Y y Bu sözlükte kullanılan Laz alfabesinin 34’üncü harfi. Arka-ortadamaksıl yaklaşmalı sesli konson (*) fonemini gösterir. [(*) Konson, halk dilinde yanlışlıkla “sessiz” denir. Bazılarına göre “ünsüz”. Lazca fonetiği ve fonolojisinde tek başına hece oluşturamayan fonemi ifade eder.] Uluslararası Fonetik Alfabesi’nde [j] şeklinde yazılır. ([y] ise Türkçe alfabesinde Ü/ü harfi ile yazılan vuayeli gösterir.) Fonetik bakımından İ/i harfi ile yazılan vuayele çok yakın olduğundan dolayı “yarı-konson” veya “yarı-vuayel” diye de adlandırır.


-y → -i[1]


-ya (ÇX) [Direktif eki {-şa}’nın değişkeni.] Berepes Limci oxoriya mani moxtit diye telli dovandvapur. (ÇX-Çxalazeni, TM) Çocuklara Akşam eve erken gelin diye sürekli tembih ediyorum.

Jur dğas 3’oxe Artvinis Sinani bz*iri. Ç’umenşi k’ule kyoyiya meptaunon ya tkumart’u. (ÇX-Çxalazeni, TM) İki gün önce Artvin’de Sinan’ı gördüm. Yarından sonra köye geleceğini söylüyordu.


ya[1] bağ. Ya da. [ya ... ya-ti : ya ... ya da] Lazut’epe dido ixi baraşi ya mot’roxun, ya-ti dolipinen. (AH-Lome) Mısırlar çok rüzgâr estiği zaman ya kırılıveriyor, ya da yere seriliyor.


ya[2] s.a.e. Diye. Dedi. ≠ ma[2]; şo; çkva[3]

A. [ya] I. [cümle sonunda] Dedi. “Toliz mu gağoduma-şaBerek gemçuya. (FN-Ç’enneti) “Gözüne ne oldu ?” dedim kiÇocuk bana vurdudedi. Ksiniz k’itxez-doren : “So ulur ?” - “Oç’u do oxeluşeya. T’k’oriniz k’itxez-doren : “So ulur ?” - “Oz*i3u do oxeluşeya. (AH-Lome) Sessiz osuruğa sormuşlar : Nereye gidiyorsun ?” - “Yakup kavurmayademiş. Sesli osuruğa sormuşlar :Nereye gidiyorsun ?” - “Gülmekten kasıp kavurmayademiş.

II. [“diyor” veya “sanıyor” anlamlarına gelen fiilin önünde] Diye. K’oçi doğuruya da3’onez do skidala doxvamt’ez. (FN-Ç’anapet) AdamıÖldüsandılar ve canlı gömüyorlardı. Muzafferi-tkvanikPucepe gamapçareya zop’ons. - Muzafferik goşubğams. (AH-Lome) Sizin Muzafferİnekleri satacağımdemiş. - Muzaffer saçmalıyor. ÇkuMoxtitya mi3’van. (*)(AH-Lome) BizeGelindesinler. Orhanik mukMu bore ?” ya va-zop’ons do milletiz notkvams. (AH-Lome) Orhan kendisiBen neyim ?” demiyor da millete dil uzatıyor. O3’k’edu. Bere-muşi gemzuli steri ren. Baba-muşik k’itxu : “Mu gomç’un ?” ya do. BerekMa mutu var-momç’un. Nciri komomixtuya u3’u. (AH-Borğola) Baktı. Çocuğu üzgün gibi. Babası da sordu : “Ne derdin var ?” diye. Çocuk : “Benim derdim yok. Uykum geldidedi. [(*) → şo]

III. (AH-Borğola) [ya-şi] Derken. “K’oçi oiluşe bidaya-şi iri cuma-muşik dodgitinams. (AH-Borğola) “Adamı vurmaya gideyimderken hep kardeşi durduruyor. Germaşe ulurt’eşi jur gza z*ireşi goişaşez. “Heya !”, “Haya !” ya-şi mteli gaşaşez. (AH-Borğola) Dağa giderken iki yol görünce şaşırdılar. “Şu !”, “Bu !” derken hepten karıştırdılar. “K’alemite kart’ali bğara ya-şi dido gyacinu do ğri3ku. (AH-Borğola) “Kalemle kâğıdı karalayayım derken çok bastırdı da derin çizdi. Coğorik bistera ya-şi modvalu domistik’u. (AH-Borğola) Köpek oynayayım derken (= Köpek kendisi oynamayı isterken) ayakkabımı parçaladı. Xeş-burti istert’eşi Memet’ik na-ot’k’oçu burti EminekBicubalaya-şi Xasanik nucubalu. (AH-Borğola) Eltopu oynarlarken Mehmet’in attığı topu EmineKapayımderken Hasan (ondan önce) kaptı. Memet’ik dada-helik’opteriHek hak goboputxinaya-şi ncaz konontxapu. (AH-Borğola) Mehmet oyuncak helikopteriOraya buraya uçurayımderken ağaca çarptırdı. Malteşi avlis na-isters berepesMbuli mekçatenya-şi çkimde k’ele mok’arçenan. (AH-Borğola) Komşunun avlusunda oynayan çocuklaraSize kiraz vereceğimdeyince bana doğru koşuyorlar.

B. [ya do] [“diyor” ve “sanıyor” anlamlarına gelmeyen fiil ile birlikte] Diye. Diyerek.

I. [doğrudan alıntı] Xasanik cuma-muşizLet’a egiç’opamya do na-ok’iğu-dort’u genç’areyi gundinu. (FN-Ç’anapet) Hasan kardeşineSana arazi alıyorumdiyerek onun biriktirmiş olduğu parayı kaybettirdi. M3xuliş ar t’ot’i Berepe moxtan şkule ç’k’omanen ya do nut’alu. (FN-Sumla) Armudun bir dalını Çocuklar gelince yesinler diye dalda bıraktı. BerekMşkorineri mot-dopskidu(r)t’aya do çkimde moxtimu ondğeriz muxvalaminams. (AH-Lome) ÇocukAç kalmayayımdiye bana gelmeyi öğlene rastlatıyor. K’at’a bidaşi XasanikOxori var-emaç’opezya do oxorca-muşi çkimde obgarinapams. (AH-Lome) Her gittiğimde HasanEv alamadıkdiye karısını bana ağlattırıyor. K’at’uK’inçepe mot-emk’utut’anya do tamo tamo nanç’en. (AH-Lome) KediKuşlar ürkmesindiye yavaş yavaş yaklaşıyor. Muradik na-vu bageniz “İxi mot-amulut’az ya do k’ai dotragu. (AH-Borğola) Murat, yaptığı dağ evine Rüzgâr girmesin diye iyice kapattı. Cumadik mota-muşi Mot-melamt’az ya do xincişen goloyonams. (AH-Borğola) Amcam torunu Düşmesin diye köprüden öteye geçiriyor. OnuriK’ai bik’itxomya do ibaren. (AH-Borğola) Onurİyi okuyorumdiye şişiyor (= kasılıyor). Feritik oxoyis oğine na-gedgin mteli ncalepes dudi gyuk’vatums : “Oxoyis var-mok’atvas ya do. (HP-P’eronit) Ferit evinin önündeki tüm ağacların tepesini kesiyor : “Eve kapatmasın diye. Bee-muşi x’onaşen moxtasun ya do çumars. (ÇX-Makret) Çocuğunun tarladan gelmesini bekliyor. “Bergişi ondre3’e dibaras ya do 3’k’aris giludumers. (AK-Döngelli) Kazanın sapı şişsin diye suya koyuyor. XasanikX’ini renya do nek’na muizdips. (AK-Döngelli) HasanSoğukturdiye kapıyı içeriden kendine doğru çekip kapatıyor.

II. [dolaylı alıntı] Babak çayi na-dolodu yeepe oxi3’onaz ya do k’et’i gyo3onams. (AH-Lome) Babam çay ektiği yerler anlaşılsın diye üzerine çubuk dikiyor. Dadik han3’o tadili ivaşi motalepe-muşi moxtasen ya do meşvens. (AH-Lome) Teyze bu yıl tatilde torunları gelecek diye umuyor. Nuranik komoliz uğun-i var-uğun-i ya do çkar var-k’itxoms. Muntxa unon yoç’opinapams. (AH-Lome) Nuran kocasınaVar mı ? Yok mu ?” diye hiç sormaz. Ne isterse satın aldırır. Tangrik meyve do sebze k’uli-muşik ç’k’omaz ya do oçanams. (AH-Lome) Allah meyve ve sebzeyi kendi kulu yesin diye verir. Malte-çkimi Xasanik bozo-muşişi noğame moxtasen ya do çkun-ti micoxes. (AH-Borğola) Komşum Hasan, kızının nışanlısı gelecek diye bizide çağırdı. Babak mota-muşişa doxedas ya do troni nunç’inaps. (AK-Döngelli) Babam torununa otursun diye iskemle yanaştırıyor.

III. [isim + ya do] (...) olsun diye. (...) olarak. Germas oğmalu na-vu dişka gok’oru şeni let’aş msici gok’oroni ya do iğu. (AH-Borğola) Dağda yüklük yaptığı odunu sarmak için toprak sarmaşığını sarma [aracı] diye götürdü.

IV. [isim + ya do + 3.ş.çoğul u3’umenan fiili] Birinin (takım) adı olarak (...) diyorlar. Baba-çkimi gale gale dido na-goxtu şeniAvropali Memet’iya do u3’umert’es. (AH-Lome) Babam dışarılarda (= dış ülkelerde) çok gezdiği için kendisineAvrupa’lı Mehmetderlerdi.


yaa/ yaaa (FN) ü. İşte böyle. Gördüğün gibi. Ne sandın ? Ma tutuni mebaşkvi. Ar tuta ren tutuni var-pşum yaaa ! (FN-Sumla) Ben sigarayı bıraktım. Bir aydır sigara içmiyorum ya ! → moro


yabanci s.ve i. Yabancı. Xasanik gzas na-golaxtasen yabanci berepe gzas elokaçams do cebepe uçxink’ams. (AH-Lome) Hasan yoldan geçen yabancı çocukları kenara kıstırıp ceplerini karıştırıyor. → galeni; xark’i, xarxi


yaben (FN ~ ÇX) AD har.f. [fb.{e-/ ye-}; emp.3.tek.ö.1.dat.tü. emaben/ yemaben] Sıvı [aps.] birinin üstüne dökülüyor. → eyaben; + ebams/ yebams/ yebaps; ++ dobams/ dobaps, dobups


yabğen (FN ~ ÇX) AD har.f. [fb.{e-/ ye-}; emp.3.tek.ö.1.dat.tü. emabğen/ yemabğen] Taneli katı cisim [aps.] birinin üstüne dökülüyor ya da düşüyor. Berepe, oç’vetelas mot-istert. Xila egabğenan. (FN-Sumla) Çocuklar, dam altında oynamayın. Üstünüze buz sarkıtları düşer. He dişkaşi ok’obğalas mot-nanç’e(r). Gyustun do kegabğenan. (AH-Borğola) O odun yığınına yaklaşma. Kayıp da (senin) üzerine dökülür. → eyabğen[1] - [2]; ++ dabğen/ dvabğen; + dobğams/ dvobğaps


yacinen (FN ~ AH HP ÇX) AD har.f. 1. Bir şeyin üstüne yatıyor. M3xuliz xila yacina şkule t’ot’epe gelat’roxun. (FN-Sumla) Armut ağacına xila basınca dalları kırılıyor. 2. mec. Uyku [aps.] birine [dat.] basıyor. Nciri kemacinu. (AH-Lome) Uyku bana bastı. Yukselis nciri koyacinu. M3ika nciri met’axums. (AH-Lome) Yüksel’e uyku çöktü. Biraz kestiriyor.


yaçvap’en (AH) Aø har.f. Yatak vs [aps.] çöküyor. [kb.{a-}’nın işlevi belli değil] Hek’o yuki yobğaşi oncire koyaçvap’en. (AH-Lome) Üzerine o kadar yük yığarsan yatak çöker. Yunişi oncire yaçvap’aşi yuni gamimez do bigate kankums. (AH-Borğola) Yün yatağı yüksekliği çökünce (= ezilince) yünü çıkarıp sopayla ayrıştırıyor. → doliçven; + yoçvap’ams; eiçvap’en


yaç’aben (FN ~ AH) AD har.f. Bir şeyin [dat.] üstüne yapışıyor. Pi3ayiz na-geyabğasen şuveri pavri var-gekosayiz heko yaç’aben (= gyaç’aben). (FN-Ç’anapet) Tahtanın üstüne dökülen ıslak yaprakları süpürmeyince [o yapraklar] oraya yapışıyor. Masas ar muntxa yobez-doren. Muntxa ebodvare yaç’aben. (AH-Lome) Masanın üstüne bir şey dökmüşler. Ne koyarsam yapışıyor. Betoniz na-yaç’abu let’a xop’eten epxak’ari. (AH-Borğola) Betona yapışan toprağı kürekle kazıyıp temizledim. → eyaç’amben; eyat’amben; eyaç’ç’aben; gyaç’aben; yan3axen; gyan3axen


yada bağ. Ya da. Veya. Axmet’i 3’anaz ar yada jur fara ham yeepez dolams. (AH-Lome) Ahmet senede bir yada iki kere buralara düşer. → vana-ti


ya do → yaB


yadven (FN ~ ÇX) AD har.f. Birinin veya bir şeyin [dat.] üzerine bir şey [aps.] konuyor. Para va-xarcaşi yadven do manz*inen. (AH-Lome) Parayı harcamayınca üzerine konup artıyor. [eşb. edumers/ edumels/ yedumers/ yedvars, yodumers/ yodumels/ yodvars ve eidumers/ eidumers/ yidumers/ yidvars fiillerinin yeterlik kipi] → coxedunII; cadven; eyadven


yaği i. Yağ. [Sıvı yağı da olabilir gibi tereyağı da olabilir.] Nez*işi yaği ikumt. Ç’aç’a-muşi muya ateren ? - Nez*işi ç’aç’a işk’omen. Ar jur ndğa voxombinamt. Vorsi iyen. (PZ-Cigetore) Ceviz yağı yapıyorsunuz. Posasını ne yapacaksınız ? - Ceviz posası yenir. Bir iki gün kurutuyoruz. Lezzetli olur. Nek’na na-ç’irç’iy şeni yaği dusuy. (ÇM-Ğvant) Kapı gıcırdadığı için yağı sürüyor. Meyaperişi jindoni yağepe moyoğay. (ÇM-Ğvant) Yoğurdun üstündeki yağları alıyor. T’ap’a me3’i do onçaxule dolvo3’edi. Yaği diyu-i ? (AŞ-Ortaalan) Tapayı sök de yayığın içine bak. Yağ oldu mu ? Nanak na-ncaxu nez*i p’aç’avraz melak’oru do heşote yaği ot’ap’inamz. (FN-Ç’anapet) Annem ezdiği cevizi bezin içine bağlayıp öyle yağ sızdırıyor. T’ağaniz yaği omçxvinams. Makvali mot’axasen. (FN-Sumla) Tavada yağ kızartıyor. Yumurta kıracak. Bere-çkimik İzmirişen 3’iminde zeytin-yaği momincğonu. (FN-Sumla) Çocuğum bana İzmirden saf zeytin yağı gönderdi. Nanak yoğuti do mja onçaxalez ok’obams, nçaxums do yaği ikoms. (AH-Lome) Annem yoğurdu ile sütü yayığa döküp bir arada çalkalayıp yağ yapıyor. Oxoky’urak yaği suveri-muşite nixmars. (AH-Lome) Evin hanımı yağı kendi idaresiyle kullanıyor. 3’oxle nandidi-çkimi mja onçaxalez nçaxumt’u do yaği bikomt’it. (AH-Borğola) Eskiden babaannem sütü yayıkta çalkalıyordu da yağ yapıyorduk. Nana-çkimi yaği nink’iyalaps do eşo ixmars. (AK-Döngelli) Annem yağ konusunda idare yapıyor da öyle kullanıyor. Ar zameli puciş yaği domcumo(r)i do dopşinaxi. (AK-Döngelli) Bir çömlek tereyağını tuzladım ve sakladım. Eminek pucişi yaği t’ağanis gedveen do ondğulinaps. (AK-Döngelli) Emine tereyağını tavaya koymuş da eritiyor.

[dey. guri yaği cadven (ÇM ~ AŞ) : Birinin [dat.] gönlü sevinçli oluyor. Birinin [dat.] yüreği yağ bağlıyor.] # Cençxva-ora komoxt’u / K’axi-k’inçi 3’i3’vilay / Guri yaği cadvasi / Rak’anepe moyilay. (ÇM-Ğvant) Bahar geldi / İspinoz ötüyor / Gönül sevinçli olunca / Tepeleri aşıyor. Him ibgart’t’aşa ma guri yaği cemadven. (*)(AŞ-Ortaalan) O ağlarken benim yüreğim yağ bağlıyor. [(*) Burada belli ki o kişinin ağlamasından sevinmek o kişiye olan kin ve hırsıyla ilgilidir. Bu deyim daha çok bir iddia, bir istem, bir hırs sonucu haklı çıkmak ya da bir nevi öç almak için dileğinin gerçekleşmesi sonucu sevinmeyi ifadede kullanılır.]

[dey. gurik yaği k’orums : Seviniyor. Hoşuna gidiyor.] (Na-)var-malimben ar mitis xavinoba ağodasi guri-şk’imik yaği k’orums. (PZ-Cigetore) Sevmediğim birine kötülük olunca seviniyorum.

[dey. gurişi yaği !/ guri-yaği ! : (Çocuklara veya sevgiliye) Canım ! Canımın içi !] E guri-yaği-şk’imi ! (ÇM-Ğvant) [Çocuğa veya sevgiliye] Ey canımın içi !

[dey. gurişi yaği dibu (ÇM) : 1. Üzüldüm. 2. Sevindim.] # Kext’u mjora. Keyot’va3u vanaği / Moy var-it’ur, so on sk’ani duraği ? / Din3’inu, kodibu, gurişi yaği / Oi, oi, e na cek’voğurare. (ÇM-Ğvant, türkü, G.K.) Güneş çıkıp yayla evlerin üstünde patladı / Niye söylemiyorsun, senin evin nerede olduğunu ? / Eridi, döküldü yüreğimin yağı (= üzüldüm) / Ah, ah, ardından ölesin.

[dey. gurişi yaği in3’inu (ÇM) : 1. Üzüldüm. 2. Sevindim.] # Kext’u mjora. Keyot’va3u vanaği / Moy var-it’ur, so on sk’ani duraği ? / Din3’inu, kodibu, gurişi yaği / Oi, oi, e na cek’voğurare. (ÇM-Ğvant, türkü, G.K.) Güneş çıkıp yayla evlerin üstünde patladı / Niye söylemiyorsun, senin evin nerede olduğunu ? / Eridi, döküldü yüreğimin yağı (= üzüldüm) / Ah, ah, ardından ölesin.


yaho (PZ) ü. Yaa ! Yaho Xasanik na-ikums mutis var-numgums. K’oçi olaxams. (PZ-Cigetore) Yaa Hasan’ın yaptığı bir şeye benzemiyor. Adamı delirtiyor. → p’a[1]


yaka (AH) i. Yaka. Porçaşi yakas telik’i mç’ipe uğun. Mpuli var-goşulun. (AH-Lome) Gömleğin yakasındaki ilik (= düğme deliği) incedir. İçinden düğme geçmiyor. Terzik yakas lemşi elidaz*ams. (AH-Lome) Terzi yakasına iğne takıyor. Musak yakaz rozeti elidaz*ams. (AH-Borğola) Musa yakasına rozet takıyor.


yak’iden (FN ~ ÇX) AD har.f. Bir şeyin [dat.] üstüne asılıyor. Ugondaru nteliz yuki yak’idaşi mtelli tudele k’ele kogeik’iden. (AH-Lome) Gerilmemiş tele yük bindi mi, tel aşağıya sarkar.


Yak’ovitayi s. Yak’oviti’li. Yak’oviti’ye ait.


