T t Bu sözlükte kullanılan Laz alfabesinin 28’inci harfi. Öndamaksıl kapantılı sessiz fırlatmasız konson (*) fonemini gösterir. [(*) Konson, halk dilinde yanlışlıkla “sessiz” denir. Bazılarına göre “ünsüz”. Lazca fonetiği ve fonolojisinde tek başına hece oluşturamayan fonemi ifade eder.]

Uluslararası Fonetik Alfabesi’nde [t] şeklinde yazılır.


tabaği i. Tabak. Ayşek çxeri tabağepe yesvarups. (AK-Döngelli) Ayşe yıkanmış tabakları üst üste diziyor. → sağani, saxani; t’abaği


tabiati i. Tabiat. [< Arp.] Zuğaşi zelzeleşen na-eçkindun 3unamik k’oçinoba do tabiati şeni dido p’at’i ondepe ikoms. (AH-Borğola) Deniz depreminden oluşan tsunami insanlık ve doğa için çok kötü şeyler yapar.


tadi (AŞ) i. Tat. Mca do 3’ari var-ok’k’in3’oren. Tadi amt’t’en. (AŞ-Ortaalan) Süt ile su karıştırılmaz. Tadı kaçar. Purcineri mandalina tadi var-ayen. (AŞ-Ortaalan) Pörsümüş mandalinanın tadı olmuyor. → k’vana; nost’oni, nostoni


tadili (AH) i. Tâtil. [< Arp.] Dadik han3’o tadili ivaşi motalepe-muşi moxtasen ya do meşvens. (AH-Lome) Teyze bu yıl tâtilde torunları gelecek diye umuyor. Mektebepe tadilis genk’oleri iven. (AH-Lome) Okullar tatilde kapalı olur. Mektebi tadilis geink’olen. (AH-Lome) Okul tatilde kapanıyor. → tatili[1]; moşvacina; (moişvacams altında) moşvacinu; tedili


taksi i. I. Taksi. [< Fra. < Yun.] II. Otomobil. Araba. Xasani dido mencelyai ren. Na-ulun taksiz nacins do dodginams. (FN-Sumla) Hasan çok güçlüdür. Giden taksiye dayanıp durduruyor. → arabaII; mangana[1]-II


takuna (FN-Ç’anapet) i. Nalın. [< Arp.] Takunya. [< Yun.] Eveluriz p’ap’uli-çkimik oxoriz modu şeni nalini azumt’u. (FN-Ç’anapet) Eskiden dedem evde giymek için takuna yontardı. → nalini; lalini


talaş/ talaşi i. Telâş. [< Arp.] Dert. Gognapa na-var-uğun şk’ala olak’irdu talaş on. (ÇM-Ğvant) Anlayışı olmayanla konuşmak derttir. → derdi


tam z. Tam. [< Arp.] Ustak pi3ari xerxite tam ortas ok’okvatums. (AH-Lome) Usta tahtayı testereyle tam ortasından kesiyor.


tamiray (AŞ) EA har.f. Tamir [< Arp.] ediyor. Onarıyor. P’ap’p’u-şk’imi na-u serende ok’k’ixu. Ç’umani ptamirare. (AŞ-Ortaalan) Dedemin yaptığı serender bozuldu. Yarın tamir edeceğim. → ce3’opxums/ ce3’opxuy, ge3’opxums; oduzanams; om3’vanams/ om3’vanaps, m3’vanums/ m3’vanups


tamiri i. Tamir. [< Arp.] Serende ar k’ale kocextu. Ç’umani tamiri p’are. (AŞ-Ok’ordule) Serederin bir köşesi çöktü. Yarın tamir edeceğim.


tamli (PZ ~ ÇM) i. Çalı. Bodur ağaç. Ağaççık. Yemaneri cari tamli tudendo mizun. (ÇM-Ğvant) Öğle yemeğim çalının altında saklı duruyor. Ot’obinu şeni tamlepe tudendo meşk’ulun. (ÇM-Ğvant) Gizlenmek için çalıların altına giriyorK’inçi a miti azirasi tamli meşk’ajun. (ÇM-Ğvant) Kuş birini görünce çalının altına uçuyor. Ali celit’aşa biga tamli tudendo diduy. Elit’aşa laç’i goiçvasen. (ÇM-Ğvant) Ali aşağıya giderken değneğini bodur ağaçların altına koyuyor. Dönüşte (= yukarı giderken) köpekten korunacak. Sift’eri ort’iç’i oç’opu şeni tamlepe naft’ilen. (ÇM-Ğvant) Atmaca, bıldırcın yakalamak için çalılara çarpıyor. Mç’apu na-ç’opu korme tamli tudendo elvoşk’omay. (ÇM-Ğvant) Tilki tuttuğu tavuğu çalının altında keyifle yiyor. Ali mcalepe tudendoni tamlepe klimuy. (ÇM-Ğvant) Ali ağaçların altındaki çalıları (= ağaçcıkları) kesiyor.


tamlona (PZ ~ ÇM) i. [çoğ. tamlonape] Çalılık. K’inçi tamlona k’oşk’ilay. (ÇM-Ğvant) Kuş çalılığa dalıp gözden kayboluyor. K’inçi tamlona meşk’ilay. (ÇM-Ğvant) Kuş çalılığa yanlamasına girip gözden kayboluyor. Tamlona iktert’aşa var-ik’atalasi dolokunaşepe ixaren. (ÇM-Ğvan) Çalılıkta gezerken dikkat etmezsen giysiler yırtılır. Ayşe mç’ima-ora tamlonape ikten. K’o3’iğvaren. (ÇM-Ğvant) Ayşe yağmurlu zamanlarda çalılıklarda dolaşıyor. Giysilerinin alt tarafı ıslanıyor.


tamo (FN ~ HP ÇX) s.-z. Yavaş. Usulca. I. s. Yavaş. Bedriye dido tamo ren. Limxana tito tito eç’k’orums. Aşek a xut-aşi arte ok’ukaçams do eç’k’orums. (AH-Lome) Bedriye çok yavaştır. Eğreltiotunu tek tek biçiyor. Ayşe beş-altı tanesini birden tutup biçiyor.

II. z. a. [tamo] Yavaş. yavaşça. Sabri dido tamo igzals do gzalepez gyolumcun. (FN-Sumla) Sabri çok yavaş yürüyor ve akşam karanlığına kalıyor. Kotumepes tamo nanç’i ! Emk’utunan. (AH-Borğola) Tavuklara yavaş yanaş ! Ürküyorlar. Çxindi tamo işifoni. Mitiz guri mot-uktinam. (AH-Borğola) Burnunu yavaş sümkür. Kimsenin midesini bulandırma. Doğanik bere gok’un3xinamt’aşi tamo xvantums. (AH-Borğola) Doğan çocuğu uyandırırken yavaşça sarsıyor. b. [tamo tamo] Xasaniş atmaca tamo tamo imç’k’en. (FN-Sumla) Hasanın atmacası yavaş yavaş evcilleşiyor. K’oçi odaşen tamo tamo gaminç’en. (FN-Sumla) Adam odadan ağır ağır dışarıya çıkıyor. Nena-çkimi var-mo3’ont’u. Tamo tamo komemanç’en. (FN-Sumla) Söylediğimi benimsemiyordu. Yavaş yavaş benim sözüme geliyor. Tamo tamo kogelapstvi. (AH-Lome) Usulca aşağıya kaydım (indim). Angaraşe ipti moptişi dido mebikaçet’i, ala ha3’i tamo tamo oxobamç’k’er. (AH-Lome) Ankara’ya ilk geldiğimde çok daralıyordum, fakat şimdi yavaş yavaş uyum sağlıyorum. Babak p’ap’uli tamo tamo geloyonams. (AH-Lome) Babam dedemi yavaş yavaş aşağıya indiriyor. Onuri tamo tamo Lazuri oç’aruşe gyagen. (AH-Borğola) Onur yavaş yavaş Lazca yazmaya alışıyor. Sigara oşumuşen tamo tamo moyobager. (AH-Borğola) Sigara içmekten yavaş yavaş vazdeçiyorum. Kemali ğeciz elut’k’obu. Ğeci tamo tamo nanç’u. Kemalik tufeği ğeciz tiz noğiyu do tetiğiz geluncaxuşi tufeği var-t’k’va3’u do ğeci imt’u. (HP-P’eronit) Kemal domuza pusu kurdu. Domuz yavaş yavaş yanaştı. Kemal tüfeğini domuzun kafasına doğrultup tetiği çektiğinde tüfeği patlamadı ve domuz kaçtı.


tane i. (sayı birimi olarak) Tane. [< Far.] Adet. [< Arp.] Xuseyinişi anteris şk’i tane kçe mpuli conças. (PZ-Cigetore) Hüseyinin gömleğinde yedi adet beyaz düğme takılıdır. Porça-muşi aşi tane mpuli konunçay. (AŞ-Ok’ordule) Gömleğinde altı tane düğme takılıdır. Çxomi bimxort’işa p’ot’e mxa nena va-mema3onert’u. Hamdğa ar tane komema3onu. (AŞ-Ok’ordule) Balık yerken hiçbir zaman kılçık dilime sokulmuyordu. Bugün bir tane sokuldu. Yusufişi jimok’as jur tane didi m3xul-topuyi gedgin. Ar teğişen ar t’ava p’et’mezi gyulun. (AH-Lome) Yusuf’ların evlerinin arkasında iki tane bal armudu var. Birinden bir tava pekmez iniyor. T’orocik ncaşi dudiz yuva vu-doren. Xut tane makvali gyuz*in. (AH-Lome) Güvercin ağacın tepesine yuva yapmış. Beş tane yumurtası var teği[2]; k’ore3xala; k’ak’alaII, k’ak’ali[1]-II


Tangri (FN ~ HP ÇX) i. Tanrı. Allah. [< Arp.] Tangrik meyve do sebze k’uli-muşik ç’k’omaz ya do oçanams. (AH-Lome) Allah meyve ve sebzeyi kendi kulu yesin diye verir. KçinikMot-bğurut’aya do seyi-ndğaleyi Tangriz axvamen. (AH-Lome) Yaşlı kadınÖlmeyeyimdiye sabah akşam Tanrıya dua ediyor. K’oçepez elak’idanşi Tangrişen na-muxtanoren ar hikmetite iri-mutuşi ambari avenan. (AH-Lome) İnsanlar delirdiklerinde Allahtan gelen bir hikmetle her şeyden haberdar olabiliyorlar. # Ar destani p’ç’ari mteli Lazuri / Ma mutu var-matkven omaç’u guri / Tangri-çkimi kemiç’opi ha guri / Muç’o p’a do so bida e verane. (AH-Musazade, Y.T.) Bir destani yazdım hepsi Lazca olarak / Ben bir şey söyleyemiyorum yandı kalbim / Tanrım al bu kalbimi / Nasıl yapayım nereye gideyim ey gidi. Tangrişe gyore k’oçepe k’uli ren-doren. (AH-Borğola) Tanrıya göre insanlar kul imiş. Osmanik, Tangrişen var-aşkurinen do k’oçi x’vilups. (AK-Döngelli) Osman Allah’tan korkmuyor da adam vuruyor. → T’angri, Trangi; ğormot’i, ğormoti


tani[1] (ÇM)(AŞ-Ortaalan) i. Ayran. Onçaxule tani dolvobun. (ÇM-Ğvant) Toprak yayıkta ayran doludur. Ayşe tani nçaxuy. (ÇM-Ğvant) Ayşe ayran çalkalıyor. Tani oşu var-uşk’un. P’anda mvankten. (ÇM-Ğvant) Ayran içmesini bilmiyor. Her zaman üstüne döküyorTani nçaxumt’aşa 3’ip’a nu3’i do oşvanapi. (ÇM-Ğvant) [Kaymaktan yağ ve] ayranı ayrıştırırken [onçaxule’deki = toprak kabındaki] havalandırma deliği[ndeki tıpayı] söküp havalandır. → mjaI; ntani; ayrani/ ayyani


tani[2] (AH) i. Peynir suyu. Nanak ipti mja ok’imers. Ok’açxe ar didi tencerete mk’vali ikoms. Na-geskidun tani-ti t’urvate n3’orums do minci ikoms. (AH-Lome) Annem ilk olarak sütü biriktiriyor. Sonra büyük bir tencere içinde peynir yapıyor. Kalan peynir suyunu da bez torbada süzerek minci yapıyor. K’vali şeni mja gubaşi k’valişen çkva na-doskidun 3’k’ariztaniitkven. (AH-Borğola) Peynir için sütü kaynattktan sonra kalan suyapeynir suyudenir. → ç’enç’eniI


tani[3] (AH-Lome) i. Şafak. Tan. Tani kextu. (AH-Lome) Şafak attı (= tan attı). Tani sokşa moilu do si daha oncirez can. (AH-Lome) Şafak (= tan) nereyi boyladı. Sen hâlâ yataktasın. → tanuri, ndğa-tanuri; tanura[1], tanora


tanora (AH-Borğola) i. Şafak zamanı. Gün ağardığı zaman. (= otanuş ora) Handğa tanoraz ebiselişi but’k’apez toşi kogeçu-dort’un. (AH-Borğola) Bugün gün ağarırken kalktığımda yapraklarda kırağı çalmıştı. Tanoraz ebiseli do dulyaşe bidi. (AH-Borğola) Şafakta kalktım da işe gittim. → tanuri, ndğa-tanuri; tanura[1], tani[3]


tansiyoni i. Tansiyon. [< Fra.] Tansiyoni eyalasi k’oçi ç’ubri dişk’a st’eri dintxen. (AŞ-Ok’ordule) Tansiyonu çıkınca adam kestane ağacı gibi düşer (= devrilir).Baba-çkimis tansiyoni yuxtuna gzas gikten. (AK-Döngelli) Babamın tansiyonu çıkarsa yolda yıkılır.


tanums/ tanups[1] (HP ~ ÇX) øø e.f. Gün ağarıyor. Sabah oluyor. → dotanun, dotanums, dotanuy; ditanun; gontanun; tanun


tanun (AŞ-Ortaalan)(AH) øø e.f. Gün ağarıyor. Sabah oluyor. Bere tanuşa dimxizu. Zabuni na-ort’t’u va-mişk’urt’t’u. (AŞ-Ortaalan) Çocuk gün ağarıncaya kadar kıvrandı. Hasta olduğunu bilmiyordum. Rizak berepe, va-tanaşa, seyişi gverdis dulyaz dodginams. (AH-Lome) Rıza çocukları, sabah olmadan, gecenin bir yarısı işe koyuyor. Eminek şkurnaten tanut’aşa lamba ç’ums. (AH-Lome) Emine korkudan sabaha kadar lamba yakıyor. Dotanu tina dido ordo ren. Mitik var-mz*iroman. (AH-Lome) Gün ağardıysa da çok erkendir. Kimse bizi görmez. Mamulik k’iyoms. Dotanu-doren. (AH-Lome) Horoz ötüyor. Sabah olmuş. → dotanun, dotanums, dotanuy; ditanun; gontanun; tanums/ tanups


tanups[2] (ÇX) Eø har.f. Parıldıyor. Işıldıyor. Yalik tanups. (ÇX-Çxalazeni, TM) Ayna parıldıyor. → k’vançxums; prandums/ pranduy/ prandun; farfalams/ farfalay; 3’k’umulay; çxat’uy, çxat’ups, çxat’un, çxant’un, çxant’ums/ çxant’ups; randums; valums[1]


tanura[1] (FN-Sumla) i. Sabahın şafak zamanı. Tanuraşi mjora ma memodumels. (FN-Sumla) Sabahın güneşi bana vuruyor. → tanuri, tani[3], tanora


tanura[2] (AH-Borğola) s. ve i. Işık veren. Aydınlatan. Haya Lazuri nenaşi tanura ar k’oçi ren. (AH-Borğola) Bu, Lazca dilini aydınlatan bir kişidir.


tanuri (FN-Ç’anapet) i. Sabahın şafak zamanı. Xasanik mu ç’k’omu, var-miçkin. Ndğa-tanurişa doblez*gu edo ontxoru şkule diraxat’u. (FN-Ç’anapet) Hasan ne yedi, bilmiyorumGün ağarana kadar çıkarır gibi oldu ve kusunca rahatladı. Nanak ndğa-tanuriz berepe gok’u3xinams. (FN-Ç’anapet) Annem şafak zamanında çocukları uyandırıyor. Nanak ndğa-tanuriz pucepe livadiz dolupinamz. (FN-Ç’anapet) Annem gün agarırken inekleri fındık bahçesine salıyor. Amet’ik k’at’a ndğa-tanuriz eyiselayiz yektenMu ora ren ?” ya do ik’itxamz. (FN-Ç’anapet) Ahmet her sabah kalkar kalkmazSaat kaç ?” diye soruyor. → tanura[1], tani[3], tanora


tapala (AH) s. Alçak. Tapala ğoberiz k’ayi mo3’ik’ap’inen. (AH, atasözü, K.A.) Alçakça bir çeperden kolaylıkla atlanır. Musaşi puci tapala na-ren şeni k’ai inç’valen. (AH-Borğola) Musa’nın ineği alçak olduğu için iyi sağılıyor.


targami (ÇM) i. Turp. Ayşe k’at’a 3’ana cençxva-ora targami-t’ruşi ceduy. (ÇM-Ğvant) Ayşe her ilkbaharda turp turşusu yapıyor. Ayşe targami-tasi momçasen. (ÇM-Ğvant) Ayşe turp tohumu verecek. → buleç’i, bulek’i


tarixuri s. Tarihî. [< Arp.] Tarihsel. [< Arp. + Fra.] Misiriz mcveşi tarixuri piramitepe ren. (AH-Borğola) Mısır’da eski tarihi piramitler var.


tarla i. [çoğ. tarlape] Tarla. Nam tarla manç’assen him pxaşk’are. (AŞ-Ortaalan) Hangi tarla bana düşerse onu ekeceğim. Ogine hantepe bit’t’umi batakluği ort’t’u. Brinz*i dvorgamt’ey. Handğa iri k’ale opşey. Artuği brinz*işi tarla va-dosk’udu. (AŞ-Ortaalan) Eskiden buraları hep bataklık idi. Pirinç ekiyorlardı. Bugün her tarafı doldurdular. Artık pirinç tarlası kalmadı. [sebze bahçesi] livadi; ont’ule; [yerleşim yerinden uzak bulunup otlak veya küçük bahçe olarak kullanılabilen ya da odun gibi gereksinmelerin karşılabildiği çok verimli olmayan arazi] ona, x’ona


taro (AH) i. Kap kacak dolabı. Nursen ! Gyari p’ç’k’omaten. Taroşen saxani do k’uzepe gamiği. (AH-Borğola) Nursen ! Yemek yiyoruz. Kap kacak dolabından sahan ile kaşık çıkar.

tasi (PZ-Apso ~ HP ÇX) i. 1. (bitkilerde) Tohum. Cetasule tasi keyobğay. O3ijonaşete 3ijonuy. (ÇM-Ğvant) Fidelikte tohumu atıyor. Tırmık ile toprağı yayıyor. Ali şuk’a-tasi mok’vatuy. (ÇM-Ğvant) Ali salatalık tohumunu yok ediyor. Ayşe şuk’a tasepe tutxu mbela mek’oruy do ezduy. Tasepe va-k3uran. (ÇM-Ğvant) Ayşe salatalık tohumlarını tülbente sarıp saklıyor. Tohumlar çürümüyor. Ar him tasi menduği do na-on yeri hişo goibğay. (AŞ-Ok’ordule) O tohumu götür de olduğu yerde etrafına öyle döksün. Doğani luu-tasi 3’ari gobay. (AŞ-Ok’ordule) Doğan lahana tohumuna su döküyor. K’at’a 3’anaz lazut’işi tasi ek’emoskidun. (FN-Ç’anapet) Her sene mısır tohumum arda kalıyor. 2. (insan ve hayvanlarda) Tohum. Sperma. → mç’k’emi, ç’k’emi

[dey. tasi meçay (ÇM) : Buğday, arpa, mısır vs gibi tahıl ekiyor.] Dik’aşi tasi meçay. (ÇM-Ğvant) Buğday tohumu ekiyor. Ç’erişi tasi meçu. (ÇM-Ğvant) Arpa tohumu ekti. Ali livadi xonuy. Tasi meçasen. (ÇM-Ğvant) Ali tarlayı sürüyor. Tohum verecek. → ç’k’emi meçaps


tasiluği (PZ-Apso, Cigetore) i. Tohumluk. T’ut’unis 3’aneri şeni tasiluği cut’ams. (PZ-Cigetore) Tütüne seneye için tohumluk bırakıyor. → tasişi


tasişi (ÇM) i. Tohumluk. Ayşe k’at’a 3’ana sum-otxo ğeri ç’epri tasişi cut’ay. (ÇM-Ğvant) Ayşe her yıl üç-dört başak kendiri tohumluk bırakıyor. Tasişi cet’eri ç’eprepe k’inçepe dok’orobey. (ÇM-Ğvant) Tohumluk bırakılmış kendirleri kuşlar topladı. → tasiluği


tasums/ tasuy/ tasups (PZ-Apso)(AŞ ~ HP ÇX) EA har.f. 1. Tohumu [aps.] ekiyor ya da serpiyor. Lazut’i tasums. (PZ-Apso) Mısır ekiyor. 2. Erkek [erg.] döllüyor. Çocuk sahibi oluyor. Bere tasums. (PZ-Apso) Çocuk sahibi oluyor. Doğanik bere dotasu. (HP-P’eronit) Doğan çocuk yaptı. ++ cetasuy; cotasams/ cotasay, gyotasams/ gyotasaps

yet. atasen : (Tohumu) ekebiliyor. (Bir erkek) çocuk sahibi olabiliyor. K’oçiz bere var-atasen. (HP-P’eronit) Adam çocuk yapamıyor.


tati (ÇM ~ AŞ)(AH-Borğola ~ HP ÇX)(AK) i. I. Pençe. Mtuti tatepete let’a ntxoruy. Mondo hey muton dvoxu. (ÇM-Ğvant) Ayı pençeleri ile toprak kazıyor. Galiba oraya evvelden bir şey gömmüş. K’at’u tatite mtuyi muntxay. (ÇM-Ğvant) Kedi patisi ile fareye vuruyor. Mtuti tati-muşite let’a ntxoruy. Hey mutxa doxveri uğun. (AŞ-Ok’ordule) Ayı pençeleri ile torağı kazıyor. Oraya evvelden bir şey gömmüş. K’at’uk ç’angoni tati-muşi gudumers do ncaşe yulun. (AH-Borğola) Kedi tırnaklı pençesi ile kavrayarak ağaca çıkar. Tutişi tati. (AK-Döngelli) Ayının pençesi. K’at’uşi tati. (AK-Dögelli) Kedinin pençesi. [AH-Borğola’da hem t’at’i hem tati denir.] → tatula; ç’angi[1]; t’at’i[2]

[dey. tati iloskams (AH) : Avucunu yalıyor. Alay umuduğunu ele geçiremiyor.] Ha3’i tati iloski ! (AH-Borğola) Şimdi avucunu yala !

II. (AK) Ayağın ön kısmında parmaklarının bulunduğu yer. Tati-çkimişi jin kva xogimat’u. (AK-Döngelli) Ayak parmaklarımın üst kısmına taş değdi. → tatili[2], k’uçxe-tati, k’uçxe-tatili


tatili[1] (AŞ) i. Tâtil. [< Arp.] Mektebi tatili iyasi cink’olen. (AŞ-Ok’ordule) Okul tatilde kapanıyor. Nak’k’u 3’ana on iri ndğa sabaxtan lumcişa biçalişamt. Ar defa tatilişa gamaft’aten. Cunaxxi var-on. (AŞ-Ortaalan) Kaç senedir sabahtan akşama kadar çalışıyoruz. Bir kere tatile çıkacağız. Günah olmaz. → tedili, tadili; moşvacina; (moişvacams altında) moşvacinu


tatili[2] (AK) i. Ayağın ön kısmında parmaklarının bulunduğu yer. Tatili-çkimişi jin kva xogimat’u. (AK-Döngelli) Ayak parmaklarımın üst kısmına taş değdi. → tatiII, k’uçxe-tatili, k’uçxe-tati


tatli s. Tatlı. Ham3’oneri oşk’uri tatli var-iyu. (AŞ-Ok’ordule) Bu seneki elma tatlı olmadı. loya; lo3a; lox’a


tatula (PZ) i. [çoğ. tatulape] Pençe. Mtutik tatulapete let’a ntxorums. Mondo hek ogines a mutxa doxu-dort’u. (PZ-Cigetore) Ayı pençeleri ile toprağı kazıyor. Galiba oraya önceden bir şey gömdüydü. → tati; ç’angi[1]; t’at’i[2]


tava[1] (PZ) i. Üzüm pişirme kazanı. Xasanik tavaşi tude-muşis (na-)nugzut’u nok’ançxulepe ogi-muşişa gamint’orams. (PZ-Cigetore) Hasan üzüm pişirme kazanının altındaki yanan odunları kendine doğru sürükleyerek çekiyor. Çoyis tavate urz*enişi p’ek’mezi docibes. Xasanitik tava goxak’arums. (PZ-Cigetore) Köyde tava ile üzüm pekmezi pişirdiler. Hasan da etrafını kazıyor.


tava[2] i. [çoğ. tavape] Tava. Tava-sk’ani cepatxi. (AŞ-Ortaalan) Tavanı temizle. Lazut’işi msva gale tavaz na-gedgin p’et’meziz gelan3’en. (FN-Ç’anapet) Mısırın yaprağı dışarıda tavada duran pekmeze değiyor. # Avlis kogeidgu ç’uk’i do tava / Kogebobit tavas 3’iminde lova. (FN, A.D.) Kapıya büyük kazanlar kurduk / İçine süzülmüş temiz meyve suyu doldurduk. → t’ağani; t’ava


tavani (AŞ)(AH ~ HP) i. Tavan. Xasani betoni-xarci tavani eyot’a3ay. (AŞ-Ok’ordule) Hasan beton harcı tavana doğru atıp yapıştırıyor. Çiği-k’oft’e diyu-i var-iyu-i oxo3’onu şeni tavani eyot’a3are. (AŞ-Ortaalan) Çiğ köftenin olup olmadığını anlamak için tavana yapıştırmalısın. Na-dvorçapi tavani endra-cendra iyu. (AŞ-Ortaalan) Serdirdiğin tavan eğri büğrü oldu. Ustak na-ç’k’adu tavanizMskva domaxenu-doren-i ?” ya do tudelen e3’o3’k’en. (AH-Lome) Usta çaktığı tavanaGüzel yapabilmiş miyim ?” diye aşağıdan bakıp kontrol ediyor. Omerik ip’aramitamt’aşi arada tavaniz na-amobun kyumepez e3’o3’k’ers. (AH-Lome) Ömer konuşurken arada tavana asılı kyumelere gözü kayıyor. Ramizik tavanis k’arfi e3’aç’k’adums. (HP-P’eronit) Ramiz tavana alttan çivi çakıyor. on3xodure; nç’eriI, ç’eri[2]-III


tavi (PZ-Cigetore) s. [tarladaki toprak hakkında] Yumuşak. Livadi tavi var-iyaşa var-ixaşk’en. Opşa k’evi iyen. (PZ-Cigetore) Tarla yumuşamazdan kazılmaz. Çok sert oluyor.


