P’ p’ Bu sözlükte kullanılan Laz alfabesinin 24’üncü harfi. Dudaksıl kapantılı fırlatmalı konson (*) fonemini gösterir. [(*) Konson, halk dilinde yanlışlıkla “sessiz” denir. Bazılarına göre “ünsüz”. Lazca fonetiği ve fonolojisinde tek başına hece oluşturamayan fonemi ifade eder.]

Uluslararası Fonetik Alfabesi’nde [p’] şeklinde yazılır.


p’a[1] (PZ) ü. Yaa. P’a, iri tevuli domç’ari. Ç’k’va-ti mç’ara-i ? (PZ-Cigetore) Yaa, her şey yazdım. Daha da mı yazayım ? → yaho


p’a[2] (FN) z. Bari. Hiç olmazsa. Puci livadis kamaxtu tina p’a kogamoşkvik’on. (FN-Sumla) İnek tarlaya girdiyse de bari çıkarsaydın. → tina[3]; baem


p’a[3] (AH) z. [hemu-şeni bağlacının önüne konarak] Şimdi iyi anladım ki. Ham berek p’a hemu-şeni ibgaz. (AH-Lome) Şimdi iyi anladım ki bu çocuk bu (önemli) sebepten dolayı ağlıyor : her sabahki sıradan ağlama değil. P’a hemu-şeni var-moxtu. (AH-Lome) Şimdi iyi anladım ki o sebepten dolayı gelmedi.


p’aç’a (PZ) i. [çoğ. p’aç’ape] I. Bacak. Oxorzak p’aç’ape goibğams. (PZ-Cigetore) Kadın bacağını tıraş ediyor. Xasani daçxuris inçxunasis p’aç’ape gvamç’itanen. (PZ-Cigetore) Hasan ateşte ısındığı zaman bacakları kırmızılaşıyor. Xasanişi nana izabunuk’oşi p’aç’apes suluği konixunamt’u. (PZ-Cigetore) Hasan’ın annesi hastalandığı zaman ayaklarına sülük konduruyordu. Ayşeşi p’aç’apes toma gvaçanen. (PZ-Cigetore) Ayşe’nin ayaklarına tüy bitiyor (= oluyor). P’aç’a e3’akot’eri opşa dopxedi do k’uçxepe gamamibuzgu. (PZ-Cigetore) Ayaklarımı bükerek çok oturdum da ayaklarım uyuştu. → polo[1]; t’rik’k’i/ t’rik’i

II. İskemle vs’nin [dat./ gen.] ayağı. Alik k’ulis p’aç’a k’o3’utaxams. (PZ-Cigetore) Ali iskemlenin ayağını alttan kırıyor. Xasanik k’ulişi p’aç’a guşirams. (PZ-Cigetore) Hasan iskemlenin ayağının etrafını aşındırıyor. Xasanik k’ulişi p’aç’as kva e3’udums. (PZ-Cigetore) Hasan sandalyenin ayağının altına taş koyuyor (= ayağına taşla destek veriyor). → polo[1]; k’uçxeII; baba[2]

p’aç’avra i. [çoğ. p’aç’avrape] Paçavra. Bez parçası. Nanak na-ncaxu nez*i p’aç’avraz melak’oru do heşote yaği ot’ap’inamz. (FN-Ç’anapet) Annem ezdiği cevizi bezin içine bağlayıp öyle yağ sızdırıyor. Suleriş nok’epite p’aç’avrape dgums. (FN-Sumla) Kendir ipliği ile paçavraları birbirine ekliyor. Cemalik ixi na-amulun xut’ulape p’aç’avrate nz*gipums. (FN-Sumla) Cemal rüzgârın girdiği delikleri paçavra ile tıkıyor. → mbela; paç’avra; bezi; k’onk’i


p’aç’oni (PZ) s. [sayısal sıfat + p’aç’oni] (İki, üç, dört vs) ayaklı. Xasanik on3xenişa sum p’aç’oni k’alatina ok’ap’inams. (PZ-Cigetore) Hasan tavandan üç ayaklı sepeti düşürüyor.


p’ak’la (HP) i. İçi yağ ile dolu şişenin içine bezden fitil yapıp ucunu tutuşturarak verilen ışık. El feneri. Yağ el feneri.


p’alalo (AH) s. ve i. Dilsiz. Heya p’alalo ren. Mu tkvasen var-oxoga3’onen. (AH-Borğola) O dilsizdir. Ne diyeceğini anlayamazsın.


p’alik’ari/ p’alik’ayi (ÇM)(FN ~ AH) i. I. (ÇM) Olgunluk çağına gelen erkek çocuk. Delikanlı. P’alik’ari diyu. Xolo-ti var-gvonognay. (ÇM-Ğvant) Olgunluk çağına geldi. Yine de aklı kesmiyor.

II. (FN-Ç’anapet) Koca. Ançelek hem xizani p’alik’ari-muşi muç’o nik’ardams ! (FN-Ç’anapet) Ançele o yaramaz kocasını nasıl tenezzül ediyor ! → k’oçiII, komoci; komoli[2B]-II, kimoli[1], kimoci, noğameV-VIII; p’ark’ali

III. (FN-Sumla) Delikanlı. Seriş gverdiz p’alik’aepe keyemabğez. (FN-Sumla) Gece yarısı delikanlılar ansızın, ummadık şekilde geldiler.

IV. (AH-Lome) Becerikli, cesaretli, güçlü erkek çocuk.


p’alo (AK) i. Kalın sopa. Pamuği p’aloten baxup (= mçxvarup) do vobarap. (AK-Döngelli) Pamuğu kalın sopa ile dövüyorum da kabartıyorum. Mustafak p’aloten 3’i3’ilas geçaps-geçaps do oxo3kinaps. (AK-Döngelli) Mustafa kalın sopa ile yılana vurup vuruyor da gebertiyor.


p’amp’u (ÇM) i. Ahşap kilit. Eskiden evleri dışarıdan kilitlemek için kullanılan dilli ahşap kaldıraç düzeni ile çalışan bir cins kilit. Ali p’amp’u-nk’olape gvaşaşen. (ÇM-Ğvant) Ali kilidin anahtarlarını şaşırıyor. # Oxori domik’odu / Ar var-cemibu p’amp’u / Na-mepçi cenç’areri / Olosk’apasen xamp’u. (ÇM, S.Y.) Evimi inşa etti / Kilidini takmadı / Verdiğim paralara / Ona ayağının altını yalatacak. # Noç’adun nek’na p’amp’u / Megiraya-y gomin3’i / Ma nak’u gayoropen / Gogağari domi3’vi. (ÇM-Ğvant, anonim) Kapının üzeri ahşap kilit çakılı / Tıklatınca (bana) aç / Beni ne kadar sevdiğini / Kurban olayım söyle. → mk’olaI; k’ilidi; suseri; k’unk’li


p’anda[1] (PZ ~ ÇM) (FN ~ AH) (ÇX) z. ve i. Her zaman. Daima. → irote, irroti; iyya, p’ant’a. I. z. a. Her zaman. Daima. Doğani opşa odi3inoni k’oç on. P’anda şku modi3inaman. (PZ-Cigetore) Doğan çok komik bir adam. Her zaman bizi güldürüyor. Ayşeşi beres opşa ini na-ayen şeni p’anda meşk’okunams. (PZ-Cigetore) Ayşe’nin çocuğu çok üşüdüğü için her zaman iç içe giydiriyor. Çark’at’ura p’anda tufeği elvobun. (ÇM-Ğvant) Askerin tüfeği her zaman yandan (omuzdan) asılıdır. Him p’anda corumci-şk’im-on. (ÇM-Ğvant) O her zaman bana muhtaç olur. P’anda luyu nobay, muç’o luyuşi aşk’va muti var-iyen. (ÇM-Ğvant) Lahanadan başka bir şey olmazmış gibi hep ezme lahana pişiriyor. Xasani huy-daya na-t’k’upe umcumeli momalu. - Ar xvala umcumeli mogalu-i ? Himu na-t’k’vasen ma p’anda umcumeli momalen. (ÇM-Ğvant) Hasan’ın demin söyledikleri bana garip geldi. - İlk defa mı (= bie tek mi) sana garip geldi ? Onun söyledikleri bana her zaman garip geliyor. Ali t’uği ibirt’aşa p’anda t’ubi jur ot’omay. (ÇM-Ğvant) Ali tavla oynarken hep dubara atıyor. P’anda muşebura karmat’eşa 3’k’ari var-mulun. (FN-Ç’anapet) Devamlı kendiliğinden değirmene su gelmez. Ğormotik p’anda k’aoba mekças. (AH-Lome) Tanrı her zaman sana iyilik versin. Ma na-bixmarare ar mutu p’anda ordo ok’omaxven. (AH-Lome) Benim kullanacağım bir şey her zaman çabuk bozuluyor. P’anda bureği var-iç’k’omen. (AH-Borğola) Her zaman Laz böreği yenmez. İya p’anda çkimi amaris ren. (ÇX-Çxalazeni, TM) O bana her zaman muhtaç oluyor.

b. [p’anda-skaniz] Şimdi ve gelecekteki her zaman. P’anda-skaniz giçkit’az. Kçe do uça dolokunu ont’aleyi var-inaxven. Kçez uça p’anda meyakten. (AH-Lome) Her zaman için bilesin. Beyaz ve siyah giyim karışık yıkanmaz. Beyaza her zaman siyah bulaşır.

II. z. Gereksizce sürekli. K’oçis p’anda elaçaman. (PZ-Apso) Adama sürekli aşağılayıcı davranıyorlar. P’anda ham dulya ikomz. (AH-Lome) Sürekli (gereksizce abartarak) bu işi yapıyor. P’anda oteliz dodgitun. (AH-Lome) Hep otelde (gereksizce) kalıyor. P’anda haşşo mot ikom ? (AH-Lome) Sürekli (hep) neden böyle yapıyorsun ? P’anda si mekçare-i ? (AH-Lome) Her zaman sana mı vereceğim ? → boyne/ boyine


p’anda[2] (AŞ-Ok’ordule) s. Bazı. P’anda biç’i berepe nana-nişişa dozdun. (AŞ-Ok’ordule) Bazı erkek çocuklar anasına çekerler. → bazi; kimi


p’anda[3] (AŞ-Ok’ordule) bağ. Demek ki. Bere na-gundinu porça hey elvok’açun. P’anda koziru. (AŞ-Ok’ordule) Çocuğun kaybettiği gömlek kolunun altında. Demek buldu.


p’anda[4] ... st’eri (AŞ) iki-taraf-edat : “Sanki ... gibi” → mondo[1]-III; muç’o[2]; sankis; gyozgyoraII; gyozgiraII. I. i.2-e. Sanki ... gibi. P’anda ezmoce st’eri borer. (AŞ-Ok’ordule) Sanki rüyadaymış gibiyim.

II. c.2-e. Sanki ... gibi. K’oçi p’anda na-iyu aziru st’eri isinapu. (AŞ-Ok’ordule) Adam, sanki olayı görmüş gibi konuştu. P’anda bere cari pçam steri are. (AŞ-Ortaalan) Sanki ben çocuğa yemek yediriyormuşum gibi yapacaksın.


p’andaneri (PZ ~ ÇM)(FN ~ AH) s. Her zamanki. Devamlı. Xasanik yanine-muşis p’andaneri şeni içalişams ar k’oçi ok’açams do oçalişapams. (PZ-Cigetore) Hasan yanına devamlı olarak çalışacak bir adamı tutup da çalıştırıyor. Ham 3’o ngolaşa p’andaneri st’eri vidaten. (ÇM-Ğvant) Bu yıl yaylaya devamlı gittiğimiz gibi gideceğiz. Cuma-çkimikP’andaneri steri oxorcak gyari domidgasen ya do heya çumerz. (FN-Ç’anapet) KardeşimHer zamanki gibi eşim bana sofra kuracakdiye onu bekliyor. Çku gyari-çkuni p’andaneri steri suffaz dopxedit do p’ç’komit. (AH-Lome) Biz yemeğimizi her zamanki gibi sofraya oturup yedik.


p’andiloma (ÇM) i. Döşeme. Laç’i k’at’u ntxozun. P’andiloma tudendo meşk’vok’açay. (ÇM-Ğvant) Köpek kediyi kovalayıp döşemenin altına sıkıştırıyor. Ali p’andiloma firidape ok’vonç’ay. (ÇM-Ğvant) Ali döşemenin aralıklarını yanaştırıyor. → cerçale; doşeme, duşeme


p’andura (FN) i. İskele babası. Feluk’a p’anduraz mek’oreyi ren. (FN-Sumla) Kayık iskele babasına bağlıdır.