Yak’oviti i. Arhavi’ye bağlı Kavak köyü mahallelerinden ikisinin (= 3’alen-Yak’oviti ile Jilen-Yak’oviti) Lazca adı. Lomayi ğali Yak’ovitiz Orç’ayi ğali k’ala ok’int’alen. (AH-Lome) Lome deresi Yak’ovit’de Orç’i deresi ile birleşiyor. Handğa nana-çkimi Yak’ovitis bgaraşe idu. (AH-Borğola) Bugün annem Kavak köyündeki ağlamaya gitti.


yalan-dunya i. Yalan dünya. [< Tür. + Arp.] # Ç’emu-şk’imi cur 3’ana oren P’ursa / Var-it’ur çi oxori var-on nusa / T’ertli doviçodi ham yalan-dunya. // Otxo daha koren va-mazin toli / Mak’omandi ... (ÇM-M’ek’alesk’irit, H.D.) Benim Mustafa iki senedir Bursada [çalışıyor] / Evin de yok gelin de yok / Dertli bittim bu yalan dünyada. // [Birinci kıtayı söyledikten sonra] daha dört senedir [benim Mustafa] gözüme görünmüyor / Seni özledim .....


yalen → yulun


yali[1] (FN ~ ÇX) i. Ayna. Yali çxat’un. (FN-Ç’anapet) Ayna parıldıyor. Yali randun. (FN ~ AH) Ayna parlıyor. Yalik valums. (FN-Ç’urç’ava, Ç’enneti) Ayna parıldıyor. Yali çxant’un. (AH-Lome, Borğola) Ayna parıldıyor. # Avli-skaniş yanis golapti ğoma / Yalis o3’k’ert’i do i3xont’i ntoma. (AH-P’ilarget) Senin evinin kapı önündeki bahçenin yanından geçiyordum dün / Aynaya bakıp tarıyordun saçlarını. Yaliz gebo3’k’er. (AH-Lome) Aynaya bakıyorum. Yaseminik yaliz gyo3’k’en. (AH-Lome) Yasemin aynaya bakıyor. Bozok yaliz o3’k’en do ntoma i3xons. (AH-Lome) Kız aynaya bakarak saçını tarıyor. Lambaşi te yaliz çxant’un. (AH-Lome) Lambanın ışığı aynada yansıyor. Yali ipintaşi gyoşvanams do kosums. (AH-Borğola) Ayna kirlenince nefesleyip siliyor. Yalik çxant’ums. (HP-P’eronit) Ayna parıldıyor. Yalik tanups. (ÇX-Çxalazeni, TM) Ayna parıldıyor. Yali steyi çxat’ups. (ÇX-Makret) Ayna gibi yansıyor. → ayna, no3’omilaşe


yali[2] (FN) i. Sahil. [< Arp.] Plaj. [< Fra.] Soloğanoni mzugaz amaxtayiz var-içkinen do k’oçi a piçoraz yalişen imendranen. (FN-Ç’anapet) Dalgalı denize girince farkına varılmıyor da insan bir anda sahilden uzaklaşıyor. [Bu kelime Rumca γιαλός kelimesini çağrıştırıyor.] [sahil] noğaII; sevaili; zuğaşi p’ici, mzuğa-p’ici


yama (AK-Döngelli) i. Yamaç. Bayır. Yokuş. Ar k’oçik meleni yamaşen skanda muk’o3’k’en. (AK-Döngelli) Bir adam karşıki yamaçtan sana doğru bakıyor. Yamaşi gverdis domaç’k’indu. (AK-Döngelli) Yokuşun ortasında (= yarısında) yoruldum. Alik bere-muşişa3’k’ari muği !” ya do yamaşen gamucoxups. (AK-Döngelli) Ali çocuğunaSu (ona) getir !” diye yamaçtan bağırıyor. Yamas mjura nodgin. Heralda ikindi icoxasinon. (AK-Döngelli) Yamaca güneş vuruyor. Her halde ikindi ezanı okuyacak. mekta sva; medika yeri; okti; p’et’ra


yamç’i (ÇM) i. Deri paltosu. Ali nç’ineri ort’asi yamç’i eituy. Dijinen. (ÇM-Ğvant) Ali yorgun olunca deri paltosu örtüp yatıyor.


yamk’utinen (FN) Dø e.f. Bir anlık korku duyuyor. Ürküyor. Cumadik oxoyişi darabaz bigate moç’k’iduyiz emamk’utinu. (FN-Ç’anapet) Amcam evin dış tahta çeperine sopa ile vurunca ürktüm. Germaz nişiyaluyiz emamk’utinu. (FN-Sumla) Dağda hışırtı olunca bir anda ürktüm. → putxun[1]; eputxun[1]; domk’utun; eyamk’uten; mk’utun; emk’utun; eşkurdun/ yeşkurdun


yampiri yampiri (FN-Sumla) z. Yan yan. Coşkunis şka a3’k’unen do ç’ağana steri yampiri yampiri ulun. (FN-Sumla) Coşkun’un beli ağırıyor. [Ondan dolayı] yengeç gibi yan yan gidiyor.


yanç’en[1] + [2] → einç’en[1]; yonç’ams


yangazi (AH) s. Yaramaz. Bere dido yangazi ren. Oxoriz muntxa z*irasen uxit’ins. (AH-Lome) Çocuk çok yaramazdır. Evde ne bulursa kurcalıyor. Axmet’i dido yangazi k’oçi ren. Ont’uleşi 3’kayiz manz*inaz ya do karmat’eşi 3’k’ayi nuk’vatams. (AH-Lome) Ahmet çok yaramaz adamdır. Tarlanın suyu artsın diye değirmenin suyunu kesiyor. Bere hek’o yangazi ren ki xe do mxuciz var-ikaçen. (AH-Lome) Çocuk o kadar yaramaz ki ele avuca sığmıyor. Hak’k’i dido yangazi bere ren. K’oltuğiz gamaşireyi yeepez k’iti amumers do gexarums. (AH-Lome) Hakkı çok yaramaz çocuktur. Koltuğun aşınmış yerlerine parmağını takıp yırtıyor. Yangazi berepe baba-mutepeşik dayağite n3’opuloms. (AH-Lome) Yaramaz çocukları babaları dayakla uslandırıyor. Berepe-skani dido yangazi ren. “Şak’a boğodamya do t’ik’ina mok’ideyi bozos k’uçxe golumers. (AH-Lome) Senin çocukların çok yaramaz. “Şaka yapıyorumdiye sepet yüklü kıza çelme takıyor. → xizani; xaşari[2], xaşali


yangazoba (AH) i. [çoğ. yangazobape] Yaramazlık. Yangazoba mot-ikomt. (AH-Lome) Yaramazlık yapmayın. Şenerik dido yangazoba ikoms. T’oloponi xe berepez elusumers. (AH-Lome) Şener çok yaramazlık yapıyor. Çamurlu ellerini çocukların üzerine sürüyor. Oxoriz berepek na-ikoman yangazobape ma mimpulaman. (AH-Lome) Evde çocukların yaptığı yaramazlıkları benden saklıyorlar. Ali cumadik yangazoba na-vu berepes ogorams. (AH-lome) Ali amca yaramazlık yapan çocuklara küfrediyor. Mustavak, bere-muşik na-vasen yangazobape mitik var-oxo3’onaşa ar muç’otiren molapams do çkar mitis var-ognapams. (AH-Lome) Mustafa, kendi çocuğunun yapacağı yaramazlıkları kimse anlamadan bir şekilde örtüyor ve hiç kimseye duyurmuyor. Bere-çkunik xvala t’aşi dido yangazoba var-ikoms. Ala ar miti moxtaşi elak’iden. (AH-Lome) Bizim çocuk yalnızken pek yaramazlık yapmaz. Ama birisi gelince deliriyor. → zanançarluği; xizanoba


yani i. Yan. Didi-nanak dik’aş yaniz k’andğo dorgams. (FN-Sumla) Büyükanne buğday yanına çilek dikiyor. Lazepeşi k’at’a oxorişi yanis ar serenti ar çkva mandre gedgin. (AH-Lome) Lazların evlerinin yanında bir serender, bir de mandıra olur. Getasulez xacişi yanis na-gebotasi simişkape iri irden. (AH-Lome) Sebze bahçesinde fasulyenin yanına ektiğim ayçiçeklerin hepsi büyüyor. Avliz gelaxunonişi yaniz geluncuği doborgi. (AH-Lome) Avluda oturağın yanına gelincik diktim. # Avli-skaniş yanis golapti ğoma / Yalis o3’k’ert’i do i3xont’i ntoma. (AH-P’ilarget) Senin evinin kapı önündeki bahçenin yanından geçiyordum dün / Aynaya bakıp tarıyordun saçlarını. Omeriz yani-muşiz t’abanca ot’k’oçanşi uci un3’irams-doren. (AH-Borğola) Ömer’in yanında tabanca patlatılınca kulağı çınlarmış. Memet’ik yani-çkimis hek’o t’ufeği ot’k’oçu ki uci dunga domavu. (AH-Borğola) Mehmet yanımda o kadar tüfek attı (= patlattı) ki kulağım sağır oldu. Fatmak nanaşant’işi yanis 3’ipxums. (HP-P’eronit) Fatma üveyannesinin yanında nakış yapıyor. P’ap’ulik yani-muşis mota ilixunaps. (AK-Döngelli) Dedesi yanına torununu oturtuyor. Dursunik k’ak’alepe yani-odaşa tirups do mulobğaps. (AK-Döngelli) Dursun cevizleri yan odaya taşıyor da döküyor.


yani-mesna (PZ) ü. Yani meselâ. Yani-mesna evelis enduşk’a-cenduşk’a ort’u. P’aşuma-zeni hus vorsi on. (PZ-Cigetore) Yani meselâ fi tarihinde inişli çıkışlı idi. P’aşuma (*) düzlük şimdi iyidir. [(*) P’aşuma = bir mahalle adı]


yanine z. Yanına. Xasanik yanine-muşis p’andaneri şeni içalişams ar k’oçi ok’açams do oçalişapams. (PZ-Cigetore) Hasan yanına devamlı olarak çalışacak bir adamı tutup da çalıştırıyor.


yanlişi z. Yanlış. Bo3’iram do Ali xolo yanlişi naşk’oren. (AŞ-Ok’ordule) Gösteriyorum da Ali yine de yanlış kesebiliyor. elakteriI-2, II-2; xilafiV


yano (FN’nın doğu kesimi ~ ÇX) z. Geç. Yano dopskidit. (FN-Sumla) Geç kaldık. Yano mavu. (FN-Sumla) Geç kaldım. Lazut’epe dido ğliz*i ren. Yano xaçkit-i ? (AH-Lome) Mısırlar çok körpe. Geç mi ektiniz ? Dotanu tina yano var ivu. Dulyaşe bigzalat ! (AH-Borğola) Gün ağardıysa dahi geç olmadı. İşe gidelim ! Seri dido yano şakiz doxedaşi k’oçi ordo var-gok’un3xun. (AH-Borğola) Gece çok geç vakite kadar oturunca insan erken uyanmaz. Dolumcun. Yano va-dopskidat. Ç’umen xolo moptaminonan do dulya-çkini p’aminonan. (AK-Döngelli) Akşam olur. Yarın yine gelip işimize devam ederim. BereOkulişa yano var-dopskidaya do 3’alendo gilunk’ap’un. (AK-Döngelli) ÇocukOkula geç kalmayayımdiye aşağıya doğru koşuyor. → leba


yanoşa/ yanoşakiz (AH) z. Geç vakitlere kadar. Ali do Xasanik yanoşa doxedunan do mutebura muebbet’i ikoman. (AH-Lome) Ali ile Hasan geç vakitlere kadar oturup kendi aralarında muhabbet ediyorlar. Seri dido yanoşa doxedaşi k’oçi ordo var-gok’un3xun. (AH-Borğola) Gece çok geç vakite kadar oturunca insan erken uyanmaz. → lebaşa, lebaşşa


yanoşi (AH) s. Geç. Ç’umanişe yanoşi gyaobaz kçumer. (AH-Lome) Yarın geç kuşluk vakti seni bekliyorum.


yantxen (AH) AD har.f. Katı cisim [aps.] bir şeyin [dat.] üzerine düşüyor. Dişkape hekole mot-ot’k’omer. Lazut’iz yantxen. (AH-Lome) Odunları o tarafa atma. Mısırların üstüne düşüyor. → goyat’en; eyat’en, yat’en; eyantxen


yan3axen (HP) AD har.f. Bir şeyin [dat.] üstüne yapışıyor. → eyaç’amben; eyat’amben; eyaç’(ç’)aben; yaç’aben; gyaç’aben; gyan3axen


yan3’en (AH) AD/ADL har.f. I. AD har.f. Bir şeyin üzerine [dat.] değiyor. Nanak oskurinu şeni na-gyok’idu oncireşi geyatvalepe, oxoyişi ogine na-dgin at’ambaz yan3’en. (FN-Ç’anapet) Annemin kurutmak için astığı yatak çarşafları, evin önünde dikili olan şeftali ağacına değiyor. Babak, puciz k’udeli dido agunz*anaşiÇ’enç’iz mot-yan3’et’azya do gunz*e ntomape m3ika go3’uç’k’orams. (AH-Lome) Babam, ineğin kuyruğu çok uzayıncaDışkılarına değmesindiye uzunca kıllarını alttan biraz kesiyor.

II. ADL har.f. Birine ait [dat.] bir şey [aps.] başka bir şeyin [lok.] üzerine değiyor. Na-eşapti gza hek’o okti t’u ki çxindi burgulis eman3’et’u. (AH-Lome) Çıktığım yol o kadar yokuştu ki burnum dizime değiyordu.


yapaği i. Yapağı. Yapak. İlkbaharda kırkılan koyun tüyü. T’araği yapaği ontalu şeni ixmarinen. (FN-Ç’anapet) Tarak yapağı taramak için kullanılır.


yara (AH) i. Yara. K’at’a yaraz isporto var-isven. (AH-Lome) Her yaraya ispirto sürülmez. Handğa dikişepe emizdat’ez. Ala doxtorikYaraz akinti giğunya do dikişepe var-emizdu. (AH-Lome) Bugün dikişlerim alınacaktı. Ama doktorYaranda akıntı vardiye dikişlerimi almadı. → pupuli


yara-bezi i. Yara bezi. Yaras ipti ilaconi pambuği motvi do hemora-şkule ik’ori. Vana yara-bezi goidi3xiren. (AH-Lome) Yaranı önce ilaçlı pamukla kapatıp öyle sar. Yoksa yara bezi kanlanır.


yardumi (AŞ) i. Yardım. Nak’k’u-ti yardumi oğodasen hik’k’u sevap’p’i ayen. (AŞ-Ortaalan) Ne kadar yardım edecekse o kadar sevap kazanır. → meşvela; f. [yardım ediyor] nuşvelams/ nuşvelay, nuşvels, nuşols, nuşolaps


yari (ÇM) i. Yâr. [< Far.] Sevgili. # Go3’oneri 3’ana miğurt’u zari / Zabuni vor ham3’o mak’nu nazari / Sk’ani şeni ovro 3’ana P’azari / Molapxedar sevdali yari-şk’imi (ÇM-Ğvant, S.A.) Geçen sene şanslıydım / Bu sene hastayım nazar değdi / Senin için (gerekirse) sekiz sene Pazar’da / Yatacağım (hapiste) sevgili yarım. culi, gyuli; sevda, sevdali; s. ve i. oroperi, x’oroperi, x’oropeli


yarici i. Yarıcı. Xasanik nçayi-muşi o3’ilu şeni yaricis meçams. (PZ-Cigetore) Hasan çayını biçtirmek için [işi] yarıcıya veriyor. Ali Xasanişi yarici-muşi on. Xasani şk’ala içalişams. (PZ-Cigetore) Ali Hasan’ın yarıcısıdır. Hasan’la çalışıyor. Xasanik yaricepes nçayi-muşi o3’ilapams. (PZ-Cigetore) Hasan yarıcılara çayını biçtiriyor. Tekini çayi yarici komeçu. (AŞ-Ok’ordule) Tekin çayı yarıcıya verdi. Yaşari yarici içalişay. (AŞ-Ok’ordule) Yaşar yarıcı olarak çalışıyor. Amet’t’epe çayi yarici komeçu. (AŞ-Ortaalan) Ahmet’ler çayı yarıcıya verdi. Ali Pazari yarici içalişay. (AŞ-Ortaalan) Ali Pazar’da yarıcı olarak çalışıyor. Osmanik, kyoyiz na-uğun oxoriz yarici doxunams. (AH-Borğola) Osman, köydeki evine yarıcıyı oturtuyor (= yerleştiriyor).


yariye (AK) z. Yarıcıya. Fahrik mtxirepunape-muşi yariye meçaps. (AK-Döngelli) Fahri fındıklıklarını yarıya (= yarıcıya) veriyor.


yaselen → eiselay, eisels, eiselams, eiselaps


Yasini i. Yasin. [< Arp.] Kur’an surelerinden biri. Ali nana-muşi Yasini uzit’ay. Nana-muşi birden zabun-on. (ÇM-Ğvany) Ali annesine Yasin okuyor. Annesi çok hasta.


yastuği i. Yastık. Kemali k’oltuği p’ri doxeda yastuği ke3’iduy. (AŞ-Ok’ordule) Kemal koltuğa oturmadan yastığı altına koyuyor. Pencerez ncami get’axeri ren. Yastuği norçak’un. (AH-Lome) Pencerenin camı kırıktır. Yastık sıkıştırılmış. Pederik orz*oz doxedurt’aşa yastuği e3’idumerz. (FN-Ç’anapet) Babam iskemleye otururken altına yastık koyuyor. Ali-Rizas livoyi yastuğiz e3’uz*in. (AH-Lome) Ali-Rıza’nın tabancası yastığının altında duruyor. P’ap’ulik tude doxedut’aşi yastuği e3’idumers. (AH-Lome) Dedem yere otururken altına yastık koyuyor. Xasanik yastuği muş k’ele muitiraps. (ÇX-Makret) Hasan yastığı kendine doğru çekiyor. → ti-cedvaşe, ti-cejinaşe


ya-şi → yaA-III


yaşik’i (AH ~ HP ÇX)(AK) i. Sandık. Yaşik’iz xe gek’limu şeni ar gek’limale mutu konoç’k’adi. (AH-Lome) Sandığa el tutmak için tutacak bir şey çakıver. Şuferik yaşik’i k’amiyonişi k’ap’ulaz gyok’orams. (AH-Lome) Şoför sandığı kamyonun arkasına bağlıyor. Nandidi-çkimik uşkirepeşi k’aepe yaşik’is dolot’k’omers. (AK-Döngelli) Babaannem elmaların iyilerini sandığa atıyor. kon3oli; çebuk’i, çebuk’ina; senduği, sanduği; yaşik’i


yaşine (AŞ) i.s.-e. Yaşında. 35 yaşine iyasi aşk’va k’oçi ikçanen. (AŞ-Ok’ordule) 35 yaşında olunca artık adam beyazlıyor.


yataği (PZ)(AŞ-Ok’ordule)(ÇX) i. Yatak. Alik cek’u3xasi yatağişa mo3’uk’ap’ams. (PZ-Cigetore) Ali uyandığı zaman yataktan aniden kalkıyor. Xasanik ordo yatağis komeşk’ulun do dicinen. (PZ-Cigetore) Hasan erken yatağa giriyor da yatıyor. Nana-şk’imi yataği çarşafi eyorçay. (AŞ-Ok’ordule) Annem yatağa çarşaf seriyor. Xatice u3’vi do mç’eşay. Huy yataği pst’uresaum. İçodasi meft’are. (AŞ-Ok’ordule) Hatice’ye söyle de beklesin. Şimdi yatağı düzenliyorum. Bitince geleceğim. Yataği t’avli steri diyu. Nana-şk’imi him ntaluy. (AŞ-Ok’ordule) Yatak tahta gibi oldu. Annem onu dövüyor. Doğanik didi yataği odaz amvonç’aps. (ÇX-Makret) Doğan büyük yatağı odaya alıyor. → onciraşa; docinoni; cejinaşe, dojinaşe; dorçeli, dorçale; oncirale; oncire


yatanen (AH) øD har.f. Birinin veya bir şeyin üzerine (birinin vasıtasıyla) ışık geliyor. Berez yatanu. (AH-Lome) Çocuğun üzerine ışık geldi. ++ gyatanen


ya-ti (AH) bağ. Veya. Ya da. Babak dulya ikomt’aşi saat’i doli3’k’ams do dişkaz ya-ti ar kvaz yodumers do heşşo içalişams. (AH-Lome) Babam iş yaparken saatini çıkarıp bir ağacın veya bir taşın üzerine koyup öyle çalışıyor. Lazut’epe dido ixi baraşi ya mot’roxun, ya-ti dolipinen. (AH-Lome) Mısırlar çok rüzgâr estiği zaman ya kırılıveriyor, ya da yere seriliyor.


