Z z Bu sözlükte kullanılan Laz alfabesinin 35’inci harfi. Öndamaksıl sesli ovmalı konson (*) fonemini gösterir. [(*) Konson, halk dilinde yanlışlıkla “sessiz” denir. Bazılarına göre “ünsüz”. Lazca fonetiği ve fonolojisinde tek başına hece oluşturamayan fonemi ifade eder.] Uluslararası Fonetik Alfabesi’nde [z] şeklinde yazılır. Lazcada kelime sonunda bulunan [z] ile [s] arasındaki farkı, fonembilim bakımından anlamlı değildir.


-z[1]/-s[1]/ -so[1] (FN ~ HP) Datif durum göstergesi.

I. [isme eklenerek] L.G.1.1.

II. [isim-cümlemsiye eklenerek] Goxvelu na-unons çxindi va-noğun. (AH. atasözü, K.A.) Öpmek isteyene burnu engel olmaz (= bir şey yapmak istiyorsan engel arama).


-z[2]/-s[2] (FN ~ HP) Lokatif durum (= bulunma durumu) göstergesi. L.G.1.1.


zaa (AH) i. Zarar. [< Arp.] Zeyirsuzi 3’i3’ilape mot-ilom. K’oçiz zaa va-meçaman. (AH-Lome) Zehirsiz yılanları öldürme. İnsana zarar etmezler. → zarari


zabuni (PZ ~ AH)(HP-Azlağa) s. ve i. Hasta. → xast’a; z*abuni; xarmeli. I. s. Ham laç’i laşoni-zabuni var-ot’uk’o ! (PZ-Cigetore) Bu köpek kuduz hastası olmasaydı ! Xasani zabuni diyu. Ti asenen. (PZ-Cigetore) Hasan hastalandı. Başı dönüyor. Bere zabuni uyonun do dido guri cat’en. (ÇM-Ğvant) Çocuğu hasta olduğundan çok üzülüyor. Ayşe zabuni bere duğuru. Zabuni bereşa doçitu. (ÇM-Ğvant) Ayşe’nin hasta çocuğu öldü. Hasta çocuktan kurtuldu. Ali, miti zabuni iyasen moigoray. (ÇM-Ğvant) Ali, kim hasta olur ise görmeğe gidiyor (= ziyaret ediyor). Ahmet’i zade zabuni rt’u. Laci oşşusi ciktu. (AŞ-Ok’ordule) Ahmet çok hastaydı. İlâç içince iyileşti. Bere tanuşa dimxizu. Zabuni na-ort’t’u va-mişk’urt’t’u. (AŞ-Ortaalan) Çocuk gün ağarıncaya kadar kıvrandı. Hasta olduğunu bilmiyordum. Amet’t’i zabuni oxorza-muşi umbonams. (AŞ-Ortaalan) Ahmet hasta karısını yıkıyor. Cumadi-çkimi zabuni ren. Ç’umanişe heya mobigorare. (FN-Ç’anapet) Amcam hastadır. Yarın onu ziyaret edeceğim. Mamut’i xayi zabuni ren. P’iciz mutu var amidumers. (FN-Ç’anapet) Mahmut çok hasta. Ağzına hiçbir şey almıyor. Helimi m3ika nosişe zabuni ren. Gzaz na-golulunan k’oçepez ntxirişi k’ak’ali geyot’k’ome(r)z. (FN-Ç’anapet) Helim biraz akıldan hastadır. Yolda geçen insanların üstüne fındık taneleri atıyor. Zabuni bore-i, p’eya ? Dido upi gemçams. (FN-Sumla) Çok terliyorum. Acaba hasta mıyım ? K’oçi zabuni ren do mutu var-axenen. (FN-Sumla) Adam hastadır ve cinsel ilşkiye giremiyor. Bere zabuni na-ren şeni seyi bgarineri gamalams. (AH-Lome) Çocuk hasta olduğu için gece ağlayarak uyanıyor. Nusa zabuni ren. Nana-muşik m3ika oxorişi gomte numskvanams. (AH-Lome) Gelin hastadır. Annesi biraz evin çevresini düzenliyor. Berepe m3ika zabuni steri renan. (AH-Lome) Çocuklar biraz hasta gibidirler. Ali mutu zabuni mabuni va-ren. Dulyaz gakten. (AH-Lome) Ali hiç hasta masta değil. İşten kaçıyor.

II. i. Hasta olan kimse. Himu zabuni vrosi 3aduy. Xeşa mvalen. (ÇM-Ğvant) O, hastaya iyi bakıyor. Elinden geliyor. Zabuni moigort’aşa a muti oğmalu moxvadun. (ÇM-Ğvant) Hastayı görmeğe gidildiğinde bir şey götürmek uygun düşer. Zabuniş oxoriz ozabunluği a piçoraz iğodinen. (FN-Ç’anapet) Hastanın evinde hastalık kısa zamanda bulaşıyor. Aşek nç’ami zabuniz nuk’uz amudumels. (FN-Sumla) Ayşe ilâcı hastanın ağzına koyuyor. Zabuniz na-buşinaxi m3xuliz oxorcak nuxtu do oç’k’omu. (AH-Lome) Hastaya sakladığım armudu kadın tutup yedi. K’urban-bayamişi masumanı ndğaz oxoriz var-bort’i. Zabunepe mobintvali. (AH-Lome) Kurban bayramının üçüncü günü evde değildim. Hastaları ziyaret ettim.


zabunluği/ ozabunluği (FN-Ç’anapet) i. Hastalık. Ançeleşi puciz mutu-ti var-nantvalu edo hem zabunluğiten xro3kun. (FN-Ç’anapet) Ançele’nin ineğine hiçbir şeyin faydası dokunmadı ve o hastalıktan ölüyor. → zabunoba; ozabunu; ozabunluği; z*abuneba/ z*abunoba; xarmela


zabunoba (PZ)(FN ~ AH)(HP-Azlağa) i. [çoğ. zabunobape] Hastalık. Ti-muşi zabunobaşe ik’atalams. (PZ-Apso) Kendini hastalıktan koruyor. Eminek lemşi oxenapu do zabunobaşen çitu. (FN-Sumla) Emine iğne yaptırdı ve hastalıktan kurtuldu. Xizani oxorcalepek k’oçiz zabunoba nuk’limaman. (FN-Sumla) Yaramaz kadınlar insana hastalık bulaştırırlar. Emine ti-muşişe k’ayi o3’k’omilute zabunoba-muşişen muçitun. (AH-Lome) Emine kendine iyi bakarak hastalığından kurtuluyor. Yusufik zabunoba-muşi çkar va-igurams. Montvaluşe na-idasen iriz nuk’nams. (AH-Lome) Yusuf hiç hastalığını kollamıyor. Ziyaretine giden herkese bulaştırıyor. Elemit’a do k’ok’i3’a steri zabunobape ar bereşen majura berepez dido k’olay nak’nen. (AH-Lome) Kızamık ve boğmaca gibi hastalıklar bir çocuktan diğer çocuklara çok kolay bulaşır. Bere-çkimi dido monk’a zabunobapez dololu. Aşi tutaz gecant’u. Ha3’i m3ika kelik’aru do tamo tamo skidun. (AH-Lome) Çocuğum çok ağır hastalıklara yakalandı. Altı ay yatalaktı. Şimdi biraz iyileşti ve yavaş yavaş eski haline dönüyor. Bere-çkimi dido k’ap’et’i t’u-doren. Mupeyi zabunobapeşen çitun. (AH-Lome) Çocuğum çok dayanıklı imiş. Ne hastalıklardan kurtuluyor. M3xulepes mu zabunoba geçu, var-oxoma3’onu. K’at’a 3’anas a-jur-sum exomun. (AH-Lome) Armutlara ne hastalık vurdu, anlayamadım. Her yıl birkaç tanesi kuruyor. → ozabunu; zabunluği/ ozabunluği (FN-Ç’anapet); z*abuneba/ z*abunoba; xarmela


zade (ÇM ~ AŞ)(AK) [Son hecesi vurguludur.] s.-z. Çok. I. s. Oxorza bozomota okomocay do zade zori uğun. (AŞ-Ok’ordule) Kadın kızını evlendiriyor da çok zoru var. Txombu zade ğuni goyodgasi k’oşk’atroxun. (AŞ-Ok’ordule) Kızılağacın üstune fazla arı peteği koyunca ortalardan kırılıyor.s.-z. opşa[1]; mboli; dido; s. [oldukça çok] moşkva