p’ant’a (HP)(AK) z. Daima. Her zaman. Xasaniz mu u3’vana nik’ardams. Hemuk xolo p’ant’a na-uçkin hentepe ikips. (HP-P’eronit) Hasan’a ne söylesen de tenezzül eder. O yine de daima bildiklerini yapıyor. Berek toliyi k’apağepe p’ant’a apatxen. (ÇX-Makret) Çocuk göz kapaklarını sürekli kırpıyor. Farik var-iz*ğen do p’ant’a gyari gyoç’k’omaps. (AK-Döngelli) Fahri doymuyor da her zaman yemek üstüne yemek yiyor. Rifetik p’ant’a şik’inups. (AK-Döngelli) Rıfat her zaman hıçkırıyor. Xasani-sterepe p’ant’a mix’oont’uk’on k’at’a dulya voçodinap’t’it. (AK-Döngelli) Hasan gibiler her zaman yanımda olsaydı her işi bitirirdik. Babak nana-çkimişi dulyapeşa p’ant’a ak’aten. (AK-Döngelli) Babam annemin işlerine her zaman karışıyor. → p’anda[1]; irote, irroti; iyya


p’ap’a (ÇM) i. [çoğ. p’ap’ape] Fide. Kabak, mısır vs’nin fidesi. Livadepe p’ap’ape udorgu on. (ÇM-Ğvant) Bahçelere fideler henüz dikilmemiş. Livadi ore-p’ap’ape dvorgay. (ÇM-Ğvant) Bahçeye beyaz kabak kümeleri ekiyor. Celazena ore-p’ap’ape kodovorgi. (ÇM-Ğvant) Küçük düzlük araziye kabak fidelerini diktim. Ali p’ap’ape k’oşk’u3’ay. (ÇM-Ğvant) Ali fideleri aradan söküyor (= seyrekleştiriyor). Ayşe lazut’i-mzgudape ore-p’ap’ape k’oşk’urgay. (ÇM-Ğvant) Ayşe mısır fidelerinin arasına kabak fideleri dikiyor. Ayşe p’anda inora na-dvorgasen p’ap’ape inite niç’ven. (ÇM-Ğvant) Ayşe’nin her zaman kışın diktiği fideler soğuktan yanıyor. Ayşe mgvana na-var-ek’ubğu p’ap’ape duxombu. (ÇM-Ğvant) Ayşe’nin gübrelemediği fideler kurudu. [genelde bitkinin fidanı] mzguda


p’ap’axi (AH) i. Bere. [< Fra.] Mtviri mtumt’aşi p’anda p’ap’axi-çkimi tiz gebitumer. (AH-Lome) Kar yağarken her zaman beremi başıma takarım. Tiz p’ap’axi moitmers. Bastoni dikaçams do p’ap’uli-muşiz nagnapen. (AH-Borğola) Başına bere örtüyor. Eline baston alıp da dedesine benzemeye çalışıyor.


p’ap’ayi (ÇM) i. Tekerlek. Ali bere-muşi şeni dişk’a-mangana doyu. Murgvala p’ap’ayepe kocudu. (ÇM-Ğvant) Ali çocuğu için tahta araba yaptı. Yuvarlak tekerlekleri taktı. → p’ayi; tekerleği


p’ap’ayina (ÇM) i. [çoğ. p’ap’ainape] [Çocuk dilinde] Pideye benzer küçük ekmek. → k’vari[2]-I


p’ap’azulya (PZ) i. Ateşböceği. Gale ar gamo3’erit ç’i nak’u p’ap’azulya on. (PZ-Cigetore) Dışarıya bir bakın ki ne kadar ateböceği var ! → map’azule/ map’p’azule; 3’i3’inate, 3’i3’inateri; p’inç’k’u


p’ap’u/ p’ap’p’u (PZ ~ FN) i. Dede. P’ap’u-şk’imik ncaşi tude 3’ayi k’o3’obams. (PZ-Apso) Dedem ağacın altına su döküyor. P’ap’u-şk’imik na-3’opxu serenderi ok’ixu. Ağani-muşi p’3’opxare. (PZ-Cigetore) Dedemin yaptığı serender bozuldu. Onarıp yenisini yapacağım. P’ap’u-şk’imi ar kartpost’ali vuncğonare. Muç’o mç’arik’o diç’ç’in ? - Muç’o-ti gorum, hişo ganç’aren. Si mu unç’ararena him zade xazi ayasen. (AŞ-Ok’ordule) Dedeme bir kartpostal göndereceğim. Nasıl yazmam gerekiyor ? - Nasıl istiyorsan öyle yazabilirsin. Sen ne yazarsan o çok sevinir. P’ap’p’u-şk’imi na-u serende ok’k’ixu. Ç’umani ptamirare. (AŞ-Ortaalan) Dedemin yaptığı serender bozuldu. Yarın tamir edeceğim. P’ap’p’u-şk’imi K’irimişa harbişa idu. Ar daha va-gvaktinu. (AŞ-Ortaalan) Dedem Kırım’a harbe gitti. Bir daha dönemedi. P’ap’u-şk’imi irote fesi citums. (AŞ-Dutxe) Dedem daima fes giyiyor. P’ap’u-skaniş şurişa ar 3’k’ari komomçi. (FN-Sumla) Dedenin ruhuna bana bir su ver. → p’ap’uli


p’ap’uli (FN ~ ÇX) i. 1. Dede. P’ap’uli-çkimik luşi cici p’ro3umt’u do imxort’u. (FN-Ç’anapet) Dedem lahananın dibini soyup yerdi. Noğale p’anda p’ap’ulik kovali moğams. Ama handga kovali pederik moiğams. (FN-Ç’anapet) Çarşıdan her zaman dede ekmeği getiriyor. Ama bugün peder getiriyor. Didi p’ap’uli-çkimik Lazebura dido k’ai uçkirt’u. (FN-Ç’anapet) Büyük dedem Lazcayı çok iyi bilirdi (= konuşurdu). P’ap’uli-çkimi Batumişa dulya oxenuşa it’u do genç’areyi ç’k’indumt’u. (FN-Ç’anapet) Dedem Batum’a iş yapmaya gidiyordu ve para kazanıyordu. Ham nena p’ap’uli-skanişi nena ren. Ma mi3’u. Ma-ti si gi3’umel. (FN-Sumla) Bu söz senin dedenin sözdür. Bana o söyledi. Ben de sana söylüyorum. Nandidi do p’ap’ulik orvo bere ordez-doren. (AH-Lome) Ninem ve dedem sekiz çocuğu büyütmüşler. Babak p’ap’uli tamo tamo geloyonams. (AH-Lome) Babam dedemi yavaş yavaş aşağıya indiriyor. P’ap’ulik bageni şeni nca yazums. (AH-Lome) Dedem dağ evi için ağaç yontuyor. P’ap’uliz jin ti gakten. T’iyayez p’ot’e va-gexedun. (AH-Lome) Dedemin yüksekten başı döner.Uçağa asla binmez. P’ap’ulik mota-muşiKovali eç’opazya do noğaşe gyoşkumers. (AH-Borğola) Dede torununuEkmek alsındiye çarşıya yolluyor. Ar k’arvani a ç’it’a kok’ixu. P’ap’ulik heya oisanasen. A ç’it’a oraşi xolo yeri-muşis dodvasen. (HP-P’eronit) Bir arı kovanı kısmen bozuldu. Dedem onu düzeltiyor. Az sonra tekrar yerine koyacak. P’ap’uli-çkimik modvalu ok’on3axups. (AK-Döngelli) Dedem ayakkabıyı yapıştırıyor. Nandidik mota-muşi baxup’t’uşi p’ap’uli-muşi ot’k’obinaps. (AK-Döngelli) Babaannesi torununu döverken dedesi onu saklıyor. 2. Ata. Mcveşi orapez p’ap’ulepe-çkuni m3’uş oncirez incirt’ez. (FN-Sumla) Eskiden atalarımız tahıl sapından yapılmış yataklarda yatarlardı. → p’ap’u, p’ap’p’u


p’ap’u-nena/ p’ap’uliş nena (FN) i. 1. [eskiden beri kullanılan anlamı] Dedenin sözü. Yaşlıların sözü. 2. [yakın zamanlarda kullanılmaya başlamış yeni anlamı] Atasözü. → nena


p’ara (ÇM) i. Silah. Ali p’ara golvobun. (ÇM-Ğvant) Ali ‘nin belinde silahı var. dok’anaşe, dok’anaşa; donk’anaşe; ot’oçape, ot’oçaşe/ ot’oçaşşe; livori; t’abanca; ostomiloni; luveri


p’aramiti (AH) i. I. Konuşma. Ma elakteyi p’aramiti tiz var-momixtams. (AH-Lome) Yalan konuşmaktan hoşlanmam. K’oçiz k’ap’ula var-memadeven. Xilafi p’aramiti dido uğun. (AH-Lome) Adama güvenemiyorum. Yanlış konuşması çok. Hemuşi coxo gedveri ren. Dido p’aramiti va-unon. (AH-Lome) Onun adı konmuş. Çok söze gerek yok. Alişi p’aramitişe Osmani dido işumen. Z*iraşi Ar k’ayi dobaxaya do maçiçkinen. (AH-Lome) Ali’nin konuşmalarına Osman çok kızıyor. Gördüğü anBir güzel döveyimdiye tahrik oluyor.

II. Masal. [< Arp.] Hikâye. [< Arp.] Efsane. [< Far.] Öykü. Lazuri p’aramitepe. (AH) Laz masalları. zit’eri; meseli[2], mesele


p’aranteni (ÇM) i. Pencere. P’aranteni jami cuduy. (ÇM-Ğvant) Pencereye cam takıyor. P’arantenişa nek’na gamvonç’ay. (ÇM-Ğvant) Pencereden kapıyı çıkarıyor. P’aranteni nogutun. Porça k’otuy. (ÇM-Ğvant) Pencere önünde durup gömlek katlıyor. Bere seri p’arantenişa psuy. (ÇM-Ğvant) Çocuk gece pencereden işiyor. # P’aranteni oginde / Kok’o3’udgun dadala / K’inçi vor ki3’vi3’vilar / Kogamaxt’ana avla. (ÇM-Ğvant) Pencerenin önünde / Duruyor çiçek / (Ben) kuşum (sana) cıvıldayacağım / Avlaya çıkarsan. P’arantenişa gamvopsay. (ÇM-Ğvant) Pencereden (dışarıya) işiyor. P’aranteni nek’na molazdasi doloxe um3’upun. (ÇM-Ğvant) Pencerenin kapağını kapatınca içerisi kararıyor. Yalçini ndğaleri dojinu şeni p’aranteni-nek’nape molazduy do om3’upinay. (ÇM-Ğvant) Yalçın gündüz yatmak için pencerenin kapaklarını kapatıp karartıyor. Mç’ima p’aranteni novelay. (ÇM-Ğvant) Yağmur pencereye sıçrıyor. Ali dudi p’arantenişa meşk’iğay. Doloxe 3aduy. (ÇM-Ğvant) Ali başını pencereden içeri götürüp içeriye bakıyor. Ali mt’alepe on3xenişa otva-tudeni p’arantenişa amvonç’ay. (ÇM-Ğvant) Ali otları çatı altı penceresinden içeri alıyor. Ali p’arantenişi mt’alepe doloxeşi nomşaray. (ÇM-Ğvant) Ali penceredeki otları içeri doğru itiyor. P’arantenişa xoşk’ak’ali amvobğay. (ÇM-Ğvant) Pencereden içeriye dolu yağıyor. P’aranteni-nek’na molazdasi molim3’upanen. (ÇM-Ğvant) Pencerenin kapağını kapatınca içerisi kararıyor. # Ayşeşi p’aranteni / Seri-ndğaleri pranduy / Seri gamo3’edasi / İri-k’ale dotanuy. (ÇM-Ğvant, anonim) Ayşe’nin penceresi / Gece gündüz parlıyor / Gece dışarıya bakınca / Her yer aydınlanıyor. → pencere


p’araske (FN ~ AH), p’araske-ndğa (FN-Sumla) i. Cuma günü. Nacik k’at’a p’araskez K’avağiz puci nok’vatams. (AH-Lome) Naci her cuma günü Kavak’ta inek kesiyor. [Bu kelime eşanlamlı Rumca-Yunanca Παρασκευή /paraskevi/ kelimesini çağrıştırıyor.] → obiçxa; çaçxa


p’araşot’i i. Paraşüt. [< Fra.] K’oçi p’araşot’ite rak’anişen meaputxu. (FN-Sumla) Adam paraşütle yamaçtan adeta kuş gibi uçtu.


p’ark’ali (ÇX) i. Koca. Erkek eş. → k’oçiII, komoci; p’alik’ariII; komoli[2B]-II, kimoli[1], kimoci, noğameV-VIII


p’ark’i (ÇX)(AK) i. Taze mısır koçanı. Baxçaa dolopti do p’ark’i mep’t’axi. Dido nostoneyi t’u. (ÇX-Makret) Bahçeden mısır kırdım. Mısırlar çok lezzetliydi. Mustafak na-t’axu laustişi p’ark’epe ncaşi tude kilobğaps. (AK-Döngelli) Mustafa kırdığı mısır koçanlarını ağacın altına yığıyor. → mjiri; k’ombola, k’ombala


p’arlament’eri i. ve s. Parlamenter. [< Fra.] Milletvekili. [< Arp.] 3xunaz ma-ti p’arlament’eri adayi bore. (FN-Sumla) Seçimde ben de parlamenter adayıyım.


p’arlament’i i. Parlamento. [< İta.] Eçi-do-sum K3apaş ndğaz p’arlament’iş 3xuna miğunan. (FN-Sumla) 23 Temmuz’da parlamento seçimimiz var.


p’arp’ala (ÇM) i. Dırdırcı. Mboli na-ilak’irday, yoxop’arp’alacadven. (ÇM-Ğvant) Çok konuşanın adıdırdırcıolur.


