Z* z* Bu sözlükte kullanılan Laz alfabesinin 36’ncı harfi. Öndamaksıl afrike (= kapantılı ve ovmalı) sesli konson (*) fonemini gösterir. [(*) Konson, halk dilinde yanlışlıkla “sessiz” denir. Bazılarına göre “ünsüz”. Lazca fonetiği ve fonolojisinde tek başına hece oluşturamayan fonemi ifade eder.] Uluslararası Fonetik Alfabesi’nde [dz] şeklinde yazılır. (Dolayısıyle Dz ve dz şeklinde yazılması da bilimsel bir çözüm olarak önerilebilir.) Fonem olarak /z*/ ile /z/ arasında ayrım olmayan diyalektleri (*) yazmak için bu harf gerekmiyor. [(*) Çamlıhemşin diyalektleri, Ardeşen diyalektleri, Hopa-Azlağa diyalektleri.]


z*abuni (HP)(AK) s. Hasta. Z*abuni beres mot-naxvel. Z*abuneba komegak’limen. (HP-P’eronit) Hasta çocuğu öpme. Hastalık sana bulaşıyor. Nandidi-çkimi m3ika z*abuni t’u. Ama andğalepes şuri muşimers do ç’it’a ç’it’a buzulaps. (AK-Döngelli) Babaannem biraz hasta idi. Ama bugünlerde kendine geliyor da yavaş yavaş yürüyor. Z*abuni k’oçişi nunk’u disaren. (AK-Döngelli) Hasta adamın yüzü sararır. → xast’a; zabuni; xarmeli


z*abuneba (HP), z*abunoba (AK) i. Hastalık. Z*abuni beres mot-naxvel. Z*abuneba komegak’limen. (HP-P’eronit) Hasta çocuğu öpme. Hastalık sana bulaşıyor. Z*abuneba momç’un. (HP-P’eronit) Hastalık bana sıkıntı veriyor. Hastalık bena dert veriyor. Cengizi p’at’i z*abunobaşen guikten do dik’aen. (AK-Döngelli) Cengiz kötü bir hastalıktan dönüyor da iyileşiyor. → zabunoba; ozabunu; zabunluği, ozabunluği; xarmela


z*ams (PZ) EA har.f. Çekiyor. Sürüklüyor. Alik dişk’a z*ams. (PZ-Cigetore) Ali odun çekiyor. → torums, tiyoms/ tiyops, tirups


z*angums (AH) EA har.f. Gagalıyor. Mamulik 3’ip’ilepe z*angums. (AH-Lome) Horoz civcivleri gagalıyor. Kotumepek lu z*angumt’uşi geç’işun do omt’inams. (AH-Borğola) Tavuklar lahanayı gagalarken (biri onları) kovalıyor da kaçırıyor. → nz*ğilums; nzgiluy, nzgaluy; n3xak’ums


z*anz*alaps (AK) Eø har.f. Titriyor. Sallanıyor. Kendi kendini sarsıyor. Berek eşo xoronaps ki na-dgin yeris z*anz*alaps. (AK-Döngelli) Çocuk öyle horon oynuyor ki durduğu yerde titriyor (= sallanıyor, kendi kendini sarsıyor).[titriyor] dardalams/ dardalay; araxunen, raxunuy, iraxunams, raxunoms; tirtinams, tirtins, uxutirtins, uxvatirtinen; + oz*anz*alaps


z*arz*ums (AH) EA har.f. Lime lime ediyor. Alis xor3i mot-ok’vatapam. Z*arz*ums do naşkumers. (AH-Lome) Ali’ye eti kestirme. Lime lime edip bırakıyor. Memet’ik işumaşi xami eli3’k’ams do k’oçi doz*arz*ums. (AH-Borğola) Mehmet kızınca üzerindeki bıçağı çekiyor ve adamı lime lime ediyor.

part. z*arz*eri : Lime lime edilmiş. Kıyılmış. Doğanik z*arz*eri xor3i ğaç’o na-gelaxen k’et’iz yuk’orams do çams. (AH-Borğola) Doğan, kıyılmış eti sığırcığın konduğu değneğin üzerine bağlıyor da (o sığırcığa) yediriyor.