tavla (PZ ~ ÇM), tavla/ tavli (AŞ-Ok’ordule), tavli (FN-Ç’anapet), tavla (FN-Sumla), tavli (AH-Lome) i. Tavla. [< İta.] Coşk’unik tavla ibit’aşa p’anda Doğani ojginams. (PZ-Cigetore) Coşkun tavla oynarken daima Doğan’ı yeniyor. Coşk’uni tavla ibirt’ayşa Doğani p’anda ojginay. (ÇM-Ğvant) Coşkun tavla oynarken daima Doğan’ı yeniyor. Ali şk’ala tavla vibirasi zade du-şeşi ot’oçay. (AŞ-Ok’ordule) Ali ile tavla oynayınca çok altı-altı (= dü-şeş) atıyor. Jur ari (= ara) komoxtazna ham tavli boçodinam. (FN-Ç’anapet) Hep-yek gelirse bu tavla oyununu bitiriyorum. Bulentik tavla istert’aşa p’anda Emini gyocginams. (FN-Sumla) Bülent tavla oynarken daima Emin’i yeniyor. Jurneçi 3’aneri k’oçi berepez go3’uxedun do tavli isters. (AH-Lome) Kırk yaşında adam çocukların önünde oturuyor ve tavla oynuyor. → t’uği; t’avliIII


taziği (AH-Lome) i. Tazyik. [< Ar.] Basınç. İsinaşen na-mulun 3’k’ayiş taziği k’ayi ren. Jin-k’at’işe yulun. (AH-Lome) İsinadan gelen suyun basıncı iyidir. Üst kata çıkıyor. [tazyikli] gombareri; bzit’a


taze s. Taze. [< Far.] Temizaneri taze kapçape mşkerişi but’k’az geisvaren do kyoziz imç’itanen. (AH-Lome) Temizlenmiş taze hamsiler ormangülü yaprağına dizilip közde kızartılır. → ağanişi; [taze ; körpe] çuçku, çiçku, çiçxu


te (AH ~ ÇX)(AK) i. Işık. Te meskurun. (AH-Lome) Işık sönüyor. Diseru. Te va-miğunan. Ala tutak memotanaman. (AH-Lome) Gece oldu. Işığımız yok. Ama ay bizi aydınlatıyor. Nek’na gon3’k’eri na-ren şeni galendoni te doloxe natanen. (AH-Lome) Kapı açık olduğu için dışarıdaki ışık içeriyi aydınlatıyor. İşoni oxoyi m3ika molam3’k’upaneri ren. Aşe-yengek ndğaleri-ti tez nun3’ams. (AH-Lome) Yan komşu ev biraz karanlıkçadır. Ayşe yenge gündüz de ışık yakıyor. Te konoskurinu. (AH-Borğola) Işığı söndürdü. Te noskurini. Berez toliz dolaçxant’en do var-anciren. (AH-Lome) Işığı kapat. Çocuğun gözüne geliyor ve uyuyamıyor. KemaliK’ai mematanazya do tez e3’uxedun. (AH-Borğola) Kemal İyi ışık alayım (= aydınlanayım)” diye ışığın altına oturuyor. Kemalik m3’k’upi ivaşi tez nun3’ams (= nudvinams). (AH-Borğola) Kemal karanlık olunca ışığı yakıyor. Noğaşi tepe seri randums. (AH-Borğola) Çarşının ışıkları gece parlıyor (= yansıyor). Lambak farfalums. Nek’na genk’olit. Te meskurasen. (AH-Borğola) Lambanın ışığı dalgalanıyor. Kapıyı kapatın. Işığı sönecek. Ampulişi tek farfalums. Ceryani nik’vatasen steri ren. Lamba doxazirit. (AH-Borğola) Ampulun ışığı dalgalanıyor. Elektrik kesilecek gibi. Lambayı hazırlayın. Musak mjoraşi te dolaçxant’aşi toli omç’uxoms. (AH-Borğola) Musa güneş ışığı gelince gözünü kısıyor. Seri divu. Te var-miğunan. Ama tutaştek motanaman. (HP-P’eronit) Gece oldu. Işığımız yok. Ama ay bizi aydınlatıyor. Timurik te gyunç’axups (= nudvinaps). (AK-Döngelli) Timur ışık yakıyor. Oxorca-muşi muit’uşi Xasanik oxorişen te notanaps. (AK-Dögelli) Karısı gelirken Hasan evden beri ona ışık tutuyor. P’ap’uli-çkimi odaşi te noskirinaps. (AK-Döngelli) Dedem odanın ışığını söndürüyor. → çona, kyona[1]; tena[1]


tedili (ÇM) i. Tâtil. [< Arp.] Mektebi tedili iyasi cink’olen. (ÇM-Ğvant) Okul tatilde kapanıyor. Andğa mturi na-mtu şeni mektebepe tedili doyey. (ÇM-Ğvant) Bugün kar yağdığı için okulları tâtil ettiler. tatili[1]; tadili; moşvacina; moşvacinu


teği[1] (PZ ~ AŞ)(AH) s. ♦ [dey. teği teği (PZ ~ AŞ)(AH) : Birer birer. Teker teker.] İri-ti muluran. Muluran do teği teği muluran. (PZ-Cigetore) Hepsi geliyor. Geliyor da birer birer geliyor. Teği teği var-iyen. Cur cur memit’oçi. (AŞ-Ortaalan) Birer birer olmaz. İkişer ikişer bana at. Xusenik na-3’ilu m3xuli teği teği boxças gyot’k’oçams. (AH-Lome) Hüseyin topladığı armutları tek tek bohçaya atıyor. → tito tito; ar do ar; ≠ [birer] ar ar


teği[2] (AH ~ ÇX)(AK) i. [sayı birimi] Adet. Tane. Yusufişi jimok’as jur tane didi m3xul-topuyi gedgin. Ar teğişen ar t’ava p’et’mezi gyulun. (AH-Lome) Yusuf’ların evlerinin arkasında iki tane bal armudu var. Birinden bir tava pekmez iniyor. On3xones na-gyosvari orepe yazişa var-geiğana mtugik ar teği var-dut’alams. İri-xolo gexorums. (AH-Lome) Çatıya dizdiğin kabakları yaza kadar indirmezsen fare bir tane bile bırakmaz. Hepsini kemirir. Kuzinas ar ar teği dişka vistoli do mç’k’idi xogamiç’ven. (AK-Döngelli) Sobaya birer tane odun attım da ekmek içinden pişiyor. Ramazanik ek’o didi kvayepe raxat’i raxat’i yezdips ki man ar teği bile var-yemazden. (ÇX-Çxalazeni, TM) Ramazan o kadar büyük taşlar rahat rahat kaldırıyor da ben bir tanesini bile kaldıramam. tane; k’ore3xala; k’ak’alaII, k’ak’ali[1]-II


teği tuği (AŞ) z. Tek tük. Ham3’o oşk’uri dido var-iyu. Teği tuği nonçay. (AŞ-Ortaalan) Bu sene elma fazla olmadı. (Ağaçta) tek tük var.


tekerleği i. Tekerlek. Araba tekerleği kocevudum. Xolo gamalay. (AŞ-Ok’ordule) Arabaya tekerleği takıyorum. Yine çıkıyor. Berek tekerleği stei uşkiri ç’k’irups do isters. (AK-Döngelli) Çocuk elmayı tekerlek gibi kesiyor da oynuyor. → p’ayi, p’ap’ayi


tekniği i. 1. Teknik. [< Fra. < Yun.] 2. Teknoloji. [< Fra. < Yun.] Eçkindeyi bort’işa ok’oxveri saat’epe boduzanamt’i. Tekniğik mtel şeyi dokturu. Ha3’i na-ren saat’epe, ar kok’ixu-i hemindora şkule çkar var-iduzanen. (FN-Ç’anapet) Gençken bozulmuş saatleri düzeltiyordum. Teknoloji her şeyi değiştirdi. Bugünkü saatler, bir bozuldu mu, ondan sonra düzeltilemz.


teknoloji i. Teknoloji. [< Fra. < Yun.] “Japonimi3’vanesu oçalişu do teknoloji gomaşinen. (AŞ-Ortaalan) “Japondediklerinde çalışmak ve teknoloji aklıma geliyor. Genci bort’işa ok’oxveri saat’i gom3’k’umt’i do xolo gebdgumt’i. Teknolojik ir şeyi dokturu. Handğaneri saat’epe ar ok’ixu-i ar daa var-geidgen. (FN-Sumla) Gençken bozulmuş saati açıp yeniden kuruyordum. Teknoloji her şeyi değiştirdi. Bugünkü saatler bir bozuldu mu bir daha kurulmaz.


tek’audi (AH) s. Emekli. Tekaüt. [< Arp.] Ar tek’audi komaz*iruna hemuz baonare. (AH-Lome) Bir tekaüt bulabilirsem ona varacağım. → emekli, emeklişi


teleferiği i. Teleferik. [< Fra. < iki adet Yunanca morfemden] Xasanik teleferiğite çayi ozdapams. (PZ-Cigetore) Hasan teleferikle çay çektiriyor.


telefoni i. Telefon. [< Fra. < iki adet Yunanca morfemden] Şk’uni çoyis telefonişi santrali ordo ordo ok’ixven. (PZ-Cigetore) Bizim köyün telefon santralı erken erken bozuluyor (= arızalanıyor). Yengi na-gamaxt’u telefoni eyeboç’opinare. Si-ti eyoç’opinapare-i ? (AŞ-Ortaalan) Yeni çıkan telefonu aldıracağım. Sen de aldıracak mısın ? A mitxaşen na-moxtu telefonite kiyana dakturu. (FN-Ç’anapet) Bir başkasından gelen telefonla dünyası değişti. Bere oxorişe ordo var-moxtaşi na-alasen sotipe telefonite goigoren. (AH-Borğola) Çocuk eve erken gelmeyince gidebileceği yerler telefonla aranıyor.


telefoni-numara i. Telefon numarası. [telefon < Fra. < Yun. + numara < Fra.] Telefoni-numarape konissimadi. (AŞ-Ortaalan) Telefon numaralarını aklında tut.


televizyoni i. Televizyon. [< Fra. < Yun. + Lat.] K’oçik televizyonişi anteni goloktams. (PZ-Apso) Adam televizyonun antenini çeviriyor. Na-momincğonare televizyoni vrossi gurçi. Mo-t’roxurt’t’ay. (AŞ-Ortaalan) Göndereceğin televizyonun çevresini iyi sar. Kırılmasın. Kemalik televizyoni nek’naşa mot nunç’ams ? (FN-Sumla) Kemal televizyonu kapıya neden yanaştırıyor ? Yucelişi televizyoni uydu-ant’enite içalişams. (AH-Lome) Yücel’in televizyonu uydu antenle çalışıyor. Onurik televizyoniz, k’oltuğiz nincirs do o3’k’ers. (AH-Borğola) Onur televizyona, koltuğa yaslanıp bakıyor. Oxorca ! Berepez misa doxenapi. Televizyonişi sersi var-bognam. (AH-Borğola) Hanım ! Çocukları sustur. Televizyonun sesini duymuyorum. OsmaniTelevizyoni k’ai maz*irazya do oğune go3’axedun. (AH-Borğola) OsmanTelevizyonu iyi görebileyimdiye önde oturuyor.


teli (AH)(AK) i. Tel. Meleşen mole teli goink’iden do dişkape hakole komoiğen ( veya komoiğinen/ komok’iğen). (AH-Lome) Karşıdan beriye tel gerilir ve odunlar bu tarafa taşınır. Teli k’ayi va-gogandaraşi ortaz kodolik’iden. (AH-Lome) Teli iyice geremedin mi, ortası yere doğru sarkıyor. Ustak oxorişi temeli şeni teli ndrik’oms. (AH-Borğola) Usta evin temeli için tel büküyor. FadimekNaxverepes ixi k’ai nobarasya do telis gyok’idams. (AH-Borğola) FatmaÇamaşırlara iyi rüzgâr vursun (kuruması için)diye tele asıyor. Axmatik tiraktorişi motoris teli dolondrik’ups do gek’irups. (AK-Döngelli) Ahmet traktörün motoruna teli içeri doğru büküyor da bağlıyor. → nteli


telik’i (AH) i. İlik. Düğme deliği. Porçaşi yakas telik’i mç’ipe uğun. Mpuli var-goşulun. (AH-Lome) Gömleğin yakasındaki ilik (= düğme deliği) incedir. İçinden düğme geçmiyor.


telli (ÇX) s.-z. ve i. I. s. ve i. Tüm. Bütün. Hepsi. Berepeyi xoma var-vognap. So isteran ? - Telli skani oxori uk’vaşxe isteran diye vimsifon. (ÇX-Çxalazeni, TM) Çocukların sesini duymuyorum. Nerede oynuyorlar ? - Hepsi senin evinin arkasında oynuyorlar diye düşünüyorum. → bit’umi; mtel/ mteli/ mtelli

II. z. Sürekli. Daima. Berepes Limci oxoriya mani moxtit diye telli dovandvapur. (ÇX-Çxalazeni, TM) Çocuklara Akşam eve erken gelin diye sürekli tembih ediyorum. Berepe xarmeli va-renan. Telli ek ak guk’ap’apan. (ÇX-Çxalazeni, TM) Çocuklar sağlıklılar. Daima oraya şuraya koşuyorlar. → pasa; boyne/ boyine; manniya; p’anda[1]-II; k’at’ayya


tembeli s. Tembel. [< Far.] Xuseni tembeli ren. Dersiz var-içalişams. K’at’a sinifiz geskidun. Cuma-muşi Xasanik dido k’ayi ik’itxoms. K’at’a 3’anaz pek’iyite golulun. (AH-Lome) Hüseyin tembeldir. Derste çalışmıyor. Her sınıfta kalıyor. Kardeşi Hasan çok güzel okuyor. Her sene pek iyi ile geçiyor. Dursunik ok’o tembeli k’oçi ren ki x’onaşa iduna çkar var-içalişeps do boyine ik’alandeps. (AK-Döngelli) Dursun o kadar tembeldir ki tarlaya giderse hiç çalışmıyor ve devamlı oyalanıyor. → muanat’i


temeli i. Temel. [< Yun.] Oxoriş temeli ntxorums. (FN-Sumla) Evin temelini kazıyor. Ustak oxorişi temeli şeni teli ndrik’oms. (AH-Borğola) Usta evin temeli için tel büküyor.


temelli s. ve i. Temelli. # E verane K’ek’eti/ Diyi hakoni yerli/ Soti soti va-vulur/ Temelli vor temelli. (ÇM, bir atma türkü) Hey gidi K’ek’eti/ Oldun buranın yerlisi/ Hiçbir yere bir yere gitmiyorum/ Temelli buralıyım temelli.


temizaneri → otemizanams


temizay (AŞ) EA har.f. Bahçeyi [aos.] temizliyor.

f-.s. otemizuşi : Temizlenmesi gereken (bahçe). Livadi iri k’ale 3’int’ili diyu. Otemizuşi n. (AŞ-Ok’ordule) Bahçe her taraf dışkı oldu. Temizlemek gereklidir.


tena[1](FN-Sumla, 3ati, T’revendi, Sumlanoğa, Mo3xora, K’ont’iva) i. Işık. Genk’oleyi nek’naşen tena amulun. (FN-Sumla) Kapalı kapıdan ışık giriyor. Sei divu. Tena var-miğunan. Ama tutak memotanaman. (FN-Sumla) Gece oldu. Işığımız yok. Ama ay bizi aydınlatıyor. → çona, kyona[1]; te


tena[2](ÇX) s. Işıklı. Tena yeris kododvi. (ÇX-Çxalazeni, TM) Işıklı yere koy. → tenoni


tencere i. Tencere. Nana-şk’imi tencere luu-pavri cosvaray. (AŞ-Ok’ordule) Annem tencereye lahana yaprağı seriyor. Nanak mja tencerez gyobams. (FN-Ç’anapet) Annem sütü tencereye döküyor. Çku nak’o 3’anaz ar saxaniz do ar tencerez ok’op’ç’k’omit. (AH-Lome) Biz kaç yıl aynı tabak ve aynı tencereden yedik (= aynı tabak ve aynı tencereyi paylaştık). Tencerez kogyaç’u-doren. Nusak xamite xak’arums. (AH-Lome) Tencerenin dibi tutmuş. Gelin bıçakla kazıyor. Nanak yoğurti didi tencerez nuvams. (AH-Lome) Annem yoğurdu büyük tencerede mayalıyor. Jur pucişi mja nanak ar tencerez ok’on3’orums. (AH-Lome) İki ineğin sütünü annem bir tencerenin içine süzüyor. Niyazik lux’u k’vaneri tencereşen dilimxors. (AK-Döngelli) Niyazi lux’u k’vaneriyi tencereden yiyor. Nana-çkimik mja do ayrani tencereşa ok’on3’irups. (AK-Döngelli) Annem süt ve ayranı tencereye süzüyor.


teneçe (PZ) i. Teneke. Xasanik çeserite teneçe lat’ums. (PZ-Cigetore) Hasan keserle teneke ezerek yassıltıyor. K’apça kogamaxt’u. Xasanik ar teneçe k’apça keç’opu. Hus doxedu do k’apça 3xont’ums. (PZ-Cigetore) Hamsi çıktı. Hasan bir teneke hamsi aldı. Şimdi oturdu da hamsi ayıklıyor. → teneke


teneke (ÇM ~ ÇX)(AK) i. 1. Teneke. Teneke irginasi ilat’en. (ÇM-Ğvant) Teneke yuvarlanınca yamuluyor. Ali tenekepe lat’uy. (ÇM-Ğvant, AŞ-Ok’ordule) Ali tenekeleri ezerek yassıltıyor. Ham teneke xete ilat’en. (AŞ-Ok’ordule) Bu teneke elle eziliyor. Soba dişk’a meşk’ambara-dolvobazgasi teneke-muşi dolondrik’uy. (AŞ-Ok’ordule) Sobaya odunu doldurup bastırınca tenekesi içerde yamuluyor. Tenekez gedgitayiz dolik’lant’en. (FN-Ç’anapet) Tenekenin üstüne durunca içe doğru bükülüyor. Teneke mot-ragadumt. Bere gok’un3xun. (FN-Sumla) Teneke ile gürültü yapamayın. Çocuk uyanıyor. Enverik ğeci omt’inu şeni teneke goragadums. (FN-Sumla) Enver, domuzları ürkütmek için tenekeye çarpıyor. Nurik topurişi tenekepe xete moi3’onams do monk’a na-ren ezdims. (AH-Lome) Nuri bal tenekelerini elinde tartıyor ve ağır olanını alıyor. Tenekepe dilat’u-doren. (AH-Lome) Tenekeler (boş iken) içe göçmüş (= çökmüş). Tenekepe k’amiyonişi k’ap’ulaz diplat’u-doren. (AH-Lome) Tenekeler (dolu iken) kamyonun arkasında yamulmuş. Sinanik tenekepe ok’olat’ums do arabaz gyobğams. Xurdaz meçasen. (AH-Lome) Sinan tenekeleri bir arada eziyor ve arabaya yüklüyor. Hurdaya verecek (= hurda olarak satacak). Fadimek teneketen 3’k’ari t’irups. Ama int’valeps. (AK-Döngelli) Fadime teneke ile su taşıyor. Ama [suyu] çalkalıyor (= sallıyor, dalgalandırıyor). Eminek ar teneke kapşia mcumorups. (AK-Döngelli) Emine bir teneke hamsiyi tuzluyor. 2. Ölçü birimi olarak teneke. Yusufik ar teneke 3’k’ari uk’açxe-muşis mijax’orups. (AK-Döngelli) Yusuf bir teneke suyu kendi arkasına döküyor. Fadimek dadi Xavanaşen ar teneke lausti-mkviri e3xeri gu3’umers. (AK-Döngelli) Fadime Havva haladan bir teneke mısır unu ödünç alıyor. [15-16 litrelik gaz tenekesidir. Lazlarda fındık, ceviz ve mısır için vazgeçilmez en pratik ölçü aletidir. Bir teneke fındık 10-12 kg gelir. Un ve mısırın ağırlığı daha fazladır. Teneke, matxori’nin iki katı, orosari’nin dört katıdır. AH-Lome, K.A.] → teneçe


teni (AŞ) s. ve i. Başka. Başkası. K’oçi oxorza-muşi ar pazari iyasi goşk’uy. Teni ora va-goşk’uy. (AŞ-Ok’ordule) Adam karısını bir pazar olunca gezdiriyor. Diğer zamanlarda gezdirmiyor. → başk’a, başka


tenoni (FN) s. Işıklı. Tenoni ndğalepe meganç’aras. (FN-Sumla) Işıklı günler yazgında olsun. → tena[2]


tenora (ÇM-Ğvant) z. I. Zamansız. İstenmediği zaman. Gerekmediği zaman. Tenora mo-mgorum. Ar jur ndğa ogi domimçini. (ÇM-Ğvant) Zamansız gelme. Bir iki gün önce haber gönder. Ali tenora guri nantxen. Gza oşk’enda kogonidven. (ÇM-Ğvant) Ali bazı zaman bayılıyor. Yolun ortasında uzanıyor.

II. Çoğu zaman. Genelde. Tenora va-mogangonen do huy mu gağodu ? (ÇM-Ğvant) Genelde (çoğu zaman) gönüllü olmuyorsun da şimdi sana ne oldu ? → peğiII; tevekeli; didoten

III. Ara sıra. Ara ara. Ender olarak. Ali ngolaşa tenora mulun, tenora ulun. (ÇM-Ğvant) Ali yaylaya ara sıra gelir, ara sıra gider. Ali ruba şk’alaşi mt’alopona pujepe tenora omcunay. (ÇM-Ğvant) Ali dere kenarındakı çayırlık alanda inekleri ara sıra (= ara ara; ender olarak) otlatıyor. Ali tenora celust’un. (ÇM-Ğvant) Ali bazı zaman aklını kaybediyor. → bazi


tenta (PZ) i. Kuş avlama kulübesi. Xasani sindomi tentas keladgu. “Sift’eri p’ç’oparedeyi iyondrams. (PZ-Cigetore) Hasan kuş tutma ağı kuş avlama kulübesine dikti.Atmaca tutacağımdiye bekliyor. meterizi; çerge


tentena (AH) i. Dantel. Dantela. [< Fra.] 3’inek’i şumt’aşi nçxili ixmaren. Tentena şumt’aşi tiği ixmaren. (AH-Lome) Çorap örerken şiş kullanılır. Dantel örerken tığ kullanılır. Eminek mendiliz tentena guşums. (AH-Lome) Emine mendilin etrafına oya işliyor. → tentene


tentene (AK) i. Dantel. Dantela. [< Fra.] K’ulanik tentene şup’t’uşi nok’epe uç’k’odun. (AK-Döngelli) Kız dantel örerken ipliği kopuyor. Ayşek tenteneşi jin pukiri geşups. (AK-Döngelli) Ayşe dantelin üzerine çiçek işliyor. Nisak ijarçaleşi kenarepes tentene guşups. (AK-Döngelli) Gelin çarşafın etrafına (= kenarlarına) dantel işliyor. → tentena


tepe i. Bacanın [gen.] tepesi. Bacak ixis dumani ter3ine meçams. Bacaşi tepes tenekeşi ar şap’k’a konuk’idi do ixi mot-amoşkumet’az. (AH-Lome) Baca rüzgârda dumanı ters yöne veriyor. Bacanın tepesine tenekeden bir şapka koy da rüzgârı içeri doğru vermesin.


terbiye i. Terbiye. [< Arp.] Nuk’uz terbiye niçi. Vana gegak’nam do kok’ok’3’k’im. (AH-Lome) Ağzına terbiye ver. Yoksa tutup ayırırım.


terbiyups (ÇX) EA har.f. Ehlileştiriyor. Evcilleştiriyor. İsmailik atmaca terbiyups. (ÇX-Çxalazeni, TM) İsmail atmacayı ehlileştiriyor. → oxomç’ums; omç’ay; omç’k’ams, omç’k’inams, omç’k’vams, omç’k’vinoms, omç’k’vinams[3]/ omç’k’vinaps; oxomç’k’inams/ oxomç’k’inaps; oxini 3’opxuy; oxvoxinay


tereği (PZ)(AŞ-Ok’ordule) i. Raf. [PZ-ÇM-AŞ’li Lazların konuştukaları Türkçe’de terek de denir.] Tereğis ntxiri celabğun. (PZ-Cigetore) Rafta fındık serpilmiş halde duruyor. Coşk’unik tereğis k’elemepe golasvarums. (PZ-Cigetore) Coşkun rafa kalemleri diziyor. Xasanik tereğis t’ağani goladgams. (PZ-Cigetore) Hasan rafa tavayı yerleştiriyor. Xasanik, eyanç’uşen do tereğişa saxani eç’opums. (PZ-Cigetore) Hasan uzanıp da terekten tabağı alıyor. Xasanik lazut’işi ntoleri tereğis golobğams. (PZ-Cigetore) Hasan mısırın tanelerini rafa dağınık şekilde koyuyor. K’ap’i tereği golasvaruy. (AŞ-Ok’ordule) Kapları rafa sıralı diziyor. Luksi tereği celadgun. Kociği do vogzat. (AŞ-Ok’ordule) Lüks rafta duruyor. İndir de yakalım. → noşoni; xerevida; laç’idi; ola3’ude; xalavida; o3’ude


terluği i. Terlik. Gyozgira oxorişi doloxes boyne terluği gondunun. (AK-Döngelli) Göz göre göre evin içinde sürekli terlik kaybolur.


termoni i. Yöreye göre tuzlu veya tatlı olabilen ve değişik malzemelerden oluşan sulu yemeğin adı. I. (PZ-Cigetore) Bazı Lazlar tarafından “Laz aşuresi” denen bir çeşit tatlı : Lazların oturdukları bölgeye özgü kokulu üzümün şırası, benekli fasulye ve mısır unu karışımı pişirilip katılaştırılır; hem ekşi hem de tatlı bir tadı var. Ma termoni opşa xaz*i mayen. (PZ-Cigetore) Ben termoniden çok hoşlanıyorum. → ekşaşiI

II. (PZ-merkezi, S. Alptekin) Pekmez, un, şeker, buğday tanelerinden oluşan tatlı bir yemek. → ekşaşiIV

III. (ÇM) 1. [eskiden] Lazlarda “aşure” denen bir çeşit tatlı. 2. [bugünkü kullanım] Bir tür fasulyeli tuzlu lahana çorbası : Lahana yaprakları orta boylarda (= 2-3 cm aralarında) kesilip, fasulye taneleri ile haşlanıp, daha sonra içyağı, tuz ve biber konarak yapılan sulu bir lahana yemeği. Termoni cibaşa sum fara ci3aday. (ÇM-Ğvant) Termoni pişirinceye kadar üç kez tadına bakıyor. Termoni oxarxalu muç’o coç’asen nefli gamulun. (ÇM-Ğvant) Termoni kaynamağa başlar başlamaz buhar çıkar. Ayşe termoni mçveri gvobğay. (ÇM-Ğvant) Ayşe termoniye un döküyor. → pancari

IV. (AŞ-Ok’ordule) Aşure kıvamında pekmezden yapılan bir çeşit tatlı. Nana ! Ar termoni domixeni do opşk’oma. (AŞ-Ok’ordule) Anne ! Bana bir termoni yap da yiyeyim.

V. (AŞ-Ortaalan) Karalahana, un, fasulye ve yağdan oluşan tuzlu bir yemek. Termoni gixarxalay. (AŞ-Ortaalan) Senin hazırladığın termoni fokurdayarak kaynıyor.

VI. (FN-Ç’anapet) Meyva suyu veya pekmez (üzüm, elma, armut vs), mısır, fasulye tanelerinin yanında bazen ceviz ile fındık da eklenerek içine katılaşması için biraz da un katılarak yapılan sulu ve tatlı bir yiyecek. Nanaz, handğa na-gubu termoni dido lubu daxenu. (FN-Ç’anapet) Annem, bugün yaptığı termoniyi çok sulu yapabildi. Xasanik na-gegubasen termoni ç’uk’iz dolimxors. (FN-Ç’anapet) Hasan pişirdiği termoniyi kazanın içinde yiyor. Sağaniz na-gedvare termoni a piçoraz gekorun. (FN-Ç’anapet) Tabağa koyduğun termoni kısa bir zamanda soğuyor. NanakMot-gyamç’vert’azya do k’op’ate termoni ndğvarums. (FN-Ç’anapet) AnnemDibe tutamasındiye termoniyi kepçe ile karıştırıyor. Nanak termoni igubert’aşa ar k’ele-ti gondğvarums. (FN-Ç’anapet) Annem termoni kaynarken bir taraftan da karıştırıyor.

VII. (AH-Borğola) Aşureye benzer sulu ve tatlı bir yiyeyeck : fasulye, mısır, buğday, un, defne yaprağı, pekmez ve şekerden yapılır. Termoniz xaci, lazut’i, pek’mezi, dik’a, mkveri, defneşi but’k’a do şekeri ik’ataşi nostoneri iven. (AH-Borğola) Termoni fasulye, mısır, pekmez, buğday, un, defne yaprağı ve şeker katılınca çok lezzetli olur.

