Ş ş Bu sözlükte kullanılan Laz alfabesinin 27’nci harfi. Arka-öndamaksıl ovmalı sessiz konson (*) fonemini gösterir. [(*) Konson, halk dilinde yanlışlıkla “sessiz” denir. Bazılarına göre “ünsüz”. Lazca fonetiği ve fonolojisinde tek başına hece oluşturamayan fonemi ifade eder.] Uluslararası Fonetik Alfabesi’nde [∫] şeklinde yazılır. Aslında Romence’yi Latin harfleri ile yazmak için uydurulmuş olan bu harf, Türk alfabesinde de kullanılır.


-şa[1] (PZ-Cigetore ~ AŞ) [iki-yön durumu göstergesi] → -şe[1]. I. [direktif işlevli] Ar jur ndğaşa dalebura-şk’imi şk’imda moxt’asen. (PZ-Cigetore) Birkaç gün içinde kız-kardeşliğim bana gelecek. Mosa dik’açu. Çxomi oç’opuşa ulun. (ÇM-Ğvant) Ağı eline aldı. Balık tutmağa gidiyor. Ali puji gamaçamt’aşa na-ğirunşa var-conç’ay. (ÇM-Ğvant) Ali ineği satarken fiyatı hiç indirmiyor. Bere feli dobok’açapam. Oxorişa idaşa goncaxuy. (AŞ-Ok’ordule) Çocuğa kabağı tutturuyorum. Eve götürene kadar her tarafını eziyor. Bere m3xadari celoxunay do dulyaşa ulun. (AŞ-Ok’ordule) Çocuğu tahta oturakta oturtuyor da işe gidiyor.

II. [ablatif işlevli] Xasani Alişa monk’a on. İ3’onanisi Xasanik Ali co3’onams. (PZ-Cigetore) Hasan Ali’den ağırdır. Tartıldıklarında Hasan Ali’den ağır tartıyor (= “Ali’yi aşağıya tartıyor”). So-xenşa melenk’aleni oxorepe azin. (ÇM-Ğvant) Oturduğu yerden karşı taraftaki evleri görüyor. Ali ruba var-meyalasi xincişa gvakten. (ÇM-Ğvant) Ali dereyi geçemeyince köprüden geçiyor (= köprüyü kullanıyor).


-şa[2] (FN)(HP ~ ÇX) [direktif (= yön durumu) göstergesi] Nusavape hemseyi ok’ok’ateyi ç’andaşa ulunan. (FN-Ç’anapet) Eltiler bu akşam birlikte davete gidiyorlar.Noğamisaşi cumadik hamseneyi şeni noğame gyayişa uç’andams. (FN-Ç’anapet) Gelinin amcası bu akşam için damadı yemeğe davet ediyor. Duğrenik ağne na-extu çayi meşokaçu do nanak handğa heya mo3’k’uşa ulun. (FN-Ç’anapet) Yeni çıkan çayı böğürtlenler kaplamış ve annem onun üstünü açmaya gidiyor.

Ali ğalişa uk’ap’u do goiragadu. (FN-Sumla) Ali ırmağa yuvarlandı ve her yanı ezik yara bere içinde kaldı. Entepe Xopaşa ulut’eşşa dulumces. (HP-P’eronit) Onlar Hopa’ya gidene kadar (tembel oluşları ve ağır hareketleri olduğundan dolayı) akşam oldu. -şe[2]


-şa[3] [isim ve zarfa eklenen son-edat] ...-(y)e/ -(y)a kadar. ...-(y)e/ -(y)a dek. Ruba imordasis gzaşa moyaben. (PZ-Apso) Dere suyu büyük olduğu zaman suyu yola kadar çıkıyor. Omot’e-3’ari purengite avlaşa ciyonay. (ÇM-Ğvant) Omot’edeki suyu boru ile avluya kadar indiriyor. 3’ulu nusa serişa k’ore3xuy. (AŞ-Ok’ordule) Küçük gelin geceye kadar ağıt yakıyor. Oxorza serişa livadi berguy. (AŞ-Ok’ordule) Kadın geceye kadar bahçeyi çapalıyor. Kçinik ndğa lumcişa ntxiri goşigams. (FN-Sumla) Kocakarı gün akşama kadar fındık seçiyor. Mustava lumcişa oxoyiz kogeşaxen do soti va-ulun. (AH-Lome) Mustafa akşama kadar evde boş oturup bir yere gitmez. → şuk’u; şakiz/ şakis


-şa[4] (PZ ~ FN) [fiil-zarf oluşturan son-ek] [emp. + -şa] İken. Berek baba-muşis tutuni nuxiramt’uşa koniç’opu. (PZ-Cigetore) Çocuk babasından sigara çalarken suçüstü yakalandı. Xasanişi bere p’anda dulyaşa imt’en. Andğa-ti imt’et’uşa baba-muşik konoç’opu. (PZ-Cigetore) Hasan’ın oğlu her zaman işten kaçıyor. Bugün de kaçarken babası [onu] suçüstü yakaladı. Bere cari imxort’aşa iri k’ale nt’oluy. (ÇM-Ğvant) Çocuk yemek yerken her yeri buluyor. Mandreşi nek’na 3’ulu ey. Puci amit’a-gamit’aşa k’oşk’inç’arken. (*)(AŞ-Ok’ordule) Ahırın kapısını küçük yaptılar. İnek girip çıkarken sıkışıyor. [(*) Bu örnekte iki adet fiile tek bir adet -şa eklenmiştir.] T’ora, sigara pşumt’itşa, baba kemat’ez. (FN-Ç’enneti) Az kalsın sigara içerken baba bizi görürdü (= o anda orada bulundu/ üzerimize geldi). Genci bort’işa ok’oxveri saat’i gom3’k’umt’i do xolo gebdgumt’. (FN-Sumla) Gençken bozulmuş saati açıp yeniden kuruyordum. Baba-muşi mulut’uşa dot’k’obu do ha3’i moşulun. (FN-Sumla) Babası gelirken saklandı, ama şimdi ortaya çıkıyor. → şkul; -şi[5]


-şa[5] (ÇM) [fiil-zarf oluşturan son-ek] [perf. istek kipi + -şa + aynı fiilin istek kipi] ...-dikçe/ ...-dıkça/ ...-dukça/ ...-dükçe. Ore mer3’i, ore imordaşa imorda cindra3’en. (ÇM-Ğvant) Kabak (bitkisinin) gövdesi, kabak (meyvesi) büyüdükçe eğiliyor. Laç’i memaxolaşa memaxola oşk’urinu emanzinu. (ÇM-Ğvant) Köpek yaklaştıkça korkum arttı.


-şa[6] [fiil-zarf oluşturan son-ek] -(y)ene kadar/-(y)ana kadar. → şakiz/ şakis. I. (PZ ~ FN) [perf. + -şa] Xasanik ar dulya aşa meyok’ore3xums-moyok’ore3xums. (PZ-Cigetore) Hasan bir işi yapana kadar tekrar tekrar sayıyor. Ali gza mendra uğun. Moxt’aşa culumcun. (ÇM-Ğvant) Ali’nin yolu uzak. Gelinceye kadar (Ali’ye) akşam oluyor. Bere feli dobok’açapam. Oxorişa idaşa goncaxuy. (AŞ-Ok’ordule) Çocuğa kabağı tutturuyorum. Eve götürene kadar her tarafını eziyor. P’t’vasişşa opşk’omi. (AŞ-Ortaalan) Patlayıncaya kadar yedim. Dere meyoft’işa nak’k’u pissi şeyi on bit’t’umi elemaç’abu. (AŞ-Ortaalan) Dereyi geçinceye kadar ne kadar pis şey varsa hepsi bana (= yan tarafıma) yapıştı. Mcora doliluşa molenk’ale kodopxedi. Melenk’ale biseyiri. (AŞ-Ortaalan) Güneş batıncaya kadar bu yakada oturdum. Karşı yakayı seyrettim. Ntxirişi k’alatepe naylaşa ebiğaşa şka memot’roxun. (FN-Ç’anapet) Fındık sepetlerini serendere çıkarana kadar belim kırılıyor. Gelaxunoniz na-gelabdvi k’azeta toli obdvi-gom3’k’işa en3u. (FN-Ç’anapet) Banka koyduğum gazete göz kapayıp açana kadar yok oldu. Alimse-çkimi, toli obdvi-gom3’k’işa oxoyişen sole gamastu ? Var-maçkinu. (FN-Ç’anapet) Yeğenim, ben göz açıp kapana kadar evden nereye kayıp çıktı ? Anlayamadım. Limxana bardişi ogine na-maz*iru 3’i3’ila biga bgorişa ntxiri-peso k’ala let’az dolilu. (FN-Ç’anapet) Eğreltiotu yığınağı önünde gördüğüm yılan, sopa arayana kadar fındık kökünün orda toprağa girdi. Si oxoşa idaşa gegom3’k’upun. (FN-Sumla) Sen eve gidene kadar gece olur.

II. (AH ~ ÇX) [emp. + -şa] Modvalu k’ayi va-xomu-doren. M3ika şu ren. Ncaz geladvana bulut’atşa muşebura geskurun. (AH-Lome) Ayakkabı iyice kurumamış. Biraz ıslaktır. Ağaca koysan biz gidene kadar kendi kendine kurur. Pucepez lumcineri seriniz omcu k’ai u3’onan. Ala ma oxoşe bulut’aşa gzaz gemilumcun. (AH-Lome) Hayvanlar akşam serinliğinde otlamayı seviyorlar. Ama ben eve gidene kadar yolda karanlığa kalıyorum. Berek k’asap’i mulut’aşa xor3i çumers. Mç’aci var-noxunams. (AH-Lome) Çocuk kasap gelene kadar eti bekliyor. Sinek kondurmuyor. Pucik 3’uk’aliten na-ixenen guberi gyari hek dolipxors do mja muzdamt’aşa geipxors. (AH-Borğola) İnek kazanda yapılan yemeği orada (= kazanın içinde) yer ve süt sağılana kadar yer, bitirir. Na-mepçam ok’oxveri geç’areri noğaşe ulurt’aşa gondinams. (AH-Borğola) Verdiğim bozuk parayı çarşıya gidene kadar kaybediyor. Meyvape imonç’ert’aşa nç’ami gopurinoman do munt’urepe oxro3kinoman. (AH-Borğola) Meyveler olgunlaşana kadar ilâç püskürtüler ve kurtlar öldürülür. Kemalik çayiz, mç’ima mulut’aşa gubre goşubğams. “Mç’ima mç’imaşi gubre ndğulazya do. (AH-Borğola) Kemal çaya, yağmur gelene kadar gübreyi [gelişigüzel] döküyor. “Yağmur yağınca gübre erisindiye. Biz*ğet’işa gyai op’ç’k’omi. (HP-P’eronit) Doyasıya yemek yedim


-şa[7] [fiil-zarf oluşturan son-ek] [va(r)- + çekimli fiil + -şa]...-meden/ ...-madan. (→ şakiz/ şakis) a. [va(r)- + perf. + -şa] T’u3a ora mca var-ompunaşa naşk’vasi floxt’un. (ÇM-Ğvant) Sıcak zamanda (= yazın) sütü kaynatmadan bırakırsan kabarıyor (= köpürüyor). Bozomota masaşi orti balk’oni k’ale cepatxuy. Va-naxvaşa kezdums. (AŞ-Ok’ordule) Kız masa örtüsünü balkon tarafından silkeliyor. Yıkamadan kaldırıyor. Xediği var-moidvaşa va-galen. (AŞ-Ortaalan) Hedik giymeden gidemezsin. Xoşk’ape var-om3’ulanaşa va-di3onen. (AŞ-Ortaalan) Çubukların ucunu sivriltmeden dikilmiyor. Dere mğiri var-iyaşşa çxomi va-gaç’ç’open. (AŞ-Ortaalan) Dere bulanık olmadan balık tutamazsın. Sali va-co3onaşa ham çutuği va-gaçiten. (AŞ-Ortaalan) Kamayı saplamadan bu kütüğü biçemezsin. Urzeni var-elvamç’itanaşa var-işk’omen. (AŞ-Ortaalan) Üzüm bir tarafı kızarmayınca yenmez. Xademe var-gamaxtaşa mektebişi mtel nek’lape nkolums. (FN-Ç’anapet) Hademe okuldan çıkmadan bütün kapıları kapatıyor. Amet’işi biç’i oxoyiz na-pxert’it k’ala çkar nena var-uşa goşilu do igzalu. (FN-Ç’anapet) Ahmet’in oğlu, evde oturduğumuz yerin arasından hiç ses yapmadan geçti ve gitti. K’oçiz elak’idu-doren. Ari var-meskuraşa majuraz ek’un3’ams. (AH-Lome) Adam delirmiş. Biri sönmeden ardından diğerini tutuşturuyor. Babak na-k’vatasen ç’uburiz t’k’ebi va-goxomaşa nanak msurtu şeni goşorums. Ok’açxe he msurtupeşi 3an3a şeni babak k’ayepe goşimez do 3’k’ariz gelumt’vinams. (AH-Lome) Babmın kestiği kestaneler henüz kurumadan annem bağ ipi yapmak için kabuğunu hemen soyuyor. Sonra o kabuklardan çanta yapmak için babam iyilerini seçip suya koyuyor. Muradis çkar m3udi var-ap’aramiten. Nena var-oçodinaşa goimç’itanen. (AH-Lome) Murat hiç yalan konuşamaz. Sözünü bitirmeden kızarıverir. Ncape var-nosvaraşa kerki kogo3’k’i. Vana ordo var-xomun. (AH-Lome) Ağaçları dizmeden kabuğunu soy. Yoksa çabuk kurumaz. Mart’iş tuta var-içodaşa bilanço oçodinoni boret. (AH-Lome) Mart ayı bitmeden bilançoyu bitirmemiz gerek. Gyari oç’k’omuz var-gyoç’k’aşa ipti aşurams do hemindo şkule ipxors. (AH-Borğola) Yemek yemeğe başlamadan önce kokluyor ve ondan sonra yiyor. Coğori-çkimiz mç’k’udi mebut’k’omert’aşi tude var-melaşa icubalams. (AH-Borğola) Köpeğime ekmek atıyorken yere düşene kadar (= yere düşmeden önce) kapıyor. K’ai na-va-renan şeni var-ip’aramitaşa artikatis elustunan. (AH-Borğola) İyi olmadıkları için konuşmadan birbirlerinin yanından sıyırıp geçiyorlar. Alik ar 3’ana var-içodaşa ar porça bri3’ups. (AK-Döngelli) Ali bir sene bitmeden bir gömlek eskitiyor. p’i[1]-II; p’i[3] ...-şa; p’riII-b; var- ... şakiz/ var-... şakis

b. [va(r)- + emp. + -şa] Didi ncalepes o3’ilaşe var-t’aşa meyva var-ni3’ilen. (AH-Borğola) Büyük ağaçlarda o3’ilaşe (= meyve toplama aracı) olmadan meyve toplanamaz.


-şa[8] [fiil-zarf oluşturan son-ek] a. [emp.ist. + -şa] ...-(y)eceğine/ ...-(y)acağına. Ayşe dolilayşa meşk’iluk’k’o vrossi iyasert’t’u. (AŞ-Ortaalan) Ayşe hızla ineceğine hızla girseydi iyi olurdu. Çxindi onç’aşa k’ayi kogamişifoni do diraxat’i ! (FN-Ç’anapet) Burnunu çekeceğine iyicene sümkür de rahatla ! Nuk’u gon3’k’imt’aşa toli gon3’k’are. (AH, atasözü, K.A.) Ağzını açacağına gözünü açacaksın (= Ağzını açıp alık olacağına gözünü açıp uyanık ol).

b. [perf.ist. + -şa]Sayet’t’i nak’k’u on ?” deyi iduşunaşaSayet’t’i nak’k’u iyu ?” deyi iç’itxi. (AŞ-Ortaalan) “Saat kaç ?” diye düşüneceğineSaat kaç oldu ?” diye sor.


şa[1] (FN ~ AH HP ÇX) z. I. Mümkün olduğu kadar. Alik Turkuli heşşo diguru ki şa ospirapams. (AH-Lome) Ali Türkçe’yi öyle öğrendi ki çok güzel konuşuyor. Hak’o oxenoni dulya koren do oxorca amaxen do şa ora gololapams. (AH-Lome) Bu kadar yapılacak iş var da kadın boş boş oturup zaman geçiriyor. Berez dido amşkorinu-doren. Muntxa gebudvare şa totums do ipxors. (AH-Lome) Çocuk çok acıkmış. Ne koyarsam süpürüp yiyor. Şa doxedi. K’ik’il eliğare. (AH-Lome) mec. Otura otura [= kelimesi kelimesine : “mümkün olduğu kadar otur”] filiz vereceksin (= çok tembelsin). Dolmişepez dido ezdaz ya do k’oçepe şa mçikoman. (AH-Borğola) Dolmuşlar çok adam alsın diye insanları habire sıkıştırıyorlar. Doğanik k’ai gyari z*iraşi şa totums. (AH-Borğola) Doğan iyi yemek görünce mümkün olduğu kadar yiyor.

II. [şa + ......-i ? şeklinde] Asla ...-mez. Heya muşebura dimtinen. Çku şa mk’itxoman-i ? (AH-Lome) O kendi başına dikleşiyor. Bize sormuyor ki. Mustavak puci şa omcvinams-i ? Pucepez oxuşkumers. Muk dulya-muşi ikoms. (AH-Lome) Mustafa inek otlatmaz ki. İnekleri bırakıp salar. Kendisi işini yapar. # Muperi boyi giğun ! / Gyuli, 3’i3’ila re-i ? / İris na sozi meçam / Şa ok’i3’ilare-i ? (AH-P’ayante, K.K.) Ne biçim boyun var ! / Gyuli, yılan mısın ? (*) / Herkese söz veriyorsun da / Asla kendini ortadan ikiye ayıramazsın. [(*) Lazcada “yılan gibi” = “İnce ve uzun boylu.” Türkçede gibi kötü anlamı yoktur.]


şa[2] (FN ~ AH) bağ. Ki. O zaman. a. [s.a.e. + -şa] Toliz mu gağoduma-şaBerek gemçuya. (FN-Ç’enneti) “Gözüne ne oldu ?” dedim kiÇocuk beni vurdudedi. Na-doborgi uşkuriXomasenma-şa skidun. (AH-Borğola) Diktiğim elma ağacıKuruyacakdiye ben derken yaşadı.

b. [çekimli fiil + şa] Var-ipelenma do p’t’axat’t’i şadixma(r)inenma do mebaşkvi. (FN-Ç’enneti) “Bir şeye kıllanılmazdiye kırıyordum kiTekrar kullanılırdiye vazgeçtim.


şaap’i → şarap’i


şaka (FN)(AK) i. Şaka. Şaka ikomt’eşa Mamut’ik Suleymaniz xami goxunu. (FN-Ç’anapet) Şaka yaparken Mahmut Süleyman’a bıçak batırdı. AlikŞaka vikipya do araba-muşi Mustafaşa nontxapaps. (AK-Döngelli) Ali Şaka yapıyorumdiye arabasını Mustafa’ya çarptırıyor. → şak’a


şakiz/ şakis (FN ~ ÇX) s.-e. ve c.s.-e. [pek nadiren] I. s.-e. ...-(y)e/-(y)a kadar. ...-(y)e/-(y)a dek. a. [pos. + şakiz/ şakis] K’alati lazut’ite ti şakiz opşa ren. (AH-Lome) Sepet başına kadar mısırla doludur. K’alati ti şakiz oipşu do oxorcak xolo nz*gipoms. (AH-Lome) Sepet tıka basa doldu. Kadın yine tıkıyor. Berepe-çkuniz 3’anağani şakiz izini va-uğunan. (AH-Lome) Bizim çocukların yılbaşına (= yeni yıla) kadar izinleri yok. Ham ndğalepez Xopuri gzas ondğe şakiz dido p’at’i sisi dolodgitun. (AH-Lome) Bugünlerde Hopa yolunda öğlene kadar çok kötü sis oluyor. Berez ham mja oxo-şakiz var-ağen. Gzas ulut’aşa gverdi naoren. (AH-Lome) Çocuk bu sütü eve kadar götüremez. Yolda giderken yarısını döküverir. Jimok’ani ont’ules xerk’işi jinşen menya şakis na-eşaz*in ap’uskali ma kodomidvit. (AH-Lome) Evin arkasındaki tarlada harkın üstünden rampaya kadar arada kalan kısmı bana ayırın. K’işluği dişka yazis gak’vatasen ki k’işi şakis k’ayi gamaxomasen. (AH-Lome) Kışlık odunu yazın kesebileceksin ki kışa kadar iyice kuruyacak. Nacik Eminiz na-oxenapamt’u dulya jur saat’i şakiz oçodinapams. (AH-Borğola) Naci Emin’e yaptırdığı işi iki saate kadar bitirtiyor. → şuk’u; -şa[3]

b. [zarf + şakiz/ şakis] Musafirepe nulunan. Babak gale şakis ek’o3’k’en. (AH-Lome) Misafirler gidiyorlar. Babam dışarıya kadar uğurluyor. Handğa karmat’ek udodginu lumci şakiz mkums. (AH-Lome) Bugün değirmen durmadan akşama kadar öğütüyor. Seri dido yano şakiz doxedaşi k’oçi ordo var-gok’un3xun. (AH-Borğola) Gece çok geç vakite kadar oturunca insan erken uyanmaz. Hasanik, handğa doxedu do lumci şak’iz tiz mt’iri it’işinu. (AH-Borğola) Hasan, bugün oturup akşama kadar başından bit ayıkladı.

II. c.s.-e. ...-(y)ene/-(y)ana kadar. Pi3arepe k’ayi va-gyosvarana ulut’a şakiz arabaz get’roxun. (AH-Lome) Tahtaları iyice dizip yerleştirmezsen gidene kadar arabanın üstünde kırılır. Muellimik dersiz gyoç’k’amt’a şakiz ha iniz berepe gale dokaçams. (AH-Lome) Öğretmen derse başlayana kadar bu soğukta çocukları dışarıda tutuyor. Dido diyanu. Oxoşe mulut’a şakiz gegom3’k’upun. (AH-Lome) Çok geç oldu. Eve gelene kadar karanlığa kalırsın. Berepe k’uzi dakaçet’a şakiz nana-mutepeşik nuk’uz gyari amudumers. (AH-Borğola) Çocuklar kaşık tutabilene kadar anneleri ağzına yemek koyar (= yemek yedirir). Puci ntxirepunaşen germaşe amilamt’a şakiz meç’işi ! (AH-Borğola) İnek fındıklıktan dağa doğru yukarı çıkana kadar yetiş ! Yusufi mç’ima mulut’a şakiz noğaşe gamilams. (AH-Borğola) Yusuf yağmur gelene k’adar [aşağıdaki] çarşıya gider. Omçviru dobiguramt’a şakiz 3’k’ariz ipti p3xap’ali-dort’un. (AH-Borğola) Yüzme öğrenene kadar suda önce çırpınmıştım. → -şa[6]

III. c.s.e. [va(r) + çekimli fiil + şakiz] ...-meden önce. Ekremi dido paği bere ren. Dolokunuz ar mutu na3’apaz do konasvaz-na var-noxoma şakiz hem oraz mekosumz. (AH-Lome) Ekrem çok temiz bir çocuktur. Elbisesine bir şey damlayıp sürülse kurumadan o an hemen siler. Mp’olişe var-bizabuni şakis-ti mixtimut’u. (AH-Lome) İstanbul’a hastalanmadan önce de gitmiştim. Mundi va-işuva şakiz nçxomi va-iç’open. (AH, atasözü, K.A.) Göt ıslanmadan balık tutulmaz. → p’i[1]-II; p’i[3] ...-şa; p’riII-b; var-...-şa[7]


şak’a (AH) i. Şaka. SiŞak’a bu3’umerya do giçkin. Ala hemuz damtilanen. (AH-Lome) SenOna şaka söyledimdiye sanıyorsun. Ama o, gerçek olduğunu sanıyor. Berepe-skani dido yangazi ren. “Şak’a boğodamya do t’ik’ina mok’ideyi bozos k’uçxe golumers. (AH-Lome) Senin çocukların çok yaramaz. “Şaka yapıyorumdiye sepet yüklü kıza çelme takıyor. → şaka


şalba (ÇM) i. Şal. Oxorzalepe ç’andrape şalba cituman. (ÇM-Ğvant) Kadınlar düğünlerde şal örtüyorlar.


şalvari (AH-Borğola ~ HP) i. Şalvar. Berez şalvari mobo3’k’am. (AH-Borğola) Çocuğun şalvarını çıkartıyorum. Feridik şalvaris gyoburams. (HP-P’eronit) Ferit şalvara yama yapıyor. → şavvali


şana i. Keyif. Si-ti haya moğodat’i-i ? Şana bedi-skaniz ! (AH-Lome) Sen de mi bunu bana yapacaktın ? Helâl olsun (ya da, duruma göre, “yazıklar olsun”) !


şansi i. Şans. [< Fra.] Çkar şansi var-miğun. Aya masumani seferi ren hep-yeği mulun. (AK-Döngelli) Hiç şansım yok. Bu üçüncü seferdir hep-yek geliyor. → ik’p’ali; zariII; igbali


şanums (AH-Borğola) EA har.f. Anıyor. K’ai k’oçi k’at’a oraz k’ai pşanum. (AH-Borğola) İyi insanı her zaman iyi anarım. → goişinams/ goişinay; elişinams[1]/ elişinay; moişinams; molişinams; şinoms[2]; guişinaps


şapka (AŞ) i. Şapka. Bauli na-cebdvi şapka dilat’t’u. (AŞ-Ortaalan) Bavula koyduğum şapka ezildi. → dudi-cetvale; p’atara


şap’k’a (AH) i. Bacanın tepesine konulan tenekeden şapka. Bacak ixis dumani ter3ine meçams. Bacaşi tepes tenekeşi ar şap’k’a konuk’idi do ixi mot-amoşkumet’az. (AH-Lome) Baca rüzgârda dumanı ters yöne veriyor. Bacanın tepesine tenekeden bir şapka koy da rüzgârı içeri doğru vermesin.