+ uz*arz*ams EDA har.f. Biri için [dat.] bir şeyi [aps.] lime lime ediyor. DoğanikĞaç’oz xor3i k’ai aç’k’omazya do xamiten uz*arz*ams do çams. (AH-Borğola) DoğanSığırcık iyi yiyebilsindiye eti bıçakla lime lime edip de yediriyor.


z*emuri/ z*emuyi (HP) i. Sincap. → ğayla, ğut’uğut’u[2], ğunduğundu, k’at’arazi, nz*emu(r)i; mz*venuri


z*gums (AH) EA har.f. Sıçıyor. Coğoyik ili ipxors; ili z*gums. (AH, atasözü, K.A.) Köpek kemik yer; kemik sıçar (= İnsanlar büyüklerinden ne görürse çevreye öyle davranır. Kin besleyen insanlar öfke ve nefret, sevgi besleyen insanlar sevgi saçar). → dozgums/ dozguy, doz*gums/ doz*gups

[dey. lubu z*gums : (1) Yumuşak sıçıyor. (2) Korkuyor.] Şkurnaten lubu z*gums. (AH-Lome) Korkudan yumuşak yapıyor.


z*ğala (FN ~ ÇX) i. ve s. → zğala. I. i. Doygunluk. Ariz mşkorinite toliz go3’ağen; majuraz z*ğalate. (AH, atasözü, K.A.) Birinin açlıktan gözü kararıyor; diğerinin doygunluktan (= Birinin açlıktan gözü kamaşırken diğerinin varlıktan ne yapacağı belli olmaz). Heya dido korbala na-ren şeni z*ğala var-uğun. (AH-Borğola) O çok karnına düşkün olduğu için doyması yoktur.

[dey. z*ğala var-ç’işun (AH) : Biri [dat.] doymak nedir bilmiyor.] Skiri, mu-n-oren ? Z*ğala var-k’ç’işun-i ? (AH-Lome) Yavrum, ne oluyor ? Doymak nedir bilmiyor musun ?

II. s. Doymaca. Dulya miğut’u do jur ndğa ren z*ğala gyari var-maç’k’omu. (FN-Sumla) Yoğun iş yüzünden iki gündür doymaca bir yemek yiyemedim.


z*igara/ z*igaa (FN-Sumla, AH-Lome)(AK) i. Sigara. [< Fra. < İsp.] Bere-skanik xolo z*igara şums. - Aya ! O3’k’edi ! (FN-Sumla) Senin çocuğun yine sigara içiyor. - Bak sen ! Doğani dido z*igara şums do oktiz nikaçen. (FN-Sumla) Doğan çok sigara içtiği için yokuşlarda daralıyor, yoruluyor. Doğanik z*igara 3’u3’onumt’u do k’ai k’ai naşku. (FN-Sumla) Doğan sigarayı (içiyor değil) âdeta emiyordu. Ama hayret ki bıraktı. Xasanik z*igara şumt’aşa baba-muşişen go3’imt’en. (FN-Sumla) Hasan sigara içerken babasından çekiniyor. Yunusik p’ot’e-na-var z*igaa şums. (FN-Sumla) Yunus hiç görülmediği gibi sigara içiyor. Bere-çkuni z*igaraz kogyagu. P’anda cebiz goimers. (AH-Lome) Bizim çocuk sigaraya alıştı. Hep cebinde taşıyor. Babak z*igaa met’k’oçu, ala k’oçiz gaşinaşi xolo goigoren. (AH-Lome) Babam sigarayı bıraktı, ama insan hatırlayınca yine [sigara] aranıyor. Z*igara mep’t’k’oçi. İpti ipti dido mebikaçi. Ala tamo tamo moyobager. (AH-Lome) Sigarayı bıraktım. Önceleri çok darlandım. Ama yavaş yavaş alışıyorum. Z*igara na-pşum şeni k’at’a sabayle xvali dobobğam. (AH-Lome) Sigara içtiğim için her sabah balgam söküyorum. Z*igara nuk’uz medgineri dulya var ixenen. (AH-Lome) Ağızda sigarayla iş yapılmaz. Ar luk’ma berez nuk’uz z*igara nudgin. (AH-Lome) Bir lokma çocuğun ağzında sigara var. P’ap’uli-çkimi memsufaşi kenaris ilaxedun do z*igara şups. (AK-Döngelli) Dedem sedirin kenarına oturup sigara içiyor. OsmanikZ*igara var-pşupya do im3kven. (AK-Döngelli) OsmanSigara içmiyorumdiye övünüyor. → zigara, sigara; tutuniII