VIII. (AK) 1. [eskiden] Pekmez, mısır yarması, üzüm kurusu, incir kurusu, pirinç, karanfil, fasulye, nohut, kestane, şeker, tuz ve biraz buğday unu karışımından yapılan tatlı çeşidi. 2. [bugünkü kullanım] (Pekmez ve mısır yarması konmadan) üzüm kurusu, incir kurusu, pirinç, karanfil, fasulye, nohut, kestane, şeker, tuz ve biraz buğday unu karışımından yapılan tatlı çeşidi. SevimikOxo(v)uktapya do k’op’aten termoni mjvarups. (AK-Döngelli) SevimKarıştırıyorumdiye kepçe ile termoniyi dalgalandırıyor (= yararak ve daha sert biçimde karıştırıyor). Nanak termoni gibu do paklaciten manz*agerepes guipağups. (AK-Döngelli) Annem termoni pişirdi de bakraç ile komşularına dağıtıyor.


teroristi i. Terorist. [< Fra.] Ma teroristepeşe mik’atalaman. (AŞ-Ortaalan) Beni teroristlerden koruyorlar.


tersi z. ters. Bere şeyi tersi dolvakunu. U3’vi do gamonktay. (AŞ-Ok’ordule) Çocuk eşyasını ters giyindi. Söyle de içini dışına çevirsin.


terzi i. Terzi. [< Far.] Sift’e terzis golovaktaten. Muç’e uruba na-gorum himus vumeselaten. Nak’u k’umaşi na-diç’is terzik şk’u mi3’vanen. Himu do ok’ayi k’umaşi eç’opuşa mendaft’aten. Himu do ok’ayi xolo terzişa mendaft’aten. K’umaşi hek mevaşk’vaten. (PZ-Cigetore) İlk önce terziye uğrarız. Nasıl elbise istediğini ona anlatacağız. Ne kadar kumaş gerektiğini terzi bize söyleyecek. Ondan sonra kumaş almaya gideceğiz. Daha sonra tekrar terziye gideceğiz. Kumaşı oraya bırakacağız. Yaşari terzi yen. Dolokunu-muşi muk iç’ams. (AH-Lome) Yaşar terzidir. Kendi elbisesini kendi diker. Terzik yakas lemşi elidaz*ams. (AH-Lome) Terzi yakasına iğne takıyor. Ramizik terzis pantoloni oç’apams. (HP-P’eronit) Ramiz terziye pantolon diktiriyor. Terzis ar dolokunu kodovandvi. (ÇX-Çxalazeni, TM) Terziye bir elbise ısmarladım.


terziluği i. Terzilik. Terzi olma durumu. Osmanik terziluği met’k’oçu. Furuniz içalişams. (AH-Lome) Osman terziliği bıraktı. Fırında çalışıyor.


ter3ine z. Tersine. Balk’onis ter3ine meyili uğun. 3’k’ari nek’naşe k’ele eladgitun. (AH-Lome) Balkonun eğimi terstir. Su kapıya doğru gölleniyor. Bacak ixis dumani ter3ine meçams. Bacaşi tepes tenekeşi ar şap’k’a konuk’idi do ixi mot-amoşkumet’az. (AH-Lome) Baca rüzgârda dumanı ters yöne veriyor. Bacanın tepesine tenekeden bir şapka koy da rüzgârı içeri doğru vermesin.


tesisat’i i. Tesisat. [< Arp.] Döşem. Boru mtelli ndrik’eri ren. Tesisat’iz var-ixmaren. (AH-Lome) Borunun her yanı bükülmüş. Tesisatta kullanılmaz.


tespiği (AK) i. Tespih. [< Arp.] Nandidi-çkimis nosi guşant’alen do tespiği var-adizen. (AK-Döngelli) Babannemin aklı karışıyor da tespihi dizemiyor. → tesp’ixi


tesp’ixi (AŞ) i. Tespih. [< Arp.] Tesp’ixi do3onu. (AŞ-Ortaalan) Tespihi (= tespih tanelerini) dizdi. → tespiği


test’i (AŞ-Ortaalan) i. Testi. “Test’işi dibi topri dolosk’ududeyi nak’u but’t’uci on, dolipinu. (AŞ-Ortaalan) “Testinin dibinde bal kaldıdiye ne kadar arı varsa içine üşüştü. → çupi, çupina, kyupi; xica; katana; dergi; batmani


teşek’k’uri i. Teşekkür. [< Arp.] Skafit’iş resimi şeni teşek’k’uri goğodam. (HP-P’eronit) Skafit’inin deseni için sana teşekkür ederim.


tetiği i. Tetik. Kemalik tufeği ğeciz tiz noğiyu do tetiğiz geluncaxu. (HP-P’eronit) Kemal tüfeğini domuzun kafasına doğrultup tetiği çekti.


teveçeli (PZ-Cigetore) z. Ekseriyetle. Teveçeli (na-)elagutunpe nusalepe iyen. (PZ-Cigetore) Ekseriyetle kenarda ayakta duranlar gelinler oluyor.


tevekeli (FN ~ AH) z. Genelde. Remezaniz Ç’anapetiz tevekeli mitik var-ip’içvamz. (FN-Ç’anapet) Ramazan’da Ç’anapet’te genelde kimse oruç tutmuyor. Kçini oxorcalepe tevekeli tiz gotveri ivenan. (AH-Lome) Yaşlı kadınlar genelde başı örtülü olurlar. peğiII; tenoraII; didoten


tevuli (PZ) i. Tür. Çeşit. Ç’k’va muya gi3’va ? İri tevuli degi3’vi do. (PZ-Cigetore) Daha ne diyeyim ? Her şey dedim de. Ham berek iri tevuli nixirams. (PZ-Cigetore) Bu çocuk her şeyi çalıyor. Ham k’oçi iri tevulis nazmonen. (PZ-Cigetore) Bu adam her şeyi merak ediyor. Ali opşa çuntu on. İri tevulis leba kodosk’udun. (PZ-Cigetore) Ali çok hantal. Her şeye geç kalıyor. Ham bere iri tevulis mogutun. (PZ-Cigetore) Bu çocuk her şeyin önünde duruyor (= arkasında duruyor = engel oluyor). İri tevuli ma memit’omalaman. (PZ-Cigetore) Her şeyi bana bırakıyorlar. Alik iri tevuli exindums. (PZ-Cigetore) Ali her şeyin sorumluluğunu alıyor. Xasani iri tevulis mosk’ut’alums. (PZ-Cigetore) Hasan her şeye kızıyor.


-ti[1] bağ. Dahil. De/da. [vurgusuz sonek halinde olan bir bağlaç] → -ti doni

I. (PZ) a. [Önüne gelen isim ve zamirin ergatif ve datif durum ekleri, genelde bağlaç arkasına eklenir.] Himu-tik ar maili mominç’aru. (PZ-Apso, Cigetore) O da bana bir mail gönderdi. Bere şuk’uri-ti nosi var-giğun. (PZ-Apso) Çocuk kadar bile aklın sarmıyor. Eminek tomalepe in3xonams. Ali-tik upaşams. (PZ-Cigetore) Emine saçlarını tarıyor. Ali de [onun saçlarını] karıştırıyor. Berepek Xasanis t’op’u muğaman. Xasani-tik t’op’u ombarinams. (PZ-Cigetore) Çocuklar Hasan’a top getiriyorlar. Hasan da topu şişiriyor. Berepek t’op’u ibiraman. Xasani-tik iseriyams. (PZ-Cigetore) Çocuklar top oynuyorlar. Hasan da seyrediyor. Emineşi berek oxori-avlas kodozgu. Ayşe-tik xop’ete exak’aru. (PZ-Cigetore) Emine’nin çocuğu evin önündeki bahçede kakasını yaptı. Ayşe de kürekle kazıyarak temizledi. Sk’uni haninepes ar mitxa mendrapeşa ulurt’aşa 3’ari ek’obaman. Hi-şeni Ayşe-tik k’oçi-muşis 3’ari ek’obams. (PZ-Cigetore) Bizim buralarda birileri uzaklara giderken ardından su döküyorlar. Onun için Ayşe de kocasının ardından su döküyor. b. [Ergatif eki, nadiren bağlaç önündeki isme eklenmiş olarak da gözlemlenir.] Xasanik mxişolya ogi-muşis kodobğu. Ayşek-ti k’o3’ukosams. (PZ-Cigetore) Hasan ekmek kırıntılarını önüne döktü. Ayşe de ön taraflarını süpürüyor.

II. (ÇM ~ AŞ) [Ergatif ve datif ekleri kaybolduğundan dolayı onların eski zamanlarda konduğu yer bilinmez.] Ham dulya himu-ti munay. (ÇM-Ğvant) Bu iş onun da işine gelir. Himu-ti ar maili mominç’aru. (ÇM ~ AŞ) O da bana bir mail gönderdi. İrote para akv’anden. Himu-ti va-meçay. (AŞ-Ok’ordule) Her zaman para istiyor. O da vermiyor. Si dont’obana himu-ti nt’obasen. (AŞ-Ortaalan) Sen saklanırsan o da saklanacak. Oçi sk’ani şeni fit’re niçam. Şk’imi şeni-ti memiçare. (AŞ-Ortaalan) Madem senin için fitre veriyorsun. Benim için de vereceksin.

III. (FN ~ ÇX) a.1. [isim ya da zamir + -ti] [Ergatif, datif, genitif, ablatif vs durum ekleri, bağlaç önündeki isim ve zamire eklenir] Heyak-ti (hemuk-ti, emuk-ti) ar maili momiç’aru. (FN ~ ÇX) O da bana bir mail gönderdi. Osmanik berez mu u3’umez, mus-ti var-uçkin. Bere-muşi gaşaşen. (FN-Ç’anapet) Osman çocuğuna ne diyor, kendisi de bilmiyor. Çocuğu ne yapacapğını bilemiyor. Xasanik ozabunluği-muşi çkar var-içvaz do ozabunluği bere-buruz-ti uğodinamz (= meuşkumerz). (FN-Ç’anapet) Hasan hastalığını hiç kollamıyor ve hastalığı çoluğa çocuğa bulaştırıyor. Suntxani na-ren na-meyik’nen ozabunluğişen-ti ti-skani içvare. (FN-Ç’anapet) Herhangi bir yerdeki bulaşıcı hastalıktan da kendini koruyacaksın. Osmanik-ti ora muxtanşi berepe oxorişen gyoputxinasen. (AH-Borğola) Osman da zamanı gelince çocukları evden (kuşlar yavrularını yuvadan uçuracak gibi) yollayacak. Leşai xvala coğorepez var-aven. K’oçepes-ti nak’nen. (AH-Borğola) Kuduz sadece köpeklerde olmaz. İnsanlarada bulaşır. K’ut’alapez mç’ima mç’imaşi 3’k’ari dolodgitun. Hemus-tit’obaitkven. (AH-Borğola) Çukurlara yağmur yağınca su birikir. Ona dat’obadenir. Kotumeşi-ti msva uğun. Ama x’vinçepe steyi var-putxun. (AK-Döngelli) Tavuğun da kanadı var. Ama kuşlar gibi uçmuyor.

a.2. [fiil-isim + -ti] Dido para gavaşi Kyabeşe oxtimu-ti farzi iven. (AH-Lome) Çok para olunca Kâbe’ye gitmek de farz oluyor.

b. [zarf + -ti] Nusak dolokunu eşanaxu. Ha3’i 3’ilaxums do ok’açxe-ti gyok’idasen. (AH-Lome) Gelin çamaşırı yıkadı. Şimdi sıkıyor ve sonra da asacak. Babas daç’k’indaşi ipti ğvalepe amç’itanen. Ok’açxe-ti p’icişen upi dabğen. (AH-Lome) Babam yorulunca önce yanakları kızarıyor. Sonra da yüzünden ter akıyor. Amseri-ti dido x’ini ren. (HP-Mak’rial) Bu gece de çok soğuk var. Nusak dolokunu eşanaxu. Ha3’i 3’ilaxums do ok’açxe-ti gyok’idasen. (AH-Lome) Gelin çamaşırı yıkadı. Şimdi sıkıyor ve sonra da asacak. Cumadik puci-muşi ç’umani uçumers do limci-ti muçumers. (AK-Döngelli) Amcam ineğini sabahleyin güderek götürüyor ve akşam da güderek getiriyor.

c. [cümlemsi son-edatı + -ti] İsmet’iz dido buktamXvala mep’ç’opama do. Ala xvala soti var-ulun. Dulyaz gamulut’aşi-ti k’aabaluğiz ant’alen do oxoşe ulun. (AH-Lome) İsmet’i çok kolluyorum, yalnız yakalamak için. Ama yalnız bir yere gitmiyor. İş çıkışında da kalabalığa karışarak gidiyor.


-ti[2], -t, -tu [-tu : AŞ, FN, AH, HP ve ÇX’da mu zamiri arkasındaki değişkeni], -t’i [-t’i : PZ, ÇM ve AŞ diyalektlerinde /s/ fonemi arkasındaki değişkeni : Ayşek şeyepe-muşi donaxu do kocelabu. Hus-t’i doxombu şeni ce3’ams. (PZ-Cigetore) Ayşe çamaşırlarını yıkayıp da astı. Şimdi de kuruduğu için çözüyor. Si mundes-t’i idare ma-ti him ora bidare. (AŞ-Ok’ordule) Sen ne zaman gidersen ben de o zaman gideceğim.] [taviz göstergesi]

a. [belirsiz zamir + -ti] (Kim) olsa olsun. (Ne) olsa olsun. (Ne zaman) olsa olsun. Çelepuri mo-iyer. Mu-ti or st’eri, k’oçi st’eri ikti. (ÇM-Ğvant) İstihbaratçı olma. Olduğun gibi, adam gibi dolaş. Bena, var-ort’aten ! Heko mçvela-t’k’vani var-on çi ! Mu-t ort’asen dolvobğamt ! (ÇM-Ğvant) (Yaşlı bir kadın, kendilerine ait araziye çöp atanı görünce) Yokolasıcalar ! Orası çöplüğünüz değil ki ! Ne var ne yok atıyorsunuz. Si mu-ti are ma-ti him p’ar. (ÇM-Ğvant) Sen ne yaparsan ben de onu yaparım. Si mu-tu are, ma-ti him p’are. (AŞ-Ok’ordule) Sen ne yaparsan ben de onu yaparım. Oxoriş doloxe mu-tu ren, gale gamaxums. (FN-Sumla) Evin içinde ne varsa kapıya, dışarıya döküyor. Mu-tu u3’vare nisimadams. (FN-Sumla) Ona ne söylersen aklında tutuyor. Mu-tu ren na-va-ren mtel dulya ma kodomit’alu. (FN-Sumla) Ne var ne yoksa tüm işleri bana bıraktı.

b. [belirsiz zamir arkasındaki fiil + -ti] Ar3’o boyine mektubi momincğonams. Mutxa mak’alap’ay st’eri. Vrosi na-var-anç’aren şeni mu goruy-ti var-oxovo3’oni. (AŞ-Ok’ordule) Birisi bana sürekli mektup gönderiyor. Bir şey yalvarıyor gibi. Ama düzgün yazamadığı için ne istediğini de anlayamadım.

c. [zarf + -ti] Çxomi p’ç’va şuk’ule xepe çxomi şuri gont’ay.  Xolo-ti xepe ombonuşi vor. (ÇM-Ğvant) Balık pişirdikten sonra ellerim balık kokusu kokuyor. Yine yıkamam gerekir. K’oçi zade guk’ap’ay. Xolo-ti mutu var-axenen. (AŞ-Ok’ordule) Adam çok koşuşuturuyor. Yine de bir şey yapamıyor. Nanak termoni igubert’aşa ar k’ele-ti gondğvarums. (FN-Ç’anapet) Annem termoni kaynarken bir taraftan da karıştırıyor.

d. [fiil-zarf + -ti] Ali oxori-nek’na gon3’umeri ort’aşa-ti norayay. (ÇM-Ğvant) Ali evin kapısı açık bile olsa tıkırdatıyor.

e. [fiilin koşullu biçimi + -ti] Ona xaçkumsna-ti nişi şeni xaçkums. (FN-Sumla) Tarla kazıyorsa da kendisi için kazıyor. Xe met’axeri uğunna-ti xolo-ti k’uzi k’ai dikaçams. (AH-Borğola) El kırık olsa bile yine de kaşığı iyi tutuyor. Gyai var-ipxorna-ti mbuli oç’k’omi. (HP-P’eronit) Yemek yemiyorsan hiç olmazsa kiraz ye.

f. [fiilin dilek kipi + -ti] P’eyat’t’i mt’ape nak’k’u ep’3’ik’o-ti ek’emosk’udun. (AŞ-Ortaalan) Kötü otları ne kadar söksem de (yine de) arkamda kalıyor. Egonç’eskon-ti mtini tkvi. (FN-Sumla) Şayet seni assalar da gerçeği söyle.


-ti doni (AH-Borğola) bağ. Dahi. Dido nçonexi k’oçi ren ! Xerxi-ti doni var axmaren. (AH-Borğola) Çok beceriksiz (= sakar) adamdır ! Biçkiyi dahi kullamamaz. → -ti[1]


ti i. [çoğ. tipe] I. Baş. Kafa. Ti ma3’unen. (PZ ~ AŞ) Başım ağrıyor. Ali andğa ti asenu. (ÇM-Ğvant) Bugün Ali’nin başı döndü (= baygınlık geçirme noktasına geldi). Ali andğa ç’umanişi ti seneri ikten. (ÇM-Ğvant) Ali bu sabah sersem sersem dolaşıyor. Ti ma3’k’unen. (FN ~ ÇX) Başım ağrıyor. Tişen 3’ap’i 3’ap’i upi dobobği. (FN-Ç’anapet) Alın teri damla damla akıttım. Berez mt’i noxen-i, var-miçkin. Handğa ti dido inçaminamz. (FN-Ç’anapet) Çocukta bit mi var, bilmiyorum. Bugün başını çok kaşıyor. Bere gyantxu do ti kogyontxu. (FN-Sumla) Çocuk düşüp başını yere vurdu. Bozok ti ibonuşi ntoma met’aksi steri davu. (AH-Lome) Kız saçını yıkayınca saçları ipek gibi oldu. Si bere va-re, skiri. Tiz nosi meşidvi. (AH-Lome) Sen çocuk değilsin, yavrum. Aklın başına koy. Ar tiz jur kudi var-geitven. (AH, atasözü, K.A.) Bir başa iki şapka örtülmez (= gereğinden fazla olan her şeyin anlamı yok). Gekçare do ti giputxinare. (AH-Borğola) Vuracağım da kafanı uçuracağım. Nandidi-muşik mota-muşis ti ut’işinups. (AK-Döngelli) Babaannesi torununun kafasını bitlerden temizliyor. Amseri ti dido ma3’k’unen. Mitiskani var-minon. (AK-Döngelli) Bu akşam başım çok ağrıyor. Hiç kimseyi istemiyorum. → dudi

[dey. ti imxoy (AŞ-Ortaalan) : Kafayı yiyor.] [Bu deyim Türkçe deyimin kopyası olabilir.] Xasani ti oşk’omu şuk’ule mo3’ak’ap’ay do gulun. (AŞ-Ortaalan) Hasan kafayı yedikten sonra zıplaya zıplaya geziyor.

[dey. ti gan3oren (AH) : Birinin kafası şişiyor. Zihinle çok çalışmaktan veya gürültüden beyni yoruluyor.] Ti goman3oru. (AH-Lome) Kafam şişti.

[dey. ti guktams (FN) : Fikiri değiştiriyor.] Bozok Xasaniz oromt’u do nana-muşik ti guktu. (FN-Sumla) Kız Hasan’ı seviyordu. Ama annesi onu caydırdı.

[dey. ti k’up’eni (AH) : Tepetaklak.] M3’k’upiz ti k’up’eni mobikti. (AH-Lome) Karanlıkta tepetaklak düştüm.

[dey. ti nuk’orams (AH) : Birinin [dat.] başını bağlıyor. Birini [dat.] evlendiriyor.] Ora moxtaşi berez ti nuk’orare. (AH-Lome) Zamanı gelince çocuğun başını bağlayacaksın.

[dey. ti o3onams (AH) : Burnunu sokuyor. Gerekmediği halde işe karışıyor.] K’oçis o3’k’edi ! Ar mutus ipelen steri iri dulyas ti o3onams. (AH-Lome) Adama bak ! Bir işe yararmış gibi her şeye burnunu sokuyor. Ti-bizi ! İr-sotiz ti mot-o3onam. (AH-Borğola) Sivri kafa ! Her yere başını sokma (= her işe karışma) !

II. [en çok ti-muşi, ti-skani gibi ifadelerde] a. Kendisi, kendin, kendiniz vs. Bere ti-muşite ibiy. (ÇM-Ğvant) Çocuk kendi başına oynuyor (= oynaşıyor). Ma na-vu3’omerpe golusuy. Tişa na-mvalasenpe var-uşk’un. (ÇM-Ğvant) Benim söylediklerimi önemsemiyor. Başına gelecekleri bilmiyor. # Badoba na-it’uran / Var-uşk’uran berepe / Kuşk’urt’eyk’o berepe / Tişa na-mvalanenpe. (ÇM, K’umli Dayı’dan derlemeler - Horonda atma türküler, S.Y.) İhtiyarlık denen şeyi / Bilmiyorlar gençler / Keşke bilseler çocuklar / Başlarına gelecekleri. E, cuma-şk’imi ! Munde İstanbulişa moxt’are ? Moxtasi minci cet’t’ağaneri pşk’omaten. Ti-sk’ani vrossi o3’edi. (AŞ) Ey, kardeşim ! Ne zaman İstanbul’a geleceksin ? Geldiğinde çökelek tavalaması yiyeceğiz. Kendine iyi bak. Ti-şk’imi na-mağodupe goviç’ondrinam. (AŞ-Ok’ordule) Başıma gelenlerini unutmaya çalışıyorum. Ti-çkimi biçvam. (FN-Ç’anapet) Kendimi koruyorum. Hem coğorik k’oçiz nak’ap’ams. Ti-skani içvi. (FN-Ç’anapet) O köpek insanı ısırır. Dikkat et. Suntxani na-ren na-meyik’nen ozabunluğişen-ti ti-skani içvare. (FN-Ç’anapet) Herhangi bir yerdeki bulaşıcı hastalıktan da kendini koruyacaksın. Memet’i P’olişa idayiz dido oraz kyoyişa var-mulun do heşote ti-muşi goç’k’ondinapamz. (FN-Ç’anapet) Mehmet İstanbul’a gidince coğu zaman köye gelmiyor ve o şekilde kendini unutturuyor. Ti-muşiz var-gami3’k’en do xark’iz gyok’itxams. (FN-Sumla) Kendine bakmadan başkasının dedikodusunu yapıyor. Hemuk miti var-iduşunams. Ti-muşi oşletinams. (AH-Lome) O kimseyi düşünmüyor. Kendi başını kurtarıyor. Xoca-çkunik ancaxi ti-muşi şeni ixvamen. (AH-Lome) Bizim hoca ancak kendi başı için dua eder. Ti-skanik na iğasen. (AH-Lome) bedddua. [Beddua eden kişiye iade ederek söylenir.] Başına gelsin (= kelimesi keilimesine : “kendi başın götürsün”). Hem k’oçi dido ink’raxi miğun. Ti-muşi dido mo3’onderi ren. (AH-Borğola) O adamdan nefret ediyorum. Kendini çok beğenmiştir. Bere ! Dirdi si ! Xura ibont’aşi 3’k’ari ti-skanis kogogaben. (AH-Borğola) Çocuk ! Büyüdün sen ! Banyo yaparken suyu kendine dökünebilirsin. Hem coğoyik k’oçi imxors. Ti içvi. (HP-P’eronit) O köpek insanı ısırır. Kendini kolla. Dido daç’k’induşi ti-muşi dixas xodidu. (AK-Döngelli) Çok yorulunca kendini yere bıraktı. Ayşek belediye-guşamaluşi ambarepe şeni İnternetişen ti-muşi içkinapaps. (AK-Döngelli) Ayşe belediye seçimleri hakkında haberdar olmak için İnternetten kendisini bilgilendiriyor. Ti-skanis xili mindi3’k’edi. (ÇX-Çxalazeni, TM) Kendine iyi bak. b. Kendi kendine. Kendi başına. Ti-şk’imi şk’ala vilak’irdam. (ÇM-Ğvant) Kendi kendime konuşuyorum. Ti-sk’ani şk’ala na-t’k’vare miti va-dvagun. (ÇM-Ğvant) Kendi kendine söylediğini kimse duymaz. Hini ti-nişite dulya an. (AŞ-Ok’ordule) Onlar kendi başlarına iş yapsınlar.

[dey. ti gedumers (AH) : Baş koyuyor. Bir şey uğruna kendini feda etmeye hazır oluyor.] Ma ham gzas ti kogebdvi. (AH-Lome) Ben bu yola baş koydum.

[dey. tişen goluxtams (AH-Borğola) : Kötü bir şey [aps.] birinin [dat.] başından [abl.] geçiyor.] Xasanik tişen na-goluxtupe iri elam3xvineri ip’aramitams. (AH-Borğola) Hasan başından geçenleri hep abartılı (= ilâveli) konuşur. → tişen meyuxtams; tiz meyuxtams

[dey. tişen meuxtams/ tişen meyuxtams (FN ~ AH) : Kötü bir olay [aps.] birinin [dat.] başından [abl.] geçiyor.] Xasaniz na-içalişamt’u fabrikaz tişen na-var-meuxtu mutu va-ren. (FN-Ç’anapet) Çalıstığı fabrikada Hasan’ın başına gelmeyen bi şey yok. Aliz tişen heşşo şeyepe meyuxtams ki çkar mitik inani var-ikoms. (AH-Lome) Ali’nin başından öyle olaylar geçiyor ki hiç kimse inanmıyor. → tiz meyuxtams; tişen goluxtams

[dey. tiz eidumers (AH) : Üstüne alıyor. Alınıyor. Bir söz ya da davranışın kendisine karşı olduğunu sanarak inciniyor veya öfkeleniyor.] Na-bzop’onpe tiz mot eidumer. (AH-Lome) Söylediklerimi üzerine alma.

[dey. tiz goi3’k’ams (AH) : Başından savıyor. Başından atıyor. Bir istekte bulunanı bir bahane ile uzaklaştırıyor.] Nana-muşik bere-muşiMemoğunya do tiz goi3’k’ams. (AH-Lome) Annesi çocuğunuBana engel oluyordiye başından savıyor.

[dey. tiz meyuxtams (FN ~ AH) : Kötü bir olay [aps.] birinin [dat.] başına [lok.] geliyor. Xark’iz dido gyaz*i3ayiz uk’açxe si-ti tiz meyegixtamz. (FN-Ç’anapet) Başkasını çok alay edip gülersen sonra [aynı olay] senin başına da gelir. Tiz mu meyegixtasen var-giçkin. (FN-Ç’anapet) Başına ne geleceğini bilemezsin. Badi k’oçiz tiz muperepe meyuxtams ! (AH-Lome) Yaşlı adamın başına neler geliyor ! → tişen meyuxtams; tişen goluxtams

[dey. tiz var-muxtams (AH) : Bir şey [aps.] birinin [dat.] hoşuna gitmiyor.] Dido p’aramiti tiz var-momixtams. (AH-Lome) Çok konuşmak hoşuma gitmiyor.

III. (ÇM)(AH) (Ağacın, mısırın vs) tepesi. Ali gunz*e mşk’velapeşi ti cut’axay. (ÇM-Ğvant) Ali uzun fidanların başlarını kırıyor. Ncaşi ti moyak’vatums. (AH-Borğola) Ağacın tepesini kesiyor. Lazut’işi ti gyut’axaşi lazut’i var-irden. (AH-Borğola) Mısırın tepesini kırarsan mısır büyümez.

IV. (FN-Ç’anapet) Bir şeyin başlangıcı. Xasanik kyoyişi tiz ar didi oxori dodgums. (FN-Ç’anapet) Hasan köyün başına büyük bir ev kuruyor.