şapxu (ÇM) i. 1. Ot ve sebzelerin kökü. 2. Bazı bitkilerin saçak kökü. Ali mşk’velape şapxu-muşite dolo3’uy. (ÇM-Ğvant) Ali fidanları kökleri ile söküyor.

çoki


şarap’i/ şaap’i (FN ~ AH) i. Şarap. [< Arp.] Xasanik dido şaap’i şu do ontxoru. (FN-Sumla) Hasan çok şarap içti de kustu. Memet’ik dido şaap’i şu do ok’açxe blez*gu. (AH-Borğola) Mehmet çok şarap içti de sonra kustu. Dido şarap’i na-şums k’oçis ipti çxindi namç’itanen. (AH-Borğola) Çok şarap içen adamın önce burnu kızarır. → non3’ore; ğvini; x’vini


şarba (FN ~ AH) i. Eşarp. [< Fra.] Başörtüsü. Oxorcalepe bgaraşa it’anşa şarba dolik’oraman. (FN-Ç’anapet) Kadınlar ağlamaya giderken eşarp takıyorlar. Oxoriz bort’aşi xase gobitumer. Gale ar soti bit’aşi şarba gobitumer. (AH-Lome) Evdeyken tülbent örterim. Dışarıda bir yere giderken eşarp örterim. Nuranik oxoriz gamit’aşi şarba dolik’orams. Oxorişen m3ika dimendranaşi şarba kodoli3’k’ams do ti t’et’eli gulun. (AH-Lome) Nuran evden çıkarken eşarp bağlıyor. Evden biraz uzaklaşınca eşarbı çıkarıp baş açık gezer. “Ti mot-maşuvet’asya do tiz şarba gobitumer. (AH-Borğola) “Başım ıslanmasındiye başıma başörtüsü örtüyorum. → mandili


şarşalay (ÇM) Eø har.f. Hışırdıyor. # K’alaşi kelibaru / Doşarşalu pavrepe / Ma noğa doloviç’vi/ Si ikter rak’anepe. (ÇM-Ğvant) Sıcak hava esti / Hışırdı yapraklar / Ben çarşı dibinde yandım / Sen dolaşıyorsun tepelerde. → şaşalams; şiyams; şiyalams, meşiyalams; şiyaleps


şaşalams (PZ)(FN ~ AH-Lome) Eø har.f. → şarşalay; şiyams; şiyalams, meşiyalams; şiyaleps. I. (PZ) Hışırdıyor. Lazut’i parvepe xombineri on. Ok’anaşi şaşalams. (PZ-Cigetore) Mısırın yaprakları kurumuştur. Sallayınca hışırdıyor.

II. (FN-Ç’anapet) Sıvı [erg.] fışkırarak gümbür gümbür akıyor. 3’k’arik şaşalams. (FN-Ç’anapet) Su fışkırarak gümbür gümbür akıyor.

III. (FN-Sumla) 1. Su [erg.] az meyilli bir düzlemde akarken ses çıkarıyor. Abu 3’k’aik jile jile çaçxalams do 3’ale 3’ale şaşalams. Giçkin, daç’k’inden. (FN-Sumla) Abu deresi yukarılarda çok sesli çağlıyor da aşağılarda daha az ses çıkarıyor. Sanki yoruluyor. 2. Kuru oy yığını kurak ortamda ses çıkarıyor.

IV. (AH-Lome) Şakırdıyor. Hışırdıyor. Fıkırdıyor. İxi baraşi ncalepek şaşalams. (AH-Lome) Rüzgâr esince ağaçlar hışırdıyor. 3’k’arik şaşalams. (AH-Lome) Su fıkırdıyor (ya da : şakırdıyor).


şaveri [< şavums fiilinin partisipi] (AŞ ~ FN) s. Kirli. Pislenmiş. Hik’u şaveri pontulite goilen-i ? (AŞ-Ok’ordule) O kadar kirlenmiş pantolonla gezilir mi ? Doğani şaveri xe porça elusuy do şuşoluy. (AŞ-Ok’ordule) Doğan kirli eli giysiye sürüyor da karıştırıyor. Hay şaveri k’uçxete moy-gulur. (AŞ-Ortaalan) Burasını pis ayakla gezme. Şaveri dolokunape mot-dolikunam. (FN-Sumla) Kirlenmiş elbiseleri giyme. → lebyari; t’anci[1], t’anciyari, t’anciyareri; lebcari, lebiyari; pinti; leboni


şavuy/ şavums (AŞ ~ FN) EA har.f. Kirletiyor. Yengi porça kevuç’opam. Doşavuy. Komulun. (AŞ-Ok’ordule) Yeni giysi ona alıyorum. Kirletiyor. Geliyor. Bere ç’aç’axopina mo-naşk’um. Dolokuna-muşi şavums. (AŞ-Dutxe) Çocuğu çamurlukta bırakma. Giysisini kirletir. Şanak ağne modvalupe ar şvaçis şavums. (FN-Sumla) Şana yeni ayakkabılarını kısa zamanda kirletiyor. → lebi ikums; it’ancaray, it’anciyaray; moç’aç’uy; dilebcaray; lebums; pintums/ pintoms/ pintups; + işaven

+ uşavams EDA har.f. Birine ait bir şeyi kirletiyor. Berek baba-muşişi modvalu uşavams. (FN-Ç’anapet) Çocuk babasının ayakkabısını kirletiyor. Berepe modvalute oxorişa amaxtez do oxori domişavez. (FN-Ç’anapet) Çocuklar ayakkabıyla eve girip evimi kirlettiler.


şavvali/ şavval (AH-Lome) i. 1. Şalvar. Yaxyak şavvaliz gyoburams. (AH-Lome) Yahya şalvara yama yapıyor. Şavval-gebureyizirik ma mo3’k’enya uçkin. (AH, atasözü, K.A.) Pantolonu (= kelimesi kelimesine : şalvarı) yamalı olan, herkesin ona baktığını sanır. 2. Pantolon. Berepez şavvali ordo ubru3’un. (AH-Lome) Çocuların pantolonu erken yıpranır. K’oçik şkurnate şavvaliz doloz*gums. (AH-Lome) Adam korkudan pantolona sıçıyor. → şalvari


-şe[1] (PZ-batı kısmı) [iki-yön durumu göstergesi] → -şa[1]. I. [direktif işlevli] -(y)e/ -(y)a. K’oçi p’anda noğaşe ulut’aşa oropa-muşişi oxoyişe golikten. (PZ-Apso) Adam daima çarşıya giderken sevgilisinin evine uğruyor.

II. [ablatif işlevli] -den/ -dan. K’oçi gzaşe goikten. (PZ-Apso) Adam yoldan dönüyor (= giderken bir şey unutmuş). Baba-muşi bere gzaşe goktams. (PZ-Apso) Babası çocuğu yoldan geri çeviriyor. Mşk’uyinace k’oçi ğara-muşişe aşk’uyinen. (PZ-Apso) Korkak adam gölgesinden korkar.

-şe[2] (AŞ-Ortaalan) [ablatif (= ayırma durumu) göstergesi] -den/ -dan. Melenk’aleni 3’ipri hay na-cerenşe didi on. (AŞ-Ortaalan) Karşı yakadaki gürgen burada dikili olandan daha büyüktür. Ali zuğaşe huy gamaxt’u. İmbonay. (AŞ-Ortaalan) Ali denizden yeni çıktı. Yıkanıyor.


-şe[3] (AH) [direktif (= yön durumu) göstergesi] Ali-cumadişe mintxanepe moxtez-doren. Mipe renan z*iri-i ? - Kobz*iri. Ala çkari çinoperi va-ren. (AH-Lome) Ali-amcalara birileri gelmiş. Kimlerdir, gördün mü ? - Gördüm. Ama hiçbiri tanıdık değil. Bere-çkimişi ar fara oz*iyamu oşi 3’ana oskedinuşe koğirs. (AH-Lome) Çocuğumu bir kere görmek, yüz yıl yaşamaya değer. Berez masaz na-ren k’uzişe var-nanç’uşinuşi nana-muşik konunç’inu. (AH-Borğola) Çocuk masadaki kaşığa uzanamayınca annesi yanaştırdı. Cuma-çkimişe bidaşiK’ai gi3’onsya do çkimi şeni k’vali t’ağanums. (AH-Borğola) Kardeşime gidince Hoşuna gidiyordiye benim için peynir tavalıyor. → -şa[2]


şeçeri/ şeçeyi (PZ ~ AŞ) i. Şeker. [< Far.] 1. Sakaroz, früktoz ve glikozun genel adı. Toz şekeri ya da kesme şeker. Ayşek mçveri do şeçeri kok’ont’alu. Xalva ikums. (PZ-Cigetore) Ayşe un ile şekeri birbirine katıp helva yapıyor. 2. Akide şekeri. Katı şeker. Beres şeçeyi dok’açams. (PZ-Apso) Çocuğa şeker uzatıyor (= eline veriyor, tutturuyor). Berek şeçeyi dik’açams. (PZ-Apso) Çocuk şekeri elinde tutuyor. Bere şeçeri dvok’açay. (ÇM ~ AŞ) Çocuğa şeker uzatıyor (= tutması için eline veriyor). → şekeri; loyaIV-a


Şeçeri-barami/ Şeçeri-bayami (PZ) i. Şeker bayramı. Şeçeri-bayamis şeçeri gopayaman. (PZ-Cigetore) Şeker bayramında şeker dağıtırlar. Op’içu-dandra; Şeker-bayrami; Remezani-bayrami, Remezan-bayami


şeepe → şeyi


Şeker-bayrami (FN)(AH-Borğola) i. Şeker bayramı. P’içvanoraşi çodinas Şeker-bayrami mulun. (AH-Borğola) Oruç ayının (= Ramazan’ın) bitiminde Şeker bayramı gelir. → Şeçeri-barami/ Şeçeri-bayami; Op’içu-dandra; Remazani-bayrami/ Remezan-bayami


şekeri (FN ~ ÇX)(AK) i. Şeker. [< Far.] 1. Sakaroz, früktoz ve glikozun genel adı. Toz şekeri ya da kesme şeker. Şekeri k’ayi melak’ori. Vana dumç’k’u kogabğen. (AH-Lome) Şekeri iyice sarıp bağla. Yoksa karıncalar üşüşüp sarıyor. Mja, şekeri do dik’aşi mkveri ok’ont’alaman do papa ikoman. (AH-Borğola) Süt, şeker ve buğday ununu karıştırıp muhallebi yaparlar. Termoniz xaci, lazut’i, pek’mezi, dik’a, mkveri, defneşi but’k’a do şekeri ik’ataşi nostoneri iven. (AH-Borğola) Termoni fasulye, mısır, pekmez, buğday, un, defne yaprağı ve şeker katılınca çok lezzetli olur. Na-pşum çayis ar şekeri dolut’k’oçi-doren. Ma lo3a pşum. Kek’ut’k’oçi, ar şekeri daha ! (AH-Borğola) İçtiğim çaya bir şeker içine atmışsın. Ben tatlı içerim. Ardından bir şeker daha at ! Doğanik bureğişi guris şekeri uk’ateps. (AK-Döngelli) Doğan Laz böreğinin muhallebisine şeker katıyor. Ar kilo şekerişi leçeri ar kiloşi kavanozişa int’ren. (AK-Döngelli) Bir kilo şekerin reçeli bir kiloluk kavanoza sığıyor. Ramazanik şekeri 3’inups. (ÇX-Çxalazeni, TM) Ramazan şeker tartıyor. 2. Akide şekeri. Katı şeker. Cavitis şekeri unt’u. “Şekeri k’ayi va-renma do k’erk’eli ebuç’opi. (HP-P’eronit) Cavit şeker istiyordu. “Şeker iyi değildiye (ben düşündüm ve) ona simit aldım. → şeçeri/ şeçeyi; loyaIV-a


şemşiye (AH) i. Şemsiye. [< Arp.] Mç’ima va-moxtaşa Omerik baba-muşiz şemşiye numers. (AH-Lome) Yağmur gelmeden Ömer babasına şemsiye götürüyor. XasanikGzaşen na-golulun arabak 3’k’ari komemo3’ap’inasenya do şemşiye mok’itumers. (AH-Borğola) HasanYoldan geçen araba bana su sıçratacak (= damlatacak)” diye şemsiye ile önünü kapatıyor. → semsiye


-şen[1] (FN ~ ÇX) [ablatif göstergesi] -den/ -dan/ -ten/ -tan. I. [hareketin başladığı yer] Obogeneşen mobit’itşa mç’imaz obiç’opit. (FN-Ç’anapet) Obogene’den gelirken yağmura tutulduk. Mektebişen moxtaşi kitabi gonk’anams. (FN-Sumla) Okuldan gelince kitabını bir köşeye sallayıp atıyor. Elemit’a do k’ok’i3’a steri zabunobape ar bereşen majura berepez dido k’olay nak’nen. (AH-Lome) Kızamık ve boğmaca gibi hastalıklar bir çocuktan diğer çocuklara çok kolay bulaşır. Nana-muşik bere mektebişen mulurt’uşi nagen do oxorişe moyonams. (AH-Borğola) Annesi çocuğu okuldan gelirken karşılıyor ve eve getiriyor. Hentepe mendraşen bere di3’onenan. (AH ~ HP-P’eronit) Onlar uzaktan çocuk sanılıyorlar. Uk’vaşxeşen nacins. (ÇX-Çxalazeni, TM) (Birini) arkasından itiyor. → -yen (ÇX-Makret)

II. [kıyaslama kriteri] Avli-çkuni tkvani avlişen mçire ren. (AH-Lome) Bizim avlu sizin avludan geniştir.

III. [hakkında konuşulan konu] Xasani moxtasen. Bere-muşiz xe na-not’roxuşen mot-moşu3’k’am ! P’at’i u3’ons. (AH-Borüğola) Hasan gelecek. Çocuğunun elinin kırıldığından bahsetme (= konuyu ortaya çıkarma). Fenasına gidiyor.


-şen[2] (FN) [fiil-zarf oluşturan son-ek] [var- + perf. + -şen ogine] ...-meden önce. ...-madan önce. Soviyet’işi Federasyoni var-goşibğuşen ogine Batumişa mixtimurt’u. (FN-Ç’anapet) Soviyetler Birliği dağılmadan önce Batum’a gitmişliğim vardı. Ar mutxaz var-geboç’k’aşen ogineMuç’o p’a ?” deyi ti-çkimiz mep’k’itxum. (FN-Ç’anapet) Bir şeye başlamadan önceNasıl yapsamdiye kendi kendime soruyorum. p’i[2] ...-s/ p’i[2] ...-si; p’ri


şeni[1] (FN-Ç’anapet) i. Arı yavrusu. 3’ipriz na-gemiz*in boginapez şeni kodomixedu. (FN-Ç’anapet) Gürgen ağacında duran kovanlarıma arı kondu. Ağne na-naşku şeni boginaz geride komoxedu. (FN-Ç’anapet) Yeni çıkan arı yavrusu, peteğin arka kısmına kondu. Handğa but’k’ucepek dido burinaman. P’eya şeni naşkvasen-i ? (FN-Ç’anapet) Bugün arılar çok şırıldıyor. Acaba yavrumu bırakacak ?


şeni[2] s.-e. İçin. I. [isim + şeni] 1. İçin. [amaç ifadesi] Korme 3’i3’i şeni omçvele nçxik’uy. (ÇM-Ğvant) Tavuk solucan için kapı önünü eşeliyor. Mtiri-çkimik k’at’a ndğaz sağluği şeni dido oraz goigzalz. Handğa-ti noğaşa idu do moxtu. (FN-Ç’anapet) Kayınpederim her gün sağlık için uzun süre yürüyor. Bugün de çarşıya gidip geldi. Ont’uleşi ğoberi şeni ç’uburişi masayi mik’orems. Ar soti ç’uburişi nca komaz*iren-i, p’eya ? (AH-Lome) Tarlaya çeper için kestane kazığı lazım. Bir yerde kestane ağacı bulabilir miyim acaba ? Handğa ondğeneri gyari şeni xaci mebok’idi. (AH-Borğola) Bugün öylen yemeği için xaci pişirdim. 2. İçin. [neden ifadesi] Henterek ma mtuti şeni mçumenan. (FN-Ç’anapet) Onlar beni ayıdan koruyorlar. Xasanik Ali şeni becğams. (FN-Ç’anapet) Hasan Ali’ye (Ali için) kızdı. Bere-muşi şeni sum 3’ana ren çilambre dobğams. (FN-Sumla) Çocuğu için üç senedir gözyaşları döküyor. Hemuk ar m3xuli şeni bere ragadums. (AH-Borğola) O bir armut için çocuğu gürültülü dövüyor. 3. İçin. [özgüleme ifadesi] Nana berepe şeni elduveni şuy. (AŞ-Ok’ordule) Anne çocuklar için eldiven örüyor. Nçxomepeşi didilepe na-en muşi şeni gamik’atams. (FN-Sumla) Balığın büyüklerini kendine ayırıyor. Nanak bere-muşi şeni mjas kuvali duluk’vançxups. (ÇX-Çxalazeni, TM) Anne çocuğa sütün içine ekmek parçaları doğruyor. 4. İçin. Hakkında. İle ilgili. Ham dulya şeni ayk’iri mo-dogutur. (ÇM-Ğvant) Bu iş için karşı çıkma. Alevipe şeni na-mişk’unan dido şeyi sefi domogurey. (AŞ-Ortaalan) Aleviler hakkında bildiğimiz çok şey bize yanlış öğretilmiş (= kelimesi kelimesine : “bize yanlış öğrettiler”). Axmetik Mexmeti şeni zopont’uşi ncoxo ugedumu Rizas-ti kelaçu. (HP-P’eronit) Ahmet Mehmet ile ilgili olarak konuşurken isim vermeksizin Rıza’yı da ima etti. 5. İçin. Göre. Ham 3’endeç’i şk’imi şeni opşa morderi on. K’uçxeşa gamamolun. (PZ-Cigetore) Bu çorap benim için çok büyük. Ayağımdan çıkıyor. Ğura, k’oçi şeni nak’o mendra, nak’o megza ren, mis uçkin ? (FN-Sumla) Ölüm, insan için ne kadar uzak, ne kadar yakın, kim bilir ? Mç’k’udi şeni mkveri moşkva divu-doren. M3ika koduk’li. (AH-Lome) Ekmek için un fazla olmuş. Biraz azaltıver.

II. [f.-i. + şeni : amaç ifadesi] -mek için. Baba-şk’imi ğuni cedumu şeni ncaşe ncas yat’oni gondums. (PZ-Apso) Babam arı kovanı koymak için ağaçtan ağaca ince uzun odun geçiriyor. Berepek obiru şeni ik’alap’araman. (PZ-Cigetore) Çocuklar oynamak için yalvarıyorlar. Okorinu şeni badya ceduy. (ÇM-Ğvant) Soğutmak için badyaya koyuyor. Ali cenç’areri var-meçamu şeni vit’o-ovro gza komo3’iru. (ÇM-Ğvant) Ali para vermemek için on sekiz yol bana gösterdi. Olva şeni ar celaren. (AŞ-Ortaalan) Gitmek için can atıyor. Gyari oxaziru şeni babak da-çkimi ordoşe oxorişa elolapams. (FN-Ç’anapet) Babam kız kardeşimi yemek hazırlaması için (yukarı doğru, bahçeden eve) erkenden eve yolluyor.

III. [isim cümlemsi + şeni : neden ifadesi] -den dolayı. -diği için. na-...-şi[5]. a. [na-’lı cümlemsi + şeni] 3’ari mboli na-var-on şeni karmat’e oktapu var-uşk’un. (ÇM-Ğvant) Su az olduğundan dolayı değirmen dönmüyor. M3’ika na-imxoy şeni mboli va-cuduy. (ÇM-Ğvant) Az yediği için çok koymuyor. Nek’na na-ç’irç’iy şeni yaği dusuy. (ÇM-Ğvant) Kapı gıcırdadığı için yağı sürüyor. K’oçi kva na-mok’axedu şeni var-mailu. (AŞ-Ortaalan) Adam taşın arkasına saklandığı için vuramadım. Dido na-aşk’urinenan şeni baba do bere-muşi ot’oçape dolok’açeri gulvan. (AŞ-Ortaalan) Çok korktukları için baba ile çocuğu tabanca elde tutarak (= tabanca avuçlanmış halde) geziyorlar. T’usa çayi na-var-aşven şeni oçuçunay. (AŞ-Ortaalan) Sıcak çayı içemediği için ılıtıyor (= ılıklaştırıyor). On3xoneşe miti na-var-extu şeni mtelli bombula-lemsa divu-doren. (AH-Lome) Tavana kimse çıkmadığı için hep örümcek ağı olmuş. M3’k’upiz nek’na ik’ank’uşi xvala na-bort’i şeni emk’uti. (AH-Lome) Karanlıkta kapı dövülünce yalnız olduğum için ürktüm. Nusak na-naxu 3’inek’epe na-xomu şeni tok’işen ge3’k’ams. (AH-Borğola) Gelin yıkadığı çorapları kuruduğu için ipten çözüyor. Uşkurepe mteli Onurik ixirs. Meltemiz oxiru k’ai na-var-u3’ons şeni var-ixirams. (AH-Borğola) Elmaları hep Onur çalar. Meltem, çalmayı sevmediği için çalmıyor. Doğanik papa ipxort’aşi k’uzite moşkva na-ezdums şeni jin-muşi goit’a3ams. (AH-Borğola) Doğan muhallebi yerken kaşıkla bol aldığı için üstüne yapıştırıp bulaştırıyor. Apxazi gyumruğişi polisik t’ua, nek’naşi fot’oğrafi na-gamabiği şeni, fot’oğrafişi makine go3’omiğu. (AH-Borğola) Abhaz gümrük polisi az kalsın, kapının fotoğrafını çektiğim için, fotoğraf makinemi elimden alırdı. K’uk’uma guşaxveri na-ren şeni 3’k’ari muşebura muiçoden. (AK-Döngelli) Güğüm delik olduğu için suyu kendiliğinden boşalıyor.

b. (PZ)(AŞ-Ortaalan)(AK-Döngelli) [na-’sız cümlemsi + şeni] Xasanis pi3arişi k’ulis var-caxunen şeni post’i e3’idums. (PZ-Cigetore) Hasan tahta iskemleye oturamadığı için postu altına koyuyor. Ayşes golayonu do onç’aru var-uşk’un. Cenç’areri nam nam on var-içinams şeni ant’alen. (PZ-Cigetore) Ayşe’nin okuma-yazması yok. Paranın hangisi hangisi olduğunu tanımadığı için karıştırıyor. Seris ini mayen şeni opşa govitum. (PZ-Cigetore) Gece üşüdüğüm için çok örtünüyorum. K’oçi k’o3’agutun şeni si va-maziru. (AŞ-Ortaalan) Adam önde duruyor da seni görmedim. Masa k’o3’udgun şeni vrossi anç’ç’aren. (AŞ-Ortaalan) Önünde masa olduğu için iyi yazabiliyor. Vrossi lobassen şeni Doğani carepe dont’u3u. (AŞ-Ortaalan) İyi yumuşayacak diye Doğan ekmekleri sıcak suyla haşladı. Doğani, lebi vrossi gamaxtasen şeni int’u3ay. (AŞ-Ortaalan) Kir iyi çıkacak diye kendini sıcak suyla yıkıyor. Cemalik ağne ğoberi oxvenapasinon şeni mcve kazuğepe işa3’k’ips. (AK-Döngelli) Cemal yeni çit yaptıracağı için eski kazıkları söküyor. Abdesti yezdasinon şeni porçaşi xe ilinz*ik’ups. (AK-Döngelli) Aptes alacağı için gömleğinin kolunu kıvırıyor. Tugik divanişi tudes na-ren ağu ç’k’omu şeni xo3kun. (AK-Döngelli) Fare divanın altındaki zahiri yediği için herhalde geberiyor. K’oçik ampuli ge3’k’asinon. Ama boyi mk’ule uğun şeni ampulis var-yunç’işun. (AK-Döngelli) Adam ampulu sökecek. Ama boyu kısa olduğundan dolayı ampule yetişemiyor.

c. [yasak istek kipi + şeni] Berepe mo-izabunert’an şeni çoyişi mektebis purki-zabunişi lemşi duxenes. (PZ-Cigetore) Çocukların hasta olmamaları için köyün okulunda çiçek hastalığın iğnesini (= aşısını) yaptılar. Ali çupina moy-t’roxurt’ay şeni mt’alepe oşk’enda k’oşk’adguy do mangana ceduy. (ÇM-Ğvant) Ali testi kırılmasın diye otların arasına koyup araca koyuyor. Miti mo-ilumt’ay şeni Ali ot’oçape elebo3’i. (AŞ-Ortaalan) Kimseyi vurmasın diye Ali'nin tabancasını (bulunduğu yerden) çıkardım. Let’t’a moy-nixvert’t’ay şeni pisarepe gvozun. (AŞ-Ortaalan) Toprak dökülmesin diye etrafında tahtalar çevrilidir. Na-3’ili çayi mot-iç’vasen şeni ekankare. (AŞ-Ortaalan) Topladığın çayı yanmasın diye havalandıracaksın. Na-memincğonare şeyepe mo-k’oşk’at’roxasen şeni vrossi kogvok’k’ori. (AŞ-Ortaalan) Göndereceğin şeyleriKırılmasındiye iyice sar.