II. z. a. [fiil önünde] K’oçi zade guk’ap’ay. Xolo-ti mutu var-axenen. (AŞ-Ok’ordule) Adam çok koşuşuturuyor. Yine de bir şey yapamıyor. Mosa zade apaşen. (AŞ-Ok’ordule) Ağı çok karışıyor. Zade mevik’açi. Ma ar soti mendemiyoni da. (AŞ-Ok’ordule) Çok darlandım (sıklıdım). Beni bir yere götür da. Xoşk’a ke3’ubazgi. Hişo zade nuxondun. (AŞ-Ok’ordule) Direkle altından besle. Öyle çok dayanıyor. Çiftişi berepe zade uk’ungapan. (AK-Döngelli) İkiz çocuklar birbirine çok benziyor. Nanak Kyabeşa oxtimu zade unon. (AK-Döngelli) Annem Kâbe’ye gitmeyi çok istiyor. b. [sıfat önünde] Konseri-şk’uni zade msk’va iyu. Na-moxt’eype bit’umi va-domaxunes. 3’anaşe daha bet’i yeri p’aten. (AŞ-Ok’ordule) Konserimiz çok güzel oldu. Gelenlerin tümüne oturacak yeri veremedik. Seneye daha geniş yerde yapacağız. Xasani ndğura na-t’k’upe ma ar m3’ika garibi momalu. - Ar fori si garibi na mogalu ? Him na-it’t’uype ma irote zade garibi momalen. (AŞ-Ok’ordule) Hasan’ın demin söyledikleri bana biraz garip geldi. - Sana bir kere mi garip geldi ? Onun söyledikleri bana her zaman çok garip geliyor. s.-z. opşa[1]; mboli; dido; z. birden[1]


zaduy (ÇM) EA har.f. Barıştırıyor. Amedi do Xasani Alişi arkadaşepe oran. Kok’işirey-dort’u. Ali andğa hini zaduy. (ÇM-Ğvant) Ahmet ile Hasan Ali’nin arkadaşları. Kavgalı idiler. Ali bugün onları barıştırıyor. → obarişams; mum3kvinams; mu3’k’vinams; + izaden


zameli (AK) i. Toprak tencere. Çömlek. Topraktan yapılan geniş ağızlı kap. Ar zameli puciş yaği domcumo(r)i do dopşinaxi. (AK-Döngelli) Bir çömlek tereyağını tuzladım ve sakladım. → k’van3a


zams/ zay (PZ ~ ÇM) EA har.f. [part. zeri] Meyve ya da sebzeyi [aps.] eziyor. Bozomota-şk’imik lu zams. Limci-cari-şk’uni lu zeri ot’asen-i ? (PZ-Cigetore) Kızım lahanayı eziyor. Akşam yemeğimiz lahana ezmesi mi olacak ? Andğa ozaşate lu bzi. (PZ-Cigetore) Bugün ozaşa ile lahana ezdim. P’et’mezi asen. Urzeni zay. (ÇM-Ğvant) Pekmez yapacak. Üzüm eziyor. → zuy/ zums, zims, zaps; zlap’ums/ zlap’uy


zanançarluği (ÇM) i. Yaramazlık. Ali berepe zanançarluği ani gvombaxay. (ÇM-Ğvant) Ali yaramazlık yapınca çocuklara dayak atıyor. xizanoba; yangazoba


zanci (AŞ-Ortaalan) i. Bakır pası. Sağani zanci koceçu. (AŞ-Ortaalan) Tabak bakıryeşili olmuş. → zemci; mjnagi


zaps (ÇX) EA har.f. [part. zeri] Meyve ya da sebzeyi [aps.] eziyor. [part. zeri] X’urz*eni bzapt. P’et’mezi p’atunon. (ÇX-Çxalazeni, TM) Üzüm eziyoruz (ezip suyunu çıkarıyoruz). Pekmez yapacağız. K’ulani-çkimik lux’u zaps. Amseri gyari lux’u zeri ix’vasunon-i ? (ÇX-Çxalazeni, TM) Kızım lahanayı eziyor. Akşam yemeyimiz lahana ezmesi mi olacak ? → zams/ zay, zuy/ zums, zims; zlap’ums/ zlap’uy


zap’i (FN) i. Tepelerden gelip derenin aktığı boğaza yığılan kar yığını. Rubaz na-golicinu zap’işi jindole golobulur. (FN-Ç’anapet) Vadide yanlamasına uzanan kar yığınının üstünden geçiyorum.


zarari i. Zarar. [< Arp.] Han3’o Pasifiği okyanusiz na-ivu 3unamik Japonyaşi Sendai-noğaz do hekoni k’oçepes dido zarari meçu. (AH-Borğola) Bu yıl Pasifik okyanusunda olan tsunami Japonya’nın Sendai şehri ve oranın insanlarına çok zarar verdi. → zaa


zarfi i. Zarf. [< Arp.] İçine mektup ya da başka kâğıtlar konan kâğıttan kese. Zarf. Ham mp’uli zarfi-şk’imi va-naç’ç’aben. (AŞ-Ok’ordule) Bu posta pulu zarfıma yapışmıyor. Ali ar zarfi komuxt’u. Menduğit. (AŞ-Ok’ordule) Ali’ye bir zarf geldi. Götürün. Kart’ali zarfiz var-int’ru. Babak m3ika dudi gyuxarams. (AH-Lome) Kâğıt zarfın içine sığmadı. Babam üstünden biraz yırtıyor.


zari[1]/ zai i. I. Zar. Tavla vb oyunlarda kullanılan küp olarak yapılan ve altı yüzünde birden altıya kadar benekler bulunan oyun aracı. Zari ot’oçay. Tavli ibiy. (AŞ-Ok’ordule) Zar atıyor. Tavla oynuyor. Tavla ibirt’aşa zari va-moxt’asi muç’o ocginare ? (AŞ-Ok’ordule) Tavla oynarken zarın gelmezse nasıl yeneceksin ? Tavla osteru va-giçkin do zaris mu ak’van ? (AH-Lome) Tavla oynamayı bilmiyorsun da zardan ne istiyorsun ? “Xut moxtasya do zari dido vonk’ani. Ama xolo-ti dubara moxtu. (AK-Döngelli) “Beş gelsindiye zarı çok salladım. Ama yine de dubara geldi.

II. (ÇM) Şans. # Go3’oneri 3’ana miğurt’u zari / Zabuni vor ham3’o mak’nu nazari / Sk’ani şeni ovro 3’ana P’azari / Molapxedar sevdali yari-şk’imi (ÇM-Ğvant, S.A.) Geçen sene şanslıydım / Bu sene hastayım nazar değdi / Senin için (gerekirse) sekiz sene Pazar’da / Yatacağım (hapiste) sevgili yarım. → ik’p’ali, igbali; şansi


zari[2] (AH) i. Zar. İnce örtü. Soğanis zari go3’k’i do heşşo ç’k’omi. (AH-Lome) Soğanın zarını soy da öyle ye. Cigeri k’ayi dopaği do zari-ti kogo3’k’i do heşşo gubi. (AH-Lome) Ciğeri iyice temizle ve zarını da soyup öyle pişir. [k’romişi] t’ebi


zaro (AK) i. Folluk. Tavukların yumurtlaması için hazaırlanan yer. Kotumek zaros skums. (AK-Döngelli) Tavuk follukta yumurtluyor. → oskumale


zati (AK) z. Zaten. [< Arp.] Xasani viçinop do zati çkinaperi k’oçi ren. (AK-Döngelli) Hasan’ı tanıyorum ve zaten tanınan bir adamdır.


zayt’a (FN) i. [çoğ. zayt’ape] Kemençe yayı. Pederik 3xeni-k’udeli-n3’arişi zayt’a ikoms. (FN-Ç’anapet) Babam at kuyruğundan kemençe yayı yapıyor. Kemençes zayt’a busumel. (FN-Sumla) Kemençeye yayını sürüyorum.


zdams (PZ-Cigetore), zday (ÇM) EA har.f. Çekiyor. I. Kendine doğru çekiyor. Orayoni oran3’u şeni toç’i bzdam. (ÇM-Ğvant) Orayoniyi (= yabani hayvanları korkutmak için teneke vs ile yapılan bir nevi çan) çalmak için ipi çekiyorum. → zduy; dizdams/ dizday; moinç’ay; moizdams/ moizday; muizdips

[dey. jebari zday : Yarışıyor. Biriyle başa çıkıyor.] Bere na-on gvonoç’ondru. Şk’imi şk’ala jebari zday. (ÇM-Ğvant) Çocuk olduğunu unuttu. Benimle yarışıyor (= benimle baş ediyor). ♦ yet. jebari azden : Yarışabiliyor. Ma sk’ani şk’ala jebari var mazden. (ÇM-Ğvant) Ben seninle başa çıkamam.

+ uzdams/ uzday EDA har.f. Bir şeye ait [dat.] ipi [aps.] çekiyor ya da büzüyor. P’indi toç’i uzdi. Mo-nixvert’ay. (ÇM-Ğvant) Çuvalın ipini büz. Dökülmesin. [◘ eşb. Zdims fiilinin faydalananlı biçimi.]

+ ozdapams[1]/ ozdapay[1] EDA ett.f. 1. Birine [dat.] ip vs [aps.] çektiriyor. 2. Birine [dat.] ip vs ile [ens.] bir şeyi [aps.] çektiriyor. Xasanik teleferiğite çayi ozdapams. (PZ-Cigetore) Hasan teleferikle çay çektiriyor. Ali xojepe sap’ani ozdapay. (ÇM-Ğvant) Ali oküzlere saban çektiriyor.

II. (PZ-Cigetore) Fotoğraf [aps.] çekiyor. Refik’ik sifet’i zdams. (PZ-Cigetore) Refik resim çekiyor. dizdamsII; zduyII; gamiğamsII; gamuğamsII; gamimersII; gamumersII; eşimersII