z*ikva (PZ) i. Körüklü pantolon. Xorz*a-şk’imik bereşi z*ikvas cuburams. (PZ-Cigetore) Hanımım çocuğun pantolonuna yama yapıyor. [körüklü şalvar-pantolon] 3’ik’va t’axeri


z*in (FN ~ ÇX), zin (HP-Azlağa) AL hal f. 1. (Canlı varlık) tek başına yerde duruyor. K’oçi let’az z*in. (FN-Sumla) Adam tek başına yerde yatıyor. 2. (Cansız bir şey) sahipsiz yerde duruyor. Berek avlaz na-z*in feliz xami gyo3onams. (FN-Ç’anapet) Çocuk kapının önünde duran kabağa bıçak saplıyor. Pederik ntxironaz na-z*irt’u didi kvaz ntxirişi biga duğu do ğalişa ongrinu. (FN-Ç’anapet) Babam fındıklıkta duran büyük taşın altına fındık sapını daldırdı ve dereye yuvarladı. Livadi-k’udeliz na-z*in feliz ntxirişi dişka na3onen. (FN-Ç’anapet) Bahçe dibinde yatan kabağa fındık sapı (= fındık odunu) saplanıyor. Hak’o let’a umiteli koz*in. (FN-Sumla) Bunca toprak kimsesiz (sahipsiz, bakımsız) öylece duruyor. Porça-skani let’as z*in. Ezdi do ar soti koyok’idi. (AH-Lome) Gömleğin yerde duruyor. Kaldırıp bir yere as. Gale na-z*in tok’i murgi dop’i do doloxe kamabiği. (AH-Borğola) Dışarıda duran ipi yumak yaptım ve içeri aldım. Ma let’a mot-gamapça. Let’ak gyayi var-gorums. Var-nixiren. Ne iç’ven ne-ti gondunun. Mutu var-ağoden. Miz*in. Koz*in. (HP-P’eronit) Ben araziyi satmam. Arazi yemek istemez. Çalınmaz. Ne yanar ne de kaybolur. Ona bir şey olmaz. Bana kalır. Durur. 3. mec. (Bir söz) kimseyi ilgilendirmeden kalır. Hako na-ptkvaten hako z*in. (FN-Sumla) Burada konuştuğumuz burada kalır (= aramızda kalsın). Ne konuştumuzu kimseye söyleme. → zun

+ uz*in (FN ~ ÇX), uzin (HP-Azlağa) AD hal f. 1. Birine ait bir şey yerde (toprakta) duruyor. Şeyepe-skani oxormonduniz mot giz*in ? Hantere ar soti kezdi ! (FN-Ç’anapet) Eşyaların evin ortasında (zeminde) niye duruyor ? Bunları bir yere kaldır ! Ntxionaz ar mxucişi dişka miz*in. (FN-Ç’anapet) Fındıklıkta bir omuzluk kadar odunum duruyor. Arguni 3axepunaz miz*in. İdi do komoiği. (FN-Sumla) Benim baltam dikenlikte yerde duruyor. Git ve getir. Si na-k’vati dişka var-mogağu. Ar tuta ren gzaz giz*in. (AH-Lome) Sen kestiğin odunu getiremedin. Bir aydır yolda duruyor. Lazut’epe serentiz var-emağu. Tude miz*in. (AH-Lome) Mısırları serendere çıkaramadım. Aşağıda yerde duruyor. Na-mobiğare oğmalupe ntxirepunaz miz*in. (AH-Borğola) Getireceğim yükler fındıklıkta duruyor. Ma let’a mot-gamapça. Let’ak gyayi var-gorums. Var-nixiren. Ne iç’ven ne-ti gondunun. Mutu var-ağoden. Miz*in. Koz*in. (HP-P’eronit) Ben araziyi satmam. Arazi yemek istemez. Çalınmaz. Ne yanar ne de kaybolur. Ona bir şey olmaz. Bana kalır. Durur. 2. Birine ait (para) (bankada) duruyor. Genç’areyi pangaz miz*in. (FN-Ç’anapet) Param bankada duruyor. Na-mobogi parape çkar xe umentxu pangaz miz*in. (AH-Lome) Kazandığım paralar hiç dokunulmadan bankada duruyor. Onuris bankas dido para uz*in. (AH-Borğola) Onur’un bankada çok parası var (= duruyor). → uzun