V. (FN-Ç’anapet) Alın. Baht. Tiz na-meganç’arasen uk’açxe var-nijilen. (FN-Ç’anapet) Alnına yazılan sonradan silinmez. → k’op’a[1]; ofrinditi; k’va, x’va


ti-bizi (AH-Borğola) is. ve i. Her şeye karışan (kimse). Ti-bizi ! İr-sotiz ti mot-o3onam. (AH-Borğola) Sivri kafa ! Her yere başını sokma (= her işe karışma) !


ti-cedvaşe (ÇM) i. Yastık. Ali dijinert’aşa ot’oçaşe ti-cedvaşe tudendo e3’iduy. (ÇM-Ğvant) Ali uyurken silahını yastığın altına koyuyor. → ti-cejinaşe; yastuği


ti-cejinaşe (ÇM) i. Yastık. Ali ot’oçaşe ti-cejinaşe tudendo e3’uzun. (ÇM-Ğvant) Ali’nin silahı yastığın altında duruyor. → ti-cedvaşe; yastuği


ti-cetvale (ÇM) i. Başörtüsü. Ayşe ti-cetvale moni guşuy. (ÇM-Ğvant) Ayşe başörtüsüne boncuk işliyor. → dudi-motvala; ti-gotvala; mandili; fot’aII; xase; yazma[2]


ti-cerişi (ÇM) s. ve i. Baş aşağı olan. Ölü. # Foga dolokuneri / Ngolaşa eşk’axt’are / A miti no3’edana / Ti-cerişi cext’are. (ÇM-Ğvant, türkü) Foga giyerek / Yaylaya çıkacaksın / Birine bakarsan / Baş aşağı (= ölü) geleceksin. → ğureri, ğureli


ti-cile (AŞ) z. Yokuş yıkarıya doğru. Ali xediği cedveri ti-cile eşk’it’t’u. (AŞ-Ok’ordule) Ali kar ayakkabısı takılı durumda yukarı doğru çıkıyordu. Ti-cile eşk’it’aşa megandarasen. (AŞ-Ok’ordule) Yukarı çıkarken darlanacaksın. Oxorza monk’a çanta elik’açay. Ti-cile elulun. (AŞ-Ok’ordule) Kadın ağır çantayı koltuğunun altına alıp yukarı çıkıyor. Ti-cile na-vidart’u, mutxa domağodu. Map’ant’u. Ti-3’ale mendemalu. (AŞ-Ok’ordule) Yukarı doğru gidecekken bir şey oldu. Şaşırdım. Aşağı doğru gidebildim. → ti-jile


ti-cin (AŞ) z. Üste doğru. Haşo ti-cin empti keşk’axt’i. (AŞ-Ortaalan) Böyle baş yukarı çık. → ti-jin, ti-jini


ti-doloxe (PZ ~ AŞ) z. İçeriye doğru. Xasanik ti-doloxe dişk’a amant’orums. (PZ-Cigetore) Hasan içeriye doğru odunu sürükleyerek gönderiyor. Amet’t’i çekmece ti-gale kodizdu. Ama tekrar ti-doloxe var-namşaren. (AŞ-Ortaalan) Ahmet çekmeceyi dışarı çekti. Ama tekrar içeri itemiyor.


ti-gale (PZ ~ AŞ) z. Dışarıya doğru. Amet’t’i çekmece ti-gale kodizdu. Ama tekrar ti-doloxe var-namşaren. (AŞ-Ortaalan) Ahmet çekmeceyi dışarı çekti. Ama tekrar içeri itemiyor.


ti-gotvala (FN-Ç’anapet) i. Başörtüsü. Yazma. Nanak ağne na-eiç’opu ti-gotvalaz moni guşvamz. (FN-Ç’anapet) Annem yeni aldğı başörtüsünun kenarlarını boncukla işliyor. Da-çkimi ntxiyonaşa it’aşa ti-gotvala goitumerz. (FN-Ç’anapet) Kız kardeşim fındık bahçesine giderken yazmayı basına örtüyor. dudi-motvala; ti-cetvale; mandili; fot’aII; xase; yazma[2]


ti-ilakteri (AK) s.-z. ve i. 1. Kafası yamuk. Yan kafalı. 2. mec. [küçümseme terimi] Aya ti-ilakteri xolo mu-şeni mulun, var-miçkin. (AK-Döngelli) Bu yan kafa yine niçin geliyor, bilmiyorum.


ti-jile (PZ ~ ÇM) z. Yokuş yıkarıya doğru. Mç’apu ma mz*iyusi ti-jile eluk’ap’u. (PZ-Apso) Çakal beni görünce yukarıya doğru koşarak kaçtı. → ti-cile


ti-jin/ ti-jini (PZ ~ ÇM) z. Üste doğru. Tudeni mcalepe ti-jini var-eşk’emağes. (PZ-Cigetore) Alttaki ağaçları yukarı çıkaramadık. Xasanis p’ada pontuli celuvelams do ti-jini einç’ams. (PZ-Cigetore) Hasan’ın her zaman pantolonu aşağı düşüyor da yukarı çekiyor. Xasanik 3’ulu bere-muşi obiramt’aşa p’anda ti-jini e3’ok’anams. (PZ-Cigetore) Hasan küçük çocuğunu oynatırken her zaman yukarıya doğru atıyor. → ti-cin


ti-k’op’ali (AK) z. Tepetaklak. Bere var-dgin do ti-k’op’ali ikten. (AK-Döngelli) Çocuk yerinde durmuyor da tepetaklak geziyor. → argi-burgi, argi-bargi; ti-k’up’ala/ ti-k’up’p’ala, ti-k’up’eni; [takla] tiş-k’up’ani


ti-k’up’ala/ ti-k’up’p’ala (AŞ-Ortaalan ~ FN-Ç’anapet) z. Tepetaklak. Sk’anda mebit’t’işşa ti-k’up’p’ala bingrini. (AŞ-Ortaalan) Sana gelirken tepetaklak yuvarlandım. Doğani ti-k’up’ala diyu. (FN-Ç’anapet) Doğan tepetaklak oldu. → argi-burgi, argi-bargi; ti-k’up’eni, ti-k’op’ali; [takla] tiş-k’up’ani


ti-k’op’ela (PZ) z. Yüzükoyun. Yüzü yere gelerek. Ti-k’op’ela doloncas, şk’uni Xasani. (PZ-Cigetore) Yüzükoyun yatıyor, bizim Hasan. → k’up’a, ust’i-k’up’a; p’ici-k’up’a; p’ici-k’up’eni


ti-k’up’eni (AH-Lome) z. Tepetaklak. M3’k’upiz ti-k’up’eni mobikti. (AH-Lome) Karanlıkta tepetaklak düştüm. → argi-burgi, argi-bargi; ti-k’up’ala/ ti-k’up’p’ala, ti-k’op’ali; [takla] tiş-k’up’ani


ti-mele (PZ ~ AŞ) z. Öteye doğru. Xasanişi pi3arepe ti-mele meyost’un. (PZ-Cigetore) Hasan’ın tahtaları öbür tarafa kayıyor. # Ti-mele mo-golulur / Abca kodololare / Na-giğun msk’vanobate / Gurepe doloç’vare. (ÇM-Ğvant, Anonim) Öteye doğru gitme / Dereye düşeceksin / Olan güzelliğinle / Yürekler yakacaksın. Bere ti-mele golaxt’u. Gondunasen. (AŞ-Ok’ordule) Çocuk öteye gitti. Kaybolur. K’afri ti-mele golat’oçuy. (AŞ-Ok’ordule) Çiviyi öteye atıyor. Toli mo-maziray. Ti-mele idi. (AŞ-Ortaalan) Gözüm görmesin. Öteye doğru git.


ti-mole (PZ ~ AŞ) z. Beriye doğru. Ti-mole komola3’edana ma gazirasen. (ÇM-Ğvant) Beriye bakarsan beni görürsün. Bere ndğura ti-mole moit’u. Huy so on ? (AŞ-Ok’ordule) Çocuk demin beriye doğru geliyordu. Şimdi nerede ? Ti-mole moxt’i. Hakolen vrossi seyiri gaxxenasen. (AŞ-Ortaalan) Beriye doğru gel. Buradan iyi seyredebileceksin. Dudi-sk’ani ti-mole mot-moğam. Endoli mayen. (PZ-Cigetore) Başını bu tarafa getirme. Engel oluyor.


ti-p’ici (AK) i. Üstünü başını. Saçını başını. [Bu bitişik kelime özne olarak kullanılmaz.] Nana-muşi doğuruşi Ayşek ti-p’ici distikups do eşo imgars. (AK-Döngelli) Annesi ölünce Ayşe üstünü başını yırtıyor da öyle ağlıyor. OxorcalepekOk’o k’ai dadi muç’o doğuru ?” ya do ti-p’ici distikes do imgares. (AK-Döngelli) Kadınlar O kadar iyi olan teyze nasıl öldü ?” diye üstlerini başlarını çekerek (= yırtarak, yolarak) ağladılar. → ti-t’ani


ti-tude (PZ ~ AŞ) z. Dik aşağıya doğru. Toç’i ti-tude cetorums. (PZ-Cigetore) İpi aşağıya çekiyor. Ar virgini ç’i argi-burgi ti-tude koceft’i. (PZ-Cigetore) Bir yuvarlandım ki tepetaklak aşağıya indim. Xasanik berepe ti-tude coşk’ums. (PZ-Cigetore) Hasan çocukları aşağıya doğru indiriyor. → tude


ti-tudeşa (PZ-Cigetore) z. Aşağıya kadar. Jindo ti-tudeşa k’oda celağarums. (PZ-Cigetore) Yukardan aşağı duvarı çiziyor.


ti-tva (AH) i. Kafa mafa. Mupe zop’on ? Ti-tva omant’alu. (AH-Lome) Ne diyorsun ? Kafam karıştı.


ti-t’ani (AK) i. Üstünü başını. Saçını başını. [Bu bitişik kelime özne olarak kullanılmaz.] Nana-muşi doğuruşi Ayşek ti-t’ani distikups do eşo imgars. (AK-Döngelli) Annesi ölünce Ayşe üstünü başını yırtıyor da öyle ağlıyor. OxorcalepekOk’o k’ai dadi muç’o doğuru ?” ya do ti-t’ani distikes do imgares. (AK-Döngelli) Kadınlar O kadar iyi olan teyze nasıl öldü ?” diye üstlerini başlarını çekerek (= yırtarak, yolarak) ağladılar. → ti-p’ici


ti-xinci (AH) s. Dik kafalı. İnadından vazgeçmeyen. Bildiğinden şaşmayan.


ti-xincoba (AH) i. Dik-kafalılık. Ti-xincoba mot ikom. (AH-Lome) Dik-kafalıllık yapma.


ti-3’ale (PZ ~ AŞ) z. Aşağıya doğru. Mtuyi mtvasis ti-3’ale celolvas maşk’uyinen. P’anda doğişi jin cevust’u(r). (PZ-Apso) Kar yağınca yokuş inmekten korkuyorum. Sık sık buz üzerinde kayıyorum. Mexmet’ik ti-3’ale ncenina ciyonams. (PZ-Cigetore) Mehmet aşağıya buzağı indiriyor. Mexmet’ik purengite ti-3’ale 3’ari ciyonams. (PZ-Cigetore) Mehmet boruyla aşağıya su indiriyor. Oxorza ar enç’ili mt’a mobumeri ti-3’ale it’u. (AŞ-Ok’ordule) Kadın bir bağ ot sırtına almış durumda aşağıya doğru gidiyordu. Ali ti-3’ale celuk’ap’ay. Bere-muşi antxozen. (AŞ-Ok’ordule) Ali aşağı doğru koşuyor. Çocuğu kovalıyor. Ti-cile na-vidart’u, mutxa domağodu. Map’ant’u. Ti-3’ale mendemalu. (AŞ-Ok’ordule) Yukarı doğru gidecekken bir şey oldu. Şaşırdım. Aşağı doğru gidebildim. Da-sk’ani ti-3’ale celaxt’u. Gamuyoxi. Nena mekçasen. (AŞ-Ortaalan) Kız kardeşin aşağı doğru gitti. Seslen. Sana ses verecek. → ti-3’aleşi; 3’ale


ti-3’aleşi (AŞ) z. Aşağıya doğru. Laç’i ti-3’aleşi kit’oç’en. (AŞ-Ok’ordule) Köpek aşağıya doğru atılıyor. Na-cesk’udu dişk’ape ti-3’aleşi celvobği. (AŞ-Ortaalan) Kalan odunları aşağı doğru yay. → ti-3’ale; 3’ale


tiği i. Tığ. 3’inek’i şumt’aşi nçxili ixmaren. Tentena şumt’aşi tiği ixmaren. (AH-Lome) Çorap örerken şiş kullanılır. Dantel örerken tığ kullanılır.


tim3a (ÇM) i. [çoğ. tim3ape] Dağın doruğu. Zirve. Lazut’i tim3ape var-sk’udun. (ÇM-Ğvant)

Mısır dağların doruklarında (= yüksek yerlerde) yetişmez. → rak’ani-dudi


tina[1] (AŞ ~ FN-Ç’enneti) c.s.-e. [perfektif + tina] ...-dikten sonra bu yana. ...-diğinden beri. Bere moxt’u tina var-xen. (AŞ-Ok’ordule) Çocuk geldiğinden beri oturmuyor. K’uçxe not’roxu tina Fadime astenayi diyu. (FN-Ç’anapet) Ayağı kırıldıktan sonra Fadime yatalak oldu. Cumak, alimse-çkimik sigara na-şu az*iru tina heyaşen çkar toli var-mok’oğamz. (FN-Ç’anapet) Kardeşim, yeğenimin sigara içtiğini gördükten beri onun üzerinden gözünü hiç ayırmıyor. Cordanik araba eç’opu tina k’uçxeten noğaşa oxtimuşen moagu. (FN-Ç’anapet) Cordan araba aldıktan beri yaya çarşıya gitmekten vazgeçtiDitanu tina boyne biçalişam. (FN-Ç’enneti) Gün ağardığından beri hep çalışıyorum. Ditanu tina muşteri mulun. (FN-Ç’enneti) Gün ağardığı andan itibaren müşteri geliyor. [(bir vakit)-ten beri] şuk’uleII


tina[2] (FN ~ AH) c.s.-e. [Taviz cümlemsisini oluşturur.] ... ise de. Ma henteye Xasaniz dobusinapi tinaXayideyi var-bu3’vi. (FN-Ç’anapet) Ben onları Hasan’a anlattıysam daKötüdiye söylemedim. Puci livadis kamaxtu tina p’a kogamoşkvik’on. (FN-Sumla) İnek tarlaya girdiyse de bari çıkarsaydın. Eminez bup’aramiti tina nana-muşiz var-bup’aramiti. (AH-Lome) Emine ile konuştuysam da annesiyle konuşmadım. Dotanu tina dido ordo ren. Mitik var-mz*iroman. (AH-Lome) Gün ağardıysa da çok erkendir. Kimse bizi görmez. Dotanu tina yano var ivu. Dulyaşe bigzalat ! (AH-Borğola) Gün ağardıysa dahi geç olmadı. İşe gidelim ! → tina-ti


tina[3] (FN ~ AH HP ÇX) z. Bari. Hiç olmazsa. Ar mbuli tina do3’ili do op’ç’k’omat. (FN-Ç’anapet) Hiç olmazsa kirazi topla da yiyelim. Xami tina komoğik’o. (FN-Ç’enneti) Bari bıçağı getirseydin. Bere tina komoonik’o. (FN-Ç’enneti) Bari çocuğu getirseydinOxori tina koduskiduk’o. (FN-Ç’enneti) Bari evi kalsa (= yıkılmasa, yanmasa, kumarda kaybetmese vs). Si tina komoxti. (FN-Sumla) Hiç olmazsa sen gel. Mpalu gyari var iç’k’omen. Nana, kvali tina kelemidvi. (FN-Sumla) Yavan ekmek yenmiyor. Anne, Hiç olmazsa yanına biraz peynir bana koy. Çkar mutu var-ç’k’omi ! M3xuli tina oç’k’omi. (AH-Borğola) Hiçbir şey yemedin ! Armudu ye, hiç olmazsa. → p’a[2]; baem


tina-ti (AK) c.s.-e. [Taviz cümlemsisini oluşturur.] ... ise de. Luğişi x’a x3aperi var-t’as tina-ti manişa gilat’ruxun. (AK-Döngelli) İncir ağacının dalı çürük değilse bile çabucak kırılıyor. → tina[2]


tipepuna (AH-Borğola) i. Çayır. Çimenlik. Bere bort’itşi tipepunas rik’i bistert’it. (AH-Borğola) Çocukluğumuzda çimenlikte çelikçomak oynardık. → nçayiri, çayiri; çaepe


tipi (AH ~ HP) Ot. Nanak ont’ulez tipi k’onums. (AH-Lome) Annem tarlada ot yoluyor. Babak çayiz tipi guk’onums. (AH-Lome) Babam çayın etrafındaki otları yoluyor. Dadik tipi do nçala ont’aleri ar ok’upinams. (AH-Lome) Teyze (yaşlı kadın) ot ile mısır samanını karışık halde bir arada seriyor. Şu tipepe gamaxomazya do nanak bagenişi gomte gupinams. (AH-Lome) “Islak otlar iyice kurusundiye annem kulübenin etrafına [otları] serip yayıyor. Tipi drap’anite k’olayi niç’k’oren. (AH-Lome) Ot orakla kolay kesiliyor. Aşek drap’ani gundinu-doren. “Beki tipis ant’aluya do jimok’as na-ok’obğun tipi bigate gokankums. (AH-Lome) Ayşe orağını kaybetmiş (= kelimesi kelimesine : “Ayşe’nin orağı kaybolmuş”). “Belki otlara karışmıştırdiye evin arkasında yığılı duran otları sopayla karıştırıyor. İxi var-baraşi gale gompineri tipepeşi doloxe ordo var-goşaskurun. (AH-Borğola) Rüzgâr esmeyince dışarıda serili otların içerisi erken kurumuyor. Puci-çkunik ndğaleri na-ç’k’omu tipi seri mk’oums. (AH-Borğola) İneğimiz gündüz yediği otu gece geviş getiriyor. Pucik ont’ulez tipiten korba k’ai doz*ğa şkule mulun do bagenişi nek’naz konodgitun. (AH-Borğola) İnek tarlada otla karnını güzel doyurduktan sonra gelir de ahırın kapısında dikilir. Nusak inora şeni tipi bageniz nz*gipums. (AH-Borğola) Gelin, kış için otu muhafaza kulübesine tıka basa dolduruyor. Luşi ont’ulez na-extu tipepe eşa3’k’ims. (AH-Borğola) Lahana tarlasında çıkan otları söküyor. Na-i3’ilen çayiz tipi goşant’aluna ok’açxe goşobiğaten. (AH-Borğola) Toplanan çaya ot karışırşa sonra seçeceğiz. Ont’ules tipi kextu-doren. Omcu şeni puci mebuktali. (AH-Borğola) Tarlada ot çıkmış. Otlaması için ineği saldım. Fundak bak’is tipi geşobğams. (HP-P’eronit) Funda ahırın üstüne ot döküyor. Jur xeşi tipi. (HP-P’eronit) İki kolluk ot bağı. Uşkiyis tipi kogabğu-ren. Ramizik uşkiyis tipi guç’k’irams. (HP-P’eronit) Elma ağacının etrafını çok ot sarmış. Ramiz elmanın etrafındaki otu biçiyor. → mt’a, mt’k’a[2]


tipi-k’inçi (ÇM) i. Tarla kuşu. Toygar.


tiraktori (AK) i. Traktör. [< Fra.] Bere tiraktorişi kasas dolo3xontun. (AK-Döngelli) Çocuk traktörün römorkuna atlıyor. İsmailik tiraktorişi kasas sergi dulumpinaps do dik’a gyobğaps. (AK-Döngelli) İsmail traktörün kasasına sergi (= örtü) seriyor da buğday döküyor. Mexmetik ncaşa kexteren do uşkirepe tiraktorişi kasas gistomers. (AK-Döngelli) Mehmet ağaca çıkmış da elmaları traktörün kasasına atıyor. Axmatik tiraktorişi motoris teli dolondrik’ups do gek’irups. (AK-Döngelli) Ahmet traktörün motoruna teli içeri doğru büküyor da bağlıyor. → traktori


tirpani (AK) i. Tırpan. K’oçik tirpaniten çayi ç’k’irups. (AK-Döngelli) Adam tırpan ile ot biçiyor. drap’ani, drep’ani, dep’rani; drip’p’ani; drap’ani-burç’uli


tirtinams (FN) Eø har.f. Titriyor. Berek tirtinamz. İni ayu-i, p’eya ? Var-miçkin. (FN-Ç’anapet) Çocuk titriyor. Soğuk mu oldu, acaba ? Bilmiyorum. → dardalams/ dardalay; araxunen, raxunuy, iraxunams, raxunoms; tirtins; uxutirtins, uxvatirtinen; z*anz*alaps


tirtins (HP ÇX)(AK) Eø hal f. Titriyor. Xasanis x’ini ax’u do tirtins. (AK-Döngelli) Hasan üşüdü de titriyor. → dardalams/ dardalay; araxunen, raxunuy, iraxunams, raxunoms; tirtinams; uxutirtins, uxvatirtinen; z*anz*alaps


tirups (AK)(ÇX) EA har.f. Sürükleyerek taşıyor. Mtxirepunaşi norçeri n3xik’epe mişikaçeps do tirups. (AK-Döngelli) Fındıklıktaki serili çalı çırpıları [toplayarak ve koltuk altına doğru kavrayarak] taşıyor. Dursunik k’ak’alepe yani-odaşa tirups do mulobğaps. (AK-Döngelli) Dursun cevizleri yan odaya sürükleyerek taşıyor da döküyor. Dursunik na-tiru k’ak’alepe odas mulobğun. (AK-Döngelli) Dursun’un sürükleyerek taşıdığı cevizler odada dökülmüş (= yığılmış) haldedir. → torums[2]/ toruy[2], tiyoms/ tiyops

yet. atiren : Sürükleyerek taşabiliyor. Beres t’urva var-atiren do kvaepes nan3’en. (AK-Döngelli) Çocuk çuvalı taşıyamıyor da [çuval] taşlara değiyor.


tisya (PZ ~ AŞ) i. Kurban. [< Arp.] # Moxt’u kocelaxedu / Msk’ala şk’ala m3’orida / Nusalepe da-şk’imi / Bozope tisya vida. (ÇM-Ğvant, anonim) Geldi kondu / Çalıkuşu merdivene / Gelinler bacılarımdır / Genç kızlara kurban olayım. Ham kianaşi enni uneneli k’oçepe rt’es, na-ğures Japonepe. Miti var-elvat’ert’es. Hini na-k’oşk’iyonu k’oçepe Elektriği gamobiyonatendeyi uç’itxeli zuğa-p’ici ar santrali kocedges. Ar ndğa him santralite çendi k’oçepe-nişi na-ilanert’u var-meşonumt’es. Let’a-nana guri komuones. Ok’it’axu. Zuğa-ti guri komuones. 3unami diyu. Empu. İdu. Noğa kocost’ik’u. Hey na-sk’udurt’es k’rima Japonepe tisya dou. Zade guri maç’u. Mabgarinu. (AŞ-Ok’ordule) Bu dünyanın en sessiz insanları idiler, ölen Japonlar. Kimseye sataşmazlardı. Onların seçtiği insanlarElektrik çıkaracağızdiye sormadan denizin ağzına bir santral koydular. Bir gün o santral ile kendi insanlarını vuracaklarını beklemiyorlardı. Toprağın kalbini kızdırdılar. Ortadan kırıldı. Denizin de kalbini kızdırdılar. Tsunami oldu. Kabardı. Gitti. Şehri yere vurdu. Orda yaşayan zavallı Japonları kurban etti. Çok kalbim acıdı. Ağlayabildim.


Tisya-barami/ Tisya bayami (PZ) i. Kurban bayramı. Tisya-baramis xor3’i gopayaman. (PZ-Cigetore) Kurban bayramında et dağıtırlar. → Xajileri-dandra; Xajileri-bayrami; K’urban-bayrami/ K’urban-bayami; K’urbaniş bayrami


tiş-k’up’ani (AH-Borğola) i. Takla. Bere bort’işi tiş-k’up’anişi osteru dido k’ai mi3’ont’u. (AH-Borğola) Çocukken takla oynamak çok hoşuma giderdi. [tepetaklak] argi-burgi, argi-bargi; ti-k’up’ala/ ti-k’up’p’ala, ti-k’up’eni, ti-k’op’ali


tişineri (PZ ~ FN) i. I. Bir evin yaşlısı. Olgun kişi. → ğonişi/ ğoniş; umçaneII

II. (ÇM) 1. Bilge. Aydın kişi. Tişinerepe ndğalepe do ndğalepe ok’ik’atey. “Mp’ila Zit’apekono3’irey. (ÇM-Ğvant) Aydınlar günlerce bir araya gelipDeğişmez Kurallarıbelirlediler. 2. Önder. Oxori tişineri var-on-i, cipaşen. (ÇM-Ğvant) Evde önder olmazsa bozuluyor (= karışıyor). Tişineri na-var-uyonun gza gvandinen. (ÇM-Ğvant) Önderi olmayanın yolu şaşar.


titizi i. Titiz. Hik’k’u titizi on çi a mutu elankteri ort’t’uk’o kiyamet’t’i ciyonay. (AŞ-Ortaalan) O kadar titizdir ki bir şey azcık yamuk olsa kıyameti koparıyor. → mç’ipaşa


tito (FN ~ HP ÇX) s. ve i. Birer. Teker. I. s. Birer. Ğomamci pucepez tito buğri-pavrişi ink’ili komepçi. (FN-Ç’anapet) Dün akşam ineklere birer geniş yapraklı ot bağı verdim. Berepe sumi-ti tito 3’ana araten meyona renan. (AH-Lome) Çocuklar üçü de birer sene arayla peş peşedirler.

[dey. tito tito : Birer birer.] Komoli retna tito tito moxtit. (AH-Lome) Erkekseniz teker teker gelin. Berepez uşkurepe tito tito doburti. (AH-Borğola) Çocuklara elmaları teker teker pay ettim. Bedriye dido tamo ren. Limxana tito tito eç’k’orums. Aşek a xut-aşi arte ok’ukaçams do eç’k’orums. (AH-Lome) Bedriye çok yavaştır. Eğreltiotunu tek tek biçiyor. Ayşe beş-altı tanesini birden tutup biçiyor. Tomape-muşi tito tito kodibğen. (AK-Döngelli) Saçları birer birer dökülüyor. → teği teği; ar do ar; ≠ [birer] ar ar

II. i. Birer. Noğaz na-miğun sum oxorişi tito berepez komebuçkini. (FN-Ç’anapet) Çarşıda sahip olduğum üç evden birerini çocuklarıma ayırdım.


titxu (AH ~ ÇX) s.-z. I. (örü vs hakkında) Seyrek. Sık olmayan. Nusa-çkunik titxu na-doskidu lazut’epeşi araz mtelli lu goşorgams. (AH-Lome) Bizim gelin seyrek kalmış mısırların arasına hep lahana dikiyor. → tutxu

II. (yemek hakkında) Katı olmayan. İnce. Cıvık. Akışkan. Papa dido titxu divu-doren. (AH-Lome) Muhallebi çok cıvık (= akışkan) olmuş. XasanikTitxu na-ivu pilaviz 3’k’ari m3ika gyaşirasya do moguboms. (AH-Borğola) HasanSeyrek (= sulu) olan pilavın suyu biraz [kaynayıp] çeksindiye kaynatıyor. Urz*enişi lova dido titxu divu. Hamuşen kyume var-iven. Ar m3ika mkveri kuk’atit. (AH-Borğola) Üzüm şırası çok sulu (= ince) oldu. Bundan meyve sucuğu olmaz. Biraz un katın. [AH-Lome’de hem tutxu hem titxu denir.] → lon3’aI; tutxuI; tutxoci


tiyatro (AH) i. Tiyatro. [< İta. < Lat. < Yun.] Memet’ikTiyatros badi k’oçi bisterareya do nuk’uz pimpili niçanams. (AH-Borğola) MehmetTiyatroda yaşlı adamı oynayacağımdiye yüzüne sakal oluşturuyor. → t’iyat’ora


tiyoms/ tiyops (HP) EA har.f. Çekiyor. Sürüklüyor. Sürükleyerek taşıyor. Kalamanişi tok’i tiyoms. (HP-P’eronit) Çarığın bağını sürükleyerek taşıyor. → torums[2]/ toruy[2]; tirups


tkomineri (AH-Borğola) s. Tazeliği gitmiş. Yarı kurumuş. Serentiz na-işinaxen tkomineri uşkuri dido nostoneri iven. (AH-Borğola) Serenderde saklanan tazeliği gitmiş elma çok lezzetli olur.


tkumers (HP)(AK)(*), tkumars (ÇX) EA har.f. [perf. tku; yet. atkven; tec. utkun; part. tkve(r)i; yoks.part. utku; f.-i. otku; f.-s. otkvoni] [(*) AK’da hem tkumers hem zop’ons kullanılır.] Söylüyor. Diyor. Xasanis (muk) mu tkumers var-uçkin. (AK-Döngelli) Hasan (kendisi) ne söylediğini bilmiyor. ÇkimdaHomoxtiçkva tkvas. (AK-Döngelli) BanaGeldesin. Oncğoro ar mutu doptkvaşi Fadimeşi nunk’u daçxeri steyi dimç’itanen. (AK-Döngelli) Ayıp bir şey söylediğimde Fadime’nin yüzü ate gibi kızarır. Jur dğas 3’oxe Artvinis Sinani bz*iri. Ç’umenşi k’ule kyoyiya meptaunon ya tkumart’u. (ÇX-Çxalazeni, TM) İki gün önce Artvin’de Sinan’ı gördüm. Yarından sonra köye geleceğini söylüyordu. → it’urs[1]/ it’uy, zop’ons; [belirli birine söylüyor] u3’omers/ u3’omey/ u3’umers

yet. atkven : Söyleyebiliyor. Bereşi nosi uxvant’alen do na-tkvasinon iya var-atkven. (AK-Döngelli) Çocuğun aklı karışıyor da diyeceği şeyi de diyemiyor. Timurişa p’at’i mutu var-gatkven. Kilabru3’un (= xilabru3’un) do kilaxedun. (AK-Döngelli) Timur’a kötü bir şey diyemezsin. Sinirlenip kendisini uzaklaştırarak bir kenara oturur. P’ap’uli-çkimis mutu var-matkven. Guri muxtuna manişa gimok’itxaps. (AK-Döngelli) Dedeme bir şey diyemem. Kızarsa hemen bana küfrediyor.