yat’ap’en (FN-Ç’anapet) AD har.f. Bir şeyin üzerine [dat.] su [aps.] damlıyor. Na-mç’ari-dort’un kart’alepez 3’k’ari yat’ap’u do kok’iç’abu. (FN-Ç’anapet) Yazdığım kâğıtların üzerine su damladı ve birbirine yapıştı. → ya3’ap’en


yat’en (FN ~ AH) AD har.f. [fb. {e-}; şm.3.tek.ö.1.dat.tü. emat’en] Katı cisim [aps.] birinin [dat.] üzerine düşüyor. T’ora nca yat’u do nizu. (FN-Ç’enneti) Az kalsın ağaç onun üzerine düşerdi ve o ezilirdi. T’ora, sigara pşumt’itşa, baba kemat’ez. (FN-Ç’enneti) Az kalsın sigara içerken baba bizi görürdü (= o anda orada bulundu/ üzerimize geldi). M3xuli tis egat’anen. (FN-Sumla) Armut başınıza düşecek. Tiz m3xuli kegat’enan. (AH-Lome) Armut başınıza düşer. Ha nca k’oçiz yat’azna k’oçi dozims. (AH-Lome) Bu ağaç insanın üstüne düşerse insanı ezer. → goyat’en, eyat’en; eyantxen, yantxen


yat’i/ yat’t’i (PZ ~ AŞ) ü. Bakalım. Ar resimi-ti ma komegincğona. Şk’imi ocaği on. Ma nam vore ? Yat’i miçinare-i ? (PZ-Cigetore) Bir resim de ben sana göndereyim. Benim ailemdir. Ben hangisiyim ? Bakalım, beni tanıyacak mısın ? Ham dulya şk’imebura vikum. Yat’i iyasen-i ? (ÇM-Ğvant) Bu işi kendi yöntemimle (= düşüncemle/ bulduğum çözümle) yapıyorum. Bakalım olacak mı ? # Dolink’oray do ali / 3’ikvaşi k’iravat’i / Ç’andra-ti maziranen / Mi ayoropen yat’i. (ÇM-Ğvant, anonim) Bağladı da boynuna / İpekten kravatı / Düğün de göreceğiz / Bakalım kimi seviyor. Yat’t’i gaxenassen-i ? (AŞ-Ortaalan) Bakalım, yapabilecek misin ? Yat’t’i moxtasen-i ? (AŞ-Ortaalan) Bakalım, gelecek mi ?


yat’oni (PZ ~ AŞ-Ok’ordule), yat’t’oni (AŞ-Ortaalan) i. I. (PZ-Apso) İnce uzun ağaç. Baba-şk’imi ğuni cedumu şeni ncaşe ncas yat’oni gondums. (PZ-Apso) Babam arı kovanı koymak için ağaçtan ağaca ince uzun odun geçiriyor.

II. (PZ-Cigetore) Çamaşır vs asmak için kullanılan uzunca sırık. Çamaşır sırığı. Şeyepe-şk’imi yat’onis cebun. Ce3’i do komomiği. (PZ-Cigetore) Elbiselerim çamaşır sırığındadır. Çöz de bana getir.

III. (ÇM) 1. Kesilmiş yontulmamış ağaç. Ali monk’a yat’onepe mandreşa var-gamvağinen. (ÇM-Ğvant) Ali ağır kalasları ahırdan çıkaramıyor. Alişi yat’onepe mandreşa ok’oşk’ora şuk’ule gamvağinen (= gamvağen). (ÇM-Ğvant) Ali’nin kalasları ahırdan bölerek çıkarılıyor. Himu monk’a yat’oni va-nuşven do var-eyazden. O ağır ağacı yardım etmediği için kaldıramıyor. Ç’edu sift’eri avla na-gvonunbun yat’oni celvoxunay. (ÇM-Ğvant) Ç’edu atmacayı kapı önündeki daha önceden konmuş ağaca oturtuyor. Yat’oni monk’anoba goyodvasi dolindra3’en. (ÇM-Ğvant) Ağaca ağırlık koydun mu, eğiliyor. Mturi yat’oni mendrik’uy. (ÇM-Ğvant) Kar ağacı büküyor. Ali berepe yat’oni moyuduy. Ogzalay. (ÇM-Ğvant) Ali gençlerin omzuna ağacı yükleyip gönderiyor. Ali didi yat’oni moyiduy. İgzalay. (ÇM-Ğvant) Ali büyük ağacı omuzlayıp gidiyor. 2. Kütük. Ali dişk’alepe yat’oni jindo cok’vatay. (ÇM-Ğvant) Ali odunları kütüğün üstünde kesiyor. → gvarcali; çutuği, kyutuği; cirek’i/ ciyek’i

IV. (AŞ-Ok’ordule) Kesilmemiş ya da kesilmesi güç ağaç.

V. (AŞ-Ortaalan) Büyükçe kütük. Ağacın şekil verilmiş büyük kütlesi. Cuma, yat’t’oni st’eri mo-goyomandver. (AŞ-Ortaalan) Kardeş, büyük bir ağaç bloku gibi üstüme uzanma.


yavri (AH) i. Hayvan yavrusu. Mşkirdonik axiriz yuva vu-doren. Otxo tane yavri gyuxen. (AH-Lome) Kırlangıç ahıra yuva yapmış. İçinde dört tane yavrusu var. → montaII; motali

[dey. yavri meçams : (Arı) oğul veriyor.] Ar k’arvanik bazi 3’anaz jur yavri meçams. (AH-Lome) Bir kovan bazı senede iki yavru verir. → naşk’ums/ naşk’uyII


Yaxudi i. Yahudi. İsrailiz na-skidun k’oçepeşi didope Yaxudi ren. (AH-Borğola) İsrail’de yaşayan insanların çoğu Yahudidir.


yayiluğe (AH-Lome) z. Yarıcılık anlaşmasıyla. Ürününü yarı yarıya paylaşmak üzere. Nuranik yayiluğe çayi 3’iloms do bere ok’itxapams. (AH-Lome) Nuran yarılığa çay toplayıp çocuk okutuyor. → gverdi-menç’inuşa; ugverdela


yazden → eizden


yazi i. Yaz mevsimi. Yazi moxt’asi ndğalepe igunz*anen. (PZ-Cigetore) Yaz gelince günler uzuyor. Yazişi ndğalepe gunz*e iyen. K’işi moxt’asi ndğalepe dimk’ulanen. (PZ-Cigetore) Yaz günleri uzun olur. Kış gelince günler kısalıyor. Mondo yazi komoxt’u. Mşk’velape gaminç’aren. (PZ-Cigetore) Sanırım, yaz geldi. Fidanlar tomurcuklanıyor. Ali k’apçape yazi oşk’omu şeni mcumeri oyondrinay. (ÇM-Ğvant) Ali hamsileri yazın yemek için salamurada bekletiyor. Yazi ndğalepe gunze iyen. K’işi moxt’asi ndğalepe imk’ulanen. (AŞ-Ortaalan) Yaz günleri uzun oluyor. Kış gelince günler kısalıyor. K’işi ndğalepe mk’ule iyen. Yazi moxt’asi ndğalepe igunzanen. (AŞ-Ortaalan) Kış günleri kısa oluyor. Yaz gelince günler uzuyor. K’işişi ndğalepe 3’ut’a iyen. Yazi moxtayiz ndğalepe irden. (FN-Ç’anapet) Kış günleri kısa oluyor. Yaz gelince günler uzuyor. Yazişi ndğalepe didi iyen. K’işi moxtayiz ndğalepe i3’ut’anen. (FN-Ç’anapet) Yaz günleri uzun oluyor. Kış gelince günler kısalıyor. Hilmi yazi moxtayiz kyoyişa eşilams. (FN-Sumla) Hilmi yaz gelince (bir zorunluluk karşısında veya alışkanlıkla) köye çıkıyor. 3’k’ai-çkuni k’işiz k’ayi gyulun do yaziz dak’linen. (FN-Sumla) Bizim suyumuz kışın iyi akar ama yazın eksilir. # Yoyi nana xolo komoxtu yazi / Noderepe ivasen bazi bazi / Kimik yazma kimik moytvasen k’azi / Pukurasen duzluği dadi-çkimi. (FN, Anonim) Of anne of yine geldi yaz mevsimi / İmeceler olacak ara sıra / Kimi yazma ile kimi k’azi ile başını örtür / Çiçek açacak düzlük, teyzem. Yaziş ortaz omuri steri xoşşak’ali mtu. (AH-Lome) Yaz ortasında erik gibi dolu yağdı. P’ap’uliz dido ini aven. Yazis-ti jur yorğan eitumers do incirs. (AH-Lome) Dedem çok üşüyor. Yazın da iki yorgan örtüp yatıyor. Yazişi ndğalepe dido gunz*e iven. (AH-Lome) Yaz günleri çok uzun olur. On3xones na-gyosvari orepe yazişa var-geiğana mtugik ar teği var-dut’alams. İri-xolo gexorums. (AH-Lome) Çatıya dizdiğin kabakları yaza kadar indirmezsen fare bir tane bile bırakmaz. Hepsini kemirir. Yazi moxtaşi ğali xogeskirun. (AK-Döngelli) Yaz gelince dere kuruyor. Yazi moxtaşi ğali xogyoxomun. (AK-Döngelli) Yaz gelince dere kuruyor. Yazi moxtaşi ğalişi 3’k’ari xomeskirun. (AK-Döngelli) Yaz gelince dere kuruyor. Go3’oneri yazis na-t’u çxvopa var-gumoç’k’ondun. (AK-Döngelli) Geçen sebeki yazda olan sıcak havayı unutmuyorum. → t’u3ora (ÇM); mçxvapora (AH-Borğola)


yazi-saat’i (PZ) i. Yaz saati. Ham 3’ana t’axva-tutaşi eçi-do-vit’o-ar ndğas yazi-saat’işi k’işi-saat’işa kogolaft’it. (PZ-Cigetore) Bu yıl Ekim 31’inde yaz saatinden kış saatine geçtik.


yazma[1](AŞ-Ok’ordule) i. Doğal gübrelerin genel adı. K’oyini k’opyaşi yazma çayi var-ek’ibğen. (AŞ-Ok’ordule) Koyun dışkısının gübresi çaya dökülmez. → mgvana; çemre; [inek dışkısı] puşk’undi vs; [keçi ve koyun dışkısı] k’opya vs; [tavuk dışkısı] 3’int’ili vs


yazma[2](FN ~ AH)(AK) i. [çoğ. yazmape] Yazma yemeni. Kadın başörtüsü. Bozok yazmaş kenari 3’opxums. (FN-Sumla) Kız yazma yemeninin kenarını işliyor, süslüyor. # Yoyi nana xolo komoxtu yazi / Noderepe ivasen bazi bazi / Kimik yazma kimik moytvasen k’azi / Pukurasen duzluği dadi-çkimi. (FN ~ AH, Anonim) Of anne of yine geldi yaz mevsimi / İmeceler olacak ara sıra / Kimi yazma ile kimi k’azi ile başını örtür / Çiçek açacak düzlük, teyzem. Xes na-uğun yazma oxoxupups. (AK-Döngelli) Elindeki yazmayı büzüyor. Oxoxupineri yazma mot muitumer ? (AK-Döngelli) Büzüşmüş yazmayı neden örtüyorsun ? Ayşek yazma-muşis oya gudumers. (AK-Döngelli) Ayşe yazmasına oya işliyor (= yazmasının etrafına oya koyuyor). Tronis mujak’ideri yazma ç’it’a ç’it’a doskirun. (AK-Döngelli) İskemlenin üzerine asılı duran yazma yavaş yavaş kuruyor. → mandili; dudi-motvala; ti-cetvale; ti-gotvala; fot’aII; xase


yazuği s. Yazık. He ç’uburişi one-onepe bagenis mot ixmar ! Çkva soti dixmarare. Yazuği ren. (AH-Borğola) O kestane ona-onlarını ahırda (= inşasında) kullanma ! Başka yerde kullanırsın. Yazıktır.

yazums (PZ-Apso)(AH) EA har.f. [emp.şm.1.tek. p’azum] (Ağacı) yontuyor. Baba-şk’imik nca yazums. (PZ-Apso) Babam ağaç yontuyor. P’ap’ulik bageni şeni nca yazums. (AH-Lome) Dedem dağ evi için ağaç yontuyor. Na-yazu masari ğoberiz nodumers. (AH-Borğola) Yonttuğu kazığı çepere dayıyor. Xamite didi nca mot-yazum. Nuk’u mabğasen. (AH-Borğola) Bıçakla büyük ağacı yontma. Ağzı körelecek. Xop’eşi dokaçale yazumt’aşiK’ai ixmarinasya do m3ika menevili vare. (AH-Borğola) Küreğin sapını yontarkenİyi kullanılsındiye biraz kavisli yapacaksın. → p’azums, azums/ azuy, x’azums/ x’azups; 3xont’umsII


ya3’ap’en (FN ~ HP ÇX) AD har.f. Bir şeyin üzerine [dat.] su [aps.] damlıyor. Na-mç’ari-dort’un kart’alepez 3’k’ari ya3’ap’u do kok’iç’abu. (FN-Ç’anapet) Yazdığım kâğıtların üzerine su damladı ve birbirine yapıştı. → yat’ap’en


ye- (HP ~ ÇX)(AK) fb. [vuayel önünde y-][Sırf (AK) va-, vo-, ma-, ga-, mo-, go- önünde i-] → e-

I. Düşey doğrultuyla aşağıdan üste. (Ör. yulun)

II. Bir şeyin üstünde. Bir şeyin üstüne. (Ör. yodumers, yodvars)

III. [işlevi belli değil] (Ör. yeç’oups, yeç’opups)


yeç’k’irups (AK)(ÇX)EA/EAL har.f. Kökünden biçiyor. Aşek nca dixaşen yeç’k’irups. (AK-Döngelli) Ayşe ağacı yerden beri biçiyor. → eşk’orums/ eşk’oruy, eç’k’orums, eç’k’irums/ eç’k’irups


yeç’opups/ yeç’oups (HP)(AK), yeç’opups (ÇX) EA har.f. Satın alıyor. Noğayen ğap’i yep’ç’opi. (ÇX-Makret) Çarşıdan boya aldım. P’ap’uli-çkimi 3’u3’upaten abdesi yeç’o(p)ups. (AK-Döngelli) Dedem ibrik ile abdest alıyor. Princi yep’ç’opi. Ama dido kva unt’alun. (AK-Döngelli) Pirinç aldım. Ama içine çok taş karışmış. → iyindams, iyindrams/ iyindray; eç’opums/ eç’opuy/ eç’ç’opuy, eç’opums/ eç’opups

f.-i. yeç’opumu (ÇX-Çxalazeni), yeç’opinu (ÇX-Makret) : Satın alma. Çarşişen cumu yeç’opumu kagomoç’k’ondes. Ç’umen xolo oxtimu minon. (ÇX-Çxalazeni, TM) Çarşıdan tuz almayı unuttutk. Yarın tekrar gitmem gerekiyor (= gitmek istiyorum). X’iniz abdezi yeç’opinu dido p’at’i en. (ÇX-Makret) Soğukta abdest almak çok zordur.

+ yuç’opaps (HP ~ ÇX), yuç’opups (AK) EDA har.f. Biri için [dat.] satın alıyor. K’omşi-çkimiyen lobiyaşi ç’k’emi yevuç’opi. (ÇX-Makret) Komşudan fasulye tohumu aldım. Berek nandidi-muşis oç’k’omale yuç’operen do numers. (AK-Döngelli) Çocuk babaannesine yiyecek almış da götürüyor.

+ yoç’opinapams/ yoç’opinapaps (HP ~ ÇX), yoç’opinapaps/ yeç’opinapaps (AK) EDA ett.f. Satın aldırıyor. Nuranik komoliz uğun-i var-uğun-i ya do çkar var-k’itxoms. Muntxa unon yoç’opinapams. (AH-Lome) Nuran kocasınaVar mı ? Yok mu ?” diye hiç sormaz. Ne isterse satın aldırır. Fadimek kimoci-muşişa kuvali nandumers do yeç’opinapaps (= yoç’opinapaps). (AK-Döngelli) Fadime kocasına ekmek ısmarlıyarak satın aldırıyor.


yedgitun (AK)(ÇX) Aø har.f. Kalkıyor. Xasani bere k’at’a ç’umani mani yedgitun. (ÇX-Çxalazeni, TM) Hasan’ın oğlu her sabah erken kalkıyor. → edgitun; moiselams/ moiselay; eisels, eiselams, eiselaps; + yodginaps


yegeni (AH ~ ÇX) i. Yeğen. Ekremik yegeni-muşi şeni bozo-skani gak’vans. (AH-Lome) Ekrem yeğenine senin kızını istiyor. → yeğeni; alimse, animse


yeğeni (PZ ~ AŞ) i. Yeğen. Xasani yeğeni-şk’imi on. (PZ-Cigetore) Hasan yeğenimdir. Yeğeni ! Ar ntxiri ç’epxe cek’vati. Komomiği. (AŞ-Ok’ordule) Yeğen ! Bir fındık çubuğu kes. Bana getir. → alimse, animse; yegeni


yeine (PZ) z. Hemen. Xasanis na-var-eluvelasen ar mutxa devu3’vik’o yeine dimtinen. (PZ-Cigetore) Hasan’ın işine gelmeyecek bir şey desem hemen dikleşiyor. → hamani; yekten; haman, hemen


yekankups EA har.f. Sıkıştırılmış şeyi [aps.] ayrıştırarak ya da seyrelterek havalandırıyor. Nanak xarmani yekankups. (AK-Döngelli) Annem harmanı seyrelterek havalandırıyor. → kankups; ≠ ekankuy/ ekankums


yekten (FN-Ç’anapet) z. Hemen. [muhtemelen < Far. + Tür.] Upite şuveyi şeyi unaxu dodvayiz jur ndğaz doloxe yekten imt’k’oren. (FN-Ç’anapet) Terle ıslanmış eşyayı yıkanmamış halde bırakırsan iki gün içinde hemen küflenir. Bere a m3ika nena iyayiz yekten gok’un3xun. (FN-Ç’anapet) Çocuk biraz ses gelince hemen uyanıyor. Ameti k’ala isinapamt’aşa a mutxa var-marçilayiz yekten nena mek’vatums. (FN-Ç’anapet) Ahmet ile konuşurken bir şey işine gelmeyince hemen konuşmayı kesiyor. Mamut’ik soti mutu az*iyasen yekten şut’onumz. (FN-Ç’anapet) Mahmut nerde neyi görürse hemen elleyip karıştırıyor. Nandidiz mutu meçare yekten gak’ayiben. (FN-Ç’anapet) Nineme ne verirsen [ona verdiğin şey] hemen kayboluyor. Nanaşi ngeni çkar var-ikaçen. Omcvinaleşi goberepe-ti moyilamz do yekten oxorişa komulun. (FN-Ç’anapet) Annemin buzaği hiç tutulmuyor. Otlakların çeperlerini de aşıp hemen eve gelir. Tutxu ruzaz ini yekten goşolamz. (FN-Ç’anapet) İnce cekete soguk hemen geçiyor. Fadimez Ferdi dido aoropen. FerdikHayde” ya u3’vayiz yekten noumz. (FN-Ç’anapet) Fatma Ferdiyi çok seviyor. FerdiGeldediğinde hemen ona varıyor. Cuma-çkimişi 3’ut’eli biç’ik berepez xez na-okaçunan obiralepe yekten go3’uğamz. (FN-Ç’anapet) Kardeşimin küçük oğlu çocukların elinde duran oyuncakları hemen zorla alıyor. Coğorik gale a m3ika nipuşonayiz yekten lalumz. (FN-Ç’anapet) Köpek dışarıda biraz hışıltı olunca hemen havlıyor. → yeine; hamani, haman, hemen


yelani (PZ) i. Yalan. Xasanis yelani peği var-axap’arinen. Hamani ucepe namç’itanen. (PZ-Cigetore) Hasan pek yalan konuşamıyor. Hemen kulakları kızarıyor (= kırmızılaşıyor). → xilafiI; m3udi


yema (PZ ~ AŞ) i. Öğle. Öğle vakti. Çemali yema şuk’ule moxt’asere. (PZ-Apso) Kemal öğledenden sonra gelecek. Aydini do Cemali p’i yemas moxt’anen. (PZ-Cigetore) Aydın ile Cemal öğleden önce gelecekler. Amedi şk’ala Kemali livadişa molva-nişi viyondram. Mondo yemaşa m3ika ogine moxt’anen. (PZ-Cigetore) Ahmet ile Kemal’in bahçeden gelmelerini bekliyorum. Her halde öğleden az önce gelecekler. Mcora yema şuk’u gamvogzay. (ÇM-Ğvant) Güneş öğlende kızgın oluyor. Yema şuk’ule si giyondram. (ÇM-Ğvant) Öğleden beri seni bekliyorum. Yalçini yema şuk’ule moxt’asen. (AŞ-Ok’ordule) Yalçın öğleden sonra gelecek. Amet’t’i yema şuk’k’ule moxt’asen. (AŞ-Ortaalan) Ahmet öğleden sonra gelecek. Handğa yema k’vali do cari kçare. (AŞ-Ortaalan) Bugün öğleyin sana peynir ve ekmek yedireceğim. → ovle; ondğe, ondğeri


yemaneri (PZ ~ AŞ) s. Öğlenki. Çemali yemaneyi cayi şuk’ule moxt’asere. (PZ-Apso) Kemal öğlen yemeğini yedikten sonra gelecek. Yemaneri cari hak pşk’omaten. (PZ-Cigetore) Öğlen yemeğini burada yiyeceğiz. Yemaneri cari tamli tudendo mizun. (ÇM-Ğvant) Öğle yemeğim çalının altında saklı duruyor. Ayşe hako huy golaxt’u. Mç’eşi na-on bere-muşi yemaneri oşk’omale nuğay. (ÇM-Ğvant) Ayşe şimdi buradan geçti. Çoban olan çocuğuna öğlen yemeği götürüyor. → ondğeneri


yemç’k’ups (HP ~ ÇX)(AK) EA har.f. Yarayı [aps.] deşiyor. → ençxik’uy; emç’k’ums/ emç’k’ups