zdims/ zdips[1] (AH ~ HP) EA har.f. 1. Taşıyor. Oşi oğmalu dişka Bedriye k’ala bzdit. (AH-Lome) Yüz oğmalu odunu Bedriye ile taşıdık. Nusak lazut’i t’axums do ont’ulez ok’obğams. Lumcişa k’ele oxorişe zdasen. (AH-Lome) Gelin mısırı kırıp tarlada bir araya yığıyor. Akşama doğru eve taşıyacak. Ma si içilaşi on3orute 3’k’ari bzdare. (AH-Lome) Ben, sen evlenirken elek ile su taşıyacağım (= mec. Sen hiçbir zaman evlenemeyeceksin). Ç’umanişe pa3xa-tkvani ma dobixmara. Armoniz çaçi pkosit. Bagenişe bzdaten. (AH-Lome) Yarın yaprak sepetinizi ben kullanayım. Armonide kuru yaprak süpürdük. Kulübeye taşıyacağızNtxirepunas na-pkosumt’it çaçi pa3xate bzdimt’it. (AH-Borğola) Fındıklıkta süpürdüğümüz kuru yaprakları (çok aralıklı) sepetle taşırdık. Memet’ik k’uk’umaten 3’k’ari zdimt’uşi k’uk’uma met’k’omers do goncaxums. (AH-Borğola) Mehmet güğümle su taşırken güğümü düşürüyor da her tarafını eziyor. Doğanik t’ik’inate oxorişe na-zdu lazut’epeXomasya do gupinams. (AH-Borğola) Doğan sepet ile eve taşıdığı mısırları Kurusundiye yayıyor. Ntxirepunaz na-k’vatu dişkape guruniz mok’idams do oxorişe zdims. (AH-Borğola) Fındıklıkta kestiği odunları eşeğin sırtına veriyor da (= yüklüyor da) eve taşıtıyor. Berepeşi morderi na-renk dişka zdims. (AH-Borğola) Çocuklardan büyükçe olanı odun taşıyor. Xasanik noğaşen 3’ari zdims. (HP-P’eronit) Hasan çarşıdan su taşıyor. 2. Derdi [aps.] çekiyor. Si derdi mot-zdim. Ma uskaneli-ti mendemalen. (AH-Lome) Sen dert etme. Ben sensiz de gidebilirim. Damtirek nusaşi derdi var-zdims. (AH, atasözü, K.A.) Kaynanalar gelin derdini çekmez. İri nanak bere-muşi ordamt’aşa n3’orina-muşi zdims. (AH-Borğola) Her anne çocuğunu büyütene kadar eziyetini çekiyor. → torums[1]/ toruy; zdums; t’irups; + ezdims/ ezdums/ ezdips/ ezdups

yet. azden : Taşıyabiliyor. Dişkape k’ai mazdan ya do oğmalupe gek’oruman. (AH-Borğola) Odunları iyi taşıyabilelim diye bir taşımlık bağlıyorlar.

f.-i. ozdu : Taşıma. Puci dolagu do dişka ozduz kogyoç’k’u. (AH-Borğola) İneği halletti de (= yemeğini verip sütünü sağıp altını temizledi de) odun taşımaya başladı. Doğanik dişka ozdu şeni na-okaçu k’oçepe duylaz gyoç’k’apams. (AH-Borğola) Odun taşımak için tuttuğu insanları işe başlatıyor.

+ uzdams EDA har.f. Biri için [dat.] bir şeyi [aps.] taşıyor. Mşkirdonik motalepe-muşi oç’k’omale uzdams. (AH-Borğola) Kırlangıç yavrularına yiyecek taşıyor. [◘ eşb. Zdams fiilinin faydalananlı biçimi.]

+ ozdapams[2]/ ozdapaps EDA ett. Birine [dat.] bir şeyi [aps.] taşıtıyor. Nanak berepez t’ik’inaten ntxiri mok’idamz do oxorişa ozdapamz. (FN-Ç’anapet) Annem çocuklara küçük sepetle fındığı sırltarına verip eve tasıtırıyor. Dişka na-bozdapam k’oçik ar m3ika ora şkule go3’itk’oçu do kodoxedu. (AH-Borğola) Odun taşıttığım adam biraz zaman sonra kendini bırakıp oturdu.


zdips[2] (AK) EA har.f. Derdini [aps.] çekiyor. Ayşek, k’ulani-muşi dikimocuşiXvala dopskidiya do emuşi derdi zdips. (AK-Döngelli) Ayşe, kızı evleninceYalnız kaldımdiye onun derdini çekiyor.

+ uzdips EDA har.f. Birine veya bir şeye ait bir şeyi sıkıyor, darlaştırıyor. Nanak gotkimaleşi lastiği uzdips. (AK-Döngelli) Annem eteğin lastiğini darlaştırıypr (= sıkıyor).


zdums (FN-Ç’anapet) EA har.f. Taşıyor. Xasanik ağne oxori ok’odu şeni rubaşe kva zdums do naylaşi ogine ok’obğams. (FN-Ç’anapet) Hasan yeni evi inşa etmek için dereden taş taşıyıp serenderin önüne yığıyor. Na-ek’askidu dişkape ç’umanişe mecite bzdaten. (FN-Ç’anapet) Geriye kalan odunları yarın imeceyle taşıyacağız. → torums[1]/ toruy; zdims/ zdips[1]; t’irups

part. izdinen : Taşınıyor. Nanak nayla tudele Meleyisinaşen na-izdinu limxanaten meşombarumz. (FN-Ç’anapet) Annem serenderin altını Meleyisinadan taşınan eğreltiotu ile dolduruyor.

+ ozdapams[2] EDA ett. Birine [dat.] bir şeyi [aps.] taşıtıyor. P’ap’ulik oxorişi kva k’at’iriz ozdapu. (FN-Ç’anapet) Dedem avin taşını katıra taşıttı.


zduy (AŞ) EA har.f. Çekiyor. → zday. I. 1. (İp vs) çekiyor. Toç’i zduy. (AŞ-Ok’ordule) İpi çekiyor. 2. (Gözünü) kısıyor.

part. zderi : (İpi) çekerek. (Gözünü) kısarak. Toli tozi amt’u. Toli zderi evedi evedi ç’apxuy. (AŞ-Ortaalan) Gözüne toz kaçmış. Gözü kısarak hızlı hızlı kırpıyor.

II. Fotoğraf [aps.] çekiyor. Resimi zduy. (AŞ-Ok’ordule) Resim çekiyor. → zdamsII; dizdamsII; gamiğamsII, gamuğamsII; gamimersII; gamumersII; eşimersII

III. (AŞ-Ortaalan) [perf. (o)zdu] Yukanmış giysi [aps.] çekiyor ya da kısalıp daralıyor. Ham porça inaxxu şuk’k’ule dido ozdu. (AŞ-Ortaalan) Bu gömlek yıkandıktan sonra çok çekti. → oxt’un; imk’ulanen; im3’ulanen, k’o3’im3’ulanen; txun; xtun, xtams; muizdipsII

+ ozdapay[2] EDA ett.f. Birine [dat.] bir şeyi [aps.] çektiriyor. K’oçi oxorza toç’ite araba ozdapay. (AŞ-Ok’ordule) Adam kadına iple araba çektiriyor. Ali k’ayiği-muşi ozdapay. Barana-muşişa moiyonasen. (AŞ-Ok’ordule) Ali kayığını çektiriyor. Barınağına getirecek. Na-ek’vatum msxuli oxori moy-goyat’t’assen şeni mancura k’ale a miti toç’ç’ite ozdapare. (AŞ-Ortaalan) Kestiğin armut ağacı evin üstüne düşmesin diye diğer taraftan iple birine çektireceksin. Xasani, araba ok’vaxusi xalat’t’ite ozdapu do oxorişa moiyonu. (AŞ-Ortaalan) Hasan, arabası bozulunca halatla çektirip de eve getirdi. Cuma-şk’imi ali na-a3’unen şeni ali ozdapay. (AŞ-Ortaalan) Kardeşim boynu ağırdığı için boynunu çektiriyor.


zebi (PZ-Apso) z. Hızlı ve sert şeklide. Xoroncipek k’uçxe zebi contxaman. (PZ-Apso) Horoncular ayaklarını yere sert vuruyorlar. → zori[2]


zelzele (PZ)(AŞ-Ok’ordule)(FN ~ AH) i. Zelzele. [< Arp.] Deprem. Japoniyas hişo zelzele iyu ç’i 3unami iyu do sotinuri oxorepe coningtu. Opşa k’oçepe işk’idu. (PZ-Cigetore) Japonya’da öyle deprem oldu ki tsunami geldi de nerede ev vardı ise hepsini yıktı. Çok insan öldü. Lazona pot’e zelzele na-iyu var-mişk’unan. (AŞ-Ok’ordule) Lazona’da hiç zelzele olduğunu bilmiyoruz. Japonyaz dido zelzele iyen. (FN-Ç’anapet) Japonya’da çok deprem oluyor. Japonyas dido zelzele iven-doren. (AH-Lome) Japonya’da çok deprem oluyormuş. Japonyaz zelzele şkule na-ivu 3unamik na-dolitoru oxori do arabape toliz var-go3’omağen. (AH-Lome) Japonya’da depremden sonra oluşan tsunaminin yutup içine çektiği ev ve arabalar gözümün önünden gitmiyor. Zuğaşi zelzeleşen na-eçkindun 3unamik k’oçinoba do tabiati şeni dido p’at’i ondepe ikoms. (AH-Borğola) Deniz depreminden oluşan tsunami insanlık ve doğa için çok kötü şeyler yapar. → depremi; [zelzele ol-] let’a oxink’anay


zemci (ÇM) i. Bakır çalığı. Bakır pası. → zanci; mjangi


Zemperi (FN-Sumla) i. Aralık ayı. → Xist’ona; Tuta-didi; Xistana, Xristina


zemsk’u (PZ ~ AŞ), zemsku (HP ~ ÇX)(AK) i. Karatavuk. Serçegillerden ardıçkuşu cinsinden, tüyleri siyah, meyve ve böceklerle beslenen, eti ve ötüşü beğenilen kuş : bazen “karakuş” da denir. Şk’uni haninepes opşa zemsk’u on. (PZ-Cigetore) Bizim buralarda çok karakuş var. 3’o zemsk’upe opşuran. (ÇM-Ğvant) Bu yıl çok karakuş var. Zemsk’u montalepe cojulinay. (ÇM-Ğvant) Karatavuk yavrularını uçuruyor. Zemsk’u ç’umanişi 3’ari ke3’uxedun. Ok’açxe msvalepe do tomalepe inzgilay. (ÇM-Ğvant) Karatavuk sabah suyun altına giriyor. Sonra tüylerini ve kanatlarını gagalıyor. Ar zemsk’u op’ç’opi. (AŞ-Ok’ordule) Bir karakuş yakaladım. Ar mcixi xor3’i şeni zemsk’u iyilen-i ? (AŞ-Ortaalan) Bir avuç et için karakuş vurulur mu ? Zemsku x’inobas ix’vilen. (AK-Döngelli) Karakuş kış mevsiminde vurulur. Zemskuşi t’ut’uli mç’ipe ren. Ama binciş pilavi k’ala k’ai iç’k’omen. (AK-Döngelli) Karatavuğun budu incedir. Ama pirinç pilavı ile iyi yenir. → mzesku