z*irameri/ z*iyameri → z*irams/ z*irums/ z*iroms/ z*irops/ z*irups


z*irams/ z*iyams (PZ-Apso, Cigetore), z*irums/ z*iyums (FN), z*iroms/ z*iyoms (AH), z*irops/ z*iops (HP), z*irups (AK)(ÇX) EA har.f. Görüyor. Buluyor. 1. Biri [erg.] bir şeyi [aps.] görüyor. Ğoma seris gzas xortlaği bz*iri doma3’onu. Domk’uti. (PZ-Cigetore) Dün gece yolda hortlak gördüğümü sandım. Ürktüm. Ar izmoce bz*iri, esse steri. (FN-Sumla) Bir rüya gördüm, sanki gerçek gibi. Hemuz guri çiçku uğun. Mintxa z*irasen aoropen. (AH-Lome) Onun yüreği yumuşaktır. Kimi görse aşık olur. Bere k’at’a z*iyasen ğvalepez gaxvels. (AH-Lome) Çocuğu her gördüğünde yanaklarından öpüyor. Ma ntxiri oxobonk’anişi mupeyi bonkvape melu. Ar koz*iyat’i. (AH-Lome) Ben fındığı sallayınca ne koçanlı fındıklar düştü. Bir görsen. Dotanu tina dido ordo ren. Mitik var-mz*iroman. (AH-Lome) Gün ağardıysa da çok erkendir. Kimse bizi görmez. Gzas golobulut’atşi badik mz*iranoren. Nek’naşi ğormaşen gza ixosars. (AH-Lome) Yoldan geçerken yaşlı adam bizi görecek. Kapı aralığından yolu gözetliyor. Ham beres xami muda yuç’opumt ? Nek’nas na-o3onams var-z*iyomt-i ? (AH-Lome) Bu çocuktan bıçağı niye almıyorsununz ? Kapıya sapladığını görmüyor musunuz ? Coğori-çkimik mky’apu z*iraşi a şvacis nak’ap’ams. (AH-Borğola) Köpeğim çakal görünce bir anda saldırıyor. Osmanik k’inçi oiluşe iduşiK’inçik mot-mz*iromt’azya do kogyamxu do t’k’obu. (AH-Borğola) Osman, kuş vurmaya gittiğindeKuş beni görmesindiye çömelip saklandı. Nazmik bureği z*iraşi xomuxedun do kuimxors. (AK-Döngelli) Nazmi Laz böreğini görünce başına yerleşerek oturuyor da yiyor. Tronis na-non3axun sak’izi var-z*irop-i ? (AK-Döngelli) İskemleye yapışmış sakızı görmüyor mosun ? 2. Biri [erg.] bir şeyi [aps.] buluyor. Xasanis on3xeci-muşi k’ayibi dvayu. Meşk’agorums-moşk’agorums do var-z*irams. (PZ-Cigetore) Hasan tarağını kaybetti. Altını üstünü arıyor da bulamıyor. Xasanik Ali’şi T’rabuzanişi adresi xilafi konaçu. Edo oxori va-bz*iri. (FN-Ç’anapet) Hasan Ali’nin Trabzon’daki adresini yanlış vermiş de evini bulamadım. Arguni-çkimi bgori do soti va-bz*iri. (FN-Sumla) Baltamı aradım, ama hiçbir yerde bulamadım. Onurisdulyau3’vaşi ar m3udi z*iroms do kelorçams. (AH-Borğola) Onur’adeyince bir yalan bulup işten kaytarıyor. Kimoci-çkimi a3’i va-ren. Limci k’ele xolo mugaluna (= mugalasna)(*) hoz*irop. (AK-Döngelli) Kocam şu anda yok. Akşama doğru yine gelebilirsen bulursun. [(*) Akçakoca-Döngelli diyalektinde gelecek zaman koşullu cümlemsinde mugalasna ve mugaluna biçimleri eşanlamlı olarak kullanılır.] Ğvarik, n3xik’i, dişka mu z*iruna mteli ok’okaçaps. (AK-Döngelli) Sel, çalı çırpı odun ne bulduysa hepsini bir araya getirip tutuyor. → ziray, ziops.

