adıdır.] Pi3xaloi 3’k’aiz marte kyoişi ir k’oçi nunç’un. (FN-Sumla) Pisala suyuna komşu köylerin köylülerinin hepsinin payı vardır. (= Doğal hak olarak herkesin payı var. Özel bir veya birkaç kişiye ait değil.) Aboi dere Pi3xaloi dereşen dido şiyalams. (FN-Sumla) Abu deresi Pisala deresinden çok hışırdıyor.


placums (AH) EA har.f. Sac, teneke, kütük, taş vs gibi sertçe olan ve pek ezilmeyip kırılıp dökülen ve yamulan bir şeyi [aps.] ezip yamuk yumuk hale getiriyor. Cavidik ğormaz metu şeni teneke placums. (AH-Lome) Cavit deliği kapatmak için teneke(yi) eziyor. → lat’umsII; plat’umsI

part. placeri : 3’uk’ali k’at’a k’ele mtelli placeri ren. Dobikom. Ala ağani steri var-iven. (AH-Lome) Kazanın her yanı darp yemiş. Yamuk yumuktur. [Tamiri] yaparım (= düzeltirim). Ama yenisi gibi olmaz.


plat’ums (AH) EA har.f. I. Sac, teneke, kütük, taş vs gibi sertçe olan ve pek ezilmeyip kırılıp dökülen ve yamulan bir şeyi [aps.] ezip yamuk yumuk hale getiriyor. Bakirci Osmanik mcveşi ç’uk’epe vayyozite plat’ums do arabaz gyosvarams. (AH-Lome) Bakırcı Osman eski kazanları balyozla ezerek arabaya yüklüyor. → lat’umsII; placums

II. Armut ve kabak gibi sert yapıya sahip olan meyve ve sebzeyi eziyor.

part. plat’eri : [sert yapıya sahip olan meyve ve sebze hakkında] Ezilip yamulmuş. Plat’eri orepe goşobimer. Puciz bugubare. (AH-Lome) Ezik kabakları seçiyorum. İnek için pişireceğim.


poçxot’a (FN ~ AH HP)(ÇX) s. ve i. → paçxa, paçxat’a. I. s. Çok dallı. Çok dallanmış. Dalları sağa sola çok açılmış. Uşkuri mtelli poçxot’a divu-doren. K’ayi var-içanen. Goxorxoni ren. (AH-Lome) Elma çok dallanmış ve (dalları) birbirine girmiş. Verimi düştü. Budanması gerekiyor. Nanak ncaşi poçxot’a t’ot’epeŞuk’aşi damarepe k’ai gak’orasya do ocağis elu3onams. (AH-Borğola) Annem ağacın çok dallı dallarınıSalatalık sürgünleri iyi tutunsundiye (salatalık) ocağının yanına dikiyor.

II. i. Çok sayıda sağa sola çıkmış dal. Pederik livadi elamtumani na-eladgin ntxombuşi poçxot’ape gelak’vatumz do heşoten k’at’a 3’anaz getasulez ğari muçvamz. (FN-Ç’anapet) Babam bahçe kenarında duran kızılağaçların dallarını keserek bu şekilde her sene fidanlığın gölgesini açıyor.


poğari (PZ)(AŞ ~ FN) i. Pınar. Ma ham poğarişi 3’ari vorsi momalen. (PZ-Cigetore) Bana bu çeşmenin suyu iyi geliyor. Poğaris p’ici mevudvi do 3’ari pşvi. (PZ-Cigetore) Pınara ağzımı dayayıp su içtim. Poğari e3’ebamxvi. 3’ari pşvi. (AŞ-Ok’ordule) Pınara ağzımı dayayıp su içtim. Poğari 3’ari zade xazi maen. (AŞ-Ok’ordule) Pınar suyunu çok seviyorum. Kyoyişa bidayiz boyne poğarişi 3’k’ayi pşum. (FN-Ç’anapet) Köye gidince hep pınar suyu içiyorum. Poğarişi 3’k’ari p’anda ini iven. (FN-Sumla) Pınar suyu her zaman soğuk olur. [FN-Sumla’da daha çok 3’k’ar-toli denir.] → puğari; 3’ari-toli, 3’k’ar-toli


polisi i. Polis. [< Fra. < Yun.] Polisi moxt’asi Feride bere ont’obinay. (AŞ-Ok’ordule) Polis gelince Feride çocuğu saklıyor. Oxoyişa na-moxtu sivil polisik ogine k’imluği no3’iru do heşoten doloxe amaxtu. (FN-Ç’anapet) Eve gelen sivil polis, önce kimliğini gösterip öyle içeri girdi. Apxazi gyumruğişi polisik t’ua, nek’naşi fot’oğrafi na-gamabiği şeni, fot’oğrafişi makine go3’omiğu. (AH-Borğola) Abhaz gümrük polisi az kalsın, kapının fotoğrafını çektiğim için, fotoğraf makinemi elimden alırdı.[jandarma ve polis] çark’at’uraI


polo[1] (PZ ~ ÇM) i. Bacak. I. (PZ ~ ÇM) Canlıların bacağı. Neziha colu do polo not’oxu. (PZ-Cigetore) Nezihe düştü de bacağı kırıldı. Ali polo not’roxu. (ÇM-Ğvant) Ali’nin bacağı kırıldı. Ali na-nok’vatu pujişi ogindeni poloşi ar t’ut’uli ma komomçu. (ÇM-Ğvant) Ali kestiği ineğin ön bacak butlarından birini bana verdi. → p’aç’a; t’rik’k’i/ t’rik’i

II. (ÇM) Masa, sandalye, iskemle vs gibi şeylerin yerden yüksekçe durmasını sağlayan dayangaçlardan her biri. → p’aç’a; k’uçxeII; baba[2]


polo[2] (FN-Sumla) i. İncik. Baldır. Bacağın diz ile ayak bileği arası. → t’ut’uli[1]-I; mpolo


pompa[1] (PZ-Apso) s. Hafif. Dişk’alepe opşa pompa diyes. (PZ-Apso) Odunlar çok hafifledi. → lafroni; pampa; subuki, subuka; çorçi


pompa[2] (AH) i. Pompa. [< İta.] He bulti pompaten k’ai ibaren. (AH-Borğola) O top pompa ile iyi şişiyor.


-pona → -epona/ -epuna vs


pontoloni (FN) i. Pantolon. [< Fra.] Cuma-çkimi daçxuriz nuxedun edo na-go3’aşuvu pontoloni go3’iskurinams. (FN-Ç’anapet) Kardeşim ateşin önüne oturuyor ve alt tarafı ıslanan pantalonunun alt kısmını kurutuyor. Biç’i-çkimik ğoma na-eç’opu pontoloni m3ika gunz*e muxtu edo nana-muşik handğa go3’uç’k’orams do golundrik’asen. (FN-Ç’anapet) Oğlumun dün aldığı pantalon ona biraz uzun geldi ve annesi bugün kısaltıyor (= aşağıdan kesiyor) ve kıvıracak. Biç’i-çkimik ibirt’aşa na-moidumez pontoloni ordoşe axaren. (FN-Ç’anapet) Oğlumun oynarken giydiği pantolonu erken yırtılıyor. Xasanis porça do pontoloni mjoraz gyubun do xombun. (FN-Sumla) Hasan’ın gömleği ve pantolonu güneşe (= güneşli yerde ipe vs) asılı olup kuruyor. Komoci-muşiz pontoloni var-moz*in do xanumi-muşiz xeş-tati moz*in. (FN-Sumla) Kocasının kıçında pantolon yok, ama hanımının elinde eldiven var. Porça do pontoloni mjoraz gemibun do xombun. (FN-Sumla) Gömleğim ve pantolonum güneşe (= güneşli yerde ipe vs) asılı olup kuruyor. Nuriyek pontoloniş mundi gyoburams. (FN-Sumla) Nuriye pantolonun arkasını yama yapıyor. → pontuli, pantoloni, pantoli