IV. (AŞ) [na-’lı isim cümlemsi + şeni : amaç ifadesi] ...-mek için. Ali Artisi mebangvapareşeni na-var-ikuy mutu va-dosk’udu. (AŞ-Ortaalan) Ali’ninArtiste benzeyeceğimdiye yapmadığı bir şey kalmadı.


şerbeti (AK) i. Şerbet. [< Arp.] Nanak baklavaşa şerbeti xoguşobu. (AK-Döngelli) Annem baklavaya şerbet döktü (= ilâve etti). → loyaIV-b; şerbet’i


şerbet’i (AŞ ~ FN) i. Şerbet. [< Arp.] Ayşe baklavaşi şerbet’i zade msk’va goyaben. (AŞ-Ok’ordule) Ayşe baklavanın şerbetini çok iyi dökebiliyor. Nanak bak’lavaz şerbet’i gobams. (FN-Ç’anapet) Annem baklavaya şerbet döküyor. → loyaIV-b; şerbeti


şerep’i (PZ) i. Kepçe. Xasanik şerep’i p’ek’mezis duğams. (PZ-Cigetore) Hasan kepçeyi pekmezin içine daldırıyor. → k’op’a[3], k’op’p’a[1]


şetxi (FN ~ AH HP ÇX) i. Çiy. Sabah bitkilerde toplanan küçük su damlalar. Sabayle şetxi na-ren şeni çayı 3’ilomt’aşi k’oçi gverdis 3’ale mtelli go3’işuven. (AH-Lome) Sabahları çiy olduğu için çay toplarken insan belden aşağı hep ıslanıyor. Şetxi t’aroniz ont’ules na-gulun go3’işuven. (AH-Borğola) Islak zeminli tarlada gezenin alt tarafı ıslanır. Şetxi t’aşi ont’uleşe var-amilen. K’oçi dişuven. (AH-Borğola) Çiy olduğunda tarlaya girilmez. İnsan ıslanır. Şetxiz na-aşuvu pantoli go3’oskurinams. (AH-Borğola) Islak zeminde ıslanan pantolunun alt kısmını kurutuyor. → çize; murun3xi-mseli; toşiII


şeyi[1] (PZ ~ FN-Ç’anapet) i. [çoğ. şeyepe/ şeepe] Giysi. Çamaşır. Bereşi şeepe patxums. (PZ-Apso) Çocuğun eşyalarını silkeliyor. Oxorzak şeepe-muşi kat’a foyi on3xenis elabams. (PZ-Apso) Kadın eşyalarını daima tavan arasına asıyor. Nana-şk’imik xombula şeepe ce3’ams. (PZ-Apso) Annem kuru eşyaları söküyor. Eminek şeyepe-muşi k’arxums. Mondo golvaşa idasen. (PZ-Cigetore) Emine eşyalarını toparlıyor. Herhalde gezmeye gidecek. Berepek şeyepes yaği unktaman. (PZ-Cigetore) Çocuklar elbiselere yağı bulaştırıyorlar. Ayşek şeyepe-muşi donaxu do kocelabu. Hus-t’i doxombu şeni ce3’ams. (PZ-Cigetore) Ayşe çamaşırlarını yıkayıp da astı. Şimdi de kuruduğu için çözüyor. Xasanis şeyepe-muşi uç’ordun. (PZ-Cigetore) Hasan’ın elbiseleri yırtılıyor. P’iyat’i şeyepete-ti nimsk’vanay. (ÇM-Ğvant) Kötü giysilerle de süsleniyor (yakıştırıyor). Goxaziru na-uşkun p’iyat’i şeyepete-ti numsk’vanay. (ÇM-Ğvant) Giydirmeyi bilen kötü giysilerle de süsleyebiliyor (= yakıştırıyor). Nana-şk’imi oda-muşi şeyepe-muşi k’otuy. (AŞ-Ok’ordule) Annem odasında eşyalarını katlıyor. Ayşe ! Mç’ima komoxt’u. Şeyepe iğvaren. Ce3’i do kamiği. (AŞ-Ok’ordule) Ayşe ! Yağmur geldi. Çamaşırlar ıslanacak. Çıkar da içeri götür. Huy şeyi bonuy. (AŞ-Ok’ordule) Şimdi eşya yıkıyor. Naxveri şeyepe otva e3’vobi. Mot-i3’arert’t’ay. (AŞ-Ortaalan) Yıkanmış eşyaları çatının altına as. Islanmasın. Şeyepe-skani oxormonduniz mot giz*in ? Hantere ar soti kezdi ! (FN-Ç’anapet) Eşyaların evin ortasında niye duruyor ? Bunları bir yere kaldır ! Makinaz na-inaxu şeepe gamiği do kogyok’idi. (FN-Ç’anapet) Makinede yukanan elbiseleri çıkar ve as. Upite şuveyi şeyi unaxu dodvayiz jur ndğaz doloxe yekten imt’k’oren. (FN-Ç’anapet) Terle ıslanmış eşyayı yıkanmamış halde bırakırsan iki gün içinde hemen küflenir. Da-çkimik ogine şeyepe k’ayi n3’ilaxumz do gyok’idams. (FN-Ç’anapet) Kız kardeşim çamaşırları önce iyicene sıkıyor ve sonra asıyor. Nek’la gon3’k’umt’aşa gale na-gyobun naxveri şeyepez elasven. (FN-Ç’anapet) Kapıyı açarken dışarıda asılı yıkanmış eşyalara [o kapı] sürünüyor. Nanak şeyepe naxumt’aşa gamanktumz do heşote makinaz meşadumerz. (FN-Ç’anapet) Annem eşyaları yıkarken (eşyaların) içini dışına çevirip o şekilde makineye (= çamaşır makinesine) koyuyor. Nanak kçe şeyepe t’u3a 3’k’ariz gelupinamz do naxumz. (FN-Ç’anapet) Annem beyaz eşyaları sıcak suda bekletip yıkıyor. [Eşbiçimli olan şeyi[1] ile şeyi[2] aynı kökenli midir ? Değil midir ? Lazcanın eski durumları bilme imkânımız olmadığından dolayı bu soruya cevap verilemez.] → uruba; dolokuna, dolokunu, dolokuni


şeyi[2]/ şei (PZ ~ HP ÇX)(AK) i. [çoğ. şeyepe/ şeepe] Şey. [< Arp.] I.1. Somut şey. Fidani-fabrika çayi oşk’omoni şeyepete nkturuy. (AŞ-Ok’ordule) Fidan fabrikası çayı yiyecek şeylerle değiştiriyor. Na-gorum şeyi nik’arbu-i ? (AŞ-Ortaalan) Aradığın şey bulunmaz hale mi geldi ? Xasi let’az mtel şeyi içanen. (FN-Ç’enneti) Verimli toprakta her şey biter (= her şeyi ürün veriyor). Na-z*irasen ir şeyi oncires meşaşinaxums. (AH-Borğola) Bulduğu her şeyi yatağının içinde saklıyor. Kemalik muz na-uğun iri şeyi cumalepe k’ala irtams. (AH-Borğola) Kemal kendinde olan her şeyi kardeşlerle paylaşıyor. T’urşi bikim. Mtelli şeyepe buk’atum. Muşebua ox’vapuşe mebaşkum. (HP-P’eronit) Turşu yapıyorum. Bütün şeyleri kattım. Kendi kendine olmaya bırakıyorum. Nandidik dido şeyi ç’it’a yeris ont’rinaps. (AK-Döngelli) Babaannem çok şeyi küçük yere sığdırıyor. (→ ondi) 2. Eşya. [< Arp.] Bere daha 3’ulu on. Monk’a şeepe var-ağen. (PZ-Apso) Çocuk küçüktür. Ağır eşyaları götüremiyor. Eminek şeepe-muşiz k’ayi ugurams. (AH-Lome) Emine kendi eşyalarını iyi kollar.  (→ eşya)

II. Soyut şey. İş. Xoca ! Şk’u hi-st’eri şeyepe şeni mu vit’urt, gişk’un-i ? “Uci mo-meçam. Şuri mo-megak’açert’as.” (AŞ-Ok’ordule) Hocam ! Biz öyle şeyler için ne diyoruz, biliyor musun : “(Ona) kulak verme. Canın sıkılmasın.” Ar şeyi ikomt’aşa na-golulun steri are. (FN-Ç’anapet) Bir işi yaparken geçerli normlarla hareket edeceksin. Obadula xayi şeyi ren. Ar çkva na-tkvare mitik var-gişinamz. (FN-Ç’anapet) İhtiyarlık kötü şeydir. Artık kimse söylediğini ciddiye almıyor. Goişi ! K’at’ayya haşo moğodam. Na-var-miçkin şeyepe mk’itxom. (HP-P’eronit) Goişi ! Sürekli bana böyle yapıyorsun. Benim bilmediğim şeyleri soruyorsun. P’ap’ulik mota-muşi k’at’a şei açkinen ya do guişaşen. (AK-Döngelli) Dedesi, torunu her şeyi biliyor diye şaşırıyor. Skanda ağne na-ok’itxu minon şeyepe megincğonup. (AK-Döngelli) Sana yeni sormak istediğim şeyleri gönderiyorum→ ondi


şeyt’ani[1] i. [çoğ. şeyt’anepe] [halk inançlarında] İnsana kötülük yaptığı inanılan ve göz ile görünmeyen imgesel tasarım(lar). [Genelde çoğul olarak düşünülürler.] Ostvinu gyunaxi ren. Şeyt’anepe ok’ibğen-doren. (AH-Lome) Islık çalmak günahtır. Şeyt’aniler birikirmiş. Şeyt’ani molibğen. (AH-Lome) İçerisi şeyt’ani dolar. Şeyt’ani mot-goibğinam. (AH-Lome) Etrafına şeyt’ani doldurma. Şeyt’ani molobğams. (AH-Lome) İçeri şeyt’ani dolduruyor.


Şeyt’ani[2] i. [pek nadiren] Şeytan. [< Arp.] [Tektanrılı dinlerde inanılan Şeytan, Laz halk inaçlarındaki şeyt’ani’lerin tersine, tanımı dolayı sırf tekil olarak kullanılır.]


-şi[1]/ -ş[1] [gen. göstergesi] → -yi[1] . I. -(n)in/ -(n)ın/ -(n)un/ -(n)ün. [isim tamlayanı] a. [isme eklenir] Mç’ima mç’imayiz ğalişi 3’k’ari livadiz mat’alen. (FN-Ç’anapet) Yağmur yağınca dere suyu bahçeyi basıyor. Pucepez ç’ubuyişi but’k’a vuç’k’i(y)i. (*)(ÇX-Makret) İneklere kestane yaprağı kestim. [(*) Çxala diyalektlerinde sıkça ç’ubuyişi but’k’a yerine ç’ubuyi but’k’a denir.]

b. [ismin arkasına eklenen genitif durumdaki zamire eklenir] Xasanik oxori-muşişi otva et’axums. (PZ-Cigetore) Hasan evinin çatısını alttan yukarıya doğru kırıyor.

II. -den/ -dan. a. [isme eklenir]

a-1. [bir şeyin bir kısmı] Alik ma tolişi mixenams. (PZ-Cigetore) Ali bana göz kırpıyor. Ali do Xasanik en3’a-cen3’aşi ibiran. (PZ-Cigetore) Ali ile Hasan tahterevalli oynuyorlar. Lulu carişi elemik’vat’i. (AŞ-Ok’ordule) Yumuşak ekmekten bana kes. Hey na-celvobğun ntxirişi komoği. (AŞ-Ok’ordule) Orada yerde dökülü duran fındıktan getir. Nanak bureğişi berepez elut’alamz. (FN-Ç’anapet) Annem börekten çocuklara ayırıyor. Porçaz handğa na-p’ç’k’omi p’et’mezişi memisun. (FN-Ç’anapet) Gömleğime bugün yediğim pekmezden sürülmüş.

a-2. [bir şeyin ham maddesi] Ğiz*i ntxirişi dido k’ayi nostonyayi baklava iven. (FN-Sumla) Olgunlaşmamış süt fındığı ile çok güzel baklava olur.

a-3. [olumsuz fiil ile birlikte kullanılarak “bir şeyden hiç anlamıyor” ifadesinde] Doloxveri manganaşi var-oxvo3’onay. M3udişi nçxik’uy. (ÇM-Ğvant) Arızalı makineden anlamıyor. Boşuna kurcalıyor. K’oçiz oncğoreşi var-uçkin. Pencereşen galendo menç’k’vals. (AH-Lome) Adamın görgüden haberi yok. Pencereden dışarıya tükürüyor. Heya guri-gek3aperi ren. K’aobaşi va-oxo3’onams. (AH-Lome) O, içi karadır. İyilikten anlamaz. Oncğoreşi var-uçkin. Milleti kogemipxasinu. (AH-Lome) Ayıptan anlamaz. Millete rezil oldum.

b. [isim cümlemsisine eklenir] [bir şeyin bir kısmı] Na-it’t’urşi opşa miğun. (AŞ-Ortaalan) Dediğinden bende çok var.


-şi[2]/ -ş[2] [sıfata eklenen sonek] I. (PZ ~ ÇX) [“Aralarında kalitesi öyle olanı” diye anlam taşıyan isim üretir.] Kçeşi. Aralarında rengi beyaz olan. Mç’itaşi. Aralarında rengi kırmızı olan. Mk’uleşi. Aralarında boyu kısa olan. # Kçeşi do mç’itaşi elegivelu / Kçe mandili tişa moyogivelu. (PZ’ın doğu kısmı, anonim) Beyaz ve kırmız elbiseler sana yakıştı / Beyaz başörtüsü başından düştü (= açıldı). Dolokunaşe-vrosişi var-eç’opi-i, ordoşa goişiren. (ÇM-Ğvant) Giysinin iyisini almaz isen erkenden eskiyor.

II. (FN ~ ÇX) [“Cins olarak oldukça öyle olan” diye anlam taşıyan sıfat üretir.] Kçeşi luği. (FN ~ ÇX) Beyaz incir (= mor olmayanlar). Kçeşi mbuli. (FN ~ ÇX) Beyaz kiraz (= sarı veya açık renkli olanlar). Kçeşi urz*eni. (FN ~ ÇX) Beyaz üzüm (= yeşil kalanlar). Mçxuş(i) t’oroci. (FN ~ ÇX) Güvercinin iri bir türü. Mç’ipeş(i) t’oroci. (FN ~ ÇX) Güvercinin ince bir türü. Mç’ipeşi dulya. (FN ~ ÇX) İnce iş. Mç’ipeş k’ank’uli. (FN-Ç’anapet) Küçük kalabalık haldeki sivrisinek. Lazut’işi mkveri mçxuşi on3orute in3oren. (AH-Lome) Mısır unu kalın elekle elenir.


-şi[3] (PZ)(AŞ)(HP ~ ÇX) [fiil-sıfat oluşturan sonek] Olvaşi miğun. (PZ-Apso)(AŞ-Ok’ordule) Gidilecek bir yerim var. Oxvenuşi miğun. (HP ~ ÇX) Yapılacak şeylerim var. → -yi[2]


-şi[4] (FN) [olumsuz fiile eklenen cümlemsi s.-e.] ...-(me)yince/ ...-(ma)yınca. Ek’rabape var-ida var-moxtaşi var-iven. (FN-Sumla) Akrabalar gidip gelmeyince olmaz. İri-xoloz du3’vi do ma var-mi3’vaşi var-ivu. (FN-Sumla) Herkese söyleyip bana söylemeyince olmadı (= kalbim kırıldı, doğrusu).


-şi[5] (AH ~ ÇX) [olumlu ve olumsuz fiile eklenen cümlemsi s.-e.] → -şa[4] , -yi[3]

I. [emp. + -şi] ... iken. Ma dulya bikomt’aşi Eminek bere e3’ikaçams. (AH-Lome) Ben iş yaparken Emine (ayakta durup) çocuğu koynuna alıyor. Çiçku-bere cant’aşi xvala va-nişkvinen. Mtugik uci nuxvat’ams. (AH-Lome) Bebek uyurken yalnız bırakılmaz. Fare kulağını kemirir. OxorcakXvala mot-dopskidut’aya do ont’ule xaçkumt’aşi bere eliyonams. (AH-Lome) KadınYalnız kalmayayımdiye tarlayı kazırken çocuğa eşlik ettiriyor. Ağani noğamisa dido oncğoryayi ren. İp’aramitamt’aşi-ti p’ici amç’itanen. (AH-Lome) Yeni gelin çok utangaçtır. Konuşurken bikle yüzü kızarıyor. Mçxomi p’ç’opumt’işi ank’esis ç’arğani konik’idu. (AH-Borğola) Balık avlarken kancaya yengeç yakalandı. Germaşe ulurt’eşi jur gza z*ireşi goişaşez. “Heya !”, “Haya !” ya-şi mteli gaşaşez. (AH-Borğola) Dağa giderken iki yol görünce şaşırdılar. “Şu !”, “Bu !” derken hepten karıştırdılar. Timuri guit’aşi itopals. (AK-Döngelli) Timur gezerken topallıyor. Alik iz*i3ap’t’aşi ğencğili-muşi iz*iren. (AK-Döngelli) Ali güldüğü zaman dişetleri gözüküyor. Aya toli-gulakterik mo3’k’edaşi maşkurinen. (AK-Döngelli) Bu yan göz bana baktığında korkuyorum.

II. (AK) [na- + emp. + -şi] ...-den dolayı. Nok’epe x3aperi na-renşi ç’k’odun. (AK-Döngelli) İplik, çürümüş olduğundan dolayı kopuyor. → şeni[2]

III. [perf. + -şi] ...-diğinde. ...-eceğinde. ...-(y)ince/ -(y)ınca/ -unca/ -ünce. Baba menciyoniz doxedaşi nincirs do raxat’i iven. (AH-Lome) Babam arkalıklı sandalyeye oturunca yaslanıyor ve rahat ediyor. Muz mutu var-axenaşi Xasaniz bere obgarinapams. (AH-Lome) Kendisi bir şey yapamayınca Hasan’a çocuğu ağlattırıyor. Kapça-mç’k’udiz moşkva goç’k’orale uk’ataşi nostoneyi iven. (AH-Lome) Hamsili ekmeğe bol yeşillik katınca lezzetli oluyor. On3xonez na-gyomç’imu dişkape kogupinana, t’aoni mot’ubaşi muşebura geskurun. (AH-Lome) Tavanarasına yağmur damlayıp ıslanan odunları yayarsan, havalar ısınınca durduğu yerde kendi kendine kurur. M3xuli ncaşen gudelite gyonç’are. Onk’ana do tude dobğaşi mtelli goincaxen. (*)(AH-Lome) Armudu ağaçtan sepetle (gudeli ile) indireceksin. Sallayıp yere döktün mü, hep eziliyor. [(*) Bu örnekte göründüğü gibi, “...-ip ...-diğinde” karşılığı olan ifadede tek bir {-şi} eki ikinci fiile eklenir.] Jin k’at’iz gyurulti vanşi babak tudelen bigate e3’ontxams. (AH-Lome) Üst kattan gürültü yaptıklarında babam aşağıdan sopayla dürtüyor. Berez masaz na-ren k’uzişe var-nanç’uşinuşi nana-muşik konunç’inu. (AH-Borğola) Çocuk masadaki kaşığa uzanamayınca annesi yanaştırdı. Berek xe golonvalu do xoxonç’az gemçuşi şuri memak’vatu. (AH-Borğola) Çocuk el sallayıp da gırtlak çıkıntıma vurunca nefesim kesildi. Osmanik-ti ora muxtanşi berepe oxorişen gyoputxinasen. (AH-Borğola) Osman da zamanı gelince çocukları evden (kuşlar yavrularını yuvadan uçuracak gibi) yollayacak. Ğali irduşi ont’ules 3’k’ai kogexedu. (HP-P’eronit) Irmak büyüyünce bahçeye su bastı. Eroli moxtuşi man ntoma bik’vatamt’i. (HP-P’eronit) Erol geldiğinde ben saçımı kesiyordum. → -is/-sis; -i[2]/-si; -u/-su; -sini; -iz/-yiz

IV. (HP ~ ÇX)(AK) [-eren eki ile biten fiil + -şi] Bere ğalişa xodololerenşi nana-muşik muşletinaps. (AK-Döngelli) Çocuk dereye düşünce annesi onu kurtarmaya çalışıyor.


-şi[6] (AH) [söz aktarma edatı ya arkasına eklenerek] (Der)ken. “K’oçi oiluşe bidaya-şi iri cuma-muşik dodgitinams. (AH-Borğola) “Adamı vurmaya gideyimderken hep kardeşi durduruyor. Germaşe ulurt’eşi jur gza z*ireşi goişaşez. “Heya !”, “Haya !” ya-şi mteli gaşaşez. (AH-Borğola) Dağa giderken iki yol görünce şaşırdılar. “Şu !”, “Bu !” derken hepten karıştırdılar.


şibi[1] (AH) i. Bez parçası. Şuk’aşi fide mot-moiktet’az ya do k’et’i elebu3onam do şibiten ok’op’k’orum. (AH-Borğola) Salatalık fidesi devrilmemesi için yanına çubuk dikiyor, bez parçası ile bağlıyorum. KemalikDomatesişi fide mot-moiktet’azya do ela3oneri na-ren bigaz şibiten oxuk’orams. (AH-Borğola) KemalDomatesin fidesi devrilmesindiye yanına dikili sopaya bez parçası ile bağlıyor.


şibi[2] (AK) i. Uçkur. K’ulanik makasiten şibi meç’k’irups. (AK-Döngelli) Kız makas ile uçkur kesiyor.


şiç’ums → şliç’ums


şigneps (AK) EA har.f. Duyuyor. A m3ika sersi şignu-i bere yeşkurdun. (AK-Döngelli) Biraz ses duyunca çocuk ürküyor. Memetik Xasanişi k’ulani gorasinon. Ama Niyazik var-şignas ki dulya xogyuşalups. (AK-Döngelli) Mehmet Hasan’ın kızını isteyecek. Ama Niyazi duymasın ki işi bozar. → dvaguren, dvagun; ognayII; ognams/ ognaps; + işigneps

şsz işignen : Duyuluyor. Usula var-ğarğalap do işignen. (AK-Döngelli) Sessiz konuşmuyorsun da [sesin] duyuluyor.


şiiri i. Şiir. [< Arp.] Ham ndğalepez çkimi şiiriş kitabi gamulun. Gamaxta şkule si-ti megincğonare. (FN-Sumla) Bugünlerde benim şiir kitabım yayınlanıyor. Yayınlanınca sana da göndereceğim.


şik’inams (FN), şik’inoms (AH), şik’inups (HP ~ ÇX)(AK)Eø har.f. Hıçkırıyor. Berek hek’o ibgaru-doren ki udodginu şik’inoms. (AH-Lome) Çocuk o kadar ağlamış ki hiç durmadan hıçkırıyor. Rifetik p’ant’a şik’inups. (AK-Döngelli) Rıfat her zaman hıçkırıyor. → şik’ums, eyaşik’en, aşk’inen

f.-i. oşik’inu : Hıçkırık. Hıçkırma. Oşik’inu golomilaz ya do 3’k’ari pşum. (AH-Borğola) Hıçkırık geçsin diye su içerim.

part. şik’ineri : Hışkırarak. Cuma-çkimişi berek şik’ineyi ibgars. Mu ağodu var-miçkin. (FN-Ç’anapet) Kardeşimin çocuğu hıçkırarak ağlıyor. Ne olduğunu bilmiyorum. Fadimek na-içinops ar miti doğuruna şik’ineri şik’ineri gyamgars. (AK-Döngelli) Fadime, tanıdığı biri öldüğünde hıçkıra hıçkıra ağlar.


şik’ule (AŞ-Jilen-Mzğem) s.-e. -den sonra. -dikten sonra. → şuk’ule, şk’ule, şkule, şkul; k’ule. I. i.s.-e. -den sonra.

II. c.s.-e. -dikten sonra. Dovoncira şik’ule gale gamolva bgorum. (AŞ-Jilen-Mzğem) Uyuduktan sonra dışarı çıkmak istiyorum.


şik’ums (PZ) Eø har.f. Hıçkırıyor. Xasanik andğa opşa şik’ums. (PZ-Cigetore) Hasan bugün çok hıçkırıyor. → eyaşik’en, aşk’inen, şik’inams/ şik’inoms/ şik’inups


şilep’i (FN) i. Küçük yük gemisi. Ar şilep’i feluk’az elantxu do mzuğaz gyolapu. (FN-Ç’anapet) Bir küçük yük gemisi kayığa çarptı ve denize batırdı.


şilidoni (PZ) i. Kırlangıç. Daduli-şilidoni. (PZ-Cigetore) Dişi kırlangıç. Mumuli-şilidoni. (PZ-Cigetore) Erkek kırlangıç. Şilidonişi montalepe opşa msk’va oran. (PZ-Cigetore) Kırlangıç yavruları çok güzeller. → oşiridoni, şirdoni, şiridoni, mşkiridoni; k’udeli-makasi, k’udel-mak’asi; mşkirdoni


şilte i. Şilte. Tasinik oncire-muşi şiltez moçodinu do mjoraz nupinu. Ha3’i-ti dişkate ntalums. (AH-Lome) Tahsin yatağını şilteden boşaltıp güneşe serdi. Şimdi de odunla dövüyor.


şilya s. ve i. Bin (sayısı). Mitis mot-uşk’ut’as ç’i Ali-Osman-cumas mşk’vela var-durgumapum. Ma huşa şilyaşa-ti opşa mşk’vela demirgumapun. (PZ-Cigetore) Bilmeyesiniz ki Ali-Osman kardeş fidan dikmemiştir. Ben şimdiye kadar binden fazla fidan dikmişliğim var. → vit’oşi


Şina i. Lazlarda bir erkek adı. Bere-muşis Şina kocodves. (PZ-Apso) (Erkek) çocuğuna Şina adı verdiler.