dil. z*iruk’o (PZ)(FN-Ç’anapet), z*iruk’on (FN-Sumla), z*irat’uk’on(na) (HP), z*irat’uk’o (ÇX) : Görseydi. Xergite 3’ari moyones. Ar çaçxalams, ar çaçxalams ç’i k’o z*irik’o ! İxelat’u. (PZ-Cigetore) Ark ile su getirdiler. Bir sesleye bir sesleye akıyordu ki görseydin ! Sevinecektin.

yet. az*iren/ az*iyen : a. Görebiliyor. Berek, “Resimi var-az*iyu ya do k’oçiz toliz norçak’ams. (AH-Lome) Çocuk, “Fotoğrafı göremedi diye adamın gözüne sokuyor. Nçxomi bipxort’işi mxa var-maz*iru do xurxiz kelema3onu. (AH-Lome) Balık yerken kılçığı göremedim. Boğazıma battı. OsmaniTelevizyoni k’ai maz*irazya do oğune go3’axedun. (AH-Borğola) OsmanTelevizyonu iyi görebileyimdiye önde oturuyor. b. Bulabiliyor. Ont’uleşi ğoberi şeni ç’uburişi masayi mik’orems. Ar soti ç’uburişi nca komaz*iren-i, p’eya ? (AH-Lome) Tarlaya çeper için kestane kazığı lazım. Bir yerde kestane ağacı bulabilir miyim acaba ? Babak mjoli onk’anams. E3’akaçoni mutu var-maz*iru. Fot’a e3’ebukaçare. (AH-Lome) Babam dut silkeliyor. Altına tutacak bir şey bulamadım. Peştamalı tutacağım. Nepali k’iyanaz so eloç’abun ? Ma xaretaz yeyi-muşi zoyila maz*iren. (AH-Lome) Nepal ülkesi dünyanın neresindedir ? Ben haritada onun yerini (= onun nerede bulunduğunu) zor bulabiliyorum. Oxrişe amapta ma-şi suserişi nk’ola var maz*iru. (AH-Borğola) Eve gireyim derken kilidin anahtarını bulamadım.

şsz iz*iren/ iz*iyen : Görünüyor. Gözüküyor. Bulunuyor. Çoyi-şk’unis peği mç’apu var-iz*iren. P’at’a moik’vates-i ? (PZ-Cigetore) Köyümüzde pek tilki gözükmüyor. Soyu mu tükendi, acaba ? Xasani na-xes svas melenk’alendo oxori-nişi opşa vorsi iz*iren. (PZ-Cigetore) Hasan’ın oturduğu yerden karşı taraftaki evleri çok iyi görünüyor. Si na-gorum dulya sotiyen kiz*iren. (FN-Sumla) Senin aradığın iş herhangi yerde bulunur. Ç’umanişe na-bidaten yeyişen mzuğa iz*iren. (AH-Lome) Yarın gideceğimiz yerden deniz görünüyor. Sabayle t’obaz keşuyi edgitun. Melendo var-iz*iren. (AH-Lome) Sabahları gölette buhar çıkıp yükseliyor. Karşısı görünemiyor. Ali bz*irom. Nuk’uz daçxuri naçxant’en. Majuranepe var-iz*iren. (AH-Lome) Ali’yi görüyorum. Yüzüne ateş vuruyor. Diğerleri görünmüyor. Mağala germapeşen gelamte gami3’k’edaşi zuğa iz*iren. (AH-Borğola) Yüksek dağlardan yokuş aşağı bakınca deniz görünür. Ç’umen na-vidatunon ekolen zuğa iz*iren. (ÇX-Çxalazeni, TM) Yarın gideceğimiz yerden deniz görünüyor.