pontuli (PZ ~ AŞ) i. Pantolon. [< Fra.] Pontulis mpuli cenças. (PZ-Cigetore) Pantolona düğme takılıdır. Xasanik pontuli-muşi gamoniktams. (PZ-Cigetore) Hasan pantolonun içini dışa çeviriyor (= ters çeviriyor). Ali mk’ule pontuli e3’vodgay. (ÇM-Ğvant) Ali kısa pantolonuna (alttan) ek yaptırıyor. Pontuli emogi naxvasi k’o3’im3’ulanen. (İM-Ğvant) Pantolonu ilk yıkadığında kısalıyor. Oxorza-şk’imi bere pontuli eluç’abay. (AŞ-Ok’ordule) Hanımım çocuğun pantolonuna yama yapıyor. Hik’u şaveri pontulite goilen-i ? (AŞ-Ok’ordule) O kadar kirlenmiş pantolonla gezilir mi ? Bere(şi) pontuli gamobo3am. (AŞ-Ortaalan) Çocuğun pantolonunu çıkarıyorum. Bere pontuli gammolay. (AŞ-Ortaalan) Çocuğun pantolonu düşüyor. Pontuli gamalay. (*)(AŞ-Ortaalan) Pantolon düşüyor. [(*) Bu ifadede pantolonun kimin olduğu önemli değil.] Yengi na-ep’ç’opi pontuli ordoşe cikçandu. (AŞ-Ortaalan) Yeni aldığım pantolon kısa zamanda (= erkenden) ağardı (= soldu). Pontuli gammokti do hişo uti ceçi. (AŞ-Ortaalan) Pantolonu tersyüz et de öyle ütü yap. → pantoloni, pontoloni, pantoli


pon3’o i. Tatlı suda yaşayan bıyıklı balık. Ç’ut’a ğalepez pon3’o-mçxomi xeten p’ç’opum. (AH-Borğola) Küçük ırmaklarda bıyıklı balığı elle avlarım.


popoci (FN ~ AH) i. Köpük. Handğa na-ep’ç’opi sap’onik dido popoci moiğamz. (FN-Ç’anapet) Bugün aldığım sabun çok köpük getiriyor. Ha3’ineri sap’onepek çkar popoci var-ikoms. (AH-Lome) Şimdiki sabunlar hiç köpürmüyor. P’et’mezi igubet’aşi nanak k’op’ate popocepe moyoğams. (AH-Lome) Pekmez pişerken annem ahşap kepçe ile köpüklerini alıyor. Lovas popoci suzgeçiten moyoboği. (AH-Borğola) Şıranın üzerindeki köpüğü süzgeçle aldım. → popoja; + ipopocen


popoja (ÇM) i. Köpük. Mboli popoja na-ikuy sap’onite nuk’u vrosi ibğinen. (ÇM-Ğvant) Bol köpük yapan sabun ile sakal tıraşı kolay oluyor. → popoci

[dey. popojate nik’oray (ÇM) : Köpürtüyor.] Ali sirafi dolast’ra şuk’ule nuk’osalete t’op’iji popojate nik’oramt’u. (ÇM-Ğvant) Ali usturayı biledikten sonra yüzünü fırça ile köpürtüyordu.


porça i. [çoğ. porçape] I. (PZ-Apso) Elbise. [< Arp.]

II. (ÇM ~ HP ÇX) Gömlek. Porça-şk’imi nek’na şk’ala celvobun. (ÇM-Ğvant) Gömleğim kapının yanında asılıdır. Porça toç’i cobun. (ÇM ~ AŞ) Gömlek ipte asılıdır. Porça altuni nubun. Soti ot’oçamt’are. (AŞ-Ok’ordule) Gömlekte altın takılıdır. Bir yere atmayasın. Porça-muşi aşi tane mpuli konunçay. (AŞ-Ok’ordule) Gömleğinde altı tane düğme takılıdır. Amet’işi porça-ti cakçandu-dort’t’u. (AŞ-Ortaalan) Ahmet’in gömleği de solmuştu. Hik’k’u mo-dozdum. Porça ok’oç’ordasen. (AŞ-Ortaalan) O kadar çekme. Gömlek yırtılacak. Kçe porçaten nap’irişa idayiz mu-tu t’asen dolakten. (FN-Ç’anapet) Beyaz gömlekle çalışma yerine gidince ne olursa bulaşır (= leke yapar). İsanik k’ayi porça ç’ums. (FN-Sumla) İhsan güzel gömlek dikiyor. Porça-çkimi maç’ut’anaşi nanak 3’k’ims do cuma-çkimiz uxenams. (AH-Lome) Gömleğim (boyuma göre) küçülünce annem söküp kardeşime yapıyor. Aytenik porca mot ipatxams ? (AH-Lome) Ayten kucağını neden silkeliyor ? Çili-çkimik kçe do mç’ita porçape t’u3a 3’kari k’ala ok’onaxomt’uşi kçe porçaz mç’ita konuk’nams. (AH-Borğola) Eşim beyaz ve kırmızı gömlekleri sıcak su ile yıkarken beyaz gömleğe kırmızı bulaştırıyor. Timurik porça dilikunaps. (AK-Döngelli) Timur gömlek giyniyor. Alik ar 3’ana var-içodaşa ar porça bri3’ups. (AK-Döngelli) Ali bir sene bitmeden bir gömlek eskitiyor. → anteri[1], emteri


portakali (AŞ) i. Portakal. [< İta. (Portekiz ülkesinin deforme edilmiş adından)] Yazi komoxtu. Xolo-ti portakali nonçay. (AŞ-Ok’ordule) Yaz geldi. Yine de portakal dalda var. Portakali hem gvo3’i hemi-ti domi3’i. (AŞ-Ortaalan) Portakalı hem soy hem de dilimle. → port’ok’ali, pot’uk’ali


port’ok’ali (FN) i. Portakal. [< İta. (Portekiz ülkesinin deforme edilmiş adından)] Pederik uşkurepeşi araz port’ok’ali goşudgamz. (FN-Ç’anapet) Babam elmaların arasına portakal dikiyor. → portakali, pot’uk’ali


por3ums (PZ) EA har.f. Meyve ya da sebzeyi [aps.] soyuyor. Xami kodik’açu do oşk’uyi por3ums. (PZ-Apso) Bıçağı eline aldı da elmayı soyuyor. → p’ro3uy, gop’ro3uy, p’rosuy, mp’ro3ums, p’ro3ums/ p’ro3ups, p’or3ups


posti (FN) i. [♦ dey. posti elorçams (FN) : Postu seriyor.] Mamut’i mitişa idasen heko posti kelorçamz. (FN-Ç’anapet) Mahmut kime giderse orda postu seriyor. → didven; elidven; elorçams[4]; go3’it’k’omers; ilidven; → [post] post’i; t’ebi, nt’ebi, t’k’ebi, nt’k’ebi


post’ali (PZ-Cigetore)(AŞ-Ortaalan) i. Ayakkabı. Post’ali elemaxu. (PZ-Cigetore) Ayakkabımın yanı söküldü. Ç’oç’oxepe doxombu. Eni m3ika-muşi post’alepe-şk’uni ç’oç’oxi varti mayen. (PZ-Cigetore) Çamurlar kurudu. En azından ayakkabılarımız çamurlu olmayacak. Post’ali memat’u do k’uçxe-jin pupuli domayu. (PZ-Cigetore) Ayakkabı (bana) vurdu da ayağımın üstü çıban oldu. Xasanis post’ali elok’açun. (PZ-Cigetore) Hasan ayakkabını yan tarafında tutuyor. Post’ali 3’ulu momalen. K’uçxe-şk’imis var-int’ren. (PZ-Cigetore) Ayakkabı bana küçük geliyor. Ayağıma uyumuyor. Ma k’uçxe 3’ulu miğun. Post’ali nak’u-ti 3’ulu-na ot’asen ot’as k’uçxe-şk’imi int’ren. (PZ-Cigetore) Benm küçük ayağım var. Ayakkabı ne kadar küçük olsa olsun ayağım sığıyor. Yaşari yengi na-eç’ç’opu post’ali çamuri dvoxuy. (AŞ-Ortaalan) Yaşar yeni aldığı ayakkabıyı çamura gömüyor (= batırıyor). → k’uçxe-modvala, k’uçxe-modvale, k’uçxe-modvalu; ayak’k’abi; k’uşxe-modvalaşe; modvalu