şinaxums/ şinaxuy/ şinaxups EA har.f. Saklıyor. Muhafaza ediyor. Xasanik sift’eri şinaxums. Doyanures moluxes do k’at’a ndğa noxosirams sift’eri-muşis. (PZ-Cigetore) Hasan atmaca saklıyor. Kafesin içinde her gün dikizliyor (= gizlice bakıyor) atmacasına. Ali ovro 3’ana ogi na-mepçi suparape şinaxuy. (ÇM-Ğvant) Ali sekiz yıl önce verdiğim kitapları saklıyor. Xami çekmece meşk’azun. Heko pşinaxum. (AŞ-Ok’ordule) Bıçak çekmecede duruyor. Orda saklıyorum. Oxorza k’urta-muşi çekmece meşk’aduy. Şinaxums. (AŞ-Ok’ordule) Kadın iç külotunu çekmecenin içine koyuyor. Saklıyor. Kolye gundunasen. Doli3’ay do doşinaxay. (AŞ-Ok’ordule) Kolyeyi kayıp edecek. Çıkarsın da saklasın. Doborgaredeyi na-pşinaxumt’i fidepe serende cepurcu. (AŞ-Ortaalan) “Dikeceğimdiye sakladığım fidanlar serendede soldu. Nanak xut ngroşi xut fara melak’orums do şinaxums. (AH-Lome) Annem beş kuruşu beş kere bağlayıp saklıyor. Ont’ulez na-iven dik’a ipti gumumt do ok’açxe m3’upe pucişi gyari şeni pşinaxumt. (AH-Borğola) Tarlada olan buğdayın önce başağını alırız ve sonra saplarını inek yemi için saklarız. Ntxiri p3xunit do çepla oç’u şeni dopşinaxit. (AH-Borğola) Fındık ayıkladık da posasını yakmak için sakladık. K’at’uk na-şinaxu mtugi ogoru şeni let’a dopuşonu. (AH-Borğola) Kedi sakladığı fareyi bulmak için toprağı eşeleyip karıştırdı. Nandidi-çkimik geç’areri ubaz molidumert’u do şinaxumt’u. (AH-Borğola) Babaannem parayı göğsüne koyup saklardı. 3’oxle soti ulurt’eşi geç’areri ubaz şinaxumt’ez. (AH-Borğola) Eskiden bir yere giderken parayı göğüs içinde saklarlardı. Ma p’at’i ndğa şeni geç’areyi pşinaxum. K’at’ayya sanduğiz para gemiz*in. (HP-P’eronit) Ben kötü günler için parayı saklıyorum. Sürekli sandıkta param duruyor. M3xulepe bağus pşinaxupt. (ÇX-Makret) Armutları ambarda saklıyoruz. Dadik geç’arali-muşi ubas mişidumers do eşo şinaxups. (AK-Döngelli) Teyze parasını göğsüne koyuyor da öyle saklıyor. Nana-çkimi perdes lemşi no3igaps do eşo şinaxups. (AK-Döngelli) Annem perdeye iğne saplıyor da öyle saklıyor. Ar zameli puciş yaği domcumo(r)i do dopşinaxi. (AK-Döngelli) Bir çömlek tereyağını tuzladım ve sakladım. Abdula-çilik mendilis para mulak’irups do şinaxups. (AK-Döngelli) Abdulla’ın eşi mendilin içine para koyarak bağlıyor da öyle saklıyor. → ezduy[1] -II; ezdun[1]

yet. aşinaxen : Saklayabiliyor. Muhafaza edebiliyor. Mtuti inora xe-t’abu ilosk’ay do şuri aşinaxen. (ÇM-Ğvant) Ayı kışın avucunu yalayarak hayatta kalabiliyor. Him cenç’areri var-aşinaxen. Gvondinay. (AŞ-Ortaalan) O, parayı saklayamıyor. Kaybediyor.

şsz işinaxen : Saklanıyor. Serentiz na-işinaxen tkomineri uşkuri dido nostoneri iven. (AH-Borğola) Serenderde saklanan tazeliği gitmiş elma çok lezzetli olur. Manç’vale na-va-ren puci var-işinaxen. (AH-Borğola) Sağımlık olmayan inek saklanmaz.

part. şinaxeri : Saklanmış. Saklı olan. Alik şinaxeri na-uğun geç’arali-muşi ç’it’a ç’it’a nixmars. (AK-Döngelli) Ali saklı olan parasını azar azar kullanıyor.

f.-i. oşinaxu : Saklama. Ali muti oşinaxu var-uşk’un. Muti meçare gvondinay. (ÇM-Ğvant) Ali hiçbir şey saklamayı bilmiyor. Ona ne verirsen kaybediyor.

f.-s. oşinaxoni : Saklanması gereken. Oşinaxoni mutu va-ren. Mi-tiz u3’vare u3’vi. (FN-Sumla) Saklanacak bir şey değil. Her kime söylersen söyle. Oşinaxoni mutu va-ren. Mintxaz u3’vare u3’vi. (AH-Lome) Saklanacak bir şey değil. Her kime söylersen söyle.

+ uşinaxams/ uşinaxay/ uşinaxaps EDA har.f. a. Biri için [dat.] bir şeyi [aps.] saklıyor. Birine [dat.] bir şeyi [aps.] muhafaza ediyor. Ar daga (= dagi) feli-ti berez duşinaxi. (FN-Sumla) Bir dilim kabak da çocuğa sakla. Zabuniz na-buşinaxi m3xuliz oxorcak nuxtu do oç’k’omu. (AH-Lome) Hastaya sakladığım armudu kadın tutup yedi. Kçinik k’at’a 3’anaz motalepez na-uşinaxams nez*i, motalepe mulut’anşa mtugepek meşuç’k’omams. (AH-Lome) Yaşlı kadının her yıl torunların için sakladığı cevizi torunları gelene kadar fareler yiyor. Damtirek kotumeşi t’ut’uli sicas uşinaxams. (AH-Lome) Kaynana tavuğun budunu damada saklıyor. Dido na-p’it kapçon mç’k’idi dido nostoneyi ivu. Ç’umani na-moxtasen bere-çkinis a ç’it’a dovuşinaxat. (HP-P’eronit) Bol yaptığımız hamsili mısır ekmeği çok lezzetli oldu. Yarın gelecek çocuğumuza bir kısmını ayıralım. b. Birne ait [dat.] bir şeyi [aps.] saklıyor. Ali bereşi t’op’i duşinaxay. Hişote guç’ondrinay. (AŞ-Ok’ordule) Ali çocuğun topunu saklıyor. Öylelikle [çocuğa topunu] unutturuyor. Nana-şk’imi ar mutu duşinaxasi gvak’ayiben. Var-zirams. (AŞ-Ok’ordule) Anneme [biri ona ait] bir şeyi saklayınca [o şey] kayboluyor. [Annem o şeyi] bulamıyor.


şinay (ÇM) Aø har.f. Hayal kuruyor. Rak’ani celapxer do pşinam. (ÇM-Ğvant) Tepede oturmuş halde hayal kuruyorum. izmonams/ izmonay; nizmonams/ nizmonay, nizmoy; izmons; ozmons/ ozmonams; it’urs


şinums/ şinuy/ şinoms[1]/ şinups EA/EA.Dir har.f. I. (PZ ~ ÇX) EA har.f. Saygı duyuyor. Sayıyor. Henterek ma var-mşinuman. (FN-Ç’anapet) Onlar beni saymıyorlar. Ciddiye almıyorlar. Oxorcak he-ti k’oçi şinoms do elancirs. (AH-Lome) Kadın onu da adamdan sayıp yanında yatıyor. Hemuk si coğori k’o var-kşinoms. (AH-Lome) O seni köpek kadar saymaz. Eminek baba-muşi dido şinups. (AK-Döngelli) Emine babasını çok sayıyor (= ona değer veriyor, saygı duyuyor). Motak p’ap’uli-muşi aigdeps do çkar var-şinups. (AK-Döngelli) Torunu dedesini alaya alıyor ve hiç saygı duymuyor. → gyuşinups

II. (FN) EA har.f. Bir şeyi hesaba katıyor. Handğa na-elemacoxit va-pşinum. Ar seriz moxtaten do mebisinapaten. (FN-Ç’anapet) Bugün uğradığınızı saymıyorum. Bir akşam geleceksiniz de muhabbet edeceğiz.

III. (AH) EA.Dir har.f. Bir şeyi [aps.] bir şeye [dir.] sayıyor. Bir şeye karşılık olarak [dir.] sayıyor. Bir şey gibi [dir.] görüyor. Ma a çkva Omeriz meşveluşe var-bulur. Jur ndğaz na-bidare ar ndğaşe şinoms. (AH-Lome) Ben bir daha Ömer’e yardım etmeye gitmem. İki gün gideceğimi bir güne sayıyor. 3’oxleNek’na na-moç’k’idams biç’iz oç’ilu unonya do şinomt’es. (AH-Borğola) Eskiden kapıyı çarpan erkek çocuğuEvlenmek istiyordiye sayarlardı (= düşünürlerdi).

+ uşinoms (AH) EDA har.f. a. (AH-Lome) Birine [dat.] bir değer sayıyor. Değer biçiyor. Takdir ediyor. Xasanik ar ndğa na-içalişasen mtiri-muşik jur ndğa uşinoms. (AH-Lome) Hasan’ın bir gün çalıştığını kayınpederi iki gün sayıyor. b. (AH-Borğola) Bir şeyi [aps.] bir şeye [dat.] karşılık olarak sayıyor. Ar k’ap’i3’i 3xuneri ntxiriz sum k’ap’i3’i u3xunu ntxiri uşinoms. (AH-Borğola) Bir ölçek ayıklanmış fındığa üç ölçek ayıklanmamış fındığı karşılık olarak sayıyor.

[dey. o-na şuri mişinare (FN ~ AH) : (sevgi ifadesi) Kurban olurum sana.]


şinoms[2] (AH-Lome) EA har.f. Anıyor. K’oçik iven va-iven k’at’t’a ndğaz si kşinoms. (AH-Lome) Adam olur olamaz her gün seni anıyor. Handğalepez ucik dido min3’irams. P’eya mik mşinoms ? (AH-Lome) Bugünlerde kulağım çok çınlıyor. Acaba beni kim anıyor ? → goişinams/ goişinay; elişinams[1]/ elişinay; moişinams; molişinams; şanums; guişinaps


şira/ şiya (PZ ~ FN) s. ve i. I. (PZ ~ AŞ) s. ve i. [kadın hakkında] Dul. → met’oçeri

a. s. Dul. Şira oxorca.(1) (PZ-Apso) Dul kadın. Emines k’oçi duğuru do şira kodosk’udu. (PZ-Cigetore) Emine’nin kocası öldü de dul kaldı.

b. i. Dul kadın. Şira şk’ala içilen. (ÇM-Ğvant) Dul kadınla evleniyor.

II. (ÇM ~ FN) s. Yaşlı (dişi, kadın). Şira korme. (ÇM ~ AŞ) Artık yumurta yapmayan yaşlı tavuk. Şira kotume. (FN-Sumla) Kuluçka olup geçirmiş yaşlanmış tavuk. Artık yumurta yapmayan tavuk. Şira oxorca.(2) (FN-Sumla) Yaşlı kadın. → şira-dida, dida-şira


şira-dida (PZ-Apso) i. Yaşlı kadın. → benaII; dida-şira, dida; dadi; kçini, xçini


şirç’uy (ÇM) EA har.f. Aşındırıyor. Karmat’e-kvalepe k’artik’arti şirç’uman. (ÇM-Ğvant) Değirmen taşları birbirini aşındırıyor→ şirums/ şiruy/ şirups; gamaşirums; gyuşiraps


şirdoni (AŞ-Ok’ordule), şiridoni (AŞ-Ortaalan) i. Kırlangıç. → şilidoni, oşiridoni, mşkiridoni/ mşkirdoni; k’udeli-makasi, k’udel-mak’asi


şirdonina (AŞ-Ok’ordule) i. Kırlangıç yavrusu. Küçük kırlangıç. Şirdonina k’atu oşk’iday. (AŞ-Ok’ordule) Kırlangıç yavrusunu kedi boğuyor.


şirşilay (ÇM) Eø har.f. I. Su [erg.] şırıldıyor. Daçxuri na-goyodgun k’uk’ma 3’ari şirşilay. (ÇM-Ğvant) Ateşin üzerindeki güğümdeki su şırıldıyor. → şişilams/ şişilay[2]; şiyaleps

II. Su [erg.] çağıldıyor. Çaçxa 3’arı şirşilay. (ÇM-Ğvant) Çağlayandaki su çağıldıyor→ çaçxalams/ çaçxalay, çaçxalums


şirşolums (AH-Borğola) EA har.f. Karıştırıp bulaştırıyor. Karmakarışık ediyor. Karman çorman ediyor. Berek na-şirşolu gyari mot-gondunut’az ma do ma op’ç’k’omi. (AH-Borğola) Çocuğun karıştırdığı yemeği kaybolmasın diye ben yedim. Xasanik na-ikoms dulya k’at’a oraz doşirşolums. (AH-Borğola) Hasan yaptığı işi her zaman karman çorman eder. → şişolums; şurşoluy, şuşoluy; şişolups; ≠ şirşoluy


şirşoluy (ÇM) EA har.f. Katlediyor. Alanın bir bölümünda ya da bölüm bölüm katliam ediyor. Mtuti cantxasi şuronepe şirşoluy. (ÇM-Ğvant) Ayı [sürüye] saldırınca keçilerin bir bölümünü katlediyor. Amerik’a İrak’i-msva doşirşolu. (ÇM-Ğvant) Amerika Irak’ta katliam yaptı. → şiruy[2]


şirte (FN-Ç’anapet) i. Döşek. Saman minderi. Nanak ağne isirişi şirte gelaxunoniz kogelorçu. (FN-Ç’anapet) Annem yeni saman döşeğini sedirin üzerine serdi. Berepek nanaz gelaxunoniz na-golurçurt’u şirte gyuxarez. (FN-Ç’anapet) Çouklar annemin sedire serdiği döşeği yırttılar. Berepe isirişi şirtez geyoxenan do ibinan. (FN-Ç’anapet) Çocuklar saman minderin üzerinde oturuyorlar ve oynuyorlar.


şirums/ şiyums (PZ), şiruy[1] (AŞ), şirums (FN ~ HP-P’eronit), şirups (HP ~ ÇX) EA har.f. Aşındırıyor. Mtucik pi3ayi şiyums. (PZ-Apso) Fare tahtayı aşındırıyor. Velik arguni şirums. (PZ-Cigetore) Veli baltayı aşındırıyor. Doğani k’urşun-k’elemi şiruy. Him şiruyna si-ti şiri. (AŞ-Ortaalan) Doğan kurşun kalemi aşıtıyor. O aşıtıyorsa sen de aşıt. Xasanişi universit’ez na-ren didi biç’ikA mutxa p’aredeyi akşama kva şirums. (FN-Ç’anapet) Hasan’ın üniversitede olan büyük oğluBir şey yapacağımdiye gün boyu taş aşındırıyor. Cemalik eğete arguniş xit’i şirums. (FN-Sumla) Cemal eğe ile baltanın sapını aşındırıyor. → şirç’uy; gamaşirums; gyuşiraps; + işiren, aşiren

+ uşirams/ uşiray/ uşiraps EDA har.f. Birine ait [dat.] bir şeyi [aps.] aşındırıyor. Muradi cuma-muşi k’urşun-k’elemi uşiray. (AŞ-Ok’ordule) Murat kardeşinin kalemini aşındırıyor.

[dey. (AH) nek’na uşirams : Bir yere çok gidip geliyor.] Oxtimu moxtimute nek’na duşiru. (AH-Lome) Gide gele kapıyı aşındırdı (= çok gidip geldi).

+ oşirapams/ oşirapay/ oşirapaps EA ett.f. Aşındırtıyor. K’oda memp’oneri oşirapay. (AŞ-Ok’ordule) Duvara dayalı aşındırtıyor.


şiruy[2] (ÇM) EA har.f. Katlediyor. Alanda bulunanların tümünü katliam ediyor. Mcveri cantxasi şuronepe şiruy. (ÇM-Ğvant) Kurt [sürüye] saldırınca keçilerin hepsini katlediyor.


şişi i. Şiş (= kebap şişi vs). Xor3i şişiz mo3oneri do daçxuris t’urt’oleri nostonyai iven. (FN-Sumla) Etin şişe geçirilip doğrudan doğruya ateşe gösterilip pişrilmişi çok lezzetli olur. → çebapi-şişi; ç’iç’ili-nçxiri; kebap-şişi; ≠ nçxili


şişilams/ şişilay[2] (PZ)(AŞ) Eø har.f. Su [erg.] şırıldıyor. 3’ari dompu. Şişilams. (PZ-Cigetore) Su kaynadı. Şırıldıyor. Çayniği 3’ari empu. Şişilay. (AŞ-Ok’ordule) Çaydanlıkta su kaynadı. Ses yapıyor. T’va3ina boru oziru şeni uci konodvi. 3’ari na-şişilay yeri ognare. (AŞ-Ortaalan) Çatlak boruyu bulmak için kulağını daya. Suyun şırıldadığı yeri duyacaksın. → şirşilayII; şiyaleps


şişilay[1] (ÇM) Eø har.f. [pek nadiren] Fokurduyor. Ç’orç’i şişilay. (ÇM-Ğvant) Bataklık fokurduyor. [kaynayan su fokurdıyor] xarxalams/ xarxalay; ixarxalen


şişolums (PZ)(FN ~ AH-Lome), şişolups (HP ~ ÇX)(AK) EA har.f. Karman çorman ediyor. Karmakarışık ediyor. Ayşeşi senduğis na-on dolokunape-muşi Xasanik p’anda şişolums. (PZ-Cigetore) Ayşe’nin sandığında olan giysilerini Hasan her zaman karman çorman ediyor. Nanaz meduzaneyi na-uğurt’u oxori motalepe-muşik doşişolez. (FN-Ç’anapet) Annemin düzenli olan evi torunları karman çorman ettiler. Xasanik ar mutu ikomt’aşi na-vasen dulya şişolums do naşkumers. (AH-Lome) Hasan bir şey yaparken yapacağı işi karman çorman edip bırakıyor. DoğanikOxori pağupya do daha p’at’i şişolups. (AK-Döngelli) DoğanEvi temizliyorumdiye beter dağıtıyor (= karmakarışık ediyor). → şurşoluy, şuşoluy; şirşolums; ≠ şirşoluy


şivri (FN-Ç’anapet) i. Una konan böcek. Nanaz bağuz na-udgirt’u mkveriz şivri konoxedu. (FN-Ç’anapet) Annemin yiyecek deposunda duran una kelebekleşen böcek kondu. → mşivi


şiyalams (FN ~ AH) Eø har.f. Hışırdıyor. 3’k’ayik şiyalamt’aşa dido nostonyayi inciren. (FN-Ç’anapet) Su hışırdarken çok tatlı uyunuyor. Aboi derek Pi3xaloi dereşen dido şiyalams. (FN-Sumla) Abu deresi Pisala deresinden çok hışırdıyor. → şaşalams; şarşalay; şiyams; meşiyalams; şiyaleps


şiyaleps (AK) Eø har.f. Hışırdıyor. Şırıldıyor. 3’k’ari şiyaleps. (AK-Döngelli) Su hışırdıyor.[hışırdıyor] şaşalams; şarşalay; şiyams; meşiyalams; şiyalams; [şırıldıyor] şişilams; şirşilayII; şişilay[2]

part. şiyaleri : Şırıltılı. 3’aleni ğali şiyaleri gilulun. Ama Memetişi x’ona k’ele t’iba ikten do ç’it’a ç’it’a gyulun. (AK-Döngelli) Aşağıdaki dere şırıltılı akıyor. Ama Mehmet’in tarlasının tarafında t’iba biçiminde dönerek yavaş yavaş akıyor.


şiyams (FN-Ç’anapet) Eø har.f. Hışırdıyor. Ntxionaşı 3’alendo na-gelulun ğalik dido mskva şiyams. (FN-Ç’anapet) Fındıklığın önünden geçen dere çok güzel hışırdıyor. → şaşalams; şarşalay; şiyalams, meşiyalams; şiyaleps


şiyums → şirums


şkirons (HP ~ ÇX) Aø hal f. Aç kalıyor. Karını aç. → nşkoroy, şkorons; + amşkironen


şkitani/ şkitoni (FN) s. Yedinci. → şk’itineri; maşk’itani, maşkitani


şka (FN ~ ÇX)(AK) i. [çoğ. şkape] Bel. Ntxirişi k’alatepe naylaşa ebiğaşa şka memot’roxun. (FN-Ç’anapet) Fındık sepetlerini serendere çıkarana kadar belim kırılıyor. Xasanis xami darabas gelubun do t’abanca şkas elubun. (FN-Sumla) Hasan’ın bıçaği tahta bölmede, tabancası ise belinde asılı duruyor. Xasaniz xami şkaz nubun. (FN-Sumla) Hasan’ın bıçağı belinde asılı duruyor. Coşkunis şka a3’k’unen do ç’ağana steri yampiri yampiri ulun. (FN-Sumla) Coşkun’un beli ağırıyor. [Ondan dolayı] yengeç gibi yan yan gidiyor. Bozo 3’i3’ila steri şkaz gomak’oren. (AH-Lome) Kız yılan gibi belime sarılıyor. [Lazcada 3’i3’ila st’eri/ 3’i3’ila steri dendiğinde asla Türkçede gibi kötü kişi anlamına gelmez.] Pucik ğoberişi tudeleşen şka dolok’lant’ums do meşulun. (AH-Borğola) İnek çeperin altından belini çukurlaştırarak içeri geçiyor. Osmanik baba-muşişi şkas na-ilobun xami ilo3’k’ips. (AK-Döngelli) Osman babasının belinde asılı duran bıçağı söküp çıkarıyor. Osmanik bere-muşişi şkas livori ilo3igaps do duğunişa eşo oçkumers. (AK-Döngelli) Osman çocuğunun beline tabanca sokuyor da düğüne öyle gönderiyor. Dursunik şka-muşis xami ili3igaps (= ili3igups). (AK-Döngelli) Dursun beline bıçak sokuyor. Farik şkaşen xami ili3’k’ips. (AK-Döngelli) Fahri belinden bıçak çekiyor. Dursunik mzoğaşen muşaxtaşi şkaşi 3’ale xavli muitumers. (AK-Döngelli) Dursun denizden çıkınca belinden aşağısını havluyla kapatıyor. → şk’a


şki → şkit


şkit (FN ~ HP) s. ve i. Yedi. [Yöreye göre bazı konson grubu önünde şki şeklini alır.] Şki ndğa. (FN-Ç’enneti) Yedi gün. [(HP) Bazı konson grubu önünde şkiti şeklini alır.] Şkiti ndğaşi momçasen. (HP-P’eronit) Yedi gün sonra bana verecek. [Bazı yörede arkasına gelen konson grubunun başındaki /n/ konsonu kaybolur.] Şkit dğa. (FN-Sumla) Yedi gün. Fadimeşi şkit tuteri berek poxums. (FN-Ç’anapet) Fatma’nın yedi aylık çocuğu emekliyor. Yak’up’ik şkit 3’aneyi bozo-muşiz mektebiz gyoç’k’apams. (FN-Ç’anapet) Yakup yedi yaşındaki kızına okula başlatıyor. Skiri-çkimi, moda gok’un3xun ? Şkit ncirik giğu-i ? (AH-Lome) Yavrum, neden uyanamıyorsun ? Yedi uyku seni götürdü mü (= O kadar derin mi uyuyorsun) ? Puci şkit tuteri mçinoci ren. Çkva mja var-inç’valen. (AH-Lome) İnek yedi aylık yüklüdür. Artık süt sağılmaz. Şkitişen sum gamoşkumers. Otxo doskidun. (AH-Borğola) Yediden üç çıkarıyor. Dört kalıyor. → şk’it, şkvit


şkiti → şkit


şkiti-ti (FN ~ HP) s. ve i. Her yedi. Her yedisi. → şk’i-ti, şk’iti-ti, şkviti-ti


şkorons (FN ~ AH) Aø hal f. Aç kalıyor. Karını aç. → nşkoroy, şkirons; + amşkorinen


şkule (FN), şkul (AH-Pilarget, Sidere, Jin-Napşit), şkule (AH-Lome, Borğola ~ HP)(AK) s.-e. → şuk’ule/ şk’ule, şik’ule; k’ule

I. (FN ~ HP)(AK) i.s.-e. -den sonra. a. [isim arkasında] Xayi mç’ima şkule oxoyişi ogine boyne t’ot’olo3i diyu. (FN-Ç’anapet) Kötü yağmurdan sonra evin önü hep camur oldu. Gyayi şkule nanak na-u baklavaşi xut daga op’ç’k’omi. (FN-Ç’anapet) Yemeğin üstüne annemin yaptığı baklavadan beş dilim yedim. Alik ondğe şkule var-içalişu do ruba-gamamtumani gamilu. (FN-Ç’anapet) Ali oğleden sonra calışmadı ve dere boyu aşağı çekti, gitti. Gyayi şkule eboç’k’omare. (AH-Lome). Yemekten sonra üzerine yiyeceğim. Gyayi şkule doxunuşe bidaten. (AH-Lome) Yemekten sonra oturmaya gideceğiz. Ğomamci ondğe şkule oxoşe momalu. (AH-Lome) Dün öğleden sonra eve gelebildim. İsinaz ma 3’k’a-mangana gebodginam. Çkimi şkule arik, mulun, ok’oxums do kodolobğams. (AH-Lome) İsinaya ben 3’k’a-mangana kuruyorum. Benden sonra birisi geliyor ve bozup yıkıyor. Xasanik dulya muşi ge3’opxums do ondğe şkule moxtasen. (AH-Lome) Hasan işini ayarlıyor. Öğleden sonra gelecek. Gyariz şkule eboç’k’omare. (AH-Lome). Yemekten sonra üzerine yiyeceğim. Yusufik gyari şkule saxanepe bezite gekosums. (AH-Borğola) Yusuf yemekten sonra sahanları(n içini) bezle siliyor. Berek a3’i xoxups. Ama jur tuta şkule goxtasinon. (AK-Döngelli) Çocuk şimdi emekliyor. Ama iki ay sonra yürüyecek. Mtxiroba şkule bere voçilaminon. (AK-Döngelli) Fındık zamanından sonra oğlanı evlendireceğim.

b. [zarf veya sıfat-zarf arkasında] Ha3’i şkule sole bidaten ? (AH-Lome) Şimdiden sonra ne yöne gideceğiz ? Daçxeri (n)adven do m3ika şkule oxori t’ibasi(n)on. (AK-Döngelli) Ateş tutuşuyor ve birazdan ev ısınacak. Nisak bere do(y)inaps. A m3ika şkule xodibaden. (AK-Döngelli) Gelin çocuk doğuruyor. Biraz sonra doğar.