+ yumç’k’aps EDA har.f. Birinin [dat.] yarasını [aps.] deşiyor. Zerak mota-muşişi pupuli yumç’k’aps do txomuri gamoçkumers. (AK-Döngelli) Zehra torununun yarasını deşiyor da irini çıkartıyor.


yemeği i. Yemek. Nana-şk’imik na-cibu yemeği ik’onams. (PZ-Apso) Annem pişirdiği [ve artık pişmiş olduğu bilinen] yemeğin tadına bakıyor. Yemeğis mcumu m3ika ayu. Ar m3ika ç’k’va mcumu uk’oren. (PZ-Cigetore) Yemeğin tuzu az oldu. Biraz daha tuz gerekiyor. Yemeği do3adi. Ncumu kuğun-i ? (AŞ-Ortaalan) Yemeğin tadına bak. Tuzu var mı ? Ç’uk’k’ali daçxuri k’oşk’advi. Yemeği ordo icibasen. (AŞ-Ortaalan) Kazanı ateşin ortasına yerleştir. Yemek erken pişecek. → oşk’omaleI-2; cariII, gyari/ gyayi/ gyai


yemi i. Yem. Anç’esi ar 3’ulu yemi komemibi. (AŞ-Ok’ordule) Kancama küçük bir yem tak.


yemluği i. Yemlik. Nanak ngeniz uşkuri yemluğiz go3’uç’k’orams. (AH-Lome) Annem danaya elmayı yemliğine doğrayıp veriyor. → oşk’omoniII


-yen (ÇX-Makret) [ablatif göstergesi] -den/ -dan/ -ten/ -tan. Noğayen ğap’i yep’ç’opi. (ÇX-Makret) Çarşıdan boya aldım. Nisa xarmelayen doçitu. (ÇX-Makret) Gelin hastalıktan kurtuldu. → -şen[1]


yen → ren


yenge i. Yenge. (*) Birinin amcasının, dayısının veya kardeşinin karısı. Yenge-şk’imi dido xazi na-mayen şeni minci t’ağanuy. (AŞ-Ortaalan) Yengem [tavalanmış çökeleği] çok sevdiğim için çökelek tavalıyor. Emica-çkimişi oxorca ma “yenge” maven. (AH-Lome) Amcamın karısı benim “yengem” olur. İşoni oxoyi m3ika molam3’k’upaneri ren. Aşe-yengek ndğaleri-ti tez nun3’ams. (AH-Lome) Yan komşu ev biraz karanlıkçadır. Ayşe yenge gündüz de ışık yakıyor. [(*) Türkçe dışındaki dillerde “kardeşinin karısı” ile “amcası veya dayısının karısı” ayrı kelime grubu ile ifade edilir. Lazca-Türkçe iki dilli olan Lazlar, arada bir Türkçe “yenge” kelimesini olduğu gibi çekip kullanıyor olabilirler.]anlamına göre juma-şk’imişi oxorza, jumadi-şk’imişi oxorza, cuma-çkimişi oxorca, emica-skanişi oxorca vs vs


yengi (AŞ) s.-z. ve i. Yeni. → ağani, ağne. I. s. Bozomota-şk’imi yengi dolokunaşe ebuç’ç’opare. (AŞ-Ok’ordule) Kızıma yeni giysiler alacağım. Yengi porça kevuç’opam. Doşavuy. Komulun. (AŞ-Ok’ordule) Yeni giysi ona alıyorum. Kirletiyor. Geliyor. Cuma-şk’imi yengi araba-muşi moçinapay. (AŞ-Ortaalan) Kardeşim yeni arabasını bana tanıtıyor. Cuma-şk’imi yengi izirasen şeni yuzuği-muşi guşiru. (AŞ-Ortaalan) Kardeşim yeni görünecek diye yüzüğünün etrafını aşıttı.

II. z. Çamuri mot-elemissum. Xura yengi bimboni. (AŞ-Ortaalan) Çamur bana sürme. Yeni banyo yaptım. Yengi na-ep’ç’opi pontuli ordoşe cikçandu. (AŞ-Ortaalan) Yeni aldığım pantolon kısa zamanda (= erkenden) ağardı (= soldu). Yengi na-ep’ç’opi pontuli var-ipelen. Ordoşe dikçanu. (AŞ-Ortaalan) Yeni aldığım pantolon yaramıyor. Erkenden beyazladı. Yengi na-gamaxt’u telefoni eboç’opinare. Si-ti eyoç’opinapare-i ? (AŞ-Ortaalan) Yeni çıkan telefonu aldıracağım. Sen de aldıracak mısın ? Yaşari yengi na-eç’ç’opu post’ali çamuri dvoxuy. (AŞ-Ortaalan) Yaşar yeni aldığı ayakkabıyı çamura gömüyor (= batırıyor). Yengi na-dirinu bere 3’ari k’atineri mca cubare. (AŞ-Ortaalan) Yeni doğmuş çocuğa su katılmış süt vereceksin.

III. i. Yenisi. Çebapi-şişi var-einç’asen. Yengi-muşi keç’opi do komoği. (AŞ-Ok’ordule) Kebap şişleri yetmeyecek. Yenisini al da getir.


yepsips (HP ~ ÇX) Eø har.f. Düşey doğrultuyla yukarı doğru işiyor. → epsams, epsuy/ epsums, epsims/ epsips


yepun (HP ~ ÇX)(AK) Aø har.f. Ateşte konan sıvı [aps.] taşıyor. FadimekPekmezi var-yepasya do daçxeri gu3’oskirinaps. (AK-Döngelli) FadimePekmez taşmasındiye ateşin altındaki alevi hafifletmek için közü dağıtarak söndürüyor. empunI; epunI; epumsI


yeri[1]/ yeyi/ yei i. [çoğ. yerepe/ yeepe] Yer. Na-pxer yerişa Xasani memanç’en do uci dolomizit’ay. (AŞ-Ok’ordule) Oturduğum yere Hasan yanaşıp kulağımın içine söylüyor. Ç’umani na-vidaten yerişa a kartpost’ali kovut’oçaten. (AŞ-Ok’ordule) Yarın gideceğimiz yerden bir kartpostal atarız. Mutuk’ore ort’t’ay him yeri va-naşk’vare. (AŞ-Ortaalan) Her ne olursa olsun orayı bırakmayacaksın. Na-mcay yeri xolo 3’ari e3’agutun. (AŞ-Ortaalan) Yattığım yerin altında gene su birikiyor. A k’uzi 3’ari yeri cişk’idu. (AŞ-Ortaalan) Bir kaşık suda (= çok az suyu olan yerde) boğuldu. Cumadik ğoma na-ek’vatu ncalepe handğa gzaşi jilendo ar yeriz ok’odumerz. (FN-Ç’anapet) Amcam dün kestiği ağaçları bugün yolun üstündeki bir yerde yan yana koyuyor. Mtutik motalepe-muşi mitik na-va-z*iyasen yeriz meşot’k’obinams. (FN-Ç’enneti) Ayı yavrularını kimsenin görmeyeceği yerde saklıyor. Mşkvelape na-doborgi yeriz orgun. (FN-Sumla) Kızılağaçlar diktiğim yerde dikilidir. Ç’umanişe na-bidaten yerişen mzuğa iz*iren. (FN ~ AH-Lome) Yarın gideceğimiz yerden deniz görünüyor. Tok’i na-meç’k’odasen yeyiz ok’op’k’orum do mebum3xvam. (AH-Lome) İpi koptuğu yerden birbirine bağlayıp ekliyorum. Babak çayi na-dolodu yeepe oxi3’onaz ya do k’et’i gyo3onams. (AH-Lome) Babam çay ektiği yerler anlaşılsın diye üzerine çubuk dikiyor. Xort’umi mendrik’aşi t’k’va3ineri yerişen 3’kari ibzit’ilen. (AH-Lome) Hortumu bükersen patlak yerinden su fışkırıyor. Babak orz*oz gestikeri yeepe msucite geşums. (AH-Lome) Babam sandalyenin yırtık yerlerini sarmaşıkla örüyor. Nepali k’iyanaz so eloç’abun ? Ma xaretaz yeyi-muşi zoyila maz*iren. (AH-Lome) Nepal ülkesi dünyanın neresindedir ? Ben haritada onun yerini (= onun nerede bulunduğunu) zor bulabiliyorum. Ustak duvariz na-ç’k’odu yeepez ç’anç’axi not’a3ams. (AH-Lome) Usta duvardaki çatlakları çamurla sıvıyor. Nanak ont’uleşi k’ayi na-ren yeepeşi luz go3’ilams. Xizani yeepeşi lu kyokişen eç’k’orums. (AH-Lome) Annem tarlanın iyi yerlerindeki lahanaların yapraklarını topluyor. Kötü yerdeki lahanaları kökten kesiyor. K’at’a yeriz komoloba var-ixenen. (AH, atasözü, K.A.) Her yerde dayılık yapılmaz. M3xuli mteli yeris obğun. (HP ~ ÇX) Armut bütün yere dökülmüş halde duruyor. Gza xogomdini do na-vidamint’u yerişa var-mimalu. (AK-Döngelli) Yolumu kaybettim ve gideceğim yere ulaşamadım. Berek eşo xoronaps ki na-dgin yeris z*anz*alaps. (AK-Döngelli) Çocuk öyle horon oynuyor ki durduğu yerde titriyor (= sallanıyor, kendi kendini sarsıyor). Tena yeris kododvi. (ÇX-Çxalazeni, TM) Işıklı yere koy. → sva, msva[3]; so-II

yeri[2] (ÇM ~ AŞ) s.-e. 1. Harita [aps.] üzerinde. İsmaili xarita yeri[2] na-dirinu yeri[1] o3’iray. (ÇM-Ğvant) İsmail haritada doğduğu yeri gösteriyor. İsmaili xarita yeri[2] na-dirinu yeri[1] no3’iray. (AŞ-Ok’ordule, Ortaalan) İsmail haritada doğduğu yeri gösteriyor. 2. (Neresi olduğu kesin bilinmeyen bir yer)-de/ -da. Para oda yeri ek’emilu. Hey mizun-i ? Ar ko3’edi. (AŞ-Ok’ordule) Parayi odada düşürmüşüm. Orada mı ? Bir bak. Bere iday. Kva yeri goyozgvay. (AŞ-Ok’ordule) Çocuk gitsin. Taşın oraya üstüne sıçsın. [Muhtemelen < yeri[1]. ÇM-AŞ diyalektlerinde kaybolan lokatif ekinin yerini kısmen alan yeni bir son-edat oluşmuş.]


yerleşuği s. Yerleşik. Art’aşeniz yerleşuği Kyurtepe renan. Ala Arkabiz çkar Kyurti va-ren. (AH-Lome) Ardeşen’de yerleşik Kürtler var. Ama Arhavi’de hiç Kürt yok


yerli s. ve i. Yerli. # E verane K’ek’eti/ Diyi hakoni yerli/ Soti soti va-vulur/ Temelli vor temelli. (ÇM, bir atma türkü) Hey gidi K’ek’eti/ Oldun buranın yerlisi/ Hiçbir yere bir yere gitmiyorum/ Temelli buralıyım temelli.


yesvarups (AK) EA har.f. Üst üste diziyor. Mustafak mtxirişi t’urvape yesvarups. (AK-Döngelli) Mustafa fındık çuvallarını üst üste diziyor. Ayşek çxeri tabağepe yesvarups. (AK-Döngelli) Ayşe yıkanmış tabakları üst üste diziyor. → eyosvarams/ eyosvaray, yosvarams/ yosvaraps; cosvarams/ cosvaray, gyosvarams/ gyosvaraps


yeşili s. Yeşil. M3xuli var-moinç’u. Yeşili ren. (FN-Ç’anapet) Armut olgunlaşmadı. Yeşildir.


yeşkurdun/ eşkurdun (HP), yeşkurdun (AK)(ÇX) Aø har.f. Bir anlık korku duyuyor. Ürküyor. A m3ika sersi şignu-i bere yeşkurdun. (AK-Döngelli) Biraz ses duyunca çocuk ürküyor. → putxun[1]; eputxun[1]; domk’utun; eyamk’uten; mk’utun; yamk’utinen; emk’utun/ emk’utums


yevana (PZ-Cigetore) bağ. Yoksa. Ham nçayepe keyopatxit. Yevana iç’vasen. (PZ-Cigetore) Şu çayları havalandırın. Yoksa yanacak. Hişo mot-it’ur. Yevana delegit’are. (PZ-Cigetore) Öyle deme. Yoksa senin hakkında şikâyet edeceğim. Si var-gişk’ut’u ham lak’irde. Ho-i ? Oçi var-gişk’ut’u ham lak’irde. Yevana ma-ti var-gi3’vik’o-i ? (PZ-Cigetore) Sen bilmiyordun bu kelimeyi. Öyle mi ? Madem ki bilmiyordun bu kelimeyi. Yoksa ben de demesem miydim ? Alis u3’vit do hekelendo k’o3’oxt’as. Yevana dudis pi3ari kogoyolasen. (PZ-Cigetore) Ali’ye söyleyin de ordan çekilsin. Yoksa başına tahta düşecek. → vana; vanatina; sotiV-1


yevmiyeci i. Yevmiyeci. [< Arp. + Türkçe] Gündelikçi. Yevmiyecepez ar ndğaz para var-meçana iri-xolo edgitun. (AH-Lome) Yevmiyecilere bir gün para vermezsen hepsi ayaklanır.


yexak’arups (HP ~ ÇX)(AK) EA har.f. Bir yerin üzerindeki bir şeyi [aps.] kazıyarak alıyor. Pucik xodoz*gveren. Osmanik bergiten yexak’arups do xop’eten istomers. (AK-Döngeli) İnek sıçmış. Osman kazma ile kazıyor da kürekle atıyor. → exak’arums/ exak’aruy/ exak’arups


yext- → yulun


yezdips (HP ~ ÇX)(AK) EA har.f. → ezdums/ ezduy, ezdims, ezdips; ek’azdums/ ek’azduy; e3’azdims; i3’ozdips. I. (HP ~ ÇX) Kaldırıyor. Bağuen nacaki hayebzdi. (ÇX-Makret) Ambardan baltayı aldım

yet. yemazden, yegazden, yazden vs : Kaldırabiliyor. Ramazanik ek’o didi kvayepe raxat’i raxat’i yezdips ki. Man ar teği bile var-yemazden. (ÇX-Çxalazeni, TM) Ramazan o kadar büyük taşlar rahat rahat kaldırıyor ki. Ben bir tanesini bile kaldıramam.

II. (AK) 1. Kaldırıyor. Sanduğişen fork’a yebzdaminon ya do bodups. (AK-Döngelli) Sandıktan elbiseyi alacağım diye karmakarışık ediyor da öyle arıyor. K’ulanik k’alati kezdu do nana-muşis mok’idaps. (*)(AK-Döngelli) Kız sepeti aldı da annesinin sırtına veriyor. [(*) Olumluluk başekli olunca /y/ fonemi telâffuz edilmeyip kezdu vs şeklini alır.] 2. Birini arabaya alıyor. Xasanik Timuri-ti yezdu do araba came k’ele gilix’onups. (AK-Döngelli) Hasan Timur’u da alarak arabayı aşağıda bulunan camiye doğru sürdü. 3. (Aptest) alıyor. Abdesti yezdasinon şeni porçaşi xe ilinz*ik’ups. (AK-Döngelli) Aptes alacağı için gömleğinin kolunu kıvırıyor.

f.-i. (AK) yezdimu : 1. Kaldırma. 2. Arabaya alma. 3. (Aptest) alma. Abdezi yezdimu şeni baba-muşişa 3’k’ari dobaps. (AK-Döngelli) Abdest (= aptest) alması için babasına su döküyor.


-yi[1] (ÇX) [genitif göstergesi {-şi}’nin değişkeni : /i/ arkasında bazen kullanılmaz (*)][(*) Daha doğrusu, /i/ arkasında bu ek bazen {-ø} olarak gerçekleşir. Yani apsolütif biçimi olur. Ör. (*mutfaği-yi ek’na ) mutfaği ek’na : mutfağın kapısı. (*Xasani-yi bere ) Xasani bere : Hasan’ın çocuğu.]

Berepeyi xoma var-vognap. So isteran ? - Telli skani oxori uk’vaşxe isteran diye vimsifon. (ÇX-Çxalazeni, TM) Çocukların sesini duymuyorum. Nerede oynuyorlar ? - Hepsi senin evinin arkasında oynuyorlar diye düşünüyorum. Biyape so dodvi ? - Mutfaği ek’nayi uk’vaşxe dobdvi. (ÇX-Çxalazeni, TM) Ayvaları nereye koydun ? - Mutfak kapısının arkasına koydum. Ç’umani belediyeyi 3’oxe Doğanis mopxvadi. (ÇX-Çxalazeni, TM) Sabahleyin belediyenin önünde Doğan’a rastladım. Selimik sanduği dolabiyi tude mişvonç’aps. (ÇX-Makret) Selim sandığı dolabın altına itiyor. Xasanik incirt’aşi odayi ek’na genk’ilups. (ÇX-Makret) Hasan, uyurken odanın kapısını kilitliyor. Berek toliyi kapağepe p’ant’a apatxen. (ÇX-Makret) Çocuk göz kapaklarını sürekli kırpıyor. Cuma-çkimiyi mgaras man-ti ek bort’i. (ÇX-Makret) Kardeşimin ölüm töreninde ben de ordaydım. → -şi[1]


-yi[2] (ÇX) [fiil-sıfat oluşturan sonek {-şi}’nin değişkeni] → -şi[3]


-yi[3] (ÇX)(AK) [olumlu ve olumsuz fiile eklenen cümlemsi s.-e.{-şi}’nin değişkeni] [perf. + -yi] ...-diğinde. ...-eceğinde. ...-(y)ince. 3’anağne moxtuyi Xopaşa vidaminon. (AK-Döngelli) Ocak ayı geldiğinde Hopa’ya gideceğim. → -şi[5]


yidumers (AK), yidvars (HP) EA/EAL har.f Kendisinin üstüne yatay koyuyor. → eyidums/ eyiduy; eidumers; gidumers (AK). I. EA har.f. Kendisinin üstüne bir şeyi [aps.] yatay koyuyor.