p’arp’alay (ÇM) Eø har.f. Söyleniyor. Kendi kendine söz söyleyerek sızlanıyor. Ali p’anda p’arp’alay. Guri xilli uğun. (ÇM-Ğvant) Ali her zaman söylenir. Amma iyi niyetlidir. → barbalayI; şvanuyII


p’ask’ia (AK) i. Pırasa. Nana-çkimi ont’ules p’ask’ia 3’k’ips. (AK-Döngelli) Annem bahçede pırasa söküyor. → prosk’a, p’rasa, p’raska


p’atara (FN) i. [çoğ. p’atarape] Şapka. Xasaniz p’ataraz na-nuçans murun3’xi 3’imindi orko ren. (FN-Ç’anapet) Hasanın şapkasında takılı olan yıldız hakiki altındır. → dudi-cetvale; şapka


p’at’a (PZ-Cigetore) z. Acaba. Çoyi-şk’unis peği mç’apu var-iz*iren. P’at’a moik’vates-i ? (PZ-Cigetore) Köyümüzde pek tilki gözükmüyor. Soyu mu tükendi, acaba ? → p’iya/ p’ea/ p’eya; çkva[2]


p’at’i (AH ~ ÇX)(AK) s.-z. ve i. Kötü. Fena. → xavi; xai[2]/ xayi[2]; p’iyat’i, p’eyat’t’i; [yaramaz ; kalitesiz] xizani. I. s. 1. Kötü. Fena. Mundez ar p’at’i dulya mağodasen mulun do Xasani cumak momişletinams. (AH-Lome) Ne zaman başıma kötü bir iş gelse gelip Hasan kardeşim kurtarıyor. Hamseri izmocez p’at’i muntxanepe ke3’emabğu. (AH-Borğola) Bu gece rüyada kötü bir şeyler gördüm. Xusenişi bere p’at’i bere ren. Bere-çkimi p’ot’e hemu k’ala var-bosteram. (AH-Borğola) Hüseyin’in oğlu kötü çocuktur. Oğlumu asla onunla oynatmıyorum. Heya dido p’at’i ari ren. K’oçi ar k’uzi 3’k’ariz doloşkidams. (AH-Borğola) O çok kötü biridir. İnsanı bir kaşık suda boğar. Bere-çkimik p’at’i izmoce z*iraşi şkurinaten oncires kodimtinen. (AH-Borğola) Çocuğum kötü rüya görünce korkudan yatakta ayaklanır (= ayağa kalkar, diklenir). Fundak p’at’i çayis k’ayi çayi eşobğams do ekisperis moğerdinams. (HP-P’eronit) Funda kötü çay üstüne iyi çayı döküp ekisperi kandırıyor. Çkinden p’at’i mot ga3’onu ? (HP-P’eronit) Bizden zoruna giden ne oldu ? X’iniz abdezi yeç’opinu dido p’at’i en. (ÇX-Makret) Soğukta abdest almak çok zordur. DoğanikOxori pağupya do daha p’at’i şişolups. (AK-Döngelli) DoğanEvi temizliyorumdiye beter dağıtıyor (= karmakarışık ediyor). Cengizi p’at’i z*abunobaşen guikten do dik’aen. (AK-Döngelli) Cengiz kötü bir hastalıktan dönüyor da iyileşiyor. Timurişa p’at’i mutu var-gatkven. Kilabru3’un (= xilabru3’un) do kilaxedun. (AK-Döngelli) Timur’a kötü bir şey diyemezsin. Sinirlenip kendisini uzaklaştırarak bir kenara oturur. 2. (Güneş hakkında) Yakıcı. Dido p’at’i mjora ren. Mpolope gamç’itanen. Ok’açxe dido gaç’vasen. Ar mutu keitvi. (AH-Lome) Çok yakıcı güneş var. Baldırların kızarıyor. Sonra çok acı verecek. Bir şey örtüver.

[dey. p’at’i da3’onen (AH-Lome) : Bir şey [aps.] birinin [dat.] fenasına gidiyor.] Na-mi3’vipe dido p’at’i doma3’onu. (AH-Lome) Söylediklerin çok ağırıma gitti. İrak’iz ma xut 3’anas biçalişi. İşgali ivuşi dido p’at’i doma3’onu. (AH-Lome) Irak’ta ben beş yıl çalıştım. İşgali edilince çok üzüldüm.

[dey. p’at’i u3’ons (AH-Borğola) : Bir şey [aps.] birinin [dat.] fenasına gidiyor.] Xasani moxtasen. Bere-muşiz xe na-not’roxuşen mot-moşu3’k’am ! P’at’i u3’ons. (AH-Borüğola) Hasan gelecek. Çocuğunun elinin kırıldığından bahsetme (= konuyu ortaya çıkarma). Fenasına gidiyor.

II. i. Ar gzaz k’ayi-ti iven, p’at’i-ti. (AH, atasözü, K.A.) Bir yolda iyi de olur, kötü de (= Hayatta her türlü insanlarla karşılaşmak olasıdır). K’ai do p’at’i ar nenate itkven. (AH, atasözü, K.A.) İyi ve kötüyü aynı dil söyler. Meoçamate divat’una p’at’epe var-doskidut’u. (AH-Borğola) Beddua ile olsaydı, kötüler kalmazdı.

III. z. K’uçxe dido p’at’i memak’vatu. Mutute di3xiri var-dodgitun. (AH-Lome) Ayağım çok kötü kesildi. Bir türlü kan durmuyor. Hek’o p’at’i n3a xon3u do emp’k’uti. (AH-Borğola) O kadar kötü gök gürledi ki ürktüm. Ğalacicaz memixit’inanşi dido p’at’i maxit’inen. (AH-Borğola) Koltuk altımdan gıdıkladıklarında çok kötü gıdıklanırım. Dadi-çkimi ğoman gyustu do burgili do xe p’at’i geçeren. Andğa dido 3’k’unt’eren. (HP-P’eronit) Teyzem dün kayıp dizleri ile elini fena vurmuş. Bugün çok ağırıyormuş. Bavra dido p’at’i bars. (AK-Döngelli) Rüzgâr çok fena esiyor. P’ap’uli-çkimis p’at’i na-oğodi şeni gigok’itxaps. (AK-Döngelli) Dedeme kötü davrandığın için sana küfrediyor.


p’at’işi (AH-Borğola) s. Kötü cünsten olan. Berepe ! Hak’o p’at’işi ksini mik vu ? Çxindi memolu ! (AH-Borğola) Çocuklar ! Bu kadar kötü (sessiz) osuruğu kim yaptı ? Burnum düştü ! → p’iyat’işi, p’at’i-xuoni


p’at’i-xuoni (AH-Lome) s. Kötü huylu. Kötü cinsten olan. Aliz, korbaz uri yuxtu-doren. P’at’i-xuoni ren-i, var-uçkin. (AH-Lome) Ali’nin karnında ur çıkmış. Kötü huylu mudur, bilmiyor. → p’iyat’işi, p’at’işi


p’at’ila (PZ) i. İçyağı. Lus p’at’ila var-ek’ubğasi nost’onyayi var-iyen. (PZ-Cigetore) Lahanaya içyağı katmayınca lezzetli olmuyor. Noşonis p’at’ila golazun. (PZ-Cigetore) Rafta içyağı duruyor. T’ağanite p’at’ila on3’inams. (PZ-Cigetore) Tavada içyağı eritiyor. Lu zeyi p’at’ila-suzi var-iyen. (PZ-Cigetore) Lahana ezmesi içyağsız olmuyor. → şveni; alimaII


p’at’inoba (AH ~ HP) i. Kötülük. Çkinden mu p’at’inoba 3’iri ? (HP-P’eronit) Bizden ne kötülük gördün ? → xavinoba; p’iyat’osina


p’at’k’alams (AH) EA har.f. Zırlıyor. Zırıldıyor. Mu-n-oren ? Mu gegabğu ? Mu p’at’k’alam ? (AH-Lome) [sabırsızca davrananlara söylenen söz] Ne oldu ? Neyin var ? Ne zırlıyorsun ? → ç’irç’ilams/ ç’irç’ilay[2]; k’an3aray; ç’irinoms/ ç’irinams, ç’urinams


p’ayi (ÇM) i. Tekerlek. Ali bere-muşi şeni dişk’a-mangana doyu. Murgvala p’ayepe kocudu. (ÇM-Ğvant) Ali çocuğu için tahta araba yaptı. Yuvarlak tekerlekleri taktı. → p’ap’ayi; tekerleği


p’azums (PZ)(AH) EA har.f. [emp.şm.1.tek. p’azum] Ağacı [aps.] yontuyor. Ğobeyişi masayi tkva p’azumt. (AH’nin bazı yerleri, K.A.) Çeper kazığını siz yontuyorsunuz. [Bu biçim, yazums/ azums fiilinin emp.şm.1.tek. biçiminin p’azum olduğundan yanlış hesaplama yapılarak oluşmuştur.] → yazums, azums/ azuy, x’azums/ x’azups; 3xont’umsII


p’ea → p’eya/ p’iya


p’eci (PZ)(AŞ ~ HP ÇX)(AK) s. → mp’eji (ÇM). I. (PZ)(AŞ ~ AH) 1. Sık. Sıkı. Alişi lazutluği opşa p’eci var-on. (PZ-Cigetore) Ali’nin mısırlığı çok sık değil. Xasanis lazut’işi mzgudape p’eci ayu. Hus-t’i k’oşk’a3’ams. (PZ-Cigetore) Hasan’ın mısır fideleri sık oldu. Şimdi de arasından söküyor. Ham cari p’eci iyu. (AŞ-Ok’ordule) Bu ekmek sıkı oldu. Livadiz lazut’i dido p’eci extu-doren. Heya-şeni handğa nanak oxorca k’ala goşu3’k’ams. (FN-Ç’anapet) Bahçedeki mısır çok sık çıkmış. Ondan dolayı annem bugün eşimle seyrekleştiriyor. Lazut’i dido p’eci kodut’ali-doren. M3ika kogoşu3’k’i do itutxanaz. (AH-Lome) Mısırı çok sık bırakmışsın. Aralarından biraz daha söküver de seyrekleşsin. Na-dolobdvi çayi dido p’eci kextu-doren. Babak xizanepe eşa3’k’ims. (AH-Lome) Ektiğim çay çok sık çıkmış. Babam kötülerini aradan çıkarıyor. Lu dido p’eci kogyut’ali-doren. M3ika goşu3’k’i do dotutxani. (AH-Lome) Lahanayı çok sıkışık bırakmışsın. Biraz aralarından söküp seyrekleştirLazut’i dido p’eci doxaçkez-doren. Nanak xizanepe goşu3’k’ams do puciz meçams. (AH-Lome) Mısırı çok sıkı ekmişler. Annem kötülerini söküp ineğe veriyor. Meyvaşi ncape p’eci dirganşi artikatiz matven. (AH-Borğola) Meyve ağaçları sık dikilince birbirini örter. 2. [Saç, sakal, bıyık vs hakkında] Gür. Amet’iz dido p’eci toma uğun. (FN-Ç’anapet) Ahmet’in çok gür saçı var. Eçi 3’ana oğine p’eci na-miğut’u toma gomaxu. (AH-Borğola) Yirmi yıl önce gür olan saçım döküldü. Bere mjolişa kextu do p’eci x’aepes guşaxedun. (AK-Döngelli) Çocuk dut ağacına çıktı da sık dallara saklanarak oturuyor. 3. [Pekmez, muhallebi vs hakkında] Seyrelti olmayan. Katı. Nak’u p’eci k’ork’ot’i ! (AŞ-Ok’ordule) Ne kadar sıkı muhallebi ! Nanaz urz*enişi p’et’mezi dido dagubu. Heya-şeni p’eci ren. (FN-Ç’anapet) Annem üzüm pekmezini yanlışlıkla çok kaynattı. Onun için [pekmez] katı oldu. Ayrani dido p’eci divu-doren. 3’k’ari ek’ubi do gontaxi. (AH-Borğola) Ayran çok katı olmuş. Su ekle de seyrelt. Ruk’iyek getasulez p’eci na-çans mergya otitxanams. (AH-Borğola) Rukiye bahçedeki sık olan maydanozları seyreltiyor. 4. [Kumaş, ağacın kabuğu vs hakkında] Kalın. Ar anteri kep’ç’opi ç’i opşa p’eci on. (PZ-Cigetore) Bir ömlek aldım ki çok kalın. Han3’o Ap’rilis-ti p’eci mçoxa var-geikunaşa gale var-gamilen. (FN-Ç’anapet) Bu sene Nisan’da bile kalın ceket giymeden dışarıya çıkılmıyor. P’ap’ulik iniz gale gamulut’aşi p’eci ar mutu moikunams. (AH-Lome) Dede soğukta dışarı çıkarken dışına kalın bir şey giyiyor. Gale dido ini ren. P’eci mutu udolokunu var-goilen. (AH-Lome) Dışarıda çok soğuk var. Kalın bir şey giymeden gezilmez. Ç’uburişi k’abuği çiçku iven. K’olayi goi3’k’en. 3’ipuriz p’eci do k’ap’et’i k’abuği goz*in. Var-goi3’k’en. (AH-Lome) Kestanenin kabuğu yumuşak olur. Kolay soyulur. Gürgen kalın ve sert kabukla kaplıdır. Soyulmaz. T’aoni dot’ubu. Beres p’eci mot-dolokunam. Amçxvapen. (AH-Lome) Havalar ısındı. Çocuğu kalın giydirme. Terliyor. Mtviriz gale gamulurt’aşi p’eci dolokunupe dolikunen. (AH-Borğola) Karda dışarı çıkarken kalın giysiler giyilir. Branda p’eci va-ren şeni manişa kilixaren. (AK-Döngelli) Branda kalın olmadığı için çabucak yanlardan yırtılıyor.


p’ek’mezi (PZ) i. Pekmez. K’omşepek urz*eni ç’inaxuman. Mondo p’ek’mezi 3’opxanen. (PZ-Cigetore) Komsular üzüm eziyorlar. Galiba pekmez yapacaklar. Xasanik şerep’i p’ek’mezis duğams. (PZ-Cigetore) Hasan kepçeyi pekmezin içine daldırıyor. Xasanişi çupi t’va3ineri on. P’ek’mezi-muşi 3’ur3’un. P’i şk’omanşa içodasen. (PZ-Cigetore) Hasan’ın küpü çatlaktır de pekmezi sızıyor. Yemezden bitecek. Çoyis tavate urz*enişi p’ek’mezi docibes. Xasanitik tava goxak’arums. (PZ-Cigetore) Köyde tava ile üzüm pekmezi pişirdiler. Hasan da etrafını kazıyor. → p’et’mezi; pekmezi


p’ep’ela (AK) i. Yeni doğmuş buzağı. Ağne doxuneri (= doineri) p’ep’ela var-a3’ven do nana-çkimi ç’it’a ç’it’a gyoginaps. (AK-Döngelli) Yeni doğmuş buzağı ememiyor da annem yavaş yavaş alıştırıyor. → nceni, ncenina, ngeni, geni; muzari, mozari


p’ep’eri/ p’ep’eyi (AH ~ HP ÇX) i. Biber. P’ep’erepe nok’epez 3onums, amok’idamz do omç’k’vinams. (AH-Lome) Biberleri ipliğe diziyor, asıyor ve kurutuyor. A-jur kilo balurcaği keç’opi. P’ep’eri mot-eç’opum. Getasulez opşa ren. (AH-Lome) Bir-iki kilo domates al. Biber alma. Bahçede dolu var. Ham p’ep’eri dido mk’olo ren. Nuk’u gamamaç’ven. (AH-Borğola) Bu biber çok acı. Ağzım yanıyor. Feridis p’ep’eyi ç’k’omaşi açinden. (HP-P’eronit) Ferit biberi yediğinde hapşırıyor. → p’ip’eri


p’ep’eroni (AH) s. Biberli. Biberli olduğundan dolayı acı. Xaci dido p’ep’eroni dovi-doren. (AH-Lome) Fasulyeyi çok biberli (= çok acı) yapmışsın.


p’et’elams/ p’et’elay/ p’et’elaps Eø har.f. I. Kuzu [erg.] meliyor. Alişi şuroni-t’ik’anina ç’umandele-şuk’ule p’et’elay. (ÇM-Ğvant) Ali’nin keçi yavrusu sabahtan beri meliyor. Pelit’i xvala doskidayiz p’et’elamz. (FN-Ç’anapet) Keçi yavrusu yalnız kalınca meliyor. Oput’es mçxurik var-cups do p’et’elaps. (AK-Döngelli) Bahçede koyun otlamıyor da meliyor.