II. (FN ~ AH) c.s.-e. [emp. + şkule/ şkul] İken. Çku dulyaz bort’at şkule berepek gyari nişebura ixaziraman. (FN-Ç’anapet) Biz işte iken çocuklar yemeği kendi kendilerine hazırlıyorlar. Gyayi bipxort’i şkul mç’ima kogyoç’k’u. (AH-Pilarget, Sidere, Jin-Napşit) Yemek yerken yağmur başladı. Va-rt’a-şkule igbali, ikti do iburbali. (AH, atasözü, K.A.) Şansın yoksa dön, dolaş (= şansın yoksa ne yaparsan yap, hep aynı). Vit’ovro 3’aneri bort’i şkule ham lises bik’itxomt’i. (AH-Borğola) On sekiz yaşındayken bu lisede okuyordum.

III. (FN) c.s.-e. [perf. + şkule] -ince. -dikçe. Beres daç’k’ina şkule nanak oxorişa goliyonams. (FN-Ç’anapet) Çocuk yorulunca anne onu eve götürüyor. Xasanik mu ç’k’omu, var-miçkin. Ndğa-tanurişa doblez*gu edo ontxoru şkule diraxat’u. (FN-Ç’anapet) Hasan ne yedi, bilmiyorumGün ağarana kadar çıkarır gibi oldu ve kusunca rahatladı. K’alatişi tok’i mç’imate işuva şkule mek3un edo meç’k’odun. (FN-Ç’anapet) Sepetin ipi yağmurda ıslandıkça çürüyüp kopuyor. Pederiz daç’k’ina şkule ncaz meyincirs do moişvacun. (FN-Ç’anapet) Babam yorulunca ağaca yaslanıyor ve dinleniyor. Oxtimoni nek’na var-duskidu şkule moxtu do hako kelidu. (FN-Ç’enneti) Gidecek kapısı kalmayınca gelip buraya yerleşti (= buradan gitmez oldu; başımıza dert oldu). Doğaniz daç’k’inda şkule mulun do hako kelidven. (FN-Ç’enneti) Doğan yorulunca gelip buraya kendini bırakır. Va şkule ha-steri oxori vare. (FN-Sumla) Yapınca böyle bir ev yapacaksın. Bo3’k’edi şkule Xasanik ar k’oçis xami gunt’ams. (FN-Sumla) Bir de baktım ki Hasan bir adama bıçak saplıyor. Lip’ardek uru şkule ntomalepe domimz*gudu. (FN-Sumla) Erkek çakal bağırınca (uluyunca) tüylerim diken diken oldu. Kapça ç’k’oma şkule k’oçiz guri umç’vams. (FN-Sumla) Hamsi yeyince insanın midesi yanar. Ora moxta şkule nana do bozo-muşi-ti ok’i3’k’en. (FN-Sumla) Zamanı gelince ana-kız bile birbirinden ayrılıyor. K’itxa şkuleMuslimani borezop’ons do p’ot’e var-ip’içvams. (FN-Sumla) SoruncaMüslümanımder, ama hiçbir zaman oruç tutmaz. Ham ndğalepez çkimi şiiriş kitabi gamulun. Gamaxta şkule si-ti megincğonare. (FN-Sumla) Bugünlerde benim şiir kitabım yayınlanıyor. Yayınlanınca sana da göndereceğim. Xasaniz k’ai usinapa şkule nodgitun. (FN-Sumla) Hasan’a iyi konuşuyorsan anlayışla karşılayabiliyor. Mjora iç’opa şkule tuta mok’atven. (FN-Sumla) Güneş tutulunca (güneşin) önünü ay kapatıyor. Lumca şkule kçinik nek’naz golut’k’oçams. (FN-Sumla) Akşam olunca yaşlı kadın kapının mandalını sürgüler. Badi var-eşala şkule oktis konamxven. (FN-Sumla) İhtiyar yukarı çıkamayınca yokuşta çömelir, kalır. M3xuliz xila yacina şkule t’ot’epe gelat’roxun. (FN-Dsumla) Armut ağacına xila basınca dalları kırılıyor.

IV. (FN ~ HP)(AK) c.s.-e. [perf. + şkule/ şkul] -dikten sonra. Barani dulyaşe moxta-şkule ar k’ele t’ulumi geloç’andinamz do heşote moişvacun. (FN-Ç’anapet) Baran işten geldikten sonra bir taraftan tulum çalıyor ve dinleniyor. Gyayi oç’k’oma şkule moxti. (AH-Lome) (Kendin) yemek yedikten sonra gel. Mtvirik livaz meçu şkule ğali dirdu. (AH-Borğola) Kar eridikten sonra dere büyüdü. Pucik ont’ulez tipiten korba k’ai doz*ğa şkule mulun do bagenişi nek’naz konodgitun. (AH-Borğola) İnek tarlada otla karnını güzel doyurduktan sonra gelir de ahırın kapısında dikilir. Manz*ageri-muşik mbuli muğu. Ama Ayşek, manz*ageri idu şkule x3aperi na-ren şeni mbulepe nuxvaps. (AK-Döngelli) Komşusu kiraz getirdi. Ama Ayşe, komşusu gittikten sonra, çürük olduğu için kirazları döküyor.


şkurina (AH-Borğola ~ ÇX)(AK) i. Korku. Şkurinaten guri mit’k’va3u. (AH-Borğola) Korkudan ödüm koptu. Şkurinaten mundik uxup’inams. (AH-Borğola, deyim) Korkudan götü büzülüyor. Osmani nana-muşişi şkurinaten oxorişi tude dot’k’obun. (AK-Döngelli) Osman annesinin korkusundan evin altına saklanıyor. Kemalik şkurinaten k’aryolaşi tude t’ufeği e3’adumers do incirs. (AH-Borğola) Kemal korkudan karyolanın altına tüfeği koyup da yatıyor. → şk’urina, şkurna


şkurinace (AH-Borğola ~ ÇX) s. ve i. Korkak. → mşk’urinace, mşk’urinaje; şkurnace; tutula[1]


şkurna (FN ~ AH-Lome) i. Korku. Şkurnaten çabrepe uxup’un. (FN-Ç’anapet) Korkudan dudakları büzülüyor. Coğorişi olalu ognayiz bere şkurnate nana-muşiz nanç’en. (FN-Ç’anapet) Köpeğin havlamasını duyunca çocuk korkuyla annesine sığınıyor (= yanaşıyor). Eminek şkurnaten tanut’aşa lamba ç’ums. (AH-Lome) Emine korkudan sabaha kadar lamba yakıyor. Coğoyik k’at’u şkurnaten ncaz gyokaçams. (AH-Lome) Köpek kediyi korkudan ağaçtan indirmiyor (= ağaçta mahsur tutuyor). Şkurnaten lubu z*gums. (AH-Lome) Korkudan yumuşak yapıyor. Dido şkurnace ren. Seri soti ulut’aşi şkurnaten doloz*gums. (AH-Borğola) Çok korkaktır. Gece bir yere giderken korkudan (altına) sıçıyor. Berek ar fara xe na-nak’vatu şeni şkurnaten xamiz çkar xe var-mentxims. (AH-Borğola) Çocuk bir defa eli kesildiği için korkudan bıçağa hiç dokunmuyor. Şkurnaten mundi gyuçams. (AH-Borğola) dey. Korkudan götü [yere] vuruyor. → şk’urina, şkurina


şkurnace (FN ~ AH-Lome) s. ve i. Korkak. 3’ilavayi steri bere ren do şkurnace ren. (FN-Sumla) Uzunboylu sağlıklı çocuktur ama korkaktır. Dido şkurnace ren. Seri soti ulut’aşi şkurnaten doloz*gums. (AH-Borğola) Çok korkaktır. Gece bir yere giderken korkudan (altına) sıçıyor. → mşk’urinace, mşk’urinaje; şkurinace; tutula[1]


şkvit (ÇX) s. ve i. Yedi. Şkvit dğa. (ÇX-Çxalazeni, TM) Yedi gün. → şk’it, şkit


şkviti-ti (ÇX) s. ve i. Her yedi. Her yedisi. → şk’it-ti, şk’i-ti, şk’iti-ti, şki-ti, şkiti-ti


şk’a (PZ ~ AŞ) i. [çoğ. şk’ape] Bel. İnsan bedeninin göğüs ile karın arasında daralmış olan kısmı. Doğanik kursi cemçu do şk’a ma3’unen. (PZ-Cigetore) Doğan bana tekme vurdu da belim ağırıyor. Xasanis şk’as toç’i nuk’orun. (PZ-Cigetore) Hasan’ın beline ip bağlıdır. Xasanik dok’anaşa-muşi n3xup’u şk’as keli3onu. (PZ-Cigetore) Hasan tabancasını kılıfsız beline taktı. Berepe na-mç’imt’u mç’ima uji var-meçey. Ruba doloxt’ey. Şk’a do 3’ale 3’ari doxveri arinepe çxomi ogoru kocoç’ey. (ÇM-Ğvant) Çocuklar, yağan yağmura kulak asmadan dereye girip bellerine kadar suya girmiş halde taş aralarında balık aramağa başladılar. Ğoma şk’a zade ma3’unert’u. (AŞ-Ok’ordule) Dün belim çok ağıryordu. Soba eluxen. Şk’a nint’obay. (AŞ-Ok’ordule) Sobanın yanında oturmuş. Belini ısıtıyor. Xasan ! Moy-eyemadver. Şk’a ma3’unen. (AŞ-Ortaalan) Hasan ! Üstüme abanma (= çıkma, oturma). Belim ağrıyor. Bere monk’a kva e3’ulun. Şk’a not’roxassen. (AŞ-Ortaalan) Çocuk ağır taşın altına giriyor (= omuzluyor). Beli kırılacak. → şka


şk’ala (PZ ~ AŞ) s.-e. → k’ala[1]. I. i.s.-e. 1. İle. Yanında. Birlikte. So-ti-na vidare, k’ada-şk’imi şk’ala vulur. (PZ-Cigetore) Nereye gidersem yoldaşımla gidiyorum. Amedi şk’ala Kemali livadişa molva-nişi viyondram. (PZ-Cigetore) Ahmet ile Kemal’in bahçeden gelmelerini bekliyorum. # İni cari lu şk’ala / Cent’u3’eri mca şk’ala / A cari opşk’omik’o do / Fadume-şk’imi şk’ala. (ÇM-Mek’alesk’irit) Soğmuş ekmek lahananın yanında / Cent’u3eri süt ile / Bir yemek yeseydim / Fatma’mın yanında. Ma hani şk’ala elaxuneri vor. (ÇM-Ğvant) Ben bunların yanında yanaşmayım. Şira şk’ala içilen. (ÇM-Ğvant) Dul kadınla evleniyor. İri3o şk’ala gza va-cidginen. (ÇM-Ğvant) Herkesle yola çıkılmaz. Ali şk’imi şk’ala vrosi mo-iyert’ay deyi Xasani nup’izmay. (ÇM-Ğvant) Hasan Ali’yi benimle iyi olmasın diye kışkırtıyor. Ayşe mç’ima-ora galendo moxt’asi pilint’a şk’ala meğvareri dolokunaşepe k’uli mubay. K’o3’vosk’urinay. (ÇM-Ğvant) Ayşe yağmurlu zamanlarda dışarıdan gelince fırınlı sobanın yakınında giysilerini sandalyenin üzerine koyup ıslak olan alt kısmındaki yerleri kurutuyor. Unosoni şk’ala ibiraşa nosoni şk’ala ok’işiri. Vros-on. (ÇM-Ğvant) Akılsız ile oynayacağına akıllı ile kavga yapmak daha iyidir. Si laç’i şk’ala dibiri. Laç’i-şura galen. (AŞ-Ok’ordule) Sen köpekle oynadın. Köpek kokusu kokuyorsun. Ayşe Ameti şk’ala oyini ibiy. (AŞ-Ok’ordule) Ayşe Ahmet’le oyun oynuyor. Pilavi şk’ala cari iyay. (AŞ-Ok’ordule, Ortaalan) Pilavın yanında ekmek olsun. Suleymani Fadume şk’ala dogutun. (AŞ-Ortaalan) Süleyman Fatma ile yaşıyor. Andğa berepe şk’ala mirasi vibirit. (PZ-Cigetore) Bugün çocuklarla misket oynadık. 2. Coğrafya bakımından yanında. Yakın yerde. Ogepe noğape şk’ala ç’orç’ona rt’u. P’rin3’i xaşk’umt’ey. Andğa aşk’va p’rin3’onape va-dosk’udu. (ÇM-Ğvant) Eskiden sahile yakın yerlerde (= çarşıların yanında) bataklık vardı. Pirinç ekiyorlardı. Bugün artık pirinç tarlası kalmadı. 3’ari mulun. Kva şk’ala nit’obalen. (ÇM-Ğvant) Su geliyor. Taşın orda göletleniyor. 3. Yanında. ...-e (-ye) nazaran. Sk’ani 3’una şk’imişi şk’ala dada n. (ÇM-Ğvant) Senin ağrın, benimkinin yanında oyuncak. 4. İle. ...-nin aracılığı ile. ...-nin yardımı ile. Xasanik, Selimi komoxtas deyi Ali şk’ala dumçinams. (PZ-Cigetore) Hasan, Selim gelsin diye Ali ile haber gönderiyor. Ayşe ngolaşa nana-muşi Ali şk’ala numçinay. (ÇM-Ğvant) Ayşe yaylaya annesine (= yaylada bulunan annesine) Ali ile haber gönderiyor. 5. İle. ...-e (-ye) karşı. Yonanepe şk’ala harbi p’it. (ÇM-Ğvant) Yunanlılarla (= Yunanlılara karşı) savaştım. 

II. c.s.-e. (Bir şey yap)-ınca hemen sonra. (Bir şey yap)-ar (yap)-maz.


şk’alaşi (ÇM) [isim son-edatsal sıfat] [< şk’ala + -şi] Bir şeyin [aps.] yanındaki. Ali ruba şk’alaşi mt’alopona pujepe tenora omcunay. (ÇM-Ğvant) Ali dere kenarındakı çayırlık alanda inekleri ara sıra (= ara ara; ender olarak) otlatıyor. → k’alani


şk’i → şk’it


şk’imde, şk’imda → ma[1]


şk’imebura (PZ ~ ÇM) z. Kendimce. Bana göre. Düşüncemince. Kimseye sormadan kendi kararım ile. Şk’imebura vidi. (PZ-Cigetore) Bana göre gittim. Kendi düşüncemince gittim. Ham dulya şk’imebura vikum. Yat’i iyasen-i ? (ÇM-Ğvant) Bu işi kendi yöntemimle (= kendi düşüncemle, kendim bulduğum çözümle) yapıyorum. Bakalım olacak mı→ çkimebura; (≠ ti-şk’imi şk’ala : Kendi kendime. Ti-şk’imi şk’ala vilak’irdam. (ÇM-Ğvant) Kendi kendime konuşuyorum.)


şk’imeburi (AŞ) z. Benim tarzda. Şk’imeburi isinapi do oxovo3’ona. (AŞ-Ok’ordule) Benim tarzda konuş da anlayayım. “Şk’imeburi dolikunaredeyi mutu var-on. Si-ti sk’aneburi dolikuni. (AŞ-Ortaalan) Benim tarzda giyineceksin diye bir şey yok. Sen de senin tarzda giyin.


şk’imi, şk’iminde → ma[1]


şk’it (PZ ~ AŞ) s. ve i. Yedi. Xuseyinişi anteris şk’i tane kçe mpuli conças. (PZ-Cigetore) Hüseyinin gömleğinde yedi adet beyaz düğme takılıdır. ◘ [Bazı konson grubu önünde ve /t/ önünde şk’i (PZ) ve şk’iti (AŞ) şekillerini alır] Şk’i ndğa. (PZ) Beş gün. Şk’iti ndğa. (AŞ) Yedi gün.

şkit/ şkvit


şk’i-ti (ÇM) s. ve i. Her yedisi. Yedisi de. → şk’it-ti, şk’iti-ti, şkiti-ti, şkviti-ti


şk’iti → şk’it


şk’itineri (PZ-Cigetore) s. ve i. Yedinci. Alişi 3’ulu bozomotina-muşi şk’itineri on. (PZ-Cigetore) Ali’nin küçük kız çocuğu yedincidir. maşk’itani; şkitani, şkitoni; maşkitani


şk’iti-ti (AŞ-Ok’ordule) s. ve i. Her yedisi. Yedisi de. → şk’it-ti, şk’i-ti, şkiti-ti, şkviti-ti


şk’it-ti (PZ-Apso) s. ve i. Her yedisi. Yedisi de. K’at’t’a şk’it-ti. (PZ-Apso) Her yedisi. → şk’i-ti, şk’iti-ti, şkiti-ti, şkviti-ti


şk’omeri, şk’omuy → imxors/ imxoy


şk’orums/ şk’oruy (PZ ~ AŞ) EA har.f. Tırpan, bıçak, makas ya da testere ile biçiyor ya da kesiyor. Mt’alepe dopşk’orit do pa3xas kocelevobit. (PZ-Cigetore) Otları biçtik de kulübeye astık. Ma XasanisÇutuği xutişa-xuti demişk’orivu3’vi. Himuk vitişa-viti doşk’oru. (PZ-Cigetore) Ben Hasan’aKütüğü beşe beş kesdedim. O da ona on kesti. Andğa nk’oru pi3ari şk’oruy. (ÇM-Ğvant) Bugün ormanda tahata biçiyor. Andğa şuk’a-limbo3a dopşk’ori. (ÇM-Ğvant) Bugün şuk’a-limbo3a biçtim. Ayşe andğa ç’umanişi şuk’ule mt’alepe şk’oruy. (ÇM-Ğvant) Ayşe bugün sabahtan beri ot biçiyor. Doğani mt’alepe doşk’oru. Huy noxombinay. (ÇM-Ğvant) Doğan otları biçti. Şimdi kurutuyor. Aydini mt’alepe so-şk’oru coxombinay. (ÇM-Ğvant) Aydın otları biçtiği yerde kurutuyor. Na-var-şk’orare mt’a so-on msva cok3un. (ÇM-Ğvant) Biçmediğin ot olduğu yerde çürür. Ordoşa na-var-şk’orare mt’alepe cexombun. (ÇM-Ğvant) Erkenden biçmediğin otlar oldukları yerde kururlar. Nusa livadi mt’a şk’oruy. (AŞ-Ok’ordule) Gelin bahçede ot biçiyor. Ali pisari şk’oruy. (AŞ-Ortaalan) Ali tahta biçiyor. Buç’ç’i elvonkti do hişo pşk’orat. (AŞ-Ortaalan) Kütüğü çevir de öyle biçelim.[tırpan, bıçak, makas vs ile biçiyor ya da kesiyor] ç’k’orums, ç’k’irums/ ç’k’irups; [testere ile biçiyor ya da kesiyor] xerxums/ xerxups

yet. aşk’oren : Biçebiliyor. Mt’alepe 3’o var-aşk’orey. Muç’o nçaran noxombuy. (ÇM-Ğvant) Otları (= hayvan yiyeceğini) bu yıl biçemediler. Dikili oldukları gibi kuruyor.

şsz işk’oren : Biçiliyor. Ham buç’ç’epe çilpi va-ceçaşşa var-işk’oren. (AŞ-Ortaalan) Bu kütükler çırpı vurmadan biçilmez.

f.-i. oşk’oru : Biçmek. Ordoşa idu. Nçayiri oşk’oru kocoç’u. (ÇM-Ğvant) Erkenden gidip ot biçmeye başladı. Olimxoneşa limxona oşk’oruşa vulur. (ÇM-Ğvant) Eğreltiliğe eğrelti biçmeğe gidiyorum.

f.-s. oşk’oroni : Biçilmesi gereken. Ali andğa oşk’oroni mt’alepe eşk’oruy. (ÇM-Ğvant) Ali bugün kesilecek otların hepsinin kesimini bitiriyor.

+ uşk’orams/ uşk’oray EDA har.f. Biri için [dat.] biçiyor. Birine ait [dat.] bir şeyi [aps.] biçiyor. Xasanis vu3’vi ç’iMa ar çutuği komiğun. Xutişa-xuti demişk’orik’o”. (PZ-Cigetore) Hasan’a dedim ki Benim bir kütüğüm var. Beşe beş kesseydin”.

+ oşk’orapams/ oşk’orapay EA ett.f. Biçtiriyor. Andğa voşk’orapi pi3arepe eyevosvari. (PZ-Cigetore) Bugün biçtirdiğim tahtaları dizdim. Ma flamurişi pi3arepe miğut’u. Xasanis xutişa-viti dovoşk’orapi. (PZ-Cigetore) Benim ıhlamurdan tahtalarım vardı. Hasan’a beşe on kestirdim. Ali mcalepe oşk’orapamt’uşa xut-xutepe gamak’ateri dvosvaru. Huy var-ant’alen. (ÇM-Ğvant) Ali keresteleri biçtirirken beşe-beşleri ayrı dizdi. Şimdi karıştırmıyor. Oxori oxenu şeni vit-vitepe mboli mo-oşk’orapam. Mboli var-ixmaren. (ÇM-Ğvant) Ev yaptırmak için ona-on fazla biçtirme. Çok kullanılmıyor.


şk’orun (PZ ~ AŞ) Aø har.f. Süt [aps.] kesiliyor ya da bozuluyor. Mjalva şk’orun. (PZ-Cigetore) Süt kesiliyor. Mca şk’orun. (ÇM-Ğvant) Süt kesiliyor. Süt bozuluyor. Mca şk’orasen. Dompinit. (AŞ-Ok’ordule) Süt kesilecek. Kaynatın. Mca doşk’oruna konuyi. (AŞ-Ortaalan) Süt kesildi ise mayala. → xtun[2]


şk’u (PZ ~ AŞ) ş.zm. Biz. → çku, çkin. ♦ aps.-erg.-dat. şk’u : 1. aps. Biz. Bizi. Doğani opşa odi3inoni k’oç on. P’anda şku modi3inaman. (PZ-Cigetore) Doğan çok komik bir adam. Her zaman bizi güldürüyor. Şk’u oxoris vit-do-ar şuri voret. (PZ-Cigetore) Biz evde on bir kişiyiz. 2. erg. Biz. 3. dat. Biz. Bize. Bizim. Şk’u kvalona ar sva komiğuran. Muti ne pxaşk’umt ne-ti dovorgamt. (PZ-Cigetore) Bizim taşlık bir yerimiz var. Ne ekiyoruz ne de dikiyoruz.

pos.-gen. şk’uni. Bizim. 1. pos. K’omşi xorz*a ar k’alati urz*eni şk’u momiğes. Baği na-var-miğut’es uşk’ut’u şeni şk’uni şeni-ti k’orobu. (PZ-Cigetore) Komşu kadın bir sepet üzüm bize getirdi. Bağımız olmadığını bildiğinden dolayı bizim içinde topladı. Ali ğoma, p’işindğa şk’uni şk’ala na-t’k’u iri-turli moivaru. (ÇM-Ğvant) Ali dün, önceki gün bize söylediği her şeyi inkâr etti. 2. gen. a. [şk’uni + isim] Şkuni mduti opşa lon3a on. Var-işk’omen. (PZ-Cigetore) Bizim dut çok nahoş. Yenmiyor. Şk’uni xoci opşa cemçamule n. (PZ-Cigetore) Bizim öküz çok saldırgandır. Şk’uni oxori iri k’ale firidali on. (PZ-Cigetore) Bizim ev her tarafı deliklidir. Ali ngolaşa moxt’asi çinaperi na-vort şeni şk’uni oxorişa mulun. (ÇM-Ğvant) Ali yaylaya gelince tanıdık olduğumuz için bizim eve geliyor. b. [isim + -şk’uni] Ndğalepe-şk’uni içoden. (PZ-Cigetore) Günlerimiz bitiyor. Karmat’e-şk’uni dolixven. (ÇM-Ğvant) Değirmenimizin öğütme işinde bozulma var. Karmat’e-şk’uni ok’ixven. (ÇM-Ğvant) Değirmenimizin yapısı bozuluyor, yıkılıyor. Konseri-şk’uni zade msk’va iyu. Na-moxt’eype bit’umi va-domaxunes. 3’anaşe daha bet’i yeri p’aten. (AŞ-Ok’ordule) Konserimiz çok güzel oldu. Gelenlerin tümüne oturacak yeri veremedik. Seneye daha geniş yerde yapacağız. c. [şk’uni] Bizimki.

dir.-abl. (PZ) şk’uninde/ şk’unde/ şk’unda, (ÇM ~ AŞ) şk’unda : Bize. Bize doğru. Bizden. Berepes şk’uninde opşa aşk’urineran. (PZ-Cigetore) Çocuklar bizden çok korkuyorlar.