II. EAL har.f. Kendi yükünün üstünde bir nesneyi [aps.] başka bir nesnenin üzerine [lok.] yatay koyuyor. Timurik k’uçxe-muşis troni yidumers. (AK-Döngelli) Timur ayağına iskemleyi koyuyor.


yimers (AK), yimars (ÇX) EA har.f. (Elle, omuzla, sırtla) yukarı taşıyor. Üste çıkarıyor. Nana-çkimik ar k’alati lausti oxorişi jin yimers. (AK-Döngelli) Annem bir sepet mısırı evin üstüne çıkarıyor. → eiğams/ eiğay; eimers


yinç’aps (AK) EH/EHL dön.har.f. [olumluluk başekli biçimi : kinç’aps] Kendini [aps.] (bir yere [lok.]) asıyor. K’ulanik ti-muşi kinç’u. (AK-Döngelli) Kız kendisini astı. → k’o3’iben; nişk’iden; k’o3’ibay; ti-muşi einç’ams[2]; einç’en[2]; amik’iden; ti-muşi yonç’ams; ge3’ik’iden; gu3’ik’idaps


yipşen (ÇX) Aø har.f.[fb.{ye-}, kb.{i-}; emp.şm.1.tek. yevipşap < *yipşaps] 1. Cansız nesne [aps.] doluyor. 2. (İnsan) kızgınlıkla doluyor, sabrı tükenip öfkesi taşacak duruma geliyor. X’alişa yevipşi. (ÇX-Çxalazeni, TM) Boğaza kadar doldum. 3. Ağlamaklı duruma geliyor. ipşen (PZ ~ AŞ), oipşen (FN ~ HP); + yopşams[2]/ yopşaps (HP ~ ÇX)(AK) EA har.f. Dolduruyor.


yitumers (AK), yitumars (ÇX) EA har.f. [fb.{e-}] Bir şey ile [aps.] örtünüyor. Kendi üzerine bir şeyi [aps.] örtü olarak koyuyor. Alik ilinciru do yorgani yitumers. (AK-Döngelli) Ali yattı da yorhan ile örtünüyor. → eitums/ eituy, eitumers; muitumers


-yiz (FN) → -iz


yobams/ yobaps (FN ~ HP) EAL har.f. Bir şeyin [lok.] üstüne sıvı veya sıvı-katı karışımı [aps.] döküyor. Babak xomula mç’k’udi k’vançxums. T’u3a çorba yobasen do heşşo ç’k’omasen. (AH-Lome) Babam kuru ekmekleri doğruyor. Sıcak çorbayı üzerine döküp öyle yiyecek. Masas ar muntxa yobez-doren. Muntxa ebodvare yaç’aben. (AH-Lome) Masanın üstüne bir şey dökmüşler. Ne koyarsam yapışıyor. He gyariz ç’ut’a 3’k’ari yobi do dinç’oraz, dido m3’utxe ren. (AH-Borğola) Bu yemeye az su dök de tuzu gidersin, çok tuzludur. Tanerik t’u3a çayis ini 3’k’ari yobams do oçuçunams. (AH-Borğola) Taner sıcak çaya soğuk suyu katıp ılıştırıyor. → eyobams/ e(y)obay; geyobams; ijobaps, ijvobups; ++ dobams/ dvobay/ dobay/ dobaps


yobğams/ yobğaps (FN ~ HP) EAL har.f. Üstüne katı cismi [aps.] döküyor. Avli mtelli kotumeşi n3’k’int’ili ren. Nusak mt’ut’a yobğamz do molapams. (AH-Lome) Avlu hepten tavuk pisliği doludur. Gelin, üzerine kül döküp kapatıyor. Avli coğorişi k’undik imers. Axmet’ik mt’ut’a yobğu do xop’ete exak’arums. (AH-Lome) Avluyu köpek boku götürüyor. Ahmet kül döküp kürekle kazıyarak temizliyorHek’o yuki yobğaşi oncire koyaçvap’en. (AH-Lome) Üzerine o kadar yük yığarsan yatak çöker. “Kapça geç’veri k’ai goşiç’vasya do jini saçis maxva yobğamt’es. (AH-Borğola) “Pilakide hamsi iyi pişsindiye üstündeki saca köz dökerlerdi. → eyobğams/ eyobğay; goyobğams/ goyobğay; geyobğams; ijobğaps, ijvobğaps


yobğun (FN ~ HP) AL hal f. Katı cisim [aps.] bir şeyin üstüne dökülmüş halde duruyor. Ntxirişi jindole nçala yobğun. (FN-Ç’anapet) Fındığın üstünde mısır sapı dökülü duruyor. Dişkaz tipi yobğun. (AH-Lome) Odunun üzerinde ot var. Oxorişi jin na-yobğun but’k’ape ezdoni ren. Maçxa metragasen. (AH-Borğola) Evin üzerinde dökülmüş [halde duran] yapraklar alınmalıdır. Oluğu tıkayacak. → goyobğun; eyobğun; ijobğun, ijvobğun


yoçkumers (HP)(AK), yoçkumars (ÇX) EAL har.f. [fb.{e-}] [perf.1.tek. evoçkvi] 1. Canlı varlığı [aps.] bir şeyin üstüne [lok.] gönderiyor. Cumadik bere-muşi ncaşa yoçkumers. (AK-Döngelli) Amcam çocuğunu ağaca çıkarıyor (= ağacın üstüne çıkması için gönderiyor). Mustafak rak’anis na-ren ncaşa bere yoçkumers. (AK-Döngelli) Mustafa tepede duran ağaca çocuğu gönderiyor. 2. Kabağın sarmaşıcı dal, kivinin sürgünü vs’yi bir şeyin üstüne gönderiyor. Nandidik x’urz*enişi x’a k’ak’alişi ncas nodumers do jin yoçkumers. (AK-Döngelli) Babaannem üzüm dalını ceviz ağacına koyup yukarı doğru çıkarıyor (= gönderiyor). → eyoşk’ums/ eyoşk’uy; yoşkumers/ yoşkumels


yoçvap’ams (AH) EA har.f. Çökertiyor. Allayise Aydini oşi kiloşen fazla ren. Ha k’ayrola koyoçvap’ams. (AH-Lome) Allah aklına Aydın yüz kilodan fazladır. Bu karyolayı çökertir. Dido monk’a k’oçi na-ren şeni na-doxedun k’oltuğepe yoçvap’ams. (AH-Borğola) Çok ağır adam olduğu için oturduğu koltuğu çökertiyor. → gyoçvap’ams; + eiçvap’en, yaçvap’en


yoç’apxams (AH) ED har.f. Bir şeye [dat.] çırpı ipi vuruyor. A m3ika mç’ita let’a-ç’alimi komoiği. Ç’apxu p’aten. Ncaz eboç’apxaten do hemora şkule nca pxerxaten. (AH-Lome) Biraz kırmızı kil toprağı getir. Çırpı ipi yapıp ağaca çırpacağız ve ondan sonra ağacı biçeceğiz.


yoç’arams/ yoç’araps (AH ~ HP) EAL har.f. Bir şeyin üstüne yazıyor. Ustak oxorişi nek’naz coxo-muşi yoç’arams. (AH-Lome) Usta evin kapısına kendi adını yazıyor. Pi3ariz na-yoç’arampe mç’imaz geijilen. (AH-Lome) Tahtaya yazdıkların yağmurda siliniyor. → conç’arams/ conç’aray; gyonç’arams; yonç’arams; gyoç’arams/ gyoç’araps; + yoç’ars


yoç’ars (AH ~ HP) AL hal f. Bir şeyin üzerinde yazılıdır. Geç’areri dido ixmaraşi jin na-yoç’arspe geijilen. (AH-Borğola) Parayı çok kullanınca üzerinde yazılanlar silinir. → nç’areri on; + yoç’arams/ yoç’araps


yoç’inaxams/ yoç’inaxaps (FN ~ AH HP ÇX)(AK) EAL har.f. Bir şeyin [lok.] üzerine limon vs [aps.] sıkıyor. P’ap’ulik t’ağaneyi kapçaz limoni yoç’inaxamz do imxoz. (FN-Ç’anapet) Dedem tavalanmış hamsinin üstüne limon sıkıp yiyor. Nçxomiz limoni yoç’inaxams. (AH-Lome, Borğola) Balığa limon sıkıyor. goyoç’inaxums/ goyoç’inaxuy/ gooç’inaxuy


yoç’k’adams/ yoç’k’adaps (AH ~ HP ÇX)(AK) EA.Ens har.f. Bir şeyi [aps.] çivi ile [ens.] çakıyor. Xayatiz pi3ayi goşat’roxu. Babak axireşen nca e3’uç’k’adams do ok’ap’et’anams. Jin-ti ağani pi3ayi yoç’k’adasen. (AH-Lome) Hayat odasında döşeme tahtası kırıldı. Babam ahırdan alttan yukarı doğru ağaç çakıp sağlamlaştırıyor. Üst tarafına da yeni tahta çakacak. Oxorişi doşemez pi3arepe araluği mot-ivet’asya do k’ai ok’odgims do yoç’k’adams. (AH-Borğola) “Evin döşemesine tahtaları aralık olmasındiye iyice bitiştirip de (çivi ile) çakıyor. → coç’adams/ coç’aday; gyoç’k’adams


yoç’k’adun (AH-Borğola ~ HP ÇX)(AK) AL hal f. Bir şeyin üzerine çakılıdır. Doşemes na-yoç’k’adun pi3arepe dok3u-doren. Okturoni boret ! (AH-Borğola) Döşemeye çakılı tahtalar çürümüş. Değiştirmeliyiz ! → coç’adun, gyoç’k’adun; ++ noç’k’adun

yoç’k’omams (AH) EAL har.f. Üstüne yiyor. → eyoşk’omams/ eyoşk’omay, eyoç’k’omams; yopxors, gyoç’k’omams/ gyoç’k’omaps


yoç’opinapams/ yoç’opinapaps → eç’opums/ eç’opups, yeç’opups


yoç’ums (FN ~ AH-Lome) EAL har.f. Bir şeyin üzerinde [lok.] başka bir şeyi [aps.] yakıyor. Da-çkimik kapça mşkeri-pavriz gedveri xurmaliz eyodu do yoç’ums. (FN-Ç’anapet) Kız kardeşım hamsiyi kumar yaprağına koyarak kor ateşın üstüne koyup kızartıyor. K’oçi işumaşi oxoris-ti nun3’ams do koyoç’ums. (AH-Lome) İnsan kızdığı zaman evi de tutuşturup yakar. → eyoç’ums/ eyoç’uy; yoç’vams


yoç’vams (AH-Borğola) EAL har.f. Bir şeyin üzerinde [lok.] başka bir şeyi [aps.] yakıyor. Çayi ik’vataşi ont’ulez yoç’vaman. (AH-Borğola) Çay ağacı budanınca tarlanın üzerinde yakarlar. → eyoç’ums/ eyoç’uy; yoç’ums


yodgams/ yodgaps (FN ~ AH HP ÇX)(AK) EAL I. Bir şeyi [aps.] başka bir şeyin [lok.] üstüne dik duracak şekilde koyuyor ya da yerleştiriyor. Ağani 3’uk’ali daçxuriz mot-yodgam. Nk’omak ouçanams. (AH-Lome) Yeni kazanı ateşe koyma. Duman karartıyor. 3’uk’ali gamixu-doren. 3’k’ari dobams. Luk’una mebunz*gipi. Daçxuriz mot-yodgam. (AH-Lome) Kazan delinmiş. Su akıtıyor. Bal mumuyla tıkadım. Ateşe koyma. Ocağiz mja yodgaşi toli mot-mok’omer. Mja dido ordo gepums. (AH-Lome) Ocağa süt koyunca gözünü ayırma. Süt çok erken taşıyor. Gyari ocağis mot-yodgam. Soba iç’vet’aşi gyari sobas it’ubinen. (AH-Lome) Yemeği ocağa koyma. Soba yanarken yemek sobada ısıtılır. goyodgams, goyodguy; eyodgams/ eyodgay/ eodgay, eyodgums/ eodgums

II. Ayağını [aps.] bir şeyin [lok.] üstüne basıyor. Masaz jin k’ap’et’i ar mutu yodvi do exti. Vana k’uçxe yodgaşi get’roxun. (AH-Lome) Masanın üstüne sağlam bir şey koyup öyle çık. Yoksa, ayağını bastın mı, üstü kırılır.[bir şeyi bir şeyin üstüne basıyor] cobazgams/ cobazgay, gyobaz*gams/ gyobaz*gaps


yodgin (FN ~ HP) AL hal f. 1. (Bir şeyin) üstünde ayakta kalmış halde duruyor. Sobaz na-yodgin k’uk’umaşi 3’k’ari ixarxalen. Tude kogeiği. (AH-Lome) Sobanın üzerinde duran güğümdeki su kaynıyor. Aşağıya al. 2. (Bir işin) üzerinde duruyor. Xasani dulyaz yodgin. (AH-Lome) Hasan işin üzerinde duruyor. 3. (Bir konunun) üzerinde duruyor. Ağan-mordale Lazepek nena-çkuniz dido var-yodgirnan. (AH-Borğola) Çok genç Lazlar dilimizin üstüne çok durmuyorlar. → eyodgun, eodgun


yodginaps (ÇX) EA har.f. Yatmış veya oturmuş halde olanı [aps.] ayağa kaldırıyor. Xuseyinik dğa ç’umani bere-muşi mani kayodgineren. (ÇX-Çxalazeni, TM) Hüseyin bu sabah oğlunu erken kaldırmış. → dodginamsI, dvodginayI, dodginayI, dodginapsI


yodgitun (FN ~ HP) AL/AD har.f. I. AL har.f. 1. Bir şeyin üstüne çıkıp ayakta duruyor. M3xuliş t’ot’iz dido mot-yodgitur. Si monk’a re. Gelat’roxun. (AH-Lome) Armudun dalına fazla yüklenip durma. Sen ağırsın. Kırılır. 2. Bir işin [lok.] üzerinde duruyor. Xasani dulyaz yodgitun. (AH-Lome) Hasan işin üzerinde duruyor. Nana-nena-çkuniz var-ebodgitatna 50 (= jureneçi-do-vit) vana-ti 100 (= oşi) 3’ana şkule en3asen. (AH-Borğola) Anadilimizin üzerinde durmazsak 50 ya da 100 sene sonra yok olacak. → eyogutun

II. AD har.f. Birinin [dat.] üzerinde duruyor. İşçepek çayi 3’ilomt’anşi babak soti var-ulun. Hemtepez yodgitun. (AH-Lome) İşçiler çay toplarken babam bir yere gitmez. Onların üzerinde durur.


yodumers/ yodums (FN), yodumels/ eyodumels (FN-Sumla), yodumers (AH ~ HP) EAL har.f. [kb.{o-}] [perf.1.tek. ebodvi/ evodvi; part. yodve(r)i/ yodume(r)i] Bir şeyin [lok.] üstüne başka bir şeyi [aps.] yatay koyuyor. Mustavak ncaş jindole kva yodumels. (FN-Sumla) Mustafa ağaç üstüne taş koyuyor. Coşkunik xami stoliz eyodumels. (FN-Sumla) Coşkun bıçağı masanın üstüne koyuyor. Skiri, daçxuri meskuru, ala maxva koren. Dişka yodvi do advaz. (AH-Lome) Yavrum, ateş söndü, ama közü var. Üzerine odun koy da tutuşsun. Masaz jin k’ap’et’i ar mutu yodvi do exti. Vana k’uçxe yodgaşi get’roxun. (AH-Lome) Masanın üstüne sağlam bir şey koyup öyle çık. Yoksa, ayağını bastın mı, üstü kırılır. Babak dişka svarumt’aşi şu dişkapeşi jin xomula dişkape yodumers. (AH-Lome) Babam odun dizerken yaş odunların üzerine kuru odunları koyuyor. Babak dulya ikomt’aşi saat’i doli3’k’ams do dişkaz ya-ti ar kvaz yodumers do heşşo içalişams. (AH-Lome) Babam iş yaparken saatini çıkarıp bir ağacın veya bir taşın üzerine koyup öyle çalışıyor. Çimentoz na-yotvi nayloniz ar mutu yodvi do k’ayi koyok’ori. Vana jur ndğaz doloxe ixik gexarums. (AH-Lome) Çimentoya örttüğün naylona bir şey koy ve iyice üzerine bağla. Yoksa iki gün içinde rüzgâr yırtar. Masas ar muntxa yobez-doren. Muntxa ebodvare yaç’aben. (AH-Lome) Masanın üstüne bir şey dökmüşler. Ne koyarsam yapışıyor. Orhanik ont’ule ok’ortu şeni kvape artikatis yodumers do duvari ikoms. (AH-Borğola) Orhan tarlayı bölmek için taşları birbirinin üstüne koyuyor da duvar yapıyor. → eyodums/ eyoduy/ eoduy, eyodvams, eyodumers; geyodums/ geyodumers; yodvams, ijodumers, ijvodvars

şsz eidven (FN ~ AH) : Üstüne konuyor. Ezani ik’itxert’aşi t’rik’i t’rik’iz var-eidven. (AH-Borğola) Ezan okunurken bacak bacak üstüne atılmaz.


yodvams (AH-Borğola) EAL har.f. Bir şeyin [lok.] üstüne başka bir şeyi [aps.] yatay koyuyor. Modvaluşi jin kva yodvamz do ç’anç’axiz gyolapams. (AH-Borğola) Ayakkabının üstüne taş koyup da çamura batırıyor. [Bu fiil, yodumers fiilinin değişkenidir.] → yodumers


yoğani → yorğani


yoğarams (FN)(AH-Borğola), yoğaraps (HP) EL/EAL har.f. [kb.{e-} veya {eyo-}] [emp.şm.1.tek. eboğaram/ eyeboğaram (FN-Ç’anapet), eboğaram (AH-Borğola)] → eyoğarums/ eyoğaruy/ eoğaruy; eyoğaray; yoğarums; mijağarups; ijvoğarups

I. EL har.f. Bir şeyin üzerine [lok.] çizik atıyor. Na-i3’onu nxirişi ç’uvalepez eboğaram. (FN-Ç’anapet) Tartılan fındık çuvallarının üzerine çiziyorum.

II. EAL har.f. Bir şeyin üzerine [lok.] bir şeyi [aps.] çiziyor.


yoğarums (AH-Lome) EL/EAL har.f. → eyoğarums/ eyoğaruy/ eoğaruy; eyoğaray; yoğarams/ yoğaraps; mijağarups, ijvoğarups I. EL har.f. Bir şeyin üzerine [lok.] çizik atıyor. Alik muşi na-ren ç’uvalepez yoğarums do ok’açxe goşiğasen. (AH-Lome) Ali kendi çuvallarına çizik atıyor ve sonra seçecek.