post’i (PZ) i. 1. Post. [< Far.] Hayvanın tüylü derisi. Eminik k’eç’işi post’i gon3’ams. (PZ-Cigetore) Emin keçinin derisini soyuyor. Xasanik k’eç’işi post’i gon3’u şuk’ule domcumoru do mjoras konudu. Oxombinams. (PZ-Cigetore) Hasan keçinin derisini yüzdükten sonra tuzlayıp da güneşe karşı gerdi. Kurutuyor. Xasanik post’i xak’arums. (PZ-Cigetore) Hasan deriyi kazıyor. Ğvari post’i ordo ilat’en. (PZ-Cigetore) Islak deri erken ezilip yassılıyor. Xasanis pi3arişi k’ulis var-caxunen şeni post’i e3’idums. (PZ-Cigetore) Hasan tahta iskemleye oturamadığı için postu altına koyuyor. 2. İnsanın derisi. Xasanik mjoras opşa nuxedu. Mjorate oiç’u do hus post’epe goim3’ams. (PZ-Cigetore) Hasan güneşte çok durdu. Güneşten yandı da şimdi de derilerini soyuyor. → t’ebi, nt’ebi, t’k’ebi, nt’k’ebi


post’oxi (ÇM) i. Toz toprak. Alişi şuroni post’oxi mvaselu. (ÇM-Ğvant) Ali’nin keçisi toz toprağa bulandı.


post’oxyari (ÇM) s. Toz topraklı. Pasaklı. Laç’i-şk’imi gzalepe ingolasi post’oxyari iyen. (ÇM-Ğvant) Köpeğim yolda yuvarlanıp oynayınca toz toprak (= pasaklı) oluyor.


potlik’a (AH) i. Karanlıkta bir yere giderken aydınlatma aracı olarak kullanılan bez fitilli gazyağı şişesi. [Bir kilo ya da yarım kilo sıvı alabilecek büyüklükte olur.]


pot’ra (ÇM) i. Evlerin veya bahçenin çit kapısı. Oxori naxolasi ğoberi kon. Ar do didi pot’ra kocobun. (ÇM-Ğvant) Eve yaklaştıkça çit var. Bir de büyük çit kapısı [çalışır durumda] var. → t’ubi-pot’ra; [bahçenin çit kapısı] t’ikşari, t’ik’şari; p’ot’ra


pot’rina (ÇM) i. Evlerin giriş kaplarında konan çift kanatlı asma yarım kapı. Oxori nek’na ar do pot’rina kocuburan. (ÇM-Ğvant) Evin kapısında bir de yarım kapıları var. AliLaç’i mot-amvalertaydeyi oxori nek’na pot’rina kocobu. (ÇM-Ğvant) AliKöpek eve giremesindiye kısa kapı taktı. → p’ort’a; t’ubi-pot’rina; p’ort’t’a


pot’uk’ali (AH) i. Portakal. [< İta. (Portekiz ülkesinin deforme edilmiş adından)] Mtugik pot’uk’ali goxorums do meşipxors. (AH-Borğola) Fare portakalın etrafını kemirir ve içini yer. → portakali, port’ok’ali


pouşi (FN-Sumla ~ AH) i. ♦ [dey. pouşi ikoms : Çapa vuruyor.] Ndğaz lumcişa ugyareli u3’k’areli pouşi ikoms. Soni hek noxro3kasen. (FN-Sumla) Gün akşama kadar yemek yemeden su içmeden çapa vuruyor. Sonunda orda onun uğruna geberecek. İşçepek Armonis pouşi ikoman. (AH-Lome) İşçiler Armoni’de kazıma yapıyorlar.


pouşoms (AH) EA har.f. [şm.1.tek. pouşom, şm.2.tek. pouşom] Derince kazıyıp toprağı alt üst ediyor. [Genelde çay yapılan dağlık ve ormanlık alanlarda yapılır. Dağlık ve ormanlık alan önce kesilir. Temizlendikten sonra o alan yakılır. Öylece kalırsa o arazi ona olarak kalır. Çok verimli bir arazi olmaz. Ancak kurumi ekilir (kurumi zaten böyle arazilerde ekilir). Eğer o arazide opouşu işi yapılırsa oraya çay ekilir. Opouşu işi ya birkaç kişi ile yardımlaşarak yapılır ya da birkaç işçi tutularak yaptırılır. Genelde işçi tutulur. Çünkü ormanlık alanda derin kökler çıkacağı için çok uğraştırıcı olur. Bu işler yapıldıktan sonra da güzel çay olur. K.A.] Babak jimok’a pouşoms. Mandalina golorgasen. (AH-Lome) Babam evin arka tarafında kazıma yapıyor. Mandalina dikecek.


poxo (PZ-batı kısmı, B.T.) i. Kara kurbağası. → paxara; mcvabu, mjvabu; ≠ mayare, maari, mai, max’ax’i


poxnuy (ÇM ~ AŞ) Eø har.f. Emekliyor. Dizler ve eller üzerinde yürüyor. Bere poxnuy. Ordoşa igzalasen. (ÇM-Ğvant) Çocuk emekliyor. Kısa zamanda yürümeye başlayacak. 3’ulu bere aşk’va poxnuy. (AŞ-Ok’ordule) Küçük çocuk artık emekliyor. → ipoxnams; poxums; xoxups

part. poxneri : Emekleyerek. Bere poxneri poxneri 3’aleni livadişşa mendaxt’u. (AŞ-Ortaalan) Bebek emekleye emekleye aşağıdaki bahçeye gitti.


poxums (FN ~ AH) Eø har.f. Emekliyor. Dizler ve eller üzerinde yürüyor. Fadimeşi şkit tuteri berek poxums. (FN-Ç’anapet) Fatma’nın yedi aylık çocuğu emekliyor. He didi k’oçik berepe steri poxums. (AH-Lome) O koskoca adam çocuklar gibi emekliyor. Berek bombula steri poxums. (AH-Lome) Çocuk örümcek gibi emekliyor. → ipoxnams; poxnuy; xoxups

f.-i. opoxu : Emekleme. Çiçku-berepek opoxuz gyoçk’amt’aşi dido sefali iven. (AH-Borğola) Küçük çocuklar emeklemeye başlarken çok sevimli oluyorlar.


prandums (PZ), pranduy (ÇM), prandun (AŞ) Aø har.f. Parıldıyor. Parlıyor. Işıldıyor. Ayşes na-dolonkos fogas mjora nodvasi prandums. (PZ-Cigetore) Ayşe’nin giydiği entariye güneş vurduğunda [o entari] parıldıyor. Oxori şk’imişi p’arantenepe mcora nodvasi pranduy. (ÇM-Ğvant) Evimin pencereleri güneş vurunca parlıyor (= güneş ışığını yansıtıyor). # Ayşeşi p’aranteni / Seri-ndğaleri pranduy / Seri gamo3’edasi / İri-k’ale dotanuy. (ÇM-Ğvant, anonim) Ayşe’nin penceresi / Gece gündüz parlıyor / Gece dışarıya bakınca / Her yer aydınlanıyor. Ayna pranduy. (= No3’omilaşe pranduy.) (ÇM-Ğvant) Ayna parıldıyor. Oxorişi jamepe dolumcerişi pranduy. (ÇM-Ğvant) Evin camları akşam üstü parlıyor. Mek’t’asi dolokunaşepe goixazirar do prandar. (ÇM-Ğvant) İpek giysiler giyeceksin ki parlayacaksın. Tuta-mest’uri on. Tuta-ti aşk’va var-pranduy. (ÇM-Ğvant) Ay sonudur. Ay da artık parlamıyor. Ayşeşi k’ut’ni dolokunaşepe pranduy. (ÇM-Ğvant) Ayşe’nin kutnu giysileri parıldıyor (= parıltılıdır). Ayna prandun. (AŞ-Ok’ordule, Ortaalan) Ayna parıldıyor. → k’vançxums; farfalams/ farfalay; 3’k’umulay; çxat’uy, çxat’ups, çxat’un, çxant’un, çxant’ums/ çxant’ups; valums[1]; randums; tanups[2]