şk’ule → şuk’ule


şk’un → şk’u


şk’un do şk’u (AŞ-Ortaalan) [zarfsal deyim] Kendi aramızda. Biz bize. Şk’un do şk’u bibiraten. (AŞ-Ortaalan) Kendi aramızda (biz bize) oynayacağız. şk’unona; çku çkunebura; çkunebura; çkinebura


şk’unebura (PZ ~ ÇM) z. ve i. I. z. Kendimizce. Bize göre. Düşüncemizce. Kimseye sormadan kendi kararımız ile. → şk’unonaI; çkunebura, çkinebura

II. z. Bizim dille. Lazca. Şk’unebura var-alak’irden. (ÇM-Ğvant) Dilimiz konuşamıyor. → şk’uneburiIII; çkuneburaIV; çkineburaIII; Lazuri, Lazebura, Lazeburi, Lazce

III. (ÇM) i. Bizim gelenek ve görenek. Şk’unebura va-namsk’vanen. (ÇM-Ğvant) Bizim gelenek görenek (davranış, bizim yaşantımız) (ona) yakışmıyor.


şk’uneburi (AŞ) z. I. Bizim tarzda. Şk’uneburi isinapi do oxovo3’onat. (AŞ-Ok’ordule) Bizim tarzda konuş da anlayalım.

II. Adetimize göre. Geleneğimize göre. Nişşani şk’uneburi iyasen, hişşo var-i ? (AŞ-Ortaalan) Nişan geleneğimize göre yapılacak, değil mi ? → çkuneburi

III. Bizim dille. Lazca. Şk’uneburi isinapi. Mo-ognamt’an. (AŞ-Ok’ordule) Bizimce konuş. Anlamasınlar. → şk’uneburaII; çkuneburaIV; çkineburaIII; Lazuri, Lazebura, Lazeburi, Lazce


şk’unepe (PZ ~ AŞ) i. çoğ. Bizimkiler. → çkunepe, çkinepe


şk’unona (ÇM) z. I. Kendimizce. Şk’unona dopxesap’it do va-momat’iney. (ÇM-Ğvant) Kendimizce hesap ettik ama tutturamadık. şk’uneburaI, çkineburaII

II. Biz bize. Şk’unona ok’opxedit. Ok’ovilak’irdit. Kocevuzadit. (ÇM-Ğvant) Biz bize oturduk (bir araya geldik). Tartıştık. Bedelini belirledik (karar verdik). şk’un do şk’u; çku çkunebura; çkuneburaIII; çkineburaI


şk’urina (PZ ~ AŞ) i. Korku. Baba-şk’imi mik’riyasi şk’urinate lemşk’va va-cemaşk’ven. (AŞ-Ok’ordule) Babam bana bağırınca korkudan tükürük yutamıyorum. → şkurna, şkurina


şliç’ums/ şiç’ums (FN), şliç’oms (AH), şliç’ums/ şliç’ups (HP), şliç’ups (ÇX) EA har.f. Kap kacak, demlik, döşeme vs’yi [aps.] ovuyor. Tahriş ederek kirini pasağını çıkarırcasına ovuyor. Aşek 3’uk’aliş mundi ş(l)iç’ums. (FN-Sumla) Ayşe kazanın dibini ovuyor. 3’uk’alepe mt’ut’ate pşliç’i do k’alayleyi steyi randums. (AH-Lome) Kazanları kül ile ovdum da kalaylanmış gibi parlıyor. Feridek geç’veyi tencere şliç’ums. (HP-P’eronit) Feride dibinde bir şey yanmış tencereyi ovuyor.

+ uşliç’ams EDA har.f. Birine ait [dat.] bir şeyi [aps.] ovuyor. Aşek furç’ate beres k’ibiri uşliç’ams. (AH-Lome) Ayşe fırçayla çocuğun dişlerini temizliyor.


şo (PZ ~ AH HP ? ÇX ?) s.a.e. Diye. [Bu söz-aktarma-edatı AK-Döngelli’de kullanılmaz.]

[İkinci veya üçüncü şahsa verilen emir veya “Niye yapmıyorsun ?” gibi olumsuz soru arkasına konarak ya emir kipi ya istek kipi ya da gelecek zamanda olan it’urs[1]/ it’uy (PZ ~ AŞ), zop’ons (FN ~ AH), tkumers (HP) ?, tkumars (ÇX) ? veya u3’omers/ u3’omey/ u3’umels/ u3’umers fiilleri ile birlikte kullanılır.] → çkva[3]; ma[2], ya

a. [tek başına] “Baba-şk’imi noğaşa iduşo t’k’vi. (PZ-Cigetore ~ AŞ) “Babam çarşıya gittide. “Moxt’işo mi3’vay. (ÇM ~ AŞ) BanaGeldesin. “Şk’u Lazi boretşo t’k’vaten. (AŞ-Ok’ordule, Ortaalan) “Biz Lazızdiyeceksiniz. Berepe-çkunikBaba-çkuni moxtasenşo tkvan. (FN ~ AH) ÇocuklarımızBabamız gelecekdesinler. “Moxtişo mi3’vaz. (FN ~ AH) BanaGeldesin. ÇkuMoxtitşo mi3’van. (FN ~ AH) BizeGelindesinler.

b. (AH) [şo do şeklinde] HemtepezTkva muda ulut ?” şo do k’itxit. (AH-Lome) OnlaraSiz neden gitmiyorsunuz ?” diye sorun. HemtepezTkva muda ulut ?” şo do k’itxaz (AH-Lome) OnlaraSiz neden gitmiyorsunuz ?” diye sorsun. “Ham dulya dovitşo do çinadvit. (AH-Lome) “Bu işi yapındiye tembihleyin.


şofori (AK) i. Şoför. Şöför. [< Fra.] Doğani dido k’ai şofori ren do araba toli odveri bile mux’onups. (AK-Döngelli) Doğan çok iyi şöfördür ve arabayı gözü kapalı olsa bile getirir. → şuferi


şoforoba (AK) i. Şöförlük. Axmatis dido k’ai şoforoba uçkin. Uçaği bile ixmars. (AK-Döngelli) Ahmet çok iyi şöförlüğü biliyor. Uçak bile kullanıyor. → şuferluği


şoleri (AK) s. [< şolups ve işolen fiillerinin partisipi] Islak. Şoleri koltuği soba dogzina manişa doskirun. (AK-Döngelli) Islak koltuk sobayı yakarsan çabucak kurur. [◘ eşb. şolums/ şoluy fiilinin partisipi] → ğvari[1]; 3’areri; şu, şuvi, şuveri


şolobondina (AŞ-Ortaalan) i. [Sırf deyim üyesi olarak kullanılır.]

[dey. şolobondina st’eri] Hareket kabiliyeti az, biraz kendini bırakmış, olaylar karşısında tepki göstermeyen (kişi). Şolobondina st’eri var-oxogank’anen. (AŞ-Ortaalan) “Şolobondina gibisin, oynayamıyorsun.


şolums/ şoluy (PZ ~ FN-Ç’anapet) EA har.f. [part. şoleri] Yoğuruyor. Si k’vari şolar do t’ağanite ceç’var. (ÇM-Ğvant) Sen k’variyi yoğurup tavada pişireceksin. Cari şolumt’aşa lon3’a mo-ikum. (ÇM-Ğvant) Hamur yoğururken cıvık yapma. Mçveri şolasi ok’it’amben. Zimari iyen. (ÇM-Ğvant) Unu yoğurunca birbirine yapışıyor. Hamur oluyor. Cari doşşoli do kocedvi. (AŞ-Ortaalan) Ekmeğ(in hamurunu) yoğur ve (pişirmek üzere ilgili kaba koyarak gerekli) yere koy. Na-pşoli zimari floxt’aşa mç’eşare. (AŞ-Ortaalan) Yoğurduğum hamur kabarıncaya kadar bekleyeceksin. Nanak na-şolu dik’a-mkverişi zimari froxtayiz furuniz meşabdgare. (FN-Ç’anapet) Annemin yoğurduğu buğday un hamuru kabarınca fırına koyacağım. Pederik oxoyişi ogine xarci şolumt’uşa nek’laz-ti konat’a3u. (FN-Ç’anapet) Babam evin önünde harç yoğururken (o harç) kapıya da sıçradı. → şvelums; nkiminoms; oxtimaps; ≠ şolups


şolups/ şolaps (AK) EA har.f. [part. şoleri] Suluyor. Eminek, mç’ima var-mç’imuna ğalişi 3’k’ariten p’ip’eri şolups. (AK-Döngelli) Emine, yağmur yağmadığı zaman derenin suyu ile biberi suluyor. [suluyor ya da ıslatıyor] 3’aruy; ≠ şolums/ şoluy


şoroni (PZ-Cigetore) i. Keçi. Şoronepe movo3i. Omcvinuşa vupinam. (PZ-Cigetore) Keçileri saldım. Otlatmaya götürüyorum. → k’eç’i; şuroni; keçi; ntxa, txa


şorums/ şoruy (PZ ~ AH) EA har.f. Kabuk, deri vs’yi [aps.] soyuyor. Sıyırıyor. Eminik k’eç’işi post’i şorums. (PZ-Cigetore) Emin keçinin derisini soyuyor. → gom3’ams/ gon3’ams; n3’ay/ n3’uy; gvo3’ay, go3’ay; go3’k’ams/ go3’k’aps; go3’k’ims/ go3’k’ips; gvo3’k’aps; gu3’k’ips

[dey. circili şorums (FN), cicili şorums (AH) : Sırıtıyor. Dişlerini göstererek aptalca gülüyor.] Gegiç’k’ams-i ? Boyne circili mot şorum ? (FN-Ç’anapet) Kafayı mı oynatıyorsun ? Sadece niye sırıtıyorsun ?

+ uşorams/ uşoray EDA har.f. Birinin [dat.] derisini, kabuğunu vs [aps.] soyuyor ya da sıyırıyor. Toç’i xe mişoray. (AŞ-Ok’ordule) İp elimi sıyırıyor.


şu (FN ~ AH) s. Islak. Yaş. Ç’ubrişi filisi şu t’aşa k’ai ok’i3’k’en. (FN-Sumla) Kestane filizi yaş iken daha kolay birbirinden ayrılıyor. Nca şu na-ren şeni dido monk’a ren. Babak tok’ite moitorams. (AH-Lome) Ağaç ıslak olduğu için çok ağır. Babam iple çekiyor. Modvalu k’ayi va-xomu-doren. M3ika şu ren. Ncaz geladvana bulut’atşa muşebura geskurun. (AH-Lome) Ayakkabı iyice kurumamış. Biraz ıslaktır. Ağaca koysan biz gidene kadar kendi kendine kurur. Babak dişka svarumt’aşi şu dişkapeşi jin xomula dişkape yodumers. (AH-Lome) Babam odun dizerken yaş odunların üzerine kuru odunları koyuyor. Şu tipepe gamaxomazya do nanak bagenişi gomte gupinams. (AH-Lome) “Islak otlar iyice kurusundiye annem kulübenin etrafına [otları] serip yayıyor. Oxorişi oğinde golobit’aşi na-ek’emobun şu tipi duvariz elan3’en. (AH-Lome) Evin önünden geçerken sırtımdaki ıslak ot duvara yandan değiyor. Beres ç’anç’axi dasu-doren. Şu beziten konukosi. (AH-Borğola) Çocuğa çamur sürülmüş. Islak bezle üzerini sil. Jin ç’anç’axi memasu-doren. Şu beziten komemikosi. (AH-Borğola) Üstüme çamur sürülmüş. Islak bezle üzerimi sil. Upi kogekçu-doren ! Doloxeni filt’ik’ozi şu giğunna komoşi3’k’i. (AH-Borğola) Terlemişsin ! İçindeki falina ıslaksa içinden çıkar. Berez porças ç’anç’axi nusun. Şu bezite konukosi ! (AH-Borğola) Çocuğun gömleğine çamur sürünmüş. Islak bezle siliver ! → ğvari[1]; 3’areri; şuvi, şuveri; şoleri


şua → şura


şuferi/ şufeyi (AH) i. Şoför. Şöför. [< Fra.] Şufeyik araba molomk’asamz do k’oçepe mtelli jlip’oms. (AH-Lome) Şoför arabayı tıka basa doldurup insanları eziyor. Şuferik yaşik’i k’amiyonişi k’ap’ulaz gyok’orams. (AH-Lome) Şoför sandığı kamyonun arkasına bağlıyor. Şuferik araba nek’naşi oğinde mot go3’adgims ? (AH-Lome) Şoför arabayı kapının önüne neden koyuyor ? → şofori


şuferluği (AH) i. Şoförlük. Osmanik bere-muşi elixunams do şuferluği dogurams. (AH-Lome) Osman oğlunu yanına oturtup şoförlük öğretiyor. → şoforoba


şuk’a/ şuk’k’a i. [çoğ. şuk’ape] Hıyar. Salatalık. Şuk’a-ora livadepe şuk’a ixiray. (ÇM-Ğvant) Salatalık zamanında bahçelerde salatalık çalıyor. Emuli livadi şuk’a nixirt’uşa komep’ç’opi. (ÇM-Ğvant) Emuli’yi bahçede salatalık çalarken yakaladım. Şuk’a me3’ilana dida-mangisa giyonasen. (AŞ-Ok’ordule) Salatalığı koparırsan dida-mangisa seni götürür. Fadume na-3’ilu şuk’k’ape ump’p’a doliduy. (AŞ-Ortaalan) Fatma kopardığı salatalıkları göbeğine (= karın ile giysi arasına) koyuyor. Nanak daçxurişi mt’ut’a livadiz xaci do şuk’az ek’udume(r)z. (FN-Ç’anapet) Annem (ateşin) külünü bahçede fasulye ile salatalığa (gübre olarak) veriyor. NanakBerepek şuk’a mot-k’ip’iramt’anya do dida-k’in3’uriten oşkurinams. (FN-Ç’anapet) AnnemÇocuklar küçük salatalıkları koparmasınlardiye dida-k’in3’uri ile korkutuyor. Ham tutaz şuk’a k’ayi didven. (FN-Ç’enneti) Bu ayda salatalık [ekilirse] iyi gelişir. Nosi şuk’a va-ren ki megit’axa k’aybana. (FN, atasözü) Akıl salatalık değil ki kırıp vereyim de sorun çözülsün (= kırıp vermem de sorunun çözülmesi de imkânsızdır). Getasulez şuk’a na-gamiç’arasen, ulun do mtugik mexvat’ums. (AH-Lome) Bahçede salatalık tomurcuklanıp oluştu mu, fare gidip kemiriyor. Şuk’aşi ora golilamz do ma ç’exni va-mixenun. (AH-Lome) Salatalığın mevsimi geçiyor da ben tadına bakamadım (= bakmışlığım yok). Han3’o şuk’apez a muntxa dağodu. Na-gamik’urump’asen steri hek noxomun. (AH-Lome) Bu sene salatalıklara bir şey oldu. Vaşa so-ti şuk’a do3’ilare. Hek kçin-k’uk’ari ren. Let’az kodologonç’ams. (AH-Lome) Sakın bir yerde salatalık koparmayacaksın. Orada kçin-k’uk’ari var. Toprağa seni daldırır. Tomurcuklandığı gibi yerinde kuruyor. Nosi şuk’a va-ren; var-nit’axen do va-niçen. (AH, atasözü, K.A.) Akıl salatalık değil; kırılıp verilemez. Ha3’ineri şuk’ape iri ar k’ele elibaren. (AH-Borğola) Şimdiki salatalıklar hep bir taraftan şişer (= kabarır). Sum ndğa 3’oxle şuk’a vorgi. (AK-Döngelli) Üç gün önce hıyar ektim.


şuk’a-limbo3a (ÇM) i. Eğreltiotunun hayvanlar tarafından yenen türlerinden (= limbo3a) biri olup Çamlıhemşin’de olan 6 adet türü arasında salatalık kokusu vereni. Andğa şuk’a-limbo3a dopşk’ori. (ÇM-Ğvant) Bugün şuk’a-limbo3a biçtim.


şuk’u/ şuk’k’u (ÇM ~ AŞ) s.-e. Kadar. I. i.s.-e. a. [derece] Si ar pirçi şuk’u va-mişk’un. (ÇM-Ğvant) Seni bir toz parçası kadar bilmiyorum (= seni görmuyorum/ sana değer vermiyorum). Moleni k’oda meleni şuk’u eyeviyonam. (ÇM-Ğvant) Bu taraftaki duvarı öbür taraftaki yüksekliğe örüyorum. Ali na-moğasen dişk’a şuk’u ek’vosk’udun. (ÇM-Ğvant) Ali, getirdiği odun kadar arkada bırakabiliyor (= unutarak bırakıyor) (= kelimesi kelimesine : Ali [o kadar dikkatsizdir ki kendi] getirdiği odun bile [unutularak] arkasında kalıyor). Ali cenç’arerepe meyok’ore3xuy-moyok’ore3xuy. Na-ort’asert’u şuk’u var-mvat’inen. (ÇM-Ğvant) Ali paraları tekrar tekrar sayıyor. Olması gerekeni tutturamiyor. Bere k’ap’ineri moxt’u. Ar n3xeni-ceşvajoni şuk’u diyondru. Hiçi muti var-t’k’u. İgzalu. (ÇM-Ğvant) Çocuk koşarak geldi. Bir at soluğu kadar durdu. Hiçbir şey demeden gitti. Ham3’o go3’oneri şuk’k’u msxuli var-iyu. (AŞ-Ortaalan) Bu sene geçen seneki kadar armut olmadı. → şuk’uri; k’onari; k’o[2]

b. ...-e dek. Mcora yema şuk’u gamvogzay. (ÇM-Ğvant) Güneş öğlende kızgın oluyor. → -şa[3]; şakiz/ şakis

II. c.s.-e. Durğunepe na-va-nağasen şuk’u moyok’vatuy. (ÇM-Ğvant) Dikenleri engel olmayacak kadar kesiyor. Bere-şk’imi ar me3’omilu xut-eçi 3’ana şuri na-giğut’asen şuk’u koğirun. (ÇM-Ğvant) Çocuğumu bir kere görmek, yüz yıl yaşamaya değer. Dulya na-u şuk’u ninç’inay. (ÇM-Ğvant) Yaptığı iş kadar (= iş yaptığı kadar) pay veriyor. Ayşe na-ek’vazdasen şuk’u k’alatina dolibğay. P’ot’e monk’a var-ixenay. (ÇM-Ğvant) Ayşe kaldırabileceği kadar sepetini dolduruyor. Hiçbir zaman ağır olacak kadar doldurmuyor. Ali İstanbolişa it’t’aşa na-dvaç’ç’in şuk’k’u cenç’areri cebi doliduy. (AŞ-Ortaalan) Ali İstanbul’a giderken lâzım olduğu kadar parayı cebine koyuyor. Bere na-aşvasen şuk’k’u mca docibi. (AŞ-Ortaalan) Çocuğun içebileceği kadar [az miktarda] sütü pişir. → şuk’uri; k’onari


şuk’ule/ şk’ule (PZ), şuk’ule (ÇM~ AŞ-Ok’ordule), şuk’k’ule (AŞ-Ortaalan) s.-e. -den sonra. -dikten sonra. A. i.s.-e. I. -den sonra. → şik’ule, şkule, şkul, k’ule. a. [isim arkasında] Çemali yema şuk’ule moxt’asere. (PZ-Apso) Kemal öğledenden sonra gelecek. Çemali yemaneyi cayi şuk’ule moxt’asere. (PZ-Apso) Kemal öğlen yemeğini yedikten sonra gelecek. Ma himarti-ndğa şuk’ule İst’ambolişa vidare. (PZ-Cigetore) Ben üç günden sonra (= yarından iki sonraki günden daha sonra) İstanbul’a gideceğim. Nişani dikuy. Jur ndğa şuk’ule gvoktay. (ÇM-Ğvant) Nişanlanıyor. İki gün sonra geri veriyor (= vazgeçiyor). Mğija m3xuli cari şuk’ule şk’omi. (ÇM-Ğvant) Olgunlaşmış armudu yemekten sonra ye. Yalçini yema şuk’ule moxt’asen. (AŞ-Ok’ordule) Yalçın öğleden sonra gelecek. Ali cari şuk’ule guri nantxu. Gvanç’en. (AŞ-Ok’ordule) Ali’nin yemekten sonra midesi bulandı. Kusuyor. Ar tuta şuk’ule belediye-seçimepe on. Hişeni vulur-movulur do leba nena memaçen. (AŞ-Ok’ordule) Bir ay sonra belediye seçimleri var. Ondan dolayı gidip geliyorum ve geç cevap verebiliyorum. Amet’t’i yema şuk’k’ule moxt’asen. (AŞ-Ortaalan) Ahmet öğleden sonra gelecek. Lazepe gunze 3’anape şuk’k’ule si oropate gvaşinanen. Ma do berepe-şki’mi-ti. (AŞ-Ortaalan) Lazlar uzun yıllar sonra seni sevgi ile hatırlıyor. Benimle çocoklarım dahil. b. [zarf ile deyimleşerek] Puji ç’umanişi-şuk’ule imxizen. Dvorinasen. (ÇM-Ğvant) İnek sabahtan beri doğum sancısı geçiriyor. Doğuracak.

II. (ÇM) -den beri. Yema şuk’ule si giyondram. (ÇM-Ğvant) Öğleden beri seni bekliyorum. Ali ç’umanişi şuk’ule ort’iç’i şeni sift’eri ojulinay. (ÇM-Ğvant) Ali sabahtan beri bıldırcin için atmaca uçuruyor. Ali ç’umanişi şuk’ule sift’eri gvojulinay. Ar ort’iç’i aç’opapu. (ÇM-Ğvant) Ali sabahtan beri farklı farklı yerlerde atmaca uçuruyor. Bir bıldırcın tutturabildi. Ayşe andğa ç’umanişi şuk’ule xombineri lazut’i-nçalape enç’ili ikuy. (ÇM-Ğvant) Ayşe bugün sabahtan beri kurumuş mısır samanlarını bağ yapıyor. [-diğinden beri] tina[1]

B. c.s.-e. I. -dikten sonra. a. [sade perf. + şuk’ule = geçmiş zaman] Orxani ar k’oçişi k’ap’ulaşa moxt’u do meç’işu şuk’ule golvalen. (PZ-Cigetore) Orhan bir adamın arkasından gelip (ona) yetiştikten sonra önüne geçiyor. Xasanik k’eç’işi post’i gon3’u şuk’ule domcumoru do mjoras konudu. Oxombinams. (PZ-Cigetore) Hasan keçinin derisini yüzdükten sonra tuzlayıp da güneşe karşı gerdi. Kurutuyor. Eletriği moxt’u şuk’ule gzalepe nuklapete itanen. (ÇM-Ğvant) Elektrik geldiğinden beri yollar aydınlatmaçlarla aydınlanıyor. Ali puji nok’vatu şuk’ule din3xiryari xepete oxori kamaxt’u. Berepe din3xiryari xepe aziresi aşk’uriney do imt’ey. (ÇM-Ğvant) Ali ineği kestikten sonra kanlı eller ile eve girdi. Çocuklar kanlı elleri görünce korkup kaçtılar. b. [perf.ist. + şuk’ule = gelecek zaman] Ma meft’a şuk’ule si igzalar. (ÇM-Ğvant) Ben geldikten sonra sen gideceksin. Amet’t’i cari oşk’oma şuk’k’ule moxt’asen. (AŞ-Ortaalan) Ahmet yemek yedikten sonra gelecek. Bere dvoncira şuk’k’ule şk’imda komoxti. (AŞ-Ortaalan) Çocuğu yatırdıktan sonra bana gel. c. [perf.ist. + şuk’ule = genel geçer] Mtuti ilasi 3’ari şva şuk’ule xrosk’un. (ÇM-Ğvant) Ayıyı vurunca su içtikten sonra ölüyor. Ali cari dolağuna şuk’ule xurt’uli coşk’uy. (ÇM-Ğvant) Ali ekmeği çiğnedikten sonra boğazından indiriyor. d. (ÇM) [perf.ist. + şuk’ule = geçmiş zaman] Çxomi p’ç’va şuk’ule xepe çxomi şuri gont’ay.  Xolo-ti xepe ombonuşi vor. (ÇM-Ğvant) Balık pişirdikten sonra ellerim balık kokusu kokuyor. Yine yıkamam gerekir. → şik’ule, şkule, şkul, k’ule

II. -diğinden beri. [sade perf. + şuk’ule] Moxt’u şuk’ule var-ilak’irday. Misa misa koxen. (ÇM-Ğvant) Geldiğinden beri konuşmuyor. Sessiz sessiz oturuyor. Cari pşk’omi şuk’ule maç’imren. Vontxorar. (ÇM-Ğvant) Yemek yediğimden beri ıkınıyorum. Kusacağım. Ali Almanyaşa idu şuk’k’ule dido cenç’areri klimuy. (AŞ-Ortaalan) Ali Almanya’ya gittiğinden beri çok para kazanıyor. → tina[1]


şuk’uri (PZ) s.e. Kadar. I. i.s.-e. Bere şuk’uri-ti nosi var-giğun. (PZ-Apso) Çocuk kadar bile aklın sarmıyor. → şuk’u; k’onari; k’o[2]