şsz itkven : Söylenir. Ha beres-ti mutu var-itkven. Hemen nena nuç’işinams. (HP-P’eronit) Bu çocuğa da bir şey söylenmez. Hemen lafı yetiştiriyor.


tkva/ tkvan (FN ~ ÇX) ş.zm. Siz. → t’k’va

aps.-erg.-dat. tkva/ tkvan : 1. aps. Siz. Sizi. 2. erg. Siz. Tkva-ti mk’val do mç’kudi ok’oç’k’omit. (AH-Lome) Siz de birlikte peynir ekmek yeyin. Baba-muşik goşubğams. Tkva bere-muşiz uyucit. (AH-Lome) Babası saçmalıyor. Siz çocuğunu dinleyin. Tkva na-moğoditpe mitiz var-şuns. Çku mşunan. (AH-Lome) Sizin bize yaptıklarınızı kise hatırlamıyor. Biz hatırlıyoruz. 3. dat. Siz. Size. Sizin. Tkvani oxoriz na-ivupe tkva kşunan. (AH-Lome) Sizin evde olanları siz hatırlıyorsunuz.

pos.-gen. tkvani : Sizin. 1. pos. Ma ar ndğaz jur fara mç’k’udi gebdumer. Nak’o lavoniz suffa dobudgam ! Tkvani steri sum k’oçi var-boret. (AH-Lome) Ben bir günde iki kere ekmek yaparım. Kaç kişiye sofra kuruyorum ! Sizin gibi üç kişi değiliz. 2. gen. Dulya-tkvani mu ivu ? Diçodu-i ? - Va-içodu. Nooms. (AH-Lome) İşiniz ne oldu ? Bitti mi ? - Bitmedi. Devam ediyor (sürüyor). Ma çkva tkvani oxoşe p’ot’e(z) var-bulu(r). (AH-Lome) Ben artık sizin evinize hiç bir zaman gitmem. Avli-çkuni tkvani avlişen mçire ren. (AH-Lome) Bizim ön bahçe sizin ön bahçeden geniştir. Hemtepek dulya-mutepeşi mutebura van. Tkva dulya-tkvaniz o3’k’edit. (AH-Lome) Onlar kendi işlerini kendi kendilerine yapsınlar. Siz işinize bakın. Ont’ule-tkvanişi k’udeliz mişi çağili ok’obğun ? (AH-Lome) Sizin tarlanın ucunda kimin çakılı yığılı duruyor ? 3’anağani-tkvanik k’aobape, mskvanobape do xelobape mogiğan. Ağani 3’ana mtelli k’iyana do k’oçinoba şeni cumalobaşi do dalobaşi ar 3’ana ivas. (AH-Lome) Yılbaşınız size iyilik, güzellik ve mutlulukları getirsin. Yeni yıl tüm dünya ve insanlık için kardeşlik bir yılı olsun. Muzafferi-tkvanikPucepe gamapçareya zop’ons. - Muzafferik goşubğams. (AH-Lome) Sizin Muzafferİnekleri satacağımdemiş. - Muzaffer saçmalıyor. Bageni-tkvanişi xart’omape dot’roxu-doren. Mç’ima ordo goşolams. (AH-Lome) Sizin kulübenin çatı kaplamaları kırılmış. Yağmuru çabuk geçiriyor.

dir. (FN) tkvanda, (AH) tkvande, (HP ~ ÇX) tkvanda : Size. Size doğru. Osmani k’ala moim3kvit-dort’un do tkvande xolo mu-şeni var-mulun, p’eya ? - Oxoyiz numğezaman do hemtepez uyucams. (AH-Lome) Osman’la barışmıştınız da yine neden size gelmiyor, acaba ? Evde kışkırtıyorlar da onları dinliyor.

abl. tkvanden : Sizden. Tkvanden mobulur. (FN-Sumla) Sizden geliyorum. Tkvanden ordo miti var-eisels. (AH-Lome) Sizden önce kimse kalkmıyor. → tkvanişen


tkvala (FN ~ AH HP ÇX)(AK) i. I. [♦ dey. mu tkvala ren ? : Ne demek ?; Ne anlama gelir ?] Na-ikom dulya mu tkvala ren, kogiçkin-i ? (FN-Ç’anapet) Yaptığın iş ne anlama geliyor, biliyor musun ? “Ma mot-mk’itxomtmu tkvala ren ? Ali bere-skani va-ren-i ? (AH-Lome) “Bana sormayınne demek ? Ali senin çocuğun değil mi ? Cuma-muşik oxmarinu şeni xerxi ak’vanduşi DoğanikMu tkvala ren ? Mundes ginonna ezdiu3’u. (AH-Borğola) Kardeşi kullanmak için biçkiyi istediğinde DoğanNe biçim sözdür (= ne demektir) ? Ne zaman istersen aldedi. Turkuli k’ai var-miçkin şeni iya mu tkvala ren var-miçkin. (AK-Döngelli) Türkçe’yi iyi bilmediğim için onun ne demek olduğunu bilmiyorum.

II. (AH-Lome) Biri tarafından söylenmiş söz. Ham nenape mişi tkvala ren ? (AH-Lome) Bu sözler kim tarafından söylenmiştir ? [Bu ifade ancak önem taşıyan sözlere yöneliktir. Günlük konuşmada daha çok “Hamtepe mik tku-doren ?” şeklinde söylenir. K.A.]

III. (AH-Borğola) [çoğ. tkvalape] Deyiş. Söz. Lazuri tkvalape k’ai digurit. Mot-goiç’k’endinamt. (AH-Borğola) Lazca sözleri (= deyişleri) iyi öğrenin. Unutmayın. [Bu kullanım pek nadiren gözlemlenir.] Ar birapaşi tkvalape Lazuri p’ç’ari. (AH-Borğola) Bir şarkı sözlerini Lazca olarak yazdım. Na-p’ç’ari tkvalape şeni ar ağani ezgi-ti ma p’i. (AH-Borğola) Yazdığım sözleri için yeni bir ezgiyi de ben ben yaptım.


tkvanebura (FN ~ ÇX) z. 1. Kendi kendinize. Kendinizce. Tkvanebura vit. (AH-Lome) Kendi kendinize yapın. 2. Siz size. Tkva hak tkvanebura doxedit. Raxat’i ivaten. (AH-Lome) Siz burada siz size oturun. Rahat olursunuz. → t’k’vanebura


tkvanepe (FN ~ AH HP ÇX) i. çoğ. Sizinkiler. Hak mu çumer ? - Çkunepe hak golaxtanoren do hemtepe pçumer. - Tkvanepe ndğora Golilez. M3udişi mot-çumer. (AH-Lome) Burada ne bekliyorsun ? Bizimkiler buradan geçecekler de onları bekliyorum. - Sizinkiler demin geçtiler. Boşuna bekleme. → t’k’vanepe


tkvanişen (AH) z. (*) Sizden. Tkvanişen t’k’obaşa bidi. (AH-Lome) Sizden gizli gittim. [(*) Şahıs zamirlerinin ablatif biçimi olan çkimden, skanden, çkunden ve tkvanden ile eşanlamlı olarak AH diyalektlerinde kullanıldığı gözlemlenen çkimişen, skanişen, çkunişen ve tkvanişen biçimleri, isimlerin ablatif biçimlerinden örneklenerek sonradan oluşturulmuştur. Bu biçimler, kullanım sahası hakkında ileri araştırma yapılmak üzere, bu sözlükte zarf olarak sınıflandırılmıştır.](tkva/ tkvan altında) tkvanden


to (ÇM ~ AŞ) c.ö.-e. [haykırışlı cümleyi oluşturan fiil ön-edatı] a. [iyi niyetli dilek] Si-ti 3’anağani xila do k’ayobapete to gologixt’ay. (ÇM-Ğvant) Senin de yeni yılın bolluk ve mutluluklarla geçsin. b. [beddua] Na-şk’omare ğurzuli to gayay. (ÇM-Ğvant) [beddua] Yediğin zehir olsun. Anderi to dosk’uday. bed. (AŞ-Ok’ordule, Ortaalan) Kahrolsun da kalsın. Lanet kalsın. → na


toç’i/ toç’ç’i (PZ-Apso ~ AŞ) i. I. (PZ-Apso) Halat. → omp’ila; xalat’i

II. (PZ-Cigetore ~ AŞ) İp. Toç’i ti-tude cetorums. (PZ-Cigetore) İpi aşağıya çekiyor. Porça toç’is celabun. (PZ-Cigetore) Gömlek ipte asılıdır. Toç’i elaberi dulyaşa ulun. (ÇM-Ğvant) İpi boynundan yana asmış halde işe gidiyor. Omp’ila na-va-nuç’uşu şeni toç’i nun3xuy. (ÇM-Ğvant) Halat yetmediği için ipi ekliyor. Toç’i mç’ipe n. A piçoraşi meç’ordun. (ÇM-Ğvant) İp incedir. Çabucak kopuyor. Mexi-toç’i movizdam. (ÇM-Ğvant) Okun ipini (= gergi ipini) çekiyorum. Ayşeşi limxona-toç’i m3xuli-ara ce3’vobun. (ÇM-Ğvant) Ayşe’nin eğrelti ipi armudun dalında asılıdır. Badi dobiyisi toli ok’omaxven. Cozluği-suzi lemşi toç’i va-gomanden. (AŞ-Ok’ordule) Yaşlanınca gözlerim bozuluyor. Gözlüksüz iğneye iplik geçiremiyorum. Porça toç’i cobun. (ÇM ~ AŞ) Gömlek ipte asılıdır. K’oçi oxorza toç’ite araba ozdapay. (AŞ-Ok’ordule) Adam kadına iple araba çektiriyor. K’oçi na-meç’ordu toç’ç’i nuk’k’oray. (AŞ-Ortaalan) Adam kopan ipi bağlıyor. Toç’ç’i xe memik’vatu. (AŞ-Ortaalan) İp elimi kesti. Xut’up’ali koconç’i. Toç’ç’i dolobdvare. (AŞ-Ortaalan) Zembili indir. İçine ip koyacağım. Na-ek’vatum msxuli oxori moy-goyat’t’assen şeni mancura k’ale a miti toç’ç’ite ozdapare. (AŞ-Ortaalan) Kestiğin armut ağacı evin üstüne düşmesin diye diğer taraftan iple birine çektireceksin. → tok’i; mt’vaII; nonç’epiII, nok’epiII


toka (AH)(AK) i. Toka. Saça sekil vermek için kullanılan takı. Toka ntomaz ni3onen. (AH-Lome) Toka saça takılır. Damtirek noğamisas lira nodaz*u. Sicas-ti k’ravadis altuni toka eludaz*ams. (AH-Lome) Kaynana geline lira taktı. Damadın kravatına da altın toka takıyor. Fatoşik tomas toka niçaneps. (AK-Döngelli) Fatoş saçına toka takıyor. → firk’etaII


tok’i (FN ~ ÇX)(AK) i. İp. Nanak naxveyi porçape na-gyok’idasen tok’iPorçape let’az mod-dan3’ert’az” ya do hekol-hakole m3ika gonzdumz. (FN-Ç’anapet) Annem yıkanmış gömlekleri asacağı ipiGömlekler yere değmesindiye her iki taraftan biraz geriyor. K’alatişi tok’i mç’imate işuva şkule mek3un edo meç’k’odun. (FN-Ç’anapet) Sepetin ipi yağmurda ıslandıkça çürüyüp kopuyor. Sadik’ik handğa bogina 3’ipriz enç’u şeni tok’epe ok’um3xvams. (FN-Ç’anapet) Sadık bugün arı kovanını gürgene çekmek için ipleri bağlıyor. Cuma-çkimik dişka ozdu şeni tok’iz xalk’a gyudume(r)z. (FN-Ç’anapet) Kardeşim odun taşımak (= kaldırmak) için ipe halka takıyor. Cuma-çkimik “K’işiz mandalinape mod-t’roxut’andeyi tok’iten limxana guğamz. (FN-Ç’anapet) KardeşimKışın mandalinalar kırılmasındiye etrafına iple eğreltiotu sarıyor. Porça tok’iz gyobun. (FN-Sumla) Gömlek ipte asılı duruyor. Pucik tok’i meç’k’idoms. (FN-Sumla) İnek ipini koparıyor. Tok’i tok’iz mem3xveri, k’oçi k’oçiz mem3xveri. (FN-Sumla, atasözü) İp ipe eklidir, insan insana eklidir (= birbirinin akrabasıdır). Coğoyiş kudeliz tok’i nubun. (AH-Lome) Köpeğin kuyruğunda ip asılıdır. Avlişi m3xuli eliktu-doren. Babak tok’i gyudu do oxorişe k’ele dizdams. (AH-Lome) Evin kapı önündeki armut ağacı eğilmiş. Babam ip taktı ve eve doğru çekiyor. Tok’i na-meç’k’odasen yeyiz ok’op’k’orum do mebum3xvam. (AH-Lome) İpi koptuğu yerden birbirine bağlayıp ekliyorum. Puciz na-dolobun tok’ik aliz uzdams. (AH-Lome) İneğe takılan ip ineğin boynunu sıkıyor. Memet’ik na-k’oru ink’ilepez xaman3’a gyuz*in. Tok’i k’olayi gei3’k’en. (AH-Lome) Mehmet’in sardığı bağlar düğümlüdür. İpi kolay çözülür. Cumak puci oxorişe tok’i-muşi dizdams do moyonams. (AH-Borğola) Kardeşim ineği eve ipini çekerek getiriyor. Tok’i oxop’k’irum. (HP-P’eronit) İpleri birbirine bağlıyorum. Tok’i şuvi yen. Gelok’idi do a ç’it’a do3’orodas. (HP-P’eronit) İp ıslaktır. As da biraz süzülsün. Selimik soti nit’aşi oput’eşi p’ot’ra tok’iten gek’irups. (AK-Döngelli) Selim bir yere giderken ev önündeki bahçenin kapısını iple bağlıyor. Ayşe-dadik pucişi x’alis tok’i gok’irups (= gok’iraps). (AK-Döngelli) Ayşe teyze ineğin boynuna ip bağlıyor. → toç’iII/ toç’ç’i; mt’vaII; nonç’epiII, nok’epiII


toli i. Göz. I. Görme organı ile onun işlevi. 1. Görme organı ile onun kapağı. Alik ma tolişi mixenams. (PZ-Cigetore) Ali bana göz kırpıyor. Toli na eyegat’ambasen ! (PZ-Cigetore) bed. Gözlerin kapansın ! Yusufi gale oyoxinu şeni toli cemik’am3’inu. (ÇM-Ğvant) Yusuf dışarı çağırmak için bana göz kırptı. Toli map’azulen. (ÇM-Ğvant) Gözüm seğiriyor (= gözümün kas eylemleri denetlenemez şekilde seğiriyor). Toli mikvançxay. (ÇM-Ğvant) Gözüm ışıktan dolayı seğiriyor. Ali ç’umanişi uyoxasi tolepe elan3’uy. Ceri dijinen. (ÇM-Ğvant) Ali sabah çağırınca gözlerini aralıyor. Tekrar uyuyor. Toli pirçi kodolomilu. A komi3’edi. (AŞ-Ok’ordule) Gözüme toz kaçtı galiba. Bir bak. Toli apşen. (AŞ-Ok’ordule) Gözü doluyor. Xuseniz tolepe apatxen. (FN-Ç’anapet) Hüseyin’in gözleri seğiriyor. Cemalik bozopes toli gelunçaxams. (FN-Sumla) Cemal kızlara göz kırpıyor. Haşşo z*i3ina p’ot’e var-miz*irun. Tolepez iri çilamre domabğez. (AH-Lome) Böylesine gülmeyi hiç görmedim. Gözlerimizden hep yaşlar aktı. Tolepe apşen. (AH-Lome) Gözleri doluyor. Bgarini bgariniten tolepeşen cicğa dabğen. (AH-Lome) (= Ağlaya ağlaya gözlerinden kan geliyor.) Tolik mi3’k’ipinams. (AH-Borğola) Gözüm seğiriyor. # Avliz gedgin ant’ama / Pukurams var-içanen / Do hak’o mskva tolepe / K’oçiz muç’o naçanen ? (AH-P’ayante, K.K.) Evin kapı önünde dikilidir bir şeftali ağacı / Çiçeği açıyor da meyvesini vermiyor / Bu kadar güzel gözler / Nasıl insanda oluşuyor ? Berek toliyi k’apağepe p’ant’a apatxen. (ÇX-Makret) Çocuk göz kapaklarını sürekli kırpıyor. Berek imgaason. Tolepe apşen. (ÇX-Makret) Çocuk ağlayacak. Gözleri doluyor. Timurik Fadimes toli gyunç’axups. (AK-Döngelli) Timur Fadime’ye göz kırpıyor. Mtviri domtup’t’uşi tolepe-muşi ç’uç’ups do eşo nulun. (AK-Döngelli) Kar yağıyorken gözlerini kısarak kırpıştırıyor da öyle gidiyor. 2. Görme yeteneği. Badi dobiyisi toli ok’omaxven. Cozluği-suzi lemşi toç’i va-gomanden. (AŞ-Ok’ordule) Yaşlanınca gözlerim bozuluyor. Gözlüksüz iğneye iplik geçiremiyorum. 3. Görme organının görünüşü. Mu-tu gi3’vanşi tolepe ok’ogim3’k’upun. (AH-Lome) Bir şey sana söylediler mi gözlerin kararıyor. 4. Bakış ve dikkat. Xasanis xami-şk’imis toli uğun. (PZ-Cigetore) Bıçağıma Hasan’ın gözü var (= Hasan’ın gözü bıçağımın üzerindedir). AliBerepe oşk’uri mo-3’ilumt’andeyi toli cezun (cuzun). (ÇM-Ğvant) AliÇocuklar elma ağacını toplamasınlardiye hep gözlüyor (= gözü elma ağacının üzerindedir).

a. “Gözleri görüyor/ görmüyor” ifadeleri : Toli mo-mazirt’ay. Sotik’ore iğare iği. (ÇM-Ğvant) Gözüm görmesin. Nereye götürürsen götür. Xasani tolepe var-azin. (ÇM-Ğvant) Hasan’ın gözleri görmüyor. Riza toli var-azin. (AŞ-Ok’ordule) Rıza’nın gözleri görmüyor. Xasanişi tolepe var-azin. (AŞ-Ortaalan) Hasan’ın gözleri görmüyor. Yilmaziz toliz var-az*iren. (FN-Sumla) Yılmaz’ın gözleri görmüyor. Yilmazis tolepek va-uz*iyams. (AH-Lome) Yılmaz’ın gözleri görmüyor. Yilmazis tolepek var-uz*iyoms. (HP-P’eronit) Yılmaz’ın gözleri görmüyor. Nandidi-çkimis tolik var-uz*irops do Memeti Axmatis nungapinaps. (AK-Döngelli) Babaannemin gözü görmüyor da Mehmet’i Ahmet’e benzetiyor.

b. “Gözleri yumuyor, kapatıyor” ifadeleri : Tolepe udums. (PZ-Cigetore) Gözlerini yumuyor. Toli vodum. (ÇM-Ğvant) Gözlerimi yumuyorum. Toli bodum. (AŞ-Ok’ordule) Gözlerimi kapatıyorum. Toli var-obdum. (FN-Ç’urç’ava) Gözlerimi yummuyorum. Tolepe obdumel. (FN-Sumla) Gözlerimi yumuyorum. Toli var-obdumer. (AH-Pilarget) Gözlerimi yummuyorum. Toli obdume(r). (FN ~ HP) Gözlerimi yumuyorum. Toli ok’odumers. (AK-Döngelli) Gözlerini yumuyor. Toli vodvar. (ÇX-Çxalazeni, TM) Gözlerimi yumuyorum.

c. “Gözleri kırpıştırıyor” ifadeleri : Toli copatxams. (PZ-Apso) Gözleri kırpıştırıyor. Toli copatxay. (ÇM-Ğvant) Gözleri kırpıştırıyor. Toli ç’apxuy. (AŞ-Ok’ordule) Gözleri kırpıştırıyor. Toli gyopatxams. (FN-Ç’anapet) Gözleri kırpıştırıyor. Toli n3’amums. (FN-Ç’anapet) Gözleri kırpıştırıyor. Tolik upatkalams. (FN-Sumla) Gözlerini kırpıştırıyor. Toli patxums. (AH-Borğola) Gözünü kırpıştırıyor. Tolepe-muşi patxups. (AK-Döngelli) Gözlerini kırpıştırıyor.

d. Göz rengi ifadeleri : Tolepe-çxat’a. (FN-Ç’anapet) Parlak gözlü. Ala gözlü. Elâ gözlü. Tolepe-xanç’eni. (FN-Ç’anapet, Ç’urç’ava, Sumla vs) Yeşil gözlü.

[dey. tolepe mot’axeri (AH) : Yorgun gözlü.] “Mundes moxtasen ?” ma do tolepe mot’axeri bi3’k’er. (AH-Lome) “Ne zaman gelecek ?” diye yorgun gözlerimle bakıyorum.

[dey. toli ceçay (ÇM) : Göz ile işaret ediyor.] # Avla-sk’ani ceren m3xuli-mek’tasi / K’ulişa moyseli limci meft’asi / 3’ari kocemibi toli cekçasi / Var-moxeli si-ti var-ixelare. (ÇM-Ğvant, anonim) [Senin] kapının önünde mek’t’asi armudu dikili / Akşam evine [ben] gelince oturduğun iskemleden kalk (= iskemleyi bana ver) / Göz ile [ben sana] işaret verince bana su ver / [Beni] güldürmedin. Sen de gülmeyeceksin.

[dey. toli cedums/ toli ceduy (PZ ~ AŞ) : Göz dikiyor. Göz koyuyor. Bir şeyi [lok.] ele geçirmek isteğine kapılıyor.] Ali şuk’a-mer3’işi şuk’a toli kocedu. (ÇM-Ğvant) Ali salatalığın sarmaşıcı dalındaki salatalığa göz koydu. → toli gedumers

[dey. toli doskidun (AH) : Birinin [dat.] gözü [aps.] bir şeye [dir.] kalıyor. Bir şeyi beğenip elde etme arzusunu yenemiyor. Elde edemediği bir şeyi kıskanıyor.] Gyayişe toli kodomoskidu. (AH-Lome) Yemeklere gözüm kaldı. Getasule dido mskva vi-doren. Na-z*irus toli doskidun. (AH-Lome) Bahçeyi çok güzel yapmışsın. Görenin gözü kalıyor. k

[dey. toli (k’ap’ulaz) ek’oskidun (AH) : Gözü arkada kalıyor. Arkada bırakılan bir şeye merak veya ilgi ile bağlı kalıyor.] Komopti. Ala toli ek’emoskidun. (AH-Lome) Geldim. Ama gözüm arkada kalıyor. Dido var-domadginu. Toli k’ap’ulaz kek’emoskidu. (AH-Lome) Çok kalamadım. Gözüm arkada kaldı.

[dey. toli gedumers (FN ~ AH HP) : Göz dikiyor. Göz koyuyor. Bir şeyi [lok.] ele geçirmek isteğine kapılıyor.] Bozos toli kogebdvi. (AH-Lome) Kıza göz diktim. → toli cedums/ toli ceduy

[dey. toli gyot’k’ams (AH) : Birine veya bir şeye göz atıyor.] K’at’u-çkuniz coğorişe dido aşkurinen. Coğoriz toli gyot’k’aşi oxoriz amilams. (AH-Lome) Bizim kedimiz köpekten çok korkar. Köpek gözüne göründüğü an hızla eve girer.

[dey. toli gyovrat’k’ams (AH) : Birine veya bir şeye [dat.] göz [aps.] atıyor. Kısaca bakıveriyor.] Ar toli gyovrat’k’i do komoxti. (AH-Lome) Bir göz atıp geliver.

[dey. toli mat’en (AŞ-Ok’ordule)(FN ~ HP) Birine [dat.] nazar değiyor.] Bere msk’va nç’ara it’t’urt’u. Toli mat’u. (AŞ-Ok’ordule) Çocuk güzel okuyordu. Nazar tuttu. Xasanişi berez dido toli mat’en. (FN-Ç’anapet) Hasan’ın çocuğuna çok nazar değiyor. Kçe puciz ordo toli mat’en. (FN-Sumla, halk inancı) Beyaz ineğe erken nazar değer. Ağani na-doyinasen puciz dido toli mat’en. (AH-Lome) Yeni doğum yapan ineğe çok nazar değer. Haşo k’ai ik’itxomt’aşi toli mat’en. (AH-Borğola) Böyle güzel okuyunca nazar değer. Beres x’vas noşkeri nusvi. Toli komat’en. (HP-P’eronit) Çocuğun alnına kömür sür. (Yoksa) nazar değer [Nazar olayı, Anadolu’da olduğu gibi Lazlar’da da yaygın bir inanıştır. Özellikle kadınlarda nazar gücünün yüksek olduğuna inanılır. Nazar en çok korumasızlıkları nedeni ile çocuklara, ev ekonomisinde önemli bir potansiyel olan ineklere, herkeste olmayan özelliklere ve yeni olan şeylere değeceğine inanılır. Bunları önlemek için çeşitli yöntemler uygulanır. Çok güzel olan bebekler nazardan korkulduğu için her yere götürülmez. İnekleri nazardan korumak için sütü sağılmadan dışarı çıkarılmaz. Bir kadının başka birinin ahırına girmesi ayıp sayılır. Eğer yine de engellenemez ve karşılaşılırsa nazar bozucu sözler söylenir. Eğer bir çocuğun nazarı bozulmak isteniyorsa ona hayranlık uyandıracak sözler yerine, çocuğa çirkin sözler söylenir. “Maşallah süphanellah … si xizani ... tuu ... tuu ... si k3apeyi” (sen kötü ... tüü ... tüü ... sen çürümüş) gibi sözler söylenerek çocukları övmekten kaçılır. Bütün bunların dışında nazarı önlemek için çok yaygın olarak nazar boncukları ve muskalar kullanılır. K.A.] → toli nat’en; nazari ak’nen

[dey. toli gyoz*in (AH-Borğola) : Birinin [dat.] gözü [aps.] bir şeyin [lok.] üzerindedir. Kemaliz ç’ut’aşen doni malte-muşişi bozoz toli gyoz*in. (AH-Borğola) Kemal’ın, küçüklüğünden beri komşusunun kızında gözü vardı (= gözü kızının üzerinde idi).] → toli var-ek’voğay; toli var-mok’oğams; toli var-mok’omers; toli yuz*iren

[dey. toli nat’en (PZ-Cigetore) : Birine nazar değiyor.] Kemalis opşa toli nat’en. (PZ-Cigetore) Kemal’e çok nazar değiyor. → toli mat’en; nazari ak’nen

[dey. toli var-ek’voğay (ÇM) : Gözünü [aps.] bir şeyden [abl.] ayırımıyor.] Ali melenk’ale miti molaxt’asen oxorişa moxt’aşa toli var-ek’voğay. (ÇM-Ğvant) Ali karşıdan kim geçer ise eve gelinceye kadar izliyor (= gözünü ayırmıyor). → toli var-mok’oğams; toli var-mok’omers; toli yuz*iren; toli gyoz*in

[dey. toli var-mok’oğams (FN-Ç’anapet) : Birinin veya bir şeyin [lok./dat.] üzerinden gözünü ayırmıyor.] Cumak, alimse-çkimik sigara na-şu az*iru tina heyaşen çkar toli var-mok’oğamz. (FN-Ç’anapet) Kardeşim, yeğenimin sigara içtiğini gördükten beri onun üzerinden gözünü hiç ayırmıyor. → toli var-ek’voğay; toli yuz*iren; toli gyoz*in

[♦ dey. toli var-mok’omers : Birinin veya bir şeyin [lok./dat.] üzerinden gözünü ayırmıyor.] Ocağiz mja yodgaşi toli mot-mok’omer. Mja dido ordo gepums. (AH-Lome) Ocağa süt koyunca gözünü ayırma. Süt çok erken taşıyor. → toli var-ek’voğay; toli var-m’ok’oğams; toli yuz*iren; toli gyoz*in

[dey. toli yuz*iren (FN ~ AH-Lome) : Birinin [dat.] gözü [aps.] bir şeyin [lok.] üzerindedir.] Cuma ! Toli ham bozos egiz*it’as. Milleti ok’ibğaşi mitişe uz*iyamu gamastun do igzals. (AH-Lome) Kardeş ! Gözün bu kızın üzerinde olsun. Millet yığılınca kimseye görünmeden sıvışıp gidiyor. → toli var-ek’voğay; toli var-mok’oğams; toli var-mok’omers; toli gyoz*in

[dey. tolik nuk’vatams (AH) : Gözü kesiyor (= Bir işi yapabilme konusunda kendisine güveniyor).] Mp’olişe oxtimu guriz dolomangonen. Ala oxtimuşe tolik var-memik’vatams. (AH-Lome) İstanbul’a gitmek içimden geçiyor. Ama gitmeye gözüm kesmiyor. Tolik megik’vatamzna memanç’i. (AH-Lome) Gözün kesiyorsa yaklaş bana.