zengini s. ve i. Zengin. Ar zenginiş korbak oşi fuk’ara oz*ğams. (AH, atasözü, K.A.) Bir zenginin karnı yüz fukara doyurur. → xampa


zeni (PZ ~ FN)(ÇX) i. Üzerinde küçük bitkilerin bulunduğu açık ve düz alan. Düzlük. Yani-mesna evelis enduşk’a-cenduşk’a ort’u. P’aşuma-zeni hus vorsi on. (PZ-Cigetore) Yani meselâ fi tarihinde inişli çıkışlı idi. P’aşuma (*) düzlük şimdi iyidir. [(*) P’aşuma = bir mahalle adı] Alik zenis mk’oli (= badara) coç’opams. (PZ-Cigetore) Ali düzlükte çekirge yakalıyor. Melenk’alepe iri k’ale mekta n. Zeni var-on. (ÇM-Ğvant) Karşı taraflar hep eğimli. Düz yer yok. Gzalepe zeni asi mç’imate ç’oç’oxi dogutun. (ÇM-Ğvant) Yolları düz yaparsan yağmurda çamurlu durur. Melenk’aleni okti ext’asi zeni gazirasen. (ÇM-Ğvant) Karşıdaki yokuşu çıktın mı, düzlüğü göreceksin. # Gont’u alimorji ngola-zenepe / Si var-ort’ay mu voğoda zenepe ? (ÇM-Ğvant, anonim) Açtı çiğdem çiçekleri yaylanın düzlüklerinde / Sen olmayınca ona ne yapayım düzlüklerinde ? P’ap’u-şk’imi zeni çakmaği culu. Goigoren. (AŞ-Ok’ordule) Dedemin çakmağı düzlükte düştü. Aranıyor. Zeni-şk’uni doxmeli livadi n. Miti var-ek’eminçay. (AŞ-Ok’ordule) Düzlüğümüz bağımsız bir bahçedir. Kimse ekli değildir. Gamak’onaşi zeniz berepe k’ala t’op’i bibirt’it. (FN-Ç’anapet) Kamankona (= Gamak’ona)’nın düzünde çocuklarla top oynuyorduk. → zenoba; geduza; duzluği; düzi


zenişi (PZ-Apso) i. Boncuk. → dadala[1]; moni


zenoba (AH-Borğola) i. Düz alan. Zenobaz didote lazut’i do xaci dirgen. (AH-Borğola) Düz arazide çoğunlukla mısır ve fasulya ekilir. → zeni; geduza; duzluği; duzi


zerbi (ÇM) z. Hızlı. Xoşk’ak’ali hik’u zerbi mç’imu do semsiye gamaç’irdu. (ÇM-Ğvant) Dolu öyle hızlı yağdı ki şemsiyeyi yırttı. Ali k’uçxe-ost’ulinaşete zerbi ast’ulinen. (ÇM-Ğvant) Ali ayak-kayağı ile hızlı kayabiliyor.[hızlı ve sert şekilde] zebi


zeri/ zeyi [= zams/ zay, zuy/ zums, zims, zaps fiillerinin ortak partisipi] s. Ezilmiş. Lu zeyi p’at’ila-suzi var-iyen. (PZ-Cigetore) Lahana ezmesi içyağsız olmuyor. Xasanik lu zeri sağanis cokorinams. (PZ-Cigetore) Hasan lahana ezmesini tabakta soğutuyor. Luyu zeri. (ÇM) Lahana ezmesi. Luu zeri. (AŞ) Lahana ezmesi. Lux’u zeri. (ÇX-Çxalazeni, TM) Lahana ezmesi. → ncaxeri; k’vaneri, mk’vaneyi; k’ank’eri; [lahana ezmesi] lu-ncaxeri, dudeyi, lu-duderi


zerzevati i. Zerzevat. [< Far., Arp] Sebze. [< Far.] K’ai skidala şeni dido zerzevati ç’k’omare. (FN-Sumla) Sağlıklı yaşamak için (= yaşam için) bol sebze yiyeceksin. → lilve; sebze


zeyirsuzi i. Zehirsiz. [< Far. + Tür.] Zeyirsuzi 3’i3’ilape mot-ilom. K’oçiz zaa va-meçaman. (AH-Lome) Zehirsiz yılanları öldürme. İnsana zarar etmezler. (“zehir”: ağu; ğurzuli/ ğurz*uli; abut’rakiI; nç’amiII)


zeytin/ zeytini i. Zeytin. [< Arp.]


zeytin-yaği i. Zeytin yağı. Bere-çkimik İzmirişen 3’iminde zeytin-yaği momincğonu. (FN-Sumla) Çocuğum bana İzmirden saf zeytin yağı gönderdi.


zgimeç’i (PZ-Apso) i. Yeni filizlenmiş kestane ağacı kabuğundan ince ince ayrılarak elde edilen bir nevi halat. [Bazı şeyleri ağaca asıp tutturmak için kullanılır.] → mt’e3iII; nzğimeç’i; ≠ nt’e3i


zgimoç’ums (PZ) EA har.f. İp, halat vs’yi örmek için keten, yün vs’yi [aps.] kıvırıyor ya da büküyor. Xasanik xalat’i dozgimoç’u. (PZ-Cigetore) Hasan halatı büktü. → nzğimoç’uy; ç’imoşuyI/ ç’imoşumsI


zğala (ÇM ~ AŞ) i. Doygunluk. Zğala var-uğun. P’anda imxoy. (ÇM-Ğvant) Doymak bilmiyor. Hep yiyor. Hik’u cari vimxor. Xolo zğala var-miğun. (AŞ-Ok’ordule) O kadar yemek yiyorum. Yine de doygunluk olmuyor. Vrossi zğala opşk’omi. (AŞ-Ortaalan) İyi doyuncaya kadar yedim. Zğala var-giğun. 3’i3’i megixun-i ? (AŞ-Ortaalan) Doyman gelmiyor. Sende parazit mi var ? [Çamlıhemşin diyalektlerinde genelde /z/ ile /z*/ arasında ayrımı gözlemlenmez. Fakat bazen zğala yerine z*ğala şeklinde telâffuz edenler de bulunur.] → z*ğala


ziçay (ÇM-Mek’alesk’irit) Eø har.f. Gülüyor. → di3ams, zi3ay, zisay; iz*i3ins, iz*i3ams/ iz*i3aps

+ oziçinay EA ett.f. Güldürüyor.


zifozi (AH) i. I. Herhangi bir şeyin artığı olan toz ve kırıntı. Lazut’i zifozis ont’aleri naşkvi-doren. (AH-Lome) Mısırı toz ve kırıntılarla karışık bırakmışsın. II. Çok şiddetli rüzgârlarda toz-dumanın havada uçuşması. Toz bulutu. Heşşo ixi bars ki tozi dumaniz ant’alu. Ortaluği zifozik kodikaçu. (AH-Lome) Öyle bir rüzgâr esti ki toz dumana karıştı. Ortalığı toz bulutu kapladı.

[dey. zifozi steri (AH) : Fırtına gibi] Ğoma lumci ixi zifozi steri baru. (AH-Borğola) Dün akşam rüzgar fırtına gibi esti.


zifti (AH)(AK) i. Zift. Urz*enepe zifti steri diuçanu-doren. (AH-Lome) Üzümler zift gibi kararmış. Berek kumis guit’uşi k’uçxe-muşis zifti xogyan3axe(r)en. (AK-Döngelli) Çocuk kumda gezerken ayağına zift yapışmış. → pisaIII


zift’i (PZ) i. Katran. Pi3arişi t’va3ineris zift’i k’oşk’obun. (PZ-Cigetore) Tahtanın yarığında katran akıtılmış halde duruyor. → pisaII


zigara (ÇM ~ AŞ) i. [< Fra. < İsp.] Sigara. Goişi şk’ala zigara mo-şum. Dvojay. (ÇM-Ğvant) Goişi’nin yanında sigara içme. Dokunuyor. Goişi şk’ala zigara mo-şum. Ak’nen. (AŞ-Ok’ordule) Goişi’nin yanında sigara içme. Allerjisi var (= sigara onu tutuyor). K’oçi ğurun. Xolo zigara şuy. (AŞ-Ok’ordule) Adam ölüyör. Yine de sigara içiyor. → sigara, z*igara; tutuniII


zili i. Zil. KemalikNek’na gon3’k’anya do ziliz k’iti nobaz*gams. (AH-Borğola) Kemal Kapıyı açsınlardiye zile parmağını basıyor.[küçük çıngırak] 3’ingiri


zimari/ zimayi (PZ ~ FN-Ç’anapet) i. Hamur. Ekmek hamuru. Gest’as zimayi cedums. (PZ-Apso) Tepsiye hamur koyuyor. Zimayis 3’ayi elubams. (PZ-Apso) Hamura su katıyor. Ayşek cari asen do zimari zlap’ums. (PZ-Cigetore) Ayşe ekmek yapacak da hamur eziyor. Toli na eyegat’ambasen ! (PZ-Cigetore) bed. Gözlerin kapansın ! K’uçxete zimari var-izlap’en. (ÇM-Ğvant) Ayakla hamur ezilmez. Mçveri şolasi ok’it’amben. Zimari iyen. (ÇM-Ğvant) Unu yoğurunca birbirine yapışıyor. Hamur oluyor. AliCari cebdumit’uy. Zimari cozlap’ay. (ÇM-Ğvant) AliEkmek yoğuruyorumdiyor. (Oysa) hamur eziyor. Zimari maya meçasi cari imbaren. (ÇM-Ğvant) Hamura maya verince ekmek şişer. Na-pşoli zimari floxt’aşa mç’eşare. (AŞ-Ortaalan) Yoğurduğum hamur kabarıncaya kadar bekleyeceksin. Nanak na-şolu dik’a-mkverişi zimari froxtayiz furuniz meşabdgare. (FN-Ç’anapet) Annemin yoğurduğu buğday un hamuru kabarınca fırına koyacağım. Nanak 3’ip’ilepez lazut’i mkverişi zimari meçamz. (FN-Ç’anapet) Annem civcivlere mısır unu hamuru veriyor. → n3omi; [ekmek hamuru dahil, yumuşak maddelerin genel adı] xamuri


zimi-zamani (AH ~ HP ÇX) i. Çok eski zaman. (zaman [< Ar.]) Hemtepez zimi-zamanişen doni coğori kuonunan. (AH-Lome) Onların çok eskiden beri köpekleri vardır.