II. EAL har.f. Bir şeyin üzerine [lok.] bir şeyi [aps.] çiziyor.


yoğğani → yorğani


yoğurt’i/ yoğurti/ yoğuti/ yoğut’i (FN ~ AH HP ÇX), yoğurdi (AK) i. Yoğurt. Cumadi-çkimik yoğut’i gontaxumz do ayrani ikomz. (FN-Ç’anapet) Amcam yoğurdu sulandırıp ayran yapıyor. Ançelek yoğut’i gon3’k’inamz do şumz. (FN-Ç’anapet) Ançele yoğurdu açarak içiyor. Onciraleyi geyarçale, nanak ağne na-nuru yoğut’iz gurçun. (FN-Ç’anapet) Yatak örtüsü, annemin yeni mayaladığı yoğurda sarılmış vaziyettedir. Puci-çkunişi yoğut’i p’anda lubu iven. (FN-Sumla) İneğimizin yoğurtu her zaman yumuşak, sulu oluyor. Aşek yoğurt’iş sağani bere-muşiz nunç’inams. (FN-Sumla) Ayşe yoğurt sahanını çocuğuna doğru yanaştırıyor. Nanak yoğuti do mja onçaxalez ok’obams, nçaxums do yaği ikoms. (AH-Lome) Annem yoğurdu ile sütü yayığa döküp bir arada çalkalayıp yağ yapıyor. Nanak yoğurti didi tencerez nuvams. (AH-Lome) Annem yoğurdu büyük tencerede mayalıyor. Nanak yoğurti nuvasen. Mja okorinams. (AH-Lome) Annem yoğurt mayalayacak. Sütü soğutuyor. Yoğurtişi nç’ami-ti var-doskidu-doren. Mtelli oç’komes-doren. (AH-Lome) Yoğurttan mayalık bile kalmamış. Hepsini yemişler. Memet’ik, nana-muşik ç’ut’a 3’uk’aliten na-meçu yoğut’i Xasaniz doluç’k’omu. (AH-Borğola) Mehmet, annesinin küçük kazanla verdiği yoğurdu Hasan’dan çabuk yedi. Xicaz xeneri yoğut’i dido k’ai iven. (AH-Borğola) Küçük toprak küpte yapılan yoğurt çok iyi olur. Nanak mja t’u3a na-ren şeni okirinaps do yoğurdi nox’vasinon. (AK-Döngelli) Annem süt sıcak olduğu için soğutuyor da yoğurt mayalayacak. → meyaperi


yokaçams/ yokaçaps (FN ~ AH HP) EAL har.f. Bir şeyi [aps.] bir şeyin [lok.] üstünde tutuyor. K’alati işuvuşi dimonk’anu. Babak daçxuriz yokaçams do go3’oskurinams. (AH-Lome) Sepet ıslanınca ağırlaştı. Babam ateşin üstünde tutup alt tarafından kurutuyor. Fetik sarğaz na-ren lu-ncaxeriz nuk’u yokaçams do doluç’k’omams. (AH-Borğola) Fethi teknedeki lahana ezmesini, ağzını üstünde tutarak yiyor. → cok’açams/ cok’açay; gyokaçams/ gyokaçaps


yok’idams/ yok’idaps[1] (FN ~ HP-P’eronit) EAL/EDA har.f. I. EAL har.f. Bir şeyin [lok.] üstüne asıyor. Cordanik, na-işuvu çayişi ç’uvalepe ğoberiz yok’idams. (FN-Ç’anapet) Cordan, ıslanmış çay çuvallarını çeperin üstüne asıyor. Aşek fot’a-muşi tok’iz yok’idams. (FN-Sumla) Ayşe peştamalını ipin üzerine asıyor. Ntxiriz yok’idams. (AH-Lome) Fındığın üstüne asıyor. K’ap’ulaz yok’idams. (AH-Lome) (Birisinin) sırtına asıyor. Ğoberiz yok’idams. (AH-Lome) Çepere asıyor. Manto sobas mot-yok’idam. Xomut’aşa mtelli n3’ola kogak’oren. (AH-Lome) Mantoyu sobanın üzerine asma. Kuruyana kadar hep kurum bağlar. Ğobeyis dolokunu yok’idams. (HP-P’eronit) Çepere giysiyi asıyor.

II. (AH ~ HP-P’eronit) EDA har.f. Birinin hatasını [aps.] başka birinin [dat.] üstüne atıyor. İftira ediyor. Cumadik bere-muşiz gumskvanamz do iri ma emok’idams. (AH-Lome) Amca kendi çocuğunun kabahatini örtüyor. Hepsini benim üstüme atıyor.

III. (AH ~ HP-P’eronit) EDA har.f. Kimin işlediği bilinen bir suçu [aps.] bir başkasına [dat.] yüklüyor. İftira ediyor. Cuma-muşik na-me3’ilu-dort’un şuk’aMitik mot-uğarğalamt’asya do Xasaniz yok’idu. (AH-Borğola) Kardeşinin koparmış olduğu salatalığıKimse (kardeşimi) azarlamasındiye [bir yabancı olan] Hasan’a yükledi. → mobamsII; eyonduy; goyonduy; eyot’t’axay; eyot’t’oçay; mok’idamsII

IV. (AH-Lome) EDA har.f. Suç işleyen kişi [erg.] bir başkasının üzerine [dat.] kendi suçunu [aps.] atıyor ya da yüklüyor. İftira ediyor. Osmanik araba muk montxu. Muaviniz yok’idams. (AH-Lome) Osman arabayı kendisi çarptı. Suçu muavine atıyor. → mobamsII; mok’idamsIII


yok’idaps[2] (ÇX) EAL har.f. Var olan bşnanın üstüne yeni kat ekliyor. Mcve oxoyişi jin ağne oxoyi yok’idaps. (ÇX-Makret) Eski evinin üzerine yeni bir ev yaptı.


yok’irams/ yok’iraps (HP) EAL har.f. Bir şeyin [lok.] üzerine bir şeyi [aps.] bağlıyor. → eyok’orams/ eyok’oray; yok’orams; ijok’irups; ijvok’iraps


yok’odams (FN ~ AH) EAL har.f. Var olan binanın üstüne [lok.] yeni katı ekliyor ya da atıyor. Memet’ik berepe şeni oxoris ar k’at’i çkva yok’odams. (AH-Lome) Mehmet çocuklar için evin üstüne bir kat daha atıyor. Xasanik oxori-muşişi jin tuğulaten ar k’at’i daha yok’odams. (AH-Borğola) Hasan evinin üzerine tuğladan bir kat daha inşa ediyor (= ekliyor). → eyodgay


yok’orams (FN ~ AH) EAL har.f. Bir şeyin [lok.] üzerine bir şeyi [aps.] bağlıyor. Çimentoz na-yotvi nayloniz ar mutu yodvi do k’ayi koyok’ori. Vana jur ndğaz doloxe ixik gexarums. (AH-Lome) Çimentoya örttüğün naylona bir şey koy ve iyice üzerine bağla. Yoksa iki gün içinde rüzgâr yırtar. → eyok’orams/ eyok’oray; yok’irams/ yok’iraps; ijok’irups; ijvok’iraps

+ yuk’orams EDAL har.f. Biri için [dat.] bir şeyin [lok.] üzerine bir şeyi [aps.] bağlıyor. Doğanik z*arz*eri xor3i ğaç’o na-gelaxen k’et’iz yuk’orams do çams. (AH-Borğola) Doğan, kıyılmış eti sığırcığın konduğu değneğin üzerine [o sığırcık için] bağlıyor da [o sığırcığa] yediriyor.


yolapams/ yolapaps (FN ~ HP) EA har.f. Canlı varlığı [aps.] düşey doğrultuyla yukarı gönderiyor. Üst kata gönderiyor. Berepez nciri muxtanşi oda-mutepeşişe ebolapam. (AH-Borğola) Çocukların uykusu gelince üst kattaki odalarına yollarım.


yolums (PZ) EA har.f. Kendir vs’yi [aps.] dövüyor. Ot vs’yi [aps.] yoluyor. [Bu fiil birinci şahıs özneli olarak gözlemlenmez. Türkçe yolmak fiilinin Lazcalaştırılmış hali olabilir.] Xasanik avlaşi mt’alepe yolums. (PZ-Cigetore) Hasan avlunun otlarını yoluyor. → ntalums/ ntaluy; psuluy; mkvasuy; ≠ oluy

f.-i. oyolu : (Kendir vs) dövme. Ma Doğani şk’ala suleri oyoluşa 3’ari-k’op’ali na-on svaşa vidi. (PZ-Cigetore) Ben Doğan’la kendiri dövmek için su topuzu olan yere gittim.


yomç’ims/ yomç’ips (FN ~ HP) AD/ADL har.f. I. AD har.f. Yağmur vs [aps.] birinin [dat.] üzerine yağıyor. Mç’ima emomç’ims. (FN ~ HP) Yağmur suyu üzerime geliyor. Di3xiri emomç’ims. (FN ~ HP-P’eronit) Üzerime kan yağıyor.

II. ADL har.f. Yağmur vs [aps.] birine ait [dat.] bir şeyin [lok.] üzerine yağıyor. Mç’ima tiz emomç’ims. (FN ~ HP-P’eronit) Yağmur suyu başıma geliyor. Mç’ima mxuciz egomç’ims. (FN ~ HP-P’eronit) Yağmur suyu senin omuzuna geliyor. Mç’ima hemuz cinikiz yomç’ims. (FN ~ HP-P’eronit) Yağmur suyu onun ensesine geliyor.


yomk’utinams (FN ~ AH) EA har.f. Ürkütüyor. Osmanişi coğori pucepek na-mcumt’ez k’ala goşat’alu do hentere yomk’utinu. (FN-Ç’anapet) Osman’ın köpeği ineklerin otladığı yere daldı ve onları ürküttü. M3’k’upiz golobulut’aşi Şukri memot’k’obun do emomk’utinams. (AH-Lome) Karanlıkta geçerken Şükrü (bana) saklanıp beni ürkütüyor. → oputxinams[1]; domk’utinams; eyomk’utinay; oşkurdinams/ oşkurdinaps; + mk’utun; emk’utun


yomtums/ yomtups (FN ~ HP) (*) AD/ADL har.f. → eyomtums; comtun/ comtuy. [(*) FN-Ç’anapet diyalektlerinde eyomtums şekşinde de söylenir.] I.1. Kar [aps.] birinin ya da bir şeyin [dat.] üzerine yağıyor. K’işi komoxtu. M3ika m3ika rak’aniz mtviri yomtumz. (FN-Ç’anapet) Kış geldi. Azar azar tepenin üzerine kar yağıyor. Nayla k’ala dişka p’k’vatumt’aşa jindole umotu na-ren şeni boyne mtviri emomtumz. (FN-Ç’anapet) Serenderin yanında odun keserken [serenderin] üstü kapalı olmadığından dolayı üzerime hep kar yağıyor. Xarga geduzas ixenen. Oktiz var-ixenen. Oktiz na-vare xarga, k’işiz mtviri yomtvaşi meyixven. (AH-Lome) Odun istifi düz yerde yapılır. Rampaya yapılmaz. Rampa yerde yapacağın odun istifi, kışın üzerine kar yağınca yıkılır. K’açkariz mtviri var-ezdaşa mtviris mtviri yomtums. (AH-Lome) Kaçkarlarda kar kalkmadan kar üstüne kar yağar. Mandrez jin mostu-doren. Pucepez mtviri yomtums. (AH-Lome) Mandıranın üstü açılmış. İneklerin üzerine kar yağıyor. Meltemi ! Cuma-skanis gale mtviri yomtums. İzabunasen. Oxorişe kamoyoni. (AH-Borğola) Meltem ! Kerdeşin dışarda üzerine kar yağıyor. Hastalanacak. Evin içine al (= girdir). Bageniz dido mtviri yomtums. Kodolibğasen. Mtviri gexvoni boret ! (AH-Borğola) Ahıra (= ahır üzerine) çok kar yağıyor. Yıkılabilir. Kar dökmeliyiz. Doğanis mtviyi yomtums. (HP-P’eronit) Doğan’ın üzerine kar yağıyor. [kar üstüne kar yağıyor] eyomtuy

2. mec. Para vs [aps.] birinin [dat.] üzerine yağıyor. K’oçiz igbali uğun. Na-xen yeriz para yomtums. (AH-Lome) Adam şanslıdır. Oturduğu yerde üzerine para yağıyor.

II. ADL har.f. Kar [aps.] birine ait [dat.] bir şeyin [lok.] üzerine yağıyor. Tis mtviri emomtums. Kudi-çkimi kebitva. (AH-Borğola) Başıma kar yağıyor. Şapkamı örteyim. Mtviyi tis emomtums. (HP-P’eronit) Kar başımın üzerine yağıyor.


yonams (FN) EA har.f. Canlı varlığı [aps.] belirsiz bir yere götürüyor. # En3i, e mpula en3i / Kyoyiz dolop’3’k’edare / Yonaman purki-çkimi / Ma-ti ek’ap’3’k’edare. (FN, Anonim) Yok ol, ey duman yok ol / Köye bakacağım / Götürüyorlar çiçeğimi (= sevgilimi) / Ben de bakacağım. [canlı varlığı belirli bir yere götürüyor] iyonams


Yonani (ÇM) s. ve i. Yunanlı. Yonanepe şk’ala harbi p’it. (ÇM-Ğvant) Yunanlılarla savaştım. Yonanepe guri-meç’vala var-uğuran. (ÇM-Ğvant) Yunanlılarda hiç acıma duygusu yok.[Rum] Urumi, Rumi


Yonani-msva (ÇM-Ğvant) i. Yunanistan. P’ap’u-şk’imi Yonani-msvaşa na-moxt’u ask’erepe şk’ala harbi u. (ÇM-Ğvant) Dedem Yunanistan’dan gelen askerler ile savaştı→ Yunanistani


yonç’ams/ yonç’aps (FN ~ HP)(AK) EAL har.f. [emp.şm.1.tek. ebonç’am/ evonç’ap/ yevonç’ap] 1. İp veya tel gibi çekici araçla yüksek yere kaldırıyor ya da uzatıyor. K’eremuli gyonç’u-dort’un. Ha3’i-ti yonç’ams. (FN-Sumla) Ateş zincirini indirmişti. Şimdi de kaldırıyor. Dido jin yonç’ams. Var-ninç’uşinen. (AH-Lome) Çok yukarı çekiyor. Uzanılmıyor. M3xulis kextu. Ha3’i gudeli yonç’ams. (AH-Lome) Armuda çıktı. Şimdi gudeliyi çekiyor. 2. İnsanı [aps.] asıyor. İdam ediyor. Egonç’eskon-ti mtini tkvi. (FN-Sumla) Seni assalar da gerçeği söyle. K’oçi koyonç’ez. (AH-Lome) Adamı astılar (= idam ettiler). Mtelli m3udişi nak’o k’oçi yonç’ez. (AH-Lome) Hep boşuna ne kadar adam astılar. Memet’ik ti-muşi yonç’ams. (AH-Borğola) Mehmet kendini asıyor. K’oçik k’oçi yonç’aps-i ? (AK-Döngelli) Adam adamı asar mı ? → eyonç’ams/ eyonç’ay; ≠ eimers, yimers/ yimars

yet. yanç’en[2] : İp ya da tel gibi çekici araçla yüksek yere kaldırabiliyor.

şsz einç’en[2] (FN ~ HP), yinç’en (AK) : İp veya tel gibi çekici araçla yüksek yere kaldırılıyor. Nçala ntkomina oraz mandreşa einç’en. (FN-Sumla) Mısır samanı nemli zamanda barakaya çekilir. Xoci on3xoneşe var-einç’en. (AH, atasözü, K.A.) Öküz tavana çıkarılmaz. İnora şeni na-pçitit dişkape o3xoneşe tok’iten k’ai einç’en. (AH-Borğola) Kış için yardığımız odunlar tavan arasına iple iyi çekilir. Xen3’k’eli gyonç’iyi ginç’en. Yonç’iyi yinç’en. (AK-Döngelli) Sepetçiği aşağıya doğru salarsan aşağıya doğru iner. Yukarıya doğru çekersen yukarıya doğru çıkar.

f.-i. enç’u/ yenç’u : Çekici araçla yüksek yere kaldırma. Sadik’ik handğa bogina 3’ipriz enç’u şeni tok’epe ok’um3xvams. (FN-Ç’anapet) Sadık bugün arı kovanını gürgene çekmek için ipleri bağlıyor.


yonç’arams (FN) EAL har.f. [f.-i. enç’aru] Bir şeyin [lok.] üstüne yazıyor. Sibelik masas yonç’arams. (FN-Sumla) Sibel masanın üzerinde yazıyor. → conç’arams/ conç’aray, gyonç’arams; gyoç’arams/ gyoç’araps; yoç’arams/ yoç’araps


yonç’un (AH) AD hal f. Bir şey [aps.] birine [dat.] yetiyor. Kotumepek oskuz gyoç’k’anoren. İrik-xolo skumt’aşi ar oskumale var-yonç’unan. (AH-Lome) Tavuklar yumurtlamaya başlayacak. Hepsi yumurtlayınca bir tane yumurta yeri yetmez. Ham mç’k’udi vit k’oçiz yonç’un. (AH-Lome) Bu yemek on kişiye yeter. Si hak’o so ilebi ? Opağuşe ar k’alop’i sap’oni var-egonç’un. (AH-Lome) Sen bu kadar nerede kirlendin ? Temizlenmene bir kalıp sabun yetmez. → dubağun, ubağun; einç’en[1]; eyanç’en, yanç’en[1]


yontxams (FN ~ AH) EA har.f. Üzerine vuruyor. Ont’ule xaçkumt’atşi k’ork’ot’i mot-dut’alamt. Bergişi dudi yontxit do goşibğasen. (AH-Lome) Tarlayı kazırken sert toprak kütlelerini bırakmayın. Kazmayı tepesinden üzerine vurun da dağılacak. + yantxen


yon3’ams (AH) EAL har.f. Bir şeyin [lok.] üstüne bir şeyi [aps.] basıyor. Pekmeze [lok.] ekmeği [aps.] bandırıyor. Babak p’et’mezi mpalu var-ipxors. Mç’k’udi yon3’ams do ipxors. (AH-Lome) Babam pekmezi yavan yemiyor. Ekmek bandırıp yiyor.