tec. uz*irapun/ uz*iramun (PZ), uz*irun/ uz*iyun (FN ~ AH-Lome)(HP ~ ÇX)(AK), uz*iramun (*)(AH-Lome, Borğola) : Görmüşlüğü var. Ma İst’amboli miz*rapun. (PZ-Cigetore) Ben İstanbul’u görmüşlüğüm var. Xasanis p’ap’u-şk’imi uz*iramun. (PZ-Cigetore) Hasan’ın dedemi görmüşlüğü var. Ğomamci p’ot’e na-var-miz*iyurt’u steri mç’ima domç’imu. (FN-Ç’anapet) Dün akşam hiç görmediğim gibi yağmur yağdı. Çku Xasani-sterepe dido miz*irunan. (FN-Ç’anapet) Biz Hasan gibileri çok gördük. Si Lazonaşi naylape kogiz*irun-i ? (FN-Sumla) Senin Lazona’nın serenderleri görmüşlüğün var mı ? Haşşo z*i3ina p’ot’e var-miz*irun. Tolepez iri çilamre domabğez. (AH-Lome) Böylesine gülmeyi hiç görmedim. Gözlerimizden hep yaşlar aktı. Hek’o didi mxalale çkar var-miz*irut’u. (AH-Lome) O kadar büyük bir kertenkele hiç görmemiştim. Ağani na-moxtu doxtori ar fara miz*iramun. (*)(AH-Lome) Yeni gelen doktoru bir kere görmüşlüğüm var. Ha k’onari didi nca var-miz*iramut’u. (*)(AH-Borğola) Bu kadar büyük ağaç görmemiştim. Nz*emuri 3’oxle dido t’u. Dido ora ren miz*iramun. (*)(AH-Borğola) Sincap eskiden çoktu. Çok zamandır göremedim (= kelimesi kelimesine “çok zamandır görmüşlüğüm var”). Amseneyi x’ini çkar va-miz*iyut’ez. (ÇX-Makret) Bu geceki soğuk hiç görülmemiş. Emu stei laşi gonzderi k’ulani çkar var-miz*irun. (AK-Döngelli) Onun gibi dudağı gevşek kız ben hiç görmedim. Suryani mignapun. Ama çkar var-miz*irun. (AK-Döngelli) Süryani’yi duymuşluğum var. Ama hiç görmemişimdir. [(*)Bu fiil, -amun ile biten istisnaî tecrübe kipine sahiptir. Partisipinin z*irameri biçiminde olduğuna bakılıdığında u-z*iram-un şeklinde tahlil edilmesi gerektiği anlaşılır. Yani tecrübe kipinin kökü partisipinin kökü ile aynıdır. → ziray altında tecrübe kipi uziramun]

part. z*i(r)ame(r)i (PZ) (FN ~ ÇX) : Bulunmuş. Görmüş. Z*irameri arguni mitik var-eç’opums. (PZ-Cigetore) Bulunmuş baltayı kimse almıyor. O3’udez na-golaz*in xami gzaz z*irameri ren. (FN-Sumla) Raftaki bıçak yolda bulunmuştur. Çku irik-xolo artikati z*iyameri na-boret mitişen var-mpulomt. (AH-Lome) Biz hepimiz önceden birbirimizi gördüğümüzü (görüşmüş olduğumuzu) kimseden saklamıyoruz. Sumeneçi-do-xut 3’anaşe na-moxtu nana-çkimi ar k’ayi ndğa z*iyameri va-ren. (AH-Lome) Altmış beş yaşına gelen annem iyi bir gün görmüş değil. Mehmet ! Na-go3’k’edi k’ut’ipez ar kogeloğari do ok’açxe z*iyameri na-ren oxi3’onas. (AH-Lome) Mehmet ! Baktığın kutulara bir çizik at da sonradan görülmüş olduğu (kontrol edilmiş olduğu) anlaşılsın.

yoks.part. uz*iramu/ uz*iyamu : Görünmeden. Cuma ! Toli ham bozos egiz*it’as. Milleti ok’ibğaşi mitişe uz*iyamu gamastun do igzals. (AH-Lome) Kardeş ! Gözün bu kızın üzerinde olsun. Millet yığılınca kimseye görünmeden sıvışıp gidiyor.