II. Buzağı [erg.] bağırıyor ya da böğürüyor. Puci do nceni ok’ortey do serişa p’et’elaman. (AŞ-Ok’ordule) İnek ile danayı ayırdılar. Akşama kadar bağırıyorlar. Ngeni axiriz xvala doskidaşi lumcişa p’et’elams. (AH-Lome) Dana ahırda yalnız kalınca akşama kadar meliyor. Genik p’et’elams ! Vaşa 3’k’ari aominu. 3’k’ari komeçit-dort’un-i ? (AH-Borğola) Dana meliyor ! Sakın susamasın. Su vermiş miydiniz ? Bak’is genik p’et’elaps. (AK-Döngelli) Ahırda inek yavrusu (= buzak ya da dana) böğürüyor.


p’et’k’eli (AH) s. Kel. Ma eçi-do-vit 3’aneri bort’işi p’et’k’eli dobivi. (AH-Borğola) Ben otuz yaşında iken kel oldum. → k’op’a[2]; k’op’ali[2], k’op’p’ali; goxveri


p’et’mezi (ÇM ~ ÇX) i. Pekmez. P’et’mezi ocibu şeni t’aroni daçxuri ogzar. (ÇM-Ğvant) Pekmez pişirmek için harıl harıl yanan ateş yak. Urzenepe zlap’uy. P’et’mezi asen. (ÇM-Ğvant) Üzümleri eziyor. Pekmez yapacak. Ayşe na-u pet’mezi mp’eji on. (ÇM-Ğvant) Ayşe’nin yaptığı pekmez katıdır. Zubeydek ç’uk’ite urzenişi p’et’mezi gubums. (FN-Ç’anapet) Zubeyda kazanla üzüm pekmezi yapıyor (= pişiriyor). Nanak urzenişi p’et’mezepe ok’ont’alums. (FN-Ç’anapet) Annem üzüm pekmezlerini bir araya getiriyor (= ayrı kaplardakini bir kaba koyuyor). Dido daçxuri mot-e3’ugzam. P’et’mezi ixalen. (FN-Sumla) Fazla ateş yakma. Pekmez yanıyor, kavuruyor. P’et’mezi kyupis dolobun. (FN-Sumla) Pekmez küpün içine dökülmüş haldedir. Urz*eni p’3’ilaxumt. Lova dobobamt do p’et’mezi bikomt. (AH-Lome) Üzümü sıkıyoruz. Suyunu çıkarıp pekmez yapıyoruz. P’et’mezi hek’o va-iguben. M3ika tutxoci t’asen ki koraşi dido va-ip’ecanasen. (AH-Lome) Pekmez o kadar kaynatılmaz. Biraz akışkan olacak ki soğuyunca çok katılaşmayacak. Ç’e, bere ! P’et’mezi heşşo mot-totum. Nink’iyali. Ç’umanişe-ti p’ç’k’omaten. (AH-Lome) Oğlum ! Pekmeze öyle daldırma. İdareli ye. Yarın da yiyeceğiz. Yusufişi jimok’as jur tane didi m3xul-topuyi gedgin. Ar teğişen ar t’ava p’et’mezi gyulun. (AH-Lome) Yusuf’ların evlerinin arkasında iki tane bal armudu var. Birinden bir tava pekmez iniyor. P’et’mezi dido gubaşi ip’ecanen. (AH-Borğola) Pekmezi çok kaynatınca katılaşır. X’urz*eni bzapt. P’et’mezi p’atunon. (ÇX-Çxalazeni, TM) Üzüm eziyoruz (ezip suyunu çıkarıyoruz). Pekmez yapacağız. → p’ek’mezi; pekmezi (AK)


p’et’mezoni (ÇM ~ ÇX) s. Pekmezli. Üstüne veya içine pekmez bulunan. Bere bort’itşa nanak p’et’mezoni xavla mixenamt’ez. (FN-Ç’anapet) Cocukken annem pekmezli helva yapardı. T’urvape p’et’mezoni mot-naşkumer. Artikatiz ok’iç’aben. (AH-Lome) Torbaları pekmezli bırakma. Birbirine yapışıyor.


p’et’ra (ÇX) i. Yamaç. P’et’ras gemurgineyi gemurgineyi gevulur. (ÇX-Çxalazeni, TM) Yamaçtan yuvarlana yuvarlana iniyorum. mekta sva; medika yeri; okti; yama


P’et’racici (AH) i. [Bir yer adı gibi göründüğü halde bir yeri kastetmeyen bir kelime.] Adının söylenmeyeceği bir yer. So rt’i ? - P’et’raciciz bort’i. (AH-Lome) Neredeydin ? - P’et’racicideydim (= nerede olduğumu sana söylemeyeceğim).


p’eya/ p’ea/ p’iya (AŞ ~ AH) z. Acaba. Bozomota-şk’imi luu zuy. Seri na-pşk’omaten luu zeri on-i, p’eya ? (AŞ-Ortaalan) Kızım lahanayı eziyor. Akşam yemeğimiz lahana ezmesi mi, acaba ? Caferi p’eya mitirepe gvok’usxinams-i ? (AŞ-Ortaalan) Caferi acaba birileri uyandırırlar mı ? Berek iraxunamz. İni ayu-i, p’eya ? Var-miçkin. (FN-Ç’anapet) Çocuk titriyor. Soğuk mu oldu, acaba ? Bilmiyorum. Hako dido dovalu adeti va-ren. So gextu p’eya ? (FN-Ç’enneti) Bu kadar çok gök gürlemesi görülmüş şey değil. Nereye (yıldırım) düştü acaba ? Bere dido goi3’in3’en. P’eya izabunasen-i ? (FN-Sumla) Çocuk çok geriniyor. Acaba hasta mı olacak ? Osmani k’ala moim3kvit-dort’un do tkvande xolo mu-şeni var-mulun, p’eya ? - Oxoyiz numğezaman do hemtepez uyucams. (AH-Lome) Osman’la barışmıştınız da yine neden size gelmiyor, acaba ? Evde kışkırtıyorlar da onları dinliyor. → p’at’a; p’iya


p’eyat’t’i (AŞ-Ortaalan) s. Kötü. P’eyat’t’i mt’ape nak’k’u ep’3’ik’o-ti ek’emosk’udun. (AŞ-Ortaalan) Kötü otları ne kadar söksem de (yine de) arkamda kalıyor. → xavi, xai[2]/ xayi[2]; p’iyat’i, p’at’i; [yaramaz ; kalitesiz] xizani


p’eyoni (AH) i. Payanda. [< Far.] [İskemlenin dört ayağını birbirine bağlayan, 20-25 santimlik ağaçtan payanda. Bir iskemlede sekiz tane p’eyoni olur. K.A.] Msucişi goşveri orz*os p’eyoni goşat’roxu. (AH-Lome) Sarmaşıktan örülü iskemlenin payandaları kırıldı.


p’e3’e (AH ~ HP ÇX) i. Süt danası. Pucik p’e3’ez tiz noloskams. (AH-Lome) İnek yavrusunun başını yalıyor. Alik p’e3’e steri puciz ti oloskapamz. (AH-Lome) Ali dana gibi ineğe başını yalatıyor. Nana-çkimik p’e3’ez mja gyubams. (AH-Borğola) Annem süt danasına süt içiriyor. P’e3’e mu giyonun ? Xoci ren-i, mozayi ren-i ? (HP-P’eronit) Nasıl süt danan var ? Erkek mi, dişi mi ? → nceninaII; buzi-nceni


p’i[1] (PZ) i.ö.-e. ve c.ö.-e. → p’ri. I. i.ö.-e. (Bir vakit)-ten önce. [p’i + lok.] Aydini do Cemali p’i yemas moxt’anen. (PZ-Cigetore) Aydın ile Cemal öğleden önce gelecekler.

II. (PZ-Cigetore) c.ö.-e. [p’i + perf.] (Bir hareketi) yapmaksızın ya da yapmadan. Musa emice moxt’usi oxoris eba-şk’imi var-ot’u. Nana-şkimis p’i vuk’itxi livadişa vuk’ap’i. (PZ-Cigetore) Musa amca geldiğinde evde babam yoktu. Anneme sormadan ben bahçeye koştum. Xasani noğaşa p’i idasi xepes na-uğun cenç’areri xesap’ums ç’iEmanç’asen-i ?” deyi. (PZ-Cigetore) Hasan çarşıya gitmezden elinde olan parayı sayıyor kiYetecek mi ?” diye. → p’i[3] ...-şa; p’riII-b; var-...-şa[7]; var-... şakiz/ var-... şakis


p’i[2] ...-s/ p’i[2] ...-si (PZ-Cigetore) c.2-e. [p’i + perf. geçmiş zaman + -s/-si] (Bir hareketi) yapmadan önce. a. [p’i + ...-s] Memet’i hak p’i moxtus m3ika ogine nana-şk’imi dizabunu. (PZ-Cigetore) Mehmet buraya gelmeden az önce annem hastalandı. b. [p’i + ...-si] Şk’uni at’ambaşi mşk’velas na-niçanen at’ambape p’i imonç’asi nolams (= novelams). (PZ-Cigetore) Bizim şeftali fidanının verdiği şeftaliler olgunlaşmadan düşüyor (= yerinden çıkıyor, kopuyor). Xasanişi bere ar t’obaşa imt’en ç’i mitis p’i şuri ugnasi gamast’un. (PZ-Cigetore) Hasan’ın çocuğu bir gizli kaçıyor ki kimsenin ruhu anlamaz da kayıp gidiyor. Andğa ordo moviseli. P’i pşk’omisi k’uk’uk dok’iyu. Cemojginu. (PZ-Cigetore) Bugün erken kalktım. Yemek yememişken guguk kuşu öttü. Yendi beni. → p’ri; var-...-şen[2] ogine


p’i[3] ...-şa (PZ-Cigetore) c.2-e. [p’i + perf istek kipi + -şa] (Bir hareketi) yapmaksızın ya da yapmadan. Nana-şk’imişi tolepe k’evi on. Cozluği p’i oxmaraşa lemşis ordo lomç’epi gondums. (PZ-Cigetore) Annemin gözleri sağlamdır. Gözlüğü kullanmadan iğneye erken iplik geçiriyor. Eba-şk’imi do nana-şk’imi Çabeşa p’i ideyşa doğures. (PZ-Cigetore) Babam ve annem Kâbe’ye gitmeden öldüler. Xasanişi çupi t’va3ineri on. P’ek’mezi-muşi 3’ur3’un. P’i şk’omanşa içodasen. (PZ-Cigetore) Hasan’ın küpü çatlaktır de pekmezi sızıyor. Yemezden bitecek. → p’riII-b; var-...-şa[7]; var-... şakiz/ var-... şakis


p’i[4] ...-şe (PZ-Noxlamsu) c.2-e. [p’i + perf. geçmiş zaman veya istek kipi + -şe] (Bir hareketi) yapmadan az önce. → p’ri


p’i[5], p’it → ikums/ ikuy/ ikoms/ ikips


p’ici (PZ)(AŞ ~ ÇX) i. p’iji; nuk’u, nunk’u; çarbiII. I. (PZ-Apso) 1. Ağız. Ağzın içi. P’ici gamaviçxam. (PZ-Apso) Ağzımı çalkalıyorum. 2. Yüz. Çehre. Xe do p’ici vimbonare. (PZ-Apso) Elimi yüzümü yıkanacağım.