zims (AH) EA har.f. [part. ze(r)i] Eziyor. Baskı altında biçimi değiştiriyor. Tam sıkışarak eziyor. (Ağır bir şey) üzerinden geçiyor. Ha nca k’oçiz yat’azna k’oçi dozims. (AH-Lome) Bu ağaç insanın üstüne düşerse insanı ezer. K’uçxe na-dodgasen steyi mtelli dumç’k’upe zims. (AH-Lome) Ayağını bastığı gibi tüm karıncaları eziyor. → zams/ zay, zuy/ zums, zaps


zin → z*in


zinciri i. Zincir. Osmaniz mç’k’omura coğori uyonun do zincirite okaçams. (FN-Sumla) Osman’ın sert yiyici bir köpeği var ve zincirle tutuyor, zaptediyor. Xocik tok’i meç’k’idoms. Zincirite mebok’oram. (AH-Lome) Boğa ipi koparıyor. Zincirle bağlıyorum.


ziops (HP-Azlağa) EA har.f. [tec. uziun “görmüşlüğüm var”] Görüyor. → z*irams; ziray2; z*irums/ z*iroms/ z*i(r)ops; + iziray


ziray (ÇM ~ AŞ) EA har.f. 1. Buluyor. Pavri-okosaşe gomindunu. Va-bziram. (ÇM-Ğvant) Yaprak toplayıcımı kaybettim. Bulamıyorum. K’ap’ula xe misvi. Pupuli zirar. (ÇM-Ğvant) Sırtımda elini gezdir. Çıbanı bulacaksın. Pujepe gundunu. Bzirar deyi guk’ap’ay. (ÇM-Ğvant) İnekleri kayboldu. Bulmak için (= bulacağım diye) dört dönüyor. Nk’ola sotxa dovompuli. Var-bziram. (ÇM-Ğvant) Anahtarı bir yere sakladım. Bulamıyorum. Hakole cemtumani cext’asi gza zirar. (ÇM-Ğvant) Burdan aşağı doğru gidince yolu bulacaksın. Let’a-simaderi suparapete gzalepe bziramt’it. (ÇM-Ğvant) Harıtalarla (= harita kitaplarla) yolları buluyorduk. Ali na-gorasen a muti var-zirasi guri exrisk’uy. (ÇM-Ğvant) Ali aradığı bir şeyi bulamayınca kızıyor (= sıkılıyor, daralıyor). Bere na-gundinu porça hey elvok’açun. P’anda koziru. (AŞ-Ok’ordule) Çocuğun kaybettiği gömlek kolunun altında. Demek buldu. So-ti ort’t’are ort’t’i, so-ti idare idi, ma si gzirare. (AŞ-Ortaalan) Nerede olursan ol, nereye gidersen git, ben seni bulacağım. “Na-goindunu berepe bziratendeyi helikopteri dido gvoputxinit. (AŞ-Ortaalan) “Kaybolan çocukları bulacağızdiye helikopteri çok uçurduk (= dolaştırdık). 2. Görüyor. K’oçi komok’vatvi. Mo-mziramt’ay. (AŞ-Ortaalan) Adamın önünü kapat. Beni görmesin. Ma mzirusi gza gonkturu, oxori gvaktu do igzalu. (AŞ-Ortaalan) Beni gördüğünde yolunu değiştirip evi dolaştı da gitti. Moxt’ana oxori-k’ap’ulaşa moxt’i. Oxori-p’ici miti mo-gziramt’an. (AŞ-Ortaalan) Geleceksen evin arkasına gel. Evin önünde kimse seni görmesin. → z*irams/ z*irums/ z*iroms/ z*i(r)ops/ ziops; + iziray

tec. uziramun (ÇM)(AŞ-Ortaalan) (*), uzirapun (AŞ-Ok’ordule) : Görmüşlüğü var. Ma Batumi miziramun. (ÇM-Ğvant) Benim Batumi’yi görmüşlüğüm var. # P’ot’e var-miziramun ar bozo sk’ani st’eri / Toli mu dolomo3’er ağanişi sift’eri. (ÇM-Ğvant, Alost’a Ameka) Senin gibi bir kızı hiçbir zaman görmedim / Gözüme yılın ilk atmacası (= altı aylık atmaca yavrusu) gibi bakıyorsun. Ma Japonya var-mizirapun. (AŞ-Ok’ordule) Benim Japonya’yı görmüşlüğüm yoktur. Bozomota biç’i uzirapun. Mo3’ondru. (AŞ-Ok’ordule) Kız oğlanı görmüşlüğü var. Beğendi. Hamserineri ozisu steri soti var-miziramun. (AŞ-Ortaalan) Bu geceki gülmek gibi [bir gülme] bir yerde görmedim. [(*) Bu fiil, -amun ile biten istisnaî tecrübe kipine sahiptir. Partisipinin zirameri biçiminde olduğuna bakıldığında “tecrübe kipinin kökü ile partisipinin kökü aynı” olduğu düşünülebilir. Kaldı ki Pazar-Çamlıhemşin-Ardeşen diyelektlerinde diğer fiillerin tecrübe kipi, kurallı olarak -apun ile biter. Fındıklı-Arhavi-Hopa-Çxala diyalektlerinde gibi -apun yerine -un ile biten tecrübe kipi ise, yine Çamlıhemşin-Ardeşen diyalektlerindeki kuralına göre istisnadır. (→ z*iroms altında AH-Borğola dyalektindeki tecrübe kipi uz*iramun) Bunun dışında tecrübe kipinin -umun ile bittiği bir adet fiil keşfetmiş durumdayız. (diguray altında tec. dugurumun)]

şsz iziren : Görünüyor. Bulunuyor. Şk’imi berona-ora oşk’omale var-izirert’u. (AŞ-Ok’ordule) Benim çocukluk zamanında yiyecek bulunmuyordu. Ok’obğeri lazut’t’i dido iziren. (AŞ-Ortaalan) Bir araya toplanmış mısır fazla görünür.

f.-i. oziramu (ÇM), oziru (AŞ-Ortaalan) : Bulma. Görme. Ali gza oziramu şeni ruba gamvayonen. (ÇM-Ğvant) Ali yolu bulmak için dereyi takip ediyor. Cenç’areri oziru oxorza-şk’imi einduy. (AŞ-Ortaalan) Para bulmayı karım üstleniyor. Bere na-dosk’udasen oxori oziru Osmani keindu. (AŞ-Ortaalan) Çocuğun kalacağı evi bulmayı Osman üstlendi. T’va3ina boru oziru şeni uci konodvi. 3’ari na-şişilay yeri ognare. (AŞ-Ortaalan) Çatlak boruyu bulmak için kulağını daya. Suyun şırıldadığı yeri duyacaksın.

part. zireri (ÇM ~ AŞ): Görünmüş. Bulunmuş. Zireri muç’o ort’uk’o st’eri kobziri. (ÇM-Ğvant) Bulunmuş gibi buldum. Ham sayet’t’i sk’ani var-on. Zireri on. (AŞ-Ortaalan) Bu saat senin değil. Bulunmuştur.

part. zirameri (ÇM)(AŞ-Ortaalan) : Görünmüş. Görüşülmüş. Bulunmuş. Zirameri orna xolo-ti zirar. (ÇM-Ğvant) Daha önce görmüş isen yine bulacaksın. Xasani zirameri on. Himuşa mot-ulur. (AŞ-Ortaalan) Hasan görünmüştür. Ona gitme.

+ uzirams/ uziray EDA har.f. Biri için [dat.] bir şeyi [aps.] buluyor. Ali ! Ar mungvala kva komiziri. (AŞ-Ok’ordule) Ali ! Bir toparlak taş bana bul.


zisay (AŞ-Ortaalan) Eø har.f. Gülüyor. Hamseri ump’p’a culuşşa dozisu. (AŞ-Ortaalan) Bu akşamgöbeği düşünceye kadargüldü (= pek çok güldü). → di3ams, ziçay, zi3ay; iz*i3ins, iz*i3ams/ iz*i3aps

f.-i. ozisu : Gülme. Gülmek. Hamserineri ozisu steri soti var-miziramun. (AŞ-Ortaalan) Bu geceki gülmek gibi [bir gülme] bir yerde görmedim.

+ ozisinay EA ett.f. Güldürüyor. Nana-muşi bere uxit’inay do ozisinay. (AŞ-Ortaalan) Annesi çocuğu gıdıklıyor da güldürüyor.


zit’a (ÇM) i. [çoğ. zit’ape] Söz. Ar ğoma na-t’rağudipeşi zit’ape dominç’ari. (ÇM-Ğvant) Haydı dün söylediğin şarkı (ya da : türkü) sözlerini (benim için) yaz. nenaV; sozi; lak’irde

[dey. Mp’ila Zit’ape : Eskiden köylerde aydınlar tarafından birlikte kararlaştırılan “Değişmez Kuralları”.] Tişinerepe ndğalepe do ndğalepe ok’ik’atey. “Mp’ila Zit’apekono3’irey. (ÇM-Ğvant) Aydınlar günlerce bir araya gelipDeğişmez Kurallarıbelirlediler.