princi (FN ~ AH)(AK) i. Pirinç. 3’oxlepez sevaili k’ele mtelli çoli t’u-doren. 3’k’ayi moşkva ivayiz princi gyotasamt’ez-doren. (FN-Sumla) Eskiden sahil taraf hep bataklık imiş. Su bol olunca pirinç ekiyorlarmış. Aşez noderi uğun. Princi gumums. (FN-Sumla) Ayşe’nin imecesi var. Pirinç başağını alıyor. Oğine ham yerepe mtelli çoşlop’i t’u-doren. Princi xaçkumt’ez-doren. Ha3’i çkva princiş ona var-doskidu. (AH-Lome) Önceleri buralar hep bataklıkmış. Pirinç ekiyorlarmış. Şimdi artık pirinç tarlası kalmadı. T’epsis na-gyobğun princi dido mok’un3’uleri ren. M3ika koduk’li. (AH-Lome) Tepsideki pirinç tepesine kadar doludur. Biraz eksilt. Xasanik onçamures princi donçxvaru. (AK-Döngelli) Hasan dibekte pirinç dövdü. Princi yep’ç’opi. Ama dido kva unt’alun. (AK-Döngelli) Pirinç aldım. Ama içine çok taş karışmış. → p’rinç’i, p’rin3’i, brinz*i, brinci/ binci


princona (FN)(AK) i. Pirinç tarlası. Pirinçlik. Ha3’i Lazonaz princona çkar var-doskidu. (FN-Sumla) Şimdi Lazonada pirinç tarlası hiç kalmadı. Nanak princonaşi 3’k’ari nuk’vatups. (AK-Döngelli) Annem pirinçliğin suyunu kesiyor. → p’rin3’iluği, p’rin3’ona


prosk’a (ÇM) i. Pırasa. [< Yun.] Bedi prosk’ate xazireri cari xazi ayert’u. (ÇM-Ğvant) Büyükanne pırasa ile hazırlanmış yemek severdi. Prosk’a pavri. (ÇM-Ğvant) Pırasa yaprağı. → p’rasa, p’raska, p’ask’ia


prucun (FN) Aø har.f. Toplanan sebze [aps.] tazeliğini yitiriyor. T’u3a oraz gale na-naşkvare lu ordoşen prucun. (FN-Ç’anapet) Sıcak havada dışarda brakılan lahana erken tazeliğini yitiriyor. → purcun, purjun; çunun


psams (PZ) Eø har.f. İşiyor. → dopsams; psuy/ psums; psims/ psips; + apsen


pseli (AŞ-Ok’ordule)(AH-Borğola)(AK) i. Sidik. Çiş. Bere capsu. Yataği pseli-şura alen. (AŞ-Ok’ordule) Çocuk işeyebildi. Yatak sidik kokuyor. Ç’ut’a biç’iz pseli muxtaşi k’ut’u kodamtinen. (AH-Borğola) Küçük çocuğun çişi geldiğinde pipisi diklenir. Berek na-xen yeris ki3’ipseren do pselis guşaxen. (AK-Döngelli) Çocuk oturduğu yere işemiş de sidik içinde oturuyor. → mseli


pselona (AK) s. Sidikli. Xemdişi ç’it’a bere pselona ren. (AK-Döngelli) Hamdi’nin ufak çocuğu sidiklidir.


psims (AH ~ HP-P’eronit), psips (HP ~ ÇX) Eø har.f. İşiyor. Ma psim. (AH-Lome)(HP-P’eronit) Ben işiyorum. → psams; psuy/ psums; 3’k’ayişe dodgitun; + apsen


psuluy (ÇM) EA har.f. Kendir liflerini [aps.] ayırıyor ya da yoluyor. Ai suleri psuluy. (ÇM-Ğvant) Ali kendir liflerini ayırıyor (= yoluyor). → yolums; ntalums/ ntaluy; mkvasuy


psuy/ psums (ÇM ~ FN) Eø har.f. I. İşiyor. Bere seri p’arantenişa psuy. (ÇM-Ğvant) Çocuk gece pencereden işiyor. → psams, dopsams; psims/ psips; + apsen

II. Sıvı [erg.] fışkırıyor. Purengi-3’ari psuy. (ÇM-Ğvant) Boru suyu (herhangi yöne) fışkırıyor. ibzit’ilen, ibzit’ay; epsuy; p’riyalams/ p’riyalaps


pşeri → opşams/ opşay


puani i. Puan. [< Fra.] Cuma-çkimişi biç’iz, han3’o na-eç’opu puanite universit’ez amalen. (FN-Ç’anapet) Kardeşimin oğlu, bu sene aldığı puanla üniversiteye girebiliyor.


puci (PZ), puji (ÇM-Ğvant), puci (AŞ ~ ÇX), i. Sığır. İnek. Pucişi ucis menç’areri uğun. (PZ-Cigetore) İneğin kulağında damga var. Puji imçinoju. (ÇM-Ğvant) İnek çiftleşti. Puji xojik’a kodvorinu. (ÇM-Ğvant) İnek erkek buzağı doğurdu. Puci dobomçinocapit. (AŞ) İnek çiftleştirdik. Puci nak’uşa gamapçare ? Ar cuzadi. (AŞ-Ok’ordule) İneği ne kadara satacağım. Bedelini belirle (öngör). Ali dulyaşa var-ulun do puci st’eri goitoren, gulun.  (AŞ-Ok’ordule) Ali işe gitmiyor da inek gibi dolanıp geziniyor. Ali ham3’o cur puci nok’vatasen. (AŞ-Ortaalan) Ali bu yıl iki sığır kesecek. Ğoberi ma bikom: pucik ok’oxums. (FN-Sumla) Bahçe çitini ben yapıyorum: inek (onu) bozuyor. Selmak, mu va-gyulun do pucepe berepez gyoşkvapams. (AH-Lome) Selma, kendisi inmiyor da inekleri çocuklara indirtiyor. Puci-çkimik oktişen eşulut’aşi ingrinen. (AH-Borğola) İneğim yamaçtan yukarı çıkarken yuvarlanıyor. Alik puci bak’is amvoçkumars. (ÇX-Makret) Ali ineği ahıra sokuyor. Puci bak’iya muk amulun. (ÇX-Makret) İnek ahıra kendisi giriyor.