II. (PZ-Cigetore) 1. Ağız. Ağzın içi. Ham p’ip’eri opşa p’rik’e-n. P’ici omaç’u. (PZ-Cigetore) Bu biber çok acı. Ağzım yandı. Berek k’iyams. 3i3a p’icis komeludvi do mo-k’iyamt’as. (PZ-Cigetore) Çocuk bağırıyor. Emziği ağzına ver de bağırmasın. 2. Torba vs’nin ağzı. Çeseşi p’ici oxup’ineri on. (PZ-Cigetore) Kesenin ağzı büzülmüş haldedir. 3. Evin [gen.] kapı önü. Oxorişi p’ici t’va3u. Caşk’vasen. (PZ-Cigetore) Evin kapı önü çatladı. Çökecek. (→ oxori-p’ici, oxor-p’ici) 4. Kesici aletlerin keskin yanı. Bıçağın ağzı. Xuseyinik argunişi p’ici cemp’irums. (PZ-Cigetore) Hüseyin baltanın ağzını körleştiriyor. Xasaniş nacağişi p’ici camp’iru. Ar dolast’uk’o vorsi iyaset’u. (PZ-Cigetore) Hasan’ın nacağın ağzı aşınmış. Bir bilettirse iyi olurdu.

III. (AŞ) 1. Ağız. Ağzın içi. Ar ndegi oşk’uri p’ici amobidum. (AŞ-Ok’ordule) Bir dilim elma ağzıma koyuyorum. P’ici gamamoxombu. A 3’ari komomçit. (AŞ-Ok’ordule) Ağzım kurudu. Bir su verin. 2. Ağız. Ağzın etrafı. N3ela oşk’omute p’ici dogamç’itanu. (AŞ-Ortaalan) N3ela yemekten ağzın kızardı (= kızıllaştı). 3. Yüz. Çehre. P’ici bimbonare. (AŞ-Ok’ordule) Yüzümü yıkayacağım. Ali goit’aşa boyne da-muşi-p’ici toli cavalen dva3’onen. (AŞ-Ok’ordule) Ali, gezerken hep kız kardeşinin yüzü gözüne çarpar sanıyor. Xe do p’ici bimbonare. (AŞ-Ortaalan) Elimi yüzümü yıkacağım. Xasani na-bu3’vi nena ognusini p’ici gvamç’itanu. (AŞ-Ortaalan) Hasan söylediğim lafı duyunca [Hasan’ın] yüzü yer yer kızardı. Xasani na-bu3’vi nena ognusini p’ici dvamç’itanu. (AŞ-Ortaalan) Hasan söylediğim lafı duyunca [Hasan’ın] yüzü tamamen kızardı.

IV. (FN-Ç’anapet) Ağız. Ağzın içi. Xasaniz coğorik nak’ap’amt’uşa coğoriz biga p’iciz gunt’u. (FN-Ç’anapet) Köpek Hasan’a saldırırken köpeğin ağzına bastonu daldırdı. Mamut’i xayi zabuni ren. P’iciz mutu var amidumers. (FN-Ç’anapet) Mahmut çok hasta. Ağzına hiçbir şey almıyor.

V. (FN-Ç’enneti) 1. Ağız. Ağzın içi. P’iciz mu molidvi ? (FN-Ç’enneti) Ağzının içine ne aldın ? 2. Ağzın dış kenarları, dudak çevresi ve çene. P’ici gan3’k’en do gyayi-muşi var-gyaşkven. (FN-Ç’enneti) Ağzını açabiliyor da yemeğini yutamıyor (= beceriksizdir, çok yorgundur veya hastadır). 3. Yüz. Çehre. Muper p’ici ge3’akxen ! (*)(FN-Ç’enneti) Yüzün ne hal almış ! [(*) Yüzü gözü kir içinde olan çocuklar için söylenir.] Çkar p’ici var-ge3’axen. (FN-Ç’enneti) Yüzü çok küçük (= çirkin). 4. mec. Yüz. Hem berez p’ici var-niçen. (FN-Ç’enneti) O çocuğa yüz verilmez. K’oçiz oncğoreşi p’ici var-uğun. (FN-Ç’enneti) Adamın utanacak yüzü yok.

[♦ dey. p’ici dodumers (FN-Ç’anapet, Ç’enneti) : Çenesini durduruyor. Susuyor.] Celaliz dido asinapen. Çkar p’ici var-dodumers. (FN-Ç’anapet) Celal çok konuşabiliyor. Hiç çenesi durmuyor. P’ici kododvi. (FN-Ç’enneti) Konuşmayı kes. → nuk’u dodumers

VI. (FN-Sumla) 1. Ağız. Ağzın içi. P’ici kogamiçxi. (FN-Sumla) Ağzını çalkala. P’ici gamamoxombu. (FN-Sumla) Ağzım kupkuru oldu. Çok susadım. 2. Bir şeyin ön kısmı, ön yüzü. Mzuğa-p’ici. (FN-Sumla) Sahil.

VII. (AH) 1. Ağız. Ağzın içi. P’ici gamamoxomu. (AH-Lome) Ağzım boğazım kupkuru oldu. Çok susadım. P’ici kogamiçxi. (AH-Borğola) Ağzını çalkala. 2. Yüz. Çehre. P’ici bibonare. (AH-Lome, Borğola) Yüzümü yıkacağım. Handğa gzas na-memages p’ici gomugvaleri k’oçi mi-n-ort’u ? (AH-Lome) Bugün yolda rasladığımız toparlak yüzlü adam kimdi ? Ağani noğamisa dido oncğoryayi ren. İp’aramitamt’aşi-ti p’ici amç’itanen. (AH-Lome) Yeni gelin çok utangaçtır. Konuşurken bikle yüzü kızarıyor. 3. Bir şeyin ön kısmı, ön tarafı. Zuğaşi p’ici. (AH-Borğola) Deniz kıyısı. Sahil. Axir-p’ici. (AH-Borğola) Ahırın ön tarafındaki yer. P’iciz kelaxedu. (AH-Borğola) (Bir şeyin) ön tarafındaki yerde oturdu.

[dey. p’ici meçams/ meçay/ meçaps (AH) : Yüz veriyor. Şımartıyor.] Berez hek’o p’ici meçamu mutu va-ren. (AH-Lome) Çocuklara o kadar yüz vermenin bir anlamı yok. Baba-muşik berez dido p’ici meçu-doren. Hemu-şeni berek iri-xolo moi3’onams. (AH-Lome) Babası çocuğu çok şımartmış. Bu yüzden çocuk herkese saygısız davranıyor.

[dey. (AH) p’iciz moç’k’idams : Yüzüne vuruyor. Ayıplayarak kusurunu yüzüne karşı söylüyor.] E, ma domaxenu-ti-na p’iciz mot momoç’k’idam. (AH-Lome) Ben [farkında olmadan bir yanlışlık] yaptıysam da yüzüme vurma.

VI. (AK) 1. Ağız kısmı. 2. Yüz. Çehre. Xe p’ici diboni-i ? (AK-Döngelli) Elini yüzünü yıkadın mı ? 3. Bir şeyin ön kısmı, ön tarafı. Bir yerin ön cephesi. Oxorişi p’ici k’ele moxti. (AK-Döngelli) Evin giriş kısmı tarafından gel. Mzoğa-p’ici. (AK-Döngelli) Deniz kıyısı. Sahil. 4. Kesici aletlerin keskin yanı. Bıçağın ağzı. Arguni kvaşa geçina p’ici mabğen. (AK-Döngelli) Baltayı taşa vurursan ağız kısmı kesmez hale gelir.

VII. (ÇX) Yüz. Çehre.


p’ici-amamti (AK) z. Sırt üstü. P’ici-amamti bcan. (AK-Döngelli) Sırt üstü yatıyorum.


p’ici-k’up’a/ p’ici-k’up’p’a (AŞ ~ FN) z. Yüzükoyun. Yüzü yere gelerek. P’ici-k’upa var-manciren. (AŞ-Ok’ordule) Yüzükoyun yatamıyorum (= uyuyamıyorum). P’ici-k’up’p’a onciru dido xazi mayen. (AŞ-Ortaalan) Yüzükoyun uyumak çok hoşuma gidiyor. Didi biç’i-çkimiz mu ağodu, var-miçkin. Handğa p’ici-k’up’a koncans. (FN-Ç’anapet) Büyük oğluma ne olduğunu bilmiyorum. Gün boyu yüzükoyun yatıyor. → ti-k’op’ela; k’up’a; ust’i-k’up’a; p’ici-k’up’eni


p’ici-k’up’eni (AH-Lome) z. Yüzükoyun. Yüzü yere gelerek. Ma bidişi Xasani p’ici-k’up’eni tude amaz*it’u. (AH-Lome) Ben gittiğimde Hasan yüzükoyun yerdeydi. → ti-k’op’ela; k’up’a; ust’i-k’up’a; p’ici-k’up’a


p’içva (FN ~ AH HP ÇX) i. Oruç. P’içva soti oç’k’omi ! (FN-Sumla) Yoksa orucunu bozdun mu ! [kelimesi kelimesine : yoksa orucunu yedin mi !]


P’içvanora (AH-Borğola) i. Ramazan. [< Arp.] P’içvanoraz (= op’içuşi oraz) Muslimanepek ip’içvaman. (AH-Borğola) Oruç ayında (= Ramazan’da) Müslümanlar oruç tutarlar. P’içvanoraşi çodinas Şeker-bayrami mulun. (AH-Borğola) Oruç ayının (= Ramazan’ın) bitiminde Şeker bayramı gelir. → Op’içu-ora; Remezani; Op’içuşi-ora


p’içveri/ p’içveyi (ÇM ~ AH HP ÇX) s. [part. < ip’içuy/ ip’p’içuy, ip’içvams] I. (ÇM ~ AŞ) Oruçlu.

II. (FN) (Oruç tutmakla alâkası olmadan) acıkmış. Aç kalmış. Bere p’içveyi ren. (FN-Sumla) Çocuk aç kalmış. → mşk’orineri, mşkorineri, mşkironeri

III. (AH ~ HP ÇX) Oruçlu.


p’ifoli (PZ) i. Fol. Tavuğun istenilen yere yumurtlaması için o yere konulan yumurta ya da yumurtayı andıran beyaz taş. Monç’o p’ifolis cexedu. (PZ-Cigetore) Anaç tavuk kuluçkaya oturdu (= fol üzerine oturdu). → on3’iramu


p’iji (ÇM) i. 1. Ağız. Ağzın içi. P’iji gamoviçxam. (ÇM-Ğvant) Ağzımı çalkalıyorum. Ali m3xuli up’ro3u p’iji amiduy. (ÇM-Ğvant) Ali armudu soymadan ağzına alıyor. 2. Yüz. Çehre. Ç’umanişi moisela-i, emogi xe do p’iji imbonar. (ÇM-Ğvant) Sabah kalkınca ilk önce elini yüzünü yıkayacaksın. 3. Bir şeyin ön kısmı, ön tarafı. Bir yerin ön cephesi. Ayşe k’at’a ç’umani oxori-mandre-p’iji k’o3’akosuy. (ÇM-Ğvant) Ayşe her sabah evin ahır önünü süpürüyor. → p’ici, nuk’u, nunk’u, çarbiII


p’iji-m3a (ÇM) i. Damak. P’iji-m3a domambaru. (ÇM-Ğvant) Damağım şişti. → cicili[1]; nuk’uşi-n3a, çarbişi-n3a


p’ilili (PZ ~ FN) i. I. (PZ)(FN) Kaval. Xasani-şk’uni k’oyini omcvinuşa ulurt’aşa p’ilili ç’andrineri ç’andrineri ulun. (PZ-Cigetore) Hasan’ımız koyun otlatmaya giderken kavalı çala çala gidiyor. Cordani dulyaşe moit’aşa kyoyişi rak’aniz gelaxedun do p’ilili oç’andinamz. (FN-Ç’anapet) Cordan işten gelirken köyün tepesine oturup kaval çalıyor[bitki gövdesinden yapılan kaval]: k’amp’ara-3’em3’e; [metalden yapılan kaval] : k’avali

II. (ÇM) Kabak yaprağının sapı ile yapılan basit bir çalgı. Ali berepeMo-dolik’açert’an. Oxvaktandeyi p’ililepe duxenamt’u do oç’andinu dvoguramt’u. (ÇM-Ğvant) Ali çocuklaraSıkılmayıp eğlensinlerdiye p’ilili yapıyor, çalmayı öğretiyordu.

II. (ÇM) Zurna. Xeveği ixoronamt’anşa p’ilili do t’ebi-korba oç’andinaman. (ÇM-Ğvant) Xevekte horon oynar iken zurna ile davul çalıyorlar.