[dey. tolite ipxors (AH) : Bakış ile azarlıyor.] Nena va-tku. Ala tolepete omç’k’omu. (AH-Lome) Söz söylemedi. Ama gözleri ile beni azarladı.

[dey. toliz go3’ağen (AH-Lome) Birinin [dat.] gözü kararıyor. Birinin [dat.] gözünde bir şey göremiyor.] Na-tkupe bognişi toliz go3’omağu. (AH-Lome) Söylediklerini duyunca gözlerim karardı. Ariz mşkorinite toliz go3’ağen; majuraz z*ğalate. (AH, atasözü, K.A.) Birinin açlıktan gözü kararıyor; diğerinin doygunluktan (= Birinin açlıktan gözü kamaşırken diğerinin varlıktan ne yapacağı belli olmaz). ♦ [dey. toliz var-go3’ağen : Birinin [dat.] gözünden gitmiyor.] Japonyaz zelzele şkule na-ivu 3unamik na-dolitoru oxori do arabape toliz var-go3’omağen. (AH-Lome) Japonya’da depremden sonra oluşan tsunaminin yutup içine çektiği ev ve arabalar gözümün önünden gitmiyor.

[dey. toliz gyulams (AH) : Birinin [dat.] gözünden [lok.] düşüyor. Birine göre [dat.] önemini kaybediyor.] Ali hem ndğa şkule toliz gemilu. (AH-Lome) Ali o günden sonra gözümden düştü.

II. Pınar. Pınar suyunun çıktığı yer. 3’ari-toli. (PZ ~ AŞ) Pınar. 3’k’ar-toli. (FN ~ ÇX) Pınar. → poğari, puğari

III.1. (Binalarda) bölme. Göz. Ar toli oxori uğuran. (ÇM-Ğvant) Bir göz evleri var. Mandre ar toli pujepe şeni, ar toli ncenepe şeni. (ÇM-Ğvant) Ahır bir göz inekler için, bir göz buzağılar için. Otxo berete jur toli oxoriz muç’o skidaten ? (FN-Sumla) Dört çocukla iki göz evde nasıl barınacaksınız ? Skani oxorişi ar k’at’iz nak’o toli ren ? (AH-Lome) Senin evinin bir katında kaç bölüm var ? 2. Ağ, elek vs’nin gözlerinin her biri. Mosaşi toli dido mçxu vi-doren. Nçxomi goşilasen. (FN-Sumla) Ağın gözlerini çok iri yapmışsın. Balıklar geçer (= kaçar). Doğanik, on3oruşi tolepez na-goşirçak’enpe on3oru gyoktamz do xete gyovrat’k’ams do dobğams. (AH-Borğola) Doğan, eleğin gözeneklerine sıkışanları eleği ters çevirip elle üstten vurup döküyor. 3. Arı kovanının uçuş gözleri. Ali burgite ğurnişi tolepe gamanç’oruy. (ÇM-Ğvant) Ali matkap ile karakovanın uçuş gözlerini (= deliklerini) deliyor.

IV. (PZ ~ ÇM)(AŞ-Ortaalan)(FN ~ HP ÇX) İltihaplı olgunlaşmış yaranın tam deşilme noktası. Pupulişi toli. (PZ-Cigetore) Çıbanın gözü. Pupuli toli./ Pupulişi toli. (ÇM-Ğvant) Çıbanın gözü. Pupulişşi toli. (AŞ-Ortaalan) Çıbanın gözü. Pupuliş toli. (FN-Sumla) Çıbanın gözü. Mesoğoniz na-emixtu pupulik toli dovu-doren. Txomburi gamulun. (AH-Lome) Kalçamda çıkan çıban göz oluşturmuş (= göz yapmış). İltihap geliyor.

V. (FN ~ HP ÇX) Ağacın tomurcuk veren yerlerinden her biri. Na-gebomp’oni aşilamapek toli ot’k’va3inu-doren. (FN-Sumla) Aşıladığım aşı kalemleri gözlerini patlatmış (= savmış, tutmuş). Na-pxorxi felamurik ti na-gamonç’asen tolepe dovu-doren. (AH-Lome) Budadığım ıhlamur ağacı filizlenecek (= başını çıkaracak) gözleri hazırlamış.


toli-aci (PZ), toli-aji (ÇM) i. Açgözlü. Xasaniş xorza opşa toli-aci on. (PZ-Cigetore) Hasan’ın hanımı çok açgözlüdür. Ali toli-aji uğun. Mutite var-iz*ğen. (ÇM-Ğvant) Ali’nin gözü aç. Hiçbir şeye doymuyor. malaveI; toli-uz*ğu


toli-gamağaşe (ÇM) i. Kızböceği. [Kızböceği (Lat. libelulla depressa) ile yusufçuk böceğinin (Lat. formica leo) Türkçe adları, halk dilinde sık sık birbiriyle karıştırılmaktadır. Bu yüzden hangisine denk geldiği belli olmayan kelimeler bu sözlükte gösterilmemiştir.] → mt’it’axule; isina-n3xeni


toli-gulakteri (AK) i. Yan göz. Şaşı olan (gözü ters dönmüş) kimse. Aya toli-gulakterik mo3’k’edaşi maşkurinen. (AK-Döngelli) Bu yan göz bana baktığında korkuyorum.


toli-k’am3’ami (PZ ~ ÇM) i. Göz kapağı. Toli-k’am3’ami mapatxen. (PZ-Cigetore) Göz kapağım seğiriyor. Amseri mezmonute toli-k’am3’ami va-mebdvi. (ÇM-Ğvant) Bu gece tasamdan gözlerimi kapamadım. Ali amseri toli-k’am3’ami var-medu. (ÇM-Ğvant) Ali bu akşam göz kapağını kapatmadı (= hiç uyuyamadı). Toli-k’am3’amepe mizuray. (ÇM-Ğvant) Göz kapaklarım titriyor. → k’am3’amiII


toli-uz*ğu (AH ~ ÇX) s. Açgözlü. Ali dido toli-uz*ğu ren. Si ar mekçazna muk jur didumers. (AH-Lome) Ali çok açgözlüdür. Sana bir verirse kendine iki koyar. Toli-uz*ğuz mutu var-ik’vandinen. (AH, atasözü, K.A.) Açgözlüden (= görgüsüzden) bir şey istenmez. Xasani dido toli-uz*ğu k’oçi ren. (AH-Borğola) Hasan çok açgölü adamdır. Ek’o toli-uz*ğu mot re ? (ÇX-Makret) Niye o kadar açgözlüsün ? → toli-aci, toli-aji; malaveI


toli-z*ğeri (AH) s. Gözü tok. Gözü malda olmayan. Bere-çkimi toli-z*ğeri ren. (AH-Lome) Çocuğumun gözü toktur.


toloni (AH) s. [Sıfat arkasına konarak] (Öyle) gözlü. Bölmeleri (öyle) olan. Atmaca na-iç’open mosa do k’inçi na-iç’open mosa ar va-iven. K’inçişi mosa daha mç’ipe toloni iven. (AH-Lome) Atmaca yakalanan ağ (= atmacanın yakalandığı ağ) ile kuş yakalanan ağ (= kuşun yakalandığı ağ) aynı olmaz. Kuş yakalanan ağ daha ince gözlü olur. Papa mç’ipe toloni suzgişen k’ai var-3’rodun. (AH-Borğola) Muhallebi ince gözlü süzgeçten iyi süzülmüyor.


toma (PZ ~ FN-Ç’anapet)(AH-Borğola)(HP ~ ÇX)(AK) i. [çoğ. tomalepe (PZ ~ AŞ-Ok’ordule)(FN ~ HP), tomape (AŞ-Ortaalan)(AK)] I. 1. Saç. Tomalepe evuzdi do ofrinditi komevajundi. (ÇM-Ğvant) Saçlarını açıp alnını öptüm. Alişi didi juma tomalepe p’ri ibaday cakçanden. (ÇM-Ğvant) Ali’nin büyük kardeşinin saçları ihtiyarlamadan ağarıyor. Ali ti-toma ift’ilay. (ÇM-Ğvant) Ali saçını başını yoluyor. Him gunze tomalepe kunçay. (AŞ-Ok’ordule) Onda uzun saçlar oluştu (= onun uzun saçları var). Tomalepe memakçanu. (AŞ-Ok’ordule) Saçlarımın bir kısmı beyazladı. Badi toma dvagunzanu. U3’vi do goibğay. (AŞ-Ok’ordule) İhtiyarın saçı uzadı. Söyle de etrafını kessin. Tomape-şk’imi moy-mift’ilam. Handğa boxenapi. (AŞ-Ortaalan) Saçlarımı yolma. Bugün yaptırdım. Biç’i-çkimik noğaşa it’aşa tomalepe-muşi mskva nisvarams. (FN-Ç’anapet) Oğlum şehre inerken saçlarına güzel şekil veriyor. Nanak k’at’a ndğaz berepez toma u3xonams. (FN-Ç’anapet) Annem her gün çocukların saçını tarıyor. Nanak 3’ut’eli bozoz tomalepe du3xonu do duntxozu şkule ogine k’ele ar-ti 3’uta çoçok’a duxenu. (FN-Ç’anapet) Annem, küçük kızımın saçlarını tarayıp ördükten sonra ön tarafına da küçük bir kâkül yaptı. Faik’ik xe-muşite toma goibğams. (AH-Borğola) Faik kendi eli ile saçını tıraş ediyor. Eçi 3’ana oğune p’eci na-miğut’u toma gomaxu. (AH-Borğola) Yirmi yıl önce gür olan saçım döküldü. Toma mçant’uşi k’at’a ndğaz toma bi3xont’i. (AH-Borğola) Saçım varken her gün saçımı tarardım. Funda, berez toma duntxozi. (HP-P’eronit) Funda, çocuğun saçlarını ör. Fundak toma intxozams. (HP-P’eronit) Funda (kendi) saçlarını örüyor. Tomape-muşi tito tito kodibğen. (AK-Döngelli) Saçları birer birer dökülüyor. Ayşek k’ulani-muşişi toma 3xonups. (AK-Döngelli) Ayşe kızının saçını tarıyor. 2. Tüy. Kıl. Ayşeşi p’aç’apes toma gvaçanen. (PZ-Cigetore) Ayşe’nin ayaklarına tüy bitiyor (= oluyor). Tomalepe ç’uxalams. (PZ-Cigetore) Tüyleri yakıyor. Tomalepe ç’uxnuy. (ÇM-Ğvant) Tüyleri yakıyor. N3xeni k’udeli tomalepe nuç’ixnay. (ÇM-Ğvant) Atın kuyruk kıllarının bir kısmını yakıyor. Bere korme toma nuft’ilay. (ÇM-Ğvant) Çocuk tavuğun tüylerini yoluyor. Ali t’ebi tomape ft’iluy. (ÇM-Ğvant) Ali derideki tüyleri yoluyor. [HP’da hem toma hem ntoma denir.] → ntoma; [tüy veya kıl] nç’a

II. (ÇM ~ AŞ) Yün. Hako emogi mt’a-tomaşi cejinaşe Yusufina moğu. Himuşa ogi miti huypambuğina-vit’urt var-mişk’urt’ey. Tomaşi cejinaşepe cemcart’it. (ÇM-Ğvant) Buraya ilk defa pamuk yatağını Yusuf dayı getirdi. Ondan önce kimsemiz şimdipambuğidediğimizi bilmiyorduk. Yün yatağında yatıyorduk.Toma t’anciyari ort’u do xolo-ti ditxinu. (ÇM-Ğvant) Yün kirliydi, amma yine de eğirilebildi. Faduk’a toma txuy. 3’endeç’i işvasen. (ÇM-Ğvant) Faduka yün eğiriyor. Kendine çorap örecek. Faduk’a na-uğurt’u toma cetxuy. (ÇM-Ğvant) Faduka elinde olan yünün eğirmesini bitirmek üzeredir. Koyini toma doptxvi. (AŞ-Ortaalan) Koyunun yününü eğirdim. → yuni


tomalyari s. Saçlı. Tüylü. Tomalyari t’ebi. (AŞ-Ok’ordule) Tüylü deri (= post).


tona (PZ-Cigetore) i. Misina. Olta ipliği. Tonas anç’esi komevuk’ori. Çxombi oç’opuşa vulur. (PZ-Cigetore) Misinaya kancayı bağladım. Balık tutmaya gidiyorum. → an3’işi; misina


topri/ topr (*)(ÇM ~ FN) i. Bal. 3’o topri-mcumori va-maxenu. (ÇM-Ğvant) Bu sene bal sirkesi yapamadım. Andğa na-msk’it topri 3’k’umulay. (ÇM-Ğvant) Bugün sağdığımız bal parıldıyor. Ali (huy) topri msk’ay (= msk’uy). (ÇM-Ğvant) Ali (şu anda) bal sağıyor. Ali xe topri ok’açun. P’anda t’ubi aşi ot’oçay. (ÇM-Ğvant) Ali eli ballı. Hep dü-şeş atıyor. Ayşe berepe toprite menç’eluy. (ÇM-Ğvant) Ayşe çocukları bal ile besliyor. # K’o3’udgun pşeri topri / T’u3a cari eluzun / Masumani oran do / Xolo tolepe uzun. (ÇM-Ğvant) Dolu bal önündedir / Sıcak ekmek yanındadır / Otuzlarına geldi de / Hala gözü kapalı. # Apxa golat’oçi domişvi porça / Moxt’i cegidvare toprişi çaça. (ÇM-Ğvant, anonim) Mekik (öteye beriye) at bana gömlek doku / Gel sana bal peteği (tabak veya bir kap içinde) vereceğim. Mtuti topri msk’ay do imxoy. (AŞ-Ok’ordule) Ayı balı sağıp da yiyor. Ali topri-şk’omu. Leşk’i nilosk’ay. (AŞ-Ok’ordule) Ali bal yedi. Dudağını yalıyor. “Test’işi dibi topri dolosk’ududeyi nak’u but’t’uci on, dolipinu. (AŞ-Ortaalan) “Testinin dibinde bal kaldıdiye ne kadar arı varsa içine üşüştü. Ali topri msk’umt’uşa but’ucepe toli p’ici nomsk’u. (AŞ-Ortaalan) Ali bal sağarken arılar gözünden ağzından soktu. Cuma-çkimik mjas topri gelubams edo şums. (FN-Ç’anapet) Kardeşim sütün içine bal dökerek içiyor. Amet’ik felamuriz na-gez*in boginapez topri um3kams. (FN-Ç’anapet) Ahmet ıhlamurdaki kovanların balını sağıyor. Cumadi-çkimi handğa topri om3kuşa idu. (FN-Ç’anapet) Amcam bugün bal sağmaya gitti. 3’ilextiyaz topri goşobun. (FN-Ç’anapet) Krepin arasında bal var. Ma ar tutaz jur kilo topri mibağun. (FN-Ç’anapet) Bana bir ayda iki kilo bal yeter. 3’ut’a bort’işa nanak na-ikomt’u ğormuz jindole topri geyebobamt’i do bimxort’i. (FN-Ç’anapet) Küçükken annemin yaptığı darı pilavının üstüne bal döküyordum ve yiyordum. [(*) topr biçimi, Çamlıhemşin diyalektlerinde gözlemlenir.] → torpi, topuri/ topuyi


topuri/ topuyi (AH ~ ÇX)(AK) i. Bal. Topuri-çkunişi nostoniz ar kogo3’k’edi. K’iyanaz enni k’ayi topuri haya ren. (AH-Lome) Balımızın tadına bir bakar mısın ? Dünyanın en güzel balı budur. Ma parate na-ep’ç’opum topuri cuma-çkimiz-ti mepçam. Cuma-çkimik nçxomi ç’opums. Ma çkar var-momçams do xark’iz e3’ok’idamz do meçams. (AH-Lome) Ben parayla satın aldığım balı kardeşime de veriyorum. Kardeşim balık tutar. Bana hiç vermez de hep başkalarına verir. Nurik topurişi tenekepe xete moi3’onams do monk’a na-ren ezdims. (AH-Lome) Nuri bal tenekelerini elinde tartıyor ve ağır olanını alıyor. Handğa Muhammedi çkar var iz*iru. So ren ? - İsinaz ren. Topuyi um3kams. (AH-Lome) Bugün Muhammet hiç görünmedi. Nerededir ? - İsinadadır. Bal sağıyor. Dido ç’k’omaşi topuri-ti nk’olo iven. (AH, atasözü, K.A.) Çok yenirse bal da acı gelir. Topurişi lo3anobaz but’k’ucişi nz*i uğun. (AH, atasözü, K.A.) Balın tatlılığında arının iğnesi olur. Mtutik k’arvanepes topuri ixirams. (AH-Borğola) Ayı peteklerden bal çalıyor. Mtutik topurite diz*ğaşiNa-geskidunpe mot-z*iromt’anya do let’ate molapams. (AH-Borğola) Ayı bal ile doyuncaArda kalanı görmesinlerdiye toprakla üstünü kapatıyor. Handğa k’arvaniz dido topuri m3kez. (AH-Borğola) Bugün petekten çok bal sağdılar. K’arvaniz topuri um3kamt’aşiBut’k’uci igzalazya do k’oma nupurinaman. (AH-Borğola) Petekten bal sağarlarken arı gitsin diye duman püskürtürler. But’k’ucik topuyi ikips. (ÇX-Makret) Arı bal yapar. Cumadi-çkimi topuri 3’onups. (AK-Döngelli) Amcam bal sağıyor. Gyozgira mç’aci mulun do topuris in3axen. (AK-Döngelli) Göz göre göre sinek geliyor da bala yapışıyor. → torpi, topri/ topr

[dey. topuri ağoden (AH) : Bal birini tutuyor.] Çuburişi topuri na-mağoden şeni var-bipxor. (AH-Borğola) Kestane balı beni tuttuğu için yemiyorum.


torpi (PZ-Cigetore) i. Bal. “Bere-şk’imi moxt’asi migorasendeyi torpi meşk’evuşinaxam. (PZ-Cigetore) “Çocuğum geldiği zaman (benden) isteyecekdiye bal görünmeyecek bir yerde saklıyorum. Xasanik andğa torpi msk’ams. (PZ-Cigetore) Hasan bugün bal sağıyor. Mşk’erişi purkite na-iyasen torpi vorsi iyen. (PZ-Cigetore) Ormangülü çiçeğinden yapılan bal iyi olur. → topri/ topr, topuri/ topuyi


torpi-ğuni (PZ-Cigetore) i. Arı kovanı. Çoyi-şkunis iris torpi-ğuni kuğuran do ma var-miğun. (PZ-Cigetore) Köyümüzde herkeste arı kovanı var da bende yok.


torpu (PZ-Cigetore) i. Rende. Ayxanik torpute pi3ari torpums. (PZ-Cigetore) Ayhan rendeyle tahtayı rendeliyor. → erende, rende


torpums (PZ-Cigetore) EA har.f. Rendeliyor. Ayxanik torpute pi3ari torpums. (PZ-Cigetore) Ayhan rendeyle tahtayı rendeliyor.


torums[1]/ toruy (PZ ~ AŞ) EA har.f. Taşıyor. Alik dişk’a torums. (PZ-Cigetore) Ali odun taşıyor. Xasanişi bozomotalepe molenk’alendo pucepes na-durçanen parvi toruman. (PZ-Cigetore) Hasan’ın kızları bu taraftan ineklere serecek yaprak taşıyorlar. Ayşek yuk’i torumt’aşaMot-cemandaşk’asdeyi mxucis merçala meşk’irçams. (PZ-Cigetore) Ayşe yük taşırkenEzilmesindiye omuzuna paçavra kendi içine doğru seriyor.Ğut’uğut’u nezepe ğormaşa toruy. (ÇM-Ğvant) Sincap cevizleri kovuğa taşıyor. Laç’i na-3’amuy toruy. (ÇM, atasözü) Köpeği öldüren taşır. Ayşe k’ap’ulate dişk’a torumt’aşa merçale meşk’irçay. (ÇM-Ğvant) Ayşe sırtı ile odun taşırken sırt-koruyucu koyuyor. Ali huy dişk’a toruy. Ç’umani moxtasen. (AŞ-Ok’ordule) Ali şimdi odun taşıyor. Yarın gelecek. Vit-do-ar k’alati çayi ptori. (AŞ-Ok’ordule) On bir teneke çay taşıdım. Nusa yuk’i torumtaşa şuri ek’itoçay. (AŞ-Ok’ordule) Gelin yükü taşırken canından vazgeçiyor. Dişk’a ptorum. (AŞ-Ortaalan) Odun taşıyorum. Si kva torum-i ? (AŞ-Ortaalan) Sen taş mı taşıyorsun ? → zdums, zdims/ zdips[1]; t’irups

yet. atoren : Taşıyabiliyor. Ayşe monk’a xup’ali var-atoren. (ÇM-Ğvant) Ayşe ağır zembil taşıyamıyor. Bere mosak’ali var-atoren. (AŞ-Ok’ordule) Çocuk armut toplama aparatını taşıyamıyor.

şsz itoren : Taşınıyor. Opşa k’uk’mate 3’ari var-itoren. (ÇM-Ğvant) Dolu güğüm ile su taşınmaz.

f.-i. otoru : Taşıma. Taşımak. Ç’umani mca otoruşa ninduy. (ÇM-Ğvant) Yarın ağaç taşımaya söz alıyor.


torums[2] (AŞ-Ortaalan ~ AH) EA har.f. Çekiyor. Sürüklüyor. Cemalik nca torums. (FN-Sumla) Cemal ağaç sürüklüyor. Monk’a ncapez tok’i gyudvi do tok’ite tori. (AH-Lome) Ağır ağaçlara ip tak ve iple çek. → z*ams; tiyoms/ tiyops, tirups

part. toreri : 1. Çekilmiş. Sürüklenmiş. 2. Çekerek. Sürükleyerek. Ham buç’ç’i toreri toreri komobiği. (AŞ-Ortaalan) Bu kütüğü sürükleye sürükleye getirdim.


toşi (AH ~ HP ÇX)(Düzce-Osmanca) i. I. (AH ~ HP) Kırağı. Donmuş çiy. Handğa tanoraz ebiselişi but’k’apez toşi kogeçu-dort’un. (AH-Borğola) Bugün gün ağarırken kalktığımda yapraklarda kırağı çalmıştı. → xila[1]-II; doğiII

II. (Düzce-Osmanca, ÇX) Çiy. Sabah bitkilerde toplanan küçük su damlalar. → çize; murun3xi-mseli; şetxi


totums (AH) EA har.f. I. (AH-Lome) 1. Çabuk yiyor. Berez dido amşkorinu-doren. Muntxa gebudvare şa totums do ipxors. (AH-Lome) Çocuk çok acıkmış. Ne koyarsam süpürüp yiyor. 2. İdareli kullanmaya düşünmeden yemeğe [aps.] daldırıyor. Ç’e, bere ! P’et’mezi heşşo mot-totum. Nink’iyali. Ç’umanişe-ti p’ç’k’omaten. (AH-Lome) Oğlum ! Pekmeze öyle daldırma. İdareli ye. Yarın da yiyeceğiz. + getotums

II. (AH-Borğola) Büyük iştahla ağız dolusu yiyor. Doğanik k’ai gyari z*iraşi şa totums. (AH-Borğola) Doğan iyi yemek görünce mümkün olduğu kadar yiyor.


toxt’ori (ÇM) i. Doktor. [< Fra.] Ali jurguli kogamvalu. T’oxt’orişa idasen. (ÇM-Ğvant) Ali’de guatr çıktı. Doktora gidecek. → doxt’ori; xekimi; doxtori, doktori


tozi i. Toz. Doğani duvari na-gamanç’oruy yeri tozi gamaxuy. (AŞ-Ok’ordule) Doğan duvarı deldiği yerin tozunu boşaltıyor. Xali tozi apşu. Gopatxuy. (AŞ-Ok’ordule) Halıya toz doldu. Silkeliyor. Kemali oxori k’odumt’uşa porça iri k’ale tozi kogvabğu. Dgun-ipatxay. (AŞ-Ok’ordule) Kemal ev kurarken (= inşaat ederken) gömleğinin her tarafına toz döküldü. Durup silkeleniyor. Toli tozi amt’u. Toli zderi evedi evedi ç’apxuy. (AŞ-Ortaalan) Gözüne toz kaçmış. Gözü kısarak hızlı hızlı kırpıyor. Berez toliz tozi amt’u-doren. Mtelli toli elapatxums. (AH-Lome) Çocuğun gözüne toz kaçmış. Sürekli gözünü kırpıyor. Heşşo ixi bars ki tozi dumaniz ant’alu. Ortaluği zifozik kodikaçu. (AH-Lome) Öyle bir rüzgâr esti ki toz dumana karıştı. Ortalığı toz bulutu kapladı. K’ulanik tozepe nek’naşi uk’açxes nokosups. (AK-Döngelli) Kız tozları kapının arkasına süpürüyor. → xişili[2], mxişili


tragums/ tragups (FN ~ HP) EA har.f. I. (FN) Çatının [aps.] üzerini örtüyor. → turgums/ turguy

II. (AH) Çok sıkı, ışık veya rüzgâr girmeyecek şekilde, kolay açılmayacak şekilde kapatıyor. Muradik na-vu bageniz “İxi mot-amulut’az ya do k’ai dotragu. (AH-Borğola) Murat, yaptığı dağ evine Rüzgâr girmesin diye iyice kapattı.

III. (HP) Deliklerin [aps.] üstünü örtüyor.


traktori (FN ~ AH) i. Traktör. [< Fra.] Traktorik livadi ntxorumt’aşa nanak lazut’işi k’ak’alepe ek’axumz. (FN-Ç’anapet) Traktor bahçeyi kazırken annem arkasından mısır tanelerini döküyor. Traktori çkimi şkule ixmarez-doren. Mazot’i dok’leri ren. (AH-Lome) Traktörü benden sonra kullanmışlar. Mazotu eksilmiş. 3’oxle mbelite na-mtxorumt’it ont’ule ha3’i traktoris bontxorapamt. (AH-Borğola) Eskiden bel ile kazdığımız tarlayı şimdi traktöre kazdırıyoruz. → tiraktori


Trangi (FN ~ HP ÇX) i. Tanrı. Osmanik, Trangişen var-aşkurinen do k’oçi x’vilups. (AK-Döngelli) Osman Allah’tan korkmuyor da adam vuruyor. → T’angri, Tangri; ğormot’i/ ğormoti


troni[1] (AŞ-Dutxe) i. Arkalıklı sandalye. → finori-k’uli; mencironi/ menciyoni; ≠ meyojinaşe-k’uli


troni[2] (AŞ-Ortaalan)(HP ~ ÇX)(AK) i. İskemle. Hasırla örülmüş arkalıksız boyu kısa oturak. Xassiri ceşveri troni boxenapare. (AŞ-Ortaalan) Hasır örülmüş iskemle yaptıracağım. Tronis na-non3axun sak’izi var-z*irop-i ? (AK-Döngelli) İskemleye yapışmış sakızı görmüyor mosun ? Timurik k’uçxe-muşis troni gidumers. (AK-Döngelli) Timur ayağına iskemleyi koyuyor. Troni memsufas guladumers. (AK-Döngelli) İskemleyi sedire yanlamasına koyuyor. Babak mota-muşişa doxedas ya do troni nunç’inaps. (AK-Döngelli) Babam torununa otursun diye iskemle yanaştırıyor. Osmanik bereşi 3’oxlendo na-ren troni gu3’inimers. (AK-Döngelli) Osman çocuğun önünde duran iskemleyi alıyor (= çekiyor). Tanerik troni guloktaps do eşo doxedun. (AK-Döngelli) Taner iskemleyi çeviriyor da öyle oturuyor. Tronis ar k’uçxe var-uğunşi ilikten. (AK-Döngelli) İskemlenin bir ayağı olmadığından devriliyor. Tronis mujak’ideri yazma ç’it’a ç’it’a doskirun. (AK-Döngelli) İskemlenin üzerine asılı duran yazma yavaş yavaş kuruyor. Nana-çkimik tronişi k’uçxepes boya gilusumers. (AK-Döngelli) Annem iskemlenin ayaklarına aşağıya doğru boya sürüyor. → k’uli, orz*o


tuccari i. Tüccar. [< Arp.] Arkabis-ti Gyurcistanişe ixracati na-ikoms do dulya k’ayi na-uğun tuccarepe renan. (AH-Lome) Arhavi-de de Gürcistan’a ihracat yapıp işleri iyiolan tüccarlar vardır.


tude z. ve s.-e. Altında. Altına. → tudeşa, tudeşi, tudes. I. (PZ ~ ÇX)(AK) z. a. [tek başına] Aşağıda. Yerde. Yere. Sabri cuma-şk’unişi oxori opşa tude dolodgun. (PZ-Cigetore) Sabri kardeşimizin evi çok aşağıda düşük yerdedir. Lazut’epe serentiz var-emağu. Tude miz*in. (AH-Lome) Mısırları serendere çıkaramadım. Aşağıda yerde duruyor. Xasanik, “Hamtepe tude mot-doskidut’az ya do jin norçak’ams. (AH-Lome) Hasan, “Bunlar yerde durmasın diye yukarı sıkıştırıyor. Nuk’u na-gamiçxu 3’k’ari var-geişkumers do tude dobams. (AH-Borğola) Ağzını çalkaladığı suyu yutmaz da yere döker. Tude doxedut’aşiLet’aşi ini mot-goşomolamt’asya do mundiz pi3ari e3’idumers. (AH-Borğola) Yere otururkenToprağın soğuğu içime geçmesindiye kıçının altına tahta koyuyur.

b. [gen. + tude] Bir şeyin [gen.] altında. Bir şeyin [gen.] altına. Bula-şk’imişi livadişi mduti mcaşi tude araba-şk’imi memişk’vaput’u. Ar saat’i ok’ayi hişoşa golavikti ç’i araba-şk’imişi jin opşa mduti dobğut’u. (PZ-Cigetore) Teyzemin bahçesinde dut ağacının altına arabamı bırakmıştım. Bir saat sonra oraya döndüm. Arabamın üstüne çok dut dökülmüştü. Bozomotalepek mşk’velaponinaşi tude-muşi kosuman. (PZ-Cigetore) Kızlar küçük fidanlıkların altını temizliyorlar. [tude-muşi : Birçok diyalektlerde bazı zarflar kısmen isim tipi ekleme sistemine sahiptir. Fakat zarflar fiilin öznesi olarak kullanılmadığına göre, ve zarflara ergatif ve enstrümantal göstergeleri eklenmediğine göre, zarf ile isim arasındaki sınırı kaybolmaz.] Ncaş tude mobişvacit. (FN-Sumla) Ağaç altında soluk aldık, dinlendik. Ç’ubriş ncalepe naylaş tude meşadumels. (FN-Sumla) Kestane ağaçlarını serenderin altına istif ediyor. Berek meseli ik’itxomt’aşi na-ik’itxu yerepeşi tude e3’uğarams. (AH-Lome) Çocuk masal okurken okuduğu yerlerin altını çiziyor. Berek mskala serentişi tude meşonç’ams. (AH-Lome) Çocuk, ahşap merdiveni sürükleyerek serenderin altına çekiyor. M3’k’oşi tude dido mot-xaçkum. Peso-muşi gelasen. (AH-Borğola) Karayemiş altını fazla kazma. Kökü meydana düşücek. Kemalik, k’ap’ulaz mok’ideri na-uyonun bere-muşi daç’k’indaşi tude doxunams. (AH-Borğola) Kemal, sırtında almış olduğu çocuğunu yorulunca yere oturtuyor. Selimik sanduği dolabiyi tude mişvonç’aps. (ÇX-Makret) Selim sandığı dolabın altına itiyor. 3’k’ariş tude k’uk’uma i3’adgips. (AK-Döngelli) Suyun altına güğümü koyuyor. Doğanik memsufaşi tude xali i3’urçaps. (AK-Döngelli) Doğan sedirin altına halı seriyor. K’uk’umaşi tude t’ak’o i3’uz*in. (AK-Döngelli) Güğümün altında tahta parçası (= ağaç parçası, kütük parçası) duruyor. Mustafak na-t’axu laustişi p’ark’epe ncaşi tude kilobğaps. (AK-Döngelli) Mustafa kırdığı mısır koçanlarını ağacın altına yığıyor.