[dey. kçe puci (AH): (1) Beyaz inek. (2) Çok üşüyen kişi.] Hek’o ini mot-gaven, kçe puci steri ? (AH-Lome) O kadar niye üşüyorsun, beyaz inek gibi ?


pufrengi (AH) i. Topraktan yapılmış, genelde atık su ve tuvalet için kullanılan kiremit benzeri boru. Pufrengiz nayloni gorçun. Xe va-gaşlop’en. (AH-Lome) Pufrengiye naylon sarılıdır. Elin kirlenmez. Hek golulut’atşi k’ai o3’k’edit. Artikatis na-nudgin pufrengiz kogegabaz*ganoren ! (AH-Borğola) Oradan geçerken iyi bakın (= dikkat edin). Birbirine ekli borulara basabilirsiniz ! → purengi; boru


puğari (ÇM) i. Pınar. Puğari mevondgi do 3’ari opşvi. (ÇM-Ğvant) Pınara ağzımı dayayıp su iştim. Mboli nçxvapape puğarepe nosk’urinay. (ÇM-Ğvant) Aşırı sıcaklar pınarları kurutuyor (= pınarların suyunu kesiyor). → poğari; 3’ari-toli, 3’k’ar-toli


puji → puci


pukiri/ pukiyi (HP ~ ÇX) i. Çiçek. 1. Bitkinin çiçeği. Felamurik pukiyi kogon3’k’u-ren. Mskva şua-muşi mulun. (HP-P’eronit) Ihlamur ağacının çiçeği açmış. Güzel kokusu geliyor. X’omurik pukiri-muşi ordo muşimers. (AK-Döngelli) Erik ağacı çiçeğini erken çıkarır. 2. Çiçek gibi şekli (ve rengi) olan bezek, süs, ziynet. Ayşek tenteneşi jin pukiri geşups. (AK-Döngelli) Ayşe dantelin üzerine çiçek işliyor. → çiçeği; dadala; purki, pukri, pukuri


pukri (FN-Sumla) i. Çiçek. 1. Bitkinin çiçeği. Pukriş k’ump’uyi. (FN-Sumla) Çiçeğin tomurcuğu. But’k’uci mtel pukris gobğun. (FN-Sumla) Arı çiçeğe üşüşmüş, çiçeklerin etrafını sarmış. 2. Çiçek gibi şekli (ve rengi) olan bezek, süs, ziynet. → çiçeği; dadala; purki, pukuri, pukiri [FN-Sumla diyalektinde hem purki hem pukri denir.]


pukrinora (AH-Borğola) i. [(*)< pukri (çiçek) + -n- + ora (zaman)] İlkbahar. Pukrinoraz meyvapeşi ncapek ipti gamik’urump’en do ok’açxe but’k’a gon3’k’iman. (AH-Borğola) İlkbaharda meyve ağaçları önce tomurcuklanır ve sonra yaprak açarlar. Pukrinoraz ont’ulepes pagarape bikomt’it. (AH-Borğola) İlkbaharda tarlalarda meydan ateşleri yapardık. PukrinorasK’uk’k’u !” bzop’ont’it do k’uk’k’u gebocginamt’it. (AH-Borğola) İlkbahardaKuku !” deyip de guguk kuşunu yenerdik. [(*) Bu kelime yakın zamanda türetilmiştir.] → cençxu-ora/ cençxva-ora; beyari; purkula


pukurams (FN-Sumla)(AH-P’ayante), pukuroms (AH-Lome) Eø har.f. Ağaç [erg.] çiçeğini açıyor. # Yoyi nana xolo komoxtu yazi / Noderepe ivasen bazi bazi / Kimik yazma kimik moytvasen k’azi / Pukurasen duzluği dadi-çkimi. (FN ~ AH, Anonim) Of anne of yine geldi yaz mevsimi / İmeceler olacak ara sıra / Kimi yazma ile kimi k’azi ile başını örtür / Çiçek açacak düzlük, teyzem. Ant’amak pukuroms. (AH-Lome) Şeftali (ağacı) çiçek açıyor. Uşkurepek pukuroms. (AH-Lome) Elmalar (= elma ağaçları) çiçek açıyor. # Avliz gedgin ant’ama/ Pukurams var-içanen/ Do hak’o mskva tolepe/ K’oçiz muç’o naçanen ? (AH-P’ayante, K.K.) Evin kapı önünde dikilidir bir şeftali ağacı/ Çiçeği açıyor da meyvesini vermiyor/ Bu kadar güzel gözler/ Nasıl insanda oluşuyor ? → purki obğams, obğun[1]; purkulams; gont’ams[1]/ gont’ay[1]; goin3’en, goin3’k’en; gon3’uy; gon3’k’umsII; gontxums; gon3’k’imsII/ gon3’k’ipsII; muşimers[2], muşimars[2]


pukuri/ pukuyi (AH) i. Çiçek. 1. Bitkinin çiçeği. Pukuri goin3’k’en. (AH-Borğola) Çiçek açıyor. Pukurepe dido na-oroms şeni ugurams. (AH-Borğola) Çiçekleri çok sevdiği için koruyor. Felamurik pukuri gon3’k’a şkule na-goi3xop’u t’ot’epes pukurepe i3xunen. (AH-Borğola) Ihlamur çiçek açtıktan sonra budanan dallarından çiçekler ayıklanır. Na-ç’opu parpali pukuris noxunams. (AH-Borğola) Yakaladığı kelebeği çiçeğin üzerine koyuyor. 2. Çiçek gibi şekli (ve rengi) olan bezek, süs, ziynet. → çiçeği; dadala; purki, pukri, pukiri


puli[1] (AH) i. Pul. Tavla oyununda kullanılan plastik ya da tahtadan yapılan yassı yuvarlak levhacık. Sebai-du moxtazna jur puli-ti kogebdume(r). (AH-Lome) Sebayü-dü gelirse iki pulumu da koyarım. Ar ciariş nek’na genk’oleri uğut’u. Sum fara dort-ciari bot’k’oçi do puli var-gemadu. (AH-Borğola) Bir dört kapısı kapalı idi. Üç defa dört-cihar attım da pulumu koyamadım.


puli[2] (AK) i. Düğme. Ayşek fork’a-muşis puli giçaneps. (AK-Döngelli) Ayşe elbisesine düğme dikerek takıyor. Ayşek mota-muşişi fork’as puli gyuçaneps. (AK-Döngelli) Ayşe torununun elbisesine düğme dikerek takıyor. → mpuli; iliIII


-puna → -epona/ -epuna vs


punçxa (FN ~ AH HP ÇX)(AK) i. [çoğ. punçxape] Ekmek kırıntısı. Berepek gyari imxort’eşa sotinuri puncxa tude kodobgez. (FN-Ç’anapet) Çocuklar yemek yerken yığınla ekmek kırıntısını yere döktüler. Punçxa kekosi. Berek k’uçxe gedgims. (AH-Lome) Ekmek kırıntısını süpürüver. Çocuk ayağını basıyor. Tude punçxa obğun. Hemtepe kekosi ki k’uçxe gedgiman. (AH-Lome) Yerde ekmek kırıntıları var. Onları süpürüver ki ayak başıyorlar. Berepek punçxa tude dobğaman. Dorçale ar mutu komoiği do tude ke3’eburçat. (AH-Lome) Çocuklar ekmek kırıntılarını yere döküyorlar. Yere serilecek bir şey getiriver de altlarına serelim. Selimik sofraz na-ren mç’k’udişi punçxape ok’okosu do kotumepez kodubğu. (AH-Borğola) Selim sofrada olan ekmek kırıntılarını bir araya süpürüp tavuklara döktü. Kuvali bayati na-ren şeni punçxa dibğen. (AK-Döngelli) Ekmek bayat olduğu için kırıntıları dökülüyor. → mxişolya, pinçxolya, pinçxva/ pinçxa


punçxolums (FN) EA har.f. Ekmeği [aps.] ufalıyor. Nanak xombula gyari punçxolumz do kotumepez dubğamz. (FN-Ç’anapet) Annem kuru ekmeğı ufalayıp tavukları yemliyor (= tavukların önüne döküyor). → gepuşonums


punt’a (AH) s. ve i. [çoğ. punt’ape] (ceviz, fındık vs hakkında) Delik, bozuk, koruk ya da çürük. Kof. Ntxiri dupinaşi punt’ape iri meydaniz gelams. (AH-Lome) Fındığı serince çürüklerin hepsi açığa çıkıyor. → punt’ura; [ceviz, fındık, odun vs hakkında kof] put’ri


punt’ura (FN ~ HP ÇX) s. (ceviz, fındık vs hakkında) Delik, bozuk, koruk ya da çürük. Kof. Na-momçi nez*iş k’ak’ali punt’ura gamaxtu. (FN-Sumla) Verdiğin ceviz tanesi delik (bozuk, koruk) çıktı. Han3’oneri ntxiriz dido punt’ura unt’alun. (AH-Lome) Bu seneki fındıkta çok çürük var. → punt’a; [ceviz, fındık, odun vs hakkında kof] put’ri