IV. (AŞ) Düdük. Bere sum fori p’ilili dovuxeni. Sumi-ti gok’ayibu. (AŞ-Okordule) Çocuğa üç kez düdük yaptım. Üçünü kaybetti.


p’inç’k’u (HP)(AK) i. Ateşböceği. An3’i p’inç’k’u çkar var-bz*iri. (AK-Döngelli) Bu sene ateşböceği hiç görmedim. → map’azule, map’p’azule; p’ap’azulya; 3’i3’inate, 3’i3’inateri


p’inç’opuna/ pinç’opuna (FN) i. P’inç’o veya pinç’o denen bitkinin çok olduğu yer. [P’inç’o veya pinç’o : Kırsal ve açık bölgelerde yetişen pembe minik çiçekli bodur bir bitki.]


p’indi (ÇM) i. Torba. Küçük veya büyük, ağzı büzülebilen torba veya çuval türü büyük torba Ali na-mvobun p’indişa mçveri naxven. (ÇM-Ğvant) Ali’nin sırtındaki torbadan un dökülüyor. P’indi toç’i uzdi. Mo-nixvert’ay. (ÇM-Ğvant) Çuvalın ipini büz. Dökülmesin. Ali didi p’indepete mçveri komoğu. (ÇM-Ğvant) Ali büyük torbalarla (= çuvallarla) un getirdi. → aç’u; t’orba; t’urva, t’uvra; [çuval] ç’uvali


p’ip’eri (PZ ~ FN)(AK)(ÇX) i. Biber. 1. Biber bitkisi. Eminek, mç’ima var-mç’imuna ğalişi 3’k’ariten p’ip’eri şolups. (AK-Döngelli) Emine, yağmur yağmadığı zaman derenin suyu ile biberi suluyor. Dadik ğalişi kenaris p’ip’eri gulorgaps. (AK-Döngelli) Teyze derenin kenarına biber ekiyor. Ğomaneri 3’oxleni ndğas p’ip’eri vorgi. (AK-Döngelli) Dünden bir önceki gün biber ektim. Ont’ules p’ip’eri vorgi. Ar tuta şkule dimç’itanen. (AK-Döngelli) Bahçeye biber ektim. Bir ay sonra kızarır. Dido mçxvopa na-ren şeni p’ip’erepe ç’it’a ç’it’a noxomun. (AK-Döngelli) Çok sıcak olduğu için biberler yavaş yavaş kuruyor. 2. Biber meyvesi. Ham p’ip’eri opşa p’rik’e-n. P’ici omaç’u. (PZ-Cigetore) Bu biber çok acı. Ağzım yandı. Oxorcak na-gubumt’u xacizK’ayi nostoni meçazya do a m3ika p’ip’eri ek’ut’k’oçamz. (FN-Ç’anapet) Eşim pişirdiği fasulyeyeİyi tat versindiye içine azcık biber atıyor. Ham p’ip’eri dido nk’olo ren. Nuk’us madu. (FN-Sumla) Bu biber çok acı. Ağzım yandı. → p’ep’eri


p’ip’i (AH-Borğola) i. ♦ [dey. p’ip’i nomç’k’vams (AH-Borğola) : Açlıktan dayanamaz hale geliyor.] Berez m3ika gyari komeçi ! Mşkorinite p’ip’i nomç’k’u. (AH-Borğola) Çocuğa biraz yemek ver ! Açlıktan midesi kurudu. → p’ip’idi numç’vay; p’ip’idi nust’un; p’ip’it’i nomç’k’vams


p’ip’idi[1] (PZ ~ ÇM)(AŞ-Dutxe, Ortaalan ~ FN-Ç’anapet) i. → p’ip’it’i. I. (ÇM) Yeni doğan ve sırf süt ile beslenmiş dananın midesi. Ncenina p’ip’idi 3’ulu uğun. Mboli ncavla var-aşven. (ÇM-Ğvant) Buzağının midesi küçük. Fazla süt içemiyor.

II. (PZ ~ ÇM)(AŞ-Dutxe)(FN-Ç’anapet) Peynir mayası. Vali mevuyat’u. P’ip’idi va-bz*iri şeni var-memayonu. (PZ-Cigetore) Peynir mayalayacaktım. Mayayı bulamadığım için mayalayamadım. Vali ceyonu şeni p’ip’idi diç’in. (ÇM-Ğvant) Peynir yapmak için maya gerekiyor. Nanak handğa na-muzdu mjas p’ip’idi ek’ubu do nap’irişa oğu şeni k’vali dou. (FN-Ç’anapet) Annem bugün sağdığı sütte peynir mayası katarak tarladaki iş yerine götürmek için peynir yaptı.

III. (ÇM)(AŞ-Ortaalan) İnsanın midesi.

[dey. p’ip’idi numç’vay (ÇM), p’ip’idi nust’un (AŞ-Ortaalan) : Açlıktan dayanamaz hale geliyor.] Andğa cari var-pşk’omi. P’ip’idi memimç’u. (ÇM-Ğvant) Bugün yemek yemedim. Midem kurudu. P’ip’idi memist’u. (AŞ-Ortaalan) Açlıktan kötü oldum (= dayanamaz hale geldim). → p’ip’it’i nomç’k’vams; p’ip’i nomç’k’vams


p’ip’idi[2] (FN-Ç’anapet) i. Kulak memesi. Kulağın altı kısmında küpe takılan yer. → p’ip’iliII


p’ip’ila i. Tohum. Çekirdek. Ali p’ip’ila n3xonuy. (ÇM-Ğvant) Ali kabağın çekirdek olan kısmından çekirdeklerini ayıklıyor. Feli-p’ip’ila hey celvobğay. Ma ep’ç’opare. (AŞ-Ok’ordule) Kabak çekirdeğini oraya döksün. Ben alacağım. Nanak oxombinu şeni gale mjoraz na-nupinasen felişi p’ip’ila mtuyik xvat’umz. (FN-Ç’anapet) Annemin kurutmak için dışarda güneşe serdiği kabak tohumlarını fare kemiriyorNa-dolobdvi oreşi p’ip’ilape mtugik xvat’umz do let’az galendo moşaxums. (AH-Lome) Ektiğim kabak tohumlarını fare kemirip toprağın dışına atıyor.


p’ip’ili (AK) i. I. Burun [gen.] kanadı. Çxundi-çkimişi p’ip’ilis pupuli yemixtu. (AK-Döngelli) Burnumun kanadında (= yanında) yara çıktı. çxindişi parpa[2]-I; çxindişi pampariII

II. Kulak [gen.] memesi. X’ucişi p’ip’ili çiçxu ix’ven. (AK-Döngelli) Kulağın memesi yumuşak olur. → p’ip’idi[2]


p’ip’it’i (FN-Sumla) i. 1. Yeni doğan ve sırf süt ile beslenmiş dananın midesi. 2. p’ip’it’i(1)’de bulunan katılaşmış süt. P’ip’it’i-nç’ami. (FN-Sumla) Peynir mayası. 3. P’ip’it’i(2)’den elde edilen peynir mayası. 4. [nadiren] İnsanın midesi. P’ip’it’i mema3’k’aru. (FN-Sumla) Midem sulandı (= midemden reflü oluyor). → p’ip’idi[1]

[dey. p’ip’it’i nomç’k’vams (FN-Sumla) : Açlıktan dayanamaz hale geliyor.] P’ip’it’i memomç’k’u. (FN-Sumla) Aç kaldım. Acıktım. Mideme bir şey inmedi. → p’ip’idi numç’vay; p’ip’idi nust’un; p’ip’i nomç’k’vams

[dey. p’ip’it’i nuxombun (FN-Sumla) : Uzun süren açlıktan dayanamaz hale geliyor.] P’ip’it’i memixombu. (FN-Sumla) Uzun bir zaman bir şey yemedim. Aç kaldım.


p’işilumci (AŞ) z. Dünden bir gün önce. Dünden bir evvelki gün. Doğani p’işilumci mext’u-dort’u. (AŞ-Ok’ordule) Doğan, dün değil, evvelki gün gelmiş idi. → p’işindğa; ogineni ndğaz; oğineşi ndğaz, oğineni ndğaz; ğomaneri 3’oxleni ndğas


p’işindğa (PZ ~ ÇM)(AŞ-Ortaalan) z. Dünden bir gün önce. Evvelki gün. P’işindğa Doğanik ma Aydinişi eba-muşi şk’ala moçinapu. (PZ-Cigetore) Evvelki gün Doğan beni Aydın’ın babası ile tanıştırdı. P’işindğa Ali maziru. (ÇM-Ğvant) Dünden bir gün önce Ali’yi gördüm. Ngolaşa p’işindğa ogindeni ndğa moft’i. (ÇM-Ğvant) Yayladan dünden iki gün önce geldim. Ali ğoma, p’işindğa şk’uni şk’ala na-t’k’u iri-turli moivaru. (ÇM-Ğvant) Ali dün, önceki gün bize söylediği her şeyi inkâr etti. İst’anbolişe p’işindğa moft’i. Ç’umani gobiktare. (AŞ-Ortaalan) İstanbul’dan evvelki gün geldim. Yarın döneceğim. → p’işilumci; ogineni ndğaz; oğineşi ndğaz, oğineni ndğaz; ğomaneri 3’oxleni ndğas


p’it’i/ p’it’ile (FN-Ç’anapet) i. Kuzu. P’it’ilek ağne dodgeri urz*eniz pavlepe guxvat’amz. Heya-şeni nanak tok’i gyudu do mjolişi ncaz konok’oru. (FN-Ç’anapet) Kuzu yeni dikilmiş üzümün yapraklarını kemiriyor. Onun için annem boynuna ip geçirip dut agacına bağladı. → t’ik’ani; k’uzili


p’it’li (FN) i. Benzi. Yüz benzi.


p’it’li-gexra3keri (FN) s. Benzi çok soluk olan. Yüzü solgun. Ölü suratlı. Marazlı. Bere-çkimi dido p’it’li-gexra3keri ren. P’ea marazi uğun-i ? (FN-Sumla) Çocuğumun benzi çok soluk. Acaba veremi mi var ?


p’iya (PZ ~ ÇM)(FN) z. Acaba. Kormeşi doyanures opşa dunç’u gulun. Hanişi ogvace nak on p’iya ? (PZ-Cigetore) Tavuk kümesinde çok karınca geziyor. Bunların yuvası nerede acaba ?

Hak’u doviyondri. P’iya araba moxt’asen-i ? (ÇM-Ğvant) Bu kadar bekledim. Acaba araba gelecek mi ? P’iya elak’idu-i ? Mtel goinç’k’valams. (FN-Sumla) Acaba delirdi mi ? (Sık sık) etrafına tükürüyor. Cemali handğa xai goimskimen. P’iya so idasen ? (FN-Sumla) Cemal bugün acayip süsleniyor. Acaba nereye gidecek ? → p’at’a; p’ea/ p’eya; çkva[2]


p’iyaps (ÇX) Eø har.f. Kedi [erg.] miyavlıyor. Gyaişiyeis k’at’uk p’iyaps. (ÇX-Makret) Kedi mutfakta miyavlıyor. → k’iyamsIII; k’riyayIV; 3’iyay; ğirams; mğiroms; p’iyoms


p’iyat’i (PZ ~ ÇM) s. Kötü. Seriş oşk’endas p’iyat’i ezmoce bz*iri. Cep’k’u3xi. Himu do ok’ayi ç’umanişaşa va-domacinu. (PZ-Cigetore) Gece ortasında kötü rüya gördüm. Uyandım. Ondan sonra sabaha kadar uyuyamadım. Vrosi at’ambape si mekçam. P’iyat’epe ma gamavik’atam. (ÇM-Ğvant) İyi şeftalileri sana veriyorum. Kötüleri kendime ayırıyorum. P’iyat’i şeyepete-ti nimsk’vanay. (ÇM-Ğvant) Kötü giysilerle de süsleniyor (yakıştırıyor). Goxaziru na-uşkun p’iyat’i şeyepete-ti numsk’vanay. (ÇM-Ğvant) Giydirmeyi bilen kötü giysilerle de süsleyebiliyor (= yakıştırıyor). Ali na-u p’iyat’i dulyape Ayşe goyobğay. (ÇM-Ğvant) Ali yaptığı kötü işleri Ayşe’nin üstüne yüklüyor. Ayşe berepe na-anen p’iyat’i dulyape baba-nişişa umpulay. (ÇM-Ğvant) Ayşe cocukların yaptıkları kötü işleri babalarından saklıyor. → xavi, xai[2]/ xayi[2]; p’eyat’t’i, p’at’i; [yaramaz ; kalitesiz] xizani


p’iyat’işi (PZ ~ ÇM) s. Kötü cinsten olan. Ali p’iyat’işi ozabunu mvaselu. (ÇM-Ğvant) Ali (verem vs gibi) kötü hastalığa yakalandı. → p’at’i-xuoni, p’at’işi


p’iyat’osina (ÇM) i. [çoğ. p’iyat’osinape] Kötülük. Ali p’iyat’osina moy-didvert’ay deyi berepe kok’o3’ugutu. (ÇM-Ğvant) Ali kötülük olmasın diye çocuklarına önderlik yaptı. Vrosinoba ort’aşa p’iyat’osina şk’ala mu zori giğun ? (ÇM-Ğvant) İyilik varken kötülükle ne işin var ? Ali p’iyat’osinape gvakten. (ÇM-Ğvant) Ali kötü şeylere bulaşmıyor. → xavinoba; p’at’inoba


p’iyoms (AH-Gidreva) Eø har.f. Kedi [erg.] miyavlıyor. K’at’uk gyari omşkorinaşi p’iyoms. (AH-Gidreva) Kedi acıkınca miyavlıyor. k’iyamsIII; k’riyayIV; 3’iyay; ğirams; mğiroms; p’iyaps


p’oca (PZ ~ AŞ) i. Kucak. Xasanik Ayşeşi p’ocas m3xuli golut’oçams. (PZ-Cigetore) Hasan Ayşe’nin kucağına armut atıyor. Bere moik’açay. P’oca kocelixunay. (AŞ-Ok’ordule) Çocuğu kucaklıyor. Kucağına oturtuyor. Ayşe bere-muşi p’oca e3’ibay. Oxorişa mendiyonams. (AŞ-Ok’ordule) Ayşe çocuğunu alıp kucağına asıyor eve götürüyor. → p’orgya, p’oggya, p’orca, p’odya


p’odya (AK) i. Kucak. Ar p’odya x’urz*eni dop’3’ili. (AK-Döngelli) Bir kucak üzüm topladım. Sevimik p’odyaten mbuli mumers. Ama gu3’ak’ire-muşi guşaxveri na-ren şeni gverdi naxven. (AK-Döngelli) Sevim kucağıyla kiraz getiriyor. Ama önlüğü delik olduğu için yarısı dökülüyor. → p’oca, p’oggya, p’orgya, p’orca


p’oggya (FN-Ç’anapet)(AH-Lome) i. Kucak. 3’uteli bozo-çkimi nanaz p’oggyaz geluxen do gyari imxoz. (FN-Ç’anapet) Küçük kızım annemin kucağında oturmuş halde yemek yiyor. Berek k’at’uşi motali p’oggyaz gelixunams. (AH-Lome) Çocuk kedi yavrusunu kucağına alıyor. Berez p’oggyaz na-gelubğun ntxiri mulut’aşa gzas naxven. (AH-Lome) Çocuğun kucağındaki fındık gelene kadar yolda dökülüyor. [Bu kelime /gy/ foneminin ikilemesi ile /p’ogygya/ şeklinde telâffuz ediliyor. Buna rağmen, yazılışı ve okunuşunu kolaylaştırmak için -gygy- yerine -ggy- diye yazılması önerilir.] → p’oca, p’orgya, p’orca, p’odya


p’oli[1] (ÇM) i. [< Yun.] Şehir. Ali do Ayşe p’olişa ngola dimçinaman. (ÇM-Ğvant) Ali ile Ayşe şehirden yaylaya haberleşiyorlar (= iletişiyorlar). [p’oli[1] ile P’oli[2], aynı Yunanca-Rumca kelimesinden (πόλη) gelmedir.]