[dey. zit’a doduy (ÇM) : Sözleşip karar veriyor.] Cendğani ngolaşa olva zit’a kodidu. (ÇM-Ğvant) Öbür gün yaylaya gidilmek için karar alındı.

[dey. zit’a nik’vatay (ÇM) : (Evlilik için) sözleşiyor.] Amseri Ali do Ayşe zit’a nuk’vataman. (ÇM-Ğvant) Bu akşam Ali ile Ayşe söz kesiyorlar. → nena mek’vatums[1]/ nena mek’vatuy[1], sozi nuk’vatups

[dey. zit’ape gonin3’en (ÇM) : Okullar açılıyor.] Gumva-ora moxt’asi zit’ape gonin3’en. (ÇM-Ğvant) Harman zamanı gelince okullar açılıyor.


zit’a-3’ana (ÇM) i. Eğitim yılı. Alişi bere zit’a-3’ana dosk’udun (= var-meyalen). (ÇM-Ğant) Ali’nin çocuğu eğitim yılını geçemiyor (= sınıfta kalıyor).


zit’eri (ÇM) i. [< it’urs[1]/ it’uy fiilinin partisipi] Masal. [< Arp.] Hikâye. [< Arp.] Efsane. [< Far.] Öykü. Ali k’at’a limci berepe oxori-muşi ok’ipinan-i eveluri na-dugurumun zit’erepe uzit’ay-ozi3inay. (ÇM-Ğvant) Ali her akşam çocuklar evine gelince eskiden duymuş olduğu öyküleri anlatıp güldürüyor. → meseli; mesele


zi3ay (ÇM-Ğvant ~ AŞ-Ok’ordule) Eø har.f. Gülüyor. Ali ğoma limci ozi3inute kodomobğey. (ÇM-Ğvant) Ali dün akşam bizi gülmekten yere serdi. Ozi3inute kodovibğit. (ÇM-Ğvant) Gülmekten kırıldık. → di3ams, ziçay, zisay; iz*i3ins, iz*i3ams

part. zi3ineri : Gülerek. # Andğa vidaten ngolaşa/ Heyamo/ 3’ari pşvaten omçvelişa/ Heyamo/ Mevo3’edaten t’obaşa/ Heyamo/ Msk’va bozope zi3ineri/ Heyamola hessa hey. (ÇM-Ğvant, anonim) Bugün yaylaya gideceğiz/ Heyamo/ Su içeceğiz (ahşap) yalaktan/ Heyamo/ Gizliden Bakacağız/ Heyamo/ Güzel kızlara gülerek/ Heyamola hessa hey.

+ ozi3inay EA ett.f. Güldürüyor. Ali k’at’a limci berepe oxori-muşi ok’ipinan-i eveluri na-dugurumun zit’erepe uzit’ay-ozi3inay. (ÇM-Ğvant) Ali her akşam çocuklar evine gelince eskiden duymuş olduğu öyküleri anlatıp güldürüyor.


zlap’ums/ zlap’uy (PZ ~ AŞ-Ok’ordule) EA har.f. Yağ, peynir, üzüm, şeftali, yemek vs gibi yumuşak bir şeyi [aps.] eziyor. Baskı altında biçimi değiştiriyor. Ayşek cari asen do zimari zlap’ums. (PZ-Cigetore) Ayşe ekmek yapacak da hamur eziyor. Urzenepe zlap’uy. P’et’mezi asen. (ÇM-Ğvant) Üzümleri eziyor. Pekmez yapacak. Faduma xala k’alati çayi nzgipuy do zlap’ums. (AŞ-Ok’ordule) Faduma hala, sepete çayı tıka basa dolduruyor da eziyor. [ÇM’de hem zlap’uy hem zlip’uy denir.] → zlip’uy/ zlip’ums, jlip’oms; zams, zuy

şsz izlap’en : Eziliyor. K’uçxete zimari var-izlap’en. (ÇM-Ğvant) Ayakla hamur ezilmez.


zlip’uy (ÇM)(AŞ-Ortaalan), zlip’ums (FN) EA har.f. 1. Yağ, peynir, üzüm, şeftali, yemek vs gibi yumuşak bir şeyi [aps.] eziyor. 2. Üzüm vs’yi [aps.] ezip suyunu çıkarıyor. Urzeni zlip’uman. P’et’mezi cibanen. (ÇM-Ğvant) Üzümü eziyorlar. Pekmez pişirecekler. Urz*eni zlip’ums. (FN-Sumla) Üzümü ezip suyunu çıkarıyor. [ÇM’de hem zlap’uy hem zlip’uy denir.] → zlap’ums/ zlap’uy, jlip’oms; zums


zoi (AK) z. Sert. Kuvvetli. P’ap’ulik dido zoi x’uraps do mota-muşi doşkurdinaps. (AK-Döngelli) Dedesi çok sert (= kuvvetli) bağırıyor da torununu ürkütüyor.


zoni (PZ-Cigetore) i. Bataklık. Ogines 3’ale megzapes iri zoni ot’u. P’rinç’i xaşk’umt’es. Andğa iri k’ale ipşes. Aşk’va p’rinç’i livadi var-dosk’udu. (PZ-Cigetore) Eskiden sahil yoluna yakın yerler hep bataklık imiş. Pirinç ekiyorlarmış. Bugün her taraf doldular. Artık pirinç tarlası kalmadı. → ç’orç’i, ç’orç’ona; çoli; çoşlop’i; batakluği


zopons (HP) Eø/EA har.f. [Bu fiil defektif olup sırf emperfektif biçimlerine sahiptir.] Hikâye anlatıyor. Söylüyor. Birolik mtini zopons. (HP-P’eronit) Birol doğru söylüyor. Kemalis ar mangonen, heşo zopons. Ar mangonen, haşo zopons. (HP-P’eronit) Kemal canının istediği gibi bir şöyle bir böyle söylüyor (hikâye anlatıyor). Amamtumanis mitişen ogni-i ? Çkimi şeniM3udi zoponsya do. (HP-P’eronit) Yukarı doğru (bu çevrede) kimseden duydun mu ? Benim içinYalan konuşurdiye. Helimişik zopont’u kiHa t’ani x3asen. Let’a-çkimişen-ti k’van3a ivasen.” (HP-P’eronit) Helimişi diyordu kiBu beden çürüyecek. Toprağımdan da  kap olacak.”


zop’ons (FN ~ AH)(AK)(*) EA har.f. [(*) perf. tku/ t’k’u; yet. atkven/ at’k’ven; tec. utkun/ ut’k’un; part. tkve(r)i/ t’k’veri; yoks.part. utku/ ut’k’u; f.-s. otkvoni/ ot’k’voni] [(*) Kökü √-t’k’v- olan biçimler, AH-Pilarget, Sidere, Jin-Napşit köylerinde kullanılır.] [(*) AK’da hem zop’ons hem tkumers kullanılır.] Söylüyor. Diyor. → it’urs[1]/ it’uy, tkumers/ tkumars; u3’omers/ u3’omey/ u3’umers

A. emp. Temelik muk muşebura mutu var-zop’ons. A miti elişinams do heşote isinapams. (FN-Ç’anapet) Temel kendi başına birşey söylemez. Birini yandaş edinip öyle konuşur. Ham gyayiz a muntxa var-unt’alit-doren. Nostonik heşo zop’ons. (FN-Ç’enneti) Bu yemeğe bir şey katmamışsınz. Yemeğin tadı öyle söylüyor. Recebişi 3’ut’eli cuma dido patxa k’oçi ren. İsinapamt’aşa mu zop’onz mus-ti var-uçkin. (FN-Ç’anapet) Receb’in küçük kardeşi cok saçma bir adamdır. Konuşurken ne ifade ettiğini kendisi de bilmiyor. Esse zop’on-i ? (FN-Sumla) Doğru mu söylüyorsun ? Hem na-zop’on nenape k’oçiş guris gant’en. (FN-Sumla) O senin söylediğin kelimeler adamın yüreğine batıyor, saplanıyor. K’itxa şkuleMuslimani borezop’ons do p’ot’e var-ip’içvams. (FN-Sumla) SoruncaMüslümanımder, ama hiçbir zaman oruç tutmaz. Xasanik mdğora na-tku nenape a m3ika garibi momixtu. - Si ipti garibi mogixtams-i ? Heyak na-zop’ons nenape ma p’anda garibi momixtams. (FN-Sumla) Hasan’ın demin söylediği sözler bana biraz garip geldi. - Sana ilk defa mı garip geliyor ? Onun söylediği sözler bana her zaman garip geliyor. Si na-zop’on nenapez ma golobusumel. (FN-Sumla) Senin söylediklerin benim umurumda değil (= bana vız gelir). Muzafferi-tkvanikPucepe gamapçareya zop’ons. - Muzafferik goşubğams. (AH-Lome) Sizin Muzafferİnekleri satacağımdemiş. - Muzaffer saçmalıyor. Na-zop’onpe iri-xolo isa ren do mtini ren. (AH-Lome) Söylediklerin hepsi doğru ve gerçektir. He didi k’oçikOncğore renya va-zop’onz do pencerez coğori steri namxven do doloxe ixosars. (AH-Lome) O koskoca adamAyıptırdemiyor da köpek gibi pencereye çöküp içeriyi dikizliyor. Kale, mu zop’on ? Si elegak’idu-i ? (AH-Lome) Yahu, ne diyorsun ? Sen delirdin mi ? Rizak berez çkar var-op’aramitapams. Berek ar mutu zop’ont’aşi nena nuk’vatams. (AH-Lome) Rıza çocuğu hiç konuşturmuyor. Çocuk bir şey söylemeye kalkınca sözünü kesiyor. Si na-zop’onpeşi çkari anayasaz va-ren. (AH-Lome) Senin söylediklerinin hiç birisi anayasada yoktur. P’ap’uli-çkimişen Somexi na-zop’ont’u bogni. Ha3’i irikErmeniya do ixmars. (AH-Borğola) Dedemden [Ermeniler’e] Somexi dediğini duydum. Şimdi herkesErmenidiye kullanıyor. Doğanik gyozgora m3udi zop’ons. “Dulyaz bort’iya do. (AH-Borğola) Doğan bile bile yalan söylüyor. “İşte idimdiye. PukrinorasK’uk’k’u !” bzop’ont’it do k’uk’k’u gebocginamt’it. (AH-Borğola) İlkbahardaKuku !” deyip de guguk kuşunu yenerdik. Boyne m3udi mot-zop’on. (ÇX-Makret) Sürekli yalan söyleme. Nana-çkimi dixçinu. AmaXçini vorevar-zop’ons do xolo içalişeps. (AK-Döngelli) Annem yaşlandı. Ama Yaşlıyımdemiyor ve hâlâ çalışıyor. Xasanis (muk) mu zop’ons var-uçkin. (AK-Döngelli) Hasan (kendisi) ne dediğini bilmiyor. Nandidi-çkimikCazik on3’elis bere gyoşkidapsya do mutxanepe zop’ont’u. (AK-Döngelli) BabaannemCadı beşikte bebeği boğardiye bir şeyler söylerdi. Mtini zop’on-i ? (AK-Döngelli) Sahi mi diyorsun ?