+ yon3’apams EDAL ett.f. Birine [dat.] bir şeyin [lok.] üstüne bir şeyi [aps.] bastırıyor. K’aymak’amluğiz na-mepçi istidaz muxtariz muxuri ebon3’api. (AH-Lome) Kaymakamlığa verdiğim dilekçeyi muhtara mühürlettim.


yopşa (AK) s. Dolu. An3’i ntxiri yopşa ren. (AK-Döngelli) Bu yıl fındık doludur. Leğenis na-yopşa ren 3’k’aris bere dolodgitun. (AK-Döngelli) Leğende dolu olan suyun içinde çocuk duruyor. → opşa[2]


yopşams[1] [A] (FN-Ç’anapet) EA har.f. [fb.{eyo-}] [kb.{o-}] [emp.şm.1.tek. eyebopşam] Üzerine dolduruyor. Gverdişa opşa na-rt’u k’avanozi nanak na-momçu p’et’mezite eyebopşam. (FN-Ç’anapet) Yarısına kadar dolu olan kavanozu annemin verdiği pekmezle üstünü dolduruyorum. Nanak ondğeneyi gyarişen ogine ar 3an3a ntxiri me3’ilumz do k’alati-muşi yopşamz. (FN-Ç’anapet) Annem öğle yemeğinden önce bir heybe fındık topluyor ve sepetinin üzerini dolduruyor. → eyopşams, eyopşay


yopşams[1] [B] (AH) EA har.f. [fb.{e-}] [kb.{o-}] [emp.şm.1.tek. ebopşam] Üzerine dolduruyor. Ma k’alati-çkimi tişa obopşi. M3ika çkva skaniz ebopşam. (AH-Lome) Ben sepetimi başına kadar doldurdum. Biraz da seninkini dolduruyorum. İrik t’ik’ina-muşi ti şakiz yopşams. (AH-Lome) Herkes kendi sepetini başına kadar dolduruyor. → eyopşams, eyopşay

+ yopşapams EDA ett.f. Üzerine doldurtuyor. T’ik’inas na-dolubğun ntxiri subuki muxtuşi cuma-muşiz ti şakis yopşapu. (AH-Borğola) Sepetinde doldurulan fındık hafif gelince kardeşine (sepeti) başına kadar doldurttu.


yopşams[2]/ yopşaps (HP ~ ÇX)(AK) EA har.f. [fb.{e-/ ye-}] [kb.{o-}] [emp.şm.1.tek. evopşam/ evopşap/ yevopşap] Dolduruyor. Doğanik ğalişa kvape yopşaps do t’iba ix’vas ya do içalişeps. (AK-Döngelli) Doğan dereye taşları dolduruyor da gölleşsin (= t’iba olsun) diye çalışıyor. Nanak paklacis dido mja yopşeren do muit’uşi gverdi nax’oren. (AK-Döngelli) Annem bakraca çok süt doldurmuş da gelirken [sütün] yarısı dökülüyor. → opşams[A], opşay, opşams[B]


yopxasinams (AH) EA har.f. Ayaklandırıyor. Coğori-çkimi seri oxoriz miti nanç’aşi olaluten oput’e yopxasinams. (AH-Borğola) Köpeğim gece eve kimse yanaşırsa havlıyarak semti ayaklandırır.


yopxors (AH) EAL har.f. Üstüne [dat.] yiyor. Bir şeyi bitirdikten sonra onun üstüne [lok.] sonradan sofraya veya masaya getirilen bir şeyi [aps.] yiyor. K’at’a gyayiz jin lo3a ebopxor. (AH-Lome) Her yemek üstüne tatlı yiyorum. Gyayiz jin m3xuli yoç’k’omi. (AH-Lome) Yemeğin üzerine armut ye. Gyayi şkule eboç’k’omare. (AH-Lome). Yemekten sonra üzerine yiyeceğim. Ma dudeyiz mutu var-ebopxor. (AH-Lome) Dudeyinin üstüne bir şey yemem. → eyoşk’omams/ eyoşk’omay, eyoç’k’omams; yoç’k’omams, gyopxors, gyoç’k’omams/ gyoç’k’omaps


yorçams/ yorçaps (AH ~ HP) EAL har.f. Bir şeyin üzerine [lok.] seriyor. Nanak bincirt’atşi oncirez erçapule yorçams. (AH-Lome) Annem biz yatarken yatağın üzerine çarşaf serer. Ayşek oncires erçapule yorçams. (AH-Borğola) Ayşe yatağa çarşaf seriyor. → eyorçams/ eyorçay; geyorçams; ijorçaps, ijvorçaps


yorgani (AŞ)(AK) i. Yorgan. Yilmazi yorgani eituy. Dinciy. (AŞ-Ok’ordule) Yılmaz yorganı üstüne örtüp yatıyor. Salixi seri t’u3a ayasi yorgani moyi3’ay. (AŞ-Ok’ordule) Salih gece sıcak olunca yorganı üstünden açıyor. Xasanik ilinciru do yorgani muilapaps. (AK-Döngelli) Hasan uzandı ve yorganı kendi üzerine örtüyor. Ç’it’a bereşi nunk’u yorganiten var-motva ! Xogişk(v)iden. (AK-Döngelli) Küçük çocuğun yüzünü yorganla örtme ! Boğulur. → yorğani


yorğanci i. Yorgancı. Yorğanci-Osmaniz pambuğişi oncire boxenapam. (AH-Lome) Yorgancı Osman’a pamuk yatak yaptırıyorum.


yorğani/ yoğani/ yoğğani (ÇM)(FN ~ AH) i. Yorgan. Seri dvajinasi yorğani elvaçven do ini ayen. (ÇM-Ğvant) Gece uyuyunca yorganı aralandığı için (o) üşüyor. İni ort’aşa yorğani evitum. Himu jindo bat’t’aniye eyevitum. (ÇM-Ğvant) Soğuk olduğu zaman yorgan örtüyorum. Onun üstüne de battaniye örtüyorum. “Berez ini mot’aet’az deyi nana-muşik yorğani gyotvams. (FN-Ç’anapet) Çocuğa soğuk olmaması için annesi yorgan ile örtüyor. Berek oncirez meşaxtaz k’ala yorğani tiz moilapams. (AH-Lome) Çocuk yatağa girer girmez yorganı kafasından örtüp kapatıyor. P’ap’uliz dido ini aven. Yazis-ti jur yorğan eitumers do incirs. (AH-Lome) Dedem çok üşüyor. Yazın da iki yorgan örtüp yatıyor. Berez tiz yoğğan mot-yotumer. Şuri gyatragen. (AH-Lome) Çocuğun kafasına yorgan örtme. nefesi tıkanıyor. İni mavaşi jur yorğani ebitumer. (AH-Borğola) Soğuk olunca iki yorgan örterim. Yorğani tişen moitvaşi k’oçiz şuri gyatragen. (AH-Borğola) Yorganı kafadan örtünce insanın nefesi tıkanır (= kapanmadan dolayı nefes alamaz). Tanerik yoğaniİçiçkanasya do balk’onis omjorinams. (AH-Borğola) Taner yorganıYumuşasın (= yünleri gevşesin)diye balkonda güneşlendiriyor. → yorgani


yoselams/ yoselaps (FN ~ AH HP) EA har.f. [emp.şm.1.tek. eboselam/ evoselam/ yevoselap] 1. Yatmış halde olan birini [aps.] yataktan vs kaldırıyor. Xasanik k’oçi yoselams. (FN ~ HP-P’eronit) Hasan adamı kaldırıyor. 2. Oturmuş halde olan birini [aps.] ayağa kaldırıyor. → eyoselams/ eyoselay; moselams/ mvoselay/ moselay; + eisels/ eiselams/ eiselaps/ yiselaps


yosuni/ yossuni (AŞ) i. Yosun. Xendeğişe na-noç’irdam yossunepe hay kok’vobği. (AŞ-Ortaalan) Hendekten kopardığın yosunları buraya topla.[akar su dibindeki taşlarda yetişen yosun] ğlep’i; [durgun su yüzeylerinde oluşan yeşil yosun] ğampo[3]


yosvarams/ yosvaraps (FN ~ AH HP) EA/EAL har.f. I. EA har.f. Üst üste diziyor. İnk’ilepe ar do ar yosvarit. (AH-Lome) Bağları birer birer koyarak dizin. → eyosvarams/ eyosvaray; cosvarams/ cosvaray, gyosvarams/ gyosvaraps; yesvarups

II. EAL har.f. Üstüne diziyor. Kvaz dişka ebosvarare. Berez bu3’vi do ç’anç’axi geçxims. (AH-Lome) Taşın üzerine odun dizeceğim. Çocuğa söyledim de çamuru yıkıyor. İnora şeni na-eç’opu dişkape Mot-işuvet’as ya do artikatis yosvarams. (AH-Borğola) Kış için satın aldığı odunları ıslanmasın diye birbirinin üstüne diziyor. → eyosvarams/ eyosvaray; goyosvarams/ goyosvaray; cosvarams/ cosvaray, gyosvarams/ gyosvaraps; gesvarups


yoşkumers (FN ~ AH), yoşkumels (FN-Sumla) EAL har.f. [fb.{e-}] [perf.1.tek. eboşkvi] 1. Canlı varlığı [aps.] bir şeyin üstüne [lok.] gönderiyor. Pederik cuma-çkimi m3xulişi ncaz yoşkumerz. (FN-Ç’anapet) Babam kardeşimi armut ağacına çıkartıyor. Ali muk ncas var-yulun. Berepe yoşkumers do muntxa unon o3’ilapams. (AH-Lome) Ali kendisi ağaca çıkmaz. Çocukları çıkarıp ne isterse toplatıyor. On3xone mtelli n3’olaz okaçun. Bozo eboşkvi do gekosums. (AH-Lome) Tavanarasını kurum tutmuş. Kızı çıkardım ve [o kız tavanarasını] süpürüyor.Cemalik cuma-muşi mskalaşen oxorişi jin yoşkumers do mtviri goxvapams. (AH-Borğola) Cemal kardeşini iskeleden evin üzerine çıkartıyor da karı döktürüyor. 2. Kabağın sarmaşıcı dal, kivinin sürgünü vs’yi bir şeyin üstüne gönderiyor. Nanak felişi k’ant’ari ntxiriz yoşkumerz. (FN-Ç’anapet) Annem kabağın filizlerini fındık ağacının üstüne gönderiyor. Xasanik binexi jin-k’at’işi balk’onişe yoşkumers. (AH-Lome) Hasan asmayı üst kat balkonuna çıkarıyor. Kemalik oreşi damari uşkurişi ncas yoşkumers. (AH-Borğola) Kemal kabağın sürgününü elma ağacına [çıkması için] gönderiyor. → eyoşk’ums/ eyoşk’uy; yoçkumers, yoçkumars


yotanams (AH) ED/EL har.f. Birinin [dat.] veya bir şeyin [lok.] üzerine ışık tutuyor. Berek emotanamt’u. (AH-Lome) Çocuk üzerime ışık tutuyordu. + yatanen


yotumers/ yotums/ yotvams (FN ~ AH HP) EAL har.f. [fb.{e-}] [perf.1.tek. ebotvi/ evotvi/ yevotvi] Bir şeyin üzerine [lok.] başka bir şeyi [aps.] örtü olarak koyuyor. Bir şeyi [lok.] bir şey ile [aps.] örtüyor veya kapatıyor. Boginape-çkimiz ç’ubriş kerki ebotvi. (FN-Sumla) Peteklerimin üzerini kestane ağacı kabuğu ile örttüm (veya kapattım). Ntxiri ar-jur ndğaz mjoraz kodupini. Ezdimt’aşi bigate k’ayi doçakşi. Ok’açxe bu3xite çonçi k’ayi moyakosi do hemindo şkule k’ak’alepe ok’okosi do jin ar mutu koyotvi. (AH-Lome) Fındığı bir iki gün güneşe ser. Kaldırırken çubukla güzelce döv. Sonra tırmıkla kuru kabukları üzerinden iyice süpür ve ondan sonra taneleri bir araya toplayıp üzerine bir şey örtüver. Çimentoz na-yotvi nayloniz ar mutu yodvi do k’ayi koyok’ori. Vana jur ndğaz doloxe ixik gexarums. (AH-Lome) Çimentoya örttüğün naylona bir şey koy ve iyice üzerine bağla. Yoksa iki gün içinde rüzgâr yırtar. Berez tiz yoğğan mot-yotumer. Şuri gyatragen. (AH-Lome) Çocuğun kafasına yorgan örtme. nefesi tıkanıyor. Tipiz saç’i ebotvi. Ala dido ixi dobarazna var-okaçamz do mostun. (AH-Lome) Otun üzerini sacla örttüm. Ama çok rüzgâr eserse dayanamaz ve açılır. Aliz cant’aşi nak’o yotvare yotvi xolo-ti molams. (AH-Lome) Ali uykudayken ne kadar üstünü örtersen ört, yine de üstü açılır. → goyotums/ goyotuy; eyotums/ eyotuy; ijotumers; ijvotumars


yot’a3ams (FN ~ AH) EAL har.f. I. Bir şeyin [lok.] üstüne pelte halinde olan bir şeyi [aps.] yayıyor. Pederik de3i ğormuz yot’a3ams do imxo(r)z. (FN-Ç’anapet) Babam darı pilavının üstüne muhallebiyi koyup yiyor. → eyot’a3ams; eyot’a3’ay; eyot’a3ay; gyot’at’ups

II. (AH) Bir şeyin [lok.] üzerine ıslanan bir şeyi [aps.] seriyor. Doğanik, ğaliz imçvirt’uşi na-aşuvu porça kvaz yot’a3ams do oxominams. (AH-Borğola) Doğan, derede yüzerken ıslanan gömleğini taşa seriyor da kurutuyor.


yot’k’oçams/ yot’k’oçaps (FN ~ HP) EA.Dir har.f. Bir şeyin [dir.] üstüne, yukarıdan ya da aşağıdan, fırlatıyor. Makvali ut’axu o3xoneşa kyot’k’oçu. (FN-Ç’anapet) Yumurtayı kırmadan çatı katına attı. Berek ncaşen uşkuri 3’iloms. Tudelen na-golulun k’oçepes tis yot’k’oçams. (AH-Borğola) Çocuk ağaçtan elma topluyor. Altından geçen insanların üzerine atıyor. → goyot’oçams/ goyot’oçay; yot’k’omers; [yukarıdan] cot’oçams/ cot’oçay; geyot’k’oçams, geyot’k’omers; gyot’k’oçams, gyot’k’omers; gistomers

+ yut’k’oçams/ yut’k’oçaps EDA har.f. Yukarıdan ya da aşağıdan birinin [dat.] üzerine atıyor ya da fırlatıyor. Nana-muşis balk’onişen na-nulu 3’inek’i bere-muşik balk’onişe yut’k’oçams. (AH-Borğola) Annesinin balkondan düşürdüğü çorabı (= kelimesi kelimesine : “balkondan düştüğü annesinin çorabını”) çocuğu balkona [geri] yukarı atıyor.


yot’k’omers (FN ~ HP) EA.Dir har.f. Yukarıdan ya da aşağıdan bir şeyin [dir.] üstüne fırlatıyor. [Bu fiilin sırf emperfektif biçimleri gözlemlenir.] → goyot’oçams/ goyot’oçay; yot’k’oçams/ yot’k’oçaps; [yukarıdan] cot’oçams/ cot’oçay; geyot’k’oçams, geyot’k’omers; gyot’k’oçams, gyot’k’omers; gistomers

+ yut’k’omers EDA har.f. Yukarıdan ya da aşağıdan birinin [dat.] üzerine atıyor ya da fırlatıyor. Nana-muşis balk’onişen na-nulu 3’inek’i bere-muşik balk’onişe yut’k’omers. (AH-Borğola) Annesinin balkondan düşürdüğü çorabı (= kelimesi kelimesine : “balkondan düştüğü annesinin çorabını”) çocuğu balkona [geri] yukarı atıyor.


yoxarams/ yoxarums (FN ~ AH HP) EAL har.f. Bir şeyin [lok.] üzerinde veya üzerine bir şeyi [aps.] yırtıyor. Alik daçxuriz kart’ali yoxaramz. (FN-Ç’anapet) Ali ateşin üzerine kâğıt yırtıyor. Berek osteru şeniGyari p’areya do gazeta 3’uk’aliz yoxarums do dolobğamz. (AH-Borğola) Çocuk oynamak içinYemek yapacağımdiye gezeteyi kazanın üstünde yırtıp [kazanı] dolduruyor. → cexaruyIII


yoxedun (AH ~ HP) AL har.f. Bir şeyin üstüne oturuyor. Monç’vak 3’ip’ili gamaonu şeni makvaliz yoxedun. (AH-Lome) Tavuk civciv çıkarmak için yumurtanın üstünde oturuyor. Ğoberiz mot-yoxedurt. M3ika k3aperi ren. Yoxedatna gelat’roxun. (AH-Lome) Çepere oturmayın. Biraz çürükçedir. Oturursanız kırılır. → goyoxedun; cexedun; geyoxedun; gexedunII


yoxen (AH ~ HP) AL/ADL hal f. I. Bir şeyin [lok.] üstüne oturmuş haldedir. Binmiş haldedir. Ont’ulez na-yoxen 3’k’ariz nuk’vati ! (AH-Borğola) Tarlaya binmiş suyu kes ! → goyoxen, goyoxers; cexen, cexers; geyoxen; gexen

II. Birine ait [dat.] bir şeyin [lok.] üstüne konmuş haldedir. Mxuciz k’inçi emoxen. (AH-Lome) Omzuma kuş konmuş halde duruyor.


yoxo (PZ ~ AŞ) i. İsim. Ad. Yoxo-sk’ani muya n ? (PZ) Adın ne ? Ali bere-muşi yoxo coduy. (ÇM-Ğvant) Ali çocuğuna isim veriyor. Ali bere-muşi yoxo meyoduy. (ÇM-Ğvant) Ali çocuğuna yeni isim veriyor. Mboli na-ilak’irday, yoxop’arp’alacadven. (ÇM-Ğvant) Çok konuşanın adıdırdırcıolur. Ali suparape-muşi yoxo-muşi nç’areri me3’iraşepe eyot’ambay. (ÇM-Ğvant) Ali kitaplarının üzerine isminin yazıldığı etiketler yapıştırıyor. 3’ulu do didişi yoxo ok’vant’alen. (AŞ-Ok’ordule) Küçükle büyüğün adını karıştırıyor. Ma yoxo p’ap’p’u-şk’imi cemodu. (AŞ-Ortaalan) Benim ismimi dedem verdi. Ağani na-dirinu bozomota-şk’imi nandidişi yoxo kocebodvi. (AŞ-Dutxe) Yeni doğan kızıma ninemin adını verdim. → coxo, ncoxo


yoxunams/ yoxunaps (AH ~ HP) EAL har.f. 1. Bir şeyin üstüne oturtuyor. K’oçiz çkar nosi var uğun. Dişkate opşa arabaz jin bere yoxunams. (AH-Lome) Adamın hiç aklı yok. Odunla dolu arabanın üstüne çocuğu oturtuyor. 2. Bir şeyin üstüne bindiriyor. Çili-çkimiz araba mepçi. İxmart’uşi ar didi kvas koyoxunu. (AH-Borğola) Hanımıma arabayı verdim. Kullanırken büyük bir taşa bindirdi. 3. Bir şeyin üstüne yerleştriyor. Orhanik ont’ulez na-yoxunu 3’k’ari çkimde k’ele moşkumers. (AH-Borğola) Orhan tarlaya bindirdiği suyu benim tarafıma yolluyor. → coxunams/ gyoxunamsI


yoyi ü. Of. Oy. # Yoyi nana xolo komoxtu yazi / Noderepe ivasen bazi bazi / Kimik yazma kimik moytvasen k’azi / Pukurasen duzluği dadi-çkimi. (FN ~ AH, Anonim) Of anne of yine geldi yaz mevsimi / İmeceler olacak ara sıra / Kimi yazma ile kimi k’azi ile başını örtür / Çiçek açacak düzlük, teyzem.


yoz*gums/ yoz*gups (FN ~ HP) EL/ED har.f. Bir şeyin [lok.] veya birinin [dat.] üstüne dışkı yapıyor ya da sıçıyor. → cezguy; goyozgvams/ goyozguy/ goyozgvay; gez*gums/ gez*gups


yufka i. Yufka. Nandidi-çkimik yufka ak’ule gyoktaps, ek’ule gyoktaps do eşo ç’ups. (AK-Döngelli) Babaannem yufkayı bu tarafa, o tarafa altını üstünü çeviriyor da öyle pişiriyor. → gomçveri


yuki (AH) i. Yük. Yuki dodgims. (AH-Lome) Yükü yere koyuyor. Ugondaru nteliz yuki yak’idaşi mtelli tudele k’ele kogeik’iden. (AH-Lome) Gerilmemiş tele yük bindi mi, tel aşağıya sarkar. Ham yukepe mtelli komok’idanna vapoyi geilams. (AH-Lome) Bu yüklerin hepsi yüklenirse gemi batar. Hek’o yuki yobğaşi oncire koyaçvap’en. (AH-Lome) Üzerine o kadar yük yığarsan yatak çöker. Yuki-çkimi subuki ren. Raxat’-raxat’i bimer. (AH-Lome) Benim yüküm hafif. Rahat rahat götürüyorum. → yuk’i; mobumaşa, mobale, mobaşe, mobalaşe


yuk’ap’un (AH) Aø har.f. [kb.{u-}’nun işlevi belli değil] I. Alttan yukarıya doğru sıçrıyor. → e3’uk’ap’ams/ e3’uk’ap’ay; e3’uk’ap’unI; i3’olaps