P’oli[2] (ÇM)(FN-Ç’anapet) i. İstanbul’un Lazca adı. [< Yun.] P’olişa vidasi akroni cexuneri vikter. (ÇM-Ğvant) İstanbul’a gidince tramvay ile (= “boynuzlu otobüse binip”) dolaşıyorum. P’oliz nişi şeni oxori uğunan. (FN-Ç’anapet) İstanbul’da kendileri için evi var. Nana do pederi-çkimik P’oliz nişi şeni na-eç’opez-dort’un oxori ma komomçez. (FN-Ç’anapet) Annem babam İstanbul’da kendileri için aldıkları evi bana verdiler. Cuma-çkimik P’olişe na-moxtu çinapeyi-muşi nanaz oçinapamz. (FN-Ç’anapet) Kardeşım İstanbul’dan gelen tanıdığını anneme tanıştırıyor. Xopaşen P’olişa ntxiri na-iğamt’u gemi T’rabozanişi oginepez mzuğaz geilu. (FN-Ç’anapet) Hopa’dan İstanbul’a fındık götüren gemi Trabzon açıklarında denize battı. Memet’i P’olişa idayiz dido oraz kyoyişa var-mulun do heşote ti-muşi goç’k’ondinapamz. (FN-Ç’anapet) Mehmet İstanbul’a gidince coğu zaman köye gelmiyor ve o şekilde kendini unutturuyor. → İst’amboli, İstanboli, St’anp’oli, St’anboli, Mp’oli


P’oluri s.-z. ve i. 1. s. ve i. İstanbullu. 2. z. ve i. İstanbulca. Muradik P’oluri Turkuli ospirapams. (AH-Borğola) Murat İstanbul Türkçesini güzel konuşuyor. → Mp’oluri


p’orca (AH-Borğola) i. Kucak. Lazuri nena na-oromanpez p’orca opşa selami buncğonam. (AH-Borğola) Lazca dilini seven herkese kucak dolosu selam yollarım. Tanerik p’orcate na-moiğu ntxirişi çepla oçvet’ulas mexums. (AH-Borğola) Taner kucağında getirdiği fındık kabuklarını çöplüğe döküyor. → p’oca, p’orgya, p’oggya, p’odya


p’orgya (FN-Ç’enneti) i. Kucak. → p’oca, p’oggya, p’orca, p’odya


p’ort’a (PZ-Cigetore), p’ort’t’a (AŞ-Ortaalan) i. Çift kanatlı asma yarım kapı. K’uli p’ort’as k’o3’adgun. (PZ-Cigetore) İskemle asma kapının önünde konulmuş halde duruyor. P’ort’t’a ce3’u. (AŞ-Ortaalan) P’ort’t’a açtı. → pot’rina, t’ubi-pot’rina


p’or3ups (ÇX) EA har.f. Meyve kabuğunu [aps.] soyuyor. Yaseminik xami xes dikaçu do uşkiri p’or3ups. (ÇX-Çxalazeni, TM) Yasemin bıçağı eline alıp elmayı soyuyor. → por3ums, p’ro3uy, gop’ro3uy, p’rosuy, mp’ro3ums, p’ro3ums/ p’ro3ups


p’or3’o (ÇM) i. Porsukağacı. Aşk’va p’or3’o moik’vatu. (ÇM-Ğvant) Artık porsukağacının nesli tükendi. → mcaci[2]


p’osvari (FN ~ AH) i. Katık. Si na-ikom p’osvarepe iri nostonyayi iven. (FN-Sumla) Senin yaptığın katıklar daima lezzetli olur. k’at’uği/ k’at’t’uği; elaşk’oma


p’ot’e/ p’ot’t’e (PZ), p’ot’e (ÇM ~ FN), p’ot’e/ p’ot’ez (AH), p’ot’e (HP ~ ÇX) z. I. [p’ot’e + olumsuz] Hiçbir zaman. Asla. a. [genel geçer] Xasanis p’ot’t’e var-dvanç’inen. On3xenişa eyuk’ap’ams do cuk’ap’ams. (PZ-Cigetore) Hasan hiçbir zaman yorulmuyor. Çatı katına hızla çıkıp iniyor. P’ot’e dulya var-ikuy. Goitoren. (ÇM-Ğvant) Hiçbir zaman çalışmıyor. Dolaşıyor. Ali p’ot’e t’ubi ar var-at’oçen. (ÇM-Ğvant) Ali hiç hep-yek atamıyor. Ali irote para ei3xay. P’ot’e va-meçay. (AŞ-Ok’ordule) Ali her zaman para borç alıyor. Hiç bir zaman vermiyor. Bere p’ote dersi var-içalişay. Aşk’va oxovuşk’vi. (AŞ-Ok’ordule) Çocuk hiç ders çalışmıyor. Artık koyverdim (= bıraktım). Nandidi-çkimi p’ot’e mteli k’ala doxedun do gyari var-imxors. P’anda m3’k’ora k’ala heko elimxors. (FN-Ç’anapet) Ninem hiçbir zaman herkesle oturup yemek yemez. Daima ateşin yanında kenarda yiyor. K’itxa şkuleMuslimani borezop’ons do p’ot’e var-ip’içvams. (FN-Sumla) SoruncaMüslümanımder, ama hiçbir zaman oruç tutmaz. b. [geleceğe yönelik] Xasanişi livadis opşa danz*i ort’u. Hişo exak’aru ç’i p’ot’t’e vati mzgudasen. (PZ-Cigetore) Hasan’ın tarlasında çok diken var idi. [Hasan orasını] öyle kazıdı ki hiç bir zaman [diken] bitmeyecek. Cuma-şk’imi, suret’i-sk’ani komaziru. Si p’ot’e badi var-iyare. (AŞ-Ok’ordule) Kardeşim, resmini gördüm. Sen hiçbir zaman ihtiyar olmayacaksın. Hey k’oşk’vonçark’amanna p’ot’e va-gamaonanen. (AŞ-Ok’ordule) O araya sıkıştırıyorlarsa hiçbir zaman çıkaramayacaklar. Ma çkva tkvani oxoşe p’ot’e(z) var-bulu(r). (AH-Lome) Ben artık sizin evinize hiç bir zaman gitmem. Ma skande p’ot’e k’ap’ula va-memadven. (AH-Lome) Ben sana hiçbir zaman güvenemem. Xusenişi bere p’at’i bere ren. Bere-çkimi p’ot’e hemu k’ala var-bosteram. (AH-Borğola) Hüseyin’in oğlu kötü çocuktur. Oğlumu asla onunla oynatmıyorum. Bere-çkimik araba oxmaru şeni dido maxve3’en. Edo p’ot’e izini var-mepçam. (AH-Borğola) Oğlum arabamı kullanmak için çok yalvarıyor. Ama asla izin vermiyorum. Hemuz gebugondi. P’ot’e hemtepeşe ar çkva var-bidare. (AH-Borğola) Ona küstüm. Asla onlara bir daha gitmeyeceğim. c. [geçmiş zamanlar ve tecrübe kipinde] Çxomi bimxort’işa p’ot’e mxa nena va-mema3onert’u. Hamdğa ar tane komema3onu. (AŞ-Ok’ordule) Balık yerken hiçbir zaman kılçık dilime sokulmuyordu. Bugün bir tane sokuldu. Haşşo z*i3ina p’ot’e var-miz*irun. Tolepez iri çilamre domabğez. (AH-Lome) Böylesine gülmeyi hiç görmedim. Gözlerimizden hep yaşlar aktı. Hamseneri steri ini na-mavu p’ot’ez va-mşuns. (AH-Lome) Bu geceki gibi üşüdüğümü hiçbir zaman hatırlamıyorum.

II. [p’ot’e na-var- + fiil] a. [isim tamlayan cümlemsi] Ma na-mağodu dulya ar k’o gişk’ut’ek’es ! P’ot’e na-var-iyen dulya ! (PZ-Cigetore) Bana olan işi bir bilseniz ! Hiçbir zaman olmayacak iş ! P’ot’e na-var-mşunt’u dulya domağodu. (HP-P’eronit) Hiç tahmin etmediğim iş başıma geldi. b. [isim-cümlemsi] Andğa mç’ima p’ot’e na-va-mç’imu st’eri mç’iy. (ÇM-Ğvant) Bugün yağmur hiç yağmadığı gibi yağıyor. P’ot’e na-var-iziru st’eri dulyape maziran. (ÇM-Ğvant) Hiç görülmemiş işler görüyoruz. P’ot’e na-var-iyert’t’u ma domiğiru. (AŞ-Ortaalan) Hiçbir zaman olmayan şey bana rastladı. Ğomamci p’ot’e na-var-miz*iyurt’u steri mç’ima domç’imu. (FN-Ç’anapet) Dün akşam hiç görmediğim gibi yağmur yağdı. P’ot’e na-var-gaxenasen dulyape m3udişi mot-ip’aramitam. (AH-Lome) Hiçbir zaman yapamayacağın işleri boşuna konuşma. c. [zarfsal cümlemsi] Hiçbir zaman (yap)madığı halde. Bere, p’ot’e na-var-ikumt’u, ham seri capsu. (AŞ-Ok’ordule) Çocuk hiç yapmadığı halde bu akşam altına işedi. → p’ot’e-na-var

III. [a p’ot’e + olumlu] Bir gün. Belirsiz bir gün. Günün birinde. XasanikA p’ot’t’e kodomaç’iraserendeyi ar sotxapes cenç’areri elaşinaxums. (PZ-Cigetore) HasanGün ola lâzım olurdiye bir yerlerde para saklıyor. Muti va-mok’vatar. A p’ot’e diç’in. (ÇM-Ğvant) Hiçbir şeyi yok etmeyeceksin. Bir gün lazım olur.


p’ot’e-na-var z. Hiç görülmediği gibi. Yunusik p’ot’e-na-var z*igaa şums. (FN-Sumla) Yunus hiç görülmediği gibi sigara içiyor. → p’ot’eII


p’ot’eneri/ p’ot’enuri (FN) s. Fi tarihindeki. Çok eski. Kemalik p’ot’eneri dulaype ha3’i çxink’oms. (FN-Sumla) Kemal fi tarihinde olan işleri şimdi kurcalıyor, eşeliyor. P’ot’enuri dulyape tamo tamo gamonç’ams. (FN-Sumla) Eski meseleleri yavaş yavaş aralamaya başladı.


p’ot’ez → p’ot’e


p’ot’ra (HP ~ ÇX)(AK) i. Bahçenin çit kapısı. Selimik soti nit’aşi oput’eşi p’ot’ra tok’iten gek’irups. (AK-Döngelli) Selim bir yere giderken ev önündeki bahçenin kapısını iple bağlıyor. Puci moxt’een do p’ot’raşi kenaris iladgin. (AK-Döngelli) İnek gelmiş de çit kapısının dışında duruyor. → t’ikşari, t’ik’şari; [evlerin veya bahçenin çit kapısı] pot’ra, t’ubi-pot’ra


p’rasa (AŞ-Ok’ordule)(HP) i. Pırasa. [< Yun.] Doğanişi nandidi buğdayi prasa elurgu. (AŞ-Ok’ordule) Doğan’ın büyükannesi buğday yanına pırasa dikti. Nak’o tuta ren p’rasa var-p’ç’k’omi. Limcineyi gyayi p’rasa p’at. (HP-P’eronit) Kaç aydır pırasayı yemedim. Akşam yemeğimiz pırasa yapalım. → prosk’a, p’raska, p’ask’ia


p’raska (FN ~ AH) i. Pırasa. [< Yun.] Han3’o dido p’raskaş t’urşi p’it. (FN-Sumla) Bu sene çok pırasa turşusu yaptık. Berobaz p’raskaşi gyayi çkar va-mint’ez. (AH-Lome) Çocukluğumuzda pırasa yemeğini hiç istemezdik (sevmezdik). → prosk’a, p’rasa, p’ask’ia


p’redums (AH) EA har.f. Bir şeyleri [aps.] olur olmaz elleyip karıştırıyor. Osmanişi bere dido at’at’uri ren. Suntxa idasen o3’udepe do ntao p’redums. (AH-Lome) Osman’ın çocuğu çok görgüsüzdür. Nereye giderse rafları ve dolabı karıştırıyor. Berepek k’at’a k’ele dop’redez-doren. (AH-Borğola) Çocuklar her tarafı ellemişler. → şut’onums


p’ri (ÇM ~ AŞ) i.s.-e. ve c.ö.-e. -den önce. I. (ÇM ~ AŞ-Ok’ordule) i.s.-e. Bir şeyi [aps.] yapmadan önce. A muti p’ri, ar vrosi t’işinar. (ÇM-Ğvant) Bir şey yapmadan önce iyice hesaplayacaksınA mutu p’ri, ar vrossi iduşunare. (AŞ-Ok’ordule) Bir şey yapmadan önce iyice düşüneceksin.