B. perf. Alik na-tkvasen duğirams. (FN-Ç’anapet) Ali söylediğini tutturuyor (= söyledigi oluyor). Xasanik ndğora na-tkupe ma m3ika garibi momixtu. - Si ipti heşo mogixtu-i ? Hemuk na-tkvasenpe ma p’anda heşo momixtams. (AH-Lome) Hasan’ın demin söyledikleri bana biraz garip geldi. Sana ilk defa mı öyle geldi ? Onun söyledikleri bana her zaman öyle geliyor. Dido mutupe ptkvat’i. Ala nena domak’oru. (AH-Lome) Çok şeyler söyleyecektim. Ama dilim bağlandı (= dilim çözülmedi; konuşamadım). Leylak heşşo mutu var-tku. Bozos m3udi mok’idaman. (AH-Lome) Leyla öyle bir şey söylemedi. Kıza yalan yüklüyorlar. # Ağustozi mulun atmacaş ora / Va-mp’orom-i, kale bozo gyozgyora / Va-mp’oromna dotkvi başka gobgora / Muç’o p’a do so bida e verane. (AH-Musazade, Y.T.) Ağustos geliyor atmaca zamanı / Beni sevmiyor musun, kız, göz göre göre / Beni sevmiyorsan söyle, başka birini arayım / Nasıl yapayım, nereye gideyim, ey gidi.

yet. atkven/ at’k’ven : Söyleyebiliyor. Diyebiliyor. Nuk’uz var-atku do k’ap’ula k’ele becğams. (FN-Sumla) Yüzüne karşı söyleyemedi. Arkasından kızarak bağırıyor. Oxoriz ma mibecğanşi p’ap’uli golomadven. P’ap’ulişi yaniz mitiz çkimde nena var-atkven. (AH-Lome) Evde bana kızdıklarında dedem beni korur. Hiç kimse dedemin yanında bana laf söyleyemez.

şsz itkven/ itkvinen/ it’k’ven : Denir. Deniyor. Söyleniyor. Hak na-itkven iri-mutu Xasanik baba-muşiz numçinams. (AH-Lome) Burada söylenen her şeyi Hasan babasına ulaştırıyor. “Turkiyas 20 (= eçi) milyoni Alevi ren ya do itkvinen. (AH-Lome) Türkiye’de 20 milyon Alevi olduğu söylenir. Ğalepez dido 3’k’ari na-dolodgitun sotipeşet’obaitkven. (AH-Borğola) Derelerde çok suyun durduğu yerlere Lazca olarak t’obadenir.

f.-i. otku/ otkvalu, ot’k’u : Söyleme. Söylemek. Si heşşo otku megomskun. (*)(AH-Lome) Sana öyle söylemek yakışır. [(*) Bu ifadede rol icabı bir duruş ve bir tavırdan söz edilmekte “Öyle değil, ama sana öyle söylemek yakışır” anlamı vardır. K.A.] Hem nenape haşşo otkvalu si çkar var-megomskun. (*)(AH-Lome) O sözleri bu şekilde söylemek sana hiç yakışmıyor. [(*) Bu ifadede doğrudan söylenen sözlerle ilgili bir fikir belirtiliyor.]

+ otkvapams/ ot’k’vapams EDA ett.f. Söyletiyor. Berepez ar mutu bu3’umet’aşi nana golomadven do nena var-motkvapams. (AH-Lome) Çocuklara bir şey söyleyeceğim zaman annem engelleyip söz söyletmiyor.


zori[1] (ÇM ~ AŞ) s.-z. ve i. Zor. I. s. Zor. Omçetinu zori momalen. (AŞ-Ortaalan) Beklemek bana zor geliyor.

II. z. Zor. Ladre dişk’a zori iç’ven. (AŞ-Ok’ordule) Yaş odun zor yanıyor.

III. i. Zor. 1. Kolay olmayan şey. Oxorza bozomota okomocay do zade zori uğun. (AŞ-Ok’ordule) Kadın kızını evlendiriyor da çok zoru var. 2. Mecburiyet. Vrosinoba ort’aşa p’iyat’osina şk’ala mu zori giğun ? (ÇM-Ğvant) İyilik varken kötülükle ne işin var ? 3. Sıkıntı. Nana-şk’imi burgulişa zade zori uğun. (AŞ-Ok’ordule) Annemin dizinden çok zoru var.


zori[2] (AH) s.-z. Hızlı ve sert şekilde. Baba cant’aşi zori mot-ip’aramitamt. (AH-Lome) Babam yatarken sesli konuşmayın. Nek’na zori mot-genk’olum. (AH-Lome) K’apıyı hızlı kapatma. Germaşe eşaptaşi iriİiihuhuhuhuuu !” ya do zori gamamğorinu momaçiçkinen. (AH-Borğola) Dağa çıktğımda hep İiihuhuhuuuudiye hızlı bağırmak içimden geliyor. → zebi


zorileten (AH-Borğola) z. Zorla. Dido na-daç’k’indu şeni ti-muşi oxorişe zorileten amitoru. (AH-Borğola) Çok yorulduğu için kendini eve zorlan taşıdı. → zoyila


zot’uy (ÇM) EA har.f. 1. Demiri dövüp çeşitli aleti [aps.] imal ediyor. Kesici aleti [aps.] imal etmek için dövüyor. Ali na-zot’asen burç’uli ar pirçi oraşi moişalen. (ÇM-Ğvant) Ali’nin dövdüğü (= imal ettiği) kupli bir anda köreliyor. 2. mec. Ham mu zot’uy ! (ÇM-Ğvant) Bu ne saçmalıyor !

f.-i. ozot’u : Demir vs dövmesi. Ali demiri ozot’u şeni onçxunay. (ÇM-Ğvant) Ali demiri dövmek için ısıtıyor.


zoyila (AH-Lome) z. Zorla. Muşebura kok’içabu-dort’un. Zoyila ok’op’3’k’i. (AH-Lome) Kendi kendine yapışmıştı. Zorla ayırdım. K’oçepe zoyila oxorcaz mak’idez-doren. (AH-Lome) Adamlar zorla kadınla ilişki kurmuşlar. Nepali k’iyanaz so eloç’abun ? Ma xaretaz yeyi-muşi zoyila maz*iren. (AH-Lome) Nepal ülkesi dünyanın neresindedir ? Ben haritada onun yerini (= onun nerede bulunduğunu) zor bulabiliyorum. → zorileten


zuğa (PZ ~ ÇM)(AŞ-Ortaalan)(AH-Borğola ~ ÇX) i. Deniz. Emice-şk’imi zuğaşi çenareşi oxori-muşis xes. Golaxt’u mjaçxa ndğas golovakti. P’anda zuğas 3adumt’u. (PZ-Cigetore) Amcam deniz kenarındaki evinde oturuyor. Geçen pazar gününde ona ziyaret ettim. Her zaman denize bakıyordu. Ç’e, berepe ! Gaz*iyeran-i ? Zuğas cemi dixven. (PZ-Cğgetore) Ey, çocuklar ! Görüyor musunuz ? Denize gemi batıyor. Zuğa mangana-sk’afindi doliğay. (ÇM-Ğvant) Deniz gemiyi batırıyor. İxi zuğaşa elibay. Mp’ulape amupinay. (ÇM-Ğvant) Rüzgâr denizden esiyor. Bulutları içeri (= bu tarafa) sürüyor. Zuğa kvalepe noçxamt’aşa guri-şk’imi-ti naç’ç’apxen. (AŞ-Ortaalan) Deniz taşlara vurdukça yüreğime de çarpıyor. Solağani zuğas k’ai var-imçviren. K’oçi dolişkiden. (AH-Borğola) Oynak denizde iyi yüzülmez. İnsan boğulur. İxi geçaşi zuğa a şvacis epums. (AH-Borğola) Rüzgâr vurunca deniz bir anda kabarır. # Dağiz dumani yulun / Zuğas k’aravi gyulun / Dido bozope gulvan / Belki bayrami mulun. (HP-Azlağa) Dağda bulut yukarı çıkıyor / Denizde gemi aşağı iniyor / Çok sayıda kız geziyor / Belki bayram geliyor. Ç’umen na-vidatunon ekolen zuğa iz*iren. (ÇX-Çxalazeni, TM) Yarın gideceğimiz yerden deniz görünüyor. → mzuğa, mzoğa (AK)


zuğa-k’oçi (PZ) i. Denizde balıkçılıkla uğraşan kimse. Deniz balığı tutucusu. Zuğa-k’oçepek çxombepe oç’opes do muluran. (PZ-Cigetore) Deniz adamları balıkları yakaladılar da geliyorlar. → mamçxome, mançxome