pupuli i. 1. Çıban. Yara. Pupulişi toli. (PZ-Cigetore) - Pupuli-toli./ Pupulişi toli. (ÇM-Ğvant) - Pupuliş toli. (FN-Sumla) Çıbanın gözü. İltihaplı olgunlaşmış yaranın tam deşilme noktası. Post’ali memat’u do k’uçxe-jin pupuli domayu. (PZ-Cigetore) Ayakkabı (bana) vurdu da ayağımın üstü çıban oldu. K’ap’ula xe misvi. Pupuli zirar. (ÇM-Ğvant) Sırtımda elini gezdir. Çıbanı bulacaksın. Pupuli sum 3’ana ogi cemaktu. Xolo kocemoxen. (ÇM-Ğvant) Çiban üç yıl önce iyileşti. Hâlâ izi var. Muxt’ari k’vaci pupuli dvau do xast’axaneşa idu. (AŞ-Ok’ordule) Muhtarın erkeklik bezinde yara oldu da hastaneye gitti. Fadimez xeşi k’ap’ulaz ar pupuli kyuxtu do heya-şeni doxtorişa idu. (FN-Ç’anapet) Fatma’nın elinin dış tarafında bir çıban çıktı. Ve onun için doktora gitti. K’uçxes pupuli ivayiz mesoğoniz elidven. (FN-Sumla) Ayakta çıban olunca kalça ekleminde şişlik olur. Doğanik k’uçxeşi pupuli işvelams. (AH-Lome) Doğan kendi bacağındaki çıbanı tedavi ediyor. K’uçxez pupuli daşvelu. Ala ha3’i xez koyuxtu. (AH-Lome) Ayağındaki çıban iyileşti. Ama şimdi elinde çıktı. Mesoğoniz na-emixtu pupulik toli dovu-doren. Txomburi gamulun. (AH-Lome) Kalçamda çıkan çıban göz oluşturmuş (= göz yapmış). İltihap geliyor. Ham beres o3’k’edi ar. İnat’ine ulun do bozos pupulis elontxams. (AH-Lome) Şu çocuğa bir bak. İnadına gidip kızın çıbanına çarpıyor. Xasaniz pupuli datxomburu-doren. Doxtorik neşterite yumç’k’ams. (AH-Lome) Hasan’ın çıbanı iltihap toplamış. Doktor neşterle deşiyor. Pupulis melemi var-isvinasna dintxomuren. (AH-Borğola) Yaraya merhem sürülmezse iltihaplanır. Xez na-miğun pupuliz nek’na elemantxuşi elemankanu do t’ua ok’obnağuri. (AH-Borğola) Elimde olan yara kapıya değince yaram acıdı da az kalsın bayılacaktım. Kemaliz k’uçxez na-uğun pupuli modvalu-muşi k’at’a moidvaşi elankanen. (AH-Borğola) Kemal’in ayağında olan yara ayakkabısını her giydiğinde acısı tekrarlıyor. Babaşi xes na-uğun pupulis nanak duşolaps. (AK-Döngelli) Babamın elinde olan yaraya annem tedavi maksadı ile müdahale ediyor. Çxundi-çkimişi p’ip’ilis pupuli yemixtu. (AK-Döngelli) Burnumun kanadında (= yanında) yara çıktı. Nana-muşik eşo me3’ik’onu ki beres pupuli yuxtu. (AK-Döngelli) Annesi öyle çimdikledi ki çocukta yara çıktı. Zerak mota-muşişi pupuli yumç’k’aps do txomuri gamoçkumers. (AK-Döngelli) Zehra torununun yarasını deşiyor da irini çıkartıyor. 2. mec. Kalptaki yara. (Na-)galimben megaşk’vaşi guri pupuli iyen. (PZ-Cigetore) Sevdiğini bırakınca yürek çıban oluyor (= yaralı oluyor). Ali na-moğodupeşi guri pupuli miğun. (ÇM-Ğvant) Ali’nin bana yaptıklarından dolayı gönlüm yaralıdır. Him k’oçi t’rağudasi guri pupuli diyen. (AŞ-Ok’ordule) O adam türkü söyleyince kalp yaralı oluyor. → yara; ++ gvapupulen


pupuloni s. Yaralı. Çıbanlı. → guri-pupuloni


purcun (PZ)(AŞ) Aø har.f. Toplanan sebze, meyve vs [aps.] tazeliğini yitiriyor. Büzüşüyor. Lu dop’3’ili do kodemisk’udu. Hek hişo (na-)on svas purcun. (PZ-Cigetore) Lahanayı biçtim de unuttum. Orda öyle olduğu yerde tazeliğini yitiriyor. Sut’olya var-mç’eşaşa cibare. Vana purcun. (AŞ-Ok’ordule) Pazıyı bekletmeden pişireceksin. Yoksa büzüşüyor. Na-momçi culi dopurcu. Sk’ande xolo nena var-on. (AŞ-Ortaalan) Verdiğin gül soldu. Senden hâlâ ses yok. → purjun; prucun; çunun

part. purcineri : (Toplanan sebze) tazeliğini yitirmiş. Kurumaya yüz tutmuş. Ayşek ar msut’uliya komoğu ç’i iri-ti purcineri on. (PZ-Cigetore) Ayşe bir pazı getirdi ki hepsi de tazeliğini yitirmiş (= kurumaya yüz tutmuş). Purcineri ombri var-işk’omen. (AŞ-Ok’ordule) Büzüşmüş (= tazeliğini yitirmiş) erik yenmiyor. Purcineri mandalina tadi var-ayen. (AŞ-Ortaalan) Pörsümüş mandalinanın tadı olmuyor.


purengi (ÇM ~ FN-Ç’anapet) i. Su borusu. Bugünler genelde betondan yapılmış kalın boru. Mexmet’ik purengite ti-3’ale 3’ari ciyonams. (PZ-Cigetore) Mehmet boruyla aşağıya su indiriyor. Purengite 3’ari moyonaman. (ÇM-Ğvant) Boru ile su getiriyorlar. Omot’e-3’ari purengite avlaşa ciyonay. (ÇM-Ğvant) Omot’edeki suyu boru ile avluya kadar indiriyor. Purengite 3’ari oxori amvayonen. (ÇM-Ğvant) Boru ile suyu evin içine alabiliyor. Purengi-3’ari psuy. (ÇM-Ğvant) Boru suyu (herhangi yöne) fışkırıyor. Purengi-3’ari epsuy. (ÇM-Ğvant) Boru suyu (dik yukarıya) fışkırıyor. Ali purengi 3’up’i dunzgipay. (ÇM-Ğvant) Ali su borusuna tıpa takıyor. Muxtari 3’ari-purengi gonkturasen. (AŞ-Ok’ordule) Muhtar su borusunu değiştirecek. Ham 3’ari purengi-suzi va-celegayonen. (AŞ-Ortaalan) Bu suyu borusuz indiremezsin. Baba P’olişa it’aşa oxorişa na-mulun 3’k’arişi purengi menz*gipums. (FN-Ç’anapet) Babam İstanbul’a giderken eve gelen su borusunu tıkıyor. Germaşi 3’k’ari purengite gemti geiyonamz. (FN-Ç’anapet) Dağ suyunu boru ile aşağı götürüyor. Ağne na-dolodu purengiz let’a mulapamz. (FN-Ç’anapet) Yeni koyduğu su boruların üstünü toprakla örtüyor. T’k’va3’ineyi purengişen 3’k’ari ibzit’ilen. (FN-Ç’anapet) Çatlak borudan su fışkırıyor. T’k’va3’ineyi purengişen na-gamulun bzit’a 3’k’arik gza jile gelantxoru. (FN-Ç’anapet) Çatlak borudan çıkan tazyiklı su yol yukarısını kazdı. Pederik purengi menz*gipu şeni biga goazumz do omç’ipanamz. (FN-Ç’anapet) Babam su borusunu tıkamak için sopayi yontup inceltiyor. Purengi-ok’odgeyi k’ala 3’k’ari i3’ap’en (= it’ap’en). (FN-Ç’anapet) Borunun ek yerinden su damlıyor. → pufrengi; boru