II. Aniden ayağa kalkıyor. Berek na-u3’vare var-oxo3’onams. Oxoriz doloxe e3’uk’ap’un. Yuk’ap’un. Gyuk’ap’un. Gyurulti ikoms. (AH-Lome) Çocuk söylediğini anlamıyor. Evin içinde yukarı sıçrıyor. Zıplıyor. Hopluyor. Gürültü yapıyor. → mo3’uk’ap’ams[1]/ mo3’uk’ap’ay[1]; e3’uk’ap’ayII; e3’uk’ap’unII; eipxasen


yuk’i (PZ ~ AŞ) i. Yük. Monk’a limxona yuk’i oğmaloni deviyi. (PZ-Cigetore) Ağır eğreltiotu yükünü götürmeklik oldum. Ayşek yuk’i ixenams. Dişk’a cisvarams. (PZ-Cigetore) Ayşe kendisi için yük yapıyor. Odun diziyor. Ayşek yuk’i torumt’aşaMot-cemandaşk’asdeyi mxucis merçala meşk’irçams. (PZ-Cigetore) Ayşe yük taşırkenEzilmesindiye omuzuna paçavra kendi içine doğru seriyor.Dişk’a-yuk’i cek’oruy. (AŞ-Ok’ordule) Odun yükü bağlıyor. Yaşari yuk’i monk’a ayu. M3’ika ek’ixvay. (AŞ-Ok’ordule) Yaşar’ın yükü ağır oldu. Biraz arkasından döksün. Nusa yuk’i torumtaşa şuri ek’itoçay. (AŞ-Ok’ordule) Gelin yükü taşırken canından vazgeçiyor. Ham na-ek’emobun yuk’i pampa mau. (AŞ-Ok’ordule) Bu sırtıma aldığım yük hafif oldu. Mt’aşi yuk’i-şk’imi cur dişk’a eyebidum. (AŞ-Ortaalan) Ot yükümün üstüne iki odun koydum. Yuk’epe k’amiyoni keyebodvi. (AŞ-Dutxe) Yükleri kamyonun üstüne koydum. → mobumaşa, mobale, mobaşe, mobalaşe; yuki


yuk’vatams (FN) EDA har.f. Birine ait [dat.] bir organı [aps.] kesip yarıyor. P’ap’uli-çkimik kotumez xunç’k’uli ambarayiz yuk’vatamt’u. Hemindora şkule k’ayi dupağamt’u do keluç’amt’u. Edo heşote kotume oşletinamt’u. (FN-Ç’napet) Dedem tavuğun taşlığı şişince yarıp temizledikten sonra dikerdi. Ve böylece tavukları kurtarırdı.


yulari (ÇM) i. Yular. Mo-imt’ert’ay deyi n3xeni yulari uzday. (ÇM-Ğvant) At kaçmasın diye yularını sıkıyor. → dok’oru/ dok’k’oru, dok’ora


yulun (FN ~ ÇX)(AK) Aø har.f. [emp.şm.1.tek. ebulur/ evulur/ yevulur; perf.1.tek. efti/ epti/ yepti; perf.3.tek. extu/ yextu; f.-i. extimu/ yextimu (FN ~ HP), yextimua (ÇX)] 1. Düşey doğrutuyla yukarı çıkıyor. Xut 3’aneyi bere ncaşi dudişa extuyizMelasendeyi dido maşkurinu. (FN-Ç’anapet) Beş yaşındaki çocuk ağacın ucuna çıkıncaDüşecekdiye çok korktum. Xut 3’aneyi bere ncaşi dudişa extuyizMelasendeyi dido maşkurinu. (FN-Ç’anapet) Beş yaşındaki çocuk ağacın ucuna çıkıncaDüşecekdiye çok korktum. K’oçi doğurayis şuri-muşi n3aşa yulun. (FN-Sumla) İnsan ölünce ruhu göğe çıkar. M3xulis kextu. Ha3’i gudeli yonç’ams. (AH-Lome) Armuda çıktı. Şimdi gudeliyi çekiyor. On3xoneşe miti na-var-extu şeni mtelli bombula-lemsa divu-doren. (AH-Lome) Tavana kimse çıkmadığı için hep örümcek ağı olmuş. Monk’a yukite yulut’aşi mskala let’az goxedun. (AH-Lome) Ağır yükle çıkarken (taşınabilir) merdiven toprağa batıyor. K’at’uk ç’angoni tati-muşi gudumers do ncaşe yulun. (AH-Borğola) Kedi tırnaklı pençesi ile kavrayarak ağaca çıkar. Oxoris o3xoneşe epti-dort’un. Na-epti mskala geiktuşi hek gebikaçi. (AH-Borğola) Evde tavan arasına çıkmıştım. Çıktığım iskele devrilince orada mahsur kaldım. K’oma jindole k’ele yulun. (AH-Borğola) Duman yukarıya doğru çıkıyor. # Dağiz dumani yulun / Zuğas k’aravi gyulun / Dido bozope gulvan / Belki bayrami mulun. (HP-Azlağa) Dağda bulut yukarı çıkıyor / Denizde gemi aşağı iniyor / Çok sayıda kız geziyor / Belki bayram geliyor. Osmanik, ncaşa yextu do jin-muşi mujaç’k’iu. (AK-Döngelli) Osman ağaca çıkarak üst kısmını budadı. Bere mjolişa kextu do p’eci x’aepes guşaxedun. (AK-Döngelli) Çocuk dut ağacına çıktı da sık dallara saklanarak oturuyor. Alik bak’işi jin na-kexteen kotume z*iruşi xaşariten geçaps do gyoputxinaps. (AK-Döngelli) Ali, ahırın üzerine çıkmış olan tavuğu görünce fasulye çubuğu ile vurarak uçurtuyor (= aşağıya inmesini sağlıyor). 2. Bitkiler [aps.] büyüyor. Duğrenik ağne na-extu çayi meşokaçu do nanak handğa heya mo3’k’uşa ulun. (FN-Ç’anapet) Yeni çıkan çayı böğürtlenler kaplamış ve annem onun üstünü açmaya gidiyor. Han3’oneri lazut’i tutxu extu. (FN-Ç’anapet) Bu seneki mısır seyrek çıktı. Berepek getasulez ibiyez do ağne na-extu-dort’un şuk’a gestikez. (FN-Ç’anapet) Çocuklar fıdanlıkta oynadılar ve yeni çıkmış salatalıkları yoldular. Nanak lazut’epe k’ala na-extu-doren oçxap’ulepe goşu3’k’ams. (FN-Ç’anapet) Annem mısırların arasında çıkan ısırgan otlarını söküyor. 3. Gök cisimleri [aps.] yukarı çıkıyor gibi görünüyor. Mjora yulun. (FN ~ ÇX) Güneş doğuyor. Tuta yulun. (FN ~ ÇX) Ay doğuyor. 4. Tansiyon vs [aps.] yükseliyor. Baba-çkimis tansiyoni yuxtuna gzas gikten. (AK-Döngelli) Babamın tansiyonu çıkarsa yolda yıkılır. → eyulun

yet. yalen : Üst çıkabiliyor. Ncas var-emalen. Gelebustur. (FN-Sumla) Ağaca çıkamıyorum. Kayıyorum. Axmet’ikM3xulis miti mot-yalet’asya do daz*i gok’idams. (AH-Lome) AhmetArmut ağacına kimse çıkamasındiye etrafına diken sarıyor. Serentepeşi k’uçxepez mtugiz mot-yalet’az ya do ncaşi kara uxenaman. (AH-Borğola) Serenderlerin bacaklarından fare çıkamasın diye ağaçtan yuvarlaklık yapıyorlar. NaylapezK’uçxepeşi jindole mtugi mot-yalet’azya do ncaşen mçire t’abala kara uxenaman. (AH-Borğola) SerenderlerdeAyakların üstüne fare çıkamasındiye ağaçtan geniş ve yassı tekerlek yaparlar.


Yunanistani (AH)(AK) i. Yunanistan. Yunanistani k’ala k’omşi boret. (AH-Lome) Yunanistan ile komşuyuz. Yunanistani Ege-Zuğaşi mele ren. (AH-Borğola) Yunanistan Ege Denizi’nin karşısındadır. Yunanistanişi adape Turkiyeşen iz*iren. (AK-Döngelli) Yunanistan’ın adaları Türkiye’den görünüyor. → Yonani-msva


yunç’işun (HP ~ ÇX)(AK) AD har.f. Bir şeye [dat.] erişmek için kolunu uzatıyor. Uzanıyor. Yüksek bir yerde olan şeye [dat.] yetişiyor. Ginz*e boyi na-uğun k’oçi ampulis yunç’işun. (AK-Döngelli) Uzun boylu adam ampule yetişir. K’oçik ampuli ge3’k’asinon. Ama boyi mk’ule uğun şeni ampulis var-yunç’işun. (AK-Döngelli) Adam ampulu sökecek. Ama boyu kısa olduğundan dolayı ampule yetişemiyor. → eyanç’uşen; eyunç’uşun, yunç’uşun

yet. yanç’işinen : Yüksek bir yerde bulunan bir şeye yetişebiliyor ya da erişebiliyor. Na-var-imanç’işinen m3xulepe o3’ilaşeten p’3’ilup. (AK-Döngelli) Yetişemediğim (= erişemediğim) armutları meyve toplama aleti ile topluyorum.


yunç’uşun (FN ~ AH) AD har.f. Bir şeye [dat.] erişmek için kolunu uzatıyor. Uzanıyor. Yüksek bir yerde olan şeye [dat.] yetişiyor. Bozo-çkimi dido digunz*anu. Xe ezdayiz naylaşi ç’art’ağiz yunç’uşun. (FN-Ç’anapet) Kızım çok uzadı. Kolunu kaldırınca serenderin balkonuna yetişiyor. Oxorca mk’ule ren. Orz*ote ntaoz yunç’uşun. (AH-Lome) Kadının boyu kısa. İskemle ile dolaba uzanıyor. Pucik xerk’iz k’uçxe dolobaz*gams do jin yunç’uşun. (AH-Lome) İnek ayağını harkın içine basıp yukarı uzanıyor. Musa na-var-nanç’uşinu lambas orz*os gedgitun do yunç’uşun. (AH-Borğola) Musa uzanamadığı lambaya iskemlenin üzerine dikilerek uzanıyor (= yetişiyor). → eyanç’uşen; eyunç’uşun; yunç’işun

yet. yanç’uşinen : Kolunu uzatarak bir şeye erişebiliyor. Uzanabiliyor. Peşkiyi hek’o mağala mot-gelok’idam. Berepe var yanç’uşinen. (AH-Lome) Havluyu o kadar yükseğe asma. Çocuklar uzanamıyor. Mandalinape jin noçans. Si var-eganç’uşinen. (AH-Lome) Mandalinalar yukarıdadır. Sen uzanamazsın.


yuni i. Yün. Nana-şk’imik yuni centxums. (PZ-Cigetore) Annem yün eğiriyor. Nana-şk’imik calexunas celaxen do yuni ntxums. (PZ-Cigetore) Annem bankta oturup yün eğiriyor. Xasanik yuni n3xonums. (PZ-Cigetore) Hasan yün tarıyor. “İni mayenit’t’urna yunişi fit’t’ik’ozi meşk’ikunare. (AŞ-Ortaalan) “Üşüyorumdiyorsan içine yün fanila giyeceksin. Nanak k’oyinişi yuni ntalumz. (FN-Ç’anapet) Annem koyun yününü ayırıp temizliyor (= iplik yapımına hazırlıyor). Ham o3’k’ondalek yuni va-goşimers. Dido k’ayi 3’k’ondums. (AH-Lome) Bu alet yün seçmiyor. Çok güzel yün eğiriyor. Bere iniz gale gulut’aşi xepe gamodgitun. Yunişi xeş-tati buşvare. (AH-Lome) Çocuk soğuk havada dışarıda gezerken elleri üşüyor. Ona yün eldiven öreceğim. Nandidi-çkimik xeş-tati mişvasen do yuni txums. (AH-Borğola) Babaannem bana eldiven örecek de yün eğiriyor. Oncireşi yunepe kankaşi oncire dido içiçkanen. (AH-Borğola) Yatağın yünleri havalandırılınca yatak çok yumuşuyor. Yunişi oncire yaçvap’aşi yuni gamimez do bigate kankums. (AH-Borğola) Yün yatağı yüksekliği çökünce (= ezilince) yünü çıkarıp sopayla ayrıştırıyor. Oncire-çkimi dibri3’eren do yunepe gamixven. (AK-Döngelli) Yatağım yırtılmış ve yünleri boşalıyor. → tomaII


yuni-falena i. Yün-fanila. [< Tür. + İta.] Yumuşak yünden yapılmış, hafif ve gevşekçe kumaş. Yuni-falenaz doloxe mutu var-meşikunaşi t’aniz ixri3ken. (AH-Lome) Yün fanilanın içine bir şey giymeyince vücuda sürtünüyor.


yut’alams (FN ~ AH HP ÇX) EDA har.f. Bir şeyin üzerine [dat.] suyu [aps.] salıyor. Alik mç’imaşi ğvari livadiz yut’alams. (FN-Ç’anapet) Ali yağmur suyunu (= selini) bahçeye salıyor. Ğalişi 3’k’ari yut’alaşi ğurni k’ayi gamaçxums. (AH-Lome) Dere suyunu salınca oluğu güzelce temizler.


yut’axams/ yut’axaps (FN ~ HP ÇX) EDA/EDAL har.f. I. EDA har.f. Bir hayvanın [dat.] boynuzunu [aps.] veya bir insanın [dat.] dişini, çenesini vs [aps.] kırıyor. Alik xocepez nkra yut’axams. (FN-Ç’anapet) Ali öküzlerin boynuzunu kırıyor. Memet’ik puciz nkra yut’axams. (AH-Lome) Mehmet ineğin boynuzunu kırıyor. Xilli ip’aramiti. Vana nuk’u-nak’i egit’axam. (AH-Lome) Doğru konuş. Yoksa ağzını yüzünü kırarım. Omeriz çenge yut’axez-doren. (AH-Lome) Ömer’in çenesini kırmışlar. Mcixi geçu do k’ibiri yut’axu. (AH-Borğola) Yumruk vurdu da dişini kırdı. → gyut’axams/ gyut’axaps

II. EDA/EDAL har.f. a. EDA har.f. Bir şeyin üzerinde [dat.] başka bir şeyi [aps.] kırıyor. b. EDAL har.f. Birine ait [dat.] bir şeyin [lok.] üzerinde veya biri için [dat.] bir şeyin [lok.] üzerinde başka bir şeyi [aps.] kırıyor. Nusak berez ntxiri masaz yut’axamz do meçams. (AH-Lome) Gelin fındığı masada kırıp çocuğa veriyor.


yuva i. [çoğ. yuvape] Yuva. Xasani mç’apuşi yuvas meşk’ilams. (PZ-Cigetore) Hasan çakal yuvasına yanlamasına kayarak giriyor. Ali k’inçi yuva cupaşay. (AŞ-Ok’ordule) Ali kuş yuvasını dağıtıyor (= bozuyor). 3’ulu k’inçi irdasi yuva-muşişa ceputxun. (AŞ-Ok’ordule) Küçük kuş büyüyünce yuvasından uçup gidiyor. T’oroci otva-şk’uni yuva dixenu. (AŞ-Ok’ordule) Güvercin çatımızda yuva yaptı. Korme k’avidi dido dunç’u gulun. Hanişi yuva so on, p’eya ? (AŞ-Ortaalan) Tavuk kümesinde çok karınca geziyor. Bunların yuvası nerede, acaba ? Dunç’u a didi pavri yuva-muşişe gamitoray. (AŞ-Ortaalan) Karınca büyük bir yaprağı yuvasından çıkarıyor. K’inçi irdaşi yuvaşen geputxun. (AH-Lome) Kuş büyüyünce yuvadan uçar. → ogvace; obğe[2]


yuxtams/ yuxtaps (FN ~ HP ÇX), yuxteps (AK) AD/ADL har.f. [emp.şm.3.tek.1.dat.tü. emixtams/ yemixtaps] [perf. (k)yuxtu (FN-Ç’anapet), (ko)yuxtu (AH-Lome), (k)yuxtu (AH-Borğola), (ko)yuxtu (HP)] I. AD har.f. 1. Birine ait [dat.] bir şey [aps.] üste çıkıyor. Nkra koyuxtu. (AH-Lome) Boynuzu çıktı. 2. Birine ait [dat.] bitki [aps.] topraktan çıkıyor. Meryemiz na-dodu lei yuxtams. (FN-Sumla) Meryem’in ektiği sarmısaklar çıkıyor. 3. Birine ait [dat.] bir şey [aps.] yükseliyor. Berek, izabunuşi daçxuri yuxtu. Hem oraz becğu. (AH-Borğola) Çocuk hastalanınca ateşi yükseldi. O zaman sayıkladı (= anlamsız konuştu).

II. AD/ADL har.f. a. AD har.f. Birinden [dat.] bir şey [aps.] çıkıyor. Nana-muşik eşo me3’ik’onu ki beres pupuli yuxtu. (AK-Döngelli) Annesi öyle çimdikledi ki çocukta yara çıktı. b. ADL har.f. Birine ait [dat.] bir şeyden [lok.] bir şey [aps.] çıkıyor. Biç’i-çkimiz xez minç’a kyuxtu. (FN-Ç’anapet) Oğlumun elinde siğil çıktı. Xasaniz tiz pupulepe yuxtams. (FN-Sumla) Hasan’ın başında çıbanlar çıkıyor. Mesoğoniz na-emixtu pupulik toli dovu-doren. Txomburi gamulun. (AH-Lome) Kalçamda çıkan çıban göz oluşturmuş (= göz yapmış). İltihap geliyor. K’uçxez pupuli daşvelu. Ala ha3’i xez koyuxtu. (AH-Lome) Ayağındaki çıban iyileşti. Ama şimdi elinde çıktı. Go3’oz jur tolis-ti tutun3ela emixtu. (AH-Lome) Geçen yıl iki gözümde de arpacık çıktı.

Xasaniz xez froxti yuxtams. (AH-Borğola) Hasan’ın elinde kabarcık çıkıyor. Bere bort’işi ç’epxete gemçamt’eşşi k’uçxez ç’epxe steri froxti emixtamt’u. (AH-Borğola) Çocukken ince esnek fındık dalı ile beni vurduklarında bacağımda dalın şeklinde kabarcık çıkardı. K’itiz na-emixtu meç’eç’i muşebura gondunu. (AH-Borğola) Parmağımda çıkan siğil kendi kendine kayboldu. Çxundi-çkimişi p’ip’ilis pupuli yemixtu. (AK-Döngelli) Burnumun kanadında (= yanında) yara çıktı.

[dey. şuri yuxtams/ şuri yuxtaps (AH ~ HP), şuri yuxteps (AK): Birinin [dat.] canı cıkıyor (= Biri çok yoruluyor).] Berez şuri koyuxtu. (AH-Lome) Çocuğun canı çıktı (= çok yoruldu). Berez şuri kyuxtu. (AH-Borğola) Çocuğun canı çıktı (= çok yoruldu). Beres şuri koyuxtu. (HP-P’eronit) Çocuğun canı çıktı (= çok yoruldu). Doğanis dişka open3’k’uten şuri yuxteps. (AK-Döngelli) Odun yarmak ile Doğan’ın canı çıkıyor (= çok yoruluyor).(eyulun altında) şuri eyalen


yuzdams/ yuzdaps → ezdims/ ezdums, ezdups/ ezdips/ yezdips


yuzi (PZ) i. Yüz. Çehre. [< Far.] Surat. [< Arp.] Alişi yuzi elimbaren. Mondo k’irbi txombi dvayu. (PZ-Cigetore) Ali’nin yüzü şişiyor. Sanırım dişi iltihap yaptı. p’ici, p’iji; nuk’u, nunk’u


yuzuği (ÇM ~ AŞ) i. Yüzük. Yuzuği gamvo3’ay. (ÇM-Ğvant) (Başkasının) yüzüğünü çıkarıyor. Mamudi Emine yuzuği cuduy. (ÇM-Ğvant) Mahmut Emine’ye yüzük takıyor. Na-cegilu yuzuği tude na-zun ntxiri-ç’aç’ape ant’alu. (AŞ-Ortaalan) Düşürdüğün yüzük aşağıda duran fındık çöplerine karıştı. Na-gondunu yuzuği bere mundi e3’uzun. (AŞ-Ortaalan) Kaybolan yüzük çocuğun poposunun altındadır. Asiye k’iti na-mozun yuzuği çxat’uy. (AŞ-Ortaalan) Asiye’nin parmağında takılı yüzük parıldıyor. Cuma-şk’imi yengi izirasen şeni yuzuği-muşi guşiru. (AŞ-Ortaalan) Kardeşim yeni görünecek diye yüzüğünün etrafını aşıttı. → ma3’indi, mask’indi, ma3’k’indi


yuz*iren (FN ~ AH-Lome) ADL hal f. [♦ dey. toli yuz*iren : Birinin [dat.] gözü [aps.] bir şeyin [lok.] üzerindedir.] Cuma ! Toli ham bozos egiz*it’as. Milleti ok’ibğaşi mitişe uz*iyamu gamastun do igzals. (AH-Lome) Kardeş ! Gözün bu kızın üzerinde olsun. Millet yığılınca kimseye görünmeden sıvışıp gidiyor. → toli var-ek’voğay; toli var-mok’oğams; toli var-mok’omers; toli gyoz*in