Zuğa-Uça (AH-Borğola) i. Karadeniz. Ha3’i Zuğa-Uçaşi k’elez kvanç’alapuna var-doskidu. (AH-Borğola) Şimdi Karadeniz kenarında (= kıyısında) çakıllık kalmadı. Zuğa-Uça dido p’orom. (AH-Borğola) Karadeniz’i çok seviyorum. → Uça-Mzuğa, Uça-Mzoğa


zuk’umi (FN-Ç’anapet) i. Ok. Berepek ibirt’eşa zuk’umi Mamut’işi biç’iz k’uçxez kona3onu. (FN-Ç’anapet) Çocuklar oynarken ok Mahmut’un oğlunun ayağına saplandı. mexi; oki


zummexi → mzurmexi, zurmexi, mzummexi


zumpara i. Zımpara [< Far.] kâğıdı [< Far.]. Xop’es na-var-meşaxtu dokaçaleşi dudi zumparate guşirams. (AH-Borğola) Küreğe girmeyen sapın ucunun, zımpara kâğıdı ile etrafını aşıtıyor.


zums (FN ~ AH) EA har.f. [part. ze(r)i] (Taş, toprak, soğan, sarmısak, fındık, ceviz vs gibi katı şeyleri) eziyor. → zams/ zay, zuy, zims, zaps; ≠ zlip’ums, jlip’oms


zun (PZ-Apso, Cigetore ~ AŞ) AL hal f. 1. Canlı varlık [aps.] tek başına yerde duruyor. 2. Cansız bir şey [aps.] sahipsiz yerde duruyor. Ek’vateri mca zut’u svas ek’iğams. (PZ-Cigetore) Kesilmiş ağaç olduğu yerde sürgün veriyor. Ham dişk’ape-ti na-zun st’eri eyoç’vi. (AŞ-Ortaalan) Bu odunları da durduğu yerde yak. Na-cegilu yuzuği tude na-zun ntxiri-ç’aç’ape ant’alu. (AŞ-Ortaalan) Düşürdüğün yüzük aşağıda duran fındık çöplerine karıştı. → z*in/ zin; ++ cezun

+ uzun AD hal f. 1. Birine ait bir şey yerde (toprakta) yatay duruyor. Yemaneri cari tamli tudendo mizun. (ÇM-Ğvant) Öğle yemeğim çalının altında saklı duruyor. # K’o3’udgun pşeri topri / T’u3a cari eluzun / Masumani oran do / Xolo tolepe uzun. (ÇM-Ğvant) Dolu bal önündedir / Sıcak ekmek yanındadır / Otuzlarına geldi de / Hala gözü kapalı. 2. Birine ait (para) (bankada) duruyor. Para oda yeri ek’emilu. Hey mizun-i ? Ar ko3’edi. (AŞ-Ok’ordule) Parayi odada düşürmüşüm. Orada mı ? Bir bak.


zunt’i s. (HP) Tembel ve ağır hareket eden. Axmet’i k’ai doxtori ren. Ama dido zunt’i ren. (HP-P’eronit) Ahmet iyi doktordur. Ama çok zunt’idir.


zura (PZ ~ AH HP ÇX) s. ve i. Dişi. I. s. 1. [memeli hayvanlarda] Dişi. Kancık. [Bu kelime, FN-Ç’anapet diyalektinde köpekler için kullanılıp ayı vs için kullanılmaz. FN-Sumla diyalektinde ise, ayı dahil, tüm memeli hayvanlarda kullanılır.] Zura laç’epe goitoreran. (PZ-Cigetore) Dişi köpekler dolanıyorlar. Zura laç’i biç’i laç’epe var-oşk’idaman. (ÇM-Ğvant) Erkek köpekler dişi köpekleri ısırmazlar. Zura k’atu otxo monta kodvorinu. Em msk’va na-ort’u naşk’vey. Artepe noşk’idey. (ÇM-Ğvant) Dişi kedi dört yavru yavruladı. En güzelini (hayata) bıraktılar. Diğerlerini iple asarak boğdular. Zura coğori. (FN-Ç’anapet) Dişi köpek. Zura k’at’u. (FN-Ç’anapet, Sumla) Dişi kedi. Zura mtuti. (FN-Sumla) Dişi ayı. Zura k’at’uk mtugi k’ayi ç’opums. (AH-Lome) Dişi kedi iyi fare yakalar. Zura coğorik motalepe ordu şeni mja gyubams. (AH-Borğola) Dişi köpek yavrularını büyütmek için süt içiriyor. 2. arg. [insan hakkında kullanıldığında kaba ve aşağılayıcı] Çok sayıda erkekle cinsel ilişkide bulunan. Zura xorz*a. (PZ-Cigetore) Fahişe. Orospu. Zura k’oçi. (PZ-Cigetore) İbne. → bozo-

II. i. 1. (Memeli hayvanların) dişisi. 2. Dişi köpek. (→ 3’una[2]) 3. arg. Fahişe. [< Arp.] Orospu. [< Far.] Zura st’eri ikten. (ÇM-Ğvant) Dişi köpek gibi (= orospu gibi) dolaşıyor. (→ orospi; 3’urak’a)


zurani (AH-Borğola) i. Akıntı. Su akıntısı. K’almaxak zuranepes iz*ğen. Dgina 3’k’arepes moişvacams. (AH-Borğola) Alabalık akıntıda doyar (= avlanır). Durgun sularda dinlenir.


zurk’a (ÇM) i. [sırf deyim üyesi olarak kullanılır] ♦ [dey. zurk’a st’eri (ÇM) : Kalleş.] Ç’emu moy nandver ? Zurk’a st’eri k’oç on. (ÇM-Ğvant) Ç’emuya niye güveniyorsun ? Kalleşin tekidir (= kalleş adamdır).


zurmexi (FN ~ AH HP ÇX) i. 40-50 santim yüksekliğinde çokyıllık bitki : [Tek kökten 5-10 tanesi bir arada çıkıp tek tek sap şeklinde boy atarlar. Yaprakları, şekli karayemiş ve ormangülününki gibi, fakat onların yarısı ya da üçte biri kadar büyüklüğünde olur. Bu bitkinin en büyük özelliği, tohumunun yaprakların ortasında altında olmasıdır. Ağustos sonunda tohuma durur; Eylülde tohumu kızarır. Yayla eteklerinde orta bölgelerdeki su kenarlarında rutubetli ortamlarda yetişir. Hayvanlar için çok besleyici ve bol süt yapan bir değeri vardır. Eskiden biçip hayvanlara yedirmek amacı ile bizim insanlarımız sabah erkenden kalkar kafileler halinde Zurmexi’ye giderlerdi. Ancak gece yarısı Zurmexi yükleri ile uzaktan türkü söyleye söyleye köye gelirlerdi ve biz kafilenin geldiğini anlardık. Bu bir gelenekti. Zurmexi’ye gitme, biçme ile ilgili pek çok öykü vardır. Bundan (= 2007 yılından) takriben kırk yıl evvel, sanırım Eylül-Ekim aylarında bizim mahallenin kadını erkeği Zurmex’e gitti. Kafile tipiye tutuldu ve köyden bir kadın donarak öldü. O sene zurmexi getiremediler. Kadının donmuş cesedini köye getirdiler. A.D.] Pucepek zurmexiz nena var-non3’aman. (FN-Sumla) İnekler zurmexiye dilini dokundurmuyor (= yemiyorlar, nazlanıyorlar). Ç’umanişe ordoşen zurmexişa bidaten. (FN-Sumla) Yarın erkenden zurmexiye gideceğiz. → mzurmexi, mzummexi


zurzun (ÇM)(AŞ-Ortaalan) Aø har.f. Su [aps.] sızıyor. Alişi avla mç’ima mç’imasi 3’ari zurzun. (ÇM-Ğvant) Ali’nın kapısında yağmur yağınca su sızıyor. Musluği ok’k’ixu. 3’ari zurzun. (AŞ-Ortaalan) Musluk bozuldu. Su sızıyor. Musluği vrossi uzdi. 3’ari moy-zurzurt’t’ay. (AŞ-Ortaalan) Musluğu iyi sık. Su sızmasın. → 3’ur3’un


zuums/ zuups (HP) Eø har.f. Isırgan otu [erg.] acıtıyor ya da yakıyor. Diç’k’icik zuums. (HP-P’eronit) Isırgan otu acıtıyor. → uç’ums; çxap’ums


zuy (ÇM ~ AŞ) EA har.f. [part. zeri] Lahanayı vs [aps.] eziyor. Luyu cedvalaşete zuy. (ÇM-Ğvant) Lahanayı ahşap mablak ile eziyor. Ovlete boğdape dozi. (ÇM-Ğvant) Ovle ile buğdayları ez. Ozaşete luu bzum. (AŞ-Ok’ordule) Ahşap mablak ile lahana eziyorum. Bozomota-şk’imi luu zuy. Seri na-pşk’omaten luu zeri on-i, p’eya ? (AŞ-Ortaalan) Kızım lahanayı eziyor. Akşam yemeğimiz lahana ezmesi mi, acaba ? → zams, zay, zums, zims, zaps; zlap’ums/ zlap’uy