II. c.s.-e. Kçe urz*eni xaz*i gayenna (na-)gorum şuk’uri eç’opi. (PZ-Cigetore) Beyaz üzüm seversen istediğin kadar al. → şuk’u; k’onari


şumeri/ şumeyi → oşumams/ oşumaps, işumen


şums[1]/ şuy[1]/ şups[1] EA har.f. [perf.1.tek. (o)pşvi (PZ ~ HP), (ko)pşvi (ÇX)] 1. Sıvıyı [aps.] içiyor. Pucepek ombolinaşe 3’ayi şuman. (PZ-Apso) İnekler yalaktan su içiyor. Puğari mevondgi do 3’ari opşvi. (ÇM-Ğvant) Pınara ağzımı dayayıp su iştim. Mtuti ilasi 3’ari şva şuk’ule xrosk’un. (ÇM-Ğvant) Ayıyı vurunca su içtikten sonra ölüyor. 3i3ili oşvi. (AŞ-Ortaalan) [küçük çocuklara] Meme(den süt) iç. Cuma-çkimik mjas topri gelubams edo şums. (FN-Ç’anapet) Kardeşim sütün içine bal dökerek içiyor. Kyoyişa bidayiz boyne poğarişi 3’k’ayi pşum. (FN-Ç’anapet) Köye gidince hep pınar suyu içiyorum. İri ndğaz şums. Sotiyen elaxro3kasen. (FM-Sumla) Her gün (içki) içiyor. Bir yerde geberip gidecek. Raki-tkvani oxoriz şvit. Meyhanez mot-ixodet. (FN-Sumla) Rakınız evde için. Meyhanede kazıklanmayın. Pucik 3’k’ari şumt’aşi 3’uk’ali eloktams. Mtelli mot-opşam. (AH-Lome) İnek su içerken kazanı yana eğiyor. Kazanı hepten doldurma. “Pucepek 3’k’ari şvanya do Şevk’ik xerk’işi 3’k’ariz golun3’orams do nut’obalams. (AH-Lome) “İnekler su içsinlerdiye Şevki hark suyunun önünü kesip göllendiriyor. Kyamilik ini 3’k’ayi şvaşi xurxi abaren. (AH-Borğola) Kâmil soğuk su içince boğazı şişiyor. Alik mja şup’t’uşi çarbişi-n3a-muşi diç’u. (AK-Döngelli) Ali süt içerken damağı yandı. 2. İlâç [aps.] içiyor. Ahmet’i zade zabuni rt’u. Laci oşşusi ciktu. (AŞ-Ok’ordule) Ahmet çok hastaydı. İlâç içince iyileşti. Sadik’i sit’mate ğururt’u. K’ayi abut’raki şu-doren. Edo xolo şuri komoğu. (FN-Ç’anapet) Sadık sıtma ile ölüyordu. İyiilâç almış. Hayata döndü. Nanak, xekimik (= doktorikna-meçu xap’i 3’k’ariz ondğulinamz do şumz. (FN-Ç’anapet) Annem doktorun verdiği hapı suda eritiyor ve içiyor. 3. Sigara [aps.] içiyor. Goişi şk’ala tutuni mo-şum. Xavi ayen. (PZ-Cigetore) Goişi’nin yanında sigara içme. Alerjisi var (= fenasına gidiyor). Goişi şk’ala zigara mo-şum. Ak’nen. (AŞ-Ok’ordule) Goişi’nin yanında sigara içme. Allerjisi var (= sigara onu tutuyor). T’ora, sigara pşumt’itşa, baba kemat’ez. (FN-Ç’enneti) Az kalsın sigara içerken baba bizi görürdü (= o anda orada bulundu/ üzerimize geldi). Bere-skanik xolo z*igara şums. - Aya ! O3’k’edi ! (FN-Sumla) Senin çocuğun yine sigara içiyor. - Bak sen ! Doğani dido z*igara şums do oktiz nikaçen. (FN-Sumla) Doğan çok sigara içtiği için yokuşlarda daralıyor, yoruluyor. Xasanik z*igara şumt’aşa baba-muşişen go3’imt’en. (FN-Sumla) Hasan sigara içerken babasından çekiniyor.

dil. (AH) (o)şvat’u : İçseydi. P’ici gamamoxomu. Ar 3’k’ayi opşvat’i. (AH-Lome) Ağzım kupkuru oldu (= çok susadım). Bir su içseydim. A 3’k’ari opşvat’i. Lemçk’va domixomu. (AH-Lome) Bi su içsem. Tükürüğüm kurudu. [Arhavi diyalektlerinde gözlemlenen dilek kipi biçimlerinden biri, Fındıklı-Sumla vs diyalektlerindeki “geçmişteki gelecek zaman” biçimi (“içecektim” vs) ile eşbiçimlidir. FN-Sumla diyalektinde ise “içseydim” karşılığı (o)pşvik’o denir. Arhavi diyalektlerindeki dilek kipi hakkında, fiilin çeşidine göre yöreler ve bireyler arasında önemli oranda biçim farkı gözlemlendiğinden dolayı, ileri ince araştırma gerekmektedir.]

yet. aşven : İçebiliyor. Ncenina p’ip’idi 3’ulu uğun. Mboli ncavla var-aşven. (ÇM-Ğvant) Buzağının midesi küçük. Fazla süt içemiyor. Ayşe na-var-aşvasen 3’ari macida tudendo e3’vobay. (ÇM-Ğvant) Ayşe içemediği suyu yemek sofrasının altına döküyor. # Ngola ini 3’arepe / Kocevondgi var-maşu / Momanzinu gzalepe / So vidar gomaşaşu. (ÇM-Ğvant, K’.H.) Yaylanın soğuk sularına / Dudaklarımı dayadım içemedim / Yollarım çoğaldı / Nereye gideceğim şaşaıdım. T’usa çayi na-var-aşven şeni oçuçunay. (AŞ-Ortaalan) Sıcak çayı içemediği için ılıtıyor (= ılıklaştırıyor). Bere na-aşvasen şuk’k’u mca docibi. (AŞ-Ortaalan) Çocuğun içebileceği kadar [az miktarda] sütü pişir. Bere na-aşvasen şuk’k’u mca cecibi. (AŞ-Ortaalan) Çocuğun içebileceği kadar, hızlı ve kısa zamanda, sütü pişir.

şsz : işven : İçiliyor. Nuranik na-vasen ayyani var-işven. 3’k’arite gontaxums. (AH-Lome) Nuran’ın yapacağı ayran içilmez. Su ağırlıklı yapıyor.

f.-i. oşu (ÇM), oşumu/ oşu (AH) : İçme. İçmek. Pujepe ombolinaşa 3’ari oşu cogay. (ÇM-Ğvant) Sığırları yalaktan su içmeye alıştırıyor. Tani oşu var-uşk’un. P’anda mvankten. (ÇM-Ğvant) Ayran içmesini bilmiyor. Her zaman üstüne döküyorUrzeni-non3’ore oşu xaram on. (ÇM-Ğvant) Şarap içmek haramdır. Gyari oç’k’omuşe didoten ipti çorbaşi oşumuten geiç’ken. (AH-Borğola) Yemek yemeğe çogunlukla önce çorba içmekle başlanır. Pucik ngeni-muşi mja oşumu şeni var-ninç’inams. (AH-Borğola) İnek buzağısını süt içmesi için kendine yanaştırmıyor. Çkar gyari var-ipxors do 3’k’ari oşumute korba-muşi obarams. (AH-Borğola) Hiç yemek yemiyor da su içerek karnını şişiriyor. Mçxvapa t’aroniz k’uk’umaşi 3’k’ari oşumuten a şvaciz moiçoden. (AH-Borğola) Sicak havada güğümün suyu içilerek hemen boşalıyor. Çiçku-berepe ora golaxtaşi nana-mutepeşişi buz*işen mja oşuşen moyagenan. (AH-Borğola) Bebekler zaman geçtikçe annelerinin memelerinden süt içmekten vazgeçerler. Sigara oşumuşen tamo tamo moyobager. (AH-Borğola) Sigara içmekten yavaş yavaş vazdeçiyorum.

f.-s. oşvoni (ÇM), oşumoni (AH): İçilecek olan. İçilmesi gereken. Ali t’oxtorişa idusi sum oşvoni ç’ami ar do lemşi komeçey. (ÇM-Ğvant) Ali doktora gidince üç içilecek ilaç bir de iğne verdiler. Nazimik oşumoni 3’k’ayi isinaşen geiyonams. (AH-Lome) Nazım içme suyunu isinadan kendisi için indiriyor.

part. şveri : İçmiş. İçerek. Enveriz mu ağodu, var-miçkin. Ğoma ç’umani ğvini şveri steri iktert’u. (FN-Ç’anapet) Enver’e ne oldu, bilmiyorum. Dün sabah şarap içmiş gibi dönüyordu.

+ uşums[1]/ uşups[1] (AH-Borğola ~ HP) EDA har.f. Çocuk [erg.] annesinin [dat.] memesini [aps.] emiyor. 3’urvelik k’oçis naç’abaşi di3xiri uşums. (AH-Borğola) Sülük insana yapışırsa kanını içer (= emer). Berek nana-muşiz buz*i uşums. (HP-P’eronit) Çocuk annesinin memesini emiyor. → u3’u3’onams/ u3’u3’onay

+ oşvapams (PZ), oşvapay (ÇM ~ AŞ), oşvapams (FN ~ AH-Lome)(AH-Borğola ~ HP-P’eronit), oşvapems (AH-Jin-Napşit, Sidere, Pilarget), oşvapaps (HP ~ ÇX) EDA ett.f. Birine [dat.] bir şeyi [aps.] içiriyor. Ncumoni na-oç’k’omapiz 3’k’ari-ti oşvapi. (AH, atasözü, K.A.) Tuzlu yedirdiğine suyunu da içir.

♦♦ f.-i. oşvapu : İçirme. İçirmek. Pederik pucepez 3’k’ari oşvapu şeni livadiz na-gelulun 3’k’ariz golun3’oramz. (FN-Ç’anapet) Babam ineklere su içirmek için bahçede akan suyun önünü kesiyor.


şums[2]/ şuy[2]/ şups[2] EA har.f. [perf.1.tek. (do)pşvi] I. Sepet, oya, yünden kazak, dantel vs [aps.] örüyor. Halı [aps.] dokuyor. Nana-şk’imik şk’imi şeni xe-tati şums. (PZ-Cigetore) Annem benim için eldiven örüyor. Oxorza-şk’imi şk’imi şeni xe-tati şuy. (ÇM-Ğvant) Hanımım benim için eldiven örüyor. Sum ndğaşi vit’o-aşi 3’endeç’i dopşvi. (ÇM-Ğvant) Üç günde on altı çorap ördüm. Nana-şk’imi oxoşvale şuy. (ÇM-Ğvant) Annem halı dokuyor. Nana berepe şeni elduveni şuy. (AŞ-Ok’ordule) Anne çocuklar için eldiven örüyor. P’ap’ulik gamaçamu şeni na-şu-dort’un k’alatepe xez kodoskidu. (FN-Ç’anapet) Dedemin satış için işlediği sepetler elinde kaldı. Berez na-uşu xeş-tati var-mo3’onduşi 3’k’u do ha3’i muşi şeni şums. (AH-Lome) Çocuğa ördüğü eldiveni beğenmeyince söktü de şimdi kendisine örüyor. 3’inek’i şumt’aşi nçxili ixmaren. Tentena şumt’aşi tiği ixmaren. (AH-Lome) Çorap örerken şiş kullanılır. Dantel örerken tığ kullanılır. Nandidi-çkimik çkimi şeni xeş-tati şvasen. (AH-Borğola) Ninem benim için eldiven örecek. Ntxirişi bigaz mt’k’e3i elo3’k’aman do t’ik’ina şuman. (AH-Borğola) Fındık çubuğundan lif ayırıp sepet işliyorlar. K’ulanik tentene şup’t’uşi nok’epe uç’k’odun. (AK-Döngelli) Kız dantel örerken ipliği kopuyor.

şsz işven : Örülüyor. 3’endeç’i xut nçxilite işven. (ÇM-Ğvant) Çorap beş örgü şişi ile örülür. Nonç’epi nak’u vrosi ort’asen, hik’u vrosi 3’endeç’i işven. (ÇM-Ğvant) İplik ne kadar iyi olur ise, o kadar iyi çorap örülür.

f.-i. oşu/ oşumu: Örme. Örmek. P’ap’ulik handğa 3an3a oşu şeni ç’ubriz go3’k’ams. (FN-Ç’anapet) Dedem bugün 3an3a yapmak için kestane agacının kabuğunu soyuyor.

II. (AH-Borğola) Duvarı inşa etmek için taş veya tuğla [aps.] işliyor. Memedik oxorişi duvarişi tuğula dido k’ai şums. (AH-Borğola) Mehmet evin duvarın tuğlaları çok güzel işliyor.

+ uşums[2]/ uşuy/ uşşuy/ uşups[2] EDA har.f. a. Biri için [dat.] bir şeyi [aps.] örüyor. Nana-şk’imik ma ncağite xirk’a mişums. (PZ-Cigetore) Annem bana şişle hırka örüyor. Da-şk’imik ma 3’endeç’i mişumt’uşa xes ncaği gvanamt’u. (PZ-Cigetore) Kız kardeşim bana çorap örerken eline şiş battı. # Apxa golat’oçi domişvi porça / Moxt’i cegidvare toprişi çaça. (ÇM-Ğvant, anonim) Mekik (öteye beriye) at bana gömlek doku / Gel sana bal peteği (tabak veya bir kap içinde) vereceğim. Nana-şk’imi elduveni domişşu. (AŞ-Ortaalan) Annem benim için eldiven ördü. Nanak go3’oz ma ar nç’eleri geyakuna domişu. (FN-Ç’anapet) Annem geçen sene bana renkli bir kazak ördü. 3’oxle nandidik mxenite yuni txumt’u do 3’inek’i mişumt’ez. (AH-Lome) Eskiden büyükannem mxeni ile yun eğiriyordu ve bize çorap örerdi. Bere iniz gale gulut’aşi xepe gamodgitun. Yunişi xeştati buşvare. (AH-Lome) Çocuk soğuk havada dışarıda gezerken elleri üşüyor. Ona yün eldiven öreceğim. Nandidi-çkimik xeş-tati mişvasen do yuni txums. (AH-Borğola) Babaannem bana eldiven örecek de yün eğiriyor. b. Birine [dat.] bir şey [aps.] işliyor. Xasanik Xuseyinis a mutxa uşums. (HP-P’eronit) Hasan Hüseyin’e bir şey işliyor.

+ uşvams (FN-Ç’anapet) EDA har.f. Biri için bir şeyi örüyor. P’ap’ulik ç’ubriz na-ek’o3’k’u msurtuten berez xut’up’ali uşvams. (FN-Ç’anapet) Dedem kestane agacından soyduğu kabukla tornuna küçük çanta işliyor. P’ap’ulik handğa na-ek’o3’k’u mt’k’e3ite bozo-çkimiz ar t’ik’ina uşvams. (FN-Ç’anapet) Dedem bugün soyup ayrıştırmış fındık çubuğu katmanından kızıma küçük bir sepet işliyor.


şun (PZ ~ AŞ) DA hal f. Bir şey [aps.] birinin [dat.] hatırındadır. Peği var-mşun, mara Xasanişa milvapurt’aseren. (PZ-Cigetore) Pek hatırlayamıyorum, ama Hasan’a gitmişliğim olabilir. Xasani mu it’urt’u ? - Va-mşun. (AŞ-Ok’ordule) Hasan ne söylüyordu ? - Hatırlamıyorum (= hatırımda değil). → şuns; [hatırlıyor] gvaşinen/ gaşinen


şuns (FN ~ ÇX) DA hal f. Bir şey [aps.] birinin [dat.] hatırındadır. Si na-dibadi ma komşuns. (FN-Ç’enneti) Senin doğduğunu ben hatırlıyorum (= benim hatırımdadır). A mutxa komşuns. Nak’o ora ren var-gomaşinen. (FN-Ç’enneti) Aklımda bir şey var. Ama kaç zamandır ne olduğunu hatırlayamıyorum. P’ap’uli-çkimiz mupe şuns, mitiz va-uçkin. (AH-Lome) Dedemin hatırında neler var, kimse bilmiyor. Ham na-gi3’vipe p’anda skaniz kşunt’az. (AH-Lome) Bu sözylediklerim her zaman hatırında olsun. Tkva na-moğoditpe mitiz var-şuns. Çku mşunan. (AH-Lome) Sizin bize yaptıklarınızı kise hatırlamıyor. Biz hatırlıyoruz. Tkvani oxoriz na-ivupe tkva kşunan. (AH-Lome) Sizin evde olanları siz hatırlıyorsunuz. Hamseneri steri ini na-mavu p’ot’ez va-mşuns. (AH-Lome) Bu geceki gibi üşüdüğümü hiçbir zaman hatırlamıyorum. Mky’apuz izmoces-ti kotume şuns. (AH, atasözü, K.A.) Çakal rüyasında da tavuk düşünür. Mk’vali-mxiriz mk’vali şuns. (AH, atasözü, K.A.) Peynir hırsızı peyniri düşünür. K’ai var-mşunsna-ti hemtepeşi ç’andaşe mixtimut’asen. (AH-Borğola) İyi hatırlamıyorsam dahi onların düğününe gitmişliğim olmalı. P’ot’e na-var-mşunt’u dulya domağodu. (HP-P’eronit) Hiç tahmin etmediğim iş başıma geldi. → şun; [hatırlıyor] gvaşinen/ gaşinen


şura/ şua (AŞ ~ ÇX)(AK) i. Koku. Çiçeği msk’va şura alen. (AŞ-Ok’ordule) Çiçek güzel kokuyor. Si laç’i şk’ala dibiri. Laç’i-şura galen. (AŞ-Ok’ordule) Sen köpekle oynadın. Köpek kokusu kokuyorsun. Bere capsu. Yataği pseli-şura alen. (AŞ-Ok’ordule) Çocuk işeyebildi. Yatak sidik kokuyor. Mtutiz xor3işi şura mat’u do bağu xvantumz. (FN-Ç’anapet) Ayıya et kokusu geldi de ambarı sarsıyor. Purkiz mskva şura alems. (FN-Sumla) Çiçek güzel kokuyor. Kotumeş 3’k’int’iliz dido xai şura alems. (FN-Sumla) Tavuk dışkısı çok kötü kokar. Nçxomiş gyari p’işen doni xes nçxomiş şura malems. Xolo obononi bore. (FN-Sumla) Balık yemeği yaptıktan sonra (yaptıktan beri, yaptıktan bu yana) elim balık kokuyor. Yine yıkamam gerekiyor. Coğorik let’a puşonums. Muç’o şura mat’u, p’eya ? (AH-Lome) Köpek toprak eşeliyor. Ne kokusu aldı, acaba ? 3’i3’ilaşi-kudi k3aşi dido p’at’i şura gulun. (AH-Lome) Mantarlar çürüyünce çok kötü koku yayılıyor. P’et’mezis ilaconi steri şura alems. Mu uk’ati. (AH-Lome) Pekmezde ilaçlı gibi bir koku var. Ne kattın ? Nazmiye ! Berez mendo3’k’edi ! Şura alems. Doloz*gu-doren. (AH-Borğola) Nazmiye ! Çocuğa bak (= ilgilen) ! Kokuyor. (Giydiği şeyin içine, altına) sıçmış. Oxoriz mçxomi it’ağanaşi mçxomişi şura dolodgitun. (AH-Borğola) Evde balık tava yapıldığında balığın kokusu eve siniyor (= çöküyor). Çiçeğiz k’ai şua alems. (HP-P’eronit) Çiçek güzel kokuyor. Felamurik pukiyi kogon3’k’u-ren. Mskva şua-muşi mulun. (HP-P’eronit) Ihlamur ağacının çiçek açmış. Güzel kokusu geliyor. Çiçeğepek kamuşiğu. Mu xili şura uğun. (ÇX-Çxalazeni, TM) Çiçekler açtı. Ne güzel kokuyor. Çeçmeyi şua gulun. (ÇX-Makret) Tuvalet kokuyor. Aya çeçmeşi şura dolodgitun do var-gamulun. (AK-Döngelli) Bu tuvaletin kokusu duruyor da çıkmıyor. → şuri[2]


şuri[1]/ şuyi i. I. Nefes. Xocik çxindişe şuri coşvanams. (PZ-Apso) Öküz burundan nefes veriyor. Şuri eşvaneri cevili. (ÇM-Ğvant) Nefes nefese indim. Ali korme-montinape ngolaşa iyonamt’aşa k’alati dolvok’açay. Montinape şuri var-aşvajaneran. (ÇM-Ğvant) Ali tavuk civcivlerini yaylaya götürürken sepete tıkıyor. Civcivler nefes alamıyorlar. Ali izabunasi şuri xrisk’eri dolizday. (ÇM-Ğvant) Ali hastalanınca nefesi hırıltılı içine çekiyor. Çxomepe ceşvanajepeşa şuri eç’opuy-meçaman. (ÇM-Ğvant) Balıklar solungaçlardan nefes alıp veriyorlar. # Keft’i 3’ipri. Şuri kocevoşvani. / Dop’i oropa do var-vipişmani. (ÇM-Mek’alesk’irit, H.K.) Çıktım kayın ağacına. Nefes verdim. / Sevdalık yaptım. Pişman olmadım. Şuri var-mazden. Nek’na elan3’uy. (AŞ-Ok’ordule) Nefes çekemiyor. Kapıyı aralıyor. P’ap’uli okti emtumani eşit’aşa şuri gyatragen. (FN-Ç’anapet) Dedem yokuş yukarı çıkarken nefesi tıkanıyor. Dido domaç’k’indu. Şuri var-domaşvanen. (FN-Sumla) Çok yoruldum. Nefes alamıyorum. T’u3a oraz, k’oçiz şuri xurt’uliz konacinen. (FN-Sumla) Sıcak zamanlarda insanın nefesi boğazına dayanır, sıkışır. İnsan nefes alamaz olur. Daçxuriz şuyi bubart’işi 3’am3’ami gomaç’u. (AH-Lome) Ateşe üflerken kirpiğim yandı. Berez tiz yoğğan mot-yotumer. Şuri gyatragen. (AH-Lome) Çocuğun kafasına yorgan örtme. nefesi tıkanıyor. Yorğani tişen moitvaşi k’oçiz şuri gyatragen. (AH-Borğola) Yorganı kafadan örtünce insanın nefesi tıkanır (= kapanmadan dolayı nefes alamaz). Kemalik t’u3a gyaris şuri nubarams do okorinams. (AH-Borğola) Kemal sıcak yiyeceği üfleyerek soğutuyor. Şuri var-uğun. Ama xolo tulumi obaraps. (AK-Döngelli) Nefesi yok. Ama yine de tulumu şişiriyor. Şuri var-muişvanaşa ğalişen 3’k’ari geşups. (AK-Döngelli) Nefes dahi almadan (= soluk almaya zaman ayırmadan aralıksız) dereden su içiyor. Emtumani ilaxtuşi d(v)aç’k’indu edo şuri muişvanups. (AK-Döngelli) Yokuş yukarı çıkınca yoruldu ve dinlenerek nefes alıyor. Baba-skanis andğalepes şuri gyatragen. (AK-Döngelli) Babanın nefesi bugünlerde tıkanıyor.

[dey. şuri dolulams (AH) : Biri [dat.] nefes nefese kalıyor.] Dido monk’a ren. Şuri dolomilu. (AH-Lome) Çok ağır. Nefes nefese kaldım.

[dey. şuri gubaray (ÇM) : Birine [dat.] dua okuyor.] # Ç’andra var. Dandra var-on / 3’em3’e moy dolubaram ? / Ma Muslimani var-vor / Şuri moy gomibaram ? (ÇM-Ğvant, eski bir değiş) Düğün yok. Bayram değil / Tulumu neden çalarsın ? / Ben Müslüman değilim / Bana neden üflersin (= dua okuyorsun).

[dey. şuri mvaselen[1] (ÇM) : Birinin nefesi tıkanıyor.] Ali so-xert’uşa muç’o moiselu şuri mvaselu. (ÇM-Ğvant) Ali oturduğu yerden kalkınca nefesi tıkandı.

[dey. şuri nak’vaten : Birinin [dat.] nefesi kesiliyor.] Berek xe golonvalu do xoxonç’az gemçuşi şuri memak’vatu. (AH-Borğola) Çocuk el sallayıp da gırtlak çıkıntıma vurunca nefesim kesildi.

[dey. şuri pambuğişi nok’epite okaçams : “Nefesini pamuk ipliğiyle tutuyor.” = Çok zor durumdadır. Sabrın sonuna gelmiştir. Yaşama zorla tutunuyor.] Şuri pambuğişi nok’epite bokaçam. Mundez meç’k’odasen var-miçkin. (FN-Ç’anapet) Nefesimi pamuk ipliğiyle tutuyorum. Ne zaman kopacağını bilmiyorum.