II. (PZ-Apso) s.-e. Mtuti nca tude iyondams. K’oçi jin cik’açu. (PZ-Apso) Ayı ağacın altında bekliyor. Adam ağaçta mahsur kaldı.


tudele (AŞ ~ AH HP ÇX) z. ve s.-e. Alta. Altta. I. (FN ~ AH) z. a. [tek başına] Cumadik dişkape oxoyişi tudele amadumers. (FN-Ç’anapet) Amcam odunları evin altına yerleştiriyor. Nanak nayla k’ala na-dgin uşkurişi ncaz tudele na-çans oçxap’ule e3’uç’k’orams. (FN-Ç’anapet) Annem serenderin yanındakı elma agacın altında oluşan ısırgan otunu temizliyor. K’alatiz na-dolobobği ntxiri nayla tudele e3’adgin. (FN-Ç’anapet) Sepette doldurduğum fındık serenderin altında duruyor. Mjoraşi tudele oçalişute t’k’ebi gomolu. (FN-Ç’anapet) Güneşin altında çalışmaktan derim soyuldu. b. [tudele k’ele] Ç’uk’ik tudele k’ele m3ika go3’i3’rodinams. (AH-Lome) Kazan alt tarafından biraz sızdırıyor. Ugondaru nteliz yuki yak’idaşi mtelli tudele k’ele kogeik’iden. (AH-Lome) Gerilmemiş tele yük bindi mi, tel aşağıya sarkar. Berek ncaşen uşkuri 3’iloms. Tudele na-ren arabas yot’k’oçams. (AH-Borğola) Çocuk ağaçtan elma toplayıp altta olan arabanın üzerine atıyor.

II. (AŞ ~ FN) s.-e. a. [post. +] Ali xinci tudele ruba cur kvaşi oşk’enda xe meşk’iğay do çxomi o3’en. (AŞ-Ok’ordule) Ali köprünün altında ırmakta iki taş arasına elini sokuyor da balığa bakıyor. Mç’ima dido na-mç’imu şeni oxori tudele 3’ari dologutu. (AŞ-Ortaalan) Yağmur çok yağdığı için evin altında su birikti. Makvali mik ezdums oçkinu şeni Cordani berepez nayla tudele meşut’k’obun. (FN-Ç’anapet) Yumurtayı hangi çocugun aldığını ögrenmek için Cordan serenderin altına gizleniyor. Nanak na-ç’k’oru limbro3a Ançelez nayla tudele moludumers. (FN-Ç’anapet) Annem, biçtiği limbro3a otunu Ançele için serenderin altına koyuyor. Fadimek handğa na-3’ilu mbuli 3an3ate nayla tudele ke3’ok’idu. (FN-Ç’anapet) Fatma bugün topladığı kirazı 3an3a (= kestane agacı kabuğundan işlenmiş canta) ile serenderin altına astı. Pederik, nanak mç’imaşi ndğaz na-3’ilu ntxiri nayla tudele gumpinamz. (FN-Ç’anapet) Babam, annemin yağmurlu havada topladığı fındığı serenderin altına döküp yayıyor.

b. [gen. +] Coğoyik ncaşi tudele a mutxa puşonumz. (FN-Ç’anapet) Köpek ağacın dibinde bir şeyler arıyorP’ap’ulik Mayisiz na-eç’opu çayişi genç’areyi onciraleşi tudele meşaşinaxamz. (FN-Ç’anapet) Dedem Mayıs ayında aldığı çay parasını yatağın altında saklıyor. Cordanik berez na-nulu obirale arabaşi tudele e3’agorumz. (FN-Ç’anapet) Cordan, çocuğun elinden düşen oyuncağı arabanın altında arıyor. 3’ut’eli biç’i-çkimi incirt’aşa obiralepe-muşi onciraleş tudele meşonç’amz. (FN-Ç’anapet) Küçük oğlum uyurken oyuncaklarını yatağın altına itiyor.


tudelen (AH) z. Alttan. Aşağıdan. Babak mjoli onk’anamt’aşi nanak tudelen sarğa e3’ukaçams. (AH-Lome) Babam dut silkelerken annem alttan tekne tutar. Berek tudelen e3’ontxamz. Pi3ayi et’axumz do on3xonez meşilams. (AH-Lome) Çocuk aşağıdan vuruyor. Tahtayı kırıyor ve tavan arasına giriyor. Genci berek oxorca ncaz z*iruşi tudelen amo3’k’ers. (AH-Lome) Delikanlı çocuk kadını ağaçta görünce aşağıdan etek altına bakıyor. Mu3’u3’i nek’naşi tudelen-ti amalinen. (AH-Borğola) Küçük fare kapı altından da girebilir. Berek ncaşen uşkuri 3’iloms. Tudelen na-golulun k’oçepes tis yot’k’oçams. (AH-Borğola) Çocuk ağaçtan elma topluyor. Altından geçen insanların üzerine atıyor. → tudeleşen


tudeleni (AH) s. Alttaki. Çekmeces tudeleni k’arfi kome3’k’i. (AH-Lome) Çekmecenin alt tarafındaki çiviyi sök. → tudeni, tudendoni


tudeleşa (FN) s.-e. Bir şeyin [pos.] altına. Cuma-ckimik, gale omç’vinu şeni geyarçalez na-gyobğurt’u ntxiri mç’ima moxtayiz oxoyi tudeleşa amatorumz. (FN-Ç’anapet) Kardeşim, dışarıda kurutmak için çarşaf üstünde olan findığı yağmur gelince sürükleyerek evin altına alıyor.


tudeleşen (FN ~ AH) z. ve s.-e. I. z. Alttan. Pucik ğoberişi tudeleşen şka dolok’lant’ums do meşulun. (AH-Borğola) İnek çeperin altından belini çukurlaştırarak içeri geçiyor. → tudendo, tudelen, tudeşen

II. s.-e. Altından. Cumadik kva o3’k’ondu şeni na-uk’oremt’u xişili (= mk’umi) nayla tudeleşen gamobğamz. (FN-Ç’anapet) Amcam taş duvar örmek için ihtiyaç duyduğu kumu serender altından dışarı döküyör.


tudendo (PZ ~ AŞ) z. ve s.-e. I. z. Alta. Altta. Alttan. Ma andğa tudendo movulur. (PZ-Cigetore) Ben bugün alttan geliyorum. Txombu badi iyasi tudendo ğorma ayen. (ÇM-Ğvant) Kızılağaç yaşlanınca altı tarafı kovuk olur. Mtuti tudendo-muşi kort’ana kvalepete k’oçi dolvok’açay. (ÇM-Ğvant) Ayının (alanında) alt tarafında olursan adamı taşlarla sıkıştırıyor (= adamın bir yere gitmesini engelliyor). Mtuti tudendo-muşi kort’ana kvalepete k’oçi dolvok’açay. (ÇM-Ğvant) Ayının (alanında) alt tarafında olursan adamı taşlarla sıkıştırıyor (= adamın bir yere gitmesini engelliyor). # Ofrindişi tudendo / 3’umuleri tolepe / Hik’u-ti megamsk’vanu / Mo-ciğam ofrindepe. (ÇM, türkü) Kaşların altında / Parlayan gözler / O kadar sana yakışıyor / Kaşlarını çatma. Otvaşi tudendo na-k’o3’aren kva e3’at’axuy. (AŞ-Ok’ordule) Damın altında duran taşı alttan kırıyor. → tudele; tudeleşen, tudelen, tudeşen

II. (ÇM) s.-e. Altına. Altında. Altından. Yemaneri cari tamli tudendo mizun. (ÇM-Ğvant) Öğle yemeğim çalının altında saklı duruyor. Ot’obinu şeni tamlepe tudendo meşk’ulun. (ÇM-Ğvant) Gizlenmek için çalıların altına giriyorMsk’veri mturi mtvasi mcalepe tudendo sk’udun. (ÇM-Ğvant) Karaca kar yağınca ağaçların altında yaşıyor (= hayatını sürdürüyor/ yiyecek buluyor). Serendi tudendo oçamre kododgu. (ÇM-Ğvant) Naylanın altına dibektaşı koydular. Ayşe na-var-aşvasen 3’ari macida tudendo e3’vobay. (ÇM-Ğvant) Ayşe içemediği suyu yemek sofrasının altına döküyor. Mç’apu na-ç’opu korme tamli tudendo elvoşk’omay. (ÇM-Ğvant) Tilki tuttuğu tavuğu çalının altında keyifle yiyor. Ayşe oxori-nk’ola nek’na tudendo e3’uduy. (ÇM-Ğvant) Ayşe anahtarı kapının altına koyuyor. Nosi na-var-uğun, xoji tudendo nceni goruy. (ÇM-Ğvant) Aklı olmayan, öküzün altında buzağı arar.


tudendoni (ÇM) s. Alttaki. Ombolina-3’ari tudendoni 3’up’aşa moiçodinen. (ÇM-Ğvant) Yalağın suyu alttaki delikten boşalıyor. Ali mcalepe tudendoni tamlepe klimuy. (ÇM-Ğvant) Ali ağaçların altındaki çalıları (= ağaçcıkları) kesiyor. → tudeni, tudeleni


tudendope (ÇM) s.-e. Altından etraflıca. Dibinden etraflıca. Ayşe oşk’uri tudendope 3aduy. Oşk’uri goruy. (ÇM-Ğvant) Ayşe elma ağacının etrafına bakıyor. Elma arıyor. 3unami zuğa tudendope let’a oxik’anasi na-mulun zuğa-3’arepe n. (ÇM-Ğvant) Tsunami, deniz dibinde olan depremden kaynaklı oluşup gelen deniz sularıdır.


tudendoşa (ÇM) s.-e. Altına. Altına doğru. Korme oda tudendoşa komeşk’axt’u. (ÇM-Ğvant) Tavuk oda altına (fazla acele etmeden) girdi. Korme oda tudendoşa meşk’ilu. (ÇM-Ğvant) Tavuk oda altına kaçıp girdi.


-tudeni (ÇM) [isim arkasına eklenerek sıfatı oluşturan morfem] Bir şeyin [aps.-] altındaki. Ali mt’alepe on3xenişa otva-tudeni p’arantenişa amvonç’ay. (ÇM-Ğvant) Ali otları çatı altı penceresinden içeri alıyor.


tudeni (PZ ~ AH)(AK) s. ve i. Alttaki. Aşağıdaki. Tudeni mcalepe ti-jini var-eşk’emağes. (PZ-Cigetore) Alttaki ağaçları yukarı çıkaramadık. Ayşe tudeni arape celvobazgay do m3’u eyulun. (ÇM-Ğvant) Ayşe aşağıdaki dallara basarak karayemişe çıkıyor. Ğeci tudeni ruba meşk’ok’açay. Hey p’ilaten. (AŞ-Ok’ordule) Domuzu aşağıdakı ırmakta tutsun. Orda vuracağız. Tudeni ndali k’o3’uşk’oray. (AŞ-Ok’ordule) Alttaki dalı kessin. Balk’onişşe 3’ari mo-dvobam. Tudeni k’oçepe goyaben. (AŞ-Ortaalan) Balkondan su dökme. Aşağıdaki adamların üstüne dökülüyor. Nanak nayla tudeni k’alati moik’idu do ntxiri o3’iluşa ulun. (FN-Ç’anapet) Annem serenderin altındaki sepeti sırtladı ve findık toplamaya gidiyor. Oxorcak lazut’işi tudeni msvalepe meç’k’orumz do puciz meçasen. (FN-Ç’anapet) Kadın mısır sapının dallarındaki yapraklarını kesip ineğe verecek. Naya ç’ut’a ren ? - Tudeni ç’ut’a ren. (AH-Lome) Hangisi küçüktür ? - Alttaki küçük. Pi3arepe tudeni k’at’is raxat’i molisvaren. (AH-Lome) Tahtalar alt katta rahat diziliyor. Tudeni duzi kok’obiltit. Ar xese çkimi ren. Ar xese cuma-çkimişi ren. Jin golamtumani da-çkuniz mebuşkvit. (AH-Lome) Alt düzlüğü paylaştık. Bir hisse benimdir. Bir hisse erkek kardeşimin. Üst bölgeyi kız kardeşime bıraktık. Doğani ncaşi tudeni t’ot’iz ge3’ik’iden do me3’antxen. (AH-Borğola) Doğan ağacın altındaki dala asılıp [oradan] atılıyor. Nanak ncaşi tudeni çayirepe guiç’ik’onups. (AK-Döngelli) Annem ağacın altındaki otları etraflıca yoluyor. → tudendoni, tudeleni


tudes (PZ)(AK) z. Altında. Altına. Omşvelinaşi tudes k’uk’ma e3’adgun. (PZ-Cigetore) Çeşmenin altında güğüm konulmuş. Xasanik mcaşi tudes nçalaponape pağums. (PZ-Cigetore) Hasan ağacın altında çalı çırpıyı temizliyor. Ar mutxaşi tudes makvali e3’uzun. (PZ-Cigetore) Bir şeyin altında yumurta duruyor. Xasanik oxorişi tudes xoşk’a molosvarams. (PZ-Cigetore) Hasan evin altına sırık içe doğru diziyor. Xasanis oxorişi tudes dişk’a molusvarun. (PZ-Cigetore) Hasan’ın evin altında odun içe doğru dizilidir. Çxomik kvaşi tudes mişulun. (AK-Döngelli) Balık taşın altına giriyor. Tugik divanişi tudes na-ren ağu ç’k’omu şeni xo3kun. (AK-Döngelli) Fare divanın altındaki zahiri yediği için herhalde geberiyor. [{tudes = tude + lokatif göstergesi -s} olarak değerlendirilebilir. Birçok diyalektlerde bazı zarflar kısmen isim tipi ekleme sistemine sahiptir. Fakat zarflar fiilin öznesi olarak kullanılmadığına göre, ve zarflara ergatif ve enstrümantal göstergeleri eklenmediğine göre, zarf ile isim arasındaki sınırı kaybolmaz.] → tude, tudeşa, tudeşi


tudeşa (PZ) z. Altına. Xasanik Alis nuşvelams. K’alasi pa3xaşi tudeşa amunt’orams. (PZ-Cigetore) Hasan Ali’ye yardım ediyor. Kütüğü mezranın altına sürükleyerek gönderiyor. → tude, tudeşi, tudes


tudeşen (AK) z. Alttan. Altından. Dipten. Dibinden. Alik xaşarişi ginz*elepes tudeşen gu3’uç’k’irups. (AK-Döngelli) Ali fasulye sırığının uzunlarını dipten kesiyor. → tudendo, tudeleşen, tudelen


tudeşi (ÇM) z. Altında. Altına. Ali livadi çiji k’o3’agutun. Şuronepe tudeşi var-cosk’uy. (ÇM-Ğvant) Ali bahçenin alt tarafında duruyor. Keçileri aşağı bırakmıyor. → tude, tudeşa, tudes


tufeği/ tuffeği (ÇM ~ FN)(AH-Borğola ~ HP) i. Tüfek. Çark’at’ura p’anda tufeği elvobun. (ÇM-Ğvant) Askerin tüfeği her zaman yandan (omuzdan) asılıdır. K’oda na-golvobun tufeği komoği. (AŞ-Ok’ordule) Duvarda asılı tüfeği getir. Tuffeği-sk’ani 3’ipri na-cexen mk’udi duğiri. (AŞ-Ortaalan) Tüfeğini gürgen ağacında oturan ağaçkakana nışan al. Tufeği emti dikaçi. (FN-Ç’enneti) Tüfeğin namlusunu yukarı doğru tut. Tufeği mxucis elik’idams do k’inçi oiluşe ulun. (AH-Borğola) Tüfeği omzuna asıyor ve kuş avına gidiyor. Kemalik tufeği ğeciz tiz noğiyu do tetiğiz geluncaxuşi tufeği var-t’k’va3’u do ğeci imt’u. (HP-P’eronit) Kemal tüfeğini domuzun kafasına doğrultup tetiği çektiğinde tüfeği patlamadı ve domuz kaçtı. → t’ufeği


tugi (AK) i. Fare. Tugik oxorişi duşeme xit’onups do guşaxvasinon. (AK-Döngelli) Fare evin döşemesini kemiriyor da delecek. Tugik oxorişi duşeme tudendo var-guşaxuşi jindolen gexit’onups. (AK-Döngelli) Fare evin döşemesini alt taraftan delemeyince üst taraftan deliyor. Tugik divanişi tudes na-ren ağu ç’k’omu şeni xo3kun. (AK-Döngelli) Fare divanın altındaki zahiri yediği için herhalde geberiyor. Xavak xaşariten ç’eis i3’untxips do tugipes oşkurinaps. (AK-Döngelli) Havva fasulye sırığı ile tavana dürterek fareleri korkuturuyor. [AK’da hem tugi hem mtugi denir.] → mtuci, mtuyi[2], mtugi, mturi[2]


tuği (ÇM) i. Tuzak. Kapan. Tuği kocegidges-i, dolvolam. (ÇM-Ğvant) Sana tuzak kurulursa (tuzağa) düşersin. → k’apani; 3’ingiliç’iII; gedgale; ≠ kandara


tuğla (AŞ) i. Tuğla. [< Lat., Fra., İta.] Tuğla msk’va var-e3’ubazgasi e3’volay. (AŞ-Ok’ordule) Tuğlayı altına güzel yerleştirmiyorsam altı tarafa düşer. → tuğula


tuğula (AH) i. Tuğla. [< Lat., Fra., İta.] Nerminiz k’uçxe gamodgitu-doren. T’u3a tuğulate it’ubinams. (AH-Lome) Nermin’in ayakları üşümüş. Sıcak tuğlayla ısıtıyor. Memedik oxorişi duvarişi tuğula dido k’ai şums. (AH-Borğola) Mehmet evin duvarın tuğlaları çok güzel işliyor. Tuğula ok’oç’abu şeni xarcis dido çimento ixmarare. Hem oraz k’ai ok’iç’aben. (AH-Borğola) Tuğlayı birbirine yapıştırmak için harça çok çimento kullanacaksın. O zaman birbirine iyi yapışır. Xasanik oxori-muşişi jin tuğulaten ar k’at’i daha yok’odams. (AH-Borğola) Hasan evinin üzerine tuğladan bir kat daha inşa ediyor (= ekliyor). → tuğla


tulumi (AK) i. Tulum. Gayda. Şuri var-uğun. Ama xolo tulumi obaraps. (AK-Döngelli) Nefesi yok. Ama yine de tulumu şişiriyor. Tulumi voba(r)up. Ama gemiskurun. (AK-Döngelli) Tulumu şişiriyorum. Ama iniyor (= havası kaçıyor). → t’ulumi; guda; 3’em3’e


tumbi (ÇM ~ AŞ) i. Eğimli alanlarda yer yer oluşmuş tepecik. Rak’a rak’a eşk’it’aşa ar tumbi kon. Hey miyondri. (ÇM-Ğvant) Dağın sırtı boyunca çıkarken bir tepecik var. Beni orda bekle. Oxori-k’ap’ula duzi var-on. Tumbi on. (AŞ-Ok’ordule) Evin arkası düz değil. Tümsektir. [düz yerlerdeki tepecik] bunksi


tumbina (ÇM) i. Eğimli alanlardaki küçük tepecik ya da tümsek. Huy muç’o ulur, golamtumani idi. Emogi 3’ari nena dogagurasen. Tumbina muç’o goiktare karmat’e megagasen. (ÇM-Ğvant) Buradan çıkınca boylu boyunca git. Önce su sesini duyacaksın. Tepeciği döner dönmez değirmen ile karşılaşacaksın (= değirmen karşısına çıkacaksın).


turçani (ÇM) i. I. Bakkal. Turçani k’at’a ndğa ğirape eyoduy. (ÇM-Ğvant) Bakkal her gün ederleri (= fiyatları) arttırıyor. → bak’k’ali

II. Bakkal’ın dükkânı. Bakkaliye. Ali turçani a miti a muti meçamt’aşa 3’oneri meçay. (ÇM-Ğvant) Ali bakkalda birine birşey verirken tartıp (= tartılmış olarak) veriyor. Ali na-iyindru turçani ceşaluy. (ÇM-Ğvant) Ali aldığı dükkânın düzenini bozuyor (= işleri kötü gidiyor). Turçani ordo var-gon3’asi cişalen. (ÇM-Ğvant) Dükkânı erken açmaz isen düzen (= işler bozulur).


Turçiye (AŞ-Ortaalan) i. Türkiye. [< Tür. + Arp.] Turçiyeşe Alamanyaşa olva dido ora diç’ç’in. (AŞ-Ortaalan) Türkiye’den Almanya’ya gitmek çok zaman gerektirir. → Turk’i-msva; Turkula, Turkiya, Turkiye


turgums/ turguy (PZ ~ AŞ) EA har.f. Çatıyı [aps.] örtüyor. Na-turgi otva firidape kuğun. (ÇM-Ğvant) Örttüğün çatıda delikler var. Ali otva na-turgumanpe let’a-k’avarepe meserya nunç’ay. (ÇM-Ğvant) Ali örtü (= çatı) örtenlere kiremitleri sırayla veriyor. Ali oxori mçire k’avarepete turguy. (ÇM-Ğvant) Ali geniş ağaç örtüsü ile evini örtüyor. Otva çiremit’t’i turguy. (AŞ-Ortaalan) Çatıyı kiremitle örtüyor. → tragumsI; ++ ceturgums/ ceturguy

yet. aturgen : (Çatıyı) örtebiliyor. Otva vrosi var-maturgey. Huy mç’vetun. (ÇM-Ğvant) Çatıyı iyice örtemedik. Şimdi damlıyor.

part. turgeri : Örtülmuş. Oxori turger-on. Mç’masi va-comç’imasen. (ÇM-Ğvant) Ev örtülüdür. Yağmur yağınca akmayacak. Sazite turgeri otvape mturi ordo est’un. (ÇM-Ğvant) Sac ile örtülü çatılardaki kar erken kayıyor (= kayarak düşüyor).


turist’i/ turisti i. Turist. [< Fra.] Turkiyaşe dido Japoni turisti mulun. (AH-Lome) Türkiye’ye çok Japon turist geliyor.


Turki (PZ)(AŞ FN AH HP ÇX)(AK) s. ve i. Türk. → Turk’i. I. s. 1. Etnik anlamda Türk. Anadili Türkçe olup Türk kültürüne sahip olan. Kyurti Alevi ix’ven. Miçkin. Ama Turki Alevi-ti ix’ven. (AK-Döngelli) Kürt alevi olur. Biliyorum. Ama Türk Alevi de olur. 2. Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşı olan.

II. i. 1. Etnik anlamda Türk. Anadili Türkçe olup Türk kültürüne sahip olan (kimse). Şk’uni haninepes Turki mi on, Lazi mi on, var-ignapen. (PZ-Cigetore) Bizim buralarda Türk kimdir, Laz kimdir, belli değil. Bulgaristanis Turkepes coxope duktures. (AH-Lome) Bulgaristan’da Türklerin isimlerini değiştirdiler. Kibrisis Turki do Rumepe skidun. (AK-Döngelli) Kıbrıs’ta Türk ve Rumlar yaşıyor. Ermeni do Turkepe artikartis mu-şeni var-x’oropan ? (AK-Döngelli) Ermeni ve Türkler birbirlerini neden sevmiyorlar ? Bulgaristanis Turkepe-ti skidun. (AK-Döngelli) Bulgaristan’da Türkler de yaşıyor. 2. Türkiye Cumhurieyti’nin vatandaşı olan kimse. Ermenistanik Turkepes vize var-ugorams-doren. (AH-Lome) Ermenistan Türklere vize uygulamıyormuş.