f.-i. oz*iru/ oz*irumu (PZ-Apso), oz*iru/ oz*iyu (ÇM ~ HP), oz*iru/ oz*iyu/ oz*iramu/ oz*iyamu (AH-Lome), oz*iramu (AK), z*iramua ? (ÇX) : Görmek. Görme. Bere-şk’imi ar foyi oz*irumu, oşi 3’ana mexondinu on. (PZ-Apso) Çocuğumu bir kere görmek, yüz yıl dayanmaktır. Berepe oz*iru şeni mopti. (AH-Lome) Çocukları görmeye geldim. Bere-çkimişi ar fara oz*iyamu oşi 3’ana oskedinuşe koğirs. (AH-Lome) Çocuğumu bir kere görmek, yüz yıl yaşamaya değer. Berepek mutu bikomt’aşiMu ikoms ?” ya do oz*iramu şeni koni3onenan. (AH-Borğola) Çocuklar ben bir şey yaparken Ne yapıyor ?” diye [meraktan] görmek için sokulurlar (= saplanırlar). Bere-çkimi ar fara oz*iru, oşi 3’anas oskidus ğirs. (HP-P’eronit) Çocuğumu bir kere görmek, yüz yıl yaşamaya değer. Baba-çkimi k’oçis eşo xonaçkineren ki toliten oz*iramu var-unon. (AK-Döngelli) Babam adamdan öyle nefret etmiş ki [onu] göz ile görmek istemiyor. → ziray (ÇM ~ AŞ), ziops (HP-Azlağa).

+ uz*irams/ uz*iyams, uz*iroms (AH-Borğola), uz*iyoms/ uz*iyops (HP), uz*irops (AK), uz*irups (ÇX) EDA/ED har.f. A. EDA har.f. 1. Biri için [dat.] bir şeyi [aps.] buluyor. Xananişi bere dulyas var-naçu. Ar jur tuta daha isarbams. Dulya uz*irasen. (PZ-Cigetore) Xasan’ın çocuğunu işe veremedi. Birkaç ay daha sabrediyor. İş bulacak. 2. Birine ait [dat.] bir şeyi [aps.] görüyor. Nek’na golokti do k’ap’ula buz*ira. (HP-P’eronit) Kapıyı çevir de arkasını göreyim.

B. ED har.f. Birinin [dat.] gözleri [erg.] görüyor. Obadalaşi tolepek var-miz*irams. Gyozluk-suzi lemşiz nok’epe var-goşomadven. (FN-Sumla) Yaşlanınca gözlerim görmüyor. Gözlüksüz iğneye iplik geçiremiyorum. Yilmaziz tolepek va-uz*iyams. (AH-Lome) Yılmaz’ın gözleri görmüyor. P’ap’uliz tolik çkar var uz*irams. Bazi seri do ndğaleri ant’alen. (AH-Lome) Dedemin gözleri hiç göremiyor. Bazen gece ile gündüzü ayırt edemiyor. Nana-çkimiz tolepek dido k’ai uz*iroms. Lemşiz nok’epe k’olayi goşadven. (AH-Borğola) Annemin gözleri sapsağlam (= çok iyi görüyor). İğneye iplik kolaylıkla geçiriyor. Yilmazis tolepek var-uz*iyoms. (HP-P’eronit) Yılmaz’ın gözleri görmüyor. Nandidi-çkimis tolik var-uz*irops do Memeti Axmatis nungapinaps. (AK-Döngelli) Babaannemin gözü görmüyor da Mehmet’i Ahmet’e benzetiyor.


z*i3a/ z*i3ina (FN ~ AH) i. Gülme. Ali dido muk’ellidi k’oçi t’u-doren. Z*i3ate ump’a momilez. (AH-Lome) Ali çok komik bir adammış. Güle güle “göbeğimiz düştü” (= çok güldük). Haşşo z*i3ina p’ot’e var-miz*irun. Tolepez iri çilamre domabğez. (AH-Lome) Böylesine gülmeyi hiç görmedim. Gözlerimizden hep yaşlar aktı. Ç’e, hek’o biz*i3it ki z*i3ate k’et’i dobivit. (AH-Lome) Yahu, o kadar güldük ki güle güle çubuğa döndük (= mec. “gülerek kendimizden geçtik”).


z*i3xiri (ÇX) i. Kan. Z*i3xiri dogi3’up. (ÇX-Çxalazeni, TM) Kanını emerim. → din3xiri, di3xiri


z*onz*ola (AH ~ HP ÇX) s. Üstü başı dökülen. Üstü başı yırtık pırtık. Baba-skani p’anda z*onz*ola mot gulun ? (AH-Lome) Baban her zaman üstü başı yırtık niye geziyor ?