II. Can. Xasanişi cinsis ordo şuri gamast’un. (PZ-Cigetore) Hasan’ın cinsinde tez canı çıkıyor. Yaşaris, şuri-muşi naşk’vasen st’eri si alimben. (PZ-Cigetore) Yaşar, canını verecek kadar (= canını bırakacak kadar) seni seviyor. Xasanis şuri nak’açasi bu3xa-muşi xvat’ums. (PZ-Cigetore) Hasan’ın canı sıkılınca tırnaklarını kemiriyor. Mut’ik’ore are-i, ğureri şuri va-moğay. (ÇM-Ğvant) Her ne yaparsan yap, ölü can getirmez. Na-xrosk’u ncenina goipa3xalay. Mondo şuri moğasen. (ÇM-Ğvant) Ölen (= öldüğü sanılan) buzağı kıpırdanıyor. Her halde canlanacak. Ham mp’ulera ora k’oçi şuri doluk’açay. (ÇM-Ğvant) Bu sisli hava insanın canını sıkıyor. Şuri ar pirçi oraşi gamast’un-igzalay. (ÇM-Ğvant) Can bir çırpıda çıkıp gidiyor. Xoca ! Şk’u hi-st’eri şeyepe şeni mu vit’urt, gişk’un-i ? “Uci mo-meçam. Şuri mo-megak’açert’as.” (AŞ-Ok’ordule) Hocam ! Biz öyle şeyler için ne diyoruz, biliyor musun : “(Ona) kulak verme. Canın sıkılmasın.” Korme nok’vata do var, mo-naşk’um. Şuri gamuxt’aşa avlu iri k’ale din3’xirite işuşolen. (AŞ-Ok’ordule) Tavuğu kesince hemen bırakma. Canı çıkana kadar avlunun her tarafını kana buluyor. Şuri kogamamixt’u (AŞ-Ortaalan) Canım çıktı. Şuri kemalu. (AŞ-Ortaalan) Çanım çıkacak kadar çok yoruldum. P’ap’p’u-şk’imi oxobo3’onişa şuri gamust’u. (AŞ-Ortaalan) Ben anlayıncaya kadar dedemin canı çıktı. Berepez ndğaleyiz gok’ap’inuten şuri kuxtez edo ha3’i gyomzulaman. (FN-Ç’anapet) Gündüz koşuşturmaktan çocukların canları çıktı ve şimdi yorgunluktan gözleri kapanıyor. Durmişiz şuri nakaçayiz uci elamç’itanen. (FN-Ç’anapet) Durmuş’un canı sıkılınca kulakları kırmızlaşıyor. K’oçis şuri kogamuxtu. (FN-Sumla) Adamın canı çıktı, öldü. Ham kianaşi nimetepez şuri na-dolodgin iri --- k’at’u, coğori, 3’i3’ila, k’oçi --- kva do nca miti-muturen iri nunç’un. (FN-Sumla) Bu dünyanın nimetlerine yaşayan her canlının --- kedi, köpek, yılan, insanın --- ve taş ve ağacın, ne ve kim varsa hepsinin, payı vardır. Cumadiz şuri nakaçaşi gzaz na-golaxtasenpez nobirams. (AH-Lome) Amcanın canı sıkılınca yoldan geçenlere türkü atar. He didi ncaşen melana şuri a şvaciz gamagistun. (AH-Borğola) O büyük ağaçtan düşersen canın bir anda çıkar.

[dey. o-na şuri mişinare (FN ~ AH): (sevgi ifadesi) Kurban olurum sana.]

[dey. şuri amt’en : Birinin canı çıkıyor; bir anlık korku duyuyor.] Çona mexrosk’usi şuri mamt’u. (ÇM-Ğvant) Işık sönünce (bir an) çok korktum.

[dey. şuri eiç’opams (FN-Ç’anapet) : Canından vazgeçiyor. Canını veriyor.] Berepe-muşi şeni oçalişuten suri eiç’opamz. (FN-Ç’anapet) Çocukları için çalışmaktan canını verıyor. → şuri naşk’ums; şuri ek’it’oçay

[dey. şuri ek’it’oçay (ÇM ~ AŞ) : Canından vazgeçiyor.] # T’ubi sum kovot’oçi / Ngolape megit’oçi / Be bozo sk’ani şeni / Şuri k’ek’evit’oçi. (ÇM-Ğvant, A.A.S.Y.) Dü-se attım / Yaylaları sana bıraktım / Ey kız senin için / Canımdan da vazgeçtim. Nusa yuk’i torumtaşa şuri ek’itoçay. (AŞ-Ok’ordule) Gelin yükü taşırken canından vazgeçiyor. Ali şuri ek’at’oçeri gulun. (AŞ-Ortaalan) Ali canından vazgeçmiş (gibi) geziyor. → şuri naşk’ums; şuri eiç’opams

[dey. şuri eyalen (PZ ~ AŞ): Birinin [dat.] canı cıkıyor (= Biri çok yoruluyor).] Kvaloni livadis kva ok’orobute şuri kemales. (PZ-Cigetore) Taşlı tarlada taş toplamaktan canımız çıktı. T’işuça Xasaniz, “Tutuni mevaşk’varedeyi hik’u nobazgu ç’i, şuri keyalu do xolo-ti var-nat’omalu. (PZ-Cigetore) Zavallı Hasan Sigarayı bırakacağımdiye o kadar direndi ki canı çıktı de yine de bırakamadı. Şuri kemalu. (AŞ-Ortaalan) Çanım çıkacak kadar çok yoruldum. → şuri yuxtams/ şuri yuxtaps, şuri yuxteps

[dey. şuri meçams/ şuri meçay/ şuri meçaps : Canını veriyor. Ölüyor.] P’ap’uli na-elancant’u steri gamastu. Heşote şuri komeçu. (FN-Ç’anapet) Dedem uyuduğu gibi gitti. Öylece canını verdi.

[dey. şuri moğams/ şuri moğay (PZ ~ FN): Ölümcül hastalıktan sonra iyileşiyor, canlanyor, hayata dönüyor.] Çeçxurite ğururt’u. Ç’amepete şuri komoğu. (ÇM-Ğvant) Sıtmadan ölüyordu. İlâçlarla canlandı (= hayata döndü). Sadik’i sit’mate ğururt’u. K’ayi abut’raki şu-doren. Edo xolo şuri komoğu. (FN-Ç’anapet) Sadık sıtma ile çlüyordu. İyiilâç almış. Hayata döndü.

[dey. şuri muşimers (AK) : Hastalıktan sonra iyileşiyor.] Nandidi-çkimi m3ika z*abuni t’u. Ama andğalepes şuri muşimers do ç’it’a ç’it’a buzulaps. (AK-Döngelli) Babaannem biraz hasta idi. Ama bugünlerde kendine geliyor da yavaş yavaş yürüyor.

[dey. şuri naşk’ums (PZ) : Canını bırakıyor. Canından vazgeçiyor.] Ham Xasani dunyaşa nak’u meç’ordu ç’i şuri naşk’ums. (PZ-Cigetore) Şu Hasan dünyadan ne kadar koptu ki canından vazgeçiyor (= canını bırakıyor). → şuri ek’it’oçay; şuri eiç’opams

[dey. şuri yuxtams/ şuri yuxtaps (AH ~ HP), şuri yuxteps (AK): Birinin [dat.] canı cıkıyor (= Biri çok yoruluyor).] Berez şuri koyuxtu. (AH-Lome) Çocuğun canı çıktı (= çok yoruldu). Berez şuri kyuxtu. (AH-Borğola) Çocuğun canı çıktı (= çok yoruldu). Beres şuri koyuxtu. (HP-P’eronit) Çocuğun canı çıktı (= çok yoruldu). Doğanis dişka open3’k’uten şuri yuxteps. (AK-Döngelli) Odun yarmak ile Doğan’ın canı çıkıyor (= çok yoruluyor). → şuri eyalen

III. Ruh. K’oçi doğurayis şuri-muşi n3aşa yulun. (FN-Sumla) İnsan ölünce ruhu göğe çıkar. P’ap’u-skaniş şurişa ar 3’k’ari komomçi. (FN-Sumla) Dedenin ruhuna bana bir su ver. Mk’yapuk okotumalez amaxtu-doren. Na-amt’inen kotumek şuri oşletinams. (AH-Lome) Çakal kümesin içine girmiş. Kaçabilen tavuk canını kurtarıyor.

[♦ dey. şuri ugnams/ şuri ugnay (PZ ~ ÇM)(AŞ-Ortaalan) : Birinin [dat.] ruhu [aps.] durumu anlıyor. Hissediyor.] Xasanişi bere ar t’obaşa imt’en ç’i mitis p’i şuri ugnasi gamast’un. (PZ-Cigetore) Hasan’ın çocuğu bir gizli kaçıyor ki kimsenin ruhu anlamaz da kayıp gidiyor. Bere nana-muşi moxt’asi şuri ugnay. (ÇM-Ğvant) Çocuk annesi gelince hissediyor. Doğani na-moft’i şuri ugnu. (AŞ-Ortaalan) Doğan geldiğimi hissetti (= telepatik olarak anladı, sezdi).

[♦ dey. şuri mekaçeri ren (FN) : Tez canlıdır.] Aşe dido şuri mekaçeyi ren. Ar ndğaz xut faraMu ora ren ? (= Saat’i nak’o ren ?)” ya do ik’itxamz. (FN-Ç’anapet) Ayşe tez canlıdır. Gönde beş kere Saat kaç oldu ?” diye soruyor. → şuri memç’vetineri uğun

[♦ dey. şuri memç’vetineri uğun (ÇM) : Tez canlıdır.] Ayşe şuri memç’vetineri uğun. P’ri dolumcasenOra nak’u iyu ?” deyi iç’itxay. (ÇM-Ğvant) Ayşe tez canlı. Akşam olmadanSaat kaç oldu ?” diye soruyor. → şuri mekaçeri ren

IV. Kişi. Şk’u oxoris vit-do-ar şuri voret. (PZ-Cigetore) Biz evde on bir kişiyiz. Livadi omç’uşa ar jur şuris vuyoxi. Moxt’anen-i ? (PZ-Cigetore) Tarla kazmaya birkaç kişiyi çağırdım. Gelecekler mi ? Jur şuri oşk’enda k’oşk’axen. (ÇM-Ğvant) İki kişi arasında oturuyor. Ali a muti gamaçamt’aşa jur şuri goruyna dogneri munzinay. (ÇM-Ğvant) Ali bir şey satarken iki kişi isterse değerini arttırıyor. Andğa Ali vit’o-sum şuri mevayonaten. (ÇM-Ğvant) Bugün on üç kişi Ali’ye yardıma gideceğiz. Ali aşi şuri mangana-muşi ont’rinay. (ÇM-Ğvant) Ali altı kişiyi arabasına sığdırıyor. Alişi mangana otxo şuri int’ren. (ÇM-Ğvant) Ali’nin arabasına dört kişi sığıyor. Sum şuri mulun. Oşk’endani var-viçinam. (AŞ-Ok’ordule) Üç kişi geliyor. Ortadakini tanımıyorum.


şuri[2] (PZ ~ ÇM) Koku. Dadala msk’va şuri alen. (ÇM-Ğvant) Çiçek güzel kokuyor. Çxomi p’ç’va şuk’ule xepe çxomi şuri gont’ay.  Xolo-ti xepe ombonuşi vor. (ÇM-Ğvant) Balık pişirdikten sonra ellerim balık kokusu kokuyor. Yine yıkamam gerekir. → şura/ şua


şuriçxa (PZ-Cigetore) i. Cumartesi günü. → sabaçxa, sabat’oni, sap’at’oni


şurimşine (FN ~ ÇX) i. Canım. Canımın içi. Can Yoldaşı. [Sırf hitap için kullanılır.] Jin n3a do tude dixa / Şurimşine Zelixa. (FN, atasözü) Yukarıda gök, aşağıda yer / Canımın içi Zeliha’m (= Elde avuç bir şey yok. Sadece gök ve yer arasında naçar durumdayız). [(FN-Sumla) Şurimşine, genelde orta yaşlı kadınlar tüm çocuklara, yaşlı dedeler de genelde erkek torunlarına kullanırlar. A.D.] [(AH-Lome) Şurimşine hitabı hep küçüklere yapılan, sevgiden öte bir ifadedir. Bunu çoğunlukla ana-baba veya dede-nine çocuklara kullanır. K.A.]


şuroni[1] (ÇM) i. Keçi. Ngola şuronepe seri ndğaleri mcveri cantxen. (ÇM-Ğvant) Yaylada keçilere kurt gece gündüz saldırıyor. Ngolaşa şuronepe uçumt’anşa çangi dolvobaman. (ÇM-Ğvant) Yaylaya keçileri götürürken boyunlarına büyük çan takıyorlar. Şuronepe do k’oyinepe k’opya mexuman. (ÇM-Ğvant) Keçi ve koyunlar dışkı dökerler. Dolumcu. Şuronepe mandre amupinay. (ÇM-Ğvant) Akşam oldu. Keçileri ahıra sürüyor (= alıyor). Andğa şuronepe mç’eşuşa vulur. (ÇM-Ğvant) Bugün keçilerin çobanlığına gidiyorum. Ali ar şuroni uyonun. A miti keluk’atay. Ngolaşa mendvoşk’uy. (ÇM-Ğvant) Ali’nin bir tek keçisi var. [Çok keçi-koyunları olan] birine (= o kişiye rica edip ona ait hayvanlara) katıp [o keçiyi] yaylaya gönderiyor. AliŞuronepe seri mtuti mendiyonasendva3’onen. Aşk’urinen. K’at’a limci şuronepe mandre molvoxunay. (ÇM-Ğvant) AliKeçileri gece ayı götürürsanıyor. Korkuyor. Her akşam keçileri ahıra kapatıyor. Mtuti amseri ar şuroni mendiyonu. Dost’eresaru. (ÇM-Ğvant) Ayı bu akşam bir keçiyi götürdü. Yok etti. Ali bere-muşi şuronepe gamvoçamapay. (ÇM-Ğvant) Ali oğluna keçileri (emir vererek/ zorlayarak) sattırıyor. Ali sum uji-p’ut’uri şuroni kuyonun. (ÇM-Ğvant) Ali’nin üç kulaksız keçisi var. Alişi şuronepe kirigi oran. (ÇM-Ğvant) Ali’nin keçileri küçük kulaklılar. Mtuti cantxasi şuronepe şirşoluy. (ÇM-Ğvant) Ayı [sürüye] saldırınca keçilerin bir bölümünü katlediyor. Mcveri cantxasi şuronepe şiruy. (ÇM-Ğvant) Kurt [sürüye] saldırınca keçilerin hepsini katlediyor. BereŞuroni-mca ikraği miğunit’uy. Var-şuy. (ÇM-Ğvant) ÇocukKeçi sütünden iğreniyorumdiyor. İçmiyor. K’ata na-gundunasen şuroni mitişi k’ata nagasen nambinen. (ÇM-Ğvant) Sürüsünü kaybeden keçi kimin sürüsüne rastlarsa bağlanır (= sürüden biri olur).→ k’eç’i; şoroni; keçi; ntxa, txa


şuroni[2] (AH) s. → jur-şuroni


şurşoluy (ÇM) EA har.f. Karmakarışık ediyor. Karman çorman ediyor. Ali na-asen iri dulya şurşolu. (ÇM-Ğvant) Ali her yaptığı işi karman çorman ediyor. Bere muti zirasen şurşoluy. (ÇM-Ğvant) Çocuk ne bulursa karmakarışık ediyor. → şuşoluy; şişolums, şirşolums; ≠ şirşoluy

şsz : işurşolen : Karmakarışık ediliyor. Bere na-k’o3’udvare cari var-imxoy. İşurşolen. (ÇM-Ğvant) Çocuk önüne koyduğun yemeği yemiyor. Her yerine bulaştırıyor.


şuşe i. Şişe. [< Far.] Şuşe va-mutvasi benzini gamiçodinen. (ÇM-Ğvant) Şişeyi kapatmazsan benzin boşalıyor. Mcavla şuşete k’alati dolodgun. (ÇM-Ğvant) Süt şişe ile sepetin içinde duruyor.


şuşoluy (AŞ) EA har.f. Karmakarışık ediyor. Karman çorman ediyor. Doğani şaveri xe porça elusuy do şuşoluy. (AŞ-Ok’ordule) Doğan kirli eli giysiye sürüyor da karıştırıyor. Oxori boya koceçibu3’vi. Him doşuşolu do naşk’u. (AŞ-Ortaalan) “Evi boyadedim. O bulaştırıp bıraktı. → şurşoluy; şişolums, şirşolums; ≠ şirşoluy

şsz işuşolen Karmakarışık ediliyor. Korme nok’vata do var, mo-naşk’um. Şuri gamuxt’aşa avlu iri k’ale din3’xirite işuşolen. (AŞ-Ok’ordule) Tavuğu kesince hemen bırakma. Canı çıkana kadar avlunun her tarafını kana buluyor.


şut’onums (FN-Ç’anapet) EA har.f. Olur olmaz elleyip karıştırıyor. Mamut’ik soti mutu az*iyasen yekten şut’onumz. (FN-Ç’anapet) Mahmut nerde neyi görürse hemen elleyip karıştırıyor. → p’redums


şuvams/ şuvoms/ şuvaps (FN ~ HP ÇX) EA har.f. Islatıyor. Duşemeşi pi3ari dido mot-şuvomt. Bazi pi3arepe ibaren do eşastun. (AH-Lome) Döşeme tahtalarını fazla ıslatmayın. Bazı tahtalar şişip aradan üste doğru kayar. Xort’umiten 3’k’ari memobzit’ilu do domşuvu. (AH-Borğola) Hortumla suyu bana fışkırıttı da (beni) ıslattı. → ğvarums/ ğvaruy; [suluyor] 3’aruy; şolups, şolaps; + işuven

yet. aşuven : İstemeyerek yanlışlıkla ıslatıyor. Mç’imaz na-maşuvu porça avlaz gebok’idi do skurun. (FN-Ç’anapet) Yağmurda ıslanan (= istemeyerek ıslattığım) gömleğimi evin kapı önüne astım ve kuruyor.

f.-s. oşuvoni : Islatılması gereken. Ağani betoni oşuvoni ren. Mjora na-geçams k’ele ç’k’odun. (AH-Lome) Yeni beton sulanmalıdır. Güneşin vurduğu taraf çatlıyor.


şuveri (FN) s. [< şuvams fiilinin partisipi] Islak. Upite şuveyi şeyi unaxu dodvayiz jur ndğaz doloxe yekten imt’k’oren. (FN-Ç’anapet) Terle ıslanmış eşyayı yıkanmamış halde bırakırsan iki gün içinde hemen küflenir. Pi3ayiz na-geyabğasen şuveri pavri var-gekosayiz heko yaç’aben (= gyaç’aben). (FN-Ç’anapet) Tahtanın üstüne dökülen ıslak yaprakları süpürmeyince [o yapraklar] oraya yapışıyor. → ğvari[1]; 3’areri; şu, şuvi; şoleri


şuvi (FN ~ HP ÇX) s. Islak. Tok’i şuvi yen. Gelok’idi do a ç’it’a do3’orodas. (HP-P’eronit) İp ıslaktır. As da biraz süzülsün. → ğvari[1]; 3’areri; şu, şuveri; şoleri


şvaci (FN ~ ÇX) i. Bir solukluk zaman. An. Kısa süre. [Şvaci kelimesi sırf a şvaciz/ a şvacis zarfsal deyiminde kullanıldığına göre, bu deyimi aşvaciz/ aşvacis şeklinde yazıp bir zarf olarak sınıflandırmak da mümkündür.] Puci-çkimi ar şvaciz gamik’aten. (FN-Sumla) Benim ineğim (diğerlerinin arasında) kısa sürede ayrılıyor. Ham k’vali ar şvacis ar kogemi3’oni. (FN-Sumla) Bu peynirimi lütfen tartıver. Berek ar didi sağani yoğut’i ar şvacis geipxors. (FN-Sumla) Çocuk bir büyük sahan yoğurdu bir nefeste yiyip bitiriyor. Xusenik pucepe mele oşkumet’u. Ğaliz golulut’uşi bereşi nena ognu. İ3’k’edu. Berepeşi ari t’obas işkidet’u. A şvacis t’obaz dolantxu do bere muşletinu. (AH-Lome) Hüseyin ineklerini karşı tarafa götürüyordu. Dereden geçerken çocuk sesini duydu. Baktı. Çocukların biri gölette boğulmak üzere idi. Hemen atlayıp çocuğu kurtardı. Bere mektebişe ulun. Nana-muşiz kart’ali a şvaciz gamuç’arams. (AH-Lome) Çocuk okula gidiyor. Annesine anında mektup yazar. Sum 3’ana mutu va-ren. A şvacis gamastun do diçoden. (AH-Lome) Üç yıl bir şey değil. Hemencecik biter. Berez dobucoxaşi a şvacis elarçen do kelulun. (AH-Lome) Çocuğu çağırdığımda hemencecik yukarı koşarak gelir. Coğori-çkimik mky’apu z*iraşi a şvacis nak’ap’ams. (AH-Borğola) Köpeğim çakal görünce bir hamlede atılıyor. Bere-çkimik k’ai nenaten a şvaciz moğerdun. (AH-Borğola) Çocuğum tatlı sözlere bir anda kanıyor. Ayxanik a şvaciz daçxuri kok’ogzams. (AH-Borğola) Ayhan bir anda ortada ateş yakıyor. Sicaz na-çasen mamuliz ti a şvaciz non3alu. (AH-Borğola) Damada yedireceği horozun başını bir anda uçurdu (= kesti). Mçxvapa t’aroniz k’uk’umaşi 3’k’ari oşumuten a şvaciz moiçoden. (AH-Borğola) Sicak havada güğümün suyu içilerek hemen boşalıyor. Ar şvacis idu do komoxtu. (HP-P’eronit) Bir an gitti de hemen geldi. → xovi; ceşvajoni; doşvana; piçora, piçura, piçva; nebeti


şvai (HP) i. Çığ. Eğimli yerin bir noktasından kopup yuvarlanan ve yuvarlandıkça büyüyen kar kümesi. Şvai gextu do mteli ncalepe dot’axu. (HP-P’eronit) Çığ geldi, aktı da bütün ağaçları kırdı. → ç’iği


şvancala (PZ-Cigetore) i. [çoğ. şvancalape] Solungaç. Çxombis şvancalape mç’ita uğun. Mondo ağani ç’operi on. (PZ-Cigetore) Balığın solungaçları kırmızıdır. Sanırım yeni yakalamışlardır. → ceşvanaje; ğvanç’k’ili


şvanums/ şvanuy/ şvanups EA har.f. I. (PZ ~ HP ÇX)(AK) Nefesi [aps.] alıp veriyor. Soluyor. Xasanik ndağepes dulya na-ikums şeni p’anda paği xava şvanums. (PZ-Cigetore) Hasan dağlarda iş yaptığı için her zaman temiz hava soluyor. Bere zabun-on. Şuri leba leba şvanuy. (ÇM-Ğvant) Çocuk hasta. Aralıkla nefes alıyor. Ali ar şvanuy. İxi gamaxtudi3’onen. (AŞ-Ok’ordule) Ali bir soluyor. Rüzgâr çıktısanılıyor. K’at’u va-xro3ku-doren. Şuyi şvanums. (AH-Lome) Kedi ölmemiş. Nefes alıp veriyor. Dido k’ap’ineri şvanums. K’itxit. Daç’k’indu-i ? (AH-Borğola) Çok çabuk soluyor. Sorun. Yorulmuş mu ? Emtumani ilaxtuşi d(v)aç’k’indu edo şuri şvanups. (AK-Döngelli) Yokuş yukarı çıkınca yoruldu ve dinlenerek nefes alıyor. → işvajanay; dişvanams; muişvanups

+ oşvanapams/ oşvanapay/ oşvanapaps EDA ett.f. 1. Birine [dat.] solutuyor, nefesi [aps.] alıp verdiriyor. 2. Bir şeyi havalandırıyor. Tani nçaxumt’aşa 3’ip’a nu3’i do oşvanapi. (ÇM-Ğvant) [Kaymaktan yağ ve] ayranı ayrıştırırken [onçaxule’deki = toprak kabındaki] havalandırma deliği[ndeki tıpayı] söküp havalandır.

II. (ÇM) Kendi kendine söyleniyor. Ali andğa guri moyoner-on. Şvanuy do gulun. (ÇM-Ğvant) Ali bugün sinirli. Kendi kendine söylenip dolaşıyor. → barbalay; p’arp’alay

III. (ÇM) Kızgınlıkla bağırıp çağırıyor. Omeri guri moyoner-on. Şvanuy. (ÇM-Ğvant) Ömer kızgın. Bağırıp çağırıyor. → becğams/ becğay

IV. (FN) Domuz [erg.] hırlıyor ya da nefes sesini çıkarıyor. Ğecik şvanums. (FN-Ç’enneti) Domuz hırlıyor.


şvelums (FN-Sumla) EA har.f. Hamur [aps.] yoğuruyor. Xamuri şvelums. (FN-Sumla) Hamur yoğuruyor. Gyari pşvelumt’işa k’vari eşalu do let’as melu. (FN-Sumla) Ekmek yoğururken (= ekmek yapmak için hamur yoğururken) hamur parçası sıçrayıp yere düştü. → şolums/ şoluy; nkiminoms; oxtimaps


şveni (PZ ~ AŞ) i. İçyağı. Andğa t’u3a kovali-caris şveni k’oşk’abdi do pşk’omi. (PZ-Cigetore) Bugün sıcak buğday ekmeğe içyağı koydum da yedim. Luyu şveni var-uk’ati-i, k’vana var-ayen. (ÇM-Ğvant) Lahanaya içyağı katmayınca lezzeti olmuyor. Ayşe luyu do şveni aroğverda ok’ocibuy. (ÇM-Ğvant) Ayşe lahana ile içyağını birlikte haşlıyor (= pişiriyor). Şveni k’ateri luyu nost’oni ayen. (ÇM-Ğvant) İç yağı katılmış lahana lezzetli oluyor. → p’at’ila; alimaII


şxoro (AŞ-Dutxe) s. ve i. Dokuz. Da-şk’imi k’at’a ç’umanişi dulyaşa it’aşa şxoro tuteri bere-muşi şk’u memişk’uman. (AŞ-Dutxe) Kız kardeşim her sabah işe giderken dokuz aylık çocuğunu bize bırakıyor. → çxoro, çxovro, nçxoro