Turkiya (FN AH-Lome) i. Türkiye. [< Tür. + Arp.] Azerbeycani do Turkiya cuma-devleti renan. (AH-Lome) Azerbaycan ve Türkiye kardeş devlettir. İrani do Turkiyaşi k’omşiluği k’ayi ren. (AH-Lome) İran ve Türkiye’nin komşuluk ilişkileri iyidir. Turkiyas enni gunz*e sinori Suriye k’ala uğun. (AH-Lome) Türkiye’nin en uzun sınırı Suriye iledir. Turkiyas Japoni dido va-ren. (AH-Lome) Türkiye’de çok Japon yok. “Turkiyas 20 (= eçi) milyoni Alevi ren ya do itkvinen. (AH-Lome) Türkiye’de 20 milyon Alevi olduğu söylenir. Turkiyaşe dido Japoni turisti mulun. (AH-Lome) Türkiye’ye çok Japon turist geliyor. → Turk’i-msva; Turçiye, Turkula, Turkiye


Turkiye (PZ)(AŞ-Ok’ordule)(AH-Borğola HP ÇX)(AK) i. Türkiye. [< Tür. + Arp.] Turkiye Asyas mem3xveri ren. (AH-Borğola) Türkiye Asya’ya eklidir. Suryanepe Turkiyes-ti skidunan. (AH-Borğola) Süryaniler Türkiye’de de yaşıyorlar. Turkiyeşi sum k’ele zuğate got’k’eri ren. (AH-Borğola) Türkiye’nin üç tarafı denizle kaplıdır. Kyurtepe Turkiyeşi k’at’a k’eles skidunan. (AH-Borğola) Kürtler Türkiye’nin her tarafında yaşıyorlar. Yunanistanişi adape Turkiyeşen iz*iren. (AK-Döngelli) Yunanistan’ın adaları Türkiye’den görünüyor. Romanyaşen dido k’oçi Turkiyeşa mulun do içalişeps. (AK-Döngelli) Romanya’dan çok insan Türkiye’ye geliyor da çalışıyor. Turkiyeşi başbakani Suriyeşa igzalu. (AK-Döngelli) Türkiye başbakanı Suriye’ye gitti. → Turk’i-msva; Turçiye, Turkula,Turkiya


Turkula (FN) i. Türkiye. [< Tür. + Arp.] Turkula Asya do Evropaşi araz ar xinci steri ren. (FN-Ç’anapet) Türkiye, Asya ve Avrupa arasında bir köprü halindedir. Ermenistani do Turkula k’omşi renan. (FN-Ç’anapet) Ermenistan ve Türkiye komşular. Xiristiyanepe Turkulas-ti skidunan. (FN-Ç’anapet) Hıristiyanlar Türkiye’de de yaşıyor. Ham tutaşi eçi-do-şkitiz Vi3’eşa bulur. Ar tutaz Turkulaz dobdgitare. (FN-Ç’anapet) Bu ayın yirmi yedisinde Fındıklı’ya gidiyorum. Bir ay kadar Türkiye’de kalacağım. → Turk’i-msva; Turçiye, Turkiya, Turkiye


Turkuli (PZ)(AŞ FN AH HP ÇX)(AK) s.-z. ve i. Türk dili ile ilgili. Türkçe. Nanaz Turkuli elakteyi ap’aramiten. (AH-Lome) Annem Türkçeyi telâffuz edemez (= Yanlış telâffuz eder). Alik Turkuli heşşo diguru ki şa ospirapams. (AH-Lome) Ali Türkçe’yi öyle öğrendi ki çok güzel konuşuyor. Nanak Mp’olis-ti Turkuli var-ip’aramitu. Na-idu yeriz şa Lazuri ospiyapu. (AH-Lome) Annem İstanbul’da da Türkçe konuşmadı. Gittiği yerde hep Lazca konuştu. Muradik P’oluri Turkuli ospirapams. (AH-Borğola) Murat İstanbul Türkçesini güzel konuşuyor. Turkuli k’ai var-miçkin şeni iya mu tkvala ren var-miçkin. (AK-Döngelli) Türkçe’yi iyi bilmediğim için onun ne demek olduğunu bilmiyorum. [Günlük konuşmada Turkuli kelimesi pek nadiren kullanılır. Birçok yörede hiç kullanılmaz. Türkçeden girmiş Turkçe kelimesinin kullanımı oldukça yaygındır.] → Turk’uri


Turk’i (ÇM) s. ve i. Türk. 1. Etnik anlamda Türk. Anadili Türkçe olup Türk kültürüne sahip olan (kimse). Ogi Gurci-msva Turk’epeşi ort’u. (ÇM-Ğvant) Gürcistan eskiden Türklerin idi. 2. Türkiye Cumhurieyti’nin vatandaş olan (kimse). → Turki


Turk’i-msva (ÇM) i. Türkiye. Turk’i-msva Turk’uri ilak’irdaman. (ÇM-Ğvant) Türkiye’de Türkçe konuşuyorlar. → Turçiye, Tyrkula, Turkiya, Turkiye


Turk’uri (ÇM) s. ve i. Türk dili ile ilgili. Türkçe. Turk’i-msva Turk’uri ilak’irdaman. (ÇM-Ğvant) Türkiye’de Türkçe konuşuyorlar. → Turkuli


turli → iri-turli, mtel-turli


turtolums (AH) EA har.f. Doğrudan doğruya ateşe gösterip pişiriyor. → ot’uxnams; t’urt’olumsII; ++ goturtolums


tuta i. [çoğ. tutape] Ay. 1. Gökteki ay. Tutaşi çona melenk’alepes natanen. Melenk’ale vort’ik’o ma-ti mematanaset’u. (PZ-Cigetore) Ay ışığı karşı taraflara vuruyor. Karşı taraflarda olsaydım, bana da o ışıktan vuracaktı. Seri çona var-miğut’ey. Tuta domitaney. (ÇM-Ğvant) Gece ışığımız yoktu. Ay bizi aydınlattı. Ogineni 3’anaz tuta iç’opuyiz P’oliz bort’i. (FN-Ç’anapet) Önceki sene ay tutulunca İstanbul’da idim. Ağne tuta. (FN) Hilâl. Yeni ay. Tuta yulun. (FN ~ ÇX) Ay doğuyor. P’ap’uli-çkimi ağne tutaz oxvameşa it’u do ixvamamt’u. (FN-Ç’anapet) Dedem yeni ayda ibadethaneye gider ve dua ederdi. Mjora iç’opa şkule tuta mok’atven. (FN-Sumla) Güneş tutulunca (güneşin) önünü ay kapatıyor. # Seri tuta va-rt’u. Si memotani. (AH, anonim) Gece ay yoktu. Sen bana ışık tuttun. Aya k’ulanişi nunk’u tuta steyi çxat’un. (AK-Döngelli) Bu kızın yüzü ay gibi parlıyor. 2. Takvimdeki ayların her biri. Morderi-tuta. (PZ-Cigetore) Ocak ayı. 3’ulu-tuta. (PZ-Cigetore) Şubat ayı. Ham 3’ana t’axva-tutaşi eçi-do-vit’o-ar ndğas yazi-saat’işi k’işi-saat’işa kogolaft’it. (PZ-Cigetore) Bu yıl Ekim 31’inde yaz saatinden kış saatine geçtik. 3’ilva-Tuta T’axva-Tutaşi ogineni tuta on. (PZ-Cigetore) Eylül ayı ekim ayın öncesi aydır. Tuta ar pirçi oraşi gamast’un. (ÇM-Ğvant) Ay birden bitiveriyor. Tuta-3’ut’a. (FN-Ç’anapet) Şubat ayı. Ham tutaşi eçi-do-şkitiz Vi3’eşa bulur. (FN-Ç’anapet) Bu ayın yirmi yedisinde Fındıklı’ya gidiyorum. Aşe na-moxtasen tutaz ikomocen. Ham tutaz şuk’a k’ayi didven. (FN-Ç’enneti) Bu ayda salatalık [ekilirse] iyi gelişir. (FN-Sumla) Ayşe gelecek ayında evlenecek. Aşe na-mulun a jur tutaz doloxe gamitxvasen. (AH-Lome) Ayşe gelecek bir iki ay içinde evlenecek. Mart’iş tuta var-içodaşa bilanço oçodinoni boret. (AH-Lome) Mart ayı bitmeden bilançoyu bitirmemiz gerek. Tuta-mk’ule. (AH-Borğola) Şubat ayı. 3. Süre olarak ay. Otuz gün. Yilmazişi bozomota ar tutaşi doloxes ikomocen. Duğunişa miyoxaman. (PZ-Cigetore) Yılmaz’ın kızı bir ay içinde evleniyor. Bizi düğüne davet ediyor. Didi-şk’imik jur tuta on ç’i ast’enari ncas. (PZ-Cigetore) Büyükannem iki aydır ki yatalak yatıyor. Ali na-eç’opasen porça ar tutaşi bri3’uy. (ÇM-Ğvant) Ali aldığı gömleği bir ayda eskitiyor. Ar tuta şuk’ule belediye-seçimepe on. Hişeni vulur-movulur do leba nena memaçen. (AŞ-Ok’ordule) Bir ay sonra belediye seçimleri var. Ondan dolayı gidip geliyorum ve geç cevap verebiliyorum. Ar tutaz Turkulaz dobdgitare. Vi3’eşa bulur. (FN-Ç’anapet) Bir ay kadar Türkiye’de kalacağım. Fındıklı’ya gidiyorum. Ar tuta ogine Mp’oliz bort’i. Emuca-skani bz*iri. Jurik gyari p’ç’k’omit. (FN-Sumla) Bir ay önce İstanbul’da idim. Senin amcanı gördüm. Birlikte (= ikimiz) yemek yedik. Ma tutuni mebaşkvi. Ar tuta ren tutuni var-pşum yaaa ! (FN-Sumla) Ben sigarayı bıraktım. Bir aydır sigara içmiyorum ya ! K’oçik sum tuta ren goxve3’un do ar ndğaz var-nuşveli. (AH-Lome) Adam üç aydır yalvarıyor da bir gün yardım etmedin. Çili-çkimik dolabis na-molosvarun dolokunupe tutas ar gokankums. (AH-Borğola) Eşim dolapta dizili giysileri ayda bir havalandırıyor. Berek a3’i xoxups. Ama jur tuta şkule goxtasinon. (AK-Döngelli) Çocuk şimdi emekliyor. Ama iki ay sonra yürüyecek. Ont’ules p’ip’eri vorgi. Ar tuta şkule dimç’itanen. (AK-Döngelli) Bahçeye biber ektim. Bir ay sonra kızarır.


tutaçxa (PZ-Cigetore ~ ÇM)(FN ~ AH) i. Pazartesi günü. [Yayınlarda gösterildiği halde PZ-Cigetore dışında pek kullanılmaz.]


Tuta-didi (FN-Ç’anapet) i. Aralık ayı. → Xist’ona; Zemperi; Xistana, Xristina


tuta-gamalveri (AŞ-Ok’ordule) z. Ay sonunda. [Bu ifade, kelimesi kelimesine “ay dışarı çıkmışken” anlamına geldiğine göre, aslında İslâm takvimindeki “kamer sonunda” anlamında kullanıldığı tahmin edilir.] → tuta-gamalvora, tuta-gamolcuri


tuta-gamalvora (ÇM) z. [pek nadiren] Ay sonunda. → tuta-gamalveri, tuta-gamolvuri


tuta-gamolvuri (AŞ-Ortaalan) z. Ay sonunda. Cenç’areri tuta-gamolvuri mekçare. (AŞ-Ortaalan) Parayı ay sonunda vereceğim. → tuta-gamalvora, tuta-gamalveri


tuta-mesk’uru (PZ-Cigetore) i. Ay sonu. Tuta-mesk’urus hak vati vot’a. (PZ-Cigetore) Ay sonunda burada olmayacağım. [Bu kelimenin ikinci üyesi, hem mesk’urun fiilinin fiil-isim halini, hem de ÇM ve FN’da gözlemlenen tuta-mest’uri/ tuta-mesturi kelimesinin ikinci üyesini andırıyor.] → tuta-mest’uri, tuta-mesturi


tuta-mest’uri (ÇM), tuta-mesturi (FN) i. Ay sonu. Tuta-mest’uri on. Tuta-ti aşk’va var-pranduy. (ÇM-Ğvant) Ay sonudur. Ay da artık parlamıyor. Ar t’uvra mkveri tuta-mesturişa einç’en. (FN-Sumla) Bir çuval un ay sonuna kadar yetiyor. → tuta-mesk’uru


Tuta-mk’ule (AH-Borğola) i. Şubat ayı. 3’ulu-tuta, Gujuği, Tuta-3’ut’a, K’undura, K’uç’uği


Tuta-k3ala (AH-Borğola) i. Temmuz ayı. → Ç’uruğayi, Ç’uruği/ Çuruği, K3apa, k3apaş(i) ora, Çuruğayi


tutast’e (PZ ~ AŞ), tutaste (FN ~ AH) i. Ay ışığının var olduğu hal. Tutast’es vulut’i ğari-şkimi maz’irusi maşk’urinu. (PZ-Cigetore) Ay ışığında gidiyordum. Gölgemi görünce korktum. # Amseri tutast’e on / Mendaft’at rak’anişa / Ma si na mego3’ert’i / T’obaşa elit’işa. (ÇM, anonim) Bu akşam ay var / Çıkalım tepeye / Ben sana bakıyordum / Sen gizlice yukarı giderken. Tutast’e-ora si megancudare. (AŞ-Ortaalan) Ay ışığı varken seni öpeceğim. Tutaste oraz ogzalu dido k’ayi doma3’onen. (FN-Ç’anapet) Ay ışığı vaktinde yürümek çok hoşuma gidiyor. Berepek tutastez nez*i k’orobuman. (FN-Sumla) Çocuklar ay ışığında ceviz topluyorlar. Tutaste va-ren. Mureci ren. (AH-Lome) Ay ışığı yok. Hava kapalıdır. Ham seri k’ayi tutaste ren. T’obaz heşşo dolaçxant’en ki nçxomepe iz*iren. (AH-Lome) Bu gece güzel ay ışığı var. Gölün içine öyle yansıyor ki balıklar bile görülüyor. Hamseri k’ai tutaste ren. Galeni kvape ik’oro3xen. (AH-Borğola) Bu gece iyi ay ışığı var. Dışarıdaki taşlar sayılıyor. → tutaşte


tutaşte (AK) i. Ay ışığının var olduğu hal. Seri divu. Te var-miğunan. Ama tutaştek motanaman. (HP-P’eronit) Gece oldu. Işığımız yok. Ama ay bizi aydınlatıyor. Amseri tutaşte k’ai var-otanaps. (AK-Döngelli) Bu akşam ay ışığı iyice aydınlatmıyor. → tutaste, tutast’e


Tuta-3’ut’a (FN-Ç’anapet) i. Şubat ayı. 3’ulu-tuta, Gujuği, K’undura, K’uç’uği, Tuta-mk’ule


tuteri/ tuteyi s. [sayısal sıfat arkasında] Yaşı (bir, iki, üç ....) aylık olan (çocuk, yavru vs). Xasanişi çxoro tuteyi berenak ipoxnams. (PZ-Cigetore) Hasan’ın dokuz aylık bebeği emekliyor. Da-şk’imi k’at’a ç’umanişi dulyaşa it’aşa şxoro tuteri bere-muşi şk’u memişk’uman. (AŞ-Dutxe) Kız kardeşim her sabah işe giderken dokuz aylık çocuğunu bize bırakıyor. Da-çkimik handğa ovro tuteri bere çku memişkvez. Boyne ibgarz edo miti var-ninç’inams. Mu-şeni didi-nana xvala ninç’inams, var-miçkin. (FN-Ç’anapet) Kız kardeşim bugün dokuz aylık çocuğunu bize bıraktı. Devamlı ağlıyor ve yanına kimseyi yanaştırmıyor. Neden sadece büyük anneyi yanaştırıyor, bilmiyorum. 3’ut’eli bozo-çkimik cumadi-muşişi xut tuteri berezDimp’lanazya do o3’u3’ale moludumers. (FN-Ç’anapet) Küçük kızım amcasının beş aylık bebeğineAğlamasındiye emzik veriyor. Fadimeşi şkit tuteri berek poxums. (FN-Ç’anapet) Fatma’nın yedi aylık çocuğu emekliyor. Oxorcak sum tuteri bere sağraz gebonumz. (FN-Ç’anapet) Kadın üç aylık çocuğu seyar leğende (= küvette) yıkıyor. Sum tuteri çiçku-bere nişkvinen do soti ilen-i ? (AH-Lome) Üç aylık bebek bırakılıp bir yere gidilir mi ? Mozayi-çkimi xut tuteyi mçinoci ren. (AH-Lome) Benim buzağım beş aylık yüklüdür. Puci şkit tuteri mçinoci ren. Çkva mja var-inç’valen. (AH-Lome) İnek yedi aylık yüklüdür. Artık süt sağılmaz. Vit’o-xut ndğeri bere sum tuteri bereşa nungaps. (AK-Döngelli) On beş günlük bebek üç aylık bebeğe benziyor.


tuti (AK) i. Ayı. Tutişi tati. (AK-Döngelli) Ayının pençesi. → mtuti


tutula[1] (AH-Borğola) s. Korkak. Heya dido tutula k’oçi ren. (AH-Borğola) O, çok korkak insandır. → mşk’urinace, mşk’urinaje; şkurnace; şkurinace


tutula[2] (AK) s. Yavaş hallerde bulunan. Uyuşuk uyuşuk gezen. Davranışlarında tembellik olan. Skani stei tutula bere var-bz*iri. (AK-Döngelli) Senin gibi uyuşuk çocuk görmedim. Mustafa usta k’ai dulya ikips. Ama m3ika tutula ren. (AK-Döngelli) Mustafa usta iyi iş yapar. Ama biraz yavaştır (= uyuşuk uyuşuk iş yapandır).


tutuni i. I. Tütün. Ayşek tutuni 3onums. (PZ-Cigetore) Ayşe tütün diziyor. Tutuni çağet’i gvok’oray. Şvasen. (AŞ-Ok’ordule) Tütünü kâğıda sarıyor. İçecek. Ham gok’oroni tutuni var-on. Var-ipelen. (AŞ-Ok’ordule) Bu sarılacak tütün değil. Yaramaz. [PZ-Cigetore’de hem tutuni hem t’ut’uni denir.] → t’ut’uni

II. Sigara. [< Fra. < İsp.] Goişi şk’ala tutuni mo-şum. Xavi ayen. (PZ-Cigetore) Goişi’nin yanında sigara içme. Alerjisi var (= fenasına gidiyor). Tutuni mo-şumt. Oxori delik’açen. (PZ-Cigetore) Sigara içmeyin. Ev duman doluyor. Berek baba-muşis tutuni nuxiramt’uşa koniç’opu. (PZ-Cigetore) Çocuk babasından sigara çalarken suçüstü yakalandı. Xasanik tutuni şumt’aşa hişo delizdams ç’i dumani-muşi tolepe-muşişa gamulun. (PZ-Cigetore) Hasan sigarayi içerken öyle içine çekiyor ki dumanı gözlerinden çıkıyor. Tutunişi menoç’vepe mtelli gzaz obğun. (FN-Sumla) Sigara izmaritleri hep yola dökülmüş haldedir. Ma tutuni mebaşkvi. Ar tuta ren tutuni var-pşum yaaa ! (FN-Sumla) Ben sigarayı bıraktım. Bir aydır sigara içmiyorum ya ! sigara, zigara, z*igara


tutun3ela (AH) i. Arpacık. Go3’oz jur tolis-ti tutun3ela emixtu. (AH-Lome) Geçen yıl iki gözümde de arpacık çıktı.


tutxoci (AH) s. Akışkan. P’et’mezi hek’o va-iguben. M3ika tutxoci t’asen ki koraşi dido va-ip’ecanasen. (AH-Lome) Pekmez o kadar kaynatılmaz. Biraz akışkan olacak ki soğuyunca çok katılaşmayacak. → lon3’aI; tutxuIII, titxuII


tutxu (PZ ~ AH-Lome) s.-z. I. Seyrek. Aralıklı. Txombuşi mşk’velape tutxu iyu do Ali-tik txombuşi mşk’velape k’oşk’urgams. (PZ-Cigetore) Kızılağaç fidanları seyrek oldu da Ali de (başka) kızılağaç fidanlarını (şimdi olanların) arasına dikiyor. Han3’oneri lazut’i tutxu extu. (FN-Ç’anapet) Bu seneki mısır seyrek çıktı. → titxu

II. İnce. Tutxu dolvonkuy. (ÇM-Ğvant) İnce giymiş. Ayşe şuk’a tasepe tutxu mbela mek’oruy do ezduy. Tasepe va-k3uran. (ÇM-Ğvant) Ayşe salatalık tohumlarını tülbente sarıp saklıyor. Tohumlar çürümüyor. Ali oxori tudendoİxi mo-e3’vobamt’aydeyi tutxu pi3arepe e3’uç’aday. (ÇM-Ğvant) Ali evin alt tarafına rüzgârdan korumak için ince tahtalar çakıyor. Pisarişi tutxu yerepe-muşi molut’axi. (AŞ-Ortaalan) Tahtanın ince yerlerini (bu yana doğru gelecek şekilde) kır. Ağne na-ep’ç’opi pantoloni m3ika tutxu ren. (FN-Ç’anapet) Yeni aldığım pantalonun kumaşı biraz ince. Tutxu ruzaz ini yekten goşolamz. (FN-Ç’anapet) İnce cekete soguk hemen geçiyor. → mç’ipe

III. (yemek, muhallebi vs hakkında) Cıvık ya da akışkan. Papa dido tutxu divu-doren. (AH-Lome) Muhallebi çok cıvık (= akışkan) olmuş. [AH-Lome’de hem tutxu hem titxu denir.] → lon3’aI; tutxoci; titxuII


tuvalet’i/ tuvalet’t’i i. Tuvalet. [< Fra.] Helâ. [< Arp.] Apteshane. [< Far.] Yüznumara. Musafiri tuvalet’i vo3’iraten. (AŞ-Ok’ordule) Misafire tuvalet göstereceğiz. Mussafiri tuvalet’t’i bo3’iraten. (AŞ-Ortaalan) Misafire tuvalet göstereceğiz. → çenefi; çeşme; gezme; çeçme; abdez-xana, abde3xana; oz*gumale; z. [tuvalete] gale[1]-II


TV i. [kısaltma] Televizyon. Onurik TV-iz (= televizyoniz), k’oltuğiz nincirs do o3’k’ers. (AH-Borğola) Onur TV’ye (= televizyona), koltuğa yaslanıp bakıyor. → televizyoni


txa (AK) i. Keçi. Babak txa ğvanç’ups. (AK-Döngelli) Babam keçi kırkıyor. → k’eç’i; şoroni/ şuroni; keçi; ntxa


txa txa txa txa (FN-Sumla) ü. Katı cismin döküldüğünü ifade eden ünlem.


txiyi/ ntxiyi (ÇX) i. Fındık. Txiyi nuk’us nana-muşik amudvars. (ÇX-Makret) Fındığı annesi ağzına koyuyor. → ntxiri/ ntxiyi, mtxiri


txombepuna (PZ ~ AŞ)(AH-Lome) i. Kızılağaçlık. mşkvelopuna/ mşkvelepuna/ mşkvelapuna


txombi (PZ) i. İltihap. K’uçxes pupuli miğut’u. Var-cemaktu do txombi domayu. (PZ-Cigetore) Ayağımda çiban vardı. İyileşmedi de iltihap oldu. Alişi yuzi elimbaren. Mondo k’irbi txombi dvayu. (PZ-Cigetore) Ali’nin yüzü şişiyor. Sanırım dişi iltihap yaptı. → txomri, txombri; txomburi, ntxomuri, txomuri


txombreyi (FN) s. İltihaplı. Biç’i-çkimiz k’onç’iş jindole txombreyi pupuli uğun. (FN-Ç’anapet) Oğlumun ayak bileği üstünde iltihaplı çıbanı var. txomburoni; ntxomuroni


txombri (AŞ) i. İltihap. İrin. K’iti danzi elema3onusi txombri mapşu. (AŞ-Ok’ordule) Parmağıma diken batınca iltihap doldu. → txombi, txomri; txomburi, ntxomuri, txomuri


txombu (PZ ~ FN-Ç’anapet)(AH-Lome) i. Kızılağaç. Txombuşi mcas urz*enişi binexi gok’oreri on. (PZ-Cigetore) Kızılağaca üzümün asması sarılıdır. Txombuşi mcas xor3’i k’o3’obun. (PZ-Cigetore) Kızılağaçta et sarkıtarak asılıdır. Memet’ik txombu-mcaşi arape guragadams. (PZ-Cigetore) Mehmet kızıl ağacın dallarını kırıp parçalaıyor. Txombu badi iyasi tudendo ğorma ayen. (ÇM-Ğvant) Kızılağaç yaşlanınca altı tarafı kovuk olur. Ali u3’vi do na-ep’k’vati txombu gamaçitay. (AŞ-Ok’ordule) Ali’ye söyle de kestiğim kızılağacı yarsın.Ali txombu goazuy. (AŞ-Ok’ordule) Ali kızılağacın etrafını yontuyor. So-ti txombu doborgare gamaxombun. (AŞ-Ok’ordule) Nereye kızılağaç dikersem içten kuruyor. Ar bere txombuşi dudi celadgun do k’riyams. (AŞ-Ok’ordule) Bir çocuk kızılağacın başında duruyor da bağırıyor. Txombu ndalepe manniya oxori nantxen. (AŞ-Ortaalan) Kızılağaçların dalları hep eve değiyor. Txombu ordoşe goyazi. (AŞ-Ortaalan) Kızılağacı erkenden yont (= kenarlarını kes). Babak, urz*enişi k’ant’arepe na-var-gestun steri txombuz oxok’orams. (FN-Ç’anapet) Babam üzümün filizlerini, aşağıya kaymayacak şekilde, kızıl ağaca bağlıyor. Gza 3’ale na-dolodgin txombupe ntxiriz matven. (FN-Ç’anapet) Yolun aşağısında duran kızılağaçları fındığa gölge yapıyor. Txombupe mok’vatoni ren. Çayiz matven. (AH-Lome) Kızılağaçlar kesilmelidir. Çayı gölgeliyor. [FN-Ç’anapet ve AH-Lome’de hem txombu hem ntxombu denir.] → ntxombu; mşkvela; txomu, ntxomu


txomburi (AH-Lome) i. İltihap. Mesoğoniz na-emixtu pupulik toli dovu-doren. Txomburi gamulun. (AH-Lome) Kalçamda çıkan çıban göz oluşturmuş (= göz yapmış). İltihap geliyor. → txombi, txomri, txombri; ntxomuri, txomuri


txomburoni (AH-Lome) s. İltihaplı. K’uçxez na-emixtu pupulepe txomburoni ren. (AH-Lome) Ayağımda çıkan çıbanlar iltihaplıdır. → txombreyi; ntxomuroni


txomri (ÇM) i. İltihap. İrin. Ayşeşi pupuli txomri diyu. (ÇM-Ğvant) Ayşe’nin çıbani iltihaplandı. Alişi pupulişa txomri niyoren. (ÇM-Ğvant) Ali’nin çıbanından irin akıntısı var. → txombi, txombri; txomburi, ntxomuri, txomuri


txomu (AH-Borğola ~ ÇX) i. Kızılağaç. Txomuşi pi3ari xeşi burgiten k’ai gamixven. (AH-Borğola) Kızılağaç tahtası el burgusu ile iyi delinir. [AH-Borğola’da hem txomu hem ntxomu denir.] → txombu, ntxombu; mşkvela; ntxomu


txomuri (AK) i. İltihap. İrin. Zerak mota-muşişi pupuli yumç’k’aps do txomuri gamoçkumers. (AK-Döngelli) Zehra torununun yarasını deşiyor da irini çıkartıyor. → txombi, txomri, txombri; txomburi, ntxomuri


txun (FN-Ç’anapet) Aø har.f. Yıkanmış giysi çekiyor, küçülüyor ya da daralıp kısalıyor. Nanak t’u3a 3’k’ayite na-naxu k’azaği dotxu. (FN-Ç’anapet) Annemin sıcak suyla yıkadığı kazak çekti (= küçüldü). [◘ Bu fiilin perfektif biçimleri, txums fiilinin perfektif biçimleri ile eşbiçimli olur.] → oxt’un; imk’ulanen; im3’ulanen, k’o3’im3’ulanen; zduyIII; xtun, xtams; muizdipsII


txuy/ txums/ txups (ÇM)(AŞ-Ortaalan ~ HP ÇX)(AK) EA har.f. Eğiriyor. (Yün veya keten liflerini) ip haline dönüştürüyor. Mcora nuxen do mxeni txuy. (ÇM-Ğvant) Güneşe karşı oturmuş halde yün eğiriyor. Faduk’a toma txuy. 3’endeç’i işvasen. (ÇM-Ğvant) Faduka yün eğiriyor. Kendine çorap örecek. Ali şuroni-toma ntaluy. Nonç’epi txvasen. 3’endeç’i işvasen. (ÇM-Ğvant) Ali keçi kılını dövüyor (= ayıklıyor). İplik eğirip çorap örecek. Koyini toma doptxvi. (AŞ-Ortaalan) Koyunun yününü eğirdim. Nanak nok’epi txums. (FN-Ç’anapet) Annem iplik eğiriyor. 3’oxle nandidik mxenite yuni txumt’u do 3’inek’i mişumt’ez. (AH-Lome) Eskiden büyükannem mxeni ile yun eğiriyordu ve bize çorap örerdi. Nandidi-çkimik xeş-tati mişvasen do yuni txums. (AH-Borğola) Babaannem bana eldiven örecek de yün eğiriyor. Nandidi-çkimi 3’oxle mxeniten nok’epe txumt’u-doren. (AH-Borğola) Anneannem eskiden yün eğirme aracı ile iplik örermiş (= yaparmış). Nandidik sulerişi nok’epe pxeniten txups. (AK-Döngelli) Babaannem kendir iplerini yün eğirme aracı ile eğiriyor. [◘ Bu fiilin perfektif biçimleri, txun fiilinin perfektif biçimleri ile eşbiçimli olur.] → mxums/ mxuy; ntxums, mtxuy; ++ cetxuy

şsz itxinen : Eğiriliyor. Toma t’anciyari ort’u do xolo-ti ditxinu. (ÇM-Ğvant) Yün kirliydi, amma yine de eğiriebildi.

f.-i. otxu : Eğirme. Toma otxu domigurumun do huy gomoç’ondru. (ÇM-Ğvant) İp eğirme öğrenmişliğim var. Ama şimdi unuttum.