purinams (FN ~ AH) Aø har.f. Püskürüyor. Baloniz na-dolobubari sigaraşi k’oma, balonişi nuk’u oxobuşkvaşi galendo purinams. (AH-Borğola) Balonun içine üflediğim sigara dumanı, balonun ağzını bırakınca dışarı püskürür. ++ nupurinams


purjineri (ÇM) s. [< purjun fiilinin partisipi] [bitki hakkında] Buruk. Uygun olmayan koşullar sonucu dönerek büyüyen. 3’o na-dovorgi mşk’vela purjineri imorden. (ÇM-Ğvant) Bu yıl diktiğim fidan buruk büyüyor.(ndrik’ums altında) ndrik’eri


purjun (ÇM) Aø har.f. Toplanan sebze, meyve vs [aps.] tazeliğini yitiriyor. Kurumaya yüz tutuyor. Bürüşüyor. Ore-k’op’ali me3’ilasi ordo purjun. (ÇM-Ğvant) Taze kabağı koparınca hemen bürüşüyor (= tazeliğini yitiriyor). → purcun; prucun; çunun

part. purjineri : (Toplanan sebze, meyve vs) tazeliğini yitirmiş. Kurumaya yüz tutmuş. Ali noğaşa purjineri şuk’ape kociğu. Var-gamvaçu. (ÇM-Ğvant) Ali kasabaya tazeliğini yitirmiş salatalıklar götürdü. Satamadı.


purki (PZ ~ FN) i. Çiçek. [FN-Sumla diyalektinde hem purki hem pukri denir.] → pukri, pukuri/ pukuyi, pukiri/ pukiyi; dadala; çiçeği. I. (PZ)(AŞ ~ FN) (Genelde) Çiçek. Purki goin3’en. Nak’u msk’va gont’ams. (PZ-Cigetore) Çiçek açıyor. Ne güzel kokuyor. Fatimek purki moint’inams. (PZ-Cigetore) Fatma çiçeği kokluyor. At’ambak purki gontxums. (FN-Ç’anapet) Şeftali ağacı çiçek açıyor. Purkik gontxums. (FN-Ç’anapet) Çiçek açıyor, açılıyor. Avlaz na-goladgirt’ez purkepek ti gyok’idez-dort’un. 3’k’ayi ek’ebubiyiz dimtinez. (FN-Ç’anapet) Kapının önündeki çiçekler başlarını eğmişti. Su verince dikleştiler (= canlandılar). Purki gontxums. (FN-Sumla) Çiçek açıyor. Purkiz mskva şura alems. (FN-Sumla) Çiçek güzel kokuyor. Asiyek mşkeriş purkiz naşurs. (FN-Sumla) Asiye ormangülü çiçeğini kokluyor.

II. (ÇM) 1. Şeftali, armut gibi meyve çiçeklerinin tam açma zamanındaki durumu. Açmış ve henüz solmamış çiçek. # Mart’i moxt’ay, mexuy at’amba-purki. (ÇM, anonim) Mart ayı gelsin, açar şeftali çiçekleri. 2. Olgunlaşmış meyve. M3xulişa purkepe dibğen. (ÇM-Ğvant) Armut ağacından olgunlaşmış armutlar dökülüyor. 3. mec. Altın. Ayşeşi purkepe 3’k’umulay. (ÇM-Ğvant) Ayşe’nin altınları parıldıyor.

[dey. purki st’eri umboy (ÇM) : birinin [dat.] vücudunu altın gibi pırıl pırıl yıkıyor] Bere purki st’eri vumboni. (ÇM-Ğvant) Çocuğu altın gibi pırıl pırıl yıkadım.

III. (PZ ~ FN) mec. Birinin çok sevdiği genç kız. # İgzalu purki-şk’imi / Ma mi mevo3’edare. (ÇM, anonim) Gitti benim purki / Ben kimi seyredeceğim. # En3i, e mpula en3i / Kyoyiz dolop’3’k’edare / Yonaman purki-çkimi / Ma-ti ek’ap’3’k’edare. (FN, Anonim) Yok ol, ey duman yok ol / Köye bakacağım / Götürüyorlar çiçeğimi (= sevgilimi) / Ben de bakacağım.


purki-an3’k’ili (ÇM) i. Yabani gül. → danzi-nkolo; an3kili; lak’idanz*i; an3’k’ili


purki-zabuni (PZ) i. Çiçek hastalığı. Berepe mo-izabunert’an şeni çoyişi mektebis purki-zabunişi lemşi duxenes. (PZ-Cigetore) Çocukların hasta olmamaları için köyün okulunda çiçek hastalığın iğnesini (= aşısını) yaptılar.


purkula (FN-Ç’anapet) i. Çiçek zamanı. İlkbahar. Nanak purkula moxtayiz pucepe livadiz nupinamz. (FN-Ç’anapet) Annem bahar gelince inekleri bahçeye salıyor. → cençxu-ora/ cençxva-ora; beyari; pukrinora


purkulams (FN-Ç’anapet) Eø har.f. Çiçek açıyor. At’ambak purkulams. (FN-Ç’anapet) Şeftali ağacı çiçek açıyor. → purki obğams, obğun[1]; pukurams/ pukuroms; gont’ams[1]/ gont’ay[1]; goin3’en, goin3’k’en; gon3’uy; gon3’k’umsII; gontxums; gon3’k’imsII/ gon3’k’ipsII; muşimers[2], muşimars[2]


purpu (ÇM) i. Akçiğer. “Mboli na-axvalen purpuşa zabun-onit’uran. (ÇM-Ğvant) Çok öksüren birineAkçiğerden hastadiyorlar.


pusk’i (ÇM) s. ve i. Eski. Alişi oxori mu-ti on pusk’i on. (ÇM-Ğvant) Ali’nin evinde olan her şey eskidir. → mçeşi; ç’ağani[1]; eski, eskineri; mcveşi, mcve, mjve; eveluri, 3’oxleşi; xmarineri


pusxoluy (AŞ-Ortaalan) EA har.f. Tırmalıyor. Tırnaklıyor. Him nak’k’u pusxolasen pusxolay, opusxolu var-uşk’un. (AŞ-Ortaalan) O ne kadar tırmalarsa tırmalasın, tırmalamayı bilmiyor. → pu3xolums, pu3xonuy, pu3xoluy/ pu3xolums/ pu3xolups; xarums[1]; gopu3xolums, gopu3xonuy, gopu3xoluy, gopusxoluy, gopu3xolups


puşk’undi (PZ ~ AŞ) i. İnek, at gibi büyük baş hayvanın dışkısı. Ayşe mandre gamiğamt’aşa var-ik’atalay. Puşk’undi int’olen. (ÇM-Ğvant) Ayşe ahırı temizlerken dikkat etmiyor. Hayvan dışkısına bulanıyor. Ayşe puşk’undepe k’oda not’a3’ay. (ÇM-Ğvant) Ayşe hayvan dışkılarını [kurutmak için] duvara yapıştırıyor. Ali gzaşi puşk’undepe exak’aruy. (ÇM-Ğvant) Ali yoldaki dışkıları kazıyarak yok ediyor. Puşk’undişa klesti eulun. (AŞ-Jilen-Mzğem) Kemreden sıcak buhar çıkıyor. → lazma; ç’enç’i; ≠ [doğal gübre] mgvana; çemre; [keçi ve koyun dışkısı] k’op’iya, k’opya; k’ork’ola; [tavuk dışkısı] 3’int’ili, 3’k’int’ili, n3’k’int’ili; ≠ [kimyasal gübre] avropa, avropa-cubre, cubre, gyubre, gubre


puşonums (FN ~ AH) EA har.f. Toprak olan yeri [aps.] eşeliyor. Coğoyik ncaşi tudele a mutxa puşonumz. (FN-Ç’anapet) Köpek ağacın dibinde bir şeyler arıyorHam coğori ogzali hakşen ! K’at’a yeyi mtelli puşonums. (AH-Lome) Bu köpeği buradan gönder ! Her tarafı durmadan eşeliyor. Coğorik let’a puşonums. Muç’o şura mat’u, p’eya ? (AH-Lome) Köpek toprak eşeliyor. Ne kokusu aldı, acaba ? K’at’uk na-şinaxu mtugi ogoru şeni let’a dopuşonu. (AH-Borğola) Kedi sakladığı fareyi bulmak için toprağı eşeleyip karıştırdı. Hamseri mumkçvik getasule mteli dopuşonu-doren. (AH-Borğola) Bu gece porsuk sebzeliği tamamen eşelemiş.