II. c.ö.-e. [p’ri + perf.] a. ...-meden önce. Ceyinora na-mtu mturi p’ri ezdu andğa na-mtuy mturi eyomtuy. (ÇM-Ğvant) Sonbaharda yağan kar kalkmadan bugün yağan kar üstüne yağdı. P’ri ğuray let’a goibğay. (ÇM-Ğvant) Ölmeden üstüne toprak döküyor (= kendi kendini öldürüyor). A miti p’ri ğurasen na-asen vrosi dulyape ğurasi natanen. (ÇM-Ğvant) Biri ölmeden yaptığı iyi işler ile ölünce sevap kazanıyor. Hini ordoşa igzaley. Hamu ncart’u. Rak’ani p’ri ext’ey mentxozu. (ÇM-Ğvant) Onlar erkenden yola koyuldular. Bu uyuyordu. Tepeye çıkmadan önce yetiştiBere p’ri dijinasen nana-muşi eyorçale elanz*iguy. (ÇM-Ğvant) Çocuk uyumadan annesi örtüyü (= yatak örtüsünü) kıvırıyor (= kenardan açıyor). Alişi didi juma tomalepe p’ri ibaday cakçanden. (ÇM-Ğvant) Ali’nin büyük kardeşinin saçları ihtiyarlamadan ağarıyor. Ayşe şuri memç’vetineri uğun. P’ri dolumcasenOra nak’u iyu ?” deyi iç’itxay. (ÇM-Ğvant) Ayşe tez canlı. Akşam olmadanSaat kaç oldu ?” diye soruyor. Ngola-mamuli ç’umanişi p’ri dotanasen rak’anepe iyoxay. (ÇM-Ğvant) Dağ horozu sabah olmadan tepelerde ötüyor. Faik’i nufus-çağeti gvoç’ondru do oxorişa kogamaxt’u-dort’u. Bere-muşi antxozu. Ot’op’osi p’ri cexedu menç’işu. (AŞ-Ok’ordule) Faik kimliğini unutup evden çıkmıştı. Çocuğu arkasından koştu. Babası otobüse binmeden yetişti. Kemali k’oltuği p’ri doxeda yastuği ke3’iduy. (AŞ-Ok’ordule) Kemal koltuğa oturmadan yastığı altına koyuyor. P’ri a mutu are vrossi iduşunare. (AŞ-Ortaalan) Bir şey yapmadan önce iyice düşüneceksin. → p’i[2] ...-s/ p’i[2] ...-si; var-...-şen[2] ogine

b. ...-meksizin. ...-meden. P’ri vizirar cevilam. (ÇM-Ğvant) Görünmeden hızla iniyorum. → p’i[1]-II; p’i[3] ...-şa; var-...-şa[7]; var-... şakiz/ var-... şakis


p’rik’e (PZ ~ ÇM) s. Acı. Ham p’ip’eri opşa p’rik’e-n. P’ici omaç’u. (PZ-Cigetore) Bu biber çok acı. Ağzım yandı. Ali na-u mcumori ağu st’eri p’rik’e diyu. (ÇM-Ğvant) Ali’nin yaptığı sirke zehir gibi acı oldu. [(biber hakkında) acı] nk’olo; mk’olo


p’rinç’i/ p’rin3’i/ p’rinz*i (PZ), p’rin3’i/ p’rinzi (ÇM ~ AŞ) i. Pirinç. Ogines 3’ale megzapes iri zoni ot’u. P’rinç’i xaşk’umt’es. Andğa iri k’ale ipşes. Aşk’va p’rinç’i livadi var-dosk’udu. (PZ-Cigetore) Eskiden sahil yoluna yakın yerler hep bataklık imiş. Pirinç ekiyorlarmış. Bugün her taraf doldular. Artık pirinç tarlası kalmadı. Naciyek p’rinç’i şk’ala lazut’i gonturams. (PZ-Cigetore) Naciye pirinç ile mısırı değiştiriyor. Noğaşa p’rin3’i viyindri. K’oşk’ağmaloni on. (PZ-Cigetore) Çarşıdan pirinç satın aldım. Ayıklanması gerekir. Sultanik p’rinz*i urtams. (PZ-Cigetore) Sultan pirinç dağıtıyor (= tozlarını uçuruyor). Xasanik k’uzite p’rinz*i ndğvarums. (PZ-Cigetore) Hasan kaşık ile pirinç karıştırıyor. Ar k’ap’i3’i p’rinz*i miğut’u. Ar k’ap’i3’i daha eyevopşam. Ar ozumaşe p’rinz*i mayasen. (PZ-Cigetore) Bir yarım ölçek pirincim vardı. Bir yarım ölçek daha üzerini tamamlıyorum. Bir ölçek pirincim olacak. Ogepe noğape şk’ala ç’orç’ona rt’u. P’rin3’i xaşk’umt’ey. Andğa aşk’va p’rin3’onape va-dosk’udu. (ÇM-Ğvant) Eskiden sahile yakın yerlerde (= çarşıların yanında) bataklık vardı. Pirinç ekiyorlardı. Bugün artık pirinç tarlası kalmadı. Ayşe p’rin3’i kvalepe k’oşk’uğay. (ÇM-Ğvant) Ayşe pirincin taşlarını ayıklıyor. Luu p’rin3’i ek’ubğay. (AŞ-Ok’ordule) (Yemek pişirmede yarı mamul durumda olan) lahanaya pirinç ekliyor. Tekini p’rinzi ek’axuy-ulun. (AŞ-Ok’ordule) Tekin pirinci arkasından dökerek gidiyor. → brinz*i, princi, brinci/ binci


p’rin3’iluği (PZ) i. Pirinç tarlası. Ayşek p’rin3’iluği-muşi bergums. (PZ-Cigetore) Ayşe pirinç tarlasını çapalıyor. → p’rin3’ona, princona


p’rin3’ona (ÇM) i. Pirinç tarlası. Ogepe noğape şk’ala ç’orç’ona rt’u. P’rin3’i xaşk’umt’ey. Andğa aşk’va p’rin3’onape va-dosk’udu. (ÇM-Ğvant) Eskiden sahile yakın yerlerde (= çarşıların yanında) bataklık vardı. Pirinç ekiyorlardı. Bugün artık pirinç tarlası kalmadı. → p’rin3’iluği, princona


p’riyalams/ p’riyalaps (HP) Aø har.f. Sıvı [aps.] fışkırıyor. Çxindis ar gepçi. Di3xiyi p’riyalu. (HP-P’eronit) Burnuna bir vurdum. Kan fışkırdı. → ibzit’ilen, ibzit’ay; psuy


p’rosuy (AŞ-Ortaalan) EA har.f. Meyve ve sebzenin [aps.] kabuğunu soyuyor. → por3ums, p’ro3uy, gop’ro3uy, p’ro3ums, mp’ro3ums, p’or3ups


p’ro3uy (ÇM ~ AŞ), p’ro3ums (FN-Ç’anapet)(FN-Sumla ~ HP), p’ro3ups (HP) EA har.f. Meyve ve sebzenin [aps.] kabuğunu soyuyor. M3xuli op’ro3u var-uşk’un. (ÇM-Ğvant) Armut soymayı bilmiyor. Xamite oşk’uri p’ro3are. (AŞ-Ok’ordule) Bıçakla elma soyacağım. P’ap’uli-çkimik luşi cici p’ro3umt’u do imxort’u. (FN-Ç’anapet) Dedem lahananın dibini soyup yerdi. Nandidik m3xuli p’ro3umt’aşa xe naç’k’oren. (FN-Ç’anapet) Ninem armudu soyarken elini yanlışlıkla kesiyor. Uşkuri p’ro3ums. (FN-Sumla) Elma soyuyor. M3xuli p’ro3i. Dagi dagi p’i do berepez mepçi. (AH-Borğola) Armudu soydum. Dilim dilim yaptım da çocuklara verdim. M3xulişi ker3ela p’ro3are do ç’k’omare. (AH-Borğola) Armudun kabuğunu soyup da [armudu] yiyeceksin. → por3ums (PZ), gop’ro3uy (AŞ-Ok’ordule), p’rosuy (AŞ-Ortaalan), mp’ro3ums (FN-Ç’enneti), p’or3ups (ÇX); ≠ gom3’ams; gvo3’ay, go3’ay, go3’k’ams/ go3’k’aps

yoks.part. up’ro3u : Soymadan. Soyulmamış. Ali m3xuli up’ro3u p’iji amiduy. (ÇM-Ğvant) Ali armudu soymadan ağzına alıyor.

+ up’ro3ay/ up’ro3’ams/ up’ro3’aps EDA har.f. Biri için [dat.] meyve kabuğunu [aps.] soyuyor. Ali berepe oşk’uri up’ro3ay. (ÇM-Ğvant) Ali çocuklara elma soyuyor.


p’uç’a (AH) s. ve i. Cüce. P’uç’a berepe sefali iven. (AH-Borğola) Cüce çocuklar sevimli olur.


p’ulina (PZ-Apso) i. [çoğ. p’ulinape] Civciv. Kormek p’ulinapes no3’ers. (PZ-Apso) Tavuk civcivlere bakıyor. → 3’ip’ulina; civcivi; 3’ip’ili; variya; ç’uç’uli


p’up’u3i (AH-Lome) i. Sivilce.


p’up’u3’i (AH-Borğola) i. Kabarcık. Xasanik, Kemalis xe najlip’uşi na-yuxtu p’up’u3’i lemşite yumç’k’ams. (AH-Borğola) Hasan, Kemal’in eli ezildiğinde çıkan kabarcığı iğne ile deşiyor. → mbara; froxti/ floxti; mbareri; k’op’i


p’uram, p’uramt vs → urams


p’urmoli (AH) i. Florya kuşu. Sit’k’ik han3’o k’işiz sum katana p’urmoli doncumoru. (AH-Lome) Sıtkı bu kış üç küp florya kuşu tuzladı. P’urmoli-k’inçis kurumi dido k’ai u3’ons. (AH-Borğola) Florya kuşu kurumiyi çok sever.


p’urp’uçi (ÇM) i. Et beni. Ayşe nuk’u p’urp’uçi gamvalen. (ÇM-Ğvant) Ayşe’nin çenesinde et beni oluşuyor.


p’uruli (AH) i. Anüs. [< Fra.] Şerç. [< Arp.] Dido mk’olo ç’k’omanşi k’oçiz ok’açxe p’uruli gamaç’ven. (AH-Borğola) Çok acı yiyince insanın sonra anüsü yanar. → mundi2


p’urzi (AH) i. Atsineği. Puciz p’urzi noxedaşi iri it’rik’oms. (AH-Borğola) İneğe atsineği konunca hep tepinir.


p’ut’ali (ÇM-Ğvant) i. Bulaşık. P’ut’alepe pçxam. (ÇM-Ğvant) Bulaşık yıkıyorum. [Bu kelime eskiden kullanılırdı. Bugünler k’ap’i kelimesi bunun yerini almış haldedir.] → noçxeşe; k’ap’i/ k’ap’p’i; angi


p’ut’uci/ p’ut’t’uci/ p’ut’uji (PZ ~ ÇM) i. Arı. Orxanişi p’ut’ucepe opşa cemçamule n. Mi-na moxt’asens no3onams. (PZ-Cigetore) Orhan’ın arıları çok saldırgan. Her geleni sokuyor.

P’ut’ucik megom3xu-i ? (PZ) Arı mı seni soktu ? Ar p’ut’ucişi ğuni a 3’ulu ok’ixu do p’ap’u-şk’imik hus duzanasen. M3ika uk’ayi xolo sva-muşis dodvasen. (PZ-Cigetore) Bir arı kovanı kısmen bozulmuştu. Dedem şimdi düzeltiyor. Az sonra yine yerine koyacak. P’ut’uji memomsk’u. (ÇM-Ğvant) Arı beni soktu. P’ut’ujepe ara gvobğun. (ÇM-Ğvant) Arılar dalın üzerine üşüşmüşler. P’ut’uji ğureri montinape gamaxuy. (ÇM-Ğvant) Arı ölü yavruları dışarı atıyor. Avla na-cemidgurt’u p’ut’uji naşk’u. (ÇM-Ğvant) Evimin önündeki arı oğul verdi. P’ut’ujepe andğa ç’umanişi mo3’ixvey. (ÇM-Ğvant) Arılar bu sabah ayaklandılar. P’ut’ujepe t’ap’a nonpiran. (ÇM-Ğvant) Arılar kovanın ön kapağında yığılı duruyorlar. → but’uci/ but’t’uci/ but’k’uci


p’ut’uri (ÇM) s. 1. [canlılarda] Bir uzvu eksik olan. Alişi bere k’iti nak’vatu. P’ut’uri diyu. (ÇM-Ğvant) Ali’nin oğlunun parmağı kesildi. Parmaksız oldu. Alişi puji k’udeli-p’ut’uri on. (ÇM-Ğvant) Ali’nin ineği kuyruksuzdur. Ali sum uji-p’ut’uri şuroni kuyonun. (ÇM-Ğvant) Ali’nin üç kulaksız keçisi var. 2. [canlılarda] Bir uzvu yeteneksiz olan. Alişi bere uji-p’ut’uri on. (ÇM-Ğvant) Ali’nin çocuğu sağırdır.


p’uxnuy (ÇM) EA har.f. Fazla ısı ile pişirip kapkara yenilmez hale getiriyor. Cari oç’u var-uşk’un. P’anda p’uxnuy. (ÇM-Ğvant) Ekmek pişirmesini bilmiyor. Her zaman kapkara yenilmez hale getiriyor. → jgurams/ jguray, cguray; xalums/ xalups