f-.i. opuşonu : Toprak olan yeri [aps.] eşeleme. Musa ! Ont’uleşen opuşonuşi sersi ren. Mendo3’k’edi ! Vaşa mumçkvi mot-t’az ! (AH-Borğola) Musa ! Tarladan eşeleme sesi geliyor. Bakıver ! Sakın porsuk olmasın !


putxums (PZ-Cigetore) Aø har.f. Uçuyor. Andğa ixi opşa bas. Xombula parvepe putxums. (PZ-Cigetore) Bugün rüzgâr çok esiyor. Kuru yapraklar uçuyor. → jun/ cun; putxun


putxun[1] (PZ-Noxlamsu, Apso) Aø har.f. Ürküyor. → domk’utun; eyamk’uten, yamk’utinen; emk’utun/ emk’utums; eşkurdun/ yeşkurdun


putxun[2] (PZ-Apso, Cigetore)(AŞ ~ ÇX) Aø har.f. I. (PZ-Apso) Kuş [aps.] çırpınarak heyecanlı şekilde kanat çırparak uçuyor.

II. (PZ-Cigetore)(AŞ ~ ÇX) 1. Uçuyor. K’inçi putxun, korme va-putxun. (PZ-Cigetore)(AŞ) Kuş uçar, tavuk uçmaz. # Hik’u msk’va na putxur, e, k’inçi-şk’imi ! (AŞ, A.A.) O kadar güzel uçuyorsun, ey, kuşum ! K’inçi putxun, kotume va-putxun. (FN-Ç’anapet, Ç’enneti, Sumla) Kuş uçar, tavuk uçmaz. Burbu seri putxun do korba oz*ğams. (AH-Borğola) Yarasa gece uçar ve karnını doyurur. Kotumeşi-ti msva uğun. Ama x’vinçepe steyi var-putxun. (AK-Döngelli) Tavuğun da kanadı var. Ama kuşlar gibi uçmuyor. 2. İnsan [aps.] uçakla uçuyor. Uçakla seyahat ediyor. T’rap’uzanişen Mp’olişa putxit. (FN-Sumla) Trabzon’dan İstanul’a uçtuk. Msvape gontxims do putxasen. (AH-Borğola) Kanadını açıp da uçacak. → putxums (PZ-Cigetore); jun/ cun (PZ-Noxlamsu, Apso)(ÇM)(AŞ-Jilen-Mzğem)

[dey. k’inçi putxu : (AH) Birinin saflığından faydalanmaya çalışırken tam faydalanmak üzere o kişi gitti.]

yet. aputxinen : Uçabiliyor. E çidi, k’inçi st’eri maputxinuk’o. (PZ-Cigetore) Ey gidi, keşke kuş gibi uçabilseydim. Xasanişi sift’eris var-aputxinen. Xasanik xolo-ti eyoputxinams. (PZ-Cigetore) Hasan’ın atmacası uçamıyor. Hasan halen uçuruyor. Msva met’axeri uğun do k’inçiz var-aputxinen. (FN-Sumla) Kanadı kırık olduğundan kuş uçamıyor. K’inçiz aputxinen, kotumez var-aputxinen. (AH-Borğola) Kuş uçabilir, tavuk uçamaz.

f.-i. oputxinu : Uçma. K’inçik-ti motali-muşi oputxinuz gyoç’k’anşi gyoputxinasen. (AH-Borğola) Kuş da yavrusunu uçabilmeye başlayınca (yuvadan) uçuracak. T’orocik motalepe-muşiz oputxinu dogurams. (AH-Borğola) Güvercin yavrularına uçmayı oğretiyor.

+ uputxun AD har.f. Birine ait bir şey uçup gidiyor. Si nosi giputxu-doren. (AH-Lome) Sen aklını uçurmuşsun (= kelimesi kelimesine : senin aklın uçup gitmiş).

+ oputxinams[2] EA har.f. Uçuruyor.


put’ri (AŞ) s. Kof. İçi boş. Put’ri dişk’a paluri var-aen. (AŞ-Ok’ordule) Kof odun alevi olmaz. # P’t’axum put’ri nezi / Ntxiri gamulun. (AŞ-Ok’ordule, deyim) Kırıyorum çürük kof ceviz / Fındık çıkıyor. [ceviz, fındık vs hakkında kof, çürük ya da koruk] punt’ura, punt’a


puzuri (AH) i. İnce tüy. Biç’epez pimpili yuxtamt’aşa oğune puzuri açanen. (AH-Borğola) Erkeklerde sakal çıkmadan önce ince tüyler çıkar. Toma 3’k’eri kotumez puzurepe guç’vams. (AH-Borğola) Tüyü yolunmuş tavuğun ince kıllarını yakıyor.


pu3xolums/ pu3xoluy/ pu3xolups (PZ)(AŞ-Ok’ordule)(FN ~ HP ÇX) EA har.f. Tırmalıyor. Tırnaklıyor. K’at’u nok’açasi k’oçi pu3xoluy. (AŞ-Ok’ordule) Kediyi sıkıştırıyorsan insanı tırmalar. → pu3xonuy, pusxoluy; xarums[1]; gopu3xolums, gopu3xonuy, gopu3xoluy, gopusxoluy, gopu3xolups


pu3xonuy (ÇM) EA har.f. Tırmalıyor. Tırnaklıyor. K’at’u nek’na pu3xonuy. (ÇM-Ğvant) Kedi kapıyı turnaklıyor. → pu3xolums/ pu3xoluy, pusxoluy, pu3xolums/ pu3xolups; xarums[1]; gopu3xolums, gopu3xonuy, gopu3xoluy, gopusxoluy, gopu3xolups


-pxe (PZ ~ AŞ) [Evli kadının sülale adı arkasına eklenir] I. (PZ ~ AŞ-Ok’ordule) Evlenmeden önce falan sülaleden olan kadın. Falanların kızı. 3’ingini-pxe. (ÇM-Ğvant)(AŞ-Ok’ordule) Evlenmeden önce 3’ingini sülalesinden olan kadın. Mi-pxe r ? (ÇM-Ğvant) [Evli bir kadına] Sen evlenmeden önce kimlerden idin ? (= Kimlerden gelin geldin ?) Him Emuli-pxe na-ort’u va-mişk’urt’u. (ÇM-Ğvant) Onun Emuli gillerden olduğunu bilmiyordum.

II. (AŞ-Ortaalan) Kocası falan sülaleden olan kadın. Falanların gelini. Çori-pxe. (AŞ-Ortaalan) Kocası Köroğlu sülalesinden olan kadın. Loli-pxe. (AŞ-Ortaalan) Kocası Loloğlu sülalesinden olan kadın. 3’ingini-pxe. (AŞ-Ortaalan) Kocası 3’ingini sülalesinden olan kadın.


pxeni (AK) i. Yün eğirme aracı. Nandidik sulerişi nok’epe pxeniten txups. (AK-Döngelli) Babaannem kendir iplerini yün eğirme aracı ile eğiriyor. → mxeni